SANAL OLMAYAN ;
"FİKRİ HÜR, VİCDANI HÜR"
YAZARLAR TOPLULUĞUNA HOŞ
GELDİNİZ !
|
Aynalı Bismillahirrahmanirrahim |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF
ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN
KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
SAYI 10 01/07/2009 |
İÇİNDEKİLER
|
Ahmet CANBABA KARAKOLA GİTSEM Mİ Kİ ACABA
Ahmet CANBABA YÜRÜTTÜLER
Ahmet CANBABA GEREK
Ahmet CANBABA KUL İDİ
Ahmet CANBABA BAHAR
Ahmet CANBABA İŞİNİ BİLEN MEMUR
Ahmet CANBABA BEKLİYORUZ
Ahmet CANBABA EĞLENCE MEKANI
Atilla ALPAY MİRAÇ KANDİLİ VE SİGARA YASAKLARI KUTLAMASI
Atilla ALPAY ÇOCUKLARIMIZA DİKKAT EDELİM
Dilek BİGA KÜLLENMEDİ HAL OLDUM
Dilek BİGA ÇEKİP GİDERSEM
Dilek BİGA BİR KERE AŞAĞIYA BAKMAZ BU DÜNYA
Dilek BİGA BU YABANCI KİM?
Dilek BİGA BU DAMI KADER
Dilek BİGA GAFLETTEN UYAN KOŞ MEVLANA’YA
Dilek BİGA BAHANE
İsa KAYACAN NAZLI’DAN: BİR HAYAT MASALI
İsa
KAYACAN YENİ BURDUR ŞİİRLERİ (4)
İsa
KAYACAN ERCİYES YÜKSEKLİĞİNDEN
İsa
KAYACAN USTALARA KULAK VERMEK
İsa
KAYACAN AZERBAYCAN’IN “ŞEFEG” DERGİSİ
İsa KAYACAN BURDUR’DAN NEZİHA ANANIN ŞİİR DÜNYASI
İsa
KAYACAN BURDUR’DAKİ GAZETECİLER YİNE ÜZGÜN
Mahmut Selim GÜRSEL DOST OLMAK; BİR OLMAK VE BERABER OLMAK
Mahmut Selim GÜRSEL BİR SERGİNİN ARKASINDAN
Mahmut Selim GÜRSEL GEMİ
Mahmut Selim GÜRSEL RESSAMLARIN SERGİSİ
Mahmut Selim GÜRSEL ÇOK BİLEN
Mahmut Selim GÜRSEL GEÇEN AY VE DİĞER İSTATİSTİK BİLGİLERİ
Mahmut Selim GÜRSEL TATİLİNİZ GELİNCE ZEHİR OLMASIN
Mahmut Selim GÜRSEL GÜN OLA HARMAN OLA ON AY GERİDE KALA
Mahmut Selim GÜRSEL YAZDIĞINA BAKMAK YETİYOR MU?
Mahmut Selim GÜRSEL TAM HIYAR VAKTİ
Mahmut Selim GÜRSEL BİR YAŞAR BİN ÖLÜRÜM
Mustafa Nevruz SINACI YENİ BİR SİYASİ HAREKET Mİ !
Mustafa Nevruz SINACI SİVİL DARBE VE ŞİFRELER
Mustafa Nevruz SINACI SON VUKUAT ve SKANDAL!
Mustafa Nevruz SINACI KUŞATMA VE ÇULLANMA
Mustafa Nevruz SINACI BİR MÜŞAVERE VE "İNSAN" HAKKINDA MÜZAKERE
Müslüm TUNABOYLU BİR PAZAR GEZİNTİSİ
Necati ÇAVDAR GÖKBAYRAK; SENİ ÖZLER
Ömer SEZER NİYE?
Ömer SEZER BEN VE YÜREĞİM
Rıza HARDAL BAKTIM ORTALIK KARMA KARIŞIK
Selma GÜRSEL İRMİK HELVASI
Serkan ÖKÇE MERCİMEK KÖFTELERİ
Serkan ÖKÇE HAYATA BORÇLU
Tülay BİLGİN ÇORUM BARAJI
Tülay BİLGİN SALİM BEY KONAĞI
Üzeyir Lokman ÇAYCI GÖLGELER UTANMAZLAR
Üzeyir Lokman ÇAYCI ZAMBAKLARIN AÇTIĞI YERDE
Üzeyir Lokman ÇAYCI KAPAR KAPILARINI DOSTLARINA
Üzeyir Lokman ÇAYCI DESENLER
Yaşar KILIÇ GİDELİM
Yaşar KILIÇ GÖRDÜM
Yaşar KILIÇ
NASİHAT
|
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan
kullanmayınız! |
Hazırlayan Mahmut Selim
GÜRSEL |
corumlu2000@gmail.com
|
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif
haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ |
KARAKOLA GİTSEM Mİ Kİ ACABA
El ettiler durdum. Erkek arka kapıyı
nazik bir şekilde açtı, kız arkadaşını bindirdi ve kendiside benim
yanıma oturdu:
-Mesa Koru Sitesi” dedi. Bende
içimden çok sevinmiştim. Böyle uzun yol her zaman çıkmazdı. Ne de
olsa Kızılay'la, Koru sitesi arası bu trafikte insanın en az kırk
beş, elli dakikasını alırdı. Taksimetreye bastım, gazladım. Bir iki
dakika geçmedi, yanımdaki:
-Eee! Anlat bakalım Şoför abi, şöyle
iyi bi yanından ” Bende, başımdan geçen bir olayı anlatmaya
başladım. Pür dikkat kesildi, can kulağıyla dinliyordu.
Gene bir gün iş dönüşünde durağa
gelirken yoldan biri; acele işi var gibi el etti. Yumuşak bir frenle
Yanında durdum. İki arkadaştılar. Biri uzun boylu atletik yapılı,
diğeri az kısa ve kilolu idi. Uzun boylusu ön koltuğa, benim yanıma
oturdu. Kısa olanı bana:
-Oran’a Dedi. Hani şoför olmasan da
Ankara’yı bilmesen:’Ben de senin orana‘ dersin al başına belayı.
Önde oturan arkadaki arkadaşı ile münakaşa etmeğe başladı. Demek ki
taksiye binmeden önce de tartışmaları vardı. Taksiye bindikten
sonra da tartışmaları devam ediyordu. Önde oturan uzun boylu olanı
arkadakine:
-Koyarım abi! Dedi. Arkadaki de:
-Koyamazsın! Dedi. Ben böyle
tartışma mı olurmuş, koyarsın, koyamazsın diye düşünürken’ arkadaki:
-Ben abi kapımın önüne araba
koydurtmam! Dedi. Bende adamların boş yere günahlarını alacaktım ki
işi çözdüm. Uzun boylu olanı Kuğulu'da inecekti ama arkadaşı Oran'da
oturduğu için:
-Olmaz abicim, önce seni Oran'da
indirip sonra ben dönüşte Kuğulu'da inerim. Dedi. Kısa ve şişman
olanı Oran da indirdik. Dönüşte ön koltukta oturan:
Şoför bey taksimetreyi kapat, nasıl
olsa Kuğulu’ya ineceksin dönüş ücreti yazdırma bana” demez’ mi,
bende:
-Olmaz! Dedim. Hay demez olaydım da
dillerim çekileydi. Adamda bunu mu bekliyormuş ne?
-Yav gardaşım nasıl olmazmış, bal
gibi olur. Senin elinde. İstesen olmaz mı yani ? Ben:
-Olmaz! Dedim. O:
-Olur! Dedi. Olurdu, olmazdı derken
silahını çekti, arkadaş ne yapacaksın al başına belayı. Bizde
delikanlı geçiniyoruz ya, üstelik de şoförüz. Bu arada:
-Çabuk üzerindeki paraları boşalt!
Demez mi hani paraları vermek bir yana, soyulduğumuzu duyarlarsa
arkadaşlar vallahi beni tefe koyarlar. Sen bizim şoför milletini
bilmezsin. O zamanda Oran şehri yeni kurulmuş; in yok, cin yok
yollarda. Bende üzerimde ne var ne yok kuruşuna kadar adama verdim.
İçimden de dua ediyordum, bu kadarla
kurtulayım bari diye. Sonra birden üzerimden abandı, benden yanı
olan kapıyı hızla açıp itekleyiverdi beni dışarı. Tabi ben bi güzel
yuvarlandım yere. Vakit gece yarısı ve bana bağırarak:
-Üç saate kadar ortalıkta görünme,
sonra git arabanı Cebeci’deki Kan bankası'nın önünden al! Dedi ve
gazladı gitti. Sözünün eridir belki, dediğini yapar diyerek polise
de haber vermedim.
Gece karanlıkta yayan Kan
bankası'nın oraya kadar yürüdüm. Epeyce sağda, solda vakit geçirdim.
Baktım üç saat geçmiş, dediği yerde arabam yok. Bir iki saatte
öylesine bekledim belki gelir diye. Ne gelen vardı ne giden. Sonra
gittim karakola soyulduğumu, arabamın uzun boylu, bıyıklı, esmer
biri tarafından gasp edildiğini anlattım. Polisler ifademi aldılar.
Aradan iki gün geçti arabamı Sitelerde terkedilmiş olarak buldum.
Emekli bir kişiyim, bütün yatırımımı ‘aha’ bu taksiye yaptım.
Allah'tan her hangi bir yerinde hasar yoktu. Buna da 'şükür', dedim.
-Eee! Dedi, kızın arkadaşı:
-Sonra ?
-Sonrası ne olacak, o karakol, başka
karakola da. Bildirmiş arabamın gasp edildiğini. Moral bozukluğundan
işe de gidemiyorum.
Ertesi gün polisler çalıştığım
durağa gelmişler beni sormuşlar. Bakmışlar ki ben yokum; bu sefer
arkadaşlarımdan ev adresimi almışlar. Eve geldiler. Hadi, beni evden
alıp doğru karakola götürdüler. Gaspçılıktan yakalanmış üç, beş
kişiyi bana gösterip:
-Senin arabanı gasp eden bunlar mı?
Dediler Bende:
-Hayır, Komiserim bunların hiçbiri
değil! Dedim. İkide bir:
-Dikkatli bak; bunlardan biri
olabilir! Diyorlar, bende her defasında:
-Bunlar değil” diyorum. Sonra beni
salıveriyorlar:
-Lazım olunca biz seni tekrar
çağırırız. Diyorlar. Aradan ya birkaç saat geçiyor, veya bir gün,
önce taksi durağına, beni bulamayıp, sonrada eve geliyorlar. Hadiii
tekrar karakola. Bu seferde başka karakollar çağırmaya başladı. Hiç
çalışamıyorum, hastalandım, moral sıfır! Ekip arabasıyla karakola
gidip bana gene bir sürü kişi gösteriyorlar hiçbiri olmadığı için,
beni salıveriyorlar. Nasıl dönersem döneyim eve. Günah olmayacağını
bilsem gösterdikleri kişilerden birisine:
-Aha bu benim arabamı gasp eden!
Diyeceğim ama İnsanın vicdanı razı olmuyor. Karakoldan yayan
yapıldak eve geliyorum. Tabanlarım şişmiş. İnsanın uykusu da
kaçıyor, uyu uyuyabilirsen. Bu işin gündüzü, gecesi olmuyor ki ne
zaman bir gaspçı yakalansa, muhakkak karakoldayım.
Esasında polisler de bıktı bu işten
ama onlarında vazifesi bu demek. Sistem böyle işliyor. Daha sonra
önüme albüm koymaya başladılar:
-Bunlardan bir tanesini söyle de
kurtul! Dediler. Esasında ben değil kendileri kurtulacaklardı. Gayet
iyi anlıyorum ama anlamazlıktan geliyorum. Ama ben hiçbirini
yapmadım. Şikayet etmek akıl karı değilmiş arkadaş. Bana arabamı
sattıracaklardı.
Mesa Koru sitesine gelindiğinde
yanımda oturan:
-Tamam, şoför gardaş, bayanı burada
indirecez! Dedi. Ben durdum, delikanlı inip kızın kapısını açtı,
vedalaştılar, sonra tekrar öne; yanıma oturdu:
-Ümit köye! Dedi ve sonra:
-Eee anlat, anlat hele! Bende:
-Yani senin anlayacağın gaspçılar
bulunamadı. Ben gene bir hayli karakol, karakol dolaştım dosya
kendiliğinden kapandı da çağırılmaktan kurtuldum. Ümit köy'e
gelmiştik:
-Burada da ben ineyim! Dedi. İndi
cebinden iki milyon çıkarıp:
-Buyur şoför bey!
-Ne bu? Dedim.
-Ne olacak Para görmüyon mu?
-Görüyorum görmesine de taksimetrede
on sekiz milyon yazıyor, on altı milyon daha vereceksin! Delikanlı:
-Onlar gaspçıydı, paranı vermemişler
üstelik arabanı götürmüşler. Bizde öğrenciyiz, bizden de bu kadar.
Hadi yaylan bakalım! Der demez ben arabadan dışarı çıkıp:
-Nasıl vermezmişsin! Dememe kalmadı
nereden çıktıklarını bilemediğim gençler sekiz on kişi oluverdiler.
Ne arada gelmişlerdi, ne zaman gelmişlerdi farkına bile varamadım.
Tek kelime etmeden bindim arabaya sonra:
-Hadi size de öğrenci kıyağı olsun
bari! Dedim. Sonra bir ara ‘karakola gitsem mi ki’ diye düşündüm. Bu
memlekette şoförlükte yapılmaz diye düşündüm. Dalmışım az daha kaza
yapacaktım. Arabayı satsam mı ki diye düşündüm. Hala düşünüyorum...
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ |
- YÜRÜTTÜLER
-
- Suya şavkı vurmuş gerçeği gökte
- Aya yürüttüler bizleri aya
- Yollar yürümekle aşınmaz deyip
- Yaya yürüttüler bizleri yaya
-
- Biz ne bilek kazanırlarmış haydan
- Az istesek, derler bize yok faydan
- Herkes vay anam vaaay deyip de vay dan
- Vay a yürüttüler bizleri vay a
-
- Buna da razıyız yemedik kötek
- Bir lokma aş için öptük el etek
- Bizden alacakları belki bir tek
- Oya yürüttüler bizleri oya
Hep acılar çektik yüzler gülmedi
- Seçilenler makamına almadı
- Ağa dedik kadir kıymet bilmedi,
- Beye yürüttüler bizleri beye
-
- Dedik edepsizlik, ar yok dediler
- Dedik haksız kazanç,ter yok dediler
- Şehirlerde size yer yok dediler
- Köye yürüttüler bizleri köye
-
- Çıkar bekleyenler derki ye, yedir
- Çıkarı yoksa, bilmez kıymet kadir
- Bilmiyorum yapılan işler nedir
- Şeye yürüttüler ,bizleri şeye
-
-
- Para gerek lüzum var mı akıla
- Zor gittik menzile kalka, yıkıla
- Anlaşmazlıklar kaldı yüne, kıla
- Tüye yürüttüler, bizleri tüye
-
- Elde avuçta yok kalmadı tadım
- İnsan düşünmekten oluyor hadım
- Kimi zaman içilecek bir yudum
- Suya yürüttüler bizleri suya
-
- Günahkar kul geçmez desen sırattan
- Düşen bin bir parça oluyor surattan
- Bal arısı, horoz, derken kırattan
- Taya yürüttüler, bizleri taya
-
- Yatırımlar başlar seçim ayından
- Aşağı kurtarmaz sözler sayından
- Faiz haram diyerek kar payından
-
Paya yürüttüler bizleri paya
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ |
- GEREK
-
- Hiçbir sebep olamaz içip de azmak için
- Kötüye gidiş varsa toplumu aymak gerek
- Güzellik yok oluyor yetmez mi kızmak için
- Bir şeyler yazmak için gerçekten duymak gerek
-
- Bazen güzel oluyor yaşamak düş kurup ta
- Bir yere varamazsın hatır gönül kırıp ta
- Paylaşmanın yolunu hayattayken bulup ta
- Eli açık olup ta paraya kıymak gerek
-
- Bazen benliğim beni azarlar kızar paylar
- Sabır taşı eritir geçer haftalar aylar
- Sensizlik içimdeyken gözümde yok saraylar
- Sayın bayanlar baylar seveni saymak gerek
-
- Bulut olmalı gökte gürleyip çakmak için
- Sel olup taşmalısın düşlerde akmak için
- Kıvılcım olmalısın ateşi yakmak için
- Tadına bakmak için meyveyi soymak gerek
-
- Aydınlanmayan sönmüş içinde ışık varsa
- Yaptığın haksızlıklar şayet yanına karsa
- Zor bulunur kurtuluş toplumu pislik sarsa
- Her eksilen ne varsa yerine koymak gerek
-
- Duadan olur sanma şayet yağmur yağarsa
- Başın ağrısa geçmez hoca dua okursa
- Bitip tükenen edep haya haysiyet ar’sa
- Kötüye gidiş varsa düzenden caymak gerek
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ |
- KUL İDİ
-
- Aşka çaba sarf etmiyor görünüm
- Şimdi gelecekler bende fal idi.
- Elimden kaçmasın diye yarınım
- Kararan geceme vurdum kilidi.
-
- Hiç olmadı boşa kapı çaldığım,
- Kin bağlamış bana gönül aldığım,
- Hep yüzüme güldüler dost bildiğim,
- Bana göre, benden olan el idi.
-
- Emeğinle az kazanman hezimet,
- Onlar için bir sınırsız ganimet ,
- Bana lütuf saydıkları az nimet,
- Bir kurumuş elde kalan dal idi.
-
- Hep hayaldir gerçek diye gördüğü,
- Olmamıştır yaraları sardığı,
- Hazinesinden yalnızca sürdüğü,
- Damağıma bir parmaklık bal idi,
-
- His okurum, aklı fikrini aymaz.,
- Kırar kalbi, kendi fikrinden caymaz.
- Gönül kilidine anahtar uymaz,
- Beni kalpten yaralayan dil idi.
-
- Hem düşündü Yaratan’ı yaratıp,
- Bulamadı köşe bucak aratıp,
- Öyle kul var Rabbim, ardından atıp
- Tanrım gene seni tutan kul idi
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ |
- BAHAR
-
- Bahar gösterirse gerçek yüzünü
- Ağaçlar çıldırır rengârenk doğa
- Sevgi yeşerirken atar hüzün ü
- Yüreklerde coşku döner çocuğa
-
- Doğa tahrik eder insanı içten
- Kuşlar cıvıl cıvıl öter sevinçten
- Alçalır yükselir bakarsın hiçten
- Kanat çırpar martı çığlık çığlığa
-
- Yeşile bürünmüş tonda dalgalar
- Müziğin ritminde Fonda dalgalar
- Yiter kıyılarda sonda dalgalar
- Beyaz köpüklerle soluk soluğa
-
- Erguvan rengine dönmüş tepeler
- Hava sıcak bazen yağmur sepeler
- Ana baba kardeş komşu bebeler
- Olta elde kimi gider balığa
-
- Zaman geçer yerde çiçek derbeder
- Yağmurla dereye denize gider
- Bilemezsin bahar bir elveda der
- Yaza doğru çıkarken yolculuğa
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ |
- İŞİNİ BİLEN MEMUR
- Can Bey işini bilmeyen bir memur
emeklisiydi. Nedense hep çevresinde işini bilmeyen memur emeklileri
vardı.
- Bu işini bilmeyen memur emeklileri
bir kafede otururlar, akşama kadar oyun oynayıp zaman öldürürlerdi.
- Kimi işini bilmeyen memur emeklileri
de dernek ve vakıflarda fahri çalışırlar, işini bilenlere hizmet
ederlerdi. Bu dernek ve vakıfların başındakiler derneğin
kuruluşundan sonra ölene kadar başkan olarak kalırlar.
- Günün birinde devletin başı; ‘benim
memurum işini bilir’ diye bir laf etmiş, artık sen seyredeceksin
memleketteki cümbüşü. Her köşe başındaki memurlardan işini bilenler
hiç çalışmamaya başlamışlar.
- Bir bankamatik memurları türemiş ki
sormayın. Çokları kahve köşelerinde ‘al papazı ver kızı’ boyuna oyun
oynuyorlar. Aybaşlarında hesaplarına yatırılan maaşlarını bankamatik
kartlarıyla çekip işlerine bakıyorlarmış.
- Memurlar çalışmıyorlarmış ama iş
yerlerinde de işler öyle bir birikmeye başlamış ki; işini bilen,
çalışmayan memurlar, mesaiye kalıp daha çok maaş alır olmuşlar. İş
biriktikçe işini bilen memurlar daha çok çalışmamaya ama daha çok
para kazanmaya başlamışlar.
- Gerçi Can Bey, emekli olduktan sonra
söylenmiş o laf ama işyerlerinde de; işini bilen memurlarla, işini
bilmeyen memurlar kamplara ayrılmışlar. Çoğu kez işini bilen
memurlar mesai saatlerinde hem vakit geçirebilecekleri, hem de iş
bitirebilecekleri kahveleri mesken tutmaya başlamışlardı. Bu
kahvelerde akşama kadar ‘okey’ ve ‘iskambil’ oynuyorlar, iş
takipçileri geldiklerinde de üç aşağı beş yukarı anlaşıp iş
bitiriyorlardı. Nede olsa devir iş bitirme devriydi. Memur olmayan
kesimden yani esnaf kesiminden kişilerde bu kalabalığı görüp işsiz
zannedip acırlardı.
- Artık memur tayinlerinde herkes
tanıdıklarını devreye sokup nerelerde daha iyi rüşvet çarkı
dönüyorsa oraya tayinlerini yaptırıyorlardı. Bu rüşvet
pazarlıklarını kaç kez Can beyde televizyon kanallarındaki gizli
çekimlerde izlemişti ama ne yapabilirdi:
- -Televizyonda gösterildi de ne oldu'
dedi, kendi kendine.
- İşini bilen memurlar yayından sonra
amirleri tarafından azarlanmışlar:
- -Beceriksiz herifler! Böyle açıktan
açığa iş bilinmez, işini bileceen, bildiğini bildirmiyeceeen.
Arkadaşlar ne demiş atalarımız, ‘iş bilenin, kılıç kuşananın’ ne
gadar dooru bi söz.
- Amirleri böyle derde, o işini
bilmeyen bir amir midir? Toplanan 'cukkalar' amirleri de dahil olmak
üzere hep beraber pay edilir. Zaten bir yerde baktın ki herkes işini
biliyor, sen de bileceen. Fakat şu bizim Can hayatta işini bilemedi.
- İşini bilemeden de emekli oldu.
Şimdi iş bilenleri gördükçe:
- -Ahh! Şu söz bizim zamanımızda
söylenmiş olsaydı; bak ben neler yapardım bir görsünlerdi". Can
hayatı boyunca sıkıntı içinde yaşadı. İşini bilen memurlara ‘Allah
yürü ya kulum’ diyordu da, kulları yanlış anlayıp sanki; ‘yürüt ya
kulum’ demiş gibi yürütüyorlardı. Can içinden:
- -Sanki biz o Allah'ın kulu değil
miyiz” diye geçirir, sonrada 'tövbe, tövbe' der, 'belki tanrı bizi
sınıyor, belki de öbür dünyada işini bilen memur biz olacaaz.' Can
kafasından bin bir türlü hesaplarla, doluya koyup almayan, boşa
koyup dolmayan dertleri düşünüp, dalgın ve boş bakan gözlerle
yürürken; asfaltın kenarlarındaki tretuvarın diplerinde birikmiş
çöpleri, kaldırım üzerlerindeki atıkları, tenekeden yapılmış faraşa
süpüren bir çöpçü dikkatini çeker.
- Kapalı otobüs durağındaki banka
oturup, bir hayli çöpçüye bakar. 'İşini çok ciddi yapan, dalga
geçmeyen birisi' olarak görür çöpçüyü. Her taraf pırıl pırıldır.
‘Nasıl olsa birisi görmez, şu gölgede biraz oturayım, dinleneyim’
demeden arı gibi çalışmaktadır adam. ‘Allah, Allah bir yanlışlık
olmalı bu işte’ der Can.
- Can adamı 'işini bilmeyen' bir işli
gibi düşünür:
- -Devletin başının söylediği
laflardan bu adamın haberi yok galiba” der. Can oturduğu yerden
kalkıp üşenmeden yolun karşı tarafına geçer. Çöpçünün yanına kadar
gidip:
- -Selamünaleyküm, kolay gelsin
hemşerim” der. Çöpçüde Tanrı selamıdır diyerek:
- -Aleykümselâm” der. Can:
- -Hemşerim çok çalışıyorsun, hoşuma
gitti çalışman, bende emekliyim. Bazen dikkat ederim şu belediye
çalışanlarına, ufak bir işin başına sekiz on kişi toplanırlar, biri
amele çavuşudur çalışmaz, biri çavuş yardımcısıdır çalışmaz, biri
alır eline bir kürek; 'atayım mı, atmayayım mı' der gibi o kürek boş
gelip gider. Biraz ciddi çalışan varsa oda muhakkak işe yeni
girmiştir veya geçici işçidir ki daimi kadroya alınana kadar göz
boyasın. Yani bir kişinin bir günde yapacağı işi, on kişi bir günde
yapar, onu da ağzına yüzüne bulaştırırlar ama seni hiçte öyle
görmedim” der çöpçüye. Çöpçü süpürgeye yaslanır, bir iki saniye
soluklanıp:
- -Abi beni bi belediyeye alsalar var
ya sen o zaman gör beni, amirim söz verdi beni belediyeye alacak”
Can çöpçüye:
- -Aha çalışıyon ya, yaptığın iş
belediye işi değil mi?" çöpçü de:
- -Belediye işi emme! Benim patronum
Yaşar Göbekatar” der. İşsiz işli olan, çöpçüye Can merakla:
- -Hele bi anlat bakayım yaptığın iş
belediye işi ama işverenin belediye değil. Bu nasıl oluyor?” İşsiz
işli de başlar anlatmaya:
- -İşini bilen; işli işsiz, Yaşar
Göbekatar'ı heç tanımazdım. Ben işi gücü olmayan serseri birisiydim.
Para kazanmak, bir iş yapmak istiyorum ama ne iş yapsam
yaptırmıyorlardı bana. Simit satmak istedim, bütün köşe başlarını
tutmuşlar nereye durduysam biri gelip; 'Hooop hemşerim hadi yaylan
bakalım, bizim satışlarımıza mani oluyon' dediler. Simitçiliği
bıraktım. Mısır sattım, kestane sattım, ama bunlar geçici mevsimlik
işlerdi. Mısır, kestane bitti mi başka işlere yöneleceen muhakkak.
Günlük harcamam kadar kazanamadığım zaman borçlanmak zorunda
kalıyordum. Günlerden bir gün havada öyle bi soğuk ki, her taraf
tabiri caizse buz kesiyo. Bir kahveye gittim, okey oynayan bi
masanın yanına çektim sandalyeyi. Oturuyordum. Garson hemen elime bi
çay tutuşturmaz mı, almam diyemedim. Mecburen alacaan, alacaan emme
çay içsem öğlen aç galacaam. Ekmek parasını çaya verdin mi, zor
garın doyurmak. Ben böyle düşünüp, çayımı höpürdeterek içiyormuşum
da haberim yok. Masada oyun oynuyanlar ben her höpürdettikçe
'yarasın' derlermişte ben duymazmışım. Düşünürken de nasılda
gendimden geçmişim demek ki. Adının sonradan Yaşar Göbekatar
olduğunu öğrendiğim kişi taş oyununda kazanır. Şakur şukur bir
gürültüdür gider:
- -Hadi bakıyım ödeyin hesapları” der
karşısındakilere. Bende bu arada çayımı bitirdim, ellerim titreyerek
çay parasını verecektim ki, Yaşar Göbekatar:
- -Yoo! Olmaz, valla olmaz hemşerim.
Bana uğur getirdin sen. Senin hesabını öderler şimdi yenilenler”
demez mi? Bende hiç farkında olmadan höpürdeterek içtiğim çayın
parasını cebime koyarken, Yaşar Göbekatar:
- -Yav hemşerim ne güzel içiyodun öyle
çayı. Ne iş yapan sen” dedi. Bende:
- -Heeç “ dedim. Oda:
- -Ne demek heeç, yani bi işin yok mu?
Bende:
- -Yok “ dedim,ne iş olursa yaparım.
- -Senin adın ne?
- -Satılmış.
- -İyi, benim adımda Yaşar Göbekatar.
- -Abi senin anıyacaan adam biraz
düşündü, düşündü demek ki burada çalıştırdığı bir işçi varmış onu
çıkarmış, Yaşar Göbekatar:
- -Bak Satılmış şimdi parasını
azımsamıyacaan, sana bi mıntıka temizliği işi vereceem, her gün
gösterdiğim yeri tertemiz, pırıl pırıl edeceen. Süpürüp
temizliyeceen. Çevrede çer, çöp bişey kalmayacak. Kontrole
geldiklerinde, tertemiz görecekler. Sana da gündelik bir milyon
verecem. Yemen, içmen bana ait. Tabi bu başlangıç. Hayırlısıyla bi
çalışmaya başla, daha sonra ben seni gadrolu işçi olarak belediyeye
aldıracaam. Sonra zamanı gelince sende benim gibi olursun. O zaman
daha da çok artar maaşın” dedi. Bende, sonradan gadrolu olacaam diye
kabul ettim. İdare ediyok işte. Asgari ücret kadar olmasa da ne
yapacan? Can:
- -Peki, o Yaşar Göbekatar kim?
- -Heeç! Oda belediyenin gadrolu bir
çöpçüsü. Duyduğuma göre oda kendi müdüründen daha çok maaş
alıyormuş. Belki yirmi, yirmi beş yıllık belediyedeymiş. O yüz
milyon alıyosa aylık, bana veriyo otuz milyon. Üstelikte çalışmıyo,
akşama kadarda gahvede oyun oynuyo. Gadrolu olunca bende biliyom ne
yapacaamı” dedikten sonra Can beye:
- -Gusura bahma beyim daha çok
süpüreceem yerler var” deyip başlar çalışmaya ama bir taraftan da
sesli düşünmeyi sürdürür:
- -Ah bi belediyeye girsem, ah bi yüz
milyon gaymada ben alsam, ah, bi okey, ah bi pişti, ah bi gadrolu,
ah bi, ah bi” diye diye kendini işe vermiş çalışırken ve etrafı
temizleye temizleye oradan uzaklaşırken Can bu işe şaşırıp
kalmıştır.
- Bir yanda işini bilen işsiz, işli
Yaşar Göbekatar, diğer yanda işsiz işli Satılmış'ı düşünerek, yeni
bir şey öğrenmenin verdiği hayretlikle kendi yapacağı işi
unutmuştur. Hem gider hem düşünür; 'Acaba ben bugün neyin kuyruğuna
girecektim. Elektrik parasının mııı, Doğalgazın mııı, suyun muuu,
Telofonun muuu?
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ |
- BEKLİYORUZ
-
- Suç dalgası gizli gizli
- Çoğalıyor yüreklerde
- Gene biziz mahkum olan
- Çekilecek küreklerde
-
- Çevre sağcı çevre solcu
- Her adımda medyum falcı
- Kim bilir belki bir yolcu
- Beklenecek duraklarda
-
- Çanta gitmiş hasta olmuş
- Ne olduysa dosta olmuş
- Kapkaççılar usta olmuş
- Yetiştirir çıraklarda
-
- Soyguncuda varsa azim
- Derim birlik olmak çözüm
- Şükredelim öyle bizim
- Bezimiz yok taraklarda
-
- Büyümüşler yiye yiye
- Diyoruz hep böyle niye
- Bekliyoruz umut diye
- Gözümüz hep ıraklarda
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ |
- EĞLENCE MEKANI
-
- Metroseksüellik moda olunca
- Erkekte çekilmiş kaşlar yay gibi
- Aklım ermeyen bir yere gelmişim
- Sanır alem bizi burada, gay gibi
-
- Her şekle giriyor burda odunlar
- Güzellikten yana vermiş ödünler
- Yetmişinde bile olsa kadınlar
- Yerinde durmuyor kısrak tay gibi
-
- Göğüs büyütmüş estetik görerek
- Tenini yakmış bir yere girerek
- Diskotek bar gezip tabak kırarak
- Erkeğini yaşatacak bey gibi
-
- İçkiler içilmiş gözler küçülmüş
- Kadınlar burada özel seçilmiş
- Görünüyor bluzundan açılmış
- İki göğüs araları fay gibi
-
- Kumar içki ne istersen var burda
- Yalnız bir olmayan varsa ar burda
- Parasız kalıpta gitmek zor burda
- Sürülüyor burda avrat pey gibi
-
- Açlıktan ölenler varken bu hak mı
- Sormaz kimse bana aç mısın, tok mu
- Zuladan garsona dedim çay yok mu
- Cin var burada, içki olmaz çay gibi
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Atilla ALPAY |
Atilla ALPAY HAYAT HİKAYESİ |
MİRAÇ KANDİLİ VE SİGARA YASAKLARI KUTLAMASI
Tüm yurtta 19 Haziran tarihinde
uygulamaya başlayacak olan yeni sigara yasası ile hemen tüm kapalı
alanlarda sigara içme yasağının başlayacağını ve bu suretle
içmeyenlerin de rahat nefes alabileceğini belirten Türkiye Yeşilay
Cemiyeti Çorum Temsilcisi olarak yasanın hayırlı olmasını diliyorum.
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihin
aynı zamanda da miraç kandiline rastlamasının çok önemli bir tevafuk
yani ilahi rast gelme olduğu ve bu yasa cumhuriyet tarihinin en
önemli yasasıdır. Zira otuz dokuz milyon sigara tiryakisi bununla
sigaraya elveda demek zorunda kalacaklardır. Onların açısından zor
gibi görünse de içmeyen ve temiz hava solumak isteyen geride kalan
vatandaşlarımız için bu çok sevindirici bir gelişmedir.
Öte yandan yasanın yürürlüğe girdiği
tarih de “Miraç Kandili”ne denk gelmektedir. Bu çok sevindirici aynı
zamanda da ilahi bir rast gelmedir. Hele şu mübarek üç aylarda böyle
bir yasa vesilesiyle sigarayı bırakmak artık bir vatandaşlık görevi
olmalıdır. Zira içilmesi yasaklanan ürün tümüyle yabancı ülkelerin
ürettiği ve canımıza kastederek bizi kanser ve kalp hastalıklarına
duçar eden kainat çapında korkunç bir zehirdir. Bunlara verilen para
ve getirdiği hastalıkların tedavisine ödenen rakamlar korkunçtur.
Artık sigarayı bırakmak milli bir görev olmalıdır. Öte yandan içilen
bu sigaralar yüksek miktarda alkol ihtiva etmektedir. Bir paket
sigarada bir yemek kaşığı alkol vardır. Bu uygulama son yirmi
senedir sürdürülmektedir. Devletin ünlü sigara ve içki üretim kurumu
Tekel yabancılara satılmıştır ve artık yoktur. Para devlete
gitmemekte ve doğruca yabancı zehir tüccarlarının cebine oradan da
mermi ve bomba olarak Müslüman kardeşlerimizin üzerine yağmaktadır.
İçinde bulunduğumuz üç aylar tüm
kötü alışkanlıklardan arınacağımız ve sonunda da Ramazan’la ihya
olacağımız çok kutlu bir zaman dilimidir. İçkiler ve alkol türleri
zaten Müslümanlar için haramdır. İçine alkol katılan sigaralarda
artık haram sınıfına girmektedir. Bu itibarla hem bu sigara yasası,
hem de üç aylar; hem de idrak etmekte olduğumuz miraç kandili
münasebetiyle artık bu zehirden kurtulalım ve bu kötü
alışkanlığımızı bırakalım. Hem paramız cebimizde kalsın, hem haram
işlemeyelim, hem sağlımızdan ve canımızdan olmayalım, hem de yeni
çıkan yasayı çiğnemeyelim.
Bu mübarek günün hürmetine tüm
tiryakileri sigaraya ve başka kötü alışkanlıklardan kurtulmaya ve
tövbe ederek temiz ve sağlıklı Müminler olmaya çağırıyorum.
Hem yeni Yasamız Milletimize hayırlı
olsun ve miraç kandilimizde kutlu olsun.
NOT: Türkiye Yeşilay Derneği’nin
yeni Sigara yasasının yürürlüğe girmesi münasebetiyle bugün 20
Temmuz 2009 da Gazi Caddesi eski adliye önünde bir sergi açacaktır.
Her yıl dünya sigarayı boykot gününde-31Mayısta-açılan serginin bu
yıl yeni sigara yasasının yürürlüğe gireceği tarihte açılması
kararlaştırıldı. Türkiye Yeşilay Derneği Çorum Şubesi münasebetiyle
yeni Kanun metnini fotokopi olarak dağıtacaklarını, sigarayı
bırakmak isteyenlere ücretsiz cd ve broşür vereceklerini ve
sigaranın zararlarının anlatan panoları ile halkı bilgilendireceğiz.
Tüm Çorumlular sergimize davetlidir. Atilla ALPAY
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Atilla ALPAY |
Atilla ALPAY HAYAT HİKAYESİ |
ÇOCUKLARIMIZA DİKKAT EDELİM…
Okulların kapanması ile birlikte
ilimizdeki on beş bin öğrencinin sokaklara döküldüğünü ve
ebeveynlerin denetimlerinden uzaklaştı. Velileri, evlatlarına sahip
çıkmaları konusunda uyardı.
Her türlü zehirli ve zararlı madde
tüccarlarının kol gezdiği ülkemizde okulların kapanması ile birlikte
çocukların ve gençlerin sokakta kaldığını ve mevsim icabı olarak da
her türlü tehlikeye açık hale geldiler.
“İl genelinde on beş bin öğrenci
yavrumuz tatille birlikte sokağa çıkarak eğlenmeye başlamış ve aile
denetimlerinden uzaklaşmışlardır. Her türlü kötülük önce arkadaştan
gelir. Bu itibarla velilerin öğrencilerimizin arkadaşlarını ve
gittikleri çevreleri de iyice tanımaları gerekir. Her türlü zararlı
alışkanlığa bu yaşlarda yakalanmakta ve “bir kere denemekten bir şey
olmaz” düşüncesi ile ömür boyu sürecek bağımlılık felaketlerinin de
temelleri atılmaktadır.
Tatille birlikte okulların disiplin
ve denetimleri kalkmış, mevsim icabı uzun günlerde gençlerimiz evden
çok daha fazla uzaklaşmaya başlamışlardır. Artık ilimizde onların
gideceği her türlü eğlence yeri mevcuttur. Bağımlılık yapan maddeler
çeşitlenmiş kolalardan enerji içeceklerine, alkollerden sentetik
uyuşturuculara kadar her türlü zehir yurdumuzda olduğu gibi ilimizde
de çeşitlenmeye başlamıştır. Gençler geç vakte kadar dışarıda
oyalanmakta ve kendilerine yeni meşguliyetler aramaktadırlar.
Zararlı alışkanlık reklamları ile dolu gayr-ı ahlaki tv dizileri
Türk aile yapısının temellerini dinamitlerken; sayısız bir kısım
cafe ve eğlence yerleri de bu tür değişimlere mesken olmaktadırlar.
Kimyasal katkılarla dolu ve şiddetli
bağımlılık yapan yabancı sigaralar, moda ve medyanın etkisi,
futbolcu, manken ve şarkıcıların örnek alınması madde bağımlılığı
ile birleşerek kişilik kaymalarına yol açmakta bu da psikolojik
sorunlara zemin hazırlamaktadır. Yurdumuz bir suç cenneti olma
yolundadır. İlimizde bile hemen her gün kötü haberler gazetelerimizi
doldurmakta ve işittiklerimiz yüreğimizi yaralamaktadır.
Bir gün muhtemel bir felaketi
yaşamak istemiyorsak bilhassa çocuklarımızı ve gençlerimizi iyi
denetleyelim. Onları başıboş bırakmayalım. Kimlerle arkadaşlık
ettiklerine ne yiyip ne içtiklerine çok dikkat edelim. Eve geç
geldiklerinde hesap soralım. Verdiğimiz harçlıkları nerede
harcadıklarını ve zamanını nasıl değerlendirdiğini, arkadaşlarının
kim olduklarını daima sorgulayalım. Yoksa vakit bir gün çok geçmiş
olabilir. O zaman da son pişmanlık fayda vermez. Onları safahata
değil faydalı Milli ve Dini uğraşlara yönlendirelim.”
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
Dilek BİGA |
Dilek BİGA HAYAT HİKAYESİ |
- KÜLLENMEDİ HAL OLDUM
-
- Söylenecek yüzlerce söz gururuma set oldu
- Dilimden dökülmedi y a yüreğime dert oldu.
- Sustuk adımız namert, çok konuşan mert oldu.
- Birikmiş, bir yığın gerçek, söylenmedi lal oldu
-
- Her ne yapıp ettiysem, el dilinde laf oldu
- Haklı iken mecnun bile deli oldu, saf oldu.
- Sanırım biz gibilerin günahları af oldu,
- Yem yeşil bir ağaç idim, güllenmedi dal oldu.
-
- Buz dağıyken duygularım, volkan oldu, lal oldu
- Demirci narıyken gönlüm, dövülmeden nar oldu.
- Tilkiydi ya sözüm ona, bir kargaya av oldu
- Okyanuslar akıttım ya küllenmedi hal oldu
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
12 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
Dilek BİGA |
Dilek BİGA HAYAT HİKAYESİ |
- ÇEKİP GİDERSEM
-
- Bağında bülbül ötmez dağda kekliğin
- Saksıda gülün bitmez çekip gidersem.
- Bir baktım, dönmüştür çarkı feleğin,
- Düzde ayağın gülmez çekip gidersem.
- Ömrün ecele yetmez, çekip gidersem.
-
- Aşına yağın yetmez, başına aklın
- Derde tahammül yetmez çekip gidersem.
- Sillesi beter olur, zalime hakkın,
- Dünya mahşere döner çkip gidersem.
- Işığıyan yıldızın söner, çekip gidersem.
-
- Gönlüne ferman yetmez, hisse iraden
- Hasrete sabır yetmez, çekip gidersem.
- Azabı korkunç olur, gaddar cehennem,
- Gözlerin cennet görmez, çekip gidersem.
- Yaradan seni bilmez çekip gidersem.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
13 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
Dilek BİGA |
Dilek BİGA HAYAT HİKAYESİ |
BİR KERE AŞAĞI BAKMAZ BU DÜNYA
Çilede cömerttir sevgide cimri
Payına düşeni vermez hani ya!
Bana gelince mi tutuyor kibri,
Sürünüp gezeni, görmez bu dünya.
Terazisi yok ki; adalet koysun
Kefesi haksızı çekmez hani ya!
Al beni deye aç gözün doysun,
Mazlumun yüzüne gülmez bu dünya
Sana gönül vermek küllüm hataymış,
Uğrunda ölmekte değmez hani ya!
Kendim gibi sandım burnun kaftaymış,
Bir kere aşağı bakmaz hani ya.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
14 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Dilek BİGA |
Dilek BİGA HAYAT HİKAYESİ |
- BU YABANCI KİM?
-
- Kül olmuş gönlümün yıkık şehrinde
Yolunu kaybetmiş bu yabancı kim
Bu gözler bu bakışlar,aman allahım
Şimşekler çaktıran bu yabancı kim
Bir titreme aldı,tüm bedenimi
Mazide bıraktı bütün derdimi
Bir anda kapladı yorgun kalbimi,
Kalbimde koşturan bu yabancı kim
- Hayalmi Allah’ım, rüyadamıyım
Yoksa dumanı olmayan yangınamıyım
Şimdi bir delice sevdadamıyım
Yolunu kaybetmiş bu yabancı kim
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
15 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Dilek BİGA |
Dilek BİGA HAYAT HİKAYESİ |
-
BU DAMI KADER
-
- Vuruldum diyorsun nerede yaran?
- Nerede bu yaranı şevkatla saran?
- Hiç belli olmuyor akınla karan
- Serseri olduysan buda mı kader?
-
- Candan sevdiğinden vurgun
yemişsen
- Verdiğin her sözden geri
dönmüşsen,
- Namerti gözünde çok büyütmüşsen
- Benzeri olduysan bu da mı kader
-
- İnkarın faydasız gerçek ortada,
- Kabul ette bitsin bu oyun
burada.
- Sen kaderin değil de
duygularının da
- Esiri olmuşsan bu da mı kader
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
16 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Dilek BİGA |
Dilek BİGA HAYAT HİKAYESİ |
GAFLETTEN UYAN KOŞ MEVLANA’YA
Konya’da bir Şah Mevlana
O ne huzur Ya Rap, o ne muamma.
Kubbesi bakar yedi kat semaya,
Her ne olursan ol, koş Mevlana’ya.
Dünya malına etme sakın tema.
Kurulmuş bizi bekler,o yüce dergah.
Azı çoğa tut, düşme hiç gama,
Gafletten uyan koş mevlanaya.
Okyanuslar gibidir, pür ak yüreği
Tevazu ve incelikte saklıdır yüceliği.
Hoşgörü ve sevgiyle, bezenmiş kişiliği,
Tövbeni bozsan da koş Mevlana’ya
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
17 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Dilek BİGA |
Dilek BİGA HAYAT HİKAYESİ |
- BAHANE
-
- Her gün biraz daha uzaksın benden
- Bu hasret bu özlem hep vardı zaten..
- Kendimi zor tuttum seni dinlerken
- Gözünden süzülen seller bahane.
-
- Kader diye di ye di ye geldik bu hale
- Yalanların bence hepsi bahane
- Anlattı her şeyi o iki cümle
- Seviyorum diyen diller bahane.
-
- Gördük işte döndük yine en başa
- Ne değişti sanki kaderden başka
- Sevmek yetse ömrüm gitmezdi boşa
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
18 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ |
NAZLI’DAN:BİR
HAYAT MASALI
Torunum Nazlı
Aykut,zaman zaman şiir denemeleriyle, zaman zaman da anlatımlarıyla,
sütunumun konukları arasında yer alıyor.
Nazlı,Arı Okullarında, 4. sınıftan 5. sınıfa
geçti.Önde gelen arkadaşlarımdan biri.Bir masalı var
Nazlı’nın.Arkasından önerileri yer alıyor.Buyrun birlikte okuyalım:
- BİR HAYAT MASALI
- Merhaba..Benim adım Nazlı Aykut.5.
sınıfa geçtim.Tabii ki, hepinizin bildiği gibi, 5. sınıfa geçmenin
coşkusu içindeyim.Şimdi sizlere bir masal sunacağım.
İçinde,sevgi,sanat,gayret ve çaba geçecek. Masalımızın adı: Bir
Hayat Masalı.Buyrun:
- -Bir gün bir ceylanın yavrusu
olmuş.O kadar şirinmiş,o kadar şirinmiş ki adını “Melek”
koymuşlar.Ama ne yazık ki, bebek ceylanın annesi “Melek”i
doğurduktan 5 gün sonra ölmüş.Babası ise ormanda yemek ararken bir
avcı tarafından avlanıldığı için ölmüş.
- Küçük ceylan daha bebek durumunda olduğu için hiçbir şeyin
farkında değilmiş.Aradan aylar, yıllar geçmiş ve bizim Melek artık
kendi avını avlayabilecek ,başının çaresine bakabilecek duruma
gelmiş.Fakat annesinin ve babasının öldüğünü büyüdükçe hissetmeye
başlamış.Bir gün ormanda kendisine yemek ararken karşısına bir kurt
çıkmış.Kurt birden:
- -”Nereye gidiyorsun böyle küçük
ceylan?” diye sormuş.Bizim ceylan ürkek ürkek cevap vermiş:
- -”be-ben o-ormanda yiyecek to-toparlamaya
çıktım” demiş.Kurt:
- -”Peki küçük ceylan” demiş.Ama kurt,
birgün ceylandan habersiz gelip, onu bir güzel yiyecekmiş.Ama
ceylana hiç farkettirmemiş bile.
- Bir gün ceylan ormanda dolaşırken karşısına yine o kurt
çıkmış.Bizim kız ceylanın ödü kopmuş.Kurt ağzı sulu sulu şöyle
demiş:
- -”Seni birazdan yiyeceğim.Başta seni
kandırmaya çalıştım.Seni yemek istiyordum.Benden kaçma diye seni
kandırdım.”.. Küçük ceylan var gücüyle yuvasına koşmuş.Kurt onu
saatlerce aramış.Ama maalesef ceylanı bulamamış.Ceylan kurdun bir
daha kendisini yemeye çalışacağını düşünerek,hemen plan yapmaya
başlamış.
- Kurt yine bir gün ceylanın karşısına çıkmış.Kurt yine ağzı sulu
sulu şöyle demiş:
- -”Ne oldu çok korktun galiba?” der
demez ceylan hemen elindeki sopayı kurdun gözüne saplamış.Kurt
acılar içinde yere yığılmış. Ve bir daha da ceylanın yanına
uğrayacak cesareti gösterememiş.
- Aradan yıllar geçmiş ve bizim küçük
Melek kendisine bir aile kurmuş.Artık büyük bir yetişkinmiş
Melek.Çocuğuna annesinin adını yani ‘Güzel’ koymuş. Ömürlerinin
sonuna kadar da böylece mutlu yaşayıp gitmişler.
- Buradan çıkardığımız
sonuç:Arkadaşlar bu masaldan çıkardığım sonuç bence şu olmalı:Hiçbir
iyilik ödülsüz.hiçbir kötülük de cezasız kalmayacak.Hepinize içten
teşekkür ederim.Görüşmek üzere..18 Haziran 2009 Perşembe.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
19 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ |
YENİ BURDUR ŞİİRLERİ (4)
17- 2006 yılında Burdur, Hüsnü Bayer
İlköğretim okulu öğrencilerinden olan Derya Özsoy’un “Uyuyan güzel
uyandı” başlıklı şiiri 7 dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin bir
dörtlüğü:
UYUYAN GÜZEL UYANDI
(Derya Özsoy-2006)
Folklorun kalbi Burdur,
Bizde her çeşit oyun var.
Serenler, Dirmil, Kezban yenge,
Türkülerin en güzeli bizde.
18- Burdur’da uzun süre çalışan,
şimdi Isparta ilimiz merkezinde görev yapan Fatma Uçarlar’ın “Sende
Burdur’u sevdim”başlıklı şiiri dört ayrı bölümden meydana geliyor.
Bu şiirin bir bölümü şöyle:
SENDE BURDUR’U SEVDİM
(Fatma Uçarlar-2007)
Ben sende Burdur’u gördüm,
O yüzden sevdam sana değildi,
Başında, dağlarını gördüm Burdur’un,
İçinde mermer yatakları olan,
Hazine dolu dağlarını,
Bu yüzdendi başını göğsüme yaslamam,
Ben sende Burdur’u sevdim.
19- Burdur’un gelini olan, Dalamanda
yaşan Birdal Can Tüfekçi’nin “Yeşil Burdur’um” adlı şiiri altı
dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin bir dörtlüğü şöyle:
YEŞİL BURDUR’UM
(Birdal Can Tüfekçi-2007)
Yeşiltepe üstünden, çıkıp baktım ben göle,
Aşıkların sevdası, renk verir gonca güle,
Seher vakti bülbüller şakıyıp geldi dile,
Unutmak kolay değil seni, yeşil Burdur’um.
20- Isparta ilimiz merkezinde
yaşayan, Mehmet Doğan Silleli’nin “Burdur mektubu” adlı şiiri altı
dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin bir dörtlüğü şöyle:
BURDUR MEKTUBU
(Mehmet Doğan Silleli-2007)
Kaybolurken halıcılık, gülcülük,
Anlam taşır kaş çatışı Burdur’un.
Kurtuluş yolunda etmiş öncülük,
Ne güzeldir hoş bakışı Burdur’un.
21-Yine Isparta ilimiz merkezinde
yaşayan şairlerimizden Zeki Çelik’in”Burdur pazarı” adlı şiiri var
elimizde. Beş dörtlükten meydana gelen bu şiirin bir dörtlüğü şöyle:
BURDUR PAZARI (Zeki Çelik/2007)
Uzay çatı vardır, üstü kapalı,
Gece-gündüz açık, yer lambalı,
Milli servetleri, çok korumalı,
Hareketli olur, Burdur pazarı.
22-Isparta ilimize bağlı Eğirdir
ilçesinde Sivil Savunma Müdürlüğü yapan Muzaffer Çelik’in “Burdur”
adlı şiiri 10 ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin bir
dörtlüğü efendim:
BURDUR (Muzaffer Çelik-2007)
Toros’un bağrına, ağır düşerken,
Kıyısında yosun taşları biterken,
Düşünüp bu şehre, akıl yorarken,
Adı nedir dedim: Burdur dediler.
23-Bana yenilerde ulaşan bir
“Dirmil” şiiri, hemşehrimiz Hacer Göçer’den. Dört bölümden oluşan bu
şiirin ilk bölümü şöyle:
DİRMİL’İM (Hacer Göçer-2009)
Ahh! Yeşil, güzel Dirmil’im,
Her yönünle canlısın,
Soğuk sularınla, kebabınla,
İlimizde şanlısın.
Yurdumun dört köşesinin,
Dağlarında, ovalarında çanların,
Düğünlerde sipsin, ses verir, çınlar,
Kezban yenge tüngür, Cemilem oynar.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
20 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ |
- ERCİYES YÜKSEKLİĞİNDEN
- Erciyes deyince Kayseri ilimizin
aklımıza geldiğini biliyoruz. Bu ilimizdeki Erciyes yüksekliği de
bir o kadar aklımızda kalanlardan biri, önde geleni olarak
hatırlanıyor.
- Kayseri ilimiz merkezinde 32 yıldır yayınlanan bir fikir ve
sanat dergisi var. Adı: Erciyes. Aylık yayınlanıyor. Haziran 2009
ayında 378 nci sayısı Günyüzü gördü bu derginin efendim. Sahibi:
Nevzat Türkten, Genel yayın Müdürü: Alim Gerçel.
- Erciyes Dergisi ekinde, içinde ve paketinde gelenler var. Bunlar
sırasıyla:
- KAYSERİ TÜRK OCAĞI DERGİSİ
- Mayıs 2009 ayına ait 101 nci sayısı elimizdeki. 22 sayfalık bir
dergi. Türk Ocakları Kayseri Şubesi Yönetim Kurulu adına sahibi:
Prof. Dr. Abdülkadir Yuvalı. Yazı işleri müdürü: Satılmış Başaran.
Fazıl Ahmet Bahadır’ın “Son Gaziler” başlıklı şiirinden:
- Kaç neslin böyleydi alınyazısı,
- Babasız tüterken baba ocakları,
- Türkülerle duman duman,
- Hasret kokusu.
- İSTİKLAL GAZETESİ
- 16 normal sayfalık bir gazete. Aylık siyasi ve bağımsız gazete
olarak Kayseri’de çıkıyor. Haziran 2009’da 59 ncu sayısı okurlarıyla
buluştu, buluşturuldu. Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Mehmet Emin
Batur.
- Gazetenin sayfalarında; Yrd. Doç. Dr. İklim Kurban, Sebahattin
Tekizoğlu, Abdülmecit Avşar, Prof. Dr. M. Metin Karaörs, Mehmet Emin
Batur imzalı yazılar dikkat çekiyor
- DUY GAZİNİN SESİ
- Emin Kuzucular’ın 96 sayfalık şiir kitabı. Duyguların harman
olduğu, anlatım rahatlığı içinde sayfalara aktarılan mısralar
bütünlüğü, topluluğu. Gazinin feryadı olarak görülen şiirden bir
dörtlük:
- Sevdalıyken, vatanıma yurduma,
- Dert katmayın benim bunca derdime,
- Çağırsam da, düşen yoktur ardıma,
- Çıkmayan sesimi, duy be Ankara!...
- KURTULUŞ (2)
- Zeki Genç’in 178 sayfalık şiir kitabı. Gözü yaşlı şair olarak
bilinen Zeki Genç, şiirlerindeki anlatım zenginliğiyle okurlarının,
şiir severlerin karşısına çıkıyor.
- Değişik isim ve imzaların ortaya koydukları Zeki Genç
anlatımları var. Türkü bütünlüğü içindeki şiirleriyle dikkat çeken
bir görünümünü de unutmamak gerekli Zeki Genç’in. 10 dörtlükten
meydana gelen “Kayserim” şiirinden bir dörtlük nakledelim:
- Erciyes’im gökyüzüne değiyor,
- Gurbet gibi özleniyor Kayserim.
- Dört bir yandan sıradağlar sarıyor,
- Kem gözlerden gizleniyor Kayserim.
- GÜNÜN DUYURUSU: Ayşe Paslanmaz’ın
koordinatörlüğünde 16 Ekim 2009 tarihinde Nevşehir’de
gerçekleştirilecek “Kapadokya Şairler Şöleni“ öncesi açılan şiir
yarışması hakkında bilgi almak için: 0.532.771 31 64
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
21 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ |
- USTALARA KULAK VERMEK
-
- Şiirimizin zirvesinden seslenmiş,
aramızdan ayrılmalarına rağmen, şiirleriyle bizimle merhabalaşmaya,
selamlaşmaya devam eden ustalarımız var. Hemde sayıları bir hayli
fazla.
- Bu ustalarımızdan, rahmetli Behçet Kemal Çağlar… Ahmet Tufan
Şentürk. Önce Behçet Kemal Çağlar’dan:
-
- ŞEHİTLERE
- 12 dörtlükten meydana gelen,
şehitlerimizin, şehitlerin mısralara döküldüğü duygularla
zenginleşen Behçet Kemal Çağlar anlatımı. “Gökten üzerine titriyor
atan/Önünde millet var, ardında vatan” mısralarıyla söze başlıyor
ustamız.
- Her bulutta saklı olan
yıldırımlardan, hiçbir kaynağın, hiçbir suyun kandıramadığı,
serinletemediği yüreklerin büyüklüğü birbir gözler önüne seriliyor,
mısralar arasından selamlaşıyor bizimle. Ve dörtlüklerden biri:
-
- Hayat hayaldeki her tadan güzel,
- Bize tek ayak da kanattan güzel.
- Bir tek müstesna var bu yeryüzünde,
- Bir senin ölümün, hayattan güzel…
- Ve ustalarımızdan, şiirimizin beş yıldızlı çınarı rahmetli Ahmet
Tufan Şentürk’den;
-
- GÖNÜL FERMAN DİNLEMİYOR
- O bir usta. O bir çınar. O’nun her
kelimesinde, her mısrasında anlam var, mesaj var. O’nun gençliğiyle,
delikanlılığıyla tüm güzellikler iç içe, koyun koyuna. “Gönül Ferman
Dinlemiyor” adlı, başlıklı şiiri beş dörtlükten meydana gelmiş.
Hemde 2004 yılında kaleme alınmış. Ahmet Tufan Şentürk’ün
delikanlılık günlerinde yani.
- Sabahın erken saatinde, saatin beşinde, başında bir rüzgar
esmeye başlar Ahmet Tufan Şentürk’ün. “Seni görürüm düşümde/Gönül
ferman dinlemiyor” diye söylenmeye, mırıldanmaya devam eder o çınar,
o gönül dünyamızın ustası.
- Tereddütleri vardır. Sıkıntılıdır. “Nereden çıktın karşıma?”
diye sorar. Çünkü başına çok işler açılmıştır. Gönül kapısının açık
kalması gerektiğini savunur artık. Ve bir gerçekle baş başa kalır,
yüzyüze gelir:
-
- Erken kaybettim eşimi,
- Taşlara vurdum başımı,
- Düşünmez oldum yaşımı,
- Gönül ferman dinlemiyor…
- Bu iki ustamızın ardından, yaşayan şairlerimizden Abdülkadir
Güler hocanın “Görmeğe geldim” adlı şiirindeki mısralara bakalım:
-
- GÖRMEĞE GELDİM
- Abdulkadir Güler, yaşayan
şairlerimizin ünlülerinden. Söke’de yaşıyor. “Görmeğe geldim”
başlıklı şiiri yedi dörtlükten oluşuyor. Yüce peygamberimize karşı
duyulan Abdülkadir Güler özlemi vardır mısralarda.”Alemlere rahmet
hem de ekseni/Allah’a bin şükür tanıdık seni” diye devam eden
Abdülkadir Güler anlayışı ve arayışı mısralarda sürüp gider. Bir
dörtlüğünde şöyle seslenir:
-
- Aşık Ceylani’yim bildim ilk defa,
- Saadet güneşi, sonsuzluk vefa,
- Kıl şefaat Ya Muhammed Mustafa,
- Huzuruna varıp ermeğe geldim..
- Şairlerimizin kalemlerine sağlık. İlk iki şairimizin ruhları
aydınlık, mekanları cennet, Abdülkadir Güler hocanın da ömrü uzun ve
sağlıklı olsun efendim.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
22 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ |
AZERBAYCAN’IN “ŞEFEG” DERGİSİ
Biz “Şafak” diyoruz. Azeri kardeşlerimiz “Şefeg”
diyorlar. Yakınlık var değil mi?. Edebi-bedii jurnal. 2009 yılına
ait (1 ve 2) nci sayıları birlikte yayınlanmış. Haddizatında
derginin başlangıç itibariyle sayısından sözetmemiz gerekirse
(40-41) nci sayıdan bahsetmemiz gerekiyor Şefeg için
Dergi, Azerbaycan Yazıcılar Birliğinin Lenkeran
Bölmesinin edebi-bedii organı olarak Günyüzü görüyor. Büyük boy
kitap görünümünde. Elimizdeki sayısı 102 sayfayla bize ulaştı.
Baş Redaktor: İltifat Saleh, Baş Redaktor Muavini
(dostumuz) Gardaş Elişoğlu. Mesul Katib: Hafiz Mirze. Yazışma
adresi: Lenkeran şehri, Ş.Axundov küçesi (cad) No: 18 Bakü-Azerbaycan.
Öykü, nesir, kitap tanıtımı, şiirler şeklinde bir
içerik dikkat çekiyor dergi içinde.
Gardaş Elişoğlu’nun “Düşündüren şair” başlıklı
değerlendirmesi 79, 80 ve 81 nci sayfalarda yeralıyor. Haneli
Kerimli’yi anlatıyor ince-uzun. Detaylı, bilgilendirici. Buradan bir
cümle:
-“Haneli Kerimli, evvelki kitaplarında olduğu gibi,
vetenaş agidesine, temiz ahlaka sahip kalan bir şairdir”.
Gardaş Elişoğlu’nun bu yazısının ardında,
bitimindeki cümle; “Şefeg Jurnalının okuyucularına Haneli
Kerimli’nin yeni şiirlerini takdim ederik” şeklinde. 82,83,84 ncü
sayfalarda Haneli Kerimli’nin şiirleri var efendim. Şöyle bir göz
atalım Kerimli şiirleri üzerine:
“Ben çok inanmalıydım” adlı, başlıklı Haneli Kerimli
şiiri 7 dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin ilk dörtlüğü:
Allah sana insaf versin, bana da sabır,
Özümüzü başa düşek, anlayarak barı.
Yazan yazdı, pozan pozdu, kısmet böyleymiş,
Aktarmayag ne sebebkar, ne günahkarı..
İltifat Saleh, Gardaş Elişoğlu, Hafiz Mirze isimli
kardeşlerimizin ciddi, kalıcı çalışmalarıyla ortaya çıkan Şefeg, her
sabah yeniden atacak-doğacak, aydınlıklar getirecektir. Tebriklerimi
sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Ayrıca ve özel olarak; Sevgiden başlayan yol, Beni
tanımak olur, Niye soldun benövşe, Unutabilmiyorum, Garibe tale, İki
damla gözyaşı, Kod ehvalatı, Türk Dünyasını nurlandıran insan, adlı
kitaplarıyla kültür dünyamızın aydınlık yüzü Gardaş Elişoğlu’nu
kutlamak, alkışlamak istiyorum.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1- Dünyanın neresinde Türk varsa, ellerimizi uzatmalı ve
kucaklaşmalıyız.
2- Milli davalar, sözle, tek gözle değil, çift gözle, fiiliyat
olarak izlenmeli ve değerlendirilmelidir (İsa Kayacan)
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
23 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ |
BURDUR’DAN NEZİHA ANANIN ŞİİR DÜNYASI
Edebiyatımızın önde gelen
dallarından olan şiir için söylenenler değişik. Şiirin ruhlara hitap
edebilme sanatı olduğunu söylemek daha doğrusu bence.
72 milyon nüfusumuzun tamamının şair olduğunu söyleyerek
geliyorum.Öyle flairlerimiz, şair adaylarımız var ki maşallah bir
gecede şiirin zirvesine çıkıp oturduklarını zannediyorlar,kabul
ediyorlar.
Burdur ilimize bağlı (merkez) Yarıköy’de yaşayan Neziha Çetiner
annemizin varlığını Burdur merkezde bir şiir programı içerisinde
gördüm,alkışladım.O, sade duyguları,yapmacıktan uzak anlatım ve şiir
okuyuşuyla herkes gibi benim de dikkatimi çekiyordu.
Yenilerde dört şiiri geldi,ulaştı bana.Bunlar sırasıyla;
BABAM-CAN DİREĞİM
Şiirin tam adı: Babam benim can
direğim.Altı dörtlük ve beşlikten meydana geliyor. İlk dörtlüğü
şöyle başlıyor bu şiirin:
-Babam benim tek varlığım,
Babam benim yüce dağım,
Babam benim,köşküm sarayım
Babam benim can direğim
Dikkat ettinizmi,mısraların sonundaki kelimeler, yani hecenin
varlığını, uyumunu ortaya koyan kelimeler:Varlığım,dayanağım,sarayım
şeklinde nasıl da güzel sıralanıyor.Sonraki mısralarda, başkasının
baba olamayacağı, hatırlatıldıktan sonra,”Babama dağlar gibi
yaslanırım” mısrasındaki baba güçlülüğünü görüyor, anlatım
zenginliğini hissediyoruz.Ve arkasından,”Arıyorum
bilgisini/Özlüyorum sevgisini/Bulamam babam gibisini/Babam benim can
direğim/Babam benim can direğim/Babam benim köşküm,sarayım”
mısralarıyla şiirleşen duygular ne kadar güzel ve anlamlı değil mi?
ANAM BAŞLIĞIYLA
Neziha Çetiner anamızın bir başka
şiiri”Anam” başlığını taşıyor.Burada da annesine karşı duygularını
anlatıyor.Beş beşlikten meydana geliyor bu şiir.Bir bölümünde şöyle
deniyor:
-Ana olunca anladım
anayı/Dindiremedim içimdeki yarayı/Cennet olsun anaların
durağı/Sardı içime ana baba merağı/Hakkınızı nasıl öderim anam.
DİĞER İKİ ŞİİR
Neziha Çetiner anamızın diğer iki
şiiri; Git yavrum askere ve uyan Türkiyem uyan,adlarının taşıyıcısı
efendim.Bu şiirlerden “Git yavrum askere” başlıklı olanından:
1-Git guzum git vatan borcudur/Git
guzum git her yiğidin harcıdır/Korkma sakın sonu acıdır/Git yavrum
git,uğurlar olsun.
Beş ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiir; Neziha ananın torunu
2007 yılında askere giderken yazılmış.
2-Uyan Türkiyem uyan, uzunca bir
şiir.Yer yer nefes alınmış, mola verilmiş. Bir dörtlüğünden:”Bütün
dünya Atatürkten örnek almıştı dersini/Olgunluğunu gösterirdi
hakimdi nefsini/Dünyalara duyururdu vatana olan sevgisini/O kadar
övünülecek hizmeti vardı ki, bitiremem gerisini” deniyor.
Burada;”Olgunluğunu gösterirdi,hakimdi nefsini/Dünyalara
duyururdu vatanına olan sevgisini” mısralarındaki gerçek
anlatımla,Atatürk sevgisinin bütünlüğünü ortaya koyan Neziha Çetiner
ananın ellerinden öpmez misiniz? Ben öpüyorum,biz öpüyoruz...
GÜNÜN DUYURUSU: Ayşe Paslanmaz’ın koordinatörlüğünde 16 Ekim
2009 tarihinde Nevşehir’de gerçekleştirilecek “Kapadokya Şairler
Şöleni“ öncesi açılan şiir yarışması hakkında bilgi almak için:
0.532.771 31 64
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
24 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ |
BURDUR’DAKİ GAZETECİLER YİNE ÜZGÜN
Gazetecilik zor bir meslektir.Hele,
gazeteciliği kurallarına göre yapanlar için bu zorluk bir-iki kat
daha artar.
Büyük merkezlerde,
Bakanlıkların,Genel Müdürlüklerin,Büyükşehir Belediye
Başkanlıklarının bulunduğu yerlerde, her kuruluşun basından sorumlu
resmi görevlileri vardır.İllerimizde, İlçelerimizde bu görevlendirme
farklı adlar-ünvanlar altında varlığını sürdürür kuruluşlar olarak.
Belediyelerimizde de Basın ve Halkla
İlişkilerin önem verilmesi gerekiyor.Yer yer bu önemin verildiği
gerçeğiyle karşılaşıyoruz.
Konuyu, Burdur ilimiz merkezine doğru getirmek, gazeteci
arkadaşlarımızın, zaman zaman karşılaştıkları zorluklar ve gazeteci
varlığının adeta ‘yok!’ sayıldığı örneklerden söz etmek istiyorum:
Burdur’da bir zamanlar, bir
gazetemizde çıkan imzalı bir haber üzerine ilgili kuruluş
yöneticilerinden birinin, muhabir arkadaşımız için; “Buraya gel
ifadeni alacağım” deyişini burukluk içinde hatırlıyorum.
Yine Burdur’da, Ankara’dan bir veya
birkaç açılış için Burdur’a gelen bakanlarımızdan birinin yanında
“Özel kalem müdürüyüm” edasıyla, muhabir arkadaşlarımızın yemek
sırasında dışarı çıkarılmaları için yakışıksız davranışlar içine
girdiğini, arkadaşlarımızın protesto ile oradan ayrıldıklarını da
makalelerim arasındaki yer alışlardan biliyorum.
GELELİM ÜÇÜNCÜYE
Burdur merkezde yayınlanan
gazetelerdeki muhabir akadaşlarım gazetelerindeki köşelerinde
yazdılar, değerlendirip üzüntülerini belirttiler. En son, Yenigün
Gazetesinin 30 Haziran 2009 tarih ve 16 bin 761. sayısında Ferit Öz
arkadaşımızın köşesindeki “Şenlik-evlere şenlik” başlığıyla sütununa
aktardığı yazıyı da okuyunca üzüntülerim arttı.
Konu, olay şu: Burdur’un yeni ilçelerinden Kemer’de 16.yayla
şenlikleri Belediye koordinatörlüğü ve sorumluluğunda düzenlenir.8
gazeteci 21.06.2009 tarihinde valiliğin tahsis ettiği “basın
arabasıyla” şenlik mahalline varırlar.11.30 da basın için ayrılan
yere oturmak isteyen gezetecilere, Belediye görevlisi olduğunu
söyleyen şahıs;”sanatçılara yemek yedireceğiz” diyerek ayrılan yere
gazetecilerin oturamayacağını söyler.Yemek faslı saat 13.30’a kadar
sürer.
Gazetecilerden biri, Kemer Belediye
Başkanı Durmuş Erdem’e “Başkanım rahat çalışamıyoruz.Bize ayrılan
yere geçmek istiyoruz.” deyince Başkan;”Mesele çıkarmayın” diyerek
basın mensuplarını adeta azarlar.Gazeteciler şenlik mahallinden
ayrılırlarken-terkederlerken, Belediye Başkanı yanlarına gelir ve
“Arkadaşlar..Kapris yapıyorsunuz.Mesele çıkartıyorsunuz.Sizin
yaptığınız terbiyesizlik.Yediğiniz önünüzde,yemediğiniz
arkanızda.Benim reklama ihtiyacım yok” diye gazetecileri kovmaktan
beter bir tavır sergiler.
Gazeteciler şenlik mahallinden ayrılırlar.Valilikçe tahsis
edilen araçla dönmek isterler.Ancak resmi aracın içinde üç-dört
kişinin alkol aldıkları görülür.Tepki gösterirler.Ama Şoför;
“Arkadaşlar Antalya’dan misafir.Ne var bunda, bunu büyütmeyelim.”
diyerek direksiyon kullanabilecek durumda olmadığı mesajını
verir.Gazetecilerden bazıları Kemer Emniyetine ait araçla, bazı
gazeteciler de oto stopla ilçe merkezine ulaşırlar.Üç saat
beklemeden sonra minibüsle 18.30’da Burdur merkezine gelebilen
gazeteciler,buruk,öfkeli ve mesleklerine karşı yapılan Belediye
Başkanı davranışları karşısında üzgündürler.
Basın mensuplarına önem vermeyen
kuruluşlar, bu kuruluşların yöneticileri, gazetecilerin;”reklam
elemanı” oldukları görüşünden hareket ediyorlarsa yanılgı
içindedirler.Gazeteciler haber peşinde koşarlar ve bu haberleri
kamuoylarıyla paylaşırlar.Burdur milletvekillerinin,vali vekilinin
de bulunduğu bir şenlik ortamında,gazetecilere böyle
davranılabiliniyorsa, söylenecek ne olabilir ki!..
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
25 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
DOST OLMAK; BİR OLMAK VE BERABER OLMAK
"BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR" güzel ve
Atalarımızdan kalan bir olgudur. Ahilik ve lonca sistemleri ile
halen devam eden odalar ve esnaf ve sanatkârlar odaları gibi pek
çok örneklemeleri silerde bilmektesiniz.
Dostluk işte en önemli olgu bütün
bir yaşamda olan ve arkamızdaki en büyük destek ve birikimlerimizi
destekleyen kişi "dost" olarak tanımlayabiliriz.
"Dost acı söyler" diyen atalarımız
kişinin dostunun ona doğruyu göstermesi bakımından söylediği ve
önerdiği işlerin acı bir reçete olduğunu belirtmesidir. Yaptığımız
yanlışımızı bizi dost bilen dostumuz bize ikaz veya tenkit olarak
bize dost olduğu için açıklar. Yaratılışımızdaki huyumuz olarak
bilinen fıtratımızda bizlerin tenkite ve yaptığımız yanlışlıklara
düzeltilmesi için yapılan öneri ve nasihatleri kaile almaz kulak
ardı ederiz. Bu sebeplerden dolayı dostumuzun bize tavsiyesini de
dikkate almayarak bencilliğimizi gösterir hatamızın ceremesini
etrafımızdakilere ve kendimize çektiririz.
“DOST DOST DİYE NİCESİNE SARILDIM
BENİM SADIK YARİM KARA TOPRAKTIR”
Diye dostluğun ne kadar bulunmaz bir nimet olduğunu vurgulayan
Aşık Veysel, kendisinin en son giderek kapısına varacağı kara
toprağı “dost” olarak bizlere bir işaret ve en sonunda varılacak
menzilimizi de belirtmeye çalışmıştır.
Kısacası dost bulabilen en mutlu ve şanslı kişi
olarak görmemiz zannedersem abartma olmaz.
“Bir dost az, iki dost çok” atalar sözü ile
satırlarıma son veriyorum.
24 Temmuz 2009 Saat 16,04
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
26 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
BİR SERGİNİN ARKASINDAN
Bir girişimin gerçekleşmesi için yapılacak emeğin
sonuçlanması ve bu sonucun da diğer üçüncü kişilerce görülmesi
gerektir. Bu gerekçenin en büyük sebebi; etkinlikte bulunan ve bu
etkinliğe katılanların da onura edilmesi gerekmektedir.
Bir giriş olarak Ressamların Çorum’da misafir
edilerek, onların yapıtlarının da sergilenmesi ile sonuçlanan bu
hareketliliğin hava muhalefeti ile biraz sekteye uğraması, etkinliği
fazla etkilememiştir umarım.
Dışarıdan takip eden birisi olarak, takip etmeye
çalışarak serginin yapılacağı gün sergi yerine giderek sergi
hazırlıkları yapılırken çekebildiğim kadar oradaki faaliyeti
görüntüleyerek sitemde ve fikir dergim de de yayımladım.
Bizimde birazcık bu etkinlikte tuzumuzun bulunması
ve okuyucularımıza bu bilgileri vermeyi gerekli görerek be
çalışmanın görüntülerini sizlerle paylaşmış oldum.
Görüşebildiğim kişilere kart ve sitemizin
bilgilerini aktararak numaraladığım çalışmaların kendilerine ait
olduğunu ve hayat hikâyelerinin de yollarlarsa bilgi ve diğer kendi
gönderecekleri yapıtlarını da sizlerle sanal olarak da olsa
paylaşacağımı belirttim.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
27 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
- GEMİ
-
- Bu liman senin, bu liman benim
- Dolaşıyor gemi engin sularda.
- Sessiz ve derinden gelen homurtusunu
- Duyan ve umursayan yok.
- Limanlar onu belki beklerken,
- O sessiz gözüken büyük kütlenin
- Bir sürü sıkıntısının olduğunu
- Dertlerinden deva aramak için
- Liman; liman bir bir dolaştığını,
- Kim bilir nerede son bulacak dertleri,
- Demir yığını olan cüssesinin
- Ağırlığı ile yok olacak geçmişi.
- Belki derin bir denizde gömülecek,
- Denizin tabanına yan gelerek,
- Sonsuza kadar gözden gönülden ırak,
- Belki limanlar tarafından anılarak.
- Belki de hiç hatırlanmayarak,
- Yoklukların içinde yok olup gidecek.
- Geminin hikâyesi böyle bitecek.
- 22 Temmuz 2009 Çorum 10,49
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
28 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
ÇORUM'DA RESSAMLARIN YAPTIKLARI VE
SERGİLERİ 21 Temmuz 2009
Ressam Arkadaşlar! Benim resimlediğim
çalışmalarınızı burada sergilemekteyim.
Resimleriniz ve sizin diğer çalışmalarınızı
yollarsanız adınızla yayınlayalım!
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
29 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
ÇOK BİLEN
Bildiğiniz gibi dergimizin sizlere bilgi verdiği ve
sizleri dergi ile ilgili bilgilerin yenilendiğini bildirmeye
çalıştığım
Grubumuza her nasılsa kayıt olunmuş
bir okuyucumuz beni bazı hatalarımı görerek kendince cevap vermiş.
Türkçe kelimeleri kullanmamızı tavsiye eden bu arkadaşın yazısında
yazım hataları olduğu gibi; yazdıklarının kaç tanesinin Türkçe
olduğundan bile bi-haber olduğu gözükmektedir. Ayrıca kendisinin
yazdıklarını da hiç kontrol etmeden göndermiş.
Aşağıda ismi bizde saklı olarak şöyle yazmış:
19 07 2009 tarihinde Saat 11.20
“Günaydın Çorum Fikir Dergisi yöneticileri,
“İsteğim dışı bana da ulaştırılan iletinize bağlı öbekte
biraz gezindim, Türkçe adına. Bir kesit olarak algılayıp dile
getireceğim yanlışların düzeltilmesi dileğim var:
“Türkiye’de Emlak”, “Siz de katılın” derken doğru yazmışsınız
da, “Sizde katılınız” ve “Sizde bulunmak isterseniz…” derken ‘de’
neden bitişti acaba?
"Bu yaptığınızı Çorumlu yapmaz!.."
Türkçe yazmayı sürdürürken araya bir “subdomain”
sıkıştırmanız neden acaba?
Bu bölümü yazanın kendisini ifade etme yeteneğinde bir bellek
silinmesi mi oldu?
Bu tümceyi yazanın tam orada da Türkçe düşünmesini salık
veririm. Genelde olması gereken konusunda yardımcı olurum ama burada
olmayacağım. Madem bir kazanç amaçlı öbek oluşturmuşsunuz, bir de
Türkçeyi düzgün kullanan yurttaş istihdam edin ya da görevlendirin.
Yine de bir yardım daha yapayım, ‘link’ yerine genel kabul gören
‘ilişim’ sözünü kullanın. Kandil aşkına, Türkçe adına”
İmzası: Sağlık adına sağlıklı düşünüp sağlığa önem veren -
Türkçeye çok duyarlı bir araştırmacı, yazar, çevirmen – 2 kitap
çevirmeni isimlerini veremeyeceğim reklam olur- M…. Sivil Toplum
Birliği Platformu Kurucu ve Eşgüdümcü Başkanı - Tüm Çeviri
İşletmeleri Derneği Kurucu Gen Sekreteri, en yaşlı-genç bilgesi -
Türkçeyi, havayı, suyu, toprağı, zamanı, enerjiyi akıllı kullanmaya
çalışan yurttaş - Not: Bugün ilk iletim size gidiyor; bilin
Türkçenin ne kadar önemli olduğunu!..
Bu sağlıklı düşünen, Türkçeye duyarlı” ne yazık ki
Türkçe birkaç kelimeden başka yazamayan” bilge arkadaşı buradan
REKLAM etmeyi düşünmüyorum “O kendisini bilir” zaten aşağıdaki
bölümü de kendisine yazıyı dergimize yükleyince tıklayarak
yollayacağım.
Yolladığım cevap:
İnsan kendi hatasını nedense görmezde başkasın hataları ile
uğraşır?
1-sizin iletiniz de her nedense bizim goole nin SPAM’A
(elektronik posta sağanağı, mesaj sağanağı) bölümüne gelmiş.
2- Fikir Dergisi Yöneticileri yoktur. Yazarları vardır.
Yöneticisi sadece benim.
3- İsteğin dışında geldi ise şu an itibarı ile
http://groups.google.com/group/fikir-dergisi e-posta
gönderisinden çıkartılmış bulunmaktasınız. Bunu sizde
yapabilirdiniz!
4- Bizim sadece e-posta listemiz yapılanları bilgilendirme için
kurulmuştur.
http://groups.google.com/group/fikir-dergisi ise
http://dergisi.info 10. alını tamamlamış bulunmaktadır.
Diğer dokuz sayı yazarlarımızın yazılarını da inceleyebilirsiniz.
Üye olma mecburiyeti yoktur.
5-"Bu yaptığınızı Çorumlu yapmaz" Acaba ÇORUMLU size ne yaptı?
Çok merak ediyorum! Çok İktisatçı, Turizmci Sağlık adına sağlıklı
düşünüp sağlığa önem veren ,Türkçeye çok duyarlı bir araştırmacı,
yazar, çevirmen, Tüm Çeviri İşletmeleri Derneği Kurucu Gen
Sekreteri, en yaşlı-genç bilgesi, Türkçeyi, havayı, suyu, toprağı,
zamanı, enerjiyi akıllı kullanmaya çalışan yurttaş vb. imzanız var
da ondan sonrum.
6- Domain "etki alanı -tanım kümesi -1) alan, ilgi alanı, 2)
tanım alanı (işlev) "olarak çevrilmiştir ki bu kelime ile
bağdaşamaz. Domain sadece bir hedeftir. Domaini aldıktan sonra
değiştirme imkânınız olamaz. Yönetim alanında ise her türlü
düzenlemeleri yapabilinsiniz. İlgi alanı ile de alakası aynı
isimleri anlatan pek çok isim veya kelime bulunmaktadır ve subdomain
Türkçe karşılığı bana biraz daha kelime bilimcileri düşündürse gerek
diyorum
7- SALIK (Ucu zincirli Topuz) her halde SAĞLIK demek
istediniz(!)
ÖBEK (Yaş ve yapıları aynı olan kişilerin veya topluluğuna
denilir.) Bizim öbeğimiz değil e-posta topluluğumuz vardır ki burada
90 yaşında da 18 yaşında da cinsiyetleri karışık kişiler de
bulunmaktadır.
8- LİNG karşılığı olarak verdiğin örneğe insanlar değil “kazlar”
bile güler.
9- En önemlisi iki adınız var . Ha sahi unuttum adınızı Türkçe
mi?
Hamiş:
http://fdergisi.info dergimizde adınız verilmeden bu cevabı
yayınlayacağım
Mahmut Selim GÜRSEL
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
30 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
GEÇEN AY SİTE İSTATİSTİĞİ
Site ziyaretçi istatistiklerimizin en yüksek
katılımını sağladığınız için hepinize teşekkür ederim.
Toplam tekil, Toplam sayfa incelemesi, Toplam Dosya
adedi ve Toplam hit en yüksek olduğu Haziren 2009 tarihli
istatistikleri ve diğer detaylı bilgilere aşağıdaki linkte
bulabilirsiniz.
http://istatistik.buadresim.com
TOPLAM TEK KİŞİ GİRİŞ 43820
Geçen aya göre 13398 artış ile.
Günlük ortalama tekil
ziyaretçimiz 1460
TOPLAM
SAYFA 89369 Geçen aya göre 28036 artış ile.
Günlük ortalama sayfa ziyaretçimiz
2970
TOPLAM DOSYA
140296
Geçen aya göre 13242 artış ile.
Günlük ortalama dosya
ziyaretçimiz 4676
TOPLAM HİT 3213978 Geçen
aya göre 287638 artış ile.
Günlük ortalama hit
ziyaretçimiz 171132
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
31 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
TATİLİNİZ GELİNCE ZEHİR OLMASIN
Yaz yazlığını gösterdi. Herkeste bir yerlere
gitme hevesi kabardı. Hakkımız tabiî ki gideceğiz. Giderken bazı
tedbirlerimizi almayı unutmayalım. Arkadaşlarımızla birlikte
yapacağımız programları sakın Internet’ten yazışarak yapmayalım.
Bilhassa gruplar kurulmuş ve bu grupları barındıran arkadaşlık
sitelerine dikkatli davranarak şu tarihte, şu saat falan yerde
buluşacağız, bekliyoruz gibi yazışmalardan sakınmamız gerekli
olduğunu hatırlatmak istedim.
Bilgisayar kullananların pek çoğu kişisel
bilgisayarlarına devamlı çerezlerin, solucanların atıldıklarını
bilirler. Hepimiz kendi yöntemimize veya birikimimize göre bu
gibi saldırılara önlemlerimizi aldığımızı düşünsek de; bizde
daha ileri düzeyde olan çerez atıcıları veya solucan
göndericileri bizden ileri olduklarını hatırda tutmamız
gerekmektedir.
Kişisel arkadaşlık grupları veya arkadaşlık
sitelerindeki kişilerle telefonlaşarak randevularınızı
kararlaştırmanız sizler için daha güvenirli olduğunu aklımızdan
çıkartmayalım.
Örneğin bir arkadaşlık grubunuzla beraber
Akdeniz’de bir kampta buluşacağınızı birbirinize safça yazarken,
bu mesajınızın sizlerin ne zaman nerede ve kimlerle olacağınızı
bilmeleri olasılığını sakın göz ardı etmeyiniz.
Hani birisi diyor ya:
Demedi deme.
İyi tatiller.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
32 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
GÜN OLA HARMAN OLA ON AY GERİDE KALA
Zaman. İnsanlar için olduğu kadar canlılarında
yaşamalarına yön veren, ayarlayan bir olgu. Gecesi var, gündüzü var.
İnsanlar için Haftası, ayı, mevsimi, yılı var. Diğer canlılar
içinde mevsimler oldukça önemli.
Belki pek çoğumuzun alışa gelen hale gelen “Gün
Dönümü” Haziran ayın 21’inde başlıyor. Pek çok bitkilerin
ömürlerinin bittiği ve meyvelerinin olgunlaştığı zaman dilimi!
Bizim bu okumakta olduğunuz sanal olup yazarlarının
gerçek olduğu “FİKİR” dergimizin de bu sayı ile 10 ayı geride
bıraktığını görmekteyiz. Görüldüğü gibi zaman dilimi çok çabuk
geçmekte ve ilerlemektedir. Dergi çıkartmak ve yayınlamak bir grup
ve gönül işidir. Yazar arkadaşlarımızı tarafıma güvenerek verdikleri
yazıları ile dergimiz devam etmekte. Ömrümüz sağ, kesemiz uygun
olduğu müddetçe de devam ettirmeye çalışacağım.
“Söz ağızdan çıkar” Atalar sözünü bizzat uygulamaya
çalışacağım.
Aşağıda dergimizin amaç ve gerekli bilgileri
hakkında sorulanları cevaplamak istiyorum:
1- Dergimiz nedir?
Dergimiz Yazlarımızın, Çizerlerimizin (Karikatürist,
desinatör, resim) ile çekerlerimizin Fotoğraf sanatı ile meşgul
olanların çalışmalarını hiçbir ücrete tabii olmadan ve her ayın
26’tısından 25’ine kadar yaptıkları etkinliklerin (Reklam olmamak
kaydı ile) sizlere bilgilendirmek amacı ile kurulmuştur.
2- Dergide bir ay içinde kaç çalışmaya yer
verilmekte?
Dergimizde basılı eserlerde olduğu gibi sayfa
bastırma derdi ve külfeti olmadığından çalışmalar için bir
sınırlandırma bulunmamaktadır.
3- Bazı yazılarımızda ufak silinmeler olmakta neden?
Evet çok azda olsa bazı arkadaşlarımızın yazılarında
istemeyerek yazdıkları kişilere sataşma, aşırı yerme ve diğer ahlaka
aykırı kelimeleri çıkartmak zorunluluğunda çalışmalar ufak tefek
sansüre tabi tutulmaktadır.
4- Telif ücreti neden vermiyorsunuz?
Yayınevi olarak yazarlarımıza telif ücreti
vermediğimizi söylüyoruz ve bu çalışmaları için de yayınlanmasını
bildiren umumi bir not istemekteyiz. Bakınız: Bu imkânsızlığa
karşı yazarlarımız dergimizin ve sitemizin ortaklık payına doğrudan
ücretsiz katılımları sağlanmakta ve isimleri ile ilgili sitemizde
sayfaları açılmaktadır. Bakınız: yapacakları
röportaj ve tanıtımlar için belirli bir nemalandırma teklifimiz
bulunmaktadır.
5- Bu çalışmaları topladığınız
Internet domainler, site barındırmaları ve diğer masrafları herhangi
bir kuruluş veya dernek mi karşılamakta?
Hayır bütün masrafları ve giderleri
kendi bütçemden karşılamaktayım
6- Sizin bundan çıkarınız o zaman
nedir?
Hiçbir çıkar gözetmemekteyim. Halka
hizmet Hak’a hizmet olarak yayınevimizi kurmuştuk sanal hizmetimizi
de devam ettirmekteyim.
7- Sizin sitelerinizi oldukça fasla.
Bu siteleri derli toplu gösteren bir sayfanız var mı?
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
33 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
YAZDIĞINA BAKMAK YETİYOR MU?
İnsanların bir objeye bakmalarında görünüş beyne
anında yansıtılır. Baktığımızda gördüğümüz bize beynimiz tarafından
görüntü halinde gösterildiğini bilim adamları ispat etmiş
bulunuyorlar.
Ayrıca yine insanlar gördükleri belgelerin üzerinde
bulunan bütün bilgileri aynen bilgisayarlarda bulunan ram (sanal
bellek) gibi algıladıktan sonra beynin çözümlemesi ile görüntünün
yazı ise harf harf birleştirerek okuduğunu tespit ettiklerini
söylüyorlar. Bu yazışmaları yapan kurumların daktilografın yazdığını
bir şefin okuduğu ve yanlışlıkları düzettiği ve yeniden yazıldığı
şefin parafından sonra da müdür yardımcısının okuyup gözüken
eksiklik tamamlatarak tekrar şefin okuduğu ve müdür yardımcısından
sonra da müdürün okuyarak evrakı imzalaması bu bilgiyi zaman
içerisinde tecrübe ile edindikleri ve bürokraside kullandıkları
görmüşsünüzdür.
Sizde bir yazılı kağıtta ilk olarak gözün ramının
yanlışı algıladığını beynin bunu çözümleyerek sizin o yanlış
yazılmış yere geldiğinde o yanlış yazılmış yeri gördüğünüz olmuştur.
İnsanlar yanlışlıklar yaparak pek çok kurum veya
kişilere zarar verebilirler. Mesela geçenlerde başımda geçen bir
noter işleminde daha sonradan gözüken eksik bir bilginin
düzeltilmesi için yazılı dilekçe ile müracaat ettiğimde noterin
düzenleme bilgisi vermemek için savsakladığını ve hatta dilekçemi
kabul etmeyerek almadığı üzerine ben de Cumhuriyet Savcılığına
dilekçemin kabul edilmediği hakkında bir müracaatta bulundum. Bu
soruşturma belki aylar sürecek sonuç olarak yanlış yapılan işlem
aynen kalarak benim kağıttaki yanlış bilgiyi düzelttirebilmem için
mahkeme kararı almam gerekecek.
Buna benzer pek çok yanlışlıklar ile insanlar
tarafından yapılmakta ve yapılmaya devam edilmektedir.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
34 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
- TAM HIYAR VAKTİ
-
- Tam hıyar vaktidir bu günler
- Taze ve kokulu yenen cinsler
- Ye yiyebilirsen yaptıkları bu işler
- Hıyarlara doldu bu güzel memleket.
-
- Kimi hıyar memlekete turist getirdiğini sanır,
- Başka hıyar ise ekümenlik masalı anlatır
- Diğer hıyar edebiyatta tekim diye övünür
- Hıyarlara doldu bu güzel memleket.
-
- Kimine paye verir, Anavatanına söv diye
- Bazılarına makam verir Ülkeni sat diye
- Onlara anlatır Vatanına söveni sev diye
- Hıyarlara doldu bu güzel memleket.
-
- Vatanımızda bu hıyarlar varken düşünmek
- Bilmek gerek bu hıyarları nasıl yemek
- Elin Gavuru kullanırken bulara hıyar demek
- Hıyarlara doldu bu güzel memleket.
-
- Hangi hıyarlardan bahsettiğimi
- Okur bilir elbet; okuyan dizelerimi
- Beklenmez kimseden övgü isteği
- Hıyarlara doldu bu güzel memleket.
- 14 Mayıs 2007 14.00 ÇORUM
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
35 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
- BİR YAŞAR BİN ÖLÜRÜM
-
- İnsan neden doğarken ağlar bilir misin?
- Nereden bileceksin ki!
- Anasının karnında bir dünyaya gideceği söylenir;
- Merak eder, ana karnında öğrenir.
- Çıkınca dünyaya yaşadığı bir haznedeki su değil
- Uzay içerisinde koskoca bir alan
- Korkar onun için ağlar, ağlarda ağlar.
- Emekler, yürür, büyür de büyür.
- Yollarsın ya gelin olur, ya asker
- Gider ha gider. Gider ha gider.
- Bakarsın bir gün öldü derler,
- İnsanlar omuzlar götürüp yolcu ederler.
- İşte ilk doğarken öleceğini bildiğinden
- İnsan doğarken onun için ağlar derler.
- 23 Nisan 2007
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
36 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mustafa Nevruz SINACI
|
Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ |
YENİ BİR SİYASİ HAREKET Mİ !
ANAP’la D(Y)P’nin birleşme ve
bütünleşme çalışmalarının start alması nedeniyle 23 Temmuz 2009
Perşembe günü bir toplantı düzenlendi. Taraflar karşılıklı
açıklamalar yaptılar. Böylece, siyaset tarihine ‘kara bir cehalet,
Demokrat Parti’ye hakaret, nisyan ve garabet’ ten mürekkep bir belge
daha düştü. Duyuru/davet anonsunda ‘kinayeten’ şu ifadeler yer
almakta.
“ANAP ve DP 26 YILLIK AYRILIĞA SON VERİYOR” D(y)P Başkanı
Cindoruk: “Türkiye’nin uzun yıllar beklediği bir siyasi olayı
gerçekleştiriyoruz” ve “yeni bir siyasi hareket ortaya çıkarıyoruz”
dedi.
ANAP Başkanı Uzun’sa: “belirlenen
tarihten önce bütünleşme süreci tamamlanacak”, “Türkiye’nin önüne
yepyeni bir parti olarak çıkacağız”, “DP bütünleşmenin ismi olacak
ve bütünleşilecek yapı haline dönüştürülecek” biçiminde konuştu.
Sürece nazaran ilginç!
ACAİP VE GARİP BİR DURUM!
Gerçekte; Yargıtay Cumhuriyet Baş
Savcılığı’na ANAP Genel Başkanlığı’nca teslim edilen 28 Mart 2006
tarih ve GES.005.04/1530 Sayılı resmi yazı, bildirim ve ekleri
uyarıca:
1.Demokrat Parti’nin 08 Mart 2005
tarihli Olağanüstü Büyük Kongresinde, 2820 Sayılı Siyasi Partiler
Kanunu’nun 109., 110 ve ilgili diğer maddeleri ile Tüzüğün 25.
maddesi gereği “Anavatan Partisi (ANAP) ile birleşmek üzere kapanma
kararı verdiği,
2. Anavatan Partisi’nin
04.Haziran.2005 tarihli Olağanüstü Büyük Kongresinde ise; “Demokrat
Parti’nin Anavatan Partisi’ne katılması ile ilgili olarak bilumum iş
ve işlemlerin ifası hususunda M.K.Y.K.’nun tam yetkili ve görevli
kılındığı,
3. 28 Aralık 2005 günü Erkan MUMCU
Başkanlığında toplanan MKYK’nun 10 sayılı kararı ile bu hususun
deruhte ve ikmal edilerek, DP-ANAP birleşme ve bütünleşmesinin
fiilen, hukuken ve resmen tamamlandığı,
28 Mart 2006 günü Yargıtay
Cumhuriyet Baş Savcılığı, İçişleri Bakanlığı ve Anayasa Mahkemesine
verilen mezkür resmi yazı ve bildirimle “kesinlik” kazandığı ve
durum DP dosyası, resmi evrak, kongre tutanakları, taraf beyanları
ve basın bültenleri ile sabit olup fiilen gerçekleştiği
(olup-bittiği, yaşandığı) halde!
4. Bütün bu “ikmal
edilmiş/tamamlanmış, tekemmül etmiş” hukuk ve ahlaka uygun usul ve
prosedüre rağmen; Sırf bir hile-desise, düzen ve seçmeni aldatma,
yanıltma ve 2007 seçimlerinde kullanma amacıyla Mehmet Ağar ile
Erkan Mümcu arasında vaki 05-14 Mayıs 2007 tarihli: DYP’nin kanunsuz
olarak DP adını edinmesi ile sonuçlanan sanal “birleşme bütünleşme”
eyleminin mezkür partiler için hayali sükut ve hazimet nedeni
olduğu; Dahası süreçte DP’nin tertemiz adı’nın kirli pazarlıklara
alet edildiği, bilinen gerçeklerdendir.
Hani vaktiyle Aydın MENDERES, DP’ye ihanet ederken “Çarşıya
kadar değil, pazara kadar değil, mezara kadar RP’liyim” demiş ve
akabinde vahim bir kaza (felaket) ile malul ve tekerlekli sandalyaye
mahkum olmuştu ya!.. İşte, ANAP ve D(y)P’de bu samimiyetsizlikleri,
yahut art niyetli sahipleri yüzünden 7 yıldır mâkus bir tarih ve
talihsizliği paylaşmaktadırlar.
Oysa, DYP. , DP’den aldığı 30.12.2002 tarih ve 02.08/009 sayılı
resmi çağrı ve ihtarnameyi ne çabuk unutmuş? DP’nin adını edindiği
halde “Yeter! Söz Milletindir” anlamına gelen amblemini niçin
reddetmiş? Ve, Tüzük ve Programı’nı niçin “Kadim DP’nin dava, manâ
ve misyonunu üstlenmemiştir?
Bizden hatırlatması: Demokrat Parti,
adalet ve hukuk gereği TC’nin De’Facto iktidarı, tek ‘hukuki ve
meşru’ siyaset kurumu; Fiili durumdan dolayı 27 Mayıs mağduru ve
mazlumu; hain bir isyan ve ihanetin maluldur. Vaki iade-i itibar,
henüz hain ve kaatiller sorgulanmamış ve yargılanmamış olduğundan
memnu ve muteber addolunamaz.
Neticede: DEMOKRAT PARTİ, Atatürk’ün
vasiyeti, Demokrasi Şehitleri’nin emaneti “siyasette fazilet
mücadelesinin” adı ve mabedidir. O’nunla oyun olmaz biline!
Kaldı ki Demokrat Parti hukuken ANAP’ın yeddi, sorumluluk ve
vesayeti altındadır. Bu süreçte: 1993 “hırs, husumet, kapris ve
taassup” tuzağına asla düşülmemelidir!
(*) Mustafa Nevruz SINACI : Siyaset Bilimci-Hukukçu, 7. ve 9.
dönem DP Genel Başkan Yardımcısı, Araştırmacı-Yazar, BAK:
http://www.mustafanevruzsinaci.blogspot.com,
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
37 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mustafa Nevruz SINACI
|
Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ |
SİVİL DARBE VE ŞİFRELER
Bazı asker kişilerin sivil mahkemelerde
yargılanmasına ilişkin, iktidar tarafından, sinsi bir gece yarısı
baskını, gizli amaçlara matuf ve AB tarzı yapılan operasyon;
Gerçekte oyun’un bir parçası olan çevrelerde “sanal” bir şaşkınlık
yarattı.
Bunlar, genellikle adalet ve hukuk tanımayan ve
“kanunculuk” yapan kesimlerdir.
Sorsanız; Askeri Yargıtay’ın “Adalet Devletin
Temelidir” ilkesi ile Sivil Yargıtay’ın “Adalet Mülkün Temelidir”
söylemi arasında ne fark var diye! Hangisi ne anlama gelir, mana,
medlul (içerik-muhteva) maksat nedir bilmezler. Yahut merhum Mustafa
Muğlalı Paşa utancı dâhil (d…) gibi bilirlerde, işlerine gelmediği
için söylemez, doğru dürüst bir lâf da etmezler.
Peki, neden ve niçin? Çünkü adalet, hukuk ve hak
27 Mayıs’la birlikte infaz; Ordu’nun kadim subay ve üst subaylarının
kahir ekseriyeti kovulmaktan beter bir biçimde terhis edildi.
Yetmedi, askeri okullar boşaltıldı. Koskoca TSK subaysız ve
generalsiz kaldı. Rivayet değil hakikattir: Cebri terhis yoluyla
orduyu terk’e icbar edilenlerin tamamına yakını “Peygamber Ocağı”
şuuruna sahip, Mareşal Fevzi ÇAKMAK ekolü’ne dâhil ve beş vakit
namaz kılan, imanlı-şuurlu yani aydın, münevver ve mütedeyyin,
gerçek Türk ve Müslüman Askerleri idiler. Sonra yapılan yasa
düzenlemeleriyle ‘askerlik’ sıradan bir mesleğe dönüştü. 2300 yıllık
sağlam ve sarsılmaz gelenek “inanç, kök ve ırk temeline dayalı”
akait ilga edildi.
ESAS MESELE ŞU Kİ: Alçakça yıkılan demokrasinin
hazin enkazı üstüne monte edilen güdümlü ve gayri milli örtülü
faşizm, oligarşi ve despotizmin, bundan böyle “halka karşı” korunma
ve kollanma ihtiyacı hâsıl olduğu içindir ki; Anti-demokratik amaç
ve içerikli pek çok kurum ve kuruluş oluşturuldu. Örneğin 6.04.1914
tarih ve 233 sayılı geçici kanunla kurulu Divan-ı Temyiz-i Askeri
de, “Askeri Yargıtay”a dönüştürüldü. Önceleri bu sadece bir kuruldu.
Adli (sivil) üyeleri dahi vardı. Sonra, bir paçavra kadar dahi
hukuki değeri olmayan 61 dayatmasıyla kurumlaştı!... .
İLGİNÇ TARİHÇE: 6.04.1914’de, Divan-ı Temyiz-î
Askerî adıyla dar çerçeveyi şamil kurulan dairenin görevi; “Savaş
Mahkemeleri (Divan-ı Harp) ve disiplin kurullarınca verilen
kararları temyizen incelemekti” 6 Eylül 1916 tarih ve 809 sayılı
Kanunla kapsam genişletildi. Tek olan temyiz kurulu ikiye çıkarıldı.
Ayrıca, bazı yenilikler de getirildi. TC kurulduktan sonra,
20.05.1922 tarih ve 237 sayılı Kanunla mezkür daire “Askerî Temyiz
Mahkemesi” adıyla Ankara da teşkil edildi ve başkanlığına Org. Nihat
Anılmış getirildi. 22 Mayıs 1930 tarih ve 1631 sayılı Askerî
Muhakeme Usulü Kanununun 284. maddesiyle “Askerî Temyiz Mah.” adı
yasallaştı ve 27 Mayıs’a kadar usul ve esasları yürürlükte kaldı.
Bu süreçte “askeri sahada, asker
arasında ve münhasıran (sıkıyönetim, olağanüstü hal ve savaş hariç)
kapsam içi suçlara ilişkin” geçici Askeri Mahkeme ve disiplin
kararlarına temyizen bakılırdı. Diğer bir anlamda ve esas
itibarıyla: Yargı usulü tekti ve adli idi Askeri Temyiz sadece özel
mahkemeler, disiplin kurulları ve yarısı sivil bir heyetten
ibaretti.
Askerî Yargıtay bugünkü adı ve
yapısına, 27 Mayıs kalkışmasından sonra, sözde kurucu meclisçe
hazırlanan 9.07.1961 kabûl tarihli Anayasa ile kavuştu. 61 Anayasası
Askerî Yargıtay’ı yüksek mahkeme olarak düzenledi, 141'inci madde
gereği 24.12.1962 tarih ve 127 sayılı Kanunla kaim teşkilât yapısı;
8.7.1972 tarih ve 1600 sayılı Kanunla tekrar düzenlendi. 11.12.1981
tarih ve 2563 sayılı Kanunla MGK bazı değişikliklerle Askeri
Yargıtay’ı 1982 Anayasası’nda aynen korundu. Sıkıyönetim mahkemeleri
1991’de kaldırıldı. 27 Mayıs 1993 tarihinde dairelerin üye sayısı
altıya; 2001’de, 5 olan Daire sayısı 4’e indirildi. Buna mukabil
Dairelerin altı olan üye sayısı yediye yükseltilerek teşkilâtlanma
biçimleri tamamlandı.
Gerçek bu.. Yani ikili yargı (çifte standart)
sistemi 27 Mayıs ‘dikta rejimi’ damgalı ve halk partisi patentlidir.
Kast-ı mahsusla ikame sistem kaht-ı rical’le aslına iblâğ
olunamaz!.. Hakikat ve adalet ancak; Umur-u devlet ve siyasette
fazilet ile kaim olabilir. Zira TC de, “Egemenlik kayıtsız ve
şartsız milletin” olduğu; “milli devlet” ilkesinin hayata geçtiği ve
“güç’ü hak’lılar (bizatihi millet) teslim aldığı” takdirde ancak
“adalet” hayat bulabilir.
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
38 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mustafa Nevruz SINACI
|
Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ |
SON VUKUAT ve SKANDAL!
Peki; SSK ve Bağ-Kur emeklilerine,
“Ekim 2008'de yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Yasası’nın 55. maddesi doğrultusunda, "Bir önceki 6
aylık (Ocak-Haziran, 2008) enflasyon oranında, yani % 3.83 zam
yapıldığını; YASA GEREĞİ: 01 Temmuz 2009’dan geçerli olmak üzere de:
2008 yılı Tem.-Aralık enflâsyonu olan % 6.77 oranında zam yapmak
zorunda olduğunu biliyor musunuz?
Yani adalet ve hukuk gereği 2009
yılı Temmuz ayı zammı % 6.77 olarak uygulanmak zorunda iken;
(Yasanın amir hükmü ve iktisap edilmiş hak’a rağmen) Niçin
(5.7.2009) SSK ve Bağ-Kur emeklilerine % 1.83 maaş zammı yapıldı
acaba ?
Hani Recep adalet (hüküm
doğrultusunda) hak ilkelerine sahip ve saygılı idi!
Bir yanda eski rical, evlât-ayâl,
yandaş’a-yoldaş’a kıyak, diğer tarafta ekonomik kriz, fakr-ü
zaruret, açlık-yokluk, yoksulluk içinde kıvranan, en hayati ve
insani (mutlak/ zorunlu) ihtiyaçlarını tedarikten aciz, yaşamı
zindana dönen, sefalete mahkum edilen asıl vatandaş!
Biline ki; “ADALETSİZ HÜKÜMET’LER
FAZİLETSİZDİR”
Gönderen Mustafa Nevruz SINACI
zaman: 08:41 0 yorum Bu kayda verilen bağlantılar
BAK: http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
39 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mustafa Nevruz SINACI
|
Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ |
KUŞATMA VE ÇULLANMA
Sevgili ve değerli okuyucularım;
Aziz ve kadim gönül dostlarım!
Ülke, İnsan, Bayrak ve Toprağın;
Adalet ve Hukuk’un gerçek sahipleri!
Hak yolunda fazilet mücadelesi veren
ve/veya vermeye talip kardeşlerim !
Geçirdiğim ağır bir felç nedeniyle
“üç ay”dan fazla bir süredir dostlarım hüzün, bilumum vatan
hainleri, insanlık, adalet ve hukuk düşmanları sevinç içinde. 7
yıldır çektirdikleri maddi-manevi baskı, aleni tehdit, günde on
binleri bulan virüs saldırısı ve trojan (truva atı) zulmü ile
organize büro baskınlarına rağmen; Allah’a şükür hâlâ ayakta ve
hayattayız.
Borcumuz, derdimiz olmuş, bir el,
bir ayak sıkıntı yaratmakta imiş ne gam! İnsan, “Hürriyet, adalet ve
bari hakikat (insanca yaşam) uğruna vardır. İşte bu minvalde
kaderimiz ve karakterimiz olan süreç devam edecektir. Muhtemel kısa
süreli mazeretimiz nedeniyle bazen; bilim insanları ve dava
adamlarından nakiller“ yeri geldikçe ve mümkün oldukça da “kendi
yazılarımız, yayın ve makalelerimizle“ İnşâllah.
Yeni dönemi TURGEM Genel Başkanı
kadim dostum Remzi UYSAL’ın (*) çok önemli ve değerli “BİR YORUM
YAZISI“ ile başlatıyorum. Makale 07 Temmuz 2009 tarihli. Konu ve
başlık aynı
-
Remzi
UYSAL
- KUŞATMA VE ÇULLANMA
- “Türkiye Psikiyatri Derneği Üyesi
Sayın Prof. Mehmet Kerem DOKSAT´ın posta kutuma düşen ’Türkçe
Bülten’in ’Etiketler Bölümü’nde, “Erdenekon ATATÜRK´ün kişiliğine
psikolojik saldırı“ başlıkllı yazısını ve de Sayın Gökhan DEMİR´in
de bu yazının içeriğine 28.6.2009 günlü yaptığı eleştiriyi okudum.
- Sayın Doksat yazısında, Türkiye’nin
bugün içinde bulunduğu durumu, halkımızın nasıl bir psikolojik süreç
ve travmalardan geçirilmiş olduğunu, ulusal duygu ve reflekslerinin
nasıl yok edildiğinin, ülkemizin yağmalanmasına neden tepkisiz
kalınmakta olduğunun, bir bilim adamı olarak analizini yapıyor.
- Sayın Demir´in eleştiri yazısından;
Ulusal ve laik devlet düzenimiz gerekirse dağılsın da, bu nasıl
olursa olsun ve bunu kim yaparsa yapsın, bizim umurumuzda değil
diyebilecek bir kesimin, devlet yapımıza ve aydınlarımıza duydukları
öfkenin dışa vuruşu anlaşılıyor.
- Aslında Sayın Demir´e, kendisi gibi düşünenlerin neler
hissettiğini bize çok samimi bir şekilde hissettirdiği, anlatmaya
çalıştığı için, teşekkür etmek istiyorum.
- Demek oluyor ki; bir kesim
Türkiye´de pusuya yatıp, emperyalistlerin Türkiye’nin başına
çullanmalarını beklemiş ve bu kesim bunu, inanıyorum ki, dinimizdeki
vatan sevgisi ile de bağdaşlaştırabilmiş. Ama şu unutulmamalı ki;
bugün ulusal onur ve değerlerimize saldıranların karşısında
-birilerine kızdıkları için de olsa- suskun kalan kesim, gelecekte
bu topraklarda ibadetlerini bile gönül rahatlığı içinde
yapamayacaklar.
- Türkiye’nin başına çullanmakta
olanlar, Pakistan ve Afganistan´da söz yerinde ise sokaklarda rast
gele yakaladıklarına, terörist ve yandaşları diye Guantanamo´da
yaptıkları ortada. Irak kapı komşumuz. O insanların yaşam haklarına,
kutsal inançlarına ve hatta ibadethanelerde yapılan saldırı ve
hakaretleri yıllarca okuyup, dinledik, görüntüleri izledik.
- Anlaşılıyor ki, ülkemizde üstelik dindar geçinen bir kesim,
kendileri gibi düşünmeyen aydınlarımıza, içlerine sindiremedikleri
laik devlet düzenine, nedeni ne olursa olsun duydukları kin ve
öfkeden, ülkemiz ekonomisinin can damarı olan bankalarımızın %70´
inin üzerinde yabancılara peşkeş çekilmesine seyirci kalabiliyorlar.
Oysa; hiç bir Avrupa Birliği (AB) ülkesinde, banka sektöründe
yabancı sermayenin oranı %21´i geçmez. Biz bankalarımızı yabancılara
orantısız şekilde yabancılara sunarken, Almanya´da birleşik sağ
partilerin ağır bastığı ve başbakanı da sağcı olan koalisyon
hükümeti, zarar eden bankalarda yüksek oranda hisse senetleri alıp,
banka yönetiminde ve ekonomide devletin gücünü artırıyor. Biz de ise
tam tersi oluyor. Bunun izahı nasıl yapılabilir? Sadece bankalar mı,
yabancılara altın tepside sunduğumuz.
- Bu da yetmezmiş gibi; yabancı banka
sermayesi kuşattığı yerli sermayemize, en düşük kredi için bile, en
güç şartları öne sürmekteler. Böylece yerli sermayemizin yok
olmasına göz yumuluyor.
- Bütün bunların kaynağı, ATATÜRK ve
Devrimlerine, (Türk İnkılâbına) yurtsever aydınlarımıza duyulan,
nefret, kin ve öfke midir?
- Bunun vatanseverlikle, sağduyu ile
bağdaşır tarafı var mıdır?
- Bugün soframıza gelen ekmek bile,
tarım politikamız böyle devam ederse, vücudumuzda tıp biliminin bile
tanımlamakta aciz kalabileceği hastalıkların nedeni olabilecektir.
Genleri ile oynanmış ve köylümüze empoze edilen tohumlar,
tarlalarımızın verimini tamamen yitirip, harmandan kaldırdığımız
buğdayın da tohum olamayacağına tanık olduğumuzda, hem bazı şeyleri
düzeltmek için çok geç olacak, hem de bu zaman içinde çok şeyin
ellerimizden kayıp gittiğini görebiliriz.
- İşte üç ay içinde oluşan ve %13,8
küçülen ekonomimiz, milli gelirimizden buharlaşıp uçan 57 milyar
dolar, kimleri mutlu etmiştir?
- Bu mu teğet geçen kriz?
- Yoksa; Türkiye´yi kuşatma ve başına
çullanmanın bir işareti midir?
- Ülke değerlerinin yağmalanmasına,
peşkeş çekilmesine göz yummakla mukkadesatcılık nasıl
bağdaşabiliyor?
- Oysa dinimizin en değerli ve kutsal
öğesi, vatan ve toprak sevgisi değil midir?
- Bana 27 yıl önce bir ayağı takma
genç bir Filistinlinin: “Bizim kıldığımız Cuma namazı kabul değil“
dediği, halen kulaklarımda çınlamaktadır.
- Sayın Demir gibi düşünen ve
davrananlar, istediklerinin “gönüllerince gelişmediğini” öne
sürerek, bugün reddettikleri “eskinin“ de geri dönemeyeceğini,
yaşayıp öğrenmek mi istiyorlar, yoksa?
- İşte o zaman, bazı şeyleri düzeltmek
için zaman da, fırsat ta kaçmış olmayacak mı?
- Allah Türkiye´yi, başımıza çullanmak için dışarıdaki pusu
siperlerinde yatanlardan değil de, öncelikle içerideki
işbirlikçilerden ve siperlerde yatanlardan korusun.
- Korkarım ki bu süreci dibe vuruncaya
kadar yaşayacağız.
- Ama unutulmamalı ki; tarihimiz
sabrımızın sınandığı örneklerle doludur.
- Ondan sonra mı?
- Tarihimizde yaşadığımız 86 yıl
öncesinin örneğini kim yok sayabilir?
-
- (*) Remzi UYSAL, TÜRGEM Başkanı
e.Mail: uysalremzi@yahoo.de
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
40 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mustafa Nevruz SINACI
|
Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ |
BİR MÜŞAVERE VE "İNSAN" HAKKINDA MÜZAKERE
30 Haziran 2009 Salı
Çok Sevgili ve Değerli "Gamze Erkök"
Hanımefendi Kardeşim;
Tartışma (müzakere ve mütalaa)
konumuz İNSAN'dır.
Biz, insan'ın "iyi" olduğunu ve
sadece "iyi, namuslu, dürüst, demokrat, adaletli ve faziletli"
varlıkların "insan olduklarını" fıtraten (yaradılıştan, doğallıkla)
bilenlerden ve "iyi bigiyi", yani İLİM'İ bizzat yaşayan ve yaşatmaya
çalışanlardanız.
Bu muhteşem frekans uyumu da açıkça
göstermektedir ki, SİZ'de, yüksek bir varlık ve gerçek bir
İNSAN'sınız. Kutlarım.
Şiarımız: "Göründüğümüz gibi olmak
ve Olduğumuz gibi görünmektir" İçten saygı, kalbi teşekkür ve başarı
dileklerimle.
Mustafa Nevruz SINACI
EY, ADININ ADAMI "HAMİYET"
(Sahip çıkan, koruyan ve kollayan,
insaf, ilim ve merhamet sahibi) HANIM!
Güçlülük asla haklılık nedeni değildir. Kesinlikle olamazda.
Bilakis "güç" adalete dayalı olursa
yaratıcı kuvvet; Aksi taktirde, yıkıcı istibdat, yakıcı zulüm ve alt
varlıklarca icra olunan sömürü, işkence ve tahrip aracı haline
gelir.
Keza, SAYGI evrensel denge
(stabilizasyon) unsuru olup, esas itici güç ve yapıcı-yaratıcı
faktör SEVGİ'dir.
SEVGİ, gerçek anlamda ilahi
kaynaklıdır.
Adalet ve fazilettir.
İşte gerçek güç budur.
Yani, haklılık ve doğruluktan
yükselen aksiyon ve irade.
Meşruiyet de (bu) adalet (GERÇEK
GÜÇ) ile kaimdir.
Adalet aynı zamanda evrensel
işleyiştir.
Diğer bir anlamda nizam-ı alem.
Yani, doğal denge.
Yani, canlı-cansız, insan-hayvan,
vahşi-ehli, kendiliğinden mevcut her ne varsa (mevcudat) tamamını
içine alan ve istisnasız kapsayan eko-sistem.
SONUÇTA:
Eko sisteme sahip ve saygılı olarak
dünya ve evreni imar ve tamir edenler:
Evrensel saygı, sevgi ve adaleti'in
kudreti = haklı, doğru ve yerinde olan güç;
Tahrip ve tarümar eden, yalan,
talan, hırs ve ihtirasla yakıp-yıkan negativite (afet-felaket);
Yasa, hukuk, ahlak ve adalet dışıdır.
O, İnsan, hayvan, canlı-cansız her
şeye zarar veren'in derhal konrol altına alınıp, talim ve terbiye
edilemediği (insan'a dönüştürülemediği) taktirde derhal imha
edilmesi gerekir.
KISSADAN HİSSE:
Aramızda suret-i hak'dan görünerek
dolaşan;
Ancak, insanlık-ADALET, Sevgi-Saygı,
Hürmet ve Muhabbet ve dahi HAYVANLIK dışı olan: Rüşvet-iltimas,
ayırma-kayırma, yolsuzluk-suistimal, görevi kötüye kullanma,
gasp-irtikap, vergi dahil her türlü kaçakçılık, anarşi-terör,
cana-mala ve ırza tasallut ve tecavüz FAİL, SUÇLU ve potansiyel
eğilim sahipleri asla insan değidirler.
Bunlara 'hayvan' da denilemez, zira
hayvanların her türü onlardan daha şereflidir.
Onlar insanlar ve hayvanlara karşı acımasız, zalim, duyarsız,
adaletsiz ve apaçık DÜŞMAN oldukları için; "İNSANLAR VE HAYVANLAR
ALEMİNDEN" acilen ve derhal "DIŞLANMALARI" mutlak bir zaruret, meşru
bir hak ve insanlık adına vecibedir.
Mustafa Nevruz SINACI,
Siyaset Bilimci-Hukukçu, Araştırmacı-Yazar
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
41 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mustafa Nevruz SINACI
|
Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ |
- BİR PAZAR GEZİNTİSİ
- -Alo,Alo,Alo.
- -Merhaba arkadaş.
- -Merhaba dost.
- -Ne yapıyorsun?
- -Bildiğin gibi,günlük işlerin
tamamlanması için yoğun şekilde çaba harcıyorum.
- -Ne güzel ediyorsun. Birde bana
sorsan ne yapıyorsun diye. Canım ne sorayım arkadaş,hepsini sen
biliyorsun.Senden bir şey mi saklıyorum.
- -Sen iş kovalarken biz ne
kovalıyoruz hiç sordun mu.Ne soracaksın tabi senin işler ,halk
deyimi ile tıkırında .Sen haftanın sonuna gelmeyi düşünüyorsun.Senin
- Belli bir işin yok mu arkadaş,İş arıyorum amma bir türlü
bulamadım.Halk tabiri ile konuşursak sinek avlıyoruz.Avladığımız
sinek cinsi de belli değil.Karasinek mi sivri sinek mi
bilemiyorum.Sinek çeşitlerini sana saymama gerek yok.Sen sinekleri
tanırsın.Onlara karşı bağışıklık edinmişsin.Ya biz bir türlü
bağışıklık kazanamadık.Dostlara selam vermekten başka bir iş
yaptığımız yok.Soruyorlar insana.Bir işin var mı ?Var mı dersin
yoksa yok mu ? Tabii ki var diyoruz.Ancak iş yerine geldiğimizde
elimize alacak bir işimizin bulunmadığını anlıyoruz.
- -İşimiz olmasa da bilgisayarımız
var. Onunla ilgileniyoruz. Onu boş bırakmak olmaz bilirsin. İş
yerine doğru birisi yaklaştığında hemen bilgisayara dikkatli bir
şekilde bakmaya başlarsın. Dostlar alışverişte görsün diye. Kapıdan
içeri dalan kişi bir bakarsın,zaman doldurmak için mi yoksa bir
işini yaptırmak için mi geldiğini kişinin tavrına ve rengine yani
yüzünün rengine bir bakarsın.Bu kişi zaman doldurmak istemiyor.İşi
acele herhalde. Selamlaşırsın, oturması için ısrar edersin.
Biliyorsun ki bu kişi sana iş için geldi. Ne var ne yok
derken,kapıdan giren kişi derdini açmayı biraz geciktirmiş olsa da
yavaş, yavaş içini dökmeye başlar..Anlattıklarını dinler görünür
bilgisayara bakmayı da ihmal etmezsin.Çünkü bilgisayar sana bilgi
aktarıyor,zamanın boş olsa da tatlı saatler geçirmeni sağlıyor. İş
yerine iş için dalan kişi kendi kendine söylenmeye başlar. Bu adam
bana değil de bilgisayara neden bakıyor. Sanki bu ülkede o mu var.
Bende bir başka yere giderim derken bilgisayar başında, yani masa
başında oturan kişi. Evet! Seni dinledim. Senin bu işin görülmesi
için elimizde parça yok. Bilgisayara bir bakalım, fiyatı neymiş? Bir
dakika bekler misin? Elbet beklerim yanıtını alır. Bilgisayar
açıktır. Haberleşme için birkaç adrese bakar, fiyatlardaki
farklılığı görür ondan sonra bilgi bekleyen vatandaşa dönerek, işin
maliyetini söyler. İş alanla işveren anlaşırlar.
- Sizinle kısa bir gezinti yaptık. Buna benzer daha nice iş
türleri var. Saymakla bitmez.
- Hafta sonunu, yani yorgunluğu
dışarıda gidermenin yolunu ararken, karşı taraftaki vatandaşın
ekonomisini düzenlemek için harcanan çabadan birkaç saniyelik
bölümünü okurlarıma aktarmak istedim.
- Pikniğe gitmek apayrı bir zaman
alır. Arkadaş bulma, ailece pikniğe gidebilme. Komşuların pikniğe
gidişleri, sizin ise evin kapısından onlara bakışınız. İnsanlar,
yaşamak için ekonominin artık gerekli olduğunu anlamaya başladılar.
Eskiden hal hatır sorulurken, şimdilerde bir işin var mı, ayda ya da
yılda ne kadar ciro yapabiliyorsun?
- -Sen hangi cirodan bahsediyorsun
arkadaş, bizim ciromuz öyle hesap makineleri ile hesaplanacak gibi
değil.
- -Ya nasıl arkadaş.
- -Bir kez olsun arkadaşına. Seninle
uzun süredir görüşemiyoruz. Dedin mi?
- -Hafta sonu geldi, pikniğe gidelim
diye piknik yeri seçmeye çalışıyorsun. Bizim pikniklerle işimiz
kalmadı.
- -Pikniğe gidip etrafı kirletme
derdimiz bari yok. Karayolu boyunca rüzgar neler uçuruyor neler. Bir
görsen arkadaş! Pazar günü pikniğe gidenler piknik yerlerini kente
dönmezden önce geleceğe güzel bir biçimde bırakabilirlerse,pikniğe
çıkmayanlar iş yerlerinde bir güzel bakım yapabildilerse ne mutlu
onlara.
- Güzellikler sizin olsun saygı değer
okurlarım.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
42 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Necati ÇAVDAR
|
Necati ÇAVDAR HAYAT HİKAYESİ |
- GÖKBAYRAK; SENİ
ÖZLER
-
- Gök bayrak;
- Seni, özler; Al bayrak, seni, gözler
- Yurduma dikilmiş hain gözler
- Vahşet ki; anlatamaz, sözler
- Nerde güller açan bağı
- Kan çağlıyor ovası dağı
- Yad ellerde dağlanır bağrı
- Silen yok gözünün yaşı
- Mecal yok, başlar ezik
- Mektup yok, teller kesik
- Turnalardan haber(!) bekler
- Uçar, geri döner mi ola
- Yüzyıllardır yüreği yaralı
- Altaylar gibi dertleri sıralı
- Yanar hasretine, garbın
- Şark içinde yad avcı vuralı
- Baş gitmiş, dağılmış kervan
- Hükümdar yok. Veremez ferman
- Bekler haber, vermezler aman
- Yolar tutuk. ,Gitmez kurtarıcı Selam
- Düştü yiğitlerim, soldu gülüm
- Türkü oldun, söyler dilim
- Çaresiz; insaf, çaresiz; ilim
- Dayan bahtı karalı yârim vay benim nazlı, elim
- Rus elinde esir millet, o dayanmış kapıya
- Kiril; elinde asa, çıkıyor ta Çankaya’ya
- Haçlı el sütünde.. Hilal olunca “irtica”
- Şarkı boş verdik,” batıl”a kapılanınca
- Neden Haçlı köyler bile bağımsız, devlet(!)
- Bizim koca yurtlar işgalde.. Esir! Yüce millet
- Medeniyetler kuran halk.. Çaresiz, rezil ümmet
- Dünün teröristi, bu gün devlet!..
- Esir; medeniyet inşa eden millet
- En ufak ilgi, sayılıyor zalime ihanet
- Eline taş alana füze ile saldırıyorlar
- Her bahane ile Müslüman kırdırıyorlar
- Seyahatleri bahane Gül ve Devlet
- Başlıyor katliam, Kopuyor kıyamet
- Kafa tutuyor âleme
- Kimse ses çıkarmıyor zalime
- Cevap hazır: çünkü; nükleer güç
- BM’de temsilci yok, zalime sözcü çok
- Esir,
- Kırım
- Kazan
- Kafkasya
- Bütün Türkistan
- Trakya, Balkan
- İngiliz ipi ile sağlam bağlanmış.
- Bütün cihana çökse, âleme yeten
- Çilekeş Anadolu(!) hepsine kalkan
- Gökbayrak, Albayrak kıskaç da
- Tümüyle hedef; Hilal
- Avrupa - Afrika – Asya
- Kan çağlıyor bizim coğrafya
- Dalgalansın, kan kırmızısı Albayrak
- Birleşsin Yürekler
- Sönmesin Semalar rengi Gök bayrak
- Varlığın sende, sırtında ağır yükler
- Bu gün benim efkârım var
- Bu gün sokaklarda çağlayan kanım var
- Babasına ağlayan anne karnında canım var
- İleriye bakan ümitlerim var
- Bu gün efganım var, var
- Yarına bakan ümidim var
- Serhatlarda dalgalanan Albayrak
- Gönüllerde Gökbayrak var
- “Marip maşrık” az gelir
- Sarsa da Çin ve Maçin
- Ne gurkalar,haçlılar gördük
- “Sed” bilen“yecüç mecüç” az gelir
- Urumçi’de, bilge Kaşgar’da kan
- İki yüz binlik kızıl orduyu ezen
- Yiğitlik abidesi; Turfanda “Alev Vakası” var
- Milyarlara dayansa da
- Unutmaz.. Yecüç- Mecüç
- Aktuğ’da “Berin İnkilabı” var
- Zalim dinsiz, acımasız, pek
- Sabır dağı sana yük! Sen; çek
- Hotan’da kaza ören ipek
- Mazlum ahı kalmaz. Zaman.. Geçecek
- Çağ ne getirir, ne gösterir? Anlı gelecek
- Bizim eller yanıyor
- Bizim yürekler kanıyor
- Zalim duymuyor, seyrediyor
- Bir damla petrole, bedel
- Varillerle Müslüman kanı içiyor
- Darağacı kuracakmış!
- Kime kurulur darağacı?
- Kurutuluyor Türkün soy ağacı
- Sökülüyor; İslam’ın medeniyet tacı
- Otağı; Saltuk Buğra Han
- Kan kusuyor, Türk’e Filistin
- İslam’a aydınlık Bağdad
- Bu gün; baba yurt Türkistan..
- Yerkent, Yili, Kaşgar, Aksu.. Hotan
- Urumçi, sarılmış ondan da beter
- İnsanlığın derdi, Türkistan
- Kaleler kapalı, kime ne
- Ses veren yok, mazlumun sesine
- Kurarlar güçten yana siyasetini
- Kimi korkar zalimden
- Kimi öne alır ticaretini
- Kan kokusu sarar dünyayı
- Git turnam. Bu gün çaresizim
- Hem yaralı, hem öksüzüm
- Ben çağlara ışık yayan közüm
- Kurtarıcı güneş, barışı kuracak sözüm
- İnsanlık; kurtarıcı habere gebe
- Hak; er-geç galebe çalar zalime
- Bitmem, dayanırım gitsem de ölüme
- Sabır, korku ve en büyük ilaç zulüme
- Yaratan boş mu bırakır alemi
- Vardır yaralar saran merhemi
- Sarınca kâinatı, Mevlamın Selam’ı
- İnşallah kurtarır. “Gül” kokusu, dünyayı
-
- 10 Haziran 2009- Cuma
- Şairin yeri- Emiryaman -Ankara
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
43 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Ömer SEZER
|
Ömer SEZER HAYAT HİKAYESİ |
- NİYE?
-
- Hüzünler içimde bir fırtına, estiği kadar.
- Yalnızlığım kumlarda yazılı baş aşağı ağlayışlar.
- Bir dalganın sürükleyişinde şimdi onlarda kayboldular.
- Yaşam içimde soluklandığım kadar,
- Bir nefesten sebep sadece işte o kadar,
- Kırık cam parçaları ayağıma batar,
- Kan revan olsa da hissetmem sızısını,
- Sadece kırmızı bir boya gibidir gözümün gördüğü kadar.
- Hayat nasılda kayıp gitmiş ayaklarımın altından?
- Haberim olmamış sadece günlermiş rutin takvim yapraklarından
yırtılan.
- Bir de yırtılmış yüreğim var!
- Diyorlar ki bu hüzün dolu şiirler niye?
- Kimse bilmiyor ben hapisim dünya denilen koca kafeste!
- Sahi yalnız değildir diyorlar hiç kimse ve hiç bir zerre;
- Peki, bu bendeki tek kalmışlık niye?
- Acılar mıhlansa da insana bir zaman sonra kendiliğinden
düşer,
- Ama bu bendekiler bitmiyor her nedense?
- Sözlermiş aynası insanın ele veren gözlermiş.
- Ben ne aptalmışım da hep yanlış mı görmüşüm?
- Geceymiş düşman olan gündüze;
- Peki, gecedeki bu gündüze kavuşma hasreti niye?
- Güneşin doğduğu yer kimin kalbinde?
- Neden hep bozuk pusula bende?
- Şimdi ağlıyorum göle dönmüş bir ıslaklığın içerisinde;
- Sadece ıslanmıyorum seninde bunu anlayabildiğin kadar!
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
44 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Ömer SEZER
|
Ömer SEZER HAYAT HİKAYESİ |
- BEN VE YÜREĞİM
-
- Yürüdüğüm bu yollar neden kapanmış?
- Edilen sözler yürekten değil.
- Her yokuşta sırtında birini taşımak varmış,
- Kan ter kalsan da düzde yine yalnızsın.
- Tıpkı benim gibi.
- Tıpkı yüreğim gibi.
- Gidiyorum; gidiyorum sözlerle bağlanan yolların sonu
görükmez.
- Gemiler limanları çoktan terk etmiş aynı senin gibi.
- Şimdi martı uğultularında dubalar gibi yalnızım,
- Sarsa da bir kol boynuma tende sıcaklığını hissetsem.
- Renklerimde yok oldu karardım. İçimde bir dışımda biri;
- Düşüyorum yukarıdan aşağı hız kesmiyor ömrü girdap,
- Sayamıyorum günleri mecalim yok ben yıkık bitap.
- Sorsan herkes yanında herkes arkadaş;
- Ve hayat üç beş tellalla uğraş!.
- Küçük bir kuşun kanatlarında uçup gitti umutlarım,
- Büyük ızdıraplarım oldu yetişemedim.
- Ha bugün ha yarın derken;
- Giden hep bendenmiş anlayamadım.
- Küçük bir çocuğun ağlayışlarında irkildim.
- Ve sulu gözlerle baktım gözbebeklerine.
- Neden ağlar çocuklar doğarken dedim?
- Melekler anlatırmış dünya pislik bir mekan!
- Ağlama çocuk! Dedim.
- Her sebepten bir neden bulacaksın sende büyüyünce,
- Kirpiklerim yapış yapış,
- Şu çocuğa umut veren bana bak,
- Oğlumla yaşama bağlandım,
- Baktım babam boylu boyunca yatıyor.
- Babama çare olamadım.
- Sadece bir oyuncakla kandırmak değildir küçük bir çocuğu
sevindirmek;
- Düşününce ne kadarda boş bir hayat.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
45 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Rıza HARDAL |
Rıza HARDAL HAYAT HİKAYESİ |
- BAKTIM ORTALIK KARMA KARIŞIK
- Araştırdım şu dünyanın halini
- Baktım ortalık karma karışık
- Kime sordumsa hal ahvalini
- Baktım ortalık karma karışık
-
- Dünya iyi ama sağlam direk yok
- İnsan iyi ama acır yürek yok
- Timi aç ölüyor kimisi de tok
- Baktım ortalık karma karışık
-
- Kimi zengin açlık nedir bilmiyor
- Kimi fakir rezillikle ölüyor
- Ortadoğu cayır cayır yanıyor
- Baktım ortalık karma karışık
-
- Gülcü güçsüzleri ezip geçiyor
- Kimi konuyor da, kimi göçüyor
- Kimi konyak, rakı, şarap içiyor
- Baktım ortalık karma karışık
-
- Dünya döner çarkı felek dönmez mi?
- Bu belalar boynumuzdan inmez mi?
- Birlik olsak bir yaşasak olmaz mı?
- Baktım ortalık karma karışık
-
- Vuran vurana da, kıran kırana
- RIZA sus diyorlar hesap sorana
- Bakmıyonmu ortalıta talana
- Baktım ortalık karma karışık
- 15/06/2009 Çorum
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
46 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
İRMİK HELVASI
125 gram Margarin
250 gram İrmik
1,5 Su bardağı Toz şeker
2 su bardağı kaynar su
150 gram ceviz içi
Yağ tencerede eritilir bir miktar ateşin üzerinde
kalan yağın içerisine; ayıklanmış ve doğranmış cevizler konulur
karıştırılarak hafif kızartılırlar. 250 gram irmik tencereye
konularak hafif kızarana kadar karıştırılır. Kızaran irmiğin üzerine
1,5 şeker ilave edilir, 2 su bardağı kaynar su tencereye konularak
tencere karıştırılır.
Kısık ateşin üzerinde bulunan helva
tenceresinin kapağı kapatılarak suyu çekene kadar pişirilir pişen
helva kaşıkla karıştırılarak servis için tabaklara konulur. Sıcak
olarak ve soğuk olarak da yenilir.
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
47 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Serkan ÖKÇE |
Serkan ÖKÇE HAYAT HİKAYESİ |
MERCİMEK KÖFTELERİ
Nasıl da pırıl pırıldı
Neden uzak düştü yıldızlara gözlerin
Ufacık bir çocuktu ya ellerin
Nerde kirlettin...
Sen başkaydın sanki, sen farklı...
Çocuklar gibi masum
Dostluklar kadar yalan,
Aşıları acı sanırdım…
Melekleri kanatlı…
Oysa; hayatta yediğim
Mercimek köftelerinmiş en acı...
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
48 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Serkan ÖKÇE |
Serkan ÖKÇE HAYAT HİKAYESİ |
- HAYATA BORÇLU
-
- Önce hayat vermekle başlıyor
- Sevindirir gibi bir çocuğu
- Kucağına alıp…
- Sonra bir bir alıyor
- Neyse o sevindiğimiz
- Bizde kalacağını sanarak
- Alıyor tüm sevdiklerimizi
- Alıyor elimizden ağlatarak…
-
- Şimdileri moda oldu
- Eline aldığı sevdaları
- Uzatıp uzatıp çekiyor
- Şekerle oynar gibi
- Dokundurup, dokundurup dudağıma
- Hani küçükken ağlardım da
- Anam bir emzik koyardı ya ağzıma
- Avutur… Unutturup… Alırdı
- Hayat,
- Hayat aldığını koymuyor geriye
-
- Neyim var ki;
- Kenara köşeye attığım
- Çala bildiğim kadar Hayattan biraz sevgim
- Hatırı sayılır birkaç dostluk
- Dostlarımdan kaldı…
- Ve yüreğimde izler var
- Adını ihanet diye aldı…
-
- Hayatın verdiklerinden
- Aldıklarını çıkartırsan
- İnsan Sahip olduğunu buluyor
- Kahretsin ki hayata
- Beni yaşatarak,
- Borçlarını almanın bir yolunu arıyor…
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
49 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Tülay BİLGİN |
Tülay BİLGİN HAYAT HİKAYESİ |
ÇORUM BARAJI
- Çorum’da şöyle bir geziye çıkalım
dedik. Uzun zamandır da gitmiyordum. Barajı gezmeye gittik, baraj
çok güzel dolmuş. Bu küçük gölü görünce susuzluk korkumuz kalmadı.
Etrafında gezdik gün batımını seyrettik. Harika bir Dinlenme spor
alanı Çorum için önemli bir bölge.
- Bir taraftan da kanallara gözümüz
takıldı. Kanalları toprak doldurmuş. Barajda gırtlağına kadar dolu
bu yağmurlarla taşması an meselesi. Türkiye’de sellerin birinci
kaynağı su kanallarının kapalı olması ya da yok edilmesi. Kâinatın
bir dengesi var. Dere yataklarına su gelmeyecek diye bir şey mi var.
Su olmadığında o bölgeleri farklı amaçlarla kullanıyorlar, ya da
kapatıyorlar. Sellerin can aldığı şu günlerde. Su baskının tedbiri
kanalları acilen açmaktır diye düşünüyorum. Yoksa yağmurların barajı
taşırması an meselesi. Hayat örnekler veriyor.
- İnsanlara ben geliyorum diye önce
ayak seslerini gönderiyor.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
50 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Tülay BİLGİN |
Tülay BİLGİN HAYAT HİKAYESİ |
SALİM BEY KONAĞI
- Bin sekiz yüzlü yılların sonu bin
dokuz yüzlü yılların başı. Çorum’un hatırı sayılan beylerinden Salim
Bey Konağının büyük bir avlusu vardı, avlunun içinde büyük bir havuz
etrafında özenle dikilmiş çiçeklerle bir cennet bahçesi gibiydi.
Çorumun tek ana caddesiydi buda konağın bulunduğu cadde idi. O
zamanlar ekin tüccarlığı yapıyordu Çorumun yerli halkı. Çorumun ekin
pazarı da bu cadde üzerinde idi. Develere yüklenmiş ekinler
getirilir konağın duvarının hemen yanına yığın yapılırdı. Develerin
sırtından ekinler indirilince yükü boşaltılmış hayvanlar
dinlendirilirdi. Salim Bey Çorumun önde gelen sözcülerindendi
misafirleri hiç eksik olmazdı. Konakta bir gün bir tatlı telaşa
başladı. İsmet İnönü Çorum’a geliyordu ve Salim beyin misafiri
olacaktı.
- Hemen hazırlıklar başladı konakta
çalışanlar çoktu. Konağın arabacısı, dadısı, hizmetlileri herkesi
bir tatlı telaşa almıştı. İsmet Bey Konağa teşrif ettiler. O
zamanlar Çorum yeni yeni büyüyordu. Siyaset önemliydi. Şimdinin
milletvekili statüsündeydi Salim Bey. İnönü’yle Önemli meseleler
görüşüldü, yenildi içildi. O gün bir telaşa daha vardı konakta.
Doğum bekleniyordu. İnönü doğan kız bebeğinin ismini ismet konulması
istemişti. Bebeğe ismet adı verildi.
- Bu misafirlik önemli kararlar
alındıktan sonra At arabasıyla Çorum’u gezen İnönü o zaman Çorum’un
Anadolu'da önemli şehirlerden biri olacağını vurgulamıştı. Salim
beyin kızı Şükran Hanım bu evde başlayan hayat öyküsünü küçük
anekdot’larla anlattı.
- Milli Bayramlarda sokaklara meşale
yakılırdı. Atlı süvarilerin tören geçiti çok güzel olurdu. Atların
geçit gösterisinde nal seslerindeki ritim görülmeye değerdi.
Meşaleler eşliğinde çok güzel bir görsellik oluştururdu. Şimdi o
günleri çok özlüyorum. Bu konaktan nişanlanıp Yakın tanıdığı aynı
zamanda akrabası olan eşinin konağa gelin gittiğini anlattı.
Hatıralar canlanırken bizde o anıları yaşar gibi olduk. Konak ikinci
bir kere el değiştirdi ve yine Salim İsminde bir zatı muhterem aldı
şu anda onun torunları işletmeciliğini yapıyorlar.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
51 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ |
GÖLGELER UTANMAZLAR
Doğan, 1970 yılının şubat ayında Fransa’nın
Farébersviller bölgesinde doğdu....
1969 yılında Afyon’un Baştepe
Köyü’nden gelen Babası Celil’in Freyming-Merlebach maden
işletmelerinde zor şartlarda çalıştığını küçük yaşlarda fark
etti. Ve kendisinin böyle bir çalışma ortamına girmemesi
gerektiğini düşündü.
Zeki ve çalışkan olmasına rağmen
“yabancılara karşı takip edilen politikalar nedeniyle” kolej
sıralarında yolu kesildi ve sanat okullarına yönlendirildi.
Böylece yüksek tahsil yapma beklentisi kendi isteği dışında
engellendi.
17 yaşında, mermer gibi sert
cisimleri şekillendirmek üzere bir eğitime başladı. Başarısı
dikkatleri çekti. Sanat okulundan mezun olduktan sonra
öğrendiklerine kendi fikirlerini de ekleyerek dikkat çeken
eserler üretmeye başladı. Kısa zaman içerisinde bölgenin
Belediye Başkanı yaptığı güzel çalışmaları fark etti. Teşvik
için ona bir atölye verdi ve iş tekliflerinde bulundu. O
şehrin önemli yerlerindeki boş duvarlara pencere ve doğa
görüntüsü verdi. Emeklerinin karşılığını almak suretiyle güzel
para kazanmaya başladı.
Bir gün atölyesinde çalışırken
yanına daha önce hiç tanımadığı bir kişi geldi :
-Ben Fas’lı bir Öğretmenim. Bu
bölgede görevliyim. Çalışmalarınız dikkatimi çekti. Sizi tebrik
etmeye geldim. Bu sıralarda Doğan’la tanışmak için gelenlerin
sayısı da oldukça fazlaydı.
Babası emekliye ayrıldıktan
sonra küçük bir mağaza açmıştı. Zaman zaman da Doğan’ı
atölyesinde ziyaret ediyor ve böylece gelişmeleri de yakından
takip ediyordu. Kendisine gösterilen ilgilerin çokluğundan
olumsuz etkilenmemesi için ona uygun bir dille öğütler de
veriyordu. Aradan birkaç gün geçmişti. Faslı Öğretmen atölyede
çalıştığı bir sırada tekrar yanına geldi:
-Doğan Bey, kolay gelsin. Ben
sana bir teklifte bulunmayı düşündüm.
“Söyleyeyim mi, söylemeyeyim mi ? “ diye uzun uzun düşündüm.
Ve seninle konuşmaya karar verdim. Yani kabul edersen seninle
ortak olmak istiyorum. Doğan, kendisine yapılan bu teklife bir
anlam veremedi.
-Dostum, benim yaptığım bu işten
sen anlıyor musun? Birkaç gün önceki konuşmalarına göre
biliyorum ki anlamıyorsun... Uzun süre sizinle dostluğumuz da
yok. Yani birbirimizi iyice tanımıyoruz. Benimle neden ortak
olmak istediğini de anlayamadım. Sonra yaş itibarıyla senin gibi
tecrübem de yok. Yani nereden bakarsam teklifine cevap vermem
güçleşiyor. Ben burada yalnız da değilim. Bu gibi şeylerin
riskini ilerde taşımamak için fikir alışverişinde bulunacağım ve
sorumlu olduğum kişiler var. Onlara yani anama, babama ve eşime
sormam lazım.
Faslı öğretmen aldığı
cevaplardan memnun görünmüyordu:
-Elbette annene, babana ve eşine
sorabilirsin... Birkaç gün sonra ben seni tekrar ziyaret etmeye
geleceğim. Şu an hemen karar vermek zorunda da değilsin...
Acelesi yok yani...
Doğan akşam üzeri olup bitenleri
babasına anlattı. Babası :
-Oğlum işin içerisinde bir bit
yeniği var... Bu adama dikkat etmelisin! Düpedüz bu
adamın “senin kazandıklarında” gözü var... Sonra bu bir
öğretmen. Yaşça da senden büyük... Ben uzaktan tanıyorum.
Görünüşüyle bu herif sağlam bir pabuca da benzemiyor...
-Yani... baba bu adam gelince
kabul edemeyeceğimi bildireyim, değil mi? Zaten
ben kabul edilemeyecek bir teklif olduğundan da daha önce
ona bahsetmiştim.
-Elbette oğlum... Şu zamanda
insanlara güvenilmiyor ki... İnsanın en yakınından
dahi hayır gelmiyor... Adamın yüzüne gülüp arkasından
kuyusunu kazıyorlar. En
iyisi tatlı dille başından uzaklaştır gitsin!
- Tamam baba... senin dediğin gibi yapacağım.
Birkaç gün sonra Fas’lı Öğretmen şehir merkezinde bir duvara
resim yaparken Doğan’a :
- Kolay gelsin sanatkâr adam... Müthiş bir
çalışma... Ben hayatımda böyle bir
çalışma görmedim. Seni kutlamamak imkansız...
Doğan içini okşayan iltifatlarla dolu bu sözler karşısında
merdivenden inerek onunla tokalaştı...
- Çok güzel sözleriniz için size teşekkür ediyorum hocam...
Doğan’a iyice yaklaşarak yumuşak seslerle :
- Sevgili Doğan, sanatkârların haklarını her ne
şekilde olursa olsun vermek lazım.
Bu da yerinde tespitlerle olur... İşte ben seninle ortak
olmayı da bu sebeplerle istiyorum. Ve şu an bunun için
yanındayım. Annenin ve babanın görüşlerini aldın mı?
Doğan kendisine ortaklık teklifinde bulunan bu şahsın
tavırlarından da olumsuz etkilenmişti.
- Kusuruma bakma hocam, teklifinizi kabul etmem mümkün
değil... Zaten böyle bir
insana ihtiyacım olsa benim iki erkek kardeşim var... Önce
onları çağırırım...
Faslı Öğretmen :
- Sevgili Doğan senin gibi değerli bir insanın kusuru olur
mu hiç... Bu cevabına
oldukça saygı gösteriyorum. Ayrıca sana hak da veriyorum.
Elbette bir adama
ihtiyacın olsa, öncelikli olarak kardeşlerini seçmen kadar
doğal bir şey olabilir mi?
Doğan olumsuz cevabının böylesine “nazikçe ve anlayışla”
karşılanmasına oldukça şaşırmıştı. İçinden “böyle güzel sözlerin
sahibi bir insan asla kötü olamaz...” diyordu. Ona :
- Sevgili hocam... Beni utandırdınız. Sağ olun varolun.
Sizin gibi değerli bir insanı bundan sonra atölyeme çay içmeye
davet ediyorum. Arada sırada gelirseniz beni ihya etmiş
olacaksınız.
- Pekiyi sevgili Doğan, seni
şimdi daha fazla rahatsız etmeyeyim. İşinden
gücünden alıkoymayayım. İnşallah en kısa zamanda tekrar
görüşürüz. Kolay gelsin... Hoşça kal.
Doğan aynı gün, akşam üzeri eşi
ve çocuklarıyla; annesini, babasını ve kardeşlerini ziyarete
gitti. Onlara olup bitenleri anlattı... Yaptığı işlerden
bahsetti. Fas’lı öğretmenle aralarında geçen konuşmalardan söz
etti.
- Baba! Fas’lı öğretmen tahmin
ettiğimiz gibi değilmiş... Ortak olarak kabul etmeyeceğimi
söylediğim zaman anlayışla karşıladı... Yani “ortaklık teklifi”
böylece kapanmış oldu.
Aradan günler geçtikçe Doğan’ı
taltif edenlerin sayısı oldukça artıyordu. Babası bir
yakınlarının ölümü dolayısıyla Afyon’a gittiği bir sırada Faslı
Öğretmen Doğan’ı bölgenin en ünlü bir lokantasında yemeğe davet
etti. O da bu daveti kabul etti... Oraya gittiğinde aşçılara
kadar bütün lokanta çalışanları ve Faslı Öğretmen onu kapıda
karşıladılar. İçerisi loş bir şekildeydi... Üzerleri mumlarla
ışıklandırılmış sadece kuş sütünün bulunmadığı masalardan
birinin en güzel bölümüne, iltifatlarla Doğan oturtuldu.
Şampanyalar patlatıldı... Kadehlere konulan içkiler tabakların
etraflarına dizildi. Lokanta görevlileri şampanyaların ve
şarapların kalitesinden bahsederek:
-Doğan Bey, içkilerimizden ve
yemeklerimizden memnun olacağınızı umuyoruz.
Faslı Öğretmen kadehini kaldırarak:
- Haydi sevgili Doğan Bey,
yaptığınız güzel çalışmalar ve yüksek sanatınız şerefine!
Doğan :
- Hocam ben içki içmiyorum. Hiç
hayatımda içmedim. Böyle yerlere de alışık değilim. Normal
olarak ben lokantalarda yemek yemiyorum. Ama senin hatırın için
ilk kez buraya geldim.
-Aaaaaa! Sevgili Doğan senin
gibi büyük bir iş adamı, bir gün için, böyle güzelbir ortamda
benimle şu güzel şampanyalardan ve şaraplardan içse ne olur
sanki? Haydi.Haydi isteğimi geri çevirme aydın insan! Al
kadehi eline. Sonra fısıltı halinde:
- Bak herkes
bize bakıyor. Çaktırmadan sen içmene bak. Doğan kadehlerden
birini eline aldı. Elleri ve ayakları titriyordu. Ağzına bir
yudum aldığı an tiksinti duyar gibi oldu. Sonra yemek arası
normal bir şekilde içmesini sürdürdü. Bir ara ağzında kelimeler
dağılırmışçasına Faslı Öğretmene:
- -Sevgili Öğretmenim ben artık
içmeyeceğim şu meretten. Haram yahu. Bana
- Zorla içirdin. Sonra sen de Müslümansın. Hem kendin
günahkâr oldun, hem de beni günahkâr ettin! Bak gördüğüm
kadarıyla sen benim gibi sarhoş da değilsin. Başım dönüyor
yahu. Şimdi ben evime nasıl gideceğim?
- - Sevgili Doğan Bey, Sevgili
dostum. Biz burada ne güne varız. Taksi çağırırız olur biter.
Seni böyle yüzüstü bırakır mıyız hiç?
- -O da doğru ya? Pekiyi beni
bu kafayla hanım ve çocuklarım nasıl karşılayacak?
- - Doğan Bey sen erkek adamsın
be! Sen taşlara nasıl şekil veriyorsun? Aklınla ve
- hünerlerinle. Elbette buna da bir çare bulursun! Sonra;
sarhoştan herkes korkar. Bağırdın mı olur biter!
- - Doğru ya ben erkek adamım...
Evin reisi benim... Bağırdım mı olur biter!
- - Bravo Doğan Bey! Doğan tirit gibi sarhoştu. Taksiyle
evine geldiği sırada saat 03.00’ü bulmuştu. Eşi merak
içerisinde kalmıştı. Kayınvalidesine “yanlış anlaşılır
düşüncesiyle” telefon dahi açamamıştı. Doğan:
- - Hanım! Hanım! Diye bağırdığı
sırada cebinden taksi şoförüne vermek üzere para çıkarmaya
çalışıyordu. Eşi kapıyı açtığı sırada Erdoğan şoföre 500 Frank
uzattı:
- -Üüstü kalsın! Dedi. Fransız
Şoför:
- -Beyefendi biz halka hizmet
ediyoruz. Siz sarhoşsunuz..Yani ne yaptığınızın farkında
değilsiniz. Borcunuz, gece tarifesi olarak 50 Frank. Alın şu
450 Frank’ınızı. Dedi ve parasının üstünü vererek oradan
uzaklaştı. Eşi, Doğan’ı aşırı bir şekilde alkollü görünce:
- - Bak Doğan’cığım seni uykusuz
kalarak üç çocuğumuzla şu ana kadar bekledik. Sen hiç içki
içmezdin; ne oldu da bugün içki içtin? Birisi mi içirdi yoksa?
Gözleri kıpkırmızıydı Doğan’ın.Eşine doğru yaklaşarak:
- -Bana bak! Sana hesap vermemi
mi bekliyorsun ha? Bırak da felekten bir gün
- çalalım. Hani şu nazik öğretmen vardı ya. İşte o davet
etti beni. Lokantaya bir yığın para da ödedi zavallı!
- Doğan’ım bak ayakta duracak
halin yok! O öğretmen iyi bir insan olsaydı, seni bu hale
düşürmezdi? Yalvarıyorum sana. Ne olursun bir daha içme. Her
zamanki gibi yemeğimizi sen ve ben çocuklarımızla birlikte
yiyelim! Doğan gözlerini irileştirerek eşine iyice yaklaştı:
-Daha konuşmaya devam edecek
misin ulan? Söyle sen mi yöneteceksin beni ha? Benim karar verme
hakkım yok mu hiç? Bak herkes bana “bey” diyor. Zenginim artık,
daha fazla konuşursan nelerle karşılaşacağını biliyor musun?
- Doğan’ım ben senin her şeyine
katlanırım. Yeter ki sen bir daha içki içme! Üç çocuk iyice
annelerine sarılırken en küçüğü ağlamaya başlamıştı. Annesi onu
kucağına aldı.
-Ne oldu yavrum; niçin
ağlıyorsun? 3 yaşındaydı Celil. Annesine sarılarak:
-Anne! Ben babamdan korkuyorum!
O beni neden kucağına almadı? Beni
Sevmiyor değil mi?
- Kes sesini. Evin reisi benim.
Şuna bak benden korkuyormuş. Ben öcü müyüm ulan?
Ertesi sabah, eşi Tülay,
çocuklarından ikisini, karınlarını doyurduktan sonra okula
götürdü. Celil uyuyordu. Kendisi kahvaltıyı eşiyle birlikte
yapmak için aç susuz öğleye kadar bekledi. Doğan kalktığı zaman
saat 12.00’yi geçiyordu. Kendini oldukça yorgun hissediyordu.
Eşi ona olup bitenlerden hiç söz etmedi. Kendi kendine “oldu bir
kere. İnşallah bir daha olmaz. Anlarsa yaşadıkları kendisine bir
ceza gibi.” diyordu. Birlikte kahvaltı yaptılar. Babası
Türkiye’den gelinceye kadar Faslı öğretmen üç kez daha onu aynı
lokantaya davet etti. Her defasında lokanta masraflarını da
ödedi. Doğan içkili bir hayatın iyice içine girmişti. İçmediği
zaman elleri ve ayakları titriyordu. Uykusuzlukla beslenen
huzursuzlukla çevresindekilerin kendisiyle ilgilenmelerine de
oldukça tepki gösteriyordu. Bunlardan en çok etkilenen de eşi ve
çocuklarıydı. İş ve aile hayatını olumsuz etkileyen
gelişmelerden sonra babası da Türkiye’den gelmişti. Eşi Tülay,
çocuklarıyla oldukça sarsıldıkları halde Doğan’ın durumundan tek
kelime dahi Celil Bey ve yakınlarına bahsetmedi. Ama
kayınpederi, olup bitenleri anlamakta gecikmedi. Doğan’ın
tedavisi ve çözümü oldukça güç bir hale düştüğünü de gördü.
Uzun süre doktor tedavisi
görmesine rağmen kendisini sürükleyen isteklerin önüne bir türlü
geçemedi. Faslı Öğretmen, alkol bağımlısı olmasından sonra bir
kez olsun Doğan’ı aramadı. Annesi ve babası gözyaşları
içerisinde Doğan’a birçok kez yalvardılar:
-Oğlum bak gurbetteyiz. Güzel
işin vardı, kaybettin. Görüyorsun Belediye
Başkanı da desteğini çekti. Verdiği atölyeyi elinden aldı.
Senin dost bildiğin Faslı Öğretmen şimdi nerede? Seni ne arıyor
ne de soruyor? Seni dertlerinle baş başa bırakıp çekilip gitti.
Farkındaysan senden intikam aldı. Doğan düştüğü durumdan
kurtulmak için kendisiyle ne kadar mücadele ettiyse de bunu
başaramadı. Hatta gizlice evdeki kolonyaları dahi içti.
Çocukları ve eşi gözyaşlarıyla dolu bir hayata daha fazla
dayanamadılar. Bu arada Paris’te bulunan bir dostlarından
psikolojik yardım istediler. Geçmişten itibaren onlarla
karşılıklı hep dayanışma içinde olan Ömer Bey bu olayı duyar
duymaz onların bu isteğine olumlu cevap verdi. Tüm ailenin
çektiği çileleri bir nebze de olsa durdurabilmek ümidiyle
elinden gelen bütün gayretleri esirgemedi. Doğan, Ömer Bey’in
telkinleriyle ancak iki ay kadar içkiden uzaklaştı. Sonra
kaçamak yollardan tekrar içki içmeye başlayınca eşi Tülay
çocuklarını da alarak evini terk etti. Doğan sonradan eşinin
Fransa’nın Reims şehrinde kalan teyzesinin yanında olduğunu
öğrendi. Tülay eşinin kendisiyle görüşmek istediğini öğrenince
onu oradan telefonla aradı:
-İçki karşılığında beni ve
çocuklarımı dışlamamış olsaydın biz buraya gelmezdik. Bir daha
Faslı Öğretmenin ve iğrenç anıların bulunduğu o bölgede
yaşamamız imkânsız. Cevabını verdi. Celil, gelini Tülay için
Oğluna :
-O yerden göğe kadar haklı
oğlum! Dedi. Sen ya içki içme fikrini sürdürerek hem kendi
hayatını karartacaksın hem de yuvanı dağıtmayı kabulleneceksin.
Ya da içki denen illeti hayatından atıp gül gibi yuvanda çoluk
çocuğunla yaşayacaksın. Yani bu iki tercihten birini seçeceksin.
Aklın varsa dosta düşmana karşı daha fazla rezil olmadan içkisiz
bir hayata geri dön ve hayatını kurtar. O kadını, yani hanımını
da acıların içine atmadan tedbirini al!
Doğan günlerce çocuklarını
sayıkladı. Geceleri uykusunu bölen düşlerle dağlandı. Onu içki
içmeye sevk eden dürtülerle savaştı. Girdiği çıkmazlarda
günlerce yalnız başına kalışının sorumlularını aradı. “Bu bir
savaş... “ diyordu kendi kendine. “Kazanmalıyım. Elbette
kazanacağım!” Gurbette stratejisizliğin ağlarından kurtulmanın
mücadelesini veriyordu. Hiç kimseyle görüşmeden geçen günlerin
kıskacındaydı. Kendine sertleşerek geri dönmesinden korktuğu
duygularını, bir başka kişiye yöneltmeden önce, “aynalardaki
görüntüleriyle” konuştu. Çocuğunun “ben babamdan korkuyorum.”
sözleri zihninden uzun süre çıkmadı. Bir sabah kahvaltısından
sonra annesine ve babasına:
-Ben karar verdim. Dedi. Annesi
ve babası önce şaşkın bir şekilde Doğan’ın yüzüne baktılar.
Sonra Celil :
-Neye karar verdin oğlum? Dedi.
Annesi ve babası merak
içerisindeydiler. Sabırla onun açıklamasını beklediler. Doğan.
-Karar verdim. Çocuklarımın ve
eşimin yanlarına döneceğim. Dedi. Hıçkıra, hıçkıra ağlayarak
Sevgili babacığım, senin ismini verdiğim Celil burnumda tütüyor.
Çok özledim onları çok. Daha fazla dayanamayacağım! Annesi ve
babası da gözyaşlarını tutamadılar. Ve üçü birden birbirlerine
sarılarak sarmaş dolaş oldular. Celil:
-Doğru ya oğlum, epey azap
çektin. Tabi sadece sen değil, hepimiz çektik. Başına gelmedik
kalmadı. İçki, bir türlü afet ama bunu sana alıştıran, senin
yuvanı darmadağın eden adam da ayrı bir afet, yani iki afet
arasında kaldın. Sonra ağlayarak:
-Git oğlum git! Bir daha şu içki
denen zıkkımı evinin kapısından içeriye sokma! İçenlerin yanına
asla uğrama. Aslan oğlum zaten sana bu yakışıyor. Bak biz ananla
hacca giderken sana ve kardeşlerine çok dua etmiştik. Ya Rab
kötü niyetli insanların şerrinden çocuklarımızı koru, diye. On
yıl geçti aradan. O zamanlar her şey iyiydi. Ama şimdi
insanların yöneldikleri şeyler farklılaştı. Biz yönümüzü Kabe’ye
dönüyoruz. Bazıları da, şerre ve kalleşliğe dönüyorlar. Bir
başkası da bir başka yöne dönüyor. Allah bizi bir daha bu
durumlara düşürmesin!
Doğan birkaç gün sonra dediğini
yaptı. Bir ev kiralayarak eşi ve çocuklarıyla Reims’e yerleşti.
Onlar için hayatın çileli yolu Reims’de noktalanmıştı.
Paris - 12.07.2005
http://aysun.boran.sitemynet.com/GolgelerUtanmazlar/index.htm
Üzeyir Lokman ÇAYCI
İç Mimar – Endüstri Tasarımcısı
55, rue Louise Michel
78711 Mantes la Ville
FRANCE
uzeyir.cayci@fee.fr
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
52 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ |
ZAMBAKLARIN AÇTIĞI YERDE
Zambakların açtığı yerde
Böcekler de var…
Zaman gelir
Hafıza içinde
Kaybolur sırlar…
Dünya hâli bu,
Kimi ölür,
Kimi doğar…
Zambakların açtığı yerde
Böcekler de var…
Derinliklerde kalır
Birçok şey…
Görülmez belki kusurlar.
Çoğu zaman
Keşfedemezler gerçeği
Yazarlar, çizerler,
Okurlar...
Zambakların açtığı yerde
Böcekler de var…
Dünya hâli bu,
Kimi ölür,
Kimi doğar…
Üzeyir Lokman ÇAYCI
Paris – 09.05.1999
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
53 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ |
KAPAR KAPILARINI DOSTLARINA
İnsan nereye girerse girsin
Hangi çıkmazlarda
Kalırsa kalsın
Güneşin ışığından kaçamaz…
Yağmur, rüzgâr etkiler
Üşür soğuk havalarda…
Nufus cüzdanı üzerindeki
Vesikalık resmi gibi,
Farklılaşır bazı halleri...
Kendi içindekilerle yorumlar
Dışındakilerini
Sevmediklerini beğenmez
Beğendiklerini sevemez
Kapar kapılarını dostlarına...
Davranışları
Ve konuştukları farklılaşır
Zaman zaman...
Filmin « son » yazmasından
Öncesinde kalır düşüncesi
Yarı uykulu gezer
Gezerken unutur gerçekleri
Kapar kapılarını dostlarına...
Üzeyir Lokman ÇAYCI
Magnanville – Mart 1999
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
54 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ |
DESENLER
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
55 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Yaşar KILIÇ
|
Yaşar KILIÇ HAYAT HİKAYESİ |
-
GİDELİM
-
- Karanlıkta giden gafil
- Aç gözünü,behey cahil,
- Yalan dünya için sefil
- Olma;Mevla’ya gidelim.
-
-
- Gel nefisine olma köle,
- Yanma nara bile bile,
- Bu dünyada Şeytan ile,
- Kalma Mevla’ya gidelim.
-
- Pişmanlık her geçen gün
- Klavuzsuz bir gemisin,
- Yazık meçhule yelkenin
- Salma Mevla’ya gidelim.
-
- Miskin YAŞAR bak kendine,
- Kor düşmüş eteklerine,
- Dönmeden mahşer yerine
- Ağla Mevla’ya gidelim.
- 29 / 11 1983
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
56 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Yaşar KILIÇ
|
Yaşar KILIÇ HAYAT HİKAYESİ |
-
GÖRDÜM
-
- Kainatı seyrederken
- Uydu,gezegen dönerken,
- Semadan Rahmet inerken
- Hakk’ın varlığını gördüm.
-
- Hakk’ı anan bülbüllerde,
- Dalda dikende,güllerde,
- Çirkinlerde,güzellerde
- Hakk’ın varlığını gördüm.
-
- Atom,zerre,hücrelerde.
- Şaşmayan gün,gecelerde.
- En ücra,gizli yerlerde
- Hakk’ın varlığını gördüm
-
- YAŞAR gizli sır Kur’an da
- İbret var arıda,balda.
- Çalışan karıncalarda
- Hakk’ın varlığını gördüm.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
57 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
Yaşar KILIÇ
|
Yaşar KILIÇ HAYAT HİKAYESİ |
- NASİHAT
-
- İnsan oğlu küçük ama yüksektir.
- Ar ile namusu bilsen eğer
- Doğruluk,ciddilik esas gerçektir
- Beş vakiti doğru kılarsan eğer !
-
- Engin ol dünyada,gel mağrur olma,
- Yalnız görünüşe bakıp aldanma,
- Arif ol mecliste kelamı dinle,
- Kıssadan hisseyi alırsan eğer !
-
- Üstüne düşmezse atma sözünü,
- Hatrın sayar ise göster yüzünü,
- Kandıramazlar Hakk’a tut özünü,
- Şeytan ayağını çelersen eğer !
-
- YAŞAR’ım sözlerim doğru mu bilmem ?
- Yetim al dese de iğnesin almam,
- Sakın ağlayana dönüp de gülmem
- Başa gelir,ele gülersem eğer.
-
- 05 /11 /1977
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
FİKİR DERGİSİ BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
|
|
|
|
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
11. SAYI FİKİR DERGİSİ
NE GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ 01/08/2009 |