|
YIL 14 SAYI 168 25 Şubat 2013 |
-
Atatürk Abidesi Çevre Çalışmaları
ve kar
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Hüseyin Hüsnü GÜROLYAZARIMIZI KAYBETTİK
-
Mahmut Selim GÜRSEL DEMEDİM Mİ?
ÇORUM İLİNDE İNTİHAR ORJİNLİ ASIYA BAĞLI ÖLÜMLERİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Mesut ARTAR KÜÇÜK ESNAF İÇİN BİLGİ VE TEKNOLOJİNİN ÖNEMİ
Suhubi Ulvi CIRIL
ELMADAĞ YOKUŞLARI
-
Mustafa TURAN ÖSS ÇIKMAZI
Mustafa Nevruz SINACI İNKÂR'A REDDİYE VE AB.-TERÖR-TEDHİŞ
MUTFAĞI VE LOZAN
Erhan TIĞLI HAYATIN ANLAMI
Emine SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU AZERBAYCAN EDEBİYATI
Selma GÜRSEL TAVA MAYALISI
Mahmut Selim GÜRSEL EMANET
-
Ahmet CANBABA BAHAR
Hıfzı ÖZBEKMEZ DALINDAN KOPARDIN
-
Halil KAYMAK BAŞA GİT
YIRTABİLSEM SENİ
-
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
YAZARIMIZI KAYBETTİK!
Sanal da olsa onu dergimize gönderdiği
yazılarından tanımıştım.
Bana gelen mesajı sizinle paylaşmak
istedim:
“Kendini, özellikle ve bilhassa
Erzincan'ın ve bu çok sevdiği şehrin şahsında "vatan ve milletine"
hizmete adayan; İnşaat Yüksek Mühendisi HÜSEYİN HÜSNÜ GÜREL, 06 Şubat
2012 Salı Günü aramızdan ayrıldı ve HAK'a yürüdü.
"ERZİNCAN Şehri ve Ovası'nda varlığına
emin olduğu zengin Doğalgaz rezervlerini açığa çıkartıp;
Hemşehrilerini büyük bir zenginlik ve
mutluluğa kavuşturmak ve Anadolu İnsanı'nı yabancılara muhtaç olmaktan
kurtarmak için, 20 yıldır aralıksız çalışan ve bu uğurda inanılmaz
masraflar edip; Efsanevi bir mücadele veren "HÜSEYİN HÜSNÜ GÜREL",
davasını ispatlamasına rağmen kimseyi harekete geçiremedi.
Şimdi dava, O'nu dinlemeyen ve
"inandıkları halde" hükümet nezdinde teşebbüse geçmeyen Erzincanlıların.
O'na Allah (CC)'dan rahmet ve mağfiret,
kederli ailesi, "kıymet ve kadr'ini bilmeyen" Erzincalı hemşehrilerine
başsağlığı dileriz.
Bu güne kadar ülkemiz ve özellikle
Erzincan'ın yetiştirdiği "çok müstesna, iyi kalpli, yüksek ruhlu, milli,
manevi ve ilmi değerlerine sadık, samimi ve saygıdeğer; Yüzlerce eser,
hizmet ve hikmet sahibi Aziz İnsan"
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
DEMEDİM Mİ?
Zaman içerisinde olacakları bildiren bir olayın tekrarında hepimiz bu
olayın olacağını hissederek etrafımızdakilere dönerek ”Demedim mi?”
diyerek dinlenmediğimizi ima ederiz.
Bizde pek çok yazılarımızda bu serzenişi bildirecek öneriler getirdik.
Bildiğimizi kaleme dökmeye çalıştık. Zaman içerisinde de bazı
söylediklerimizde haklı çıktık.
Bazen doğru bildiğim olaylar için
etrafımdakilere bilgi vererek kamuoyu yarattık ve sonucu şahsıma
dokunan zaferlerimiz de oldu. Dediklerimin bazıları idarelerce kale
alınarak işleme konulup sonuçları yapanlar tarafından işlendi ve
nemalandırıldı.
Son iki sayımızda ne yazık ki
yapılan çok yanlış bir uygulamayı yazdım ve resimledim. Gereken
yerlere de e-posta ile ulaştırdım. Onlarca bilgi verdiğim yerlerden
ikisi haricinde bilgi alında cevabı e-posta ile gelmedi. Ne
yapmalıyım. Bilgi Verme yasası ve dilekçe Kanununa göre görülmemiş
işlemi halına getirilen ve bu bilgileri gerekli yerlere ulaştırmayan
kişilere tazminat hakkımı mı kullanmalıyım? Sanal olarak elin
çalışanı e-postayı teslim edemeyince e-postayı gönderene” e-posta
teslim edilemedi veya, e-posta kutusu dolu” mesajının verildiğini bu
zat-ı muhteremler bilmiyorlar mı? Bilmiyorlarsa illaki kanun yolu
ile bilginin alındığı mesajını yazmak istemiyorlarsa bile otomatik
olarak “gönderdiğiniz e-posta alınmıştır” bilgisini de yazamıyorlar
mı?
Çorum Belediyesinin yaptığı ve apartmanların ve konutların çatı suyu
ile birlikte balkon sularının da YOLA VERİLME işlemi şu an kış
mevsimini yaşadığımız için göze batmamakla birlikte yağışlardan
dolayı sokak kirlilikleri gözükmektedir. Mevsimin değişmesi ve
balkon atık sularının yollara indirilmesinde meydana gelecek
bulaşıcı hastalık furyası olursa bana yine “Demedim mi?” yazı
yazdırmaz, gerekeni yapar ve yapılan hatadan donulur ve atık su
borusu olarak lağımdan hariç yer altı tahliye borularına
apartmanların bağlantılarını verirsiniz.
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
|
ÇORUM İLİNDE İNTİHAR ORJİNLİ ASIYA BAĞLI
ÖLÜMLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ |
Yrd. Doç. Dr. Erdal Özer.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim
Dalı, Tokat, Türkiye
1Yrd. Doç. Dr. Ali Yıldırım.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı, Tokat,
Türkiye
2 Doç. Dr. Bülent Şam. Adli Tıp
Kurumu Başkanlığı, İstanbul, Türkiye
3 Yrd. Doç. Dr. İlhan Çetin.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı
Anabilim Dalı, Tokat, Türkiye
Yazışma Adresi: Yrd. Doç. Dr.
Erdal Özer
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Adli
Tıp Anabilim Dalı, Tokat
|
ÇORUM İLİNDE İNTİHAR ORJİNLİ ASIYA BAĞLI
ÖLÜMLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
THE EVALUATION OF SUICIDAL ORİGİNED
HANGING DEATHS IN ÇORUM
ÖZET
Bu çalışmada, Çorum ilinde
Ülkemizdeki en yaygın intihar yöntemi olan ası sonucu ölen
olguların sosyodemografik özelliklerinin tespit edilmesi ve
literatür eşliğinde benzer çalışmalar ile karşılaştırılarak
farklılıklarının vurgulanması amaçlandı. Çalışmamızda Ocak 2005
ve Aralık 2009 tarihleri arasında 5 yıllık dönemde Çorum ilinde
ası sonucu ölen 29 olgu retrospektif olarak değerlendirildi.
Olay yeri incelemesi bulguları, otopsi bulgularına göre intihar
orjinli asıya bağlı ölüm olguları seçilmiştir. Yirmi iki olgunun
(%75.9) erkek, 7 olgunun kadın (%24.1) olduğu, yaşları 16-71
arasında değişen olguların yaş ortalamasının 39.2 bulunduğu
görüldü.
Olguların 24’ünde olay yeri iç
mekan olup çoğunda (19 olgu - %79.2) ası vasıtası olarak ip
kullanıldığı, geriye kalan olgularda ise ası fiilinin kablo ve
çarşaf kullanılarak gerçekleştirildiği tespit edildi.
Üç olguda hyoid kemikte, 6
olguda tiroid kıkırdakta, 5 olguda hem hyoid kemik hem de tiroid
kıkırdakta olmak üzere toplam 14 olguda boyun organlarında kırık
saptanmıştı.
Anahtar sözcükler: İntihar, Ası,
Otopsi, Asfiksi
ABSTRACT
The aim of this study to specify
the sociodemographic features of those who were dead as a result
of suicidal hanging in Çorum city which has the commonest mode
of suicide in Turkey, and comparing the data of similar studies.
Study enclose the hanging cases during the five-year period
between January 2005 and December 2009 in Çorum. Upon analysis
of death scene investigation and autopsy findings the cases of
hanging fatalities of suicidal origin were selected. There were
a total of 29 cases of suicidal hanging with age range of 16-71
(Average: 39.2 years; M:F = 22:7). 22 of the hanging cases
(75.9%) were male and 7 (24.1%) were female. In 24 of cases, the
place of hanging was indoor; most victims selected rope (n:19
(79.2 %)) for the ligature with the rest using sheet, cable.
Fractures in neck organs were detected in 14 of cases (48,3%).
Fracture in hyoid bone was seen in 3, in thyroid cartilage 6, in
both hyoid and thyroid in 5 cases.
Keywords: Suicide, Hanging ,
Autopsy, Asfixia
- GİRİŞ
-
İntihar, insanın özbenliğine
yönelmiş bir saldırı olup boyutları giderek büyüyen toplumsal bir
sorundur. İntihar düşüncesi hayatta kalma dürtüsüne karşı bir
eylemdir ve psikiyatrik bozukluk olarak kabul edilmektedir (1).
-
Ekonomik ve sosyal sorunları yoğun
olarak yaşayan kişilerde intihar sıklığının fazla olması sosyal
faktörlerin önemini vurgulamaktadır. İşsizlik, geçim zorluğu,
alışılagelmiş sosyal desteğin kaybı, göç, beklenmedik olaylara
tepki, aile içi anlaşmazlıklar, ailenin herhangi bir nedenle
dağılması, alkol bağımlılığı, ruhsal hastalıklar, bir yakınının
ölümü ve fiziksel hastalıklar intihar riskini arttırıcı
faktörlerdendir (2,3).
-
İntihar girişiminde bulunacak kişi
en kolay ulaşabileceği materyali, yeri, yöntemi, ve zamanı seçer
(4,5). Kolay uygulanabilirliği nedeniyle ülkemizde en fazla
kullanılan intihar yönteminin ası olduğu bildirilmektedir (3,6).
Ası eylemi, intihar amacıyla sıklıkla seçilen bir yöntem olup;
bazen kaza orijinli olarak meydana gelebilmekte ve çok nadir
olarak da cinai amaçlarla uygulanabilmektedir (2-7).
-
Ası, bir ucu sabit bir noktaya
bağlı, diğer ucu ilmik şeklinde boyuna geçirilmiş ya da boyuna
birden fazla kez sarılmış bir bağın, vücudun tam ya da tam olmayan
ağırlığı ile bir veya birkaç mekanizma bir arada işleyerek boynu
sıkıştırması sonucunda solunum yolu, damar ve sinirlere bası ile
yaşamsal fonksiyonların engellendiği ve genellikle ölümün meydana
geldiği bir olaydır (1, 8-11).
-
Kullanılan intihar yöntemleri yaş
gruplarına, toplumsal ve kültürel koşullara göre farklılık arz
etmesine karşılık; Türkiye İstatistik Kurumu kayıtlarına göre
ülkemizde en sık kullanılan intihar yöntemleri şu başlıklarda
sıralanmaktadır: Ası, ateşli silah kullanımı, kimyevi madde
kullanımı, kendini yüksek bir yerden atmak, kesici-delici alet
kullanmak, suya atlamak (12).
-
Gelişmekte olan Asya ülkelerinde
pestisit ile intiharın önemli bir halk sağlığı sorunu haline
geldiği bildirilmekte olup, (13, 14) buna karşın Amerika ve bazı
Avrupa ülkelerinde ise ateşli silah ile intiharların daha sık
görüldüğü, bunun da ateşli silaha ev içinde ulaşmadaki kolaylıkla
ilgili olduğu bildirilmektedir (15, 16). Bununla birlikte ası
dünya genelinde en sık kullanılan intihar yöntemidir (17).
-
Asıya bağlı ölümler zorlamalı ölüm
niteliği taşıdığından, ayrıca cinayet orijinli olgularda intihara
benzetme kurgusu bulunabileceğinden, ası olgularında otopsi
mutlaka yapılmalıdır.
-
Çalışmanın amacı, Çorum ilindeki
intihar orijinli ası olgularının niteliklerini belirleyerek
verileri ülkemiz genelindeki ve dünyadaki diğer veriler ile
karşılaştırmaktır.
-
- GEREÇ ve YÖNTEM
-
Bu çalışmada, Çorum ilinde Ocak
2005 ve Aralık 2009 tarihleri arasındaki 5 yıllık sürede yapılan
otopsiler içerisinde ası sonucu ölen olgular retrospektif olarak
değerlendirildi. Toplam 29 intihar orijinli ası olgusu; cinsiyet,
yaş, olay yeri, olay tarihi, risk faktörleri, ası tipi, ası
vasıtası, hyoid kemik, tiroid kartilaj kırıkları açısından
incelendi. Elde edilen bulgular SPSS 11.5 programı kullanılarak
değerlendirildi.
-
- BULGULAR
-
Çorum il merkezinde Ocak 2005 ve
Aralık 2009 yılları arasındaki 5 yıllık süreçte olay yeri
incelemesi ve otopsisi yapılan 29 ası sonucu intihar olgusu
değerlendirilmiştir. Olguların % 75.9’u erkek iken % 24.1’i
kadındır. Olguların tamamı 16-71 yaş aralığında bulunmakta olup,
olguların yaş ortalaması 39.2 yıl olarak saptandı. Olguların
%86.2’sinin Tablo-1’de de gösterildiği şekilde 20 yaş üzerinde
olduğu %44.8’inin ise 41-60 yaş aralığında olduğu tespit
edilmiştir.
Ası olayının gerçekleştiği yer
dikkate alındığında olay yerinin olguların %72.4’ünde kentsel alan
içinde olduğu, %24.1’inde kırsal alanda olduğu ve sadece 1 olguda
ise olay yerinin cezaevi içinde olduğu tespit edilmiştir.
İntiharın gerçekleştiği gün dikkate
alındığında olguların % 20.7’sinin pazar, % 20.7’sinin pazartesi
günü oluştuğu ve toplamda pazar ve pazartesi günü birlikte
değerlendirildiğinde %41.4’ünün pazar ve pazartesi günü meydana
geldiği tespit edilmiştir. İntiharın gerçekleştiği ay incelendiğinde
olguların %27.6’sının eylül ayında gerçekleşmiş olduğu, şubat ve
ekim aylarında herhangi bir olgu olmadığı tespit edilmiştir. Olay
yeri iç mekan ve dış mekan olarak incelendiğinde olguların
%82.8’inin iç mekanda bulunmuş olduğu tespit edilmiştir. Ası
vasıtası incelendiğinde olguların %82.8’inde ip, %6.9’ünde kablo,
%10.3’ünde ise çarşaf kullanıldığı tespit edilmiştir. Tablo-3’de de
gösterildiği üzere ası vasıtası olarak çarşaf ve kablo kullananların
tamamında olay yerinin iç mekan olduğu belirlenmiştir.
Olguların 14’ünde boyun organlarında
kırık tespit edilmiştir. Kırık tespit edilen olgulardan %21.4’ünde
sadece hyoid kemikte, %42.9’ünde tiroid kıkırdakta, %35.7’sinde ise
hem hyoid kemik hem de tiroid kıkırdakta kırık mevcut olduğu
saptanmıştır.
Olguların intihar nedeni olabilecek risk faktörlerinin varlığına
göre dağılımı Tablo-2’de gösterilmiştir. Olguların %24.1’inde risk
faktörü olabilecek bir bulguya ulaşılamamış olup, kadın olguların
tümünde psikiyatrik hastalık mevcut olduğu, ekonomik sorunun ise
çalışmamızda sadece erkeklerde mevcut olduğu tespit edilmiştir.
Olgulardan birinde intihar girişiminin 2 gün öncesinde eş ölümü
öyküsü olduğu, birinde ise madde bağımlılığı mevcut olduğu
belirlenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ
İntiharlara dünyada ve ülkemizde sık
rastlanılmakta olup önlem alınması gereken önemli bir halk sağlığı
sorunudur. Uygun yer ve zamanda kolay elde edilen araçlarla
intiharlar gerçekleştirilmektedir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)
verilerine göre ülkemizde erkeklerde intihar daha sık görülmekte
olup, en sık kullanılan yöntem her iki cinsiyette de asıdır. TÜİK
verileriyle uyumlu olarak bu çalışmadaki olguların da çoğu erkektir
(%75.9). Çalışmamızda olguların %86.2’sinin 20 yaş üzerinde olduğu,
bunun da TÜİK verileriyle uyumlu olduğu tespit edilmiştir. Dünyadaki
ve ülkemizdeki veriler incelendiğinde ası yönteminin, intihar
amacıyla tüm dünyada en yaygın kullanılan yöntem olduğu
görülmektedir (18-20). Amerika, Arjantin, Uruguay ve İsviçre’de en
sık ateşli silahla, El Salvador, Nikaragua ve Peru’da en sık
pestisit kullanılarak ve Hong Kong’da en sık yüksekten atlamak
suretiyle intihar edildiği bildirilmektedir (17). Hong Kong
örneğinde olduğu gibi yüksek binaların daha yaygın olduğu yerlerde
ulaşılabilen en kolay yöntem olarak yüksekten atlama tercih
edilmektedir.
Çalışmamızda asıya bağlı ölümlerin en çok eylül ayında ve en çok
pazar-pazartesi günleri ile en az çarşamba günleri gerçekleştiği
saptanmıştır. Yapılan diğer çalışmalarda ilkbahar ve sonbaharda
hafif bir artışla birlikte, hiçbir mevsimde ve günde anlamlı bir
artış olmadığı görülmektedir (18-20).
Bu çalışmada olay yeri kentsel,
kırsal ve cezaevi olarak incelendiğinde olguların %72.4’nün kentsel
bölgede ası yoluyla intihar ettiği, olay yeri iç mekan ve dış mekan
olarak incelendiğinde ise olguların %82.8’inin iç mekanda bulunmuş
olduğu tespit edilmiştir. Benzer çalışmalarda eylemin çoğunlukla ev
ve etrafında meydana geldiği bildirilmiştir (21). Ası vasıtası
incelendiğinde olguların %82.8’inde ip, %6.9’ünde kablo, %10,3’ünde
ise çarşaf kullanıldığı tespit edilmiştir. Tablo-3’de de
gösterildiği şekilde ası vasıtası olarak çarşaf ve kablo
kullananların tamamında olay yerinin iç mekan olduğu tespit
edilmiştir. Benzer çalışmalarda da, çalışmamızda olduğu gibi, ası
vasıtası olarak kolay ulaşılabilmesi nedeniyle ip kullanıldığı
bildirilmiştir (22).
Çalışmamızda olguların 14’ünde boyun
organlarında kırık tespit edilmiştir. Kırık tespit edilen olgulardan
%21.4’ünde sadece hyoid kemikte, %42.9’unda tiroid kıkırdakta,
%35.7’sinde ise hem hyoid kemik hem de tiroid kıkırdakta kırık
mevcut olduğu tespit edilmiş olup, benzer bazı çalışmalarda ise daha
düşük olarak tespit edilmiştir (23-25).
Tablo-2 de gösterildiği gibi çalışmamızdaki olguların %24.1’inde
risk faktörü olabilecek bir bulguya ulaşılamamış olup, kadın
olguların tümünde ve tüm olguların %48.3’ünde psikiyatrik hastalık
mevcut olduğu, ekonomik sorunun ise çalışmamızda sadece erkeklerde
mevcut olduğu tespit edildi. Cooke ve arkadaşları Batı Avustralya’da
asıya bağlı ölümler ile ilgili çalışmasında; olgularının %33’ünde
psikiyatrik hastalık öyküsü olduğu ve %24’ünde alkol kötüye
kullanımı bulunduğunu, Leo ve arkadaşlarının yaptığı başka bir
çalışmada ise ası yöntemi ile intihar eden olguların %31’inin
psikiyatrik tedavi görmüş olduğunu bildirmişlerdir (19, 26).
Olgularımızdan birinde intihar girişiminin 2 gün öncesinde eş ölümü
öyküsü olduğu, birinde ise madde bağımlılığı mevcut olduğu tespit
edilmiştir. İşsizlik, ekonomik sorunlar, sosyal desteğin kaybı, göç,
aile içi anlaşmazlıklar, dağılmış aile, madde bağımlılığı, ruhsal
hastalıklar, bir yakınını kaybetme ve fiziksel hastalıklar intihar
riskini arttıran faktörler olup, çalışmamızda risk faktörlerinden
ruhsal hastalık varlığı kadınların tümünde saptanmıştır. Ekonomik
sıkıntıya bağlı intihar girişiminin yalnızca erkeklerde görüldüğü
saptanmış olup olay günü ile birlikte yorumlandığında intihar
gününün olguların %41,4’ ünde pazar ve pazartesi günü olduğu, iş
günü başlangıcında kümelendiği dikkat çekmektedir.
Ası sonucu ölümlerde orijin
belirlenmesi çok yönlü bir adli inceleme gerektirir. Bu nedenle olay
yeri ayrıntılı incelenmeli, krokiler çizilmeli ve fotoğraflar
çekilmelidir. Ölüm nedeninin tespiti ve adli soruşturma-kovuşturma
sırasında ortaya çıkabilecek olası sorunların açıklığa
kavuşturulması için her ası olgusunda mutlaka otopsi yapılmasına
karar verilmelidir. Orijin belirlemede otopsi bulguları,
toksikolojik inceleme sonuçları, olay yeri incelemesi ve tanık
ifadeleri önemli olup, ayrıca intihar olayları sonrası yapılan adli
incelemelerin daha ayrıntılı yapılandırılmasının, intiharı önleme
çalışmalarına da ışık tutabileceği kanaatindeyiz.
KAYNAKLAR
Köknel Ö. İntiharlar Genel ve Klinik Psikiyatri. İstanbul: Nobel
Tıp Kitabevi, 1989: 225-226.
Gök Ş. Adli Tıp, 4. Baskı, Fatih Gençlik Vakfı Matbaası,
İstanbul, 1980: 97-117.
Gök Ş, Kırangil B. 59 ası olgusunda retrospektif incelemeler.
III. Ulusal Adli Tıp Günleri, 6-8.Kasım.1986, İstanbul. Panel ve
Serbest Bildiriler Kitabı: 211-217.
Camps FE (Ed). Gradwohl's Legal Medicine. Third Edition, John
Wright and Sons Ltd. Bristol, 1976: 326-339.
Simpson K, Knight B. Forensic Medicine, Ninth Edition, Edward
Arnold Ltd. London, 1985: 102-106.
Üner S. Ası ile ölümlerin adli tıp açısından incelenmesi. Adli
Tıp Kurumu Başkanlığı, Uzmanlık Tezi, İstanbul, 1990.
Pradep KG, Kanthaswamy V. Am J Forensic Med Pathol. 1993; 14
(l): 80-81.
Koç S, Özaslan A. Genel olarak asfiksiler, ası, boğma, tıkama
tıkanma, kimyasal asfiksiler. Soysal Z, Çakalır C. (Eds) Adli Tıp,
Cilt I. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yayınlarından
Rektörlük No: 4165 Fakülte No: 224 İstanbul, 1999: 405-457.
Polat O. Adli Tıp, Der Yayınevi, İstanbul; 2000: 48-52.
Hancı İH. Adli Tıp ve Adli Bilimler. Seçkin Yayıncılık, Ankara;
2002: 371-379, 559-576.
Gordon I, Shapiro HA, Benson SD. Forensic Medicine, 3. Edition,
London: Churchill Livingstone, 1988:110-113.
Erişim Adresi: http://www.tuik.gov.tr/. Erişim Tarihi:
29.03.2011.
Gunnell D, Eddleston M. Suicide by İntentional İngestion of
Pesticides: A continuing tragedy in developing countries. Int J
Epidemiol. 2003 Dec; 32 (6): 902-909.
Bertolote JM, Fleischmann A, Eddleston M, Gunnell D. Deaths from
pesticide poisoning: A Global Response. Br J Psychiatry. 2006; 189:
201–203.
Killias M, Van Kesteren J, Rindlisbacher M. Guns, violent crime
and suicide in 21 countries. Can J Criminol. 2001; 43: 429–448.
Ajdacic-Gross V, Killias M, Hepp U, Gadola E, Bopp M, Lauber C,
et al. Changing times: a longitudinal analysis of international
firearm suicide data. Am J PublicHealth. 2006; 96: 1752–1755.
Ajdacic-Gross V, Weiss MG, Ring M, Hepp U, Bopp M, Gutzwiller F,
Rossler W. Methods of suicide: international suicide patterns
derived from the WHO mortality database. Bull World Health Organ.
2008; 86 (9): 726–732.
Erkol Z, Beyaztaş FY, Büken B, Erkol H. Kahramanmaraş İli’ndeki
intihar orijinli ölüm olgularının analizi. Türkiye Klinikleri Adli
Tıp Dergisi. 2007; 4:7-16.
Gören S, Tıraşçı Y, Üzün İ. Diyarbakır'da Asıya Bağlı Ölümlerin
Retrospektif Değerlendirilmesi. Türkiye Klinikleri Adli Tıp Dergisi.
2005; 2:1-4.
Yılmaz R, Erkol Z, Bütün C, Beyaztaş FY, Ertan A, Büken B.
Elleri bağlı bir ası olgusu. Türkiye Klinikleri Adli Tıp Dergisi.
2008; 5: 75-79.
Ege B, Karadeniz Z, Yemişçigil A. Ası olgularının retrospektif
incelenmesi. Adli Tıp Bülteni. 2000; 5(3): 185-187.
Cooke CT, Cadden GA, Margolius KA. Death by hanging in Western
Australia. Pathology. 1995 Jul; 27(3): 268-272.
Meel BL. A study on the incidence of suicide by hanging in the
sub-region of Transkei, South Africa . J Clin Forensic Med. 2003;
10: 153-157.
Mekonnen D, Kebede Y. The prevalence of suicidal ideation and
attempts among individuals attending an adult psychiatry out-patient
clinic in Gondar, Ethiopia. Afr Health Sci. 2011 Mar; 11(1):
103-107.
Uzün I, Büyük Y, Gürpinar K. Suicidal hanging: fatalities in
Istanbul retrospective analysis of 761 autopsy cases. J Forensic Leg
Med. 2007 Oct; 14 (7): 406-409.
Samarasekera A, Cooke C.The pathology of hanging deaths in
Western Australia. Pathology. 1996 Nov; 28 (4): 334-338.
Charoonnate N, Narongchai P, Vongvaivet S. Fractures of the
hyoid bone and thyroid cartilage in suicidal hanging. J Med Assoc
Thai. 2010 Oct; 93 (10): 1211-1216.
Sharma BR, Harish D, Sharma A, Sharma S, Singh H. Injuries to
neck structures in deaths due to constriction of neck, with a
special reference to hanging. J Forensic Leg Med. 2008 Jul; 15 (5):
298-305.
De Leo D, Evans R, Neulinger K. Hanging, firearm and non-domestic
gas suicides among males: a comparative study. Aust N Z J Psychiatry.
2002 Apr; 36 (2): 183-189.
|
Tablo 1
Yaş Grupları |
|
|
20 Yaş Altı |
4 |
13.8 |
21-40 |
10 |
34.5 |
41-60 |
13 |
44.8 |
60 Yaş Üstü |
2 |
6.9 |
Olay Günü |
|
|
Pazartesi |
6 |
20.7 |
Salı |
4 |
13.8 |
Çarşamba |
1 |
3.4 |
Perşembe |
5 |
17.2 |
Cuma |
4 |
13.8 |
Cumartesi |
3 |
10.3 |
Pazar |
6 |
20.7 |
Olayın Olduğu
Ay |
|
|
Ocak |
3 |
10.3 |
Mart |
3 |
10.3 |
Nisan |
3 |
10.3 |
Mayıs |
2 |
6.9 |
Haziran |
1 |
3.4 |
Temmuz |
2 |
6.9 |
Ağustos |
1 |
3.4 |
Eylül |
8 |
27.6 |
Kasım |
4 |
13.8 |
Aralık |
2 |
6.9 |
Olay Yılı |
|
|
2005 |
8 |
27.6 |
2006 |
5 |
17.2 |
2007 |
5 |
17.2 |
2008 |
7 |
24.1 |
2009 |
4 |
13.8 |
Kırık |
|
|
Kırık Var |
14 |
48.3 |
Kırık Yok |
15 |
51.7 |
Kırığın Yeri |
|
|
Hyoid Kırık |
3 |
21.4 |
Troid Kırık |
6 |
42.9 |
Hyoid+Troid
Kırık |
5 |
35.7 |
|
|
Tablo 2
|
erkek |
kadın |
Toplam |
Tespit edilebilen Neden |
Sayı |
% |
Sayı |
% |
Sayı |
% |
Bilinmeyen |
7 |
31.8 |
0 |
0 |
7 |
24.1 |
Pskiatrik problemi olan
|
7 |
31.8 |
7 |
100.0 |
14 |
48.3 |
Ekonomik sıkıntı
|
6 |
27.3 |
0 |
0 |
6 |
20.7 |
Madde bağımlılığı |
1 |
4.5 |
0 |
0 |
1 |
3.4 |
Eş ölümü |
1 |
4.5 |
0 |
0 |
1 |
3.4 |
Toplam |
22 |
75.9 |
7 |
24.1 |
29 |
100.0 |
Tablo 3
Ası aracı |
Olduğu Yer |
Toplam |
İç mekan |
Dış Mekan |
Sayı |
% |
Sayı |
% |
Sayı |
% |
İp |
19 |
79.2 |
5 |
20.8 |
24 |
82.8 |
Kablo |
2 |
8.3 |
0 |
0.0 |
2 |
6.9 |
Çarşaf |
3 |
12.5 |
0 |
0.0 |
3 |
10.3 |
Toplam |
24 |
82.8 |
5 |
17.2 |
29 |
100.0 |
Bu çalışma: Adli Bilimler
Dergisinde yayımlanmıştır.
Gürsel Yayınevi bu çalışmayı
yapanlara teşekkür eder! |
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mesut ARTAR |
Mesut ARTAR Hayat Hikayesi
|
KÜÇÜK
ESNAF İÇİN BİLGİ VE TEKNOLOJİNİN ÖNEMİ
Çorum’un nüfusu içinde bu denli önemli bir ağırlığa ulaşmış bulunan
esnaf ve sanatkârlar kesimi, toplumumuzun omurgasını oluşturmakta ve
orta direk benzetmesiyle isimlendirilmektedir.
Esnaf ve sanatkârlar, sosyal dengelerin ve sistemin güvencesi olarak,
demokrasinin, serbest piyasa ekonomisinin vazgeçilmez unsurlarıdır.
Ayrıca, esnaf ve sanatkârı sahip olduğu ahlaki değerleri ile
toplumumuzun temel taşlarından biridir.
Esnaf ve sanatkârların geliştirilip güçlendirilmesi, toplumumuzda
istikrarın ve toplumsal dengenin sağlanması yönünden son derece
yaşamsal bir öneme sahiptir. Bu kesimin, devletçe uygulanacak
politikalarla desteklenip geliştirilmesi konusu, günümüzde tartışmasız
bir gereklilik olarak kabul edilmektedir. Bugün tartışılan artık,
esnaf ve küçük sanatkâr kesiminin desteklenip desteklenmeyeceği değil,
nasıl ve hangi politikalarla desteklenmesi gerektiğidir.
Küçük
sanatkârlarımız, geleneksel çalışma alışkanlıklarından ve yönetim
biçimlerinden vazgeçerek yeni teknolojilere yönelik yapılanma
sürecine girmek durumundadırlar. Dünyada böylesine hızlı değişim ve
gelişmeler yaşanırken, esnaf ve sanatkârlar kesiminin bu gelişim ve
değişimin dışında kalması kuşkusuz düşünülemez.
Büyük ölçüde devlet desteğinden
yoksun, sadece kendi alın teriyle bir şeyler üretmeye çalışan esnaf
ve sanatkârlarımız, geri kalmış teknolojilerini ve mesleki eğitim
düzeylerini en kısa sürede geliştiremedikleri takdirde yok olmaya
mahkûm olacaklardır.
Teknoloji
ve onun kaynağı olan bilim, günümüzde pazar ekonomisinin sürekliliği
için mutlak bir koşul haline gelmiştir. Başta sanayi olmak üzere
bütün ekonomik aktivitelerin (üretimin) konusunu oluşturan mal ve
hizmetlerin temel bileşeni artık bilgidir.
Onun içindir ki çağımız bilgi çağıdır
ve teknoloji, bilgi çağında yaşamsal bir üretim faktörü olarak
ulusların rekabet üstünlüğünün belirleyici ana unsurudur.
Dünyamız,
sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçerken, ülkemizde esnaf ve
küçük sanatkârlarla ilgili destekleme ve özendirme
politikalarınızda, bu amaca uygun bir çerçevede oluşturulması gereği
vardır. Devletin tüm ekonomik ve teşvik politikaları, bu çağı
yakalama amacına dönük olarak hazırlanmalı ve yönlendirilmelidir.
Hazırlanacak yapısal dönüşüm programlarında bu kesim, global değil,
sektörel bazda ve selektif bir yaklaşımla ele alınmalıdır.
İçerisinde bulunduğumuz bu değişim ve atılım çağında karşı karşıya
olduğumuz en önemli olgu bir yandan, emek yoğun sanatkârlık
ağırlıklı mesleklerin giderek azalması, öte yandan yeni
yeterliliklerin önem kazandığı farklı meslek alanlarının ortaya
çıkmasıdır. Bilgi toplumuna ulaşılabilmesi için dönemin koşullarına
uygun üstün nitelikli esnaf ve sanatkara ve eğitimin kalitesine önem
verilmesi şarttır. Gelişen ve değişen ekonomik yapımızda, önem ve
fonksiyonları giderek azalan ve toplumsal işlevlerini artık
kaybettikleri veya kaybedecekleri anlaşılmış bulunan bir kısım esnaf
ve küçük sanatkar gruplarını geliştirip güçlendirmeye çalışmak
kaynak israfı olduğu kadar ve belkide bundan daha önemlisi rekabet
politikası açısından son derece sakıncalıdır.
Devletin,
destekleme ve geliştirme politikalarının yanı sıra, uygun hukuksal
altyapıyı oluşturma, esnaf ve sanatkarın yaptığı üretim ve hizmetin
kalitesini denetleme, çalışmalarını koordine etme görevi de vardır.
Ülkemizde üretilen ürünlerin ve hizmetlerin ihraç
edilebilir-pazarlanabilir olabilmesi, ürün ve hizmetlerin
kalitesiyle kuşkusuz yakından ilgilidir.
Türk esnaf
ve sanatkarının yaptığı üretimin ve verdiği hizmetin rekabet
şansının olabilmesi için kalitesinin uluslararası standartlarda
bulunması temel koşuldur. Bunun yolu ise meslek standartlarının
geliştirilmesi ve yalnızca bu standartlara uygun mal ve hizmet
üretenlerin esnaf ve sanatkar olarak faaliyetlerine izin
verilmesidir.
Bu,
uluslar arası ve avmlerle rekabette başarılı olunabilmesinin temel
koşullarındandır.
Uluslar, bugün dünya pazarlarından
daha çok pay alma, daha büyük pay kapma yarışı içerisindedir. Bu
amansız yarışta ayakta kalabilmek, çağımızda sadece ve sadece
teknoloji üretme ve kullanma yeteneğine bağlı hale gelmiştir.
Üretilen ürünün ya da hizmetin dünya piyasalarında rekabet
edebilmesi için kaliteli olması, uluslararası standartlara uyması
birinci ve vazgeçilmez koşuldur. Böylesi bir üretimi yapabilmek ise
teknoloji üreten ve kullanabilen eğitilmiş insanlarla mümkündür. Bu
nedenle, Türk esnaf ve sanatkarının Gümrük Birliği sürecinde ayakta
kalabilmesinde, eğitimin önem ve fonksiyonu büyüktür.
Görüldüğü
gibi değinilen tüm sorunlar bu kesimin yoğun teknoloji, eğitim ve
finansman ihtiyacını açıkça gözler önüne sermektedir.
Özetlemek
gerekirse; esnaf ve sanatkârımızın devletçe desteklenmesinde
selektif politikalar uygulanmalı, teknolojik düzeyi yeterli üretim
yapan küçük sanatkarlar ile değişen dünya koşullarında toplumsal
işlevini koruyan esnaf kesimine, teknoloji (bilgi), eğitim ve
finansman desteği verilmelidir.
Bu
desteğin yanı sıra, üretim ve hizmetlerin uluslararası standartlarda
yapılması sağlanmalı, bu amaçla zorunlu meslek standartları
uygulamaya konulmalıdır
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Suhubi Ulvi CIRUL |
Suhubi Ulvi CIRIL Hayat Hikayesi
|
ELMADAĞ YOKUŞLARI
2010 Yılında yeni
Elmadağ yokuşu yapılırken, aklıma bu yokuşları çıkmadan başka bir
yerden düz bir yol yapılamaz mı diye çok düşündüm. 2010 yılında
sürekli olarak Ankara’ya gidip gelirken Elmadağ yolu etraflarını başka
bir inceleme imkânım olmadığı için görebildiğim yerlerini her gelip
geçtiğimde inceledim.
Bu anlatacağım
yerler benim gözümle incelediğim yerlerdir ve benim çalışmam sadece
bir öneridir. Mutlaka araştırılacak, etüdüler yapılacak, şartlar uygun
olurda yapılırsa Karadeniz, Doğu Anadolu ve İç Anadolu’yu başkentimiz
Ankara’ya bağlayan yoldaki en büyük yokuşlardan, kışın korkulu bir
Elmadağ yokuşu yerine, daha kısa sürede yol alabileceğimiz düz bir
yolumuz olacaktır.
google haritada
görüleceği üzere şimdi ki kullanılan Elmadağ yolu, Kayadibi'ni
geçtikten sonra sola dönülerek yokuşla çıkılmakta, Hasanoğlan
ayrımından Elmadağ’a sağa doğru yokuşla çıkılmaktadır. Benim
önerdiğim yol ise; ekteki haritada görüleceği üzere D200
karayolunun Kayadibi’ndeki E88 kodlu yerden Hasanoğlan yol
ayrımındaki E88 kodlu yere kadar çok düz bir bölgeden
geçmektedir.
Yeni yapılacak otoyol buradan
geçerse Elmadağ uzak kalır diyen olursa; zaten otoyollar genelde
şehir merkezlerinin uzağından geçmektedir. Elmadağ ilçesinin büyük
bölümü, barut, roket ve çimento fabrikaları aşağı düzlükte
bulunmakta, bu önerdiğim yol yapılırsa onlara da avantaj
sağlayacaktır.
Yapılmasını arzuladığım yol,
gözümle incelediğim şekliyle; Çorum’dan Ankara ya giderken
Elmadağ’ın altındaki Kayadibi’ne gelen dere, Elmadağ ilçesi
arkasından gelmekte ve burada bir vadi bulunmaktadır. Bu vadinin
ilerisi Elmadağ ilçesi arkasındaki dağa dayanmaktadır, buraya
mutlaka tünel, belki bazı kısımlara viyadük de gerekecektir.
Elmadağ ilçesi arkası bu şekilde geçilebilirse, oradan itibaren
Lalahan istikametine doğru olan arazi görüleceği üzere çok düzdür.
Ankara’dan Çorum’a gelirken Hasanoğlan yol ayrımından sonra yol,
Elmadağ’a doğru sağa doğru yokuş çıkarak devam etmektedir.
Hasanoğlan yol ayrımından sonra sağa dönmeden direkt karşıya
geçildiğinde orada çukurluk ve karşıda küçük bir tepe
bulunmaktadır. Oraya kısa bir tünel yapılarak veya oradaki tepe,
Hasanoğlan yol ayrımından tepe ile arasındaki çukurluğa
doldurulursa tünele de gerek kalmaz, bu kısım Kayadibi’nden gelen
yolla birleştirilirse Elmadağ yokuşlarını her iki taraftan
çıkmadan düz bir yol açılacağını umuyorum.
Bu yolu istememde ki nedenler:
Yeni Ankara-Samsun otoyolu yapılacak olması, elbette ki yeni
otoyolun bu daha düz, daha kısa, ve mümkün olduğunca az yokuşlu,
daha kısa sürede aşılması düşünüleceğinden ben de acizane
görüşlerimi belirtmek istedim.
Biraz da yeni açılan tünellerden
bahsedeyim ki Elmadağ’a emsal olsun. Bolu dağına alternatif olarak
2007 yılında açılan Bolu dağı tüneli 3200 metredir, Bolu tüneli
ilerisindeki viyadükler 4600 metredir. Yine 2007 yılında açılan
Bolaman yokuşlarına alternatif, ülkemizin şu anki en uzun tüneli
Ordu- Perşembe tüneli 3819 metredir. Umarım Elmadağ da böyle kolay
bir şekilde geçilir. 24. Ocak. 2012 Çorum
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa TURAN |
Mustafa TURAN Hayat Hikayesi
|
- ÖSS ÇIKMAZI
-
Merhum ve meşhur valimiz R.Yazıcıoğlu
mezar taşıma şöyle yazın demişti:”Adam gibi bir memlekette
yaşayamadan gitti.” Gerçekten bizim diyarda yaşayıp da strese
girmemek için gözün görmeyecek kardeşim, kulağın duymayacak, kafan
da çalışmayacak. Yoksa aklın, mantığın,iz’an ve insafın
yanına,yöresine uğramadığı olaylar zincirinin halkaları arasında her
an can çekişme kaçınılmazdır.
-
Küçük oğlum geçtiğimiz yıl OKS
sınavlarına hazırlandı. Ona dedim ki:”Bu yıl sıkı çalış Fen Lisesini
kazan. Gelecek yıl ve bir sonraki yıl dinlenirsin. Son iki sene de
ÖSS’ye hazırlanırsın.”Çocuk o ümitle derece yaptı ve Fen Lisesini
kazandı. Ancak bu yıl dershane dedi ki: ”Kesinlikle bu mantıkla
olmaz. Yarıştan kopmamak gerekir.” Haydi bakalım bu yıl da
dershaneye başladı ve ÖSS’maratonuna girdi. Üstelik
-
gelecek yılki dershane sınavlarına
da girerek bu yıldan gelecek yılın kaydı yapıldı. Şimdi çocuk haklı
olarak diyor ki:”Yahu baba, bana yalan söyledin. Hani ben iki yıl
dinlenecektim. Çocukluğumu yaşayamıyorum. İlkokul 4. sınıftan
itibaren OKS’ye koştum. Ardından 4 yıl da ÖSS’ye koşacağım. Bu ne
biçim bir iştir? Ben bu dünyaya koşmaya mı geldim? Bu mantığa, bu
sınav sistemine itiraz ve isyan ediyorum.
-
”Allah aşkına çocuklarımızın bu
sitemine :”Haklısınız. Bizim size yaptığımız bu zulmü yeryüzünde
hiçbir düşman yapamaz” demekten başka ne denebilir ki?
-
Dünyada çok daha makul ve mantıklı
sınav sistemleri varken böylesi genç dimağları yanlış bir sisteme
kurban edenler ve potansiyel bir neslin bütün enerjisini heba edip
onların adeta bir robot hale gelmesine müsaade edenler, acaba
diyorum yeryüzünde hiçbir düşmanın dışında daha başkaları mıdır?
-
Geçtiğimiz günlerde Einstein’ın zeka
testinden 200 puan üzerinden 199, 37, Picasso testinden de 360
üzerinden 357 alan ve dünyanın en genç profesörü unvanına sahip
olan, üstelikte tam 7 dil bilen bayan Nadia Camukova, Moskova Beyin
araştırmaları Enstitüsü tarafından dünyanın en zeki insanı ilan
edildi.
-
İşte dünyanın bu en zeki insanı da
bizim ÖSS sınavlarına isyan ve itiraz ederek, ”Türkiye’de
Üniversiteye girmeye kalksam, ÖSS’yi ben de kazanamam.”dedi. Pekii
ben de bu noktada diyorum ki:”600 bin öğretmeni OKS sınavına soksak
acaba kaçı kazanır? Ya da başta YOK başkanı olmak üzere üyelerini,
rektörleri, dekanları ve tüm profesörleri ÖSS sınavına soksak,
ortaya acaba nasıl bir garabet çıkar?
-
”Bir insanın hayatını 3 saate
sığdırmanın yanlış olduğunu, Türkiye’deki üstün potansiyelli insan
özelliğinin dünyanın hiçbir yerinde olmadığını, Türkiye’nin
dâhilerinin yabancı ülkeler tarafından bilinçli olarak yok
edildiğini ve Türkiye’de bulunan 70 dâhiden en az 60’ının
normalleştirilerek çürütüldüğünü” belirten Prof. Nadia, bizim önemli
ve temel bir yaramıza parmak basarak. Şüphelerimizi doğruluyor
adeta. Bu çıkmazda velilerimizin dişinden tırnağından biriktirdiği
milyarlarca parayı yıllar boyunca dershanelere akıtmaları nedendir?
Hem okullar varken bu dershaneler de neyin nesidir? Yoksa bu
devleşen sektörün kaymağını yiyenler mi bu yanlışın devamından
yana? Bu paraların sadece % 10’u okullara aksa eğitimin kalitesi
bakın nasıl değişir.
-
Bu gün,bu Yüksek öğretim ve ÖSS
çıkmazını aşalım diyen her görüşe,yanlışta israr eden en başta YÖK
karşı çıkıyor.Ve ben bu güne kadar YÖK dendiğinde yüzünü ekşitmeyen
ve memnuniyetsizliğini izhar etmeyen bir tek insana rastlamadım.O
halde YÖK değiştirilemez bir nass mıdır? Ya da kimdir % 100’e
yakın insanımızın karşı çıktığı bu sınav sistemini savunan ve
koruyanlar? Ben Üniversite’yi 3 yıl YÖK’süz, bir yıl da YÖK’lü
okudum. Nerden bilebilirdim ki,YÖK’ün doğuşunda
desteklediğimiz,fakat çeyrek asır sonra toplumda halka rağmen bu
hale geleceğini. Hem acaba niye bu konuda bir refarundum yapılmaz
ki? Madem demokrasilerde halkın dediği olursa!
-
Bütün bunlara hallerine çok acıdığım
öğrencilerim isyan ediyor. Velilerim karşı çıkıyor. Çocuklarım
itiraz ediyor. Arkadaşlarım sitem ediyor. Ben de bütün bu duygu ve
düşüncelere tercüman olarak bunları yazıyorum.
-
Allah aşkına bütün bu olanlara akıl
erdiren birisi varsa bize izah etsin de biz de anlayalım. Yoksa
geleceğimizin teminatı olan neslimiz köreltiliyor ve kumara
verircesine harcanıyor. Bu çocuklar ÖSS sınavına harcadıkları
enerjiyi bilime, kültüre ve sanata kanalize etseler, bakın ne
dahiler ortaya çıkacak ve ülkemizin önüne nice aydınlık ufuklar
açılacaktır.
-
Değilse dua ediyorum: ”Allah’ım! Sen benim aklımı muhafaza eyle!
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
- İNKÂR'A REDDİYE VE AB.-TERÖR-TEDHİŞ
MUTFAĞI VE LOZAN
-
Türk düşmanı
dâhili ve harici bedhahların kirli işlerini gördürmek, ezel-ebet
haset edip hasım belledikleri asil antiemperyalist TC’ni akamete
uğratmak ve nihayet; Satılık kirli beden ve beyinleri kullanmak
amacıyla kurdurdukları organize suç örgütü; Sahibi batılı
vampirlerin eşgüdümünde, (daha düne kadar) ülkemizden kopardıkları
küçük lokmalarla yetiniyordu.
-
Rantiyelerini
“Kürt Sorunu” kisvesiyle maskelemeyi başarmaları üzerine, gördükleri
uluslararası destek sayesinde, nispi de olsa kesintisiz adımlarla
ilerlemeye başlamışlardı. Bu süreçte, iğfal edilmiş beyinler, maşa
ve kuklalar ile her milletten maceraperest lejyonerlerden müteşekkil
lâğım fareleri, vahşi batının (AB) diplomasi, pis işler ve
istihbarat merkezlerinde hazırlanan programlar dâhilinde koordine ve
işbirliği içinde gelişme kaydediyorlardı.
-
Bu uyum ve ilerlemenin temelinde,
menfur eşkıyanın yurt içinde uygulamaya koyduğu her faaliyetin,
batıda yapılan ön hazırlıkları yatmaktadır. Özellikle son
dönemlerde, en yetkili resmi ağızlarca, itiraf ve pek çok somutla
ispat edildiği üzere; Başta, daha Lozan’ı tanımamış olmak gibi bir
alçaklık ve küstahlığın zanlısı ABD olmak üzere, İngiltere, Fransa,
Yunanistan, Macaristan hariç bütün AB ülkeleri ile Ermenistan
maddi-manevi himaye ve lojistik destekleri ile (mezkur örgüt
nezdinde) topyekun Türkiye aleyhine seferber olmuş bulunmaktadırlar.
-
Türkiye’de mukim kriptolarca silâhlı
kuvvetlerin baş edemeyeceği değerlendirilen bu anarşist, faşist ve
terörist çıkışın “mutfak çalışması”; Aslında daha önce batıda
yapılmış bir projenin yurt içindeki uzantı ve uygulaması olup;
Tatbikatta ilk adım, malum menfur örgütün 3. Bülent Ecevit hükümeti
eliyle dönme-devşirme memurin’e (7 Kasım 1978) kurdurulması ile
başlatılmıştır. Meselâ iki binli yılların başında fırtınalar koparan
eşkıyanın, Kürtçe isim ve yer adlarının kullanılması taleplerinin
zemini de batıda hazırlanmıştır.
-
Anadilde eğitim, özerklik ve
günümüzde dile getirilen ayrılıkçı taleplerin gerekçeleri, batının
doğu araştırmaları, AB Üniversiteleri ve Kürt enstitülerinde
belirlendi. Ondan sonradır ki, içeri havale edildi ve “em zımanê xwe
dıxwazin-dilimizi istiyoruz” kampanyaları başladı. Akabinde, “bu
anayasa ile asla, 1982 faşist ve antidemokratiktir” teraneleri ve
ağababaları AB domuzlarının dayatması ile “yeni ve sivil anayasa”
teraneleri yükselmeye başladı.
-
Yeni ve sözde sivil Anayasa’dan
maksat 1961’de açılıp, 1982’de “milli devlete” dönüş ile tekrar
kapanan “bölme ve parçalama” yolunu açmak. AB’ye katılım süreci bile
bu amaca hizmet edecek biçimde hazırlanıp ("Presidency Conclusions",
Md: 23. "..müzakerelerin yalnız Türkiye'yle değil, diğer devletlerle
de yapılabileceğini... Müzakereler sırasında Türkiye birkaç devlete
bölünürse veya güneydoğu bölgesinde bir Kürt devleti kurulursa, yeni
bir karara gerek olmaksızın onlarla da müzakere yapılacağına...;
Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisi'nin "Türkiye" başlıklı bölümünden…)
biçiminde düzenlendi.
-
Aynı şekilde Alevilerin geçmişi,
günlük hayatları, inançları ve devletle ilişkileri didik didik
edildi. Dernekler kurduruldu. Kıvam tutunca yurt içinde Dersim
Soykırımı yalanı ortaya atıldı. AK ve AP dönemsel Türkiye
raporlarında, Lozan’da attıkları imzaları bir kenara ittiler ve
Fener patriği ekümenik, Kürtler azınlık sayıldı. Ayrı millet olma
özelliklerini bünyesinde toplayan anadilin anayasa ya girmesi
halinde, Kürt azınlık süreci hukuken başlayacak; Asuri, Pontus, Laz,
Çerkes yalanlarına da hukuk temeli oluşacaktır. Ermeniler, dünyanın
büyük bir bölümüne yalan ve iftiralarını kabul ettirmiş
bulunuyorlar. Diğerleri de bu yolu izleyecektir.
-
Tehdidi görüp, harekete geçilmezse yakın bir gelecekte ülke ve
devletini seven Türk, Kürt, Zaza, Laz, Çerkes, Asurî başını eğip,
esaret hayatı yaşayacaktır.. Ermeni yaftalı Etnik -terörist (sözde)
Kürtçü hareket; Hükümetin acz ve müsamahası sayesinde uluslararası
hukukta kendine azınlık yeri açmaya çalışıyor. Bu konudaki delice
hayallerini Sudan, Ömer el Beşir ve Ruanda yargılanmaları, AİHM,
Uluslararası Ceza Mahkemeleri, Uluslararası Adalet Divanı, (Russell
Mahkemeleri), BM anayasası ve sözde Kürt soykırımı süslüyor. Ne var
ki; Paris’te, San Remo’da şeklen elde ettikleri azınlık statüsünü
tekrar kazanmalarının önünde sadece Lozan engeli bulunuyor.
- “HEPİMİZ ERMENİYİZ” FERYADI VE DİNK FURYASI
-
“Dinkçilere soruyorum!” Katılın veya
katılmayın, sokaktaki vatandaş bakın ne diyor: “İnsan olarak Hrant
Dink'in öldürülmesine karşıyım. Ama Dink’in arkasından gözyaşı döken
ve “hepimiz Ermeni’yiz” diyenlere aklımdan hiç çıkmayan şu soruları
yöneltmek isitiyorum:
-
1. Dink’in; “Türk’ten boşalacak
(akacak) o zehirli kan’ın yerini dolduracak temiz kan Ermeni’nin
Ermenistan ile kuracağı asil damarında mevcuttur…” dediğini;
-
2. Katıldığı televizyon programlarında
“1915 tehciri soykırımdır” diyerek, Türkleri soykırımcılıkla
suçladığını bilmiyor musunuz?
-
Biliyorsanız, ne çabuk unuttunuz?
-
“Hepimiz Ermeni’yiz” diyenler!
-
ASALA diplomatlarımızı alçakça,
haince, kalleşçe katlederken ayni tepkiyi gösterdiler mi?
-
Hayır!..
-
Asla göstermediler.
-
Öyleyse, bu çifte standart neden?
-
İkiyüzlülük ve “vatana ihanet
derecesine varan” fanatik tarafgirlik neden?”.
- ESKİ HİKÂLER VE DOĞUM LEKESİ!..
-
Aslında Dink üzerinden yürütülen
tartışmaların bir anlamı, bir değeri yok. Tarafgirler Hrant Dink'e
birazcık saygı duyuyorlarsa, haklı ve hukuki ‘Ermeni Tehciri’ sonucu
Türkiye'de müthiş ölçekte zenginliklere el koyup, büyük hanedan
oligarşilerine dönüşen, gerek toprak ve gerekse finansta, doğuştan
tekelci bir gücü elde eden kapitalist ailelere baksınlar. Bir yanda
Topyekün bütün millet katillikle suçlanırken, herhalde çok yoğun bir
delil araştırması yapmak lâzım. Elbette bu anlamda dedelerimizin
hepsini tenzih ediyorum ve bunu zaten kabullenmiyorum. Eğer, ‘Ermeni
tehciri’ ve sonrasında yaşanan mukatelelerde, sorumlu arıyorlarsa
kapitalist hanedanları büyüteç altına koysunlar.
-
Ciddi, objektif ve tarafsız bir
araştırma yapıldığında açıkça görülecektir ki; Patronlar kulübü
TÜSİAD'ın en önemli ve ileri gelen isimleri Ermeni çiftliklerine,
Ermeni topraklarına, Ermeni servetlerine el koyarak bu duruma
gelmişlerdir.İşte, şimdi ülkeyi haraca, mezata çıkaranlar da bunlar.
Bu yapıyı iyi analiz etmek lâzım!
-
Belli basitleştirmeler içerisinde "bu
bir tarih görevidir, bunu tarihçiler yapsın" demekle olmaz. Tarih en
zehirli ve en ideolojik bilimdir. Hangi tarihçiler neyi yapacaklar,
neyi tartışacaklar? Ki bunlar politik meseleler. Politik olduğu ölçüde
de sınıfsal meselelerdir. “Ermeni Tehciri” meselesini niye tarihçilere
bırakacağız? Çünkü bu meselenin dediğim gibi başka yönleri de var. Bu
meselenin, Türkiye kapitalizminin semirmesiyle, görülmedik ölçüde
tekelci bir güç olarak daha başlangıçta doğumuyla, gelişmesiyle ilgili
yanları var. Bu noktada tutup da koskoca bir halkı siz nasıl
suçlarsınız? Bu kadar basit mi? Buradaki düzeneğin başka yönlerinin
iyi araştırılması lâzım!
-
Emperyalist güçlerin bu olaylardaki
rolünün iyi incelenmesi lâzım!
-
Bu böyle kendiliğinden gelişen bir
trajedi değildir. Bu mesele, 19. yy itibaren gelişen kapitalist
birikim süreciyle yakından alakalıdır. Sömürgecilikle, emperyalizmin
yerleşme, insansızlaştırma ve yok etme süreçleriyle yakından alakalı
bir meseledir. Dolayısıyla, burada Hrant Dink üzerinden tartışma
yapılacaksa, işin bu boyutlarına girmenin herhalde en azından belki
bir saygı borcu olduğu da söylenebilir. Hrant Dink'in aklına bunların
ne ölçüde geldiğini ya da gelmediğini bilemem. Hrant Dink’in
Yazılarını takip etmedim. Ama işin bu boyutu da çok önemlidir. “Ermeni
Tehciri”, Türkiye kapitalizminin "doğum lekesi"dir. Türkiye
kapitalizminin “doğum lekesi”, nedense Türkiye kapitalizminin en büyük
servetlerine sahip olan sermaye gruplarının televizyonlarında
tartışılmadı. Hiç biri cüret edip de, bunu sormadı. Ne ilginçtir ki,
bu büyük televizyon gruplarının başında bulunan isimler de, “Ermeni
Tehciri”nin en yoğun yaşandığı bölgelerden gelen insanlardır. Türkiye
kapitalizminin “doğum lekesi” tartışılmadan, bu meseleyi ancak üzerini
örtmek için ele almış olurlar.
-
Tekrar başa dönersek; bir "derin
sistem" var ve o derin sistem meselelerin çok açık ve uyarıcı bir
biçimde tartışılmasını istemiyor.
-
Onun dışında kalanlar da, zaten işin
polisiye yönleridir.
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Erhan TIĞLI |
Erhan TIĞLI Hayat Hikayesi |
HAYATIN ANLAMI
Meraklı biri bir bilgeye hayatın anlamını sormuş. Bilge soruyu
yanıtlamadan önce onun bir sınavdan geçmesi gerektiğini belirtmiş.
Adam kabul edince, bir çay kaşığına zeytinyağı koymuş, bununla bahçeyi
dolaşmasını ama yere dökmemesini söylemiş. Adam gözünü kahve
kaşığından hiç ayırmadan, yağı hiç dökmemek için bütün dikkatini
vererek bahçeyi dolaşıp gelmiş. Bilge kaşıktaki yağın hiç
eksilmediğini görünce aferin demiş ve sormuş: “Bahçe nasıldı?” Adam
bahçeye bakmadığı için bilememiş. Bilge bu sefer bahçeyi incelemeden
gelmemesini söylemiş. Adam denileni yapmış, kaşıktaki yağların
dökülmesine aldırmadan bahçedeki çiçekleri incelemiş, otlara, ağaçlara iyice bakmış. Dönüşünde bilgeye bahçenin çok
güzel olduğunu söylemiş. Bilge, “Kaşıktaki yağları dökmüşsün ama”
diyerek şöyle eklemiş: “Hayat senin bakışınla anlam kazanır. Ya
sadece bir noktayı görürsün; hayatın akıp gider, farkına varamazsın
ya da güzellikleri görerek yaşarsın, akıp giden zaman anlam kazanır.
Unutma bunu. Hayatın anlamı senin bakışlarınla gizlidir.”
Herkes hayata kendi penceresinden bakar. Ufku ne
kadarsa o kadarını görür. “Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım”
dersen görev adamı olursun, şeflerinden aferin alırsın ama hayatın
gerçeklerini göremediğin gibi, güzelliklerin de farkına varamazsın,
yaşamanın zevkine eremezsin. Hayatın monoton geçer. İşten eve, evden
işe gidip gelirsin sadece, hatta eve iş de getirirsin. Kafanda hep
bir nokta vardır. Dolap beygirine dönersin. İş işten geçtikten sonra
yaşayamadığını anlarsın ama ne fayda! Ahlarla, oflarla zaman geçip
gider...
Gözlerini açıp gerekeni yaparsan ufkun genişler,
çalışmanın yanında eğlenmesini de bilirsin. Her şeyi yerinde,
zamanında yaparsın. Düşünce ve duyguların çelişmez, kesişmez. Kara
kara değil, ak ak düşünürsün, düşüncelerini gerçekleştirmeye
çalışırsın. Vakit kaybetmez, zamanını iyi değerlendirirsin. Akıntıya
kürek çekmezsin...
Hayatının anlam kazanmasını istiyorsan çok oku, gez
dolaş ama gezdiğin yerlerdeki yapıtları incele, okul gezilerindeki
öğrenciler gibi aval aval bakma, tarihi, turistik yerlere. Turistler
gibi iyice bak, incele, elinde bir harita, buralardaki yapıların,
yapıtların özelliklerini belirten kitap ve broşürler olsun.
Varlıklara alıcı gözüyle bak, gönül gözüyle görmeye çalış her şeyi.
Kendini sadece işe ya da eğlenceye verme. Dengeni yitirme. Hem
bilime hem de sanata yönel. “Edebiyat uydur uydur at, sanat karın
doyurmaz” diyenlere kulak verme. Müzik (sanat) ruhun gıdasıdır.
Gıdasız kalma! Şiirle temizlenir içindeki kir. Sakın unutma!
Görüş ufkumuzu genişletmek için edebiyatçıları
rehber edinmeli, onların bilgi ve görgülerinden yararlanmalıyız.
Onlar sadece ufkumuzu genişletmezler, bizi güzelliklerle, diğer
varlıklarla, insanlarla tanıştırır, yakınlaştırırlar. Okuya okuya
insancıllaşır, başkalarının da yaşadığının farkına varır, onlarla
sevinir, onlarla üzülürüz, onlarla derdimize derman ararız.
Hayatımıza anlam kazandıran sanat yapıtlarını izlersek, aşkın,
dostluğun değerini anlarız. Böyle gelir özlediğimiz güzel günler,
böyle gerçeğe dönüşür gördüğümüz mutlu rüya ve de sımsıcak bir sevda
soluğuyla türküleşir dünya.
|
|
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Emine Sevinç ÖKSÜZOĞLU |
Emine Sevinç ÖKSÜZOĞLU Hayat Hikayesi |
-
AZERBAYCAN EDEBİYATI
-
Türk
edebiyatlarının, büyük tarihe ve geleneklere sahip bir kolunu
da Azerbaycan Edebiyatı oluşturmaktadır. Azerbaycan
Edebiyatı’nın tarihi, onu yaratan halkın tarihî gibi eski ve
zengindir. Azerbaycan Türklerinin bin yıllık tarihleri boyunca
geçtikleri mücadelelerle dolu hayat yolu, yaşadıkları sevinçli
ve kederli dönemler, elde ettikleri bilgi ve tecrübeler,
inandıkları manevî ve ahlâkî kanaatler tüm yönleri ile bu
edebiyatta yansımıştır. Son derece elverişli coğrafî mevkide,
Asya ile Avrupa’nın kapısında yerleşen, tabiatının güzelliği,
topraklarının verimliliği, doğal kaynaklarının zenginliği ile
seçilen Azerbaycan, zaman zaman kanlı savaşlara sahne olmuş,
muhtelif zümre ve kavimler bu ülkenin topraklarından
geçmiştir. Bu, bir taraftan Azerbaycan’ın kültür servetlerine
acımasız darbeler indirmiş, binlerce edebiyat ve medeniyet
abidesinin ebediyen mahvına neden olmuştur, öbür taraftan ise,
farklı dillerde konuşan, farklı dinlere inanan, farklı kültür
geleneklerine sahip olan muhtelif toplulukların Azerbaycan’da
olması, bu eski Türk yurdunun özgün ve tekrarsız bir edebiyat
oluşturmasına imkân sağlamıştır.
-
Azerbaycan
tarihinin, özellikle de kültür tarihinin en eski dönemleri
hala yeterince bilinmese de, burada zengin kültür katlarının,
hem de birbirini etkileyen, birbirinin gelişmesine neden olan
kültür katlarının varlığı kuşkusuzdur. Farklı dillerde eser
veren, farklı kültürlerin etkisini taşıyan Azerbaycan
Edebiyatının bin yıllık tarihî de bu kültür katlarının
genişliği ve zenginliği hakkında fikir vermektedir. Şimdiki
Azerbaycan topraklarındaki ilk siyasi kurum Manna Devleti, üç
bin yıl önce kurulmuştu. Tarihî kaynaklar, Urartu ve Asurî
devletleri ile bazen barış, bazen de savaş şartlarında yaşayan
Mannalıların, ekonomi ve kültür açısından zamanın gelişmiş
halklarından birisi oldukları hakkında bilgi verirler.
Mannalılardan kalmış bazı kültür abideleri de bu fikri
doğrulamaktadır. Kuşkusuz, Mannalıları yahut daha sonra MÖ.
VII yy. Azerbaycan’da devlet kurmuş Midiyalıları, çağdaş
Azerbaycan Türklerinin ecdatları saymak ilmî ve tarihî açıdan
doğru değildir. Burada önemli olan, Azerbaycan’ın en eski
dönemlerden beri dünyanın kültür merkezlerinden biri olarak
öne çıkmasıdır. Bu gelenek ülkenin bütün tarihî boyunca devam
ettirilmiştir.
-
- HALK EDEBİYATI
-
Diğer dünya
halkları gibi Azerbaycan Türklerinin de yazılı edebiyatlarının
temelinde şifahî edebiyat yahut halk edebiyatı vardır. Gerek
dil, gerekse konu açısından yabancı etkilerden her zaman uzak
kalmış olan halk edebiyatı, onu yaratan, muhafaza eden ve
gelecek nesillere ulaştıran milletin iç dünyasını, hayata
bakışını, yaşam felsefesini herhangi bir yazılı kaynaktan daha
sağlıklı yansıtır. Diğer taraftan, halk edebiyatındaki
mitoloji unsurları, rumuzlar, tarihî olaylarla çağrışımlar,
onların en eski dönemlerin yadigârı olduklarını, halkın
hafızasında bin yıllar boyu yaşayarak günümüze ulaştıklarını
göstermektedir.
-
Azerbaycan
Halk Edebiyatı şekil ve tür açısından çok zengindir. Burada,
bir satırlık, ama bir satırında büyük manalar taşıyan
atasözlerinden, büyük hacimli destanlara kadar, halk
yaratıcılığının en farklı örnekleri vardır. Uzun asırlar boyu
derlenip toplanmadığından, araştırıcı, incelemeci
nazarlarından uzak kaldığından, halk edebiyatı numunelerinin
büyük bir kısmı unutulmuştur. Derlenenler, kitap şeklinde
yayımlananlar, âlimlerce incelenenler, belki de halkın
yarattıklarının binde biridir. Ama deryada damla gibi görünen
bu binde bir de, halkın hayatım tüm ayrıntıları ile, tüm
renkleri ile anlatmaya yeterlidir.
-
Halk
yaratıcılığımızın en eski türlerinden biri Emek yahut Zahmet
nağmeleridir. Her halkın şifahî edebiyatında tesadüf
olunabilen bu nağmeler, insanın söylediği ilk şiir,
bestelediği ilk şarkı olarak adlandırılabilir. Halk
edebiyatının diğer örnekleri, özellikle de bayatılar (maniler)
ve âşık yaratıcılığı ile mukayesede zahmet nağmeleri edebî
yönden basit gözükür. Ama bu basitliğin arkasından ilkinlik,
en eskilik durmaktadır.
-
Emek
nağmelerinin Azerbaycan Halk Edebiyatında en çok yayılmış
türleri Holavarlar ve Sayacı sözlerdir. Azerbaycan
folklorcularının bir kısmının fikrine göre “holavar” terimi
“Ho” hayvan ve “var” yani “git” sözlerinin birleşmesinden
türemiştir. Bu manada holavar, hayvanı işe çalışmaya çağıran
nağmelerdir. Prof. Dr. Azad Nebiyev ise bu meseleye farklı
bakmaktadır. Onun fikrine göre, “Çin, Hind ve İskandinav
halklarının folklorundaki “ho”, mukaddes öküz (inek) toteminin
adı olmuştur. Türk halklarının Azerbaycan, Özbek, Uygur vb.
folklorundaki merasim nağmelerinin ekseriyetinde “ho”lar,
mukaddes varlık, mutluluk simgesi gibi terennüm olunur.
“Holavar” mukaddes varlık hakkında mahni manasını taşır.”
-
Emek
nağmelerinin geniş yayılmış numunelerinden olan Sayacı sözleri
ise, göçebe hayatının başka bir alanı ile koyunculukla
ilgilidir. Sayacı sözlerinin menşei hakkında da farklı
mülâhazalar mevcuttur. Bu folklor türünün halk arasında
yayılmış örneklerini ilk defa derleyerek yayımlayan Feridunbey
Köçerli, (18631920) sayacı sözünün Fars dilinde ki “saye”,
yani “kölge” sözünden alındığına ihtimal verir. Fars dilinde
bu sözün mecazî manası “himaye etmek”, “savunmaktır”. Fars
dilinden Azerbaycan Türkçesine de geçen “saye” sözü Kafkasya
Türkleri arasında “bolluk”, “bereket” vb. manalarda
kullanılmaktadır. Buradan da “sayacı sözlerinin”, yahut
“sayacıların” halk arasında “bolluk getiren”, “bereket
getiren” vs. anlamlarında kullanıldığı anlaşılıyor. Sayacılar
da âşıklar ve dervişler gibi halk arasında gezerek dolaşır ve
kendi şarkılarını söylerdi. Sayacı sözleri orijinal
müracaatlarla başlar:
-
- Salammelik, say beyler,
Bir birinden yey beyler,
Saya geldi, gördünüz?
Salam verdi, aldınız?
Alnı tepel qoç quzu
Sayacıya verdiniz?
Sefa olsun yurdunuz,
Ulumasın qurdunuz.
Ac getsin avanınız,
Tox gelsin çobanınız.
-
-
Bunun
ardınca sayacı, ev hayvanlarını, özellikle de koyunu vasfeder,
ondan bolluk ve bereket simgesi gibi söz açar:
-
- Qoyunlu evler gördüm, Qurulu yaya
benzer.
Qoyunsuz evler gördüm,
Qurumuş çaya benzer.
Qoyun var kere gezer,
Qoyun var küre gezer,
Geder dağları gezer,
Geler evleri bezer.
-
Azerbaycan
folkloru bir insanın doğuşundan, mezara konulmasına kadar,
hayatının tüm aşamalarını yansıtır. Bu açıdan folklor
örnekleri, halk edebiyatı numuneleri çok konulu ve çok
çeşitlidir. Emek nağmeleri insanı çalışma anında, iş sürecinde
tasvir ediyorsa, merasim nağmeleri de, onun şenliklerini ve
törenlerini, çocuk folkloru aile ocuk sevgisi ile ilgili
duygularını, tapmacalar (bilmeceler) aklını, zekâsını nasıl
geliştirdiğini, atasözleri geçmiş nesillerin ilim ve
idraklerinin tecrübesinden hangi yollarla behrelendiğini,
efsane ve esatirler tarihe, düne bağlılığım, latifeler,
dünyayı, olayları gülerek anlamak arzusunu vs.
açıklamaktadırlar.
-
Kuşkusuz,
halk arasında en fazla popüler olan merasim nağmeleri de
Azerbaycan şifahi edebiyatının en eski örnekleri sırasındadır.
Belli bir alanda çalışan meslek adamlarının emek nağmelerinden
farklı olarak merasim nağmeleri her evde, her ailede bilinir,
tanınır. Çünkü bu nağmeler her Azeri Türkünün kutladığı
bayramlarla, katıldığı törenlerle ilgilidir. Ecdadlarımızın
arzu ve umutları, kaygı ve beklentileri, aynı zamanda onların
dünyayı anlamak isteği bu nağmelerde akseder, Folklor
uzmanları Azerbaycan Türkleri arasında yayılmış halk merasim
nağmelerini ikiye ayırırlar. Bunların bir kısmını, mevsim
merasimleri ile bağlı nağmeler, ikinci kısmını ise maişet
merasimleri ile bağlı nağmeler oluşturmaktadır. Yeni gün
anlamına gelen Nevruz, eski Azerbaycanlıların tasavvurunda,
dünyanın yenileşmesi, doğanın tazelenmesi, kışın
sıkıntılarından sonra tabiatın yeniden canlanması olarak
anlaşılıyordu. Nevruzla ilgili imevsim nağmelerinde, bu halk
bayramının getirdiği iyimserlik hissi, hayata, geleceğe güven
duygusu önemli yer tutmaktadır:
-
Novruz,
Novruz bahara, Güller, güller bahara, Novruz gelir, yaz gelir,
Neğme gelir, saz gelir. Bağçamızda gül olsun, Gül olsun,
bülbül olsun. Bağçalarda gül olsun, Gül üste bülbül olsun.
Mevsim nağmeleri içerisinde eskiden beri Azerbaycan Türkleri
arasında çok yayılmış, Xıdır ve QoduQodu merasimleri ile
ilgili olarak yaratılmış nağmelere de sık şekilde tesadüf
olunmaktadır. Xıdır, Xıdır Nebi, yahut Xıdır İlyas hakkındaki
nağmelerde yeşillik, barbahar ve bereket arzusu, gıda ve ruzi
isteği esas yer tutar. Ebedî hayat simgesi olan Xıdır, zor
duruma düşenlerin, darda kalanların kurtarıcısı ve
yolgöstereni gibi takdim olunur.
-
- “Xanım ayağa dursana,
Yük dibine varsana,
Boşqabı doldursana,
Xızırı yola salsana.”
-
-
Maişet
merasimi folkloru vasfıhaller, ağılar, nişan ve toy nağmeleri
vs.den oluşmaktadır.
-
Vasfıhaller
kuruluş açısından bayatıları ha tırlatmaktadır. Adından da
anlaşıldığı gibi, burada halin vasfı, durumun açıklanması
esastır. Vasfı hallar daha çok genç kızlar ve kadınlar
arasında yayılmıştı. Nevruz bayramı arefesinde, gelen yeni
yılın nasıl olacağı, kimin ne beklediği vs. hakkında
vasfıhallar vasıtası ile fal açılarak bilgiler alınırdı.
Azerbaycan folklorunun ilk tetkikçilerinden yazar Yusuf Vezir
Çemenzeminli bu merasimi şöyle tas vir eder: “Xalqımız
arasında Novruz bayramına bir ay qalmışdan başlayaraq çerşenbe
axşamı vasfıhal salmag kimi bir adet vardı. Qadın ve qızlar
top lanaraq bir badya su qoyar ve hereden bir nişan alaraq
suya salardılar. Badya başında oturan qadın tesadüfen eline
keçen nişanı sudan çıxarıb bir vasfıhal söyler, bu qayda ile
fala saxardılar. De meli, nişan verenin üreyinde bir niyyet
olar ve niyyetinin baş vereceyini ve ya vermeyeceyini söy
leyen vasfhaldan duyardı”. Mesela birini seven kız için, böyle
bir vasfıhalın okunması uğur ala meti idi:
-
- Oturmuşdum sekide,
Üreyim seksekide,
Yardan üç alma geldi,
-
-
Bir qızıl
nelbekide. Ağılar da halk edebiyatının en eski ve etkili
örneklerindendir. Tarihî kaynaklardan da belli olduğu gibi,
eski Azerbaycanda yuğ olarak adlanan merasim mevcut idi. Ölen
kahramanlar için yuğlama merasimi yapılırdı. Bu merasimde
yuğçular ölen kahramanın sıfatlarını anlatırlardı. Yuğ ve
yuğçu sözü Azerbaycan Türkçesinde değişikliğe uğrayarak ağı ve
ağıçı şeklini almıştır. Halk edebiyatındaki ağılara hem nesir,
hem de şiir şekillerinde tesadüf etmek mümkündür. Nesirle olan
ağılarda daha çok ölen adamın keyfiyetleri anlatılır,
bayanlardan oluşan kısa şiirlerle söylenen ağılarda ise bu
ölümün doğurduğu ıstırablar, onun yakınlarına, çocuklarına
etkisi vs. tasvir edilir. Azerbaycan ağıları onu yaratan
halkın, özellikle de Azerbaycan kadınlarının iç dünyası,
onların kardeş, er, evlat ve anababa sevgisi hakkında açık
fikir verir. Hacim açısından küçüklüğüne rağmen, her ağı insan
hislerinin, insan duygularının derinliğini ve sonsuzluğunu
açığa çıkaran dolgun bir eserdir:
-
- Bostanda tağım ağlar,
Basma, yarpağım ağlar. Ne qeder sağam, ağlaram, Ölsem torpağım
ağlar.
-
-
Keder ve
derd üzerinde köklenmiş ağılardan farklı olarak nişan ve toy
nağmeleri şenliği, şuhluğu, esprili havası ve oynaklığı ile
seçilir. Azerbaycan halk edebiyatında nişan ve toyun bütün
aşamaları ile bağlı şiirler, nağmeler mevcuttur. Bunların
arasmda, elçilerin gelmesi, nişan getirilmesi, gelinin eline
kına yakılması, gelinin oğlan evine getirilmesi, gelinin ve
damadın tarifi vs. merhaleleri ve onlarla ilgili nağmeleri
hatırlatmak mümkündür. Aynı zamanda bu nağmeler hal mizahının,
alaycılığının tüm inceliklerini yansıtır. Mesela, elçilik
yahut nişan için gelen oğlan tarafının nezaketli davranışları,
onlarm okudukları nağmelerden de bilinir:
-
- Quda, gelmişikbiz size,
Hörmet ediniz bize,
Bu gün qızımız sizdedir,
Sabah aparırıq bize.
-
-
Kızın ata
anasmın rızası alındıktan ve toy merasimi gerçekleştikten
sonra ise, onlarm okudukları nağmelerin tonu ve mazmunu
tamamen değişir:
-
- Verdim bir dana, Aldım bir sona,
Ay kız anası, Qalyanayana
-
-
Yeni
yuvasma sevdiği oğlanın evine getirilen geline müracaatla
okunan nağmeler ise inceliği, samimiliği, ile seçilir:
-
- Anam, bacım qız gelin, Elayağı düz
gelin.
Yeddi oğul isterem,
Birce dene qız, gelin.
-
-
Toy
merasimi sona erer, yeni aile kurulur, genç ataananın ilk
çocuğu dünyaya gelir. Çocuk folklorunda, babaananm
çocuklarının sağlam ve mutlu büyümeleri ile bağlı arzuları
var; çocukları eğitmek, onlarm akimi, zekâsını geliştirmek,
niteliklerini inkişaf ettirmek için zaman zaman halk
bilgilerine, halk tecrübesine dayanarak ortaya konulan oyunlar
ve nağmeler, bilmeceler ve yanıltmacalar da var. Analık
sevgisini, evlat mehebbetini ifade eden laylalar ve okşamalar
Azerbaycan çocuk, folklorunun en yaygın numunelerindendir. Bu
beşik nağmeleri en munis, derunî hislerin ifadesidir.
-
Laylalar ve
okşamalarla birlikte, Azerbaycan çocuk folklorunda,
arzulamalar, beslemeler, nazlamalar, azizlemeler,
eğlendirmeler vs. gibi çocuk hayatı ve anaçocuk münasebetleri
ile ilgili diğer numuneler de mevcuttur. Mesela, beşikte yatan
küçük oğlunu yahut kızını okşayan ana onun nişanı, düğünü vs.
ile ilgili nağmeler okur:
-
- Elinde var def,
Üstüde sedef,
Kırmızı köynek,
Geler qızımçün.
-
-
Küçük yaşlı
çocuklar arasındaki oyunlarla ilgili folklor numunelerinin
çeşidi de Azerbaycan halk edebiyatında oldukça geniştir.
Buraya sanamalar, düzgüler, acıtmalar, çatdırmalar,
bahisleşmeler vs. dahildir. Sanamlalar ve düzgüler çocukların
hafızalarını geliştirdiği gibi, dilin zenginliklerini
açıklayan yanıltmacalar da, onlarm konuşma ka’ biliyetlerinin
gelişmesinde önemli rol oynar. Biri birine benzer, ama farklı
manalara sahip sözlerden oluşan yanıltmaçlar, aynı zamanda
halk edebiyatında dil unsurlarının ne kadar başarılı bir
şekilde kullanıldığı hakkında fikir verir: “Getdim gördüm bir
derede bir berber bir berberi ber ber beğirdir. Dedim, a
berber bu berberi niye ber ber beğdirdirsen? Dedi bu berber
ber ber beğiresi berberdir”. Ve yahut: “Bu mis ne pis mis
imiş, Bu mis Kaşan misiymiş” gibi yanıltmaçlar, yalnız çocuk
konuşmasının gelişmesinde, onlarm düzgün telaffuz kurallarını
öğrenmelerinde değil, ayni zamanda çocuklarda bir humor
hissinin oluşmasmda da önem taşımaktadır.
-
Türk
halkları arasında bilmece, tapışmak, cummak vs. adlar altında
tanınan tapmacalar da Azerbaycan Halk Edebiyatının, özellikle
de Azerbaycan çocuk folklorunun geleneksel ve yaygın
şekillerinden biridir. Tapmacalar halk hayatının hemen tüm
alanlarını ihata eder. klasik Azerbaycan şiirlerindeki muamma
ve loğaz, aşık edebiyatındaki bağlama ve gıfübend gibi şiir
şekillerinin meydana çıkmasına halk edebiyatındaki
tapmacaların da büyük bir etkisi olmuştur.
-
Azerbaycan
Halk Edebiyatının mühim bir kısırımı atasözleri ve
darbimeseller oluşturmaktadır. Halkın tarihî tecrübesini
aksettiren atasözlerimiz, diğer Türk boylarının atasözlerinden
fazla farklı değildir. Bu da yalnız soyumuzun ve dilimizin
değil, tarihî bilgi ve tecrübelerimizin de aynı olduğunun bir
işaretidir. Türk millî kültürünün muhteşem numunelerinden olan
“Kitabı Dede Korkut” destanlarının atasözleri ile açılması,
halkın bu zekâ ve idrak numunelerine her zaman büyük önem
verdiğini göstermektedir. Nesîmî, Fuzûlî, Vakif vs. gibi orta
çağ Azerbaycan şairlerinin eserlerinde de bol bol işlenen
atasözleri, yalnız asırlar boyu smavdan geçirdikleri
gerçeklerin değil, hem de onun tarihinin, manevîahlâkî
kanaatlarınm ifadesidir. Azerbaycan atalar sözlerinin
toplanmasına ve tetkikine XIX. yy.’m ikinci yarısından sonra
başlanmıştır. Bütün hayatını bu zengin halk hazinesinin yazıya
alınmasına vermiş folklor uzmanı Ebülkasım Hüseynzade’nin
tahminen yetmiş yıl zarfmda on binden fazla atalar sözleri
toplaması Azerbaycan Halk Edebiyatının diğer alanlarda olduğu
gibi bu sahada da zenginliğini, verimliliğini göstermektedir.
Azerbaycan atalar sözlerinin büyük ekseriyeti manzumdur.
Dâhilî kafiyelerden ibaret atasözleri ile bir sırada iki,
bazen dört mısradan oluşan atasözlerine rastlamak mümkündür.
-
Diğer
halkların edebiyatlarında olduğu gibi Azerbaycan Türklerinin
halk edebiyatında da şiir ve nesir türleri birlikte
kullanılmıştır. Ancak şiir türleri daha fazladır. Sözlü
edebiyatın bu türleri içerisinde en yaygın olanı bayatılar
(maniler)dır. Azerbaycan folklorcuları arasında bayatıların
menşei ile ilgili farklı fikirler mevcuttur. Tetkikatçıların
büyük ekseriyeti bu popüler halk edebiyatı türünü Bayat adlı
Türk boyunun adı ile ilgili göstermektedirler. Bayatlar
eskiden beri Kuzey Azerbaycan sınırları içerisinde
yaşamaktadırlar ve bazı rivayetlere göre Türk dünyasının büyük
söz ustası Fuzûlî de bu boydandır. Bayatıların “kadim”, “eski”
manalarını bildiren “boyat” sözünden türediğini ve bununla da
bu poetik türün en eski zamanlardan beri halkın manevî
hayatına dâhil olduğunu savunan edebiyatçılar da vardır.
-
Bayatı halk
edebiyatından yazılı edebiyata da geçmiştir. XVI. yy.
Azerbaycan klasik şiirinin tanınmış temsilcilerinden birisi
olan Şah İsmayıl Hatai aynı zamanda güzel, düşündürücü
bayatılar şairidir. XVII. yy. Azerbaycan şairlerinden Mehemmed
Emani’nin de kendi yaratıcılığında bayatıya önem verdiği
bilinmektedir. Azerbaycan halk edebiyatında müellifli
bayatıların en olgun ustası ise, XVII. yy. da yaşamış Sarı
Aşık olmuştur. Şiirlerinin birinde “Külli Qarabağın abiheyatı,
Nermü nazit bayatıdır, bayatı” diyen XVIII. yy. büyük
Azerbaycan şairi Molla Penah Vaqif, bayatıdan bir güzellik,
incelik ve olgunluk simgesi gibi söz ediyordu.
- Bayatılar da diğer halk edebiyatı
örnekleri, özellikle de atalar sözleri gibi halkın tarihini,
bu tarihin önemli olaylarını yaşatmakdadır. Mesela,
-
- Apardı tatar meni,
Qul edib satar meni,
Yarım vefalı olsa, Axtarıb tapar meni
-
bayatısı
hiç şübhesiz ki, Azerbaycan’ın Mogoltaralarm yönetimi altına
geçtiği XIIXIV yy. eseridir.
-
Azerbaycan
folklorunun başka bir şiir türü halk mahnıları, musiki ile
bedii sözün birleşmesinden türemiştir. Onlar sevgi ve
kahramanlık mahnıları olarak iki kısma ayrılmaktadırlar. Sevgi
mahnıları derin ve ince lirizmi, hislerin samimiliği ve
kıvraklığı ile seçilir. Kahramanlık mahnılarında ise adından
da anlaşıldığı gibi, mücadele, savaş, haksızlıklara karşı
barışmazlık ahvaliruhiyyesi öne çıkarılmaktadır. Sevgi konulu
halk mahnılarının bazıları diyalogdeyişme şeklindedir. Halk
mahnıları popülerlik açısından atalar sözleri ve bayatılarla
aynı seviyededir. Buraya kadar üzerinde durduklarımız
Azerbaycan halk edebiyatının lirik türleridir. Şiirle birlikte
epik tür, yahut nesir de, bu edebiyatta yaygındır. Nağıllar,
destanlar, qaravelliler, rivayetler, efsaneler, esatirler,
latifeler vs. millî folklordaki nesir türlerini
oluşturmaktadırlar.
-
Her
Azerbaycan Türkü, çocuk yaşlarından başlayarak Azerbaycan
nağıllarmın çekici ve sihirli dünyasının içine girer, bu dünya
ile büyür. Azerbaycan nağıllarında onu yaratan ve yaşatan
halkın millî özellikleri, gelenek ve görenekleri, örf ve
âdetleri, geçimi dünya görüşü, insanlarla münasebeti, manevî
özgürlük uğrunda mücadelesi ön plana çıkar. Azerbaycan
nağılları, zaman zaman yazılı edebiyatın faydalandığı zengin
kaynaklardan biri olmuştur. XII. asrın büyük Azerbaycan şairi
Nizami Gencevi’den başlayarak Azerbaycan Edebiyatının bütün
büyük simaları kendi yaratıcılıklarında nağıllara sık sık
müracaat etmiş, nağıllardan aldıkları konularda, yeni devirle,
yeni meselelerle sesleşen eserler yazmışlardır. Bu açıdan
millî folklorun diğer türleri ile mukayesede nağılla daha
büyük bir çapta yazılı edebiyatın malzemesini
oluşturmuşlardır.
-
Nağıl
toplayıcıları ve araştırıcıları, dünya folklorunun da
tecrübesine dayanarak Azerbaycan nağıllarını muhtelif,
yönlerden tasnif etmişlerdir. Mesela, bu sahanın ilk
araştırıcılarından biri olan yazar Yusuf Vezir Çemenzeminli
nağıllarımızı üç gruba ayırmıştır: eski tasavvur ve ayinlerle
ilgili nağıllar; tarihî nağıllar ve çocuk nağılları. Çağdaş
folklorcular ise derlenmiş ve araştırılmış daha fazla nağıl
örneklerini göz önünde tutarak Azerbaycan nağıllarının konu
açısından daha geniş tasnifini vermişlerdir. Buraya hayvanlar
hakkında nağülar, sihirli nağıllar, tarihî nağıllar,
ailegeçimle ilgili nağıllar ve satirik (mizahi) nağıllar
dahildirler.
-
Hayvanlar
hakkındaki nağıllar mana açısından daha evvelce sözü edilen
sayacı sözlerine benzer. Bu nağıllarda halkın tarihî gelişme
merhalelerinde totem olarak kabul ettiği, bu veya başka açıdan
kutsallaştırdığı hayvanlarla ilgilidirler. Mesela,
Azerbaycan’da yılanın bir totem olarak alındığı çok sayıda
nağıllar vardır. Diğer taraftan, Azerbaycan’da yılan
pirlerinin, yılan tapmaklarının varlığı da bilinmektedir.
Tarihçiler bunu Azerbaycan’ın en eski nüfusunun, özellikle de
Midiyalılarm yılana tapınması ile ilişkili göstermekdedirler.
Diğer taraftan, yılan dünya folklorunda idrak, zekâ simgesi
olarak alınmıştır. Bu, yılanla ilgili Azerbaycan nağıllarında
da gözükmektedir. Mesela, “Ovçu Pirim” nağılmda yılan Ovçu
Pirim’in ağzına tükürür ve bundan sonra Pirim tüm hayvanların
dilini anlar. Azerbaycan nağıllarında yılanla birlikte
canavar, horoz, it, öküz, inek vb. hayvanlar da totem olarak
geçmişlerdir.
-
Sihirli
nağıllar da ortaya çıkış açısından eski nağıllardandır. Bu
nağıllarda insanın mitolojik varlıklara, doğanın dağıtıcı
kuvvetlerine karşı mücadelesi yer alır. Adından da anlaşıldığı
gibi, Azerbaycan sihirli nağıllarında kahramanlar sihir, cadı,
efsun ve mitolojik yardımcılarının sayesinde devler,
ejderhalar, periler, cadıkarılar, tılsımlar vs. ile mücadele
ediyorlar. Bu nağıllardaki hadiseler, ekser hallerde, zulmet
dünyasında, yerin altında, periler ve devler ülkesinde ve
diğer fantastik mekânlarda geçer. Sihirli nağıllar tüm
fantastik süsüne rağmen aslında halkın sevmediği, barışmadığı
kuvvetlere karşı mücadele ruhundan ve isteğinden
kaynaklanırlar.
-
Tarihî
nağıllar ise, adından da anlaşıldığı gibi, Azerbaycan
tarihinin ayrı ayrı olayları, şahsiyetleri yahut da
faaliyetleri, bu ülke ile ilgili olmuş insanların hayatı ile
ilgilidir. Azerbaycanda İskender, Dara Şah Abbas ve başka
tarihî şehsiyetler hakkında nağıllarm varlığı bu folklor
türünün yalnız halk fantazisine değil, aynı zamanda tarihî
gerçekliklere dayandığını göstermektedir. Maişeti nağıllar
konusu nağıllarm daha büyük bir bölümünü oluşturur. Bu
nağıllarm konusu, gündelik hayattan gerçek mücadeleden
alınmıştır. Maişet nağıllarının esas kahramanları halkın
arasından çıkmış adamlardır. Çoban, nöker, işçi, köylü vb.
meslek adamlarından oluşan bu kahramanlar maişet nağıllarında
bir kural olarak, nağılın başlangıcında zayıf, kuvvetsiz,
zavallı adamlar gibi tasvir olunurlar. Ama içerisine
girdikleri hayat şartları, farklı olaylar onları sanki yeniden
yetiştirir. Onlar hem aklî, hem de fizikî açıdan kuvvetlenir,
karşılarına çıkan zorlukları başarı ile geçerek nağılın
sonunda ülke yöneten bir padişah, akıllı bir vekil, adaleti
ile tanınan yönetici seviyesine yükselirler.
- Esas kahramanlar Keçel, Koşa vb. olan
satirik (mizahî) nağıllarda ise, halk gülüş yolu ile kendi
düşmanlarına karşı mücadele verir. Bu nağıllarm kahramanları
en zor durumlardan, akılları, hazırcevaplılıkları ile
kurtulabilirler; özlerinden kat kat kuvvetli düşmanı akim,
sözün kudreti ile yenerler. Yüzyıllar boyu, halkın yediden
yetmişe her temsilcisi için hayat mektebi olmuş nağıllarm,
Azerbaycan folklorunda kendi gelenekleri, üslûp özellikleri
meydana gelmiştir. Her bir nağıl peşrev yahut nağılbaşı ile
başlayıp, nağılsonu ile biter. Nağılbaşılar diğer dünya
halklarının nağıllarının da esas üslubî özelliklerindendir.
Ama Türk nağıllarının (Azerbaycan, Özbek, Türkmen vs.)
başlangıcındaki nağübaşlarm özelliği ve farkı, onların kural
olarak humoristik karakterde olmasındadır. Diğer taraftan,
nağılbaşı nağılın mazmunu, konusu ile bağlı kalmaz. Mesela,
“Hamam hamam içinde, xelbir saman içinde, deve delleklik
eyler, köhne hamam içinde. Hamamcının tası yox, baltacının bal
tası yox, Orda bir tazı gördüm, onon da xaltası yox. Qarışqa
şıllaq atdı devenin budu batdı, milçek mindim çay keçdim,
yabaynan dovğa içdim, heç bele yalan görmemişdim” vs.
-
Azerbaycan
Halk Edebiyatında efsaneler, esatirler ve rivayetlerin de çok
sayıda örnekleri vardır. Hayvanlar, kuşlar, yer adları,
kaleler, boy halk, nesil, totem adları, sema cisimlerinin
adları, tarihî olaylar ve şahsiyetler, dinî unsurlar yanında,
Azerbaycan efsanelerinin her birisinde halkın fikir ve
amaçları, onun geçmişini anlamak ve geleceği bilmekle ilgili
istek ve çabaları esas yeri tutar. Azerbaycan efsane ve
esatirlerinin halk arasında toplanmasına yirminci yüzyılın
başlarmda başlanmıştır. Arif Acalov’un esatirler, Sednik
Pirsultan’m ise efsanelerle ilgili toplama ve derlemeleri,
tetkik ve değerlendirmeleri bu folklor türlerinin de
Azerbaycan halk edebiyatındaki yaygınlığını, farklı örneklere
malik olduğunu ortaya koymuştur. Azerbaycan epik folklorunun
halk arasında popüler olan türlerinden biri de latifelerdir.
Latifeler aynı zamanda Türk folklorunun konu ve kahraman
açısından ortak türüdür. Türk halklarının ortak bir gülüş,
mizah kahramanı var.
- O, farklı Türk boyları arasında Molla
Nesreddin, Nasrettin Hoca, Nesreddin Efendi, Hoca Nasır Efendi
vs. adlarıyla tanınan ve anılan büyük mizah ustasıdır.
Azerbaycan folklorunda Molla Nesreddin gibi tanman bu idrakli
insanla ilgili yüzlerle latife yazıya alınmıştır. Molla
Nesreddin sevinç anlarında da, keder dakikalarındada, toyda
da, yasta da her zaman halkın yanında olan, her zaman ona
destek veren, maceraları ile onu güldürerek düşündüren ve
düşündürerek güldüren büyük bir ustadır. Ama Molla Nesreddin
Azerbaycan latifelerinin yegâne kahramanı değildir. Behlül
Danende, Aptal Kasım gibi gülüş ustalarının da çok sayıda
latifeleri yazıya alınmış ve halk arasında yayılmıştır.
Ayrıca, Azerbaycan’da her bölgenin kendi mizah kahramanları
olmuştur ve onların gelenekleri şimdi de yaşamaktadır.
- Diğer halkların sözlü edebiyatlarında
olduğu gibi, Azerbaycan Halk Edebiyatında da bu edebiyatın
zirvesini destanlar oluşturmaktadırlar. Destanlar Azerbaycan
folklorunun halk arasında yaygın ve hacim açısından büyük
türlerinden biridir. Destan kelimesi Azerbaycan Edebiyatında
bin yıllar boyu kullanılmıştır. Bilindiği gibi, Nizami
Gencevide “Hamseye” dâhil olan eserlerini “destanlar” olarak
adlandırmıştır. Azerbaycan destanları hem şiir, hem de nesrin
unsurlarını taşımaktadır. Başka sözle söyleyecek olursak,
destanlarda nesr ve nazm parçalan birbirini takip eder; fikir
ve mana açısından birbirini tamamlar. Destanm nesr parçaları
olayları, durumları anlatırken, şiir parçaları daha fazla
kahramanların lirik his ve düşüncelerinden, onların heyecan ve
ıstıraplarından söz açarlar.
-
Asırlardan
beri malum olan, halk arasmda geniş alanlara yayılmış,
derlenmiş Azerbaycan destanları halk edebiyatı ile ilgili
tetkiklerde kahramanlık ve sevgi destanları olarak tasnif
edilmiştir. Bu destanların arasındaki farklar da her şeyden
önce onların adlarında kendini gösterir. Halkın farklı tarihî
dönemlerde kendi bağımsızlığı, egemenliği, insan hakları,
toprağının ve yurdunun, kadının ve akrabalarının hür yaşamı
için verdiği mücadeleler esasen kahramanlık destanlarına
yansımıştır. Bundan farklı olarak sevgi destanları daha fazla
aşk romanlarını hatırlatmaktadırlar. Bu destanlarda
sevgilisine kavuşmak için mücadeleye başlayan genç aşığın
ıstırapları, sevgi yolunda karşılaştığı zorluklar, verdiği
savaşlar vs. esas konuyu oluşturmaktadır. Ancak, kahramanlık
destanlarında sevgi sahnelerinin, bunun aksine olarak sevgi
destanlarında kahramanlık ve savaş sahnelerinin olması da
doğaldır. Destan diğer halk edebiyatı türlerinden farklı
olarak hayatı daha geniş boyutlarda, daha çeşitli ölçülerde
aydınlattığından, tabii ki, burada insan hayatının daha farklı
sahneleri göz önüne alınabilir.
- Azerbaycan Halk Edebiyatında “Kitabi
Dede Korkut, Koroğlu, Molla Nur, Kaçak Nebi, Kaçak Kerem,
Settarhan” vs. kahramanlık destanları yaygındır. Bu destanlar
farklı tarihî dönemlerin eseri olduğu gibi, onlarda akseden
olaylar, tarihî gerçekler de, Azerbaycan halkının hayatının
farklı devirleri ile ilgilidir. Mesela, Kitabi Dede Korkut’ta
Azerbaycanlıların, daha geniş anlamda ise Oğuz Türkleri’nin X.XI.
yy. hayatı söz konusudur. Koroğlu destanı Kafkasya’da ve
Azerbaycan’da XVI.XVII. yy.’da cereyan eden tarihî olayların
edebî ürünü olarak meydana çıkmıştır. “Kaçak Nebi, Kaçak
Kerem, Sattarhan” vb. kahramanlık romanları ise, Azerbaycan
Türklerinin Rus ve İran zulmüne karşı teşkilatlanmış bir halde
mücadele verdikleri XIX.XX. yy. edebî ürünleridir.
-
Türk Halk
Edebiyatının ve Türk lehçelerinin muhteşem abidesi olan Kitabi
Dede Korkut tam olarak bin yıl önceki AzerbaycanTürk hayatının
ansiklopedisi olarak adlandırılabilir. İlim alemine ilk kez,
1815'te Alman şarkiyatçısı Henrif fon Dits’in tetkikatıyla
çıkan bu eser Azerbaycan’da ilk defa 1938'de yayınlanmıştır.
Prof. Hemid Araslı’nm hazırladığı bu neşir bütünlükle
Türkiye’de yayınlanan Orhan Saik Gökyay neşrine dayanmakta
idi. Azerbaycan halk edebiyatı araştırıcılarının Kitabı Dede
Korkut destanı ile ilgili tetkikleri ise 192030 yıllarına
tesadüf etmektedir. Stalin’in eski Sovyetler Birliği’nde
1937'de başlattığı “Büyük terör” de zarar gören edebî
eserlerden birisi de Kitabı Dede Korkut destanları olmuştur.
Pantürkizm tebliği ve milletçiliği ileri sürülerek bu edebî
abide yasaklanmış, onunla ilgili tetkikleri olan
araştırmacıların bazıları da cezalandırılmıştır. Destanın 1950
‘de Bakü’de, akademisyen V. V. Bartold’un çevirisinde
Azerbaycan alimleri tarafından yayınlanması eski Soyvet
yönetimi arasında gerçek bir hiddet fırtınası doğurmuştur
Kitabı Dede Korkut destanları üzerindeki yasak, Stalin’in
ölümünden sonra kaldırılmış, bu destanla ilgili yalnız
Türkiye’de Azerbaycan’da değil diğer Türk Cumhuriyetlerinde
(Türkmenistan, Kazakistan), yabancı ülkelerde (ABD, İngiltere,
Hindistan vs.) bir sıra dikkati çeken araştırmalar ortaya
çıkarılmıştır. Rus dilinin yanısıra destanın tam metni
İngilizce, Almanca, İtalyanca, Hırvatça, Litva vs. dillere
aktarılmıştır.
-
Kuşkusuz,
Kitabı Dede Korkut Oğuz Türkleri’nin ortak edebî abidesidir.
Bu fikri kabul etmekle birlikte, destanın tetkikatçılarnın
çoğu onun ortaya çıkış yeri olarak Azerbaycan üzerinde
dururlar. Rusya’da bu destanın en tanınmış araştırıcılarından
olan V. V. Bartold sonuçta şöyle bir neticeye gelmiştir: “Bu
destan çok çetin ki, Kafkasya muhitinden dışarıya
formalaşabilirdi”. Gerçekten de destandaki olayların büyük bir
kısmı şimdiki Azerbaycan’ın sınırları içerisinde gelişir.
Destanın farklı boylarında Gence, Berde, Nahçıvan, Şerur,
Dereşam, Derbend, Göğce Gölü vs. gibi bugün de coğrafî açıdan
Azerbaycan’a bağlı bölgelerin adı geçer. Destan kahramanları
bü bölgelerin vatandaşlarıdır, onların yakın komşuları ise,
Gürcü, Abhaz ve başkalarıdır. Destanların tanınmış Türk
araştırıcılarından Muharrem Ergin de onların hem dil, hem de
tarihî coğrafî açıdan Azerbaycan’la ilgisi fikrini kabul eder.
Muharrem Ergin’in fikrince Türklüğün ortak edebî habidesi,
ortak halk destanı olan Kitabı Dede Korkut Azerbaycan’la daha
sıkı şekilde bağlıdır.
|
|
|
|
|
|
|
10 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
- TAVA MAYALISI
-
MALZEMESİ
-
5-6 porsiyon- 1 kilo
un,kibrit kutusu büyüklüğünde yaş maya,bir tatlı kaşığı tuz,ılık su
-
Daha çok Ramazan Ayının sahur
yemeğidir. Çorum’da Ramazan Aylarında her sahurda, ıspanaklı,
çökelekli, kıymalı gibi çeşitleri yapıldığı gibi; yağda kızartma ve
sacda ve yanmaz tavada kızartılarak sonradan üzeri yağlanır. Çay
veya hoşaf eşliğinde yenilir.
-
Una kibrit kutusu büyüklüğünde, yaş maya, bir miktar tuz
katılarak ılık su ile kulak memesi sertliğinde yoğrulur. Hamur bir
miktar bekletildikten sonra kabarır, yani mayası gelir.
-
Bu hamurdan
kaşık ıslatılarak bir yemek kaşığı alınarak yumak tutulur.
Yuvarlanan bu yumağın altına un serpilerek 15-20 santim çapında ve
yarım santim kalınlığında el veya oklağı ile hamur yumağı
yassılanır. İstenirse içerisine kıyma,peynir,çökelik, ıspanak gibi
iç konularak yassılanır. İstenirse saçta,istenilirse yanmaz
tavada,istenirse kızgın yağda tavada kızartılarak servis yapılır.
|
|
|
|
|
|
11a |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
-
EMANET
-
Metin
otomobiline bindi. Aracı çalıştırdı. Araç hareket etti. Gaza
bastı araç bir türlü hızlanmıyordu. Jikleyi çekti. Araçta yine
hızlanma olmadı. Metin araç çekiş düşüklüğü yaşadığı anladı.
Aracına:
-
- Yine
sanayi yolu gözüktü ahbap dedi. Aracı sanayide her zaman
bakımını yaptırdığım ustasına otomobilini götürerek durumu
anlattı ustaya:
-
- Usta
bizim araba yürümüyor. Jikleyi de çektim yine hızlanmadı. Usta
kaputu açarak motoru inceledi. Usta araca binerek bir tur
atarak sonra iş yerini geldi. Otomobil sahibine:
-
-Araca
supap ayarı yapılması gerek. Supap ayarı için motorun açılması
gerek. Motor soğumadan bu işlemin yapılması gerek, bu gün araç
yetişmez. Aracımı sabah getir. Dedi. Araç sahibi:
-
-Sabah
mesaiye gideceğim. Çalıştığım yer 20 km uzakta arabayı ancak
iş çıkışı 8 de getirebilirim. Dedi Usta:
-
- Aracı o
zaman buraya bırak. Bu akşam atölyede kalsın, yarın sen iş
yerinden çıkışı gelene kadar hazır olur öyle alırsın! Dedi.
-
Aracı o
akşamüstü sanayiye bırakarak bir Taksiye binerek eve döndü.
-
Ertesi gün
öğleden sonra ustayı telefonla arayarak:
-
- Usta
aracın durumu ne âlemde? Diye sordu Usta:
-
- Atölyede
araçta ufak bir kaza olduğunu, mesai bitimine kalmadan gel,
Dedi. Metin iş yerinden izin alarak bir taksiye binerek
sanayiye gitti. Aracın ön kısmının ağır hasarlı olduğunu
gördü. Başının döndüğünü hissetti. Ustaya:
-
- Atölyenin
içinde bu kaza nasıl oldu: Diye sorunca; Usta:
-
- Yanında
çalışan 16 yaşındaki bizim çocuk gece içip saat 3'te senin
arabayı alıp trafiğe çıkıyor. Kırmızı ışıkta beklemekte olan
bir araca arkadan hızla vuruyor. Vurduğu aracın sahibi de
uzaktan tanıdığım biri. Kızdım bende mahkemeye müracaat ederek
Kaza yapan oğlumu evlatlıktan ret etme davası açtım. Artık
dükkana bile koymayacağım. Dedi. Metin ustaya sordu:
-
- Ne olacak
şimdi? Diye sordu. Usta:
-
- Büyük
oğlanı 1 ay sonra evlendiriyorum, masrafım çok, senin arabanı
yavaş yavaş yaptırırım, maddi durumum iyi olsaydı hemen
yaptırırdım ama bana bir kaç ay zaman ver. Dedi. Metin yapacak
bir şey olmadığın düşündü ustaya sordu:
-
- Diğer
araç ne olacak? Diye sordu
-
- Onu da
kazayı yapan benim kaza yapan oğlum düşünsün! Dedi. Metin
merak ederek:
-
- Kazaya
karışan diğer araç kimin, şimdi nerede? Diye sordu. Usta
aracın sanayide bulunan kaportacının yerini tarif etti ve araç
sahibinin telefonunu Metine verdi. Metin; aracın bulunduğu
kaportacıya gitti. Araç kaportacının kapısının önünde park
etmiş duruyordu. Aracın arka tarafının koltuklara kadar çökmüş
olduğunu gördü. Metin telefonu ile aracın sahibini aradı
-
-:Merhaba
ben sizin telefonunuzu size çarpan çocuğun babasından aldım.
Şu an sizin aracınızın yanındayım gelebilir misiniz? Diye
sordu. Telefonda ki şahıs:
-
- Ben de
sizi araştırıyordum. Birazdan kaportacı arkadaşın yayına
gelirim görüşürüz! Diyerek telefonu kapattı. Yarım saat sonra
çarpılan aracın sahibi geldi. Selamlaştılar. Gelen şahıs
Metin’e:
-
- Kaza
sırasında kendisinin araçta olduğunu, aracı kullanan kişinin
aracın sahibi olmadığını, Kaza tutanağı tutan trafik ekibinin
tespitine göre aracı kullananın Çocuğun yaşının küçük ve
alkollü olduğunu, araca arkadan vurması sebepleri ile suç
oranının 8 de sekiz olarak tutanağa işlediler. Dedi ve trafik
tutanağın fotokopisini Murat’a uzattı. Murat tutanağı aldı
inceledi. Kazaya yapan diğer aracın sahibi:
-
- Aracı
kullanana suçu dolayısı ile suçüstü mahkemesine götürüldüğü.
Size de Trafik Polisleri tebligat yazdıklarını telefonunuzu
değiştirdiğinizi ve yeni telefon numaranız olmadığı için araç
sahibinin siz olduğunuz için size tebligat yazdığını bu
evraklar ile bende sizi tanımadığım için hakkımı aramak için
avukatımla mahkemeye verdim. Bilginiz olsun! Dedi.
-
Metin
kaderine razı olarak avukat olan eniştesine gitti. Avukat
eniştesine:
-
- Enişte
durum bu halde ne yapacağım? Ne yapabiliriz? Dedim. Eniştem:
-
- Kayınço!
Kaza yapan araç ruhsat sahibi olduğun için birinci derece
suçlu sensin. Karşı tarafın avukatının davayı kazandıktan
sonra zararının tazmini için ister senden ister. Sen hasarı
karşılama durumundasın. Masraflar beli olduktan sonra bize
kaza yapan çocuktan masrafları talep etme hakkımız var.
Görünen duruma göre kaza yapan çocuğun mal varlığı ve düzenli
bir geliri olmaması nedeniyle zararın ödenmesi için rücu
davası açarım. Davayı kazanırız, eğer bir gün malı mülkü ya da
düzenli bir geliri olursa ödediğim parayı ondan talep
alabiliriz Dedi.
-
Sonuçta karşı taraf açtığı dava ile mahkemeye ben de davalı
olarak çıktım.
-
Durumu
Hâkime aynen anlattım. Hâkim bana:
-
-Aracı
kazadan önce bıraktığıma dair belge aldın mı? Diye sordu. Ben:
-
- Ben de
yok efendim! dedim. Sonraki duruşmaya dükkân sahibini çağırdı.
Ona:
-
- Aracı
akşamüstü sen mi teslim aldın dedi. Usta;
-
- Aracı
ben teslim almadım. Kaza günü aracı hiç görmedim” Diye yalan
beyan verdi. Ben itiraz ettim yalan söylüyor dedim. Usta:
-
- Aracın
sahibi Metin barda oğluyla içki içtiğimi, bar çıkışı Metin
oğluna aracın anahtarlarını vererek "al arabayı sabah dükkâna
götür baban tamir etsin" diyerek vermiş. Dedi. Duruşmaya hazır
olan kazayı yapan çocuğa Hâkim:
-
- Sen ne
diyorsun? Kazayı yapan çocuk:
-
- Hâkim
bey. Babamın dediği gibi olay gelişti. Aracı aldım alkollü
idim kazayı yaptım. Dedi. Hâkim Bana:
-
- Aracını
akşamüstü dükkâna bıraktığıma dair dükkânın yakınındaki
işyerlerinden şahit bulursam dinletmek için sonraki duruşmaya
getirebileceğimi söyleyip davayı ileri tarihe erteledi. Aracı
teslim ettiğim gün çay getiren çaycıdan, yan dükkânlardaki
tanıdık esnafın şahitlik yapmaları teklifime bir tanesinin
bile olumlu yanıt ses çıkarmadılar.
-
İkinci
mahkeme celsesinde davayı kaybettim. Çarpılan aracın bütün
masraflarını ödemeye mahkûm edildim. Aracımı değerinin çok
altında sattım. Aldığım parayı da karşı tarafın masrafları
için ödedim. Eniştem:
-
- Dua et
bir araç içindeki şahsa bir şey olmamış yani öldürmemiş, eğer
ailesine çalışarak bakmakta olan birine çarparak öldürseydi o
zaman çok daha ağır bedeller öderdin! Dedi. Başka bir olayda
da tanıdığım biri, en yakın arkadaşına gelin arabası olarak
kullanılması için otomobilini veren bir müvekkilim ölümlü bir
kazada ayrıca kan parası vermek zorunda kalmadın. Geçmiş
olsun. Dedi.
-
Kıssadan
hisse birisi sizden aracınızı isterse ne yapacağınızı şimdi
bir daha düşünün!
|
|
|
|
|
|
|
11 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA Hayat Hikayesi |
-
BAHAR
-
Bahar gösterirse gerçek
yüzünü
-
Ağaçlar çıldırır rengârenk
doğa
-
Sevgi yeşerirken atar hüzün ü
-
Yüreklerde coşku döner çocuğa
-
-
Doğa tahrik eder insanı içten
-
Kuşlar cıvıl cıvıl öter
sevinçten
-
Alçalır yükselir bakarsın
hiçten
-
Kanat çırpar martı çığlık
çığlığa
-
-
Yeşile bürünmüş tonda
dalgalar
-
Müziğin ritminde Fonda
dalgalar
-
Yiter kıyılarda sonda
dalgalar
-
Beyaz köpüklerle soluk soluğa
-
-
Erguvan rengine dönmüş
tepeler
-
Hava sıcak bazen yağmur
sepeler
-
Ana baba kardeş komşu bebeler
-
Olta elde kimi gider balığa
-
-
Zaman geçer yerde çiçek
derbeder
-
Yağmurla dereye denize gider
-
Bilemezsin bahar bir elveda
der
-
Yaza doğru çıkarken yolculuğa
|
|
|
|
|
|
12 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Hıfzı ÖZBEKMEZ |
Hıfzı ÖZBEKMEZ Hayat Hikayesi
|
- DALINDAN KOPARDIN
- Unutmak kolay mı olacak sanki
- Hayalin gözümden gitmez inan ki
- Ummadığım anda gidişin var ki
- Kollarım dalından kopardın benim
- Ayrılık yoktu hiç hesapta gülüm
- Sensizlik yakacak bitecek ömrüm
- Fark etmez gelse de hazırım ölüm
- Kollarım dalından kopardın benim
- Boşuna aşkına beni yandırdın
- Seviyorum diye neden kandırdın
- Latifinin saçlarını yoldurdun
- Kollarım dalından kopardın benim
|
|
|
13 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
Halil KAYMAK |
Halil KAYMAK Hayat Hikayesi |
-
BAŞA GİT
YIRTABİLSEM SENİ
- Para niye benden kaçıyorsun?
- Eşle, dostla aramı açıyorsun,
- Tutam dedim kiş gibi kaçıyorsun,
- Parçalayıp yırtabilsem seni!
- Hem geçmiyorsun yanımdan,
- Seni severim canımdan,
- Kötülük mü gördün benden?
- Parçalayıp yırtabilsem seni!
- Peşinden bizleri koşturuyorsun,
- Sende mi bize gülüyorsun?
- Haksızlığa nasıl duruyorsun?
- Parçalayıp yırtabilsem seni!
- Bana da gel! Bekliyorum sırayı.
- Ne olur zengin ile bozsan arayı,
- Mesken mi tuttun haksızların orayı?
- Parçalayıp yırtabilsem seni!
- Zengini kendine çok alıştırdın.
- Birbirine atanları sen barıştırdın
- KAYMAK’I peşinde çok dolaştırdın
- Parçalayıp yırtabilsem seni!
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!
|
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
1 |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL
yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
1 |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
169 SAYI 25 Mart 2013 SAYIYA Gitmek İçin
Tıklayınız! |