|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
|
İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
TAKDİM |
Ümit UZEL HAYAT HİKAYESİ |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
corumlu2000@gmail.com |
Mahmut Selim GÜRSEL |
yazarlarımız yaptıkları paylaşımlardan sorumludur.
|
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif
haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
01 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
TAKDİM
Bir kitabın doğması, o kitabı yazmaya kalkan kişinin amacına ve
bilgi birikimine göre değerlendirilmesi uygun olarak
görülmelidir.
Elinizde bulunan bu çalışmanın sizlere ulaşması için günlerini
veren bu çabası için şükranlarımı sunarken, bu çalışmada da
benim ufacık bir katkımın da bulunması beni bahtiyar etmiştir.
Bu
çalışma ile sizlerde bazı bilgileri edinmiş ve faydalanmış
olarak uzun yılların birikimlerinden aydınlanacağınızı
göreceksiniz.
Bilgi; yazılmadıkça kaybolmaya açık birikimlerdir. Her insan bir
kitaptır; onu okumamız gereklidir.
Tanımadığımız ve anlamadığımız kişiler hakkında nasıl kararlar
veremezsek; bir çalışmayı da incelemeden, okumadan karar
veremeyiz.
Mahmut Selim GÜRSEL
|
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
02 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
Ümit UZEL
1939 yılında
Çorum'da doğmuşum. İlkokulu,ortaokulu ve Öğretmen Okulunu Çorum'da
okudum. Bu arada ortaokulun son üç ayını Mecitözü'nde tamamladım ve
oradan mezun oldum. Bu gün 60 yaşında olduğuma göre,demek ki ilkokulu
bitireli 48 yıl olmuş. İnsanın,insan hayatı açısından düşünürsek,bu
uzun zaman diliminde neyi istediğimi pek hatırlamıyorum. O günler,bugüne
göre devlet memuru olmanın avantajlarından ve popülerliğinden daha
fazlaydı. Belki ; hakim, doktor, mühendis ya
da subay olmayı istemiş olabilirim. Ama Gönlüm, babamın serbest meslek
sahibi olmasından da kaynaklansa gerekir,ticaret.
Nitekim 1960
yılında Çorum İlköğretim okulunu bitirip öğretmen olduğumda,Ordu'nun
yedek subay fazlalığı nedeniyle çıkan bir yasa ile bizler son yedek
subay olarak askere alınmıştık. Aynı yasa bizi kıtaya değil,köylere
öğretmen olarak atıyor ve askeri eğitimimizi yaz tatilinde üç ay
yapıp bitiriyorduk. Bu görev çerçevesinde ilk yerim
Sapaköy oluyordu. Daha sonra İskilip’te
çalıştığım on yıl ile Çorum Merkez Halk Eğitimi Müdürlüğüm ile memuriyet
hayatım bitiyor ve 1972 yılın da ticarete atılıyordum ve şu anda
aralıksız 27 yıldır, baba mesleğine devam ediyor ve oto yedek
parçacılığı yapıyorum.
Mesleğimin
sağladığı avantajlar bölümüne şöyle cevap vermem gerekir:Önce, 12 yıl
öğretmenlik. Bu mesleği okuyucularıma anlatmama bilmem gerek var mı ?
İnsan oğlu, doğumundan ölümüne kadar öğrenme ihtiyacı içinde
olduğuna ve yaşadığı her gün yeni bir şey öğrendiğine göre,öğretmenliğin
önemi kendiliğin den ortaya çıkar. Hele benim gibi, ilkokul
öğretmenliğimin yanında önce İskilip Ortaokulu,sonra Lisesinde ek
olarak Beden Eğitimi Öğretmenliği yapan bir insanın yıllar içinde
binlerce öğrenci ile zaman,zaman karşılaştığında yaşadığı duygulu anlar
daha iyi gösterir. Şu anda yaptığım serbest işe, daha başka
avantajları ve zorlukları var.
Gençlere tavsiyem: Topluma nasıl yararlı olacak iseler,o yolu
tutmaları. Çünkü asıl amaç insanın yaşadığı topluma bir şeyler
verebilmesi. Diğer soruları toplayıp,beraber cevap vermek istiyorum.
Çünkü;bu soru yazarlıkla ilgili. Ben ise yazar değilim. Bu nedenle
hoşgörünüzle soruları birleştireceğim.
1985 yılında
Mesleki Kuruluşumuz olan Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığına seçildim
ve bu görev tam 12 yıl sürdü. İşte bu yıllar içinde TSO
daki Başkanlığım gereği çeşitli yerlerde
konuşmacı olarak bulunmam,zaman zaman da gazete ve dergilerde mesleki
makaleler,yazılar yazdım.
TSO
daki görevimden ayrıldıktan sonra Dost
Haber Gazetesinin ısrarlı davetine hayır diyemedim ve yedi ay
kadar,haftada üç gün değişik konularda makalelerim yayımlandı. Bu arada
elinizdeki dergi yayın hayatına başlamak üzereydi. Tek başına büyük
heyecan ve özveriyle,belki biraz da Don Kişot'ça
aylık dergi çıkarmayı düşünen Mahmut Selim
Gürsel'e içten içe acımama rağmen,azı ile katkıda bulunmayı
küçücük de olsa bir görev diye düşündüm ve ara sıra yazdığım
yazılarla,hiç de hakkım olmadığı halde "yazar" kadrosuna girdim.
Herhangi bir
konuda yazabilmenin tek şar tının okumak olduğunu biliyorum. Bunun için
de, insanın ufak yada büyük kitaplığı olması gerekmekte,işte benim en
çok gurur duyduğum yanım da bu. Kendi çapında iyi bir kitaplığım var.
Eşimin mesleği de öğretmenlik. İki kızımız var, her ikisi de bizler
kadar okumaya meraklıdırlar sanıyorum,bir insanın çocuklarına bırakacağı
en iyi miras da bu olsa gerekir. İşte,bizim de mutluluğumuz burada.
Bu da bize yetiyor.
Internet’te
Yazarımız
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat ve
Tarih ve Edebiyat yazıları yayınlanmıştır.
corumlu2000@gmail.com
Ümit Uzel; Ankara’da, yürüyemediği için
özel bakım gördüğü sağlık kuruluşunda, 15/12/2021 tarihinde saat
08.00’de hayatını kaybetti. Yazarımıza Allah'tan Rahmet ailesine ve
yazarlarımıza başsağlığı dilerim!
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
03 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- CUMHURİYET VE CUMHURİYETİ
BİZE EMANET EDEN ATATÜRK
- Geçen Ekim Ayının 29. Günü, bilindiği gibi
"Cumhuriyetimizin" kuruluşunun 75.Yılı geçen Kasım Ayının 10
da, Büyük ATATÜRK'ÜN ölümünün 60. Yıldönümü.
- Aylar öncesinden, bu anlamlı yıl
dönümler için genel ve yerel yönetimler hazırlıklara giriştiler.
- Umuyoruz ki, bu 75.yıl ve 60.
Anma Yılı kut lamaları gerekli şekilde kutlanır. Bu coşkuyu
bütün Türk Halkından bekliyoruz. Evet 75. Yılını kutluyoruz ama
Cumhuriyet nasıl oluştu, şimdi onu açmaya çalışalım.
- Ne dersiniz, Cumhuriyetin
ilanını, Cumhuriyeti ilân edenin ağzından dinlemek ister
misiniz?
- O halde yalnız kulağınızla
değil, gönlünüzü de açarak ATATÜRK'Ü dinleyiniz: "O gece
birlikte bulunduğumuz arkadaşlar erkenden beni terk ettiler.
Yalnız İsmet Paşa Çankaya'da misafir idi. Onunla yalnız
kaldıktan sonra, bir Kanun önergesi taslağı hazırladık. Bu
taslakta 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanununun şekli devleti
tespit eden maddesinin sonuna ' Türkiye Devletinin Şekli
Cumhuriyettir' cümlesini ilave ettim“
- Cumhuriyet, önce Meclis grubuna,
sonra Meclise geldi. Cumhuriyete karşı olanların hiçbiri açıktan
mücadeleyi kabul etmemişlerdi. Lafları ağızlarında geveleyip
duruyorlardı.
- Sonra yine ATATÜRK'Ü dinleyelim:
"Bundan sonra İsmet Paşa söz alarak şu yolda beyanatta bulundu;
“Fırka Reisinin teklifini kabule ihtiyaç katidir. Dünya bizim
bir şekli hükümet görünüşümüzü biliyor. Bu görüşlerimizi bir
sonuca bağlamak zaaftan başka bir şey değildir. O halde bunun
ifadeyi hukukiyetini söylemekten neden çekiniyorsunuz?“
- İsmet Paşa’dan sonra Abdurrahman
Şeref Bey söz aldı.
- "Cumhuriyet doğan çocuğun
adıdır. Ama bu ad bazılarına hoş gelmemiştir, varsın gelmesin”
- Ve....Yine ATATÜRK'Ü dinleyelim:
"Nihayet kanun birçok hatibin 'Yaşasın Cumhuriyet' sedalarıyla
ve alkışlar içinde kabul edildi.” (Hasan PULUR 29 EKİM 1967
Milliyet Gazetesi)
- Cumhuriyeti ilan eden,
Cumhuriyetin ilanını böyle anlatıyor. Bu yıl o günün 75.
Yıldönümü. Çevremize bir bakın ve sonra kendinizle hesaplaşın;
- -Nereden, nereye geldik ve
nereye gidiyoruz?.
- Ve....
- Büyük Komutan Mustafa Kemal
ATATÜRK'ÜN ölümünün 60. Yıldönümünü kutladık.
- Aşağıda; 1968 yılı "Olaylar ve
İnsanlar" Hasan PULUR Köşesinden:
- ATATÜRK'ÜM DE BİZE
- Atatürk'üm de bize: "Bu ne iki yüzlülük?”
- 10 Kasım'da saygılı, 11 Kasım'da, küçük
- Adına, eserine bağlı gibi gözüküp
- Nicelerin sırtı, aslında sana dönük
- Hani kardeşliğimiz; kalmışız, bölük pörçük.
-
- 10 Kasım'da saygılı; 11 Kasım'da küçük.
- Nurcu, yobaz, komünist; hepsi nefes nefese,
- O kör baltayla vuruyorlar temele.
- "Demokrasi" diyerek kıyılır devrimlere.
- Bir de 10 Kasım'larda adını anmak, yok mu?
- En acısı, gülüncü, işte Atam,bu sahne.
-
- Atatürk'üm de bize:"Bu ne iki yüzlülük?”
- 10 Kasım'da saygılı;11 Kasım'da küçük.
- Vatan denen kavramı, bilince vardıran, sen!
- Gerçek dini yobazın elinden ayıran sen!
- Namuslu zengin ile üretici halkımı
- Vatan denen teknede yoğuran, kardıran sen!
-
- Hani kardeşliğimiz; kalmışız pölük pörçük,
- 10 Kasım'da saygılı;11 Kasım'da küçük.
- On bin yıl öncesinin Göktürk Kağanı gibi
- Bıraktın genç kuşağa, o kutsal emaneti.
- Her alçakça davranış boğulmaya mahkumken
- Cehennem olsun niçin, Türkiye'nin cenneti ?
-
- Atatürk'üm de bize:"Bu ne iki yüzlülük?”
- 10 Kasım'da saygılı;11 Kasım'da küçük.
-
- "Bizi yanlış yola sevk eden
habisler, biliniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşlerdir. Saf
ve nezih halkımıza hep şeriat sözleriyle alda ta gelmişlerdir.
- Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz,
görürsünüz ki Milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar
hep din kisvesi altındaki küfür ve melanetten gelmiştir. Onlar
hep hayırlı hareketi dinle karşıladılar. Hâlbuki hepimiz
Müslüman'ız. Hepimiz dindarız. Artık sizin dinin icaplarını,
dinin yasaklarını öğrenmek için şundan bundan derse ihtiyacınız
yoktur. Hangi şey ki; akla, mantığa, milletin menfaatine uygunsa
hiç kimse ye sormayın, o şey dindir. Eğer bizim dinimiz akla,
mantığa uygun bir din olmasaydı, mükemmel olmazdı, dinlerin
sonuncusu olmazdı”
- İşte...
- Bizlerin bu önemli
yıldönümlerini kutlarken, daha dikkatli, daha itinalı olmalıyız.
Bu günleri anmalarla geçiştirmektense, mana ve anlamlarını
herkese ve bilhassa genç kuşaklara empoze suretiyle değil,
gerçek yönleri ile anlatarak CUMHURİYETİ ve
- ATATÜRK'Ü anlatalım!
-
-
-
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
04 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÇORUMLU DERGİSİ
- Yerel dergi ve gazete
çıkartmanın, hele hele çıktıktan sonra uzun süreli devam
edebilmesinin sağlanması oldukça zordur. Bunu yaşayan
insanlardan biriyim. Çalışkan ve araştırmacı özelliği ile Mahmut
Selim GÜRSEL her zaman beğendiğim, Çorum aşığı insanlardan
biridir. Benden, çıkartacağı dergi ile aylık yazı istediğinde
sevinerek kabul ettim.
- Yıllarca Ticaret ve Sanayi Odası
Başkanlığı yaptığım için, Çorum iş âlemini yakından tanımam ve
bilmem doğaldı. Çoğu yazılarımı bu yönde yazacağım.
- Özellikle Çorum ticaret ve
sanayi olarak neredeydi, bu gün nereye geldi? Genelde bazen
kronolojik sıra ile bazen de sırayı atlayarak yazmak istiyorum.
- Ara sıra da kültür ve sanat
konularına değinmeyi düşünüyorum Sizlerden de açıklama isteyen
sorular gelirse seve seve onları da yanıtlamak isterim.
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
|
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
05 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BACASIZ SANAYİ
- Bu ay ki yazı konumuzun "TURİZM" olması
nedeniyle aşağıdaki yazıyı kaleme alıyorum.
- Aslında, belki dergi elinize geçtiğinde basımı
bitmiş ve kırtasiyecilerde görülebilecek, ya da hemen hemen
çıkmak üzere olar "KORKUSUZ BAŞKAN" isimli kitabımdan bir bölüm
kullanmak istiyordum.
- Bakarsınız yine de öyle bir durumla
karşılaşabilirsiniz. Mahmut Selim GÜRSEL'İN nasıl davranacağı
belli mi olur?
- Gelelim konumuz olan TURİZM'E.
- Yurtiçinde pek çok yeri, yurtdışında ise,
sekiz-on ülkeyi görmek mutluluğuna erişmiş bir "kırsal vatan
çocuğu" olmamın yanında, kızı ve damadı çekirdekten, ayrıca
okuldan yetişmiş bir kişi olarak "turizm"e özel bir ilgi duymam
doğal sayılmalıdır.
- Önümüzde hep bir hedef vardı. 2000'li yıllar.
İşte 2000 yılı da geldi, çattı. Demek ki, önümüze; dünü ve
bugünü de görüp, değerlendirilmeli, yeni hedefler koymalı ve
yeni stratejiler belirlemeliyiz. En önemlisi de, Türk Turizmi
açısından tam bir kâbus olan geçtiğimiz yılı iyi örnek alıp, iyi
değerlendirme yapıp, gelecek yılların hesabını iyi yapmalıyız.
- Ben "ÇORUM'UN turizm" haritasına bakmayı, bu
konuda "uzman" arkadaşlara bırakarak, en azından mesleğe ve
bilgiye saygı çerçevesinde kalmayı yeğliyorum.
- Hatırlayınız geçen yıl dışarıdan beklenen
yabancı turist sayısında inanılmaz azalma meydana gelince,
ülkemizdeki turistik tesislerimiz, iç turizme yöneldiler ve
kampanyalarında düşünülmeyecek fiyatlarla yatak satmaya
çalışmışlardı.
- Gene hatırlayınız. Bundan 8-10 yıl önce,
ülkemizde ki turist sayısı düşünülen ve istenilen düzeyde olduğu
günlerde, Marmaris Belediye Başkanı çıkmış ve "bizim yerli
turiste ihtiyacımız yok. Onlar buraya gelmesinler," demişti.
- Allah'ım; Sen nelere kadirsin!
- Ülke yaşamlarında pek de uzun sayılamayacak,
hatta kısa kabul edilebilecek bir süre sonunda Marmaris ve
benzeri turistik yörelerimiz, dışarıdan talep az olduğu için, iç
turizme yönelmişler ve yalvar-yakar yerli turist arar
olmuşlardı.
- Aslında ülke kalkınmasının en önemli
ayaklarından birisi, bacasız sanayi denilen "TURİZM"DİR. Ve
enstrümanların en gereklisi de, dışarıdan gelecek turistin
bırakacağı "döviz "dir.
- Bu bağlamda şunları da düşünülebilir.
- Türkiye'nin kalkınmasında sanayi kesimi
lokomotif ise, nostaljik yaklaşımla, bu buharlı lokomotifin
kömür vagonu da,"turizm" ve "ihracat" kesimidir diyebiliriz.
Çünkü biliyoruz ki, Türkiye'nin kalkınması için sanayileşmek,
sanayi kurmak ve çalıştırmak için de daha uzun süre döviz
gerekecektir. İşte bu lokomotif için gerekli dövizin büyük kısmı
"turizm" ve "ihracat"tan sağlanacaktır. Bu açıdan turizmi,
kalkınmanın ihmal edilmez bir unsuru olarak görmek ve buna uygun
bir ekonomik model oluşturmak gerekmektedir.
- Bu da doğal olarak, bizleri yöneten hükümete,
oradaki TURİZM BAKANLIĞINA ve de (evet ve de) Çorum için "YEREL
YÖNETİCİLERE" ayrıca tüm ÇORUM halkına sorumluluk yüklemektedir.
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
06 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- SANAYİ YAPISI OLARAK ÇORUM
- Çorum ili Anadolu’nun sanayi
merkezlerinden biri olma yolunda hızla ilerlemektedir.
Sanayileşme çabaları 1970 - 1980 yılları arasında kurulan
tuğla-kiremit fabrikaları ile başlamış, daha sonra un
fabrikaları ile davam etmiştir. Bu iki sanayinin ihtiyaçlarını
karşılamak üzere makine imalat ve döküm sanayi dalları da
gelişmiş, tuğla, kiremit, un ve yem fabrikalarının makinelerini
imal eden tesisler kurulmuştur.
- Çorum'un geçmiş dönemde ki
sanayi gelişimine bakıldığında, Osmanlı Döneminin kapalı
ekonomisi içerisinde, deri işletmeciliği, ayakkabı imalatı,
çiriş imalatı, kendir üretimi nedenleriyle kendir ipi tiftik
keçisinden ve kenevirden yapılan çuval, kilim dokuması, at
arabası imalatı, leblebi, çömlek, testi, oluklu kiremit, bulgur
imalat ve ev tezgâhlarında muhtelif dokumaları görmekteyiz. Eski
dönem ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Çorum her türlü ulaşım
imkânlarından ve alt yapıdan yoksundur. Tek çıkış kapısı Samsun
limanıdır. Tamamen o yıllarda tarıma ve el emeğine dayalı
ekonomik potansiyeli vardır.
- O yıllarda, ilimiz tüccarları
üretim fazlasını at arabaları ile bölgenin tek ticaret merkezi
ve deniz limanı olan Samsun'a götürür satar ve ihtiyacı olan
malları yine oradan temin etme yoluna giderdi. Çok az tüccar
İstanbul'dan mal alır, deniz yoluyla Samsun'a oradan da Çorum'a
getirirdi.
- Cumhuriyetin ilanından sonra
devlet imkânlarından Çorum payını alamamış, bazı iş adamları il
dışında fakat demiryolu güzergâhındaki yörelerde un değirmenleri
kurmuşlar ve zamanla unları fabrika haline dönüştürmüşlerdir. Bu
sanayi atılımı ve heyecanı, daha son ra ulaşım imkânlarının
nispeten düzelmesi ile birlikte, il merkezine taşınarak, yeni un
fabrikaları kurma teşebbüsleri başlamıştır. Bunu takip ederek
diğer iş kollarındaki atılımlarda birbirini izlemiştir.
- 1950'lerden itibaren Devlet
Karayolları Başkent Ankara'ya ve Karadeniz bölgesine bağlayan
yolları inşa etmesiyle, "Çorum " bölgeler arasındaki geçiş
noktasında olması nedeniyle zaman içerisinde, bu imkânı iyi
kullanan Çorumlu müteşebbis ekonomisine canlılık kazandırmaya
çalışmış ve "tarım" kentinin yanında "sanayi" kenti sıfatını
eklemesini bilmiştir.
- Bu yörede sanayinin gelişmesi
altyapı imkânları, gelir seviyesi, sermaye birikimi gibi birçok
faktörlere bağlıdır. Bugün Çorum sanayi bu faktörlere bağlıdır.
Bugün Çorum sanayi, bu faktörlere bağlı olarak, 200'ün üzerinde
çeşitli büyüklükteki sanayi kuruluşlarını bünyesinde
bulunmaktadır. Bu sanayi tesisleri içerisinde, ilimizde kamuya
ait, şimdi satılmış olan Çorum Çimento Fabrikası, yem fabrikası
ile T. Süt Endüstrisi Kurumuna ait fabrikaları çıkartırsak,
sadece Çorum Şeker Fabrikasını gösterebiliriz. Diğer tüm
yatırımlar, Çorumlu müteşebbislerin yatırımlarıdır. İlimizde
lokomotif sektör olarak kabul edilen Toprak Sanayi dışında,
un, irmik, bulgur, makarna, yem, yumurta, saman fluting kağıt,
oluklu mukavva ve ambalâj, steril şırınga, fermuar, oto
radyatörü, elektronik yazıcı kartuşları, oto kaloriferi,
mobilya, parke, kireç, emaye, gömlek, küp şeker, jüt çuval,
çivi, bakır ve çinko levha, bakır boru, bakliyat paketleme,
strafor, tıbbi ampul, LPG dolum, plastik boru ve hortum, kemik
unu, oksijen gazı, seramik sıhhi tesisat, mermer, karo, oto
ekosu, ayakkabı fabrikalarının yanı sıra,bu sektörlerin makine,
kalıp ve döküm ihtiyaçlarının büyük çoğunluğunu karşılayan ve
anahtar teslimi un, yem ve toprak sanayi sektörünün makinelerini
yapan makine fabrikaları ve döküm tesisleri mevcuttur. Ayrıca
çeşitli tarımsal araçlar ve ekipmanlarını imal eden tesisler ile
Belediye temizlik işlerinde kullanılan temizlik araçları imal
eden firmalarımız da faaliyetlerini yürütmektedir. Yukarıda
sıralamaya çalıştığımız imalatların, ülke ekonomisine katkıları
da inkâr edilemeyecek düzeydedir.
- Örneğin; Çorum Toprak sanayi,
Ülke ihtiyaçlarının kiremitte %35-40,tuğlada %20-25'ine cevap
verecek kapasiteyle yurdumuzun en büyük üretim bölgesidir.
Yumurta sektöründe,200'e yakın çiftlik kapasiteyle Türkiye
yumurta ihtiyacının %15'ine karşılamaktadır.
- Bilindiği üzere Çorum leblebisi
kadar haklı bir üne sahip olan Çorum unu da 500.000 ton/ yıl’ı
geçen üretim kapasitesiyle yurt içi ve yurt dışına satışlarına
olanca hızı ile devam etmektedir.
- Çorum madenciliği açısından,
özel sektör ve devlete ait ocaklarda linyit kömürü üretimi
sürdürülmektedir. Çorum ve çevre illerinin linyit kömürü ve
sanayi sektörünün toz kömür ihtiyacı bu sektörler tarafından
karşılanmaktadır. Sungurlu ilçesinde özel sektörü tarafından
işletilen betonit ve krom yatakları mevcuttur. Çorum merkezde
özel sektör tarafından işletilen mermer yatakları vardır.
- Çorum'da özel sektör
yatırımları, il, içi sermaye birikimlerine ve birlikte iş yapma
alışkanlığına dayalı olarak başlamış ve halen devam etmektedir.
Özel sektöre ait tesisler; çoğunlukla küçük ve orta ölçekli
işletmelerdir. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin ilde yarattığı
istihdamın %60' ı taş ve toprağa dayalı sanayide yoğunlaşmıştır.
- Çorum'da 50 kişiye kadar eleman
istihdam eden 233 adet küçük ölçekli işletme mevcut olup
50-300 kişi arası işçi çalıştıran 56 adet orta ölçekli olmak
üzere toplam 289 işletme mevcuttur, diğer işletmeler daha küçük
1-50 arası işçi çalıştırmakta olup, küçük işletmelerdir.
- Çorum'da toplam işletmelerinin
%10.7'si Anonim Şirket, %60'7'si Limitet Şirket daha çok 50
kişinin üzerinde işçi çalıştıran firmalarda Anonim Şirket ve
Limitet şirketten oluştuğu gözlenmektedir. Çorum'da işletmelerin
%92'si tek vardiya üretim yapmaktadır. Geriye kalan işletmeler
ise iş yoğunluğuna göre vardiya sistemini organize
etmektedirler. İşletmelerin %54'ü geleneksel teknoloji
kullanmaktadır. Geleneksel teknoloji kullanımı daha çok orta
ölçekli işletmelerde gözlenmektedir. Küçük ölçekli işletmeler
ise en yaygın, modern teknolojiye geçiş aşamasındaki teknolojiyi
kullanmaktadır.
- Toplam işletmelerin %69.9'u
sermaye ye tersizliği nedeniyle %19.8'i ise talep yetersizliği
nedeniyle modern teknolojiye geçememiştir. Orta ölçekli %78.4'
ünde küçük ölçekli işletmelerin ise %96.5'inde pazarlama
faaliyetlerini işyeri sahibi veya yöneticileri yapmaktadır.
Çorum'da faaliyet gösteren orta ölçekli işletmelerin ise %71'i
üretimini Çorum içerisinde pazarlamaktadır. Ülke çapında
pazarlama faaliyeti sürdüren ve ihracat yapan işletmeler ise
genelde orta ölçekli işletmelerdir. Çorum ilinde orta ölçekli
işletmelerin %54.8'i yatırım teşvik tedbirlerinden
yararlanmıştır. Çorum'daki işletmelerin %81'1'i işini kendi
kurmuştur. Babasının işini devam ettiren işletme %18.9'dur küçük
işletmelerin %92'5'i çıraklıktan yetişme olup meslek okulu
mezunu olanların toplamı ise %4.5'dir.
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
07 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- PAYLAŞILAN VİZYON VE ORTAK
SORUMLULUK
- Bir çoğunuz Spartaküs filmini hatırlayacaksınız.
M.Ö. 71 yılında bir isyanda köleler ordusuna önderlik eden bir
Romalı gladyatörün, Spartaküs'ün öyküsüdür. Roma ordularını iki
defa yenilgiye uğratmış ancak uzun bir kuşatma ve zorlu bir
savaştan sonra General Marcus Crassus tarafından yenilmişlerdir.
Crassus, Spartaküs'ün ordusunun sağ kalan bin savaşçısına şöyle
der: "Köleydiniz, yine köle olacaksınız. Ama yasal cezanız olan
çarmıha gerilmekten Roma Lejyonlarının merhametiyle
bağışlanacaksınız. Tek yapacağınız, bana o Spartaküs adlı köleyi
teslim etmektir. Çünkü onu görünüşünden tanımıyoruz .”
- Uzun duraklamadan sonra, Spartaküs ayağa kalkar
ve " Spartaküs benim" der. Sonra yanı başındaki adam kalkar "Spartaküs
benim" der. Onun yanındaki de kalkar "hayır, “Spartaküs
benim"der. Birkaç dakika içinde ordudaki herkes ayaktadır.
- Bu öykünün uydurma olup olmadığı
önemli değildir, çünkü derin bir gerçeği vurgulamaktadır.
Spartaküs'ün ordusundan sağ kalanların her biri ayağa kalkmakla
ölümü seçmiştir. Ancak ordunun sadakati, kişi olarak Spartaküs'e
yönelik değildir. Onun esinlendiği ortak (paylaşılan) bir
vizyona, özgür insan olma idealine yöneliktir. Bu vizyon
öylesine güçlü ve zorlayıcıdır ki, hiçbiri ondan vazgeçip
köleliğe dönmeye dayanamaz.
- Paylaşılan vizyon artık bir
fikir değildir. Hatta özgürlük türünden önemli bir fikir bile
değildir. Daha güçtür. Bu gücü esinleyen bir fikir olabilir, ama
bir kere yol almaya, birden fazla kişinin desteğini almaya
başladı mı soyut olmaktan çıkar. Elle tutulur somutlaşır.
İnsanlar onu var olan bir şeymiş gibi görmeye başlarlar. İnsan
ilişkilerinde ortak vizyon kadar güçlü pek az etken vardır.
- Ben bu öyküyü paylaşılan vizyon
olması için alıntı yaptım. Günümüzde "vizyon" modern yönetim
bilimlerinde bilinen bir kavramdır. Ama çok dikkatli
baktığımızda çoğu vizyonun tek bir kişinin organizasyonuna
empoze ettiği kendi vizyonu olduğunu görürüz. Böylesi vizyonlar
en iyi halde uyum sağlarlar, ama bağlılık sağlamazlar.
- Paylaşılan vizyon, yeni bir şeyi
inşa etme, bulunduğumuz konumu koruma, yaratıcı yenileştirici
unsurların kaçınılması sonucu ortaya çıkan bir fikir olabilir.
Biz bu tür vizyona içten "kaynaklanan vizyon" diyebiliriz. Ya da
bir çok kez olduğu gibi dıştan etkilerle de oluşabilir. Yani bir
rakibe göre ondan daha kaliteli üretme, daha ucuza mal etme gibi
hedeflere odaklanabilir. Paylaşılan vizyon içten veya dıştan ya
da her ikisi birden olabilir. Mühim olan vizyonun nereden
kaynaklandığı değil, ne sağladığıdır.
- İşte bu noktadan sonra Çorumlu
ve Çorum sanayicisinin ortak vizyonu sanayileşmek ve Çorum' un
ürünlerini yalnızca Türkiye pazarına değil, dünya pazarlarında
da rekabet edecek hale getirmektir. Çorum sanayicisi hatırı
sayılır, ürünler üretmesine rağmen dış pazarlara olması
gerektiği kadar açılamamıştır. Kalite düzeyini müşterinin isteği
doğrultusunda
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
08 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BELEDİYE VE SANAYİ
- Günümüzün medeniyeti bir şehir medeniyetidir.
- Bugün gelişmiş ülkelerde, nüfusun çok önemli bir
bölümü şehirlerde yaşamaktadır. Toplumu oluşturan her türlü
sosyo-ekonomik hareketler bilinçlenmektedir. Bu nedenle
şehirlerde görev yapan "Belediyeler" üretimin temel unsuru olan
"Sanayi kesimi" gibi, sokaktaki insanı da etkileyen hizmetleri
üretmektedir.
- Bir toplumun refahının
yükselmesi, iş-gücü ve sermaye kaynaklarının üretimde etkili
biçimde kullanmasına bağlıdır. İşgücü ve sermayenin kullanımında
da belediyenin hizmet üreterek, temel bir görevi yerine
getirdiği hepimiz tarafından iyi bilinmektedir.
- Toplum bütünüyle bir işletme
ise, hizmet üreten belediyeler ile mal üreten sanayi kesiminin,
kaynakları verimli kullanmak için uyum içinde çalışmasının
gereği apaçık ortada değil midir?
- Bu nedenle, toplum refahı için
hizmet üreten yerel yönetimler ile üretimin temel kaynağı olan
sanayi kesiminin işbirliğine her şeyden önce önem vermek, bu
konuda çağdaş devletlerin yaptıklarını da aşarak, daha ileriye
gitmeye çalışmak gerekir.
- Çağdaş devletin üç temel
fonksiyonundan söz edilmektedir. Herkese geçinebilecek "İş temin
etmek", her aileyi barınabileceği bir "Konuta" kavuşturmak,
konutlarla iş yerleri arasında, hızlı, güvenli ve "Konforlu
ulaşım" sağlamak.
- Ancak bu temel unsurlar yerine
getirildiği zaman, üretimin içinde çalışan insanın verimini
artırabilmektir. Bir başka anlatımla, sanayi kesimi insana
işveren "Belediye"de, en basit anlatımıyla, o insanı evinden
işine, işinden evine yetiştiren birimlerdir.
- Sadece bu sınırlı görev
bile,"Belediyelerle, sanayinin " İşbirliğinin ne kadar hayati
bir kurum olduğunu göstermesi bakımından çar-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
09 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BELEDİYESİZ SANAYİ
- Çorum Belediyesinde görev
değişikliği üzerinden yaklaşık olarak bir seçim dönemi geçti. Bu
süre beş yıla yakın bir süre.
- İlk beraberliğimizde, Belediye
Başkanımıza: "Tüm Çorum'un başkanı olursanız, hepimiz sizin
yanındayız" demiştim. Detayları şimdilik değinmek istemiyorum.
Gerekirse başka yazılarımda o konuları işleyebilirim. O zaman
görülecektir ki; mevcut Belediye yönetimi bu beş yıllık dönemde
elle tutulur hiçbir şey yapılmamış, olumlu yanları maalesef
olumsuz yanlarına göre pek az. Başkan, ilk göreve geldiği
günlerde hemen, hangi amaçla olduğu kamuoyundan gizlenen yurtiçi
ve yurt-dışı gezilere başlamıştı.
- Hatırlayınız; Çorum'da susuzluk
nedeniyle başlayan o korkunç hastalık sırasında "Belediye
Başkanımız" dünyanın öbür ucunda Avustralya'da idi. Bakanlık ve
Valilik tarafından hastalığın ilk hızı kesildikten birkaç gün
sonra dönebilmişti. Çorum'a Dünyanın öbür ucu olsa bile,
şehrimize 24 saat içinde dönüle bilmesi mümkündü.
- Sahi Başkan, o tarihlerde çok
önemli bir işi var da, Çorum'a dönememişti. Oralarda ne
yapıyordu dersiniz?
- Başka bir soru; Belediye Başkanı çıktığı pek çok
iç ve dış geziler sonunda, bugüne kadar Çorum'a ne kazandırdı?
- Bu ve buna benzer konularda
yıllardır Belediye Başkanını çok eleştirdim. Ama hiç birine tek
bir cevap alamadım.
- Demek ki; haklıydım. Çünkü bir atasözümüz
vardır, bilirsiniz:
- "Sükut, ikrardan gelir”
- Bu soruları sorduktan sonra, genel olarak
belediyelerin ve sanayinin ilişkisi hakkında Çorumlu 2000
Dergisinin 2. Sayısında yazdığım yazıyı tekrarlamak istiyorum.
- Günümüzün medeniyeti bir şehir
medeniyetidir.
- Bugün gelişmiş ülkelerde,
nüfusun çok önemli bir bölümü şehirlerde yaşamaktadır.
- Toplumu oluşturan her türlü
sosyo-ekonomik hareketler bilinçlenmektedir. Bu nedenle
şehirlerde görev yapan "Belediyeler" üretimin temel unsuru olan
"sanayi kesimi" Gibi, sokaktaki insanı da etkileyen hizmetleri
üretmektedir.
- Bir toplumun refahının yükselmesi, iş-gücü ve
sermaye kaynaklarının üretimde etkili biçimde kullanmasına
bağlıdır. İşgücü ve sermayenin kullanımında da belediyenin
hizmet üreterek, temel bir görevi yerine getirdiği hepimiz
tarafından iyi bilinmektedir.
- Toplum bütünüyle bir işletme
ise, hizmet üreten belediyeler ile mal üreten sanayi kesiminin,
kaynakları verimli kullanmak için uyum içinde çalışmasının
gereği apaçık ortada değil midir?
- Bu nedenle, toplum refahı için
hizmet üreten yerel yönetimler ile üretimin temel kaynağı olan
sanayi kesiminin işbirliğine her şeyden önce önem vermek, bu
konuda çağdaş devletlerin yaptıklarını da aşarak, daha ileriye
gitmeye çalışmak gerekir.
- Çağdaş devletin üç temel
fonksiyonundan söz edilmektedir. Herkese geçinebilecek "İş
temin etmek",her aileyi barınabileceği bir "Konuta"
kavuşturmak, konutlarla işyerleri arasında, hızlı, güvenli ve
"Konforlu ulaşım" sağlamak.
- Ancak bu temel unsurlar yerine
getirildiği zaman, üretimin içinde çalışan insanın verimini
artırabilmektir. Bir başka anlatımla, sanayi kesimi insana
işveren "Belediye"de, en basit anlatımıyla, o insanı evinden
işine, işinden evine yetiştiren birimlerdir.
- Sadece bu sınırlı görev bile,"Belediyelerle,
sanayinin" işbirliğinin ne kadar hayati bir kurum olduğunu
göstermesi bakımından çarpıcı değil midir?
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
10 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÜNİVERSİTEYİ ÇOKTAN HAK
ETTİK
- "Bilim sanattan üstündür. Çünkü: serveti sen
korursun. Oysa bilim seni korur.”
- Bu yazıma Hz. Ali'nin bir özdeyişi ile başlamak
istiyorum. Zaman, zaman bu konuda çok söylemim oldu, çok yazı
yazdım. 1985-1997 yılları arasında görev yaptığım ve
Başkanlığını üstlendiğim Ticaret Ve Sanayi Odasındaki çalışmam
sırasında, bazı kendini bilmezlerin "bu adam, bu işlere ne
karışıyor?" demelerine rağmen, Çorum' un başta ÜNİVERSİTE olmak
üzere, her konusu ile yakından ilgiliyim.
- Söylediğim gibi, toplantılarda,
televizyonlarda ve basında sık sık Çorum sorunlarını dile
getirdim.
- Şimdi geriye dönüp bakıyorum da;
"keşke daha fazla çaba gösterse imişim" dediğim bile oluyor.
- Ama ne yaparsınız ki; Ticaret ve
Sanayi Odası yöneticileri politikacıların olanaklarına sahip
olmadıkları için, söylemekten, sorunları dile getirmekten öte
bir şey yapamaz oluyor.
- Biraz geriye gidelim, şöyle
12-13 yıl öncesine.
- Daha Çorum'da kimse Üniversite
sözü etmezken, biz 1985'te "ilimize mutlaka bir üniversite
gereklidir" diyor ve bunu sağlayacağına inandığımız
parlâmenterlerimizi göreve çağırıyorduk.
- İyi hatırlıyorum. Türkiye Odalar
ve Borsalar Birliği'nin (TOBB) o zamanki yayın organı İKSAT
Gazetesinde Saffet YAKUT dostuma, Çorum'da verdiğim beyanatın
içinde; Çorum'un en önemli noksanlarından birisinin, ÜNİVERSİTE
olduğunu anlatmıştım. Gerekçe olarak ta, Çorum' un gelişmekte
olan sanayine "ÜNİVERSİTE"NİN destek olacağını düşünmemdi.
- " ÜNİVERSİTE-SANAYİ "işbirliği, hem teknik, hem
de müspet ilimi birleştirmek, o yöredeki sanayi
geliştirebilirdi.
- Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL,
Türkiye'nin 12 Oda Başkanını KÖŞK'E davet ettiğinde, ben de bir
konuşma yapmış ve gündem dışı olmasına rağmen "Çorum'un
Sorunlarını" dile getirmeye çalışmıştım.
- Konuşmam bittikten sonra, Sayın
Cumhurbaşkanı bana dönerek "Bütün sorunlarınızla ilgileneceğim,
sana bilgi vereceğim ve arkasından da, Çorum'a geleceğim"
demişti.
- Dediklerini yaptılar.
- ÜNİVERSİTE isteğim, diğer
isteklerim gibi, ilgili makamlara ulaştırılmış ve gelen
cevapların birer sureti bana gönderilmişti.
- ÜNİVERSİTE konusunda YÖK'EN
gelen cevapta neler vardı?
- Kısaca özetleyeyim:
- Önce parasal açıdan, sonra
öğretim görevlilerinin yetmezliği düşüncesiyle "Çorum'a
Üniversite" yakın planda yoktu.
- Yazı elime ulaştıktan sonra TSO toplantısında
açıklamış ve basına da vermiştim.
- O günlerde Refahyol iktidarda idi.
- İktidar partisi Refah kanadı Milletvekilleri, bu
açıklamam üzerine basına beyanat veriyor ve "kimse üzülmesin
Üniversiteyi Çorum'da biz açacağız" diyorlardı.
- Sahi açtınız da biz mi görmedik?
- Niye üzerinize düşeni yapmadınız?
- Yoksa gücünüz mü yetmedi?
- Öyle ise sizlere destek olacağı sözünü vermiş
olan bizim gibi kurumlardan ve Çorum kamuoyundan neden destek
istemediniz?
- Çorum'da basın toplantısı yaparak, Çorum
kamuoyuna mesajlar vererek, bu işin halledilemeyeceğini sizin
bizden iyi bilmeniz gerekmez mi?
- Bu soruları çoğaltabilirim.
- Ama sizden sadece, Refah, şimdi
ise; Fazilet Partisi Milletvekillerinden değil beklentilerim.
Çorum'un mevcut altı Milletvekilinden!
- Bizler, yani o zamanlar başkanı
olduğum Ticaret ve Sanayi Odası yöneticileri, tüm
Milletvekillerimize seçildikleri tarihten itibaren,
isteklerimizi defalarca söyledik. Ama başarılı olamadık. TSO
olarak yıllardır Çorum'un, her türlü sorunu üzerine eğilerek
kafa yorduk, toplantılar, paneller, sempozyumlar düzenledik.
İstedik ki; Çorum daha büyüsün, ekonomik olarak güçlensin,
kalkınsın.
- Bizim bundan sağlayacağımız, kazancımız sadece
"Manevi hazdı" bunu bile çok gördüler.
- Etrafımızdaki illere baktığımızda; Samsun da,
Tokat'ta üniversite var. Amasya ve Yozgat ise bu konuda bizden
atak!
- Göreceksiniz Çorum'dan önce üniversite ye
kavuşacaklar.
- Haydi Samsun büyük kent. Onu dışarıda tutalım.
- Bu gün Tokat'ta üniversite olduğu gibi, al-tı
ilçesinde fakülte var.
- Kıskançlık duymuyorum, ama bir ÇORUM LU olarak
hakkımı istiyorum.
- Siyasi güçsüzlüğümüzün bedelini ödeyen Çorum
halkının artık, hakkı verilmeli. Hem de her konuda.
- Başta Üniversite olmak üzere,
Havaalanı, Merkez Bankası, Demiryolu ve daha pek çok
sorunlarımızın halli gibi!.
- Haydi! Sayın Parlamenterlerimiz!
Hazır seçim dönemine de girmişken silkinin biraz.
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
11 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BIRAKIN TARİHİMİZ BİZE
KALSIN!
- Benim TSO Başkanlığım döneminde yaptığımız
sanatsal ve kültürel hizmetlerden bizi, belki de başlıcası
"Karikatür Yarışmaları"dır.
- Bu yarışmaların ardından çıkarttığımız, aynı adı
taşıyan "albüm"ler de, Türkiye'de, özellikle karikatür sanatına
gönül vermiş, amatör ya da profesyonelce ilgilenen sanatçı ve
sanat dostlarınca, her zaman ilgiyle karşılanmıştı. Bunlardan
birisi de, tarihi eserlerimizi koruyalım düşüncesinden yola çı-kan,"BIRAKIN
TARİHİMİZ BİZE KALSIN" karikatür yarışmasıydı.
- Ne yazık ki; ben o görevden ayrıldıktan sonra,
bize, hep yardımcı olmuş "Sönmez YANARDAĞ'IN gayreti ve desteği
ile, ancak bir yarışma daha yapabilmiş, kitabını da Valimiz Atıl
ÜZELGÜN'ÜN desteği bastırabilmiştik.
- Çorum Hakimiyet Gazetesinde, Temmuz ayı
ortalarında bir kampanya başladı.
- "Kültürümüz Göz Göre Gidiyor"
- Giden neydi, onu tartışalım.
- Spot başlıktan okuyalım.
- "Türkiye'nin el yazması eski eserlerin bulunduğu
en zengin kütüphanelerinden biri olan Hasan Paşa
Kütüphanesi'ndeki sayıları 4 bini bulan el yazması eserler,
Çorumlu sahip çıkmadığı taktirde daha iyi korumak amacıyla Bursa
veya Konya'daki özel kütüphanelere taşınacak.”
- Manşet ve yazının altında Kültür Müdürü Mümtaz
İDİL'İN görüşleri yer alıyor.
- Başlık şöyle:
- "Çorum'a kalıcı kütüphane açılmalı”
- Sayın İDİL, devam ediyor;
- "Eğer Çorumlular, bu eserlerin korunması için
geçerli girişimleri yapmazlarsa, Hasan Paşa Kütüphanesi'nde
bulunan 4 bin el yazması eser de, Bursa veya Konya'ya
götürülür." Yazı bu ifadeyi destekleyen cümlelerle devam
ediyor.
- Daha sonraki günler, hep buna
benzen destekler var. Belediye Başkanı Prof. Dr. Arif ERSOY,
Kültür Eski Müdürü Ahmet ERTEKİN, Dokuz Eylül Üniversitesi Türk
El Sanatlar Bölümü Başkanı Doç. Dr. Ayşe ÜSTÜN, TSO Başkanı
Kenan MALATYALI, İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Ali ILICA,
ÇOSEB Arif ERDAL gibi arkadaşlardan.
- Ayrıca 01.08.2000 tarihli gazetede Vali Atıl
ÜZELGÜN'ÜN yazma eserler konusundaki çabaları var. Ve kültür
Müdürü Mümtaz İDİL'İ Ankara'ya göndereceği yazılı. Bu
yazdığım isimler, Çorum Hakimiyet'in kampanyasını
destekleyenler.
- Bir tek kişi var ki,"bu eserler Çorum'da
korunamaz, çünkü yeterli altyapımız yok" diyor.
- O da Çorumlu bir bakan;
- Prof. Dr. Abdülhalik ÇAY!
- Ne dersiniz?
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
12 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- SERDAR HANGÜN VE ÖMER
HAYYAM
- " Bilgenin yüreğinde her dilek,
- Anka kuşu gibi gizli gerek.
- Damla nasıl inci olur denizde;
- Sedefler içinde gizlenerek."
- HAYYAM
-
- Bir akşam, annesine rica ettim,"Serdar Bey,
gelince bana da uğrayıversin". Aynı katta oturuyoruz ve
kapılarımız karşı karşıya. Zaten evlenene kadar da Dr. Serdar
HANGÜN, bizim apartmanda annesi ve daha sonra vefat edene kadar
babası Fehmi HANGÜN Hoca ile oturuyordu.
- Hem doktorluğuna, hem engin bilgisine, hem de
candan arkadaşlığına inandığım ender insanlardan biridir.
- Neyse, eve uğradı. Şikâyetimi anlattım. Ertesi
günü muayenehanesine beklediğini söyledi. Oturdu, kitaplardan,
felsefeden, siyasetten uzun uzun konuştuk. Dediği gün ve saatte
gittim, muayene oldum. Doktor hayretler içindeydi. "Ümit Abi,
buna nasıl dayandın, hemen ameliyat olman gerekir" deyince,
zaten Ramazan Ayı arifesindeydik, daha fazla gecikmeden, bir an
önce bitirelim düşüncesiyle, iki gün sonra hastaneye yattım.
Eşimle hastanede bir gece kalıp, eve döndük.
- Hiç kimseye haber vermemiştik.
- Benim Dr. Serdar Bey'le dostluğum, arkadaşlığım
vardı.
- Ama bir şekilde teşekkür etmeliydim kendisine.
- Bunu da basın yoluyla yaptığımdan sonra,
duyanların, sağ olsunlar geçmiş olsun dileklerine ve sitemlerine
maruz kaldım.
- Eline sağlık sevgili Serdar'cığım,
- Yıllardır çektiğim ıstıraptan beni kur tardın.
- Bu arada Serdar Bey, bana imzalayarak bir kitap
hediye etti.
- "Ümit Abi, ben okudum, çok beğendim, bunu sana
armağan ediyorum" diyerek.
- Amin Maalouf isimli yazarın "Semerkant" isimli
kitabı. Genelde Ömer HAYYAM'IN hayatını içeriyor. Biz Ömer
HAYYAM'I rubai'leri (dörtlükleri) ile tanırız daha çok.
- En az şairliği kadar, bilim adamlığı ve
özellikle gökbilim uzmanlığı şaşırtıcı ölçüdedir.
- Bu konuya açıklık getireceğini gördüğüm, bir
bölümü kitaptan aynen aktarıyorum.
- "... Bir gün, her zaman olduğu gibi odasında
İbn'i Sina'nın Tedavi adlı kitabını okurken, sağır bir acı içini
yaktı. Elindeki altın kürdanı sayfanın arasına koydu, kitabı
kapattı, yakınlarını çağırıp, vasiyette bulundu. Sonra duasını
şu sözlerle bitirdi. 'Tanrım, elimden geldiğince seni algılamak
istedim. Senin hakkında bildiklerim,sana ulaşmanın tek yolu
olduysa beni affet!...’
- Gözlerini bir daha açmadı. 4 Aralık 1131.
(Sabahattin EYYÜBOĞLU HAYYAM adlı kitabında ölümünü 1121 ya da
1122 diyor)
- Ömer HAYYAM,84 yaşındaydı. 18 Haziran 1048'te
şafak vakti doğmuştu. O devirde doğum tarihinin bu kadar
kesinlikle bilinmesi görülmüş şey değildi. Ama HAYYAM bu konuda
bir gök bilimcinin hassasiyeti ile davranmıştı. Annesinden bilgi
edinmiş, İkizler Burcundan olduğunu anlamış ve dünyaya geldiği
saatte Güneş' in, Merkür'ün ve Jüpiter'in konumlarını saptamaya
çalışmıştı. Böylece doğum tarihini net bir şekilde ortaya çıkar-mış
oluyordu...
- ... Yanında Vartan'dan başka kimsesi olmadan, o
şehir senin, bu şehir benim gezip hükümdarların, valilerin
yıldız fallarına bakarak geçinmektedir.
- Anlatıldığına göre; Ömer'in beş bin altın dinar
istemesi üzerine şaşıran bir vezirin: -"Ben bile bu
kadar para alamıyorum, onu biliyor musun ? Deyişine, HAYYAM;
- - Çok doğal, diye yanıt vermiştir.
- - Nedenmiş?
- - Çünkü benim gibi bilginlere yüz yılda bir
rastla-nır. Oysa senin gibi vezirlerden, her yıl beş yüz adet
atanacak adam bulunur.”
- Yine Ömer HAYYAM ile ilgili kitaptan nefis bir
bölüm aktarayım.
- "... O gün hükümdar divanında sarıklılar
çokluk-tadır. Hükümdar ağzı kulaklarında çevresine bakınıp
durmaktadır.
- Ömer geldiğinde, din adamlarının pek sevdiği
tartışma konusu çoktan açılmıştır. 'Dünya, bundan daha iyi
yaratılabilir miydi ?’
- Bunu 'evet' diye yanıtlayanlar zındıklıkla
suçlanmaktadır, çünkü Yüce Tanrı'nın daha iyisini yapamadığını
ima ettikleri ileri sürülmektedir...
- ...Ömer'e ne düşündüğü sorulduğunda, daha ağzını
açmasına fırsat olmadan Merv Kadısı, yerinden fırlar ve onu
parmağı ile suçlarcasına;
- - Bir Allah'sızın dinimiz konusunda fikir
yürütebileceğini bilmiyorum, der. Ömer, bezgin ama aynı zamanda
endişelidir. Gülümseyerek ;
- - Bana Allah'sız demek yetkisini sana kim verdi,
en azından beni dinledikten sonra konuş, der.
- - Seni dinlemem gerekmez. 'Yaptığım kötülüğü,
kötülükle ödetirsin sen ile ben arasında ne fark kalır ki söyle
?' Diye yazan sen değil misin, böyle şeyleri söyleyen adam
Allah'sız değil midir? Ömer omuz silkti;
- - Allah'ın var olduğuna inanmasaydım, O'na hitap
etmezdim. Kadı alayla sorar;
- - Bu biçimde mi?
- - Çetrefilli sözlerle sultanlara ve kadılara
hitap edilir, Yaradan'a değil. Tanrı Uludur, bizim eğilip
bükülmemizi, yaltaklanmamıza ihtiyacı yoktur. Beni düşünür
yaratmıştır, ben düşünüyorum ve düşüncemin ürünü gizlemeden O'na
açıklıyorum...”
- Ömer HAYYAM konusunu bu kadar dar kapsamda tam
anlatabilmek mümkün değil. Belki kısmet olursa, ikinci kitabımda
bu konuya ve rübailerine geniş yer verebilirim. Ama, gene de iki
dörtlüğü ile bitirelim yazımızı;
-
- Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok.
- Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.
- Sabahlar, akşamlar, sevinçler, tasalar yok.
- Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok
-
- İçin temiz olmadıktan sonra
- Hacı, hoca olmuşsun kaç para!
- Hırka, tespih, post, seccade güzel,
- Ama Tanrı kanar mı bunlara?
-
-
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
13 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- DOSTLARIM, DOSTLARIM BEN
EN ÇOK ONLARDAN KORKARIM
- Ben, BEŞİKTAŞ' LIYIM.
- İyi bir BEŞİKTAŞ' LI.
- Ama hiçbir konuda olmadığım gibi, kulüp tutma
konusunda da FANATİK değilim.
- Aşırı uçları hiç sevmem.
- Ne galibiyette sevinçten deli olurum, ne de
yenilgide hasta.
- Ama dediğim gibi iyi bir BEŞİKTAŞ’ LIYIM.
- Çorum BEŞİKTAŞ' LILAR Derneğinin ilk kurucu
Yönetim Kurulu Üyelerindenim.
- Bununla da gurur duyarım.
- Ve geçtiğimiz günlerde Beşiktaş Başkanlığını
bırakan olan Süleyman SEBA' YI beğenir ve takdir ederim.
Bilmiyorum aşağıdaki söyleyişi okuyunca sizler de bana hak
verecek misiniz? Bu yazının bana göre önemli olan bölümlerini,
çoklarınız okumuş olsanız da, bir gözden geçirelim diye
düşündüm. Başkanın sözleri hayatımızın her döneminde
yaşadıklarımızı özetliyordu sanki.
- Söyleyişinin başlığı Bernard SHAW' a ait ve
Süleyman SEBA tarafından söylemiş. Onu tepeye yazdım zaten.
- Şimdi gelelim, yazıdan bölümlere:
- Ayşe ARMAN soruyor, Süleyman SEBA yanıtlıyor.
- - Üzgün müsünüz?
- - Yoooo.......
- Üzüntü, son iki senedir, hem şahsıma, hem de
yönetim kurulundaki arkadaşlarıma ve futbolcularıma yapılmayan
kalmadı. Yapanlar da, yaptıranlar da bir gün gelecek
vicdanlarını da bunu kendilerine soracak....
- - Peki şimdi kendinizi "Eski Dostlar" tarafından
ihanete uğramış gibi hissediyor musunuz?
- - Ben hep dostlarımdan yana olmuşumdur da,
Bernard SHAW'UN dediği gibi : "Dostlarım, dostlarım ben en çok
onlardan korkarım"...
- “...Acaba ?" diyor, "bundan ne çıkarım
olabilir?" Hoş benim kimseden hiç çıkarım olmadı. Hamdolsun
şerefimle geldim, şerefimle gidiyorum. Ama bazen düşünüyorum.
Değer miydi ?...
- - Size tam olarak ne yapıldı?
- - Futbolla ilişkiniz yok galiba.
Son iki senedir, belirli bir taraftar grubu, hepsi değil tabii,
bir kısmı gitmemi istedi. Benim ve arkadaşlarımın kişiliğiyle
oynamaya kalktılar. Bir türlü sabredemediler. Bizim de "bırakıp
kaçtılar" dedirtecek halimiz yoktu. Çok kötü şeyler söylendi....
- - Size nankörlük edildiğini
düşünüyor musunuz?
- - Son iki senede dediğiniz gibi
olmuştur, beğenmeyenler olur. Ama demokratik bir ortam içinde
mücadele verilir. Seviye aşağı çekilmez.....
- - Kendinizi gençlerle, gençlerin verebileceği
hizmetlerle aynı güçte mi hisse diyorsunuz?
- - Şimdi efendim bir eleştiri de şu : "Yeni
beyinler gelsin." Elbette ki gençlere kıymet verilecektir. Ama
öyle bir şekilde, yeni beyinler gelsin deniyor ki, sanki biz
beyinsizmişiz gibi! Yaşlıları küçümsüyorlar. Bu haksızlık. Biz
bunları tırnaklarımızla yaptık. Ben sadece Orson Welles' ın
lafını naklediyorum : "Ben gençliğin ne olduğunu bilirim, ama
siz yaşlılığın ne olduğunu bilemezsiniz.”
-
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
14 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ZAKKUM ÇİÇEKLERİ MAZLUM
KENAN KÖSTEKÇİ
- Konuma başlık olan “Zakkum
çiçekleri, Mazlum Kenan Köstekçi”ye ait bir kitabın adı.
- Geçenlerde Çorum Öğretmen
Okulu’nda sınıf arkadaşım Sadettin Malkoç; Çorum Haber
Gazetesinde, bu kitaba değiniyor ve kitabı kimden aldığını
hatırlayamadığını yazıyor ve Ya Özden Köstekçi (Eşim Özden UzeI)
ya da Ümit Uzel“den eline geçtiğini anlatıyordu.
- Sadettin kitabı,o günler okul arkadaşım,37 yıldır eşim olan
Özden’den almıştı.
- Mazlum Kenan Köstekçi, Eşim
Özden’in annesi ile hem teyze, hem de amca çocuğu.
- Çok genç yaşta öldüğünde, geride
bıraktığı şiirlerini babası İsmet İnönü döneminin (1936- 1942)
Çorum Milletvekili Süleyman Köstekçi kitaplaştırmış.
- Bugün Süleyman Köstekçi’nin
sadece kızı Munise Saylan hayatta ve halen 86 yaşında. Ankara’da
yaşıyor. Her Ankara’ya gittiğimde kendisine mutlaka uğrarız. Son
derece tatli dilli, hafızası yerinde bir insan. Zaman zaman
Atatürk’ten, İnönü’den, babasından hatıralarını anlatır.
Anlatırken ve o büyük insanları anarken gözleri dolar. Şimdi
bunları yazarken, pişmanlık duymuyor değilim, keşke yıllardır
Munise teyze ile yaptığımız söyleşileri, O’nun Atatürk’ü,
İnönü’yü, o dönemi anlatışını ara sıra kağıda dökseydim diye.
- Çünkü; o dönemleri yaşayan, o
insanların değerini bilenlerin sayası o kadar azaldı ki.
- Merhum M. Kemal Köstekçinin şiirlerini yazmadan önce, Onun
bu şiirleri hangi ruh haliyle yazdığını bilmekte yarar var.
- Kitabın önsöz bölümünde babası
tarafından hayat hikayesinde, o günler amansaz bir hastalık olan
verem nedeniyle hasta yatağında yatarken bu şiirleri yazdığını
anlatıyor M. Kenan Köstekci’yi daha yakından tanımak ye O’nu
anmak için bu önsözü aynen alıyorum.
- MAZLUM’LUN HAYATI
- ‘Ömer Mazlum”;26 Eylül
1326(1910) da Çorum’da Karakeçili mahallesinde doğdu. Çorum’un
eski ailelerinden Köstekçi Oğullarındandır.
- İlk tahsilini 1923 te Çorum’da
bitirdi. 1925 te Çorum’da açılan Mıntıka Ziraat Ameliyat
Mektebi’ne girdi. Orta derecedeki ziraat tahsilini ikmalle
diploma aldıktan sonra köy muallimi olmak için 1927 de Ankara’da
Köy Muallimliği Kursu’ndan ehliyetname aldı.
- 1928 -1929 yıllarında Çorum
vilayeti dahilinde «Dogla» ve «Karapınar Muhaciri» köylerinde
muallimlik etti.
- 1930 da Sivas Muallim Mektebine
gitti. Orada iken amansız bir hastalığa yakalanarak İstanbul
Prevantoryuma yollandı.
- 1931 de Ankara Gazi Muallim
Mektebi’ne naklolundu. Fakat hastalık devam ettiğinden tekrar
Prevantoryuma gönderildi. Uzun zaman tedavi ye istirahat
ettirildi. Bu tedaviler esnasında İstanbul’da imtihana girerek
Gazi Muallim Mektebi’nden mezun oldu.
- 1932- 1933 ders yılında
İstanbul’da 14 üncü ilk mektep muallimliğine tayin kılındı. 1933
İkinci kânun ayı içinde hastalığı çoğaldı ve hastaneye yattı. En
sonunda hastalık yüzünden muallimlikten çekilmek zorunda kaldı.
- 1933 1934 1935
yallarında ve 1936 yılı Nisanına kadar (Prevantoryuma,
Sanatoryum, Haydarpaşa, Cerrahpaşa) hastanelerinde sürekli
tedaviler sürekli tedaviler gördü ve hatta 1935 te (Cerrahpaşa)
hastanesinde <<Nissen>> tarafından bu hastalığa mütealik bir
ameliyye tatbik edildi ve kaburga kemiklerinden dört dili
kesilmek suretiyle yapılan ameliyat önce iyi bir netice verir
gibi oldu. Kilosu artmaya başladı ve hastalık iyileşmeye doğru
yüz tuttuğu sıralardaydı ki artık sanatoryumlarda, hastanelerde
yıllardan ben yılmandan ben yatmaktan bıkmış ve usanmış
olan<<Mazlum»;Çoruma gelmeyi özlemiş ve mütehassis doktorlaşan
da memleketine gitmeyi tavsiye etmiş bulunmaları üzenine
Çorum’un Sungurlu kazası merkezinde muallimlik eden kız kardeşi
Naciye’nin yanına gidecek yirmi gün kadar oturmuştur. Bu arada
kahredici hastalık birdenbire nüksederek süratlelenlemeye
başlamış olduğundan hemen en yakın bulunan Çorum Memleket
hastanesine kaldırılarak mümkün olan bütün tedavi çarelerine baş
vurulmuşsa da 13 Haziran 1936 tarihinde yirmi altı yaşında
olduğu halde hayata gözlerini yummuştur.
- Çok hassas bir yaratılışa olan
«Mazlum»; edebiyat ve şiirle uğraşırdı. Şiirleri Heybeliada,Bur
gaz adası sanatoryumlarında ve Cerrahpaşa, Haydarpaşa
hastanelerinde yazmıştır.
- Eski harflerle doğum tarihini
taşıyan «Ömer Mazlum» adını;kendi <<Mazlum Kenan>>a değiştirmiş
ve şiirlerinde bu adı kullanmıştır.
- Manzumelerinden bazıları
sağlığında :<<Varlık>> mecmuasında ve diğer bazı edebi
mecmualarda neşredilmiştir. Bir kısmı da sonradan <<Yedi gün» de
çıkmıştır.
- Eserin adı,manzumelerinin başlıkları ye sıraları tamamıyla
merhumun defterinde yazıldığı şekilde bırakılmış ve tek
kelimesine dokunulmamıştır.
- Süleyman Köstekçi Yazımın bu
bölümünü kitaba adını verdiği “Zakkum çiçekleri” ile
bitiriyorum.
- Zaten iki satır. Ama müthiş bir
ifade ve anlatım zenginliği.
- “Istıraptan doğdular,şiirlerim
acıdır,
- Mısralarımda elem,ilhamın
kırbacıdır”
- Geçen sayı ki yazımı, Mazlum Kenan
Köstekçi'nin ölüm döşeğinde yazdığı bu iki satırlık şiiri ile
bitirmişim. Hemen bü tün şiirlerini dediğim gibi hasta
yatağında yazmış.
- Bu yazımda özellikle şiirlerine yer vermek
istiyorum.
-
Heybeli ve Burgaz sanatoryumlarında tabiat
görüşleri,hastane gözlemleri, ü-mitleri ve
ümitsizlikleri ne kadar iyi anlatıyor. Bana göre ; en güzel şiirlerinden biri ŞAMDAN.
Bilemiyorum, belki beni en fazla etkileyen olduğu için,bana
öyle gelmiş olabilir.
- " ŞAMDAN
- Bileklerimde sarkan sapsarıı ellerimi
- Gördükçe gözlerime inanmaz oluyorum.
- Bu hasta yatağımda yıkık emellerimin Hüzünle
düşündükçe,boşalıp doluyorum.
-
- Bu on sarı parmağı son günüme saklayıp,
- Camlaşan gözlerimle onlara bakacağım. Son bir hızla ruhumu
tepemde kucaklayıp, On kollu şamdan gibi başımda yakacağım.”
- Kitabı yayıma hazırlayan Cumhuriyet
döneminin en güçlü şairlerinde,o günlerde İstanbul
Milletvekili İbrahim Alâ eddin Gövsa bakın merhum için, O'nun
şiirleri için ne diyor? " İtiraf etmeliyim ki babasının
yanında bu hazin defteri elime aldığım zaman, genç bir ölünün
ve kaybedilmiş bir evlâdın hatırası karşısında rikkat (incelik,
yufkalık) ve hürmet duymakla beraber, asla ihtimal vermedim ki,
karşılaşacağım kabiliyet bu derece mümtaz olsun. Defterde
ilkönce merhumun iyi ve temiz yaradılıştan ve seçkin zevkinden
nişan veren el yazısının hususiyeti mümtaziyeti dikkatimi
çekti. Parçaları okudukça dildeki pürüzsüzlük,
nazımdaki dürüstlük, nihayet derin elemlerin vuzuhla (açıkça) duyuluşu
ve tahlil edilişi hayretimi artırıyor ve bazı parçalarında bu
hay-ret hayranlığa yükseliyordu"
- SENİ DÜŞÜNÜRKEN
- Ben nasıl yaşıyorum,nasıl senden uzakta ?.
- Bitip tükeniyorum, hayatım gönlüm kırık, Sanki ruhum
kapanmış,sıkışmış bir tuzakta, Ölümden de acıdır,kör olası
ayrılık...
-
- Kurtulup,uçmak özler bunalmış bir kuş gibi, Sensiz çarpan
yüreğim sana kavuşmak ister.
- Bir kenara atılmış,bir unutulmuş gibi,
- İsyan edip haykırmak,haykırıp coşmak ister.
-
- Ruhum bir kadehtir ki;sesin ona dolmasa, Geçip giden her
günüm,şuursuz sarhoşluktur. Senin beni bağlayan o gözlerin
olmasa.
- Gözlerinde kâinat,manasız bir boşluktur...
- Heybeliada
17.12.934 Kimin için yazılmış, nasıl bir ruh hali
taşıyormuş o anda bu şiiri yazarken ? Bu-rası
bizim için karanlık, ama ne önemi var ki ? Kimin
için,ya da ne için yazıldığı önemli değil.
- Belki çok kişi bu şiirleri görmedi, edebiyat
antolojilerine girmedi,ama bu görevi biz yapalım istedik.
-
Hoş biz yazınca,nerelere kadar uzanır,o ayrı.
Odamın deniz kıyısında,deniz yıldızlarını,sahilden denize
atarken dediği gibi "Hiç olmazsa birkaç tanesinin hayatını kurtardım ya, bu da
bana yeter ”
- Hoş Çorum'da yetişmişin kıymeti bilinmez ya.
Gene de olsun. Evet yine bir şiiri daha:
-
- SON SAATLER BÖYLEDİR Güneşin son ışığı süzüldü ağır
ağır, Yüzlerdeki hüzünlü çizgiler kayboldular ..
- Bu gamlı saatlerde yaşayan her şey sağır,
- Neş'eli haykırışlar sanki birden soldular...
-
- Sönüp giden gün gibi,biz de solup giderken, Bilinmiyen
acılar kalbimizi saracak,
- Bunalıp çırpınarak,kurtarın bizi derken, Donuklaşan gözler
de son defa yalvarcak..
-
- Göğsümüzden boşalan son bir nefes bizi de, Bilinmeyen âleme
kavuşturmuş olacak..
- Boş gözlerde beliren hayatın son izi de,
- Batan bir güneş gibi yavaş yavaş solacak..
Cerrahpaşa;13.2.935
- İki sayıda,eşimin akrabası olan Mazlum Kenan
Köstekçi'nin hayat hikayesini anlatmaya çalışmış ve bazı
şiirlerinden örnekler vermiştim.
- Bu bölümde ise,hem bir hatırlatma olma-sı
açısından,hem de değerli bir büyüğüm olan Ab dullah Ercan'ın
1991 yılında hazırladığı kitaptan Köstekçi'ye ait tanıtım
bölümünü sizlere aynen sunmak istiyorum.
- Sayın Ercan'ın kitabının adı "14.Yüzyıl-dan
Günümüze Çorumlu Şairler" Kitabın 366-369 sayfaları Mazlum Kenan
Köstekçi'ye ayrılmış. Yazı aynen şöyle:
- "Mazlum Kenan Köstekçi
-
Çorum'un Karakeçili mahallesinde doğdu.
Sonradan Çorum Milletvekili olan Süleyman Köstekçi'nin oğludur.
İlköğretimini bitirince Çorum'da açılan Mıntıka Ziraat
Mektebinde okudu. Ancak bu mesleği sürdüremedi. Köy öğretmeni
olmak için Ankara Köy Öğretmenliği kursundan ehliyetname aldı.
Çorum ilinin Doğla Karapınar muhaciri köylerinde öğretmenlik
yaptı. 1930 yılın da Sivas Öğretmen Okuluna gittiyse de akciğer
tüberkülozuna yakalandığı için orada okuyamadı. Ankara Gazi
Öğretmen Okuluna geçti. Bu okuldan mezun oldu. İstanbul'da
ilkokul öğretmenliği yaparken yeniden hastalandı. Burgaz,
Heybeliada sanatoryumlarında, Haydarpaşa, Cerrahpaşa
hastanelerinin verem servislerinde yatarak sürekli tedavi gördü.
Cerrahpaşa'da Prof. Nissen tarafından yapılan bir akciğer
ameliyatı geçirdi. İyileşir gibi olunca Çorum'a geldi. Ancak
hastalığı yeniden nüksetti. 26 yaşındayken yaşamını yitirdi.
- Mazlum Kenan Köstekçi şiir
yazmaya hastalandığı yıllarda başladı. Yaşamının 4-5 yıla
sığdırdığı şiirlerinin hemen tümünü çeşitli sanatoryum ve
hastane koğuşlarında yazdı. O günün koşulları içinde tedavi
olanakları sınırlı ve hastalıkla boğuşuyordu. Çok gençti. Ölüm
her an yanı başındaydı. Bunu biliyor veya bekliyordu. Yaşam
umudunu, yaşam sevgisini yitirmediği anlar da oluyordu. Ne vaki
sonunda her şey yine bir sonu bekleyişin sisleri içinde
kayboluyordu.
- Mazlum Kenan işte bu çileyi, bu acıları, bu
umarsız bekleyişi şiirleştirdi. Onlara "Zakkum Çiçeleri" dedi.
Onları:
- Izdıraptan doğdular şiirlerim
acıdır
- Mısralarımda elem ilhamın
kırbacıdır.
- Dizeleriyle tanımladı.
- Şiirleri ölümünden sonra Zakkum Çiçekleri adlı
bir kitapta toplanıp yayımlandı.”
- Yazı dizimin son bölümünü büyük şair İbrahim
Alâeddin GÖVSA'NIN şu sözleri ile bitirmek istiyorum:
- "... Ne kadar bellidir ki, yirmi altı yıllık
ömrünün son altı senesini memleketinden ve aile ocağından
uzakta, prevantoryum, sanatoryum ve hastane bucaklarında,
gönülden doğan ümitler ve zekadan gelen ümitsizlikler içinde
çırpınarak geçiren bu zeki ve duygulu genç, bünyesi ateşler
içinde yanarak yıldan yıla, aydan aya ve günden güne erirken, o
eriyen bünyenin içindeki ruh, kabuğundan sıyrılan bir öz ve bir
beyaz ateş haline gelmiştir."
- Nur içinde yat, Mazlum Kenan Köstekçi.
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
15 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BANKALAR VE BANKALAR VE
UÇAN-KAÇANLARLA
- 4 Aralık 1999 tarihinde ÇORUMLU 2000
Dergisini çıkartan Mahmut Selim GÜRSEL'İN çağrısına katıldık.
- Dergi 12 sayı çıkmış, bir yılını
doldurmuştu. Bu tür dergilerin, hem de tek kişinin
"OLAĞANÜSTÜ" çabasına rağmen 12 sayıyı tamamlaması ve hâlâ devam
ediyor olması Türkiye'de, bizim gibi yörelerde pek görülmüş şey
değil ama; Sevgili GÜRSEL olmazı olur yapma becerisini
gösteriyor, derginin yayınını devam ettirebilmek için hep
söyleyip, yazdığım gibi DONKİŞOT'LUK yapıyordu.
- İşte bu nedenle hem yan yana
gelip, birbirlerini tanımayan dergi yazarlarının tanışmaları,
hem de birbirleri ile "edebi" tartışma yapmalarının sağlanmasını
düşünmüştü.
- Gerçekten; çoğumuz birbirimizi
tanımıyorduk. Örneğin: Ben arkadaşımın damadı
- Osmancıklı Sakin KARAKAŞ'I orada tanırken (O da beni),
yaklaşık 20-25 kişiden, birbirini tanımayan yazar, çizer takımı
çoğunluktaydı.
- Sohbet sırasında dergi
yazarlarından İhlas Finans Çorum Şubesi Müdürü Adnan İLHAN'DA
orada bulunması nedeniyle aklıma gelen bir konuda takıldım.
- Aramızda şöyle tatlı bir tartışma geçti. Ben:
- - Siz Çorum'da bankalar olarak, hiçbir kültür
hareketinin içinde ve yanında olmuyorsunuz. Şu elimizdeki
derginin bir yıllık abone bedeli, sadece bir yere göndereceğiniz
bir demet çiçek parası. Ya da, sizin temsil ağırlama gideriniz
var, yine derginin bir yıllık abonesi, bir kişinin bir akşam
yemek ücreti kadar. Dedim.
- Sayın İLHAN cevap verdi:
- - Arkadaşlarım burada olmadıkları için onlar
adına konuşamam. Ama ben gerektiği kadar destek oluyorum. Dedi
ve devam etti: Burada sizin de Ümit UZEL olarak kabahatiniz var.
Çorum'u, görevdeyken şöyle uçuyor, böyle kaçıyor diye çok
abarttınız. Bu nedenle olması gerekenden çok "banka" şubesi
açıldı, Çorum'a. Dedi.
- - işte bana bir yazı konusu çıktı. Dedim ve
gülüştük.
- Bu konuyu sayın banka (ya da finans kuruluşu)
Müdürleri ile zaman zaman tartışmıştım. Demek ki; bir şehrin
Ticaret ve Sanayi Oda Başkanı bulunduğu yöreyi ne kadar çok
(yada az) tanıtırsa, oraya bankalar o kadar çok veya az şube
açacaklar.
- Hayır! Sayın İLHAN! Bu böyle değil.
- Eğer öyle ise, siz ve sizin
gibi; benim Başkan olduğum yıllarda açılan banka ve kurumlarda
çalışanlar, yedikleri ekmeği bana borçlu olmazlar mı?
- Ama ben hiçbir zaman böyle düşünmüyorum. On iki
yıl TSO Başkanlığım var.
- Çorum'un sınai ve ticari açıdan büyümesine ne kadar katkım
varsa, bu beni ancak mutlu eder ve böylece devletin vermediği
işi, vatandaşa sanayici verir ki; mutluluğum kaymaklı ekmek
kadayıfına döner.
- Orada da anlattım:
- Karşımda oturan Milli Eğitim eski Müdürü Şakir
Çıplak'ta "evet bana da öyle bir tebrik geldi" diye onayladı.
- Peki, o tebrik neydi?
- Onu biraz sonra anlatacağım.
- Çorum'u olduğundan çok
tanıtmadım
- Hele, hele hiç ABARTMADIM.
- Bir başka toplantıda, bana bu
tür eleştiriler olduğunu anlatarak aynen şunları demiştim:
"Benim görev yaptığım yıllara ait Çorum iş alemi ve TSO olarak
hakkımızda çıkan tüm yazıları üç cilt halinde ciltlettim. Ben;
her satırını tek tek biliyorum. İsteyen varsa vereyim,
incelesin.
- Ümit UZEL'İN ya da yanımda görev
yapan arkadaşlarımın herhangi birisinin bir tek satır abartılmış
beyanatını görürseniz, şu an görevimden istifa edeceğim.
Bulamazsınız, çünkü öyle uçuyoruz-kaçıyoruz türünden abartılar
ancak beni yıpratmak için çıkarılan söylentilerdir.
- Ben sadece "ÇORUM'U leblebi ve
maalesef "senin yaptığını ÇORUMLU yapmaz" gibi, pespaye
sözlerin "KENTİ" olmaktan kurtarmaya çalıştım. Sadece ve
sadece "bir bilinmez, bir tanınmaz" olan ÇORUM'U,yaptıkları ve
ürettikleri ile anlatmaya gayret ettim. Şimdi gelelim o
tebriğe:.
- Evet; o tebrik neydi?
- Bir yılbaşında iki kapak olarak bastırmış bir
tarafına şu ünlü sözü yazmıştım.
- "Işığı yaymanın iki yolu vardır. Ya mum
olacaksınız, ya ışığı yansıtan ayna"
- Biz mum olamadık ama ışığı yansıtan ayna olmaya
çalıştık.
- Bir önemli yanlışta şu:
- Hiçbir banka genel müdürlüğü, bir ilin ODA
Başkanının sözleriyle, oraya buraya şubesini açmaz. Siz de
bilirsiniz ki Sayın İLHAN; şube açmayı düşündükleri yöreyi
bankalar çok çeşitli kollardan araştırırlar. En az etki ise;
yöredeki TSO gibi kurumlara yaptıkları nezaket ziyaretindeki
görüşmelerden olur. Çoğu zaman da, bize uğradıklarında, şubeyi
açacakları binayı bile tutmuş olurlar.
- O zaman nedir kıstas?
- Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet İstatistik
Enstitüsü, Bankalar Birliği, Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret
Müsteşarlığı, Mali ye ve Gümrük Bakanlığı ve daha niceleri.
- Demek bunları ve bulunduğu yörenin "SOSYO-EKONOMİK"
verilerini hiçe sayacaklar, sen ÇORUM'U böyle anlattığına göre,
biz geç bile kalmışız Çorum'a şube açmakla. Ne olur, bize yardım
edin, yer filan bulun da şubesi olmayan diğer bankalardan önce
şubemizi açalım. Açılış kurdelesini de size kestirelim"
diyecekler.
- Hayır Sayın İLHAN! Öyle diyen banka hiç olmadı
bana. Başkasına da denmiş olamaz, çünkü "uçuran- kaçıran" benim
ya, bazı belli amaç sahibi kişilere göre.
- Keşke; ÇORUM'U daha çok tanıtabilseydim. Çünkü:
- "REKLAMIN KÖTÜSÜ OLMAZ"
- Bilirsiniz.
- Sizlerden siz değerli okurlardan
özür diliyorum. Bu konu artık fazla uzadı. Ama, neylersiniz ki,
benim tam bir şaka ve espri çerçevesinde kaleme aldığım yazıya,
çok ciddi cevap geldi, sevgili Adnan İLHAN'DAN.
- Doğal olarak bazı noktalara daha
çok açıklık getirmem gerektiği gerçeği ortaya çıktı. Böylece
ister istemez bu yazım biraz uzun olacaktır.
- Dikkatli okurlarım bileceklerdir. Şimdiye kadar
sayfa az, yazar ise çoktu. Diğer arkadaşlarımın yazılarını da
düşünerek böyle davranmıştım. Ama bu yazı, standardımı ister
istemez bozacak, kusuruma bakmayın.
- Yazıya başlamadan 12 yıl başkanlığını yaptığım
Ticaret ve Sanayi Odası basın arşivini içeren yazıların tümünü
teker teker gözden geçirdim. Benimle ilgili olarak söylenen
"uçurdu-kaçırdı" türünden tek satıra rastlayamadım.
- Şimdi, önemli bulduğum, ( doğru demedim, dikkat
edilirse) bazı satırbaşlarına ayrı ayrı cevap vermek istiyorum.
- Yıllardır diyorum ki: "Ümit UZEL olarak tek
satır abartımı gösteremezsiniz."Ben böyle diyorum, başkaları
"hayır, senin Çorum' un abartılmasında önemli katkıların var."
Bunlardan biri de Sayın İLHAN.
- Böyle diyorlar ama hiç örnek
gösteremiyorlar.
- Ya ben anlatma özürlüyüm, ya da başkaları anlama
özürlü
- Kardeşim, böyle iddialarda bulunuyorsanız
örnekte vermek durumundasınız. Örnek veremiyor iseniz, laf olsun
diye eleştiride bulunmayın. Ben ise, sizin iddialarınızı
vereceğim örneklerle çürüteceğim.
- Az sonra!...
- Atatürk'ün "Cumhuriyeti" ilan ettiğinden bu yana
77 yıl geçmiş. Uygar olabilmenin en önemli unsurlarından biri
olan "Yazı Devrimi" üzerinden ise tamı tamına 72 yıl.
- Sayın İLHAN'IN yazılarını okurken şaşırmıyor
değilim. Neden mi? Atatürk' ün Cumhuriyeti üzerinden 77 yıl,
Yazı Devrimi'nden bu yana 72 yıl geçmiş, fakat değerli yazar
arkadaşım, tam bir Cumhuriyet dönemi çocuğu olmasına rağmen,
benim gibi 60 yaşındaki bir insanın bile anlayamadığı tarzda
kelimeler bulup yazısını süslemiş. İnanın çok zorlandım çözmek
için. O kadar eski dil kullanıyordu ki. Yaşı ve kültürü gereği
Cumhuriyet dönemi insanı olarak, daha sade, da ha anlaşılır
dili, yani; öz Türkçeyi niye kullanmaz anlayamam.
- Neyse, bölüm bölüm cevaplar geliyor;
- Adnan İLHAN dostumuz, " 2,5
yıldır bu Görevdeyim. Bugüne kadar benim veya diğer banka
müdürlerinin herhangi bir toplantıya, panel, konferans vb.
Konuşmacı ve katılımcı olarak davet edildiğimizi hatırlamıyorum,
bizler sadece parasal konularda akla geliyoruz..." diyorlar.
- Ben de tam 2.5 yıldır bu görevden ayrıyım. Şu an
nasıldır bilmem.
- Ancak; arşivimde çeşitli banka toplantılarını
tertiplediğimizi ve benim de o toplantılara baş kanlık ettiğimi,
bunun yanında her toplantıya banka müdürlerini davet ettiğimi
görev sürenizin azlığı nedeniyle bilemiyor olabilirsiniz, bunu
da doğal karşılarım.
- Diyorsunuz ki; "keşke Sayın UZEL, görevi
bıraktıktan sonra da Çorum hakkında çıkan yazıları takip
edebilseydiniz..."
- Yapmayın dostum;
- Benim okuma yönünden üzülerek söylerim en kısır
yıllarım TSO Başkanlığı yaptığım 12 yıldır. Öncesi ve sonrası
devamlı okuyan bir insanım. Gururla söylerim. Bir oda dolusu
6.000 (Altı bin) den fazla kitabım var. İçinde okunmayan hiç
yok. Çorum hakkında ise dolu dolu yazı ve raporlar var.
- Sizin yazınızı okumadığımı ise
iyi bildiniz.
- Gene sizin ifadenizle
söyleyeyim; "Bir gram bal için bir çeki odun çiğnenir mi?"
- İzin verin 46 sayfalık yazıdan
bir gram bal almayı hiç düşünemem.
- Hem sonra, bir yerel gazetede
altı ay, geneli Çorum' la ilgili yazı yazan, bu kış oturup
yaklaşık olarak 600 sayfalık kitap hazırlığı yapan bir insana
Çorum'la ilgili yazıları okumuyorsunuz demek, en hafif
ifadesiyle haksızlık olmaz mı? "Çorum'da şube açmakta bazı
banka genel müdür lükleri hata yapmışlardır, yanılmışlardır"
diyor ve başka bir bölümde ise "Çorum' da banka enflasyonu
sebebiyle; mağdur olanlar, iflas edenler var...", ifadesini
kullanıyorsunuz
- Banka genel müdürlüklerinin hata
yapmasının Ümit UZEL'LE ne gibi ilgisi var ki? Kim dedi onlara
"şube açın" diye. Hoş bizler desek bile, bizim sözümüzle üç
kuruş kredi vermeyenler, banka şubesi mi açacaklar?
- Sayın İLHAN, "Çorum bu durumdan
zarar görmektedir, görmeye devam etmektedir.
- Örneğin kamu yatırımlarından
gereği kadar yararlanamamaktadır" buyuruyorsunuz.
- El insaf.
- Demek Çorum Devlet yatırımı
alacak ama benim gibiler yüzünden alamıyor. Demek seçip Ankara'
ya gönderdiğimiz Millet Vekillerimiz, Bakanlık yapanlarımız çok
iyi çalışıyor, uğraşıyor, didiniyor ama benim gibiler yok mu,
hep tekere çomak sokuyor, o nedenle Devlet yatırımı gelmiyor,
öyle mi?
- Güldürmeyin insanı.
- Bir etek dolusu maaş alan, kıyak
emeklilik peşinde koşanları değil ama benim gibi, yaşadığı kente
tamamen pür amatörce görev yapanları eleştireceksiniz. Bu neye
benziyor Sayın İLHAN? Neyse, neye benzediğini yazmayayım, siz
anlarsınız, biliyorum.
- Yukarıda yazdım. Bir kitap
hazırlıyorum.
- Müsveddeleri yaklaşık 600 sayfa
oldu. Ar- tık bir kitap mı olur, iki mi bilemiyorum. Kısmet
olursa yazmaya da devam edeceğim. İşte, o kitapta, bu konular
çok geniş olarak yer alıyor. Hem de iddia ve cevaplarla. Tabii
600 sayfayı "bir gram bal "için okumayanlar olabilir. Saygı
duyarım. Ben sadece kitap yazdığımı bilmenizi istedim.
- Evet;"az sonra" bölümüne geleyim
artık.
- Evet; Sayın İLHAN!
- Şimdi de tanıtım konusundaki
eleştirilerin odak noktası olan "Ulusal" basında, benim
beyanatlarım, yazılarım ile hakkımızda yazı yazan Ulusal basın
yazarlarına dönelim artık.
- Dünya Gazetesi Taylan ERTEN 6.12.1995
- "....... Bir gece önce bir
televizyon kanalında Ankara'nın "amele pazarıyla" ilgili
röportajı seyretmiştim. Çorum'un köylerinden üç kuruş para için
Başkente gelip "bekar odalarında" ömür tüketen insanların sosyal
sefaletini görmüştüm.
- Ertesi gün, Ticaret ve Sanayi
Odası Baş kanı Ümit UZEL ildeki fakirliğin altını çizecekti.
Çorum'un şehri ile köyleri arasındaki uçurumun büyüklüğünü
vurgulayacaktı..."
- Dünya Gazetesi Hani ALKANER
6.12.1995
- “... Ümit UZEL diyor ki;
"Çorum'da odaklaşan sanayi ise şehir merkezinde. Bu nedenle
şehir merkezindeki yapılan, iç ulaşım yollarıyla büyüyen bir
kent olarak görülen Çorum'un içlerine doğru gidildikçe gerçek
tablo ortaya çıkıyor...
- Bu gördüğünüz yanıltıcı bir
Çorum' dur.
- Merkezde gelişmekte olan sanayi
olmasına rağmen, bir fakültemiz yok, Devlet hiçbir şey
vermiyor..."
- Gene Dünya Gazetesi, bu kez
Mehmet DAŞER
- "... Ve UZEL' in bu konuda
söyledikleri şöyle; "Çorum' un söylendiği kadar gelişmiş il
olmadığı gerçeği ortada (dikkat ediniz, ben de başkalarının
fazla gelişmiş olduğumuzu söylediklerine işaret ediyorum. Ü.U)
... Çorum, kalkınmış iller arasında değildir, geridir.
- Genel bütçeden aldığı pay çok
düşüktür. Samsun' un Çarşamba ve Bafra' sı gibi bir ilçesi de
yoktur. Altyapısı yoktur, havaalanı yoktur, demiryolu yoktur.
Bizde zengin de yoktur."
- Ankara' da yayınlanan SİYASET
Dergisin den 19.04.1996
- Bu söyleşiden bölümler alıyorum:
- "... Bütün hükümetlerin Anadolu
Sanayii'ni geliştirmek ve hedefler belirleyip, politikalar
uyguladığını söylemek mümkün değildir.
- .... Havaalanının daha
bitirilmemesi, mevcut karayolunun çok yetersiz olması (tekrar
dikkat çekmek istiyorum, bu söylediklerimden bu yana dört yıl
geçmiş, Ü.U.), demiryolunun olmaması Çorum sanayi ve ticaret
hayatını olumsuz etkilemektedir...
- İzmir Ekonomik GÖZLEM Gazetesi
29.04.1996
- Gazetenin Sorumlu Müdürü Mustafa
TEKER'LE yaptığım söyleşinin son bölümü;"... UZEL -
Havaalanı yok. Demiryolumuz yok. Üniversitemiz yok. Yollarımız
ise pek iyi değil....
- Üretiyoruz, ama karayolu
nakliyesi çok pahalı olduğu için rakiplerimizle rekabet
edemiyoruz. Havaalanı hala bitmedi. Üniversite olmadığı için
üniversite-sanayi işbirliğini sağlayamıyoruz...
- Biz Çorumlular olarak Devletten
bu eksiklerimizin tamamlanmasını bekliyoruz..."
- Milliyet Gazetesi 04.06.1996Yazı
başlığı şöyle; "Damızlık katır üreten şehir”
- "... Çorum' un kendisine terk
edilmiş olduğu kesin. Bürokratlar ilimize geldiklerinde
sanayicilerle adet yerini bulsun diye konuşuyorlar. Devlet
kayıtlarında Çorum hâlâ damızlık katır üreten bir şehir olarak
görülüyor. Oysa katır kısırdır. Bunu bile bilmiyorlar", diye
yakınıyor TSO Başkanı Ümit UZEL ."
- Dünya Gazetesi Kenan MORTAN
17.12.1996
- Sayın MORTAN'IN yazısından
bölümler alıyorum:
- "... Son 10 yılda il 565 teşvik
belgesi almış ve hepsini yatırıma dönüştürerek Devlet ile
helalleşmiş. Ama en önemlisi bu kez yanına TOSYÖV, TSE ve
KOSGEB' İ takarak, 2005'lere bakan bir Ticaret ve Sanayi Odası
ve yine başkanı olarak Ümit UZEL' i var..
- .... Yemek vererek değil,
bunları düşün düren ve tartıştıran bir KOBİ Şöleni düzenle-yen
Çorum Ticaret ve Sanayi Odası'na selam olsun."
- Dünya Gazetesi Taylan ERTEN
03.03.1997
- "... Çorum' un başarılı
işadamlarından İsmail ALAPALA'NIN şu yargısı durumu özetliyor ;
"Çorum' a uzak olan dünya değil, Türkiye' ye uzak...”
- "... ALAPALA'NIN Türkiye'den
kastı, ANKARA... Bu sınıfın baltası, Çorum'un kafasına iniyor.
Çorum'un "kolektif şevki" kırılıyor.
- Bu psikolojinin izleri iş
dünyasının başarılı önderi Ümit UZEL'DE de görülüyorsa bu çok
önemlidir..."
- SABAH Gazetesi-Necati DOĞRU
08.05.1997 Yazının başlığı:
- Ey Millet Vekilimiz Çorumluya
hesap ver!...
- "... Bu toplantı 3 Mayıs 1997 Cumartesi günü yapıldı.
Çorum' un seçilmiş altı Millet Vekili var. Biri özür gösterdi
gelmedi... ....ÇTSO'NUN Başkanı Ümit UZEL'İN yönetiminde 250
kişilik halk izleyicisinin önüne çıktılar.
- Mikrofonlar masalara kondu.
Teypler açıldı...
- Eeee.....Iıı......Mıııııı.....
- Gülmeler, öksürmeler,
aksırmalar, gırtlak temizlemeler hepsi teype alınmaya
başlandı...
- ... Çorumlu soruyor;
- ;Ey Millet Vekilimiz askeri umut
olmaktan çıkaracak ne yapıyorsun? Adanalı neden sormuyor,
Yozgatlı, Kayserili, Edirneli, Karslı, Şırnaklı, bütün 80 kent
neden sormuyor?
- Parlamento rüzgâr estirmeli.
- Asker umut olmaktan çıkmalı.
Fakat Çorumludan örnek alınmalı..."
- Rahmetli Saadettin MALKOÇ, Çorum
Haber'e İstanbul' dan 18.02.1998' te şu yazıyı gönderiyor.
- "Patlasanız da Çatlasanız da
Çorum danası öküz olacaktır"”
- ... Ev danası öküz olmaz" sözü
Çorum' da üretilmiş ve kullanılmaktadır. Yani Çorumlu, Çorumluyu
beğenmez bu doğrudur. Tersi olsaydı şu anda Yasin HATİPOĞLU'NUNR
Çorum' un değil, Yozgat'ın Millet Vekili olması gerekmez miydi?
Yok muydu Çorum'da Millet Vekili olacak insanlar ?."
- ... Bir Çorumlu olmasaydı Ümit
UZEL, bir bürokrat olarak gelseydi Çorum'a ve TSO'DA bürokrat
tarafından yönetilseydi, yapılanlar karşısında avuçlarınız
patlardı alkışlamaktan değil mi? Ama Ümit UZEL ev danası, yani
öz Çorumlu değil mi?
- Bunun için, yani kendinizden
birisinin başarıları karşısında takındığınız bu tavır salt size
ait değildir, biliyoruz. Çoğunluk böyle davrandı Çorum' da.
- Ev danası öküz olmamalı, hep
dana kalmalıdır..."
- Daha yazacak çok konu var ama toleransınızı fazla zorladım,
kusura bakmayın.
- Meraklısı için, bir-iki ay içinde çıkartmayı düşündüğüm
kitabımda bu konular okuru sıkmayacak bölümler halinde ayrı ayrı
yer almakta. Çorum' un son on beş yılının perspektifini oradan
izlemek olanağını bulabilirsiniz. Tekrar ediyorum. Bu konu ile
ilgili başka yazı yazmak istemiyorum.
- Tabii, çok zorlanmazsam.
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
16 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
- 3. SELİM VE SEMİH SERGEN
- Şubat ayı son günlerinin birinde!.
- 24 Şubat 2000.
- Çorum Devlet Tiyatrosu Salonunda "3. Selim"
oyununun promiyeri vardı. Oyunun
bitiminden sonra ise, Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından
sanatçı ve izleyicilere kokteyl veriliyordu.
- Bunları çoğunuz gibi ben de yerel basından
izledim.
- "Ne var yani, başka türlümü haberin olacaktı ?"
diyebilirsiniz.
- Haklısınız tabii.
- Ertesi gün, yani 25 Şubat' ta
bana açılan iki telefona kadar, ben de sizin gibi düşünüyordum.
Şu an sosyal hiçbir görevim yoktu. Doğal olarak ta, kimseden
hiçbir şey beklemiyordum.
- Ama, o telefonlar, benim gibi
sanata ve tiyatroya aşık Çorumlulardan görev beklendiğini
söylüyordu. Ayrı ayrı telefon açan iki sevgili arkadaşım, Vali
Bey' in arzusu üzerine, o gün saat 14.00'te Semih SERGEN'İN
katılacağı Çorum'a yerleşik tiyatro kurulmasıyla ilgili olarak
düzenlenen toplantıya gelmem isteniyordu. Sadece bana değil,
tiyatroya gönül ve emek vermiş kişileri de arayacaklarını
söylüyorlardı.
- "Teşekkür ederim, ama
katılmayacağım" dedim.
- Devam ettim.
- "Bu toplantıya, akşam oyuna ve
kokteyle kimleri çağırdı iseler, yine onları arayın.”
- Neden böyle bir alınganlık
göstermiştim, gitmek istesem eşimle kenim için iki bilet parası
mı bulamayacaktım, ya da iki bardak meyve suyu içmesek ölecek mi
idik?
- Bu değildi sorun.
- İsterseniz biraz geriye gidelim.
- Ama geriye gitmeden, anılan
toplantıyı yerel basından izleyelim.
- Önce katılım son derece azdı.
Böyle büyük bir sanatçının kendine ve temsil ettiği Devlet
Tiyatrosu gibi kuruma karşı, toplantıdaki katılım önce "utanç
verici" bir durumdur. Bana Vali Bey'in toplantı düzenlediği
söylenmişti. Oysa açılış konuşmasını TSO Meclis Başkan
yardımcısı yaptığına göre, demek ki hazırlayıcı Vali'lik değil,
Ticaret ve Sanayi Odası olmalı. Aksi olsaydı açış konuşmasını
Vali ya da kendi yoksa yardımcısı olarak kimi görevlendirdi ise
onun yapması gerekirdi.
- Nitekim büyük sanatçı Semih
SERGEN de, bu ilgisizliğe konuşmasında parmak basıyordu.
...Ayrıca "Yerleşik Devlet Tiyatrosu" ile ilgili olarak sitem
dolu sözlerle şunları söylüyordu;
- "Çorum'da kurulacak yerleşik bir
tiyatronun en az 15 gün oynaması gerekir...Aynı oyuna üç geceden
fazla seyirci bulamıyorsanız Çorumluları ısıtmanız, tiyatroya
çekmeniz gerektiği açıktır. Bunu hiç kimse yapamaz, Çorumlu
kendisi yapar. Mükemmel bir salona sahip olan Çorum, seyirci
potansiyelini de yeterli düzeye getirdiği zaman, yerleşik
tiyatronun kurulmasına kimse engel olamaz.
- "Sn. SERGEN devam ediyor ; "ben
Sayın Vali Atıl ÜZELGÜN' ün çabalarına teşekkür ediyorum.
Şikayetçi olduğum, Çorum halkıdır, üç gün için bile salonu
dolduracak seyirci bulamıyorsak, "yerleşik tiyatro"yu hayal
etmeyelim... Sanayiciler bilet parasını vererek yanlarında
çalışanları salona gönderebilirler...
- "Haklısınız Sayın SERGEN,
haklısınız da böyle bir oyuna 300-500 kişiyi gönderecek
sanayiciye lütfedip bir davetiye gönderilmediği yerde, o
sanayici çalışanını "tiyatro" ya gönderir mi?
- Tabii, protokolden yer kalmaz ki
işadamına. Hoş onlar yüzünden boş koltuklar bize, biz koltuklara
bakıyoruz ya, o da ayrı konu.
- Şimdi bana dönelim. Orada
olsaydım, TSO olarak tiyatro ile ilgili yıllardır çabalarını
anlatan sevgili Mehmet DÖNGEL'E sadece şunu sorardım;
- "Yerleşik Tiyatro" konusunda
Ümit UZEL ayrıldıktan sonra hangi çalışmayı yaptınız?
- Ümit UZEL ile Sönmez YANARDAĞ
ikilisinin "ÇORUMLU TİYATROSUNU İSTİYOR" konusunda yaptığı
karikatür yarışması ve sergisine TSO olarak niye hiç katkıda
bulunmadınız?"
- Aslında daha soracağım çok şey
vardı da, bunlar bile yeter artardı, çünkü verecek cevapları
olamazdı.
- Şimdi geriye gidiyor ve sanatçı
Semih SER-GEN'E cevap veriyorum.
- Sayın SERGEN!
- Yıllarca Çorum için "Yerleşik
Tiyatro" isteğini dile getirdim. O zamanlar TSO Başkanıydım. Bir
Oda Meclisi toplantısında Meclis üyesi arkadaşım Erhan CENİKLİ,
Milletvekillerini harekete geçirmek amacıyla "gerekirse Ankara'
ya kadar yürüyüp tiyatromuzu isteyelim" diye haykırıyordu. O
günler yerel basından bize destek geliyordu ama başka kuruluşlar
sadece bizleri seyrediyordu.
- Çorum Haber gazetesinde, çok
yakından tanıdığınızı bildiğim, Çorum' un gururu, oyun yazarı
Tuncer CÜCENOĞLU "İşte aydın budur, Çorum' un böyle tiyatro
aşığı insanlara ihtiyacı var, O' nu hepimiz desteklemeliyiz"
diye yazıyordu. Yine Çorum' da yayınlanan Çorum Lider
gazetesinde birinci sayfada dokuz sütuna şöyle bir manşet
atılmıştı. TEŞEKKÜRLER ÜMİT UZEL” Bu manşet benim tiyatro ile
ilgili ça balarım sonucu atılmıştı.
- TSO Başkanlığından ayrıldıktan
sonra, yukarıda yazdığım karikatür yarışması ve sergisini
yaparak ulusal çapta sesimizin duyurulmasına gayret etmiştim. Bu
karikatürleri Valimizin desteği ile kitap haline getirmiştik.
(Bu karikatür albümünden size göndereceğim)
- Bunları niye anlattığımı mutlaka
anladınız.
- Böyle çaba gösterenleri, Çorum
için sanatsal açıdan tarihi bir olay olan "Prömiyere" davet
etmek inceliğini göstermez iseler, daha çok seyirci beklerler".
- Evet, alınganlığımın nedeni bu! Yoksa şöyle ya
da böyle bir yerlere gelmiş kişileri protokol deyip, gerçek
sanatseverleri; zamanını ve emeğini amatörce buna harcayanları
unutursanız, pek çok kimseden, yalnızca bugün değil, yarın da
bir şey beklemeyin, değerli yöneticilerimiz.
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
17 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- MÜMTAZ'DAN ÖNCE (M.Ö.);MÜMTAZ'DAN
SONRA (M.S.)
- 18 Mayıs tarihinde Çorum Haber Gazete sinde
20.Uluslar arası Çorum Hitit Fuar ve Festivali etkinliklerini
"İKİ PERDELİK OYUN YA DA MİLAT" başlıklı yazımda anlatmaya
çalışmıştım.
- O yazıyı kaleme almamdaki amaç
Çorum Kültür İl Müdürü MÜMTAZ İDİL'İN olağan üstü çevresi ve
bunun doğal sonucu olarak, olağanüstü zenginlikteki, Çorum'a
sanatsal açıdan kazandırdıkları idi.
- Günlük gazeteler ile bu tür aylık dergilerin
saklanma farklılıklarını bilen bir insan olarak Sayın İDİL
konusunda, birbirleri ile örtüşüyor da olsa yeni bir yazı
yazmanın gerekliliğini ve faydasını düşündüm.
- MÜMTAZ İDİL ile ilk günden başlayan bir
uyuşmamız oldu. Kim ya da kimler söyledi bilmiyorum. Benim
sanatsal etkinliklere yakın bir insan olduğum anlatılmış
kendisine. Benim "hoş geldiniz" diye aramam gerekirken, Sayın
İDİL beni aradı ve öylece tanıştık. Zaman içerisinde
yaptığımız söyleşilerde, bu sözü hiç onaylamasam da Türkiye' de
ve Çorum'da "sıfır iş, sıfır hata" prensibinin geçerli olduğunu
anlattım hep. Hiçbir şey yapmadığımız yerde, hiç eleştiri
alamazsınız. Durup dururken topluma iyi şeyler sunmak, gelecek
nesillere örnek olacak işler yapmak istersiniz. İnsanlar sizin
yaptığınız o hayırlı işler arasından büyüteçle hata arayıp onu
cımbızla ortaya çıkarırlar. Ben bunları çok yaşadığım için, her
zaman ve her yerde söyledim, söylüyorum.
- MÜMTAZ İDİL gördüğüm kadarı ile son derece
çalışkan ve başarılı bir insan.
- Rüyamızda göremeyeceğimiz
sanatkar ve toplulukları Çorum'a geliyor, bizlerin ufkunu açmaya
gayret ediyor.
- İzleyenler bileceklerdir.
- Geçtiğimiz yıl Borusan Oda Orkestrası'nı
yöneten; dünya çapında üne sahip Gürer AYKAL, konser bitiminde
bize şunları söylemişti:"Sayın Çorumlular! Mümtaz İDİL Çorum'da
olduğu sürece, Türkiye'nin değil dünyanın sanatçılarını Çorum'a
ayağınıza getirir. Kendisinin kıy metini iyi bilin”
- Kendi, adıma bunu böyle olduğunu biliyorum. O
nedenle yazımın başlığını M.Ö. ve M.S. olarak koydum. Yani;
Mümtaz'dan Önce ve Mümtaz'dan Sonra! Bu benzetme doğrudur,
yanlıştır. Ama benim kalben inandığım bir benzetmedir, sizler
nasıl düşünür, ne dersiniz bilemem?
- Ayrıca bir şansımız daha var. Hatta iki
şansımız. Önce kültürel konulara çok yakın ve gerçek bir
entelektüel olan Valimiz Atıl ÜZELGÜN ile,çoğu yerde düşünce ve
görüşmemiz ayrı olan, bu nedenle pek çok kez kendisine eleştiri
okları mı fırlattığım Belediye Başkanımız Prof. Dr. Arif ERSOY.
- Bu gerçeği, bu hakkı teslim etmem gerekiyor. Her
iki yöneticimiz de, Kültür İl Müdürü Mümtaz İDİL'E gereken her
desteği vermektedirler.
- Bu yazıyı 19 Mayıs günü yazıyorum. Çorum Haber
Gazetesinin bu gün ki başlığı şöyle: "Tam da Ata'nın arzu
ettiği gibi”
- Altında şunlar var:"Anadolu'nun orta ye rinde,
Çorum'da senfonik müzik" İşte Sayın İDİL'İN Çorum'a
getirdiklerinden sadece birisi Bilkent Gençlik Senfoni
Orkestrası, konserini anlatıyor yazı.
- Şimdi de alt alta, bu yıl ki etkinliklerden
Mümtaz İDİL kanalıyla Çorum'a gelecekleri sıralıyorum.
- 15-30 Mayıs arası, kitap sergisi ve imza günü
- 19 Mayıs Bilkent Gençlik Orkestrası
- 24 veya 25 Mayısta Türk Silahlı Kuvvetler Armoni
Mızıkası. Yine; Mayıs ayı içinde 2 Kübalı karikatürist,
- 15 Haziran, Çanakkale Oratoryosu,
- 15 Haziran, Rahmi SALTUK Konseri,
- 20 Haziran Ozan SAĞDIÇ fotoğraf sergisi,
- 23 Haziran tiyatro. Bakın kimler geliyor?
Yıldız KENTER, Şükran GÜNGÖR.
- 24 Haziran,28 kişilik Orpheon Arkapel Korosu.
- 25 Haziran, Kültür Bakanlığı Samsun Klasik Türk
Sanat Müziği Korosu.
- 30 Haziran Cihat AŞKIN - Mehru ENSARİ Resitali.
- 1 Temmuz, Yıldız İBRAHİMOVA Konseri.
- 2 Temmuz Güler AYKAL yönetiminde Borusan
Flarmoni Orkestrası.
- Festival günleri böylece bitti
- . 5-8 Ekim tarihlerinde "Genç Yorumcular Oda
Müziği" yarışması. Lütfen şu jürideki isimlere iyice dikkat
edin:
- Fazıl SAY, Ayla ERDURAN, Suna KAN, Gürer AYKAY,
Ayşegül SARICA, Victor PİKAYZEN, Alaksander RUDİN, Michalle
MARGAN, Erden BİLGEN. Büyük bir olasılıkla: Mustafa BALBAY,
Müşerref HEKİMOĞLU, Evin İLYASOĞLU, Ayla HATIRLI, Aydın GÜN ve
Doğan HIZLAN'DA Fuar ve Festivaline onur konuğu olarak
Çorum'a gelecekler.
- DEVAM ET MÜMTAZ İDİL!
- Her aydın, her sanat dostu, her gerçek insan, bu
uğraşında SENİN ARKANDADIR. SAKIN YILMA!
- Yoksa; ATATÜRK'ÜN kemikleri sızlar. Biliyor
musun?
-
-
|
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
18 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- PARLEMENTER DEDİĞİN!
- A. Haydar ŞAHİN'İN
nasıl BMW sahibi olduğu beni hiç ilgilendirmiyor. Eski ya da
yeni milletvekillerinin nasıl Mecedes, BMW aldıkları, nasıl hem
yazlık, hem kışlık sahibi oldukları da beni hiç ilgilendirmiyor.
- Bunlar benim
sorunum değil!
- Ben bunları
düşünmüyorum!
- Bunları nasıl
almışlar, niye almışlar, aldıkları maaşları, harcamalardan sonra
bu kadar yatırıma yeter mi, onu da düşünmüyorum!
- Aslında düşünmem
gerekir.
- Ne de olsa bu
ülkenin bir vatandaşıyım.
- Oturup
konuştuğumuzda, milletvekili dostlarımız hep masraflarının çok
olduğundan, seçim bölgeleri ile Ankara arasında geliş gidişler
nedeniyle, maddi ve manevi çok yıprandıklarından, Ankara'ya
gelen seçmenler için yaptıkları masraflarda buna eklenince, elde
avuçta hiçbir şey kalmadığından falan yakınırlar.
- Ama bizim gibi saf
insanlar, bu sözlere inanır, üzülür, ağlamaklı oluruz. Onun için
de,"kıyak emeklilik" gibi konularda eski ve yeni
milletvekillerimizin haklı (!) isteklerini doğal karşılarız.
- Şimdi geriye dönüp
bakıyorum da, TSO Başkanlığı yaptığım yıllarda sayın
"milletvekillerimize" pek haksızlık ettiğimi düşünüyorum.
- Toplantılarımızda
hep onları eleştirildim. Çorum'un "Yolu" yok, "Üniversitesi"
yok, "Havaalanı" yok, "Demiryolu" yok, diye.
- Belki bunlar yok
ama bu olmayanları "milletvekillerimiz" mi halledecek?
- Onların işleri ve
sorunları başlarından aşkın!
- Partilerin
toplantı ve kongreleri, yandaşlarının işe yerleştirilmesi,
kokteyller, yemekler, açılışlar, kurdela kesmeler, başlarını
sokacak (!) yazlıkların sorunları, düğün, nişan ve sünnetlere
katılıp, "mutluluk ve geçmiş olsun", "Allah bir yastıkta
kocatsın" ya da "İnşallah oğlunuzun erkekliğe adım attığı bu
günü gördünüz, darısı bundan sonraki mürüvvetine" dilekleri
derken, çiçeği, hediyesi, dolayısıyla bir sürü para ve zaman
kaybı dururken,
benim;"Yolum","Havaalanım","Üniversitem",Demiryolum" mu öncelik
alacaktı?
- Çevremizdeki iller
içinde karayolu en bozuk olan il Çorum'muş. Ne gam?
- Çevremizdeki
illerde üniversite, ilçelerinde fakülteler varmış, ne önemi var?
- Sinop'ta haftada
yedi yolcu için havaalanı düzeltilir, THY oraya sefer koyarmış,
bize ne.
- Yozgat, Ordu ve
Erzurum gibi illerin milletvekilleri iyi çalışırmış ta, o iller
OHAL Yasası içine girmişlermiş, falan, filan...
- Bakmayın o şom
ağızlılara, dinlemeyin onları, konuşsunlar.
- Ben bunları
kafamdan geçirirken, geçenlerde Çorum Haber'de iki resim ve bir
milletvekili gördüm.
- Milletvekili eski
idi ama resimdeki otomobili sanırım yeniydi. Ya da resimde öyle
görünüyordu.
- Otomobil BMW Eski
Milletvekili olan ise A. Haydar ŞAHİN.
- Bunların önemi
yok.
- Plakaya bakınca
anladım.
- İşte bir
milletvekili (eski dönem olması konunun özünü etkilemez) görev
yaptığı, kendini seçip TBMM'ne gönderen "ili"ne, yani Çorum'a
ancak böyle hizmet edebilir ve ancak, aldığı maaşın hakkını
böyle verebilirdi.
- Evet! BMW
otomobilin plakası 06 ile başlıyordu ve 19 ile bitiyordu.
Ortasında ise CHP harfleri görülüyordu.
- Sevgili A. Haydar
ŞAHİN bu plakayı bulmak için muhakkak gecesini gündüzüne katmış
olmalı.
- Ne yani; A. Haydar
ŞAHİN, Çorum' a ve de partisine bundan daha fazla nasıl hizmet
edebilirdi?
- Yapacağının en
fazlasını yapmış, daha ne istiyorsunuz?
- Münafıklık
yapmayın artık!
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|