 |
 |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
|
1 |
|
|
|
|
İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
TAKDİM |
Ekrem SOLAK |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN
VARİSLERİNDEN VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
corumlu2000@gmail.com |
Mahmut Selim GÜRSEL |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
TAKDİM
Bu sanal kitapta
bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak
yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve
Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak
yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde
yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir
Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu
sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak
sizlere sunmak amacı taşımaktadır.
Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve
sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.
Mahmut Selim GÜRSEL
|
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE
BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
Ekrem SOLAK |
- 1923 yılında
Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine
Çorum’a yerleşti.
- 1948 Tarihinde Orman
Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin
Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı.
1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu.
1984 Yılında emekli oldu.
- 1 erkek ekese 3
çocuk vardır.
- Emekli olduktan
sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal
yetiştiriciliği yaptı.
- Okumayı seven Ekrem
Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı
istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000
Dergimde yayımladım.
- 1984 Tarihinde vefat
etti.
-
|
 |
 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE
BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
- 1936 senesi. Babam
vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a
taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
- O yıllarda Çorum
kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi
"çay" dı.
- 1936’lı yıllar
yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı. Herkes kahvehaneye
gidemezdi. Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede
içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o
zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler
ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri
yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı
ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı
müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı
getiren) bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik
çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu
işaretlerdi. Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye
gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün
müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar
peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse
yoktu.
- Bir gün kahvede
otururken bir zat geldi. Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi
ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak
ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar.
Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale
açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı.
İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu
düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için
ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
- Aradan on beş yıl
kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
- Bir namaz vakti Ulu
Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında
camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile
oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
- Ben bir şey vermeden
yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu
çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
- Burada demek
istediğim şey:
- " Camilerden maddi
olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE
BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ORMANCININ ANILARI
- Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan
bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim
kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez.
Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
- Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi
Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur.
1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum
Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge
Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek
Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge
Şefliğine tayin oldu.
- Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza
Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı.
Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da
düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra
Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin
olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
- Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim.
Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı.
Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez,
otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara
kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi
ki:
- - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım.
İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık.
Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan
Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi
karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi
sonu idi. Bana sordu.
- - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende
Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz
kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek
için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve
kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık
bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık
mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları
kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara
yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane
sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende
çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk
getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o
yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç
kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
- - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz?
Dedim.
- -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve
yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı
veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun.
Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın
arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye
yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O
zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
- Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu
yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz
okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer
Kemal Uysal gibi düşünürler.
- Bir gün Kemal Bey bana:
- - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için
haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk
yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife
yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim.
Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi.
1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan
bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal
Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı.
Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek
sonrası oturduk konuşurken:
-
- Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin
burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış
yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında,
bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda
sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp
ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne
dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü
ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği
bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2
sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık
yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman
Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini
ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
- - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal
okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle
anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri
yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
- İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel
çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje
Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta
Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber
çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk
çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında
aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile
kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini
yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret
ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
- -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim,
orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir
müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek
yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran
2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden
bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
- BİRKAÇ ANIMIZ:
- Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman
at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik.
Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside
arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
- Memur arkadaşın biri bir petek
balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok
içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı
ve gitti. Bir ara ben şefe:
- -O tayin olan arkadaşın
gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- - Evet. Dedi. Balı herkes yer
ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların
halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi
yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
- Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
- Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı.
Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri
karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben
Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde
telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma
hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil.
Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir
telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o
telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok
Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs
vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak
ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla
durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
- -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim.
- -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma
binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat
22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni
bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
- -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan
külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a
gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak
üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
- O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski
bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik.
Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu
kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri
kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki
kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim
olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara
vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada
silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı.
Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle
birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik.
Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece
karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik
Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık.
Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar
bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak
suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar
yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni
muamelelerini yaptık.
- O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi.
Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum
Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi
Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını
Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan
kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen
tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve
Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet
açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat
verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün
herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz
anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE
BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
05 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- EĞERCİ DAĞI
- Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile
anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan
insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya
ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde
Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen
çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan
inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su
kaynağıdır.
- 1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak
buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı
yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince
sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar
devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan
ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her
ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi
yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu
“Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise
“Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı
Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu
yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme”
ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile,
köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş,
küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda
Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde
Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
- Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı
bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece
üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a,
Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten
birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun,
deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları
çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi
Eğerci Yaylası.
- Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru
idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu
mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu
giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş
gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni
görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi.
Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et,
Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki
kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir
çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar,
yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum,
ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı
geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün
dediler.
- Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra
Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey,
misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört
tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş.
Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek
serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi
açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda
suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada
olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu
çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu,
sordum:
- Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim
belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum
Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini
buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin
belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada
defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan
çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz.
Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına
yıktırırız dedi.
- Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim
derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır
sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve
yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu
çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını
sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim.
Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
- Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan
Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve
at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla
meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor,
kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir
kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta
vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların
peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki
beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının
altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık
içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip
çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar
geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak
holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu.
Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı
yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü
ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün
yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir
paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim.
Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim
tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman
geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı
sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi
kendimiz yaparız dedi.
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE
BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
- 1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü
yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında
Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine
satılırdı.
- O Tarihlerde Çorum Özel
İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye
şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan
hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu
yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi
idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın
karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye
karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol
kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir
tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon
gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
- Bu defa Çorum’da resmi daireler
kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye
gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun
Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve
Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile
kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına
gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada
bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar
ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi.
Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk
kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak
geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a
gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum
geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma
olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için
yazın yapılırdı.
- 1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa
Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi
olarak çalışıyordu.
- O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde
Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu
köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra
kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın
ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası
yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine
yaradı.
- Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek
için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni
bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun
darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş
makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği
ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile
getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman
yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları
bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına
kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş
makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
- Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı.
Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden
oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
- Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu
ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE
BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- KIRKDİLİM YOLU
- Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren
askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim
yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu
yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve
arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
- 1939 senesine kadar Çorum'dan
Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile
yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim
yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
- 1938 yılında Vali Salih Kılıç
Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki;
Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu
yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir
keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir
atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp
getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü.
Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e
döndüler.
- Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali
Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi.
Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali
Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm
subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun
etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve
Çorum'a döndü.
- Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı.
Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak
dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına
geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı
olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu.
İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar
çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve
Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar
1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da
ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
- Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye
bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20
gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol
inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam
köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere
kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara
Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam
subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması
iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken
İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla
yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el
arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol
yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar
kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim
delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın
çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara
Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana
geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle
anıyorum.
- Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un
şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar
altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür
buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla
gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular.
1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti,
nereye gittiğini bilmiyorum.
- Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter
Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene
önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce
Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası
Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu
isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem
dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları
için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir
Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
- Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol
trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular
yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede
köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz
bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir
sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı?
Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta
Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan
Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu
kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
- Saygılarımla
-
|
|
|
|
|
|
|
08 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
- VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN
YAPILIŞI
- Köşk denilen yerde önceleri su ve bina
bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer
düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından
buraya su indirildi.
- 1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali
olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı
3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman
içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.
Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı.
Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman
Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
- 1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza
Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2
tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden
dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak
masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı
bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya
alıştıramadık.
- Köşk yolunun yapılması için etüt yapan
Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör
Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O
tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma,
kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan
geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda
kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi
çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal,
Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu
idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi.
Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek
aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu
yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu
yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı
olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve
personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı
Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
- Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek
her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta
olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya
pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo
yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi.
Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava
kararırdı.
- Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den
sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf
yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını
çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
- Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için
torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı.
Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne
kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme
imkanı yok.
- Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl
olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan
çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu
yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip
olabilirler.
-
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|