|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
|
|
İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
TAKDİM |
Sakin KARAKAŞ HAYAT HİKAYESİ |
|
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
corumlu2000@gmail.com |
Mahmut Selim GÜRSEL |
yazarlarımız yaptıkları paylaşımlardan sorumludur.
|
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif
haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
TAKDİM
Bu sanal kitapta
bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak
yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve
Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak
yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde
yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir
Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu
sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak
sizlere sunmak amacı taşımaktadır.
Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve
sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.
Mahmut Selim GÜRSEL
|
|
|
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
Sakin KARAKAŞ |
- 1961 yılının 31 Mayısında
Osmancık'ta doğdum. İnönü Zaferi İlkokulunu bitirdikten sonra
ortaokul ve liseyi Osmancık'ta bitirdim. 1981 yılında Gazi
Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesini kazandım. Üniversiteyi
bitirdikten sonra,1986 yılında Kütahya Sabuncupınar İlköğretim
okuluna öğretmen olarak atandım. 1989-1992 yılları arasında
Çorum Sungurlu Kavşut Ortaokul Müdürlüğü görevinde bulundum.
- Askerliğimi 219 dönem İstikam
Yedek subay olarak Çorlu'da tamamladım. 1992-1995 yılları
arasında Sungurlu Fevzi Çakmak ve Yavuz Selim İlköğretim
okullarında çalıştım.
- 1995 yılı Mayıs ayında Osmancık
Çıraklık Eğitimi Merkezinde Müdür olarak atandım. 8.5 yıl
boyunca Osmancık Çıraklık Eğitimi merkezi müdürlüğündeki
görevimi sürdürdüm. 18 Kasım 2003 tarihinde atandığım Laçin Halk
Eğitimi merkezi müdürlüğünü sürdürmekteyim. 2003 Yılında Gazi
Üniversitesi Fen bilimleri enstitüsünde endüstriyel Teknoloji
Eğitimi alanında Yüksek lisans Eğitimimi tamamlayarak alanımda
bilim uzmanı ünvanını aldım.
- İlkokul sıralarında gazeteci ve
edebiyatçı olmayı arzu ederdim. Bu isteğimi kısmen
gerçekleştirmiş bulunmaktayım.
- Esnaf bir ailenin çocuğu
olduğumdan besicilik, nakliyecilik ve bakkallık mesleklerinin
kısmen içinde bulundum. Şu an Osmancık Çıraklık Eğitimi
Merkezinde yöneticilik yapmaktayım. Mesleğimle ilgili olarak
önem arz edecek nitelikte herhangi bir olayla karşılaşmadım.
- Öğretmenlik mesleği kutsal bir
meslek. İnsanın bildiklerini başkasına öğretmesi veya öğretmek
gayesi ile yeni bilgiler öğrenmesi mükemmel bir olay.
Öğretmenlik mesleği değerlendirebilen için saygın bir meslek.
Giyinmesini, konuşmasını,insanlarla iletişim kurmasını bilen ve
kültürel hayatta varlığını kabul ettirebilen öğretmen kelimenin
anlamında öğretmen olmuş demektir. Böyle bir öğretmenin de
toplumdaki yeri önemlidir. Dolayısıyla manevi avantajları da söz
konusudur. Gençliğe kelimenin anlamında öğretmen olmayı
öneriyorum.
- Osmancık Haber Gazetesinde 8 yıl
boyunca sürekli köşe yazıları yazdım. Çorum'da yerel gazetelerde
zaman zaman şiirlerim yayımlandı. 1996 yılının Ocak ayında
merkezdeki arkadaşlarımla birlikte "Osmancık'ta Çıraklık ve
Mesleki Eğitim" dergisini çıkardık. Bu dergide araştırma, yazı
ve makalelerim yayımlandı. Çorumlu İki bin ve sarı Çiğdem
dergilerinde de zaman zaman yazı ve şiirlerim yayımlandı. Şu
anda Çorum kent haber gazetesinde Salı, Perşembe ve Cumartesi
günleri "Sakin KARAKAŞ İle Söz Harmanı isimli köşede yazılar
yazıyorum. Yazdığım yazılardan dolayı herhangi bir özel ödül
almadım. Fakat; pek çok kişi veya kuruluştan teşekkür
niteliğinde mektuplar aldım.
- En önemli idealim, yönetici
öğretmen olmaktı. Bu idealimi gerçekleştirdiğim için mutluyum,
insanı sevk ve idare etmek için çeşitli kurs ve seminerlere
katıldım. Bu da idealimin gerçekleşmesi için önemli aşama.
Ayrıca gelecekte Osmancık'ta günlük bir gazete çıkarılması için
manevi katkıda bulunmak ideallerimin arasında yer almaktadır.
Osmancık kültür hayatına ne kadar katkım olursa mutluluğum o
derece artar.
- "Yağmurlara Sözüm Var" adını
verdiğim ilk şiir kitabım 1998'de yayımlandı. Ayrıca Merkez
Müdürlüğü adına sahipliğini yaptığım "Osmancık'ta Çıraklık ve
Mesleki Eğitim" dergisi toplam 10 sayı yayımlandı.
- Okuyucularımın beni daha
yakından tanımalarına vesile olacak bu fırsatı verdiğiniz için
sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
-
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- TÜRK BAYRAĞI BİRA KUTULARI
ÜZERİNDE VE AYAKLAR ALTINDA
- Bir bira firması Türk milli takımına sponsor
olmuş. Sponsorluk anlaşması yapıldıktan sonra milli takım loğolu
ve bayraklı armalar bira kutularının üzerine yerleştirilmiş.
Sonunda Türk bayraklı bira kutuları tezgâhlardaki yerini almış.
Buraya kadar her şey normal gibi görünüyor. İşin normal olmayan
tarafı ise kutuların boşaltıldıktan sonraki durumu. Bilindiği
üzere bira kutuları boşaltıldıktan sonra çöpe gidiyor. Ülkemizde
ise genelde çöpe gitmeden önce bu tür atıklar ayaklar altında
geziyor. Ben ayaklar altında bira kutusu görmedim diyen yalan
söyler. Yurdum insanı hemen her gün bir yerlerde ayaklar altında
bir bira kutusu görür. Hatta memleketin varoşlarında bira kutusu
ile top oynayan çocuklar vardır. Hatta varoşlardan yetişin bazı
meşhurlarımızda mutlaka bira kutusu ile top niyetine oyun
oynamıştır. Şimdi o bira kutularının üzerinde artık bayrak var.
- Niyet ne olursa olsun buradaki sakıncalı durum
görmemezlikten gelinemez. Benim bayrak, vatan ve millet
anlayışıma göre bira kutusu üzerinde bayrak resmi olmamalıdır.
Bayrağın yere düşmemesi gerekiyor. Bayrağa sahip çıkmak
aklıselim her Türk vatandaşının birinci derecede önceliği
olmalıdır kanaatini taşımaktayım. İnşallah bu yazı yetkilileri
harekete geçirir. Adına ister suç duyurusu deyin, isterseniz
sağduyu deyin. Ancak bira kutusu üzerindeki bayrakları lütfen
kaldırın.
- Milli takıma bira firması sponsor olur mu? Bu
konu ise enine boyuna tartışılmalıdır. Konu ile ilgili tartışma
programları yapılmalıdır. Bu konu benim uzmanlık alanım değil
ama böyle bir program olursa her Türk vatandaşı gibi ben de
oturum izlerim.
- Milli takım ile kulüp takımlarını ayrı tutmak
gerekir düşüncesindeyim. Benim düşünceme göre bira firmaları
kulüp takımlarına sponsor olabilir. Ancak milli takımda durum
farklıdır. Milli takım millidir. Yani bayrak gibi önemli ve
kutsaldır. Bu nedenle alkollü içki imali ve pazarlaması yapan
firmaların milli takıma sponsor olmaları bence sakıncalıdır.
Milli takıma bira firmasını sponsor alanlar ve olanlar ne akla
hizmet bu işe giriştiler hala anlayabilmiş değilim.
- Milli takıma bira markasını sponsor aldığınızda
işte böylesine sakıncalı durumları da millete açıklamak ve bu
sakıncalı durumun altından kalkmak durumundasınız. Bir öğretmen
olarak şimdi bana bir öğrencim sorsa. Öğretmenim bu bira
şişesini çöpte buldum. Üzerinde de bayrağımız var. Vicdanım
kabul etmedi aldım ve getirdim. Şimdi bu kutuyu ne yapayım derse
ben ne cevap vereceğim.
- Eğer bütün bu açıklamalara
rağmen bir sakınca görmüyorsanız oldu olacak bir kaç rakı
firmasını da sponsor olarak alın da kadro tamamlansın.
Kutulardan sonra şişelerin üzerine de bayrak konulsun. Yetmedi
Milli formaların üzerinde bayrağın yanına rakı şişesi koyarsınız
olur biter. O zaman millet belki daha çok içer. Millet içtikçe
de milli takım belki kazanır.
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- TARİHTE OSMANCIK GERÇEĞİ
- Tarihi araştırmalardan edindiğimiz bilgilere
göre Osmancık; Çorum İlimizdeki en eski yerleşim birimlerinden
birisidir.
- Osmancık tarihi M.Ö.5000-4000
yıllarına kadar uzanmaktadır. Osmancık tarihte Hitit ve Roma
uygarlıklarından sonra Bizans'ın yenilgisiyle Türk'lerin
Egemenliğine geçmiştir.
- Roma ve Bizans dönemlerinde "
PİMALİZA" adındaki antik kentin Osmancık kentinin olduğu yerde
kurulduğu bilinmektedir. Osmancık konumu itibariyle, tarihte
daima önemli bir merkez olmuştur. Çünkü Anadolu'nun kuzey
kısımlarının doğudan batıya ve İç Anadolu'dan kuzeye doğru
ulaşılmasında önemli bir konaklama merkezi ve kavşak görevi
görmüştür. Ayrıca, su kenarında (Kızılırmak) kurulmuş olması,
Osmancığ'ın tarihteki önemini hep arttırmıştır. Dolayısıyla,
tarihi İpek Yolunun Osmancık'tan geçmesi ve İpek Yoluna hakim
olmak isteyen uygarlıkların bu yöreye ilgisini artırmıştır.
Böylece Osmancık; tarihte pek çok istilalar görmüş ve stratejik
öneminden dolayı sürekli el değiştirmiştir.
- Hindistan'dan Avrupa'ya tarihi İpek Yolunda
kontrol ve güvenlik açısından en önemli noktalardan birisi
Osmancık bölgesidir. Çünkü; Kandiban Kalesi çevreye hakim
yükseklikte ve İpek Yolunda kurulmuş kalelerin içinde en güvenli
ve müstesna olanıdır. Kale içerisinde tünellerden gizlice
Kızılırmağ'a inilme imkanı olup, kalenin kuşatılma esnasında
bile Kızılırmak'tan su alma imkanı vermektedir. Bu tünellerden
bazıları bugün bile sağlamlığını korumaktadır.
- Osmancık coğrafyası, ucu batıya doğru açılmış
bir çanağa benzer. Merkezi Osmancık olarak alırsak; Kuzeyden
güneye doğru Kunduz, İnegöl ve Çal Dağı geçit vermez. Güneyden
kuzey istikametine doğru ise dibi ve tepesi sık ağaçlarla kaplı
ve sarp kayalıklardan oluşan Kırkdilim ve devamında Gölyazı,
kervanların daima korkulu rüyası olmuştur. Doğudan batıya doğru
ise, arazi dağlık ve engebelidir. Batıda sadece Kızılırmak
boyunda sarp kayalıklardan oluşan dar bir alan geçit vermesi
(Ovacıksuyu, Kalinse mevkiinde bir taraf Kızılırmak, diğer
taraf ise sarp kayalıktır.) Nedeniyle Kandibar Kalesi İpek
Yolunda önemli kontrol noktalarından birisi olmuştur.
Dolayısıyla, Anadolu'da kurulan uygarlıklar daima Osmancık ve
yöresine hakim olmayı arzu etmişlerdir. Bazı Batılı ve
Yerli kaynaklara göre; Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu Osman
Gazi Osmancık' ta doğmuş, dolayısıyla Osmancık adını Osman
Gaziden almıştır. Bu durum manevi açıdan değerlen dirildiğinde
şehrin önemi bir kat daha artmaktadır.
- II. Sultan Murat'ın Baş Veziri Anadolu
Beylerbeyi Koca Mehmet Paşa Osmancıkta doğmuş ve ilk medrese
öğrenimini Osmancık'ta yapmıştır. Devlet hizmetinden emekli
olduktan sonra memleketine vefa borcunu ödemek üzere Osmancığ'a
yerleşmiş; burada bir cami ve medrese kurmuş, yani devlet ve
ilim adamlarının yetişmesine vesile olmuştur. Bugün kendi
adına yaptırdığı eser hizmette olup halk tarafından İmaret Camii
olarak bilinmektedir. Koca Mehmet Paşa ve yakınlarının kabri söz
konusu caminin avlusundadır.
- Bu eserlere paha
biçilememektedir.
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- GÜNÜMÜZÜN OSMANCIK GERÇEĞİ
- 1980 yılında, faaliyete geçen ve
Anadolu'nun doğusunu batıya (İstanbul) bağlayan E 80 Karayolu
Osmancık'tan geçmektedir. Osmancık doğu ile batı arasında orta
noktada olması nedeniyle konaklama merkezi olarak tercih
edilmektedir. Dolayısıyla Osmancık ve çevresinde toplam 7 adet
konak lama tesisi mevcut olup E 80 Karayolunda sonradan
taşıtların yaklaşık %50' sinin bu tesislerde konakladığı tahmin
edilmektedir. Tesislerin bazılarında motel bölümü mevcut olup,
bazılarında da motel inşaatları tamamlanmak üzeridir. Söz konusu
tesislerde 350-400 kişi istihdam edilmiştir.
- Osmancık ve çevresinde toprak
sanayi gelişmiş olup 16 adet kiremit ve tuğla fabrikası
kurulmuştur. Bu fabrikalarda ise yılın 10 ayında yaklaşık 1500
kişi istihdam edilmektedir.
- Son yıllarda et ve süt ürünleri
işletmeciliğine yönelik yatırımlar hızlanmıştır. Bu
işletmelerden ikisi faaliyetini sürdürmekte üçüncü ve büyük
olanı ise faaliyete geçmek üzeredir. Yörede bugün itibarıyla
günde yaklaşık 15 ton süt işlenmekte olup, yakın bir gelecekte
bu oran 60 tona çıkarılması hedeflenmektedir. Yörede 30
civarında besi ahırı mevcuttur.
- Konfeksiyon sektörü son yıllarda önem kazanmış
olup belediyenin girişimiyle ihracata yönelik bir konfeksiyon
fabrikası yöreye kazandırılmıştır. Bu tesiste yaklaşık 1000
kişinin istihdam edileceği tahmin edilmektedir.
- Yörede açılmış olan linyit
işletmesinin üretim kapasitesi yüksek olup yöre insanının
istihdam sorununu önemli oranda giderilmektedir. Ayrıca; TKİ
Alpagut Dodurga linyit işletmeleri Yöreye 17 kilometredir. Bu
da, yörenin önemi açısı ayrı bir anlam arz etmektedir.
- Kızılırmağ’ın suladığı bereketli topraklarda
çeltik tarımı yapılmakta olup, Türkiye'nin en lezzetli pirinci
bu havzada yetiştirilmektedir. Tarım Bakanlığının verilerine
göre, Türkiye'de üretilen pirincin yaklaşık % 25'i Osmancık ve
çevresinde üretilmektedir. 30. 000 dekar alanda 1600 aile çeltik
tarımı ile uğraşmaktadır. Bu durumda yaklaşık 7000 kişinin
istihdamı anlamına gelmektedir. Üretilen çeltik 6 adet
fabrikada işlenip pirinç haline getirildikten sonra yurdun her
köşesinde pazarlamaktadır.
- Osmancık'ta kurulmuş olan sivil toplum
örgütleri, oda ve derneklerinde ilçe ile birlikte gelişme
göstermektedir. Örnek vermek gerekirse Ziraat Odası çeltik
tarımı ile uğraşan çiftçinin sesi soluğu olmuştur. Şoförler
Odası ise doğal olarak gelişme kaydetmiş yaklaşık 1000 üyesi,
ambulans, kurtarıcı gibi 6 araçlık parkı ile Merzifon'dan
Bolu'ya kadar şoför esnafının yanında yer almaktadır.
- Son nüfus sayımına göre ilçe merkezinin nüfusu
250.000 olarak tespit edilmiştir. Diğer ilçelerimizle
karşılaştırma yapıldığında merkez olarak göç sorunu ortadan
kalkmıştır. İşte bu konumu ile Osmancık çevresindeki 4 ilçenin
de ticaret - ekonomi ve kültür merkezi haline gelmiştir. Söz
konusu ilçelerde dikkate alındığında yöre nüfusunun 120.000
olduğu tahmin edilmektedir.
- Kısaca Osmancık ekonomik, sosyal ve kültürel
gelişmesi ile dikkat çekmekte olup, ülkemizin süper ilçeleri
arasında yer almayı hak etmiştir.
- Saygılarımla.
-
Kaynak:Capital,Ekim
1996
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- OSMANCIK SANAYİ SİTESİ
NEREDE?
- Osmancık sanayi sitesinin
kuruluş fikri 1970’li yılların başlarında ortaya atıldı. Konu
ile ilgili olarak örgütlenme sorunu yaşayan sanayi esnafı
sonunda site arsasının yer tespiti ile avundu. 1980’li yılların
ortalarında temeli atılan sanayi sitesinin inşaatı yaklaşık 18
yıl devam etti. Sabrın sonu selamettir atasözüne uygun mudur
bilemem ama 18 yıl sonra sanayi esnafının sitesine kavuşması
biraz düşündürücü olsa gerek.
- Bu arada nüfusu ikiye katlanan
ve ekonomik açıdan gelişen Osmancık’ta sanayi sitesi ihtiyacının
18 yıl sonra giderilebilmiş olması derin sıkıntılara yol açtı.
2000’li yılların başlarında ise tamamlanan sanayi sitesine
esnafın taşınması istendi. Kentin içerisinde yıllarca perişan
halde hizmet üretmeye çalışan sanayi esnafı sonunda modern
dükkânlarına kavuştu.
- Sorunların sona ereceği ve ticari pastanın büyüyeceği hayali
ile modern olduğu tartışılan yeni dükkânlarına taşınan sanayi
esnafı büyük bir hayal kırıklığı ile karşı karşıya kaldı. Henüz
alt yapısı tamamlanmamış olan bölgede sıkıntılar günbegün
büyümeye başladı.
- Dükkânların önemli bir kısmının
kısa bir süre sonra çökmeye başladı. Açık alan aydınlatmalarının
yeterince gerçekleştirilmemiş olması, bölgeye ulaşım sorununun
çözülememiş olması, giriş çıkış bölgelerinin netleştirilmemesi,
açıklamalı yön tabelalarının oluşturulamamış olması, reklâm ve
tanıtım zafiyeti, esnafın bölgeyi bilinçsizce kullanması
sonucunda hurda ve artık malzeme ile oluşan görüntü kirliliği
kısa zamanda sanayi sitesini yaşlı bir konuma getirdi.
- Pastanın büyüyeceği umudu ile
bölgeye taşınan esnafın kendini yenileyemedi. Bilgisayarlı
bakım, onarım, hizmet ve üretim anlayışının geliştirilememesi,
geleneksel usullerle işi götürmeyen çalışan esnafın gelişen
teknolojiye ayak uydurmaması, bölgede birkaç banka ATM cihazının
açılmaması gibi sorunlara siteyi amatörce yönetme sorunu da
eklenince Osmancık sanayi sitesi Osmancık insanı ve esnafı için
umut olmaktan çıkmaya başladı. İşte bütün bu bilgiler ışığında
özellikle gece saatlerinde Samsun İstanbul D-100 karayolunda
seyreden araçların Osmancık sanayi sitesinin girişini ve yerini
kestirememesi sonucunda doğal olarak insan aklına Osmancık
sanayi sitesi nerede sorusu geliyor. Bu sorunun cevabı sağlıklı
olarak verildiğinde ve söz konusu sorunların önemli bir kısmı
çözümlendiğinde müjdelemek isterim ki “Sanayi Sitesi” Osmancık
için umut olacaktır.
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- OSMANCIK ORGANİZE SANAYİ
BÖLGESİNİ ARIYORUM
- Kısa adı OSMİAD olan Osmancık
sanayici ve işadamları derneği 2008 yılı şubat ayında büyük
ümitlerle kuruldu. Yıllardan bu yana örgütlenme fakiri olarak
gördüğümüz Osmancık’ta işadamlarının bir araya gelerek
örgütlenmesi yöre için bir umut çiçeği olarak açtı. OSMİAD
kurulur kurulmaz bölgeye umut dağıttı. Osmiad’ın kurulmasını
takip eden aylarda aşağıda özetini vermeye çalıştığım haberler
yerel basında yankılandı. Osmancık ve Çorum ile ilgili web
sitelerinde OSMİAD haberleri yerini aldı. Nedir bu haberler diye
soracak olursanız sadece haber başlıklarını aktarmaya
çalışacağım. “Osmiad’dan Organize sanayi atağı, Osmiad
Kızılırmak havzasında yatırımların lokomotifi olacak, Osmiad
hızlı başladı vb. haber başlıklarını çoğaltmak mümkün.
- Dernekleşen İşadamları yapılan
toplantı da yaptıkları açıklama da; ''Osmancık Organize Sanayini
hayata geçirmek, Yeni istihdam alanları oluşturmak, yeni
yatırımların önünü açmak, güçlü şirketleşmeyi sağlamak ve genel
anlamda ilçenin sanayi ve ticaretini geliştirmek olduğunu, Küçük
yatırımları bir araya getirerek mevcut potansiyelimizi
geliştirmek amacında olduklarını söylediler.
- Gönül isterdi ki OSMİAD rüzgarı
ile Osmancık ticaret odası kurulsun. Ancak olmadı; Çünkü Çorum
ticaret odası için Osmancıklı üyeler önem arz ediyordu. İki
yüzün üzerindeki Osmancıklı ticaret erbabı Çorum için önemli bir
gelir kapısıydı. Aman aman denildi, alın size bir parmak bal. En
kısa zamanda Çorum ticaret odasının Osmancık’ta bir şubesi
açıldı. Osmiad kurulduğunda ben daha çok organize sanayi
bölgesi ile ilgili demeçlerle ilgilenmiş ve Osmancık adına
umutlanmıştım. Osmancık organize sanayi ile ilgili bir arpa boyu
yol kat edilemedi. Osmiad bu hususta sivil inisiyatif olarak
etkili bir rol üstlenemedi. Kızılırmak havzasında yatırımlarım
lokomotifi olamadı. Küçük sermayeler birleştirme faaliyetleri
gerçekleştirilemedi. Bölgede yeni istihdam alanlarının
oluşturulması için gereken adımlar atılamadı.
- Kamu teşviklerinden
yararlanmanın en temel şartlarından birisi olan ve Osmancık’ın
geleceği için önem arz eden Organize sanayi bölgesi ile ilgili
araştırma ve incelemeler lafta kaldı. Konu ile ilgili bir
çalışma grubu kurularak güçlü bir lobi oluşturulması için
gerekli olan hiçbir faaliyet yapılamadı. Avrupa birliği fonları
hibe programlarından Organize sanayi bölgesi için herhangi bir
proje hazırlanamadı.
- Bu bağlamda gözler bölgede yeni
istihdamların umudu olan Osmiad ve dolayısı ile Osmancık
organize sanayi bölgesini aradı. Aradan iki yıl geçti, Osmiad
birkaç ödül töreni ve yemek etkinliği ile anıldı. Osmiad’ın
Kızılırmak havzasında yapılması muhtemel özel teşebbüsler için
bir ilaç olamayacağı anlaşıldı.
- Bu arada Osmiad çok halis
niyetli ve özverili bir yönetim kurulu çevresinde adı lafta olan
yemeklerde ve törenlerde Osmiad adına boy gösteren memleket için
suya sabuna dokunmayan üyelerden oluşan bir örgüt olarak
hafızalarda yer bulmaya başladı. Durum böyle olunca da iki önce
bölge için açan umut çiçeği yavaş yavaş solmaya başladı.
-
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KANDİBER KALESİ
- Geçtiğimiz ay içerisinde Osmancık Haber
Gazetesinde manşetten verilen haber tarihi Kandiber Kalesinin bu
günkü durumu ile ilgiliydi. Bu haberi okuduktan son ra kale
etrafında şöyle bir gezinti yaptım. Gerçekten gördüğüm manzara
karşısında irkildim. Ortada hakikaten vahim bir tablo vardı ki;
“Kandiber Kalesi”nin o muhteşem surları adeta tarihe meydan
okuyor ve ayakta durmaya çalışıyordu. Özellikle kalenin Oto
Garajı istikametine bakan bölümlerinin alt kısımları oyulmuş,
sanki havada asılı kalmış gibi duruyordu.
- Kale surlarını izlemeye
koyulduğum sırada karşılaştığım dostlarıma işaret ettiğim
bölgelere baktıklarında olayın farkına varmışlardı. Haklısın
hocam durum gerçekten de tehlikeli demekten kendilerini
alamadılar. Çünkü söz konusu surların önemli bir kısmı fizik
kanunlarına sanki meyden okurcasına yaşama mücadelesi veriyordu.
- Osmancık halkı geçmiş tarihlerde
bu kaleden taş düşmesine alışkındırlar. Özellikle yağmur yağdığı
zamanlarda bu kaleden yollara ve mahalle aralarına taş düşer.
Yetkililerde bu taşları temizler. Böylece sorun çözülmüş gibi
görülür. Benim korkum kaleden taş düşmesi değil, her an bir
facianın olma ihtimalinin söz konusu olmasıdır. Allah korusun
her an bu surlardan kütleler halinde duvarların aşağıya inme
tehlikesi söz konusudur. İşte bu maksatla Osmancık Haber
Gazetesi basın olarak aktif sorumluluğunu yerine getirmiş ve
kanaatimizce Osmancık'ın önemli sorunlarından saydığı bu
konuyu manşete taşıyarak üzerine düşen görevi yerine
getirmiştir.
- Hepimizin bildiği gibi
geçtiğimiz yıllarda Diyarbakır ve Kayseri'de mey dana gelen
sur çöküntüleri bir kişinin ölümünü ve birkaç kişinin
yaralanması ile sonuçlanmıştı.
- Kandiber Kalesinin konumu
itibarı ile yüksekçe bir kaya üzerinde kurulu olması daha acı
sonuçlarla neticelenebilecek olaylara gebe olan bir durumdadır.
- Bu güne kadar aktif manşetleri ile Osmancık
sorunlarını gündemde tutmaya başaran Osmancık Haber Gazetesi
Genel Yayın Müdürü Sayın Orhan Güçlü'yü böylesine önemli bir
sorunu gündeme getirdiği için alkışlamak gerektiği kanaatini
taşıyorum.
- Her zaman güzelliği ile
övündüğümüz, Osmancık adı ile özdeşleşen ve dün den bu güne
Osmancık şiirlerine konu olan “Kandiber Kalesi” şiirdeki gibi
güzel ve diri kalsın.
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- OSMANCIK KALESİNİN
RESTORASYONU ÖNEMLİDİR
- Yaklaşık elli asırlık yaşı olduğu tahmin edilen
Osmancık kalesinin ivedi olarak restore edilmesi gerektiği
kanaatindeyim. Konu ile ilgili olarak geçtiğimiz yıllarda birkaç
defa sözlerimi harmanlayarak duygu ve düşüncelerimi okuyucularım
ile paylaştım ve Osmancık kalesinin restorasyonunun önemini
gündeme taşımaya çalıştım.
- Dilerseniz konuyu irdelemeden
önce tarihte önem arz eden Osmancık kalesi ile ilgili kısa
bilgilerimizi tazeleyelim.
- Kalenin isminin Kandiber kalesi
olmadığını, Kandiber kalesi ismi ile ilgili her hangi tarihi bir
kaynağın bulunmadığını, bu ismi kullanmanın Osmancık’ın tanıtımı
açısından sakıncalı olduğunu ve kalenin isminin Osmancık kalesi
olarak anılması gerektiğine daha önceki bir yazımızda
değinmiştik.
- Osmancık ilçesinin Anadolu’da
stratejik önem taşıyan bir noktada olması nedeni ile tarih
boyunca Anadolu’ya egemen olan bütün medeniyetler Osmancık
kalesine sahip olmak istemişlerdir.
- Bu açıdan kale sürekli
saldırılara maruz kalmıştır. Şöyle ki Osmancık tarihi ipek yolu
üzerinde bulunup Bağdat ve Hindistan’dan İstanbul’a ulaşan
kervanların geçiş güzergahında önemli bir merkezdir. İşte
Osmancık kalesinin stratejik önemi de buradan kaynaklanmaktadır.
- Osmancık kalesi tarihi ipek yoluna hakim olmak isteyen
medeniyetlerin daima iştahını kabartmıştır. Çünkü Osmancık
kalesine sahip olmak bir anlamda ipek yoluna hakim olmak
demektir.
- Osmancık kalesi volkanik bir
kaya üzerindeki muhteşem mimarisi, Kızılırmak’a açılan gizli su
yolları, tüneller ve ayrıca yüksek gözetleme kulelerinin
yaklaşık 5 km lik bir mesafeyi gözetleyebilme özelliği ile
Anadolu tarihinde önemli bir yere sahiptir.
- Tarihçiler Osmancık kalesini
ipek yolu üzerindeki önemli kontrol noktası ve karakollardan
birisi olarak değerlendirmektedirler.
- İşte böylesine önem arz eden
önemli bir eser ne yazıktır ki bu gün insanlara korku veren ve
çevresinde yaşayanlar açısından tehlike arz eden bir konuma
sahiptir. Özellikle yağmurlu havalarda kaleden düşen taşlar can
güvenliği açısından tehlike arz etmektedir.
- Kale çıplak gözle incelendiğinde
bu tehlike görülebilmektedir. Tarihin yorgunluğuna direnmeye
çalışan sur duvarlarında her an bir çöküş riski söz konusudur.
- Kale içerisindeki kaya mezarları
ve kale içi bakımsız ve mezbelelik bir görüntü oluşturmaktadır.
Kale içerisindeki alanlarda boş bira kutuları, pet şişeler, içki
şişeleri, tinerci atıkları vb. çer çöp tarihe tanıklık eden
böylesine önemli bir mekanı kimlerin mesken edindiği hususunda
açık bilgiler vermektedir.
- Osmancık kalesi ivedilikle bu
olumsuz ortamdan kurtarılmalı, bir proje dahilinde mutlaka
restorasyonu yapılmalıdır.
- Tarihi su yolu merdivenler
onarılmalı ve ziyarete açılmalıdır. Surların yanı sıra kale içi
aydınlatması yapılmalı, kaybolan surlar yeniden yükselmelidir.
Kale içerisinde gerekli mimari düzenlemeler gerçekleştirilmeli,
çay bahçesi vb. park alanları oluşturulmalıdır.
- Kalenin dış cepheden yapılması
gereken muhteşem aydınlatması mutlaka yapılmalıdır. Böyle bir
aydınlatma D-100 karayolunun Doğu ve Batı yönlerinden yaklaşık 5
km lik bir mesafeden görülebilen kaleye bir ayrıcalık
kazandıracak ve Osmancık ilçesini turizmde çok önemli bir
noktaya taşıyacaktır. Kanaatim odur ki D- 100 karayolunda
seyreden her 100 kişiden 10-15 tanesi Osmancık kalesini yakından
görmeyi arzulayacak; görme imkanı elde edemeyenler ise en
azından dostları ile Osmancık kalesini konuşacaklardır.
- Bu faaliyetin devamında kale ile
ilgili poster, ve broşürler Osmancık’ın diğer güzellikleri ile
birleştirilerek İngilizce,Almanca ve Türkçe olarak bastırılmalı,
Turizm Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunularak kalenin
turizme kazandırılması ile ilgili girişimler başlatılmalıdır.
- Kalenin restorasyonu sırasında
ve sonrasında kesinlikle mütevazi davranılmamalı konuya yazılı
ve görsel ulusal medya ajanslarının ilgisi mutlaka çekilmeli;
profesyonel habercilerle işbirliğine gidilerek çalışmalardan
sürekli haber üretimi yapılarak gündem oluşturulmalıdır.
- Böylece kale mezbelelik halinden
kurtulmuş olacaktır. Ayrıca turizme kazandırılacak olan kale de
yeni istihdam alanları oluşturulacaktır. Dolayısı ile insanımız
ve Osmancık’ı ziyaret eden bütün dostlar Osmancık kalesinde çay
içmenin zevkini de keşfetmiş olacaklardır.
- Proje dahilinde kaleye çıkış mutlaka iyileştirilmeli ve
kolaylaştırılmalıdır. Kale içerisinde Türkçe ve İngilizce
yazılmış yön ve tanıtım levhaları mutlaka olmalıdır. Ayrıca
özellikle yaz aylarında ziyaretçilere kalenin tarihi değeri ve
özelliklerini bilimsel kaynaklara dayalı bilgiler verebilecek
gönüllü ve sertifikalı rehberlerinde görevlendirilmesi kanaatini
taşıyorum. İşte bütün bu çalışmalar bir proje dahilinde
gerçekleştirildiği zaman bugün potansiyel bir tehlike olan
Osmancık kalesi tehlike olmaktan çıkacak ve Osmancıklıların
gururu olacaktır.
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KALE KAPISI VE BEYAZID
CAMİLERİ
- Osmancık’ta kale kapısı camiinin 1480 yılında
ibadete açıldığı tahmin ediliyor. Caminin açılışı Koyunbaba
köprüsünün inşa yıllarına rastlıyor. Caminin kale ile köprü
girişine yapılmasında amaç cami inşaatında çalışanların
ibadetlerini gerçekleştirmeleri.
- Osmanlı devletinin yükselme devrinde
köprü,han,hamam,kervansaray gibi alt yapı hizmetleri ile ilgili
inşaatlarla birlikte; çalışanların ibadetleri göz önüne alınarak
bölgeye cami ve mescit inşa ettikleri dikkat çekiyor.
- Koyunbaba camiinin inşaatında da ırmağın iki
kıyısına da camii inşa edilmiş. Irmağın kale tarafında inşa
edilen camiye “Kale Kapısı Camii” karşı kıyıda inşa edilen
camiye ise dönemin padişahı İkinci Beyazıd’ın adını taşıyan
“Beyazıd Camii” adı verilmiş. Böylece Osmanlı arşivlerinde
Beyazıd köprüsü olarak bilinen Koyunbaba köprüsünün her iki
yanına inşa edilen camiler kentteki dokuyu tamamlamış.
- Aradan geçen yüzyıllar içerisinde meydana gelen
depremlere her iki camide dayanamamış. Depremde hasar gören
camilerin yerine yenileri yapılmış. Ancak; yeni inşa edilen
camilerin inşasında ne yazıktır ki köprü inşasına gösterilen
özen, mühendislik hesapları ve Osmanlı mimarisi dikkate
alınmamış. Son olarak yaklaşık 20 yıl önce köprünün karşı
kıyısında yer alan Beyazıd camiinin yeniden inşasında da
öncesinde olduğu gibi mimariye özen gösterilmedi. Köprünün
dokusuna uygun bir mimari kullanılmadan Anadolu’nun herhangi bir
yerinde inşa edilen bir cami modeli alınarak inşa edildi.
- Oysa ki Beyazıd camiinin yeniden
inşasında taş kullanılması gerekirdi. Koyunbaba köprüsün
taşlarının çıkarıldığı Taş kesen bölgesinden alınacak taşlarla
inşa edilmiş olan bir Beyazıd cami böylece köprü ile aynı
özellikleri taşıyacak ve tarihi doku tamamlanmış olacaktı. Her
şeyden önce Osmanlı arşivlerinden caminin ilk hali
araştırılabilirdi. Belki böyle bir uygulama maliyeti biraz
etkileyecekti; Ancak iyi bir araştırma çeşitli fon ve ve
vakıflar vb. yardım kuruluşlarının desteği ile her şey daha
mükemmel olacaktı. Hal böyle iken doğru olan değil kolay olan
tercih edildi ve Beyazıd camii alel acele yerine konduruldu.
- Ancak; tarihe saygı ve mantık
Beyazıd camiinin köprünün taşları ile aynı olan Taşkesen
dağından alınan taşlardan yapılmasını gerektiriyordu.
- Peki şimdi ne olacak. Beyazıd
camiinin nesi var diye soracaksınız. Beyazıd camii yeni ve
mükemmel bir mabed. Ancak mimari tarzının köprü ile
örtüşmediğini anlatmaya çalışıyorum. Tabii ki cami yi yıkıp
yenisini yapacak halimiz yok.
- Bu durumda Taşkesen taşlarının
işlendikten sonra caminin dış cephesine giydirme olarak
yapıştırılması da bir ölçüde yapılan yanlışı düzeltecek içi dışı
komple taş olmasa da camiye dış cepheden taş cami görüntüsü
kazandırılmış olacaktır.
- Gelelim Kale Kapısı Camiine. Her
şeyden önce isminin güzelliği ile Osmancık’ın tarih ve turizm
haritasında önem arz eden bu camiye de en kısa zamanda tarihi
bir hüviyet kazandırmamız tarihten gelen şöhretini iade etmemiz
gerekiyor.
- Şu an için caminin tarihini
araştırma imkanımız yok. Böyle bir imkan olsa bile ekonomik
şartlar caminin yeniden inşasına imkan vermiyor.
- Benim bildiğim kadarı ile Kale
kapısı camii geçtiğimiz kırk yıl içerisinde küçük çaplı
onarımlardan geçti. Eskiyen ahşap kısımlar yenilendi. Dikkat
ederseniz restore demedim. Onarım dedim.
- Demek ki bu camimizin onarımının
yanı sıra restore edilmesine de ihtiyaç var. Peki nasıl olacak
böylesine ahşap bir bina da restorasyon işlemi diye
soracaksınız. Kale kapısı camiinin Osmanlı evleri Osmancık
mimarisi tarzında restore edilmesi gerektiği kanaatini
taşıyorum.
- Cami duvarları üzerine beyaz ve
ahşap kısımların eskitme ve giydirme şeklinde yenilenmesi ve
cami içerisinde yer alan balkon, merdiven ve mihrabında aynı
tarzda eskitme olarak ele alınması mükemmel bir sonuç
doğuracaktır. Ayrıca Kültür ve turizm bakanlığına korunması
gereken eser olarak koruma altına alınması için gerekli
başvurular ve cami kapısında yer alacak olan caminin tarihi
yapılış hikayesi ile ilgili bilgilerde çalışmaları
tamamlayacaktır.
- Böylece ve kale, köprü ve cami
üçgeni ve karşı kıyıdaki Beyazıd camiinde de öngörmüş olduğum
çalışmaların yapılması Osmancık kültür ve turizm haritasında
eksikliğini hissettiğimiz önemli bir dokuyu tamamlamış
olacaktır.
-
-
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- OSMANCIK TURİZM SEZONUNA
HAZIRLANIYOR
- Osmancık’ta Kızılırmak sahil bandı tamamlanmak
üzere. Sahilin Belediye binası arkasında kalan kısmı daha önceki
sezonlarda hazırlanmış ve halkın hizmetine sunulmuştu. Şimdi de
karşı kıyı hazırlanmaktadır. Belediye başkanı Emin Serdar KURŞUN
ve çalışma arkadaşlarının yoğun çalışma temposu içerisinde
Kızılırmak sahil bandının karşı kıyısının turizm sezonuna
yetiştirilmesi çabası içerisinde olduklarını gördüm.
- Osmancık’ın iç turizm
pastasından pay alabilmesi için yapılan bu çalışmalara Osmancık
halkının yoğun destek vermesi gerektiği kanaatini taşımaktayım.
Dilerseniz Osmancık’ta bu güne kadar turizm adına
gerçekleştirilen faaliyetleri sıralayalım ve devamında da bundan
sonra alınması gereken önlemlerden bahsedelim.
- Osmancık’ta son dört yıldan bu
yana ilçenin tanıtımı ve turizm altyapısının oluşturulması
için aşağıdaki faaliyetler gerçekleştirilmiştir.
- -Kızılırmak sahil parkı
ağaçlandırılmış ve turizm sezonunda araç trafiğine kapatılarak
sahildeki park alanlarında düzenleme gerçekleştirilerek park
alanlarında hizmet veren cafelerin hizmetine sunulmuştur.
- -Türkiye genelinde yoğun bir
tanıtım faaliyeti gerçekleştirilmiş, İlçenin turizme hazır
olduğu vurgulanmıştır. Osmancık’ın tarihi potansiyelini
oluşturan Koyunbaba türbesi ve köprüsü, İmaret camii, Baltacı
Mehmet Paşa çeşmeleri ve Akşemsettin camileri üzerinde durulmuş
ve uygun olanlar için restore işlemleri gerçekleştirilmiştir.
- -Osmancık’ın yöresel yemekleri
olan Irgat böreği ve Yırtmaç’ın patenti alınmıştır.
- -Çevre il ve ilçelerdeki okul ve
kurumlar gezi için Osmancık’a davet edilmiştir.
- -Sahil bandında Osmanlı kültürünün yaşatılması
için iki adet Faytonun kullanıma sunulması girişimleri son
noktaya gelmiştir.
- - Turizm hizmeti sunan acente sahipleri Osmancık
proğramı hazırlayabilmeleri için Osmancık’a davet edilmiştir.
- -Adatepe mesire yerinin suyu getirilmiş ve
piknik alanı kullanıma hazır hale getirilmiş, bank vb. oturma
grupları hazırlanmıştır.
- Bu çalışmalara ek olarak daha
pek çok faaliyete turizm için imza atılmıştır. Hiç şüphesiz
böylesine güzel faaliyetleri gerçekleştirenleri alkışlamak
gerektiği kanaatini taşımaktayım. ancak bu faaliyetlerin
yetersiz olduğunu ve turizm için Osmancık’ta daha fazla
çalışmaların yapılması gerektiğini düşünüyorum. Turizm için
henüz yolun başında olan Osmancık’ta belediyenin çalışmalarını
tamamlamak ve yeni faaliyetler üretmek adına önümüzdeki yaz
sezonunda çalışmalarına ivme kazandırması gerekmektedir. Bu
bağlamda belediye çalışmalarına ışık tutmak adına haliyle
önerilerim olacak. Bu önerilerimi sıralayacak olursak.
- Her şeyden önce
gerçekleştirilmiş olan mevcut faaliyetlere sahip çıkmak park ve
bahçeleri korumanın önemli olduğunu düşünmekteyim. Gemici sahil
bandında oluşturulan parkı geçtiğimiz Pazar günü gezdim. Ancak
ne yazıktır ki henüz yeni yapılan bu park alanının sarhoşların
uğrak yeri olduğunu, bira şişelerinin ortalık yerlerde
bırakıldığını, Hatta otantik bir görünüm sağlayan taş
tertuarlardaki taşların yer yer söküldüğünü gördüm ve içim
sızladı. Belediye diğer park alanları ile birlikte mevcut parkın
da korumasını yapmalı, uyarı yazıları asılmalı ve gerekirse
belediye ses yayın cihazından eğitim ve bilgilendirme adına
ilanlar yapılmalıdır.
- En kısa zamanda Osmancık’a en
az yüz elli yatak kapasiteli 3 veya dört yıldızlı iki otel
kazandırılmalıdır.
- Her iki sahil bandını oluşturan
yaklaşık 1,5 kilometrelik alanda Kızılırmak suni olarak
yükseltilmeli ve sandal ile gezinti alanı oluşturulmalıdır.
Belediye öncülüğünde sandalcılık teşvik edilmeli ve temin
edilecek sandallara Osmancık’ı simgeleyen “Pirnçkentli”,
“Pimoliza” vb isimler verilmelidir.
- Sahil bandında ticari faaliyet
gösterenler belgeye bağlanmalı, sürekli sağlık kontrolü
yapılmalı, zabıtalar masa sıklığı, zemin temizliği vb.
kontrolleri sürekli yapmalı ve günde 18 saat devriye
bulundurulmalıdır.
- Alandaki müzik sesi sürekli
belirli bir düzeyde tutulmalıdır.
- Mısırcı, pamuk şekerci, dondurmacı vb. seyyar satıcılara tek
tip Osmanlı kıyafeti zorunluluğu getirilmelidir.
- Fayton güzergahları belirlenmeli
ve faytonculara Osmanlı kıyafeti uygulaması getirilmelidir.
- Bölgede sergi alanı ayrılmalı ve
sezon boyunca kişi ve sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerine
ağırlık verilmeli ve bu çalışmalar bir takvime bağlamalıdır.
- Irmak üzerinde Osmanlı kıyafeti ile balık ekmek satan
sandalcılar oluşturulmalı ve sezonluk bu faaliyet belediyece
teşvik edilmelidir.
- Sandal turu için ruhsat imkanı
verilmeli ve ücretli sandal turu teşvik edilmelidir.
- Özellikle Cumartesi ve Pazar günleri Adatepe’ye servis
konulmalı ve yol ıslah edilmelidir.
- Belediye öncülüğünde broşürler bastırılmalı ve Osmancık’ın
ayrıcalıkları geniş kitlelere duyurulmalıdır.
- Ulusal tv kanalları sürekli
davet edilmeli ve sezon boyunca tv çekimleri ve gösteriler eksik
bırakılmamalıdır.
- Sezon boyunca halk gösterileri
ve yöresel oyunlar tertiplenmeli ve başta Çorum belediyesi ile
işbirliğine gidilerek Çorum’daki günü birlik turizm potansiyeli
Osmancık’a çekilmelidir.
- Osmancık dokuma tezgahları
canlandırılmalı ve sahil bandında açık alanda bu dkuma tezgahını
kullananlar teşvik edilmeli ve gösteri eşliğinde üretilen
Osmancık dokumaları konuklara pazarlanmalı ve yeni istihdam
alanları oluşturulmalıdır.
- Osmancık’la ilgili hediyelik
eşya satıcılığı teşvik edilmeli ve bu alamda da yeni istihdam
alanları açılmalıdır
- Yukarıda özetle anlatılmış olan
turizm faaliyetlerine kısaca özetlemeye çalıştığımız bu
faaliyetlerde eklenirse Osmancık’ın turizm fotoğrafı
tamamlanacak ve Osmancık turizm pastasından hak ettiği payı
mutlaka alacaktır.
- Haydi kolay gelsin!
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
12 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ADATEPE
- Her yörenin kendine özel doğal güzellikleri
vardır ve bu doğal güzelliklerin kıymeti de yöre insanı
tarafından bilinir. En iyi şekilde değerlendirmek için de çaba
sarf edilir. Hatta bu güzellikler yöre ile özdeşleşir ve
beldenin adı ile anılır olur. Örnek vermek gerekirse Ordu’nun
Boztepe’si, Çaykara’nın Uzungöl’ü nün namı beldelerinin önüne
geçmiş ve isimleri birlikte anılır olmuştur. Bu örneklerde
olduğu üzere at binenin kılıç kuşananın misali Karadeniz
insanının becerisi, çalışkanlığı ve üretkenliği dikkatleri bu
isimler etrafında toplamıştır.
- Peki bütün bu bilgilerden sonra
bizim Adatepe’mizin nesi vardır. Ulaşım sorunu yoktur. Günün her
saatinde hatta geceleri bile Adatepe’nin eşsiz manzarası, doğası
ve serin havasından yararlanma imkânı vardır; Bu güzelliği
görememek neden? Yazın sıcağında kavrulan Osmancık’ta memleket
insanı serin bir yerler ararken kilometrelerce uzaktaki yaylara
güç bela gitme telaşesine kapılırken hatta bazı yaylalarımızın
yüksekliğinin ancak Adatepe yüksekliğinde olduğu bilinirken; toz
toprak içerisinde yollarda perişan olurken, Neden Adatepe ile
ilgili hiçbir tasarruf ve proje üretilmez.
- Güzel havası ve eşsiz doğası ile
Adatepe mutlaka değerlendirilmelidir. Olmadığı söylenen suyu
bulunmalıdır. Orman işletmesinden alınmalı ve korunmalıdır.
Avcılar kulübünün Adatepe’ye saldığı sülünlerin çoğaltılması
için önlem alınmalıdır. Orada yeterli altyapı ve tesisler
oluşturulmalıdır. Sezonunda Cumartesi ve Pazar günleri servis
konulmalıdır. Ağustos ayında Adatepe yayla günleri düzenlenmeli,
bu durum bütün Türkiye’ye ilan edilmeli, Ülkenin dört bir
yanındaki Osmancıklıları bir araya getiren, hasret giderilen
organizasyonlar yapılmalı, orada kurulacak sosyal tesisler
sezonluk kiraya verilmeli, yolları ıslah edilmeli ve Adatepe bu
millete armağan edilmelidir. Aslında bu duruma armağan demek
dahi doğru olmaz. Çünkü Adatepe’yi doya doya yaşamak her
Osmancıklının en doğal hakkıdır.
- Bu durum bir ayrıcalık değil bu
memleketin insanına bir borçtur. Bu borcun en kısa zamanda
ödenmesi gerekmektedir. Belki Adatepe ile ilgili birilerinin ön
yargısı olabilir. Ancak önyargı denilen çağdışı yaklaşımlarla
Adatepe’yi göz ardı etmek acizlik ve beceriksizliğin ifadesidir.
Adatepe en kısa zamanda ele alınmalı ve yukarıda verilen anahtar
çerçevesinde değerlendirilmelidir. Çünkü bu milletin Adatepe
gibi bir güzelliği yaşamaya ihtiyacı vardır. Aslında gecikmiş
olan Bu önemli ihtiyaca cevap verenleri Osmancık insanı asla
unutmayacaktır. Çünkü tarihte Koyunbaba’nın menkıbeleri başta
olmak üzere pek çok önemli olaya tanıklık etmiş olan Adatepe
boynu bükük bize bakıyor. Bu açıdan da Adatepe’nin kıymetini
bilmek ve en güzel şekilde değerlendirmek gerekir.
- Saygılarımla!
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
13 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ADATEPE OSMANCIK’IN
TERASIDIR
- Uzun yıllardan bu yana Adatepe’nin Osmancık için
sembol olduğunu ve önemini kaleme aldım. Ordu’nun Boztepe’si
Ordu için ne kadar önemli ise Adatepe’nin de Osmancık’lı için
önemli olduğunu anlattım.
- Çünkü Adatepe Osmancık ilçe
merkezine yakınlığı, ulaşım kolaylığı, Aşil’in mezarı,
Koyunbaba’nın koyunlarının otlak yeri olması vb. daha pek çok
özelliğinden dolayı Osmancık için son derce önemlidir.
- Merhum belediye başkanı Dursun
OTUZBİR’İN 1970 li yılların başlarında gerçekleştirdiği bir dizi
faaliyet kısa sürede olsa Adatepe’yi daha da önemli kıldı.
- Ancak aradan geçen zaman içerisinde Adatepe ile hiçbir kurum
ilgilenmedi. Dolayasıyla verilen emekler hiç oldu ve Adatepe
deki güzellikler harap oldu. Ancak Adatepe nin güzellikleri
gerek halk arasında ve gerekse köşe yazılarında kaldı. Zaman
zaman şiirlere konu olan Adatepe’nin güzelliği dilden dile
dolaştı ve anılarda kaldı.
- Halkın Adatepe arzusuna belediye
başkanı Emin Serdar KURŞUN turizm hamlesi ile ilgili projeleri
çerçevesinde cevap verdi. Nihayet Osmancık halkının Adatepe
özlemi sona erdi.
- Osmancık belediyesi geçtiğimiz
yıl Adatepe’yi milli parklardan kiraladı. Merhum belediye
başkanı Dursun OTUZBİR’İN oğlu Erdal OTUZBİR ve Nurettin DOĞAN
beyler Osmancık belediyesinin Adatepe projesine manevi destek
sağladılar. Adatepe’nin suyu ve elektiriği bin bir emekle
getirildi. Bölgede tretuar çalışmaları, oturma bankları,havuz
vb. dinlenme alanları oluşturuldu. Yolu ıslah edildi ve
belediyenin verdiği bir davet ile Osmancık halkının Adatepe
özlemi giderildi.
- Osmancık halkının Adatepe ile buluştuğu gün
bende Adatepe’den bol bol Osmancık fotoğrafları aldım.
Adatepe’de kekik, çam ve ardıç ağaçlarının kokusunu teneffüs
ettim.
- Hani insan azıcık bunaldığında evinin terasına çıkar, biraz
serin hava alır ve etrafı seyreyler ya; Herkes gibi bende
Osmancık’ın terasında hem temiz hava aldım hem de uçsuz bucaksız
Osmancık ve çeltik tarlalarını izledim.
- Şimdi artık biraz sıcak
olduğunda hemen arabama biniyor ve 3 km yol aldıktan sonra
kendimi Osmancık’ın terasına atıyorum. Bazen de Osmancık’ta
günbatımını terastan izlerken çayımı yudumluyorum. Size de
tavsiye ederim.
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
14 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- AREFET TEPESİ ÇAMLIĞINA
AÇIK HAVA ANFİSİ İNŞA EDİLMESİ GEREKLİDİR
- Osmancık’ta yaz aylarında gerçekleştirilen bütün
sosyal ve kültürel etkinlikler Arefet tepesi çamlığında
gerçekleştirilmektedir. Çünkü Arefet tepesi çamlığı Osmancık
için özel bir bölgedir. Şöyle ki; Yüzyıllardan bu yana
Osmancık’ta hıdırellez kutlamaları Arefet tepesi çamlığında
yapılmaktadır. Arefet tepesi çamlığında yüz yaşını aşkın
yüzlerce çitlembik (sakız) ağacı vardır ve bu ağaçlar Osmancık
halkınca kutsal sayılmaktadır. Bu ağaçların Koyunbaba
Hazretlerinin bölgeye yerleştiği 1400 lü yıllarda da var
olduğunu Koyunbaba’nın menkibelerinden öğrenmekteyiz. Ayrıca
bölgede Hz. Koyunbaba’nın türbesi ile birlikte etrafında
müritlerinin mezarları vardır ki hemen her biri dört yüz beş yüz
yıllık olan bu mezarlarda Koyunbaba’nın felsefesine inanan alp
erenler yatmaktadır. Ayrıca bölgenin D 100 karayoluna açık
olması da ziyaretleri sıklaştırmış ve bölgenin önemini
artırmıştır.
- Bütün bu özellikler göz önüne alındığında Arefet
tepesi çamlığının halkın sık ziyaret ettiği önemli bir bölge
olduğu bilinmektedir. Yılda birkaç defa belediyenin burada
hıdırellez başta olmak üzere kültürel etkinliklerde bulunduğu
gerçeği de notlarımıza eklenirse bu özel bölge de belediyenin
bir proje hazırlatarak bölgede bir kutlama alanı oluşturulması
kaçınılmaz ve önemli bir ihtiyaç halini almıştır.
- İvedilikle bir proje hazırlanmalı, en az dört
bin kişiye hitap edebilecek bir açık hava anfisi kurulmalıdır.
Böylece hıdırellez başta olmak üzere bölgede kutlanacak
faaliyetlerde belediye rahat bir nefes alacak yaz aylarında
yapılması muhtemel açık hava konserleri içinde halkın rahatça
eğlenebileceği sosyal bir alan elde edilmiş olacaktır. Hatta yaz
aylarında yapılacak açık hava düğünleri için de kiraya verilmek
sureti ile belediye için az da olsa bir gelir kapısı açılmış
olacaktır.
- Proje hazırlanırken Arefet tepesinin doğal
ortamının değerlendirilmesi yoluna gidileceği gibi; çitlembik
ağaçları başta olmak üzere bölgenin tarihi ve doğal dokusu
mutlaka korunmalıdır. Anfinin etrafında oluşturulacak sosyal
tesisler için gelecek düşünülmeli ve Osmancık’ın acil ihtiyaç
duyduğu böyle bir tesis öyle kapsamlı olmalı ki belediyenin de
gururu olmalı ve D 100 karayolu üzerinde Osmancıklıların eseri
olarak Türkiye’yi selamlamalıdır.
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
15 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- OSMANCIK PİDESİ
TESCİLLENMELİDİR
- Pide Türklere has bir damak
tadıdır. Önceden hazırlanmış özel malzemelerin hamur içerisine
yerleştirildikten sonra kapalı ya da açık olarak pişirilen
pidenin sıcak olarak servisi yapılır. Dolayısı ile biz Türklere
has olan bu damak tadı yörelerin özeliğine ve kullanılan
malzemeye göre küçük çaplı değişiklikler gösterebilir. Bu
değişikliklerin yanı sıra yine yöreye göre değişik isimler
alabilir. Bu duruma birkaç örnek vermek istiyorum. Karadeniz
pidesi, Terme pidesi, Konya pidesi veya etli ekmeği, kır pidesi,
Trabzon yağlısı, Osmancık pidesi, Develi cıvıklısı vb. örnekleri
çoğaltmak mümkündür.
- Bütün bu pidelerin üretimi
temelde aynı olsa da lezzet ve yöre açısından küçük farklılıklar
gösterir. Üstelik hemen hepsi birer marka olmuştur. Ülkenin
metropollerinde, tarihi ve turistik mekanlarında bu markalar
sevenleri ile buluşturulmaktadır. Bu pideler içerisinde en
güzel; ancak en mahrum ve mahzun olanı vardır ki o da Osmancık
pidesidir.
- Osmancık pidesi neden Mahzundur? Cevaplandıralım; Osmancık
pidesinin sahibi hemen hemen yok gibidir. Osmancık pidesi
tanıtımını yapacak, ustalarını yetiştirecek bir kurumdan
yoksundur.
- Peki nedir bu Osmancık pidesinin
özelliği? Osmancık pidesi genelde kapalı yapılan bir pidedir.
Hamuru mayalı olup, asla mayasız hamurdan yapılmaz. Dolayısı ile
Osmancık pidesi yumuşaktır. Sert olmaz. Dolayısı ile yaşlı
kişilerde gönül rahatlığı ile Osmancık pidesi yiyebilir.
Osmancık pidesi ince çekilir ve mayalı olması nedeni ile de el
mahareti ile uzatılabilir. Diğer pidelerin aksine soğuduğunda da
lezzetinden bir şey kaybetmez. Bu bağlamda Osmancık pidesi soğuk
olarak ta tüketilebilir. Osmancık pidesi denildiğinde akla
kıymalı soğanlı(kavrulmuş kıyma),çökelekli ve pancarlı pide
gelir. Burada anlatmaya çalıştığım içler özel olup ancak
Osmancıklı hanımların maharetli elleri ile hazırlanır.
Ispanak(pancar) içerisine pişirilmiş yumurta ve bir miktar
kavrulmuş kıymadan oluşan karışımı hazırlamak ancak Osmancık’a
özel bir yemek tarzıdır ve ülkenin hiçbir yöresinde böyle bir
pide içi yoktur hazırlanmaza ve hazırlanamaz. Dolayısı ile
Osmancıklı alışkın olduğu bu lezzeti bulunduğu başka yörelerde
aradığında bin bir güçlükle karşılaşır. Zaten aradığını da
bulamaz. Hatta çoğu zaman Osmancık pidesine yakın da olsa bir
pide hazırlatmaya kalksa pideciye iş tarif etmeye kalkar. Zaten
söz konusu pideci de işi yüzüne gözüne bulaştırır.
- Bu satırları okuyan pek çok
hemşerim inanıyorum ki tespitlerime hak verecek ve hah işte
böyle biz de bu sorunlarla karşılaşıyoruz. Osmancık pidesini
beceremiyorlar. Hamuru hamura benzemiyor. Pideyi ince değil
kalın çekiyorlar. Üzerindeki dikişi tutturamıyorlar gibi
soruları kendilerine soracaklar.
- Yurdun çeşitli yörelerinde görev
yaptıktan sonra Osmancık’a döndüm. Sizler gibi bende Osmancık
pidesinin farkını ve lezzetini tesbit ettim. Bu arada Osmancık’a
gelen eş dost ve akrabalarımın gitmeden önce ısrarla Osmancık
pidesi yemek istediklerine şahit oldum. Dolayısı ile yıllar öce
Osmancık haber gazetesindeki ve sonra Çorum gazetesindeki
köşemde Osmancık pidesi ile ilgili yazılar yazdım. Gördüm ki
Osmancık pidesi ile ilgili söz söyleyen çok. Ancak pideNin
eğitimi patenti vb. konularda ise bir gelişme yok. Görüyorum ki
yetkililer bu konuda havanda su dövüyorlar.
- Peki Osmancık pidesi ile ilgili
neler yapılabilir sıralamaya çalışalım. Öncelikle Osmancık
pidesi ile ilgili belediye, esnaf temsilcileri ve ilgili sivil
toplum örgütleri temsilcilerinin de yer aldığı bir tanıtma
komitesi kurulmalıdır. Osmancık pidesinin tanımı yapılmalıdır.
Osmancık’ta pide işi yapanlar hizmet içi eğitimden
geçirilmelidir. Pidecilerin tabelaları Osmancık pidecisi kavramı
ön plana çıkacak şekilde değiştirilmelidir. Pidecilere günün her
saatinde kıymalı(kapalı),çökelekli, pancarlı pide bulundurma
zorunluluğu getirilmelidir. Osmancık’ta turizm bölgesi sayılan
sahil kenarında bir Osmancık pidecisinin açılması sağlanmalı ve
teşvik edilmelidir. Yurdun çeşitli yörelerinde Osmancık pidesi
üretimi ve satışı yapan hemşerilerimize ödüller verilmelidir. En
önemlisi ivedi olarak Osmancık pidesi tescil ettirilmeli ve
Osmancık’ın yöresel lezzeti olarak Türk tarihine geçmesi
sağlanmalıdır. Haydi kolay gelsin.
-
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
16 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
- OSMANCIK ÜZÜMÜ
- Takvim yapraklarının muhtemelen 1940 ları
gösterdiği yıllarda Aydın Kuşadası nüfusuna kayıtlı bir genç
vatani görevini yapmak üzere Osmancık’a gelir. Yaklaşık 2 yıl
boyunca Osmancık askerlik şubesinde vatani görevini yerine
getirir.
- O yıllarda Osmancık’ta bağcılık yaygındır.
Özellikle Dereboğazı, Göğbel, Gürleyik bağlarının yanı sıra
Kargı ve İncesu köylerinde bağcılığın yaygın olduğunu tespit
eder. Bağcılığa meraklı olan bu genç mevcut imkânları
değerlendirir. Komutanlarının izni ile askerlik şubesi
bahçesinde de bağcılık faaliyetlerinde bulunur. Bu arada
bağcılık faaliyetlerinde bulunan yöre halkı ile de iletişim
kurar.
- Bölgenin bağcılığa uygun mikro klima özelliğine
hayran kalır. Üzüm yetiştiriciliğinin yanı sıra sebzecilikte de
oldukça tecrübeli olan Kuşadalı bu genç Osmancık’ta yetiştirilen
iri bol sulu pembe renkli ve şekilli domateslerden tohum elde
eder.
- Artık tezkere vakti gelmiştir. Kuşadalı gencimiz
Osmancık’tan ayrılırken bol miktarda domates tohumu ve bağ
çubukları ile ilçeden ayrılır. Bağ çubuklarını yanında köyüne
götüren Ege’li bu delikanlı özellikle bir çeşit üzerinde
durmuştur. Etkili sonuç alacağını düşündüğü için bir türü tercih
eder.
- O dönemlerde yaptığı araştırmalarda Osmancık
yöre halkı bu üzüm türünün adını bilmemektedir. Egeli delikanlı
ısrarla sorsa da yöre halkı üzümün adını bilmediği için
“Osmancık üzümü” olduğunu söyler.
- O dönemlerde adı Küplüce ve şimdiki adı Kirazlı
olan köyüne vardığında Osmancık’tan getirdiği bağ çubuklarını
çoğaltır. Köylü sorduğunda da üzümün adının Osmancık üzümü
olduğunu söyler. Köylü bu üzüm türünü pek sever. Yıllar yılları
kovaladıkça Osmancık üzümü Ege bölgesi içerisinde geniş bir
coğrafyaya yayılır.
- Ancak Osmancık üzümü yörede yaygınlaşsa da
Küplüce köyünün bir markası olarak bilinir. Küplüceli gencimiz
bununla da kalmaz. Osmancık’tan götürdüğü domates tohumlarını da
kullanır ve etkili sonuçlar alır. Yetiştirdiği domatesler de
küplüce pembe domatesi olarak bilinir.
- Takvim yaprakları iki binli yılları
gösterdiğinde artık Küplüce köyünün adı Kirazlı olmuştur. Ancak
Kirazlı köylüleri Küplüce isminin bereketi ifade ettiğine
inanırlar. Köyde ürettikleri bütün ürünlere “KÜPLÜCE” markası
verirler. Bu arada Osmancık üzüm markasından da vazgeçmezler.
- Bakınız; Küplüceliler Osmancık üzümü ve köyde
yetiştirdikleri diğer ürünlerle ilgili olarak nasıl çalışmalar
yapmışlar.
- Kirazlı Köyü ürünlerini pazarlayabilmek için bir
dernek kurulmuştur. Dernek yararına üreticiler tarafından
ürünlerinin satışa sunulabilmesi amacı ile köy içinde paketleme
ve etiketleme atölyesi de kurulur. Kirazlı köyünün önemli
ürünlerinden olan “Osmancık üzümü” pekmezi, sirkesi, kurusu,
sarma yaprağı; kara kirazın sapı, reçeli, kurusu; yerli zeytinin
yağı ve ezmesi; yerli pembe domates, bük nohut, beyaz kuru
bamya, oturak fasulye, karnıkara kuru börülce için üretim
planları ve etiket çalışmaları yapılır. Daha sonra Türkiye’nin
ilk eko-köy pazarı geçtiğimiz Mayıs ayında Kirazlı köyünde
açılır.
- Evet; Osmancık üzümü ve yörenin
pembe domatesi yaklaşık atmış yıl öncesinde Osmancık’tan
Kuşadası’na tarihi bir yolculuk yaptı. Bugün yörenin en sevilen
ekolojik ürünleri olarak markalaştı.
- Haliyle merak edecek ve soracak
“Osmancık üzümü” markası bizim hangi üzümümüzdür diyeceksiniz.
İşin kolayına kaçanlarımız hemen çavuş üzümü diyecekler. Ancak
bu üzüm Çavuş üzümü değil. Üstelik Çavuş üzümü sadece Osmancık’a
özgü bir marka da değil. Çavuş üzümü Gökçeada’da bol miktarda
üretiliyor ve daha çok şarap üretiminde kullanılıyor. Farklı
olan aroması nedeni ile çavuş üzümünden yapılan şaraplar
kaliteli oluyor.
- Osmancık üzümü ile ilgili
sorunun cevabını henüz kimse bilmiyor. Araştırmalarıma göre
seyrek taneli Osmancık kara üzümü olabileceği ihtimalinin yüksek
olduğunu düşünmekteyim. Osmancık için son derece önemli olan bu
sorunun cevabı Kuşadası Kirazlı köyünde. En iyisi bir Pazar günü
Kuşadası Kirazlı (Küplüce) köyünü ziyaret etmek gerekir.
- Bu araştırmalar neticesinde
durumun net tespitini yapma görevinin Osmancık
belediyesi,Osmancık İlçe Tarım müdürlüğü ve Ziraat odası
başkanlığını gibi kuruluşlar tarafından yapılması gerektiğini
düşünmekteyim.
- Bu bağlamda oluşturulacak bir
gezi heyetinin Tekirdağ bağcılık müzesi ve Kuşadası Kirazlı
köyünü ziyaret etmesi halinde etkili sonuçlar alınacağı; hazır
markalaştırılmış ve bizim olan Osmancık üzümünün anavatanına
döndürülmesi gerektiğini düşünmekteyim.
- Böylece pek çok yöreye nasip olmayan ve adeta bereket
fabrikası olan mikro klima ilkim özelliği değerlendirilmiş,
unutulmaya yüz tutan bağcılığımız geliştirilmiş olacaktır.
- Birde markalaşmış Osmancık
pirincinin yanında markalaşmış Osmancık üzümü sahibi olacağız.
Bir düşünsenize yaz sezonunda çevre yolunda pirinçle birlikte ne
üzüm satılır. Eeee Allah akıl vermiş, iklim vermiş, toprak ve
bereket vermiş, çevre yolu vermiş Osmancıklı çalışsın, üretsin,
tanıtsın, pazarlasın diye. Haydi! Kolay gelsin.
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
17 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- SAAT KULESİ Mİ? PİRİNÇ PAZARI
MI?
- Pek çok şehirde ismi şehir ile
özdeşleşmiş semtler vardır. Gelişen teknoloji ile ismi ile anılan semt
ve meydanlarda söz konusu değişime rağmen eski isimleri ile anılırlar.
- Örnek vermek gerekirse bu gün
Eskişehir Odun pazarı semtinde artık odun satılmamaktadır. Söz konusu
semtte 1960 lı yıllara kadar odun satışı yapıldığı için semtin adı
Odunpazarı olarak konulmuştur. Bu gün ise Eskişehir odun pazarında ne
odun vardır ne de pazarı. Eskişehir odun pazarı artık Eskişehir’in en
gösterişli ve en güzel semtlerinden birisidir. Bir başka örnek vermek
gerekirse Ankara at pazarında at falan satılmamaktadır. Ancak bütün
- Anadolu Ankara kalesinin etrafında bulunan bu semti at pazarı
olarak bilmekte ve anmaktadır. Belki bir zamanlar orada at vb. hayvan
pazarı kurulmuştur. Ancak bu gün at pazarı olarak bilinen bölge sit
alanı olarak ilan edilmiş ve Ankara’nın tarihi dokusuna bağlı kalarak
oradaki pek çok ev ve konak koruma altına alınarak restore edilmeye
başlanılmıştır. Bütün bu gelişmeye rağmen oranın adı artık At
pazarı’dır. Aradan yüzyıllar geçse de yine semtin adı at pazarı olarak
kalacaktır. Çünkü kentin tarihi dokusuna olan saygı semtin adının at
pazarı olarak daim olmasını gerekli kılmaktadır. Eskişenir’de ki
Odunpazarı örneği de aynen bu şekilde daim olmuştur.
- Bizdeki örneğine gelince; Benim
çocukluğumdan bu yana Osmancık belediyesinin hemen karşısında bulunan
şehir meydanı Pirinç pazarı olarak adlandırılmakta ve bilinmektedir.
Osmancıklı olupta yaşı kırkın üzerinde olanlar bu meydanın Pirinç
pazarı olduğunu bilirler. Zamanında orada pirinç diyarı olan
Osmancık’ın pirinçleri pazarlanmıştır. Ancak bu gün için gelişen
ticaret anlayışı ve teknoloji pirincin böyle bir meydanda
pazarlanmasını gerektirmemektedir. Dolayısı ile bu meydanda pirinç
pazarı kurulmamaktadır.
- Ancak kentin tarihi dokusuna saygı bu
meydanın pirinç pazarı olarak adlandırılmasını gerektirmektedir. Aynen
At pazarı ve Odun pazarı örneklerinde olduğu gibi.
- Yaklaşık yirmi yıl öncesinde bu
meydana gereksiz bir şekilde bir saat kulesi yapılmış ve ondan sonra
olan olmuştur. Dilerseniz saat kulesi olayını biraz irdeleyelim. Saat
kuleleri bundan yüz yüzeli yıl öncesinde saat ve makine teknolojisinin
henüz yaygınlaşmadığı dönemlerde şehrin meydanlarına yüksekçe kuleler
üzerine yapılan saatler ile oluşmuştur. Çünkü o yılların saatin pahalı
olduğu ve herkeste bulunmadığı göz önüne alındığında böylesine kuleler
inşa etmek anlamlı ve gerekli bir yatırım olarak görülmekteydi. Aradan
geçen yıllar itibarı ile de bu kuleler doğal olarak tarihi eser
niteliği kazanmış ve şehir ile de özdeşleşmiştir. Bun a göre 1980 li
yıllarda yani hemen herkesin kolunda bir saatin olduğu dönemlerde
Osmancık’ta bir saat kulesi inşa etmek son derece anlamsız bir yatırım
olmuştur.
- Zaten bu gün itibarı ile oradaki
saatin kaç olduğu veya çalışıp çalışmadığı Osmancık’ta hemen hiç
kimseyi ilgilendirmemektedir. Bu kulenin etrafındaki çiçeklerin
zamanla belediye tarafından bakımı yapılmakta ve sulanmaktadır. Birde
bölge saat kulesi meydanı olarak anılmaktadır ki işte kanaatimce en
sakıncalı durumda burada ortaya çıkmaktadır.
- Evet Osmancık saat kulesi kentin tarihi dokusuna ve değerlerine
zarar vermektedir ve maalesef artık Pirinç pazarı saat kulesi olarak
anılmaktadır. Dolayısı ile hiçbir tarihi özelliği olmayan gereksiz bir
saat kulesi.
- Osmancık belediye meclisi ivedi olarak
toplanıp bir karar almalı bu kararla meydanın adı “Pirinç Pazarı”
olarak tescillenmeli meydana pirinç harflerle “Pirinç Pazarı”ifadesi
yazılarak asılmalı ve bu gereksiz saat kulesi derhal yıkılmalıdır. Bu
kentin geçmişine sahip çıkmak adına tarihi bir sorumluluk ve bu
belediye meclisi için de Osmancık tarihine sahip çıkmak adına tarihi
bir fırsattır. Ayrıca bölgede saat kulesi olarak adlandırılan
işyerlerinin de adları değiştirilmeli bu durum ilgili esnaflara tebliğ
edilmelidir.
- Peki saat kulesi yıkılınca orada ne
olmalı sorusuna gelince; Dilerseniz bu önerimizi de ilgili sözlerimizi
de bir başka yazımızda harmanlayalım
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
18 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- OSMANCIK; YOL, PİRİNÇ, YAYLA
TURİZMİ
- Sonunda bu da başımıza geldi
- ÇÖP BİDONLARINA HIRSIZLAR DADANDI!
- Ahlaki çöküntü toplumu kemiriyor.
Sonunda hırsızlığın böylesini de gördük ve nihayet çöp bidonlarına
hırsızlar dadandı. Belediye tarafından ücret karşılığı konutlara
tahsis edilen çöp bidonları çalınıyor. Özellikle ilçemizin Güney
Mahallesi Çorum caddesinde oturan vatandaşların kapı önlerinden
konutlarına tahsis edilmiş olan çöp bidonlarının çalınması kent
içerisinde huzursuzluklara neden oluyor. Konu ile ilgili olarak
gazetemizi ziyaret eden mahalle sakinleri bu durumdan oldukça rahatsız
olduklarını emniyet ve belediye yetkililerinin konuya açıklık
getirmesi ve hırsızları takip etmesini istediklerini belirtiyorlar.
Vatandaşlar bu ne biçim iştir mahalleden üçer beşer çöp bidonlarının
götürülebilmesi için hırsızın kamyon tutması gerekir, mahalleden
bidonları toplayanları yetkililerin takip edip, görmesi gerekmez mi
diyerek tepkilerini dile getiriyorlar.
- TEKEL BİNASININ HALİ PERİŞAN
- İlçemizde yaklaşık 15 yıl önce Gemici mahallesinde
yapılarak faaliyete geçen ve kısa bir süre Tekel binası olarak
kullanılan bina perişan bir halde yetkililerden ilgi bekliyor. Tekel
pazarlama faaliyetleri özelleştirildikten sonra yaklaşık bir yıl boş
kalan binayı kısa bir süre ilçe tarım müdürlüğü kullanmış. Geçtiğimiz
yıllarda zamanla çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarınca kullanılan bina
bakımsız bir halde kaderine terk edilmiş.
- İlçemizde meslek yüksek okulu için yurt ve ana bina
arayışına girdimiz şu günlerde devlet kaynaklarının böylesine hor
kullanılmış olması gazeteci olarak yüreklerimizi burkuyor Kalorifer
sistemi ve radyatörleri patlamış olan binanın bir kısım camları
kırılmış vaziyette. Kapı kolları kırılmış, anahtar ve kilit sistemleri
iflas etmiş, Oldukça is çökmüş duvarlarda binanın iç badana ve boyası
bakım istiyor. Elektrik sistemi iflas etmiş, anahtar ve buatlar
sökülmüş, duylar çekilmiş, taban Tahtaları sökülerek sobalarda
yakılmış, lavabo, tezgah ve aynaları kırılmış olan bina ilgi
bekliyor.
- Şimdi bütün bu bilgilerden sonra soruyoruz. Osmancık'a
devlet hizmetinin sağlıklı olarak sunulabilmesi için yetkililerin bina
aradığı bir ortamda bu sorumsuzluğun hesabını kim verecek ve tekel
binası ne zaman sağlıklı bir şekilde devlet hizmetine sokulacak.
- SİSLİ HAVA HAYATI OLUMSUZ ETKİLİYOR
- Havaların soğuması ile birlikte sisli hava hayatı
olumsuz etkiliyor.Gece geç saatlerde başlayan sisli hava gündüz
saatlerinde saat 11.00 sıralarına kadar dağılmıyor. Görüş mesafesinin
2-3 metreye kadar indiği tespit edilen sisli hava nedeni ile özellikle
Samsun-İstanbul karayolunda ulaşım da güçlük ve riskli durumlar söz
konusu oluyor. Sisli hava nedeni ile özellikle İstanbul yolu üzerinden
kentin karşı mahallelerine geçecek olan vatandaşlarımı zın bu yol
üzerinde herhangi bir kazaya sebep olmamaları için oldukça dikkatli
davranmaları gerekiyor.
- ÇORUM OSMANCIK YOLUNDA ÇAĞDAŞ HİZMET
- Çorum Osmancık yolunda yolcu taşımacılığı alanında
önemli gelişmeler dikkat çekiyor. İş adamı Vedat Mudarasız 2004 model
televizyonlu, klimalı, yatar pulman koltuklu, koridorlu 18 kişilik
mercedes marka minübüsü hizmete soktu. Konu ile ilgili olarak bir
açıklama yapan Mudarasız verdiğimiz hizmetlerle yolcu taşımacılığında
adeta devrim yapmak istiyoruz. Diğer işletmecilere de örnek oluyoruz.
Osmancık halkı hizmetin en güzeline layıktır. Daha önce hizmete
soktuğumuz Mercedes marka minibüslere ek olarak geçtiğimiz günlerde de
önemli bir yatırım yaptık ve 2004 model televizyonlu, buzdolabı ve
kliması olan yatar pulman koltuklu 18 kişilik minibüsü hizmete soktuk.
Yakın gelecekte minibüslerimizde sıcak ve soğuk ikramlar, tek tip
kravatlı kıyafet uygulaması,video servisi, kolonya servisi
yaygınlaşacaktır.Ulaşımda hizmetin kalitesini yükseltmeyi ilke
edindik, önemli oranda da başarılı olduk. Çalışmalarımızı bu yönde
sürdürüyoruz dedi.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
19 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÇORUM OSMANCIK YOLU YENİDEN
PROJELENDİRİLMELİDİR
- Yıllardan bu yana hemen her Osmancıklının mutlaka
kullandığı önemi giderek artan Çorum Osmancık yolu mutlaka yeniden
projelendirilmelidir.
- Aslında yolun Çorum Osmancık yolu ola-rak
nitelendirilmesi de son derece yanlıştır. Çünkü bu yolun sadece Çorum
Osmancık arasında ulaşımı sağlamadığı ve Orta Karadeniz bölgesinin
denize paralel dağlarından yani kuzeyden güneye doğru en önemli geçiş
yollarından birisi olduğu bilinmektedir.
- Şöyle ki; Söz konusu olan bu önemli geçiş yolunda
trafik yoğunluğun artış gösterdiği bilinmektedir. Dolayısı ile bu
yolun alt yapısı; Yaklaşık yetmiş yıl önce çizilmiş projelerle ayakta
durmaya çalışması ve kısa vadeli onarımlarla hizmete açık bırakılmaya
çalışılması çağdaş Türkiye'ye hiçte yakışmamaktadır.
- Şimdi bana soracaksınız. Nereden çıktı bu trafik
yoğunluğu diye. Bu durum herkes tarafından bilinmektedir ki; E 80
karayolunun trafiğe açıldığı 1980 yılından sonra Çorum Osmancık
İstanbul bağlantı yolu önem kazanmıştır. Dolayısı ile Çorum'dan
İstanbul'a nakliye işi yapan ticari araçlar doğal olarak ulaşımda bu
yolu kullanmaktadır. Böylece her gün onlarca tır, tanker, kamyon,
minibüs ve özel araç Çorum'dan İstanbul'a ulaşım için bu yolu
arşınlamaktadır. Ayrıca Laçin, Hamam özü, Gümüşhacıköy, Dodurga,
Oğuzlar, Osmancık ve Kargı ilçeleri Çorum iline ulaşımda bu yolu
kullanmaktadır. Bölgedeki potansiyel nüfusun yaklaşık 200.000 olduğu
bilinmektedir.
- Olaya bir başka açıdan baktığımızda da şöyle bir tablo
ortaya çıkmaktadır. İlimiz Çorum'un Sinop, Kastamonu, Zonguldak,
Bartın, Karabük Bolu, Düzce, Sakarya, İzmit, İstanbul, Tekirdağ,
Kırklareli ve Edirne vilayetleri ile ulaşımında bütün araçlar bu yolu
kullanmak zorundadır.
- Olaya neresinden bakarsanız bakınız; bu yol Türkiye'm
için önemlidir ve mutlaka çağdaş bir düzeye getirilmeli, yeniden
projelendirilmelidir.
- Bütün bu bilgiler ışığında yolun durumuna da
değinmekte fayda var. Aslında herkesin bildiği gibi yolun dar ve
gereksiz virajlarla dolu olması milli ekonomi, zaman kaybı ve taşıdığı
risk açısından çağın çok gerisinde kalmıştır. Maalesef yolu bilenler
bu yolu kullanmak zorunda kaldıklarında yüzlerini buruşturmaktadır.
Ancak başka bir seçeneği olmadığı için de bütün olumsuzluklara rağmen
bu yolu kullanırlar.
- İşte en son örneğinde de olduğu gibi onlarca yıllardan bu yana
bizlere sırıtan ve adeta burası mutlaka düzeltilmelidir yorumu herkes
tarafından yapılan gereksiz bir virajda şöfor esnafından İsmail
Karatepe arkadaşımız vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin ve bu acı
durum bizlere ders olsun ki bu yolu yeniden projelendirelim.
- Peki, neler yapılabilir; Yol mühendislerinin ele alıp
yeniden projelendirebileceği bu yol sağlıklı bir şekilde ele
alındığında en az 10 km kısalacaktır. Osmancık şehir geçişinde orta
yol açılırsa en az 1 km, Kargı köyü civarı 1 km, Gökgözler, Laçin
virajları ortadan kaldırıldığında 3 km, Kirdilim'de bazı virajların
düzeltilmesi ve 3 viyadükle en az 3 km Gölyazı 1 km ve Osmaniye'den
Sarmaşa'ya 3 km kısalma olabilir.
- Yaklaşık 10 km lik kısalma durumu
yolun 48 km ye inmesine vesile olacaktır. Bu durum Çorum Osmancık ve
bölgedeki diğer ilçeler açısından maddi ve manevi pek çok değer
katacaktır. Manevi yönden de Osmancık ilçesi Çorum'a yaklaşacak,
Bölgedeki diğer ilçeler de gelişecektir. Yolun kısalması ile birlikte
bölge çağdaş bir hava yakalayacak, yolun müşterisi de artacaktır.
Osmancık'ın yaylaları ve mesire alanları kıymetlenecek, bölge
günübirlik turizm açısından da önem kazanacaktır. Bu durum Çorum
içinde geçerlidir. Daha da önemlisi günlük 2000 aracın kullandığı bu
yol da 10 km lik kısalma nedeni ile milli ekonomi bu yatırımın
bedelini 3 yıl gibi kısa bir zamanda yakıt tüketiminin azalması ve
diğer araç amortismanları açısından karşılayacaktır.
- İşte bütün bu haklı sebeblerle Çorum-
Osmancık(Orta Karadeniz geçiş yolu) mutlaka yeniden projelendirilmeli,
genişletilmeli ve kısaltılmalıdır. İl yolu statüsünden çıkarılıp
devlet yolu kapsamına alınmalıdır. Bu durum bölgede ya-şayan 200.000
insanın yanı sıra bu yolu kullanmak zorunda kalan Türkiye'min de en
doğal hakkıdır.
- On yıllarca zamandan bu yana tünel,
asfalt çalışması vb sorunlarla gündeme gelen yolumuzla ilgili olarak
yol kapalı görünüyor, siğorta firmaları hasar ve kaza bedeli ödemiyor
vb. dedikodularda insanımızın kafasını meşgül etmektedir.
- İşte bütün bu bilgiler ve yöre
insanımızın umut ve has duyguları sonucunda görülmekte ve or taya
çıkan gerçekler göstermektedir ki Çorum- Os-mancık yolu km olarak
kısaldığında en büyük ilçeler den birisi olan Osmancık insanı da işte
o zaman Çorum'lu olmanın haklı gururunu yaşayacaktır.
- Saygılarımla
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
20 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- OSMANCIK YOĞURT PAZARI
- Kökü yüzyıllar ötesine varan Osmancık yoğurt
pazarından alışveriş yapmanın zevkini keşfettiniz mi?
- Dilerseniz bu pazarın adının nerden geldiğini
öncelikle tartışalım. Sonra da bu pazarda neler bulunur hep birlikte
gezmeye başlayalım.
- Osmancık yoğurt pazarı ya da diğer adıyla Osmancık
katık pazarı veya Osmancık yerel ağzı ile ağartu pazarı. Bir başka
deyişle yani modern adıyla Osmancık köy ürünleri pazarı veya yerel
ürünler pazarı.
- Yukarıdaki isimlerden hangisini kullanırsanız kulanın
Osmancık yoğurt pazarı Çorumun en özel alışveriş merkezlerindendir.
- Ağartu sözcüğüne gelince Ağartu ak olan, beyaz ve saf
olan temiz olan ve beyazdan yapılan yiyecek anlamındadır. Türk
kültürünün ender yaşandığı köşelerden birisi olan Osmancık’ta yerli
halk Türkçenin arı olan sözcüklerini sürekli kullanır.
- Dolayısı ile Osmancık yerli halkı köy
ürünlerinin satıldığı pazarı ağartu pazarı, sebze ve meyve pazarını
yaşartu pazarı, elbise tuhafiye vb. ürünlerin satıldığı pazarı pırtı
pazarı, hayvan pazarını ise mal pazarı olarak isimlendirmiştir.
İsimlerin böylesine Türkçe, böylesine saf ve özel olduğu söz konusu
pazarlarda doğal olarak yöreye özel ihtiyaçlar giderilir.
- Bakınız Çorum’da ikamet eden bir hemşerimiz Osmancık
yoğurt pazarı ile ilgili neler anlatıyor. Osmancık yoğurt pazarından
alışveriş yaptım. Her on beş günde bir gelir, alış veriş yapar
giderim.
- Bu durum oldukça ilgimi çekti. Çorum
da da pazar var, üstelik çeşitte bol dedim.
- Onlar semt pazarı, ben semt pazarını
kastetmedim. Ben yoğurt pazarını kastediyorum.
- Osmancık yoğurt pazarından yoğurt
peynir ve köy ürünü türünden ihtiyaçlarımı alıyorum, hem de hemen
hepsi organik ürünler. Benim gibi Osmancık yoğurt pazarına alışverişe
gelen onlarca insan var dedi ve Osmancık yoğurt pazarında bulunan
ürünleri saymaya başladı.
- Bakınız Osmancık (ağartu) yoğurt
pazarında mevsimine göre neler bulunuyor. Yoğurt, torba yoğurdu, Süt,
katık, tereyağı, köy peyniri, çökelek, İnal kebabı(Sırık kebabı), yaş
ve kuru bamya, yer elması, nane, maydanoz, tere, yerli domates, yerli
üzüm, salatalık, acur, güz fasulyesi, beyaz fasulye, bulgur, böğrülce,
zeytin elması, kekik, ebegümeci, semizotu, bal, ev salçası (Pevrede),
Kuşburnu pevredesi (marmelatı), köy yumurtası, köy tavuğu, hindi, kaz,
ördek, kayısı kurusu, elma kurusu, dut kurusu, dut pekmezi, üzüm
pekmezi, Kargı tulumu, yerli incir, yerli nar, beyaz şeftali vb
yüzlerce organik ürün bir arada bulunuyor. Osmancık’ın 54 köyü ile
birlikte Dodurga ve Kargı’nın Osmancık’a yakın olan köyleri bu pazarda
buluşuyor.
- Üreticiden direkt alış veriş
yapıyorsunuz. Eylül ve Ekim aylarında bu pazarda ürün çeşidi çoğalıyor
ve bollaşıyor. Pazar bu aylarda kalabalıklaşıyor, heyecan daha da
yükseliyor.
- Satıcıların çoğunluğu köylü kadınlardan oluşuyor. Osmancık
köylerine özgü şiveleri ile sizinle pazarlık yapıyorlar. Kimisi
Maksutlu’dan kimisi Zeytin deresinden, kimisi de Bayırdivan’dan
gelmiş, Pazarda kendilerine ayrılan alanda ekmek kavgası
içerisindeler.
- Çok mütevazi ve mutlu oldukları hallerinden anlaşılıyor. Saf,
temiz ve pak Anadolu kadını karşısındakine verdiği değerden ve emeğini
karşılığını almaktan oldukça mutlu. Pevredeler, salçalar tahta
kaşıklarla şeffaf poşetlere dolduruluyor. Her bir ürünün kaşığı ayrı
ayrı. Tezgahın hemen arkası biraz karışık. Orada heğ ve heybeler
konulmuş, hemen yanıbaşında birkaç kap kacak var.
- Kendinizi köyde hissediyorsunuz. Her
şey doğal güzelliğinde yüzyıllardır süregelmiş. Alışverişe gelmiş
modern giyimli bayanlarla kıravatlı beyefendiler dikkat çekiy
- or. Kimisi sevdiği insanla pazarda karşılaşmış ayaküstü sohbet
ediyor ve anılarını tazeliyor. Köyden gelen insanla belki geçmişi
konuşuyor belki ye gelecek haftanın siparişini veriyor.
- Kimisi de aldıkarını birbirlerine gösteriyor ve doğallığı yaşıyor.
Kent merkezinde de yaşasalar anlaşılan kışlık bir şeyler hazırlamanın
telaşı içerisindeler.
- İşte Osmancık (ağartu) yoğurt
pazarından görünen fotoğraf bu şekilde. Fotoğrafın ötesini soracak
olursanız Osmancık yoğurt pazarı Perşembe günleri kuruluyor. Sabah
saat 07.00 başlayan Pazar saat 11.00 sıralarında dağılıyor. Eğer sütün
en tazesini, tereyağının en kalitelisini, yoğurdun en güzelini almak
isterseniz uykunuzdan biraz fedakarlık etmeniz gerekiyor.
- Pazar saat 11.00 de sona erse de saat
9.00 sularında ürünler seçilmiş ve alıcısı ile buluşmuş oluyor. İşte
bütün bu güzellikleri yerinde görmeniz ve hemen yanı başınızdaki
Türkmen kültürünü yaşamanız ve sağlığınız için yüzde yüz doğal
ürünlerle buluşmanız için Çorumlu hemşerilerime Osmancık yoğurt
pazarından alışveriş yapmalarını öneriyorum.
- En azından 15 günde bir uykunuzdan birazcık fedakarlık edin ve
Perşembe sabahı en geç saat 07.30 da Osmancık yoğurt pazarında olun.
- Köy yumurtasını sepete doldurulmuş
saman içerisinden kendi ellerinizle seçerek alın. İnal kebabı almayı
ihmal etmeyin; Çökelek, peynir, Kargı tulumu, semiz otu, madımak vb.
ne ararsanız hemen hepsini üreticinin bereketli ellerinden almanın
zevkini yaşayın. Pazar çıkışı Sahil parkta Koyunbaba köprüsünün
muhteşem görüntüsünü izlemeyi ve bir çay içmeyi ihmal etmeyin. Bütün
bu bilgiler ışığında küçük bir hatırlatma da bulunmak isterim.
Unutmayın;
- Osmancık yoğurt pazarı alışkanlık yapacaktır.
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
21 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- LAÇİN DEVLET HASTANESİ İLGİ
BEKLİYOR
- E 80 karayolunun hizmete girdiği 1980 yılından sonra
Çorum Osmancık yolu da önem kazandı. Söz konusu yol güzergahında
bulunan Laçin beldesi de bu yolun önem kazanması ile birlikte bir
merkez haline geldi ve 1980 li yıllarda bu öneminin mükafatını ilçe
hakkını elde ederek aldı. Böylece Laçin ilçesi 14 köyü 2 beldesi ile
birlikte kamu kurum ve kuruluşları süratle örgütlenerek öngörülen
yatırımlar yapılmaya başlandı.
- Bunlardan en önemlisi ise Laçin devlet
hastanesidir. Şu anda %80 aşamasında olan hastane yetkililerden ilgi
beklemektedir.
- Gayet mütevazı ve değerli kişilikleri
ile yakından tanıdığımız Laçin halkı, bu hastane bizim için önemlidir,
Laçin'in köyleri ile birlikte yaklaşık 15 000 nüfusu vardır. Ayrıca
Amasya'nın Hamam özü ilçesiyle birlikte Dodurga ve Oğuzlar ilçesi de
dikkate alındığında bölgedeki potansiyel nüfus yaklaşık 50.000 in
üzerindedir. Çorum'dan İstanbul'a çalışan kamyonlarda bu yolu
kullanmakta ve trafik yoğunluğu giderek artmaktadır. Kış aylarında
geçit vermeyen Kırk dilim yolu düşünüldüğünde acil vakalarda da
hastane önem arz etmektedir. Hastanemizin durumu şu anda % 80
seviyelerindedir. Bir an önce inşaat tamamlanmalı ve donatımı
yapılarak gerekli personelin ataması yapılmalıdır. Biz Laçinliler
olarak bu muhteşem tesisin mutlaka değerlendirilmesini talep ediyoruz.
- Eğer devlet hastanesi olarak
değerlendirilmez ise mutlaka verem hastanesi, göğüs hastalıkları
hastanesi, ruh ve sinir hastalıkları hastanesi,kemik hastalıkları
hastanesi gibi bir uzmanlık alanının olduğu hastane haline
dönüştürülmesi ve süratle hizmete açılması kanaatindeyiz. Zaten
ilçemizin muhteşem doğası ve güzel havası da bu fikrimizin doğruluğunu
perçinlemektedir. Ayrıca hastane binamız Meslek yüksek okulu ve
öğrenci yurdu olarak ta değerlendirilebilir.
- Biz Laçinliler olarak devlet
hizmetlerinin ilçemize sunulması halinde her türlü fedakarlığa
hazırız. Yeter ki ilçemize hizmet gelsin. Bizler devletimizden hizmet
bekliyor, yetkililerin bu çağrımızı kısa zamanda değerlendirmelerini
diliyoruz diyerek duygu ve düşüncelerini dile getirmektedirler.
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
22 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÖĞRETMEN OLMAK
- Bir tutkudur öğretmen olmak. Bir
sanattır; Toplumu nakış nakış dokumak. Ekmek gibi aş gibi gece gündüz
demeden vatan için çalışmaktır. Öğretmen olmak, bilim ve teknolojinin
aydınlığında koşmaktır, paylaşmaktır. Verdikçe çoğalmak, paylaştıkça
kucaklamaktır.
- Öğretmen olmak; dik durmaktır. Öğretmen olmak, şereftir, namustur,
haysiyettir. Bir öğretmenler gününde bir demet çiçek beklemek ve
aldığında mutluluktan bir kaç damla gözyaşı dökmektir.
- Öğretmen olmak; ilimdir, irfandır,
medeniyettir. Öğretmen olmak kökünü bilmek, geçmişine sövmemektir.
Geçmişten geleceğe köprü olmaktır. Öğretmen olmak, kökü mazide kalan
ati olmaktır. Öğretmen olmak Mustafa Kemalleri, Enver paşaları ve
Abdülhamitleri bir arada sevebilmektir.
- Gri bir kartonu beyaz çiçeğe
dönüştürebilmektir öğretmen olmak. Umuttur, yarındır ve örnek olmaktır
öğretmen olmak. Düzgün konuşmaktır, argo sözler kullanmamaktır,
kendini yenilemek, okumak ve araştırmaktır öğretmen olmak. Yenilikçi
olmak ve her gün yeni olmaktır öğretmen olmak.
- Engin bir hoşgörüdür öğretmen olmak,
Yunus Emre’den, Dede Korkut’tan, Hacbektaş-ı Veli’den ve Mevlana’dan
ilham almaktır.
- Bir şiirdir öğretmen olmak;
Fuzulileri, Necip Fazılları ve Nazım Hikmetleri aynı anda
sevebilmektir. Vatanı sevmektir; birleştirmektir, Öğretmen olmak,
Ilgaz dağlarında bir pınar başında yudum yudum sevdalar içmektir. Bir
bulut gibi süzülmektir Kızılırmak boylarından Altaylara doğru allı
turna misali uçmaktır. Sivas dağlarına ve Hazer sularına türkü
yakmaktır. Öğretmen olmak, üzümleri kurumuş Kerkük bağlarına,
Karabağ’a ve Doğu Türkistan için gözyaşı dökmektir.
- Öğretmen olmak, damarındaki kanı
bayrak, yüreğindeki canı vatan bilmektir. Her gün sabahın alacasında
Ne Mutlu Türküm Diyene diye haykıran genç gözlere Türküm demenin
ırkçılık değil haysiyet, onur ve gurur olduğunu, şeref olduğunu
anlatmaktır. Ne Mutlu Türküm demenin Fatih Sultan Mehmet’leri,
Alparslan’ları ve Mustafa Kemal’leri anlamak olduğunu anlatmaktır.
Türklük kavramının vatanın mayası ve ana unsuru olduğunu
vurgulamaktır.
- Sivil bir güçtür öğretmen olmak, dargınlık değil saygınlıktır,
yılgınlık değil atılganlıktır, eğrilik değil doğruluktur. Öğretmek
uğruna kışı yağmuru, karı, fırtınayı, tozu ve dumanı unutmaktır.
- Her şeye rağmen gülümsemek ve hayata
umutla bakmaktır öğretmen olmak. Sınıfa girdiğinizde sorunlarınızı
unutmaktır. Size özenerek bakan çiçeklere umut olmaktır.
- Yiğitliktir, öğretmen olmak; yürekli olmaktır. Beyninizle
yüreğinizi bir arada ustaca kullanabilmektir. Aydınlatmaktır; Örnek
olmak ve örnek yaşamaktır öğretmen olmak. Cehaletle savaşmak ve
karanlığın üzerine güneş gibi doğmaktır öğretmen olmak.
- Duru bir Türkçedir öğretmen olmak,
Türkçe duymak, Türkçe hissetmek, Türkçe konuşmak ve diline sımsıkı
sarılmaktır. Kültürlü olmaktır öğretmen olmak, her şeyi bilmektir,
kültürünü yaşatmaktır.
- Bir öğretmenler gününde hatırlanmaktır
öğretmen olmak. Görev yaptığın cennet vatan köşesinde Abdi hocaları,
Rahmi hocaları, Cemal hocaları, Mehmet Özbekleri saygıyla anmak ve
ruhlarına bir Fatiha okumaktır.
-
-
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
23 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÖĞRETMENLER TOPLUMUM AYNASIDIR
- Öğretmenlik mesleklerin en güzelidir, kutsalıdır.
Onun içindir ki; Hz. Ali (R.A) "Bana bir harf öğretenin kırk yıl
kölesi olurum" demiştir. Öyleyse içinde yaşadığımız toplumun mimarı
olan öğretmenlerimizin binlerce yıl kölesi olmak durumundayız. İslâm
Dininde kölelik kavramı yoktur. İslâmiyet'in gelmesi ile birlikte
Arap Yarımadasında kölelik kavramı son bulmuştur. Burada mecaz bir
anlam söz konusudur. Öğretmene verilen önem ve mesleği kutsal bir
meslek olduğunu anlatmaktan ibarettir. Evet; içinde yaşadığımız
toplum öğretmenlerin eseridir. Evren denilen sonsuz inşaatın
işçileri öğretmenlerdir. Öğretmenlik mesleği kendi içerisinde
geliştikçe yeni meslekler ortaya çıkar ve bilim gelişir. Bilindiği
üzere bilim ve teknolojinin sonu yoktur. İnsanlara şifa dağıtan
doktor, makineyi yapan mühendis, insanlara iş sahası açan ve üretim
elemanlarını insanlığın hizmetine sunan işadamı ve vatan koruyan
asker öğretmenlerin ürünüdür.
- Dünyada bilim ve teknoloji baş
döndürücü bir hızla yol almaktadır. Bilgisayar dediğimiz sihirli
kutu içerisinde yer alan ve adına "internet" dediğimiz olay
insanoğlunu süratle bilgi çağına taşımıştır. Hiç şüphesiz ki bu
durum öğretmenlik mesleğinin sonu olmadığını göstermektedir.
Mukaddes Kitabımız Kur'an-ı Kerim'de de bilim ve teknoloji ile
ilgili ayetler mevcuttur. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)
min şu sözleri öğretmenlik mesleğinin kutsallığını pekiştirmektedir.
"İlim Çin'de de olsa gidip alınız" Bundan çıkartılan ikinci bir
anlamda şudur. Bilim ve teknolojinin milliyeti olmaz. Ulu önderimiz
Mustafa Kemal Atatürk "Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz
olacaktır "diyerek bugünleri işaret etmiştir.
- Bütün dünyanın bilgi çağına geçtiği
günümüzde; öğretmenler kelimenin anlamındaki güzelliğe layık olmak
için süratle kendini yenileyip geliştirmek ve bilgi dünyasındaki
yerini almak zorundadır. Çünkü öğretmenler toplumun aynasıdır.
Aynanın kalitesi iyi ise o ayna görüntüyü güzel gösterir.
Öğretmenler bu yüce mesleğin yukarıda bahsi geçen özelliklerine uyum
sağladıkları sürece toplumdaki güzellikler birbirini takip
edecektir. Kısacası öğretmenin durumu topluma yansır. Öğretmen
nasılsa toplum da öyle olur.
- Saygılarımla!
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
24 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- REHBER ÖĞRETMENLER NE İŞ YAPAR?
- Son yılarda okul ve kurumlarda suç ve
şiddetin önemli oranda arttığı gözlerden kaçmıyor. Milli eğitim
bakanlığının okul ve kurumlarda suç ve şiddetin önlemesine yönelik
çalışmalar yaptığı da biliniyor. Üniversitelerle işbirliği içerisinde
suç ve şiddetin türleri, öğrencinin yaşadığı çevre, öğrencinin yaşı,
okul türleri vb araştırmalar yapılıyor. Aile profilleri takip
ediliyor. Konu ile ilgili hizmet içi eğitim faaliyetleri düzenlenerek
başta öğretmenler olmak üzere eğitim çalışanları aşamalı olarak konu
ile ilgili hizmet içi eğitimden geçiriliyor.
- Okullardaki rehberlik faaliyetlerine
son derece önem veren Milli Eğitim Bakanlığı okullarda rehberlik
hizmetleri birimi oluşturarak hemen her okula bir rehber öğretmen norm
kadrosu tahsis etmiştir. İmkânlar ölçüsünde bu kadrolara atama
yapılmış atama yapılmayan okullarda ise görevlendirmeler yapılarak
okul rehberlik hizmetleri önemli bir birim haline getirilmiştir.
Üstelik bu çalışmaların sağlıklı sürdürülebilmesi için okul rehberlik
hizmetleri yönetmeliği çıkarılmış ve yürürlüğe konulmuştur.
- Bu bağlamda Okul rehber öğretmeninin
görevleri 32. maddede ifade edilmiştir. Buna göre; Okul rehber
öğretmeni aşağıda maddeler halinde ifade edilen görevleri yerine
getirmekle yükümlüdür.
- Rehberlik programının uygulanışında
sınıf rehber öğretmenlerine yardım eder, okula yeni gelen öğrencilere,
sınıf rehber öğretmeni ile işbirliği yaparak, okul ve yakın çevreyi
tanıtan çalışmalar yapar.
- Okulun öğretim programı, uygulanan
mevzuat ve bunlarda yapılan değişiklikleri, rehberlik ve psikolojik
danışma hizmetlerini, disiplin kurulları ve ihtiyaç duyulan diğer
konular hakkında açıklayıcı bilgiler hazırlar ve öğrencilere
duyurulmasını sağlar, eğitici çalışmaları programlamada ilgili ve
sorumlu öğretmenlere yardım eder. Bu çalışmalara katılan öğrencilerin
uyum ve gelişim durumlarını takip eder, görülen aksaklıkların çözümüne
çalışır, sınıf rehber öğretmenleriyle görüşerek, problemli ve
rehberliğe muhtaç öğrencileri tespit eder. Şahsi ve ailevi
problemlerinin çözümü için gerekli çalışmaları yapar.
- Öğrencilerin gidebileceği üst okullar,
çalışabileceği iş ve meslekler hakkında bilgi toplar ve bu bilgileri
öğrencilere duyurur.
- Okulda iş ve meslekleri tanıtıcı
programlar hazırlar, ilgili okullara ve işyerlerine öğrencilerle
birlikte geziler düzenler.
- Öğrencilerin genel ve özel yetenekleri
ile, ilgileri, kişilik özellikleri ve bilgi seviyeleri hakkında bilgi
toplamak amacı ile test, envanter ve anket gibi psikolojik ölçme
araçları uygular, sonuçlarını toplu dosyalara işler, özel ve şahsi
bilgileri gizli tutar.
- Üstün zekalı ve üstün özel yetenekli
öğrencilerle, özel ihtiyaçları olan öğrencileri tespit eder ve bunları
koordinatör rehber öğretmene bildirir.
- Öğretim programları, okul ve meslek
seçimi, başarısızlık, öğrenme güçlükleri, şahsi ve sosyal uyum
problemleri konularında öğrencilere psikolojik danışmanlık yapar.
Danışmanlık yaptığı öğrencilerin uyum ve gelişim durumlarını takip
eder ve sonuçlarını değerlendirir.
- Öğrencilerin rehberlik ve psikolojik
danışmaya olan ihtiyaçları, problemleri ile başarılarını etkileyen
faktörler hakkında inceleme ve araştırma yapar, sonuçları üzerinde
öğretmenlere ve okul yöneticilerine tekliflerde bulunur.
- Rehberlik ve psikolojik danışma
hizmetleri ile ilgili gerekli kayıtları tutar, ilgili yazılara cevap
hazırlar ve istenen raporları düzenler.
- Çocukların genel olarak yetenek, ilgi,
başarı ve gelişim durumları ve diğer konular hakkında velilere
açıklamalarda bulunur.
- Rehberlik hizmetlerinde kullanılacak
test, envanter, anket, toplu dosya gibi araçları hazırlama ve
geliştirme çalışmalarına katılır.
- Okul-aile birliği toplantılarına
katılır ve bu toplantılarda rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri
hakkında açıklayıcı bilgiler verir.
- Çevrede hizmet veren kuruluşların ve
başka okulların çalışmalarını takip eder ve bunlarla işbirliği yapar.
- Okulu bitiren öğrencilerin durumlarını
inceler ve sonuçlarını analiz ederek ilgililerin bilgisine sunar.
- Disiplin kurulu toplantılarına
istişari mahiyette katılır, olayların yorumunda ve ceza tertibinde
fikrini söyler.
- Yıllık plana uygun olarak her gün
yapacakları işleri planlar ve okul müdürünün onayına sunar.
- Öğretim yılı sonunda uygulanan
rehberlik faaliyetlerini, meydana gelen aksaklıkları, gelecek öğretim
yılında rehberlik faaliyetleri için gerekli ihtiyaçları ve bu konu ile
ilgili tekliflerini belirten bir rapor hazırlayarak koordinatör rehber
öğretmene verir.
- Evet; Okullarımızda rehberlik
faaliyetleri üst seviyeye çıkarılmış ve hemen her okula bir rehber
öğretmen norm kadrosu tahsis edilmiştir. Bakanlığın sistemli olarak
rehberlik faaliyetlerine önem verdiği gerçeği bütün açıklığı ile
ortada iken; Uygulamada sıkıntılarla karşılaşılmaktadır. Bu bağlamda
okullarımızdaki rehberlik faaliyetlerinden ve rehber öğretmenlerden
arzu edilen sonuçlar alınamamıştır.
- Görev yaptığı eğitim bölgesinde
alanında marka olmuş, düzenlediği etkinliklerle adeta bu işin
lokomotifi sayıla ve görev yaptığı birimin rehberlik güvencesi ve
adeta yüzünün akı olan rehber öğretmenlere bir diyeceğim yok. Onların
emeklerine saygı duyuyor ve başarılı çalışmalarının devamını
diliyorum. Ancak üzülerek belirtmek isterim ki yukarıda belirtilen
maddeler ışığında rehber öğretmenlerin önemli bir kısmını, yaptıkları
ve eğitim adına ürettiklerini sorgulamak ve yargılamak gerekiyor.
- Rehber öğretmenler kendini
yenileyemediği, yukarıda açıklanan bilgiler içerisinde eğitim
ortamında etkin bir rol üstlenemediği sürece kafalardaki rehber
öğretmenler ne iş yapar sorusu giderek derinleşecektir
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
25 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÖĞRETMEN VE YÖNETİCİLERİN BAŞARI
SORUNLARI
- Milli Eğitim Bakanlığı gerek personel sayısının
çokluğu ve gerekse hizmet alanı açısından en önemli bakanlık. Dolayısı
ile Milli Eğitim Bakanlığının çalışmaları hemen hemen yetmiş milyonun
tamamını ilgilendiriyor. Durum böyle olunca da haberciler için Milli
Eğitim Bakanlığının çalışmaları ile ilgili olumlu yada olumsuz onlarca
haber üretmek mümkün oluyor. Bu haberlerin önemli bir kısmı ise
öğretmen alımları ile ilgili. Hemen her yıl elli bine yakın öğretmenin
istihdam edildiği bakanlık dolayısı ile ülkemizdeki üniversite
mezunlarının da önemli bir istihdam kapısı oluyor. Yok şu branştan az
alım oldu, yok bu branştan çok alım oldu; Neden bütün mezunlar
öğretmen olarak atanmıyor vs. Alın size spekülasyona açık onlarca
tartışma konusu ve haber. Tabii ki sorun istihdam olunca ilgili
ilgisiz bütün sendikalarda bu durumdan nemalanma çabası içerisine
giriyor. Sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye’de devasa bir bakanlık
olan Milli eğitim Bakanlığının kusurları üzerine adeta ihtisaslaşmış
bazı kurum ve kuruluşların türemeye başladığı ise bir gerçek. Kaş
yapayım derken göz çıkaran bu sivil örgütlerin zaman içerisinde
sistemi tıkadıkları da bilinen gerçekler arasında.
- Hak hukuk adına oluşan çok seslilik
arenasındaki gelişmelere çok da fazla diyeceğimiz bir söz yok. Ancak
sistemi tıkama pahasına hemen her konuya muhalefet eden bu
kuruluşların azıcıkta olsa kendi üyelerinin başarısızlıklarını da
görmeleri gerekmez mi? Bakanlık şu yönetmeliği çıkarmış yürü doğru
mahkeme yoluna. Bakanlık şu uygulamayı yapmış haydi mahkemeye. Bakalım
nereye kadar. Hak arama adına bakanlığın hemen her uygulamasında
mahkeme kapılarını çalanlar acaba kendi üyeleri sistemin neresinde
araştırıp biraz olsun öz eleştiri getirmeyi düşünmezler mi? Mağdur
olanın da olmayanında soluğu mahkeme de aldığı bir sürece girdik.
Terazinin bir kefesine devleti ve diğer kefesine de kendisini koyarak
dengeyi sağlayamayan bu zihniyet bakalım nereye kadar işi
götürebilecek.
- Kendi kusurunu gören yok. Meslek
hayatı boyunca bir tek kitap dahi okumayan, gazete gördüğünde öylesine
fotoğraflarını inceleyen, bilgisayarın açma kapama düğmesinin dahi
nerede olduğunu bilmeyen, e-okul sistemi ile henüz hiç tanışmamış olan
ve bu işlerini okulun genç öğretmenlerine yaptırmayı yeğleyen,
bakanlık uygulamalarını yakından takip edemeyen ve gelişmelere kapalı
geleneksel yöntemlerle mesleğini icra eden günde kırk defa maaşının ve
alacağı ek dersin hesabını yapan, bu gün okuldan nasıl kurtulurum
çabası içerisinde olan öğretmenlerin var olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
- Valimizin birisi başarısız olan okul
ve yöneticileri istifaya çağırmış. Sayın valinin bu isteğinin mecazen
olduğunu düşünüyorum. İçinde bulunulan durumun fotoğrafını
çektiğimizde sayın valinin mecazen de düşünse haklı olduğunu
vurgulamak gerekir. Başarısız olan yönetici ve öğretmenlerin istifa
etmesi mümkün değildir. Ancak sayın valinin bu mesajı sadece kendi
ilinde görev yapan öğretmen ve yöneticilere değil Türkiye’deki bütün
eğitimciler için ders olmalıdır. Ders veren konumunda olan bütün
eğitimciler bu defa sayın valinin bu isteğinden ders çıkarmalıdır. Bu
bağlamda sayın vali son derece haklıdır.
- Hijyen kavramından nasibini almamış,
hemen her yerin toz toprak içerisinde olduğu, tuvalet sularının
koridorlara kadar ulaştığı, koridorlarından geçerken insanın burnunu
tıkama ihtiyacı hissettiği, çalışma ve üretme şevk ve heyecanını
kaybetmiş ve okulunu geleneksel usullerle yönetmeye çalışan ve bu
anlamda işleri Arap saçına çevirmiş olan yöneticileri de hesaba
kattığınızda sayın valiyi alkışlamak gerekiyor. Ulu önder Atatürk’ün
söylemi ile ifade etmek gerekirse; Eğitimdir ki bir milleti ya hür,
bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da milleti
esaret ve sefalete terk eder. Evet! Ülkeyi yüceltenin eğitimciler
olduğunu övünerek söylemek biz eğitimcilerin en temel hakkıdır. Ancak;
bu durumun sevabı ile övünmek hakkımız olduğu gibi eğer ülkede işler
yolunda gitmiyorsa vebali de eğitimcilerin olacaktır.
- Bu bağlamda biz eğitimciler adına
faaliyet gösteren sivil kuruluşların kendilerine bir çekidüzen
vermelerini, kendi üyelerinin hizmet içi faaliyetlerine ağırlık
vermelerini, laf olsun diye bakanlığı yıpratma yarışına girmemelerini,
Bakanlığın çalışmalarına köstek değil güç vermelerini, haklı oldukları
konularda mahkeme yolunu tutmalarının bir hak olduğunu ancak ceviz
kabuğunu doldurmayan konularda köstek olmamalarını öneriyorum. Hele
hele çalıp çırptığı ispatlanmış olan üyelerini ayıklayarak örgütten
uzaklaştırmalarını ve kendi içerisinde temiz eller operasyonu
yapmalarını tavsiye ediyorum.
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
26 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- OKULLARIMIZA OSMANCIK GEZİSİ
ÖNERİYORUM
- Çorum’daki okullarımıza gezi ve inceleme kulüplerinin
faaliyetleri çerçevesinde düzenleyecekleri geziler için bu öğretim
yılında Osmancık gezisi öneriyorum. Uzun yıllardan bu yana milli
eğitim teşkilatı içerisinde gerek yaygın eğitim ve gerekse örgün
eğitim kurumlarında yöneticilik yapmış bir kişi olarak okul gezilerine
katıldım. Bazı hallerde de söz konusu gezilerde kafile başkanlığı
yaptım ve yönetici olarak bu gezilere iştirak ettim. Söz konusu okul
gezilerinde gözlemim şudur.
- Genel olarak ilimizdeki okullar klasik
anlamda Boğazkale Hattuşa gezisi tercih ederler. Tabii ki Boğazkale
Hattuşa gezisi düzenleyen sevgili öğretmenlerimizin emeklerine saygı
duymak ve etkinliklerinden dolayı onları alkışlamak gerekir.
- Boğazkale ve Hattuşa bölgesine
günübirlik düzenlenen geziler Hitit medeniyetinin başkentinin Çorum
sınırları içerisinde bulunması nedeni ile önemlidir. Ancak; Hattuşa
gezileri okullarımız için artık bir ayrıntı olma özelliğini
yitirmiştir. Çünkü Hattuşa gezileri olağan klasik bir gezi niteliğine
bürünmüştür.
- Sevgili öğrencilerimize ve
öğretmenlerimize bu gezi sezonunda İl merkezimizin hemen başucunda
bulunan ve Osmanlı medeniyetinin küçük bir aynası olan Osmancık gezisi
düzenlemelerini öneriyorum. Sevgili okul yöneticilerimiz ve gezi ve
inceleme kulüplerinde görevli rehber öğretmenlerimizin Osmancık’a günü
birlik gezi düzenlemeleri için pek çok nedenleri vardır. Bu önemli
nedenleri sıralayacak olursak.
- Osmancık iklimi karasal iklimden
Karadeniz iklimine geçiş özelliği göstermekte kışlar genelde ılık
geçmektedir. Osmancık’ın rakımı 410 metre olup bu nedenle bitki örtüsü
Çorum’dan farklılık göstermektedir. Bu nedenle Osmancık şehir merkezi
ve çevresinde bulunan park, bahçe ve mesire yerlerinde yılın 9 ayında
piknik yapma imkanı söz konusudur. Kızılırmak’ın ilçe içerisinden
geçmesi Osmancık kent merkezinin doğasına ayrı bir güzellik katmakta
olup, Osmancık belediyesinin yoğun çalışmaları ile Kızılırmak’ın iki
yakası park, bahçe ve cafelerle süslenmiştir. Kızılırmak çevresindeki
park ve cafeler pek çok turizm beldesinin kıskanacağı bir konuma
getirilmiştir.
- Osmancık gelenek ve görenekleri ile de
el değmemiş bir Osmanlı kenti özelliğindedir. Kırkdilim dağlarını
aştıktan sonra inilen Kızılırmak havzasında bulunan 5 ilçenin merkezi
konumunda olan Osmancık Çorum nüfusuna kayıtlı yaklaşık 120 bin
kişinin yaşadığı bölgenin merkezi konumundadır. İlçe merkezinden geçen
ve Doğu Anadolu bölgesi ile Karadeniz bölgesini İstanbul’a bağlayan D
100 karayolu transit taşımacılık açısından Çorum topraklarından geçen
en önemli yoldur. D 100 Karayolu Osmancık ekonomisinin en önemli can
damarıdır.
- Osmancık mutfak kültürü de kendine has
özellikleri ile damaklarda unutulmayacak tatlar bırakmaktadır. Yöreye
özgü “Yırtmaç” ve “Irgat böreği” nin Osmancık belediyesince patentti
alınmış ve tescillenmiştir Tarihi Osmancık kültür evinde yaprak içi
başta olmak üzere konuklara Osmancık mutfağından örnekler
sunulmaktadır. Osmancık’a özgü bir tat olan “Meşhur Osmancık Pidesi”
günün hemen her saatinde açık olan pide salonlarında konuklara
sunulmaktadır.
- Kent içerisindeki Arefet tepesi
çamlığı, Düztepe çamlığı ve şehir merkezine 2 km uzaklıkta olan
Aşil’in mezarının bulunduğu Adatepe mesire yeri önemli piknik ve
dinlence alanları olarak konuklarını beklemektedir.
- İlçedeki tarihi dokuyu korumak mevcut
tarihi eserlerin restorasyonunu yaptırmak ilke edinilmiştir. Tarihi
ipek yolunda en önemli karakollardan birisi olan burçları ve gözetleme
kuleleri bugün dimdik ayakta duran Osmancık kalesinin restorasyonu
çalışmalarına başlanılmış ve kalenin aydınlatılması yapılmıştır.
- Yapım tarihi 1390 yılı olan Fatih
Sultan Mehmet Han’ın hocası Akşemsettin’in öğrenim gördüğü ve hocalık
yaptığı Akşemsettin medresesi ve Koca Mehmet Paşa camii nin
restorasyonu Tokat Vakıflar bölge müdürlüğünce yapılmış çevre
düzenlemesi ve aydınlatma işlemleri tamamlanmıştır. Erken Osmanlı
dönemi eseri olan Koca Mehmet Paşa camiinin kapısına paha
biçilememekte ve Anadolu da bir örneğine daha rastlanılmamaktadır.
- Osmanlı yol ağında önemli bir yere
sahip olan Koyunbaba köprüsü döneminde en uzun olarak inşa edilmiştir.
Uzmanlar sadece bu köprü için bile Osmancık ziyaret edilmelidir
değerlendirmesinde bulunmaktadırlar. Bu gün 523 yıllık bir tarihi olan
köprünün yapımı ile ilgili olarak çeşitli söylenceler mevcuttur.
- Osmancık’lı Baltacı Mehmet Paşa
tarafından 4 halife adına yaptırılmış olan çeşmelerin restorasyon
işlemleri tamamlanmak üzeredir.
- Ülkemiz halk kültürü içerisinde önemli
bir yere sahip olan “Hıdırellez” kutlamaları yüzyıllardan bu yana
Osmancık’ta örgütlü olarak gerçekleştirilmektedir.
- Anadolu’da Türk İslam kültürünün yaygınlaşmasında önemli bir yeri
bulunan Alperen Koyunbaba’nın türbesi Osmancık’ta bulunmaktadır.
- Osmancık belediyesince yarış atı bakım
çiftliği kurulmuştur. Oluşturulan gezinme alanlarında arzu eden
vatandaşlar at binme sporu yapabilmektedirler.
- Ayrıca çeltik(pirinç) fabrikalarının gezilmesi (Pirincin
hikayesi) ve pirincin üretim aşamasının çocuklarımıza anlatılması da
Fen, Teknoloji ve Tasarım açısından önem arz etmekte olup gerekirse
geziyi proğramlayan değerli öğretmenlerimiz tarafından proğrama dahil
edilebilir.
- Perşembe günleri kurulan Osmancık
yoğurt(köylü)pazarında bugün organik olarak adlandırılan doğal ürünler
aracısız tüketicileri ile buluşmaktadır. Söz konusu pazarda yer
elmasından peynire, karakovan balından köy yumurtasına kadar binlerce
çeşit ürün yöresel kıyafetli üretici kadınlar tarafından tüketicilere
ulaştırılmaktadır. Osmancık yoğurt pazarından alışveriş yapma zevki
mutlaka keşfedilmedir. Osmancık yoğurt pazarındaki üretici insanlarla
pazarlık yapmak, onların doğal ve sıcak kanlı yaklaşımına şahit olmak
önemli bir ayrıntıdır.
- Yukarıda özetle ifade edilmeye
çalışılan Osmancık tarihi Osmanlı kültürünün aynası olarak
tanımlanmaktadır. 1390 ve 1500 yılları arasında devlet yatırımlarından
önemli bir pay alan Osmancık’ta yaklaşık 600 yıllık Türk tarihi ve
kültürü yaşatılmaktadır. Osmancık; kültürü, sosyal yaşantısı, çevre ve
doğal güzellikleri ile görülmeye, tanıtılmaya ve ülkemiz insanı ve
yarınlarımız olan çocuklarımız açısından güzellikleri paylaşılmaya
değer niteliktedir.
- Bu açıdan okullarımızın gezi ve
inceleme kulüplerinin 2006-2007 öğretim yılı gezi sezonunda Osmancık’a
düzenleyeceği hafta sonu gezileri alışılmışın dışında bir yenilik
olacaktır.
- Bu bağlamda geleceğimiz çocuklarımızın
Osmanlı medeniyeti eserlerini görmeleri, incelemeleri ve
sosyalleşmeleri için önem arz etmektedir. Böyle bir gezinin
programlanması değerli yönetici ve öğretmenlerimiz açısından yenilik
olacaktır.
- Bir eğitimci olarak bütün bu bilgiler
ışığında Önümüzdeki Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında sevgili öğretmen
ve yöneticilerimize Osmancık gezisini öneriyorum. Bu arada önemli bir
ayrıntıyı da hatırlatmak isterim.
- İç turizm pastasından pay almak için
oldukça iddialı çalışmalarda bulunan Osmancık belediye başkanı sevgili
dostum Emin Serdar KURŞUN il merkezinden Osmancık’ı ziyaret edecek
olan yönetici öğretmen ve öğrencilerimize layığı ile ev sahipliği
yapacaktır. Öyle tahmin ediyorum ki Onunla birlikte bütün
Osmancıklılar da böylesine güzel ziyaretlerden kıvanç duyacaklardır.
Bir önemli ayrıntıyı daha hatırlatmakta fayda görüyorum. Osmancık
gezisi düzenleyen okul kafilelerine arzu edilmesi halinde belediye
tarafından mihmandarlık yapmak üzere eğitimciler görevlendirilecektir.
- Sevgili meslektaşlarım ve sevgili
öğrenciler bu gezi döneminde sizlere Osmancık’ı öneriyorum. Çünkü
Osmancık’ı görmek, gezmek ve Osmancık hakkında bilgi sahibi olmanız
için pek çok nedeniniz var. Şimdiden hepiniz hoş geldiniz.
-
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
27 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- 11 AĞUSTOS'A HAZIRLANIYOR MUYUZ?
- 11 Ağustos 1999 tarihi son güneş tutulmasının
gerçekleşeceği tarihi gün.
- Bu gün gökbilimciler açısından çok önemli. Bütün
dünyada gökbilimi ile uğraşan akademisyenler ve bilim adamları bir yıl
önceden hazırlıklara başladılar. İşin ilginç ve güzel tarafı ise; bu
tabiat olayının Türkiye'de çok rahat ve net izlenebilecek olması.
Edirne'den Hakkâri’ye doğru üst tarafı Karadeniz'e varan bir yay
çizildiğinde oluşacak hatta güneş tutulması çok net izlenebilecek.
- İşte bu yayın kuzeydoğuya bakan eğrisinin tam
ortasında bulunan Çorum ve Osmancık gökbilimciler tarafından tespit
edilen en önemli noktalar. Çünkü bu önemli olayın en net ve en uzun
süre ile izlenebileceği yer Osmancık. Evet! yanlış yazmadım. Dünyanın
son bin yılın son güneş tutulmasının en uzun ve en net izleneceği
yerdin Osmancık! Bu olay Allah'ın Osmancık'a bahşettiği bir lütuftur.
Kastamonu, Sivas ve Elazığ gibi yörelerde 2 saat 4 saniyelik bir
zamanda izlenebilecek olan güneş tutulması, Osmancık'ta tam 2 saat 16
saniye sürecektir. Şimdi bana diyeceksiniz ki; 10 - 15 saniyenin ne
önemi var? Bu önemi tabiat olayında bilim adamları açısından
saniyelerin çok önemli olduğu bir gerçek! Onun içindir ki; Osmancık
ilçemiz bilim adamlarının ilgisini çekmektedir.
- Konu ile ilgili olarak turizm ve
seyahat acentelerin da hareketlilik başlamıştır. Kandilli Rasathanesi
Osmancık bölgesine resmi gözlem istasyonu kurma kararı almıştır. 10 -
11 ve 12 Ağustos tarihleri arasında bölgeyi ziyaret edecek olan bilim
adamı sayısının on beş bin civarında olacağı tahmin edilmektedir.
- İlimiz bu fırsatı iyi
değerlendirmelidir. Sivil toplum örgütleri ve ilgili kuruluşlar
organizasyona öncülük etmelidir. Çorum ve Osmancığın kültür
değerlerinin tanıtıldığı bir dergi veya broşür acilen hazırlanmalıdır.
Kamu ile ilgili hediyelik eşyalar hazırlanıp oluşacak pazara
sunulmalıdır. Konu ile ilgili olarak bir heyet kurulmalı, faaliyetlere
hemen başlanılmalıdır.
- Çorum ve Osmancık tanıtımının yapıldığı videokasetler
hazırlatılmalı; güneş tutulması ile bağlantı kurularak bu nimet
dünyaya duyurulmalıdır. Bu faaliyetler ger-çekleştirilirken ana tema
"Güneş Tutulması, Çorum ve Osmancık" olmalıdır.
- Çorum ve Osmancıktan yetişen tarihi şahsiyetler,
tarihi makamlar tanıtım açısından önemli unsurlardır. Ayrıca Çorumun
mantısı, baklavası, Osmancığın pirinci, pilavı, böreği, pidesi,
yırtmacı, yaprak içi yemeği, yöresel kıyafetlerle konuklara
sunulmaktadır. Kısaca özetlemek gerekiyorsa; 11 Ağustos 1999
tarihi Çorum'un ve güzel Osmancık ilçemiz için çok önemlidir. Ben
Çorumluyum diyebilen herkes bu işe yüreğini koymalıdır.
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
28 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- AKŞEMSEDDİN İÇİN OSMANCIK’TA
ANIT DİKİLMELİDİR
- Akşemseddin Hazretleri Osmancık’ta doğdu ve bu gün
kendi adıyla anılan medresede tahsil gördükten sonra aynı medresede
müderrislik yaptı. Akşemseddin Hz. nin zeki bir insan olduğu ve 4
yaşında hafızlığa başladığını tarihi kaynaklardan öğrenmekteyiz.
- İstanbul’un manevi fatihi olarak ta
bilinen Akşemseddin Fatih’in ordusunda yer alan pek çok komutanın
fethe inancının olmadığını ve askerin boşu boşuna kırdırılacağı
inancına rağmen fethe inandığı ve Fatih’in asla fetih inancından
vazgeçmemesi gerektiğini söylemesi ve bu konuda rüyalar görmesi ve
geleceği yorumlaması da onun ne derece büyük bir bilgi ve ilme sahip
bir bilim adamı olduğunun en güzel ispatıdır.
- Akşemseddin, bulaşıcı hastalıklar üzerinde çalıştı.
Araştırmalar sonunda Maddet-ül-Hayat adlı eserinde: "Hastalıkların
insanlarda birer birer ortaya çıktığını sanmak yanlıştır. Hastalıklar
insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma gözle
görülemeyecek kadar küçük fakat canlı tohumlar vasıtasıyla olur."
diyerek, bundan beş yüz sene önce mikrobun tarifini yaptı. Pasteur’un
teknik aletlerle Akşemseddin’den dört asır sonra varabildiği neticeyi
dünyada ilk defa haber verdi. Bu bulaşma gözle görülemeyecek kadar
küçük fakat canlı tohumlar vasıtasıyla olur." diyerek, mikrobun
tarifini yaptı.
- Risalet-ün-Nuriyye: Tasavvufa ve tasavvuf ehline dil
uzatanlara cevab mahiyetindedir. Arapça olup, kardeşi Hacı Ali
tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. Def’ü Metain, Risale-i Zikrullah,
Risale-i Şerh-i Ahval-i Hacı Bayram-ı Veli, Malumat-ı Evliya, Maddet-ül-Hayat,Nasihatname-i
Akşemseddinve Kitab-ı Tıb.
- Ömrünün son günlerini Göynük’te geçirdi ve orada vefat
etti. Bu gün kabri Göynük’tedir. Akşemseddin Hazretleri Türk tarihinde
önemli yeri olan ve mikrobu Pöstörden 4 asır önce tarif eden ve
İstanbul’un manevi fatihi sayılan önemli bir bilim ve devlet adamıdır.
Osmancıklı olması ile Osmancıklılar daima övünmüşlerdir. Ancak bu
övünme yeterli değildir.
- Geçtiğimiz yıllar itibarı ile Osmancık belediyesi
Akşemseddin ile ilgili sempozyumlar, konferanslar vb. çalışmalarda
bulunmuştur. Ancak bu yeterli değildir.
- Osmancık’ta Akşemseddin ile ilgili anma günleri
tertiplenmelidir.
- Bu çalışma’da Göynük belediyesi ile işbirliğine
gidilmeli, Osmancık’tan Göynük’e bilimsel nitelikte geziler
düzenlenmelidir.
- Pirinç diyarı Osmancık’ta Akşemseddin anma günlerinde
profesyonel tarihçiler görev almalı ve üniversitelerle işbirliğine
gidilerek Akşemseddin’in Osmancık bağlantısı ön planda tutulmalıdır ve
anma günlerinde halka pilav ikram edilmelidir.
- Akşemsseddin ve Osmancık konulu tanıtım broşürleri
hazırlanmalıdır.
- Ulusal televizyon kanalları ile işbirliğine
gidilerek Akşemseddin ve Osmancık belgeseli çektirilmeli ve
Akşemseddini’in Osmancık’taki hayatı ön plana çıkarılmalıdır.
- Akşemseddin’le ilgili hazırlanan ve hazırlanmak
istenen Akşemseddin tiyatro oyunu yerelde kalmamalı ve ülke genelinde
duyurulmalıdır.
- Akşemseddin’in altın öğütleri eserlerinden
çıkarılmalı ve sadeleştirildikten sonra esnaf odaları vb. sivil toplum
kuruluşlarınca Türkçe olarak bastırılmalı ve esnaf vb. sivil toplumun
yoğun olduğu yerlere asılmalı ve Osmancık halkının bu öğütlere uyması
desteklenmeli gerekirse ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile bu konuda
ortak çalışma yapılmalıdır.
- Osmancık’ta Akşemseddin’in muhtemel akrabaları
araştırılmalıdır.
- Bütün bu çalışmalar yapılırken gerekirse
tarihçilerden bir komisyon kurulmalı bu iş cahil cühelaya değil ehil
ellere bırakılmalı ve danışma kurulu vasıtası ile
gerçekleştirilmelidir.
- Daha da önemlisi Akşemseddin’in memleketi
Osmancık’ta bir Akşemseddin anıtı dikilmeli ve altına da kısa
özgeçmişinin yanı sıra “İstanbul’un manevi Fatihi Akşemseddin” ibaresi
yer almalıdır.
- İstanbul’un manevi fatihi Akşemseddin ile övünmek her
Osmancıklının hakkıdır. Geçtiğimiz yıllarda Osmancık belediyesi
Akşemseddin ile ilgili bir dizi çalışmalar gerçekleştirmiştir. Ancak
bu çalışmalara ivme kazandırmak ve yukarıda özetlediğimiz doğrultu da
hareket etmek gerekir ve en önemlisi Osmancık halkı Akşemseddin için
bir anıt beklemektedir.
- Kanaatim odur ki Osmancık tarihi ve kültürü ile
ilgili etkin çalışmalara imza atan Osmancık belediye başkanı Emin
Serdar KURŞUN Osmancık halkının bu isteğine cevap verecek ve
Akşemseddin Hazretlerinin anıtı Osmancık’ta yükselecektir.
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
29 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
- PİRİNÇ YİYİN
- Son günlerde fiyatının %200 lere varan oranda
artması nendi ile bildiğimiz Pirinç ülke gündemine oturdu.
Pirinç fiyatları yıllarca olması gerekenin altında seyretti.
Üretimi en meşakkatli tahıl olan pirinç konusunu gündeme
birazcık katkısı olması dileği ile bende kaleme almaya karar
verdim.
- Son günlerde hangi televizyon kanalını açarsanız
açınız bir pirinç muhabbetidir gidiyor. Tabii ki bu biz
Çorumluları yakından ilgilendiriyor. Öyle ya bizim Osmancık’ın
adı televizyonlarda sık geçiyor.
- Ülkemizde üretilen pirinç türleri içerisinde
yünde seksenleri bulan oranlarda önemli bir yeri olan Osmancık
pirinci bir anda ülke gündemine oturuverdi. Pirinç fiyatlarının
artışını kimisi kuraklığa, kimisi de dünya piyasalarındaki
dalgalanmaya bağlıyor. Bunların arasıda Toprak mahsulleri
ofisini, pirinç tüccarlarını büyük bakliyat markalarını
suçlayanları da eklemek mümkün. Şimdi de tüketici örgütleri
pirinci protesto etmeye hazırlanıyor ki ben bu görüşe
katılmıyorum.
- Son günlerde gazete ve televizyonlarda halk
pirinç yememeye davet ediliyor. Bence boş bir düşünce. Hiçbir
faydası olmayacak insan vücudu açısından besin değeri oldukça
yüksek ve Türk halkının olmazsa olmazı olan pirinçten
vazgeçeceğine ihtimal vermiyorum. Dilerseniz pirincin besin
değeri ve biz Türkler için önemi konusuna biraz açıklık
getirelim.
- Beslenmemizde çok önemli yeri bulunan pirinci veren tarım
bitkisi Pirinç (ya da üreticinin deyişiyle çeltik),
Buğdaygiller'dendir. Yirmi kadar türü bulunan ve anayurdu kesin
olarak bilinmeyen, ancak dünyanın ılıman sıcak bölgelerinde çok
yaygın olarak yetiştirilen çeltik bitkisinin tarımı, ülkemizde
de geniş ölçüde yapılmaktadır. 50- 80 cm. kadar boylanabilen bu
dört ay gibi kısa bir sürede üretilen bu bitkinin her
başakçığında, altı erkek organı bulunan bir çiçek açar. Döllenen
çiçekle olgunlaşan taneye, pirinç ya da çeltik adı verilir.
Kurutulup tüketime sunulan pirincin geniş bir kullanım alanı
vardır: Çorbası, çeşitli pilavları ve sütlacı yapılarak; dolma
ve diğer yemeklerle besinlere katılarak tüketilir. Çeltik
bitkisinin hasattan geriye kalan sapları taze olarak hayvanlara
yedirilir ya da yeşil gübre olarak kullanılır.
- Pirincin besin değerlerini açıklayacak olursak
100 gr. pişirilmiş beyaz pirincin besin değerleri şunlardır: 109
kalori: 2,4 gr. protein; 24,2 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol;
0,1 gr. yağ; 0,1 gr. lif; 28 mgr. fosfor; 10 mgr. kalsiyum; 0,2
mgr. demir; 374 mgr. sodyum; 28 mgr. potasyum; 0,02 mgr. B1
vitamini; 0,01 mgr. B2 vitamini ve 0.4 mgr. B3 vitamini.
- Pirincin sağlığımız açısından faydalarını
açıklayacak olursak: Dünyadaki insanların yarısının ana yiyeceği
olan pirinç, değerli bir besin oluşunun yanı sıra; Pirinç
Yüksek tansiyonu düşürür. Kan şekeri düzeyini sabit tutar: Şöyle
ki, pirinç, ekmek ve patatese göre kan şekerini biraz daha fazla
yükseltir. Ama, pirinç alımı, kanda kararlı bir şeker düzeyi ve
dengeli bir enerji kaynağı sağlar. Bu enerjiyle hareketlenen
şeker hastalarına yararlı olup onların kilo almalarını önler.
Pirinç, böbrek taşı oluşumunu önler: Son zamanlarda Japonya'da
yapılan araştırmalar, günde iki kez onar gram pirinç kepeği
yenmesinin böbrek taşları oluşumunu engellediğini ortaya
koymuştur. Pirinç, içerdiği maddelerle bedenin kansere
yakalanması rizikosunu azaltır: Bunun için gene pirinç kepeği
alımı yeterli olmaktadır.
- Pirincin lapa olarak yenilmesi,
yüzyıllardır geleneksel olarak diyabetin giderilmesinde
kullanılagelmektedir. Kilo düşmek için pirinçle yapılan
diyetlerde uzun yıllar boyunca yapılan ilaç tedavisiyle
iyileştirilemeyen ve sedef hastalığı yüzünden pullanan deri
bölgelerinin temizlendiği gözlemlenmiştir. Ekmeğin içerdiği
glütenden ötürü alerji çekenler için pirinç nişastalı bir besin
olarak insan sağlığı açısından son derce önem arzetmektedir
- Dünyada üretimi en meşakkatli tahıl olan
çeltiğin üretimi ile ilgili bilgilendirme yapacak olursak.
Pirinci üreten çeltik bitkisi, hemen her toprakta ve sıcak
ılıman bölgelerde yetişebilir. Su geçirgenliği az ve organik
madde yönünden zengin topraklarda ürün verimi artar. Çeltik
tohumu hastalıksız, temiz; içinde yabancı ot tohumları ile
kırmızı çeltik (kart tohum) bulunmayan nitelikte ve sertifikalı
olmalıdır. İyi tohum kullanılması, ürün verimini %20-25
artırabilir. Çeltiğin çimlenme ve fide döneminde en uygun
sıcaklıklar 18-23 derecelerdir. Ekim için havaların erken
ısınmasına aldanılmamalıdır. Ülkemizde genel olarak çeltik ekimi
mayıs ayında, tarlalarda ikinci ürün nöbeti olarak 15 Hazirana
kadar yapılmaktadır. Tarlaya çeltik ekimi serpme, mibzer ya da
fideleme yöntemleriyle yapılır.
- Çeltik bitkisi suyu çok sever.
Ekildiği tavalara devamlı su akışı yapılırsa gelişmesine büyük
katkı sağlanır. Çeltik bitkisine azotlu ve fosfatlı gübreler
verilir. Yabani ot mücadelesi, herbisit ilaçlarla yapılır.
Çeltik bitkisinin hasadı, çiçeklenmeden 40-50 gün kadar sonra,
bitkinin sararmaya başlamasıyla yapılır. Çeltik bitkileri
eskiden elle, orak kullanılarak yapılırken bu gün
biçerdöverlerle hasat edilmektedir.
- Bütün bu bilgiler ışığında
yaklaşık on yıldan bu yana pirinç fiyatları olması gerekenin
altında seyretti. Çeltik üretimi yapan cefakar çiftçilerimiz
mahsülünü istediği gibi değerlendiremedi. Bu gün maliyeti 1,5
lira olan pirincini hep maliyetin altında pazarlamak zorunda
kaldı. Adına ister kuraklıktan oldu,dilerseniz dünya
borsalarındaki dalgalanmalardan oldu deyin. Adı ne olursa olsun
bundan sonra toptan pirinç fiyatları 2 YTL gibi bir rakamda
tutunacaktır diye düşünmekteyim. İşte bu durumda da yıllarca
yüzü gülmeyen pirinç üreticisinin yüzü azıcık gülecektir diye
umutlanıyorum.
- Konuyu özetlemek gerekirse
pirinç yemek için o kadar çok sebebimiz var ki sakın protesto
etmeye kalkışmayın sonra sağlığınız bozulur. Haydi bu akşam
güzel bir pilav pişirin üstelik Osmancık pirinci ile Osmancık
usulü olsun.
- Afiyet olsun
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
30 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- PİRİNÇ, PİRİNÇ, PİRİNÇ
- Geçtiğimiz haftalarda “Pirinç Kolonyası” başlıklı
yazımı kaleme almıştım. Bu yazım Çorum ve Osmancık’la ilgili iki yerel
gazete, bir dergi ve altı web sitesinde yayımlandı. Hatta aradan
birkaç hafta geçmesine rağmen bazı web sitelerimiz yazıyı ana sayfadan
yayınlamaya devam ettiler. Bu açıdan yazı bini aşkın okuyucu ile
buluştu. Yazının içeriği ve verilmek istenen mesaj ile ilgili olumlu
ve olumsuz olmak üzere onlarca mesaj aldım.
- Kısaca hatırlamak gerekirse yazıda özetle pirinç
tüketiminin teşvik edilmesi, ana maddesi pirinç olan alternatif
ürünlerin geliştirilmesi, bu bağlamda istihdam alanı yaratılması ve
ayrıca bu sayede Osmancık’ın tanıtımının yapılması ile ilgili projeler
geliştirilmesini anlatmaya çalıştım.
- Elektronik posta adresime gelen mesajların çokluğu ve
ilginçliği neticesinde konuyu yeniden ele alma ihtiyacı hissettim.
Şöyle ki geçtiğimiz yıllarda “Fındık tanıtım grubu” adındaki bir
oluşum “aganigi naganigi” sloganı ile Türkiye’de fındığın tanıtımına
yönelik bir reklam kampanyası başlattı. Bu kampanya sayesinde
Türkiye’de fındık tüketimi ikiye katlandı. Fındığın faydalarını
yediden yetmişe herkes öğrendi. Ana maddesi fındık olan pek çok gıda
maddesi gıda sektöründeki yerini aldı.
- İşte bütün bu bilgiler ışığında Pirinç tanıtımı ve
tüketimini etkileyecek projeler üretebilmek için Pirincin faydaları
ile ilgili bir araştırma yapma ihtiyacı hissettim. Yaptığım
araştırmalar sonucunda bakınız ne kadar ilginç ve orijinal bilgilere
ulaştım.
- Nişasta açısından oldukça zengin bir besin olan
pirinç, içerdiği kalori miktarı ile de çok iyi bir enerji kaynağıdır.
100 gr. kuru pirinç yaklaşık 360 kalori içerir. Ayrıca, B1, B2, C ve E
vitaminleri ile sodyum, magnezyum, potasyum, kalsiyum, demir ve fosfor
minerallerini içerir.
- Vücut gelişimini destekler. Vücuda enerji verir ve
kuvvetlendirir. Doyurucudur ve zihni açar. Hazmı kolaylaştırır.
Vücuttaki fazla suyu çekerek toksit maddelerin uzaklaştırılmasına
yardımcı olur. İçeriğinde bulunan kanser önleyici maddeler sayesinde
başta bağırsak kanseri olmak üzere kansere karşı koruyucudur. Kandaki
kolesterol oranını azaltıcı etkisi ile kalp ve damar hastalıklarına
karşı da koruyucudur.
- Süt ile pişirilip yenirse cinsel gücü arttırır.
Kaynatılıp suyu cilde sürülür ve kuruyana kadar bekledikten sonra gül
suyu ile cilt temizlenirse cilde beyazlık ve canlılık verir. Yüksek
tansiyonu ve fazla üre miktarını dengelediği ve ishali kestiği
bilinmektedir. Kaynatılması ile elde edilen su ishal kesici olarak
kullanılır. Unu, yaraları kurutmak ve temizlemek için kullanılır.
İçeriğinde bol miktarda nişasta ve vitaminler vardır. Pirinç
kabuğundan tabii phytine elde edilir. Bu madde, gelişmeye yardımcı
olur. Vücuda gerekli olan kaloriyi sağlar. Böbreklere faydalıdır. Son
zamanlarda Japonya'da yapılan araştırmalar, günde iki kez onar gram
pirinç kepeği yenmesinin böbrek taşları oluşumunu engellediğini ortaya
koymuştur. Kan şekeri düzeyini sabit tutar. Bunun için pirinç kepeği
alımı yeterli olmaktadır. Pirincin lapa olarak yenilmesi, yüzyıllardır
geleneksel olarak diyabetin giderilmesinde kullanıla gelmektedir. Kilo
düşmek için pirinçle yapılan diyetlerde uzun yıllar boyunca yapılan
ilaç tedavisiyle iyileştirilemeyen ve sedef hastalığı yüzünden
pullanan deri bölgelerinin temizlendiği gözlemlenmiştir. Ekmeğin
içerdiği glütenden ötürü alerji çekenler için pirinç seçenek bir
nişastalı besini oluşturur. Bütün bu sağlığımızı destekleyici önemli
etkilerinden ötürü özellikle esmer pirincin diyetimize katılması ve
sıkça tüketilmesi uzmanlarca öğütlenmektedir.
- Evet; mutfağımızın en önemli besin kaynaklarından olan
pirinçle ilgili olarak internet ortamında bu bilgilere ulaştım.
Osmancık denildiğinde akla pirinç ve pirinç denildiğinde de akla
Osmancık geliyor. Yani Pirinç Osmancık’ta günlük hayatın önemli
parçası ve Türk mutfağının baş tacı olmasına rağmen pirinç tarımı ile
uğraşanlar ve pirinç üreten memleketler bu emeğin tanıtımını yeteri
kadar yapamıyorlar. Pirincin insan sağlığına olan onlarca faydası
insanlara yeterince anlatılamıyor.
- İşte bu noktada akla “aganigi naganiği”
reklamları geliyor. Pirincin aganigi aganigisini anlatmakta başta
Osmancık olmak üzere Uzunköprü, Tosya, Boyabat, Kargı,
Keşan,Gönen,Bafra,Çarşamba ve Terme kaymakamlıklarının öncülüğündeki
ilgili resmi ve sivil kuruluşlar ve belediyelerin oluşturacağı bir
tanıtım gurubunun oluşturulmasına kalıyor.
- Gönlüm ister ki böyle bir gurubun öncülüğünü ve
liderliğini Osmancık kaymakamlığı ve belediyesi yapsın. Neden olmasın?
-
-
-
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
31 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
- TÜRKİYE’NİN KANAYAN YARASI
KAÇAK ELEKTRİK MESELESİ
- Geçtiğimiz günlerde Zübeyir
KINDIRA’NIN kaçak elektrik meselesi ile ilgili haberi görsel ve
yazılı medyada önemli yankı buldu. Haberde TEDAŞ'IN elektrik
tahsilâtı yapmakta zorlandığı anlatılıyor.
- Özellikle Doğu ve Güneydoğu
Anadolu bölgesindeki illerde kaçak elektrik kullanımın bir türlü
önüne geçilemediği anlatılıyor. Tedaş, tüm iller bazında en çok
kayıp kaçağın olduğu, en çok satışın yapıldığı, en az kayıp
kaçağın hangi illerde olduğuna ilişkin liste yapmış.
- Buna göre; en fazla kayıp kaçak
oranı Mardin'de. En az kayıp kaçak bulunan il ise Denizli.
Türkiye'nin geneli baz alındığında TEDAŞ, 156.901.365.217
kilovat saat enerji satışı yapıyor. Ancak 134.359.839.244'lük
bölümün tahsilâtını yapılabiliyor. Aradaki fark ise kayıp kaçak
hanesine yazılıyor.
- Türkiye genelinde ortalama kaçak
elektrik kullanım oranı %14.37 Tedaş yetkilileri iletim hatları
teknolojisinin eskimesi, bakımsızlık, özelleştirme, taşeron
uygulamaları gibi birçok sebebe bağlı olarak elektrik kaybı
olduğunu da belirtiyorlar. Bu sebeplere dayalı kayıp oranı
Türkiye ortalamasının is%5 lerde olmasının normal olduğunu
belirtiyorlar.
- 14 ten beşi çıkardığınızda 9 kalıyor. Bakkal hesabı yapacak
olursak bu ortalamanın yaklaşık %8 ini Güneydoğu vilayetleri
oluşturuyor. Geriye kalan %1-2 gibi bir oranı ise diğer
vilayetlere mal etmek mümkün.
- Dolayısıyla batı illerinde kaçak
elektrik oranı makul düzeye çekilebilmiş. Türkiye ortalamasının
%14 lerde olması Doğu ve Güneydoğu illerindeki yüksek kaçak
oranından kaynaklanıyor.
- Bu illerde kaçak elektrik
kullanma olayı hemen hemen günlük yaşamın bir parçası haline
gelmiş. Kısacası bu illerde kaçak elektrik kullanımı olağan
görülüyor. Bir başka ifade ile her on kişiden yedisi kaçak
elektrik kullanıyor.
- Çorum 81 vilayet arasında 32.
sırada yer alıyor ve kaçak oranı %9.83 yani Türkiye
ortalamasının altında. Şampiyon ise %73 ile Mardin, Şırnak %71
ile ikinci sırada. Onları %66 ile Batman ve Diyarbakır takip
ediyor.
- Kaçak elektriğin kare ası
Diyarbakır, Mardin, Şırnak ve Batman ile böylece tamamlanmış
oluyor. Elektrik kaçakçılığında ilk 15 içerisinde yer alan
illerin tamamı Doğu ve Güneydoğu’dan.
- Bu rakamlar insanın kanını
donduracak cinsten. Elektrikçi deyimi ile Diyarbakır, Mardin,
Batman, Şırnak ve Hakkari çok akım çekiyor. Bu bölgede elektrik
hatlarında yükün çok ağır olduğu malum.
- Evet! Türkiye’nin kanayan yarası
kaçak elektrik meselesi! Kullandığı elektriğin faturasını ve
vergisini ödeyen, üreten ve bu bağlamda Türkiye’nin sigortası
sayılan illerimiz bu aşırı akım karşısında zorlanıyor. Peki ya
bu gidişle sigortalar atarsa…
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
32 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KÜFÜRLÜ KONUŞMA ACİZLİĞİN
MEYVESİDİR
- Geçtiğimiz aylarda; Osmancık Belediye Spor ile Çorum
Tedaş Spor maçını izlemek üzere Osmancık Şehir Stadyumuna gittim.
İlçemizin en eski spor kulüplerinden olan Osmancık Belediye Sporun bir
hayli taraftar topluluğuna sahip olduğunu gördüm. Belediye Başkanımız,
bazı okulların değerli yöneticileri ve daire amirlerimizin önemli bir
kısmı tribünlerdeydi. Baştan sona tempolu geçen maçı yaklaşık bin
seyirci zevkle izledi. Hava ve zemin futbol oyunu için son derece
uygundu. Kendi sahasında oynama avantajını iyi değerlendiren takımımız
arkasına seyirci desteğini de alınca sahadan 1-0 galip ayrılmasını
bildi.
- Yukarıda da açıkladığım üzere Pazar günü her şey
mükemmeldi. Mükemmel olmayan tek şey bazı seyircilerin hakemlere ve
rakip oyunculara yönelik küfür ve hakaret dolu sözleriydi. Hemen Büyük
Atatürk'ün "Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını
severim" sözleri kulaklarımda yankılandı. Rakip takıma yönelik küfür
ve hakaret dolu sözler tribünlerde yankılandıkça Osmancıklı olduğumdan
ilk defa utandım. Tribünleri dolduran koca, koca adamlardan ağza
alınmayacak sözleri her duyuşumla irkildim. Maçın sonuna doğru da
tribünleri terk etmek zorunda kaldım.
- Küfürlü konuşmanın bir acizlik göstergesi olduğunu
düşünüyorum. Ancak kelime hazinesi kısıtlı olan ve günlük kullandığı
kelime sayısı 700 - 800 leri geçmeyen insanlar cümle kurar iken boşluk
doldurmak gayesi ile küfürlü konuşmayı tercih ederler. Oysaki spor iyi
ahlakı gerektiren ve insanı küfürle konuşmaktan alıkoyması gereken
sosyal bir olaydır. Sporda düzeysizliğe yer yoktur. Spor insanlar
arasında iletişimi kolaylaştıran evrensel bir olaydır. Spor kültürü ve
küçüklere örnek olmak gerektirir.
- Hakemler taraflı davranabilir,
Takımımızın aleyhine karar verebilir. Rakip takımın oyuncuları sert
oynanabilir ve onların oyunları hoşumuza gitmeyebilir. Bu durum
sizlerin küfürlü tezahürat yapmasını gerektirmez.
- Çünkü spor ancak iyi ahlaklı olmayı
gerektiren bir aktiftedir. Sizlerin ortaya koyduğu söz konusu aciz
sözler, sporcunun arzusunu kıracak ve iyi ahlaklı olmasına engel
teşkil edecektir. Küfürlü konuşmak sizi yüceltmez; aksine yaşadığımız
toplum içerisindeki yerimizi tartışılır hale getirir ve aciz
tutumlarımızdan dolayı gün geçtikte küçülürsünüz. Çevremizdeki
insanları kaybetme durumu ile karşı karşıya kalırsınız. Bu olumsuz
tavrınızı sürdürmeniz halinde bir gün yalnız kalmaya ve dostlarınızı
kaybetmeye mahkûm olursunuz.
- Şimdi sizlere geçmiş dönemlerde
Osmancık Spor formasını giymiş, hatta bir ara profesyonel futbol
oynamış ve Osmancık Spor Tarihinde iz bırakmış sevgili bir dostumuzun
izlenimlerini aynen aktarıyorum: Sevgili hocam Pazar günü çok utandım.
Bazı hemşerilerimin tavırları ile irkildim Biz Osmancıklıların Çorum
Spor camiasında çok centilmen olduğu biliniyor. Bu camiada hatırı
sayılır dostlarımız, birlikte futbol oynadığımız arkadaşlarımız ve
kardeşlerimiz var. Hatta tribünlerde rakip takımla birlikte gelen ve
maçı izlemeye gelen hatırı sayılır insanlar vardı. Yazık, çok yazık!
Sebep ne olursa olsun kimsenin kimseye küfür etme hakkı yok. Birkaç
kendini bilmezin bu camiadaki itibarımız ile oynamaya hiç hakkı yok.
Hani bir atasözü vardır: "Kendine yapılmasını istemediğini bir
başkasına yapma" derler. Bu ne biçim mantıksızlıktır. Böyle taraftar
olmaz olsun. Bu durum böyle devam etmemeli bir şeyler yapıp mutlaka
önlem alınmalıdır. Ben utancından tribünleri terk edip ayrı bir köşede
maçı izlemeye koyuldum.
- Evet! böyle anlatıyordu sevgili dostum
Pazar günü yaşadıklarını. Bende onun gibi düşünüyorum. Bu
arkadaşımızın anlattıklarından da anlaşılacağı üzere, söz konusu
olumsuz tavırlar futbol oynayan ve geçmiş dönemlerde futbol oynamış
kişileri de güç durumda bırakabiliyor. "Ben öfkemi böyle alıyorum, ben
küfrü severim, kimse bana karışamaz," gibi mantıksız bir yaklaşıma
hiçte hakkımız yok. Çünkü sizlerin mantıksız tavırları yüzünden
Osmancıklı yanlış tanınabiliyor. Biz hepimiz Osmancıklı olarak,
Osmancığın güzel tanıtılmasından sorumluyuz. İşte bu olumlu tablo
karşısında birileri başını iki elinin ara-sına alıp mutlaka
düşünmelidir.
- Sevgili dostlarım; doğrusunu söylemek
gerekirse aydı yılda bir defa maça giderim. Ben spor yazarı da
değilim. Fakat bir insan olarak izlediğim bu olumsuzluğa dur
diyebilmek, iyilik, güzellik ve insanlık çabasına bir tutam tuz
atabilmek için bu yazıyı kaleme aldım.
- Saygılarımla.
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
33 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KİRLİLERE DİKKAT
- Sevgili Kirli; Son aylarda ATV'deki başarılı Kirli
tiplemesi ile evlerimize konuk olan başarılı sunucu ve dizi oyuncusu
sevgili Kadir ÇÖPDEMİR'İN sevenleri gün geçtikçe çoğalıyor. Tabii ki
sevenlerinin çoğalmasında Sevgili ÇÖPDEMİR'İN başarılı oyununun yanı
sıra bu tipleme de halkımızın son yıllardaki ruh hali de bir güzel
anlatılıyor. Kirli tiplemesi ile toplumumuzun tembelleştiği, üretim
gücünün gittikçe azaldığı, verimliliğinin düştüğü, buna mukabil uyanık
geçindiği anlatılmaya çalışılıyor.
- Ekmek Teknesi dizisinde tutulan ve sevilen bu karakter
bizlerden bir şeyleri anlatınca; bu tipleme reklamlarda da yer almaya
başladı. Dolayısı ile GSM operatörü olan uluslar arası bir
şirketimizin reklamlarından tanıdığımız “Selo” tiplemesi ile bizim
“Kirli”nin mücadelesi reklamlara konu oldu. Söz konusu olan dizi
reklamdan anladığımız üzere Kirli ile Selo bir biri ile uyuşmaz iki
ayrı uç, iki ayrı karakter.
- Selo İnadına çalışkan, becerikli, üretken ve inadına
da mütevazı bir kişiliğe sahip. Kirli ise tembel, vurdumduymaz,
miskin, ukala ve aymaz bir kişiliğe sahip. Kısaca selo çalışıyor,
üretiyor, didiniyor ve yaptıklarının yeterli olmadığına, daha çok
çalışması gerektiğine ve bu necip milletin daha çok çalışmaya ihtiyacı
olduğuna inanıyor. Kirli ise çalışan Selo'yu eleştiriyor, yaptığı işi
küçümsüyor, bu memleket sana mı kaldı, bu memleketi sen mi
kurtaracaksın gibilerden tavırlar alıyor.
- Evet; Saygıdeğer okurlarım, bu millet reklamlar yolu
ile daha da belirginleşen Kirli ve Selo'ları çok iyi tanıyor. Biz on
yıllarca
- Zamandan bu yana Kirli ve Selo'larla iç içe yaşıyoruz.
Yani çirkin ve güzel, ya da iyi ve kötü karşı karşıya. Bu savaş on
yıllardan bu yana veriliyor. Selo'lar azaldıkça Kirliler çoğalıyor ve
toplum kirleniyor.
- Hani siz işinizle ilgili olarak bir proje
ürettiğinizde ve bir şeyler yapmak için didindiğinizde şu sorularla
sürekli karşılaşırsınız. Bu memleketi sen kurtaracaksın, adam sende,
senin neyine vs.
- Siz ne yapsanız ne etseniz, kirlilere
yaranamıyorsunuz. Çünkü onlar üretmeden, bu memleket için bir çivi
dahi çakmadan sizleri eleştirme cüretini kendinde buluyor ve aynen
reklamında da olduğu gibi sizlere yukarıdaki sorulara benzer sorular
sorar, yaptıklarınız ve ürettiklerinizle alay eder ve sürekli zincir
sallarlar.
- İşte durum böyle olunca ve kirliler çoğalınca, Şanlı
bir tarihe sahip olan Türk milleti vurdumduymaz, adamsendeci, neme
lazım, arsız, hırsız, köşe dönmeci, aymaz, kuralsız ve dalkavukların
yoğunlaştığı bir millet halini alarak dünya arenasında sorgulanan,
aşağılanan ve bütün olumsuzlukların sorumlusu gösterilen bir millet
halini alıveriyor.
- Onun için diyorum ki; Temiz,çalışkan, dürüst, üretken,
prensipli,adaletli ve faziletli bir millet olmak için lütfen kirlilere
dikkat edelim. Kirlilerin karşısında, onlara inat çok çalışıp çok
üretelim. Bu necip millet için lütfen hepimiz mutlaka bir çivi çakıp
bir şeyler yapalım.
- Şimdi bu sohbetten sonra bana soracaksınız. Hocam çok
merak ettik kim bu kirliler. Etrafınıza dikkatlice bir bakınız.
Mutlaka göreceksiniz.
- Saygılarımla
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
34 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- SPOR YAPMAK SAĞLIKLI YAŞAMANIN
ANAHTARIDIR
- İnsanoğlu var oluşundan günümüze kadar doğa ile iç içe
yaşamıştır. Dolayısı ile insanlık geliştikçe spor türleri çoğalmış ve
insanlar çeşitli spor dalları ile uğraşmıştır.
- Profesyonel olarak spor yapanların
yanı sıra amatör olarak spor uğraşısında bululanlarda çoğalmıştır.
- Salık bilimi spor yapmanın insan
vücudunu zinde tuttuğunu, hücrelerin yenilendiğini, vücudun ihtiyacı
olan oksijenin spor sayesinde bol miktarda alındığını açıklamaktadır.
İşte bu bilgiler ışığında insanoğlu gün geçtikçe spor konusunda
bilinçlenmektedir. İnsanlar sporun sağlıklı yaşamanın anahtarı
olduğuna inanmakta ve sağlıklı yaşamak için spor yapanların sayısı her
gün çoğalmaktadır.
- İlçemizde de amatör ve bireysel olarak
spor yapanların sayısının her geçen gün çoğaldığı gözlemlenmektedir.
On yıl öncesi ile kıyaslama yapıldığında sağlıklı yaşam için spor
yapanların sayısında yüzlerle ifade edilen artışlar izlenmektedir. Bu
konunun öncülüğünü Sayın Orhan Öztürk’ün yaptığını düşünüyorum. Hemen
her akşam yapmış olduğu yürüyüş gerçektende topluma örnek
sayılmaktadır. Bu arada sevgili Arif Pilavcı ve Halil İbrahim Helva’da
yaz ve kış demeden yürüyüş faaliyetlerini devam ettirdiler. Önümüzdeki
yaz sezonunda bu tür faaliyetlerini artacağını düşünüyorum.
- İlçemizde spor faaliyetlerinin sınırı
yoktur. İnsanlarımız fırsat buldukça bu tür etkinliklerde
bulunmaktadır. Örneğin yaz sezonu boyunca ilçemiz spor sahasında koşu
yapan gençler, yürüyüş yapan aileler dikkat çekmektedir. Ayrıca
bayanların spor yapabilmeleri için Halk eğitim merkezi salonlarını
açan Merkez Müdürü Mustafa Çoşkun’u da kutlarım. Bu arada büyük emek
ve yatırımlar yaparak Me-Sa güzellik ve spor salonunu çok uygun
fiyatlarla halkımızın hizmetine sunan Şeyma Aslaner Hanımefendiyi de
alkışlamak gerekir.
- Saygıdeğer okurlarım; Kısaca özetlemek
gerekirse sağlıklı yaşayabilmek için spor yapmak gerekir. Ancak
yapacağımız etkinliklerde bilinçli olmakta fayda vardır. Bu
etkinlikleri gerçekleştirirken nasıl başlayacağımız, neler yapacağımız
konusunda bir hekimden bilgi alırsak daha da faydalı olacağını
düşünüyorum. İlçemizdeki bu güzel faaliyetleri destekliyor, mutluluk
duyuyorum. İşte bu bilgiler ışığında küçük büyük herkesin spor
yapmasının yörede örnek bir davranış olacağını düşünüyorum. Bizler
spor yaptıkca daha sağlıklı ve sağlam düşüneceğiz, vücutlarımız da
sağlamlaşacaktır. Çünkü Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.
- Saygılarımla!
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
35 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- İKİZ MEHMET DEDE 103 YAŞINA
BASTI
- Beldemizin ve yöremizin en yaşlı
insanı olma unvanını elinde bulunduran İkiz Mehmet adıyla bilinen
Mehmet Küddüs TATAR 103 yaşına bastı. Geçtiğimiz günlerde Osmancık
haber adına ziyaret ettiğimiz İkiz Mehmet Dede'yi oldukça sağlıklı
gördük. 1901 doğumlu olduğunu tespit ettiğimiz Mehmet Dede uzun ve
sağlıklı yaşamasını çok çalışmaya bağladı.
- Gençlik yıllarında çok çalıştığını, Osmancık başta
olmak üzere çevre beldelerde sayısız evin bacasını çıkardığı baca
ustası olarak bilindiğini Osmancık'ta mevcut ahşap eski yapı evlerin
yüzde sekseninin bacasını kendisinin yaptığını, bacacılığın yanı sıra
sıva ve duvar örme işlerini ve soba yapım ustalığı yaptığını belirten
Mehmet Dede Sabahları çok erken kalktığını söyledi! Hayatı boyunca
daima doğal ürünleri tercih eden Mehmet Dede Stresten uzak kaldığını,
hayatı boyunca hiç sigara içmediğini, kahvehanelerde ve kapalı
alanlarda oturmadığını, doğa ile iç içe yaşadığını, uzun yaşamanın
sırrının çok çalışmak, günde en az 2-3 km yürüyüş yapmak, bol yoğurt
yemek ve yeşil sebzenin yanı sıra bol meyve tüketmek,bol su içmekte
saklı olduğunu söyledi. 1944 yılında bir iş kazası sonunda Lütfüllah
ismindeki ikiz kardeşini kaybettiğini söyleyen Mehmet usta Allah onun
ömrünü bana verdi diyor.
- İki erkek ve bir kız çocuk sahibi olan Mehmet Dede'nin
eşi 14 sene önce vefat
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
36 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- HIDIRELLEZ
- Hıdırellez olayı asırlardır
Osmancık'ta kutlanan güzel bir gelenek.
- Her Mayıs ayının 6. Günü Hıdırellez
olarak kutlanır. Bu olay Trakya'da birkaç belde ve Orta Karadeniz
bölgesinde bulunan Osmancık'la özdeşmiş ve aslına uygun olarak
kutlanmaya çalışılmaktadır.
- Osmancık'ta sadece takvim
yapraklarında kalan bir gün olmaktan çıkmıştır.
- Bu durum, işin güzel tarafı: Asırlar boyunca insanlar
kendi kendilerine organize olmuşlar, törenler yaşatmışlardı. Hemen
hemen hiçbir resmi kurum ve kuruluş Hıdırellez'in organizasyonu için
herhengi bir faaliyette bulunmamıştır. Son yıllarda Belediye ve Türk
Hava Kurumunun yapmış oldukları faaliyetleri alkışlamak gerekir.
- Buradan şöyle bir sonuca varmak mümkündür. Hıdırellez
Osmancık'ın tanıtabilmesi için önemli bir fırsat ve nimettir. Çevre
ilçe ve beldelerden pek çok insanını ilgisini çeken Osmancık,
Hıdırellez kutlama komiteleri kurulmalı; bu konumda Turizm ve Kültür
Bakanlıklarının teşvik, bilgi ve yönlendirmelerinden
yararlanılmalıdır.
- Allah'ın Osmancık'a bir lütfü olan Hıdırellez geleneği
bu güzel topraklarda mutlaka görkemli bir şekilde yaşatılmalıdır. Bu
konuda broşürler hazırlatılmalı, döviz ve pankartla caddeler
süslenmelidir. Ünlü sanatçıların katılacağı halk günleri
tertiplenmeli, bu günlerde Osmancık türküleri yaşatılmalıdır.
Özellikle ateş etrafında geceleri oynanan ve kaybolan
geleneklerimizden olan Sin sin oyunu Hıdırellez ile birlikte
yaşatılabilir.
- Bu geleneksel faaliyete başta dev let
adamlarımız olmak üzere önemli şah siyetler davet edilmelidir.
- Saygıdeğer okurlarım!
- Konuyu kısaca özetlemek gerekirse, Türkiye'de pek çok
yörede sadece takvim yapraklarında kalan Hıdırellez Osmancık için çok
önemli bir fırsattır.
- Bu konuda mutlaka organize olmamız
gerekmektedir. Beş bin nüfuslu olan Kargı ilçesinin bir keşkek günü
nasıl değerlendirilip, bu ilçenin beş bin kişinin ağırlanması
sağlanıyorsa; otuz bin nüfuslu olan Osmancık'ta otuz bin kişinin
ağırlandığı Hıdırellez günleri organize edilmelidir.
- Osmancık iç turizm pastasından pay
almasını becermeli. Türkiye'nin gün demine pirincin üretildiği ve
Hıdırellez kutlamalarının yapıldığı yer olarak yerleşmelidir.
- Saygılarımla.
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
37 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- TOSYA’NIN ADI YOK
- Son bir ay içerisinde pirinç fiyatları %150 ye varan
oranlarda yükseldi. Pirinç fiyatlarındaki yükselişle ilgili olarak
sürekli açıklama yapılıyor. Konu ile ilgili olan kamu ve özel
kuruluşlar televizyonlarda yorumlar yapıyor.
- Pirincin fiyatı artar ya da düşer. Bu dalgalanma dünya
yad yerli piyasa oyunlarından olabilir ya da bu durumu kuraklığa
bağlayanlar da olur. Bütün bu yorumlar uzar gider. Benim ilgim ise
işin Osmancık’la ilgili olan kısmı. Nedir o önemli gördüğün husus
diyecek olursanız. Konu ile ilgilenen Kamu ya da sivil kuruluşların
beyanatlarından anlaşılıyor ki diyeceğim. Türkiye’nin artık iki pirinç
türü var. Bunlardan bir tanesi “Osmancık pirinci” diğeri ise “Baldo”
olarak adlandırılan Trakya menşeili pirinç.
- Buradan şöyle bir sonuç çıkıyor.
Pirinç sektöründe artık Tosya’nın adı yok. Bir başka deyişle Tosya
adında bir pirinç türü yok. Pirinç Tosya’da da yetişse bile artık
Türkiye’de pirincin adı Osmancık. Pirinç denildiğinde artık Osmancık
adı geçiyor. Bakliyatta pirinç konu olduğunda hep Osmancık pirinci
konuşuluyor. Tabii ki her Osmancık pirinci Osmancık’ta yetişmiyor.
Trakya’dan Çukurova’ya, Gönen’den Terme’ye ve Bafra’dan Tosya’ya kadar
ülkenin bütün pirinç ekim alanlarında Osmancık pirinci ekiliyor. Yani
Türkiye’de artık pirincin adı Osmancık.
- Peki, pirincin adı nasıl Osmancık
oldu. Dilerseniz kısa öyküsünü anlatalım. Türkiye’de pirinç tarımı
Cumhuriyetin ilk yıllarında başladı. Pirinç tarımının başlaması ile
birlikte Tosya’ya Kamu iktisadi teşebbüsü olarak devlet tarafından bir
pirinç fabrikası kuruldu. Bu fabrikayı takiben bir de özel teşebbüs
tarafından kuruldu ki Tosya’ya yakın yerler olan Boyabat, Kargı ve
Osmancık’ta üretilen çeltikler pirinç olmak için Tosya’nın yolunu
tuttu.
- Doğal olarak kamu kuruluşları başta
olmak üzere bütün kurum ve kuruluşlar pirinç ihtiyacını Tosya’dan
karşıladılar. Dolayısı ile Tosya’ya yakın bölgelerin pirinçleri de
Tosya pirinci adı ile anılır oldu. Oysaki söz konusu bölge içerisinde
yetişen ve Tosya’da pirinç olan çeltikler içerisinde Tosya sınırları
içerisinde yetişeni %20 yi geçmiyordu.
- Tosya bu haksız rekabette on yıllarca
önde gitti. Oysaki zaten dağlık olan ve düz arazisi Osmancık yöresinin
ancak onda biri kadar olan Devrez çayı kenarına dizilmiş yarım yamalak
arazilerde Türkiye’nin önemli oranda ihtiyacını karşılayacak pirincin
yetişmesi mümkün değildi. On yıllarca zamandır Kargı ve Osmancık
bölgesinden kamyonlarla pirinç
- Tosya’ya gitti ve Tosya pirinci olarak
pazarlandı. Maalesef bu uygulama hale devam etmektedir. Tüketiciler
şunu bilmelidir ki Tosya’da pazarlanan pirincin adı da Osmancık’tır.
- Bu haksız rekabete bir yerde dur demek gerekiyordu. Osmancıklılar
bu haksız rekabeti sonlandırmak için 1995 yılında çalışmalara
başladılar. Çalışmalar 1997 yılında meyvesini verdi ve yörenin
iklimine en uygun ve verimli çeltik türü seçilerek Osmancık 97 adında
tescillendi. Osmancık 97 çeltik tohumu aradan geçen yıllar içerisinde
Çeltik tarımı ile uğraşan çiftçilerin tercih nedeni oldu. Gün geldi
Osmancık pirincinin çiftçi açısından tercih edilme oranı %90 ları
buldu. Hatta Osmancık 97 Yunanistan, Romanya ve Bulgaristan’da da
tercih edilmeye başlandı. Doğal olarak aynı isimle ambalajlandı ve
pazarlandı. Osmancık pirinci Türk gıda sektörünün en önemli
markalarından birisi oldu ve Osmancık pirinçte aranılan ve tercih
edilen bir marka oldu. Hatta gün geldi Osmancık pirincinin şöhreti
Osmancık ilçesinin bile önüne geçti.
- Evet kolay değil Osmancıklılar
pirincin cefasını çekmelerine rağmen sefasını Tosya sürüyordu.
Yıllarca Tosya’nın haksız rekabeti altında ezildiler. Sonra da
yukarıda açıklamaya çalıştığım süreç başladı. Şimdi bu haksız rekabet
sona erdi ve artık pirincin adı Osmancık oldu. Dolayısı ve doğal
olarak artık pirinçte Tosya’nın adı yok.
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
38 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BALLY BAĞIMLISI ÇOCUKLAR
- Geçtiğimiz yıl Osmancık’ı ziyaret eden gazeteci
arkadaşlarımız Osmancık’ta Bally bağımlısı çocuklarla ilgili bir köşe
yazısı hazırladığında feryat etmiştik. Çorum’un parlayan yıldızı
Osmancık’la ilgili olumsuzluğu kabullenemeyişimiz bu cennet vatan
köşesine olan sevdamızdandır.
- Bally gerçeğini biz Osmancıklılardan
önce tespit eden bu gazeteci arkadaşımızı aslında kutlamak gerekir.
Öyle ya güneşi balçıkla sıvamak yerine önlem alarak daha çağdaş bir
tavır sergilemek gerekir.
- Bu bağlamda ülkemizin hemen her
köşesinde olduğu gibi Osmancık’ta da tiner ya da bally bağımlısı
çocukların var olduğu bir gerçek.
- Sene başında ilçede bulunan bütün
ilköğretim okulu ve lise müdürlerinin katıldığı bir toplantıda ilçe
emniyet müdürlüğü yetkililerinin özverili ve iyi niyetli çalışmalarına
şahit oldum.
- Bazı okul müdürleri konuyu önemseyerek
yapmış oldukları tespitleri emniyet yetkileri ile paylaştılar. Notlar
alındı önlemler tartışıldı.
- İlçe merkezindeki mezbelelik yerler ve
metruk binalar takip altına alındı. Orada özellikle bally satışlarının
kontrol edilmesini, esnaf odasının da girişimleriyle ilçenin ihtiyacı
olan bally miktarının belirlenmesini, satışların giriş ve çıkış
envanterinin tutulmasını, konu ile ilgili yasal boşluk varsa acilen
yasa çıkarılmasını, bally ve tiner satışlarının vesikaya ve kimliğe
bağlanmasını anlatmaya çalıştım.
- Konunun bir başka boyutu ise
kırtasiyelerde satılan solvent içerikli yapıştırıcılardır. Piyasada
bol miktarda solvent içerikli yapıştırıcı imal bulunmaktadır. Bu
yapıştırıcıların önemli bir kısmı Uzakdoğu menşeili ithal
yapıştıcılardır ki maalesef gümrüklerden kontrolsüzce yurdumuza
sokulmakta ve dağıtımı yapılmaktadır.
- Bizler işimizi düzgün yapalım derken
eğitimin önemli bir parçası olan kırtasiyeler vasıtası ile
çocuklarımız zehirlenmektedir. Standartlara uygun olmayan solvent
içerikli yapıştırıcıların çocuklarımızla buluşturulmasında yegane amaç
imalat ya da ithalatçıların rant sağlama arzusudur.
- Ne acıdır ki en çok yapıştırıcı
kullanılan dersler olan görsel sanatlar ve teknoloji tasarım ders
öğretmenlerinin önemli bir kısmı da bu bilinçten yoksundur. Konu ile
ilgili acil önlemleri sıralamak gerekirse Tiner ve Balyy kullanımı ve
tüketimi ile ilgili ivedi bir yasal düzenlemeye gerek vardır.
- İlgili öğretmenler, yöneticiler,
emniyet mensupları, kırtasiyeciler ve doktorlar konu ile ilgili hizmet
içi eğitimden geçirilmelidir.
- Bölgedeki metruk binalar ve alanlar
kontrol altına alınmalı ve gerekli aydınlatmalar yapılmalıdır.
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
39 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- DİLENCİLERİ SEVMİYORUM
- Geçtiğimiz yıl ülkemizde artık
dilencilik müessesinin ortadan kalkması gerektiği üzerine bir yazı
yazmıştım. Bu yazıyı kaleme almamdaki gerekçem özetle şu şekildeydi.
- Valilik veya kaymakamlıklara bağlı olarak faaliyet gösteren sosyal
dayanışma ve yardımlaşma vakıfları vasıtası ile sosyal devlet olma
yolunda önemli aşamalar kayıt edilmiştir. Söz konusu vakıflar
aracılığı ile fakir fukara ve garip guraba ayni ve nakti yardımlarla
desteklenmektedir. İlgili vakıflar yemek, yiyecek, kömür ve para
yardımlarını sürekli artırılarak yapmaktadır. Ayrıca faizsiz kredi
desteği ile insanımıza kendi işini kurma imkanı da verilmektedir.
- Yeşil kart sistemi ile bütün yoksullar
sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmış ve sağlık hizmetinden
yararlandırılmaya başlanmıştır. Valilikler her ay halk günü düzenlemek
sureti ile ihtiyacı olanı takip ve tespit etmektedir. 65 yaşını aşkın
sosyal güvencesi olmayan yoksulların durumları incelenip huzurevine
alınmaktadır.
- Bütün bunların yanı sıra belediyeler
başta olmak üzere sürekli kendini yenileyen ve gelişen sosyal
dernekler de kermes, ayni ve nakti desteklerle fakir fukaraya yardım
etmektedir.
- Son yıllarda Türk insanının merhamet
duygusu en üst seviyeye çıkmış ve sosyal dayanışma konusunda süratle
sivil örgütlenmesini tamamlamıştır. Bu bağlamda sosyal dayanışma ve
yardımlaşma hususunda sivil örgütlerde devletle yarışır hale
gelmiştir.
- Kısaca özetlemek gerekirse yukarıda
açıklanan bilgiler ışığında yoksulun dilenmesi ile ilgili bütün
sebepler ortadan kaldırılmıştır. Buna rağmen Ramazan ayını da fırsat
bilen bir takım ar damarı çatlamış insanların sayısında artış
gözlemlenmektedir.
- Maalesef yüksek İslam ahlakı ile
taçlanmış Türk insanının merhamet duyguları Ramazan ayının da gelmesi
ile birlikte sömürülmektedir. İhtiyacı olanın isteme makamının sosyal
dayanışma ve yardımlaşma vakıfları ya da ilgili sivil örgütler
olduğunu en cahil vatandaş bile bilmektedir.
- Hal bu iken gün boyunca kentin bütün
caddelerini arşınlayan ve cami önlerinde bilinçli olarak yırtık pırtık
elbiseler giyinen, kafasını gözünü sarıp sarmalayan ve el açan
uyanıklara artık dur denilmesi gerekmektedir. Türk insanının merhamet
duygularının sömürülmesine göz yumulmamalıdır.
- Son yıllarda hızla gelişen sosyal
devlet anlayışı neticesinde dilencilik müessesi ortadan kalmıştır.
İnsanların dilenmesini gerektiren bütün sebepler devlet ve millet
tarafından ortadan kaldırılmıştır. Bütün bunlara rağmen merhamet
duyguları ticareti yapan uyanıklar ortada gezmektedir. İsteme adresi
belli olduğu halde bu çirkin ticaret anlayışı devam etmektedir.
- Bu edepsiz ve ar damarı çatlamış insanlar gerçek ihtiyaç sahipleri
de değildir. Gün geçmeye görsün ki hemen her gün bir dilencinin
üzerinden milyarlar çıkmasın ya da banka hesaplarında milyarlar
bulunmasın. Hatta araba daire gibi onlarca mal ve mülk sahibi
dilencilerin ortaya çıktığını düşündüğünüzde nasıl aldatıldığınızı ve
merhamet duygularınızın nasıl sömürüldüğünü bir düşünün.
- İşte bu yüzdendir ki dilencileri hiç
sevmiyorum. Üstelik sevmemekten de öte bütün dilencilerden nefret
ediyorum. Bu hassas konuda duyarlı davranarak bu konuyu geçtiğimiz gün
manşet haber olarak kamu oyu ile paylaşan Çorum Gazetesi’nin değerli
yöneticilerini de kutluyorum.
- Bütün bu bilgiler ışığında bütün
okuyucularımdan rica ediyorum. Dilencilere para vermeyiniz. Eğer
ısrarcı davranır yakarırsa sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfını
adres olarak gösteriniz.
-
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
40 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- YEŞİL BOYALI BİBER
- Bir canlının gen diziliminin
değiştirilmesi ya da ona kendi doğasında bulunmayan bambaşka bir
karakter kazandırılması yoluyla elde edilen canlı organizmalara
"Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar", kısaca GDO adı veriliyor. Bir
canlıdan diğerine gen aktarımı, bir çeşit kesme, yapıştırma ve
çoğaltma işlemi olup, genetik mühendisleri tarafından uygulanıyor.
Aktarılacak gen önce bulunduğu canlının DNA sından kesilerek
çıkarılıyor. Sonra vektör adı verilen taşıyıcı virüs ile bu gen DNA
molekülüne yapıştırılıyor.
- Frankeştayn Gıda olarak da nitelenen
GDO'lar bugün kolera bakterisi geni taşıyan yonca, akrep geni taşıyan
pamuk, tavuk genli patates,balık genli domates gibi gıdalar şeklinde
karşımıza çıkıyor. İnsanlık bugün doğal çeşitliliğe zarar vererek tür
zenginliğinin yok olmasına yol açan GDO ların çeşitli yollardan
yayılarak yeni Frankeştaynlar yaratma tehlikesiyle karşı karşıya.
Frankeştayn gıda yaratanların bir amacı var. Birim alandan daha çok
verim alıp, daha çok para kazanmak. Gözünü para hırsı bürümüş olan
frankeştayn gıda üreticileri yani GDO nun mimarları boş durmuyorlar.
Balık genli domatesle birlikte kabak bitkisine aşılanmış devasa
karpuzlarda onların eseri.
- GDO cuların bir başka marifetleri
bunlarla bitmiyor. Birim alandan daha fazla ürün almanın yanında
ürünün güzel görünmesi de onlar için önemli. Ürünün iri olması, düzgün
olması, parlak olması bu frankeştayn meyve üreticileri için çok
önemli. Tabii ki ürünün albenisi de tüketimi körüklüyor. Böylece GDO
nun yanında boyalı biber, şeker spreyli çilek, parlatıcılı
patlıcanlarla ilgili bir gıda parlatma ve boyama sektörü oluşmuş
durumda. Yani Genetiği değiştirilmiş mikroorganizma tekniği ile
üretilen ürünler için rahat yok. Ürün toplandıktan sonra bir kaç
günlük işlemden daha geçiriliyor.
- Dilerseniz okuyucularımızı aydınlatmak
için biz sadece boyalı biber ve boyalı mandalinalardan örnek verelim.
Öncelikle GDO lu mandalinalar normalden iri oluyor. Dalından
toplandıktan sonra önce yaprakları ayıklanıyor ve boylara ayrılarak
hizaya getiriliyor. Şekil bozukluğu olanlar tekrar ayrılıyor. Kapalı
özel karpit odalarında iki üç gün bekletiliyor. Dayanıklı olması için
sprey ile özel olarak ilaçlanıyor. Boyanması gerekenler turuncu renkli
ve parlatıcı özelliği olan özel sprey boyalarla boyanıyor. Bir gün
daha bekletildikten sonra etiketlenerek markalı ambalajlara sarılıyor.
Bir gün daha bekletildikten sonra kasalanarak pazara sunuluyor.
- Boyalı biberlere gelince; Biberlerin
dalında irileşmesi için sera ortamında sürekli hormonla destekleniyor.
Hormonun ayarı kaçtığında ise biberin rengi yeşilden sarıya doğru yön
alıyor. Tabii ki bunun da kolayı var. Biberler toplandıktan sonra
yapraklarından ayrılıyor. Boy boy ayrılarak gruplanıp hizaya
getiriliyor. Renk vermek için parlatıcı özelliği de olan ilaçlı
boyalarla boyanıyor. Sonra etiketlenip ambalajlanarak piyasaya
sürülüyor. Bu durumda bizlerde tabii ki en irisini, en güzelini, en
parlağını ve en renklisini alıyoruz. Daha sonra gözümüzden
sakındığımız ciğerparemiz eşimiz ve çocuklarımızla hormonlu, GDO’lu,cilalı
ve boyalı biberleri midemize indiriyoruz.
- Haliyle panik halimiz var. GDO’lu ürün
yemekten nasıl kurtuluruz diye kara kara düşünüyoruz. Nasıl mı? Elleri
öpülesi babaannemiz ölmeden onun köyde bin bir zahmet kurutup
hazırladığı tarhananın tarifini öğrenip ve marketten aldığımız hazır
çorbalardan kurtularak. Sizin kız; Yazın köye tatile gittiğinizde
çırparak yayık ayranı yapmayı, Kızılcık, vişne ve ayva marmelatını
karıştırarak meyve suyu yapmayı mutlaka öğrenecek. Damağını bu
tatlara alıştıracak ve okul kantininden kola içme alışkanlığını terk
edecek. Küçük oğlan okul kantininde hemen her gün ilaçlı patates cipsi
yemeyi, hamburger ile tıkınmayı bırakacak. Köyden bir çuval un sipariş
edeceksiniz ve börek ve çörekleri evde yapacak çantasına koyacaksınız.
Salçayı köyden getirecek; Yoğurdu evde yapacaksınız. Katkı maddeli
beyazlatılmış ekmeği evinize sokmayacak, buğday unu ile karıştırılmış
çavdar unundan ekmeği evde yapacaksınız. Tonla para verip parlatılmış,
boyanmış iri mi iri tornadan çıkmış gibi düzgün meyve ve sebzeleri
evinize sokmayacaksınız. Amerikan pirinci yerine Osmancık pirincini,
Brüksel lahanası yerine Güvercinlik lahanasını, İsrail domatesi yerine
İskilip Karaburun domatesini tercih edeceksiniz. Bamyayı Kargı’dan,
fasulyeyi Gümüşhane’den sipariş edeceksiniz. Böylece önce bozulmuş
olan kendi mutfağımızın genetiğini eski haline döndüreceğiz. Şunu asla
unutmayalım. Dışarıda tıkınmak ve ambalajlı ürün tüketmek zenginlik
değildir. Önce kafayı değiştirip özümüze dönmek gerek.
-
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
41 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- CEVİZ KATİLİ
- Geçtiğimiz Haziran ayı içerisinde Osmancık’ta yaşlı ve
hasta olan bir yakınımızın ziyaretine birkaç arkadaşla birlikte
gittik. Kapıyı açan yaşlı kadının iki gözü iki çeşme ağladığına şahit
olduk. Bir an için yaşlı adama bir şey mi oldu acaba diye düşündük.
Ancak durum korktuğumuz gibi değildi.
- Yaşlı kadın yaklaşık 25 yıl önce kendi elleri ile
dikip yetiştirdiği cevize zarar verildiği anlatıyordu. Teyze ile
birlikte bahçeye doğru yöneldik. Kadın verdiğimiz destek ile biraz
moral bulmuş ve kendine gelmişti. Bahçedeki çeşmeden yüzünü yıkamasını
sağladık. Yüzünü yıkadı ve bizimle birlikte cevizin yanına geldi.
- Gördüğümüz tablo karşısında irkildik. Yaklaşık 25
yaşlarında olduğunu tahmin ettiğimiz ceviz hemen helmen bahçenin en
heybetli ağaçlarından birisiydi. Geniş ve uzun kolları üzerindeki
dallarında bulunan meyvelerin bolluğu ise oldukça cömert ve bereketli
bir ağaç olduğunu gösteriyordu.
- Cevizin muhteşem görüntüsü birilerini tedirgin edip
kıskandırmış olacak ki karanlık bir el cevize zarar vermişti. Ceviz
ağacının Kuzey batıya bakan kısmının gövdeden kabukları ayrılmıştı.
Gövdeyi saran kabuklar boydan boya özel bir bıçak ile sıyrılmıştı. Bu
insanlık dışı davranışa tepki veren çeyrek asırlık ağaç adeta
savunmaya geçmiş ve yarayı onarma gayreti içerisine girerek gövdenin
yaralı kısmı sulanmıştı.
- Ziraat mühendisi olan arkadaşımız yaşlı teyzeye
toprağı çamur halinde yaralı kısma sıva halinde sürmesini, ceviz
ağacına sık su vermesini ve gövdeyi iki üç günde bir sulandırmasını
tembihledi. Bu durumda ağacı kurtarabileceklerini söyledi.
- İlgimizden oldukça memnun kalan yaşlı kadının ağlaması
kesilmişti. Morali yükselen kadın ağaçtan ne istediniz diye
söyleniyor; komşunun sevgiden uzak,topluma küskün oğlunun zamanla bu
zararı yaptığını, ailesinin de yıllarca sınırlarına ve ağaçlarına
zarar verdiğini; şimdi babasının yalan dünyayı terk edip gerçek
dünyaya göçtüğünü ve bu hırs ile öteye bir şey götüremediğini
anlatıyordu.
- Arkadaşlarımızla birlikte olayı Allah’a havale
etmesini söyleyerek hasta olan beyinin ziyaretine geçtik. Hasta olan
adama da ceviz olayından hiç bahsetmedik. Ziyaretimizden oldukça mutlu
olan yaşlı adam ve karısının hayır dualarını alarak oradan ayrıldık.
- Aradan geçen yaklaşık bir aylık zaman
sonrasında ceviz ağacını hep merak ettim. Ağacın koyu yeşil olan
yaprakları önce açık yeşile döndü. Diğer ceviz ağaçlarının yeşili ile
kıyaslandığında bu durum açık ve net fark ediliyordu. Sonra Açık olan
yeşil şimdilerde biraz sarıya doğru dönüştü.
- Anlaşılan çeyrek asırlık ceviz
ağacından giderek umut kesiliyor. Ağacın kurtulma ihtimali %15 . Eğer
ağaç kurtulursa büyük emekler sonunda kurtulmuş olacak. Eğer ağacı
kurtaramazsak ceviz katili kına yakmaya hazırlansın.
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
42 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KIZILIRMAK AĞLIYOR
- Çevre ve Orman Bakanı Veysel EROĞLU
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığı bir konuşmada ülkemizdeki
nehirlerin organik ve ağır metal kirliliği düzeylerini açıkladı. Buna
göre, Kızılırmak organik kirlilik açısından 2. sınıf yani az kirli
ağır metal bakımından ise 3. sınıf yani çok kirli düzeyde bulunuyor.
- Evet; yukarıdaki açıklamalar ve
yazımızın başlığından da anlaşılacağı üzere Kızılırmak ağlıyor.
Kızılırmak’ın içerisinden veya yakınından geçen bütün köy ve
beldelerin kanalizasyonları Kızılırmak’a akıtılıyor. Ayrıca Kızılırmak
yatağına yakın çevrelerde bulunan sanayi tesislerinin bir kısmının
atıklarını Kızılrmak2a akıttıkları ve katı atıklarında ırmak yatağında
dolgu malzemesi olarak kullanıldığı da biliniyor.
- Dilerseniz Kanalizasyon kavramını önce
açıklayalım. Kanalizasyon (Şehir Atık suyu) içinde bulunan değişik
organik maddelerin (fenol, benzen, deterjan, kimyasal kağıtlar,
plastikler, klorlu bileşikler, pestisidler, yağ ve gres vb.)
mikroorganizmalar üzerinde yapmaktadır. Bu nedenle tehlikeli organik
kirleticiler içeren, atık sular, fiziksel, kimyasal ve biyolojik olmak
üzere üç tür kirlilik gösterirler.
- Suyun fiziksel özelliklerinin
değişmesi (renk, koku, tat, bulanıklık, sıcaklık, pH v.s) fiziksel
kirliliğe neden olur. Sıcaklık ve pH, nehirlerdeki bitkisel ve
biyolojik hayatı etkileyen önemli parametrelerdendir. Yüksek
sıcaklıkta çevreye bırakılan atık su, karıştığı nehir suyunun
sıcaklığını doğal olarak arttıracaktır. Oksijenin yüksek sıcaklıkta,
sudaki çözünürlüğü azalacağından, nehir suyundaki biyolojik oksijen,
biyolojik hayat için yetersiz kalacaktır.
- Zamanla suda birikime sebep olan
kurşun, civa gibi ağır metaller, biyolojik yolla parçalanabilen
organik maddeler ve inorganik atıklar suda kimyasal kirlilik yapar.
Kimyasal kirlilik, genellikle sanayi atıklarının arıtımsız olarak
sulara verilmesi sonucunda oluşur. Bazı endüstriyel atık sulardaki
dayanıklı kirleticiler, alıcı su ortamında birikme, canlıların
dokularında yoğunlaşma ve belli sınırlar üstünde canlılar üzerinde
doğrudan toksik etki etme özelliklerine sahiptirler. Ayrıca
endüstriyel atık suların sebep olduğu kirlenmelerde ekolojik denge
bozulmasına daha çok rastlanmakta ve bu bozunma çoğunlukla geri dönüşü
olmayan bir nitelik taşımaktadır.
- Kimyasal kirleticiler özelliklerine
göre üç sınıfta toplanmaktadır. Bozulmadan kalanlar: Klorür gibi
inorganik bileşiklerde zamanla parçalanma görülmez. Değişebilenler:
Biyolojik olarak parçalanabilen organik kirleticilerdir.
Mikroorganizmalar tarafından parçalanarak inorganik kararlı maddelere
dönüşürler. Kalıcılar: Zamanla biyolojik birikime yol açan cıva,
arsenik, kadmiyum, krom, kurşun, bakır gibi metaller, tarım ilaçları
gibi organik maddeler ve uzun yarı ömürlü radyoaktif maddelerdir.
Bütün bu kirlenmenin kanserojen oldukları da bilimsel olarak
ispatlanmıştır.
- Biyolojik kirliliği, organik atıkların
etkisiyle su kaynaklarında üreyen algler, küfler ve bakteriler
oluştururlar. Bu canlılar zamanla ortamdaki oksijeni tüketirler.
Oksidasyon işlemine bağlı olarak, termik reaksiyonlar suyun
sıcaklığını yükselterek diğer canlıların yaşaması için gereken oksijen
miktarını düşürmeye devam eder ve orta vadede de nehir deki bitkisel
hayatla birlikte canlı türleri zamanla yok olur.
- Yukarıda özetini vermeye çalıştığım
kirlilik oluşturan etmenlerin yanı sıra nehir yatağı ile sürekli
oynanması, kaçak sulama yapılması, metropollerin içme suyu
ihtiyaçlarını karşılamak için nehirlere gözünü dikmesi, inşaat
sektöründeki kum ihtiyacının nehir yatağından karşılanması, kum ve taş
ocakları açılması, sanayi atıkları, taş ve molozlarla yatağın
doldurulması, yerel yönetimlerin çeşitli sebeplerle ırmak yatağında
kontrolsüzce işlem yapmaları ve barajların ihtiyaç durumuna göre
nehir suyunun sık sık kesilmesi sonucunda da nehir yatağındaki
kirlilik çoğalmaktadır. Nehir suyunun kesilmesi ile birlikte
fırsatçılara gün doğmakta nehir içerisindeki küçük göletler rant
kapısı haline gelmektedir.
- Bütün bu bilgiler ışığında asırlardan bu yana; Anadolu’nun ekmeği
aşı ve bereket kapısı olan Kızılırmak için için ağlamaktadır.
Kızılırmak’ın gözyaşlarını dindirebilmek için zaman içerisinde bir
takım hamleler yapılsa da bu yeterli değildir. Ülkemizin henüz bir su
yasası yoktur. Bu cennet vatana, ait olduğumuz topluma, yaradılış ve
var oluşumuz gerçeklerine, yaşadığımız gezegene karşı vicdani
sorumluluğumuz gereği suya ilişkin bütün faaliyetlerde bazı kuralların
getirilmesi ve uygulanması gerekmektedir.
- Bu bağlamda doğa hakkına bağlı olarak
su hakkı ve dolayısı ile insan hakkı olarak olaya bakılmalıdır. Su
insan dâhil tüm canlılar için en önemli hayat kaynağıdır. Çare su
yasasının bir an önce çıkarılması ve yürürlüğe konulmasıdır. Su
kaynaklarının kullanımı ile ilgili kurallar ve ihlal edenlere ise ağır
yaptırımlar getirilmelidir. Suyla ilgili meseleler ancak böyle bir
anlayış ve adalet duygusu ile çözümlenebilir.
- Böylece Anadolu’nun en uzun bereket
kapısı olan Kızılırmak başta olmak üzere göller, çaylar ve dereler
kurtulacak ve doğa ile birlikte insanlık kazanacaktır. Haydi,
Kızılırmak’ın gözyaşlarını dindirelim. Kızılırmak’ın gözyaşlarının
dindirelim ki yarın çocuklarımız ağlamasın.
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
43 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- MODERN KÖY TAVUKÇULUĞUNU TEŞVİK
EDİLSİN; KEKLİK AVI YASAKLANSIN
- Geçtiğimiz yılarda ülkemizin başına musallat olan kuş
gribi vakaları kısmen gündemden düştü. Son iki yıldan bu yana kuş
gribi vakalarının yerini Kırım Kongo kanamalı hastalığının bir başka
deyişle kene vakalarının aldığı biliniyor. Ben bu iki belanın da bir
biri ile bağlantılı olduğunu tahmin ediyorum.
- Dilerseniz kuş gribi vakarlını ve yapılan mücadele
şeklini biraz irdeledikten sonra kene vakasına gelelim. Bu gün kuş
gribi olarak adlandırılan hastalık bizim çocukluğumuzda mahallemizdeki
tavuklara sık sık musallat olurdu. Mahalleli kadınlarda bu durumu
mahallenin tavuklarına “ölek” geldi diye yorumlardı. Birkaç gün
içerisinde mahallede bütün tavuklar bu hastalık nedeni ile ölürdü.
Tabii ki bıçak yetiştirilip kesilebilenler afiyetle yenirdi. Gün geldi
mahallede “ölek” geldi diye yorumlanan tavuk ölümlerinin adı kuş gribi
diye bilimsel bir hal aldı. Ancak arada bir fark vardı ki o zamanlar
bu hastalık insanları etkilemiyordu. Bu gün ise insanların bağışıklık
sistemi zayıflamış olacak ki kuş gribi denilen hastalık insanları
olumsuz yönde etkilemeye ve insan ölümlerine neden olmaya başladı.
- Hastalık insanlar için ölümcül tehlike oluşturduğuna
göre bu hastalıkla acil mücadele edilmeliydi. Kuş gribinin görüldüğü
bölgeler karantinaya alındı. Bölgede kanatlı ne varsa derhal
boğazlandı. Söz konusu kanatlılar aşı yapılmadan ve incelenmeden,
hastalığın var olup olmadığı tespit edilmeden boğazlanması son derece
ilkel ve vebali olan bir durumdu. Son derce insanlık dışı ve canice
uygulanan bu yöntem gelecekte başımıza yeni belaların açık ve net
habercisi olmuştur.
- Bu yöntemle Türkiye’min köylerinde tavuk, kaz, hindi,
ördek vb. kanatlı ne varsa hepsi boğazlandı. Çorum’un köyündeki Ayşe
teyzemin gözyaşlarına aldırmadan canlı canlı dört beş tavuğunu
boğazlayıp kireç kuyusuna doldurmanın faturası mutlaka ağır olmalıydı.
- O günlerde akrepler çoğalacak keneler tehlike saçacak
diye bir yazı yazmıştım. Bu gün gibi hatırlıyorum.
- Gün geldi avcılarımız da bir yandan keklik neslini
tükettiler. En ucuz ve basit olanı 8 mermi atan otomatik tüfekler
hemen her gün doğada katliam yapmaya devam ettiler. Kenelerin en büyük
dengeleyicisi olan keklik, hopan, güvercin, üveyik, sığırcık,
karatavuk ve bıldırcın türü bütün kanatlılara otomatik tüfekli avcılar
ölüm kustular. Avcıların doğayı tahrip etmelerine devlet hep seyirci
kaldı ve kara avcılığını caydırıcı, engelleyici hiçbir önlem alınmadı.
- Artık doğanın intikam zamanı gelmişti. Bilinçsiz bir
şekilde ilkel yöntemlerle boğazlanan tavuklar ve avcılar tarafından
nesli tüketilme aşamasına getirilen keklik,hopan vb. kanatlılar
kalmayınca keneler çoğalmaya ve ölüm kusmaya başladılar.
- İşte bu ilkelliğin, insanlık dışı canice uygulamaların
faturası ağır olmaya başladı. Yetmiş milyonluk koca Türkiye’nin başına
keneler musallat oldu. Kene vakası tıbbi adı ile Kırım Kongo kanamalı
hastalığı nedeni ile hemen her gün bir insanımız ölüyor. İnsanlar
doğaya çıkmaya korkuyor. Piknik yapmak haram oldu. Mesire yerleri
boşaldı. Türkiye kara kara düşünmeye başladı. İnsanlar sinek
ısırmasından dahi şüphe etmeye başladı.
- Bozulan doğanın dengesini günübirlik üretilen çözümler
yerine bozduğumuz doğanın dengesini yeniden kurma çabası içerisine
girerek düzeltebiliriz. Her şeyden önce azatlığımız kanatlı sayısını
doğaya iade etmek birinci borcumuz. Modern köy tavukçuluğu acilen
teşvik edilmelidir. Beyaz etten para kazanan birilerinin hesabı değil
Türkiye’nin doğal geleceği önemlidir ve ön planda tutulmalıdır. Köyde
tavuk, hindi vb. besleyecek vatandaşlarımızın tavuk sayısına göre
kredi vergi indirimi, yem, otlak vb. teşvikler mutlaka getirilmeli,
köylerde açık kanatlı besiciliği özendirilmelidir. Keklik, hopan,
sülün, güvercin, üveyik, sığırcık, karatavuk ve bıldırcın türü kene
dengeleyici bütün kanatlıların avlanması 5 yıl süre ile derhal
yasaklanmalı bu avı yapanlara hapis cezası başta olmak üzere ağır
yaptırımlar getirilmelidir. Av ve yaban hayatı koruma, Milli parklar
genel müdürlüğü vb. resmi ve konuya duyarlı ve ilgili sivil kuruluşlar
işbirliği içerisinde projeler üretmelidir. Bu projeler vasıtası ile
yaban hayatına salınmak üzere Keklik, hopan, sülün,
güvercin,üveyik,sığırcık,karatavuk ve bıldırcın türü yetiştiriciliği
özendirilmeli kredi vb teşvik imkanları bu kuruluşların hizmetine
sunulmalıdır.
- Bütün bu uygulamaların sağlıklı ve
başarılı bir şekilde yürütülmesi ve doğadan aldıklarımızı geri doğaya
iade etmemiz halinde önümüzdeki yaz sezonunda kene vakası ortadan
kalkacak ve Türkiye toplum sağlığı tarihinde acı bir tecrübe olarak
yerini alacaktır.
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
44 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- DEVLET MEMURLUĞUNA GİRİŞTE YAŞ
SINIRININ KALDIRILMASI ÇAĞIN GEREĞİDİR
- Devlet memurluğuna giriş yaş sınırı
hali hazırda otuz beştir. Öğretmenliğe giriş yaş sınırı ise kırktır.
- Günümüz dünyasında ortalama insan ömrü
uzamış ve Sosyal güvenlik yasalarında düzenleme yapılmış ve emeklilik
yaşı atmış beşlere çıkarılmıştır. İlköğretime başlangıç yaşı yedi;
İlköğretim sekiz yıl olmuş ve liseler dört yıla çıkarılmıştır.
Ortalama yüksek öğretim süresi beş yıldır.
- Basit bir hesaplama ile bir kişinin
lisede bir yıl kaybettiğini, Üniversite kapısında iki yıl beklediğini
ve bir yıl hazırlık okuduğunu üstelik beş yıllık bir bölümde de bir
yıl kaybettiğini ayrıca kamu personeli seçme sınavına girip üç yıl iş
beklediğini varsayalım. Bu durumda kalemi elimize alıp topladığımızda
karşımıza otuz ve otuz iki yaş gibi rakamlar çıkmaktadır. Bu
rakamların üzerine erkekler için askerlik görevini de eklediğinizde
yaş otuz dört olur.
- Bu durumda insana yatırım yapma
faktörü işlevini kaybeder. Böylece yaklaşık otuz yılda
yetiştirdiğiniz, yatırım yapıp paralar harcadığınız insanları işsizlik
korkusu sarar. İşsizlik korkusuna ek olarak işe yaramazlık sendromu da
bu olumsuzluklara eklendiğinde ortaya vahim bir tablo çıkar. Burada
da senin yaşın doldu. Sen devlet memuru da olamazsın Kamu personeli
seçme sınavına da giremezsin demek öncelikle insan haklarına
aykırıdır.
- Evet belki hayata atılmak için
liselerin üç yıl olduğu ve ön lisans eğitimin yeterli olduğu,emeklilik
yaşının ellilerde olduğu,insan ömrünün ortalama atmış beş yıl olduğu
bir dönemde devlet memurluğu ve öğretmenliğe giriş için otuz beş ve
kırk yaş sınırı mantıklıydı.
- Ancak artık Türkiye gelişmiş ve şartlar değişmiştir. Hayata
atılmak için ön lisans eğitimi bazı mesleklerde yeterli değildir.
İlköğrenime başlama yaşı yedilere çıkmış lise eğitimi dört yıla
çıkarılmıştır. Ortalama insan ömrü yetmiş yaş üzerine çıkmış ve
emeklilik yaşı da atmış beşlere çıkarılmıştır. Yaşam standartlarının
gelişmesi ile eğitim ihtiyacı da yükselmiştir.
- Bu bağlamda devletin resmi istatistiklerine bakıldığında evlenme
yaşı da yükselmiştir. Dolayısı ile hayata atılma yaşı ilerlemiştir.
Bütün bu gelişmeler ışığında gelişmeyen geride kalan tek faktör devlet
memurluğu ve öğretmenliğe giriş yaş sınırlamasıdır. Dolayısı ile
ivedilikle bu sınırlama kaldırılmalıdır.
- Devlet bakanımız Mehmet Ali Şahin'in
bu hususta geçen yıl düzenleme yapılacağı sözü vardır. Meclis açılır
açılmaz görüşülecek olan öğrenci af yasasına bir madde ilave
edilerek bu çağ dışı sınırlamaya son verilmelidir. Aksi taktirde af
ile üniversiteye dönecek öğrenciler için de bu af bir anlam ifade
etmeyecektir. Çünkü otuz beş yaşında üniversiteden mezun olma
fırsatını yakalayan bu insanların da hevesleri kursaklarında
kalacaktır. Dolayısı ile bu öğrenci affı güdük kalacaktır.
- Eğer sosyal güvenlik ve emeklilik
hususu düşünülürse bir hatırlatma yapma gereği hissedeceğim.
Bilinmektedir ki artık çağdaş toplumlarda emeklilik kişinin bireysel
sorunudur.
- Üstelik otuz beş kırk yaşlarına
yaklaşmış bu insanların genelde üç beş yıl gibi sigortalılıklarının
var olduğu da göz ardı edilmemelidir. Ayrıca yukarıda anlatıp
hatırlatma yaptığımıza göre çağdaş toplumlarda devletin bireyi zorla
emekli etme gibi bir yükümlülüğü olmayıp bu durum bireysel bir
sorundur.
- Bu durumda mağdur olan; Kamu personeli
seçme sınavı kapısında yıllarca bekleyen, öğrenci affı nedeni kırk
otuz beş kırk yaşlarında üniversite bitirme konumunda olan on binlerce
insan mevcuttur. Bu insanlar iş güç sahibi olduklarında geçmişteki üç
beş yıllık sigortalılıkları da dikkate alınırsa emeklilik yaşı da
atmış beş olduğuna göre emeklilikleri için hiç bir engel yoktur.
- Konuyu kısaca özetlemek gerekirse;
ekonomik ve sosyal gelişmeler gereği Kamu personeli seçme sınavı için
yaş sınırlaması anlamsız ve çağ dışı bir uygulama olup
kaldırılmalıdır. Bu durumda üniversite öğrenci affı da anlam
kazanacaktır. Aksi taktirde af anlamsız ve güdük bir af olmaktan öteye
gidemeyecektir. Bir hukuk devleti olan Türkiye’de bu durum belki de
gözden kaçmış önemli bir husustur. Büyük umutlarla bir lisans
bölümünden mezun olmuş ve bilim yuvaları Üniversitelerce öğretmenlik
ünvanı ile taçlandırılmış ve bir kısmı öğrenci afları ile üniversite
bitirererek yarınları için umut tohumları ekmiş insanların önüne sınır
koymak önemli bir insan hakkını ihlal etmek anlamına gelmektedir. İşin
en dramatik yanı ise bu durum gelecekte Avrupa insan hakları
mahkemesine taşınabilir ve ülkemizi sıkıntıya sokabilir kanaatini
taşımaktayım.
- Bütün bu haklı sebepler göz önüne
alındığında siyasilerimizin işi çok kolaydır. Meclis açılır açılmaz
görüşülecek olan üniversitelerden ilişiği kesilen öğrencilerin
üniversiteye dönüşlerine imkan sağlayacak olan af Yasasına bir iki
madde eklenmeli ve Kamu personeli seçme sınavı ve öğretmenlik
mesleğine girişin önündeki engeller kaldırılmalıdır.
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
45 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KADIN SIĞINMA EVİNİZ VAR MI?
- Hemen her gün gazete ve televizyon
haberlerinde bir kadının işkenceye maruz kaldığı haberlerine şahit
olmaktayız. Ne acıdır ki dünyada kadının konumu en çok suiistimal
edilen ülkelerden birisi Türkiye.
- Dilerseniz öncelikle kadının tehlike
yaşadığı ve suiistimal edildiği konuları hatırlayalım. Ülkemizin doğu
ve güney doğusunda töre gereği pek çok kadın yakınları tarafından
öldürülüyor ya da ölüm korkusu ile yaşıyor. Yine aynı bölgede kadınlar
kendinden yaşça büyük ve istemediği insanlarla evlendiriliyor. Bu
bağlamda kadının rızasına başvurmak yok. Yine ülkemizin tamamında on
binlerce kadın kocası tarafından yapılan işkence ve dayak olayına
maruz kalıyor. İş bununla da bitmiyor ve özellikle bu ülkenin
varoşlarında kadının bedeni suiistimal edilerek fuhuş yapmaya
zorlanıyor. Ana çerçevede özetlemeye çalıştığımız bu olay ve sebeplere
benzer suiistimalleri eklemek mümkündür.
- Ülkenin dört bir yanında psikolojisi
bozulmuş ve acil tedavi edilmesi gereken on binlerce erkeğin baskı,
fiziksel, cinsel ve sözlü şiddetine maruz kalan kadınların önemli bir
kısmının da psikolojisi bozuluyor. Bu durumda olan kadınların çoğunun
baba evine dönme çabaları da boşa çıkıyor. Dolayısı ile pek çoğu
aileleri tarafından şiddet gördüğü eve dönmeye ikna ediliyor ve
zorlanıyor. Birkaç deneme sonunda malum kadın ortada kalıyor.
Toplumsal bir yara haline gelen bu durumu çözmek ve kadına sahip
çıkmak ta tabii ki sosyal ve modern devlete düşüyor.
- Ülkenin metropollerinde yetersiz de
olsa kadının korunmasına yönelik çalışmaların var olduğu ve başarı ile
uygulandığı bilinen bir gerçek. Acilen bölgemizle ilgili bir durum
değerlendirmesi yapmamız gerek.
- Belediyelerimizin sokak hayvanlarına
sahip çıktığı ve sokak hayvanlarını koruma altına aldığını biliyoruz.
Burada bir eleştiri getirmek gibi bir niyetimiz yok. Sokak
hayvanlarına sahip çıkmak modern toplumların birinci
önceliklerindendir. Ancak kadına sahip çıkmak ve durumu yukarıda
özetlenen kadınlarla ilgili bir çalışma yapmak ve bu bağlamda insana
yatırım yapmak ta modern toplumların en birinci önceliklerinden
olmalıdır.
- Buna göre; konu ile yakından ilgili
olduğunu düşündüğümüz il sosyal hizmetler müdürlüğü, Çorum, Osmancık,
Sungurlu, İskilip ve Alaca olmak üzere beş büyük belediyenin toplumda
suiistimal edilen fiziki, sözlü ve cinsel şiddete maruz kalan
kadınlarla ilgili bir faaliyeti var mı? Yine il genelinde faaliyet
gösteren konu ile ilgili sivil toplum örgütleri, kadın derneklerinin
bu konuda bir faaliyeti bir girişimi var mı? Baskı, şiddet ve korku
altında kalan kadınlara yönelik bir koruma, bilgilendirme, lobi vb.
Etkinliklerde bulunmak ve konu ile ilgili gündem oluşturmak söz konusu
sivil toplum örgütlerinin öncelikli hedefi olmalıdır diye
düşünmekteyim? Ayrıca Çorum’umuzun bilim ışığı çiçeği burnunda Hitit
üniversitesinin kadına yönelik şiddet konusunda ne gibi faaliyetleri
var. Çorum’da bu konuda seminer, sunum, panel sempozyum vb.
faaliyetler olacak mı merak ediyorum.
- Yukarıda özetmeye ve konu ile
ilişkilendirmeye çalıştığım kamu ve özel bütün örgütler ve 5 büyük
belediye bölgede kadın sığınma evleri açmayı düşünüyor mu?
- Çocukları ile ortada kalan bu kadınlara sahip çıkmak ve bu
insanları koruma altına alarak; barınma, korunma, rehabilite edilme,
istihdam ve topluma kazandırılma faaliyetlerinin bir arada yürütüldüğü
kadın sığınma evlerinin açılması halinde Çorum ülkenin gündem
oluşturacaktır. Dolayısı ile Çorumlu bu önemli toplumsal konuda haklı
olarak alkışlanacaktır.
- Haydi, kolay gelsin.
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
46 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- FİLİSTİN’E YOLA ÇIKARKEN DOĞU
TÜRKİSTAN’I UNUTMA
- Filistin’e yola çık kampanyası
aylardan bu yana devam ediyor. İngiltere’den başlayan yardım hareketi
Türkiye’yi geçerek Şam üzerinden Lazkiye’ye geçti. Lazkiye limanından
Ulusoy 6 isimli gemi ile Gazze’ye ulaşılması planlanıyor. Bir ara
İsrail saldırılarından çekinen gemi firmalarının konvoyu taşımak
istememesi üzerine gemi krizi çıkmıştı. Ancak bir Türk firmasının
konvoyu taşıyabileceğini belirtmesi üzerine kriz atlatılmıştı. Lazkiye
Limanı'na gelen ''Ulusoy 6'' gemisine konvoyda yer alan yaklaşık 200
araçla birlikte 50 kişi bindi.
- İngiltere’den yola çıkan yardım
konvoyu yol aldıkça büyüdü. Konvoyda Filistin’e destek veren
Hıristiyan ve Yahudilerde bulunuyor. Bu bağlamda yardım oluşumunu
uluslar arası çerçevede gerçekleşmiş oluyor. Yardımın Türkiye ayağını
İHH İnsani Yardım Vakfı ve Anadolu İnsani Yardım Derneği (AYDER)’in
yürüttüğü “Filistin’e Yol Açık’ sloganlı yardım konvoyu ülkemizde
büyüdükçe büyüdü. Yardıma Türkiye’den destek veren duyarlı
Müslümanları alkışlıyoruz. Konu Filistin olunca havadan, karadan ve
denizden destek yağıyor. Allah bu yardıma sebeb olanlardan razı olsun
İHH İnsani Yardım Vakfı başkan yardımcısı Yaşar Kutluay konu ile
ilgili bir açıklama yapmış. “27 Aralık 2008 tarihinde İsrail’in,
Gazze’ye saldırı başlattığını, İsrail’in havadan, karadan ve denizden
yürüttüğü saldırıda her türlü silahın savunmasız Filistin halkı
üzerinde kullanıldığına dikkat çeken Yaşar Kutluay, “İnsansız uçaklar,
çocuk, kadın, yaşlı demeden hedef tanımaksızın Gazze topraklarının
üzerine bombalar yağdırırken, kullanılması yasak olan fosfor
bombalarının altında 500’ü çocuk olmak üzere bin 500 insan hayatını
kaybetti.” Yaşar beyi bu duyarlı tavrından dolayı kutluyoruz.
- Konu Filistin olunca, İHH başta olmak
üzere havadan karadan ve denizden yardım yağdıran bütün sivil toplum
örgütlerini Doğu Türkistan’da Çin zulmü altında inim inim inleyen
Müslüman Türker içinde kampanya düzenlemeye davet ediyorum. Hatta
kampanya’ya destek veren Müslümanları da neden bu kampanyaya Doğu
Türkistan dahil edilmedi sorgusunu yapmaya davet ediyorum.
- Bakınız; konunun vahameti ne
boyutlarda Doğu Türkistan’da neler oluyor bir hatırlayalım. Doğu
Türkistan'da hamile kadınlara zorla kürtaj yapılıyor yüzbinlerce insan
kısırlaştırıldı, ayrıca Kur'an-ı Kerim’in öğretilmesi ve ibadetlerin
yapılması yasaklanıyor, camiler ibadete kapatılarak 'domuz ahırı'
olarak kullanılıyor. 1947 yılında 1.5 milyon olan Doğu Türkistan'daki
Çinli sayısının bugün 10-11 milyona ulaştığı belirtiliyor.. Her yıl
ortalama 400 bin Çinli Doğu Türkistan'a getirilip yerleştiriliyor.
Çin’in asıl hedefi 2020 yılına kadar Doğu Türkistan'da 50 milyon
Çinli'yi getirip, ülkenin asıl sahibi Müslüman Türkleri azınlıkta
bırakmak. Kızıl Çin hükümeti, Doğu Türkistan Müslüman halkına tarihte
başka örneği olmayan yöntemlerle hem fiziki hem de kültürel soykırım
uygulamaktadır. Bir yandan ülkeye Çinli göçmenler getirilirken, diğer
yandan Müslüman Türk kızları çalıştırılmak bahanesiyle Çin'e götürüp
zorla gayrimüslimlerle evlendirilmektedir. Çin hükümetinin Türk
köylerinde nükleer denemeler yapmasına uygar dünya sesini
çıkarmamaktadır. Çiftçilerin ellerinden alınan topraklar, Çinli
göçmenlere verilmektedir."Yeraltı zenginlikleri talan edilerek,
Çinlilerin refah ve zenginliğinde kullanılmaktadır. Çin'in
gelişmesinin en büyük etkeni Doğu Türkistan'dır. Çünkü; Doğu Türkistan
yer altı ve yer üstü zenginliklerine önemli derecede sahiptir.
Müslümanların özgürlükleri tamamen kısıtlanmıştır. Dini bayramların
kutlanması, oruç tutulması, namaz kılınması yasaklanmıştır. Budist ve
Hıristiyan Çinliler ibadetlerinde tamamen serbesttir. Hıristiyan
misyonerler, Doğu Türkistan'da serbestçe dolaşıp propaganda
yapabilmektedir. Doğu Türkistan'dan son günlerde gelen toplu infaz
haberleri gelmektedir.. Doğu Türkistan meselesi sadece Müslüman Uygur
Türk’lerinin bir sorunu olarak görülmemeli ve bu mazlumlara vicdan
sahibi insanlar sahip çıkmalıdır.
- Bugün Doğu Türkistan'da yaşayan
Müslüman Türkler, "Mao'nun Kızıl Çin"inde yaşananların tekrarını
yaşamaktadırlar. Gençler sebepsiz yere tutuklanmakta, rejime karşı
oldukları iddiası ile idama mahkûm edilerek kurşuna dizilmekte,
kazançları acımasız vergilerle ellerinden alınmakta, halk açlık
tehlikesiyle ölümün eşiğinde yaşamakta, Müslüman Türk köylerinde
yapılan nükleer denemelerle ölümcül hastalıklara yakalanmaktadır. Çin
mahkemelerinde yargılanan Müslümanlara diri diri toprağa gömme,
öldüresiye dövülen bir insanı çıplak halde karlarda yatırmak, iki
bacağından iki ayrı öküze bağlanan bir insanı ikiye bölmek gibi
cezalar uygulanmaktadır. Batılı ülkeler, Çin tarafından tüm dünya ile
irtibatı özellikle kesilen bu topraklardaki insan hakları ihlallerini
her zamanki gibi görmezlikten ve duymazlıktan gelmektedir.
- Doğu Türkistanlı Müslümanlar, yaklaşık
üç asırdan bu yana Çin egemenliği altında yaşamaktalar. Çinliler, bir
İslam toprağı olan Doğu Türkistan'a "kazanılmış topraklar" anlamına
gelen "Sincang" adını koydular ve burayı kendi toprakları olarak
tanımladılar. 1949 yılında Mao önderliğindeki komünistlerin Çin'in
yönetimini ele geçirmelerinin ardından, Doğu Türkistan üzerindeki
baskılar eskisine oranla daha da arttı. Komünist rejim politikası,
asimile olmayı reddeden Müslümanların fiziksel olarak imha edilmesine
yöneldi. 1949 yılından sonra Mao liderliğindeki komünist Çin’in
asimilasyonu ve Doğu Türkistanlıları katletmesi korkunç boyutlara
ulaştı. Ya öldürüldüler ya da kıtlık ortamında ölüme terk edildiler.
1965'ten sonraki katliamlarla birlikte, öldürülen Doğu Türkistanlı
sayısı 35 milyon gibi inanılmaz bir rakama ulaştı.
- Doğu Türkistan'da halka uygulanan
baskılar, Sırplar'ın Bosna'da Müslüman Boşnaklara veya Yahudilerin
İsrail’de Filistinlilere uyguladıklarından farklı değildir.
- Evet Doğu Türkistan’daki Çin zulmünün sadece kısa bir özetini
anlatmaya çalıştım. Şimdi bütün bu bilgiler ışığında Filistin’e yola
çıkanlarla ilgili kafanızda birazcık soru işaretleri oluşmadı mı?
Filistin’e yola çıkanlar beraberinde Doğu Türkistan’a yola çıkamazlar
mıydı? Filistin’e yola çıkanların içerisinde Hıristiyan ve Yahudilerin
bulunması kafanızda bir takım soru işaretleri oluşturmadı mı?
Geçtiğimiz Kurban Bayramı başta olmak üzere Filistin’i ve Afrikalı
Müslümanların adını kullanan bir takım yardım kuruluşlarının isimleri
kurban kesimi konusunda bir takım kirli işlere bulaşmadı mı? Son bir
not Filistin’e Yol Açık bırakılırken Doğu Türkistan’a yolun kapalı
olmasını mı arzu ediyorsunuz? Doğu Türkistan’da Çin zulmünü yaşayan
Müslümanların Türk olması acaba bu işin reytingini mi düşürüyor?
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
47 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- AH ŞU TRAKTÖRLER
- Yaklaşık son 1 aydan bu yana işimize
gidip gelebilmek için kısa süreli de olsa gece yolculuğu yapmak
zorunda kalıyoruz. Mesai saatlerinin akşam 17.00 sona ermesi nedeni
ile hava iyice karardıktan sonra yola çıkmak zorundayız. Laçin ilçesi
ile Osmancık arası otomobil ile normal şartlarda 22-23 dakikalık yol
olarak biliniyor. Günlerin iyice kısalmış olması dolayısıyla kısa
süreli de olsa her gün tekrarlandığından bu yolculuk riskli hale
geliyor.
- Yol arkadaşım Mehmet Bey oldukça dikkatli bir sürücü
trafik kurarlarına harfiyyen uymaya özen gösteriyor. Bizlerde bu
yolculuk vesilesi ile yolda gördüklerimizi ve gelişmeleri konu ediyor
ve o akşamın gündemine almaya çalışıyoruz.
- Son günlerde de konumuz traktörler. Malum Çorum
Osmancık yolu oldukça dar. Bu durum da aslında ayrı bir sohbet konusu!
Bu konuda sözlerimizi daha önce defalarca harmanladık. Çorum Osmancık
yolu aslında sadece bizim değil bütün yöre halkının gündeminden
düşmüyor. Çünkü artık bu yol bu trafiği taşıyamıyor. Bütün bu
bilgilere rağmen yolu gündemine almamakta ısrar eden yetkililer bence
bu millete hiçte hak etmediği çileyi reva görüyorlar. Bu açıdan benden
söylemesi Çorum Osmancık yolu ivedilikle projelendirilmeli ve
yenilenmelidir. Eğer 5 yıla kadar yol yenilenmezse Özellikle Kırkdilim
mevkiinde yaşanan facialar artacak ve işte o zaman yol sadece yöre
halkının değil Türkiye’nin gündemine yerleşecek.
- Neyse biz gelelim traktör meselesine. Bütün Türkiye’de
ve her zaman olduğu gibi traktörlerin hemen tamamına yakını birer
trafik canavarı. Neden mi? Genellikle traktör kullananlar gerekli
trafik kültüründen yoksun. Bu nedenle hemen her yüz traktörün
doksanının aydınlatma sistemi doğru dürüst çalışmıyor. Romörklarında
bulunması gereken stop lambaları ya kırık ya patlak ya da yok.
Üstelik park lambaları olmadığı gibi aydınlatıcı reflektörde
takılmamış. Hiçbir önlem almadan, lastiklerinde hiçbir temizlik
yapılmadan araziden doğruca yoğun trafik ortamına çıkan bu araçlar bu
haliyle adeta ölüme davetiye çıkarıyor.
- Yukarıda bahsettiğimiz üzere zaten oldukça dar olan
Çorum Osmancık yolunda karşıdan araç ışığının yansıması ile birlikte
traktörleri görmek ve önlem almak mümkün değil.
- Bu durumda hani derler ya işimiz Allah’a kalmış diye yorum
yapmaktan kendimizi alamıyoruz
- Özelikle çeltik hasadının sona ermesi ve pancar
hasadının başlaması nedeni ile standartlara uygun olmayan traktörler
adeta yolları işgal etmiş durumda. Tabî ki bu olumsuz durum sadece
Çorum Osmancık yoluna özgü değil. Ülkemin hemen her yerinde tablo bu
şekilde!
- İşte bütün bu bilgiler ışığında hayret ettiğim bir şey
daha var. O da nedir biliyor musunuz? Biz sadece sözleri harmanlayarak
çok önemli gördüğümüz bir sorunu gündeme almaya çalışıyoruz. Yani
sorun zaten belli belli de. Hayret traktörlere etkili bir önlem alan
yok.
-
-
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
48 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÇİTLEMBİKLERİ KORUYUN
- Tarihi kaynaklar beş yüz yıl öncesinde Osmancık ve
çevresinin çitlembik(sakız) ağaçları ile çevrili olduğunu
anlatmaktadır. Koyunbaba ile ilgili tarihi kaynaklarda da
Koyunbaba’nın Kızılırmak’ın yay çizdiği ve etrafı sakız ağaçları ile
çevrili Osmancık kasabasına yerleştiği anlatılmaktadır. Yine Evliya
Çelebi seyahatnamesinde kasaba da bol miktarda sakız ağancının
yetiştiği anlatılmaktadır.
- Aynı ağaçların bu gün Koyunbaba
türbesinin etrafında sayılı olduğu görülmekle beraber Koyunbaba’nın
koyunlarını otlattığı Adatepe’de bol miktarda bulunduğu bilinmektedir.
- Bizim çocukluğumuzda Koyunbaba türbesi
ve çevresinde sayıları binlerle ifade edilen ve halk arasında
“çetlemük” olarak bilinen çitlembik ağaçları bu gün itibarı ile yok
olmak üzeredir. Bu gün Arefet tepesi olarak bilinen ve halk arasında
tekke olarak isimlendirilen bölge de çocukluğumuzda bu ağaçların
meyvelerinden yediğimizi hatırlıyorum.
- Nar tanesi iriliğinde her bir tutamı
olgunlaşmamış üzüm koruğuna benzeyen seyrek yapısı olan bu
“çetlemük”lerden yaşı kırkın üzerinde olan hemen her Osmancıklı
yemiştir. Bir tarafı kırmızı diğer tarafı yeşil görünümü, içi hafif
sert çekirdekleri ve ekşimsi tadını bilmeyen Osmancıklı yok gibidir.
- Çitlembik ağacı Antep fıstığı ağacı
ile aynı türdendir. Daha çok 300 ile 600 metre rakım arasında yetişir.
Dolayısı ile Osmancık’ın iklimi Çitlembik ağacının yetişmesi için en
uygun ortamdır. Antep fıstığı ile aynı türden olması nedeni ile
çitlembik ağaçlarına Antep fıstığı aşılanabilir. Antep fıstığı
aşılanan çitlembik ağaçlarından oldukça verimli sonuçlar alındığı
görülmüştür. Bu durumu tesbit eden Osmancık belediyesi de yaklaşık
otuz yıl önce bölgedeki bir kısım “çitçlembik” ağanca Antep fıstığı
aşısı yapmış; aradan geçen zaman zarfında etkili sonuçlar alınmıştır.
Hatta bu gün çalışkan ve üretkenliği ile bilinen Çampınar köyümüzde
birkaç çiftçi çitlembik ağacına yaptığı aşı ile Antep fıstığı
yetiştirmekte verim alarak pazarlamasını dahi yapmaktadır.
- Bütün bu açıklamalardan
anlaşılmaktadır ki yakın bölgeler ele alındığında çitlembik ağacı
Osmancık ve yöresine özel bir ağaçtır ve iklime özel bu durum teşvik
edilmeli ve değerlendirilmelidir.
- Osmancık ve çevresindeki tarihi
çitlembik ağaçlarına gelince; Tarihi kaynaklarda da yerini alan bu
özel durumla ilgili çevrede mutlaka bir araştırma ve inceleme
yapılmalıdır. Osmancık’ın tarihi ile özdeşleşen ve geçtiğimiz 20 yıl
içerisinde pek çoğu betonlaşmaya kurban edilen sayıları parmakla
sayılacak kadar azalan yaşlı çitlembik ağaçlarından geriye kalanlar
mutlaka koruma altına alınmalıdır.
- Yirmi yıl öncesinde adeta kentin
sembolü olan; Ancak çarpık kentleşme sonucunda önemli oranda yok
edilen çitlembik ağaçlarından geriye kalanların bir tespiti yapılmalı
ve envanteri çıkarılmalıdır.
- Kanaatimce yaşları yüz ile dört yüz
yıl arasında olan bu ağaçlar koruma altına alınmalı; uzmanlar
tarafından yaşları tespit eğilmeli,etrafı çevrilmeli ve kültür
bakanlığı anıtlar yüksek kurulu vb. yetkili kurumlarla iletişim
kurulmalıdır. Ağaçların bulunduğu bölgeye ivedi olarak alt yapı
hizmetleri götürülmeli, ağaçların künyesi ve bilimsel isimlerinin
yazılı olduğu tanıtım plakaları hazırlanmalı ve ivedi olarak turizme
kazandırılmalıdır.
-
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
49 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ENGELLİ ÇOCUKLARIMIZIN GÖZLERİ
GÜLÜYOR
- Avrupa’da olduğu gibi; Ülkemizde de son yıllarda
engelli vatandaşlarımıza sosyal hakları verilmeye başlandı. Bundan on
yıl öncesine kadar engellilerin haklarının hemen hiç konuşulmadığı
ülkemizde; önce engellilerin örgütlenmesi faaliyetleri başlatıldı.
- Engelli vatandaşlarımızın önceleri küçük sayılarla
ifade edilen sivil örgütlenme faaliyetleri devlet tarafından da
desteklenince örgütler birleşerek federasyona dönüştüler.
- Tabii ki örgütlenmenin önünü açan yasal düzenlemeler
de gerçekleştirilerek Avrupa birliği standartlarına uygun hale getirme
faaliyetleri de bir yandan devam ediyor.
- Daha önceleri insanların merhamet duyguları ile
yaklaştığı fiziksel ve zihinsel engelli vatandaşlarımız artık hemen
her platformda bireysel ya da örgütleri vasıtası ile kendilerini ifade
edebiliyor, hak arayabiliyor, kendine uygun bir iş sahibi olabiliyor.
Devletin iş yasaları da engellilerin istihdamına uygun hale getirilmiş
durumda.
- Bütün bu gelişmelerle birlikte
engellilerin spor yapabildiği hatta engellilerle ilgili özel
olimpiyatların giderek etkili bir organizasyona dönüştüğünü görüyoruz.
- Ülkemizde de yukarıda açıklanan
gelişmelerin etkin olduğunu ve devletin engelli vatandaşların
sorunlarını önemsediğini görmekteyiz.
- Söz konusu gelişmelerin en önemlisi
ise engelli vatandaşlarımızın eğitim giderlerinin devlet tarafından
karşılandığı ve devrim niteliğinde olan özel özel eğitim okulları ve
rehabilitasyon merkezlerinin açılmasıdır.
- Engellilerin eğitim hakkının
yaygınlaştırılması ve ülkenin en ücra köşesindeki engelli
vatandaşlarımıza eğitim hakkının götürülmesi anlamına gelen bu
uygulamada 2007 yılında küçük sorunlar yaşansa da söz konusu uygulama
ile engellilerimizin artık gözleri gülmeye başladı.
- Bu arada engellilerimizin gözleri
gülerken söz konusu merkezlerde otuz bine yakın istihdam olanı
oluşturuldu. Uygulamanın bu yönünü de ayrı bir güzellik olarak
değerlendirmek gerekir diye düşünmekteyim.
- İlgili mevzuatlar çerçevesinde 2007
yılında ülkemizin hemen her köşesinde olduğu gibi Osmancık’ta da Milli
Eğitim Bakanlığına bağlı bir Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi
açıldı.
- Osmancık İlk Gülen Gözler Özel Eğitim
ve Rehabilitasyon Merkezinde tahminim odur ki 8 ile 10 kişi arasında
bir istihdam alanı oluşturuldu.
- Engellilerin eğitimi açısından ismini
de son derece anlamlı bulduğum bu rehabilitasyon merkezinde bir yıla
yakın bir zamandır eğitim veriliyor ve Osmancık ve çevresinde yaşayan
engelli çocuklarımızın gözlerinin gülmesi amaçlanıyor.
- Bir eğitimci olarak alanında oldukça
başarılı olduğunu gözlemlediğim Osmancık İlk Gülen Gözler Özel Eğitim
ve Rehabilitasyon Merkezinde yukarıda açıkladığım üzere kanaatim odur
ki engelli çocuklarımızın gözleri gülüyor.
- Alanında uzman Çocuk Gelişimi Okul
Öncesi ve Özel Sınıf Öğretmenlerinin fedakarca engellilerin eğitimini
üstlendiği kurumda öğretmenlerin iş yerlerine gidiş ve dönüş işlemleri
dahi düşünülmüş. Öğretmenler evlerinden alınıyor ve iş bitiminde
evlerine bırakılıyor.
- Çalışanlar açısından da son derece
muhteşem bir aile ortamı ve ait olma duygusunun üşt düzeyde
yaşatıldığı merkezde verimin artırılması amacı ile çalışanların yaş
günü yeni yıl kutlaması vb.özel günleri de unutulmuyor ve objektif
olarak yöneticinin ajandasında yer alan notlar vasıtası ile hiçbir
ayrım yapılmadan çalışanlara özel günlerinde sürprizler yapılıyor.
- Çalışanların sürekli onore edildiği ve
teşvik gördüğü böyle bir ortamda çalışanların da sosyal, duygusal ve
moral açısından da mutlu olduklarını düşünüyorum. Üretilen eğitim
hizmetinin özel ve meşakkatli olması düşünüldüğünde kurum
yöneticilerinin personeline objektif tavrı ve yukarıda açıkladığım
ayrıntılar daha da önem kazanıyor.
- Merkez engelli çocuklarımızın eğitimi
ile ilgili zengin araç gereç vb. materyal ile donatılmış. Personel
öğle yemeklerinin aile ortamı içerisinde kurumda verildiği merkezde
mutfaktan öğretmenler odasına, veli bekleme odasından psikolog odasına
kadar hemen her ayrıntı düşünülmüş.
- Durum böyle olunca da Osmancık İlk
Gülen Gözler Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezinde eğitim alan
engelli çocuklarımızın kurumun adında da belirtildiği üzere gözleri
daima gülüyor.
- Bu durumda kutsal bir görevi yerine
getiren kurum çalışanları ve işletmecileri de doğal olarak mutlu
oluyorlar.
- Bu bağlamda bir eğitimci olarak
gözlemleye ve etüt etmeye çalıştığım Osmancık İlk gülen gözler özel
eğitim ve rehabilitasyon merkezi işletmecilerini, öğretmenlerini ve
diğer çalışanlarını alkışlıyorum.
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
50 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KIZILIRMAK HAVZASI BELEDİYELERİ
- Geçtiğimiz yaz aylarında Kızılırmak havzası
belediyelerinin güç birliği yapması gerektiği yönünde bir yazıyı
kaleme aldım. Bu konudaki ısrarımı ve görüşlerimi yineliyorum.
Kızılırmak havzası belediyeleri mutlaka güç birliği yapmalıdır. Daha
da önemlisi Kızılırmak havzası belediyeler birliği kurulmalıdır. Bu
bir ihtiyaçtır ve zorunluluktur. Çünkü Çorum ilinin en bereketli ve
verimli toprakları Kızılırmak havzasında bulunmaktadır. Adından da
anlaşılacağı üzere Kızılırmak havzasında su vardır. Söz konusu
bölgenin rakımı düşük olup ilimizin diğer bölgelerine göre geçiş
iklimi özelliği göstermektedir. Kısmen de olsa bölgedeki bitki örtüsü
farklıdır.
- Bu açıklamalardan sonra dilerseniz
Kızılırmak havzası kavramını tanımlamaya çalışalım. İlçe ve belde
olmak üzere Kızılırmak havzası olarak tanımlanan bölgede 10 yerleşim
yeri yani belediye bulunmaktadır. Bunlar nüfus yoğunluğuna göre
Osmancık, Kargı, Dodurga, Oğuzlar ve Laçin ilçeleri ile birlikte
Narlı, Başpınar, Çamlıca, Hacıhamza ve Alpagut beldeleridir. Hatta bu
havza içerisinde Amasya’nın Hamamözü ilçesi de değerlendirilebilir.
- Bölgenin nüfus potansiyeli de önem arz
etmekte ve bölgede yaklaşık 120 bin insan yaşamaktadır. Ülkemizin
pirinç ihtiyacının yaklaşık % 25 i bu havzadan karşılanmaktadır.
Bölge insanının çoğunluğu geçimini tarım faaliyetlerinden
sağlamaktadır. Bölgede sanayi, turizm ve yer altı zenginlikleri
açısından potansiyel mevcut olup değerlendirilmesi ve bu bağlamda
bölge belediyelerinin güç birliği yapması gerekmektedir.
- Sözlerimizi toparlamak gerekirse
“Kızılırmak Havzası Belediyeler Birliği” mutlaka kurulmalıdır.
Osmancık konumu ve yukarıda bahsedilen potansiyelin genişliği ve nüfus
yoğunluğu açısından bu belediyelerin merkezi durumundadır. Ayrıca söz
konusu belediyelerin ekonomik imkanları göz önüne alınırsa Osmancık
belediyesi hizmet ettiği nüfus açısından da geniş imkanlara sahiptir.
- Yani Osmancık belediyesinin burada bir
ağabey ve bir lider belediye konumunda olduğu bilinen bir gerçektir.
Bölgedeki diğer belediyeler güçlerini Osmancık belediyesi ile
birleştirmelidir. Kızılırmak havzası belediyeler birliği mutlaka
kurulmalı ve bölge adına geniş kapsamlı projeler üretilmelidir. Güçler
birleşince söz hakkı 3-5 bin kişi için değil doğal olarak 120 bin kişi
için olacak ve birlikten kuvvet doğacaktır.
- Böylece bölgenin pirinci daha iyi
değerlenecek, doğal gaz vb. çağdaş hizmetlerin bölgeye gelmesi ivme
kazanacaktır.
- Kızılırmak havzası belediyeler
birliğinin kurulabilmesi için öncelikle yukarıda bahsi geçen
belediyelerin bir araya gelmesi ve gerekli şartlarını ve ihtiyaçlarını
ortaya koymaları gerekmektedir.
- Tabii ki söz konusu oluşumun öncelikle
bütün belediyelerin ortak olarak dinleyebileceği bir lider etrafında
toplanmaları gerektiği kanaatindeyim. Söz konusu oluşuma önderlik
edecek kişinin yine bölgeyi ve bölge sorunlarını iyi tanıyan biri
olması gerektiğini düşünüyorum.
- Yukarıda da açıkladığım gerekçelere
göre Kızılırmak havzasındaki belediyelerin mutlaka bir birlikteliğe
ihtiyacı vardır. Bu oluşum en kısa zamanda gerçekleştirilmeli, bölge
sorunları birlikte değerlendirilmelidir. Kızılırmak Havzası
Belediyeler birliği bir an önce kurulmalıdır.
- Böylece yaklaşık on belediye
arasındaki zamanla var olduğu öne sürülen birlikte hareket konusuna
mutlaka resmiyet kazandırılmalıdır.
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
51 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
- KUZEY IRAK YANIYOR AMERİKA
TÜRKMEN KATLİAMININ HESABINI VERSİN
- Amerika’nın Irak’ı işgalinin üzerinden yaklaşık
4 yıl gibi bir zaman geçti. Irak’ı işgal bahanesi ise Irak’ın
silahlanmasıydı. İşgal sonrasında Amerikalı yetkili ağızlar
bizler yanılmışız Irak’ta bizim tahmin ettiğimiz silahların
hiçbirisi yokmuş itirafında bulundular. Yine işgal
bahanelerinden bir tanesi de Irak’a adalet getirilecekti. O da
fiyaskoyla sonuçlandı. Amerika’nın yanlı tutumu sonuncunda
şımaran Kürt peşmergeler Kuzey Irak’ta terör havası estirmeye
başladılar. Dün aşiret lideri olanlar bu gün devlet adamı sıfatı
ile abuk sabuk konuşmaya başladılar. Amerika’dan aldığı güç ile
adeta Türkiye’ye meydan okuyan ve Türkiye’yi karıştırmakla
tehdit etti. Talabani’nin bu terbiyesizliği ilk değil. Daha önce
de terbiyesizlikler yaptı. Tabii ki son da olmayacak.
Amerika’dan aldığı emir ile arada bir konuşacak. Böylece iki
adım ileri bir adım geri derken Amerika’nın hayal ettiği Kürt
devleti kurulacak. Öyle ya siz maşa dururken elinizi ateşe sokar
mısınız? Yüksek Amerikan emperyalizminin maşaları daima
konuşacaklar ve bu tiyatro böyle sürüp gidecek.
- Amerika’nın Irak’ı işgalinden bu
yana üç yüz bin insan hayatını kaybetti. Bir o kadar insan sakat
kaldı. Bunların önemli bir kısmını çocuklar oluşturuyor. En
önemlisi bir insan hakkı olan eğitim hakkından Irak’lı çocuklar
yoksun bırakıldı. Geçen zaman içerisinde petrol ülkesi ırak’ta
benzin karaborsaya düştü. Yoksulluk insanların canına tak etti.
Sağlık hizmetleri yürütülemez oldu. Devlet hizmetleri önemli
oranda aksadı. Amerikalı ve İngiliz askerler masum Irak’lı
kadınlara tecavüz ettiler. Hemen her gün televizyonlarda
Iraklılara yapılan işkence görüntüleri yer aldı. Irak’ta adeta
bir soykırım yaşandı. Bu arada üç binin üzerinde Amerikalı ve
bin beş yüze yakın İngiliz askeri de bu anlamsız savaşta
hayatını kaybetti. Amerikalı asker anneleri hemen her gün beyaz
saray önünde protesto gösterileri yapıyor, savaşa hayır
kampanyaları düzenliyorlar.
- Büyük Ortadoğu projesini hayata
geçirme gayreti içerisinde olan Amerika Ortadoğu’yu kan gölüne
çevirdi. Bu bağlamda İsrail vasıtası ile Lübnan’ı işgal etmeyi
denedi. Bir ara önde giden İsrail güçlerinin üstünlüğünü gören
dış işleri bakanı Rice şımarık bir hareketle Ortadoğu’nun
haritası değişecek mesajını verdi ve dünyanın gözü önünde
alenen bir suç işledi. Birleşmiş milletler ise bu durumu
dikkate dahi almadı. Daha sonra baktılar ki İsrail güçleri ilk
defa bir İslam gücüne karşı kaybediyor. Barış nutukları atmaya
başladılar ve geri çekildiler. Birleşmiş milletler vasıtası ile
bütün dünyadan asker dilediler. Tercihleri ise Müslüman
askerlerdi. Bunu da başararak başta Türkiye olmak üzere pek çok
ülkeyi Lübnan’a asker göndermeye ikna ettiler. Böylece harita
değiştirme işini şimdilik rafa kaldırmış oldular.
- Daha sonra Amerika Pkk’yı bitirecek balonu
uçuruldu. Günaydın Amerika sana inansam mı inanmasam mı
bilemiyorum. En iyisi senin için bir papatya falı açayım.
Sonucunu baharda açıklayacağım. Şimdiye kadar nerelerdeydin.
Unutma çekiç güç adı altında uçaktan Pkk’yı yemlediğin günleri
unutmadım. Sahi Muavenet zırhlımızı vurduğun ve albayımızı şehit
ettiğin günleri de hiç unutmadım. Pkk için koordinatör atamışsın
ertesi gün Talabani’yi konuşturarak Pkk’ya ateşkeş mesajı
vermişsin. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu sen önce Kuzey
Irak’ta katledilen Türkmenlerin hesabını ver.
- Daha dün maşaların peşmergeler Kuzey Irak’ta 14
Türkmen’i katlettiler. 13 tanesi de yaralı. Kürt Peşmergeler’in
Kuzey Irak’ta güvenliği sağlamak bahanesiyle düzenledikleri
operasyonlarda rastgele ateş sonucu 14 Türkmeni öldürdüler, 13’ü
yaralandı. Amerikan askerleri de karadan ve helikopterle havadan
destek verdi.
- Türkiye’nin ABD ve Irak hükümet yetkilileriyle
yaptığı görüşmelerde sürekli gündeme getirdiği Kerkük’te, Kürt
peşmergelerin güvenliği sağlamak bahanesiyle düzenlediği
operasyonlarda 14 Türkmen öldürüldü. Irak Türkmen Cephesi (ITC)
yetkilileri kendilerine bölgeden ulaşan haberlere göre, Kürt
peşmergelerin cumartesi günü başlattığı operasyonlarda Kerkük’ün
kuzeyinde rastgele açılan ateş sonucu 14 Türkmen hayatını
kaybederken, 13 Türkmen de yaralandı. Ölü ve yaralı sayısının
artmasından endişe ediliyor. Peşmergelerin açtığı ateş sonucu
Türkmenlerin yanısıra Arapların da hedef olduğu ifade edildi.
- Evet bu haber dün ajanslarda yerini aldı. Bakalım yarın ne
olacak, ne gibi girişimlerde bulunulacak, nasıl önlemler
alınacak, Sevgili Rice bu konuda bir demeç verecek mi ve Amerika
halen devam eden Türkmen katliamının hesabını nasıl verecek,
bekliyoruz
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
52 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- YEŞİLAY HAFTASI
- 1-7 Mart tarihleri arası yüz yılı aşkın bir süredir
Yeşilay haftası olarak kutlanıyor. Bizler henüz ilkokul sıralarında
iken insanlık adına güzel faaliyetleri anlatılan Yeşilay etkili ve
mütevazı çalışmaları ile faaliyetlerini sürdürüyor.
- Hemen hepimizin ilkokul sıralarında tanıdığı
Yeşilay’ın faaliyetlerini çocuk yaşlarımızda heyecan ile destekledik.
Ancak ne yazık ki bu heyecan yaşlar ilerledikçe sönmeye başlıyor ve
ülke nüfusunun yarıdan fazlası lise yıllarında önce sigara ile ve daha
sonra da alkol ile tanışıyor.
- İçki bütün kötülüklerin anasıdır. Bu Hadisi Şerif-i
hiç unutmam. Bizlere içki ve alkol denen illetin ne belalı bir şey
olduğunu kısaca anlatıyor. Sürekli yazılı ve görsel basından
izlemekteyim. Sigara tiryakiliği sonucunda ayakları ya parmakları
kesilenler, yine içki ve sigara tiryakiliği sonucunda kanser denilen
amansız hastalığın pençesinde boğuşanların sayısını ve hesabını bilen
yok.
- Devletin yasalarla engellemeye çalıştığı içki ve
sigara reklamlarına getirilen sınırlamalara rağmen zehir tacirleri
yollarına maalesef devam ediyorlar. Ülkemizde sigara içme yaşı
ilköğretim çağına kadar düşmüş durumda. Yasal engellemelere rağmen
satıcılar 18 yaşından küçük çocuklara sigara satmaya devam ediyorlar.
Yabancı menşeli sigara şirketlerinin pazarlama araçları Çorum
caddelerinde kol geziyor. Haliyle bu olumsuz tablodan çok rahatsız
oluyorum. Sözde yasak olmasına rağmen bu araçların yüzeyleri sigara
reklamları ile donatılmış.
- Bu konuda hassas davranmaya özen gösteriyor ve bir
öğretmen olarak derslerimde üzerime düşen sorumluğu yerine getirmeye
çalışıyorum. Branşım olan Teknoloji tasarım dersinde öğrencilerimden
proje üretmelerini, sürekli düşünmelerini ve kurgulama yapmalarını
isteğimde ise birkaç öğrencinin projesi ve düşündükleri içimi
ısıtıyor. Çünkü bu öğrencilerim sigara paketlerine sesli uyarı sistemi
yerleştirilmesi ve paketin açılması ile birlikte sigaranın zararlarını
bilimsel olarak açıklayan sesli ikaz sistemlerinin oluşturulmasını
arzuluyorlar.
- Buradan böylesine güzel fikirler üreten çocuklarımızın
Yeşilay tarafından desteklenmesi ve Milli Eğitim Bakanlığı ile
işbirliği içerisinde ilköğretim okullarına yönelik sigaranın zararları
konulu proje yarışması düzenlenmesini tavsiye ediyorum.
- Yazılı ve görsel basından takip ettiğim kadarı ile
bir diğer sevindirici gelişme ise Ab ülkeleri ve Amerika’da sigara
içilen alanların oldukça daraltılması, cezai yaptırımların artırılması
ve artık bundan böyle sigara içenlerin ikinci sınıf vatandaş olarak
görülmesidir. Darısı bizim ülkemizin başına
- Ayrıca Çorum sigara ve alkol ile mücadelesini okullar
ve cezaevlerinde etkili bir şekilde sürdüren Çorum Yeşilay şubesini ve
şube başkanı sayın Atilla Alpay’ı alkışlıyorum. Böylesine hayırlı ve
güzel çalışmaların ilçemiz Osmancık’taki okullarda da
gerçekleştirilmesini arzulamaktayım.
-
-
-
-
-
|
|
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
53 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
- YAŞLILAR HAFTASI
- Her yıl 18-24 Mart arası “Yaşlılar Haftası” olarak
kutlanıyor. Ancak bu önemli haftanın etkin olarak kutlandığı da
söylenemez. Popüler olan pek çok konu ile ilgilenen sivil toplum
örgütleri genelde “Yaşlılar Haftası” ile ilgilenmiyor. Nedendir
bilinmez ilgili ilgisiz pek çok sivil toplum örgütü “Yaşlılar Haftası”
ile ilgili basına demeç verme, seminer, kutlama proğramı,
huzurevlerine ziyaret, panel vb. herhangi bir etkinlikte bulunma
ihtiyacını hissetmiyor. Belki de 18-24 Mart arası kutlanması gereken
hafta unutuluveriyor. Sonradan hatırlansa da iş işten geçmiş oluyor.
Yani insanlarımız bu haftaya hazırlıksız yakalanıyor.
- Dolayısı ile ülkemizde “Yaşlılar Haftası” kutlamaları
henüz istenilen düzeyde değil. Bu haftanın daha etkin ve daha verimli
kutlanması gerektiğini düşünüyorum. Hafta boyunca ilgili ilgisiz bütün
sivil toplum örgütlerince kutlama programları düzenlenmeli, ziyaretler
gerçekleştirilmeli, okullarda kutlamalara ağırlık verilmeli, konu ile
ilgili şiir, kompozisyon ve resim yarışmaları düzenlenmelidir. Yine
hafta içerisinde konu ile ilgili bilimsel çalışmalar
gerçekleştirilmeli, panel, seminer ve sempozyumlarla bu önemli hafta
zenginleştirilmelidir. Ayrıca hemen her genç ve orta yaşlı
yakınlarından yanı kendi anne baba, büyükanne, hala, dayı vb.
ebeveynlerinden başlamak üzere ziyaretlerde ve kutlamalarda bulunmalı,
hediyelerle yaşlıların gönlü alınmalıdır kanaatini taşımaktayım.
- Buraya kadar olması gerekeni
açıklamaya ve etkisiz geçirilen “Yaşlılar Haftası”nın etkili hale
getirilmesi ile ilgili öneriler getirmeye çalıştık. Peki neden Anneler
günü, Babalar günü, Öğretmenler günü, Dünya tıp bayramı, Sevgililer
günü, Dünya kadınlar günü gibi pek çok özel gün etkili olarak kutlanır
da “Yaşlılar Haftası sönük geçer onu irdelemeye çalışalım.
- Yaşlı insan dünyadaki bütün etkili
faaliyetlerini sonlandırmış ve köşesine çekilmiş kişidir. Yani
zamanında memur, esnaf, iş adamı, işçi, köylü, anne, baba vb. olarak
görevini yerine getirmiştir. Zamanında çeşitli kurum ve kuruluşlarda
etkili olmuş çeşitli dernek oda vb. sivil örgütlerde roller
üstlenmiştir. Bir başka deyişle hiçbir kurum ve kuruluşta, kamu ya da
özel hiçbir örgütte görevli ve aktif olan yaşlı bir insan yoktur.
Yaşlı insanları temsil eden görevliler ya yoktur ya da bir elin
parmaklarının sayısı kadardır. Yaşlı insan yaşı gereği bütün bu
faaliyetlerini sonlandırmış ve sonunda da unutulmuştur. Takati
azalmıştır. Dimağı dünya işleri ile uğraşıyı kaldıramaz hale
gelmiştir. Artık dinlenmesi gerekir. Ancak bu dinlenmesi sırasında da
yetiştirdiği öğrencileri, evlatları, torunları, yakınları ve yapmış
olduğu hizmetleri gereği hatırlanması gerekir. Bu hatırlanma arzusu
yaşlılarımızın en doğal hakkıdır.
- Bütün bu bilgilerden sonra şimdi başımızı iki elimizin
arasına alıp şöyle bir düşünelim. Yaşınız kırkı aşmış ya da aşmak
üzere. Yavaş yavaş gözlük kullanmaya başlamışsınız, gözleriniz küçük
yazıları pek seçemiyor. Bu durum beş sene sonra daha da ağırlaşacak.
Emekliliğiniz yaklaşıyor. Karnınız ya da bacaklarınız ağrımaya
başlayacak bundan on yıl öncesinde annenizde olduğu gibi şeker ya da
amcanızın rahatsızlığı olan tansiyon sorunlarınız olacak. Gittikçe
kendinizi güçsüz hissedeceksiniz ve bir gün emekli olacaksınız. Bu
anlatılan süreç gittikçe ivme kazanacak ve bu günleri çok
arayacaksınız.
- Fazla zaman kalmadı şunun şurasında on beş yirmi yıl gibi kısa bir
zaman kaldı. İşte o zaman hal hatır sorulmaya, aranmaya ve
hatırlanmaya çok ihtiyacınız olacak Bir de ne olacak biliyor musunuz?
Yaşlılar Haftası’nın önemini ve kıymetini daha iyi anlayacaksınız.
Belki gençliğinizi hatırlayacak, bir şeyler üretmeye çalışacaksınız
ama buna takatiniz elvermeyecek.
- Yaşlılar Haftası henüz sona ermedi. Onları hatırlamak
için henüz vaktiniz var.
- Haydi o zaman önce bir çiçek alın!
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|