SANAL OLMAYAN ;
"FİKRİ HÜR, VİCDANI HÜR"
YAZARLAR TOPLULUĞUNA HOŞ
GELDİNİZ !
|
|
DİKKAT !
BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN
KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
SAYI 18 01/03/2010 |
İÇİNDEKİLER
|
Ahmet CANBABA MERHABA
Ahmet CANBABA SAVAŞIN GALİBİ
Ahmet CANBABA GÖRÜPTE
Ahmet CANBABA KIPIRDAMADI
Atilla ALPAY ESKİ PARALAR
Aydın ORHON HAYATIN NE ÖNEMİ VAR…
Mahmut Selim GÜRSEL PARAN YOKTU NEDEN?
Mahmut Selim GÜRSEL SENDEN NE DİLESEM YA HABİBİ!
Mahmut Selim GÜRSEL HACI ALİ KAZANCI SERGİSİ
Mahmut Selim GÜRSEL BİR BAHARA DAHA ERDİK
Mahmut Selim GÜRSEL SENİ SEN DİYE
Müslüm TUNABOYLU HALK İLE KENTLİLER ARASINDAKİ BOZUK DENGEYİ
EŞİTLEMEK İÇİN “KÖY ENSTİTÜLERİ”
Müslüm TUNABOYLU KÖY ENSTİTÜLERİ NİN UNUTULMAZ EĞİTİM VE KÜLTÜR
HİZMETLERİ
Mustafa Nevruz SINACI KKTC'DE SEÇİM VE "Truva Atı" SENDROMU
AKP’NİN YEL DEĞİRMENLERİ İLE SAVAŞI
Mustafa Nevruz SINACI ANKARA’DA TOPLU TAŞIM TRAJEDİSİ VE SÖZDE
HUKUK (!) REZALETİ
Mustafa Nevruz SINACI HAKİKATİ KONUŞMAKTAN KORKMAYINIZ!..
Mustafa Nevruz SINACI KONFÜÇYÜS’Ü ANLAMAK GEREK!..
Mustafa Nevruz SINACI MEŞRUİYET VE MEŞRUAT
Necati ÇAVDAR MERHABA
Necati ÇAVDAR MERDİVEN
Necati ÇAVDAR LAF DEĞİL O’ NUN ÖLÇÜSÜ
Selma GÜRSEL KABAK KÖFTESİ (MÜCVER)
Üzeyir Lokman ÇAYCI DUA PARTİDEN’DEN UZAKLAŞANLAR ALLAH’A
YAKINLAŞIRLAR !
|
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan
kullanmayınız! |
Hazırlayan Mahmut Selim
GÜRSEL |
corumlu2000@gmail.com
|
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif
haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ |
- MERHABA
-
- Küs kalma dosta deyip hu
- Sözden merhaba merhaba
- İnsanım ben belki de bu
- Yüzden merhaba merhaba
-
- İlham alırım bakıştan
- Bir gül desenli nakıştan
- Gönlüm bahar kara kıştan
- Yazdan merhaba merhaba
-
- Hatırımı soranlara
- Dosta sofra kuranlara
- İçimize girenlere
- Bizden merhaba merhaba
-
- Aklını bana takışla
- Yer ettin gönlümde kışla
- Nazar etmeyen bakışla
- Gözden merhaba merhaba
-
- Gözlerindeki ışıktan
- Yüzündeki buruşuktan
- Alnındaki kırışıktan
- İzden merhaba merhaba
-
- Yaşama nedenin haklı
- İçinde gelecek saklı
- Can evinde sevgi yüklü
- Özden merhaba merhaba
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ |
- SAVAŞIN GALİBİ
-
- Mantıklı olan nedir bir bak, akla girense
- Aklı, doğru yönlendirendir başın galibi
- Ayakta durup özüne hele bir dirense
- Sen olursun içindeki savaşın galibi
-
- Gelin mahkum olmayalım gelecek finansa
- Baş kaldırsa tüm mazlumlar A.B.D kınansa
- Ne kadar gönül gözüyle görüp de inansa
- Sağduyu olacaktır bil ki Buş un galibi
-
- Önce içindeki kininde kendini yende
- Hisset ölüm saçan ateşi yanacak tende
- Bırakıp gerçeği, içinde olmayım bende
- İçinde olmayayım böyle düşün galibi
-
- Kurtardığınız insanlar çekiyorlar yuha
- Galip çıktık dediniz ölüyorsunuz daha
- Şimdi sizlerde işi bıraktınız Allah’a
- Bilinmez önceden savaşın peşin galibi
-
- Ölüm feryatları içinde bir kez yıkan
- Binlerce eldir açılan, boğazını sıkan
- Bitmez bu gidişle gözyaşı, yüreklerde kan
- Sağ çıkarsa şayet bahara, kışın galibi
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ |
- GÖRÜPTE
- Gidiyor dünyadan ölenler göçüp
- Dertli paylaşıyor derdini açıp
- Çıkmaz mı ağaca korkudan kaçıp
- Kedi karşısında tazı görüp de
-
- Kama gibi çıksa sevgiler kından
- Gönüllerde gezer bıkmaz akından
- Güzeli sevmemek mümkün mü candan
- Bu kadar işveyi nazı görüp de
-
- Gidiyorlar çoğu murat almadan
- Yüreklerindeki aşkı bulmadan
- Öyle kişiler var daha çalmadan
- Oynamağa kalkar sazı görüp de
-
- Tanrı veriyordu çoğuna yoktan
- Hakkına razıydı gelirse haktan
- Keyfi yerindeydi çoğunun çoktan
- Birden isyan etti azı görüp de
-
- Yokuşa çıkanlar inişe geçmiş
- Çekilen acılar dinişe geçmiş
- Ömür sona doğru finişe geçmiş
- Kışa eremedi yazı görüp de
-
- Kazan biri senin üçü çetelik
- Delik cepte hiç kalmıyor metelik
- Kendisi yer içer birde üstelik
- Kurda haber verir kuzu görüp de
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ |
- KIPIRDAMADI
-
- Çocuk ufaktı bir gün
- Kuzu aldılar eve
- Besleyip büyüttüler
- Kuzuyu seve seve
- Sanki kuzu çocuğun
- Canı ciğeri gözü
- Babası çocuğuna
- Vermişti kesmem sözü
- Kurban bayramı sabah
- Kesildi canım kuzu
- Ruhu candan ayırdı.
- Sevap işledik diye
- Kendisini kayırdı
- Çocuksa kesik başı
- Okşarken çıkık dili
- Döktü gözünden yaşı
- Eli kıpırdamadı
- Babası uzatırken
- Çocuğuna mendili
- Kesmek öyle kutsaldı
- Kılı kıpırdamadı
- Çocuk hala hayvanı
- Öperek kokluyordu
- Canı gelecek sanıp
- Dilini yokluyordu
- Sevdi okşadı ama
- Dili kıpırdamadı
- Donup kalırken öyle
- Döktü gözünden yaşı
- Eli kıpırdamadı
- Kuzu çoktan ölmüştü
- Dili kıpırdamadı
-
- Yandı orman yandı gök
- Sen yangına benzin dök
- Çok büyük bir başarı
- Yanıyor börtül böcek
- Dumanlar öbek öbek
- Yasa bürünmüş dağın
- Doruğunda bulutlar
- Hava durgun gün sıcak
- Al bulutlu şafağın
- Alı kıpırdamadı
- Köz de yaban güllerin
- Gülü kıpırdamadı
- Yağmur gelir sel akar
- Yamaçta toprak yok ki
- Dağ taş sinmiş is kokar
- Çalıda yaprak yok ki
- Dağda yanmış ağacın
- Dalı kıpırdamadı
- Esse de rüzgar sessiz
- Çalı kıpırdamadı
- Hava sanki nefessiz
- Yarınlara küs kalıp
- Yağmur yağsa da yıllar
- Ölü toprağın üstü
- Kel kalmaktan bunalıp
- Ne toprağa can geldi
- Ne suçluya merhamet
- Kalan leşti binlerce
- Ölü kıpırdamadı
- Yakan binlerce cani
- Yakan binlerce deli
- Nasıl varır ormanı
- Yakmaya insan eli
- Ses verdi dağlar taşlar
- Deli kıpırdamadı
- Hayat sundu tabiat
- Ölü kıpırdamadı.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Atilla ALPAY |
Atilla ALPAY HAYAT HİKAYESİ |
ESKİ PARALAR
Kan ter içinde uyandı.
Hayatta iken bugüne kadar hiç
görmediği ve sadece albümlerdeki kahverengi-beyaz eski
fotoğraflardan hatırladığı büyük dedesini rüyasında görmüştü.
Sakallı ve heybetli bir adamdı.Ona ısrarla Kuran-ı Kerim okumasını
ve okuduğu takdirde sıkıntılarının biteceğini söylüyordu.Kendisine
yasin-i Şerif okuyan kimsenin kalmadığını ,onun kendisine okuduğu
Yasinler ve gönderdiği fatihalardan çok memnun olduğunu
belirtiyordu. Yatağın kenarına oturdu. Ne güzel rüyaydı.
-"Sen hayırlara tebdil eyle Yarabbi
" sen yardımcımız ol.Şu hastane masrafları için beni mahcup etme!
Kalktı, yüzünü yıkadı. Abdest aldı. İki rekat şükür namazı kıldı.
Giyindi, kahvaltı etmeden hastanenin yolunu tuttu.
-Oğlunuz iyi beyefendi, her gün
biraz daha iyileşiyor. Allah korumuş da bu kazayı ucuz atlatmış.
Eğer emboli atsaydı hiç kurtaramazdık.
-Bu tıbben bir mucizedir. Birazda
hastanemizin imkanları tabii..
-Evet, Allah hepinizden razı
olsun.
Oğlu çalıştığı işyerinin arabası ile
kaza yapmıştı. Ağır yaralı olarak acil servise getirmişler,iki
ameliyatla dalağını ve karaciğerini almışlar,bacağına da çivi
takmışlardı. Araç sigortalıydı. Oğlu da öyleydi. Ama oğlunu hayata
döndüren ve akciğerlerindeki tıkanmayı gideren birde cihazı sadece
bu en yakın özel hastanede vardı. Burası da çok pahalı bir yerdi.
Ama ölümle hayat arasında sıkışmış kalmış bir insanın fazla uzak bir
tercihi olamazdı. Buranın masraflarını ssk ödeyecekti. Ama
hastanenin devletle anlaşması olmadığı için parayı kendisinden
istiyorlardı.
-Ben hastanenin muhasebe müdürüyüm
beyefendi. Oğlunuz on gündür burada. Size geçmişler olsun
diyorum.Allah bir daha böyle acı göstermesin. Bağlı olduğu bird
cihazının saatlik kirası....dolar. en son sistem bilgisayarla
çalışır. Sizden bir miktar para isteyecektim. Doktorlar yarın
çıkacağını söylediler de!
-Ne tutuyor masrafımız?
-Üç milyar yedi yüz milyon
beyefendi. Faturayı kimin adına keselim.
-Bana iki gün daha müsaade eder
misiniz? Senet versem?
-Senet veya çek almıyoruz, karşılığı
çıkmıyor, prensibimiz böyle. Lütfen sizde anlayış gösterin . Öyle
çok alacağımız var ki?
-Lütfen iki gün daha müsaade ediniz.
Toparlamaya çalışıyorum. Kalmaz elbette borcum,bakın oğlum daha
yatıyor,kaçıcı değiliz.
-Peki size itimat ediyorum. Cuma
günü görüşelim olmaz mı?
-Peki İnşallah!
Üç milyar mı demişti, küsuru de
vardı. Bu onun üç yıllık maaşı demekti. Bu kadar parayı nereden
bulacaktı.
Tekrar oğlunun yattığı odaya gitti.
Onu hayata döndüren bird cihazından çıkarmışlar, yavaş yavaş
ayılmasını bekliyorlardı. Hemşirelerden tekrar durumu hakkında bilgi
aldı ve oradan ayrıldı. Bu kadar parayı nereden bulacaktı. Düşüne
düşüne evine geldi.içi sıkılıyor,başı çatlayacak gibi ağrıyordu.
İlkindi ezanı okunuyordu. Abdest aldı. Namazını kıldı.duasını etti,
tespihini çekti. Ve o sırada aklına dün gece rüyasına giren büyük
dedesi geldi. Kuran-ı kerimi eline aldı. Ona Yasin okudu.
-Bu Yasin-i Şerif i büyük dedem
Hamdi efendinin ruhuna hediye eyliyorum, kabul eyle ,vasıl
eyle,haberdar eyle yarabbi! Dedi. Kitabı kapattı. Gözleri
nemlenmişti. Durumunu hatırlıyordu. On beş gün önce çok büyük bir
trafik kazası geçirmişlerdi, üç büyük ameliyat geçirmiş, iki defa
komaya girmiş ve özel hastanenin bird cihazına bağlanarak hayata
dönmüşlerdi. Yaşadıkları Allahın bir lütfü ve büyük bir mucizeydi.
Sırtını duvara dayadı ve öylece kalakaldı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya
başladı.
-Biliyorum bu güne kadar hep yardım
ettin,yine edeceksin Yarabbi . Sen birilerini, bir şeyleri vesile
eyle, görünmez hazinelerinden yardımlar ihsan eyle şu hastanelere ve
bize gerçekten emeği geçenlere bizleri mahcup eyleme. Diyordu. Yavaş
yavaş duruldu. Gözyaşlarını sildi. Önündeki rahlede kapalı durumda
bulunan kitabı aldı. Kapağını açtı. Senelerdir okuduğu kitapdı bu.
Evdeki en eski Kuran-ı Kerim olduğunu biliyordu. Kapağın içindeki
ilk sayfanın en altında "Mümkünsizzade Hamdi bin Abdullah
İhsan,1313" yazıyordu. Bu mübarek kitap büyük dedesinin kitabı idi,
annesinden kendisine intikal etmişti. Ona da babasından kaldığını
sanırken büyük dedesinin olduğunu da şimdi öğreniyordu. Bunda bir
gariplik yoktu. Sayfaları tekrar çevirdi.çevirdi, tezhiplere
baktı,cildi bir daha inceledi.evirdi çevirdi, sayfaları tekrar
açtı,kapadı... Büyük dedesinin yüz küsür yıllık kitabı elindeydi. Bu
ne büyük bir miras ve ne şerefti. Eserin her yeri orijinaldi. İşte
sayfaların arasındaki paralar bile duruyordu. Yasin suresinin
önündeki beş lira, mülk den sonra bir lira,ve buna benzer birkaç
eski kağıt parayı Hamdi efendi kaldığı yerleri kaybetmemek için
sayfa aralıklarına sıkıştırmıştı.Senelerdir o da bu mübarek kitabı
okurken bu paralara rastlar, sonra alır yine yerine koyardı. Bu
paraları bu kitabın bir parçası olarak addettiği için hiç bir zaman
alıcı gözü ile bakmamış ve kitabın sayfaları arasından ayırmayı
düşünmemişti. Ama bugün bu paralara ilk defa alıcı gözü ile bakmak
istiyordu. Paralar tedavülden kalkmıştı.Yüzyıl önceki bir liranın
veya beş liranın bugün ne değeri olabilirdi ki. İşte on yıl önceki
bin liraya bugün ekmek alınmıyordu. Oysa o zaman o paraya bir aylık
kira ödeniyordu. Yasin suresinin önündeki beş lirayı aldı. Sonra
diğerlerini de bulundukları yerlerden topladı. Kitabı kapattı, öptü,
kütüphanedeki yerine koydu. Suçluluk duyuyordu. Büyük dedesinin
paralarını kitabından ayırmıştı. Birden aklına geceki rüyası geldi.
Bu eski paralar dedesinin kendisine bir yardımı olmasındı? Akşama
vakit vardı. Üzerini giydi. Eski ayakkabıcılar arastasındaki Emin
Baba' ya gidecekti. Bu eski paraların kıymetini belki o bilebilirdi.
Yaşlı bir adamdı, küçücük bir dükkanda eski saatleri tamir eder,
kehribar tesbih ve ağızlık yapar, eski paraları alır ve satardı.
Dükkanının önünden geçerken camına yapışık eski paraları görür,
önemsemez geçerdi.
Bu seferde aklına o gelmişti. Doğru arastaya gitti. Onu buldu.
Dükkanda yalızdı.
-Selamualeyküm Emin Baba..
-Vealeykümselam evlat? İhtiyar belki
doksan yaşındaydı. Bu yaşta hala böyle hassas bir işle niye
uğraşırdı ki ...Şimdi de gözünde lüple elindeki eski bir saati
tamire uğraşıyordu.
-Evet,nedir derdin?
-Bu paraları soracaktım baba, anlar
mısın, değerleri nedir, kaç para ederler.
-Çok mu paraya sıkıştın,
-Evet,
-Ver bakayım..
-Buyrun.
-Şu beş lira Kudüs’ün fethi şerefine
basılmıştı. Fetih gerçekleşmeyince geri alındı, piyasaya tam
sürülecekken geri çekildi. Bu itibarla yaşıtı beş liralardan çok
daha fazla değer kazandı. Çünkü az sayıda basılmıştı. Hükümet
tedavülden kaldırdı, elinde olanlara yeni para verdi, bunları da
geri toplamadı. Sahipleri de hatıra diye sakladılar. O zaman hiç bir
değeri yoktu. Ama şimdi en değerli paradır. Bak arkasında Kudüs’ün
resmi var.
-Ya diğerleri.
-Onlar pek para etmiyor,hemen
herkesin kasasında vardır aile büyüklerinden böyle birer ikişer,ama
bu Kudüs basımı....
-Nasıl değerlendirebilirim Emin
Baba, Allah aşkına bana yardım et.
-Vallahi bunu alacak benim param
yok, ama benim deli oğlum bu paraların hastasıdır. Alır satar, bunun
ticaretini yapar, ilmi tarafıyla ilgilenmez. Ben eskiden bu işi zevk
için yapardım. O alıyor ve götürüp İstanbul’a satıyor. İyi de para
kazanıyor kerata. Çok zengin oldu. Bunun bu günkü değerini ona
sormalıyım.
-Ne zaman sorabilirsiniz.
-Şimdi sorarım, şuradan iki çay
söyle bakalım çaycıya.
Ayağa kalktı, küçük dükkanında dip
tarafa yöneldi. Kuytu bir köşede üzeri eski bir bezle örtülü, yine
eski bir telefonu açtı. Numarayı ezbere biliyordu. Karşısına çıkan
belli ki oğluydu. Ona parayı anlattı. Basım yılını söyledi.
Konuşulanların arasında geçen Kudüs sözcüğünden; karşı tarafın
paraya önem verdiğini biraz daha anladı, sevindi.
-Satacak mıymış diye soruyor?
-Evet, hemen satacağım, İnşallah
-Şansın varmış Evlat, para beş eder,
diyor.
-Nasıl yani, ne beşi, beş bin
canım..
-Beş bin de ne, Emin Baba. Şimdi beş
bin mi kaldı.
-Anlayıver oğlum, biz yaşlılar daha
bu büyük paralara alışamadık.
-Yani?
-Yani senin anlayacağın, beş milyar
eder diyor?
-Ne beş milyar mı?
-Evet, İnşallah.!
Sevinçten, hayretten ve heyecandan
elinden düşen çay bardağının pantolonunu ıslatması ve sıcak çayın
bacağını yakmasına aldırmadı. Birden ayağa kalktı.
-Hay Allah razı olsun Baba yaa! Bana
ne büyük iyilik yaptığını bir bilsen. Bu oğlun nerede çalışıyor,
yanına nasıl gidebilirim.
-Merak etme, otur hele, şimdi sen
gerçekten satmak istiyor musun?
-Evet, Baba, satacağım, çok borcum
var. Sıkıntıdayım.
-Peki o zaman al bu paranı, onun
yanına git, "getirsin parayı, göreyim hemen parasını vereyim"
diyor.
-Tamam, hemen şimdi giderim ve
götürürüm İnşallah.
-Peki , haydi hayırlısı olsun
bakalım,gözün aydın.
-Hay Allah razı olsun Baba, çok
teşekkür ederim, Allah ne muradın varsa versin.
-Bak oğlumun çalıştığı yeri tarif
ediyorum. ,İyi dinle!
-Dinliyorum Baba,dinlemez olur
muyum, hem de can kulağı ile.
-Özel hastane var ya, hani şu yeni
yapılan özel hastane. İşte orada muhasebe müdürüdür benim oğlum.
Şuradan belediye otobüsüne bin, seni
önünde indirirler. Ver parayı al paranı,selamımı da söylemeyi unutma
ha.!
Oğlu yarın hastaneden çıkacaktı. Hiç
bir borçları kalmadığı gibi ellerinde paraları bile artmıştı. O gece
yatsıdan sonra seccadesinde oturan adam hıçkırıklar içerisinde
kendisini Yaratan Yüce Allaha CC. ona gösterdiği bu mucizelerden
dolayı teşekkür ediyor, defalarca secdeye kapanıyor, doğruluyor,
yine kapanıyordu. Bu olaya sebep olan büyük dedesine Yasinler ve
Fatihalar yolluyor , okuduğu Kitab-ı Kerim' in sayfaları arasına
yeni basılmış kağıt paralar yerleştiriyordu.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
Aydın ORHON |
HAYATIN NE ÖNEMİ VAR…
Genellikle depremden öncesi ve
sonrası ne yapacağımız konusunda bilim adamlarımız bizi uyarıyor.
Minnettarız. Evet sadece
minnettarız. Uyarılara karşı duyarsızlığımızda bir değişim yok.
Deprem sonrası ikinci bir felaketi
önlemek adına, yetkililer elektrikleri kesiyor. Bilim adamlarımız
artçı deprem gelmeden, en kısa zamanda binayı terk etmemizi
öneriyorlar. Ama nasıl... Deprem gündüz bile olsa merdiven
boşlukları zifiri karanlık. Gece olabilecek bir depremi düşünmek
bile istemiyorum. Düşünün bir kere; O an yönümüzün tayini için bir
nokta ışığa nelerimizi vermeyiz. Sigara tiryakileri yaşadık deyip
yanı başlarındaki çakmağı çakacaklar. Tabi bu eylem sonucunda çıra
gibi yanmak, çevrenizdekileri yakmakta var. O şaşkınlıkla doğal gaz
kaçağının olabileceği bile akıllara gelmeyebilir. El feneri çoktan
unutuldu. Şarjlı ışıldak lambaların bataryası bitik. Biz millet
olarak canımızın önemini bilmiyoruz.. Deprem sonrası sıcağı sıcağına
bir şeyler yapmışsak yapmışızdır. Ondan sonrası Allah kerim. Bizde
de, el fenerlerinde de pil bitmiştir.
Firmamız AYDINTAŞ olarak 2000 yılı
ve devamında ki ar-ge çalışmalarımızı bu konuya yönlendirdik.
Bizlere uygun, bozulmayan kırılmayan, kırılsa da ışık veren, kendi
kendine şarj olan,
Batarya pil istemeyen, herkesin
rahatlıkla uygulayabileceği bir ürün gerçekleştirdik. Bu emeğimizi
korumak amaçlı patentimizi de aldık. Yaptığımız ürüne FOSFORIX adını
verdik. FOSFORIX'in her türlü satıha uygulanabilecek özellikte
boyasını ürettik. Normal boyaları uygulayabilen herkes FOSFORIX'i
kullanabilir. Fırça, rulo, pistole ve serigrafi sistemi ile tatbik
edilir.
FOSFORIX bünyesine aldığı (şarj
ettiği) herhangi bir ışık enerjisini, (odanızdaki bir ampül veya
güneş enerjisini) karanlıkta geri verme özelliğine sahiptir. Işık
verme süresi, aldığı ışığın şiddetine bağlı olarak 1-24 saat
arasında verme özelliğine sahiptir. Depremden dolayı kırılan
parçalar da ışık verme işlevini devam ettirir.
Bu ışık alıp verme olayı 10 yıl
boyunca devam etmektedir.
FOSFORIX BOYA'nın arkasından
FOSFORIX FUGA'yı ürettik. Bu ürün macun kıvamında olup seramik,
fayans cam tuğla v.b derz aralıklarına uygulanmaktadır. FOSFORIX
FUGA'nın koridorlardaki fugalara tatbikinde güvenliğinizi sağlarken
hem de karanlıkta egzotik bir hava kazandırırsınız.
Buraya kadar her şey güzel. Bu ürünü
ilk duyanlar harika diyecekler. Ne kadar güzel bir ürün. Herkes bunu
uygulamalı... Biz de böyle düşündüğümüz için senelerimizi verdik.
Yüksek kapasite düşünerek iyi yatırım yaptık. FOSFORIX’in
üretiminden bu güne kadar yaklaşık 15-20 fuarda tanıtımını yaptık.
Dergilerde, gazetelerde reklam ve haberler...
Bu yaptıklarımız bizim
meslektaşlarımızın iştahını kabartmaktan öteye gitmedi.
FOSFORIX’i kullanan firmaların
genellikle mecbur kaldıkları için kullandıklarını öğrendik.
Üzücü ama hayatımızın hiçbir önemi
yok…
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
-
PARANIZ YOKTU NEDEN?
-
Bir
cemiyet veya dernek; bulunduğu yerin ahval ve şartlarına uyarak
yediden yapılanma girişi yaparsa. Bu da ayrılmayı planlayarak bir
kendi çıkarı için düşünen üyenin menfaati mi önemlidir?
-
O
kuruluşu beğenilmeyen yöneticilerin kendi çıkar veya heveslerine
uygun bir topluluğu kendi amaçları doğrultusunda yönetmek amacı ile
mi yeniden aynı işlev ve görevi yapacağını öne sürerek diğer üyeleri
de yerlerinden koparması önemlidir?
-
Bu kapalı
şekilde anlatmaya çalıştığım olay benimde mensubu olduğum fakat bu
güne kadar kendimi oradan uzak tuttuğum ve bir hizmet yapılmadığını
gördüm yer olarak bildiğim yerdir.
-
Başkanlığını yapan şansın ilini tanımaması ve hatta bu makamın
verdiği rehavetle ilinin Cumhuriyetinin kurulmasından bir önceki
devirde bir gazeteci tarafından tertip edilen ayaklanmanın önderini
bir sopa vuruşu ile dünyasını değiştiren şahsı tanımamasıdır. Bu
şahıs kendi emeği ve kendi çabaları ile erlikten paşalığa kadar
yükselen ve yaptıkları yararlılıklar gösteren ve şehrin en büyük
camisin bir kütüphane kuran ve yüzlerce el yazması ve matbu eser
vakfeden ve iline halen adı ile müsenna kütüphanesin bulunan şahsı
cahil olarak bir ulusal gazetenin ili için verdiği beyanatta
tanımlayan şahıstır.
-
Yeni bir
kuruluşun alel acele kurduğu gözükmektedir. Eski dernekten ayrılan
ve yeni derneği kuranların isminin bulunduğu Internet sitesinde
ayrılanan kişilerin isimlerini görmek çok şaşırtıcı olarak
gözükmektedir. Dernekten 62 kişinin koptuğu ve yeni derneğin
bünyesini oluşturduğu http://www.facebook.com bu sitede
yazılmaktadır.
-
Bu
listesinde 23, 24, 56, 57, 60, 94, 97, 115, 123, 132, 160 numarada
kayıtlı bulunmaktadır. Bu isimleri http://www.facebook.com üye
olduğum gruptan tespit ederek burada yayınlamayı düşündüm. Davet
üzerine bu http://www.facebook.com üyeliğe abone olmuştum. Bu gün bu
gruptan gelen haberin içinde bulunan dernek kurucu başkanını bir
cümlesi benim buradan çıkmama yetti. “Belediyenin
katkıları
ile teşrifatının tamamlandığını” belirtmesi buranın da Belediye
himayesine girildiğinin bir itirafı olarak gözükmektedir.
- 62 kopan üye veya bu üyelerin
kopmasını sağlayanların birkaç masa ve sandalye iye bir oda veya
dükkan kiralayamadıktan sonra yana üyelerin birkaç kuruş vermeleri
ile yürür mü? O da ayrı bir problem.
- Bu işlev Ülkemizin bütün kurum ve
kuruluşlarının ve çalışanlarının PARÇALANDIĞI süreçte ilimiz için
acı bir tespittir.
- Ayrıca bu ayrılanlar gerçekten
dernekten ayrıldılarsa üye listelerinden de çıkartılmaları için
gereken hassasiyeti göstermeleri gerekmektedir. Bu eksik ve
dikkatsizlik komedisi karşısında kapalı olan tenkidim uyarı içindir.
- 17 Nisan 2010 Çorum
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
SENDEN NE DİLESEM YA HABİBİ!
Senin bu ayda dünyaya
teşrif ettiğini ve yakın yıllar içerisinde doğum gününü
kutladığımız bu ay içinde senden Allah’ın emri ve sana verilen
yetki ile şefaatini istesem acaba kabul eder misin?
Bu göründüğü hilalin
aylar olarak takvime döküldüğü; Müslümanların ve bazı
milletlerin kullandığı kameri ay içinde dünyaya teşrifinin
gününü bilinmemesinin sebebi bilinmemesindeki hikmetin
anlaşılması için çaba gösterenlerden birisi olmamı düşünerek
senin adını anmama müsaade eder misin?
Ey bu kâinatı yaratan
yüce Allah’ımın “Ya Habib’im!” dediği Peygamberim olarak beni de
Kevser’inden su içmeye davet eder misin?
Ey kâinatın sahibi
Allah’ım! Onun yüzü suyu hürmetine bu dünyada olduğunu bilen ve
inanan kullarından birisi olarak beni de Habib’inle yakında
yüzleşmem için müsaade eder misin?
Ey cihanın son
Peygamberi! Sevdiklerini senin sancağının altında toplarken yüce
huzurda, bizler için Allah’ıma af, af diye bizlerin selamete
çıkması için yalvaran. Yüce insan! bizi de sancağının etrafına
kabul eder misin?
Ey bu yer! Ey gök! Ey
bu seher vaktinin zamanını ayarlayan şahit ol! Ben Allah’ımdan
af diler, Onun Habib’inden de şefaat dilerken bu sanal satırlar
olarak bu satırları okuyanları da şahit olarak dinler misin?
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
HACI ALİ KAZANCI
1970 li yıllarda bir toplantı yerinde karşılaştık.
Bu günkü gibi aynı çehre ve cüssede idi. O günden sonra Çorum’da
karşılaştıkça birbirimize selamlaşma ve hal hatır sorma ile geçen
uzunca bir süre geçti.
Ortak bir arkadaşımızın söylemesi ile de sergi
açtığını öğrendi. Sergi salonuna da yakın olmam sergiyi görmem için
güzel bir vesile idi. Sergi salonuna girdiğimde ortak tanıdığımız
bir öğretmen arkadaşımızdan müsaade isteyerek hızlı adımlarla yanıma
geldi. Hayırlı olsun temennisi ile sergisini resimleyerek
dergilerimde yayınlamak istediğimi söyledim. Her sanatkâr gibi o da
memnun oldu. Çorum Güzel Sanatlar galerisinde açtığı sergisine
katkılarından dolayı eşine, çocuklarına, ailesine ve emeği geçenler
ile sergisini ziyarete gelenlere teşekkür etti.
Kısa hayat hikayesi:
“Hacı Ali KAZANCI
06/06/1952 tarihinde Çorum’da doğdu. İlköğretimini
Çorum Zafer İlkokulunda yaptı. Lise öğrenimini Çorum Öğretmen
lisesinde tamamladı.
1971 tarihinde göreve başladı. 36 yıl eğitim
ordusunun bir neferi olarak hizmet verdi ve 207 tarihinde emekli
oldu. Emekli olduktan sonra ahşap el sanatları ile uğraşmaya
başladı. İlk çalışması bir “kağnı” onu diğer çalışmalarını yapmaya
itti. Halen çalışmalarını sürdüren Hacı Ali KAZANCI Çorum kalesi,
Semerciler çarşısı, Yemeniciler çarşısı çalışmalarınıda
düşünmektedir.”
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
BİR BAHARA DAHA ERDİK
Dünyayı yaratan belirli ve düzenli bir yörünge ile
gece ile gündüzün çeşitli zaman diliminde olmasına özen göstermiş.
Bizler bu alışagelmiş dünyanın zaman çizelgesinde
bunlara pek dikkat ederek kendimize bazı zaman ayarlamaları
yapmışız. İlkbahar, yaz, sonbahar, kış gibi mevsimler ile bu
mevsimlerin arasında bulunan ayları tespit etmişiz. Ayrıca gün
dönümü dediğimiz zaman dilimini tespit ederek bu zaman diliminde
belirli zirai çalışmalarımızı düzenlemişiz. En son mevsim ve gün
uzatıp kısalmalarda enerji tasarrufu diye bize yutturulmaya
çalışılar belirli bir kesimin menfaati uğruna saatleri bir ileri bir
geri almalarla bazı kesimlerinde bundan rahatsız olacakların
düşünmeden uygulamalara girmişiz.
Dün sabaha karşı yine saat 03..00 te saatler
Türkiye’de bir saat ileriye alındı. Gün ışığından daha fazla
faydalanılacağı tezi ile
Bizim konumuz gün ışığı ile olmayıp günlerin içinde
İlkbahar Mevsimi ile olan konu için bir iki satır yazmak.
İlkbahar ile birlikte toprak ve hava değişiklikleri
ile canlılar yeni bir uyanış ile adeta zaman içindeki hoş ve
saadetlerini dışa vurarak üreme ve gelişmelerini bütün hızları ile
genlerindeki ilahi emirle gerçekleştirmeye çalışırlar.
Bizim için bu mevsim hem çalışma ve hem de üretim
açıklarımızı yapılandırma zamanıdır. Sanayici eksik malzemelerini
toplar. Esnaf yeni çalışmalar için araştırma ve geliştirmelere
girişir. Çiftçiler ekmiş oldukları ürününün gelişimini ve gidişatını
kontrol ederler. Bitkiler yeşillenerek yaşamını devam ettirecek gün
ışığını toplayacak yapraklarını açar ve üremek için elzem olan
çiçeklerini açmaya başlarlar, bazıları da kendi alanında daha geniş
yerleri kaplamak için yeraltından kökleri vasıtası ile gürleşirler,
meyveler çiçeklerini meyveye dönüştürme çabasına girer. Böcekler ise
yeni nesillerinin üremesi girişiminde bulunur, kuş ve diğer
hayvanlar ise ya kışın doğurduğu yavrularını geliştirir ya da bahar
ile yeni bir neslin üremesi için çabalara girişirler.
İşte ilkbahar biz dünyada yaşayanlar için gerekli
bir noktadır. İnsanlar bu zaman dilimini çeşitli etkinliklerle de
kutlamaya çalışırlar.
Bütün hepinizin ilkbahar ile yeniden doğuş anının
kıymetini bilmemizi dilerim.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
- SENİ SEN DİYE
-
- Sen beni ben diye yarattın;
- Sana sevgim ondan çok!
- Ey ebedin ve ezelin sahibi;
- Benim Seninle işim çok.
-
- Benim benden başkaları ile hesabım çok.
- Sen büyüksün af edersin
- Ben başkalarının hesabı ile yanarken
- Senden başka güvenim yok!
-
-
- Seni Sen diye seviyorum;
- Senden başka sevgim yok!
- Seni sen diye biliyorum;
- Senden başka kimsem yok!
- 09/04/11,30 Çorum
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
12 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
Müslüm TUNABOYLU |
Müslüm TUNABOYLU HAYAT HİKAYESİ |
- HALK İLE KENTLİLER ARASINDAKİ BOZUK DENGEYİ
EŞİTLEMEK İÇİN “KÖY ENSTİTÜLERİ”
- Bugün 17 Nisan 2010.günümüzden tam
yetmiş yıl önce TBMM de kabul edilen bir kanunla halk ile kentliler
arasındaki bozuk dengeyi eşitlemek için Köy Enstitüleri adı altında
yeni bir Eğitim ve Öğretim Kurumu kurulmuştur.
- Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan
döneminde yani 1936 yılında köy halkına pratik bilgi vermek amacı
ile köy eğitmeni projesinin uygulanmasına başlanır.Askerliğini
onbaşı yada çavuş olarak yapan gençler,Tarım Bakanlığı”nın işbirliği
le ,modern tarım tekniklerini uygulayan Mahmudiye Devlet Üretme
Çiftliği “nde bir süre eğitildikten sonra köylere
gönderilir.Amaç,köye hem bir öğretmen hemde modern tarım araçları
ve yöntemlerini sağlamak.Uygulama umulanın üzerinde başarılı
olmuştur.Uygulama için gerekli olan bütçe olanakları yeterli olmasa
da,projenin sağladığı üretim olanakları uygulamayı olumlu yönde
sürüklemektedir.
- İsmail Hakkı TONGUÇ yönetiminde
başlatılan uygulama olumlu gelişme gösterince 1937 ve 1939
yıllarında çıkarılan yasalarla köy eğitmeni yetiştirme deneyimi
geliştirildi. Kırsal kesime uygulanan bu eğitim projesi daha sonra
KÖY ENSTİTÜLERİ için uygun koşullar yaratmıştır.
- Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel
TBMM de yaptığı konuşmada,Köy Enstitülerinin
özelliğini,diğerlerinden bazı farklılıklarının bulunduğunu
vurgulayarak “Biz bu müesseselere köy öğretmen okulu demedik.Çünkü
evvelce bu isimde müesseseler vardı.Bunları yani Köy Enstitüleri ni
onlara bağlamak istemedik.”Yasa karşıtları Köy Enstitüleri ni
kentten uzak kalmış yeni bir sınıf yaratacağı konusunda kuşkularını
belirtmişlerdir.Bakan Yücel iddiaların hayalden ibaret
olduğunu,enstitülerin genellikle kent yakınlarında kurulacağını
,uygulamanın sonunda karşıt görüş sahipleri yanıldıklarını
anlayacaklardır.”demiştir.Bir iş okulu olması nedeniyle köylünün
emeğinin uygulama ile sömürüleceğini belirten karşıtlarla mücadelede
başarı gösteren Yücel,15 yıl gibi bir süre içersinde Türkiye de ki
öğretmen açığının kapatılacağını ,eğitim ve öğretimde yeni bir
hamlenin yapılması gerektiğini ısrarla vurgulamış ve 17 Nisan 1940
da tasarı yasalaşmıştır.
- Köy Enstitüleri geniş arazi üzerinde kurulmaya başlamış, köye
öğretmen yetiştiren bu müesseselerin kuruluşunda köy çocukları çok
büyük görevler üstlenmişlerdir.Devletin bu eğitim ve öğretim
yuvalarını kendi olanakları ile tamamlaması mümkün
değildir.Öğrenciler çeşitli iş dallarında fiziki gelişimine göre
görev almışlardır.Yeni yapılacak olan bir yatakhane yada derslik
için gerekli olan,kireç,tuğla,kiremit,kapı,pencere üretimi usta
öğreticilerle birlikte öğrencilerce üretilmiştir.Enstitüye yakın
bir yerde kiralanan yeterli bir alanda tuğla üretimi
gerçekleştirilmiştir.
- Kireç yapımı için önce taş
ocaklarından taş sökme,sökülen taşların fırınlarda yakılması daha
sonra söndürülmesi olayı kimya dersi için en güzel bir deney
olmuştur.Köy Enstitüleri nde öğretmen adayları kültür derleri
yanında çeşitli iş dallarında görev alarak okulda kullanacakları
barınakları kendileri yaparak,devlete önemli ölçüde mali destek
sağlamıştır.
- Yurdun çeşitli yörelerinde kurularak
sayıları artan köy enstitüleri çevresinde ki köylerde ufakta olsa
derslikler inşa etmişlerdir.Bazı yerleşim birimlerinde öğretmen
lojmanları yapılmıştır.Enstitüler yalnız kendi sahası içinde değil
yörede de sosyal yardım çalışmalarını üstlenmiştir.Meydana gelen
depremlerde ise acilen yöreye yardım ekipleri gönderilerek tahta
barakalar yaparak deprem zedeleri barınaklara
kavuşturmuşlardır.Yardımlaşma Köy Enstitüleri arasında da
gerçekleştirilmiş,köye dönecek öğretmenin karşılaşacağı sorunları
kendi kendine çözümlemesi becerisine ulaşması sağlanmıştır.
- 1942-1943 Öğretim Yılında Köy
Enstitülerine öğretmen,bölge okullarına yönetici,gezici
başöğretmen,İlköğretim Müfettişi yetiştirmek için Hasanoğlan Köy
Enstitüsünde Yüksek Köy Enstitüsü kurulmuştur.
- Zamanla sayıları 21 e yükselen Köy
Enstitülerinden 1944 den itibaren yılda 2000 öğretmen mezun
etmeye başlamıştır.. . Köylere gönderilen öğretmene tarım araç ve
gereçleri ile üretimden yararlanmak üzere,bağ,bahçe ve bir miktar
tarla verilmiş,okulların bitişiğinde uygulama bahçeleri
oluşturulmuştur.Öğretmenin okuldaki iş bölümüne göre mezun olduktan
sonra kullanması için marangoz yada demirci için gerekli körük,örs
gibi araçlar sağlanmıştır.Kültür derslerinde yararlanması için
öğretmene,mezun olurken belli oranda kitap,ansiklopedi de
sağlanmıştır.Bunan yanında beşinci yıl tamamlanmadan öğrenciler
trenle diğer bölgelere düzenlenen gezilerle komşu yöreler hakkında
bilgi sahibi yapılıyorlardı.
- Köy Enstitüleri modeli daha başında iken ülkeye bu kurumlar
16400 kadın ve erkek öğretmen ile 7300 sağlık memuru ve 8756 eğitmen
yetiştirmiş olmasına karşın Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel
,karşıtları tarafından mecliste zaman ,zaman topa tutulmuştur.
- 1928 de ki Harf Devrimi,Köy Enstitülerinin verdiği mezunlarla
kırsal alanda başlatılan okuma-yazma seferberliği kısa sürede ülkede
okur-yazar insan sayısının armasını sağlamıştır.Bu alanda köy
eğitmenleri ile köyden yetişen öğretmenlerin kırsal alanda açtıkları
halk dershaneleri ile yeni yönetime umulandan çok katkı sağlamıştır.
- Köy çocuklarının beş yıl gibi bir süre içinde öğretmen olmaları
kentlerde yaşayanların ilgisini çekmiş,önce yalnız köy ilkokulundan
mezun olan çocukların alındığı okullara,sonradan köy ilkokulundan
diploma alanların yararlanması sağlanmış,böylece köy çocuklarının
kontenjanlarına ortak olunmuştur.
- Ülkede çok partili hayata geçiş,Köy
Enstitülerini karalama ile başlamış,adeta karşı tarafta etkili
olabilmek için bu eğitim yuvaları akıl almaz suçlamalarla karşı
karşıya kalmış,dönemin yazılı basını ise kentsel alandaki
vatandaşları Köy Enstitüleri gerçeği konusunda yeterince
bilgilendirememiştir.
- 14 Mayıs 1950 de yapılan
milletvekili seçimleri sonucu Demokrat Parti iktidar olmuş,ilk
meclis toplantısında Atatürk Devrimlerinin yara aldığı
gözlenmiş,.Okulları kapatacağız propagandasının sağladığı başarı
sonrasında Köy Enstitüleri dönemi kapanmıştır.Birkaç dakikalık bir
zaman tüketimi sonrasında sanırım Köy Enstitüleri nin başarıları
konusunda azda olsa bir bilgi sahibi oldunuz.
- Kırsal alanda yaşayan biri olarak
bende Köy Enstitüsünde beş yıllık bir Eğitim ve Öğretime tabi
tutularak 1947 yılında kırsal alanda öğretmenliğe başladım. Köy
Enstitüleri olmasa idi benimde bir eğitimci olmam mümkün değildi.20
bin dolayındaki köy çocuğunun Köy Enstitüleri sayesinde Türk Eğitim
emekçileri ordusuna katılması bir başarıdır.
- Sözlerimi bağlamadan bir konuya değinmek istiyorum.Köy
Enstitülerinin kuruluş döneminde Çorum”a gelerek incelemelerde
bulunan İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı TONGUÇ,Kastamonu Gölköy
Köy Enstitüsünde ilk Çorumlu öğrenciler kadrosunu
oluşturmuştur.Enstitünün ilk mezunlarından olan Şakir Demir
Mecitözü”nün Kışlacık Köyünde üç yıl öğretmenlik yaptıktan sonra
Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsüne alınmış,Hacı Uçak yine Mecitözü
nün Çıkrık Köyünde görev almış,yakalandığı hastalıktan
kurtulamayarak çok genç yaşta yaşamını yitirmiştir.
- İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı
Tonguç un Çorumdaki bir eğitim kurumuna adının verilmesi geçte olsa
bir vefa borcudur diye düşünüyorum Okurlarıma saygılar sunuyorum.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
13 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
Müslüm TUNABOYLU |
Müslüm TUNABOYLU HAYAT HİKAYESİ |
KÖY ENSTİTÜLERİ NİN UNUTULMAZ EĞİTİM VE KÜLTÜR HİZMETLERİ
Altı yüz
yıllık bir dönemin eğitim ve kültür hizmetlerine bir göz attığımızda
karşımızda ülke insanının bir bölümü hemen tüm eğitim ve kültür
olanaklarından uzak kalmıştır.Konuyu biraz daha açacak olursak
kentlerde ,kasabalarda yaşayan insanlar kırsal alanlarda yaşayan
insanlardan daha şanslı daha önde tutulmuş görülmektedir.Bu arada
kırsal alanda yaşayan bazı toprak ağaları varsıllığının bir sonucu
olarak günün eğitim ve kültürünü almada kentlerdeki insanlar gibi
alabilmiştir.Ama nüfusun yüzde sekseni çiftçi ve köyde yaşayan
insanlar,eğitim ve öğretim kurumlarından yararlanma olanağı bir
türlü bulamamışlar.Bir kısım aydınlar köyde yaşayanlar okusa ne olur
okumasa ne olur diyebilmişler,kırsal alandaki yurttaşlarına bakış
açıları kentlerdekiler gibi olmamıştır.Bir bakıma öz ve övey evlat
muamelesi uygulaması öne çıkarılmıştır.İstanbul da ki saraya Çorum
Koparandan kesilerek sunulan ağaçlar yıllar sonra Hemşehrimiz
Prof.Hıfsı Veldet Velidedeoğlu nun Cumhuriyet Gazetesi ne yazdığı
anılardan beynimize yerleşmiştir
Kurtuluş
Savaşı sonrasında Anadolu da Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ve
silah arkadaşlarınca kurulan yeni yönetim ,yani Türkiye Cumhuriyeti
Devleti,asırlarca unutulan seksen bin köyü ve o kadarda mezrayı
kasaba ve kentlerin ulaştığı eğitim ve öğrenim düzeyine getirebilmek
için yeni bazı atılımları yapması gerekiyordu 1928 de yapılan Harf
Devrimi sonrasında ülkenin en ücra köşelerine dek eğitim ve öğretim
kurumlarını ulaştırma amaçlanmış,bu nedenle önce ,askerliğini onbaşı
ve çavuş olarak tamamlamış gençlerden yararlanma öne çıkarılmış,bazı
il merkezleri yada yakınlarında eğitmen kursları açılmıştır.Çorum
açılan bu eğitmen kurslarından öncelikle yararlandırılan illerin
başında gelmiştir.Ama ne yazıktır ki bizim yöneticilerimiz Çorum a
tanınan bu ayrıcalığın bir yanıtı olarak hiçbir eğitim kurumuna
İlköğretim Genel Müdürü olan eğitimci İsmail Hakkı Tonguç”un adını
verememiştir.Öyle sanıyorum ki önümüzdeki aylar içinde bir eğitim
kurumumuza rahmetli TONGUÇ un adı verilir.
Dönemin
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü 17 nisan 1940 da TBMM de kanunlaşan KÖY
ENSTİTÜLERİ ile ilgili olarak: Önümüzdeki senelerde nüfusumuzun
çoğunu teşkil eden köylümüzün,gerek tahsil gerek geçim hususunda
seviyesini yükseltmeyi başlıca hedef tutacağız.Bu hususta elde
edeceğimiz neticelere çok ehemmiyet ve kıymet veriyoruz.
Kat”i
olarak inanıyoruz ki,köylümüzün tahsilini ve maişetini daha yüksek
bir dereceye vardırdığımız gün,milletimizin her sahada
kudretli,bugün güç tasavvur olunacak kadar yüksek ve heybetli
olacaktır.İSMET İNÖNÜ
İlköğretim Genel Müdürü Tonguç,CANLANDRILACAK KÖY adlı yazılı
yapıtında kırsal alana,yada köylüye bakış açılarını açıklarken
:Memleket işleri yalnız yazıp çizmekle,nutuklar vermekle
yürütülemez.Köyün içine girmeli,orada ki yolsuzluklar giderilinceye
kadar bizim gibi onlara katlanmalı,köylünün başına üşüşen dertleri
elbirliği ile ortadan kaldırmalı.Bizimle hem dert,hem de sevinç
ortağı olmalı
Bizim
işlerimizi düzeltebilmek için bizim bildiklerimizi bilmeli,bizim
yaptıklarımızı yapabilmeli.Halkın yapamadığını hiç kimse
yapamaz,hele sadece.okur-yazarlığına güvenen hiç yapamaz.Bu
laflarımızı kitaplardan öğrenerek söylemiyoruz.Bize bunları içinde
doğup büyüdüğümüz,kenarında dedelerimizle babalarımızın mezarları
bulunan köy öğretiyor.
Tonguç,eğitmen kursu döneminde Çorum a gelerek incelemelerde
bulunmuş, Kastamonu Gölköy Enstitüsü nün ilk Çorumlu kadrosunu
oluşturmuştur. Kastamonu ilk mezunlarından Mecitözü Kışlacık
Köyünden Şakir Demir,yine Mecitözü nün Çıkrık Köyünden Hacı Uçak ilk
aklıma gelen isimlerden dir.Şakir Demir üç yıl öğretmenlikten sonra
Hasanoğlan da açılan Yüksek Köy Enstitüsü ne ayrılmış,Hacı Uçak ise
yakalandığı hastalıktan kurtulamamış, Çıkrıkta hayata veda etmiştir.
Köy
Enstitülerine köy okullarından mezun olan köy çocukları alınırken,
sonraları bu kural delinmiş, köy okulundan diploma alan şehir
çocukları da Köy Enstitülerine alınmıştır. Bu olay köy çocuklarının
kotasına bir bakıma el koymak olmuştur.
1928 den
sonra ülkemizde okuma-yazma seferberliği başlatılmış, seferberliğin
ilk kahramanları da kurslarda yetiştirilen eğitmenler olmuştur.
Eğitmenlerin hizmetlerini hatırlamamak en azından insafsızlık olur.
Köy Enstitülerinin ilk mezunlarını vermesi ile seferberlik biraz
daha canlanmış, çok zor koşullarda çalışan köy çocukları hiçbir
zaman uygulamadan yakınmamış, görevini zorunlu olmadıkça
aksatmamıştır.Çok kısa sürede köylerde tarımın,hayvancılığın,el
sanatlarının unutulmaz bir şekilde geliştiğini,köylünün kente
zorunlu olmadıkça gitmediğini,modern tarımın köylünün yüzünü
güldürdüğüne tanık olmuşuzdur.
Beş
yıllık bir eğitim ve öğretim sonrasında ya kendi köyüne yada yakın
bir köye öğretmen olarak atanan gençler kendilerinden istenen
hizmeti aksaksız gerçekleştirmişlerdir. Onların sayesinde kırsal
alandan çok sayıda kamu görevlisi yetiştiği gözlenmiştir.
Köy
Enstitülerinden mezun olan köy çocukları arasında yazarlar,
ressamlar, parlamenterler, bakanlar görmek mümkün.
Kırsal
alandaki bu uyanış ülkemizde bazı çıkarcı guruplarını rahatsız
etmiş, kısaca köylünün uyanması arzulanmamıştır.
1940
yılında açılan 20 dolayında Köy Enstitüsü 1950 de iktidara gelen
siyasal parti tarafından kapatılmıştır.
Konuyu
şöylece bağlamakta fayda görüyorum. Köyden çıkıp,gerekli eğitim ve
öğrenimi aldıktan sonra köye hizmet için dönüş bugüne dek sürmüş
olsaydı bugün TÜRKİYE NİN Avrupa birliğine girmek için çaba
harcamasına gerek kalmayacaktı.Ama köy gerçeği ortaya çıkınca yalnız
kendi gurubunu düşünen varsıllar,bu köy çocuklarının ne yapacakları
belli olmaz diyerek güzelim eğitim ve öğretim kurumlarını
kapatılmasına neden olmuşlardır.
Kırsal
alandaki vatandaşların dünyanın gelişim ve değişim olgularından
yararlanmalarına karşı çıkmak ne kadar bencil bir eylemdir.Bu
gurupların bugün bile çıkarcı eylemlerini zaman zaman
sergiledikleri konusunda duyumlar alındığı bir gerçektir.Şunun
iyice bilinmesi gerekir Köy Enstitülerinin kapanmasına neden olan
siyasal guruplar,o dönemde devamlı suçladıkları Köy Enstitüsü
çıkışlı öğretmenlerin yok yere yıpratıldığı konusunda yazılı ve
görsel basında yorumlar yapmaktadırlar.Buda bizim kuşağı geçte olsa
onurlandırmaktır.
Sözlerimi
tamamlarken Köy Enstitülerinde görev alan ve ebediyete intikal eden
tüm yönetici, öğretim görevlisi,uzman,teknik ,sağlık ekipleri ile
tüm hizmetlilere minnet ve şükranlarımı sunar, hayatta olanlara nice
sağlıklı yıllar dilerim.Müslüm Tunaboylu
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
14 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mustafa Nevruz SINACI
|
Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ |
KKTC'DE SEÇİM VE "Truva Atı" SENDROMU
Şurası mutlak ve muhakkaktır ki;
Anavatan Türkiye, Türk Dünyası veya KKTC'nin her neresinde yahut
hangi kurumunda olursa olsun AB lehine bir tavır, taraf, tutum ve
sempati hali ve haleti içinde bulunmak. Medeniyetin banisi
(kurucusu), hak, adalet ahlâkı, hürriyet, hukuk ve medeni siyaset'in
hamisi (koruyucusu) Türk Milleti adına affedilmez bir cehalet,
gaflet; bilinçle fiil ifa ediliyor ise, faili dalâlet ve alenen
ihanet içinde demektir!
Şu kadar ki; AB'ye karşı olmak,
kendi içine kapanmak ve kapılarımızı asla dünyaya kapatmak değildir.
Bilakis Türk medeniyeti cihanşümul, kültürü evrensel ve bireyleri
bütün dünya ülke ve insanları ile temas ve teati, alış-veriş,
ticaret, mütekabiliyete dayalı siyaset ve daimi barış, meşveret
kaidesi üzerine kuruludur.
Kural olarak iş bu ilkeler ve
çerçeve dışına çıkmak soy ve medeniyetimize ihanettir.
Mezkur "alenen ihanet" vaziyeti şu
aşamada özellikle ve bilhassa KKTC'de varittir.
Üstelik bu yeni de değildir. "Tek birlik ve tek egemenlik" gibi
akıl dışı bir kalkışma, ütopya, soy düşmanlığı, hezimet tellâllığı,
Rum-yunan ve AB karşısında kompleks, soykırım ve katliam ile malul
düşman karşısında zaaf ve hezeyandır. En doğrusu ve açıkçası; düşman
adına, Milli Hudutlar dâhilinde örtülü (gizli, ajan provokatör
sıfatıyla) siyaset yapmaktır.
TC'de son elli yıldan beri,
Kıbrıs'ta ise, bilhassa 1989'dan itibaren illegal (gizlice), 2002
yılından itibaren de menşei AB ülkeleri ve TC olan köstebek,
dönme-devşirme, dâhili-harici bedbaht, koza ve kriptolar sayesinde
"milli dava" by-pas ve paspas edilerek KKTC, Yunan'a peşkeş
çekilmiştir.
Müsebbiplerin tamamı Türk düşmanı,
Rum-Yunan tohumu ve "Truva Atı"dır.
“AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN, LAFA
BAKILMAZ” Geriye doğru, Talat dönemi son beş yıl ve Dr. Rauf
Denktaş'ı tasfiye operasyonlarının yoğunlaştığı (ondan önceki)
yıllara şöyle bir bakalım:
Bu süreçte GKR çete yönetimi
tarafında Türk izleri, tarihi eser ve isimleri tüm alan ve
unsurlarıyla silindi. Vakıf, imaret, cami, türbe, han, hamam, Türk
konakları, cadde, sokak, dağ, tepe isimleri kalmadı. Kaldırıldı.
Sanki asırlar boyu orada Türkler ve Müslümanlar hiç yaşamamış gibi,
insanlık, ahlâk, hak, adalet ve hukuk dışı sinsice, alçakça, haince
bir silme, yok etme ve karartma operasyonu yaşandı.
Rum-Yunan bununla da yetinmedi!..
Türk düşmanlığı bütün okul ve aileleri sardı. Kitaplar ve yayınlara
ilmik, ilmik işlendi. Körpe beyinlere, genç nesillere ve bütün
dünyaya "Türk düşmanlığı" odaklı yalanlar, iftiralar ve uydurma
masallar aşılandı, pompalandı. Tüm
kurum, ev, sokak ve caddelere adeta "Türk ve Müslüman
düşmanlığı" kazındı, nakışlandı!
Buna mukabil; Talat'ın inisiyatif
aldığı günden buyana Türk tarafı, halkı ve toprağı kamu vicdanını
derinden yaralayan, aşağılayan, ürküten ve "geleceğe yönelik olarak"
kaygı yaratan, korku veren bir taciz, maddi-manevi, yerel, ulusal ve
uluslar arası tecavüz ve sürekli düşmanca kampanyalar ile
saldırılara maruz kaldı.
Türkçe, cadde, sokak, şehir ve köy
isimlerine savaş açıldı.
Güneydeki (Rum tarafında) Türk Camii
ve imareti alçakça tahrip ve yok edilirken, Türk tarafındakiler
inadına imar, restore ve inşa edilerek AB'ye nispet, dalkavukluk,
yataklık ve Yunan'a yağcılık yarışına girildi.
Mütekabiliyet "mutlak bir şart,
vatani, insani ve hukuki görev" olmasına rağmen, ısrarla riayet
edilmeyerek, adeta Rumlar lehine bir "fedakârlık ve feragat"
yarışına girildi. Başta louzidiu olmak üzere; Anadolu insanının
parası ve KKTC halkının istikbali "onursuzca,
soysuzca ve şuursuzca" peşkeş çekildi. Türk'ü Rum'a mecbur,
mâhkum ve muhtaç etmek kastıyla ekonomi çökertildi. Hiç gereği
yokken Lokmacı kapısı açıldı. Türk Ordusu'na karşı kin ve düşmanlık
duyguları tahrik edildi. İzolasyonlara karşı ciddi, etkili ve güçlü
bir tepki
gösterilmedi. Bazen Maraş ve bazı Türk toprakları alçakça
pazarlık konusu yapıldı. Rum'un AB'ye verdirdiği ulufelere rıza
gösterilerek, yalan, hayal ve hüsran peşine düşüldü.
Bu tam bir gaflet, dalalet ve
hıyanettir.
Eğer seçimde "TRUVA ATLARI" Talat ve
yandaşları KKTC'den sökülüp atılmazlar ise; Bu cehalet, gaflet ve
dalaletin bedeli "ENDÜLÜS GİBİ" çok ağır ödenecektir. Dahası;
Gerçekte büyük bir yalan, sahtekârlık, aldatma ve kandırmaca olan
"Annan Planı" ile "iki millet tek devlet" aldatmacası "hain tuzak"
uğruna Kıbrıs Türk halkı daha binlerce rezillik, küstahlık ve
alçaklık düşmanlığa katlanmak zorunda kalacaktır.
Bunların hepsi bir düşmanlığın,
alçaklık ve küstahlığın eseri!
Düşünün bir kere!
Niçin? Kongrelerinde 'İstiklâl
Marşı" çalınmayıp, Ermeni şarkıları ve sirtaki söylenen UBP'nin
adayı Mehmet Ali Talat'ı AB-D dostları, Rum- Yunan tarafı ve Türk
düşmanları destekliyor da!... CTP gibi Milli tandanslı, Türk ruhlu
ve "MÜCAHİT" referanslı "namuslu, dürüst, ilkeli, onurlu ve sorumlu
Başbakan Derviş EROĞLU" na, düşmanca karşı çıkıyorlar?
Neden ve niçin?
O'na Türk dünyası, Anavatan ve
KKTC'nin sağduyu, akıl, ilim-irfan, adalet ve özgürlük yanlıları
sahip çıkıyor?
Çünkü: KKTC'nde "özgürlük, güvenlik
ve mutluluğun teminatı" Derviş Eroğlu'dur.
RUMLARIN KORKUSU
"Eski Rum lider yaklaşmakta olan
mukadder gerçeği açıkladı.
Glafkos Klerides, Kıbrıs sorunun
kısa sürede çözülmemesinin, KKTC'nin Milli Devlet varlığının
tanınmasını gündeme getireceğini söyledi ve ''Birkaç yıl sonra
tanınma da gündeme gelecek. Kıbrıs Rum tarafı bir B planı
oluşturmalı. Özellikle de seçimleri Derviş Eroğlu'nun kazanması
halinde, gerekli tedbirler mutlaka alınmalıdır'' dedi. İşte Rum'un
korkusu budur.
Temennimiz odur ki: KKTC seçmeninin
sağduyusu galip gelir, özgürlük, refah ve güvenlik tutkusu Truva
Atları'nı tasfiye eder ve Kıbrıs Türk'ü AB sendromundan,
izolasyonlardan, esaret, abluka ve sözde "medeniyet" adına uygulanan
vahşet, ıstırap ve kuşatmadan ebediyen kurtulur.
Lütfen Unutmayınız!
"Türk demek: Türk'çe düşünmek,
Türk'çe konuşmak ve Türk'çe yaşamaktır.
Ne mutlu Türk'üm diyene..." (Gazi
Mareşal Mustafa Kemal Atatürk)
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
15 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mustafa Nevruz SINACI
|
Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ |
ANKARA’DA TOPLU TAŞIM TRAJEDİSİ VE SÖZDE
HUKUK (!) REZALETİ
24 Aralık 2004 tarihinde (2004/35
sayılı) UKOME (Büyükşehir belediye başkanlığı ulaşım koordinasyon
merkezi) Ankara içerisindeki dolmuş, otobüs, metro gibi toplu taşıma
araçlarının yolcu taşıma ücretlerinin arttırılmasına karar verdi.
UKOME kararı EGO Genel Müdürlüğü
İdari Encümeninin 28.12.2004 gün ve 2004/212 sayılı “uygun görmesi”
ile toplu taşıma % 33 zam olarak 01 Ocak 2005 tarihinden itibaren
yürürlüğe girdi.
Bunun üzerine, Turhan Çakar
Başkanlığında faaliyet gösteren “Tüketici Hakları Derneği”
belediye'nin toplu taşıma araçlarına, 2005 yılı başından geçerli
olmak üzere yapmış olduğu zammın iptali için, Ankara 2. İdare
Mahkemesine iptal davası açtı.
Dava beş sene sürdü.
Bu sürede uzun bir hukuk mücadelesi
verildi. 2. İdare Mahkemesi, önce toplu taşıma ücretlerinin artış
işleminin iptali talebini reddetti. Ardından bu kararın Tüketici
Hakları Derneği tarafından temyizi üzerine karar Danıştay tarafından
bozuldu. Bozma üzerine davayı yeniden gören mahkeme, 15 Ekim 2009
tarihinde son kararını vererek, 01 Ocak 2005 tarihinde uygulamaya
konulan ulaşım zamlarını iptal etti. Tüketicilerden fazladan para
alınmasına dur dedi ve Ankara Büyükşehir Belediyesini mahkum etti.''
Bu kararla 5 yıl boyunca, derdest
olan davaya rağmen yapılan “haksız ve hukuka aykırı” artışların
hukuki dayanağı ortadan kalktı. Toplu taşım ve ulaşımda 2004 yılı
fiyatlarına dönüldü. Söz konusu mahkeme kararıyla, ''dünya
başkentleri ve İstanbul hariç bütün Türkiye şehirleri arasında
ulaşımın en pahalı olduğu Ankara'da yaşayan işsiz, öğrenci,
memur-emekli ve yoksul halkın, mağduriyetine son verilmiş ve
fiyatlar emsalleri düzeyine inmiş oldu.
06 Mart 2010 günü, konu hakkında bir
açıklama yapan THD Başkanı Turhan Çakar, ''yıllardır Ankaralıya
ulaşımda reva görülen haksızlık, hukuksuzluk, insafsızlık,
derneğimizin tüketicilerle sabırla yürüttüğü, hukuk mücadelesiyle
ortadan kaldırılmıştır” dedi. Ayrıca; Ankara 2. İdare Mahkemesinin
kararının kesin hüküm teşkil ettiğini ve iptal edilen zamların,
vilayet genelini kapsayıcı-düzenleyici bir işlem olduğundan, kararın
ortaya çıkan sonuçlarından tüm Ankara halkının yararlanacağını
bildirdi.
Yaptıkları hesaplamalara göre, yolcu
başına 5 yıl boyunca ortalama olarak fazladan 2 bin lira alındığını
iddia eden Çakar, tüm yolculardan 5 yıl boyunca fazladan alınan
bedelin, ortalama 5,5 milyar lirayı bulduğunu savunarak;
Tüketicilerin biletlerindeki ücret farkının iadesi için, belediyeye
müracaat edebileceklerini söyleyen Çakar, ''olumsuz cevap almaları
halinde, eski kartlarla birlikte Tüketici Sorunları Hakem
Heyetlerine başvurabilirler veya belediye yönetimi aleyhine, İdare
Mahkemesine dava açabilirler. Dernek olarak bu konuda her türlü
hukuki desteği vermeye hazırız'' dedi.
Devamla; Belediye başkanı Melih’in
ise, “söz konusu karar sonrasında belediyenin iflas edeceğini ileri
sürerek, hedef saptırmaya çalıştığını iddia ederek, ''bu
hukuksuzluğu başka bir kılıf altında biletlerdeki transfer hakkını
kaldırmak gibi, başka bir hukuksuzlukla devam ettirmeye kimsenin
gücü yetmeyecektir. Ankaralılar buna asla izin vermeyecektir'' diye
konuştu. Bu arada basın açıklaması sırasında, Güvenpark'ın içinde
yer alan minibüs durağında çalışan bir grup minibüs şoförü, basın
açıklamasına tepki gösterdi. Minibüsçüler, ''Biz de ev
geçindiriyoruz. Çok mu mutlu oldunuz. Siz 5 yıl önceki maaşınıza
çalışır mısınız? Yağa, mazota ve benzine gelen zamları biliyor
musunuz?'' sözleriyle karara ilişkin tepkilerini dile getirdiler.
Minibüs şoförleri ile dernek üyeleri arasındaki sözlü münakaşanın
artması üzerine, araya polisler girerek minibüs şoförlerini
uzaklaştırdılar. Şoförler, karar öncesi 1,85 lira olan dolmuş otobüs
ücretlerinin, kararın ardından 90 kuruşa indiğini belirtirken, bu
fiyata ulaşım hizmetinin verilemeyeceğini savundular.
Kararı uygulama konusunda hukuki
mecburiyetle karşı karşıya kalan Melih şöyle bir açıklama yapıyordu:
2. İdare Mahkemesi tarafından
verilen bir karar. Davanın özetini okuyorum. “Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanlığı Ulaşım Kordinasyon Merkezi’nin gündem dışı
teklifle görüştüğü Ankara içerisindeki dolmuş, otobüs, metro gibi
toplu taşıma araçlarının yolcu taşıma ücretlerinin arttırılmasına
ilişkin, 24.12.2004 tarih ve 2004/35 sayılı kararını onayan EGO
Genel Müdürlüğü İdari Encümeninin 28.12.2004 gün ve 2004/212 sayılı
kararını belirlenen şehir içi toplu taşıma fiyat tarifelerindeki
artışın, fahiş olduğu, enflasyon oranlarının dikkate alınmadığı,
hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmadığı iddialarıyla iptali
istenmektedir deniliyor" dedi.
Anılan tarihte, yani 31 Aralık 2004
gününde toplu taşım ücretleri 90 kuruş idi.
2004 yılı TÜFE enflâsyon oranı % 9.32 oldu. Buna rağmen toplu
taşım ücretlerine % 33 zam yapıldı!... “Melih devamla: (IHA)
Danıştay 2. ve 9. Dairenin verdiği mahkeme kararı ile pazartesi
gününden (08 Mart 2010) itibaren Ankara’da toplu taşıma ücretlerinde
tam biletin 90 kuruşa, öğrenci biletlerinin 60 kuruşa düşürüleceğini
söyledi. Ankara Büyükşehir Belediye binasında basın toplantısı
düzenleyen Gökçek, Danıştay’ın aldığı kararı ’kaos’ olarak niteledi.
Gökçek, Tüketici Hakları Derneğinin açtığı dava ile toplu taşıma
bilet fiyatlarının 6 yıl öncesine döneceğini ve Pazartesi’den
itibaren Ankara’da ulaşım konusunda kaos yaşanacağını söyleyen
Gökçek, otobüs ve metro hattında gecikmeli seferler
düzenleyeceklerini bildirdi. Gökçek, yargı reformu konusunda fikir
söylemlerinin erken olacağına işaret ederek idari mahkemelerin
belediyeleri yönettiğini ifade etti. Gökçek, "İdari mahkemeler
belediyeleri yönetiyor. Biz bir hata yaptıysak halk bize ders
versin. Hukuk esnek olduğu için kişiye göre değişiyor" dedi.
İdare Mahkemesine, Tüketici
Dernekleri Federasyonu’nun açtığı davayla ulaşım ücretlerine yapılan
zamların iptalinin istendiğini ve 2’ye karşı 1 oyla davanın haklı
bulunarak 2007 fiyatlarına dönülmesi yönünde karar çıktığını
belirten Gökçek, "Ellimize ulaşan 2 mahkeme kararından 1’si bu" diye
konuştu.
Bu davayı idari mahkemede
kazandıklarını belirten Gökçek, "Tüketici Hakları Derneği bunu
Danıştay’da yeniden temyiz etmiş. Danıştay, Tüketici Hakları
Derneği’nin lehine davayı bozmuş ve idari mahkemede 15 Ekim 2009
tarihinde yani birinci aldığımız kararın yaklaşık 6 sene sonrasında
iptal kararı vererek, bizim 2003 fiyatlarına dönmemiz için karar
almış. İki tane mahkeme kararı var. UKOME her iki mahkeme kararının
uygulanması için ve tatbik edilmesi için aşağıda karar verdi. Çünkü
biliyorsunuz mahkeme kararlarını uygulamakta kanunen suç 3 yıla
kadar hapsi gerektiriyor. Dolayısıyla biz de mahkeme kararlarını
arzu ederek, benimseyerek, mantığımıza uygun bularak değil mecbur
kaldığımız için uygulamak konumunda kaldık" ifadelerini kullandı.
Daha sonra yeni bilet fiyatlarını açıklayan Gökçek, pazartesi
gününden geçerli olmak üzere tam biletin 90 kuruş, indirimli
(öğrenci) biletin ise 60 kuruş olduğunu duyurdu. Minibüslerde ise
ulaşım ücretlerinin kısa mesafe için 90 kuruş uzun mesafe için 1
lira olduğunu belirterek, 1 saat içinde 50 kuruşa yapılan aktarmalı
seyahatlerinde kaldırıldığını dile getirdi.”
Açıklandığı gibi 08 Mart Pazartesi
günü Mahkeme kararının uygulanmasına başlandı.
Aynı gün TŞOF Danıştay’a başvurarak; UKOME kararını iptalini
istedi.
Daha önce beş yılda çıkan karara
mukabil bu defa üç günde karar çıktı. 11 Mart Perşembe günü
dolmuşlar, 12 Mart’ta da otobüsler eski tarifeye döndü. Şimdi
sorulur: Adalet bunun neresinde? Uygulanan hukuk orman hukuku mu?
NOT: Bu konu bitmez, dosya kapanmaz!... Yeri geldikçe gereği
yapılacaktır.
E.POSTA : gercek.demokrat@hotmail.com
WEB : http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com,
POSTA : PK, 118 [ 06 442 ] Yenişehir/ANKARA
NOT : Kaynak göstermek şartıyla yazılar yayına
izinlidir.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
16 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mustafa Nevruz SINACI
|
Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ |
HAKİKATİ KONUŞMAKTAN KORKMAYINIZ!..
“Hesaplaşma ve Yüzleşme Zamanı” ad ve konulu
makalemiz, gerek yurt içinde ve de gerekse yurtdışında çok büyük
yankılara yol açtı. Olumlu katkı, tebrik, teşvik ve teşekkürlerin
yanı sıra, bir hayli sitem ve tenkide de muhatap oldu.
Olumlu katkı, fikri katılım ve kutlamalara
teşekkür boynumuzun borcu…
Lâkin sitemkâr tepki ve tenkit sahiplerinin,
özellikle:
“Mustafa Kemal Atatürk hiç kimseden hesap istemedi
ve hesap da sormadı; O’nun bütün kaygı, eylem ve söylemleri
Cumhuriyet devrimlerine yönelikti. Mustafa Kemal Atatürk, yaşadığı
sürece kimseye hesap sormadı. Her hangi kimselerden günah
çıkartmasını, itiraflarda bulunmasını veya birileri ile yüzleşme
ve hesaplaşma yapılması isteminde bulunmadı.
Kısaca: Cumhuriyeti kuran kimsenin böyle bir
“hakikati itiraf, sırları ifşâ, hesaplaşma ve yüzleşme gibi
istencesi yokken, günümüz aydınları tarafından böyle bir
zorunluluk varmış gibi: İlle bir hesaplaşma, sorgulama,yargılama
ve yüzleşme gereksinimi şimdi neden ve niçin gündeme taşınıyor?..”
denilmekte…
Önce Atatürk konusunda “yanlış bir yargı” ve
“yanılgıyı” düzeltmek isterim.
Hem de, güncel sorunlarla örtüşen ve çözüm öneren,
kendi, vecize kabili lisanından;
Buyurun bakalım:
“Milletin varlığını devam ettirmek için fertleri
arasında düşündüğü müşterek bağ, asırlardan beri gelen şekil ve
mahiyetini değiştirmiş, yani millet dinî ve mezhebî bağlar yerine
Türk milliyeti bağı ile (milli devlet bağlamında) fertlerini
toplamıştır.
Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün memleketin,
bütün milletin vücuda getirdiği cephedir.Zahîrî cephe, doğrudan
doğruya ordunun düşman karşısındaki silâhlı cephesidir.
Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, yenilebilir.
Fakat bu hal hiçbir vakit bir
memleketi, bir milleti mahvedemez.
Mühim olan, memleketi temelinden
yıkan, milleti esir ettiren iç cephenin düşmesidir. Bu hakikati
bizden iyi bilen düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için asırlarca
çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bugüne kadar muvaffak da
olmuşlardır. Sonsuz bir özgürlük tasavvur olunamaz; hakların en
büyüğü olan hayat hakkı bile mutlak değildir.
Fertlerin hürriyetini masun
tutmakla mükellef olan insanların, diğer taraftan devletin de
irade ve hâkimiyetinin kötürüm bir hale gelmemesine çok dikkat
etmeleri lâzımdır. Fertlerin hürriyeti, devletin hâkimiyet ve
iradesinin saklı kalışına bağlıdır.
Devlet iradesi kötürüm olursa, fertlerin hürriyetlerini
koruyacak hiçbir kuvvet ve vasıta kalmaz.
Bütün dünya bilmelidir ki; Türk
Milleti hakkını, haysiyet ve şerefini tanıtmaya kaadirdir. Türk
vatanının bir karış toprağı için bütün millet tek vücut olarak
ayağa kalkar. Haysiyetinin bir zerresine, vatanının bir avuç
toprağına vuku bulacak bir tecavüzün, bütün varlığına vurulmuş
darbe olacağını artık Türk milletinin fark etmediğini sanmak
hatadır. Saygısızlığın, tecavüzün küçüğü büyüğü yoktur.
Hükümetlerin icraatları menfi olup
da millet itiraz etmez ve iktidarı düşürmezse, bütün kusur ve
kabahatlere katılmış demektir. Mustafa Kemâl Atatürk”
İşte bizim, mezkür makalede ifade
ve ihsas etmeye çalıştığımız husus da budur.
Başta Mustafa Kemal Atatürk, kurucu unsur ve TC’nin tek “sivil
anayasası” olan 1924 (1928)’e bu talep mugayir (aykırı) değildir.
Zira bir tarafta millet adına faaliyete izinli, memur ve mecbur
olan devlet, diğer tarafta, devlet adına “hile ve desise” ile
edindiği güç, imkân ve kaynakları millet aleyhine tasarruf eden,
kamu menfaatini hiçe sayan organizasyonlar.. Onurlu ve sorumlu
vatandaşlar olarak “hesaplaşma ve yüzleşme” istemeyeceksin de ne
yapacaksın?!.
Kamu vicdanını tatmin ve meşruiyeti ikame için “hesaplaşma ve
yüzleşme” şarttır…
E.POSTA : gercek.demokrat@hotmail.com
WEB : http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com,
POSTA : PK, 118 [ 06 442 ] Yenişehir/ANKARA
NOT : Kaynak göstermek şartıyla yazılar yayına
izinlidir.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
17 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mustafa Nevruz SINACI
|
Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ |
KONFÜÇYÜS’Ü ANLAMAK GEREK!..
Yüce İslâm Dini’nin kadim ve
Türklüğün her daim yükselen değerlerini göz ardı eden “politikACI’ların”;
Bari “dünyanın en çalışkan, üretken ve dürüst ülkelerinin hâkim
felsefesi” Konfüçyüs’ün ilkelerini öğrenmeleri ve hayata geçirmeleri
beklenir!.
Kurduğu felsefe ekolü ile bugün bile
Çin toplumuna yön veren Konfüçyüs, 2 bin 560 yaşında. Filozofun
sözleri milyonların yolunu aydınlatıyor. M.Ö 551–479 yılları
arasında yaşayan Konfüçyüs, büyük bir karmaşanın hüküm sürdüğü
Çin’de topluma bir düzen vermek ve insanlara bireysel hayatlarında
mutluluğa ulaştırmak için bir öğreti geliştirdi. Ana teması insancıl
düzen olan öğretisine göre iyi insan, ancak dünya bütünüyle uyum
içinde yaşayan insandır. Mensupları (izleyicileri) tarafından bugüne
taşınan ve milyonlarca insan için rehber olan Konfüçyüs’ün;
SÖZLERİNDEN BAZILARI
Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri varsa, o yerde güneş
batıyor demektir.
Derin olan kuyu değil, kısa olan iptir.
Aradığını bilmeyen bulduğunda anlayamaz.
Kendine yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapma.
Dal rüzgârı affetmiştir ama kırılmıştır bir kere.
İnsanlar sahip olduklarını küçümser, sahip olamadıklarını
önemser.
Konuşmaya layık olanlarla konuşmazsanız, insan kaybedersiniz;
Konuşmaya layık olmayanlarla konuşursanız, söz kaybedersiniz. Bilge
olan kişi, insan kaybetmez, söz de kaybetmez. Bildiğini bilenin
arkasından gidiniz, bildiğini bilmeyeni uyarınız, bilmediğini bilene
öğretiniz, bilmediğini bilmeyenden kaçınız.
Karanlığa söveceğine, kalk sende bir mum yak.
Susmak, insanı ele vermeyen sadık bir arkadaştır.
Üstün insan, konuşmadan önce eyleme geçer ve sonra eylemine göre
konuşur.
Bilgi özgüveni, özgüven ise gücü yaratır.
Çizik bir elmas, çizik olmayan bir çakıl taşından daha iyidir.
Bilgi insanı şüpheden, iyilik acı çekmekten, kararlı olmak
korkudan kurtarır.
Alkışı en sessiz şekilde karşılayan, alkışı hak etmiş demektir.
Bir milleti tutsak etmek isterseniz, onun müziğini çürütün.
Elmas nasıl yontulmadan kusursuz olmaz ise; insan da acı
çekmeden olgunlaşmaz.
Faydalı insan odur ki boş durmayı sevmez, kişiliğini faydalı
işlerle geliştirir.
Güçlü olan, sayıca kalabalık kitleler değil, eğitimli
kitlelerdir.
İyi insanlar, olduğu gibi görünür, göründüğü gibi olur.
Fedakârlıklar, senden başkası bilmiyorsa değer taşır.
Kitleler cezalarla düzene sokulursa yozlaşmış olur, bilgelik ve
nezaketle yönetilirse bilinçli ve dürüst olur.
Bir şeyi bildiğin zaman, onu bildiğini göstermeye çalış. Bir
şeyi bilmiyorsan, onu bilmediğini kabul et. İşte bu bilgidir.
Eğitimli insanın hedefi daima yüksek olur. Küçük işlerle küçük
insanlar uğraşır.
Kendisini eleştirebilen insanlar doğruyu ve güzeli bulma
konusunda daha şanslıdırlar.
İrade öyle değerli bir özelliktir ki bir ordu komutansız kalsa
da kişi iradesinden yoksun kalamaz. İradeli insan davranışları
tutarlı insandır.
İyi yönetici olmanın sırrı dört yanlıştan kaçınmak, beş doğruyu
uygulamaktan geçer. Dört yanlış şunlardır:
1-Nasihat etmeden infaz etmek (gaddarlık),
2-Öğretmeden başarıyı ölçmek(kabalık),
3-Yöne-timde gevşek olup sınırlar koymak (art niyet),
4-Özlük haklarının dağıtımında cimri davranmak (bürokrat olmak).
Beş doğru ise şunlardır:
1-Müsrif olmadan eli açık olmak,
2-Gocunmadan çalışmak,
3- Haris olmadan istek duymak,
4- Mağrur olmadan rahat davranmak,
5- Ürkütücü olmadan saygın olmak…
E.POSTA : gercek.demokrat@hotmail.com
WEB : http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com,
POSTA : PK, 118 [ 06 442 ] Yenişehir/ANKARA
NOT : Kaynak göstermek şartıyla yazılar yayına
izinlidir.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
18 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mustafa Nevruz SINACI
|
Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ |
- MEŞRUİYET VE MEŞRUAT
- Meşru: Haram ve yasak olmayan; Hak
edilmiş, adalet ahlâkı ve hukuka uygun olan..
- Meşruiyet: Sosyal bilimler literatüründe, meşruiyete ilişkin
tartışmalar genellikle Max Weber'in otorite ve meşruiyete ilişkin
çözümlemeleriyle başlar. Weber: "Tecrübelerimiz bize göstermiştir
ki, hiçbir otorite sistemi, sadece maddi, duygusal veya ideal
motiflere dayanarak sürekliliğini sağlayamaz. Bütün bunlara ek
olarak, her otorite sistemi meşruiyetine ilişkin bir inanç
oluşturmak ve beslemek gayretindedir" der. Görüşlerinde iki unsur
dikkat çekmektedir:
- 1. Meşruiyeti siyasi rejimlerin
yaşaması için en önemli faktör olarak görmekte;
- 2. Meşruiyet kavramını tanımlarken
inanç unsurunu esas almaktadır.
- Bu genel tespitler çerçevesinde üç tip hâkimiyet veya otorite
tipini ayırt eder.
- Geleneksel, karizmatik ve hukuki-rasyonel otorite… Geleneksel
otorite, bir toplumda uzun zamandan beri yaşayan geleneklere
dayanırken, karizmatik otorite bir liderin olağanüstü
özelliklerinden kaynaklanır. Karizmatik otorite tipinde halk liderin
sahip olduğu bir takım nitelikler dolayısıyla ona biat ve itaat
ederken, geleneksel otorite tipinde halkın yöneticilere itaat
etmesinin nedeni, siyasi iktidarın geleneklere uygun olarak iktidara
sahip olup kullandığına dair olan inançtır. Hukuki-rasyonel otorite
tipinde otorite rasyonel bir hukuk sisteminin sonucudur. Bu otorite
tipinde, insanlar geleneksel olarak saygı gören bir şefe veya
karizmatik bir lidere değil, bir dizi soyut, genel ve kişilik dışı
kurala bağlılık gösterir. Modern dünyada geçerli olan otorite tipi
hukuki, adil-rasyonel otoritedir. Weber'in çözümlemesine göre siyasi
iktidarlar yönetilenlerin rızasını talep ederken adeta şöyle
seslenmektedirler:
- Geleneksel şef: Bana itaat et, çünkü
halkımız yüzyıllardan beri şeflerine itaat etmiştir.
- Karizmatik lider: Bana itaat et,
çünkü ben senin hayatını değiştirebilirim. Hukuki-rasyonel yönetici:
Bana itaat edin. Çünkü ben sizin, adalet ve hukuka uygun olarak
seçerek atadığınız yöneticinizim. Dikkatli incelendiğinde,
meşruiyetin hukukilikle aynı şey olmadığı anlaşılır. Hukukilik;
hukuk ve kanunlara uymaktır. Yöneticilerin anayasa ve kanunlara
uymaları, “o yöneticilerin” yönetilenler gözünde meşru olduğu
anlamına gelmez. Bir başka deyişle, yöneticilerin karar alırken,
emir verirken pozitif hukuka uygun olarak davranmaları onların
meşruiyetini kanıtlamak için yeterli değildir.
- Neticede meşruiyet: Kanunların,
(insan-hayvan, bilcümle doğa varlıkları ve çevresel unsurlar dâhil
olmak üzere) genel ve nesnel bağlamda evrensel hak, (görev-ilke,
sorumluluk) adalet ahlâkı ve hukuka mutlaka uygun olması; Anayasa’ya
aykırı olmaması ve Anayasa’nın da “kesinlikle ve asla” temel insan
haklarına aykırılık taşımamasıdır.
- Meşruh: Şerh olunmuş. Anlatılmış,
açıklanmış ve izah olunmuş.
- Meşruhât: Meşruat kelime ve
kavramının yerine geçmek üzere kullanılır. Bir hüküm, karar veya
eylemin meşruiyetine dair izahlar, açıklamalar ve bu meyanda
yazılanlar demektir.
- MEŞRUAT: (Objektif ve orijinal
kelime, kavram) Hak ve meşru olanı beyan ve onay. Haram, yasa dışı
ve yasak olmayan. Olaylar, hüküm, kanun, karar ve mütedair eylem;
Yasa taslak ve tasarıları dâhil olmak üzere: “adalet, hak ve hukuk’a
uygun” olunduğuna dair yazılı veya sözlü beyan. Adalet, hak ve hukuk
(kanaat) önderleri tarafından verilen/konulan şerh.
- BUNA GÖRE: TC’nin 37 yıl istikrar ve insicamla uygulanan, en
uzun ömürlü ve tek sivil; “Kurucu (1924) Anayasası” varken, sözde
yeni bir sivil anayasa arayışları nedendir ve bu istemin aslı, esası
nedir? Üstelik 608 (613) suç dosyası ve içtüzük hükümleri
uygulandığı takdirde % 80’i devamsızlıktan (görevini yapmamaktan)
“düşük”, dokunulmazlık zırhları ile ancak korunabilen parlamenter
ile… Bu olacak şey değil!.. Diğer konular da hakeza… Üstelik!
Doğruların, dürüstlerin, hakkaniyet, adalet ve hukukun itibar
görmediği, ilke, onur ve erdemin kabullenilmediği, zekânın ayaklar
altına düştüğü, yüceliğin takdir edilmediği ve alkışlanmadığı,
doğruyu söyleyenin dokuz köyden kovulduğu; iyi'den, doğru’dan,
haklı’dan (bons sens) onurlu ve sorumludan yana olanların değil;
güç ve güçlüden yana olanların savunulduğu bir yer, dönem ve
zamanda…
- Aslında çarpılan, bozulan, çürüyen,
yozlaşan ve dağılan düzeni imar, ıslâh ve tamir mecburiyeti
varken!.. Ey!... Parlâmenterler, kendinize gelin...
- E.POSTA : gercek.demokrat@hotmail.com
- WEB : http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com,
- POSTA : PK, 118 [ 06 442 ] Yenişehir/ANKARA
- NOT : Kaynak göstermek şartıyla yazılar yayına
izinlidir.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
19 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Necati ÇAVDAR
|
Necati ÇAVDAR HAYAT HİKAYESİ |
- MERHABA
-
- Selam size ey yarenler
- Hep Eli Hakka erenler
- Halk içinde Hak görenler
- Aşk şarabı içenler merhaba
-
- Darlarda mutlu olanlar
- Her an doğru yol bulanlar
- Varlığı O’nda bulanlar
- Bülbül gibi ötenler merhaba
-
- Alem garip garip oluş
- Anlamanın hepsi soruş
- O’nu her eşyada görüş
- Bilenlere selam olsun
-
- Arla varmak gayet zordur
- Kiri at, kalbe nur doldur
- İslam girilecek yoldur
- Candan uyanlara merhaba
- 10.1.1999 24.00.......
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
20 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Necati ÇAVDAR
|
Necati ÇAVDAR HAYAT HİKAYESİ |
- MERDİVEN
-
- Ne kaldı geriye dün geçenlerden,
- Kimi ağır kimi hızlı çıkıyor ondan.
- Ne için inilir, çıkılır ki merdivenden,
- Bir aşağı bir yukarı bilmem neden ?
-
- Bir zamanlar da inip çıkmışlar;
- Geçmişler baban ve dedenler,
- Göz önünde daim gelip gidenler
- Bakiye mi heveslenir, fani olanlar?
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
21 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Necati ÇAVDAR
|
Necati ÇAVDAR HAYAT HİKAYESİ |
- LAF DEĞİL O’ NUN ÖLÇÜSÜ
-
- Selami bey hep karanlıklara ışık yakar
- Eli, gözü, gönlü açık, ırmak gibi akar
- Laf değil O’nun ölçüsü, icraata bakar
- Altından anlar, ham demiri altın yapar
- Malda mülkte gözü yok, insana bakar
- İlim O’nun özmalı, ona herkes uymalı
- Çekmegil der “kaynak Kur’an olmalı.”
- Eleştirel, kırmadan hakikate varmalı
- Kendimizi başkada değil, bizde bulmalı
- Meğer ki çalışıp, insan öze kendi varmalı
- Eğer ki; ilim olmaz ise film de olmaz
- Girilmezse hakikate, sırra da erilmez
- İlmel yakin, hakkal yakin ne? Bilinmez
- Lakin terlemeden hiç menzile varılmaz
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
22 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
KABAK KÖFTESİ (MÜCVER)
2 orta boy kabak
1 baş kuru soğan
Bir miktar maydanoz
1 yumurta
İstenildiği kadar tuz
İstenildiği kadar pul biber
Kaşıktan akana kadar karıştırılmak üzere un
Kızartılacak kadar sıvı veya katı yağ
Önce kabaklar güzelce yıkanır. Kabağın başı
kesilerek kabuğu soyulur. Soyulan kabaklar rendeden geçirilir.
Üzerin soğan ince olarak doğranır, tuz ve biberi atılarak yumurta
kırılır. Sonra kaşıkla karıştırılan malzemenin üzerine cıvıklığı
gitmeyecek kadar un ilave edilerek karıştırılır.
Bu karışım; ocakta kızdırılan yağ dökülmüş tavaya
kaşıkla akıtılarak iki tarafı kızartılır ve sıcak olarak servis
yapılır.
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
23 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ |
- DUA PARTİDEN’DEN UZAKLAŞANLAR ALLAH’A
YAKINLAŞIRLAR !
- Halil Efendi oldukça dindar, çevrede
sevilen bir kişi idi. Almanya’dan izine gelen Necmi’yi ve ailesini
evine davet etmişti. Necmi eşini ve çocuklarını hasta olan babasının
yanında bırakarak davet üzerine yola koyuldu. Kapının zilini çaldı.
Halil Efendi’nin hanımı kapıyı açtı. Zahide Hanım Necmi’yi görünce :
- -«Buyur … Buyur… Hoş geldin, sefalar
getirdin Necmi Bey. Bizi ihya ettin. Şu an beyim ve komşularımız
salonda namaz kılıyorlar…» dedi.
- Necmi evin salonuna girdiği anda
onlar dua etmeye başlamışlardı. O da onlara katılarak oturduğu yerde
ellerini kaldırdı. Halil Efendi :
- -Partiden’den uzaklaşanlar Allah’a
yakınlaşırlar... Ya Rab! Ülkemizi, Devletimizin Milli bütünlüğünü
tartışılır hale getiren, yolsuzluğun, haksızlığın, adaletsizliğin ve
zulmün odağı haline gelen, bizi huzursuzluklara gark eden Parti
yöneticilerini, Partiden’li bakanları, Partiden milletvekillerini,
Parti’ye destek olan gazeteci ve yazarları, din adamlarını,
bürokratları, Parti’ye oylarını veren insanları, sana havale
ediyoruz, hepsini gerektiği şekilde cezalandır Allah’ım!
- Zor günleri yaşıyoruz. Üstelik
sıkıntılarımız ve acılarımız görmezlikten geliniyor!
Olumsuzluklarını, haksızlıklarını ve zulümlerini tozpembe gibi
göstermeye çalışıyorlar. Elazığ’da, Diyarbakır’da, Adıyaman’da,
Tunceli’de, Van’da, Bingöl’de, Erzurum’da, Niğde’de, Konya’da,
Edirne’de velhasıl yurdumuzun birçok yerinde şu an açlıktan,
yokluktan, hastalıktan ölenler var
- Evlerine bir dilim ekmek dahi
girmeyen vatandaşlarımızdan habersiz ve Ülkemizi her gün 110 milyon
dolar faiz ödemeye mahkûm eden bir iktidarla karşı karşıyayız. Onlar
devletimizin imkanlarını Kongo yollarında harcıyorlar.
- Giydikleri elbiselere,
parmaklarındaki yüzüklere, çoğu Mercedes olan 87 bin 130 adet
araçlara, keyifleri için kendilerine ayırdıkları bütçelere sen
vakıfsın Allah’ım!
- Ya Rab! Kahraman subaylarımıza esir
düşmüş düşman muamelesi yaptıklarını duyuyoruz. Bunlar kötülükte,
zulümde, adaletsizlikte çok ileriye gittiler. Bunların hallerini ve
ahvallerini, milletimizden gizlediklerini ve sakladıklarını en iyi
sen biliyorsun, ordumuza, yurdumuza kötülük yapanları, iftiracıları,
onur kırıcıları, yaygaracıları, palavracıları, aldatıcıları sana
havale ediyoruz, dualarımızı geri çevirme Ya Rab!
- Dua oldukça uzun sürmüştü. Namaz
sonrası orada bulunanların hepsi Necmi’ye «hoş geldin» dediler.
Halil Efendi de :
- -Hoş geldin evlâdım! Geldiğini
duydum. Hemen çocukları sizin eve gönderdim. Bugün bizim misafirimiz
olsunlar, dedim. Niye hanımın, çocukların ve baban gelmediler? Necmi
:
- -Halil Amca, belki biliyorsundur,
babam hasta! Epey sıkıntı çekti. Ağabeyim birçok ödül almış, oldukça
başarılı bir subaydı. Atatürk’ü seven, vatansever bir kişiydi.
Bugünkü iktidar sahipleri ülkesini sevenleri ve kahramanları
cezalandırma yolunda epey mesafe aldılar. Ağabeyime iftira ve
tertiplerle terörist damgası vurarak tutukladılar. Yani, Tarihi
Gelen Ergenekon sözcüğünü terörle özdeşleştirerek bir örgüt
ismiymiş gibi kullandılar. Bununla hem insanlarımızın zihinlerindeki
tarih sevgisine hem de insanların onurlarına tecavüzde bulundular.
- Halil Amca, ne iş yaptığımı daha
önce söylemiştim. Almanya’da büyük bir gazetede hukuk danışmanı
olarak çalışıyorum. Ünlü Alman yazarlar bana:
- -Ülkenizde cumhuriyet tehlikede!
Atatürk’e ve Atatürk’ü sevenlere büyük saygısızlıklar yapılıyor.
Adaletsizlikler dikkat çekici bir boyuta ulaştı. Bir hukukçu ve Türk
olarak ne düşünüyorsunuz?" diye sordular. Halil Efendi :
- -Pekiyi onların bu sorusuna sen
nasıl bir cevap verdin? Necmi:
- -Türkiye’de Partiden yanlısı bir
kişinin kendilerinden olmayan bir kişiye "Hangi asırda yaşamak
istiyorsan oraya git. Dünyada artık milletlere ve milliyetçilere yer
yok... dünya globalleşiyor aklını kullan, hislerini değil. Fazla
söze gerek yok... akıllı ol!» şeklinde hitap ettiğini... Allah’la
ilişkilerini kestiklerini ve kendilerini sadece çıkar için Müslüman
gösterdiklerini, bu kişilerin parayla dans ettiklerini, başka
hiçbir ilâhî ve insanî gerçeği tanımadıklarını" söyledim.
"Bunların makineleşen varlıklarında insanî değerler, insan sevgisi,
vatanseverlik, kardeşlik, dayanışma, millet, bayrak ve vatan yer
almamaktadır" dedim.
- Üç yıldır hastalık nedeniyle
ülkemize gelemiyordum… Annem ağabeyimin tutuklanmasına dayanamadı
ve kalp krizi geçirerek öldü. Ben hasta halimle ancak cenazesine
yetişebildim. Halil Amca, bana çok dokundu annemi görememek… Anama
hastalığımı dahi üzülmesin diye söyleyememiştim. Ameliyat masasında
"Ya Rab bana, anama kavuşma izni ver… Ne olursun ALLAH’ım benim,
annemi bir defacık da olsa görmeden canımı alma" diye dua ettim.
Ama bir şeyler oldu, ağabeyim tutuklandı. Annem buna dayanamadı…
Babam ise, hem Ağabeyimin, hem de annemin acılarıyla çıkmaza girdi.
Vücudunun sol tarafı felç oldu. Kıbrıs gazisi ve emekli kurmay albay
olan babamı, yani dev gibi adamı bugünkü ikidar bu hâle düşürdü.
Doktorlar vücudunun sol tarafına felç inmesine hiç iyi bakmıyorlar…
Sana soruyorum bunlar Müslüman olsalardı, Allah ve Peygamber sevgisi
taşısalardı bu şekilde ordumuzun değerli mensuplarına,
vatanseverlere, kahramanlara ve ailelerine zulüm yapabilirler miydi?
Bunlar aile ocağımıza ateş düşürdüler. Halil Efendi:
- -Müslüman demek eliyle, aklıyla,
diliyle, bedeniyle görevleriyle, sorumluluklarıyla canlılara zarar
vermeyen kişi demektir. Bir Müslüman hiç bir zaman aşağılık
kompleksine düşmez. Bak bunların durumlarına! Burunları havada,
kendilerini padişah veya kral gibi göstermek için ellerinden ne
geliyorsa yapıyorlar! Ne işleri var Dolmabahçe Sarayı’nda? Tarihi ve
tarihi eserleri kendi yerlerinde bırakmak yerine orada kendilerine
çalışma ofisi açtılar ! Pekiyi neler oldu sonra? Beşiktaş halkına
hizmet veren Barbaros Hayrettin Paşa İskelesi iptal ettirildi.
Otobüs durağı kaldırıldı. Sadece Çankaya Köşküne 1 Ocak 2007 - 1
Temmuz 2008 tarihleri arasında harcanan para 33 milyon 939 bin 180
YTL... Ümraniye Dudullu'da, Sağmacılar bölgesi Hal-Otogar’da,
Zonguldak-Ereğli’de, Giresun'da, Siyavuşpaşa Caddesi’nde,
Denizli'nin Babadağ ilçesinde, Taraklı-Geyve’nin Kilhamamı
mevkiinde, Şişli’de çöken yolların, bunların haricinde yolları
olmayan köylerin ve öğretmensiz okulların hesabını kim verecek?
İngiliz gazeteleri Partiden yöneticilerinin Osmanlıcılık oynadığını
yazıyorlar ! Bunların bütün azâlarından günah fışkırıyor…
Ayaklarının biri yabancı ülkelerde, diğeri ise havada… Emperyalist
ülkelerin güdümüne girerek, dışarıdan aldıkları talimatlarla,
telkinlerle, baskılarla ülkemizde zulüm tezgâhları oluşturdular.
İktidara gelmeleri de, bugünkü varlıkları da, yarınlar için
ülkemizde kurgulayacakları da şaibeli bunların. Aldıkları kararlar
da, işledikleri suçlar da diğer halleri gibi kuşku uyandırmaktadır.
Referandum yoluyla veya Anayasa değişikliğiyle milleti oyuna
getirerek padişahlık rejiminin yollarını açmaya çalışıyorlar. Belki
biliyorsunuzdur, bütün diktatörler referandum yoluyla hedeflerine
ulaşmışlardır. Yani millete hile ile, "bizi cezalandırın, bizi
kullanın, bizi uyandırmayın, bizi ortadan kaldırın" dedirtmek
istiyorlar !
- Haylaz bir çocuğun, elindeki sapanla
fırlattığı taş, kuşun kanadını kırar… Aynı taş yoluna devam eder ve
bir evin penceresinin camını kırarak içeri girer. Evdekilere korku
verir ve evdeki bir kişinin başını yaralar. Çocuk, haylazlık,
sapan, taş, kuş, kanat, ev, pencere, cam, kırma, girme, korku, baş,
yaralanma kelimeleri bir araya gelerek bir kaç eylemin varlığını
bize gösteriyor. Çocuğun kimliği, çocuğun eline sapan tutuşturanlar,
devlet, milli eğitim sistemi, işlediği suç, ciddi şekilde
sorgulanmadığı için suçlar ve olaylar değişik kişilere sirayet
ederek yayılıyor veya sürekli hâle geliyor.
- Eğer konuyu sizin ailece
yaşadıklarınızla ilgili olarak ele alırsak, kendi vatandaşlarını,
kahramanlarını kendi partilerinin hedefi haline getirmeleri, iftira
ve tertip yapmaları, suçlamaları, hukuk dışı, anayasaya aykırı
tavırlar içinde bulunmaları sadece bir kişiyi etkilemiyor, onların
ailelerinı, eş ve çocuklarını, annelerini, babalarını da tedirgin
ediyor, hattâ ölümlerine de sebep oluyor. Halbuki haklarında mahkeme
kararı olmayan hepsi suçsuzdurlar. Pekiyi suçlu kim? : Elbette
suçsuz insanları, kahramanları hedef haline getiren, yıpratan, rezil
esen, öldüren veya ölümlerine sebep olanlar yani Partiden’li
yöneticilerdir.
- Necmi : Yazdığım bir şiiri size
okumak istiyorum.
- Edirne tarihim
- İstanbul okulum
- Niğde’li hemşehrim
- Ankara huzurum
- Urfa’lı dostum benim...
-
- Diyarbakır’lı öğretmenim
- Bitlis’li gözüm
- Elazığ’lı aydınlık yüzüm
- Siirt’li yüreğim
- Adıyaman’lı özüm benim..
-
- Urfa beşiğim
- Maraş ışığım,
- Konya güneşim
- Denizli ahengim
- İzmir kardeşliğim benim...
-
- Bütün iller içimde birer bayrak
- Kazanıldı her birisi canla savaşılarak
- İsimlerimiz konuldu ezanlar okunarak
- Bayrak bizim, vatan bizim
- İstiklal Marşı bizim... din hepimizin...
-
- Zahide Hanım usulca kapıyı açtı.
- -Necmi Bey, biraz önce komşunuz,
babanızın durumunun ağırlaştığını ve sizi beklediğini, söyledi.
Necmi, apar topar oradan ayrıldı. Onun ardından misafirler de ayağa
kalkarak gittiler.
- Çok geçmeden Necmi’nin babasının
öldüğü duyuldu. Halil Efendi, Zahide Hanım’a :
- -İslam kılıfı altında cinayet
işleyenleri ve canilerle işbirliği yapanları yüce Allah’a havale
ediyorum, dedi.
- Van, 12.04.2010
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
FİKİR DERGİSİ BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
|
|
|
|
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
|
19. SAYI FİKİR DERGİSİ
NE GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ 01/04/2010 |