|
YIL 16 SAYI 191 27-Ocak-2015
|
|
Bilgiler Ulusal Kanaldan alınmıştır! |
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
TALAT PAŞA KOMİTESİ DOĞU PERİNÇEK
-
Bundan
tam yüz yıl önce yapılan savaş nedeni ile Osmanlı
İmparatorluğunda bulunan ve Osmanlı İmparatorluğu
zamanında da kendilerine çok güvenilen ve MİLLET-İ
SADIKA diye adlandırılan Gayri Müslüm Ermeni
Vatandaşları diş güçler ve bilhassa FRANSA
tarafından da adeta bir maşa gibi kullanılarak
Osmanlı İmparatorluğuna iç düşmanı yapılmışlardı.
-
Bu
kandırılmış ve bağrımızda yaşayan ve halen
yaşattığımız kimi kaynaklara göre 60.000 Ermenistan
Vatandaşı Türkiye Cumhuriyetinde sigortası ve
vergisiz çalışarak kazandıkları paralar ile
Ermenistan Devletinin en büyük gelir kapısı
görmektedirler. Bu Mali sömürüye ses çıkartmayan
Türkiye’ye karşı, Dünya üzerinde yaşayan Ermeni
gruplarının kurduğu “DİASPORASI” her Nisan ayında
“ERMENİ SOYKIRIMI” yalanı pişirerek dünya
devletlerinin satın alınmış devlet adamları ile
önümüze getirilmektedir!
-
2000'li yıllarda, "Ermeni Soykırımı yaptınız"
suçlaması üzerine kuruluş sürecinin başladığını
Ermeni Soykırımı yalanı karşısında bu günlere kadar
gelmiş ve Türkiye için Ülke dışında da birçok
tepkilerle birlikte bazı ülkelerin ERMENİ SOYKIRIMI
YOKTUR diyenlere hapis cezaları ve para cezaları
kararları alınmaya başladı.
-
Talat
Paşa Komitesi 13 Ocak 2007 günü KKTC Kurucu
Cumhurbaşkanı Sayın Rahmetli Rauf Denktaş
başkanlığında, Yıldız Teknik Üniversitesi Senato
Salonunda toplandı. Burada kararlar alındı
toplantıda bulunan ve Yürütme Kurulu adına aşağıda
isimleri bulunan zatlar bulunmakta idi:
-
Rauf Denktaş, KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı (Danışma
Kurulu Başkanı)
-
Ferit İlsever, Ulusal Kanal Yönetim Kurulu Başkanı
(Yürütme Kurulu Sekreteri)
-
Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, İ.Ü. E. Rektörü
-
Prof. Dr. Ferit Hakan Baykal, Marmara Ü.
Uluslararası Hukuk Abd Bşk.
-
Nüzhet Kandemir, Dyp Genel Başkan Yardımcısı, E.
Büyükelçi
-
Av. Ertuğrul Kazancı, Eğitimci-Hukukçu
-
Dr. Cüneyt Akalın, Marmara Ü. İletişim Fakültesi
Öğrt. Ü.
-
Prof. Dr. Aygün Attar, Dumlupınar Ü. Tarih Arş.
Merkezi Müdürü
-
Orhan Ayber, Chp Manisa Eski İl Başkanı, İnşaat
Yüksek Mühendisi
-
Prof. Dr. Can Ayday, Anadolu Üniversitesi Öğr. Ü.
-
Prof. Dr. Mahir Aydın, İstanbul Ü. Öğrt. Ü.
-
İbrahim Benli, Sanayici
-
Taner Beygo, Uluslararası Avukat
-
Servet Bora, Yozgat Eski Senatörü
-
Ahmet Zeki Bulunç, Kktc Eski Ankara Büyükelçisi
-
Av. Mehmet Cengiz, İşçi Partisi Genel Bşk. Yrd.
-
Demirtaş Ceyhun, Yazar
-
Fazıl Ceylan, Y. Mali Müşavir
-
E.
Gen. Servet Cömert
-
Yakan Cumalıoğlu, Kıbrıs Milli Koordinasyon Komitesi
Başkanı
-
Zeki Çeliker, Türk Parlamenterler Birliği Bşk.
-
E.
Yb. Atilla Çilingir,
-
E.
Alb. Rıdvan Danış
-
Prof. Dr. Necmi Dayday, Nükleer E. Uzmanı
-
Yavuz Dedegil, Almanya Add Birliği E. Bşk.
-
Av. Veli Devecioğlu,
-
Arif Ekim, Hür Parti Genel Bşk. Yrd.
-
Zehra Bilge Eray, Mimar, Kıbrıs Türk Kültür Derneği
İst. Şube Başkanı
-
Prof. Dr. Ö. Ahmet Ercan, Jeofizik Kurumu Derneği
Kurucu Genel Başkanı
-
Prof. Dr. Uçkun Geray, İstanbul Ü. E. Öğretim Üyesi
-
Prof. Dr. Erbil Gözükırmızı, İ.Ü.Cerahpaşa Tıp Fak.
Nöroloji Ab Bşk.
-
Raif Güler, Dyp Bayrampaşa İlçe Yönetim Kurulu Üyesi
-
M.
Bedri Gültekin, İp Genel Bşk. Yrd.
-
Doç Dr. Emin Gürses, Sakarya Ü. Öğrt. Ü.
-
Ahmet Kayıhan Kabadayı, Eski Sivil Havacılık Genel
Müdürü
-
Av. Şakir Keçeli,
-
Prof. Dr. Naci Kepkep, Ytü E. Öğrt. Ü.
-
E.
Kur. Alb. Cemalettin Korkut
-
Prof. Dr. Semih Koray, Bilkent Ü. Öğrt. Ü.
-
O.
Bilge Kuruca, Kaynak Yayınları Genel Müdürü
-
Av. Mirko Lot,
-
Prof. Dr. Erol Manisalı, İü. Öğrt. Ü.
-
E.
Korg. Yaşar Müjdeci
-
Erkan Önsel, İp İstanbul İl Başkanı
-
Prof. Dr. Durul Ören, Yıldız Teknik Ü. Rektörü
-
Üzeyir Özeyranoğlu, Dış İlişkiler Sorumlu Bşk. Dyp
İstanbul İl Bşk. Yrd.
-
Prof. Dr. Yakut İrmak Özden, İ.Ü. Aiitae Müdürü
-
Turan Özlü, Ulusal Kanal Genel Müdürü
-
Hüseyin Haydar Öztürk, Şair
-
Özcan Pehlivanoğlu, Balkan Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı
-
Doğu Perinçek, İp Genel Başkanı
-
Mehmet Perinçek, İ.Ü. Araştırma Görevlisi
-
Şule Perinçek, Atabe Genel Yayın Yönetmeni
-
Prof. Dr. Tülin Sağlamtunç, Kütüphaneler E. Genel
Müdürü
-
Bahri Sipahi, Eski Dsp Milletvekili
-
Taylan Sorgun, Gazeteci
-
Prof. Dr. Kürşat Yıldız, Kocaeli Ü. Öğrt. Ü.
-
Hüseyin Macit Yusuf, Ulusal Türk Kuruluşları Dünya
Konseyi Başkanı
-
Kurul
toplantıda aldığı kararları uygulamaya koydu.
-
İsviçre'de 2005 yılında katıldığı üç değişik
konferansta Doğu Perinçek "Ermeni soykırımı"nın
varlığını inkâr etti. Bu ülkedeki Ermeni dernekleri
tarafından İsviçre Ceza Kanunu'nun 'ırkçı
ayrımcılıkla' ilgili maddesi temelinde dava açılmış,
Doğu Perinçek aleyhine sonuçlandı.
-
İsviçre mahkemeleri 2007 yılında Perinçek'i "ırkçı
ayrımcılık" suçundan tecilli 90 günlük tazminat,
"Ermeni soykırımını açıkça reddettiği" gerekçesiyle
de 3 bin İçvire Frangı para cezasına mahkum etmişti.
-
Karara
2008 yılında AİHM önünde itiraz eden Perinçek
hakkında alınan mahkeme kararıyla Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüyle ilgili
maddesinin ihlal edildiğini savunmuştu.
-
Doğu
Perinçek tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
İsviçre'ye karşı açılan ve 'soykırım davası' olarak
tanımlanan davanın temyiz duruşması Strasbourg'da
yapıldı savunmalar aşağıda sayfalarda bulunmaktadır.
-
Sayın
PERİNÇEK Türkiye dışına çıkma yasağı olan bir
liderdi. Bir kampanya açılarak talepte bulunulduğunu
gördüm. Bu AİHM davasında bizzat katılmasının
ülkemize çok büyük katkısının olacağını düşündüm ve
bende bu kampanyaya kendi sayfamda katıldım.
-
Sayın PERİNÇEK Türkiye dışına çıkma
yasağı olan bir liderdi. Bir kampanya açılarak
talepte bulunulduğunu gördüm. Bu AİHM davasında
bizzat katılmasının ülkemize çok büyük katkısının
olacağını düşündüm ve bende bu kampanyaya kendi
sayfamda katıldım.
-
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10206198592832684&set=a.1215909246781.34545.1500333584&type=1&theater
-
-
Sayın Perinçek için mahkeme kararı ile
ülke dışına çıkma yasağı kaldırıldı. Tari
-
26 Ocak 2015 tarihinde
facebook'ta bir sayfa açtım
https://www.facebook.com/pages/Ermeni-Soykirimi-Yoktur/891288524238385
-
Dergimi her ayın
25'inde yayınladığım dergimi bu tarihi duruşma
bilgilerini sizlere ulaştırmak için bu güne aldım!
-
Sayın Perinçek ve
Arkadaşlarının TALAT PAŞA KOMİTESİ nin Türkiye için
savunan ve mahkemelerde Türkiye'yi savunarak bu güne
kadar verdikleri uğraşın sucunu sizlere sunmayı
kendime bir görev verdim.
-
Bu sayımda kendi
girişimimle bu bilgileri okuyucularımla paylaşmak
istedim.
Saygılarımla!
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Doğu PERİNCEK İşçi Partisi Lideri |
-
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
BÜYÜK DAİRESİ’NDEKİ SUNUMU:
-
"Sayın Yargıçlar,
-
Sizleri saygıyla
selamlıyorum.
-
Mahkemenize
güveniyorum.
-
1. Avrupa insanının
özgürlüğü için buradayız. AİHM 2. Dairesi’nin 17
Aralık 2013 günü açıklanan kararı, Avrupa’nın özgürlük
mirasını temsil ediyor ve Avrupa’daki özgürlükleri
güvence altına alıyor. O kararı aynen tekrar ediyoruz.
-
Düşünceyi açıklama
özgürlüğü, farklı, hatta aykırı görüşe özgürlüktür.
Özgürlük, statükoya karşı çıkanlara gereklidir.
Iordano Brunolar, yerleşik inançları tartışmaya
açtıkları için yakıldılar.
-
Birinci Dünya
Savaşında taraf olan devletlerin ve halkların
birbirlerine karşı o tarihlerden kalan belli yargıları
var. Bunların geleceğimiz üzerindeki olumsuz
etkilerinden kurtulmalıyız. Avrupa insanının bilinci,
1915 olayları konusunda yasaklarla kuşatılmasın.
-
2. Daire kararında
1915 olaylarına ilişkin görüşlerin tartışmalı olduğu
saptanmıştır. Ermeni Patrik Vekili Ateşyan ve
Başpiskopos Anuşyan bu ay yaptıkları konuşmalarda,
kimi Ermeni ve kimi Türk çevrelerinin “birbirlerini
zalim ve kendilerini mazlum” olarak görmelerindeki
olumsuzluğa değindiler ve “dış mihrakların rolünü”
vurguladılar (Ateşyan ve Anuşyan’ın konuşmaları ekli).
Biz de aynı görüşteyiz. 2. Daire, Ermeni Patriği
dahil, herkesin özgürce konuşmasına güven sağlayan bir
karar vermiştir.
-
Biz, 1915 olaylarının
”soykırım” tanımına uymadığını belirttik ve bu
savımızı bilimsel usavurmayla öne sürdük. İsviçre
Mahkemesine 90 kilo Rus ve Ermeni belgesi verdik. Rus
raporlarına ve mahkeme kararlarına, Ermeni devlet
adamlarının ve subaylarının resmî rapor ve
kitaplarına, Alman generallerinin tanıklığına
dayandık. Görüşlerimiz tartışılabilir, ama bizim
özgürlüğümüzü korumak, Avrupa hukukunun gereğidir.
-
2. Soykırım hukuki bir
tanımdır. Ankara Hukuk Fakültesinde Devlet Teorisi ve
Kamu Hürriyetleri alanında ders vermiş bir bilim
insanı olarak yaptığım araştırmalar sonucu vardığım
kanaat şudur: Osmanlı devleti, Ermeni yurttaşlarımıza
karşı uygulamalarda, Ermeni toplumunu toptan yok etme
amacıyla hareket etmemiştir. Bununla birlikte Birinci
Dünya Savaşı sırasında karşılıklı kırım ve zorla göç
ettirme (tehcir) olduğunu her zaman belirttim. Ermeni
yurttaşlarımızın acılarını her zaman paylaştım.
Ermenilere karşı husumet veya nefret içeren tek
sözcüğümü bulamazsınız. Onların kültürümüze ve
hayatımıza katkılarını her zaman vurguladık.
Ermenileri değil, “büyük devletleri” sorumlu tuttuk.
Bu söylemimizle de Ermeni yurttaşlarımızı koruduk.
-
3. Avrupa’da ve
Türkiye’de barış ve kardeşliği koruyalım. “Ermeni
soykırımı” iddiaları tabulaştırıldı ve Avrupa’da
Türkleri aşağılamanın aracı haline getirildi. Türkler
ve Müslümanlar, bugün Avrupa’nın karaderilileridir.
Bırakınız mazlumları savunanlar da konuşabilsin.
Ermeniler de bu mazlum kavramı içindedir. Mazlumların
konuşma hakkı, Avrupa’da hoşgörünün ve kardeşliğin
gelişmesi için en sağlam güvencedir. AİHM, ifade
özgürlüğünü güvence altına alan kararıyla nefret
söylemini de mahkum etmiş olacaktır. Biz Avrupa ve
Türkiye’de barış ve kardeşlik için buradayız.
-
Doğu Perinçek
-
ulusalkanal.com.tr
http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/iste-dogu-perincekin-aihmde-yaptigi-tarihi-konusma-h48108.html
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mehmet CENGİZ
Avukat |
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ BÜYÜK
DAİRESİ’NDEKİ SUNUMU: |
-
Mehmet CENGİZ'in Büyük
Daire'de yaptığı konuşma şöyle:
-
1) Bu davanın özü,
“düşünce ve ifade özgürlüğü”dür. D.Perinçek hakkında,
İsviçre Ceza Kanunu’nun değişik 261. maddesinde yer
alan “soykırımı haklı çıkarmak” vb. suçlardan
soruşturma açılmamıştır. Hakkındaki suçlama yanlıca,
anılan maddenin 4. fıkrasında yer alan “bir soykırımı
veya insanlığa karşı işlenmiş diğer suçları inkâr
etmek” fiiline dayalıdır.
-
2. Daire de bunu
saptamış ve bunun dışındaki hususların tartışılmasının
bu davanın konusu olmadığını söylemiştir. (Prg. 53)
-
İsviçre Federal
Mahkemesi, 17 Aralık 2007 tarihli kararında dahi;
-
İsviçre Ceza
Kanunu'nun ilgili hükmünde, "Ermeni soykırımını
inkârın da, cezai bakımdan açıkça ırk ayrımcılığı
fiili şeklinde nitelendirilmediği" kabul ediliyor. (Prg.
13/3.1)
-
Dolayısıyla, "ırkçı
söylem", "nefret suçu" gibi iddialar bu davanın konusu
değildir.
-
2) D. Perinçek,
hukuksal bir değerlendirme yapmıştır. Trajik 1915
olaylarındaki katliamları ve sürgünleri, yani o
olaylardaki actus reus'u reddetmemektedir. Taraflar
arasındaki uyuşmazlık, 100 yıl önce Osmanlı
Devleti’nde yaşanmış olan trajik olaylarla ilgili
hukuksal nitelemedir. Perinçek, o olayların “soykırım
suçu” sayılamayacağı görüşünü savunmaktadır.
Perinçek'in “soykırım” terimini kabul etmemesinin
temel nedeni hukuksaldır ve kaynağını 1948 Soykırımı
Sözleşmesi’nden almaktadır. Başvuranın, Ermenilerin
uğradığı kıyım ve tehcirleri inkâr etmediği, olayların
"soykırım" olarak nitelendirilmesini reddettiği,
İsviçre mahkemelerinin de kabul ettiği bir gerçektir.
(Prg. 11)
-
3) 1915’te
yaşananların “soykırım” olduğu konusunda “oydaşma”
bulunduğu ileri sürülemez. Nitekim 2. Daire,
kararında; “Mahkeme, tarihi bir gerçeğin araştırılması
ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası iken,
tarihçiler arasında halen devam eden bir tartışmaya
ait tarihi meseleler hakkında hüküm vermenin kendisine
düşmediğini hatırlatmaktadır”. (Prg. 53)
-
4) 1915 olaylarıyla
ilgili uluslararası bir mahkeme kararı yoktur.
-
2. Daire’nin kararında
şu değerlendirme yapılıyor:
-
"Her halükarda, doğası
itibariyle tarihi araştırmanın tartışmalı ve
tartışmaya açık olması ve nihai sonuçlara ulaşmaya
veya nesnel ve kesin gerçekleri ifade etmeye pek imkân
vermemesi nedeniyle, mevcut başvurudakine benzer
olaylara ilişkin olarak bir 'genel oydaşma', özellikle
de bilimsel bir oydaşma olabileceği bile kuşkuludur.
Bu bağlamda, işbu dava Holokost suçlarına ilişkin
davalardan açıkça ayrılmaktadır".
-
Holokost suçu
uluslararası bir mahkeme tarafından saptanmış ve
sorumluları mahkûm edilmişlerdir. 8 Ağustos 1945
tarihli Londra Anlaşması'na ekli (Nürnberg)
Uluslararası Askeri Mahkemesi Statüsü'nün 6.
maddesinin c fıkrası ile sarih bir hukuki temeli
bulunmaktadır. Nitekim AİHM de kararlarında Holoskost
kapsamındaki fiillerin gerçekleştiğinin uluslararası
bir mahkeme tarafından açık bir biçimde saptandığını
ifade etmiştir. (Prg. 117)
-
5) Avrupa Konseyi'nin
de "Ermeni soykırımı" iddialarına ilişkin bir kararı
yoktur. Bu husus, 2. Daire Kararında da açıkça
belirtilmiştir. Yalnızca 20 kadar üyenin 24 Nisan 2013
tarihinde yaptıkları bir açıklama vardır. Yine 2.
Daire kararında belirtildiği gibi; "Bu yazılı beyanın
bağlayıcılığı imza sahipleri ile sınırlıdır". (Prg.
29)
-
6) İsviçre’deki
yasaklama ve D. Perinçek’in cezalandırılması günümüz
Avrupa’sındaki standartlara da aykırıdır. D. Perinçek,
aynı açıklamaları, aynı tarihlerde Almanya ve
Fransa’da da yapmış, böyle bir yaptırımla karşı
karşıya kalmamıştır.
-
Fransa'nın 29 Ocak
2011 tarihinde kabul ettiği, 1915 olaylarını
"soykırım" olarak tanıyan yasa, Fransa Anayasa
Mahkemesi'nin 28 Şubat 2012 tarihli kararıyla
Anayasaya aykırı bulunmuş ve iptal edilmiştir.
-
Fransa Anayasa
Mahkemesi kararında şu gerekçelere yer verilmiştir:
-
"Bir soykırım suçunu
tanımayı amaçlayan bu yasama hükmü, kanunlara verilen
kural yapıcı bir içeriğe hiçbir zaman sahip değildir.
Ayrıca sevk edilen kanunun 1. maddesi, Fransız
kanunlarıyla bu şekilde tanınmış bir veya birçok
soykırım suçunun varlığını küçümsemeyi veya tartışmayı
cezalandırmaktadır. Yasa koyucu, bu şekilde, kendince
tanıdığı ve nitelendirdiği suçların hukuki tasnifinin
ve varlığının tartışılmasını böyle cezalandırarak
iletişim ve ifade özgürlüğünün kullanılmasına
Anayasa'ya aykırı bir müdahalede bulunmuştur. Bu
nedenle, diğer hukuki itirazları incelemeye ihtiyaç
duymaksızın, sevk edilen kanunun 1. maddesinin
Anayasa'ya aykırı ilan edilmesi gerekmektedir. Bu
maddenin ayrılmaz parçası olan 2. maddenin de aynı
şekilde Anayasa'ya aykırı ilan edilmesi
gerekmektedir". (Prg. 33)
-
Fransa'dakine benzer
gelişme İspanya'da da yaşanmıştır. İspanya Anayasa
Mahkemesi, 7 Kasım 2007 tarihli kararında,
"soykırımının inkarı" suçunun Anayasa ile bağdaşmadığı
sonucuna varmıştır.
-
İspanya Anayasa
Mahkemesi, bu kararında, söz konusu eylemin "nefret
söylemi" oluşturup oluşturmadığını da tartışmış ve
"soykırım suçunun yalnızca inkar edilmesinin
vatandaşlara, belirli bir ırktan gelenlere veya inanca
sahip olanlara karşı doğrudan şiddeti teşvik etmek
anlamına gelmediği sonucuna varmıştır".
-
"Yalnızca belli
olayların meydana gelip gelmediğine ilişkin sonuçlar
yayımlayarak, bunlar hakkında veya bunların yasadışı
niteliğine ilişkin bir değer yargısında bulunmamanın,
Anayasa'nın 20. maddesinin 1. fıkrasının b bendiyle
güvence altına alınan bilimsel özgürlük kapsamına
girdiğini ve bu özgürlüğün ifade ve haber alma
özgürlüğüne göre daha güçlü biçimde korunduğunu
belirtmiştir. Son olarak, bu tutumunun tarih
araştırması yapılması ihtiyacından kaynaklandığını,
tarih araştırmalarının özünde tartışmalı ve
tartışılabilir olduğunu, zira bunların mutlak
kesinliğinin ortaya çıkarılması mümkün olmayan sav ve
değer yargıları üzerine bina edildiğini kaydetmiştir".
(Prg. 38)
-
"Soykırımın inkârı"nı
genel bir cezai müeyyideye tabi tutan tek devlet olan
Lüksemburg, bu fiilin cezalandırılmasını, sözü edilen
"soykırım"ın "bir Lüksemburg mahkemesi veya
uluslararası mahkeme tarafından tanınmış olması"
koşuluna bağlamıştır. (Prg. 39)
-
Son olarak. Almanya
Hükümeti, Sol Parti milletvekillerinin sorularına
verdiği yanıtta özetle; ‘Soykırım suçu BM tarafından
1948’de tanımlanmıştır. Bu sözleşme geriye dönük
olarak 1915 olaylarına uygulanamaz. Keza, soykırımı
inkârı cezalandıran yasa Almanya’da uygulanamaz’
denilmiştir.
-
7) "Ermeni toplumunun
üyeleri" kadar "Türk toplumunun üyeleri"nin "onuru" da
gözetilmelidir.
-
1915 olaylarının
“soykırım” olarak nitelenmesi, o olaylarla “Holokost”
arasında paralellik kurulması planının gündeme
getirilmesi ve bu amaçla propaganda faaliyeti
yürütülmesi, 1965’te kararlaştırıldı. Bu propaganda
faaliyetini desteklemek için “ASALA” ve “Ermeni
Kurtuluş Ordusu” gibi terör örgütleri oluşturuldu. Bu
örgütler, Türkiye “soykırım”ı tanımıyor gerekçesi ile
Büyükelçiler, Başkonsoloslar dâhil, Türk
diplomatlarını, bunların eşlerini, çocuklarını,
Birleşmiş Milletlerde görevli olan bir Türk dahil 46
kişiyi, sırf Türk oldukları gerekçesi ile katlettiler,
yüzlerce Türk’ü yaraladılar. 1915 olaylarının hukuksal
ve tarihsel sebeplerle “soykırım” sayılamayacağını
belirten bilim adamları, gazeteciler saldırıya uğradı
ve uğramaya devam ediyorlar. Konu tartışılırken, bu
durum da dikkate alınmalıdır.
-
8) Başvuru
değerlendirilirken, ihlalin yarattığı sonuçlar da
gözetilmelidir. D. Perinçek'e yönelik bu
anti-demokratik tutum nedeniyle; "soykırım karşıtı"
perspektiften yazanlar, bunu olağanüstü risk altında
yaptılar. Sırf yazdığı bir yazı yüzünden Prof. Shaw
topa tutuldu. Justin McCarthy’e ölüm tehditleri
yapıldı. Guenter Lewy’nin son eserini yayımlayan
üniversite yayınevi iki Ermeni bilim adamınca rahatsız
edildi. Kısaca, açık tartışma baskı altına alındı ve
üzerine bir korku perdesi indirildi.
-
Ancak, İsviçre
Mahkemesi tarafından "kışkırtıcı" bulunan Perinçek'in
konuşması, demokratik bir toplum için gerekli olan bir
fikir alanı da açmıştır.
-
Örneğin, İsviçre
Adalet Bakanı Bay Blocher, Türkiye’ye yaptığı resmi
bir ziyarette, medyaya da yansıyan açıklamalarında;
İsviçre Hükümeti'nin, İsviçre Ceza Kanunu'nun 261.
maddesini revize etmek niyetinde olduğunu, çünkü bunun
ifade özgürlüğü ile bağdaşmadığını, tarih
araştırmalarını engellediğini söylemişti.
-
9) Irkçı kasıt D.
Perinçek’in dünya görüşü ve yaşamıyla bağdaşmaz.
-
Ceza Hukukunda kasıt,
suçun manevi unsurudur. D. Perinçek’te her kastı
arayabilirsiniz, ama ırkçılık kastını isterseniz bin
yıl arayın, bulamazsınız. Çünkü dünya görüşü, Bilimsel
Sosyalizm’dir. Daha önemlisi, bütün ömrünü ırkçılığa
karşı mücadeleye vermiştir. O nedenle beş kuşakla
toplam 13 yıl hapis yatmıştır. Perinçek’in mahkûmiyet
gerekçelerini inceleyiniz, hepsinde ırkçılığa karşı
mücadelesini göreceksiniz. Genel Başkanı olduğu
Sosyalist Parti 1991 yılında Kürt meselesindeki tavrı
nedeniyle kapatılmıştır ve Doğu Perinçek bu konuda
AİHM’de Türkiye Devleti’ne karşı açtığı davayı
kazanmıştır. Keza, ırkçılığa karşı söylemleri
nedeniyle cezalandırılmış, bu konuda AİHM’ne yaptığı
başvuru da kabul edilmiştir (Bunların dosya
numaraları, “21237/93” ve “46669/99”dir). Böylece
Perinçek’in ırkçılığa karşı mücadelesi, AİHM kararıyla
da tescil edilmiştir.
-
Perinçek, ırkçılığa
karşı mücadelesi nedeniyle Avrupa’nın en yüksek
siyasal makamı olan Avrupa Troykasının başında bulunan
Lüksemburg Dışişleri Bakanı Poos tarafından resmî
olarak kabul edilmiştir. Yine ırkçılığa karşı
mücadelesi nedeniyle Perinçek, Avrupa Gazeteciler
Federasyonu (FIDEJ) ve Irkçılığa karşı Mücadele Ligası
(Liga Internationale Contre Raccism, LICRA))
tarafından 1991 yılında Altın Tüy (Plumbd’or/Golden
Feder) ödülüne aday gösterildi. Perinçek, LICRA
tarafından Lüksemburg’a davet edildi ve Avrupa
Parlamentosu salonunda konferans verdi. Konuşmanın
başlığı, “Kürt Sorunu Türk Sorunudur”.
-
Suç iddiasının
suçlananın kişiliğine uyması gerekir. Perinçek,
başkanı olduğu İşçi Partisi’nin görüş ve
programlarında da belirtildiği gibi, ırkçılığa,
yabancı düşmanlığına ve ayrımcılığa kesinlikle karşı
olan bir siyaset adamıdır. Nitekim, Lozan Bidayet
Mahkemesi'nde şunu vurgulamıştı: "Benim ırkçı ve aşırı
milliyetçi olduğum ileri sürüldü. Irkçılık benim
açımdan şerefsizliktir".
-
D. Perinçek'e
yöneltilemeyecek tek suçlama, "ırkçılık"tır.
-
uulusalkanal.com.tr
-
http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/iste-dogu-perincekin-avukati-mehmet-cengizin-aihmdeki-konusmasi-h48111.html
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Laurent PECH |
-
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ BÜYÜK DAİRESİ’NDEKİ
SUNUMU:
-
Laurent PECH’İN konuşması şöyle:
-
(1) Temel ilkeler
-
Sayın yargıçlar, konuşmama iki temel ilkeyi
hatırlatarak başlamama izin verin;
-
Eğer ifade özgürlüğü kesin bir hakkı değil de daha çok
uygulanması sınırlanabilir ve şartlandırılabilir bir
hakkı garanti ediyorsa ;
-
Daha evvel arkadaşımın da belirttiği gibi, kamu
erkinin bu hakkı keyfi veya nispetsiz bir şekilde
sınırlaması değil de tam tersine bazı şartlara uyarak
sınırlaması uygunsa ;
-
Özünde, demokrasilerimizde, özgürlük kanununda,
sınırlamada ve istisnada var olur.
-
(2) İtirazlar
-
Bu çerçevede mevcut davada, mahkemenizin hiçbir
şekilde Ermeni halkının, 1915 senesinden itibaren
maruz kaldığı katliamların ve zorla göç ettirmelerin
varlığı ile ilgili olarak veya bu olguların İsviçre
Ceza Kanunu bağlamında « soykırım » olarak
tanımlandırılabilmesi ile ilgili olarak karar alma
zorunluluğu olmadığını hatırlatmak önemlidir.
-
Dava, bu olayların « soykırım » olarak
tanımlandırılmasını tartışma hakkının ifade özgürlüğü
tarafından korunup korunmadığına karar vermek
üzerinedir.
-
Müvekkilimiz hiçbir zaman katliamların veya tehcirin
varlığını tartışmamış veya bu olguları haklı çıkarmaya
çalışmamıştır.
-
Öte yandan, müvekkilimiz asla Ermenilere karşı nefreti
kışkırtma amacı gütmemiştir.
-
İsviçre Hükümeti tarafından sunulan yazılı müşahadeler
bu konuda bazı yanılgılar içermektedir. Bu bağlamda,
davamızın, içtihatlarınız temelinde olgunlaşan
Holokost’un inkarı üzerine ilkeler temelinde
çözülemeyeceğini tekrar etmek önemlidir. Çünkü
müvekkilimiz hiçbir şeklide 1915’ten itibaren işlenen
suçları inkar etmemiş veya haklı göstermeye
çalışmamıştır.
-
(3) Uygulanması gereken ana ilkeler
-
Dava, azınlıkta kalan, kamu yararının tam olarak
sağlanmadığı konularda tartışma yaratan görüşlerin
savunulması hakkının kapsamını mahkemenizin karara
bağlaması üzerinedir.
-
Bu çerçevede, bugüne kadar içtihatlarınızın temelini
oluşturan ana ilkelerin, özellikle de aşağıda
saydığımız üç ilkenin tekrar doğrulanmasını diliyoruz
;
-
- İlk olarak, ifade özgürlüğü, sadece lehte veya
farklı ve saldırgan olmayan « bilgi » ve « fikirleri »
kapsamaz ayrıca inciten, telaşlandıran ve şok edici
fikir ve bilgileri de kapsar ilkesi;
-
İkinci olarak, tarihi gerçekleri araştırmak ifade
özgürlüğü kapsamındadır ve mahkemenizin halen
tartışılmakta olan tarihi sorunlarla ilgili karar
vermek gibi bir görevi yoktur ilkesi;
-
Son olarak, geçen zaman, ifade özgürlüğünün lehine
olmalıdır ilkesi.
-
(4) Çözüm
-
Davamıza dönersek, mahkemeniz içtihatları « Türklük »ü
yerenleri ve 1915 olaylarını soykırım olarak
nitelendirmeyi ceza kovuşturmasına tabi tutanları
cezalandırırken, 1915 olaylarının soykırım olarak
nitelendirilmesini tartışma hakkının korunması bize
mantıklı gelmektedir.
-
Söz konusu suçlarda, bir grubun kimliğine saldırı
teşkil etmesi nedeni ile soykırımı bir kavram olarak
kullanmayı reddetmeyi cezalandırmanın gerekliliğini
ileri sürmek, ifade özgürlüğü hakkı ile uyuşmamaktadır
çünkü kimlik kavramı net değildir ve bu kavramın
kullanımını kabul etmek pek çok suistimalin
gerçekleşmesine yol açacaktır.
-
Bir mahkemenin, nesnel bir tutumla tarihsel dramların,
bir milli, bölgesel veya yerel kimliğin yaratılmasına
katkıda bulunacağına veya bu kimliklerin oluşumunda
payı olacağına nasıl karar verebileceğini ve yine, bir
başka ülkenin yasama organının geçici çoğunluğu
tarafından, bu tarihsel dramların, hukuki olarak
farklı biçimde nitelendirilmesinin yasaklanmasının
uygun bulunmasını anlayamıyoruz.
-
(5) Karşılaştırılmalı hukuk
-
Her şekilde, 17 Aralık 2013 tarihli karar,
karşılaştırmalı hukuk alanındaki son gelişmeleri
dikkate aldığı için selamlanmalıdır.
-
7 Kasım 2007 tarihli İspanyol Anayasa Mahkemesi’nin ve
28 Şubat 2012 tarihli Fransız Anayasa Konseyi’nin
kararları, ayrıca Birleşmiş Milletler’in Sivil ve
Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 19’uncu maddesi tarihsel
olaylarla ilgili görüşlerin yanlış veya doğru olmayan
yorumlar içermeleri suçlaması ile cezalandırılmasının
ifade özgürlüğü ile bağdaşmadığını onaylamaktadır.
-
Bir ülkenin resmen bir olayı soykırım olarak tanıması
hakkının, bir ülkeye başka bir ülkenin tarihi ile
ilgili olarak karar verme hakkını tanımasına ve
uzlaşıdan çok bölünmeye sebebiyet vermesine rağmen
tartışmıyoruz.
-
Tartıştığımız, bir yasama organının tarihi bazı
olaylarla ilgili hukuken yaptığı tanımlamanın
tartışılmasının cezalandırılmasını öngören cezai
düzenlemelerin Sözleşmenin 10. maddesine uygunluğudur.
-
Oysaki ifade özgürlüğünün, temel hedeflerinden bir
tanesinin de azınlıkta kalan veya popüler olmayan
görüşlerin korunması olduğunu hatırlamak önemlidir.
-
(6) Karşı argümanlar
-
Meslektaşımın da ifade ettiği gibi İsviçre Hükümeti,
davamızda İsviçre Ceza Kanunu’nun 261bis maddesinin
uygulanmasını haklı göstermek için tehlikeli iddialar
içeren pek çok argüman ileri sürmüştür.
-
Bize kalan zamanda, bir taraftan uluslararası hukuk
öbür yandan Avrupa Birliği Hukuku alanlarında iki
temel prensibin yanlış bir biçimde yorumlanmasından
söz edeceğiz.
-
İlk olarak, İsviçre Ceza Kanunu’nun tartışmalı kanun
maddesi, 1965 tarihli Her Türlü Irk Ayrımcılığının
Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası
Sözleşmesi’nin İsviçre tarafından kabul edilmesi
üzerinden haklı gösterildi.
-
Söz konusu sözleşme, hiç bir şekilde, İnkarcılık
konusunda cezai yaptırımların uygulanmasını
dayatmamaktadır. Eğer durum iddia edildiği gibi
olsaydı sözleşmeyi kabul eden pek çok ülke benzer
düzenlemelerde bulunmuş olurdu.
-
Fikir ve ifade özgürlüğünü koruyan Birleşmiş Milletler
Uluslararası Sözleşmesinin 19. maddesine
değinilmemektedir. Oysaki, Birleşmiş Milletler’in,
İnsan Hakları Komitesi’ne göre « tarihi olaylar
üzerine fikirlerin ifadesini cezalandıran kanun
maddeleri, Sözleşmeyi kabul etmiş olan ülkelerin
yükümlülüklerine aykırıdır(...). »
-
AB Hukuku’na gelirsek, İsviçre Hükümeti ve diğer
müştekiler tarafından, soykırımın inkarının
cezalandırılmasını haklı çıkarmanın kanıtı olarak; «
Avrupa sistemi içinde insan haklarını korumak » bir
zorunluluk haline geldiği öne sürülmüştür ki tamamı
ile yanlış bir biçimde yorumlanmıştır.
-
Müzakerelerden 7 yıl sonra alınan, ifade ettiği
ilkelere değin birçok istisna ve aykırılık öngören,
2008/913 bağlamında alınan karar şaşırtıcı değildir.
-
AB Hukuku’nun, sadece, davranış bir grup insana veya
bir grubun mensuplarına karşı şiddet ve nefreti
kışkırtmaya yönelik olduğu zaman, soykırım suçlarının
inkarı, haklı veya normal gösterilmesini
cezalandırmayı dayattığının altını çizmeme izin verin.
-
Başka bir deyişle, AB Hukuku, örneğin tarihte işlenmiş
suçların hukuki nitelendirilmelerini tartışan
ifadeleri değil sadece « nefret suçu » içeren
ifadelerin cezalandırılmasını dayatır.
-
Hiçbir özel ceza düzenlemesi genel olarak inkarın
cezalandırılmasını gerektirmez.
-
Yukarıda bahsedilen karar çerçevesinde, son olarak,
karar üye devletlerin ifade özgürlüğüne karşı
düzenlemeler yapmasını haklı göstermez.
-
Not düşeriz ki, 27 Ocak 2014 tarihinde, AB üyesi 13
devlet, Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’nün 6, 7
ve 8’inci maddelerinde öngörülen suçların haklı
gösterilmeye çalışılması, inkar edilmesi veya normal
gösterilmeye çalışılmasını özel olarak
cezalandırılmasını tutarlı bulmamıştır.
-
Her şekilde, davada uyuşmazlık teşkil eden durum AB
Hukuku çerçevesi içinde düzenlenmemiştir.
-
(7) Sonuçlar
-
Sonuç olarak, bize göre, davamızda uyuşmazlık konusu
olan düzenlemelerin ifade özgürlüğü ile uyumlu
olduğunu ifade etmek uluslararası hukuk ve
karşılaştırmalı hukuk ekolüne aykırıdır.
-
Aynı şekilde, İsviçre Ceza Kanunu’nun söz konusu
maddesinin « İnsan Haklarını Koruyan Avrupa Sistemi »
ne dayandırılması yanlıştır.
-
İfade özgürlüğü hiçbir şekilde bu hakka, bir zaman
diliminde, bir ülkedeki çoğunluğun isteği üzerine ceza
kavramı olarak soykırım kavramının genişletilmesi yolu
ile saldırıda bulunan « tarihsel devlet gerçeklikleri
»ni hoş görmez.
-
Son olarak, unutmayalım ki bir çok tarihçi, son
senelerde, « özgür bir ülkede, tarihsel bir gerçeğin
tanımlandırılması siyasi erkin görevi değildir » veya
« kanun yolu ile dayatılan devlet gerçeklerinin hukuki
uygulanışının entellektüel özgürlük için vahim
sonuçlara yol açabileceği » görüşünü savunmuştur.
-
Bu görüşü savunmaktayız ve mahkenin bize katılacağını
umarız
-
Teşekkürler."
-
ulusalkanal.com.tr
-
http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/iste-dogu-perincekin-avukati-laurent-pechin-aihmdeki-konusmasi-h48132.html
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
-
DEMOKRASİ PRANGALARI VE DERİN DOMUZ BAĞLARI
-
Eğer işler yolunda gider, her hangi bir mani
çıkmazsa, 2015 yılında, sözde millet adına ve illâ millete rağmen “vekil atama
ve cebren seçmene onaylatma” tatbikatı yapılacak!. Millet iradesinin, devlet
idaresinde temsil edilmediği; Az gelişmiş veya güdümlü azınlığın nitelikli
çoğunluğa tahakküm ettiği ülkelerde görülen bu utanç, Cumhuriyet, demokrasi,
insan hakları, hukuk ve ahlâkın ilga edildiği 27 Mayıs 1960’dan beri, ne yazık
ki bizde de var.
-
Şöyle ki:
-
Konuya iyimser bir yaklaşımla bakacak olursak;
1963-1980 dönemi “güdümlü delege” hâkimiyeti vardı. 1983’den sonra bu, apaçık
lider nam parti sahibi sulta ve cuntasına dönüştü. Şimdi, hepsini mumla aratan
bir despotluk/diktatörlük var. Yani Türkiye 55 yıldır Demokrasi; Varlığı buna
bağlı ilim, özgür bilim, Adalet ahlâkı, kuvvetler ayrılığı, Hukuk, gerçek
anlamda Lâiklik ve özellikle, fazilet bağlamında Cumhuriyet idaresinden
mahrumdur.
-
Daha da açıkçası ve tam olarak işin aslı; 1980
öncesi nadiren varlığına rastlansa bile, 1983’den sonra “Millet Vekili” anlam ve
bağlamında, halis ve hakiki, yani gerçek bir Türkiye Büyük Millet Meclisi
Üyesi’nin olmayışıdır. Bu nedenle, demokrasinin olmadığı yıllara ait ve raci
olmak üzere Gâzî TBMM’nin adı “Parlamento”; Büyük bir aymazlık, pişkinlik,
küstahlık ve utanmazlıkla adına “seçilmiş” denilen atanmışlara da “parlamenter”
denilmektedir.
-
Kendi ifadelerine göre parlamenterler, Lider’in
(parti sahibinin) istek ve buyruklarını yerine getiren; Buna karşın, vatandaşa
verilen asgari ücretin devasa katlarını alıp, dahası türlü çeşitli iş takipleri,
emsalsiz imtiyaz, ayrıcalık ve dokunulmazlıklar sayesinde çok konforlu bir hayat
sürerek bu “kula kulluk etmeye” katlanan kimseler olduklarını söylerler.
-
Bu “kul’a kulluk” nedeniyle, elbet memlekette
demokrasi olmaz. Çünkü Demokrasi, her şeyden önce hürriyet, hakkaniyet, adalet
ve eşitliktir. Bakınız etrafa “demokrasi” var mı acaba? Elbette yok!.. Eğer,
parlâmento denilen yer Türkiye Büyük Millet Meclisi vasfını haiz bulunsa ve
içinde bir tane dahi “Millet Vekili” olsa idi; Yıllardır, kesintisiz biçimde
hükmünü sürdüren seçim ve siyasi partiler mevzuatında Baraj; Seçimlere
katılabilmek için asgari örgüt şartı; Üyeyi yok sayan, önseçimi öteleyen, seçmen
iradesini dışlayıp hiçe sayan, adına merkez yoklaması denilen resen atama
keyfiyeti; “Aidat ve Bağış yükümü ile” millete bağlı ve üye’ye muhtaç olan,
kitle partisi kavramı, katılımcılık, uzlaşma, demokrasi kültürü ve
paylaşımcılığı ortadan kaldıran, insanlık ve rıza dışı hazine yardımı; Siyasi
partilerde sahiplik, başıbozukluk, denetimsizlik, dikta, sulta ve cunta olur mu
idi?...
-
Üstüne üstlük, siyasi partiler ve seçim
mevzuatı, tam anlamıyla antidemokratik, keyfi yönetim yanlısı, “temsilde adalet
& siyasette istikrar” palavrasını kurnazca maskeleyen, geniş halk kitleleri ile
“devletin gerçek sahibi halkı” öteleyen, örseleyen, dışlayan, hiçe sayan bu ve
benzeri demokrasi düşmanlıkları, yasa boşlukları, sözde usulen ve tefhimen
seçilmiş (ve fakat gerçekte atanmış) kimseler için olağanüstü imkânlar,
ayrıcalık, dokunulmazlık ve imtiyazlar ihdas etmek mümkün olabilir mi idi?..
-
Parlamento da gerçek Millet Vekili bulunmadığı
için; Doğal olarak ülkemizde kitle partisi, medeni siyaset boyutunda
devletçilik, objektif ve reel anlamda iktisadi, siyasi, sosyal, bilimsel ve
kültürel rekabet ortamı yok. Buna göre ülkemizde devlet, öncelikle “Denetleyici,
Düzenleyici ve Destekleyici” olamamakta; Sadece ve yalnızca hâkim olan unsurun
çıkarlarını gözeten, koruyan ve geliştiren (ele geçirildiğinde, istenildiği
biçimde kullanılabilen) bir cihaz mesabesine düşürülmüş bulunmaktadır. Ki,
millet iradesinin “demokratik, adil ve ahlâki” bir biçimde, devlette temsil
edilmeyişinin doğal ve beklenir sonucu budur.
-
Bu şartlar altında muhalefet yoktur, olamaz;
İktidar dışında kalan menfaat şebekeleri ‘muhalefet’ olarak adlandırılır.
Dolayısıyla demokrasinin önündeki en güçlü engel, en girift domuz bağı,
sahte/sanal ve güdümlü muhalefettir. Bu nedenle ülke 2015’de demokratikleşme,
anayasayı iyileştirme, sanal Kürt sorununu ilga, yıllardır aleyhinde kurulan
menfur tuzakları imha ve hükümetin dini kullanmaya başlamasıyla baş gösteren,
“de Facto Siyasal İslamcılık” sorunu ile hesaplaşarak; Gerçek demokrasi, Adalet
ve Hukuku hayata geçirmek zorundadır.
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahfi EĞİLMEZ |
Mahfi EĞİLMEZ
Hayat Hikayesine tıklayarak gidiniz! |
-
-
HATTUŞA'DAN
BİR MEKTUP
(21/08/2001)
Boğazkale (Hattuşa) Belediye
Başkanı İbrahim Bostanlı'dan aldığım mektubu, benimle ilgili bölümünü
çıkararak, aşağıda yayımlıyorum:
"Anitta'nın Laneti isimli kitabınızı, bir nefeste okudum. Kitabınızın
kaynağını aldığı Hitit medeniyetinin başkenti Hattuşa'nın merkezinde bulunan
Boğazkale'nin belediye başkanı olarak, tarifi mümkün olmayan bir heyecan ve
mutluluk yaşadım. Her şeyden önce bu duyguları tatmama neden olan
kitabınızdan dolayı izninizle sizi kucaklıyor, minnet ve saygılarımı
iletiyorum. Tarihin ve tarihin içinde yaşadığı uygarlıkların anlam ve
önemini beynine sindirebilmiş tüm insanların hayretle, ibretle, saygıyla,
derinliklerinde dolaşırken akıllarının zora düştüğü Hitit uygarlığının
öksüzce saklanışını ortadan kaldıran öykünüz, ümit ediyorum ki, maalesef
diye hayıflandığımız kültürel kaderimizi değiştirmesi gerekenlere çok önemli
bir ileti olacaktır. Ya Boğazkale (Hattuşa)? Sıfatım gereği kendimi tanıtmak
için kullandığım 'Ben Boğazkale Belediye Başkanı' cümlesinin sonrasında
'Orası neresi?' sorusuyla karşılaştığımı ve bu soruyu soranların kimler
olduğunu Anitta'ya söylemeyi hiç düşünmedim. İyi ki duyamazdı. Yirmi yıllık
belde, on dört yıllık ilçe olma özelliğine sahip Boğazkale'nin yerel yönetim
binasının iki yıl öncesine kadar oturacak sandalyesinin, telefon
santralının, faks cihazının olmadığını, aylık ortalama 1.5 milyar lira
ödenek gönderilerek, Anitta'nın Laneti'nin izlerini bu parayla sil
denildiğini kimlere iletmedim ki. Ve dahası Ankara - Samsun yolunu
Boğazkale'ye bağlayan 23 km.'lik yolun 16 km.'sinin genişletilerek yapılıp,
7 km.'sinin ulaşımı zorlaştıran haliyle bırakıldığını kimlere duyurmadım ki.
Muvatalli'nin (Mısır Firavunu Ramses'le) savaşa giderken Hattuşa'yı emanet
ettiği Mitannamuva'ya hitaben yazdırdığı 'Surların üzerinde oturulmasın,
duvarlarda ateş yakılmasın, kentin künkleri yıkanıp temizlensin, kirlenmeye
bırakılmasın' sözlerini içeren tabletin yazıcısı, Mitannamuva'ya okutmadı mı
ki surların üzerinde oturuluyor (Hititlere ait Güneş Kursu'nun amblem olarak
kullanıldığı yerlerin yetkililerinin Hattuşa'yı hiç görme ihtiyacı duymaması
gibi.) Ben inanmıyorum ama o lanet mi tuttu ne? Duvarlarda ateş yakılıyor
(anlatılmaması yüzünden, tarihin en önemli uygarlığından geriye kalanların
Türk ziyaretçilerce salt taş yığınlarından oluştuğu zannedilerek gezilmesi
gibi.) Kentin kanal künkleri yıkanıp temizlenmiyor. (Hattuşa'yı gezmeye
gelen konuklarımıza ören yerlerini gezdirirken yardımcı olmasını istediğim
Boğazkaleli amatör rehberlerin, bir daha rehberlik yapmalarını
istemeyeceğimden korktukları için, her Hitit şehrinin bir yerel
yöneticisinin olduğunu ve bundan dört bin yıl önce kanalizasyon ve su
problemini çözdüklerini gözlerimin içine baka baka söyleyemedikleri gibi.)
Her taraf kirlenmeye bırakılıyor (özellikle turizm sezonunda, mevcut
imkânlarla, belediyemizin çok geniş bir alana sahip ören yerlerinde temizlik
işlerini yürütmekte zorlandığı için ilgili bakanlıktan ören yerleri
gelirlerinin bir bölümünü talep etmemize rağmen olmaz denilmesi gibi.) Ben
yine de inanmıyorum, fakat
o lanet mi tuttu ne? Anitta'nın Laneti'ni bir daha bir daha okuyacağım,
ancak o lanete inanmamaya
devam edeceğim. Çünkü ben kral değilim."
3 bin 500 yıl önce Hattuşa'yı tertemiz tutmak için yönetmelikler yazmış bir
Hitit uygarlığı ve 3 bin 500 yıl sonra bu yönetmeliği maddi yetersizliklerle
uygulayamadığını haykıran belediye başkanının acıklı mektubu.
Devlet, Anadolu'nun her yerinden fışkıran
eski uygarlıkların tümüne sahip çıkamaz.
Hattuşa'ya sahip çıksa Çorum Ortaköy'de
çıkarılan Şapinuva kentine sahip çıkamaz.
Böylesine büyük olanakları yok devletin.
Buralara önce yöre halkı sahip çıkmalı, sonra başkalarından destek
beklemelidir. Hattuşa ya da Şapinuva ne kadar çok turist tarafından ziyaret
edilirse yöre halkı o kadar refahını artırır. Öncelikle bütün Çorumluları,
Boğazkalelileri ve Ortaköylüleri Hattuşa ve Şapinuva'yı ziyarete davet
ediyorum. Buralara gidin. Yardımınız olup olmayacağını sorun. Bugün
vereceğiniz destek yarın dolar, mark olarak kat kat fazlasıyla size dönecek.
Hazinenize sahip çıkın. Sonra da özel kesim kuruluşlarımızı bu eşsiz tarihe
sahip çıkmaya davet ediyorum. Çok küçük katkılarla hem reklamınızı yapmanız
hem de ülke turizmine katkıda bulunmanız mümkün. Hattuşa ve Şapinuva'ya ya
da başka bir antik kente katkı yapın. Kazıları destekleyin. Maddi destek
yanında manevi destek de önemli. Oralara gidin ve ilgiyi bu kentlerin
üzerine çekin. Hattuşa, Şapinuva ve diğer antik kentler bu toprakların
yalnızca geçmişi değil, aynı zamanda geleceği de. Dövizimiz bitiyor diye
ağlayacağımıza daha çok döviz kazanmak için Hattuşa'ya, Şapinuva'ya ve diğer
antik kentlere sahip çıkmamız gerekli.
Not: Hahfi EĞİLMEZ'DEN Tabibimiz üzerine sitesinden alınarak dergimizde
yayınlanmıştır!
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
KURU FASULYE
-
3 su bardağı kuru fasülye
2 baş kuru soğan
250 gram kuşbaşı et
yarım su bardağı sıvı yağ veya ki yemek kaşığı katı
yağ
bir yemek kaşığı salça
istenildiği kadar tuz
istenildiği kadar kırmızı pul biber
-
Kuru fasulyeler bir
kaba alınarak taş ve çöp verse ayıklanır güzelce soğuk
su ile yıkanarak tencereye konulur ve haşlanır.
-
Haşlanan kuru
fasulyeler süzgeçten süzülerek bir kaba alınır.
-
Soğanları soyarak bir
kenara alınır.
-
Kuşbaşılar tencereye
kısık ateşin üzerine konulur yarım bardak yağ
tencereye akıtılır. Etler biraz çevrilir hafif
kızartılır bunları üzerine soğanlar doğranarak
soğanların hafifçe kızartılırlar.
-
Kızartılan karışımın
üzerine bir kaşık salça ilave edilerek karıştırılır.
-
Süzülen ve süzgeçti
bulunan kuru fasulyeler bu karışımın üzerine konulur
ve karıştırılır. Üzerine istenildiği kadar tuz ve
kırmızı pul biber dökülür ve bir tarafta ısıtılmış
kaynar su fasulyeleri kapatacak kadar tencereye
konulur.
-
Kısık ateşte
fasulyeler pişene kadar bekletilir. Sıcak olarak
servis yapılır!
|
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI Hayat Hikayesi |
KARGANIN AKLI
Kargaya sormuşlar :
" Düğünün ne zaman olacak? " diye.
Cevap vermiş :
" Arpa zamanı... "
Eklemişler :
" Pekiyi, o zamana kadar
Yapacakların neler var? "
Demiş :
" Korkulukları devirmek... "
" Neden ?... " diye
Gülmüşler.
Karga, biraz düşündükten sonra
Cevabı yetiştirmiş:
" Bazı insanların
Farkı yok korkuluklardan... "
Paris - 06.06.2000 |
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Yaşar KILIÇ |
Yaşar KILIÇ Hayat Hikayesi |
KEREM EYLE EY GÜZEL !
Leyla’sını arayan ben bir bahtı karayım.
Ey sevgili Mecnun’um hangi çölde arayım ?
Düştüm kara sevdaya,acizim,fukarayım
Kerem eyle ey güzel,sana nasıl geleyim ?
Su diye yanarımda koşar serap görürüm.
Ey dost ! Senin aşkınla ilmek ilmek örülürüm
Çirkinliğim bir kambur dağ gibi götürürüm
Kerem eyle ey güzel ! Sana nasıl geleyim ?
Arzum sana kavuşmak. Olmak sana pervane.
Gamberim aşk yolunda yetişemem kervane
Tut elimden sevgili mültacam ki;dermane,
Kerem eyle ey güzel ! Sana nasıl geleyim ?
Kerem eyle ey güzel ! Sana nasıl geleyim ?
Ferhat’ım,Şirin’imsin deleyim şu taşları,
Senden ayrılmayayım,aşina bakışları
Kapından kovma;nolur işit yakarışları
Kerem eyle ey güzel ! Sana nasıl geleyim ?
Kerem gibi yanarım,Aslısın gül bağında,
İzin versen beklerim,eşiğin otağında.
YAŞAR idam mahkumu,isteği son çağında
Kerem eyle ey güzel ! Sana nasıl geleyim ?
11.06.2003 |
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
Orhan AFACAN |
Orhan AFACAN Hayat Hikayesi |
SEVGİYLE GETİRDİM BUGÜNKÜ YAŞA
Sevgiyle getirdim bu günkü yaşa
Gözümde,gönlümde en büyük paşa.
Vatan için öl,Vatan için yaşa
Onurum,gururum Kınalı Kuzum
Yüzüm güldü,asker olalı kuzum.
Düşüremez gölge kimse alnına
Yürek olup kondu vatan bagrına.
Sende destan bırak asil irkına
Onurum,gururum Kınalı Kuzum.
Yüzüm güldü,asker olalı kuzum.
Düğün,bayram kınası avucunda
Allah vekilindir vatan borcunda.
Artık sılan kışla,burun uçunda
Onurum,gururum Kınalı Kuzum
Yüzüm güldü,asker olalı kuzum.
Muhammet'ten gelir Mehmetin adı.
Şehitlik Mehmedin her an muradı.
Vatına aşık,sevdalı yavrum
Onurum,gururum kınalı kuzum
Yüzüm güldü,asker olaı kuzum.. |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
1 |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL
yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
1 |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
192 SAYI 25 Şubat 2015 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız! |