DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 
 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
HAYAT HİKAYESİ

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Yıldız KARDAŞ

Orta öğrenimimi TED Ankara Kolejinde tamamladıktan sonra 1981’de Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldum. 
1988 de Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesinde Fiziksel Tıp ve  Rehabilitasyon dalında uzman oldum. Aynı üniversitede 1990 da yardımcı doçent olarak çalışıp 1994 te doçent oldum. 
4 yıl dönem II koordinatörlüğünde çalıştım. 
Tıp derslerinin yanı sıra Sağlık Bilimleri Enstitüsünde Spor Hekimliği ve Egzersiz fizyolojisi dersleri verdim. 
Menopoz kliniğinde 1 yıl çalıştım. 
Çeşitli yurtdışı üniversitelerde araştırma ve kongrelere katıldım. 
Yurtiçi ve dışında yayınlanmış çeşitli konularda bilimsel makalelerim vardır. Çeşitli tıp kitaplarına bölümler yazdım. Halen Türkiye Hastanesinde çalışmaktayım. Diğer ilgi alanlarım sanat ve şiir. 
Evli ve 3 çocuk annesiyim.
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info 

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÜTOPYA
                 Hepimiz için bir ütopya vardır. Herşeyin iyi, düzgün, istenilen biçimde olduğu idealler ülkesi. Benim de bir ütopik ü-tıp-ya’m var.
                 Eski Çinde tıp oldukça ileri olup bizim aldığımız klasik tıp bilgilerinden farklı yöntemleri olan bir tıp anlayışı varmış. Sarı imparatorun kitabında, hastalar ve hastalıkların tedavisi en ince ayrıtılarla anlatılıp akupunktur uygulamaları tek tek anlatılmış takriben milattan 5 bin yıl önce.
            Şimdilerde doktor diye adlandırdığımız ve insanların sağlıkları için çalışanlar o zamanlarda farklı isimlerle olsa da varmış. Tarih içinde büyücüler, din adamları ve özellikle bilge kadınlar hep şifa dağıtıcısı rollerini oynamışlar. Elbette herkes bir sağlık problemi olduğunda kendi başının çaresine bakamaz, sağlıkla ilgili bilgi ve deneyimleri olan kişiler bu bilgi ve deneyimlerini olmayanlara vermeleri gerekir. Herkes ekmek yapamaz veya                  sepet öremez. Herkesin yeteneği ve gelişme alanı farklı farklıdır. Zaten farklılaşma insanoğlunun ilerlemesi ve iyiye hep daha iyiye gitmesinin yoludur. Ne kadar branşlaşılırsa o kadar daha iyiye erişilebilir. (Zaten şimdi de hastalıklarımız için branşlaşmış uzman hekimler aramıyor muyuz?)
            İşte Çin deki eski sağlık dağıtımının hikayesi benim ü-tıp-ya'ma benziyor. Eski sağlık dağıtıcısı hekimlerinsorumlu oldukları aileler varmış. Yani bir hekim 8-10 ailenin tüm bireylerinin sağlık sorumlusu imiş. Her türlü sağlık hizmetini sağlıyormuş. Başı ağrıyandan gebeye, dişi çekilecekten romatizmaya kadar her türlü problemlerinde yanlarında olurmuş. Hayatta her şeyin bir bedeli yok mu? Tabii bunun da bir karşılığı olmalı.
            Yani bu hizmetlerinin karşığı hekim bir şeyler almalı. Bugün için maaş veya vizite diye düşünebilirsiniz. Çinde aileler hekimlerine düzenli ödemeler yaparlarmış. Hastalık olmasa da her ay düzenli olarak aileler belirli miktarda buğday, pirinç, yumurta, meyva vs. verirlermiş, tıpkı şimdiki sigorta pirimleri gibi. Ancak bu tarihi sigorta oldukça adaletli imiş, eğer hastalık olursa aile üreticiliği düşer, kişi iş yapamaz hale gelirse hekim hiçbir şey istemeden hastalar tam iyileşip üretici hale geçene kadar onları iyileştirmek için çalışırmış. Tüm ilaçları kendisi getirir ve uygularmış. Hasta ve ağrısı olan insan nasıl çalışsın, üretsin?
İyileşinceye kadar bakılmalı ve desteklenmelidir. Bu anlayışla sunulan bu sağlık hizmetinde ne zaman ki iyileşme tamamlanır hasta şifa bulursa ödemeler başlarmış. Artık siz bu hekimin nasıl canla başla çalıştığını düşünebilirsiz. Sorumlu olduğu ailelerden hiçbir bireyin hasta olmasını istemez. Onların sağlıklı, üretken ve mutlu olmaları kendi yaşamının parçasıdır. Hepsinin doğru biçimde beslenmesi, vücutlarını meditasyon ve düzenli egzersizlerle korumaları için eğitirmiş. Hastalık ve rahatsızlıkların oluşmasını önlemek için her aileyi düzenli olarak ziyaret eder, onların tüm yaşamları ile ilgilenirmiş.
Herhangi bir hastalığı veya rahatsızlığı önlemek oluştuktan sonra tedavi etmekten hem daha kolay hem de ekonomiktir. Bugünkü tıpta koruyucu hekimlik prensipleri de zaten bunun aynısıdır.
            Benim ü-tıp-ya'mda da böyle.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇOCUĞUMA EN İYİSİ...
            Bütün anneler ve babalar bebeklerine ilk ayakkabısını alırken heyecanlanırlar. Herkes çocuğu için en iyisini en uygununu almak ister, gücü yettiği kadar. Kendisi için yapmayacağı fedâkarlığı bebeği için yapabilir. Ama ayakkabılardan hangisi en iyisi? Vitrindeki pahalı, ortopedik denilen ayakkabılar mı en iyisi? Her model her bebek için uygun mu?
            Doğrusu ortopedik adı altında satılan pek çok bebek ayakkabısının hiç de sağlıklı olmadığını görüyoruz. Uygun bir ayakkabının esas fonksiyonu ayağı düzensiz sert yürüme zemininden, hava ve çevre şatlarından korumaktır. Ayakkabının ayrıca ayakta dururken ve yürüken ayağı destekleme görevi vardır. Ama ne yazık ki seçimler hep bu amaçla olmamaktadır. Sadece görüntü ve moda için giyilmesi ise konumuz dışında.
            Piyasada ayak destekleme fonksiyonunu ve konforunu sağlayabilecek çok çeşitli ayakkabılar bulunmaktadır. Teknoloji ilerledikçe, yeni malzemeler üretildikçe hergün daha iyileri de eklenmektedir. Yanlış ayakkabı seçimi birçok rahatsızlığın başlangıcı olabilir. Ayak sağlığının bir parçasının da iyi oturan ve rahat ayakkabılar olduğu unutulmamalıdır.
            Hayatın her devrinde ayakkabıların farklı özellikleri olması gerekir. Bebeklikte ayakkabının esas fonksiyonu ayağı soğuktan korumak olduğu için ayakkabı hafif, fleksibl (bükülebilir) ve ön kısmının geniş olması gerekir. Ama bir bebeğin mutlaka bir ayakkabısının olması gerekmez. Zaten çoğu bebek ayakkabısız, patikle bu devreden geçer.
            Ayağa kalkma ve emekleme devresinde ayakkabı bebeğin tam gelişmemiş ayak bileğine destek olacağı için bu devrede uygun bir ayakkabı alınabilir. Ayağa kalkan çocukta ayakkabı tabanı esnek, 3 mm kalınlıkta yumuşak olmalı ve yine ayakkabı hafif, fleksibl ve ön kısmı geniş olmalıdır. Emekleyen çocuklarda da bükülmenin kolay olması için ayakkabı tabanının esneyebilir olmasına dikkat edilir.
            Çocuk yürümeye başlayınca eğer daha önceden yoksa bir ayakkabı almalıdır. Ayakkabının topuğu saran kısmın daha sert ve 6 mm lik tabanı olmalıdır. Topuk yüksekliği ise 6-10 mm olabilir. Küçük çocuklara ayakların normal gelişimi için rijit (sert) ayakkabı giydirmek şart değildir hatta bazı durumlarda zararlı bile olabilir. Genellikle iki yaşına kadar bot tipi ayakkabılar tercih edilir.
            3 yaşından sonra daha rijit ayakkabılar seçilebilir ama bu ayakkabıların da mobiliteyi (hareketleri) engellemeyecek fleksibilitede (esneklikte) ve yine hafif olması gerekir. Yine parmakların olduğu ön tarafın yeterince geniş olması gerekir. Ayakkabı yüzü ince deri veya permabl (geçirgen) kumaş, ayakkabının parmak kısmı yeterince geniş topuğu saran kısım yeterince sert olmalıdır.
            Ergenlik çağında da sert topuklu ayakkabı tercih edilir. Ancak ergenlikte ayakkabılar daha çok moda yönüne kaymaya başlar. Büyüme çağında ayakkabı alırken en uzun parmakla ayakkabının ucu arasında 1-2 cm boşluk kalmalıdır. Çocuğunuzun ayak parmakları uca değiyorsa, daralmışsa veya deforme olmuşsa mutlaka değiştirmelisiniz. Ayakkabı çocuğun ayak gelişimine zarar verebilir.
            Eğer çocukta normal olmayan veya zayıf ve yeterince güçlü olmayan ayak yapısı varsa ayağını desteklemek ve eklemlerin yükünü azaltmak için ayakkabıda modifikasyonlar gerekir. Bunun için çocuğu mutlaka uzman doktor görmeli ve ona uygun ayakkabının özelliklerini reçete etmelidir.
 

 

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

KADINLARIN BEŞ BÜYÜK HATASI
            Kadınlar her zaman daha fazla fedakârlık yaparlar. Hatta kendi sağlık sorunlarına yeterince vakit ayırmadıkları bir gerçek. Ancak kadınların sağlıklarına yeterince önem vermemeleri ve kendilerine yeterince vakit ayırmamaları ileride büyük sıkıntılara neden olabilir. Bir kadının ev işlerinden, çocuklarından veya çalışanların işlerinden vakit ayırıp sağlıklarına yönelmeleri pek de kolay olmamaktadır. Basit rahatsızlıklar da olsa sürekli ihmal bir kadının uzun ve sağlıklı yaşama şansını tehlikeye sokar. Halbuki her şeyin başı sağlık, biz kadınların beş parmak gibi iyi bilmemiz gereken beş büyük hata var.
            Kadınların sağlıkları ile ilgili yaptıkları 5 büyük hata şunlardır:
1- KALP HASTALIKLARINI ÖNEMSEMEMEK          
            Yapılan bilimsel araştırmalar kadınlarının büyük bir kısmının göğüs kanseri riski taşıdığını göstermektedir. Fakat kalp hastalıklarından ölen kadınların sayısı, bütün kanser çeşitlerinden ölenlerden daha fazladır. Kadınların kalp hastalıklarının erkeklerden daha az olduğu doğrudur ama kadınlardaki kalp hastalıklarının teşhisi erkeklerden daha zordur. Kadınlarda kalp hastalıklarını belirlemekte doktorlar her zaman zorlanmaktadır. Kalp hastalıklarında görülen tipik belirtiler kadınlarda farklı olabilir. Ve bu belirtiler farklı nedenlerden zannedilebilir. Kadınların kalp hastalıklarından korunmalarının birinci yolu kolesterol seviyelerine dikkat etmeleridir. Kandaki kolesterolün farklı alt grupları vardır. Örneğin HDL (iyi kolesterol ve LDL (kötü kolesterol). Kandaki total kolesterol yüksek olsa bile HDL kolesterolün yüksek olması kalp riskini azaltacaktır. Ama kanda az bir kolesterol yükselmesi ile LDL alt grubunun yüksek olması kalp hastalığı tehlikesini arttıracaktır. Dolayısı ile kadınların kalp hastalıklarını önemseyip belirli aralıklarla kan kolesterolünün takibi ve kalp hastalıklarına karşı bilgili olmaları gerekir.
 
2-JİNEKOLOJİK VE MEME KONTROLLERİNİ İHMAL ETMEK.
             Birçok kadın rahim ağzı kanserlerini erkenden tespit edebilecek çok basit bir test olan 'vajinal smear' testini düzenli olarak yaptırmamaktadır. Halbuki rahim ağzından basit bir sıyırma metodu ile alınan hücrelerin incelenmesi birçok kanser vakasını çok erken devrede tespit edebilir. Uzmanlar bu testin en az 3 yılda bir yapılmasını önermektedir. Ayrıca 40 yaşın üzerindeki kadınların düzenli olarak kendi memelerini muayene  etmeleri gerekmektedir.Bu çok basit incelemeyi her kadının bilmesi ve düzenli olarak uygulaması gerekir. Bu                düzenli muayene elbette çok önemlidir ama yeterli değildir. Kırk yaşının üzerindeki kadınların iki yılda bir mamografi denilen memenin detaylı radyolojik incelemesini yaptırmaları da gerekir. Kadınların meme ve jinekolojik kontrollerinin ihmalinde en önemli etmen yapılacak tetkiklerde 'bir şey bulunacağı' korkusudur.
            Birçok kadın korktukları için kontrollerden kaçmaktadır. Tıptaki son ilerlemeler erken teşhisle meme kanserlerinde ilk 5 yılda tedavilerin % 90 başarı sağlamaktadır. Mamografi de göğüs kanserini erken teşhis etmede en önemli teşhis yöntemlerindendir. Uzmanlar kırk elli yaş arasında 2 yılda bir ve 50 yaşından sonra yılda bir kez bu incelemenin mutlaka yapılmasını önermektedir.
3-AİLEDEN GELEN HASTALIKLARI YETERİNCE BİLMEMEK
Ailesinde, özellikle ana-baba ve kardeşler gibi birinci derece yakınlarında gelişen hastalıkların genetik özellikleri olabilir. Mesela herhangi bir kadının yumurtalık kanserine yakalanma riski %1 iken ,annesi veya kardeşinde yumurtalık kanseri olan bir kadında bu oran % 5 hatta % 9 'a kadar çıkmaktadır. Ailesinde kanser hikayesi olan tüm kadınların senede bir kez kontrol testlerini ve jinekolojik muayenesini yaptırması gerekir.
Aynı şekilde ailesinde meme kanseri olan kadınların belli aralıklarla mamografi yaptırmaları şarttır. Hatta ailesinde bu tür hastalığı olan kadınlar daha otuzlu yaşlardan itibaren bu kontrolleri yaptırmalıdırlar.          
4. YETERLİ KALSİYUM ALMAMAK
Araştırmalara göre 50 yaşın üzerindeki her iki kadından birinde kemik erimesine   (osteoporoz) bağlı kemik kırıkları ve ilgili problemler görülmektedir. Özellikle omurga kemiklerindeki kemik erimesine bağlı kamburluk kadınlarda sık görülmektedir. Kalça kemiğinin erimeye bağlı kırılmasında ise durum çok daha kötüdür, bu kırık kişiyi ölüme kadar götürebilir. Kadınlarda kemik kütlesi Otuzlu yaşlarda azalmaya başlar ve menopozda hızla kayıp artar. erişkin dönemde günlük kalsiyum ihtiyacı 1000 mg iken 50 yaşından sonra 1200-1500 mg olmaktadır. Nedense kadınlarda süt içme ve sütten yapılmış gıdaları tüketmede bir eksiklik olmaktadır. Dengeli beslenme hayatın her devresinde çok önemlidir. Ama kalsiyumlu gıdaları ihmal edilmesi genel beslenme hatalarından daha çok görülmektedir. Kadınların düzenli olarak kalsiyum almaları ve süt, yoğurt, peynir ve sütten yapılmış gıdaların da daha fazla tüketilmesine özen göstermeleri gerekir.
5. YETERİNCE EGZERSİZ YAPMAMAK
Düzenli egzersizin kadınlar için faydası hiç tartışılmaz. 'Hiç zaman bulamıyorum' bahaneleri ile ihmal edilen, bir türlü başlamaya fırsak bulunamayan düzenli egzersizler kadınları yormaz aksine enerji verir. Doğru yapılan düzenli egzersiz stresin dağılması ve sağlıklı bir yaşam için oldukça önemlidir.
Egzersiz için harcanan zamanda kazanılan şeyler o kadar büyüktür ki her yaşta kadın için bunu yapmaya değer. Ayrıca birçok kadın için fazla kilo önemli bir problem olmaktadır. İdeal kilolara ulaşmak düzenli egzersiz yapmak ile daha kolaydır. Neden ne olursa olsun her kadın egzersizden yarar görür. Her kişiye göre egzersiz tipi ve süresi değişse bile her kadının her gün 30 dakika egzersiz yapmasını öneriyoruz. Ev işleri de egzersiz kabul edilse bile yürüyüş ve  kas güçlendirme egzersizlerinin de mutlaka yapılması gerekir.
 
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

BELOMURGA EĞRİLİĞİ SKOLYOZ
Vücudumuzu dik tutan bel kemiği (omurga) bazan eğrilikler gösterir. Çok genç yaşlarda başlayabilen eğrilikleri ancak dikkatli anneler yakalayabilir. Çocuklar elbiseli iken yeni başlayan ve hafif eğrilikleri fark etmek mümkün değildir. Ama anneler çocukları elbisesiz de görebilirler. Daha çok kız çocuklarda gözlenen omurga eğriliklerini erken fark etmek ana-baba, öğretmen gibi büyüklere düşmektedir.
Omurga silindir yapıda birçok kemiğin, disk denilen kıkırdak yapılarla birleşmesinden oluşur. 7 tane boyun,12 tane sırt, 5 tane bel omur kemiği koksiks adı verilen piramide benzer parça ile birleşip iskeletin esas parçası olan bel kemiğini (omurgayı) oluşturur. Omurga vücudu dik tutan bir destek, omuriliği koruyan bir yapıdır.
Omurganın boyun ve bel bölgesi oldukça hareketlidir. Omur kemiklerinin mükemmel bir şekilde birbirine eklem ve bağlarla birleşmesinden oluşan omurga yandan belirli normal eğrilikler gösterir, yandan bakılınca boyun ve bel bölgesinde içeri doğru girintili sırtta ise dışa doğru çıkıntılıdır. Ama omurgaya önden bakılınca dümdüzdür.
Önden bakıldığında omurganın bir bölümünün sağa veya sola doğru kavis yapması ve rotasyon (dönme) göstermesi bir bozukluktur. Bu bozukluğa Skolyoz denir. Ancak annelerin bu konuya daha duyarlı olması ile bu rahatsızlık daha erken yakalanabilir.
Vakaların çoğunda neden bilinemez. Nedeni bulunmayan eğriliklere idyopatik skolyoz denir. Genetik geçiş özellikleri vardır. Kız çocuklarda daha fazla görülür. Ağır vaka-larda eğrilmeler ergenlikte çok hızla ilerler.
Araştırmalar çocukların %5'inde skolyoz görüldüğünü bildirmektedir. Eğrilikler çeşitli tiplerde olabilir. Sırtta sağa veya sola belde sağa veya sola veya hem sırt hem belde karşılıklı eğrilikler olabilir. Omurga eğrilikleri çocukluktan sonra da oluşabilir. Erişkinlerde sırt kaslarının dengesizliği, aşırı şişmanlık,osteoporoz (kemik erimesi) gibi durumlarda sonradan skolyoz gelişebilir. Çoğuzaman eşit çalışmayan kaslar sırt kaslarında dengesizliğe neden olur ve omurgada eğrilik gelişir. Bu durum omurgada kalıcı bozukluk yapmadan fark edilebilirse düzeltilebilir.
BELİRTİ VE BULGULAR
Hafif bir eğrilik hiç bir fiziksel aktiviteyi engellemez. Çoğu zaman dikkat edilmeden fark bile edilemez. Bazan tesadüfen röntgen filminde omurgada eğrilik görülür. Ağır eğrilikler ise elbiseli iken bile fark edilebilir. Kötü gidişli skolyozda omurganın giderek eğrilmesi ileri yaşlarda göğüs boşluğunu daraltır. Bu daralma ileride kalp ve akciğer sorunlarına yol açar.
TEŞHİS
Basit bir çekül doğrultusu ile omurganın doğruluğuna bakılabilir. Ensenin tam ortasına konulan çekül ipinin omurgadan düz olarak geçip yere tam iki ayak ortasına inmesi gerekir. Ayrıca her iki omuzun aynı seviyede olması, öne doğru eğilince sırtta asimetri veye bir tarafta farklılık olmaması gerekir.
En ufak bir şüpheniz varsa doğru teşhis için uzman doktor muayenesi ve radyolojik tetkikleri yaptırın. Gerekli omurga filmlerinde omurgalardaki dönmeler tespit edilir ve skolyozun açısal ölçümleri yapılır. Skolyozlu hasta belirli aralıklarla mutlaka kontrol edilmelidir çünkü eğrilikler hızla ilerleyebilir.
TEDAVİ
Hafif vakalar sadece gözlem altında tutulur, erişkin veya çocuk zaman içinde takip edilir. Bu arada kaslardaki dengesizliğin, sertleşme ve kısalmaların önlenmesi için düzenli egzersizler yapılmalıdır.
Mesela kilo kontrolünde spor yapmak vazgeçilmez bir yöntemdir. Eğer sağlıklı kilo kaybetmek istiyorsanız tam bir muayeneden sonra çeşitli yöntemlerle vücudunuzun yağ oranı ölçülür ve sizin ideal ağırlığınız hesaplanır. İdeal ağırlık yaş ve cinse göre değişir. Sporcu için geçerli olan kural vücut yağ oranının yüksek olmamasıdır. İdeal vücut yağ oranı erkeklerde %15 kadınlarda ise %25 olarak kabul edilmektedir. Çeşitli sportif etkinliklerle vücut yağ oranını azaltmak veya çoğaltmak mümkündür. Yapılan araştırmalar haftada 3 gün 15 dakika jogging yaparak 10 haftada yağ oranını %1 azalttığı gösterilmiştir.
Egzersiz yolu ile yağ oranı azaltabilmek için haftada en az 3 kez antrenman yapılması zorunludur. Ayrıca egzersiz sürelerinin de 30 dakikadan az olmaması gerekir. Elbette haftada 3 kez yapılacak bu egzersizlerin süresi ve şiddeti kişiye göre değişecektir. Kilo vermek için ideal yöntem ise egzersizle birlikte diyet uygulanmasıdır. Eğer sağlıklı bir şekilde kilo vermek isterseniz diyetle beraber egzersiz programı uygulamalısınız. Ama kilo alması gereken bir kişide ise bunun tersini yapmak yetmez. Farklı olarak vücut yağ oranının arttırmadan bunu yapmak zorundadır. Yani vücudunuzun yağ oranı artmadan kilo almak kolay değildir. Ama sağlık açısından ve özellikle sporcularda artması istenilen yağsız vücut ağırlığıdır. Bunun için kalori alımını arttırması yanı sıra antrenmanlarının şiddet ve süresi arttırılması gereklidir.
 
 
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ANNE DİKKAT ÇOCUKLARDA SKOLYOZ
OMURGA EĞRİLİĞİ SKOLYOZ
Vücudumuzu dik tutan bel kemiği (omurga) bazen eğrilikler gösterir. Çok genç yaşlarda başlayabilen eğrilikleri ancak dikkatli anneler yakalayabilir. Çocuklar elbiseli iken yeni başlayan ve hafif eğrilikleri fark etmek mümkün değildir. Ama anneler çocukları elbisesiz de görebilirler. Daha çok kız çocuklarda gözlenen omurga eğriliklerini erken fark etmek ana-baba, öğretmen gibi büyüklere düşmektedir.
Omurga silindir yapıda birçok kemiğin, disk denilen kıkırdak yapılarla birleşmesinden oluşur. 7 tane boyun,12 tane sırt, 5 tane bel omur kemiği koksiks adı verilen piramide benzer parça ile birleşip iskeletin esas parçası olan bel kemiğini (omurgayı) oluşturur. Omurga vücudu dik tutan bir destek, omuriliği koruyan bir yapıdır. Omurganın boyun ve bel bölgesi oldukça hareketlidir. Omur kemiklerinin mükemmel bir şekilde birbirine eklem ve bağlarla birleşmesinden oluşan omurga yandan belirli normal eğrilikler gösterir, yandan bakılınca boyun ve bel bölgesinde içeri doğru girintili sırtta ise dışa doğru çıkıntılıdır. Ama omurgaya önden bakılınca dümdüzdür. Önden bakıldığında omurganın bir bölümünün sağa veya sola doğru kavis yapması ve rotasyon (dönme) göstermesi bir bozukluktur. Bu bozukluğa Skolyoz denir. Ancak annelerin bu konuya daha duyarlı olması ile bu rahatsızlık daha erken yakalanabilir.
Vakaların çoğunda neden bilinemez. Nedeni bulunmayan eğriliklere idyopatik skolyoz denir. Genetik geçiş özellikleri vardır. Kız çocuklarda daha fazla görülür. Ağır vakalarda eğrilmeler ergenlikte çok hızla ilerler. Araştırmalar çocukların %5'inde skolyoz görüldüğünü bildirmektedir. Eğrilikler çeşitli tiplerde olabilir. Sırtta sağa veya sola belde sağa veya sola veya hem sırt hem belde karşılıklı eğrilikler olabilir.
Omurga eğrilikleri çocukluktan sonra da oluşabilir. Erişkinlerde sırt kaslarının dengesizliği, aşırı şişmanlık, osteoporoz (kemik erimesi) gibi durumlarda sonradan skolyoz gelişebilir. Çoğu zaman eşit çalışmayan kaslar sırt kaslarında dengesizliğe neden olur ve omurgada eğrilik gelişir. Bu durum omurgada kalıcı bozukluk yapmadan fark edilebilirse düzeltilebilir.
 
 
 

 

 

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 08

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

BOYUN VE KOL AĞRISI
Boyun ve kol ağrısı, bel ve bacak ağrılarından sonra en sık rastlanan yakınmadır. Boyun bölgesindeki pek çok rahatsızlık boyun ağrısından başka omuzlar, baş, göğüs, sırt, kollar hatta bazan bacaklarda da belirtilere neden olabilir. Bazan boyun ağrısı ikinci planda kalıp diğer belirtiler öne çıkabilir. Baş dönmeleri, göz kararmalarının olması tansiyon düşmesi veya kansızlıktan kaynaklanıyor gibi yorumlanabilir veya gögüs ve sol kol ağrısı olan bir kişi kalbi ile ilgili bir rahatsızlığı olduğunu düşünebilir.
Boyunda ağrıya neden olabilecek pek çok rahatsızlık vardır. Boyun fıtıkları ve boyun bölgesinin artrozu (kireçlenmesi) en sık rastlanan nedenlerdir. Gündelik kazalarda boyun bölgesindeki yumuşak dokularda zedelenme de olabilir. Boyunda bulunan fazla bir kemiğe bağlı oluşan boyun çıkış sendromları, boyun kaslarının spazmı (ağrılı kasılması ) ve bazı romatizmal hastalıklar da boyun ağrısı yaparlar.
Boyun baş ile gövdeyi birleştirir, başı destekler, taşır hareketini sağlar. Silindir bir yapı olan boyun beyin ile gövde arasında bir köprüdür. En büyük damarlar, omur ilik ve sinir kökleri boyundan geçer. Yani boyun bir hayat köprüsüdür. Boyun tarafından taşınan baş oldukça ağır bir yapıdır. Takriben 2.5- 3,5 kg civarındadır. Bu ağırlığı taşıyan boyunda 7 kemikten olan omurga zinciri, 5 tane disk 14 tane Apofizer eklem, 12 Luşka eklemi 5 Ligaman (bağ) sistemi ve 14 çift kas sistemi vardır. Yedi Vertebradan oluşan boyun omurgasında ilk iki omur çok özel bir yapıdadır. Atlas ve Aksis adı verilen bu kemik yapılar vücudun en karmaşık eklemleşmesini yaparlar. Yani boyun oldukça karmaşık ama mükemmel işleyen bir yapıdır.
Boyun normal olarak saatte 600 hareket yapar. Yani vücutta çok hareket eden bir bölgedir.
Boyun hareketleri en çok C5-6 ve C6-7 bölgesinde olur. Zaten yapısal yıpranma ve bozulmalar da en sık bu bölgelerde görülür.
Boyundan omurilik ve omurilikten çıkan 8 tane sinir kökü geçtiği için boyun ile yapılan ani yüklenici hareketler zararlı hatta bazen öldürücü olabilir.
Boyun bölgesindeki ağrı kaynağı olabilen dokular şunlardır: Ligamanlar (bağlar), sinir kökleri, eklemler, ekleme saran kapsül yapıları ve boyun kasları.
Dolayısı ile boyundaki ağrı kaynağını bulmak için boyun çok dikkatlice incelenmelidir.
Ağrı dışındaki belirtiler
Boyun ağrısı ile birlikte kollarda hissizlik, güçsüzlük, parmaklarda uyuşma, baş ve ense ağrısı, göğüs ağrısı, görmede bulanıklık, denge bozukluğu, kulak çınlaması gibi belirtiler olabilir.
Bunların pek çoğunun nedeni boyun bölgesindeki sinir köklerinin ve Sempatik Sinirlerin zedelenmesidir.
Ayrıca boyun omurgası tüm omurgadan çok daha farklıdır. Boyun omurlarının içindeki özel boşluklardan beyine giden 2. damar sistemi olan Vertebral arterler geçer. Boyun omurlarındaki yıpranmaya bağlı düzensizlikler ve daralmalar bu damarları zaman zaman sıkıştırıp kanın beyin gitmesini engeller. Bu durumlarda baş dönmeleri hatta bayılmalar olur.
Boyundaki sempatik sistem liflerine bası ile bulantı, terleme, sıkıntı hissi, kızarma, baş ağrısı gibi belirtiler olabilir. Bu şikayetler çoğu zaman psikolojik zannedilir.
Yutak borusuna boyun kemiklerini kireçlenmesi ile oluşmuş yapıların (osteofitlerin ) basısı ile yutma zorluğu veya yutma sırasında ağrı olabilir.
TEŞHİS
Direkt radyografiler en basit ama en çok bilgi veren metodtur. Bu basit filmlerle boyundaki kemik yapılar, kemiklerde kayma, yeni kemik oluşumu, kemik dizilişinde düzensizlik, fazla kemikler veya kemik erimesi kolayca izlenir. Bazen bu basit filmler yeterli olmaz, şüphelenilen fıtık veya kök basısı varsa Komputerize Tomografi veya MR gibi daha ileri incelemeler gerekir. EMG ve  SEP ayırcı tanıda yardımcı olur.
Ama hepsinden önemlisi hastanın dikkatli bir muayenesidir. Muayene olmadan diğer tetkiklerin bir anlamı yoktur.
TEDAVİ
Ağrı kesiciler, kas gevşetici ilaçlar boyun ağrılarının tedavisinde tek başına yeterli olamamaktadır. Boyun bölgesi rahatsızlıklarında fizik tedavi ve egzersiz ilaçla beraber çok daha etkin olmaktadır. Sinir sıkışması durumlarında traksiyon denilen çekme ve boyun korsesi iyileşmeyi hızlandırır.
Tedavilerde hasta eğitimi ayrıca önemlidir. Hasta mutlaka günlük yaşam aktivitelerinde boyun bölgesini zorlamamayı, uzun süre aynı pozisyonda oturmamayı ve çalışma yüzeyini kendine göre ayarlamayı unutmamalıdır.
 
 
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 09

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EGZERSİZ REÇETESİ
Spor her yaşta ve her durumdaki kişilere önerilir. Sık sık 'sağlıklı olmak için spor yapın' sloganına rastlıyorsunuzdur. Gerçekten herkes spor yapmalı mı? Sadece spor yapmakla sağlıklı olunur mu? Hangi spor veya nasıl bir egzersiz size faydalı olur? Herkesin vücut yapısı, sağlık seviyesi, motivasyonu ve belki de pek dile getirilmeyen sosyal şartları farklı farklıdır. Ama şartlar ne olursa olsun herkes için geçerli kurallar vardır.
Genel olarak bakıldığında artık hareketli olmanın hem hastalıkların önlenmesinde hem de iyileşmesinde ne kadar önemli olduğu anlaşılmıştır. Eskiden herhangi bir hastalık durumunda 'iyileşinceye kadar dinlen' prensibi uygulanmaktaydı. Şimdi ise çok özel durumlar hariç mümkün olduğu kadar hastalarımızı erken hareket ettirmek istiyoruz. Ameliyatlar sonrası, hatta büyük kırıklar sonrası daha yatakta hastaları harekete başlatıyoruz.
Daha önceki tedavi prensiplerine göre kalp krizi geçiren bir hasta kalbine en ufak bir yüklenme olmasın diye yataktan kaldırılmadan uzun bir dinlenmeye alınırdı. Enfarktüs geçiren kalbin kas dokusunun bir kısmı beslenemeyip zedelenmiştir, hasta hareket edip kalbi yormamalı diye düşünülüp kesin yatak istirahatiyle kalbin zedelenmiş kısımlarının kendisini toparlaması beklenirdi. Ama yapılan klinik çalışmalar bunun hiç de böyle olmadığını ortaya koydu. Hareket ettirilmeyip tam dinlendirilen hastalarda ölüm oranlarının hareket edenlerden daha yüksek olduğu görüldü. Sadece kalp krizinde değil diğer birçok hastalıkta hareketsiz kalmak esas hastalıktan daha zarar verici olmaktadır. Artık en büyük ameliyatlarda ve hastalıklarda bile mümkün olan en erken devirde hasta ayağa kaldırılmaktadır.
Dolayısı ile hareketlilik ve spor yapmak her yaşta ve her bireye önerilmektedir. Elbette kendilerine uygun olan biçimde olanları. Herkes her spora her egzersize uygun olamaz. Ayrıca yaş ve sağlık durumuna göre vücut kapasitesi ve ihtiyaçları da değişir. Mesela daha önce her gün rahatlıkla yaptığınız bir sporu bırakmanız veya sağlığınız için gerekli yeni bir egzersize başlamanız gerekebilir.
Düzenli egzersizin insan vücuduna yararlı olduğu hiç tartışmasızdır. Fakat nasıl ve ne kadar yapılması gerektiğini nasıl bileceğiz?
Spor yapacak kişinin vücut yapısının özellikleri ile bedensel becerileri arasında yakın bir ilişki olduğu çok iyi bilindiği için özellikle çocukluk çağında bu özellikler tesbit edilip yönlendirmeler yapılabilir. Yani kişinin yatkın olduğu spor dalları daha çocukken belirlenebilir. Ama hiç spor yapmamışsanız Ve özellikle 40 yaşın üzerinde iseniz sadece heveslenip 'artık sağlıklı olmak için spor yapmalıyım' diye karar vermekle spora başlamayınız. Spor yapmak isteğiniz varsa bunu sakın ertelemeyin ama önce mutlaka doktor kontrolü yaptırın. Sporun sayısız faydaları vardır ama yanlış zamanda yanlış şekil ve dozda yapılırsa fayda yerine zarar verebilir. Eğer sağlıklı olmak için egzersiz yapmak istiyorsanız sizin vücudunuza uygun egzersizi doğru biçimde, düzenli ve yeterli süre yapmanız gerekir.
Yani egzersiz yapmayı bir ilaç kullanma reçetesi gibi düşünün. İlaç reçetesinde önce hangi ilaç kullanılacağı belirlenir sonra günde kaç defa kaçar adet kullanacağınız. Egzersiz yapmaya başlarken de nasıl bir egzersiz tipi yapmanız gerekli olduğu belirlenmeli daha sonra sizin vücut yapınıza, kas-iskelet sisteminiz başta olmak üzere sistemlerinizin durumuna, motivasyon ve şartlarınıza göre süre ve doz ayarlanmalıdır. Tıpki ilaç dozu ayarlanır gibi egzersizlerin de yapış sıklığı ve miktarı size özgü olmalıdır. Yani her kişini o anki ihtiyacı göz önüne alınarak bir 'egzersiz reçetesi' hazırlanır. Reçetelerin bir uzman tarafından hazırlanması gerektiğini hatırlanmalıdır.
Mesela kilo kontrolünde spor yapmak vazgeçilmez bir yöntemdir. Eğer sağlıklı kilo kaybetmek istiyorsanız tam bir muayeneden sonra çeşitli yöntemlerle vücudunuzun yağ oranı ölçülür ve sizin ideal ağırlığınız hesaplanır. İdeal ağırlık yaş ve cinse göre değişir. Sporcu için geçerli olan kural vücut yağ oranının yüksek olmamasıdır. İdeal vücut yağ oranı erkeklerde %15 kadınlarda ise %25 olarak kabul edilmektedir. Çeşitli sportif etkinliklerle vücut yağ oranını azaltmak veya çoğaltmak mümkündür. Yapılan araştırmalar haftada 3 gün 15 dakika jogging yaparak 10 haftada yağ oranını %1 azalttığı gösterilmiştir.
Egzersiz yolu ile yağ oranı azaltabilmek için haftada en az 3 kez antrenman yapılması zorunludur. Ayrıca egzersiz sürelerinin de 30 dakikadan az olmaması gerekir. Elbette haftada 3 kez yapılacak bu egzersizlerin süresi ve şiddeti kişiye göre değişecektir.
Kilo vermek için ideal yöntem ise egzersizle birlikte diyet uygulanmasıdır. Eğer sağlıklı bir şekilde kilo vermek isterseniz diyetle beraber egzersiz programı uygulamalısınız. Ama kilo alması gereken bir kişide ise bunun tersini yapmak yetmez. Farklı olarak vücut yağ oranının arttırmadan bunu yapmak zorundadır. Yani vücudunuzun yağ oranı artmadan kilo almak kolay değildir. Ama sağlık açısından ve özellikle sporcularda artması istenilen yağsız vücut ağırlığıdır. Bunun için kalori alımını arttırması yanısıra antremanlarının şiddet ve süresi arttırılması gereklidir.
 
 
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 10

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

RENGİ, PARLAKLIĞI, KOKUSU MU?
Portekiz'den Almanya'ya kadar tüm Avrupa'da deli dana hastalığının görülmesi insanların yemek yeme alışkanlıklarını değiştirmeye başladı. Et artık eskisi kadar rağbet görmüyor. Aksine sebze ve meyve yemeyi tercih eden vejeteryanların sayısı hızla artıyor. Eskiden çok garip karşılanan ve biraz da acıyarak bakılan “Vejeteryan” olmak artık insanlara çok tuhaf gelmiyor. Birçok restoranda etsiz menüler var, yeni yeni vejeteryan restoranlar açılıyor. Bu akımdan elbette politikalar da etkileniyor. Mesela deli dana hastalığı patlak verince İtalya'da sağlık bakanlığı büyün okul kafeteryalarında kırmızı et menüsünü hemen yasaklamış. Dana eti tüketimi Fransa'da % 47 İtalya'da % 75 azalmış. İnsanlar menülerinden pirzolayı çoktan çıkarmışlar. Almanya'da dana etinden yapılan ürünlerin tüketimi hızla düşerken at etiden yapılan sosis imalatı iki misli artmış. Zaten doktorlarınız da sağlıklı olmak için kırmızı etten uzak durun demiyorlar mı?
Bir ülkede hükümetler besin zincirini kontrol ederler. Tarlada veya çiflikte üretiminden alınıp tüketimine kadar denetleme mekanizmaları vardır. Ülkemizde sağlık bakanlığı ve köy ve tarım işleri bakanlığı besinlerimizden sorumlu. Ama politikalar da insanlara bağlıdır. En iyi denetleyici ve yönlendirici tüketicidir. Tüketici bilinci de elbette toplum bilincine paralel gelişir.
Sizler ne kadar yediğimiz ve içtiğimize önem veriyorsunuz? Aldıklarınızın kaynaklarını ve nasıl yetiştiklerini biliyor musunuz? Yani sebze, meyve ve et alırken nelere dikkat ediyorsunuz? Sizin için önemli olan görünümü, rengi, parlaklığı, kokusu veya son kullanma tarihi mi?
Bilinçli tüketiciler ekonomi biliminin kurallarını altüst edip Avrupa'nın tarım politikasını değiştirmiştir. Bir zamanlar bir Hippi felsefesi kabul edilen organik çiftlik ürünlerine talep şimdilerde çok artmıştır. Avrupa'da besin endüstrisi giderek daha “organik” olmaya doğru gidiyor. Fabrika Çiftlikler ise artık eskisi kadar rağbet görmüyor. Büyük Amerikan tarımcılığı yanında bugün Avrupa'da küçük organik tarım çiftlikleri bilinçli tüketicilerce yaşatılmaya çalışılıyor.
1990'dan beri İngiltere'de organik besin 1990'dan beri İngiltere'de organik besin pazarı 6 misli artmıştır. Almanya'da %70 kişi biraz daha pahalı da olsa organik besinleri tercih etmişler. Fransa'da da organik üretim % 30 artmıştır.
Amerika'da ise durum farklı. Fabrika çiftlikler ile dev endüstriyel üretimler yapan Amerika'daki mısırların çoğu bir bakteriden alınıp genlerine bir parçası eklenmiş, yani genetik yapısı yeniden düzenlenmiş mısırlardır. Bu şekilde genleri düzenlenmiş olan mısırlar büyürken mahsule çok zarar veren böceklerden korunmuş oluyorlar. Elbette bu yolla çok daha verimli ve kusursuz ürünler elde ediliyor. Amerikalılar, pek çok sebze ve meyvede uygulanan bu teknikle üretilen besinleri rahatlıkla tüketiyorlar. Ama Avrupalı insanların genetik yapıları değiştirilmiş besinlere karşı duydukları rahatsızlık giderek artmakta. Avrupa Birliği genetik düzenleme ile üretim yapılmasına ait ilk adımları atmış olmasına rağmen insanlar farklı düşünüyorlar ve tüketiyorlar. Yani Avrupa'nın bilinçli tüketicileri Avrupa'nın tarım politikasını değiştirebiliyor.
Amacı hep daha iyiyi bulmak olan besin genetik mühendisliği en çok araştırma yapılan alanlardan. Mesela dünya nüfusunun yarısını beslenmesi pirince dayalıdır. Çin'deki pirinçle ilgili büyük araştırmalar hala sürüyor. Pekin Genomics Enstitüsü harıl harıl en verimli, en dayanıklı pirinci bulabilmek için farklı pirinç türlerinin gen yapılarını araştırıyor. Milyonlarca insan değil refaha ermek hayatlarını normal ve sağlıklı sürdürebilecek kadar bile üretememektedir. Dünyadaki açlık ve yoksullukla savaşta tek çare olarak genetik düzenleme ile üretim görülmektedir. Ayrıca genetik yapısı değiştirilen bitkiler yetiştirilirken çok daha az böcek ve zararlı ot öldürücü ilaç kullanılıyor. Yani çevreye, doğal dengeye zararları daha az. Üretimleri ise mukayese kabul etmeyecek kadar daha fazla. Ama maliyet-kar analizinde ekonomik açıdan çok üstün olsa da genetik düzenlenmiş üretimi istemeyenler var ve sayıları giderek artıyor. Artık bilinçli insanların beslenme düşünceleri değişiyor ve çok daha ucuz, daha parlak, daha renkli olsalar da genetik olarak düzenlenmiş ürünleri tercih edilmiyorlar.
Ya siz sebze, meyve ve et alırken neye dikkat ediyorsunuz?
 
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

11

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

AYAKLAR
NASIRLAR
Deri basınç karşısında tepki olarak kalınlaşır ve sertleşir. Nasır denilen bu oluşumlar dar ayakkabıların yaptığı basınç ile oluşur. Basınç olmadan nasır oluşmaz. Nasırlar çeşitli yerlerde oluşabilirse de en çok beşinci parmakların üst yüzeylerinde, topukta bükülmüş parmakların en üst yüzeylerinde, ayak tabanını da ikinci parmak başlangıç yerinde, başparmak dış yanındaki aşırı çıkıntı (hallux valgus) üzerinde görülür. Ayakta sürekli basınç yapan her yerde olabilen sert nasırlardan başka parmaklar arasında da yumuşak nasır olabilir.
            Bir parmaktaki sert çıkıntılar diğer parmağın yumuşak dokuları üzerinde basınç yapması ile parmak aralarında oluşurlar. Parmaklar arasındaki neme bağlı olarak bu nasırlar yumuşak olsalar da ağrılı olabilirler.
TIRNAK BATMASI
            Ayak parmaklarında tırnak batması oldukça sık görülür. Genellikle ayağa iyi uymayan, tırnağı bastıran ayakkabılara bağlı gelişir. Hem dar hem de bol ayakkabılar tırnak batmasına neden olurlar. En çok başparmak tırnağının iç veya dış kenarının deriye doğru batması vardır. Tırnağın ön köşeleri yumuşak parmak dokularına batınca burada enfeksiyon gelişir. Parmakta şişlik, kızarıklık vardır. Tırnak batması gerçekten çok ağrılı olabilir.
YÜRÜYÜŞ KIRIKLARI (march fracture)
            Her bakımdan sağlıklı ve kemikleri normal olan kişilerde bir darbe olmadan da uzun süreli yürüyüş sonrası ayak kemiklerinde kırıklar olabilir. Bu tip kırıklar ayağın uzun süre ve tekrarlayan zorlanmaya maruz kalması ile kendiliğinden oluşur. Askerlerde ayak kemiği kırıkları uzun yürüyüşler sonrası görüldüğü için “yürüyüş kırıkları” denmiştir. En çok ikinci ve üçüncü ayak tarak kemiğinde görülür. Bu tip kırıkta kırılan parça yerindedir ve ince bir kısım kırılmıştır. İlk çekilen röntgen filminde bir belirti görülmeyebilir. Daha sonra kırık etrafında tamir dokusu (kal) oluşumu başlayınca filmde fark edilebilir.
TOPUK DİKENİ (Epin calcanei)
Topuk dikeni topuk kemiği olan kalkaneusta gerçekten diken gibi bir kemiksi yapının oluşmasıdır. Uzun süreli zorlanmalar ve bazı romatizmal hastalıklarda oluşur.
Özellikle sabahları ilk ayağa kalkışta topuklarda ağrı vardır. İlk adımlar çok ağrılı olur ama bir süre sonra kişi rahatlayabilir. Ayakkabı tabanının topuk kısmına ortası delik yastıkcıklar konarak dikenin basıncı azaltılır.
HALLUX VALGUS (Çarpık parmak)
            Ayak başparmağının kök kısmı dışarıya parmak ucu ise diğer parmaklar üzerine doğru eğilir. Çarpık parmak yapısal bir bozukluktur. Genetik özellik gösterir. Ancak burnu dar veya yüksek topuklu ayakkabılar bu olayı tetikleyebilir. Bu yüzden kadınlarda daha sık görülmektedir fakat dümdüz ayakkabı giyen erkeklerde de gelişebilir. Çoğu insan “Doğuştan var” deyip pek de aldırmaz, kozmetik bir sorun olarak görür. Ama bazen çarpık parmaklar çok ağrı yapabilirler.
            “Akılsız başın cezasını” hep ayaklar mı çekecek? Ayaklarımıza hak ettikleri özeni göstermiyoruz. Özellikle kadınlar tüm işleri ile koşuştururken mutlaka “ayaklarına kara sular iner”. Zavallı ayakların biraz anlayışa ve en önemlisi iyi ayakkabılara ihtiyacı vardır. Bir başka yazıda “İyi ayakkabı”yı bulacaksınız.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.