DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
HAYAT HİKAYESİ

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM           

Bir kitabın doğması, o kitabı yazmaya kalkan kişinin amacına ve bilgi birikimine göre değerlendirilmesi uygun olarak görülmelidir.

            Elinizde bulunan bu çalışmanın sizlere ulaşması için günlerini veren bu çabası için şükranlarımı sunarken, bu çalışmada da benim ufacık bir katkımın da bulunması beni bahtiyar etmiştir.

            Bu çalışma ile sizlerde bazı bilgileri edinmiş ve faydalanmış olarak uzun yılların birikimlerinden aydınlanacağınızı göreceksiniz.

            Bilgi; yazılmadıkça kaybolmaya açık birikimlerdir. Her insan bir kitaptır; onu okumamız gereklidir.

            Tanımadığımız ve anlamadığımız kişiler hakkında nasıl kararlar veremezsek; bir çalışmayı da incelemeden, okumadan karar veremeyiz. 

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Kamil AYCAN

30 Mayıs 1963 yılında Çorum'da doğdu.
İlk, Orta ve Lise öğrenimini Çorum'da tamamladı.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümünden mezun olduktan sonra çeşitli dergilerde reklam sorumlusu olarak görev yaptı.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat Dergisinde çalışmaları yayımlandı.
Kamil AYCAN  Uzun bir süredir sektörel bir dergide Anadolu bölge müdürü olarak görev yapmaktadır.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

SFENKS'İMİZ VAR; PİRAMİT'İMİZ NEDEN YOK?
            Hitit Başkenti Hattuşa ile Mısır Başkenti Amarna'da bulunan tabletlerde,Mısır'ın 17. sülale firavunları arasından III ve IV. Armenofis ile Hitit,Suriye,Kıbrıs kralları arasındaki yazışmaları içeren “Mısır Belgeleri” ve Orta Fırat Bölgesindeki,Mari ile kuzey Suriye'deki Raswşamra (Ugarit) arşivlerinde ele geçirilmiş olan mektuplar,Hitit İmparatorluğu'nun en güçlü ordu kumandanı ve en başarılı devlet adamı olan I. Şuppiluliuma döneminin (MÖ:1380-1345) aydınlatılmasında büyük rol oynar. Bu dönem uluslar arası siyasal ilişkilerin yoğun olduğu bir dönemdir.
            I. Şuppiluliuma'nın uzun süren idaresi boyunca oluşturduğu “Büyük Krallık” Babil ve Mısır'la eş güçte idi. Ortaçağdaki uygarlık dünyasını bu üç devlet paylaşıyordu. Büyük Hitit Kralı Anadolu'da durumunu sağlamlaştırdıktan sonra iktidarının doruğuna yükseltmişti.
            Bu güçlü Hitit Kralının ünü o denli büyüktü ki; genç yaşta ölen Mısır Fravunu Tutanohemon (MÖ:1347-1388)'un dul eşi Ankhesenpaam, onun oğullarından birisi ile evlenmek istiyordu. Bu olay oğlu II. Murşiyi tarafından yazılmış, babası zamanındaki olayları anlatan Boğazköy'de ele geçen bir tablette açıkça bellidir.
            “Babam I.Şuppiluliuma Kargamış'ta olduğu sırada Lupakki'yi ve Tarhunta Zalma'yı Anka ülkesine gönderdi. Onlar da Anka ülkesine hücum ettiler. Yakaladıkları sivil halkı,sığır ve koyunları babamın önüne getirdiler.
            Mısırlılar babamın Anka ülkesine hücum ettiğini öğrenince korktular. Üstelik kralları Nifururiya (Tutanchamon)'da ölmüş olduğundan Mısır Kraliçesi olan dul karısı (Ankhesenpaam) babama bir haberci gönderdi ve şöyle yazdı:
            - Kocam öldü. Oğlum yoktur. Benin ise birçok oğlun olduğunu söylüyorlar. Eğer sen bana bir oğlunu yollarsan o kocam olabilir. Hiçbir zaman bir kölemi alıp kocam yapmak istemem. Bundan çok korkarım.
            Ancak Büyük Kral bu alışagelmemiş evlenme isteğini kuşku ile karşıladı. Bu nedenle ülkenin büyüklerini danışma için topladı.
            -Bütün yaşantım boyunca böyle bir şey başıma gelmedi. Diyen Suppıluliuma Büyük Odacı Başı Hattuşa-Ziti'ye:
            -Git ve bana gerçek sözü getir. Diyerek Mısır'a gönderdi.
            Suppıluliuma, kuşattığı Kargamış'ı zapt edip,kışı geçirmek için Hattuşaş'a döndükten sonra yollayan Hititlinin Mısır Kraliçesinin ikinci mektubunu getiren Mısır Elçisi Hani ile birlikte geri döndüğü aynı metinden anlaşılmaktadır.
            Bu mektupta Kraliçe Suppıluliuma'ya kendisine inanmadığı için sitem etmekte:
            -Neden beni aldatacaklar diyorsun? Eğer bir oğlum olsa idi bir yabancıya yazıp sıkıntımı açığa vurur     Hitit Başkenti Hattuşa ile Mısır Başkenti Amarna'da bulunan tabletlerde, Mısır'ın 17. sülale firavunları arasından III ve IV. Armenofis ile Hitit, Suriye, Kıbrıs kralları arasındaki yazışmaları içeren “Mısır Belgeleri” ve Orta Fırat Bölgesindeki, Mari ile kuzey Suriye'deki Raswşamra (Ugarit) arşivlerinde ele geçirilmiş olan mektuplar, Hitit İmparatorluğu'nun en güçlü ordu kumandanı ve en başarılı devlet adamı olan I. Şuppiluliuma döneminin (MÖ:1380-1345) aydınlatılmasında büyük rol oynar. Bu dönem uluslar arası siyasal ilişkilerin yoğun olduğu bir dönemdir.
            I. Şuppiluliuma'nın uzun süren idaresi boyunca oluşturduğu “Büyük Krallık” Babil ve Mısır'la eş güçte idi. Ortaçağdaki uygarlık dünyasını bu üç devlet paylaşıyordu. Büyük Hitit Kralı Anadolu'da durumunu sağlamlaştırdıktan sonra iktidarının doruğuna yükseltmişti.
            Bu güçlü Hitit Kralının ünü o denli büyüktü ki;genç yaşta ölen Mısır Fravunu Tutanohemon (MÖ:1347-1388)'un dul eşi Ankhesenpaam,onun oğullarından birisi ile evlenmek istiyordu. Bu olay oğlu II. Murşiyi tarafından yazılmış, babası zamanındaki olayları anlatan Boğazköy'de ele geçen bir tablette açıkça bellidir.
            “Babam I.Şuppiluliuma Kargamış'ta olduğu sırada Lupakki'yi ve Tarhunta Zalma'yı Anka ülkesine gönderdi. Onlar da Anka ülkesine hücum ettiler. Yakaladıkları sivil halkı,sığır ve koyunları babamın önüne getirdiler.
            Mısırlılar babamın Anka ülkesine hücum ettiğini öğrenince korktular. Üstelik kralları Nifururiya (Tutanchamon)'da ölmüş olduğundan Mısır Kraliçesi olan dul karısı (Ankhesenpaam) babama bir haberci gönderdi ve şöyle yazdı:
            - Kocam öldü. Oğlum yoktur. Benin ise birçok oğlun olduğunu söylüyorlar. Eğer sen bana bir oğlunu yollarsan o kocam olabilir. Hiçbir zaman bir kölemi alıp kocam yapmak istemem. Bundan çok korkarım.
            Ancak Büyük Kral bu alışagelmemiş evlenme isteğini kuşku ile karşıladı. Bu nedenle ülkenin büyüklerini danışma için topladı.
            -Bütün yaşantım boyunca böyle bir şey başıma gelmedi. Diyen Suppıluliuma Büyük Odacı Başı Hattuşa-Ziti'ye:
            -Git ve bana gerçek sözü getir. Diyerek Mısır'a gönderdi.
            Suppıluliuma, kuşattığı Kargamış'ı zapt edip,kışı geçirmek için Hattuşaş'a döndükten sonra yollayan Hititlinin Mısır Kraliçesinin ikinci mektubunu getiren Mısır Elçisi Hani ile birlikte geri döndüğü aynı metinden anlaşılmaktadır.
            Bu mektupta Kraliçe Suppıluliuma'ya kendisine inanmadığı için sitem etmekte:
            -Neden beni aldatacaklar diyorsun? Eğer bir oğlum olsa idi bir yabancıya yazıp sıkıntımı açığa vurur
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

21. YÜZYILA GİRERKEN
            "Geçmişini bilmeyen geleceği anlayamaz. " Hepimiz biliriz bu sözü.  Biliriz ama, geçmişe ilişkin de nostaljiden öteye gitmez bir tutum içerisindeyiz. Tarih okumuşsunuzdur, dinlemişsinizdir, hatta belki de farkında olmadan yazmışsınızdır bile. Yinede tarih, okul dönemlerinden beri sıkıcı, kasvetli, loş bir koridor gibi uzanmaktadır. Arkamıza dönüp bakmayı pek istemeyiz.  Önümüz açık, aydınlık, umut doludur.  Geçmişe ait iyiler, nostalji oluştururken; kötü hiçbir şey hatırlanmak istenmez. Oysaki geçmişimiz bu günümüzü meydana getirmektedir ve geleceğimize ilişkin de ipuçları ile doludur.
            Üzerinde yaşadığımız coğrafyada geçmişi anlamlandırmak, bu günümüzü ilişkilendirerek eşiğinde bulunduğumuz 21. Yüzyıla ait vizyonumuzu oluşturabiliriz.
            Bu da bilmekten, anlamaktan, anlamlandırmaktan geçmektedir.
            Yaşadığımız tarihsel dönem içerisinde iki bin yıl geride bırakmak üzereyiz.  Bu iki bin yıl, öncesinden de tarihsel bir döneme sahiptir. Kendimizi şanslı görebilirim. Çünkü; elimizin altında binlerce yıllık geçmişe ait bilgilerin bulunduğu bir hazine var ve biz bunun mirasçısıyız. Yapmamız gereken " üçüncü bin yıllık" döneme girerken  yaşadığımız coğrafyada mevcut  bilgilerimizi geliştirerek tüm tarihi süreci, bütün dünya genelinde  bir  bütün olarak anlamlandırmak olmalıdır.
            Türkiye; Cumhuriyeti'nin 75. Yılı,  Osmanlı İmparatorluğunun 700. Yılı, Selçuklu Devleti'nin 900. Yılı, Müslümanlığın 1400. Yılı, Hıristiyanlığın 2000.  Yılı hepsi birer tarih abidesi olarak önümüzde durmaktadır.
Anadolu; dünyanın en eski tarihine sahip bir coğrafyada yer almaktadır. Anadolu'da tarih çağlarına ilk organize devleti kuran Hititler'le  MÖ.2000'ler de girildiğine göz önüne alınırsa 4000 yıllık bir tarih geleneğine ve kültür mirasına sahip olduğumuz ortaya çıkmakta, erken yerleşme dönemleriyle birlikte 5000 yıllık birikimin oluşturduğu bir kültür piramidinin  tam tepe noktasında bulunmaktayız.
Dünya tarihi ile olan paralelliği de hesaba katarak girmekte olduğumuz 21. Yüzyılda nasıl bir vizyona sahip olduğumuzu çok iyi irdelemeliyiz. Bunu bir görev olarak almalıyız.
            Bu yüzden böyle bir vizyona sahip bir derginin Çorumlu 2000 Olarak  yayınlanması beni bir Çorumlu olarak çok mutlu etti.
 
       

 

 

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ANTİK GÜZERGÂHTA ÇORUM
            Çorum ili ve çevresinde tarih önceki çağlardan. Paleolitik (Yontma taş),Neolitik (Cilâlılaş) evrelerinin varlığını işaret eden bazı taş aletlere rastlanmışsa da, gerçek anlamda yerleşmelerin Kalkolitik (Bakırtaş) çağında başladığı, hatta yoğunlaştığı görülmektedir.
            Kalkolitik devrin özelliği taş aletlerin yanı sıra doğal bakırdan yapma malzemenin kullanılmış olmasıdır.  Çorum ilinde rastladığımız ilk yerleşmeler Kalkolitik dönemin geç safhasına rastlamaktadır
            Çorum ili içerisinde kazısı yapılan merkezlerin hemen hepsinde örneğin Büyük Güllücek, Boğazköy, Alacahöyük, Eskiyapar, Kayapınar, Kuşsaray gibi merkezlerin hemen hepsinde Kalkolitik çağa ait kap kacak ile bakırdan yapılma malzeme ele geçirilmiştir. Her antik yerleşmenin altında Kalkolitik döneme rastlanması yörede doğal bakırın varlığına bağlanabilir. Bayat ilçesinin Astar Deresi mevkiinde doğal bakır filizleri ele geçil irmiştir.
Ayrıca; yörede diğer zengin maden yataklarının bulunması zengin etnik grupların ve krallıkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. En önemli Kalkolitik yerleşme Alaca'nın 15 km. kuzeyinde Büyük Güllücek köyünde yapılan kazılarda ortaya çıkmıştır. Büyük güllücek yerleşmesi yörenin bu dönem içinde Balkanlarla ilişki vermesi bakımından da ilgi çekicidir. Büyük Güllücek ile Karanova (Bulgaristan) ve Karadeniz'in Kızılırmak Deltasındaki İkiztepe Kalkolitik çağ kapkacaklarının arasındaki benzerlikler rastlantının ötesinde Balkanlar ile Karadeniz ve İç Anadolu arasındaki ekonomik ilişkilerin başlangıcının Kalkolitik döneme  kadar uzandığının göstergesidir. Maden ve kereste yönünden zengin Karedeniz Dağları İç Anadolu ile Karadeniz'i ayırıcı unsur olmasına rağmen, Çorum ilindeki bulguların Samsun yöresi ve Bulgaristan'ın Karanova kültürü ile olan ilişkileri, Kuzey yol güzergahının ve alışverişinin en eski izlerini ortaya koymaktadır.
            3. binden beri devam eden Mezopotamya ticaret ilişkileri ise güney yolunun da o zamanlardan beri var olduğunu göstermektedir. Arkeolojik bulgular 3.binde Mezopotamya ile kültür alışverişinin varlığını kanıtlamaktadırlar. Ayrıca bu dönemlere ait bazı yazılı belgelerde, Kapadokya da Asurlu tüccarların olduğuna dair kayıtların bulunması, 2. binin başlarında ki yoğun Asur-Anadolu ticaretinin da ha da eskilere dayandığını açıklamaktadır. Bu ticaret ilişkileri döneme adını verecek kadar yoğun ve önemlidir. 2.binin başlarında Asurluların bazı önemli Anadolu kentlerinin yanı başına yerleştikleri görülür. Yerli kent beyliklerinin güvencesi altında sarayların yanında kurulan 10 büyük 9 küçük (Karum ve Vabartum ) Pazar kentinden birinin Hattuş'ta (Boğazköy-Hattuşaş) olduğu yapılan kazılarda saptanmıştır.
            Hitit çivi yazılı belgelerinden anladığımıza göre kentlerin arasındaki yollar yalnızca kervanların, hayvan tüccarlarının, atlıların geçtiği yollar olmayıp, kral arabalarının ve ordunun da kullandığı yollardır.
            Herodet'un " Kral Yol " olarak sözünü ettiği, daha sonra Romalıların geliştirdiği Pers Yolu, Lidya'nın başkenti Sardes'ten (Batı Anadolu Manisa yöreleri) Pers İmparatorluğunun Mezopotamya'daki Susa'ya kadar uzanmakta idi. Daryus'un (Darius-Dara Pers Kralı ) bu meşhur yolu; Sardes'ten sonra, Pessinus (Gordion, Sivrihisar, Polatlı) ve Ankara'ya uğrayıp, Kızılırmağı geçtikten sonra Kapadokya da ki Pteria (Çorum Boğazköy ) kentine varmakta, daha sonra Tavium'dan (Yozgat il sınırı-Büyük Nefesköy) güneye inmektedir. Tavium'dan  ayrılan başka bir yolun kuzeye Pont Kapadokyasına gittiğini Stra-bon'dan öğreniyoruz.
Kapadokya ile olan ticaretin önemli mallarından biride Sinop boyasıdır. Strabo'ya  göre bu boya Kapadokya'da yapılmakta ve Sinop limanından dış ülkelere ihraç edilmektedir.  Millet'liler tarafından İ.Ö. 7. Yüzyılda Sinob'un kurulma nedeninin Kapadokya'dan Sinop limanına götürülmesinde hangi yolun takip edildiğine ve bu boyanın esasına ilişkin ilginç  bir  olgu  ile karşılaşmaktayız.
Plinius'a göre, boya Zenebar (civa filizi) ile Sorbus adlı bir bitkinin ezilerek karışımından elde edilmektedir. Sorbus Çorum'da 30 - 40 yıl öncesine kadar boya için yetiştirilen Cehri bitkisi (Rhamnus-Akdiken) olmalıdır. (Alkesna olarak Hititler'de de bilinmektedir) çalı cinsinden olan bitkinin boyada kullanılan meyvesi Çorum ilinin belli başlı ihraç maddesi arasında yer almaktaydı. Zamanında bir batmanı (6 kilosu) bir altına satılan Cehri kimyasal boyaların çıkması ile önemini yitirmiş, Çorum ilindeki Cehrilikler de tarihe karışmıştır. Ancak 1/25 000 lik Çorum il haritalarında cehriliklerin yer aldığı görülmektedir.
            Aslında İç Anadolu'yu kuzeye bağlayan yol Yozgat, Alaca, Amasya, Samsun yoludur.  Ancak Samsun ile Sinop arasında sahilden seyahate elverişli bir yol bağlantısının olmadığı Xsenephon'un "On binlerin Dönüşü" adlı kitabından da anlaşılmak tadır.
O halde;Sinop Kapadokya ticaretinin yapıldığı başka bir yol güzergahı olmalıdır.             Tavium'dan  kuzeye giden yol Boğazköy önünden geçip Alaca'ya  gelindiğinde, herhalde ikiye ayrılmakta, birisi Amasya üzerinden Samsun'a, diğeri ise Osmancık (Pimolisa) Hacıhamza ve Kargı üzerinden Sinob'a  gitmekteydi. Şimdiye değin Sinop yolu pek araştırılmış değildir. Ancak bu ikinci yol üzerinde 2. Bine kadar geriye giden yerleşim yeri kalıntıları ile  Pers  soylularının kaya oyulmuş mezarları bu  yolun  varlığını ortaya çıkaracağı gibi tartışma konusu pek çok konuya da ışık tutacaktır
Kaynak: Çorum Tarihi ;5. Hitit Festival Komitesi Yayını 1981
 
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM'A YAKIŞAN FESTİVAL
            20nci Uluslar arası Hitit Fuar ve Festivalini de geride bıraktık.
            Çorum halkı yüzünün akıyla bir uluslar arası festival daha başarmanın haklı gururunu yaşadı.
            Düzenlenen etkinliklerle Çorum'da gerçek anlamda bir kültür şoku yaşandı ama bu şoku yaşayanlar işin ilginç tarafı festivale davet edilen, birçok kez fuar ve festivallere katılmış, dünyanın birçok ülkesinde gösterilerde bulunmuş topluluk, grup, solist ve orkestra üyeleri kısaca konuklarımız oldular. Birçokları belki de kendilerini izlemeye gelen Çorumlu izleyicilerin ne derece gelişkin bir kültüre sahip olduklarını büyük bir şaşkınlık ve hayranlıkla gördüler.
            Karşılarındaki seyirci; tanıdıkları, bildikleri onların Londra' da, Paris'te, New York'ta, Tokyo'da yani dünyanın her tarafında karşılarında gördükleri seyircilerdi. Bu kez de Çorum'da karşılaşmışlar, üstelik çok daha sıcak ve çok daha samimi bir şekilde karşılanmışlardı. Bize sunulan gerçek değerlere karşı gösterdiğimiz sıcak ilgi ve beğenimizin karşımızdakilerce şaşkınlıkla karşılanması popüler kültür adı altında dayatılan niteliksiz, yozlaşmış temelsiz yapıtlar ve yorumlara karşı karşıya bırakılmamıza karşı verdiğimiz en güzel cevap olmalıdır.
            Gelelim festivalin güzelliklerine: Dünyanın tartışmasız en büyük klasik caz ve folk yorumcularından birisi kabul edilen Yıldız İBRAHİMOVA eşsiz güzellikteki sesi ve yorumuyla enstrümansız da neler yapabileceğini gösterip o muhteşem ses bir çok konserlerinde tekrar tekrar sahneye davet edilmiş olmasına karşın kaç gösteride piyanisti kaldırarak kendi piyano yorumuyla bis (tekrar) yapmıştır?
            Ülkemizin son derece değerli klasik müzik akademisyenlerinden ve virtiyözlerinden birisi olan Cihat AŞKIN ve ona muhteşem yorumuyla piyanoda eşlik eden Mehru ENSANİ her zaman karşılaşmasa bile olası bir talihsizlik sonucunda (sahne ışığını sağlayan spotlardan birisinin yangın tehlikesi dahi yaratabilecek bir şekilde yanması sonucunda) yetersiz ışık altında nota okumasının da güçleşmesine rağmen salonun büyüsünü hiç bozmadan kaç gösteride sahnede kalmışlardır.
            Sayın Gürel AYKAL'IN da her konserinde bir baget hediye ettiğin hiç sanmıyorum. Borusan İstanbul Senfoni Orkestrası Şefi Sayın Valimize (şahsında tüm Çorum halkına) o en değerli şeyi, gördükleri ilgiden kaynaklanan memnuniyetlerinin bir nişanesi olarak sundu.
            Bütün bunlar her zaman yaşanılan olaylar değildir ve gerçekten de çorum halkına karşı duyulan hayranlığın birer göstergesidir.
            İBRAHİMOVA bir dahaki sefere orkestrası ile geleceğini söylerken samimi idi ve bunu gerçekten istiyordu.
            Cihat AŞKIN ve Mehru ENSARİ'NİN de seyirci ile aralarında kurulan büyülü atmosferin aksiliklerine rağmen bozulmamış olması bir sonraki festivale şimdiden hazır olduklarının göstergesidir. Gürel AYKAL ve Borusan İstanbul Senfonisi Orkestrası üyeleri ise daha büyük bir orkestra ile, daha geniş bir alanda açık hava  konseri verememekten kaynaklanan sıkıntılarını Devlet Tiyatro Salonunun harika akustiğini gördükten ve seyircinin sıcak ilgisini hissettikten sonra unutmuş, yine geleceklerine söz vermişlerdir.
            Çorum halkı tüm bu güzelliklere fazlasıyla layıktır ve layıkıyla da karşılığını vermeye hazırdır.
            Uluslar arası Hitit Fuar ve Festivalini düzenleyenlere ve katkıda bulunanlara sonsuz teşekkürler.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DÜNYA NEDEN SALLANIYOR?
            Pasifik Okyanusu olarak da bilinen Büyük Okyanus, dünyadaki okyanusların en büyüğü ve derin olanıdır. Dünya yüzeyinin üçte birini kaplar ve tüm Karaların toplam yüz ölçümünden daha büyüktür (163 Kilometre Kare)
            Okyanusla ilgili şaşırtıcı bir gerçek, dünyanın etkin yanardağlarının beşte dördünün Büyük Okyanusta ya da çevresindeki karalarda bulunmasıdır. Yanardağların etkin olduğu bu topraklar aynı zamanda depremlerinde en yoğun görüldüğü yerdir.
            Büyük Okyanusta irili ufaklı binlerce ada vardır. Pasifik Adaları olarak bilinen bu adaların bazıları Asya ve Avustralya kıtalarından deprem sonucu çatlayıp ayrılmış parçalar, bazıları da okyanus tabanından yükselen sıradağların doruklarıdır.
            Okyanusun kuzey ve batı sınırları boyunca uzanan Japon Adaları, Taiwan (Eski Formoza), Filipinler ve Endonezya adalarına “Kıta Adaları” Büyük Okyanusun açıklarında yanardağların püskürmeleri ya da mercan kümeleşmeleri sonucu oluşmuş adalara da “Okyanus Adaları” denir. Üç ana gruba ayrılan okyanus adalarının adları Yunanca&dan gelmektedir. Malezya: ”Siyah adalar”,Mikronezya: “Küçük adalar”, Polinezya: “Birçok ada” anlamına gelmektedir.
            İkinci Dünya Savaşından sonra Okyanuslarda yapılan deniz dibi jeolojisi ve jeofiziği ile ilgili yoğun araştırmalar, Atlas Okyanusu ve Hint Okyanusunun orta kısımlarında,Büyük Okyanusun ise güney doğu bölgesinde,deniz seviyesinden birkaç bin metre derinliğinde “sırtlar” (Ridges) bulunduğu ortaya çıkarılmıştır. Yaklaşık 40.000 kilometre uzunlukta olan bu sırtlar bir timsah gibi okyanus diplerinde uzanır. (kabaca “H” harfi düşünülürse Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanus sırtlarını birleştiren ortadaki yatay çizgi üzerinde ülkemizde yer almaktadır.) Deniz tabanından itibaren 3000 metre ve daha fazla yükseklikleri ve yer yer 1000-1200 metre genişlikleri vardır.
            Yerkabuğu;”Okyanus Kabuğu” ile “Kıta Kabuğu” olmak üzere iki ayrı bölümden oluşur. Bunların her ikisinin de altında “Manto” katmanı bulunur.
            Mantodaki erimiş kayaçlar sıkışıp okyanus ortası sırtlarından dışarı akar ve böylece sürekli olarak yeni okyanus kabuğu oluşur.
            Okyanus ortası sırtlarda ve okyanus çukurlarında birçok yanardağ yer alır. Bu okyanus yanardağlarının en yüksekleri Havaii Adaları ve İzlanda gibi adalar biçiminde suyun üstüne çıkmışlardır. Okyanus yanardağlarındaki lavlar hemen hemen tümüyle balzattır.
            Okyanus kabuğu, Büyük Okyanusu çevreleyen kıyılarda ve Hint Okyanusunun kuzeydoğusunda derin okyanus çukurluklarında yeniden dünyanın iç kesimlerine doğru yönelir. Buralarda okyanus kabuğunun dibe dalan Levhasının üstünde bir yanardağ zinciri oluşur. Bu tür yanardağ zincirleri, Büyük Okyanusun kuzeyindeki Aleut Adaları gibi bir adalar zinciri ya da kıtaların kenarları boyunca uzanan Güney Amerika Andları gibi bir sıradağ oluşturabilir.
            Bu bilgilerin ışığı altında şimdi gelin dünyada 10 yılda 1989-1998 yılları arasında meydana gelen en şiddetli depremlere bir göz atalım. Veriler ABD Ulusal Deprem Bilgi Merkezinin web sayfasından alınmıştır. Tarih sırasına göredir.
 1- 23.05.1989 Macquarie Adası civarı   8.2 Derinliği 10 Km.
 2- 08.09.1993 Mariana Adaları güneyi  8.0 Derinliği  59Km.
 3- 09.06.1994 Bolivya Kuzeyi               8.2 Derinliği631Km.
 4- 04.10.1994 Kuril Adalar                    8.3 Derinliği  14Km.
 5- 07.04.1995 Tonga Adaları                 8.0 Derinliği   21Km.
 6- 30.08.1995 Şili Kuzey kıyıları           8.0 Derinliği  45Km.
 7- 09.10.1995 Meksika Jalisca kıyıları   8.0 Derinliği 33 Km.
 8- 17.02.1996 Endonezya                       8.2 Derinliği 33 Km.
 9- 25.03.1998 Balleny Adaları               8.8 Derinliği 10 Km.
10-29.11.1998 Ceram Denizi                  8.3 Derinliği 33 Km.
            Aynı web sayfasında 2001 yılındaki büyük deprem-lere de yer verilmiş.
13 Ocak 2001 Orta Amerika açıkları   7.7 Magnıtud
26 Ocak 2001 Hindistan                       7.7 Magnıtud
13 Şubat 2001 El Salvador                   6.6 Magnıtud
            Bu verilere bakıp dünyadaki depremlerin sıklığı artıyor mu? Şeklinde bir sual akla gelmekle birlikte bunun son yıllardaki ölçüm araştırma ve haberleşmedeki gelişmelerin yarattığı bir yanlış izlenim olabileceği de akıldan çıkmamalıdır. Bununa birlikte şu da bir gerçektir ki; Dünya üzerinde milyonlarca yıldın beri süregelen yapısal süreçler günümüzde de devam etmekte, insanların gözleri önünde yeni volkanik adalar oluşmakta, aktif yanardağlar faaliyetlerine devam etmektedirler. Bütün bu süreçlerden de dünyanın aktif fay sistemleri etkilenmektedir. Buna ülkemiz de dahildir.
 
 
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 08

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

HİTİTLERİN ARABA KULLANMA SANATI
Ticaret ve ulaşım açısından önemli buluşlardan birisi olan araba günümüze değin teknolojinin ilerlemesine paralel bir gelişme göstermiştir.
Tarihsel uzmanlaşma düzeyi ne olursa olsun, çoğu kişi tekerlekli ulaşımın uygarlığın bir göstergesi olduğuna inanılır. Elimizdeki arkeolojik bulgular arabanın M.Ö:3500’lerde Mezopotamya da ürünleri taşımak için Sümer çiftçileri tarafından kullanılmaya başladığını göstermektedir. Tekerlekli taşıtlar Sümerlerden Asya ya, Avrupa ya yayıldı. Tekerlekli taşıtlara ilgili en eski belge Erek’te (Varak) Geç Uruk tabletlerinde yer alan bir betimlemededir. Bu örnekte iki ya da üç parçadan oluşan içi dolu tekerlekler çapraz desteklerle tutturulmuş ve merkezde güçlendirilmiştir.
Arkeolojik kayıtlar dikkatlice tarandığında ilk tekerlekli taşıtların kuttörensel ve törensel amaçlarla kullanıldığı görülür. Elimizdeki en eski duvar resimleri bu taşıtların tanrıların ya da önemli kişilerin heykellerinin taşınması amacıyla kullanıldığını gösteriyor. Tekerlekli taşıtlara alt en eski kalıntılar ise mezarlarda bulunmuştur. Dinsel bir cenaze töreninin parçası olarak ölülerle birlikte gömülen bu taşıtlar, çoğunlukla savaşlarda kullanılan savaş arabalarıydı.
Araba çekmekte kullanılan ilk hayvanlardan biri öküzdür. Savaş arabalarında ise başlangıçta yaban eşeği kullanıldığı sanılmaktadır. MÖ. 2000’lerde atın evcilleştirilmesi ye çabuklu tekerlerin yapılması araba kullanımını kısa zamanda yaygınlaştırdı.
Anadolu’da Hititler döneminde araba kullanıldığını gösteren belgeler günümüze kadar ulaşmıştır. Kapadokya tabletlerinde ve silindir mühürlerde araba betimlemeleri görülür Boğazköy arşivlerinde Hitit krallarının savaş arabalarından söz ettikleri metinlerde bulunmaktadır. Malatya İmamkulu ve Karkamış kabartmalarında da değişik Hitit arabası türlerine rastlanmıştır.
Helen efsanelerinde savaş arabası sürücüsü olarak görülen Myrtilos’n Hitit dünyasında kı KraI Murşili adıyla benzerliği ilgi çekicidir Hititlerin at yetiştirdiği ve savaş arabalarını kullanma taktiklerinde uzmanlar olarak; M.0 13. Yüz yıla ait Ahhiyava mektuplarında Hitit Kralı bir Ahhiyava Kralına elçi gönderdiğinde aynen şu ifadeyi kullanmıştır. “Gençliğimden bu yana savaş arabama benimle ve sadece benimle değil, senin erkek kardeşin ve Tavagalavaş ile de binmiş at ustası” bu tümceler her halde Hititli bir at terbiyecisinin Ahhiyava sarayında bulunduğunu dolaylı olarak göstermektedir,ayrıca Ahhiyava Krallık ailesi üyelerinin de savaş arabası kullanma sanatanı öğrenmek üzere Hitit Başkenti Hattuşu’ya geldikleri Hitit Kralı II: Mürşil’ih hastalığının iyileşmesi için bir Ahhiyava tanrısının heykelinin getirildiği gibi bilgiler bulunmaktadır.
Fedetatif bir devlet biçiminde örgütlenmiş olan Hitit Büyük Krallığı kendisine antlaşmalarla asker ve savaş arabası desteği vermeyi kabul etmiş, bütün krallık ve beyliklerin M.Ö. 1285’te yapılan Kadeş Meydan Savaşına katılmalarını sağlayabilmiş, Muvatalli komutasında 35.000 asker ye 3500 savaş arabasından oluşan büyük bir ordu meydana getirebilmişti. Örneğin 10.000 er ve 700 savaş arabası ile Muvatelli’ye katılan Hayaşa (Doğu Anadolu Bölgesinde) krallığı gibi.
Hititlerin vurucu gücü büyüktü çünkü hem arabalarının sayısı çoktu hem de Mısır tapınaklarında ki tasvirlerde görüldüğü gibi her atlı arabada üç kişi yer alıyordu. Mısırlılar da ise,bir arabada ancak iki kişi bulunuyor,iki Hititli savaşçıya karşı bir Mısırlı savaşçı dövüşmek zorunda kalıyordu.
Hititlerin savaş atabalarını kullanma becerileri ile bölgesinin en güçlü devleti olma özelliğini kazandıkları bir gerçektir.
Kaynakça:Ana Britinica II. Cilt.sh.412
Aktugai,Ekrem. Anadolu Kültür Tarihi Tübitak Ya. 1989
Basalla.Geoege. Teknokjinin Evrimi Tübitak yay. 1996
 
 
 
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 09

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

KARUN İLE KEYHUSREV ÇORUM'DA SAVAŞTI MI?
            Tarihin  babası  olarak  anılan Halikarnasos'lu  (Bodrum) Heredo-tos ,kendi  edını  taşıyan  tarihinde Likya (Lydia) Kralı Kroisos  (Karun) ile Pers Kralı Kyros (Keyhusrev II) arasında  geçen  ve  Sardes Savaşı ile  noktalanan  olaylar  zincirinden bahsederken, bu  iki  kralın ilk ola-rak " Pteria "  denilen  yerde karşı karşıya geldiğini söyler.  Pteria'nın lokalizasyonu Çorum-Boğazköy ola-rak yapılmaktadır.
            Heredot  Tarihi'nden   Özet-le  aktaracağımız   olaylar  yöremiz açısından  oldukça  ilgi  çekici özel-likler taşımaktadır.
            Küçük  Asya olarak bilinen ve daha çok Anadolu'nun  batısını  içi- ne alan bölgede Lidya (Lydia), doğu sunda ise  Med (Media) Krallığı hü-küm  sürmekteydi.  Orta   Anadolu
Bölgesindeki Kappadokia'lılar Med- ler'e bağlı  idiler ve  Halys  Irmağı (Kızılırmak) Lydia ile Media arasın- da doğal bir sınır  oluşturuyordu.          Lydia  ile  Media  arasında  yıllarca süre  giden  savaş, ara  bulucuların gayretiyle  yapılan barış antlaşma-sıyla dostluğa,hatta bir akrabalığa dönüştürülmüştü. Lidya Kralı Alyat tes, kızının  Med Kdalının oğlu Ast-yages ile  evlendirmesine rıza gös-termişti.         Bu iki krallık  arasındaki dostluk, Med hükümdarı Astyages'
 e baş  kaldırarak, imparatorluğunu elinden alan  ve tüm Perslerin kralı olarak krallık  konutunu Pasargedai (İran)'da  kuran Kyros (Keyhusrev II) dönemine kadar devam etmişti. (M.Ö.550) Lidya'da ise Alyatles oğ lu Kroisos  (Karun) hüküm sürüyor-du. Kendini  zamanının en zengin a-damı olarak görüyordu.
            Karun; Kyros (Keyhusrev II)' den  kaynı  olan  Astyages'in öcünü almak amacıyla,Kappadokia üzerine sefer   başlattı.  Palys  (Kızılırmak) kıyılarına   vardığında    askerlerini karşıya  geçirmek için mevcut köp-rüleri  kullandı.  (Bir  başka  yaygın kanıya göre de ırmağın yatağını de ğiştirmişlerdir)    Irmağı   aştıktan sonra da Pteria (Boğazköy) denilen yörede  konakladı. Çevrede köy, kasaba ne varsa hepsini alarak Kappa dokia başkentini ele geçirdi. Halkı-nı  göç  etmeye  zorladı.  Bu  arada Kyros  (Keyhusrev II)'da ordusunu toplamış ve  Pteria  (Boğazköy) 'da Kyros  ( Keyhusrev II )  karşısında konaklamıştı. Burada çok büyük bir savaş oldu.  Her  iki taraf ta büyük kayıplar  verdiler.  Kroisos (Karun) sayıca daha az olduğunu görüp Sar des (Manisa)'a çekilmeyi uygun gördü. Kyros (Keyhusrev II)'de Lidya lıların    yeniden   toparlanmalarına fırsat   vermemek   için   ordusunu Lydia'ya  soktu,Sardes (Manisa) ü-zerine  yürüdü.  Persler Lydia baş-kentini ve Kroisos'u on dört günlük bir  kuşatma  sonucu  M.Ö. 547'de ele geçirdi.
 
 
 
 
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 10

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÜNİVERSİTEYE HAZIRLIK
            Eğitim; temel olarak kişileri ileriki mesleklerine hazırlamaya yönelik bir araçtır. Ancak bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de orta öğretimin kişileri genelde mesleğe hazırlamadığı bilinmektedir. Bazı meslek okulları dışında ortaokul ve lise eğitiminin neredeyse tek amacı öğrencileri üniversite sınavlarına hazırlamaktır. Bu durumun yol açtığı sakıncalardan birisi öğrencilerin okudukları derslerin gerçek yaşamla bağlantısını kuramamalarıdır. Birbirinin devamı olması, hatta yaşam boyu iç içe sürmesi gereken eğitim ve çalışma birbirinden kopuk olarak algılanmaktadır.
            Tek amacı üniversiteye hazırlanmak olan genç üniversite sınavını kazanmadığında bütün emeklerinin boşa gittiği düşüncesine kapılabilir. Okul başarısızlığı, özellikle de üniversite sınavını kazanamamak gençlerde kendine güven kaybı, sıkıntı, huzursuzluk yaratmaktadır. Genç bir yandan kendini başarısız hissetmekte, bir yandan da aldığı eğitimin bir işe yaramadığı düşüncesine kapılmaktadır. Bu duruma sıklıkla aile ve çevrenin beklentilerini yerine getirememiş olmanın yarattığı suçluluk duygusu eşlik etmekte iş bulamadıklarında ise gençlerde ümitsizlik ve depresyon ortaya çıkmaktadır.
            Meslekleri gereği gençlerle çalışmaları gereken kişilerin gençlerin özelliklerine uygun bir yaklaşım geliştirmeleri gerekmektedir. Gençlerle ilgilenen öğretmenlerin, onların gelişim aşamalarına bilmeleri gerekir. Düşünce yapılarını, zekalarını, duygulanım özelliklerini, yaratıcılıklarının düzeyini ve diğer psikolojik özelliklerini bilmek öğretmenin gençlere karşı tutumlarını belirlemede yardımcı olur. hangi yaşta, hangi bilginin aktarılabileceğinin ve hangi davranışların belirlenebileceğinin bilinmesi öğretmenlerin eğitim programlarını hazırlamasına yardımcı olmaktadır.
            İster orta eğitime devam edip üniversiteye hazırlansın, isterse okulu bırakıp çalışmaya başlasın, iş seçimi ergenlik döneminde kişinin karşısına çıkan önemli sorunlardan birisidir. Gençlik döneminin kişinin sosyal ve ekonomik bağımsızlığını kazanması ile sonlandığı kabul edilecek olursa, iş sahibi olmanın dönemin başlıca gelişimsel görevlerinden birisi olduğu ortaya çıkar.
Genç on yedi, on sekiz yaşlarında gerçekçi seçimler yapma dönemine ulaşır. Bu dönemde yapacağı seçimler gencin geleceğini büyük ölçüde belirler. Kendi gereksinim ve ilgilerini, işle ilgili beklentilerini tekrar gözden geçirir. Bütün bu süreç boyunca gençlerin iş seçimi konusunda bilgilenmeleri gerekir. Çünkü genç ilgilendiği işin neler gerektirdiğini, kendisine ne tür imkanlar sağlayacağını, o alanda iş bulup bulamaya-cağını bilemeyebilir.
Yönlendirildiğinde gencin ilgileri genellikle dağınık biçimde gelişir. Bu dönem genç için olduğu kadar ailesi için de değişiklikler getiren bir dönemdir. Ebeveyn, çocuğunu sürekli koruyup, onun adına seçimler yapıp sonra birden kendi haline bırakamaz. Geleceği gerçekçi ve iyimser biçimde görebilmek için bir güven duygusu gereklidir. Kişi kendini ortaya koyabilmeli riskler alabilmeli ve neler yapıp neler yapamayacağını görmelidir. Gencin bazen zorluklar yaşayarak bunlarla baş etmeyi öğrenmesi, kendi seçimlerini yapabilir hale gelmek için başarısızlıklar yaşaması, sonuçlardan ders alması gerekir. Bağımsızlık, sorumluluk ve kendini kontrol yavaş yavaş deneyerek ve öğrenilerek gelişir.
            Üniversiteye ve hayata hazırlanan tüm gençlerimize başarılar.
Kaynak: H. Özbey/E. Özyürek Gençlik Y.Y.K. İletişim yayınları
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

11

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

YERYÜZÜNÜN BÜYÜK YIRTILMA FAYLARI
            Yırtılma fayları dik düzlemler boyunca oluşan yatay hareketlerdir.
Sağ ve sol yönlü olmak üzere iki şekli vardır.
Bu çeşit faylar kompresyon gerilmeleri nedeniyle meydana gelirler ve dike yakın düzlemler halinde bulunurlar.
En büyük asal gerilme ile en büyük asal gerilme yatay düzlem üzerindedir; fay orta gerilme doğrultusuna paralel olarak, dik düzlem üzerinde gelişir.
Yırtılma fayları yerkabuğunun kristalin temel kütlelerine kadar uzanırlar; fakat aynı zamanda hareketli bölgelerde blokları birbirlerinden ayrılacak şekilde davrandıkları da görülür. Bunlar çok defa yanlara doğru bindirme faylarına geçerler. Öte yandan birçok yırtılma faylarının gravite fayı şeklinde bir birleşeni vardır. Bu bileşen bazen önemli olabilir veya büyük bir değer taşıyabilir.
Doğrultu atılımlı faylar (yırtılma fayları) çoğunlukla kıvrımlı veya bindirmeli dağ şeritlerinde gözükürler ve kıvrım eksenleri diagonal veya dik olarak keserler.
DOĞRULTU ATILIMLI FAYLARIN ÖZELLİKLERİ  
1-Bu çeşit fayların yeryüzündeki görünüşleri çoğunlukla düz bir çizgi halindedir. Eğilimleri dik veya dike yakındır.
2-Fay çizgisi boyunca; fay bileşeni milonit veya ultramilonit oluşumlarına elverişli bir ortam vardır.
3-Atılım az da olsa topografyadaki görünüşü çok belirgindir.
4-Fay boyunca oluşan yer değiştirme miktarı birkaç santimetre ile yüzlerce kilometre arasında değişir.
5-Çok defa bunlar uç kısımlarında çatallanırlar veya bindirme faylarına geçerler ya da bindirme fayları yer yer yırtılma fayı şeklinde gelişir. Bu durumda bindirme fayı ile yırtılma fayı doğrultuları arasında küçük bir açı ortaya çıkar.
6-Yırtılma faylarının oluşumu, genellikle kıvrılma olaylarının son oluşumu, genellikle kıvrılma olaylarının son aşamasını teşkil eder.
7-Sağ veya sol yönlü olarak gelişmek için özel bir şartın bulunması gerekmez.
8-Büyük bir yırtılma fayı ile birlikte çok sayıda küçük ikinci ve üçüncü derecede fayları da teşekkül eder.
9-Fay zonu boyunca çoğu zaman dere yataklarının ötelendiği, vadilerin karşısında tepelerin geldiği, yer yer küçük göllerin oluştuğu, mortolojide belirli bir değişikliğin meydana geldiği gözlemlenir.
KUZEY ANADOLU FAYI
1939 Erzincan depreminden başlayarak 1967 Adapazarı-Mudunlu vadisi depremi de dahil olmak üzere, hemen her defasında arazi üzerinde müşahede edilen Kuzey Anadolu Fayı.
Batıda; Biga yarımadasında Yenice kazasının yakın batısından başlayarak, Gönen yakın doğusuna kadar uzanmakta, takriben Manyas Gölü güney kıyısını takip ederek Mustafakemalpaşa istikametinde ilerlemektedir. Buradan Mudunlu Vadisinde Dokurcu yakınlarına kadar bir ara verdikten sonra bu vadiyi yukarı doğru takip etmekte, Abant Gölü kuzey kenarından, Abant Ayağı Deresinden, Bolu'nun 5 kilometre güneyinden, Yeni Çağa ve Gerede ierisinden, İsmetpaşa İstasyonundan geçerek Soğanlı Vadisinde ilerlemekte, Boyalı güneyinden, Bayramören'den, Ilgaz ve Tosya kuzeyinden, Ilgaz Masifi içerisinden geçerek Kargı istikametinde uzanmaktadır.
Kargı'dan sonra fay hattı Avlağı'dan (Kamil) geçmekte, oradan Soruk Vadisini takip ederek Vezirköprü güneyinden, Havzan'nın yakın kuzeyinden geçerek Samsun-Amasya demiryolunu kesmekte, oradan Ladik Ovasınını kuzey kenarı boyunca ilerleyerek Dersek Boğazına girmekte, Dersek Boğazından, Taşova ve Erbaa kuzeyinden geçerek Niksar'a kadar uzanmaktadır.
Doğu istikametinde ise, Kelkit Çayını takip ederek Reşadiye içerisinden, Koyunhisar yakın yönünden, Suşehri kenarından, Refahiye ulaşmaktadır. Buradan ovanın kuzey kenarını takip ederek Sansa Boğazına varmakta, Karasu (Fırat) nehrini keserek Elmalı Deresi Vadisine girmekte ve vadi boyunca ilerleyerek takriben Karlıova yakın kuzeyine kadar uzanmaktadır.
Karlıova'dan sonraki kısmı 1966 Varto Depremi esnasında oluşan yarık ve çatlak sistemleri yardımıyla izlenerek, Üstükran ve Varto yakınlarından geçtiği ve doğuya doğru Hamurpet Gölü üzerinden Bulanık'a kadar Uzandığı tespit edilmiştir.  Bulanık'tan sonra fayın Van Gölü kuzeyinden geçerek İran Sınırına ve hatta bizzat İran içlerine uzandığı sanılmaktadır.
Kuzey Anadolu Fayı tek bir kayma düzlemi olmayıp birçok parçalardan meydana gelmiş ve yerine göre 500-1000 kilometre genişliğinde olan bir “Fay Zonu” durumundadır. Fayın bütün parçalarına sağ yönlü yatay kayma hareketleri hakim olmuş, aynı zamanda,fakat daha küçük ölçüde düşey hareketler de kendini göstermiştir. Her defasında fayın Kuzeyinde kalan arazi güneydekilere nazaran izafi  olarak sağa ve aşağı doğru kaymıştır. (Doğrultu Atılımlı-Sağ Yönlü)
KUZEY ANADOLU FAYINA BENZER BÜYÜK YIRTILMA FAYLARI:
SEN ANDREAS FAYI: Kaliforniya'da Pasifik kıyısına paralel olarak uzanan bu fayın jeolojik özelliği 1906 nisanında San Franko  şehrini tahrip eden büyük depremden sonra devamlı bir şekilde incelenmiştir. 800 kilometre boyundaki bu fay Tejon Pass'dan itibaren kuzey ve güney olmak üzere iki perçeye ayrılır.”Garlock Fayı” bu iki parçayı az çok sınırlar.
FİLİPİNLER FAYI: 1200 kilometre uzunlukta olan sol yönlü bir yırtılma fayıdır. Fay güzergahında Bao Nehri 350 metrelik sol yönlü bir öteleme yapmıştır. Fay düzlemi 90 dereceye yakındır. Bu fay Mindanao Çukuruna paralel olarak uzanır.
TAİWAN FAYI: Ada yüzeyindeki “Longitüdial Vadi” boyunca uzanır. 25 Kasım 1951 deki 7.3 Magnitüdlü deprem esnasında fayın 40 kilometrelik bölümü harekete geçmiştir. Sol yönlü olan bu harekette 168 santim yatay atım ve 130 santim düşey atım ölçülmüştür. Yatay kayma Yuli Okul binasını ikiye bölmüştür. Bu bina bu şekliyle korunmaktadır.
YENİ ZELANDA ALPİN FAYI: Pasifik Okyanusunu çevreleyen Mobil Kuşak üzerinde bulunur. 300 mil uzunlukta düz bir çizgi boyunca açıkça görülür. Son buzullaşmadan sonraki dönemde 75-80 metrelik sağ yönlü bir atım olmuştur. Fay zonu milonitleşmiştir. Fay hareketinin yılda ortalama olarak 3.75 milimetre kadardır. Jura'dan beri 300 mil kadar bir yer değiştirmenin olduğu sanılmaktadır.
AFGANİSTAN HERAT FAYI: Afkanistan'ın kuzeyini doğu-kuzeydoğu doğrultusunda boydan boya kesen Herat Fayı en az 1100 kilometre boyunda sağ yönlü bir yırtılma fayıdır. Herat kasabasının 7 kilometre ve Kabil şehrinin 70 kilometre kuzeyinden geçer. Kabil'in 200 kilometre kuzey doğusunda dere yatakları 60-100 kilometre sağa doğru ötelenmiştir.
KAMAN FAYI: 800 kilometre boyunda ve sol yönlü olan Kaman fayıda büyük kısmı ile Afganistan-Pakistan sınırına yakın geçer. Güney-güheybatı ile kuzey-kuzeydoğu doğrultusunda olan fayın 230 kilometrelik kısmı 1892 depreminden sonra haritalanmıştır. Chasman Demiryolunu kesen fay üzerinde 20-120 metrelik atılımlar tespit edilmiştir. Fay hareketinin hızı senede 2 milimetre ile 2 santimetre olarak tahmin edilmektedir.
ŞAHRUD FAYI: Kuzey İran'daki Şahrud (Shahrud) fayı Hazar Denizi güney kıyısına ve İran-Türkistan sınırına paralel olarak yay şeklinde uzanır. Yaklaşık 900 kilometre boyundadır. İki büyük parçadan meydana gelmiştir. Sol yönlü olan fayın batı ucu Tahran yakınına kadar gelir. 1962 deki Buyin-Zara Depreminde 10 santimlik sol yönlü atılımlar tespit edilmiştir. Fayın kestiği derelerde ise 50 metrelik sol yönlü ötelemler olmuştur. Fay genellikle jeolojik sınırlara paralel olarak Elburuz Dağlarının ekseni boyunca uzanır.
DORUNEH FAYI: Şahrud Fayının 250 kilometre güneyinde ve ona az çok paralel olarak seyreden Doruneh Fayı da sol yönlü olup,600 kilometre kadar yay şeklinde bir uzanışı vardır. Hava fotoğraflarında çok iyi beliren fayın sol yönlü atılımı,derelerin 75-200 metrelik sol yönünde ötelenmiş olmaları nedeniyle tetkik edilmiştir.
ZAGNOS FAYI: Tahran'ın 500 kilometre batısında kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanan Zagnos Fayı Türkiye-İran-Irak sınırlarının birleştiği köşeden başlayarak güneydoğu istikametinde Kerman güneyine kadar iner. Boyu,takriben 1200 kilometre kadardır. Sağ yönlü olduğu tahmin edilmektedir. N.Pavani 1961 bu fayı Kuzey Anadolu Fayının bir devamı olarak kabul etmiş ve sağ yönlü olduğunu ileri sürmüştür.
Kaynak: N. CANITEZ-İ. KETİN  Yapısal Jeoloji İTÜ Yayınları. İstanbul.
 

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.