|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
|
|
|
|
İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
TAKDİM |
HAYAT HİKAYESİ |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
corumlu2000@gmail.com |
Mahmut Selim GÜRSEL |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
TAKDİM
Bu sanal kitapta
bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak
yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve
Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak
yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde
yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir
Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu
sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak
sizlere sunmak amacı taşımaktadır.
Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve
sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.
Mahmut Selim GÜRSEL
|
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
Yıldız KARDAŞ
-
Orta öğrenimimi
TED Ankara Kolejinde tamamladıktan sonra 1981’de Ankara Üniversitesi Tıp
Fakültesinden mezun oldum.
-
1988 de Erciyes Üniversitesi Tıp
Fakültesinde Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon dalında uzman oldum. Aynı
üniversitede 1990 da yardımcı doçent olarak çalışıp 1994
te doçent oldum.
-
4 yıl dönem II koordinatörlüğünde
çalıştım.
-
Tıp derslerinin yanı sıra Sağlık
Bilimleri Enstitüsünde Spor Hekimliği ve Egzersiz fizyolojisi dersleri
verdim.
-
Menopoz kliniğinde 1 yıl çalıştım.
-
Çeşitli yurtdışı üniversitelerde
araştırma ve kongrelere katıldım.
-
Yurtiçi ve dışında yayınlanmış çeşitli
konularda bilimsel makalelerim vardır. Çeşitli tıp kitaplarına bölümler
yazdım. Halen Türkiye Hastanesinde çalışmaktayım. Diğer ilgi alanlarım
sanat ve şiir.
-
Evli ve 3 çocuk annesiyim.
-
Internet’te Yazarımız http://corumlu2000.dergisi.info
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÜTOPYA
- Hepimiz için bir ütopya vardır. Herşeyin
iyi, düzgün, istenilen biçimde olduğu idealler ülkesi. Benim de
bir ütopik ü-tıp-ya’m var.
- Eski Çinde tıp oldukça ileri olup bizim
aldığımız klasik tıp bilgilerinden farklı yöntemleri olan bir
tıp anlayışı varmış. Sarı imparatorun kitabında, hastalar ve
hastalıkların tedavisi en ince ayrıtılarla anlatılıp akupunktur
uygulamaları tek tek anlatılmış takriben milattan 5 bin yıl
önce.
- Şimdilerde doktor diye adlandırdığımız ve
insanların sağlıkları için çalışanlar o zamanlarda farklı
isimlerle olsa da varmış. Tarih içinde büyücüler, din adamları
ve özellikle bilge kadınlar hep şifa dağıtıcısı rollerini
oynamışlar. Elbette herkes bir sağlık problemi olduğunda kendi
başının çaresine bakamaz, sağlıkla ilgili bilgi ve deneyimleri
olan kişiler bu bilgi ve deneyimlerini olmayanlara vermeleri
gerekir. Herkes ekmek yapamaz veya sepet
öremez. Herkesin yeteneği ve gelişme alanı farklı farklıdır.
Zaten farklılaşma insanoğlunun ilerlemesi ve iyiye hep daha
iyiye gitmesinin yoludur. Ne kadar branşlaşılırsa o kadar daha
iyiye erişilebilir. (Zaten şimdi de hastalıklarımız için
branşlaşmış uzman hekimler aramıyor muyuz?)
- İşte Çin deki eski sağlık dağıtımının hikayesi
benim ü-tıp-ya'ma benziyor. Eski sağlık dağıtıcısı
hekimlerinsorumlu oldukları aileler varmış. Yani bir hekim 8-10
ailenin tüm bireylerinin sağlık sorumlusu imiş. Her türlü sağlık
hizmetini sağlıyormuş. Başı ağrıyandan gebeye, dişi çekilecekten
romatizmaya kadar her türlü problemlerinde yanlarında olurmuş.
Hayatta her şeyin bir bedeli yok mu? Tabii bunun da bir
karşılığı olmalı.
- Yani bu hizmetlerinin karşığı hekim bir şeyler
almalı. Bugün için maaş veya vizite diye düşünebilirsiniz. Çinde
aileler hekimlerine düzenli ödemeler yaparlarmış. Hastalık
olmasa da her ay düzenli olarak aileler belirli miktarda buğday,
pirinç, yumurta, meyva vs. verirlermiş, tıpkı şimdiki sigorta
pirimleri gibi. Ancak bu tarihi sigorta oldukça adaletli imiş,
eğer hastalık olursa aile üreticiliği düşer, kişi iş yapamaz
hale gelirse hekim hiçbir şey istemeden hastalar tam iyileşip
üretici hale geçene kadar onları iyileştirmek için çalışırmış.
Tüm ilaçları kendisi getirir ve uygularmış. Hasta ve ağrısı olan
insan nasıl çalışsın, üretsin?
- İyileşinceye kadar bakılmalı ve
desteklenmelidir. Bu anlayışla sunulan bu sağlık hizmetinde ne
zaman ki iyileşme tamamlanır hasta şifa bulursa ödemeler
başlarmış. Artık siz bu hekimin nasıl canla başla çalıştığını
düşünebilirsiz. Sorumlu olduğu ailelerden hiçbir bireyin hasta
olmasını istemez. Onların sağlıklı, üretken ve mutlu olmaları
kendi yaşamının parçasıdır. Hepsinin doğru biçimde beslenmesi,
vücutlarını meditasyon ve düzenli egzersizlerle korumaları için
eğitirmiş. Hastalık ve rahatsızlıkların oluşmasını önlemek için
her aileyi düzenli olarak ziyaret eder, onların tüm yaşamları
ile ilgilenirmiş.
- Herhangi bir hastalığı veya
rahatsızlığı önlemek oluştuktan sonra tedavi etmekten hem daha
kolay hem de ekonomiktir. Bugünkü tıpta koruyucu hekimlik
prensipleri de zaten bunun aynısıdır.
- Benim ü-tıp-ya'mda da böyle.
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÇOCUĞUMA EN İYİSİ...
- Bütün anneler ve babalar bebeklerine ilk
ayakkabısını alırken heyecanlanırlar. Herkes çocuğu için en
iyisini en uygununu almak ister, gücü yettiği kadar. Kendisi
için yapmayacağı fedâkarlığı bebeği için yapabilir. Ama
ayakkabılardan hangisi en iyisi? Vitrindeki pahalı, ortopedik
denilen ayakkabılar mı en iyisi? Her model her bebek için uygun
mu?
- Doğrusu ortopedik adı altında satılan pek çok
bebek ayakkabısının hiç de sağlıklı olmadığını görüyoruz. Uygun
bir ayakkabının esas fonksiyonu ayağı düzensiz sert yürüme
zemininden, hava ve çevre şatlarından korumaktır. Ayakkabının
ayrıca ayakta dururken ve yürüken ayağı destekleme görevi
vardır. Ama ne yazık ki seçimler hep bu amaçla olmamaktadır.
Sadece görüntü ve moda için giyilmesi ise konumuz dışında.
- Piyasada ayak destekleme fonksiyonunu ve
konforunu sağlayabilecek çok çeşitli ayakkabılar bulunmaktadır.
Teknoloji ilerledikçe, yeni malzemeler üretildikçe hergün daha
iyileri de eklenmektedir. Yanlış ayakkabı seçimi birçok
rahatsızlığın başlangıcı olabilir. Ayak sağlığının bir
parçasının da iyi oturan ve rahat ayakkabılar olduğu
unutulmamalıdır.
- Hayatın her devrinde ayakkabıların farklı
özellikleri olması gerekir. Bebeklikte ayakkabının esas
fonksiyonu ayağı soğuktan korumak olduğu için ayakkabı hafif,
fleksibl (bükülebilir) ve ön kısmının geniş olması gerekir. Ama
bir bebeğin mutlaka bir ayakkabısının olması gerekmez. Zaten
çoğu bebek ayakkabısız, patikle bu devreden geçer.
- Ayağa kalkma ve emekleme devresinde ayakkabı
bebeğin tam gelişmemiş ayak bileğine destek olacağı için bu
devrede uygun bir ayakkabı alınabilir. Ayağa kalkan çocukta
ayakkabı tabanı esnek, 3 mm kalınlıkta yumuşak olmalı ve yine
ayakkabı hafif, fleksibl ve ön kısmı geniş olmalıdır. Emekleyen
çocuklarda da bükülmenin kolay olması için ayakkabı tabanının
esneyebilir olmasına dikkat edilir.
- Çocuk yürümeye başlayınca eğer daha önceden
yoksa bir ayakkabı almalıdır. Ayakkabının topuğu saran kısmın
daha sert ve 6 mm lik tabanı olmalıdır. Topuk yüksekliği ise
6-10 mm olabilir. Küçük çocuklara ayakların normal gelişimi için
rijit (sert) ayakkabı giydirmek şart değildir hatta bazı
durumlarda zararlı bile olabilir. Genellikle iki yaşına kadar
bot tipi ayakkabılar tercih edilir.
- 3 yaşından sonra daha rijit ayakkabılar
seçilebilir ama bu ayakkabıların da mobiliteyi (hareketleri)
engellemeyecek fleksibilitede (esneklikte) ve yine hafif olması
gerekir. Yine parmakların olduğu ön tarafın yeterince geniş
olması gerekir. Ayakkabı yüzü ince deri veya permabl (geçirgen)
kumaş, ayakkabının parmak kısmı yeterince geniş topuğu saran
kısım yeterince sert olmalıdır.
- Ergenlik çağında da sert topuklu ayakkabı tercih
edilir. Ancak ergenlikte ayakkabılar daha çok moda yönüne
kaymaya başlar. Büyüme çağında ayakkabı alırken en uzun parmakla
ayakkabının ucu arasında 1-2 cm boşluk kalmalıdır. Çocuğunuzun
ayak parmakları uca değiyorsa, daralmışsa veya deforme olmuşsa
mutlaka değiştirmelisiniz. Ayakkabı çocuğun ayak gelişimine
zarar verebilir.
- Eğer çocukta normal olmayan veya zayıf ve
yeterince güçlü olmayan ayak yapısı varsa ayağını desteklemek ve
eklemlerin yükünü azaltmak için ayakkabıda modifikasyonlar
gerekir. Bunun için çocuğu mutlaka uzman doktor görmeli ve ona
uygun ayakkabının özelliklerini reçete etmelidir.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KADINLARIN BEŞ BÜYÜK
HATASI
- Kadınlar her zaman daha fazla fedakârlık
yaparlar. Hatta kendi sağlık sorunlarına yeterince vakit
ayırmadıkları bir gerçek. Ancak kadınların sağlıklarına
yeterince önem vermemeleri ve kendilerine yeterince vakit
ayırmamaları ileride büyük sıkıntılara neden olabilir. Bir
kadının ev işlerinden, çocuklarından veya çalışanların
işlerinden vakit ayırıp sağlıklarına yönelmeleri pek de kolay
olmamaktadır. Basit rahatsızlıklar da olsa sürekli ihmal bir
kadının uzun ve sağlıklı yaşama şansını tehlikeye sokar. Halbuki
her şeyin başı sağlık, biz kadınların beş parmak gibi iyi
bilmemiz gereken beş büyük hata var.
- Kadınların sağlıkları ile ilgili yaptıkları 5
büyük hata şunlardır:
- 1- KALP HASTALIKLARINI ÖNEMSEMEMEK
- Yapılan bilimsel araştırmalar kadınlarının büyük
bir kısmının göğüs kanseri riski taşıdığını göstermektedir.
Fakat kalp hastalıklarından ölen kadınların sayısı, bütün kanser
çeşitlerinden ölenlerden daha fazladır. Kadınların kalp
hastalıklarının erkeklerden daha az olduğu doğrudur ama
kadınlardaki kalp hastalıklarının teşhisi erkeklerden daha
zordur. Kadınlarda kalp hastalıklarını belirlemekte doktorlar
her zaman zorlanmaktadır. Kalp hastalıklarında görülen tipik
belirtiler kadınlarda farklı olabilir. Ve bu belirtiler farklı
nedenlerden zannedilebilir. Kadınların kalp hastalıklarından
korunmalarının birinci yolu kolesterol seviyelerine dikkat
etmeleridir. Kandaki kolesterolün farklı alt grupları vardır.
Örneğin HDL (iyi kolesterol ve LDL (kötü kolesterol). Kandaki
total kolesterol yüksek olsa bile HDL kolesterolün yüksek olması
kalp riskini azaltacaktır. Ama kanda az bir kolesterol
yükselmesi ile LDL alt grubunun yüksek olması kalp hastalığı
tehlikesini arttıracaktır. Dolayısı ile kadınların kalp
hastalıklarını önemseyip belirli aralıklarla kan kolesterolünün
takibi ve kalp hastalıklarına karşı bilgili olmaları gerekir.
-
- 2-JİNEKOLOJİK VE MEME KONTROLLERİNİ İHMAL ETMEK.
- Birçok kadın rahim ağzı kanserlerini erkenden
tespit edebilecek çok basit bir test olan 'vajinal smear'
testini düzenli olarak yaptırmamaktadır. Halbuki rahim ağzından
basit bir sıyırma metodu ile alınan hücrelerin incelenmesi
birçok kanser vakasını çok erken devrede tespit edebilir.
Uzmanlar bu testin en az 3 yılda bir yapılmasını önermektedir.
Ayrıca 40 yaşın üzerindeki kadınların düzenli olarak kendi
memelerini muayene etmeleri gerekmektedir.Bu çok basit
incelemeyi her kadının bilmesi ve düzenli olarak uygulaması
gerekir. Bu düzenli muayene elbette çok önemlidir
ama yeterli değildir. Kırk yaşının üzerindeki kadınların iki
yılda bir mamografi denilen memenin detaylı radyolojik
incelemesini yaptırmaları da gerekir. Kadınların meme ve
jinekolojik kontrollerinin ihmalinde en önemli etmen yapılacak
tetkiklerde 'bir şey bulunacağı' korkusudur.
- Birçok kadın korktukları için kontrollerden
kaçmaktadır. Tıptaki son ilerlemeler erken teşhisle meme
kanserlerinde ilk 5 yılda tedavilerin % 90 başarı sağlamaktadır.
Mamografi de göğüs kanserini erken teşhis etmede en önemli
teşhis yöntemlerindendir. Uzmanlar kırk elli yaş arasında 2
yılda bir ve 50 yaşından sonra yılda bir kez bu incelemenin
mutlaka yapılmasını önermektedir.
- 3-AİLEDEN GELEN HASTALIKLARI YETERİNCE BİLMEMEK
- Ailesinde, özellikle ana-baba ve
kardeşler gibi birinci derece yakınlarında gelişen hastalıkların
genetik özellikleri olabilir. Mesela herhangi bir kadının
yumurtalık kanserine yakalanma riski %1 iken ,annesi veya
kardeşinde yumurtalık kanseri olan bir kadında bu oran % 5 hatta
% 9 'a kadar çıkmaktadır. Ailesinde kanser hikayesi olan tüm
kadınların senede bir kez kontrol testlerini ve jinekolojik
muayenesini yaptırması gerekir.
- Aynı şekilde ailesinde meme
kanseri olan kadınların belli aralıklarla mamografi yaptırmaları
şarttır. Hatta ailesinde bu tür hastalığı olan kadınlar daha
otuzlu yaşlardan itibaren bu kontrolleri
yaptırmalıdırlar.
- 4. YETERLİ KALSİYUM ALMAMAK
- Araştırmalara göre 50 yaşın
üzerindeki her iki kadından birinde kemik erimesine
(osteoporoz) bağlı kemik kırıkları ve ilgili problemler
görülmektedir. Özellikle omurga kemiklerindeki kemik erimesine
bağlı kamburluk kadınlarda sık görülmektedir. Kalça kemiğinin
erimeye bağlı kırılmasında ise durum çok daha kötüdür, bu kırık
kişiyi ölüme kadar götürebilir. Kadınlarda kemik kütlesi Otuzlu
yaşlarda azalmaya başlar ve menopozda hızla kayıp artar. erişkin
dönemde günlük kalsiyum ihtiyacı 1000 mg iken 50 yaşından sonra
1200-1500 mg olmaktadır. Nedense kadınlarda süt içme ve sütten
yapılmış gıdaları tüketmede bir eksiklik olmaktadır. Dengeli
beslenme hayatın her devresinde çok önemlidir. Ama kalsiyumlu
gıdaları ihmal edilmesi genel beslenme hatalarından daha çok
görülmektedir. Kadınların düzenli olarak kalsiyum almaları ve
süt, yoğurt, peynir ve sütten yapılmış gıdaların da daha fazla
tüketilmesine özen göstermeleri gerekir.
- 5. YETERİNCE EGZERSİZ YAPMAMAK
- Düzenli egzersizin kadınlar için
faydası hiç tartışılmaz. 'Hiç zaman bulamıyorum' bahaneleri ile
ihmal edilen, bir türlü başlamaya fırsak bulunamayan düzenli
egzersizler kadınları yormaz aksine enerji verir. Doğru yapılan
düzenli egzersiz stresin dağılması ve sağlıklı bir yaşam için
oldukça önemlidir.
- Egzersiz için harcanan zamanda
kazanılan şeyler o kadar büyüktür ki her yaşta kadın için bunu
yapmaya değer. Ayrıca birçok kadın için fazla kilo önemli bir
problem olmaktadır. İdeal kilolara ulaşmak düzenli egzersiz
yapmak ile daha kolaydır. Neden ne olursa olsun her kadın
egzersizden yarar görür. Her kişiye göre egzersiz tipi ve süresi
değişse bile her kadının her gün 30 dakika egzersiz yapmasını
öneriyoruz. Ev işleri de egzersiz kabul edilse bile yürüyüş ve
kas güçlendirme egzersizlerinin de mutlaka yapılması gerekir.
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BELOMURGA EĞRİLİĞİ SKOLYOZ
- Vücudumuzu dik tutan bel kemiği
(omurga) bazan eğrilikler gösterir. Çok genç yaşlarda
başlayabilen eğrilikleri ancak dikkatli anneler yakalayabilir.
Çocuklar elbiseli iken yeni başlayan ve hafif eğrilikleri fark
etmek mümkün değildir. Ama anneler çocukları elbisesiz de
görebilirler. Daha çok kız çocuklarda gözlenen omurga
eğriliklerini erken fark etmek ana-baba, öğretmen gibi büyüklere
düşmektedir.
- Omurga silindir yapıda birçok
kemiğin, disk denilen kıkırdak yapılarla birleşmesinden oluşur.
7 tane boyun,12 tane sırt, 5 tane bel omur kemiği koksiks adı
verilen piramide benzer parça ile birleşip iskeletin esas
parçası olan bel kemiğini (omurgayı) oluşturur. Omurga vücudu
dik tutan bir destek, omuriliği koruyan bir yapıdır.
- Omurganın boyun ve bel bölgesi
oldukça hareketlidir. Omur kemiklerinin mükemmel bir şekilde
birbirine eklem ve bağlarla birleşmesinden oluşan omurga yandan
belirli normal eğrilikler gösterir, yandan bakılınca boyun ve
bel bölgesinde içeri doğru girintili sırtta ise dışa doğru
çıkıntılıdır. Ama omurgaya önden bakılınca dümdüzdür.
- Önden bakıldığında omurganın bir
bölümünün sağa veya sola doğru kavis yapması ve rotasyon (dönme)
göstermesi bir bozukluktur. Bu bozukluğa Skolyoz denir. Ancak
annelerin bu konuya daha duyarlı olması ile bu rahatsızlık daha
erken yakalanabilir.
- Vakaların çoğunda neden
bilinemez. Nedeni bulunmayan eğriliklere idyopatik skolyoz
denir. Genetik geçiş özellikleri vardır. Kız çocuklarda daha
fazla görülür. Ağır vaka-larda eğrilmeler ergenlikte çok hızla
ilerler.
- Araştırmalar çocukların %5'inde
skolyoz görüldüğünü bildirmektedir. Eğrilikler çeşitli tiplerde
olabilir. Sırtta sağa veya sola belde sağa veya sola veya hem
sırt hem belde karşılıklı eğrilikler olabilir. Omurga
eğrilikleri çocukluktan sonra da oluşabilir. Erişkinlerde sırt
kaslarının dengesizliği, aşırı şişmanlık,osteoporoz (kemik
erimesi) gibi durumlarda sonradan skolyoz gelişebilir. Çoğuzaman
eşit çalışmayan kaslar sırt kaslarında dengesizliğe neden olur
ve omurgada eğrilik gelişir. Bu durum omurgada kalıcı bozukluk
yapmadan fark edilebilirse düzeltilebilir.
- BELİRTİ VE BULGULAR
- Hafif bir eğrilik hiç bir
fiziksel aktiviteyi engellemez. Çoğu zaman dikkat edilmeden fark
bile edilemez. Bazan tesadüfen röntgen filminde omurgada eğrilik
görülür. Ağır eğrilikler ise elbiseli iken bile fark edilebilir.
Kötü gidişli skolyozda omurganın giderek eğrilmesi ileri
yaşlarda göğüs boşluğunu daraltır. Bu daralma ileride kalp ve
akciğer sorunlarına yol açar.
- TEŞHİS
- Basit bir çekül doğrultusu ile
omurganın doğruluğuna bakılabilir. Ensenin tam ortasına konulan
çekül ipinin omurgadan düz olarak geçip yere tam iki ayak
ortasına inmesi gerekir. Ayrıca her iki omuzun aynı seviyede
olması, öne doğru eğilince sırtta asimetri veye bir tarafta
farklılık olmaması gerekir.
- En ufak bir şüpheniz varsa doğru
teşhis için uzman doktor muayenesi ve radyolojik tetkikleri
yaptırın. Gerekli omurga filmlerinde omurgalardaki dönmeler
tespit edilir ve skolyozun açısal ölçümleri yapılır. Skolyozlu
hasta belirli aralıklarla mutlaka kontrol edilmelidir çünkü
eğrilikler hızla ilerleyebilir.
- TEDAVİ
- Hafif vakalar sadece gözlem
altında tutulur, erişkin veya çocuk zaman içinde takip edilir.
Bu arada kaslardaki dengesizliğin, sertleşme ve kısalmaların
önlenmesi için düzenli egzersizler yapılmalıdır.
- Mesela kilo kontrolünde spor
yapmak vazgeçilmez bir yöntemdir. Eğer sağlıklı kilo kaybetmek
istiyorsanız tam bir muayeneden sonra çeşitli yöntemlerle
vücudunuzun yağ oranı ölçülür ve sizin ideal ağırlığınız
hesaplanır. İdeal ağırlık yaş ve cinse göre değişir. Sporcu için
geçerli olan kural vücut yağ oranının yüksek olmamasıdır. İdeal
vücut yağ oranı erkeklerde %15 kadınlarda ise %25 olarak kabul
edilmektedir. Çeşitli sportif etkinliklerle vücut yağ oranını
azaltmak veya çoğaltmak mümkündür. Yapılan araştırmalar haftada
3 gün 15 dakika jogging yaparak 10 haftada yağ oranını %1
azalttığı gösterilmiştir.
- Egzersiz yolu ile yağ oranı
azaltabilmek için haftada en az 3 kez antrenman yapılması
zorunludur. Ayrıca egzersiz sürelerinin de 30 dakikadan az
olmaması gerekir. Elbette haftada 3 kez yapılacak bu
egzersizlerin süresi ve şiddeti kişiye göre değişecektir. Kilo
vermek için ideal yöntem ise egzersizle birlikte diyet
uygulanmasıdır. Eğer sağlıklı bir şekilde kilo vermek isterseniz
diyetle beraber egzersiz programı uygulamalısınız. Ama kilo
alması gereken bir kişide ise bunun tersini yapmak yetmez.
Farklı olarak vücut yağ oranının arttırmadan bunu yapmak
zorundadır. Yani vücudunuzun yağ oranı artmadan kilo almak kolay
değildir. Ama sağlık açısından ve özellikle sporcularda artması
istenilen yağsız vücut ağırlığıdır. Bunun için kalori alımını
arttırması yanı sıra antrenmanlarının şiddet ve süresi
arttırılması gereklidir.
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ANNE DİKKAT ÇOCUKLARDA
SKOLYOZ
- OMURGA EĞRİLİĞİ SKOLYOZ
- Vücudumuzu dik tutan bel kemiği
(omurga) bazen eğrilikler gösterir. Çok genç yaşlarda
başlayabilen eğrilikleri ancak dikkatli anneler yakalayabilir.
Çocuklar elbiseli iken yeni başlayan ve hafif eğrilikleri fark
etmek mümkün değildir. Ama anneler çocukları elbisesiz de
görebilirler. Daha çok kız çocuklarda gözlenen omurga
eğriliklerini erken fark etmek ana-baba, öğretmen gibi büyüklere
düşmektedir.
- Omurga silindir yapıda birçok
kemiğin, disk denilen kıkırdak yapılarla birleşmesinden oluşur.
7 tane boyun,12 tane sırt, 5 tane bel omur kemiği koksiks adı
verilen piramide benzer parça ile birleşip iskeletin esas
parçası olan bel kemiğini (omurgayı) oluşturur. Omurga vücudu
dik tutan bir destek, omuriliği koruyan bir yapıdır. Omurganın
boyun ve bel bölgesi oldukça hareketlidir. Omur kemiklerinin
mükemmel bir şekilde birbirine eklem ve bağlarla birleşmesinden
oluşan omurga yandan belirli normal eğrilikler gösterir, yandan
bakılınca boyun ve bel bölgesinde içeri doğru girintili sırtta
ise dışa doğru çıkıntılıdır. Ama omurgaya önden bakılınca
dümdüzdür. Önden bakıldığında omurganın bir bölümünün sağa veya
sola doğru kavis yapması ve rotasyon (dönme) göstermesi bir
bozukluktur. Bu bozukluğa Skolyoz denir. Ancak annelerin bu
konuya daha duyarlı olması ile bu rahatsızlık daha erken
yakalanabilir.
- Vakaların çoğunda neden
bilinemez. Nedeni bulunmayan eğriliklere idyopatik skolyoz
denir. Genetik geçiş özellikleri vardır. Kız çocuklarda daha
fazla görülür. Ağır vakalarda eğrilmeler ergenlikte çok hızla
ilerler. Araştırmalar çocukların %5'inde skolyoz görüldüğünü
bildirmektedir. Eğrilikler çeşitli tiplerde olabilir. Sırtta
sağa veya sola belde sağa veya sola veya hem sırt hem belde
karşılıklı eğrilikler olabilir.
- Omurga eğrilikleri çocukluktan
sonra da oluşabilir. Erişkinlerde sırt kaslarının dengesizliği,
aşırı şişmanlık, osteoporoz (kemik erimesi) gibi durumlarda
sonradan skolyoz gelişebilir. Çoğu zaman eşit çalışmayan kaslar
sırt kaslarında dengesizliğe neden olur ve omurgada eğrilik
gelişir. Bu durum omurgada kalıcı bozukluk yapmadan fark
edilebilirse düzeltilebilir.
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BOYUN VE KOL AĞRISI
- Boyun ve kol ağrısı, bel ve
bacak ağrılarından sonra en sık rastlanan yakınmadır. Boyun
bölgesindeki pek çok rahatsızlık boyun ağrısından başka omuzlar,
baş, göğüs, sırt, kollar hatta bazan bacaklarda da belirtilere
neden olabilir. Bazan boyun ağrısı ikinci planda kalıp diğer
belirtiler öne çıkabilir. Baş dönmeleri, göz kararmalarının
olması tansiyon düşmesi veya kansızlıktan kaynaklanıyor gibi
yorumlanabilir veya gögüs ve sol kol ağrısı olan bir kişi kalbi
ile ilgili bir rahatsızlığı olduğunu düşünebilir.
- Boyunda ağrıya neden olabilecek
pek çok rahatsızlık vardır. Boyun fıtıkları ve boyun bölgesinin
artrozu (kireçlenmesi) en sık rastlanan nedenlerdir. Gündelik
kazalarda boyun bölgesindeki yumuşak dokularda zedelenme de
olabilir. Boyunda bulunan fazla bir kemiğe bağlı oluşan boyun
çıkış sendromları, boyun kaslarının spazmı (ağrılı kasılması )
ve bazı romatizmal hastalıklar da boyun ağrısı yaparlar.
- Boyun baş ile gövdeyi
birleştirir, başı destekler, taşır hareketini sağlar. Silindir
bir yapı olan boyun beyin ile gövde arasında bir köprüdür. En
büyük damarlar, omur ilik ve sinir kökleri boyundan geçer. Yani
boyun bir hayat köprüsüdür. Boyun tarafından taşınan baş oldukça
ağır bir yapıdır. Takriben 2.5- 3,5 kg civarındadır. Bu ağırlığı
taşıyan boyunda 7 kemikten olan omurga zinciri, 5 tane disk 14
tane Apofizer eklem, 12 Luşka eklemi 5 Ligaman (bağ) sistemi ve
14 çift kas sistemi vardır. Yedi Vertebradan oluşan boyun
omurgasında ilk iki omur çok özel bir yapıdadır. Atlas ve Aksis
adı verilen bu kemik yapılar vücudun en karmaşık eklemleşmesini
yaparlar. Yani boyun oldukça karmaşık ama mükemmel işleyen bir
yapıdır.
- Boyun normal olarak saatte 600
hareket yapar. Yani vücutta çok hareket eden bir bölgedir.
- Boyun hareketleri en çok C5-6 ve
C6-7 bölgesinde olur. Zaten yapısal yıpranma ve bozulmalar da en
sık bu bölgelerde görülür.
- Boyundan omurilik ve omurilikten
çıkan 8 tane sinir kökü geçtiği için boyun ile yapılan ani
yüklenici hareketler zararlı hatta bazen öldürücü olabilir.
- Boyun bölgesindeki ağrı kaynağı
olabilen dokular şunlardır: Ligamanlar (bağlar), sinir kökleri,
eklemler, ekleme saran kapsül yapıları ve boyun kasları.
- Dolayısı ile boyundaki ağrı
kaynağını bulmak için boyun çok dikkatlice incelenmelidir.
- Ağrı dışındaki belirtiler
- Boyun ağrısı ile birlikte
kollarda hissizlik, güçsüzlük, parmaklarda uyuşma, baş ve ense
ağrısı, göğüs ağrısı, görmede bulanıklık, denge bozukluğu, kulak
çınlaması gibi belirtiler olabilir.
- Bunların pek çoğunun nedeni
boyun bölgesindeki sinir köklerinin ve Sempatik Sinirlerin
zedelenmesidir.
- Ayrıca boyun omurgası tüm
omurgadan çok daha farklıdır. Boyun omurlarının içindeki özel
boşluklardan beyine giden 2. damar sistemi olan Vertebral
arterler geçer. Boyun omurlarındaki yıpranmaya bağlı
düzensizlikler ve daralmalar bu damarları zaman zaman sıkıştırıp
kanın beyin gitmesini engeller. Bu durumlarda baş dönmeleri
hatta bayılmalar olur.
- Boyundaki sempatik sistem
liflerine bası ile bulantı, terleme, sıkıntı hissi, kızarma, baş
ağrısı gibi belirtiler olabilir. Bu şikayetler çoğu zaman
psikolojik zannedilir.
- Yutak borusuna boyun kemiklerini
kireçlenmesi ile oluşmuş yapıların (osteofitlerin ) basısı ile
yutma zorluğu veya yutma sırasında ağrı olabilir.
- TEŞHİS
- Direkt radyografiler en basit
ama en çok bilgi veren metodtur. Bu basit filmlerle boyundaki
kemik yapılar, kemiklerde kayma, yeni kemik oluşumu, kemik
dizilişinde düzensizlik, fazla kemikler veya kemik erimesi
kolayca izlenir. Bazen bu basit filmler yeterli olmaz,
şüphelenilen fıtık veya kök basısı varsa Komputerize Tomografi
veya MR gibi daha ileri incelemeler gerekir. EMG ve SEP ayırcı
tanıda yardımcı olur.
- Ama hepsinden önemlisi hastanın
dikkatli bir muayenesidir. Muayene olmadan diğer tetkiklerin bir
anlamı yoktur.
- TEDAVİ
- Ağrı kesiciler, kas gevşetici
ilaçlar boyun ağrılarının tedavisinde tek başına yeterli
olamamaktadır. Boyun bölgesi rahatsızlıklarında fizik tedavi ve
egzersiz ilaçla beraber çok daha etkin olmaktadır. Sinir
sıkışması durumlarında traksiyon denilen çekme ve boyun korsesi
iyileşmeyi hızlandırır.
- Tedavilerde hasta eğitimi ayrıca
önemlidir. Hasta mutlaka günlük yaşam aktivitelerinde boyun
bölgesini zorlamamayı, uzun süre aynı pozisyonda oturmamayı ve
çalışma yüzeyini kendine göre ayarlamayı unutmamalıdır.
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- EGZERSİZ REÇETESİ
- Spor her yaşta ve her durumdaki
kişilere önerilir. Sık sık 'sağlıklı olmak için spor yapın'
sloganına rastlıyorsunuzdur. Gerçekten herkes spor yapmalı mı?
Sadece spor yapmakla sağlıklı olunur mu? Hangi spor veya nasıl
bir egzersiz size faydalı olur? Herkesin vücut yapısı, sağlık
seviyesi, motivasyonu ve belki de pek dile getirilmeyen sosyal
şartları farklı farklıdır. Ama şartlar ne olursa olsun herkes
için geçerli kurallar vardır.
- Genel olarak bakıldığında artık
hareketli olmanın hem hastalıkların önlenmesinde hem de
iyileşmesinde ne kadar önemli olduğu anlaşılmıştır. Eskiden
herhangi bir hastalık durumunda 'iyileşinceye kadar dinlen'
prensibi uygulanmaktaydı. Şimdi ise çok özel durumlar hariç
mümkün olduğu kadar hastalarımızı erken hareket ettirmek
istiyoruz. Ameliyatlar sonrası, hatta büyük kırıklar sonrası
daha yatakta hastaları harekete başlatıyoruz.
- Daha önceki tedavi prensiplerine
göre kalp krizi geçiren bir hasta kalbine en ufak bir yüklenme
olmasın diye yataktan kaldırılmadan uzun bir dinlenmeye
alınırdı. Enfarktüs geçiren kalbin kas dokusunun bir kısmı
beslenemeyip zedelenmiştir, hasta hareket edip kalbi yormamalı
diye düşünülüp kesin yatak istirahatiyle kalbin zedelenmiş
kısımlarının kendisini toparlaması beklenirdi. Ama yapılan
klinik çalışmalar bunun hiç de böyle olmadığını ortaya koydu.
Hareket ettirilmeyip tam dinlendirilen hastalarda ölüm
oranlarının hareket edenlerden daha yüksek olduğu görüldü.
Sadece kalp krizinde değil diğer birçok hastalıkta hareketsiz
kalmak esas hastalıktan daha zarar verici olmaktadır. Artık en
büyük ameliyatlarda ve hastalıklarda bile mümkün olan en erken
devirde hasta ayağa kaldırılmaktadır.
- Dolayısı ile hareketlilik ve
spor yapmak her yaşta ve her bireye önerilmektedir. Elbette
kendilerine uygun olan biçimde olanları. Herkes her spora her
egzersize uygun olamaz. Ayrıca yaş ve sağlık durumuna göre vücut
kapasitesi ve ihtiyaçları da değişir. Mesela daha önce her gün
rahatlıkla yaptığınız bir sporu bırakmanız veya sağlığınız için
gerekli yeni bir egzersize başlamanız gerekebilir.
- Düzenli egzersizin insan
vücuduna yararlı olduğu hiç tartışmasızdır. Fakat nasıl ve ne
kadar yapılması gerektiğini nasıl bileceğiz?
- Spor yapacak kişinin vücut
yapısının özellikleri ile bedensel becerileri arasında yakın bir
ilişki olduğu çok iyi bilindiği için özellikle çocukluk çağında
bu özellikler tesbit edilip yönlendirmeler yapılabilir. Yani
kişinin yatkın olduğu spor dalları daha çocukken belirlenebilir.
Ama hiç spor yapmamışsanız Ve özellikle 40 yaşın üzerinde iseniz
sadece heveslenip 'artık sağlıklı olmak için spor yapmalıyım'
diye karar vermekle spora başlamayınız. Spor yapmak isteğiniz
varsa bunu sakın ertelemeyin ama önce mutlaka doktor kontrolü
yaptırın. Sporun sayısız faydaları vardır ama yanlış zamanda
yanlış şekil ve dozda yapılırsa fayda yerine zarar verebilir.
Eğer sağlıklı olmak için egzersiz yapmak istiyorsanız sizin
vücudunuza uygun egzersizi doğru biçimde, düzenli ve yeterli
süre yapmanız gerekir.
- Yani egzersiz yapmayı bir ilaç
kullanma reçetesi gibi düşünün. İlaç reçetesinde önce hangi ilaç
kullanılacağı belirlenir sonra günde kaç defa kaçar adet
kullanacağınız. Egzersiz yapmaya başlarken de nasıl bir egzersiz
tipi yapmanız gerekli olduğu belirlenmeli daha sonra sizin vücut
yapınıza, kas-iskelet sisteminiz başta olmak üzere
sistemlerinizin durumuna, motivasyon ve şartlarınıza göre süre
ve doz ayarlanmalıdır. Tıpki ilaç dozu ayarlanır gibi
egzersizlerin de yapış sıklığı ve miktarı size özgü olmalıdır.
Yani her kişini o anki ihtiyacı göz önüne alınarak bir 'egzersiz
reçetesi' hazırlanır. Reçetelerin bir uzman tarafından
hazırlanması gerektiğini hatırlanmalıdır.
- Mesela kilo kontrolünde spor
yapmak vazgeçilmez bir yöntemdir. Eğer sağlıklı kilo kaybetmek
istiyorsanız tam bir muayeneden sonra çeşitli yöntemlerle
vücudunuzun yağ oranı ölçülür ve sizin ideal ağırlığınız
hesaplanır. İdeal ağırlık yaş ve cinse göre değişir. Sporcu için
geçerli olan kural vücut yağ oranının yüksek olmamasıdır. İdeal
vücut yağ oranı erkeklerde %15 kadınlarda ise %25 olarak kabul
edilmektedir. Çeşitli sportif etkinliklerle vücut yağ oranını
azaltmak veya çoğaltmak mümkündür. Yapılan araştırmalar haftada
3 gün 15 dakika jogging yaparak 10 haftada yağ oranını %1
azalttığı gösterilmiştir.
- Egzersiz yolu ile yağ oranı
azaltabilmek için haftada en az 3 kez antrenman yapılması
zorunludur. Ayrıca egzersiz sürelerinin de 30 dakikadan az
olmaması gerekir. Elbette haftada 3 kez yapılacak bu
egzersizlerin süresi ve şiddeti kişiye göre değişecektir.
- Kilo vermek için ideal yöntem
ise egzersizle birlikte diyet uygulanmasıdır. Eğer sağlıklı bir
şekilde kilo vermek isterseniz diyetle beraber egzersiz programı
uygulamalısınız. Ama kilo alması gereken bir kişide ise bunun
tersini yapmak yetmez. Farklı olarak vücut yağ oranının
arttırmadan bunu yapmak zorundadır. Yani vücudunuzun yağ oranı
artmadan kilo almak kolay değildir. Ama sağlık açısından ve
özellikle sporcularda artması istenilen yağsız vücut
ağırlığıdır. Bunun için kalori alımını arttırması yanısıra
antremanlarının şiddet ve süresi arttırılması gereklidir.
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- RENGİ, PARLAKLIĞI, KOKUSU
MU?
- Portekiz'den Almanya'ya kadar
tüm Avrupa'da deli dana hastalığının görülmesi insanların yemek
yeme alışkanlıklarını değiştirmeye başladı. Et artık eskisi
kadar rağbet görmüyor. Aksine sebze ve meyve yemeyi tercih eden
vejeteryanların sayısı hızla artıyor. Eskiden çok garip
karşılanan ve biraz da acıyarak bakılan “Vejeteryan” olmak artık
insanlara çok tuhaf gelmiyor. Birçok restoranda etsiz menüler
var, yeni yeni vejeteryan restoranlar açılıyor. Bu akımdan
elbette politikalar da etkileniyor. Mesela deli dana hastalığı
patlak verince İtalya'da sağlık bakanlığı büyün okul
kafeteryalarında kırmızı et menüsünü hemen yasaklamış. Dana eti
tüketimi Fransa'da % 47 İtalya'da % 75 azalmış. İnsanlar
menülerinden pirzolayı çoktan çıkarmışlar. Almanya'da dana
etinden yapılan ürünlerin tüketimi hızla düşerken at etiden
yapılan sosis imalatı iki misli artmış. Zaten doktorlarınız da
sağlıklı olmak için kırmızı etten uzak durun demiyorlar mı?
- Bir ülkede hükümetler besin
zincirini kontrol ederler. Tarlada veya çiflikte üretiminden
alınıp tüketimine kadar denetleme mekanizmaları vardır.
Ülkemizde sağlık bakanlığı ve köy ve tarım işleri bakanlığı
besinlerimizden sorumlu. Ama politikalar da insanlara bağlıdır.
En iyi denetleyici ve yönlendirici tüketicidir. Tüketici bilinci
de elbette toplum bilincine paralel gelişir.
- Sizler ne kadar yediğimiz ve
içtiğimize önem veriyorsunuz? Aldıklarınızın kaynaklarını ve
nasıl yetiştiklerini biliyor musunuz? Yani sebze, meyve ve et
alırken nelere dikkat ediyorsunuz? Sizin için önemli olan
görünümü, rengi, parlaklığı, kokusu veya son kullanma tarihi mi?
- Bilinçli tüketiciler ekonomi
biliminin kurallarını altüst edip Avrupa'nın tarım politikasını
değiştirmiştir. Bir zamanlar bir Hippi felsefesi kabul edilen
organik çiftlik ürünlerine talep şimdilerde çok artmıştır.
Avrupa'da besin endüstrisi giderek daha “organik” olmaya doğru
gidiyor. Fabrika Çiftlikler ise artık eskisi kadar rağbet
görmüyor. Büyük Amerikan tarımcılığı yanında bugün Avrupa'da
küçük organik tarım çiftlikleri bilinçli tüketicilerce
yaşatılmaya çalışılıyor.
- 1990'dan beri İngiltere'de
organik besin 1990'dan beri İngiltere'de organik besin pazarı 6
misli artmıştır. Almanya'da %70 kişi biraz daha pahalı da olsa
organik besinleri tercih etmişler. Fransa'da da organik üretim %
30 artmıştır.
- Amerika'da ise durum farklı.
Fabrika çiftlikler ile dev endüstriyel üretimler yapan
Amerika'daki mısırların çoğu bir bakteriden alınıp genlerine bir
parçası eklenmiş, yani genetik yapısı yeniden düzenlenmiş
mısırlardır. Bu şekilde genleri düzenlenmiş olan mısırlar
büyürken mahsule çok zarar veren böceklerden korunmuş oluyorlar.
Elbette bu yolla çok daha verimli ve kusursuz ürünler elde
ediliyor. Amerikalılar, pek çok sebze ve meyvede uygulanan bu
teknikle üretilen besinleri rahatlıkla tüketiyorlar. Ama
Avrupalı insanların genetik yapıları değiştirilmiş besinlere
karşı duydukları rahatsızlık giderek artmakta. Avrupa Birliği
genetik düzenleme ile üretim yapılmasına ait ilk adımları atmış
olmasına rağmen insanlar farklı düşünüyorlar ve tüketiyorlar.
Yani Avrupa'nın bilinçli tüketicileri Avrupa'nın tarım
politikasını değiştirebiliyor.
- Amacı hep daha iyiyi bulmak olan
besin genetik mühendisliği en çok araştırma yapılan alanlardan.
Mesela dünya nüfusunun yarısını beslenmesi pirince dayalıdır.
Çin'deki pirinçle ilgili büyük araştırmalar hala sürüyor. Pekin
Genomics Enstitüsü harıl harıl en verimli, en dayanıklı pirinci
bulabilmek için farklı pirinç türlerinin gen yapılarını
araştırıyor. Milyonlarca insan değil refaha ermek hayatlarını
normal ve sağlıklı sürdürebilecek kadar bile üretememektedir.
Dünyadaki açlık ve yoksullukla savaşta tek çare olarak genetik
düzenleme ile üretim görülmektedir. Ayrıca genetik yapısı
değiştirilen bitkiler yetiştirilirken çok daha az böcek ve
zararlı ot öldürücü ilaç kullanılıyor. Yani çevreye, doğal
dengeye zararları daha az. Üretimleri ise mukayese kabul
etmeyecek kadar daha fazla. Ama maliyet-kar analizinde ekonomik
açıdan çok üstün olsa da genetik düzenlenmiş üretimi
istemeyenler var ve sayıları giderek artıyor. Artık bilinçli
insanların beslenme düşünceleri değişiyor ve çok daha ucuz, daha
parlak, daha renkli olsalar da genetik olarak düzenlenmiş
ürünleri tercih edilmiyorlar.
- Ya siz sebze, meyve ve et
alırken neye dikkat ediyorsunuz?
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
- AYAKLAR
- NASIRLAR
- Deri basınç karşısında tepki
olarak kalınlaşır ve sertleşir. Nasır denilen bu oluşumlar dar
ayakkabıların yaptığı basınç ile oluşur. Basınç olmadan nasır
oluşmaz. Nasırlar çeşitli yerlerde oluşabilirse de en çok
beşinci parmakların üst yüzeylerinde, topukta bükülmüş
parmakların en üst yüzeylerinde, ayak tabanını da ikinci parmak
başlangıç yerinde, başparmak dış yanındaki aşırı çıkıntı (hallux
valgus) üzerinde görülür. Ayakta sürekli basınç yapan her yerde
olabilen sert nasırlardan başka parmaklar arasında da yumuşak
nasır olabilir.
- Bir parmaktaki sert çıkıntılar diğer parmağın
yumuşak dokuları üzerinde basınç yapması ile parmak aralarında
oluşurlar. Parmaklar arasındaki neme bağlı olarak bu nasırlar
yumuşak olsalar da ağrılı olabilirler.
- TIRNAK BATMASI
- Ayak parmaklarında tırnak batması oldukça sık
görülür. Genellikle ayağa iyi uymayan, tırnağı bastıran
ayakkabılara bağlı gelişir. Hem dar hem de bol ayakkabılar
tırnak batmasına neden olurlar. En çok başparmak tırnağının iç
veya dış kenarının deriye doğru batması vardır. Tırnağın ön
köşeleri yumuşak parmak dokularına batınca burada enfeksiyon
gelişir. Parmakta şişlik, kızarıklık vardır. Tırnak batması
gerçekten çok ağrılı olabilir.
- YÜRÜYÜŞ KIRIKLARI (march fracture)
- Her bakımdan sağlıklı ve kemikleri normal olan
kişilerde bir darbe olmadan da uzun süreli yürüyüş sonrası ayak
kemiklerinde kırıklar olabilir. Bu tip kırıklar ayağın uzun süre
ve tekrarlayan zorlanmaya maruz kalması ile kendiliğinden
oluşur. Askerlerde ayak kemiği kırıkları uzun yürüyüşler sonrası
görüldüğü için “yürüyüş kırıkları” denmiştir. En çok ikinci ve
üçüncü ayak tarak kemiğinde görülür. Bu tip kırıkta kırılan
parça yerindedir ve ince bir kısım kırılmıştır. İlk çekilen
röntgen filminde bir belirti görülmeyebilir. Daha sonra kırık
etrafında tamir dokusu (kal) oluşumu başlayınca filmde fark
edilebilir.
- TOPUK DİKENİ (Epin calcanei)
- Topuk dikeni topuk kemiği olan
kalkaneusta gerçekten diken gibi bir kemiksi yapının
oluşmasıdır. Uzun süreli zorlanmalar ve bazı romatizmal
hastalıklarda oluşur.
- Özellikle sabahları ilk ayağa kalkışta topuklarda ağrı
vardır. İlk adımlar çok ağrılı olur ama bir süre sonra kişi
rahatlayabilir. Ayakkabı tabanının topuk kısmına ortası delik
yastıkcıklar konarak dikenin basıncı azaltılır.
- HALLUX VALGUS (Çarpık parmak)
- Ayak başparmağının kök kısmı dışarıya parmak ucu
ise diğer parmaklar üzerine doğru eğilir. Çarpık parmak yapısal
bir bozukluktur. Genetik özellik gösterir. Ancak burnu dar veya
yüksek topuklu ayakkabılar bu olayı tetikleyebilir. Bu yüzden
kadınlarda daha sık görülmektedir fakat dümdüz ayakkabı giyen
erkeklerde de gelişebilir. Çoğu insan “Doğuştan var” deyip pek
de aldırmaz, kozmetik bir sorun olarak görür. Ama bazen çarpık
parmaklar çok ağrı yapabilirler.
- “Akılsız başın cezasını” hep ayaklar mı çekecek?
Ayaklarımıza hak ettikleri özeni göstermiyoruz. Özellikle
kadınlar tüm işleri ile koşuştururken mutlaka “ayaklarına kara
sular iner”. Zavallı ayakların biraz anlayışa ve en önemlisi iyi
ayakkabılara ihtiyacı vardır. Bir başka yazıda “İyi ayakkabı”yı
bulacaksınız.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|