DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
ORMANCINI ANILARI
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

 

1

 

 

İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ!

TAKDİM
Ekrem SOLAK

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com
corumlu2000@gmail.com
Mahmut Selim GÜRSEL   

 01

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM

            Bu sanal kitapta bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir

Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak sizlere sunmak amacı taşımaktadır.

Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.

Mahmut Selim GÜRSEL

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 02

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

Ekrem SOLAK
         1923 yılında Kırkdilim Köyünde doğdu. 1936 Tarihinde babasının vefatı üzerine Çorum’a yerleşti.
         1948 Tarihinde Orman Muhafaza Memuru olarak göreve başladı. 1950 Tarihinde Laçin Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Bir ara Çorum Merkez’de görev yaptı. 1980 tarihinde tekrar Laçin Orman Muhafaza Memurluğunda bulundu. 1984 Yılında emekli oldu.
         1 erkek ekese 3 çocuk vardır.
         Emekli olduktan sonra Kırkdilim köyüne yenleşti. Çiftçilik ve bal yetiştiriciliği yaptı.
         Okumayı seven Ekrem Solak Hatıralarını anlatmasını ve bilgileri yayımlamayı istediğimde kabul ederek aşağıdaki bilgileri Çorumlu 2000 Dergimde yayımladım.
         1984 Tarihinde vefat etti.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 03

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUM’DAN BİR HATIRAM
         1936 senesi. Babam vefat etti. Köyden Çorum'a göçmek bize kaldı. Çorum'a taşındığımızda 13 -14 yaşlarında idim.
         O yıllarda Çorum kahvehanelerinde 2 türlü çay satılırdı. Birincisi "dem" ikincisi "çay" dı.
         1936’lı yıllar yokluklar ve yoksulluk yıllarıydı.  Herkes kahvehaneye gidemezdi.  Bu günkü gibi herkes de para bulunmazdı. Kahvehanede içilen "Dem" yanında şekeri olmayan çaydı. Bir bardak çayın o zamanlar fiyatı 1 kuruş yani 40 para idi. Dem isteyenler ceplerinde küçük bir torba taşırlar ve bu torbada 8-10 şekerleri yanlarında bulundururlardı. Yanında şekeri olan çayın bardağı ise 1,5 kuruş yani 60 para idi. Kahvehanelerde devamlı müşterilerin yerleri belli idi. Dem içildiğinde tabii (çayı getiren)  bardağı alır sonra ucunda tebeşir olan iki metrelik çıta ile çay içen kişinin tavanına kaç çay içti ise onu işaretlerdi.  Kahvehanelerin müşterileri devamlı o kahvehaneye gelir ve herkesin yerleri devamlı aynı yerler olduğu için bütün müşteriler yani müdavimler aynı yerlere otururlardı. O zamanlar peşin para ile çay içen birkaç ağadan başka Çorum'da kimse yoktu.
         Bir gün kahvede otururken bir zat geldi.  Kahvehanede oturan ağalar hariç hepsi ayağa kalktılar. Ben merak ettim acaba su zat kim diye merak ettim yanımdakine sordum. İsmi şu. Çorum'da dülgerlik yapar. Çorum'da birkaç caminin yıkılmasına karar verildiği zaman ihale açıldı. Çorum'da bu adamdan başka kimse ihaleye katılmadı. İhaleyi ucuz olarak aldı camileri yıktı, enkazı ile de durumunu düzeltti, herkese çay ısmarlayacak duruma geldi. Onun için ağaların haricindekiler ona hürmeten ayağa kalktılar dedi. Bu zatı böylece tanımış oldum.
         Aradan on beş yıl kadar geçti. Çorum merkezde Orman Muhafaza Memuru olmuştum.
         Bir namaz vakti Ulu Caminin batı kapısından camiye girerken merdiven başında camileri yıkan zatın yanında 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ile oturup mendil açmış olduğunu gördüm.
         Ben bir şey vermeden yanından geçerken seslendi. Ekrem Efendi! Bana acımazsan şu çocuğa acı dedi. Bir sadaka vererek camiye girdim.
         Burada demek istediğim şey:
         " Camilerden maddi olarak istifade edenlerin, cami önlerinde dilendiğini gördüm."
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 04

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ORMANCININ ANILARI
            Merhum orman bölge şefim Kemal Uysal'dan bahsetmek istiyorum: Kemal Uysal'ı Çorum bilir, tanır. Benim kadar kişiliğini, dürüstlüğü yanında görev yapmayanlar bilemez. Ben dört sene Orman Muhafaza Memuru olarak çalıştım.
            Kemal Uysal Çorum eşrafından Mazlumoğlu Hamdi Ağanın torunu ve eski öğretmenlerden Hilmi Uysal'ın oğludur. 1941 yılında Bursa Orman Okulundan mezun olduktan sonra, Çorum Orman Bölge Şefliğine tayin edildi. Çorum'dan Tokat Erbaa Bölge Şefliğine, oradan da Asker oldu. İstanbul Hadım Köyünde Yedek Subay olarak askerliğini bitirdikten sonra Gümüşhane Bölge Şefliğine tayin oldu.
            Gümüşhane'de iken Laçin Ağalarından Rıza Altınbaş'ın kız kardeşi Hidayet Hanımefendi ile nişanlandı. Nişanlı iken Ilgaz Bölge Şefliğine tayini çıkmış ve Ilgaz'da düğü nünü yapıp evlenmişti. 2 sene Ilgaz'da kaldık tan sonra Çorum Orman İşletmesi Kırkdilim Orman Bölgesine Şef olarak tayin olundu ve görevine başladı. Sene 1949 sonrası idi.
            Ben de o zaman Laçin Bölgesinde görevli idim. Bölgede 3 Muhafaza Memuru,1 Katip, 1 de Bölge Seyisi vardı. Şefin özellikleri Devlet işleri dışında bir şey söylemez, otoriter, laubaliliği asla kabul etmez, içki içmez, sigara kullanmaz çok dürüst bir kişiliğe sahipti. Bir gün bana dedi ki: 
            - Ekrem; yarın seninle mıntıkayı görmem lazım. İkimiz gidelim dedi. Ertesi gün at ile ikimiz yola çıktık. Eğerci Dağına doğru yola koyulduk. Eğenci Tepesine çıkmadan Düvenci Ormanından çam ağacı kesip nakleden 8 merkepli 8 kişi karşımıza çıktı. Onları suçüstü yakalamış olduk. Vakit ilkindi sonu idi. Bana sordu.
            - Ekrem en yakın köy neresi? Dedi. Bende Yakuparpa Köyü dedim. Orası da üç saat çeker diyince, bu sekiz kişiyi kerestelerle oraya götürelim dedi. Yakuparpa'ya gitmek için davar cılgasında yürümek lazım. Yol yok. Merkepler deve kervanı gibi yola dizildi. Kafile uzadı. Bu sırada karanlık bastı. Kaçakçı sekiz kişi biz ise iki kişiyiz. Ormancılık mesleği çok zor ve tehlikeli bir meslek. Her neyse tutukluları kaçırmadan Yakuparpa'ya geldik. Ağaçla tutukluları muhtara yediemin ettik. Gece Yakuparpa'da kaldık. Sabah oldu. Hane sahibi yemek getirdi. Kemal Bey sadece çorbadan içti. Bende çorbadan içtim. Hane sahibi sofraya pişirilmiş bir tavuk getirdi. Kemal Bey tavuğun kanadından biraz aldı çekildi. Ben o yemeyince tavuğa uzanamadım diyebilirim. İkimiz de sofradan aç kalktık. Atlarımıza bindik dönüyoruz. Ben duramadım sordum:
            - Beyefendi tavukta bir şey mi vardı yemediniz? Dedim.
            -Kemal Bey bir ah çekti. Ekrem! Tavuk ve yumurta köylünün geçim kaynağıdır. Köylü tavuğunu çok utandığı veya çok korktuğu misafirine keser. Senden de Allah razı olsun. Ben yemeyince sende yemedin. O bizim önümüzdeki sofranın arttığını bekleyen kaç çocuk vardır ? Onlar yesinler diye yemeden aç kalktım. Biz haftada bir olsun et yiyoruz. O zavallılar Kurbandan görüyorlar eti. Dedi.
            Şimdi düşünüyorum da. Devleti, milleti hortumlu yanlar da insan ,rahmetlik Kemal Uysal'da insandı. Kararı siz okuyucularıma bırakıyorum. Allah'tan diliyorum. Tüm yetkililer Kemal Uysal gibi düşünürler.
            Bir gün Kemal Bey bana:
            - Ev ihtiyacı için Çorum'a gidip gelmek için haftada bir gün kömür arabalarında sepetlerin üzerinde yolculuk yapmaktan ve güçlüğünden bahsederek burada dört sene vazife yaptık. Birazda İskilip Bölge Şefliğine müracaat etmiştim. Münhal bulunan yere tayinim çıktı. Ben de oraya gidiyorum dedi. 1954 de Laçin'den ayrıldı ve İskilip'te göreve başladı. Aradan bir sene geçti. Beni geçici olarak İskilip'e gönderdiler. Kemal Bey; İskilip'te beni görünce çok sevindi. İyi karşıladı. Geceleri beni dairede yatırmadı. Evinde misafir etti. Yemek sonrası oturduk konuşurken:
            - Ekrem! Ben Laçin'in fakir dağ köylülerinden kaçmıştım. Lakin burada daha fakir köyler var. Göreve giderken kar, kış yakaladığımız kim? Sırtında bir ekmek teknesi kadının sırtında, bir ekmek tablası kocasının sırtında. Dört saat yolda sırtlarında taşıdıkları bu kaçak tabla ve tekneyi şehirde satıp ekmek alacak, gaz alacak dört saat tekrar yürüyerek köyüne dönecek. Ne yapsın bu vatandaş? İş sahası yok, arazi yok. Köylü ne yapsın. Bu vatandaşları yakalıyoruz. Ben bu mesleği bırakacağım. Kendime göre bir iş bulmaya çalışacağım. Dedi. 2 sene kadar İskilip'te çalıştıktan sonra Çorum'da kitapçılık yapan küçük kardeşi Celal Uysal ile anlaşarak 14 senelik Orman Bölge Şefliğini bırakarak istifa etti. Çorum'da kendisini ziyarete gittim. Gülerek karşıladı.
            - Mesleği bıraktım. Ben okudum, kardeşim Celal okumadı, okumak istemedi. Ticarette muvaffak oldu. Kardeşimle anlaştık, gazete bayiliğini aldık, kırtasiye, kitap işleri yapıyoruz. İşimiz iyi sayılır dedi.
            İki kardeş çıt çıkarmadan 25 sene çok güzel çalıştılar. Kemal Beyin oğlu Çorum Devlet Su İşlerinde Proje Mühendisi, Cemal Uysal'ın 2 oğlunun biri Eczacı, diğeri Tedaşta Mühendis olarak çalışıyor. İki kardeş 25 sene beraber çalıştıktan sonra kırtasiye işini bırakarak Çatak yolunda tavuk çiftliği kurdular, orası ile kendilerini oyalarken hayatında aspirin dahi yutmayan Kemal bey ani hastalanarak Çorum'da acile kaldırıldı. Oradan Ankara İbni Sina Hastanesine sevkini yapmışlar. Haber alınca Ankara'ya gittim. Hastanede ziyaret ettim. Neşeli idi ve dedi ki:
            -Ekrem birkaç güne kadar Çorum'a geleceğim, orada çok görüşürüz. Dedi. Birkaç gün sonra Çorum'a geldi. Bir müddet sonra tekrar hastalandı. Hastaneye kaldırdılar. Böbrek yetmezliğinden 5 Haziran 2001 Salı günü vefat etti. 6 Haziran 2001 Çarşamba günü Çorum Ulu Mezarda çok sevdiği, dilinden bırakmadığı dedesi Hamdi Ağanın yanında toprağa verildi.
BİRKAÇ ANIMIZ:
            Bir gün bizleri topladı göreve çıktık. O zaman at devri. Sene 1951 akşam olunca mecburen köyün birine indik. Yaşlı bir ağaya misafir olduk. Sabah kahvaltısında bir tepside arı sepetinden çıkmış kar gibi 3 petek bal geldi.
Memur arkadaşın biri bir petek balı aldı, somun ısırır gibi yedi. Kemal bey bu harekete çok içerledi. Çok geçmeden o memurun başka bir bölgeye tayini çıktı ve gitti. Bir ara ben şefe:
-O tayin olan arkadaşın gitmesine bal sebep olsa gerek dedim.
- Evet. Dedi. Balı herkes yer ama, dışarıda artacak yemekleri yemek için bekleyen çocukların halini düşünmeyen, maskaralık yapan memurun benim yanımda işi yok dedi. Allah Rahmet eylesin.
            Bir gün görevden geldim. Rahmetli annem dedi ki:
            Bölge Şefi Kemal Uysal telefonda seni aradı. Acele Laçin'e gelsin dedi. Vakit yatsı oldu. Kış, zifiri karanlık. Kırkdilim'den Laçin'e gitmem gerekiyor. O zaman ben Kırkdilim'de oturuyorum. Bölge Şefi Laçin'de oturuyor. Evde telefon var. Bu telefon Çorum'dan Osmancık'a giden jandarma hattına saplama bir telefon. Şahsıma verilmiş bir telefon değil. Vilayet emriyle Kırkdilim'de bir ormancı oturuyor,oraya bir telefon bağlansın. Ansızın Kırkdilim yolunda bir vukuat olursa o telefondan öğreniriz diye bizim eve bağlanmıştı. Telefonu en çok Osmancık postasını çeken düzensiz on kişilik bir minibüs vasıtası ya yokuşu çıkamaz arızalanır, ya da kara saplanarak ilerleyemediği zaman bir görevli bize gelerek PTT ye telefonla durumu bildirirdi. Telefonu alarak Kemal Beyi aradım.
            -Şefim yeni eve geldim, emriniz dedim. 
            -Hemen atına bin acele Laçin'e gel dedi. Atıma binerek Laçin'e gitmek için yola çıktım. Laçin'e geldiğimde saat 22.00 olmuştu. 3 muhafaza memuru ve Kemal Bey dairede beni bekliyorlardı. İçeri girdim. Kemal Bey:
            -İhbar geldi. Alpagut, Dodurga ve Tutuş'tan külliyetli miktarda at sırtında çam tahtası ve kalas Çorum'a gidecekmiş, bunları yakalayabilmek için en uygun yer Kızılırmak üzerindeki tahta köprüdür. Kaçakçıları köprüde kıstıralım. Dedi.
            O zamanlar Dutludere Çeltik Şirketi altında eski bir tahta köprü vardı. Yayan olarak bahsi geçen köprüye gittik. Kemal Beyin emri ile köprüyü geçtik. Giriş yerini kestik, pusu kurduk. Bir saat kadar sonra kaçakçılar takırtı ve gürültüleri kulağımıza geldi ve öncü olarak gelen köprüyü kontrol eden iki kişiyi boş yakaladık. Atlar köprüye gireceği sırada durun teslim olun! Dememizle birlikte kaçakçılar ellerindeki sopalarla atlara vurarak geri Berk Köyüne doğru kaçırmaya başladılar. Bu arada silah atanlar oldu. Bizde karşılık verdik. Atların çoğu kaçtı. Kaçakçıların ve atların mevcudiyeti belli değil. Biz şefle birlikte beş kişiyiz. Ancak dört at yakalayabildik. Yakaladıklarımızı Laçin'e götürmeye cesaret edemedik. Gece karanlığında elimizden alacaklarından çekindik. Geceyi Çeltik Şirketinde geçirmeyi düşündük. Atları çekerek yüklerini yıktık. Beş kişi biziz, iki kişi de şirketin bekçileri. Kaçakçılar bulunduğumuz yere hücum ettiler. Biz de havaya silah atmak suretiyle karşılık verdik. Etraf aydınlanınca atları tekrar yükledik. Laçin'e döndük. Yakaladıklarımızın kanuni muamelelerini yaptık.
            O günlerde kaçakçılık bir geçim kaynağı idi. Laçin ve çevresinde iş sahası kısıtlı idi. Kömür Ocağını Çorum Özel İdaresi çalıştırıyor. Ocağın maden mühendisliğini Hamdi Çavuş, işletme müdürlüğünü Tutuşlu İsmail Çetin, veznedarlığını Hasan Esen Çavuş yapıyor. İşçi sayısı 30-40 kadar. İşçi ocaktan kömürü sepet ile sırtında dışarıya çıkartıyor. Çorum'dan gelen tek atlı arabacılara 300-400 kilo arası kömür satılıyor ve Çorum'a götürülüyor. İş sahası yok denecek kadar az. Millet açlıktan kaçakçılık yapıyor. Arazisi olan ekmeye çalışıyor fakat verim gayet az. Şimdiki gibi fenni gübre, traktör yok. Bugün herkesin altında traktör, araba var. Krizden bahsediliyor. Kriz anlattığım o günlerde idi, bu günlerde ki kriz mi ?
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 05

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

EĞERCİ DAĞI
            Halk arasında “Deve Boynu” ve “Şadravan” adı ile anılan Eğerci dağı 1765 metre rakımlı olup, etrafında yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere su kaynaklığı yapan, Amasya ve Merzifon ovalarının sularını sağlayan bir dağdır. Kuzeyinde Hamamözü, batısında ve güneyinde Kenet Deresinden Kuruçay'a inen çay Çorum bağlarına su verir. Ayrıca Yeşil Dereden, Akçakaya'dan inen su Çorum Derin Çaya dökülen bitmeyen ve tükenmeyen su kaynağıdır.
            1948-1984 yılları arasında Ormancı olarak buraları gezdim ve biliyorum. Eğerci Dağın ayrıca 1940 lı yıllarında bir başka özelliği daha vardı. Nisan ayı gelince sıcak yerlerde yaşayan yörükler Eğerci Yaylasına çadır açarlar devesi ile, koyunu, keçisi ile gelirler, Çorum Ovasında yaşayan ağalarda Mayıs ayında bölük bölük yaylaya çıkarlardı. Her ağanın, her köyün konakladığı yurt yeri vardı. Herkes kendi yurduna çadır kurar, nizah ve gürültü olmazdı. Yörüklerin yurdu “Sarı Eşme”,”Kara Çamlık” mıntıkaları idi. Narlı köyü ise “Zımbalı”,Tatar köylülerin yurdu “Katıklı Eşme”,Narlı Gözübüyüklerin yurdu “Büyük Yayla”,Satolar yurdu “Kale Doruğu”,Madanoğlu yurdu “Küçük Yayla”,Toğla Memet köyü, Hacı Paşa köyü “Sarı Eşme” ve “Tek Mezra”ya yerleşirlerdi. Bu yaylada 3.5 ay ağası ile, köylüsü ile 200 kadar çadır kurulur ve 10.000'e yakın büyükbaş, küçükbaş hayvan barınır ve beslenirdi. “Kaldırım Deresi” boyunda Doğanlar ve Yeşilpınar köyleri otururdu. “Alıçlık” mevkiinde Gözübüyük köylüleri konardı. İnsan olan yerde dağlar şenlenirdi.
            Zaman geldi, ova köylüleri yaylacılığı bıraktılar. Yörüklerde azalmaya başladılar. 1984 yılında sadece üç yörük çadırı kaldı koca yaylada. Diğerleri Çorum'a, Arzupınarına göç ettiler. Şimdilerde ise Narlı Gözübüyükten birkaç hane çıkıyormuş Eğerci Yaylasına. Önceleri şenlik, koyun, deve, keçi ve büyükbaş hayvanların çan ve zil sesleri dağları çınlatırken, bugün ise çok sessiz ve korkunç bir duruma geldi Eğerci Yaylası.
            Sene 1950 idi. Laçin Bölgesinde Muhafaza Memuru idim. Görev icabı Eğerci Yaylasına gitmek icap etti. Bende bu mıntıkayı pek bilmiyordum. Yeşildereden hareket ettim. Dereboyu giderken iki çadır görüldü. Beni gören çoluk çocuk öcü görmüş gibi kaçıştılar. Çadırların önünde ihtiyar bir nine kaldı. Beni görünce tanıdı. Ekrem sen miydin? Çocuklar korktu kaçtı! Dedi. Yaşlı nineye Yörüklerin yerini sordum, Dere boyu devam et, Çerkezlerin yaylası var, Kaldırım Deresini onlara sor dedi. İki kilometre gittim. Kaldırım Deresine vardım. Ortadan büyük bir çay akıyor, iki geçesine Yeşilpınar ve Doğanlar oturmuşlar, yayık sesleri dağları çınlatıyor. Onlara gideceğim yeri sordum, ileride Katıklı Eşme var, orada Kürtler çadırları var, orayı geçtikten sonra Eğerci zirvesinde Yörük çadırlarını görürsün dediler.
            Vakit ikindi üzeri. Hayli gittikten sonra Yörükleri buldum. İlk çadırdan birisi çıktı, buyurun bey, misafirimiz olun dedi ve atımdan indim, eve buyur dediler. Dört tarafıma baktım evi göremedim. Onlar çadırlara ev derlermiş. Atımı çadırın kazığına bağladım içeri girdik. Hemen döşek serdiler oturduk. Hal hatır sormadan sonra niçin geldiğimi açıkladım. Benim görevim sizlerden birisi Tavşan Dağında ormanda suç işlemiş, Merzifon mahkemesi suçluyu bulamamış, burada olduğunu tespit etmiş bu kişiyi arıyorum dedim. Suçluyu çağırdılar. Nüfus cüzdanına baktım Yakuparpa köyü doğumlu, sordum:
            Tavşan dağında ne iş yapardın dedim. Bey, bizim belli başlı yerimiz yoktur. Yazın Merzifon Tavşan Dağına, Çorum Eğerci Dağına, Mecitözü Kırklar Dağına derken yaz mevsimini buralarda geçiririz. Kışında Amasya, Osmancık gezeriz. Bizlerin belli başlı mezarımız bile yoktur. Nerede vefat edersek orada defnederler. Şu karşıda gözüken mezarlar bizdenmiş, yeni doğan çocuğu hangi köyün mıntıkasında ise o köye kayıt ettiririz. Ölülerimizi de hangi köyün mıntıkasında ise o köyün muhtarına yıktırırız dedi.
            Ben tebligatımı yaptım, işim bitti gideyim derken çadırın dışında bir gürültü koptu. Dışarıya çıktık, çadır sahibi “potuk” var dedi. Ben potuk'un ne olduğunu sorunca deve yavrusuna potuk dendiğini öğrendim. Uzaktan deve ve yavrusu çadıra doğru gelirken atım deveden ürkerek çadır kazığını sökerek başını alıp kaçtı. Akşam oldu mecburen orada geceledim. Yörüklerden iki genç atın peşi sıra gittiler.
Ertesi gün Yakup Arpalı Hasan Çavuşun oğulları atımı tutmuş, genç Yörüklere teslim etmişler ve at geldi. Atın eğer takımı kalmamış, parçalanmıştı. Ben bunlarla meşgul olurken bir ağıt sesi duyduk. Yerde birisi yatıyor, kadınlar başına toplanmışlar. Bende koştum. Ne göreyim? Genç bir kız yerde yatıyor. Dediler ki; önceden köpeğin boynunda holta vardı, o düşmüş, otların içinde kaybolmuş, kız kuzuların peşinden koşanken görmeden holtanın üzerine basmış ve holtadaki beş santimlik demir çiviler kızın ayağına batmış. Ayağının altından giren çivi ayağının üstünden çıkmış. O kalabalık içinden demiri kızın ayağından hiç kimse cesaret ederek çekip çıkaramadı. Birisi Mistan ağayı çağırın dediler. Bir ihtiyar geldi, baktı biriniz kızın ayağını iyi tutun dedi ve asılarak holtayı çıkardı. Kızın ayağının iki tarafından kan fışkırıyordu. Mistan Ağa bir kaşık tuzlu yağ eritin ve getirin dedi. Yağı yarayı yakmayacak şekilde soğuyunca yaranın iki tarafına döktü ve bir çaput getirin dedi. Kirli çaputla ayak sardı, götürün yatırın dedi. Ben bu hastayı doktora götürmemiz lazım. Demir paslı, tatanoz iğnesi yapılmalı, tatanoz çok tehlikeli dedim. Mistan Ağa dedi ki; Bey,bu iş için doktora gidilir mi? Bizim tedavimiz budur. Bir türlü ikna edemedim. Aradan bir zaman geçti. Yolum yine oraya düştü. Mistan Ağaya uğradım. Kızı sordum. Kızı çağırdı. Bak Bey bir şey kalmadı. Biz tedavimizi kendimiz yaparız dedi.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 06

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

DODURGA KÖPRÜSÜ VE KÖMÜR
            1946 senesine kadar Kızılırmak üzerinde köprü yoktu. Kömür ocağından çıkartılan kömürler at ve merkep sırtında Çorum’a giderdi. Hayvanlarla giden kömür devlet hastanesine satılırdı.
O Tarihlerde Çorum Özel İdaresinin bir kamyonu vardı. Şoförü Elvan Öncül diye bir diye şahıs kullanırdı. Kömürü nakil eden şahıslar Alpagut’tan hayvanlarını yükler deh, çüş derken şimdiki köprünün bulunduğu yerde Berk Köylülerinin bir kayığı varda. Kayıkçılar üç kişi idi. At başına 10 kuruş, merkep başına 5 kuruşa yolcuyu ırmağın karşısına atardı. Özel İdare Çeltik Şirketinin bulunduğu tepeye karşılıklı direk çektiler. Bu halattan kömür sepetlerini kol kuvveti ile karşıya çekerlerdi. Sepetler karşıdan boşaltılır bir tarafa yığılırdı. Yeteri kadar birikince Özel İdareye ait kamyon gelerek bu kömürü yükleyerek Çorum’a götürürdü.
Bu defa Çorum’da resmi daireler kömür kullanmaya alıştı. Tel altında biriken kömür beklemeye gerek görmedi. O fedakâr şoför Çorum’dan çıkar Osmancık Koyun Baba Köprüsünden Kumbaba köyünün kağnı yolundan Dodurga ve Çiftlik köyü derken 1 nolu ocağa varırdı. İşçiler yine sepet ile kamyona yüklerler Elvan Usta bu kömürü alarak ırmak kenarına gelir telin altına boşaltırdı, bu boşaltılan kömürleri orada bulunan teleferik ile karşıya geçirirler iken Elvan Usta tekrar ocağa döner kamyonu Yükletir tekrar telin altına kömürü dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına dökerdi. Üç dört kamyonluk kömürü telin yanına döktükten sonra son kamyonu doldurarak geldiği yerden Osmancık Koyun Baba Köprüsünden geçerek Çorum’a gelir, kömürü boşaltır tekrar dönerek teleferiğin altında Çorum geçesinde ki kömürleri alarak Çorum’a götürürdü. Kömür taşıma olayı kışın kağnı yolunun çamurdan dolayı geçemedikleri için yazın yapılırdı.
            1948 senesinde hatırımda kaldığına göre Nafıa Müdürlüğüne Rahmetlik Fahri Merioğlu yeni mezun inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.
            O tarihlerde Fahri Merioğlu nezaretinde Kızılırmağın üzerinde bir tahta köprü yapılmaya başlandı. Bu köprünün yapımı bir yıl kadar sürdü. Köprü yapıldıktan sonra kayıkçılar kalktı. Civar köyler köprüyü görmek için akın akın ziyarete köprüye geldiler, Çevrede köprü düğün bayram havası yarattı. Herkes köprüden memnun oldu. Köprü herkesin işine yaradı.
            Köprü açıldıktan sonra Çorum’dan kömür çekmek için günlük 50-60 at arasası gidip gelmeye başladı. Millete yeni bir iş sahası açılmış oldu. Çorum’da bulunan kamyonlar yolun darlığından dolayı kömür çekmeye gelmiyorlardı. O zamanlar iş makineleri de yoktu ki yolu genişletsinler. İşçilerin el emeği ile yol çalışmaları yapılır çukur yerler at arabaları ile getirilen kum ile takviye ediliyordu. Kar yağmur yağdığı zaman yolun bozuk kısımları çamur deryasına dönüyordu. At arabaları bile gidip gelmekte zorlanıyordu. Bu sıkıntılar 1951 yılına kadar devam etti. 1951 senesinde nafıaya grayder ve iş makineleri geldi. Yol peyder pey bakıma alındı.
            Ahşap köprü 1958 yılına kadar görevini yaptı. Zamanla benim gibi kocadı. Irmağın hırçın suları yerinden oynattı sallanmaya başladı. Apşap köprünün ömrü 12 sene oldu.
            Beton Dodurga köprünün ihalesini Fahri Meroğlu ve Nafiz Alaybeyoğlu alarak yaptılar.
 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN  VE BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 07

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KIRKDİLİM YOLU
            Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
            Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi, Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
            Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
            Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip Bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç, Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Bu kişileri ve bu yolda emeklerini sarf edenleri rahmetle anıyorum.
            Vali Bey, Kara Müdürü Çoruma aldı. Çorum'un şimdiki Milönü denen yer yukarıdan gelen kuvvetli yağışlar altında devamlı sel tehdidi altında bırakıyordu. Kara Müdür buraya bir sella yaptı. Sellanın ucu kışlaya gidiyordu. Kışla gelen sulardan mağdur olunca Vali Beye şikayette bulundular. 1941 yılında Vali Bey Çorum'dan gitti. Kara Müdür de gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.
            Bir gün Çorum'da araştırmacı ve eski Noter Rahmetli İhsan Sabuncudan dica ettim. Kırkdilim köyü 140 sene önce Kafkasya dan gelip yerleşmiş. Tarihlerde 600 sene önce Yıldırım Beyazıt'ın oğlu ile Kadı Burhaneddin Kırk dilim Ovası Gölün Yazıda harp ettikleri yazılı. O zaman bizim köy yoktu bu isim nereden geliyor dedim. Düşündü, doğru söylüyorsun Ekrem dedi. Birincisi sizin köy gelince Kırkdilime yakın oturdukları için o ismi almıştır. İkincisi ise sizin köyden önce bir Kırkdilim köyüde var olabilir cevabını aldım.
            Şimdi gelelim Kırkdilimin eski yoluna. Bu yol trafiğe açık değil. Tepelerden taşlar yuvarlanmış, akan sular yolu oymuş, çoktan beri bu yola ne orman, ne karayolları, nede köy işleri bakıyor. Bir alternatif yol olarak bu yolu biraz bakımlı bulundursak. Şimdiki kullanılan yolda herhangi bir sıkıntı durumunda kullanılır halde tutulsa iyi olmaz mı? Kırkdilim yolunu kullanan vatandaşlar, böyle bir aksaklıkta ta Merzifon'a kadar gidip, Çorum'a gidecekler, yada Çorum'dan Laçin, Osmancık, Kargı ve İstanbul otoyolunu kullanacaklar,Merzifon'dan mı gelecekler.
            Saygılarımla
 

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

VALİ KÖŞKÜNE GİDEN YOLUN YAPILIŞI                 
            Köşk denilen yerde önceleri su ve bina bulunmuyordu. Burası çamların dipleri kılıçlanarak az bir yer düzenlendi. Aradan geçen 60-70 sene sonra Feruz yaylasından buraya su indirildi.
            1929 yılı. Vali Cemal Bardakçı Çorum'a Vali olarak geldi ve 1933 yılında Çorum'dan gitti. Çorum'da kaldığı 3-4 sene içinde Laçin'den başlayarak insan gücü ile orman içlerinden Vali Köşkü denen yerden Kırkdilim yoluna indirildi.  Şimdiki Vali Köşkü denilen yerde kendisine bir köşk yaptırdı. Burasının manzarası çok güzel bir yer. Buradan baktığın zaman Hamamözü, Osmancık ve havalisi ayaklar altında kalıyor.
            1980 senesinde ben Laçin'de Orman Muhafaza Memuru idim. Oraya bir yangın gözetleme kulübesi yaptırdık. 1-2 tane mesire masası koydurdum. Yaramaz kişiler masaları tepeden dereye yuvarladılar, biz çıkarttık onlar yuvarladılar son olarak masaları yerine koyduğumuzda ise bu masaları kırdılar. Burayı bir mesire yeri olsun diye uğraştıksa da halkı buraya alıştıramadık.
            Köşk yolunun yapılması için etüt yapan Gaziantepli Muhlis Bey idi. O zamanların tabirinle Kondüktör Muhlis Bey. Bu çetin yolun yapımı üç yıl sürdü sürmedi. O tarihlerde iş makineleri yoktu. Yolun yapımı işçi kazma, kürekleri ve balyoz ile iki kişinin taşıdığı ağaçtan yapılan geçkere ile yani el emeği ile yapıldı. İşçiler çadırlarda kalarak bu güç işi başardılar. İşçilerin başlarında bulunan işçi çavuşları Çorum'dan Rıza Samsunlu, Kırkdilim'den Kazım Uysal, Şakir Laçin, İsmail Sorgun ile Büyük Laçin'den Mehmet Kurtçu idi. Bu çavuşlar çevrelerinde isim yapmış hatırlı kişiler idi. Bu yolun yapılmasında bunların çok faydaları oldu. Bu yolda pek aksi meyil olmamakla beraber meyil %7 yi pek geçmez, fakat bu yol mesafeyi uzattı. Laçin - Kırkdilim arası 9 km. iken bu yoldan gidilince uzaklık 17 km. buldu. Bu yolun trafiğe açılı olması için Bolu Dağı gibi Karayollarının makine parkı ve personelinin bulunması şart. Bolu Dağı 900 rakım olmasına karşı Kırkdilim yolu 1350 rakım. Kışın burası geçit vermez.
            Bundan 50 - 60 sene önceleri bu yoldan geçmek her babayiğidin işi değildi. O zamanlar Çorum'da motorlu vasıta olmadığından tek atlı arabalar Çorum'dan Osmancığa karpuz veya pirinç almaya giderlerdi. Osmancıktan atlı arabaya 200-300 kilo yükle Çorum'a götürüp birkaç kuruş kazanmak isterlerdi. Yüklerini alıp Çorum'a doğru yola çıkarlar Laçin'e kadar hava kararırdı.
            Bazı işi acele olanlar geceleyin Laçin den sonraki bu yoldan geçmeye mecbur olurlardı. Gece karanlık, etraf yüksek çamlarla çevrili göz gözü görmez. Arabacı atının başını çekerek yüklü arabayı Kırkdilim'e getirmek için acele eder.
            Kırkdilim'e gelince atını dinlendirmek için torba takar dinlenir ve Çorum'a doğru yola koyulurlardı. Yukarıda bahsi geçen yolu Laçin Belediyesi başından Vali Köşküne kadar biraz onarımını yaptırmış ise de, Köşkten Çorum'a gelme imkanı yok.
            Köşkten Kırkdilim'e kadar yolda kum, çakıl olmadığı için ufak bir yağışta motorlu araçlar çamurdan çıkamazlar. Ne zaman havalar açılır yada çamur don'a çekerse bu yoldan motorlu araçlar yukarıya varabilme imkanına sahip olabilirler.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.