 |
 |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
İÇİNDEKİLER TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
TAKDİM |
K. Tanju ÖZSÖNMEZ HAYAT HİKAYESİ |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
corumlu2000@gmail.com |
Mahmut Selim GÜRSEL |
|
|
|
|
|
01 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
TAKDİM
Bir kitabın doğması, o kitabı yazmaya kalkan kişinin amacına ve
bilgi birikimine göre değerlendirilmesi uygun olarak
görülmelidir.
Elinizde bulunan bu çalışmanın sizlere ulaşması için günlerini
veren bu çabası için şükranlarımı sunarken, bu çalışmada da
benim ufacık bir katkımın da bulunması beni bahtiyar etmiştir.
Bu
çalışma ile sizlerde bazı bilgileri edinmiş ve faydalanmış
olarak uzun yılların birikimlerinden aydınlanacağınızı
göreceksiniz.
Bilgi; yazılmadıkça kaybolmaya açık birikimlerdir. Her insan bir
kitaptır; onu okumamız gereklidir.
Tanımadığımız ve anlamadığımız kişiler hakkında nasıl kararlar
veremezsek; bir çalışmayı da incelemeden, okumadan karar
veremeyiz.
Mahmut Selim GÜRSEL
|
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
02 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
 |
K. TANJU ÖZSÖNMEZ
-
1957 yılında
Zonguldak'ın Devrek İlçesinde doğdum. Daha sonra Ankara'ya
yerleştik. İlkokulu ve ortaöğrenimi Ankara'da bitirdim. Ankara Tıp
Fakültesinden mezun olduktan sonra,Ankara Rehabilitasyon
Merkezinde Uzmanlık eğitimi aldım. Tokat,Bursa ve Sarıkamış'ta
hekimlik yaptım. En son Manisa Salihli'den Çorum'a kendi isteğimle
geldim. İskilip'in Sesi,Çorum Hakimiyet,Merhaba gibi yerel
gazetelerde tıbbi yazılar yazdım.
-
Hobilerim
arasında,edebiyat ve tarih kitapları okumak,Klasik Türk Sanat
Müziği ve Klasik Batı Müziği dinlemek,yüzmek gibi etkinliklerim
var.
-
Halen Çorum
Devlet Hastanesinde Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzman Doktoru
olarak çalışıyorum. Muayenehanemde Fizik Tedavi uyguluyor ve hasta
kabul ediyorum.
-
Evliyim ve
Ahmet isimli evlat sahibiyim.Emekli oldum.
-
-
Internet’te Yazarımız http://corumlu2000.dergisi.info , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde
http://saricigdem.dergisi.info ve Aylık Şiir Antoloji Dergisi’nde
şiirlerim yayınlanma devam etmektedir.
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
03 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- OMURGANIN İŞLEVİ NEDİR?
- Omurga, omur gövdelerinin tıpkı kibrit kutusu
gibi üst üste dizilmesi ile oluşan hareketli bir yapıdır.
- 1) Vücudun yük dağılımını düzenler.
- 2) Vücudun değişik yönlere hareketlerine imkân verir
- 3) Omuriliği muhafaza eden, darbelere maruz kalmasını
önleyen bir yapıdadır.
- Omurga S harfi şeklindedir. Boyun ve bel öne
doğru eğik, sırt arkaya doğru çıkıktır. Biz bunlara fizyolojik
eğrilik diyoruz, gayet normaldir. Omurganın bükülürlüğü ve yük
dağıtıcı görevini sağlar. Karşı iki omur kemiği arasında
kıkırdaktan yapılmış bir disk vardır. Disk, birbirlerini
çaprazlayan halkasal lifler içeren, jel şeklinde hidrodinamik
elastik bir yapıdır. Diskin ortasında kollajen lifler içeren çok
sağlam bir çekirdek vardır. Diskteki, halkasal lifler vücudun
dönüş ve makaslama hareketlerinde fazlasıyla uzar ve gerilir.
Bütün bu çekme, itme ve dönme kuvvetleri, diskin yırtılmasına
yol açabilirler.
- Ayrıca omurların arkalarında, dayanak oluşturan
ve bel omurgasının kaymasını engelleyen faset eklemler (çatal
gibi) mevcuttur. Yine omurganın kaymasını engelleyen, aynı
zamanda esneyen yapıda bağlar vardır. Sepet örgüsü gibi
kemikleri birbirine bağlarlar. Yine bel hareketlerini sağlayan,
belin değişik yönlere Eğilmesini sağlayan kuvvetli kaslar beli
sararlar. Özellikle aşırı öne eğilme durumunda, belin çatal
(faset) eklemleri birbirlerinden iyice ayrıldığından ve dönme
kuvvetlerine karşı dayanıksız hale gelir ve bu anda diskte
yırtılma oluşabilir.
- Beli doğrultucu kaslar,35 kilogramdan daha ağır
nesneleri kaldırmaya yetersiz kalırlar. İşte bu anda devreye bağ
dokular girer. Karın içi basıncı da sanki bir air-bağ varmış
gibi diskler üzerindeki basıncı karşılamaya çalışır. Yani karın
kaslarının kuvvetli
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
04 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BEL AĞRISININ YAYGINLIĞI
VE NEDENLERİ
- Bel ağrıları yaygın ve sık karşılaştığımız bir
durumdur. Doktora başvuru sebepleri arasında ikinci sıradadır.
Ameliyat edilen hastalıkların da üçüncü sırada yer almaktadır.
45 yaş altındaki kişilerde aktivite kısıtlanmasına yol açan en
önemli hastalıktır.
- Yeni bel ağrıları görülme sıklığı bir yılda %
2.27 oranındadır. 25-75 yaşları arasında, ortalama her yıl % 16
yaygınlığında bel ağrısı görülmektedir.
- Büyük işgücü kayıplarına neden olmaktadır.
Hastaların % 35'i bir ayda,% 70'i üç ayda,% 85'i ise altı ayda
işe dönebilmektedir.
- Akut (yeni başlayan) bel ağrılarının % 40'ında
bir yıl içinde 2. tutulum, kronik bel ağrılarının bir yıl içinde
2. ikinci görülme oranı ise % 80 dir.
- Bir aya kadar süren bel ağrılarına “Akut bel
ağrısı”, üç aydan fazla sürenlere ise “Kronik bel ağrısı” denir.
Yıllarca devam eden bel ağrıları vardır.
- Yüksek şehirleşme ve hızlı endüstrileşme bel
ağrılarını arttırmaktadır. Gelişmiş ülkelerde daha çok görülür.
- En sık olarak 20-45 yaşlar arasında bel fıtığı
görülür. Çocuklarda seyrektir. Uzun boylularda, kısa boylulara
göre bel ağrısı riski daha fazladır.
- Sırt eğriliği (Skolyoz) çok fazla değilse, ille
de bel ağrısı oluşacak diye bir şart yoktur.
- Fiziksel halin iyi olması, kas iskelet sistemi
hasarlarını azaltmaktadır. Ancak bel travmalarından korunmak
için birinci önlem olarak, fiziksel durumun güçlendirilmesi için
(spor) yetmemektedir.
- Spor kronik bel ağrıları riskini en aza indirir.
Hastaları daha çabuk iyileştirir. Özellikle jimnastik, futbol,
halter, güreş ve kürek gibi spor yapanlarda bel ağrısı daha
yoğun görülür. Aşırı spor yapmada zararlıdır diyebiliriz.
Dengeli yapılan fiziksel hareketler yararlıdır.
- Bazı mesleklerde bel ağrısı daha sık görülür. En
sık kamyon şoförlerinde, sonra bedenen çalışanlarda ve sağlık
çalışanlarında görülmektedir. Askerlik döneminde bel ağrısı
sıklığı % 17,doktorlarda ise % 32 dir. Kamyon şoförlerinde,
şoför olmayanlara göre bel fıtığı sıklığı 5 kat daha fazladır.
Motorlu araç kullanımı ise bel ağrısı,hiç kullanmayanlara oranla
3 kat artmaktadır.
- Yapılan biyomekanik çalışmalarda,12,5 kg ve
üzerinde kaldırılan eşyalar bel ağrısı riskine neden olurlar.
- AĞIRLIK KALDIRMADA 12,5 Kg DİZLERİN DURUMU VE BÜKÜLME İLE
BEL FITIĞI ARASINDAKİ İLİŞKİ KALDIRMA ŞEKLİ
- Ağırlık kaldırmaksızın bükülme 3
- Dizler gergin bükülerek ağırlık kaldırma 6
- Günde25 kere dizler gerginken ağırlık kaldırma 7
- RELAKTİF RİSK
- 1 Dizler kırılmış bükülerek ağırlık kaldırma
- Özellikle tek elle ve dönerek 5 kg lık ağırlık
kaldırması ile bel bölgesine 40 kg ek yük getirmektedir.
- Usun süre oturarak çalışan büro görevlilerinde
de bel ağrısı yaygındır. Aynı pozisyonda kalmak artırıcı bir
etkendir. Belin öne eğilme, yan eğilme ve dönüşü gibi
duruşlarında, uzun süreli kalması bel ağrısını artırmaktadır.
- İş ortasında, kaldırma, itme, taşıma, tutma
gerektiren işler, sık eğilme, eğilmiş durumda kalma, dönerek
eğilme, aynı duruş şeklinde kalma gibi hareketler bel ağrısını
arttırmaktadır.
- Ayakta durma ve yatarak uzanmaya oranla, oturma
anında beldeki disk basıncı daha yüksektir.
- Omurların normal frekansı 4,5-5 Hertzdir bunun
üzerinde vibrasyona (titreşime) maruz kalma sonucu, devamlı
kaslar çalışır duruma geçmekte ve kaslar yorulmaktadır. Bel
kemikleri (omur) arasında bulunan kıkırdak yapının (disk)
beslenmesi bozulmaktadır. Titreşimle omurgaya taşınan rezonans
ile muhtemel bağların sertlik ve gücü azalmakta, disklerin sıvı
kaybı ve diskte sertleşmeler ortaya çıkmaktadır. Titreşime maruz
kalma süresi arttıkça bel ağrısı artmaktadır.
- Motorlu araç kullanımı ile bel ağrısı
ilişkisinde, sarsıntı yanında, araç koltuğunda bel desteğinin
olmaması, bacakların kötü duruşu, devamlı durma ve kalkmalar
sırasında oluşan mekanik etkenler ve vites değiştirmelerinin de
rolü olabileceği söylenmektedir.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
05 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- MEKANİK BEL AĞRILARI
- Bel ağrılarının %98'i omurganın çeşitli mekanik
bozukluklarına bağlı olarak meydana gelir.
- Oturmak gibi omurgaya yük bindiren durur
şekilleri ve omurganın statik yüklenmesi tipik olarak ağrıyı
daha da arttırır ve bu nedenle hasta uzun süre aynı pozisyonda
duramaz.
- Bel ağrısının en sık nedenleri lomber (bel) disk
herniasyonudur. Disk ağrısı, tipik olarak ağır kaldırınca veya
aniden öne eğilmekle oluşur ve ani başlangıçlıdır. Ağrı
genellikle belin orta kısımlarındadır ve kalçalara doğru
yayılır. Yürümek kısmen rahatlık sağlar.
- Vücudun öne eğilmesi aşırı
kısıtlanmıştır. Kalça ve dizler bükük vaziyette iken yatınca,
belirtiler kaybolur; fakat hasta ayağa kalkarken beli çok
tutuktur. Hastalık 2 hafta ila 12 hafta arasında sürer.
Hastaların % 10'unda hastalık kronikleşir. Halk arasında bel
fıtığı denilen olay, diskin bütünlüğünün bozulması ve yerinden
çıkmasıdır.
- DAR OMURİLİK KANALI
- Doğuştan dar kanalın üzerinde kireçlenmeler
gelişirse, omuriliğin sıkışmasına neden olurlar. Aralıklı gelen
bel ağrısı ile birlikte, tek veya çift yanlı bacak ağrıları
görülür.
- Hastalarda, yürürken
bacaklarında meydana çıkan ağırlık hissi ve uyuşmalar ve
uyuşmalar en önemli şikâyetlerdir. Gövdenin öne eğilmesi veya
oturma ile şikâyetler azalır. Damarsal olmayan bir topallama söz
konusudur. Hastalarda bacak güçsüzlüğüne bağlı olarak düşmeler
meydana çıkabilir.
- FASET SENDRAMU
- Faset eklemlerin hareket açıklıklarının aniden
aşınması halinde bozukluk ve burkulmalara neden olur. Daha sonra
bu eklemlerde kireçlenmeler (spandilartoz) görülebilir. Ağrı,
ayakta durmak ve arkaya eğinme ile artar; öne eğilmekle azalır.
Ağrı; kalçalara ve bacaklara yayılabilir. Şikâyetler bel
çekilmesi ve duruş değişikliği ile geçmez. Bel ağrısının %
20'sini oluşturur.
- BEL KAYMASI (Spandilolistesis)
- Bel omur kemiklerinin, kırıklara bağlı olarak,
bağların gevşemişse ve öne veya arkaya doğru kaymasında. Belde
oynaklık ve bel fıtığında hastalığa eşlik edebilir. Bazen
hastalar şikâyet etmezler. Bazen de inatçı bel ağrısı ve
siyatalji mevcuttur. Belin arkaya doğru eğilmesi ile ağrı artar,
belin öne eğilmesi ile ağrı rahatlar. (Bel fıtığı şikâyetlerinin
tersine) Tanı ancak röntgen ile konur.
- GEBELİK BEL AĞRISI
- Bel bölgesindeki bağların gevşemesine bağlı
olarak gelişir. Ayrıca gebeliğin ikinci yarısında ağırlığın
bozuk dağılımı ve belin çukurluğunun artması neden olur. Oral
kontroseptif kullanmaya bağlı olarak hormonel değişiklikler
sonucu bel ağrısı gelişebilir.
- SİMÜLASYON
- Hastanın kişisel çıkarları için bel ağrısı
şikâyetlerini kullanması veya abartması halidir. Organik
bozukluk ya çok azdır,ya da hiç yoktur. İkincil kazanç söz
konusudur.
- ROMATOLOJİK BEL AĞRILARI
- Fizik tedavici veya romatolog olmayan hekimlerin
atladığı bir durumdur. Yeni başlayan bir ankiloz an spondilit
uzman hekimce bile tespit edilir.
- YATAĞA BAĞLI BEL AĞRILARI
- Çok fazla sert olan ve yumuşak olan yatakların
ikisi de bel ağrısı yapar. Yatak yaylanmayacak derecede sert,
döşek vücudun biçimini alacak şekilde yumuşak olmalıdır. En
iyisi hastanın kendine uygun yatağı sabahları ağrısız olarak
uyandığı yatağı kendisi deneyerek seçmelidir. En iyi yatak
hastayı rahat ettiren yataktır,en iyi yatış şekli hastanın ağrı
duymadığı pozisyondur.
- MİYOFOSYAL AĞRI
- Genişlikle kalça ve uyluğa yayılır. Uyarıldığı
zaman ağrıyı oluşturan tetik noktaları vardır. Tanı ve tedavide,
ağrılı duyarlı noktalara iğne yapılması etkilidir.
- PSİKOLOJİK BEL AĞRILARI
- Fiziksel sakatlığa neden olan
her hastalık gibi bel ağrısı da hastanın ruhsal durumunu
etkileyebilir. Bu durumdan farklı bir şekilde hiçbir organik
bozukluğu olmadan, yalnızca psikosomatik kökenli bel ağrıları
çok yaygındır. Tabi olarak, hasta tam araştırılmadan psikolojik
hastalık olarak değerlendirilmelidir.
- Aşağıda psikosomatik ve organik bel ağrılarının
karşılaştırmalarını veriyoruz. Bu tip hastalıklarla çok
karşılaşıyoruz. Tecrübeli bir doktorun bile psikolojik bel
ağrısını ayırt etmesi bazen zaman almaktadır. Doktor hastasının
geçmeyen ızdırabına çare aramaktan ziyade, bazen nedenler
peşinde koşarken, arasında kaybolmaktadır. Bel ağrısının nedeni
çoğu zaman tespit edilememektedir.
- PSİKOSOMATİK BEL AĞRISI
- 1- Bel ağrısı pozisyona bağımlıdır
- 2- Ağrı yerleşimi belirsizdir. (Örneğin Vücudun bütün
yarısı)
- 3- Ağrı devamlı ve dayanılmazdır.
- 4- Bel ağrısı tedaviden yarar görmez.
- 5- Hastanın ilgisi dağıldığında bel ağrısı kaybolur
- 6- Hastalar ağrı yüzünden uykudan uyanmaz
- ORGANİK (GERÇEK) BEL AĞRISI
- 1-Bel ağrısı hastanın pozisyonuna bağlı değildir.
- 2- Ağrı yerleşimi belirlidir
- 3- Ağrı, belirli etkenler sonucu gelişir
- 4-Ağrı pozisyon değişikliği, bel çekimi ve ağrı gidericiler
ile yatışır.
- 5-Hastanın ilgisi dağıldığında belirtiler kaybolmaz.
- 6- Uyurken yanlış bir pozisyonda kalmak hastanın uyanmasına
neden olur
- Ayrıca brusella ve tüberküloza bağlı bel
ağrıları mevcuttur.
- Bel ağrısı yalnızca ilaç yazılacak ve hastaya
istirahat önerilmekle altından kalkılacak bir durum değildir.
Eksersiz ve fizik tedavisi ile korunma yolları öğretilmelidir.
- Günümüzde büyük şehirlerde BEL OKULLARI
açılmıştır.
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
06 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- EKLEM ROMATİZMASI TEDAVİSİ
- Eklem romatizması dediğimiz zaman, geniş bir
hastalıklar grubu anlaşılır. Temel olarak bunları üçe
ayırabiliriz:
- 1-ATEŞLİ EKLEM ROMATİZMASI: Özellikle genç yaşlarda gurülen,
boğazda ve üst solunun yollarında yerleşen Beta Stereptokok
Mikrobuna bağlı olarak gelişen, kalbi tutabilen bir romatizma.
Genellikle penisilin iğnesi ve aspirin ile kontrol altına
alınabilmektedir. Bu hastalığı başka bir yazıda inceleyeceğiz.
- 2-DEAKTİF ARTRİTİS: Mikroplara bağlı olarak, enfeksiyon
hastalığına (bulaşıcı) yandaş gelişen veya sonradan vücudun
bağışıklık sistemlerinin bozulmasıyla eklemlerde romatizmal
şişlikler ve ağrılar görülmesi halidir.
- 3- ROMATTOİD ARTRİTİS: veya ilerleyici romatizmal eklem
iltihabı da diyebiliriz. Bu yazımızda ki konumuz ROMATTOİD
ARTRİTİS kadınlarda 3 kat daha fazla görülen, genellikle orta
yaşlarda rastlanmasına rağmen, hemen her yaşta ortaya
çıkabilen,yaklaşık %1-2 sıklığında giderek danada yaygınlık
kazanan,otoimmün bir hastalıktır.
- İltihaplı dense de gerçek mikrobik bir hastalık
söz konusu değildir. Bazı virüsler ve bakteriler, hastalığın
gelişmesinde rol oynadığı düşünülse de, yalnızca var olan
bağışıklık sistemi bozukluğunu tetiklediği düşünülmektedir.
Kalıtsal hastalık yatkınlığı üzerine, çevresel ve hormonsal
etkenler hastalığı ortaya çıkarmaktadır.
- İç organları fazla etkilemese de, ateşli eklem
romatizmasında olduğu gibi hızla kalp de tahribat yapmasa da,
hastanın ortalama yaşam süresi kısalmakta ve erken ölümler
meydana gelmektedir.
- Eklemlerde bir saatten fazla süren sabah
tutukluğu, ağrı ve şişlik en önemli belirtileridir. Çoğunlukla
el bileği, tarak ve parmak eklemleri ile omuz,diz,ayak bileği ve
dirsek eklemlerini simetrik olarak tutar. Ağız ve gözde
kuruluklar görülebilir. Akciğer ve böbrekte, zaman zaman sık
olmayan hastalıklar yapmaktadır. Vaskülit adı verilen damar
tutulumları az görülmesine karşın önemlidir.
- Tedavisi: Mikrobik eklem iltihapları olmadığı
için, antibiyotik tedavisi uygulanma-maktadır. Yinede bazı
doktorlar, antibiyotik tedavisini romatizmal alevlenmelerden
korunmak için uygulamaktadır. Zaten hastalık bir kere
başladıktan sonra geçmemektedir. Bu tedavisi yoktur anlamına
gelmemektedir. Tedaviden beklediklerimiz farklıdır. Hastalığı
durdurmak en iyimser hedefimizdir. Zamanla gelişen hastalık
alevlenmelerini azaltmak ve geçiştirmek de tedavinin bir
parçasıdır. Hasta “Madem hastalığım geriye dönmeyecek, o halde
niye birçok ilaç kullanıp zehirleneyim” dememelidir. Çünkü;
hastalık devamlı ilerlemektedir ve kalıcı eklem harabiyetleri
yapmakta, ellerde ve ayaklarda çarpıklıklar oluşmaktadır.
Giderek kireçlenmelere ve işlev bozukluklarına yol açmaktadır.
Hatta hasta yürüyemez hale gelmektedir. Hareketle artan ağrıları
ve ızdırabı da cabası.
- Tedavide ilk basamak hasta
eğitimidir. Hastaların devamlı doktor kontrolüne girmesi
gerektiği ve belli aralıklarla tahlillerinin yapılmasının
gerektiği anlatılmalıdır. Hastalar kendi haline
bırakılmamalıdır. Türkiye'de romatoloji klinikleri yaygın
olmadığından, hastaları fizik tedavi uzman hekimleri
izlemektedir. Romatologlar yalnızca ilaç tedavisi başlatmakta,
fizik tedavisi ve hareket tedavisi konusunda eksik kalmaktadır.
Fizik tedavi hekimi ilaç tedavisini de mükemmel uyguladığından,
fizik tedavi hekimine gidilmesi ilk elden daha yararlıdır.
Gerekli gördüğü yerde, zaten fizik tedavi hekimi, hastayı ileri
tetkik için romatoloji kliniklerine yönlendirecektir. Eklem
ameliyatı gereken hallerde ortopedi uzmanına sevki yapılacaktır.
- Bu hastalıkta ilaç tedavisi birincil önemdedir,
ama fizik tedavisi ve rehabilitasyon da eklem gücünün
korunmasında, fonksiyon kayıplarının düzeltilmesinde, ağrıları
gidermede daha az ilaç kullanılması açısından aynı derecede
önemlidir. İlaç tedavisi baskısı ile rahatlayan hastalarda,
barış döneminde yeni hastalık saldırılarına karşı hazırlık
yapılmalıdır. Kireçlenen eklemler yumuşatılmalı, kaslar
güçlendirilmeli, eklem açıklıkları genişletilmeli, hastalığın
eklemlerde kopardığı fırtınalara karşı savunma yapılmalıdır.
Kaplıca tedavisi,kanda iltihabın azaldığını gösteren sedim
düşüklüğünde ve eklemlerde ağrılı şişlikler olmadığı zaman
düşünülmelidir.
- Ağrılı şiş eklemlere azma dönemlerinde buz
uygulaması yapılır. Her eklem için on dakika kadardır. Günde 3-4
sefer, şişlik inene kadar uygulanmalıdır. Hastalığın uyuyan
dönemlerinde de tam tersine sıcak tedavisi iyi gelir. Hekimle
yakın ilişkide olan hastalar, bu yöntemleri iyi seçerler. Ağrılı
ve akut dönemlerinde hareket tedavisi iyi gelmez. Ağrısız ve
sakin dönemlerde ise hareket uygulaması tavsiye edilir. Bu
çelişkili gibi görünen tedaviler, hastalık dönemlerine göre
uygulanır. Kan tahlilleri ve doktor muayenesi ile belirlenir.
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
07 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KAPLICA TEDAVİSİ
- Kentleşme ile birlikte
romatizmal hastalıklar giderek artmaktadır. Bel ve boyun
ağrılarının da artışı hepimizin malumudur. Buna günlük stresler
ve koşuşturmalarında yarattığı kronik yorgunlukları da eklersek;
insanlarımızın çoğu kür uygulamalarına muhtaç durumdadır.
- Kaplıca, deniz ve iklim kürleri
için yer değiştiren insanlar, gittikleri yerlerde konaklama,
tedavi uygulamaları, dinlenme ve eğlenme için bir takım
tesislere ihtiyaç duyarlar. Günümüzde bu olaya “Sağlık Turizmi”
denmektedir.
- Kaplıca, deniz ve iklim
kürlerinde, tedavi süresi üç haftadır yirmi bir gündür. Yılda
iki defa olmak şartıyla, on beşer günlük süreler halinde de
tedavi uygulanabilir.
- Kaplıcaya gitme, yaylaya çıkma,
deniz kıyısında oba kurma geleneklerimizde zaten mevcuttur.
- Binlerce olan kaplıcalarımızın
hepsi ayrı değerdedir, ayrı iklim şartlarına' da sahip
olduğundan, bu zenginlikten yararlanmak bize kalıyor.
- Kapıca Suyu Nedir:
- Bir litresinde en az 1 gr.
Eriyik halde mineral ve karbondioksit gazı bulunan sulara Maden
Suyu veya Hidromineral denir. Sıcaklığı 20 C üzerinde ise termal
sulardır. Bazı ülkeler, mineralli suyun termal olabilmesi için
30 C sıcaklığa eşit sayarlar.
- Mineralli Sular: Bir litresinde en az bulunması gereken
miktarlar.
- 1- Çelikli (Demir) sular 10 mg/lt
- 2- Arsenikli sular 0.7 mg/lt
- 3- İyotlu sular 1 mg/lt
- 4- Kükürtlü sular 1 mg/lt
- 5- Radonlu sular 20 gr/lt
- 6- Karbondioksitli sular 1 gr/lt
- Sağlık nedeni ile kaynağında
içilen sulara içme denir. Türkçe de ılıca, kaplıca, girme,
çermik aynı anlamda yöresel olarak kullanılmaktadır.
Balneoterapi, Spaterapi kaplıca tedavisi demektir. Hidroterapi
tatlı sularda yapılan kür uygulamalarıdır. Thalossoterapi, deniz
suyundan ve havasından yararlanılarak yapılan tedavidir deniz
kaplıcası da denilmektedir.
- Kışın, deniz suyu ısıtılarak
yapılan tedavidir. Bazı otellerimizde yapılmaktadır, Avrupa da
çok yaygındır.
- Kaplıca suları daha çok volkanik
bölgelerde ve aktif deprem kuşaklarının üzerinde bulunmaktadır.
Bu sular yeryüzüne çıkarken geçtikleri kayaçlara bağlı olarak
sıcaklıkları değişir.
- Kaplıca suları yerinde
kullanılır çok uzaklara taşınamaz, özelliklerini kaybederler.
Maden sularına dışardan yabancı sular karışmaması ve
kirlenmemesi, sıcaklıklarının ve kimyasal bileşimlerinin
korunması, gazlarının kaçmaması, depo ve borularda kimyasal
değişimlere uğramaması ve tortu bırakmaması, en önemlisi de su
verimlerinin “debilerinin” yükseltilmesi amacı ile özel
çıkarılma “kaptaj” teknikleri uygulanır.
- SODYUM KLORLU (TUZLU) SULAR :
- 1- Romatizmal hastalıklar
- 2- Deri hastalıkları
- 3- Özelikle solunum yolu hastalıkları da etkilidir. (örnek
: çeşme ılıca)
- SÜLFATLI SULAR :
- 1-Mide,barsak,safra kesesi, ve karaciğer rahatsızlıkları
2-Böbrek ve idrar yolu hastalıkları
- (örnek : Ankara Ayaş Kaplıcaları )
- DEMİRLİ ( ÇELİKLİ) SULAR :
- 1-Kansızlık
- 2-Romatizma hastalıkları
- (örnek : Bursa Çekirge)
- KÜKÜRTLÜ SULAR :
- 1-Deri hastalıkları
- 2-Romatizma hastalıkları
- 3-Kadın hastalıkları
- 4-Solunum Yolu
- Karbonatlı Sular :
- 1-Beslenme bozukluğu hastalıları
- 2-İdrar yolu hastalıkları
- (örnek : Adapazarı-Kuzuluk kaplıcaları)
- RODONLU (RODYOAKTİF SULAR) :
- 1-Hormonal dengesizliğin giderilmesi
- 2-Kadın hastalıkları
- 3-Sinirsel ve bünye yorgunlukları
- (örnek: Beypazarı-Dutluk/Tahtalı., Çanakkale-Kestanbol
kaplıcaları )
- KAPLICA BANYOSU NASIL YAPILIR. :
- Genellikle mide boş iken, sabah
aç karna girilmelidir. Sabah vakti hormonların salınma
zamanıdır. Bu yüzden vücudun ritmine göre banyo yapmak
yararlıdır. Banyo sıcaklığı 30 C-40 C arasında olmalıdır.
Kaplıca suyuna normal su karıştırılmamalıdır. Banyo süresi 20-30
dk. arası olmalıdır. İlk 10 gün her gün birer defa girilmelidir.
10 günden sonra günde 2 defa girilebilir. Kaplıcanın 10 günlük
süresi sonunda kaplıca krizi (kaplıca çarpması) oluşur. Bir iki
gün dinlenilir, korkacak bir şey yoktur. Tekrar yeniden devam
edilir.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
08 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- AKUPUNKTUR TEDAVİSİ
- Akupunktur tedavi yöntemi,5000 yıldır
uygulanmaktadır. Batı tıbbından farklı kaynaklardan, Çin'den
başladığı için halen bütünüyle açıklanabilmiş değildir. Modern
tıp, akupunkturun ağrı konusundaki yararlı etkilerini objektif
olarak açıklayabilmiştir. Migren, bel ve boyun ağrılarında, kas
ağrılarında büyük yardımcıdır. Psikolojik hastalıklarda,
uykusuzlukta, mide-bağırsak hastalıklarında, özellikle astımda,
geçmeyen sinüzitlerde, açıklanamayan kulak çınlamalarında; daha
doğrusu modern tıbbın yetersiz kaldığı birçok hastalıkta, nasıl
bu denli etkili olduğu henüz tam anlamıyla açıklanamamıştır. Bu
olgu, akupunkturun etki yollarının halen kavranılmadığını
gösterir. Akupunkturun etkili olması, hastaların tercih
etmesinden ve sonuç alınmasından zaten bellidir.
- Avrupa'daki nüfusun %10-20'si akupunktur
almaktadır. Hem de sigorta sistemi, modern tıp tedavinin
başaramadığı durumlarda ancak akupunktur ücretinin ödemesine
rağmen; Amerika'da da en çok kronik (müzmin) rahatsızlığı
olanlar akupunktura başvurmaktadır. Batı tıbbının ilaç ve
cerrahi yaklaşımından memnun kalmayan insan sayısı gittikçe
artması ile, akupunktura ilgi artmaktadır.
- KLASİK AKUPUNKTUR
- Geleneksel Çin tıbbını uygulayan kimseler bu
yöntemi uygulamaktadırlar. Halin Çin'de kullanılmaktadır.
Metafizik teoriler üzerine kurulu bu yöntemde, Batılı hekimler
teoriyi bir yana koyup;yalnız sonuca gidecek şekilde nokta ve
meridyenleri seçerek kullanmaktadırlar.
- BİLİMSEL AKUPUNKTUR
- Burada hekim öncelikle, fiziksel muayene ve
modern tanı imkânlarını kullanmaktadır. Anatomi ve fizyoloji
esasları üzerinde, iğne ile uygulama yöntemi benimsenmiştir. Bu
noktalar kasları hareket ettiren motor noktalardır. Örneğin:
Fizik tedavide modern tıbbın özelliği, elektrikle uyardığımız
kasları hareket ettiren motor noktaları, Çin akupunkturu 5 bin
yıl önce bulmuş ve hastaları tedavi etmiştir. Bu noktaları daha
ancak yeni bulabildik ve etkisini kanıtlayabildik.
- TEKNİK NOKTA TEDAVİSİ ŞEKLİNDE AKUPUNKTUR
- Bazı kaslarda duyarlı noktalar vardır ki; bu
noktalara basmakla ağrı yayılır. Bu noktalar daha uzun süreli ve
baskılı bir şekilde uyarılırsa ağrı yatışır.
- Amerika'da yapılan
araştırmalarda bu noktalara uyuşturucu iğne yapılırsa, belli bir
süre sonra ağrı tekrar meydana çıkar. Ama bu noktalar
iğnelenirse yani akupunktur yapılırsa veya ilaçsız iğne ile
uyarılırsa, daha uzun süreli ağrı yatışması olur. Bu olgu
kanıtlanmıştır. Kulunç ve kasıntılı kas ağrılarında o bölgeye
buz mesajı uygulanarak veya tam tersi aşırı sıcak uygulanarak
aynı iyileştirici sonucu verir. Japonların Schiatsi diye bir
yöntemi vardır ki; ağrılı noktaların baskılanması esasına
dayanır. Buna akunressör yöntemi, yani dokunma ile akupunktur da
diyebiliriz. Berberler bu yöntemin ismini bilmeden, alındaki ve
şakaktaki bazı noktaları baskılayarak hastanın baş ağrısını
geçirirler. Bazı diş hekimleri, hastanın diş ağrılarını geçirmek
için, el üzerindeki bazı noktara (Ho-Ku) buz uygulaması
yaparlar. Halkın uyguladığı yakılar ve bardak çekmeler de aynı
rahatlatıcı sonucu vermektedir. Zaten fizik tedavisinde de,
bardak çekme (şişe vurma) yöntemini hatırlatan, vakum tedavisi
mevcuttur.
- ELEKTRİKSEL UYGULAMA İLE AKUPUNKTUR
- Klasik Çin tıbbında elektrik yoktur. İğnenin
bükülmesi, döndürülmesi ile vücudun kendi elektriği kullanılır.
Modern tıp, iğnelerin üzerine elektrik vererek, akupunktur
noktalarının daha fazla uyandırılmasını, dolayısıyla daha fazla
ekti alınmasını hedeflemektedir.
- Ayrıca iğne batırmadan da, ilgili noktaların
üzerine dıştan konulan elektrotlara, elektrik verilmesine benzer
etki yaptığı düşünülmüştür. Bu yöntem daha çok fizik tedavide
TENS ve DİADİNAMİ tedavisi olarak uygulanmaktadır. Hastayı
rahatsız etmediğinden veya iğneden korkanlara da
uygulanmadığından, hastalarca iyi kabul görmektedir. Fakat
etkisi akupunktur kadar değildir neden ?
- AKUPUNKTUR İĞNESİNİN ETKİSİ:
- Dışarıdan vücuda elektrik verildiğinde, deri
direncinin verilmesi için gereklidir, bu da hoş olmayan tepkiler
doğrudur. Oysa akupunktur iğnesi, hastalarda kasıntı (spazm)
yoksa ağrısızca deri ve derialtına sokulur, elektrik dolayısız
olarak sinir uçlarına ulaşır ve uyarılmak istenen sinir daha
kolay uyarır. İğnenin dokuya girişiyle, kas hücrelerinde hasar
oluşur. İğne hasarı, dokunun onarımında rol oynayan uzun süreli
elektrik akımları oluşur, yani dışarıdan elektrik verilmeden,
yalnızca iğnenin girişi ile elektrik akımları meydana gelir. Bu
hasar akımı, küçük yaralar iyileşene kadar birkaç günlük
elektriksel uyarmaya yol açar. Bu uyarma, dışarıdan uygulanan
masaj ve ısının etkisinden hem fazla hem de uzun sürelidir.
- KAS AĞRILARINDA İĞNENİN ETKİSİ:
- Kas ağrılarında genellikle kasıntı söz
konusudur. Kasıntı ağrıyı, ağrı daha fazla kasıntıya yol açar.
Bu kısır döngünün kırılması için kasıntının çözülmesi gerekir.
Kasıntıyı çözmekle bazen tek başına, ağrılı kas hastalığını
iyileştiricidir. Daha sonra ağrılı bölgeye uygun hareketlerin
yapılması ve ağrısız dengenin kurulması ile her şey normale
dönecektir.
- İğne tedavisi diğer fiziksel yöntemlerin sahip
olmadığı özgün bir avantaja da sahiptir. Bölgesel kanama
oluşturur. Kanama çok sayıda, büyüme etkeni salınmasına yol
açar, kollajen ve protein oluşumu uyarır ve iyileşmeyi
hızlandırır. Dolayısıyla hasta dokularda değişmeler, iyileşmeler
olagelir.
- İğne kasılmış kasa girdiğinde, kas hızla
saniyeler içinde gevşer. Hızla gevşeyen kasılmış bir kasta ise,
iğne hemen her zaman sıkışır. İğnenin 10-30 dakika arası
sıkıştığı bölgede bırakılması, genelde sürekli kasıntının
giderilmesini sağlar. Doğru yerleştirilen bir iğnenin sıkışması
spazm olmadığını ve dolayısıyla da ağrının nedeni olmadığını
gösterir.
- Kasılmanın daha çabuk
giderilmesi için, iğne bulunduğu yerde döndürülür ve kas lifleri
kendi çevresinde dönerken, ağrılı duyarlı (tetik nokta) noktayı
harekete geçirerek uyarma, spazm çözümlemesine yol açar. Ne
masaj, ne eksersiz, ne de sıcak uygulaması bu kadar gevşeme
sağlayamaz. İğnenin yerinde döndürülme manevrası deği olarak
adlandırılan bir duyuma yol açar. Bu duyuma yol açar. Bu duyuma
hastalar, çok yoğun kısa iğne sokması, iğne sıkışması veya deği
fenorunini oluşturur.
- Kaslardaki en ağrılı kasılmış bantların tedavisi
genelde tüm kasların gevşemesini sağlar. Ağrılı kasların
(pratikte bunların ele gelen dürtüler şeklindedir) tedavisi
için, bütün duyarlı bölgelerin bazen tek tek iğnelenmesi
gerekebilir. Bu iğnenin gücüdür.
- KLASİK AKUPUNKTUR
- Vücutta “Hayat Enerjisi” veya “Enerjinin Akışı”
üzerine büyük bir etki yapmaktadır. Canlı yaşam gücü,
meridyenler üzerinde, enerjinin akması olarak düşünülmektedir.
Enerji akımındaki fazlalıkların veya eksikliklerin ağrıya,
rahatsızlığa, fazla veya az fonksiyona neden oldukları
düşünülmektedir. Akupunktur uygulamaları, meridyenler boyunca
veya onların kavşaklarında iğne ile yapılarak vücut üzerindeki
enerji akımını denetlemektedir. Örnek verirsek: Fazla fonksiyon
olarak sinir yangılarını ve isteksiz kas kasıntılarını
düşünebiliriz.
- ETKİSİ PSİKOLOJİK MİDİR?
- Çoğu insan akupunkturu psikolojik bir yaklaşım
olarak görmektedir. Oysa doğru akupunktur noktalarına
uygulanmayan iğneler yararlı bir sonuç çıkarmaz. Akupunktur
noktalarında, elektriksel direncin azaldığı ve detektörle o
noktayı bulabilmekteyiz. Pratik olarak ilgili akupunktur
noktaları hassastır ve yayılıcı ağrı oluşturur. Bazen ele
gelirler.
- Hayvanlardaki bel fıtıklarında ve ağrılı
hastalıklarda da akupunkturun iyileştiren etkisi görülmüştür.
İnsan vücudunda dışarıdan verilen morfinden 1000 kat güçlü iç
morfinler (endorfin ve enkefalin) tespit edilmiştir. Akupunktur,
beyin ve omurilik sistemi tarafında salınan endorfinleri
uyararak artırmaktadır. Dolayısıyla, vücudun kendi ilaçlarını
salmasına neden olmaktadır. Morfinin panzehiri olan (entidot)
naloxan verildiğinde, akupunkturun ağrı giderici etkisi ortadan
kalmıştır. Buda göstermektedir ki; akupunktur vücutta bazı
ilaçları ortaya çıkartarak etki etmektedir. Akupunktur özellikle
kronik (müzmin) ağrılarda daha etkilidir.
- Akupunktur ağrısız hastalıklarda da etkilidir.
Örneğin: Astım, sigara ve alkol bağımlılığını giderme gibi.
İştah kesme ve depresyonda da kullanılmaktadır.
- SİNİR BOZUKLUĞU AĞRISINDA
- Doku hasarının ortaya çıkmadığı durumlarda da
etkilidir. Burada tedavide, duyarlı yapılar normale döndürülerek
ve onarıldığında ağrı kendiliğinden geçer. Şöyle bir örnek
verelim: Hastanın bir bacağı kalçasından kesik. Fakat hasta
başparmağında dayanılmaz bir ağrı duyuyor, bacağı olmadığı
halde. Biz buna fantom (hayalet) ağrı diyoruz. İnsan vücudunda
dışarıdan gelen uyarılara (input) sinir sistemi tarafından
verilen cevaplar bir denge halindedir. Bu kapsamlı ve derin
algılara (prorioceptian) sayesinde, ağrısız ve dengeli bir
şekilde yaşıyoruz ve güvenliğimizi sağlıyoruz. Hem bütün
çevreden (örneğin bastığımız topraktan, gördüğümüz uzaklıktan)
haberli oluyoruz, hem de rahatsız olmadan idareli bir şekilde
yaşıyoruz. Kesik ve eksik organlarda, uyarılar beyine
taşınmadığı için, daha doğrusu kesik bacaktan sinir sistemine
hiçbir uyarım kalmadığı için, bu sefer beyin o bölgeye rastgelen
kısmında, ağrı deşarjları ortaya çıkıyor. İşte bunu gidermek
için, dışarıdan akupunkturla elektriksel uyarım verdiğimizde bu
ağrılar bitmektedir. Dengeyi yeniden sağlamaktadır.
Akupunktura göre Yin (parasempotik sistem) ve Yang (spastik
sistem) dengede olduğunda, canlılar iyi durumda olacaklardır.
AKUPUHKTUR, gebelerde, emziklilerde, yaşlılara ve çocuklara
uygulanabilmektedir. Bu önemli bir avantajdır.
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
09 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- DERİYE YAPIŞTIRILAN
AĞRIKESİCİ
- Deri yoluyla östrojen hormonlu ve yine
transdermal kalp ilaçları yaygın olarak kullanılmaktadır. Son
olarak, morfin benzeri etki yapan fentanil adlı bir opioid ağrı
kesici deriye yapıştırma yoluyla kullanılmaktadır. Hem de üç
günde bir değiştirilerek, müzmin ağrı çeken, orta şiddetteki
ağrılı (genellikle kanser) hastalarında rahatlıkla
uygulanmaktadır.
- Doğrudan beyine etki eder.
Ağızdan alınan ilaçlarda, hastalığın devamlı hatırlanması gibi
olumsuz bir hal konusudur. Mide, bağırsak yolundan geçmediği
için, bulantı ve kabızlık gibi yan etkiler daha az görülür. Ağız
yoluyla alınan morfin benzeri ilaçlarda, ilacın kandaki
düzeyindeki dalgalanma olurken, deri yoluyla alınan ilaçlarda
sabit bir düzey korunarak, ağrı kesici etkisi hiç eksilmez.
Sanılanın aksine, genellikle ilaca bağımlılık
geliştirilmemektedir. (Türkiye'de bulunan ilacın ismi
Durogessic'tir)
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
10 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- GUT (DAMLA) HASTALIĞI
- Dengesiz beslenme hastalığı denilir. Fazla
protein alanlarda, şişmanlıkta, aşırı alkol alanlarda, yüksek
tansiyon nedeni ile diüretik ilaçlar kullananlarda, şeker
hastalarında görülür. Diyet ile ve kandaki ürik asid 9 mg'ı
geçerse, Gut Hastalığı görülebilir.
- % 70 oranında ayak başparmaklarında ağrılı
kızarıklık ve şişlik vardır. Hasta ayağının üzerine basamaz, buz
uygulaması ve kuvvetli ağrı kesiciler ile kolsisin adlı ilaçla,
şikâyetler azalır. El bileği ve ayak bileği ile el ve ayak
parmaklarında, diz eklemlerinde de yüksek oranlarda görülür.
Aynı anda birçok eklemde birden tutulmalar olabilir.
- Gut ataklarında serumda ürik
asid yüksek olmayabilir, bu bulgu tanı karmaşasını
zorlaştırabilir. Böbrek ürat taşları oluşturabilir. Özellikle,
ürik asid toplanmaları demek olan tafüsler kulakta ve
dirseklerde görülebilir. Böbrek taş oluşumunu engellemek için,
karbonatlı içecekler içilmemelidir.
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
11 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- VİTAMİNLER, KANSERE KARŞI
- Alkol ve sigara tüketimi, tüm uyarılara rağmen
artmaktadır. Birlikte tüketilmesinde, kanser riski daha da
çoğalmaktadır. Özellikle ağız. gırtlak, akciğer, yemek borusu,
mide, pankreas ve karaciğer kanserlerinde suçludurlar.
- Alkol ve sigara, yalnız kanser yapmakla
kalmamakta, ayrıca damar sertliği, damar tıkanıklığı ve kalp
hastalıklarında da yol açmaktadırlar.
- Sebze ve meyveyi az tüketen
kişilerde, çoğu kanser türlerinin arttığı görülmüştür.
Kurutulmuş ve tuzlanmış balık ile turşu,
nitrözaminlere yol açarak kansere neden olurlar.
- Çıplak ateşte (mangal kömüründe)
kızartılmış et ve balıkta, tam olmayan yanmaya bağlı bazı
maddeler oluştuğu için, yemek borusu, mide ve kalınbağırsakta
kanser yapıcıdır.
- Yemekle fazla alınan yağın, şişmanlattığını,
kanda kolesterolü yükselttiğini, kalp hastalıklarına yol
açtığını biliyoruz; peki kanser yaptığını biliyor muydunuz?
Özellikle ay çiçek ve mısırözü yağı gibi poliansatüre yağ
kullanan kişilerde, kalınbağırsak, pankreas, meme, prostat ve
rahim kanserleri görüldüğü yeni anlaşılan bir gerçektir. Eğer
tahıl ve sebze fazla tüketilirse, fazla gelen enerji hareketle
yakılırsa, kanser oluşma oranı azalmaktadır. Ayrıca günlük
içilen 2-3 bardak yağsız süt içildiği, kalsiyum tuzları ile
safra asitlerini bağlayarak kanser riskini azaltmakta, hem de
kemik zayıflaması ve yüksek tansiyonu önlemektedir.
- Yüksek kolesterole bağlı olarak gelişen damar
sertliğine (Ateoskmeroz) karşı, yüksek dozda (günde 400 ünite) E
vitamini kullanılmaktadır. Hatta süt ile birlikte tüketildiğinde
daha çok yararlı olduğu anlaşılmıştır.
- E vitamini; kanser oluşumunu
önlemekte kullanılmaktadır. Vücudun bağışıklık sisteminin
direncini arttırır, hücre zerlerini ve genleri korur.
- Antioksidan olarak bilinen C,E vitaminleri ile A
vitamininin bir şekli olan Beta Karoten (Domates, havuç gibi
kırmızı besinler de vardır) kanser ve erken yaşlanmanın önüne
geçmektedir.
- Yaz aylarında 10 dakika kadar güneş banyosu
yapmak, tüm yıl boyunca yetecek oranda D vitamini yapılmasına
yetiyor. Dolayısıyla meme, kalınbağırsak ve prostat kanserini
önlüyor. Tabii ki güneşin kanser yapıcı etkisini de unutmamak
gerekir. Gençlikte güneşe fazla maruz kalanlarda (özellikle
deniz kenarlarında) daha sonraki yıllarda deri kanserine tutulma
riski daha fazla görülüyormuş.
- Önemli olan dengeli beslenmedir. Tek yanlı
beslenme yerine, yağ oranı %20 yi geçmediği, karbonhidrat grubu
besin maddelerinin (tahıl ve kepekli un) dışlanmadığı,sebze ve
meyvelerinde çok aşırı alınmadığı bir diyet daha önemlidir.
Yalnız günlük alınan toplam kalori miktarı azaltılmalı, günlük
yapılan fiziksel hareketler çoğaltılmalıdır. Örneğin fazla
alınan sebze ve meyve ile dışkılama artacak ve vücudumuzun
ihtiyacı olan mineraller de atılacaktır. Yararını vurguladığımız
E vitamininin çok fazla alınması da A ve K vitaminlerinin
bağırsaktan emilmesini azaltarak yetersizliklere yol açabilir.
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
12 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KEMİK ERİMESİ
- Kemik erimesi halkımızda dehşet uyandırıyor. Bu
olgu, kemik erimesinin bilinmemesinden kaynaklanıyor. Kansere
bağlı olarak geliştiği sanılıyor. Osteoporoz (kemik erimesi)
genellikle menapoz sonrası görüldüğü için, menapozla ilgili
şikâyetlerde; ateş basmaları, uykusuzluk, vücutta oluşan yaygın
ağrılar, damar bozukluklarına bağlı şişmeler, sellülitler, yağ
toplanmaları (şişmanlığa bağlı),sabah sertliği ve yorgunluk,
endişe halini hep kemik erimesi nedeni ile oluyor sanılıyor.
Oysa; östrojen ve pragesteran hormonlarının azalması demek olan
menapoz döneminin bir sonucudur Osteoporoz. Menapoz
şikayetlerinden yalnızca birisidir. Tabii başka kemik erimesi
nedenleri de vardır. Osteoporoz hastası çoğu zaman hasta
olduğunun bile farkında değildir. Hastalık çok ilerlediği zaman,
hastalarda kırıklar ve kemik bozuklukları olduğu dönemde ağrı
hissederler ve ancak bu vakit
- Doktora başvururlar.
- KRONER KALP HASTALIĞI SESİZ BİR KATİLSE, OSTEOPOROZ DA
SESSİZ BİR HIRSIZDIR. Siz farkında olmadan kemik varlığınız
(sermayeniz) yıllar boyunca erimektedir.
- Vücudunuz bu hırsızı size bildiremez, ağrı şikâyetleri
yoktur.
- Bir bakmışsınız kasa tamtakır
olmuş, işte o zaman alarm çalar, soygun bittikten sonra.
- Onun için Osteoporoz nedenini ve hangi risk grubuna
giriyoruz
- Öğrenmeliyiz.
- 1-Osteoporoz ne demektir?: Kemik kütlesinde azalan ve kemik
dokusunun mikroskobik yapısında bozulma sonucunda kemikte kırık
riskinin artmasına yol açan bir iskelet hastalığıdır.
- 2-Osteomalizi ne demektir?: Kemikleri bal peteğine
benzetirsek,petek kısmı kemiğin organik kısmını içerir. Yani;
proteinli liflerden yapılmış, kirecin içine konduğu kap
kısmıdır, kemiğe esneklik verir. Bal kısmı ise kalsiyumlu
bileşiklerden oluşur, kemiğe ağırlık ve sağlamlık verir.
Otoeomalazi kemik yumuşaması demektir. Dışarıdan kalsiyum ve D
vitamini alım azlığı veya yetmezliği sonucu, kemik peteklerine
kalsiyum oturamaması demektir. Bunun çocuklardaki şekline
Raşitizm diyoruz. Osteoporoz da ise hem kemik peteğinde bozulma,
hem de petek içindeki kalsiyum içerikliğinin azalmasıdır yani;
kemiklerde bir gerileme söz konusudur.
- 3- Kemikler banka gibi mi çalışır?: Kemikler vücudumuzun
para yatırdığı ve çektiği bir banka gibidir. Bu banka hesabınız
yüksekse, kemikleriniz kalın ve güçlüdür, hesabınız düşükse
kemikleriniz ince ve güçsüzdür. Hesabınızda olandan fazla
çekerseniz borçlanırsınız, kemiklerinizde ise kırıklar oluşur.
Kadınlardaki kemik incelmesinin en büyük nedeni östrojen
hormonunun
- OSTEOPOROZ RİKS FAKTÖRLERİ ENDOJEN
- (Dahili Faktör)
- *Genetik Beyaz, Siyah, Asyalı)
- *İnce, Narin yapılı.
- *Açık Renk’te fazladır.
- *Ailede Osteoporoz hikayesi.
- *Yaş arttıkça,
- Osteoporoz antar.
- *Kadın cinsinde daha fazla.
- *Erken ve cerrahi menapoz arttırır.
- *Medikal (tıbbi) hastalıklar
- *Romatizma hastalıkları.
- *Şeker hastalığı.
- *Karaciger ve böbrek bozuklukları
- EKSOJEN (Harici Faktör)
- *Beslenme (Ca,Fosfor, Protein)
- *Sedanter hayat (rahat ve tembel)
- *Yaşam Tarzı (alkol, kahve, sigara)
- *Güneş ışığı yoksunluğu
- *İmmobilizasyon azalmasıdır. Dolayısıyla; gençlikte ve orta
yaş döneminde “kemik sermayesi” ne kadar büyükse, menopoz
döneminde ve yaşlılıkta sermayeden yesek bile, kemik mal
varlığımız bizi sağlıklı biçimde idare edecek kadar ayakta
tutar.
- 4- Osteoporoz niye bu kadar önemlidir?:
Kemiklerin destek gücü azalmış, yoğunlukları azalmıştır. Kemik
kırıkları sonucu yatağa bağımlılık oluşabilir, hastane
masrafları artar, sakatlık gelişebilir. Kemiklerdeki sürekli
ağrılar huzursuzluk yapar; kemiklerdeki şekil bozukluğu, günlük
hareketlerdeki yetersizlik sonucu başkasına bağımlılık
gelişebilir. Hastalar sürekli olarak kemiklerinin kırılacağından
korkabilirler, mesleklerini bırakabilirler.
- 5- İlerlemiş yaşlarda, Osteoporoz nelere yol
açar?: Sırt ağrıları,sırtta kamburluk,boy kısalması,nefes
darlığı,hazımsızlık ve kabızlık,omurga ve kalça kırıklıkları,el
bileği ve kol kırıklarıdır.
- 6- Vücut şeklimiz aynı olduğuna göre,
kemiklerimiz de sabit kalmıyor mu: Vücut şeklimiz,
kemiklerimizin yapısı, kalıtımla belirlenmesine karşın, iskelet
gelişimini tamamladıktan sonra bile, kemiklerimiz daima
yenilenir. Eskimiş kemik yıkılır ve yıkılan kadar da yapılır.
Kemiklerin en kuvvetli olduğu dönem 30-40 yaşları arasındaki
dönemdir. Bu dönemden sonra kemik yıkımı, yapımından daha fazla
olmaya başlar yani;bir dengesizlik ve kemik kaybı söz konusudur.
- 7- Zayıf ve narin kişilerde daha mı fazla
Osteoporoz görülür?: Vücut ağırlığı arttıkça kemiklere binen yük
çoğalır ve kemikler kuvvetlenmek zorunda kalır. Her 10 kg'lık
vücut ağırlığı kaybı %4 kemik kütlesi kaybına yol açar. Her 10
kg'lık vücut ağırlığı artışı da kemik kitlesinde % 5 artışa yol
açar. Her 10 cm'lik boy artışı ise kemik kitlesini %6 artırır.
Dolayısıyla, vücut ağırlığımızı korumak için hareket etmeli ve
kas yapımızı artırmalıyız. Kasların çalışmasına göre
kemiklerimiz düzgün biçimlenecektir.
- 8-Spor ne kadar önemlidir?: Dışarıdan aldığımız
kalsiyumun kemiklere yerleşmesi için,kemiklere mutlaka ağırlık
bindirmek gereklidir. Tempolu yürüme, bisiklete binme, merdiven
çıkma, koşma önerilebilir. Bunlar yapılamıyorsa, özel fiziksel
hareketler yapılır. Kaslar güçlendikçe, kemikler de daha çok
çekme ve itme kuvveti oluşur. Bu da kemik yapımını artırır.
- 9- Genetik yapı etkileyici midir?: Annesinde 50
yaşından sonra kırığı olan bayanların kemik
yoğunlukları,annelerinin kırığı olmayanlara göre önemli oranda
düşüktür.
- ABD.,Avrupa ve Avustralya'daki beyaz ırk toplumlarında,kemik
minarel yoğunluğu birbirine benzemektedir. Türk toplumunda ise
kadınlarda omurga ve kalça kemiklerinde %3-4 oranında kemik
yoğunluğu Avrupa'ya göre daha düşüktür. Erkeklerde ise bu
düşüklük % 5-6 ya kadar çıkmaktadır. El bileği kemiklerimiz (radius)
ise, hem Avrupa, hem de Ortadoğu ülkelerine göre %50 daha düşük
yoğunluktadır. Siyah ırkın kemik yoğunluğu, beyazlara göre %5-10
daha yüksektir. Asyalılar da daha düşük ağırlıkta olduğu için,
kemik yoğunlukları Avrupa'ya göre %5-10 daha düşüktür. Türklerin
boy ve kilosu,Avrupa ve Amerika'ya göre düşük olduğu için
(kadınlarda 4 cm.,erkeklerde 8 cm. daha kısa) kemik yoğunlukları
daha düşük görünmektedir. Dolayısıyla, Osteoporoz ölçülerinden
kendi ortalama değerlerimize göre yorumlamak zorundayız.
- KEMİK ERİMESİNİN ÖNLENMESİ
- Önleme hem tedavi daha kolay,
hem de ucuzdur. Amaç, çocukluktan itibaren kişinin erişebileceği
veya kazanacağı doruk kemik kütlesini arttırmaktır. Yanı
gençlikte edinilen kemik sermayesini çoğaltmaktır.
- Çocukluktan itibaren süt ve süt ürünlerini
tüketme alışkanlığı yerleştiril-mektedir. Süte karşı bizim
toplumumuzda % 35 dolayında bir geçimsizlik söz konusudur. Bunun
için (laktaz)lı sütler yapılmaktadır. Yoğurt ve peynir gibi
diğer süt ürünlerinin yenmesi de kalsiyum ve D vitamini alınımı
açısından önemlidir. D vitamininin %50'sinden fazlası deride
oluştuğundan güneş ışığından dolayısız yer almak gereklidir.
Gebelik, emzirme ve büyüme dönemlerinde, kalsiyum ihtiyacı
artacaktır. Yaşlılarda bahar ve kış aylarında güneşli saatlerde
yürüyüşler önerilmektedir.
- Protein açısından zengin diyetler ve aşırı
sodyum (tuz) yüklemesi, kalsiyumun idrarla vücuttan atılımını
arttıracağını (özellikle hayvansal protein) orta yaşın
üzerindeki kişilerde, eğer osteoporoz riski fazla ise diyette
protein ve sodyum kısıtlaması yapılmalıdır.
- Sigara hem erkek, hem de kadınlarda kemik
kaybını arttırmaktadır. Özellikle kadınlarda erken menopoza yol
açması, yağ kitlesini azaltıp, dolayısıyla yağ dokusunda yapılan
östrojenin karaciğerdeki metabolizmasını hızlandırıp, östrajenin
azalmasına yol açmasıyla osteoporozu artırmaktadır.
- Aşırı alkol tüketimi (kortizon, kemik hormonları
ve erkeklik hormonları) seviyesini arttırmak yoluyla kalsiyum ve
D vitamini emilmesini azaltır ve osteoporoza neden olur sonra
düşmelere neden olarak, kırık olma ihtimali arttırır.
- Kahvede bulunan kafeinin doğrudan etki yoluyla,
böbrekte kalsiyum kaybını arttırdığı düşünülmektedir. Günde 5
fincan fazla kahve ve kafein içeren (kala) gazlı içecekler
osteoporoz için risk oluşturmaktadır.
- Uzun süreli yatak istirahatı gerektiren
hastalıklarda ve astronotlar gibi yerçekiminden yoksun
ortamlarda bulunanlarda, kemik yapımı azalmaktadır. Yaşlılarda
yapılan hareketler, kas gücünü, denge ve koordinasyonu arttırır,
düşmelerin sıklığını azaltır. Yalnız gençlik dönemlerinde
yapılan aşırı fiziksel aktiviteler (yarışma tipli sporlar) ,amonere
(adet kesilmesi) yapabildiklerinden, aşırı sporlardan da
kaçınmak gerekir.
- Kadınlarda, menopozdan 3-4 yıl önce yumurtalık
işlevleri azalmaya başladığından, östrojen eksikliği meydana
çıkmaktadır. Menopozda kemik kaybı ilk altı ayda doruk
düzeyindedir. Bu dönemde kadınlarda yılda %2-3 civarında kemik
kaybı olmaktadır. Cerrahi girişimlerden sonra yumurtalıklarının
alınmasından dolayı erken menopoz olabilmektedir.
- Kalsiyum alımı yetersiz olduğunda, gençlikte
ulaşan doruk kemik kütlesi daha düşük olmaktadır. Yaşlanmayla
oluşan kemik kaybında da kalsiyum alımı şarttır. Yalnız menopoz
dönemlerinde, tek başına kalsiyum almak, kemik erimesini
önlemektedir.
- Çocukluk döneminde 1000
m,kalsiyum, Büyüme/Enginlik 1500 m, Genç kadın ve erkekte 1000
m, 65 yaş üstü kadın ve erkekte 1000 m, gebelik ve emzirme
döneminde 1500m, kalsiyum gündelik alınmalıdır. Günde 1500 m,
kadar olan kalsiyum tüketiminde genellikle önemli bir yan etki
görülmez. Daha yüksek kalsiyum tüketimi, böbrek taşı öyküsü olan
olgularda, idrarla kalsiyum atılımı artıracak taş gelişimi
riskini de artırabilecektir.
- Süt ürünleri ile kalsiyum tüketiminin
artırılması, yağ tüketimini artıracak hiperlipidemi ye yol
açacağı için, süt ürünleri az yağlı olmaktadır. Süt ve çeşitli
kalsiyum ilaçları demir emilimini %50 oranında azalttığından
demir eksikliği oluşmaması için, sitrat ve C vitamini içeren
kalsiyum tabletleri kullanılmalıdır. Yüksek dozda alınan
kalsiyum kabızlık yapabilir.
- KALSİYUMDAN ZENGİN YİYECEKLER
- Süt 1 su bardağı 240 mg.
- Beyaz peynir 1 kiprit kutusu 131 mg.
- Kaşar peyniri 1 kiprit kutusu 210 mg.
- Yoğurt 1 kase 200 gr. 240 mg.
- Muhallebi ½ kase 100 gr. 128 mg.
- Dondurma 2 top 50 gr. 74 mg.
- Yumurta 1 adet 28 mg.
- Et dana 90 gr. 10 mg.
- Ekmek 50 gr. 1 dilim 10 mg.
- Yeşil yapraklı zebzeler 175 gr. 228 mg.
- Kuru baklagiller 60 gr. 75 mg.
- Süt ürünü içermeyen bir diyet ile en fazla 300
m. Kalsiyum tüketilebilir. Eğer diyetle yeterli kalsiyum
alınamıyorsa kalsiyum ilaçları önerilir. Kalsiyum yemekler
arasında ve birkaç defada alınırsa daha etkili olur. En çok
kalsiyum karbonat tipi ilaç kullanıldığından mide asidi yoksa
yetersiz emilim oluşur. Yaşlılarda mide asidi azaldığından
yemeklerle birlikte kalsiyum alınması yeğlenir. Eğer mide asidi
hiç yoksa kalsiyum sitrat tipi kullanılır.
- Diyette oksalat ve fitat ıspanak
varlığı,kalsiyum emilimini azaltır. Çok fazla miktardaki buğday
kepeği dışında lifli gıdalar kalsiyum emilimini eksiltmez.
- D vitamini bağırsaktan kalsiyum emilimini
artırır. Yetersiz D vitamini alınımı,yetersiz güneş ışığı ve
yaşlılık, karaciğer,böbrek hastalıklarında,bağırsak eğilim
bozukluklarında kalsiyum emilimi azalır.
- Kortizon grubu ilaçlar bağırsaktan kalsiyum
emilimini azaltır.
- Antikonuülsan ilaçlar (sara hastalığı) özellikle
yaşlılarda ve eve bağımlılarda vitamin D ve kemik
metabolizmasını olumsuz etkiler.
- Felç hastalıkları kırık sekeline bağlı
hareketsizlik durumlarında hızlı kemik kaybı söz konusudur.
- DÜŞMELER ENGELLENMELİDİR
- 1- Hareket alıştırmaları ile kas gücü denge ve
koordinasyon geliştirilmelidir.
- 2- Düşme riski yaratan hastalıklar ve belirtiler
denetlenmelidir. (düşük tansiyon, felç hastalıkları,zeka
bozuklukları,görme bozuklukları,şeker düşüklüğü,kalpte ritim
bozuklukları)
- 3- Düşme riski yaratan ilaçlarının
kullanımlarından, olabildiğince kaçınmak gerekir. (Yatıştırıcı
ve uyuşturucu ilaçlar, şeker düşürücü ilaçlar)
- 4- Yaşlı hastalarda özellikle baston
kullanmaları gerekir.
- 5- Önce eğilerek çalışma, yükseğe uzanma ve ağır
taşıma gibi hareketlerin gerekli değilse çok dikkatle yapılması
- 6- Uygun giyim eşyalarının kullanılması (hareket
engellemeyen rahat giysiler, alçak topuklu, geniş ve yumuşak
tabanlı, altı kaymayan rahat ayakkabılar giyilmesi
- 7- Çevre koşullarının uygun biçimde
düzenlenmesi: yatak odası ve banyo yakın olmalıdır. Yeterli
ışıklandırma sağlanmalıdır. Zemin kaygan olmamalıdır. Ayağın
takılabileceği halı, kilim v kapların kaldırılması, kalabalık
eşyanın azaltılması, banyo ve tuvaletlerde tutunma barlarının
konulması, klozet yüksekliğinin ayarlanması, çok az eğilme ve
dönme sağlayan uzun saplı banyo süngerlerinin kullanılması, öne
eğilmeyi önlemek üzere uzun saplı ayakkabı çekeceği kullanılması
yararlıdır.
- Bu önlemlere ek olarak ileri yaştaki kadın ve
erkeklerde düşme sırasında kalça eklemlerine dıştan koruma
sağlamak amacıyla özel oteller ya da frokanterik yastık içeren
ve iç çamaşırı üzerine giyilen şortlar kullanılabilir.
- Kemik oluşumu anne karnında başlamaktadır. Gebe
ve emziren kadınlarda, annenin kalsiyum alımının yeterli düzeyde
olması çok önemlidir. Çocukluk döneminde ise şüt tüketimi teşvik
edilmeli, dondurma gibi ürünlerin yenmesi özendirilmelidir.
- Ekmek unu içerisinde kalsiyum eklenmesi çocukluk
döneminde, hem de yaşlılarda halk sağlığı açısından
önerilmektedir. İçme suyu içerisindeki kalsiyum miktarı
arttırılmalıdır. İçme suyu içerisine florid katılması da
önemlidir. Vücudun günde 05-4 mg/lt florid'e ihtiyacı vardır.
Aynı zamanda diş çürüklerini de önleyecektir.
- Osteoparoz'da korktuğumuz kemik kırıkları, çoğu
zaman geri dönüşümü olmayan, trabekül elementlerin bütünüyle
kaybı içeren,kemikte mikroyapısal değişiklikler ile birliktedir.
Artık vitamin D algılayıcı genin, kemik yoğunluğu
düşünülmektedir. Bağırsaklardan kalsiyum emiliminin artması için
D vitamini gereklidir. Günlük 200 ünite D vitamini alınması
gereklidir. Yalnız dışarıdan D vitamini alarak da zamanla
yetmemektedir. 60 yaşından sonra, bağırsaklardan D vitamini
emilmesi neredeyse yarı yarıya azalmaktadır. Yaz ve sonbaharda,
deride D vitamini yapımına bağlı olarak vücutta D vitamini
artmaktadır. Kışın ve ilkbaharda ise bu düzey azalmaktadır.
- Osteoparoz'u olan kadınlarda, ötrojen eksikliği
olanlarda, östrojen (kadınlık hormonu) verilmesi ile kemik
kayıpları azalmaktadır. Kalça kırığı riskinde % 50 dolayında bir
azalma meydana gelmektedir. Östrejen tedavisine ne kadar erken
başlanırsa ve ne kadar uzun süre devam edilirse riski de o kadar
azalma olacağı kabul edilmektedir. Menapoz dönemindeki
sıkıntıları gidermek için kısa dönem östrojen kullanımı gereken,
Osteoparoz için ise bu süre en az 5-10 yıl gibi uzun sürebilir.
- Östrojen kullanamayan kadınlarda ve erkeklerde
alternatif bir ilaç olarak kalsitanin kullanmalıyız. Günümüzde
spreyleri kullanılmakta ve günde 200 ünüte dozunda
önerilmektedir. Yalnız yanında 1000 mg kalsiyum ve 400 ünite
kadar D vitamini alımı önerilmektedir. Yalnız; kemik yapım,
yıkım döngüsünün hızlı olduğu dönemlerde daha etkili olduğu
düşünülmekte;hatta bir yıl sonra direnç gelişebileceği
belirtilmektedir. Bunun için hastaların aralıklı kullanımı (3 ay
kullanıp,3 ay kullanmama) tavsiye edilmektedir. Bitosfanat grubu
denen, kemik yıkıcı hücreler tarafından tutularak, kemik
yıkımını önleyen başka tip ilaçlarda vardır (Fosamax). Yalnız
bunlar kemikte uzun süre tutulduklarından, kemik kalitesinde bir
değişiklik yapıp yapmadığını biliyoruz. Devamlı kullanılmaları
halinde, istikrarlı bir biçimde kemik kazancı sağladıkları
kanıtlanmıştır. Kullanmayan hastalarda kemik kaybı olurken,
tedavi grubunda olumlu yönde kemik kazancı vardır.
- Fazla Kalsiyum Almak Böbrekte Taş Yapar mı ? :
Tüm böbrek taşlarının yaklaşık % 80'inde kalsiyum oksalat önemli
rol oynar. Gıda ve ilaçlarla dışarıdan kalsiyum alımının artması
ile idrar yoluyla oksalat atılımının azalmasına ve bağırsaktan
oksalat emiliminin azalmasına bağlı olarak, böbreklerde taş
oluşumu azalır. Yine de suyun bir ölçüsü vardır. Standardı
şudur: günde 2500 mg kalsiyum ve günde 2000 ünite D vitamini
geçilmemelidir. Diyetle alınan kalsiyum, idrarla atılan kalsiyum
arttırdığı için böbrek taşı oluşumunda bir risk etkeni olarak
kabul edildiği için;böbreği taş yapan kişilere,daha fazla sıvı
alımı;kalsiyum, sodyum ve kırmızı etten fakir bir diyet
önerilmekteydi. Artık yalnızca sıvı alımını arttırılması tavsiye
edilmektedir. Şimdiki görüş şudur: Yeterli miktarda kalsiyum
alınmalı, hem kemik kaybı azaltılmalı,hem de böbrekte taş
oluşumu azaltılmalıdır. Artık hem kalsiyumu, hem de D vitaminini
birlikte bulunduran ilaçlar piyasada bulunmaktadır. (Cal-D-Vita/Calcia)
- Kemik Erimesinde İdeal Tedavi Nedir ?: Amaç,hem
kemik kütlesini arttırmak,hem kemik yıkımını azaltmaktadır.
Kemik yapımını arttıran ilaçlar, fluoridler, anabolik steraidler,büyüme
hormonları pek kullanılmamaktadır. Daha çok östrojen, kalsitanin,
kalsiyum ve vitamin D ,bifosforat grubu,thiazide grubu
diüretikler gibi ilaçlar kullanmaktayız. Osteoparoz'da, hem
remodelling (yeniden şekillenme) döneminde, kemik yıkımı lehine
daha az kemik kaybı gelişmektedir. Kemik erimesi risklerine
maruz kalan kişilerde ve menopoz sonrası Osteoparoz olan
kadınlarda daha yüksek hızda kemik çevrilmektedir. Bu tip yatkın
hastalarda daha fazla kemik erimesi alınmaktadır. Bifostonet
grubu ilaçlar (Fosümax),kemik yıkımını yavaşlatırken, yani kemik
çevrim hızını azaltırken kemik yapımının da yavaşlaması sonucunu
getirmektedir.
- Yaşlılarda, kemik çevrim hızı diğer hasta
grubları kadar hızlı değildir. Dolayısıyla kemik yıkımı hızı
fazla olan kişilerde, kemik yıkımı hızını azaltıcı ilaçlar
tercin edilmelidir.
- Kemik mineral yoğunluğunda %10'luk bir artış,
kemik kırık riskini % 50 oranında azaltmaktadır. Fluorit
tedavisi ile kemik mineral yoğunluğunda önemli artışa ragmen,
kemik kırık riskinde azalma meydana gelmez. Kemik ağırlaşmasına
rağmen, kemik kalitesini artmamıştır. Fakat östrojen verilmesi,
kemik kırılganlığını belirgin derecede azaltmaktadır. Yanı, her
zaman kemik yoğunluğunun artışı, kemiği kaliteli yapmaktadır.
Kalsitrial (Rocaltrol) D vitamini yapımında, son basamak olarak,
böbrekte yapılır. Aktif D vitaminidir. Hayvan deneylerinde
bile,menopoz sonrası kemik kaybından koruduğu göstermiştir. En
önemli yan etkileri, kanda ve idrarda kalsiyumu arttırmasıdır.
Kontrollü verilir.
- (hareketsizlik)
- *İlaç kullanımında
- *Kortizon
- *Tiroid hormonu
- *Aluminyumlu
- *Antiasitler
- *Kemoterapi
- (Kanser tedavisi)
- *Heparin
- *Yüksek tansiyonda
- Diüretik ilaç kullanımı
- *Epilepsi ilaçları kullanı
-
|
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
1 |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|