YIL 16  SAYI 189    25-Kasım-2014  

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1

 

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

 

 

 
 
 
 
 01

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi

BİLMEK VE SİLMEMEK

            Bazı konulur olur ki insan hayatında. Bakarsın sayfa ortadan kalkmış, bilmiş olduğun o koru kaybolmuştur.

            Hepimizin zaman içerisinde bildiğimiz o konuyu hatırlayamadığımı, bazen çok Samim olduğumuz kişilerin isimlerini hatırlayamadığımız günler olmuştur. Acaba .u bizim beynimizin bize oynadığı bu oyunun sebebi nedir?

            İzah edildiğine göre, zaman içerisinde hatırlamadığım o olayların beynimiz tarafından bu benim sahibime artık yaramaz. Hafızamdan sileyim. Komutunu kendi kararı ile kaldırması ile izah edilmektedir.

            Beynimizin bu kararı iye yapay zekâ olarak sayılabilecek bilgisayarlarımız da bu işlemi bizim emrimizle yapmaktadır. Yani daha evde kullandığımız bilgisayarların gelişmediği ve bu gelişmenin çalışmalar ile bilgisayarlarında verilen komut haricinde ayarlanan zaman dilimi içerisinde kendi kararırı verebileceği bir program üzerinde çalışıldığını öğrenmekteyiz.

            Bu insanlık için belki faydalı olacak. Belki de insanlık için çok zararlara meydan verecek bir konum olabilecek diye düşünmekteyim.

            Saman içerisinde bu konunun devamını bildiğim kadar anlatmaya çalışacağım!

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 
 

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahfi EĞİLMEZ
Mahfi EĞİLMEZ Hayat Hikayesine tıklayarak gidiniz!

 

HİTİT YILI

 

Çorum Müzesi'nin yeni binası olağanüstü bir bina. Dışı müthiş bir tarihi, içi de bir müze için modern bir atmosferi yansıtıyor. Henüz resmen açılmamış. Çevre düzenlemesinin tamamlanması bekleniyor. 2-6 Eylül tarihlerinde yapılacak olan Uluslararası Hititoloji Kongresi'ne yetişecek. Bu müze önümüzdeki yıl Avrupa'da yılın müzesi olabilir. Böyle bir eseri Çorum'a kazandıran bütün yetkililere teşekkür borçluyuz.

Alacahöyük ve Hattuşa'yı bir kez daha gezdim. Defalarca gezmeme karşın yine yeni şeyler öğrendim. Müze asistanlarının bilgisi sevincimi kat kat artırdı. Her ikisi de Çorumlu olduğu için Hitit tarihine hem büyük ilgi duyuyorlar hem de sahip çıkıyorlar. Her geçen gün Çorumlu işadamlarının Hitit uygarlığına biraz daha fazla sahip çıktıklarını görmek de ayrı bir mutluluk. Dönüş yolunda Sungurlu'daki Mavi Ocak tesislerinde akşam yemeği yedik. Yüzme havuzuyla, yürüyüş parkurlarıyla, doğayla iç içe girmiş konumuyla sessiz, sakin ve son derecede kaliteli bir tesis.

Hattuşa ve Alacahöyük'e 25 kilometre uzaklıkta olması büyük bir avantaj. Yemekleri, odaları ve servisi mükemmel.
Boğazkale'nin (Hattuşa) maddi sıkıntıları devam ediyor. Yolunun, kanalizasyon sisteminin yenilenmesi gerekiyor. Burası Unesco'nun dünya mirası listesinde yer alan bir başkent. Buraya gözümüz gibi bakmamız gerekiyor. Devletin imkânları sınırlı. Türkiye'de bakılması gereken pek çok yer var. Ama burası Anadolu uygarlıklarının en eskisinin başkenti. Bu anlamda Hattuşa yalnızca Çorum'un değil hepimizin üzerine titrememiz gereken bir yer. Özel kesimin buraya biraz ilgi göstermesi sorunu çözebilir. Ya da uluslararası kuruluşlardan yardım sağlanabilir. Hattuşa, Alacahöyük, Şapinuva Türkiye'ye çok para kazandıracak ileride.

Çorum'a gidin. Eylül ayında giderseniz yeni müzeyi gezme imkânınız da olur. İster Sungurlu'daki Mavi Ocak tesislerinde, ister Çorum'daki Anitta Otel'de isterseniz Hattuşa yakınındaki Başkent motelde veya başkasında geceleyin. Çorumluların tertemiz ve saf sıcaklığını hissedin. 4000 yıllık tarihe dokunun Hattuşa ve Alacahöyük'te 4000 yıllık Hitit sokaklarında yürüyün, Hattuşa'da kral sarayının kalıntılarını gezerken binlerce yıl önce orada işlenen taht cinayetlerini hayal edin. Alacahöyük'deki tünel ve Hattuşa'daki Yerkapı tünelinden geçerken 3500 yıl önce böyle bir mühendislik harikasının nasıl yapıldığına şaşırın. Yazılıkaya'da IV.Tuthalya'nın tanrılar katına nasıl çıktığını görün. Sonra durup bir düşünün. Bunları canlandıramazsak ekonomik büyüme kalıcı olabilir mi?

Eczacıbaşı Grubu'ndan Vitra, Kadeş Barış Antlaşması'nın replikasını yaptırmış. Son derece de güzel bir replika. Hititlerle ilgili yakılan meşale giderek güçleniyor. Çorum müzesi eğer yılın müzesi seçilirse 2003 yılı Hitit yılı olabilir. Uluslararası Hititoloji Kongresi ve Çorum Müzesi'ni kullanarak bunu sağlamaya çalışmamız gerekir. Kadeş Antlaşması replikasını, Eczacıbaşı'ndan izin alıp, çoğaltmak ve çeşitli dillere yapılmış çevirileriyle birlikte birçok yere yollamak da düşünülmeli.
Her geçen gün Hititlerin Batı uygarlığının temeli olduğu yolunda yeni belgeler çıkıyor ortaya. Kendilerine Yunan uygarlığını başlangıç noktası olarak almaya alışmış olan Batılıların başlangıç noktasını daha geriye Hititlere çekmesi çok kolay değil tabii. Ama gidiş o gidiştir. Bir süre sonra tarih kitapları yeniden yazılacak. Böyle bir değişime yalnızca tanıklık etmekle kalmayıp katkıda bulunmak büyük keyif.

Not: Hahfi EĞİLMEZ'DEN Tabibimiz üzerine sitesinden alınarak dergimizde yayınlanmıştır!

 
 
 
 
 
 
 02

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mustafa Nevruz SINACI
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
MİLLİ DAVA (KIBRIS) GERÇEĞİ!
Web sitesinde milletten iane (bağış) dilenen kıytırık bir İngiliz milletvekili, şu sıralar Türkiye aleyhine atağa kalktı. TukishForum penceresinden baktığımızda Rum-Yunan ve İbrani lobileri ve Ermeni diyasporası ile çok sıkı-fıkı ilişkiler içinde olduğu görülüyor.
Maznun’un (zanlı, şüpheli, potansiyel sanık) adı: Andrew Dismore. Menfur yayın, iftira ve karalama yazılarını yayınladığı site adresi şöyle: http://www.andrewdismoremp.com,
Bu link Andrew Dismore'in sitesine ait. İngilizce bilenler lütfen açıp ibret için baksınlar.
Mesele şu ki; bu menfur şahıs, dâhili-harici bedhahlarla iştirak ve işbirliği halinde yine Türkiye aleyhine furyalar ve kumpaslara girerek, başta Kıbrıs konusu olmak üzere; Bizdeki menfur özürcülerle, Kıbrıs’ta vaki toplumlararası (!) müzakerelere paralel sözde Ermeni soykırım yalanlarını ısıtıp tetiklemeye başladı.
Kefereye ilk cevap; “Turkish Reconciliation Front-UK, Ingiltere Türkleri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği”nden geldi.
ANDREW DISMORE'A CEVAP: SIKIYSAN GEL DE AL!..
Satırı satırına son derece önemli ve anlamlı ve üstelik İngiltere de kurulu bir Türk Sivil Toplum Kuruluşu’ndan gelen tokat gibi cevabı aynen naklediyorum: Hiç bir bilimsel dayanağı olmayan sözde Ermeni Soykırımı yalan ve iftiralarına her fırsatta sarılan ve her konuda izlemiş olduğu Türk düşmanı tavır ve söylemlerle yüce Türk milletini inciterek rencide etmeye çalışan İngiliz Milletvekili Andrew Dismore'a Turkish Reconciliation Front–UK ve İngiltere Türkleri Day. ve Yard. Derneğinden cevaptır:
“Türkiye'yi Kıbrıs'ta işgalci olarak tanımlayan ve Türk askerinin adadaki asker sayısını azaltmasını ve Kıbrıs'ı (GKRY) tanımasını isteyen Andrew Dismore adada yasayan binlerce Kıbrıs Türk'ünün varlığını nasıl oluyor da bir kalemde silip atıyor.1571'de Lala Mustafa Paşa'yla yani 417 senedir devam eden Türk varlığını bir çırpıda atmak şu ana kadar hiç bir dış güce nasip olmadıysa bundan böyle de Türk kalacaktır..Ve buna dünyadaki hiç bir güç engel olamayacaktır. Bu yüzdendir ki Kıbrıs üzerinde gizli ve hain emelleri olan her kim, hangi ülke ve hangi gizli güçler topluluğu varsa bu hayallerinizden vazgeçme zamanınız gelmiştir artık. Sizlere politik bir dil kullanmanın hiç bir faydası olmadığını çok iyi biliyoruz. Çünkü kurmuş olduğunuz kurum ve kuruluşlarla ve zayıf karakterli işbirlikçi hainlerle politik arenada kazanmanın sinsi (menfur) hesapları içindesiniz.
Türk insanını her coğrafyada olduğu gibi haince, alçakça ve kalleşçe arkadan vurmaya çalışıyorsunuz. Türk'ün essiz karakterini yozlaştırmaya, vatansever ve milliyetçi duygularını zayıflatarak yiğitçe savaşarak alamayacağınız şeyleri haince ele geçirmeye çalışıyorsunuz.
Kıbrıs Davasına onurunu vermiş isimleri küçük düşürmeye çalışıyor, yüce insan Fazıl Küçük’ün resimlerini Kıbrıs pullarından çıkartıyor, Dr. Rauf Denktaş’a düşmanca duygular besliyor ve büyük kurtarıcı, essiz önder Mustafa Kemal Atatürk'ün adını ders kitaplarından çıkartma cüretini gösteriyorsunuz. Bunları yaparken Andrew Dismore denilen şahısla aynı hizada hareket ettiğinizi görebiliyor musunuz.? Bu yüzdendir ki Andrew Dismore'a ve Kıbrıs’ı pazarlamaya çalışan hain güruhuna buradan bir tek cevap veriyoruz. Sitende insanlara bağış yapmaları için yalvararak zaman kaybedeceğine biraz tarih kitaplarına zaman ayır! Bilesiniz ki! Kıbrıs her zaman Türk'tü Türk kalacaktır! Sıkıysa Gel de Al!
Turkish Reconciliation Front-UK, İngiltere Türkleri Day. ve Yardımlaşma Derneği”
İşte bu menfur tetikçi ve provokatörler sayesinde tıpkı, hiç olmayan bir meseleyi sanal ortamda hayalen üretip “sorun” gibi sunmak, devleti, insanları ve kamuoyunu meşgul etmek suretiyle milletin kimyasını bozmak, lânetli özürcüler listesinde isimleri yazılı ihanet şebekesi ve yer yüzüne dağılmış Andrew Dismore gibi insanlık düşmanları için meşgale haline geldi.
Örneğin etnik köken, anadil, siyasal-sosyal haklar ve Kürt sorunu (!) vb.
Yine bu güruhça dillendirilen ve barış’ı sorun’a dönüştüren Kıbrıs meselesi.  Her ne kadar kalkışmacıya verilen cevap uygun ise de bizim de diyeceklerimiz var.
Gerçek şu ki; Türkiye’nin başına ‘sorun-sorun” diye dert açanların kendileri sorun.
Üstelik durup dururken sorun yaratanların ve bizatihi sorun olanların kahir ekseriyeti etnik kök olarak Ermeni, Rum-Yunan, İbrani, hâsılı dönme-devşirme veya sabetay çıkıyor. Ne gariptir ki, Kürt sorununu dillendirenlerin arasında Kürt, alevi sorunu diyenlerin arasında bir tane dahi Müslüman yok. Milli Dava Kıbrıs konusunda, Türkiye’ye karşı AB tezleri ile karışık Rum-Yunan politikalarını (Akritas Plânını) savunanların da tamamı aynı orijin.
Dahası bunlar çok rahatlıkla yalan söyleyebiliyor, tarihi tahrife yelteniyor, fütursuz iftira ve tefrikalarla ‘demokratik (!) hakları istismar’ devleti suiistimal ve kamu vicdanını taciz ve tarumar ediyorlar. Neden oldukları yanlış yönlendirme, gündem saptırma, derin tahrik ve alenen suça teşviklerin faturası çok ağır. Bu faturaları kendileri yahut akredite oldukları bedhahlar değil bizzat Türk milleti ve Türk devleti ödüyor.
Şimdilerde kendini bilmez biri artistlik olsun diye ‘ben de 10 Rum öldürdüm” deyince kıyametleri kopartan ve soluğu AİHM de alan GKRY Rumları ve Yunanlılara rağmen; Ortada apaçık Mahkeme kararı olmasına rağmen harekete geçmeyen ve bil-mukabil dava açmayan, bu güne değin ödenmiş haksız ve yolsuz tazminatları geri istemeyen hükümete şaşıyorum!..
GÜNEŞ BALÇIKLA SIVANMAZ
Her ne hikmetse, hâlihazır Kıbrıs’ta yaşanan barış; Barış’ı ‘sorun’ olarak algılayan iç ve dış düşmanlar yüzünden AB nezdinde gerçekten de Türkiye'nin kendini anlatamadığı ciddi bir ‘dış sorun’ haline geldi. Sürece bakarsanız, burada da yukarda bahsettiğim dönme ve devşirmelerden müteşekkil oligark, koza ve kriptoların kirli marifetlerini görürsünüz.
Özellikle Avrupa Birliği'ne tam üyelik süreci olarak lanse dilen, gerçekteyse AB’ye bağlanma sürecinden başkaca bir şey olmayan gidişatta konunun gündeme gelmesiyle birlikte, "Kıbrıs'taki işgale son verilmesi" çağrıları da arttı. Öte yandan, Kıbrıs’ta iki toplum arasında sürdürülen görüşmeler tam anlamıyla yüz karası, utanç ve hicap verici.
Görüşmeler uzayıp, Türk toplumu ihanetin boyutunu kavradıkça, Milli Kahraman Dr. Rauf Denktaş’a komplo düzecek ve suikastler düzenleyecek kadar azgınlaşan-çılgınlaşan bazı monşerler, iç odaklar ve paralel dış mihraklar telâş, panik ve acz içinde kıvranarak saldırıya geçtiler. Bir yandan aba altından sopa gösterip, diğer yandan "Eğer, Kıbrıs'taki işgale son vermezseniz AB'ne tam üyeliğe alınmazsınız ha!" türünden tehditlere başvuruyorlar. Dahası, tüm bunlar yetmezmiş gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Titiana Loizidu davasındaki gibi siyasi kararlarla Türkiye’yi sanık sandalyesine oturtmak istemekteler.
Rum-Yunan ikilisinin taleplerine boyun eğen Batı'nın bu çağrıları, kendi tarihinden kopmuş, mazisinden utanan bazı vatandaşlarımızı da maalesef etkilemektedir.
Sağda-solda duymuşsunuzdur; "Hani canım biz de az yapmamışız!", "Yahu madem Kıbrıs da Avrupa Birliği'ne giriyor biz de gireceğiz. O zaman mesele yok. Hele Kıbrıs'tan bir çekilelim gerisi kolay!" Bunların tamamı kirli ve kasıtlı bir dezinformasyon ürünüdür.
Tarihi tarihçilere bırakalım ama yakın tarihin gerçeklerini bile unutacak kadar tarih bilincine sahip olamayan, gaflet ve dalalet içinde sürüleşen toplumların başlarına çok şeyler gelebileceğini hatırlatarak konuya girmek istiyorum. Hem de çok ciddi ve resmi belgelerle.
Kıbrıs'ta gerçek işgalci Yunanistan'dır.
Türkiye Kıbrıs'a Yunan işgali ve EOKA zulmüne son vermek için ‘Barış Harekâtı’ çerçevesinde ve Londra-Zürich (garanti antlaşması mucibi) girmek zorunda kalmıştır. Bu tarihi gerçek Rum-Yunan resmi Kaynakları ve mahkeme kararlarınca da teyit edilmektedir.
Belge 1; Başpiskopos Makarios'un konuşması: 15 Temmuz 1974 Nikos Sampson Darbesi sırasında adadan kaçarak canını zor kurtaran Başpiskopos Makarios'un Güvenlik Konseyi'nde yaptığı konuşmasında; (devamı var) "Kıbrıs'ta geçen Pazartesi sabahından bu yana süregelen olaylar gerçek bir trajedidir. Yunanistan'daki askeri cunta, Kıbrıs'ın bağımsızlığını acımasızca ihlal etmiştir. Yunan Cuntası, Kıbrıs halkının demokratik haklarına, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlık ve egemenliğine en ufak bir saygı göstermeden, diktatörlüğünü Kıbrıs'a da uzatmıştır.
Bu darbe, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını ve hükümranlığını açıkça ihlal eden dış kaynaklı bir işgaldir. Sözde darbe, Milli Muhafız Ordusu'nu yöneten Yunanlı subayların işidir... Atina'nın düzenlediği darbe ile yaratılan bu olağandışı durumu sona erdirmek için Genel Kurul üyelerine ellerinden geleni yapma çağrısında bulunuyorum. Kıbrıs'taki anayasal durumun ve Kıbrıs halkının demokratik haklarının yeniden teşhir edilebilmesi için; Güvenlik Konseyi'ne elindeki tüm imkânları gecikmeden kullanması çağrısında bulunuyorum. Daha önce de ifade ettiğim gibi, Kıbrıs'taki olaylar Kıbrıs Rumlarının bir iç meselesini teşkil etmemektedir. Kıbrıs Türkleri de etkilenmektedir. Yunan cuntasının düzenlediği darbe bir istiladır ve sonuçlarından tüm Kıbrıs halkı, Türkler ve Rumlar acı çekmektedir..." diyor. (The Cyprus Triangle sa;128- Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, "Türk-Yunan İlişkileri" konulu 3. Askeri Tarih Semineri, sa; 367-372, Ankara-1986)
Belge 2; Yunanistan Temyiz Mahkemesi'nin 21.3.1979 tarih ve 2658/79 sayılı "Türk Ordusu'nun Kıbrıs'a müdahalesi yasaldır. Suç Yunan subaylarına aittir" kararına giden yol: 1976 yılı Aralık ayında bir Yunanlı, mahkemeye başvurarak, 22 Temmuz 1974'te Lefkoşe üzerinde uçarken, Güney Kıbrıslı Rumların açtıkları ateş sonucu düşüp parçalanan Yunan Delta Nakliye uçağında ölen oğlu için tazminat talebinde bulundu. Atina Mahkemesi, 1978 yılında aldığı kararda "Davacı davasında haklıdır. Hazineden tazminat alması gerekir” dedi.
Ekonomi Bakanlığı tazminatı ödememek için karara itirazla temyiz mahkemesinin kararı bozması talebinde bulundu. Bakanlığın bu talebi üzerine toplanan Temyiz Mahkemesi 21.3.1979 tarih ve 2658/79 sayılı kararı aldı. Karar şöyle: "Davacı tarafından öne sürülen iddiaların gerçek olduğu, mahkememizce yapılan araştırma sonucu kanıtlandı. Zürich Anlaşmasını imzalayan taraflar, Yunanistan, Türkiye ve İngiltere "garantör" devletler olarak, Kıbrıs'ın herhangi bir devlet ile birleşmesini ya da bölünmesini önlemek için "Kıbrıs Cumhuriyeti"nin güvenliğini garanti altına alıp koruyacaklarına dair taahhütte bulunmuşlardır. 1974 Temmuz ayının ilk haftası içinde Kıbrıs Devlet Başkanı Makarios, adada görev yapan bazı subayların, darbe girişimi hazırlığı içinde bulunduklarını ve kendisini öldürmeyi planladıklarını öğrenmiş ve durumu Atina'ya duyurarak, Yunanistan Devlet Başkanı General Gizikis'ten önlem almasını istemiş olmakla; Atina'daki yönetim, bu talebe resmi bir cevap vereceği ya da önlem alacağı yerde, 15 Temmuz 1974'te, General Yoannidis, Makarios'a karşı, Kıbrıs'taki Yunan Birliğinin Komutanı General Yorgitsis ve General Yanakodimos ile birlikte 102 Yunan subayının da yer aldıkları darbeyi gerçekleştirdi ve Makarios'u öldürmeye teşebbüs etti. Lefkoşe'deki Başkanlık Sarayı ağır silahlarla ateşe tutulmuş, Başkan Makarios bu saldırıdan bir mucize eseri olarak kurtulmuştur. Kıbrıs Anayasası asi Yunan subayları tarafından çiğnendikten sonra, Nikos Sampson başa getirildi. Türkiye ise 20 Temmuz 1974'te yaratılan fiili durum nedeniyle, hukuki haklarını kullanarak Kıbrıs'a müdahalede bulunmuştur." (http://www.inaf.gen.tr), (e-mail: info@inaf.gen.tr )
İşte “Milli davada haklılığın ve hukuka dayalı güçlülüğün belgeleri” Buna göre cari hükümet ‘haklılığa dayalı’ gücünü kullanmalı, ağırlığını koymalı ve komediye son vermelidir! Yunanistan Temyiz Mahkemesinin bu kararının ardından neler olduğu merak edilebilir. Onu da özetleyelim;
Temyiz kararıyla zamanın Savunma Bakanı Evangelos Averof güç duruma düşer. Savunma Bakanlığı'ndan Ekonomi Bakanlığına gönderilen 12.6. 1979 tarih ve F-800/109-B5849 sayılı gizli yazıda, Bakanlığın her ne olursa olsun mahkemeye tekrar başvurmaması ve düşen uçakta ölen askerlerin ailelerine tazminatların sessizce ve problem yaratılmadan ödenerek meselenin kapatılması istenir. Mahkeme kararı, zamanın Yunan hükümeti ile yargı organlarını da birbirine düşürür. Başbakan Konstantin Karamanlis imzasını taşıyan; "Kıbrıs ile ilgili davalar açılmadan önce hükümete bilgi verilecek ve onay alınmadan davaya bakılmayacaktır. Milli nedenler, Türk istilasına yol açan sorumluların, sonsuza kadar yargılanmamalarını gerektiriyor" şeklindeki yazı Adalet Bakanlığı'na gönderilir. Yazı büyük tepkiye neden olur. Adalet Bakanlığı'nın Başbakanlığa gönderdiği 14289/78 sayılı cevabi yazı şöyledir; "Vatandaşların menfaatlerinin korunması, gerçeklerin aydınlığa kavuşmasıyla mümkündür. Hiçbir kuvvet, adaleti, gerçek sorumluları ortaya çıkarmaması konusunda susmaya mecbur edemez." Bu gelişmeler üzerine zamanın Başbakanı Konstantin Karamanlis, "Yunanistan aleyhine kullanılabilir" gerekçesiyle Temyiz mahkemesi kararının kamuoyuna duyurulmasını yasakladı. (Yunanistan Temyiz Mahkemesi kararı ve karara ilişkin gelişmeler, Uluslararası İlişkiler Araştırma Merkezi İnaf'ın Aralık-200 tarihli bülteninden alınmıştır.)
Dr. George Nakratzas. '1960 Anayasasını İhlal Eden Makarios'du'" başlıklı haberi: "Hollanda'da ikamet eden Yunan asıllı Dr. George Nakratzas, Yunanistan Komünist Partisi Yeniden Yapılanma Merkez Komitesi'nin yayın organında yer alan makalesinde, Rum tarafının Enosis hayalini ve Rum barbarlığını gözler önüne serdi. Dr. Nakratzas, Kıbrıslı Türk ve Rum ortak yönetiminden oluşan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nin anayasasını ihlal edenin, Kıbrıs Türk tarafı değil, Başpiskopos Makarios olduğunu vurguladı. Dr. Nakratzas makalesinde, Başpiskopos Makarios'un Enosis hayaliyle 1960 Anayasası'nın 13 maddesinde değişiklik yaparak, Türk tarafını ortaklık cumhuriyetinden dışladığını ve hemen ardından 21 Aralık'ta Kıbrıslı Türkleri katletmek amacıyla saldırı başlattığını yazdı. Makarios'un, Türk tarafının anayasadaki değişikliği reddetmesini dünyaya "Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti'ne itaatsizlik" şeklinde duyurduğunu, ancak bunun tamamen gerçek dışı olduğunu vurgulayan Dr. Nakratzas, "Yasal açıdan bakılacak olursa, anayasayı tek yanlı olarak keyfi şekilde ihlal etme girişiminde bulunan Kıbrıslı Türkler değil, Makarios'du dedi. Dr. Nakratzas, Kıbrıslı Türklerin, 1963 ile 1967 yılları arasında, Sampson, Yorgacis ve Lissarides tarafından yönetilen çetelerce öldürüldüğüne işaret ederek, "Bu konuda genç Yunanlıların bir fikri yok" dedi ve bu katliamlarda "Kıbrıs Hükümeti" olarak adlandırdığı Rum yönetiminin büyük sorumluluğu bulunduğunu vurguladı.
Rum tarafının kayıplar konusunu propaganda haline getirdiğini ve gerçek kayıp sayısının açıklanandan çok daha az olduğunu BM belgelerinden alıntılar yaparak makalesinde gözler önüne seren Dr. Nakratzas, 21.12.1963 ile 8.06.1964 tarihleri arasında kayıp olduğu resmen açıklanan Kıbrıslı Türklerin sayısının 232 olduğuna dikkati çekti. Nakratzas, "Bu dönemde sadece 43 Rum'un kayıp olduğu belirlenmiştir. Bu rakamlar BM Genel Sekreteri'nin S/5950 sayılı raporundan alınmıştır" diye konuştu. Nakratzas, kayıplar konusundaki gerçekler bu iken, Rum basınının devamlı şekilde ellerinde sevdiklerinin fotoğraflarını tutan Rum kadınların resimlerini yayınladığını, ancak kayıplar hakkında bilgi edinmeye çalışan Türk kadınların fotoğraflarına bugüne kadar hiç yer vermediğine dikkati çekti.
1963-1967 yılları arasındaki katliamlardan Rum Yönetimi'nin sorumlu olduğunu da vurgulayan Dr. Geroge Nakratzas, Rum Yönetimi'nin Avrupa Birliği'ne giriş müzakereleri sırasında iki soruya yanıt vermesi gerektiğini belirtti ve bu soruları şöyle sıraladı:
"Kıbrıs Hükümeti Kıbrıs Türk Devletini tanımayı reddediyor veya gevşek bir Türk- Rum Konfederasyonunu kabul etmiyorsa, geriye kalan şu iki çözümden hangisini düşünüyor?
A) Kıbrıslı Türklerin 1963 öncesinde yaşadıkları köylere geri dönmelerini mi, yoksa B) Kıbrıslı Türklerin 11 yıl mahsur kaldıkları enklavlara geri dönmelerini mi?
Son Söz: TC hükümeti ve Cumhurbaşkanı Talat bu gerçeği mutlaka dikkate almalı!.

 

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 
 
 03

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Müslüm TUNABOYLU
Müslüm TUNABOYLU Hayat Hikayesi
ÖĞRETMENLERİN ÖNERİLERİNİ DEĞERLENDİRELİM
Hemen her yıl 24 Kasım günü öğretmenlerimizi övgülerle hatırlamaya çalışırız. Önce Öğretmen sözcüğü üzerinde duralım. İyi bir cümle iyi sözcüklerden oluşur. İnsan dilini güzel sözcükleri kullanmaya alıştırırsa hayatta ulaşamayacağı bir hedef kalmaz. Hiç kimse duygu ve düşünlerini karşısındaki insanı incitecek sözcükleri kullanarak cümle kurmaya çalışmaz.
Ancak bazen istenmeden kullanılan sözcüklerde olabilir. Yanlış yorum getirdim deriz amma; iş işten geçmiş olur. Kendimizi sorgularız. Sözcükleri zamanında ve cümledeki yerinde kullanmak çok zor bir eylemdir. Güzel sözcüklerle karşısındaki insanları duygulandıran kişi, dinleyicinin sıkılıp sıkılmadığını izleyenin tavırlarından anlar. Onları daha çok etkilemenin yollarını arar, ancak bazen güzel sözcüklerin beyninde tükendiğini anlar. İşte her şey orada bitmiş demektir. Konuşmayı sürdürmenin artık bir yararı yoktur. Yapılacak iş eyleme son vermek olmalı.
Tüm bu güzel vasıfları kim sevmez ki. Güzellikler aileden okula taşındığı gün biraz o daha değer bulur ve giderek yükselir. Okul ailenin bir başka bölümüdür diyebiliriz. Okulda eğitici ve öğretici insana verilen değer başkaları için değil kendimiz içindir. Gözümüz gibi koruduğumuz çocuğumuz okulda öğretmeni tarafından yaşına ve öğrenim durumuna göre biçimlendirilir.
İlköğretimden alın en yükseğine kadar yüceltmek istediğimiz çocuğumuz öğretmen tarafından eğitim ve bilgi yönünde gereği kadar beslenebilirse başarı arkasından hemen kendisini gösterir. Olumlu gelişmeler hem aileyi hem de okulda ki öğretmeni olduğunca mutlu eder.
Bu saydıklarım öğretmen ve öğrencisi için yeterli olmayabilir. Eğitim ordusunda uzun süre görev alan bu satırların yazarı ilköğretim sonrası beş yıllık bir eğitim ile Köy Enstitüsü diploması almış daha sonda da köylerde 15 yıl, kent merkezinde de 10 yıl öğretmen olarak görev almıştır.
Çok zor koşullarda eğitim ve öğretim görevini üstlenmek bir başka vasıf kazandırıyor insana. Güçlükleri yenerek çocuklara, düşündüğü bilgi ve beceriyi verebilmek ayrı bir duygudur. Öğretmen kendisine verilen görevi ifa ederken yalnız öğrencisinin bilgi dağarcığını genişletmeyi, engelleri aşabilme becerisine ulaştırmayı düşünmelidir.
Öğretmen, günün gelişen teknolojisi karşısında kendini donatabilirse ülkesi için daha yararlı olur, öğrencilerde zaman kaybına uğramaz. Yaşa göre eğitim gerçekleşemez ise yıl kayıpları olursa çocuğun ailesinin mağduriyeti ile öğrencinin mağduriyeti hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Yıl kayıpları çocukları üzdüğü kadar öğretmenleri de üzer. Öğretmenler eğitim ve öğrenim dönemlerinde günün ekonomik koşullarını hiç ama hiç düşünmemelidir. Eğer öğretmen bir matematik dersinde cebindeki parayı da düşünüyor, problemi öyle çözmeye çalışıyorsa öğrenci mağdur ediliyor demektir.
24 Kasım Öğretmenler Günün de öğretmenlere sunulan güzel birkaç sözcük bana göre bir değer taşımaz. Öğretmen günü savlarla geçiren kişi durumundan kurtarılmalıdır. Bu o kadar zor bir proje olmamalıdır.
Günün gelişimine ve teknolojinin değişimine öğretmenlerin uyumları sağlanmalıdır. Aksi halde öğretmen öğrencisinin karşısında zor durumlarda kalabilir. Bütün bunları hatırlamanın sıkıntısı içinde olduğumu belirtirsem beni kınamayın.
Öğretmen öğrencisi için çok değişik bir bilgi yükü ile donatılmış insandır. Eğer öyle değilse biraz kendimizi sorgulamalıyız. Bu arada okullarda göstermelik bulundurulan teknolojinin bazı parçaları genele doğru yayılmalıdır. Kırsal ve kentsel yaşam biçimleri dikkate alınarak öğrenci, öğretmen ve okulu gereği gibi donatılmalıdır.
Eskiden okullarda müze odaları bulunurdu. Burada doğal ve siyasal haritalar ile bazı deneyleri derslikte öğrencilerle birlikte uygulanabilecek araçlar bulunurdu. Örneğin küçük bir lokomotif modeli ile buharın gücü öğrencilerle birlikte izlenebiliyordu.
Buraya kadar ele almaya çalıştığım konular, genelde öğretmen, öğrenci ve eğitim kurumunu ilgilendirdiği kadar birazda siyasi güçleri ilgilendirmektedir. Çocuklar bizim çocuklarımızdır. Zamanında istenilen seviyi ye gelemiyorlarsa biraz kendimizi sorgulamalıyız başarısızlığı öğretmenlere aktarmamalıyız.
Okullarda sınıflar belli bir kapasitede öğrenci ile öğrenim görmeli. Derslik sayıları artırılmalı, öğretmenin kontrol edebileceği kapasitede öğrenci derslikte bulundurulmalıdır. Okullarda bazı dersler öğretmensiz geçerken, siyasi güç bu boşlukları doldurmak için biraz daha etkin olmalıdır.
 Zaman kaybetmeden atama bekleyen genç öğretmenler öğrencileri ile buluşturulmalıdır. Eğitim bütçeleri savunma bütçeleri kadar güçlü olmalıdır diyor,24 Kasım Öğretmenler Gününü son tünele yaklaşırken bir kez daha kutluyorum.
Saygılarımla.

 

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 
 04

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Selma GÜRSEL
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi
OĞMAÇ
Çorum'da yapılan oğmaç: Sahanda yumurtanın çoğaltılması için  evde yapılan ekmeğin yani yufka ekmeğini ufalayarak sahanda yumurtanın çoğaltılması ile yapılan ve ev ekmeğine dürülerek yenilen kahvaltılık veya atıştırmalık sahanda yumurta çeşididir.
Malzemesi
2 ev ekmeği
2 yumurta
1 kaşık katı yağ tuz ve biber
Ekmeğin birisinin dörtte biri alınarak ufak parçalara bölünerek ufalanır. Yağ tavada eritilerek yumurtalar kırılır üzerine tuz ve biberi atıldıktan sonra bu ufalanan ekmekler ile birlikte yumurtalar katılaşana kadar karıştırılır. Yumurta ateşten alınarak hafif soğuyunca ev ekmeğinin içerisine dürülerek yenilir.
İv ekmeğinin bulunmadığı zamanda bayat ekmek kabukları ile de yapılabilir. Bu işlem bayat ekmek ile yapılır ise yağ biraz fazla kullanılmalıdır. Yumurtalar pişince tabakta servis edilir.

 

 

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 
 
 06

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

 
Hüseyin TAŞKAYA
İhsan TAŞKAYA Hayat Hikayesi
ÖĞRETMEN
Öğretmen babadan sonra gelir
Öğrenciler öğretmenin kıymetini bilir
Öğretmenler olmazsa insanlar yaşarken ölür
Dünyayı ışıktır öğretmen
Öğretmenler olmazsa alimler olmaz
Öğretmeyi bilmeyen toplum huzur bulmaz
Öğretmene değer veren devlet geri kalmaz
Herkese bir şeyler öğreten öğretmen
Her öğretmenin bir öğrencisi vardır
Bir şeyler öğrenmek en büyük kârdır
Cahil olanların dünyası dardır
Herkese bir şeyler öğreten öğretmen
Öğretmenlerin çeşidi çoktur
Öğretmenin yaşı yoktur
Öğretmenlerle anlımız aktır
Altın gibi kıymetlidir öğretmen
Öğretmenin yüzü devamlı gülmeli
Öğretmenler sorumluluğunu bilmeli
Öğrencilere huzur sükun gelmeli
Güneş gibi ışıtandır öğretmen
Öğretmen herkese örnek olmalı
İsteyen herkes öğretmen bulmalı
İnsanlar bir şeyler öğrenip bilmeli
Dünyayı ışıtandır öğretmen
Öğretmene kıymet biçilmez
Öğretmensiz akla kara seçilmez
Köprüler olmazsa sular geçilmez
Her şeyi öğretendir öğretmen
 
Öğretmen olmak gururlu meslek
Onlara verelim devamlı destek
Kimsenin öğrenmesine olmayalım köstek
Ana baba gibidir öğretmen.
Öğretmen olmazsa bize öğreten olmazdı
Barajlara sular elbet dolmazdı
Sular olmasaydı yeşil kalmazdı
Yeşillik gibi güzeldir öğretmen
Öğretmen olmazsa insanlar geride kalır
Öğrenmek isteyen öğretmen bulur
Dünyada güzellikler bilgiyle olur
Dünyaya değer öğretmen

 

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 
 07

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Ahmet CANBABA
Ahmet CANBABA Hayat Hikayesi
OLMAZ MI
Atmosferi delip atık gazlarla
Buzulları eritmezsek olmaz mı?
Karşılıksız soru gibi suskunken 
Pişkin pişkin sırıtmazsak olmaz mı?
 
Yön şaşırır yaşam böyle  gelirle
Nasıl geçinilir önce belirle
Yanlışı savunup  Allah  bilirle
Doğruları çürütmezsek olmaz mı
 
Seçmenler uyurken yaparlar hile
Çalmadan oynarlar lüzum yok zile
Kıyak emeklilik kanunu ile
Hazineden yürütmezsek olmamı
 
Sürümden kazanır çetenin başı
Mevcut iktidarın olur yandaşı
İthalat yapılıp standart dışı
Çürük mallar üretmezsek olmaz mı?
 
Çevreciler  kızgın  halkın  usu  yok
Kirliliğin  haklı  şusu busu  yok
Dereler   akmıyor  göllerde  su  yok
Bataklığı  kurutmazsak  olmaz mı
 
Dünya  oyalanır  garip  tezlerle
Nutuklar  atılır  bin bir  pozlarla
Atmosferi   delip   atık  gazlarla
Buzulları  eritmezsek  olmaz mı

 

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız
 
 
 
  08

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

BAŞ SAĞLIĞI
 
Çizerimiz Uğur PAMUK'UN KAYINBABASI

 

Yusuf POLAT'I
 
Kaybettiğimiz haberini aldık.
Yazarımız Uğur Pamuk'a,eşi Gülser Hanıma, akrabalarına
Çorumlu 2000 dergisi yazarları adına baş sağlığı ve sabırlar dileriz!
 
Mahmut Selim GÜRSEL - Selma GÜRSEL

 

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR!

1

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.

1

Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

190 SAYI 25 Aralık 2014 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız!