 |
YIL 17 SAYI 195 25-Mayıs-2015
|
 |
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL 27 MAYIS VE BENİM İÇİN DÖRT
ÖNEMLİ YIL
-
Mustafa Nevruz SINACI BASİRET VE HÜKÜMET
-
Mahfi EĞİLMEZ
HİTİT
PARA POLİTİKASI
-
Selma GÜRSEL MIKLAMA YUMURTA
-
Adile TÜRKMEN
-
Ahmet CANBABA GEÇMİŞ OLSUN GEÇMİŞ OLSUN
-
Üzeyir Lokman ÇAYCI BİR ZAMANLAR
-
Mahmut Selim GÜRSEL VİCDAN
|
|
|
|
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
- 27 MAYIS VE BENİM İÇİN DÖRT
ÖNEMLİ YIL
- Bazı
kişilerin veya ülkelerin belirli tarihlerde olağan üstü veya
olağan üstüne yakın tesadüfleri olduğunu görürüz!
- Benim
yaşamımda 27 Mayıs tarihi aşağıdaki anlatacağım bilgiler
tarihinde aynı gün ve ayın kesiştiğini görmekteyim!
- 1952 yılının içinde Babamın
tayini Dörtyol’dan Ankara Tandoğan’da bulunan askeri fabrikaya
yönetici olarak satandı. Bu tarihte en önemli olaylardan
birisi Atatürk’ün Naaş korteji zannedersen 11 40 sırasında
bulunduğumuz yerden geçerek Anıtkabir’e 10 Kasım 1953 te nakli
sırasında bu askeri fabrikanın personel yemekhanesinden
seyrettim
- Yıl 1960 Aylarda Mayıs
günlerden 27.
- Ankara Yenimahalle semtinde
oturuyoruz. O zamanlar en son sokak olarak tepe tırmanılıyor
ve son durağa inen sokakta oturuyoruz
- Evimizin önünde beş altı yıl
önce dikilmiş dikenli çam ağaçları vardı.
- Babam Tandoğan Meydanında
bulunan Askeri Fabrikada subay yönetici!
- Ben İlkokul 5. Sınıfa
gidiyorum.
- Her zamanki gibi sabah saat 7
kalktım annem kahvaltıyı hazırlamış oluyor bir bardak çal ile
bir dilim ekmeği yiyerek çantamı alıp evden çıkıyorum.
- Ev ile 9. Cadde arasını 100
metre kadar durağa varmadan önüme tam tesisatlı bir asker
çıkıyor.
- -Çocuk evine dön dışarı çıkma
yasağı var! Subay çocuğu olmanın verdiği cesaretle:
- -Asker ağabey okula gideceğim.
Diyorum. Asker
- - Çocuk radyoyu açmadın mı
haydi evine git! İhtilal oldu duymadın mı? Diye beni
tersliyor. Eve Dönerken ihtilal de ne ki diye düşünüyorum
koşar ayak eve giriyor anahtarımla kapıyı açıyorum. Babam
lavaboda elini yüzünü yıkıyor o da 7,45 civarında servisi
gelerek alıp işine götürüyor. Baha hayretle bakarak:
- -Mahmut Okula gitmedin mi?
Diye hayretle soruyor. Ben.
- -Baba Radyoyu açtın mı
diyorum. Babam Yine Demokrat partiye katılanların listesi
okunuyordur dinleyecek bir şey yok! Diye cevap veriyor. Ben
üsteliyorum
- -Baba ne olur radyoyu aç
dışarıda askerler var ihtilal oldu diyor, Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınızkimseyi dışarıya
çıkartmıyorlar diyorum. Babamın rengi atıyor. Şaşırıyorum.
Radyoyu açıyor. Tok bir ses radyoda konuşuyor. Babam kahvaltı
filan yapmadan eve gelen servise binip gidiyor!
- Bu olan benim hayatımda
hatırladığım ilk 27 Mayıs!
- Bana, ailem ve bizlere
etkilerini başka bir zaman paylaşırız.Bu sayının içindekiler
bölümüne dönmek için tıklayınız
-
-

- Babam
-

- Ben
-

- Atatürk'ün Naaşı Anıtkabir'e
Tandoğan Meydanında
-
-
- Yıl 1973 Aylarda Mayıs
günlerden 27.
- Askerlik dönüşü Ankara’da
Emniyet Müdürlüğünde işe başladım. Cumartesi Pazar ve bayram
tatillerinde Çorum’a gelerek annemi, babamı ve arkadaşlarımı
görüyor, Ankara’ya geri dönüyorum. Böyle bir Çorum’a 1973
Yılının 27 Mayısında geldim. Gündüz Emekliler sokağında
bulunan Havuzlu Kahveye gittim. Arkadaşım Mehmet ile görüştük,
bilardo oynamaya karar verdik masa açtırdık, 3 top bilardo
oynamak için açılışı Mehmet yaptı birkaç sayı alınca sıra bana
geldi. Bilardo masası sokağa bakan tarafta idi iki sayı aldım
istakayı topa vurmak üzere iken Ziraat Bankası tarafta bulunan
tretuvarından giden bir kıza gözüm takıldı. Bakışım biraz uzun
sürmüş ki beni seyreden Mehmet bu neye bakıyor diye yoldan
tarafa dönmüş sokağa bakmış olacak ki:
- -Mahmut’um o kızı sana
vermezler hiç bakma. Dedi. Mehmet’e baktım:
- -Ne kızı Mehmet! Dedim. Mehmet
güldü:
- -Gobel deminden beri baktığın
kıza! Dedi ve ekledi:
- -Mahmut’um o Kurşuncuların
kızıdır. Onlardan her babayiğit kız alamaz! Dedi. Oyuna devam
ettik. Ben eve uğramadan Ankara’ya döndüm! O gün 27 Mayıs 1973
tarihini gösteriyordu ve Eşimi gördüğüm gün olarak hayatımdaki
önemli bir anın kaydı idi.
- Bu tesadüfi görme bana etki ve
sonucunu başka bir zaman paylaşırız.Bu sayının içindekiler
bölümüne dönmek için tıklayınız
-
- Çorum Havuzlu kahve
-
-

-
-

- Çorum Ziraat Bankası Emekliler
Sokak
-
-
- Yıl 1998 Aylarda Mayıs
günlerden 27.
- Taltif edilerek Tatvan
Kütüphanesine Müdür Olarak tayinim üzerine Emekliliğimi
istedim ve emekli oldum. Boş durmayı sevmediğim için Çorum’da
olmayan bir iş yapmam düşüncesi ile GÜRSEL YAYINEVİNİ açmayı
düşündüm. Yayınevinin ticari işlemleri ve diğer kanuni
işlemlerinin sürmesi ve bitmesi ile Kürşat’ımım çıkma tarihi
1998 yılının 27 Mayısına denk geldi. Bu işletmenin bana etki
ve yaptığımız işleri başka zaman paylaşırız!Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız
-
-
- Yıl 2014 Aylarda Mayıs
günlerden 27.
- Valiliğe dergimizin
görevlerinden bildiğim bir usulsüzlüğü delil olarak
fotoğraflayarak zamanın Çorum Valisine e-posta ile “İhbar”
ettim. Vali benim ihbarımı “Şikâyet” olarak görerek
kurum sekreterliğine havale ediyor.
- Kurum sekreterliği Hastanede
bir Müdire Hanıma Muhakkik olarak görevlendiriliyor. Bu
muhakkik ve ihbar edilen kişi birlikte ihbar ettiğim bayanı
orada görevli olarak girişiminde bulunarak görev çizelgesinde
evrakta sahtecilik yaparak benim ihbar için gönderdiğim
fotoğrafların üzerindeki saat ve dakikaya uygulayarak Muhakkik
tarafından ihbar ettiğim bayanın görevde olduğunu ve görev
kâğıdını en önemli delil olarak göstererek aklanıyor.
Buraya kadar yapılan yanlışlıkları Vali İhbarı Şikâyet gibi
görüyor. Buradaki durum benim ihbarımın asılsız olduğunda
iftira ile yargılanmam için valilik beni savcılığa göndermesi
gerekir. Valilik için gönderdiğim fotoğraflar sadece Vali
olarak en yüksek mülki amire gönderildiği için valilik
tarafından ilgili kuruma gönderilmemişi gerekirken
fotoğrafları yaymış oluyor.
- Muhakkik ihbar edilmiş kişiyi
aklayan evrakın orijinlini de dosyada bulundurarak “Tahrif
Edilmiş! Evrakı dosyasında deli olarak savcılığın acilen
istemesi üzerine 1,5 saat içinde savcılığa alelusul teslim
ediyorlar.
- Muhakkik Müdire sevk edilmiş
ihbarı şikâyet olarak görerek benim olup olmadığını
incelemeden kasıtlı olarak ifade alıp işleme başlıyor ve
dosyada sonucu da yine kendi iftirası ile kapatıyor. Aldığı bu
kararı ihbarcı olarak itiraz hakkını da kullanmasına gerek
görmeyerek üst yazı ve silsile ile savcılığa yolluyor. Bu
silsile takibi 1,5 saat süre içinde oluyor ve bu evrak
silsileleri içinde imzaları bulunan genel sekreter ve diğer
amirlerin hiç birisi ihbarcı itirazı için evrak gönderip
gönderilmediğine bakmayarak işlerini savsaklıyor yada kurulan
kumpası devam ettiriyorlar.
- İhbar ettiğim kişi de
kendisini Evli olduğu zaman nüfus kâğıdı ile savcılığa şikayet
ediyor. Çorum Savcılığı bu ad ve soyadı ile kovuşturmaya
başlıyor ve Çorum Cumhuriyet Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınızSavcılığı Esas No
2014/*** sayılı Gerekçeli Karar gereği “Özel Hayatın
Gizliliğini ihlal etmek ve Özel Hayata ilişkin görüntüleri
ifşa etmek suçu ile 5237 Sayılı TCK 134/1, 134/2 ile 53
maddelerince yargılanmamı talep ederek kamu davası açılması
kararı alıyorlar.
- Mahkeme celbi gelince gidip
dosya talebinde bulundun. Aldığım fotokopiler içinde Muhakkik
dosyası ve Tahrif edilmemiş esas evrak ile tahrif edilmiş
evrakında aynı muhakkik dosyasında bulunması Allah’ın bir
lütfu olarak görmekteyim.
- Valiliğin yanlış karar
olduğundan 134/2 benim tarafımdan işlenmediğini ispat için
Çorum Valiliğine dilekçe vererek soruşturma dosyasına bu
fotoğrafların konulup konulmadığın talep ettim Onlarda kendi
yazıcılarında çıktıları verdiklerini tastık eden yazıyı
gönderdiler. Kamera kayıtlarının da sanık hakım olarak
tarafıma verilmesi veya mahkemeye gönderilmesini talep ettim.
Bana da mahkemeye de valilikten bilgi gelmedi.
- Sonra birisinin aklına gelse
ki Barkot No KP01515791469**** nosu ile ihbarda bulunduğum
kişinin adresine benim soruşturmamın tamamlandığı hakkında
tarih ve zamanı geçmiş evrakı gönderiyorlar. Gönderiyi;
Muhakkik müdire tarafından fakat adres ise ihbar edilen kişiye
gönderiliyor. Birkaç gün sonra bilgim olsun diye ihbar ettiğim
tarafından zarf boş olarak posta kutuma konuluyor.
- Birinci celseye gittik. Sanık
Sandalyesindeyim.
MADDEBu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız134.
- (1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlâl eden
kimse, altı aydan iki yıla kadar
ve MADDEBu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız134. -
(2)
Kişilerin özel hayatına
ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden
kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır hükmüne göre en az 2 yıl altı ay, en çok 9 yıl
ile yargılanmam başladı. 54 Madde ile de Meslekten
yayıncılıktan men olarak savcı ve hakim katip ve mübaşir
dinleyici ve iki üç avukat izleyici ile mahkeme başladı.
-
Davacıya davadan vaz geçer
misin diye sordu vaz geçmeyeceğini söyledi, düdahil olarak
ikinci celseye gelecek misin diye sordu o anlamadı o ne dedi
hakim izah etti geleceğim dedi.
-
Bana suçumu okudular bir
diyeceğimin olup olmadığını sordular. Ben fotoğrafları çektim
fakat yaymadım ben Valimizin özel e-postasına yolladım başkaları
görmesin diye dedim ve valilikten aldığım sekreterliğe
gönderilen fotoğraflar ve yazının valiliğimiz şi yazıcısından
çıkmış belgesini verdim ve Kamuya açık alanda çektim davayı
kabul etmiyor suçlamaları ret ediyorum dedim. Verdiğim dilekçem
ile şikâyetçiye soru sorulmasını talep etmiştim onu mahkeme
heyeti kabul etmedi. Kargo ile gelen zamanı geçmiş hakkımı gasp
eden muhakkik için şikayet dilekçesi ile muhakkik ve evrakları
muhafaza eden memur ile evrakta ismi bulunan hasta yakınını
ŞAHİT olarak gelmesini talep ettim. Şahit talebimi ret ettiler,
Dilekçemi de daha sonra mahkemeyi açan Çorum Savcısına havale
etmişler. Delil için Valilik kamera görüntüsü talebinde
bulunmuştum onu kabul ettiler. Dosyada bulduğum tahrif edilmiş
evrakı mübaşir ile mahkeme heyetine sundum. Savcı evraka baktı
bu evrak dosyada var konu ile ilgili diye evrakı geri gönderdi.
Ben ikinci defa evrakı mübaşirle göndererek benim davamın esas
anahtarı bu evrakta bulunmakta sayın heyet uygun görürseniz
şikayetçiye bu evrakı verin ve sorumu sorun deyince kabul
ettiler. Bende Bu evrakta bulunan saat kısmında bir düzeltme
olmuş bunu muhakkik mi siz mi yaptınız diye soru sordum. Hakim
soruyu şikâyetçiye sordu. O da saf saf muhakkiki korumak için
efendim saatim yoktu gittiğim vazifede saati yanlış yazmışım
diye bir hikâye anlatınca hâkim şikayetçiye dönerek 27 senelik
memurum diyorsun evrakta sahtecilik suç değil mi? Diye bağırdı.
Ben Efendim bu beyanın tutanağa geçmesini talep ediyorum dedim
ve tutanağa geçti. Suçum tespit edilirse suçumun ertelenmemesini
temyize gideceğimi söyledim. Hâkim Çorum’da bir üst mahkeme
hakkını kullanırsın dedi. Ben hayır temyiz hakkımı kullanacağım
deyince karar yazdı
-
İkinci celsede; İstediğim
kamera kayıtları tabii ki bulunamadı, aradan epey vakit
geçmişti, kamera kontrolüne bir polis geldi hatta bilgisayarımın
monitörümü ödünç istedi ve inceledi tutanakta iki polis imzası
ile VALİLİKTEN KAMERA KONTROLÜ için istediğim tarih atılmış
olarak dosyadan çıktı. Mahkeme karardan önce son diyeceğim var
mı diye sordu. Ben de savunmamı yazılı vereceğim diye mühlet
istedim en kısa süreyi verdiler. Mahkeme mühletinden iki gün
önce 60 sayfalık savunmamı verdim. Mahkemeye de gitmedim. Karar
verilir dedim.
-
Üç gün sonra gittim 27 Mayıs
2014 tarihinde berat ettiğim mahkeme evrakını aldım. Karşı
tarafın temyiz ve itiraz süresini bekledim
Esas ve Karar No: 2014/*** sayılı Kesinleşme Tarihi
13/06/2014 davayı bitirmiş olduk.
- Mahkemenin talep ettiği ve
Savcılığa verdiğim evrakta oynama ile ayrıca muhakkik için
verdiğim şikâyetler Çorum savcılığında halen cevaplanmamış
durumdadır.
- İşte benim hayatımda tarihi
belli dört 27 Mayıs olayı!
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız
|
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
BASİRET VE HÜKÜMET |
- Devlet adamlığı basiret (ileri
görüş-öngörü), beka (devamlılık, kararlılık, denge, ilke ve
istikrar) adalet ahlâkı, insan sevgisi, samimi dindarlık,
merhamet duygusu, hukuka saygı ve; Özellikle Türk harsı
itibarıyla “damarlarında akan asil kan” doğrultusunda Milli
Devlete, Vatana, Toprağa, Bayrağa, kültürel miras, milli-manevi
değerler ve en kutsal değer olan İnsan a (yurttaşa) saygı ve
sahiplik ile kaimdir.
- Bunun, en başta gelen sebebi :
Türk adının “Kâmil (olgun-fazıl-bilge) İnsan” anlamına
gelmesidir. Bu nedenledir ki, Türk milleti bilinen ve belli olan
tarih boyunca 101 devlet ve 13 İmparatorluk kurmuş; İnsan
hakları, adâlet ahlâkı, yüksek kültür, insani boyut-bilgi
toplumu ve medeniyetin banisi-hamisi ve timsali olmuştur. Türk;
Madde ve manânın imtizacıdır.
- Dolayısıyla “Türk Milletini”
yönetebilmek; İleri görüşlü olabilmek; Derin bir bilgelik ve
yüksek bir erdemi zorunlu kılar. Öyle ki, Namuslu, dürüst,
ilkeli, onurlu-erdemli, bilge ve sorumlu olmayan “gişi” den
devlet adamı olmaz.
- Bu sayının içindekiler
bölümüne dönmek için tıklayınızAyrıca, önderin “milli tarih ve
milli hafıza” bilincine bihakkın vakıf olması gerekir.
-
İşte, yolundan ve izinden gitmenin ne kadar önemli, zorunlu ve
tartışılmaz olduğu kati karinelerle sabit büyük önder Mustafa
Kemâl ATATÜRK’ün hayatından çok önemli; Basiret ve bekayı
simgeleyen, hayret ve ibreti mucip “gizemli” bir kesit:Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız
- “1907 yılında Mustafa Kemâl
arkadaşlarıyla birlikte, ülke sorunlarını müzakere ettiği çok
özel bir toplantıda, bizzat kendisi tarafından önceden
hazırlanan ilginç bir harita ortaya çıkartır ve hazır olanlara
gösterir. Olayın şahitlerinin anlattıklarına göre haritanın,
Osmanlı Devleti’nin o zamanki sınırları ile uzak-yakın hiçbir
ilgisi ve alâkası yoktur. Bu nedenle haritaya pek bir anlam
veremezler. Zira, harita sadece Anadolu ve Trakya’yı
kapsamaktadır.
- Oysa, toplantı günü hiçbir anlam
verilemeyen bu harita, şimdiki TC’nin haritasıdır.
- Haritada, bu günkü sınırlarımıza
uymayan çok önemli bir ayrıntı vardır.
- O’ da, Atatürk’ün bizden
ayrılmasını asla istemediği ve bir türlü buna razı olamadığı;
Musul Vilâyeti (Kerkük ve havalisi) topraklarını da bu haritaya
katmış olmasıdır. Mustafa Kemâl haritasına Hatay, 12 adalar,
Batı Trakya (Selânik) ve Kıbrıs’ı da katmıştı. (Misak-ı Milli)
Daha sonraları İstiklâl Savaşı kazanılınca, İsviçre de yapılan
Lozan Antlaşması ile Türkiye bu toprakların bir kısmından
vazgeçmek ve Kerkük’ten çıkan petrol haklarını satmak zorunda
kaldı. Daha sonra vaki ilhak gayretleri de sonuç vermedi.
- Bu sayının içindekiler
bölümüne dönmek için tıklayınızMustafa Kemâl geleceği bilme
gücüne (basirete) sahip olmasaydı bu haritayı taa 1907 yılında
çizmesi, dava arkadaşlarına göstermesi ve Misak-ı Milli
sınırlarını daha o zamandan belirlemesi mümkün olabilir miydi ?
Mezkür haritanın çiziliş tarihi olan 1907 yılında henüz II.
Abdülhamit Osmanlı padişahı idi. O sıra, gittikçe güçsüzleşen
Osmanlı İmparatorluğunun topraklarında gözü olan (bu günün
AB’si) batılı ülkeler topyekün saldırıya geçmek için uygun
zamanı gözlemekte idiler.
- Nitekim, 1911 yılında İtalyanlar
Trablusgarp’a saldırdılar. Osmanlı Devleti onunla ilgilenirken,
bir yandan da Ege’de ki 12 Adaları işgal ettiler. Arkasından
Balkan savaşı koptu. Osmanlılar’ın eski komşuları (eyaletleri)
Sırbistan ve Bulgaristan, Karadağ ve Yunanistan birleşerek
saldırıya geçtiler. İki cephede savaşmak zorunda kalan Osmanlı
Devleti İtalyanlar ile anlaşma yapmak zorunda kadı ve
Trablusgarp’ı bırakmak mecburiyeti hasıl oldu.
- Bu sırada Balkan devletleri
Edirne’yi aldı. Daha sonra birbirlerine düşen bu devletlerin
zafiyetinden yararlanan Osmanlı Edirne’yi kurtardı. Ancak, 1913
yılında imzalanan “Bükreş Anlaşması” ile tekrar Trakya’ya kadar
geri çekilmek zorunda kalındı.
- Atatürk’ün çizmiş olduğu
haritanın bir bölümü böylece gerçekleşmiş oldu.
- Daha sonraları çıkan Birinci
Dünya Savaşı sırasında birçok topraklar kaybedilmiştir.
Arkasından da Anadolu işgal edilince, düşmanın mezalim ve
esaretine karşı başlatılmış olan Kurtuluş Savaşı sırasında ilk
önce TC’nin bu günkü Doğu sınırları çizilir. Bunu, Güneydoğu
illerimizin sınırlarının belirlenmesi izler. En sonunda düşmanın
İzmir’den denize dökülmesi ile birlikte, TC’nin 1907’de Mustafa
Kemâl tarafından çizilen haritadaki sınırları ortaya çıkar.
- Bütün bu gelişmelerden sonra şunu
kesin olarak görmekteyiz ki; Mustafa Kemâl, olacakları önceden
tahmin etmekte ve hattâ bilmekte idi.
- Yıllar öncesinden çizmiş olduğu
harita, bunun en büyük kanıtı değil midir ?”
- Bir başka mesele de, Ankara’nın
Başkent oluşudur.
- ANKARA’NIN
BAŞKENT OLUŞU:
- Bir gönül dostu, Araştırmacı-Şair
ve yazar Selçuk Alpaslan, değerli bir bilim adamı olan Reşit
Yılmaz kardeşime nakletmiş. O da bugün (27 Aralık 2007)
fakirhanemize şeref vererek bize anlattı.
- Ankara’nın Başkent olması ile
ilgili olay kısaca şöyledir:
- “Selçuk
Alpaslan’ın babası Atatürk’ün en sadık adamlarından biri ve özel
şoförüdür. Bizzat şahit olur, konuşmaları dinler. (Fuat
Bayramoğlu da babasından aynı meseleyi dinlemiş ve vakıayı
tasdik etmiştir.) Buna göre; Mustafa Kemâl, ta Amasya’dan
itibaren “Paşam burayı Başkent yapınız” türü telkin, tavsiyelere
maruz kalmaktadır. Bu telkin, tavsiye ve baskılar Erzurum, Sivas
ve nihayet Konya’da adeta bir dayatma haline gelir.
- Bunun üzerine Mustafa Kemâl Konya
da kurmaylarına şöyle bir açıklamada bulunur:
- “Yıllar önce idi. Hacı Bayram-ı
Veli Hazretleri rüyama girdi ve bana (manâmda) dedi ki:
- “Sen, Yüce Allah’ın izni
inayetiyle muvaffak olacak, müstakbel-müstakim Türk Devletini
kuracaksın. Fakat, Resûlullah Efendimizin arzusu ve bizim
münasip görmemiz o ki; Devlet kurulunda ENGÜRÜ’ yü (Ankara’yı)
Başkent yapmalısın...” dedi.
- Bundan sonra hiç kimse Mustafa
Kemâl’e Başkent konusunu açmadı.
- Zira, Türkiye Cumhuriyetinin
başkenti artık belli idi. Belli olan bir şey daha vardı. O da,
Mustafa Kemâl’in muazzam bir deha, fevkalâde basiret ve feraset
(ileri görüş-öngörü) sahibi olduğu; İlmini, irfanını sadece
dünyevi vasıtalar ve kitaplardan değil, bizzat ilâhi
kaynaklardan aldığıdır.
- Bu konuyu bir de tasavvuf ehlinin
dilinden dinlemek gerek.
- Hasan Hüseyin Memiş’in “Hükümet
Sistemleri / DİKEN” (Akasya Kitap, Ankara: 2007, www.akasyakitap.com,
s: 13) isimli kitabında yer alan “Şeyh Efendinin Rüyası” ilgili
bölüme bir baksınlar. Burada İstiklâl Harbi’nin nasıl ve kimler
tarafından himaye edildiğini çok iyi görecekler.
- Dahası var:
- Atatürkçü Düşünce Derneği Genel
Merkezinde Araştırmacı-Yazar Behzat Şaşal’a, “Atatürk’ü Tanımak
ve Anlamak” isimli kitabından dolayı, “Sen Atatürk’ü adeta bir
din Hoca ve Din adamı gibi takdim ediyorsun..” diye çıkışırlar.
- Behzat Şaşal, büyük bir tevazu,
tevekkül olgunlukla onlara şu cevabı verir:
- “Siz, bazı yayınlarınızda
Atatürk’e yeşil sarıklı bazı kimselerin (mücessem ve seyyal
varlıkların) yardımcı olduğundan bahsedersiniz. Peki, dönemin
Padişâhı Allah’ın Halifesi değil miydi. Peki, Yüce Yaratıcı
koskoca halifesi varken ve ortalıkta dipdiri dururken, niçin
Atatürk’ün ordularına yardım etti dersiniz ?..”
- NETİCE: Devlet adamları beka ve
basiret sahibi olmak zorundadır. Beka, basiret ve feraset,
yüksek bir iman ve onurlu-erdemli yaşam işidir. İleri görüş,
basiret-feraset ve deha, samimi dava, inanç adamlarına münhasır
bir özelliktir. Bu özelliği taşımayanlar, devleti de
taşıyamazlar, halkı da, hükümeti de!
-
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mahfi EĞİLMEZ |
Mahfi EĞİLMEZ
Hayat Hikayesine tıklayarak gidiniz! |
-
-
HİTİT
PARA POLİTİKASI
08/05/2001)
-
Dış destek bulunduğuna göre
yakında programın eksik kalan bölümü olan para politikası da açıklanacak.
Acaba Hititlerde para politikası nasıldı?
Hititlerin para birimi şekel'di. Şekel, aynı zamanda, tıpkı bugünkü
İngiltere parasında (pound) olduğu gibi, bir ağırlık ölçüsüydü. 1 şekel,
bugünkü ölçüyle 8.4 gramdı. (Bir üst ağırlık ve para birimi olan mina 40
şekele, yani 336 gram ağırlığa eşitti. Para olarak kullanılan şekel, 8.4
gram ağırlığında gümüş çubuk ve halkalardı.
Hitit yasalarında bazı malların fiyatları yazılıydı. Buna göre: Koyun 1
şekel; yünüyle birlikte koyun derisi 1 şekel; koyun eti 1/10 şekel; keçi
0.75 şekel; inek 7 şekel; at 14 şekel; katır 1 mina; dana derisi 1/10 şekel;
mavi yün elbise 20 şekel; geniş keten kumaş 5 şekel ediyor. Katırın, attan
daha pahalı olması ilginç. Ya katır sayısı azdı ya da katır, attan daha
fazla işe koşulabiliyordu.
Koyununu satmak isteyen kişi, bu satışı yapıp 1 şekel alacak yerde, koyunu
kesip etini 1/10 şekele, yünüyle birlikte derisini de 1 şekele satarsa 1 tam
1/10 şekel alabiliyordu. Buna göre koyunu kesme ve derisini yüzme emeğinin
karşılığı da onda bir şekel olarak belirlenmiş oluyor.
Gümüşün gramı bugün 150 bin lira dolayında. Demek ki 1 şekel yaklaşık 1
milyon 250 bin lira ediyor. Buna göre Anadolu'da 1 koyunun fiyatı, 3 bin 500
yıl önce, bugünkü değerlerle, 1 milyon 250 bin lira imiş. Eğer gümüşün kendi
değerindeki değişimi ve daha birçok değişkeni ihmal ederek bakarsak şunu
söylemek mümkün: Bugün bir koyunun fiyatı yaklaşık 125 milyon lira olduğuna
göre demek ki 3 bin 500 yılda fiyatlar 100 kat artmış.
Asurlular ve Babilliler de aynı paraları kullanıyorlardı. Yalnız onlarda 60
şekel 1 mina ediyor. Buna göre Asur ve Babil şekelinin, Hitit şekelinden
düşük gümüş ağırlığı ya da saflığı taşıyor olması gerek. Bu durumda 1 Hitit
şekeli, 1.5 Asur veya 1.5 Babil şekeline eşit demektir. Yani Hititler
açısından bakarsak döviz kuru 1'e 1.5. Böylece Asurlu bir tüccarın Hattuşa
pazarına getirdiği koyuna karşılık 1 Hitit şekeli alması durumunda 1.5 Asur
şekeli elde etmiş olması gerekiyor.
Hititlerde malların fiyatları yasalarda yazılı. Hitit yasalarının yaşamın
değişimine uygun olarak değiştiğini biliyoruz, ama yine de yasa değiştirmek
pazarda fiyat değiştirmek kadar kolay değil. Bu çerçevede ilk anda, Hitit
kentlerinin pazarlarında karaborsa fiyatının doğmuş olması güçlü bir
olasılık olarak çıkıyor karşımıza. Ne var ki Hitit yasalarında fahiş fiyatla
satış halinde ne gibi cezalar uygulanacağına ilişkin hükümlerin olmaması
karaborsanın yaygın olmadığı sonucuna götürüyor bizi. Pek çok ayrıntıyı
düzenlemiş olan Hitit yasalarının, eğer var olsaydı, böyle bir konuyu
düzenlememiş ve ceza öngörmemiş olması düşünülemez. Ya da belki buna ilişkin
tabletler henüz günyüzüne çıkarılmayı bekliyor. Paranın azami miktarı, para
kesmekte kullanılan gümüş miktarıyla sınırlı olmalı. Paranın sınırı
bulunduğuna göre, eğer pazar, karaborsa oluşumunu engelleyecek kadar iyi
denetleniyorsa, para politikası son derecede kolay uygulanıyordu herhalde.
Günümüz dünyasında para basmanın sınırı yok. Bu durumda siyasetin, para
basmanın enflasyona yol açacağı bilincine varmasıyla kendiliğinden bir sınır
oluşturması gerekiyor. Piyasanın fiyat yönünden denetimi ise bugünkü
sistemde söz konusu değil.
O nedenle para politikasını belirlemek antik dünyadaki kadar kolay değil.
Para politikasının sona kalmasının nedeni burada mı yatıyor dersiniz?
Not: Hahfi EĞİLMEZ'DEN Tabibimiz üzerine sitesinden alınarak dergimizde
yayınlanmıştır!
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
MIKLAMA YUMURTA |
- 1 Yemek
kaşağı tereyağı veya margarin
- 3 yumurta
- İstenildiği
kadar tuz
-
Tavaya yağ konularak yağ hafif kızarana kadar ateşte tutulur. Üç
adet yumrta sıra ile kırılır ve kaşık ile karıştırılır. Üzerine
tuz serpilir , Yumurtalar hafifçe kızarınca ateşten alınarak
servis yapılır!




 |
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Adile TÜRKMEN |
Adile TÜRKMEN Hayat Hikayesi |
BİRİDE BENİM ARKADAŞIM |
-
Göz yaşı dökenlerden
-
Izdırap çekenlerden
-
Boynunu bükenlerden
-
Biride benim arkadaşım.
-
-
Sevgiden,yoksullardan
-
Gönülden,mahkumlardan
-
Allah’ın kullarından
-
Biride benim arkadaşım.
-
-
Mazide kalanlardan,
-
Kadersiz olanlardan,
-
Hayale dalanlardan
-
Biride benim arkadaşım.
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA Hayat Hikayesi |
Hayat Hikayesi |
-
GEÇMİŞ OLDU GEÇMİŞ
OLSUN
- Seçimle saraydan köşkten
- Geçmiş oldu geçmiş olsun
- Hırsı ile aşktan meşkten
- Geçmiş oldu geçmiş olsun
- Affedilirken kasalar
- Halkta çoğaldı tasalar
- Meclisten yeni yasalar
- Geçmiş oldu geçmiş olsun
- Açlarından toklarından
- Varlarından yoklarından
- Vatandaş tüm haklarından
- Geçmiş oldu geçmiş olsun
- Karşı patronlar vergiden
- Paralelciler yargıdan
- Ulusalcılar sorgudan
- Geçmiş oldu geçmiş olsun
- Bu işkence sürer kaç yıl
- Cehennem oldu son üç yıl
- Yaşamımızdan on üç yıl
- Geçmiş oldu geçmiş olsun
- Vazgeçtik paradan puldan
- Yolsuzluk sardı dört koldan
- Halkım zor olan bu yoldan
- Geçmiş oldu geçmiş olsun
- Bir zamanlar suçtu, sayın
- Her tehdit e boyun eğin
- Hudutlardan birçok hain
- Geçmiş oldu geçmiş olsun
- Yalan dolan, varı yoğu
- Pazarlandı güney doğu
- İnsanlık testinden çoğu
- Geçmiş oldu geçmiş olsun
- Karga gibi leştekiler
- Sokaklarda boştakiler
- Canbaba der baştakiler
- Geçmiş oldu geçmiş olsun
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI Hayat Hikayesi |
- BİR ZAMANLAR
- Bir
zamanlar
- Biz
Sevginin
- Ve
güzellikler peşindeydik...
- Hiçbir
ihtirasımız yoktu
- Yükseklerde
şarkı söylemeyi de
- Dans etmeyi
de,
- Aklımızdan
geçirmiyorduk...
- O zamandan
beri
- Biz
karanlıkların değil,
- Aydınlıkların çocuğuyuz.
- Biliyorduk
- Her zaman
aynı yönden
- Esmezdi
rüzgâr...
- Sadece
bizim için değildi
- Kara
bulutlar...
- Bir
zamanlar
- Biz Sevgi
- Ve
güzellikler peşindeydik
- İçimizde
kardeşlik ve insanlık
- Dışımızda
- Berrak bir
dünya vardı...
- O zamandan
beri
- Biz
karanlıkların değil
- Aydınlıkların çocuğuyuz.
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
- VİCDAN!
- Yaratan
yaratmış seni bir kere
- İnsanlar
adını koymuşlar VİCDAN
- Eğer
karartır isen sen bu hissi
- Kalmıyor
inan sende olan VİCDAN
- Sonra
bakıyorsun cüzdan olsun VİCDAN
- Bir kere
karattın ya artık oluyor ÇÜZDAN
- Artık
yüzünün ne akı kalıyor inan
- Terlemeden
geliyor nemalar derin
- Helal mi
Haram mı bakmıyorsun,
- Dolduruyorsun hepsini cüzdan
- Belki akşam
kaldı ise VİCDAN kırıntısı
- Neden yaptın
diye sorguluyor VİCDAN!
- Çorum
24/05/2015 17,45
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
1 |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL
yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
1 |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
196 SAYI 25 Haziran 2015 SAYIYA Gitmek İçin
Tıklayınız! |