 |
YIL 16 SAYI 187 25-Eylül-2014
|
 |
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
KUR’AN-I
KERİMİNDE KURBAN VE HAC
-
Hayvanların
yaşadığımız bu dünyada bulunmasını ve insanların faydalanmaları için Allah
C.C. Kuran-ı Kerim Yasin suresinde Hayvanları yarattığını, İnsanların
bunlara sahip olduklarını, bu hayvanların tamamının insanların hizmetine
verildiğini kimisini binek olarak kullanmalarını, kimisini de besin olarak
yersiniz, insanlar için nice faydaları bulunduğunu içilecek sütlerinin
vardır demektedir:
-
YASİN 36:71. Görmüyorlar mı ki, biz kudretimizin eseri
olmak üzere onlar için birçok hayvan yarattık. Bu sayede onlar bunlara
sahip olmuşlardır.
-
36:72. Bu hayvanları onların emrine verdik. Onların
bazısını binek olarak kullanırlar, bazısını besin olarak yerler.
-
36:73. Bu hayvanlarda onlar için nice faydalar ve içilecek
sütler vardır. Hâla şükretmezler mi?
-
İnsanların
faydalanması için yaratılan hayvanlardan kurbana uygun olanlarından Allah
C.C. Adına kurban edilmesini insanlara Allah C.C. emrettiği Kur'a-ı Kerim
de Maide suresinde Adem A.S. Oğullarından ikisinin Allah C.C. adını anarak
birer kurban keserek sundukları, bunlardan birisinin kurbanının kabul
edilmemesi üzerine kurbanı kabul edilmeyen diğer kişinin kıskançlıktan
kardeşini de öldürerek ilk katilin ve ilk maktulün olayını Kur’an-ı
Keriminde şöyle anlatmaktadır:
-
Maide 5:27.
Onlara, Adem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer
kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul
edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden), "Andolsun
seni öldüreceğim" dedi. Diğeri de "Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul
eder" dedi (ve ekledi:)
-
5:29. "Ben
istiyorum ki, sen, hem benim günahımı hem de kendi günahını yüklenip ateşe
atılacaklardan olasın; zalimlerin cezası işte budur."
-
5:30. Nihayet
nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti ve onu öldürdü: bu yüzden de
kaybedenlerden oldu.
-
İnsanlık tarihi
boyunca insanlara inen semavi dinlerinin hepsine Allah C.C. Kendi adını
anarak uygun hayvan cinslerinden Kurban kesmelerini gerekli kıldığını
bildirmektedir. Allah C.C. insanlara rızık olarak verdiği hayvanlardan
Allah’ın adını anarak kurban kesmelerini emretmiş. Kurban etlerinden rızık
olarak kurbanı kesenin de yemesini ,yoksul ve fakirlere de yedirmemizi
emretmektedir. Allah C.C. Tek bir ilah olduğunu ve Allah C.C. tam ve
eksiksiz teslim olmamızı emretmektedir. Allah C.C. Bu teslim olanların
mütavazi insanlar olduğunu da Kur’an-ı keriminde söylemektedir:
-
Hac 22:28. Ta
ki kendilerine ait bir takım yararları yakînen görmeleri, Allah'ın
kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günler
de Allah'ın ismini ansanlar . Artık ondan hem kendiniz yeyin,hem de
yoksula, fakire yedirin.
-
Hac 22:34. Biz,
her ümmete -(Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden kendilerine rızık
olarak verdiklerimiz üzerine Allah'ın adını ansınlar diye- kurban kesmeyi
gerekli kıldık. İmdi, İlâhınız, bir tek İlah'tır. Öyle ise, O'na teslim
olun. (Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevazi insanları müjdele!
-
Hac Hac 22:35.
Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına
gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz
şeylerden (Allah için) harcarlar.
-
Hac Hac 22:36.
Biz, büyük baş hayvanları da sizin için Allah'ın (dininin) işaretlerinden
(kurban) kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Şu halde onlar, ayakları
üzerine dururken üzerlerine Allah'ın ismini anınız (ve kurban ediniz). Yan
üstü yere düştüklerinde ise, artık (canı çıktığında) onlardan hem kendiniz
yeyin, hem de ihtiyacını gizleyen-gizlemeyen fakirlere yedirin. İşte bu
hayvanları biz, şükredesiniz diye sizin istifadenize verdik.
-
Hac Hac 22:37.
Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin
takvânız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah'ı büyük
tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey
Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!
-
Kevser 108:2.
Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes
-
Kurban ve Hac görevlerinin Hazreti Nuh A.S. dan sonra Hazreti İbrahim
zamanına Hazreti İbrahim A.S. Allah C.C. Dua ederek Salih bir evlat
istemesi üzerine Allah C.C. Hazreti İbrahim A.V. uslu bir oğlan müjdesi
verildi. İsmail A.S. ile Oğlu birlikte gezerken Oğluna Yavrucuğum
Rüyasında seni boğazladığımı görüyorum buna ne diyorsun diye sordu.
Oğlunun Babacığım sana emredilen gibi yap İnşallah beni sabredenlerden
bulursun cevabını verdi. Allah C.C. adına ikisi de verilen emre teslim
olmuşlar ve baba oğlunu kurban etmek üzere iken Allah C.C. tarafından Ey
İbrahim diye seslendiğini ve sana gösterdiğimiz rüyayı gerçekleştirdin. Bu
size çok açık bir imtihandı. Oğluna bedel olarak ona büyük bir kurban
verdik hitabında bulunduğunu Kur’an-ı kerim haber vermektedir.
-
Saffat
37:100.
O : "Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver", dedi.
-
7:101. İşte o
zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.
-
37:102.
Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyada seni
boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da cevaben:
Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun,
dedi.
-
37:103. Her
ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca:
-
37:104.Biz ona:
" Ey İbrahim!" diye seslendik.
-
37:105. Rüyayı
gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.
-
37:106. Bu,
gerçekten, çok açık bir imtihandır.
-
37:107. Biz,
oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik.
-
İbrahim A.S. ve
İsmail A.S. ile beraber Beytullahın temellerini yükseltirken: Ey Rabbimiz
bizden bunu kabul et. Sen işiten ve Bilensin diye dua etmişlerdi.
-
Allah C.C.
Kur’an-ı
kerimde Hazreti İbrahim A.S. Allah C.C. Ey Rabbim Burayı emin bir şehir
yap Halkını da Sana inanan ve Ahret gününe inananları çeşitli
yiyeceklerle rızıklandır diye dua etmişti. Allah C.C. de Buyurdu ki Kim
inkar eder ise onu az bir süre faydalandırır sonra onu Cehennem azabına
sürüklerim. Demiş Kabe’yi insanların toplanma mahalli ve güvenilir yer
olarak kıldığını orada İbrahim A.S. makamı gibi bir yer edinmelerini ve
orada namaz yeri edinmelerini emrediyor ve İbrahim A.S ve İsmail A.S. da
Kabe’de tavaf edenlerin, ibadete kapananların, rüku ve secde edenler için
Evim Kabe’yi temiz tutun diye emretmişti.
-
Bakara 2:127. Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber
Beytullah'ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz!
Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.
-
Bakara 2:126. İbrahim de demişti ki: Ey Rabbim! Burayı emin
bir şehir yap, halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli
meyvelerle besle. Allah buyurdu ki: Kim inkâr ederse onu az bir süre
faydalandırır, sonra onu cehennem azabına sürüklerim. Ne kötü varılacak
yerdir orası!
-
2:125. Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara toplanma mahalli ve
güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin
(orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete
kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye
emretmiştik.
-
22:29. Sonra kirlerini gidersinler; adaklarını yerine
getirsinler ve o Eski Ev'i (Kâbe'yi) tavaf etsinler.
-
22:33. Onlarda (kurbanlık hayvanlarda veya hac fiillerinde)
sizin için belli bir süreye kadar birtakım yararlar vardır. Sonra bunların
varacakları (biteceği) yer, Eski Ev'e (Kâbe'ye) kadardır.
-
Allah C.C.
Kur’an-ı kerimde
İnsanlar için kurulan ilk mabet Mekke’de bulunan Kabe’dir.
Demekte ve Orada Hazreti İbrahim’in makamının bulunduğunu Mekke’ye
gidenlerin emniyette olduklarını ve Mekke’ye gitmek için gücü maddi ve
sıhhat gücü yetenlerin Hac etmesini bunun Allah’ın insanlar üzerine hakkı
olduğunu ve bu hakkı kim inkar eder ise bilmelidir ki Allah C.C. Bütün
alemlerden müstağnidir. Demekte ve Kabe’yi saygıya layık evin Hac edilmesi
için Naram Ayında Haç kurbanını insanların iyiliği için bir sebep
olduğunu bildirerek Allah C.C. Yerde ve gökte ne var ise hepsini
bildiğini ve bilici olduğunu söylemektedir.
-
Al-i
3:96.
Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan
ilk ev (mâbet), Mekke'deki (Kâbe)dir.
-
3:97. Orada apaçık nişâneler, (ayrıca) İbrahim'in makamı
vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi
haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr
ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.
-
Maide 5:97.
Allah, Kâbe'yi, o saygıya lâyık evi, haram ayı, hac kurbanını ve (kurbanın
boynuna asılan) gerdanlıkları (maddi ve manevi yönlerden) insanların
belini doğrultmaya sebep kıldı. Bu da Allah'ın, göklerde ve yerde ne varsa
hepsini bildiğini ve Allah'ın her şeyi bilici olduğunu (sizin de anlayıp)
bilmeniz içindir.
-
Allah C.C.
Kur’an-ı
kerimde Hac için yapılması gerekenleri de bu şekilde bildirmektedir::
-
Bakara
2:197.
Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını
giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara
yönelmek, kavga etmek yoktur. Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. (Ey
müminler! Ahiret için) azık edinin. Bilin ki azığın en hayırlısı takvâdır.
Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime muhalefetten) sakının.
-
Bakara
2:196.
Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız
kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar
başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir
rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye
gerekir. (Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim hac günlerine kadar
umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir.
Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi
olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi
Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun. Biliniz
ki Allah'ın vereceği ceza ağırdır.
-
Bakara
Maide
5:2. Ey iman edenler! Allah'ın (koyduğu, dinî) işaretlerine, haram aya,
(Allah'a hediye edilmiş) kurbana, (ondaki) gerdanlıklara, Rablerinin lütuf
ve rızasını arayarak Beyt-i Haram'a yönelmiş kimselere (tecavüz ve)
saygısızlık etmeyin. İhramdan çıkınca avlanabilirsiniz. Mescid-i Haram'a
girmenizi önledikleri için bir topluma karşı beslediğiniz kin sizi
tecavüze sevketmesin! İyilik ve (Allah'ın yasaklarından) sakınma üzerinde
yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah'tan korkun;
çünkü Allah'ın cezası çetindir.
-
Maide 5:95. Ey iman edenler! İhramlı iken avı öldürmeyin.
İçinizden kim onu kasten öldürürse öldürdüğü hayvanın dengi (ona) cezadır.
(Buna) Kâbe'ye varacak bir kurban olmak üzere içinizden adalet sahibi iki
kişi hükmeder (öldürülen avın dengini takdir eder). Yahut (avlanmanın
cezası), fakirleri doyurmaktan ibaret bir keffârettir, yahut onun dengi
oruç tutmaktır. Ta ki (yasak av yapan) işinin cezasını tatmış olsun. Allah
geçmişi affetmiştir. Kim bu suçu tekrar işlerse Allah da ondan karşılığını
alır. Allah daima galiptir, öç alandır
-
Bakara
2:203.
Sayılı günlerde (eyyam-ı teşrikte telbiye ve tekbir getirerek) Allah'ı
anın. Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönmek isterse,
ona günah yoktur. Bunlar günahtan sakınanlar içindir. Allah'tan korkun ve
bilin ki hepiniz O'nun huzurunda toplanacaksınız.
-
Maide 5:1. Ey iman edenler! Akitleri(n gereğini) yerine
getiriniz. İhramlı iken avlanmayı helal saymamak üzere (aşağıda) size
okunacaklar dışında kalan hayvanlar, sizin için helâl kılındı. Allah
dilediğine hükmeder.
-
Bakara
2:199.
Sonra insanların (sel gibi) aktığı yerden siz de akın. Allah'tan mağfiret
isteyin. Çünkü Allah affedici ve esirgeyicidir.
-
Bakara
2:198.
(Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizden gelecek bir lütfu (kazancı)
aramanızda size herhangi bir günah yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın
ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin ve O'nu size gösterdiği
şekilde anın. Şüphesiz siz daha önce yanlış gidenlerden idiniz.
-
Bakara
2:158.
Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah'ın koyduğu nişanlardandır. Her kim
Beytullah'ı ziyaret eder veya umre yaparsa onları tavaf etmesinde
kendisine bir günah yoktur. Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa
şüphesiz Allah kabul eder ve (yapılanı) hakkıyla bilir.
-
Bakara
2:200.
Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan
daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın. İnsanlardan öyleleri var ki: Ey
Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi
yoktur.
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mahfi EĞİLMEZ |
Mahfi EĞİLMEZ
Hayat Hikayesine tıklayarak gidiniz! |
HİTİT
KONGRESİ VE TUTENKAMON
2-8 Eylül 2002 tarihleri arasında
Çorum'da gerçekleştirilen 5. Uluslararası Hititoloji Kongresi 100'e yakın
bildirinin sunulması ve 25 değişik ülkeden yaklaşık 250 bilim adamının
katılmasıyla tamamlandı. Kongrenin kapanış konuşmaları sırasında ve bir
sonraki kongrenin nerede yapılacağı tartışması ortaya çıktı. 2005 yılında
Roma ve Chicago oylamasının yapılması beklenirken Kongrenin Çorum'da 3 kez
yapılmış olması nedeniyle bundan sonraki kongrelerin 2005 yılında Roma ve
2008 yılında Chicago'da yapılması yönünde bir teklif ortaya atıldı. 5 Eylül
günü oturum başkanlığını Gernot Wilhelm'in yaptığı bu tartışmalar sırasında
bu görüş oylamaya sunulacakken Prof. Dr. Aygül Süel söz alarak şunları
söyledi: "1990 yılında yapılan birinci kongrede bazı prensip kararları
alınmıştı. Bu kararlardan biri de kongrenin 3 yılda bir yapılması ve 6 yılda
bir de Çorum'da toplanması idi. Bu bir gelenektir ve prensip kararıdır.
Bunu kimse bozamaz. 2005 yılı Roma ve Chicago arasında oylanmalı, 2008
yılında kongre yine Çorum'da toplanmalıdır."
Süel'in bu sözleri alkışlarla karşılandı ve hiç itirazsız yalnızca 2005 yılı
oylandı. Yapılan oylamada çoğunluğu Roma aldı. Böylece 2005 yılında
kongrenin Roma'da toplanması karara bağlandı. Kongre 2008 yılında yine
Çorum'da toplanacak. Bu gelişmeler kongrenin artık dünyada kabul gördüğünün
bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.
Hititlerin asıl yurdu Kızılırmak yayının içi. Ve başkentleri Hattuşa'nın
bulunduğu il Çorum. Dolayısıyla bu kongrenin asıl olarak Çorum'da
yapılmasından daha normal bir şey yok. Buna karşılık Hititolojiyle ilgilenen
pek çok yabancı bilim adamı olduğundan kongrenin bir kez Çorum'da bir kez de
başka bir ülkenin kentinde yapılması uluslararasılık niteliği açısından da
doğru bir düşünce. Prof. Dr. Aygül Süel'in hatırlatması çok yerinde bir
girişim. Hitit Kongresini Hititolojinin ve Hitit tarihinin laboratuvarı
konumundaki Çorum'dan koparmak kanımca çok yanlış olurdu Çorum Valisi Atıl
Uzelgün, Hitit fotoğraf yarışması sonucunda dereceye giren fotoğrafların
oluşturduğu kitabı bana da yollama nezaketini gösterdi. Olağanüstü güzel
fotoğraflar var bu kitapta. 2008'deki kongrenin çok daha iyi düzenlenmesi ve
tanıtılması için hepimize görev düşüyor. Dünyanın 25 ülkesinden 250 bilim
adamını bir araya toplayan böyle bir kongre her seferinde bir öncekinden
daha iyi olmak zorunda.
Bu arada Mısır'ın en ilginç firavunu Tutenkamon'un 19 yaşında ölmesinin
üzerindeki gizem perdesinin aralandığına ilişkin cuma günkü Sabah
gazetesinde renkli bir haber yer aldı. Habere göre iki polis müfettişi
eldeki verileri inceleyerek Tutenkamon'un bir cinayete kurban gittiği
sonucuna varmışlar. Eldeki verilerden en önemlisi Tutenkamon'un mumyasından
alınan röntgen filminde kafatasında tespit edilen kırık ve kan pıhtısı izi.
Sonra Tutenkamon'un çevresinden hareketle bu cinayeti kimin işleyebileceğini
değerlendirmişler. Kuşkulu kişiler olarak Başvezir Ay, Kraliçe Ankesenamon,
Başkomutan Horemheb ve Aton rahibi Maya öne çıkıyor. Polis müfettişleri
bunlarla ilgili bilgileri inceleyerek katilin Başvezir Ay olduğunu öne
sürmüşler. Güzel bir kurgulama ama yeni değil. Bob Brier'ın Türkçeye de
çevrilen 'Tutenkamon Cinayeti' adlı kitabında Tutenkamon cinayetiyle ilgili
son derecede ayrıntılı analizler yer alıyor. 'Anitta'nın Laneti' adlı
kitabımda ve daha önce bu sütunda yazdığım birkaç yazıda ben de bu cinayeti
anlatmış ve Ay ile Horemheb'in işbirliği yaparak bu cinayeti işlemiş
olabilecekleri iddiasını ortaya
atmıştım. Üstelik bana sorarsanız Ay, o dönemdeki seri cinayetlerin
planlayıcısı. Tek amacı firavun olabilmek, yani Mısır tahtına oturabilmek.
Öyle de oluyor ve Tutenkamon'un ölümünden sonra Ay firavun olarak tahta
çıkıyor. Onun ardından ise cinayet ortağı Horemheb firavun oluyor. Bu
olaylar Kadeş Savaşı'na yol açan gelişmeleri de bağrında taşıyor.
Not: Hahfi EĞİLMEZ'DEN Tabibimiz üzerine sitesinden alınarak dergimizde
yayınlanmıştır!
|
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mustafa TURAN |
Mustafa TURAN Hayat Hikayesi
|
-
ÖNCE SELAM SONRA
KELAM
-
Millet olarak bizim: ”Önce
selam sonra kelam “diye bir düsturumuz vardır. Selam; saygıdır,
sevgidir, muhabbettir. Selam; esenliktir, iyilik ve güzelliktir. Selam;
hayırdır, hasenattır.
-
Dünyada bütün insanlığa
ortak hitap edecek bir selam şekli yok.Bu durum, antropoloji ve etnoloji
sahalarında da ilmen tespit edilmiştir.
-
Mesela; Yeni Zelanda’daki
Maori’ler selamlaşmak için burunlarını birbirlerine sürterken,
Tibetliler de dillerini çıkararak selamlaşırlar.
-
Eski Türk selamlarına
gelince, atalarımız birbirleriyle selamlaşırken sağ ellerini kalplerinin
üzerine koyduktan sonra, göğüslerinde soldan sağa doğru bir işaret
çekerler ve bu şekilde selamladıkları kimselerin gönüllerinde yerleri
olduğunu ifade ederlerdi. Bu hareket, aynı zamanda sen benim kalbimdesin
demekti.
-
Bu şekilde selamlanan
kimseler ise:
-
“-Sen benim hem kalbimdesin,
hem başımla berabersin. ”şeklinde karşılık vermek için sağ ellerini
göğüslerinden sonra başlarını da göstermek üzere, alınlarına da
çıkarmışlardır.
-
Zamanla kalp işareti
unutularak, ikinci şekil selam şeklini almıştır. Halihazırdaki askeri ve
polis selamları, bu selamın disiplinize edilmiş, ama ona paralel
gelişmiş bir versiyonudur. Batıda ki askeri selamın kaynağı da budur.
-
Bir de “temenna” vardır.
Bunda da iki hareket bulunur. Önce el çeneye, sonrada alnın ortasına
getirilir. Önceki selamda elin kalbe götürülüşü, temenna da çene şekline
dönüşmüştür. Yer yer hala bu selam şekilleri günümüze kadar gelmiştir.
-
Türklerin İslamiyet’i kabul
etmesiyle, bu şekli selam: “Esselamü Aleyküm ve rahmatullah” (Allah’ın
selamı ve rahmeti senin üzerine olsun) diye karşılama şeklinde kavli
selamla takviye edilmiştir.
-
Hz.Peygamber :“İşlediğiniz
takdirde sevineceğiniz bir şeyi size söyleyeyim mi?Aranızda selamı
yayınız.” buyurdu.Başka bir hadiste ise :“Allah-ü Teala Adem(a.s.) ı
yarattığı vakit :“Git şu oturan meleklere selam ver.Selamını nasıl
karşılayacaklarını dinle.Zira onların karşılığı senin ve evladının
selamı olacaktır.”buyurdu.Bunun üzerine Hz.Adem:“Esselamü aleyküm”dedi.Melekler
de:”Esselamü aleyke ve rahmetullah”diye mukabelede bulundular şeklinde
bilgi verilmektedir.
-
Batı toplumlarının da
kendine özgü selam şekilleri bulunmaktadır.
- Biz de şapkanın kabul
edilmesiyle,sokakta şapkayı çıkarma veya kalabalıklarda şapkayı sallama
şeklinde selam biçimleri de uygulanmıştır.Kapalı yerlerde de kafayı
eğmek bir çeşit şekli selam biçimidir.
-
Şimdilerde özkültürümüzden
çok şey kaybettiğimizden midir nedir?Genellikle akşam eve gelen ihtiyar
dede evdekilere:“Selamün aleyküm”derken,orta yaş oğul:“Hayırlı
akşamlar”diyor.Torundaki:”Günaydın-Tünaydın”şekli,torun’un çocuğunda ,”N’aaber”,“Baaay”
hafif bir el işareti ve kıvırtma ile “ hello”şeklinde görülüyor.
-
Demek ki,her konuda olduğu
gibi kültürümüzün bu en güzel geleneği konusunda da büyük bir
dejenerasyon yaşıyoruz.Millî,dînî ,ahlâkî ve insanî değerler idealini
kumara verircesine harcayan milletlerin, geleceğinin pek parlak
olamayacağı gerçeğini hatırdan çıkarmamak gerekir.
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
-
ADALET
(BARIŞ), MİLLET İRADESİ VE ÜSTÜNLÜK
Adı “Adalet ve Kalkınma” olan partinin olağanüstü
büyük kongresinde, hatipler adeta haykırıyor, başta Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu (HSYK) olmak üzere, Cumhuriyet Baş Savcıları dâhil bütün
adalet ve hukuk cihazı camiasına telkin, tembih ve tehdit dolu mesajlar
göndermekte birbirleri ile yarışıyorlardı!.. (Ankara, 27 Ağustos 2014)
Onlara göre: Hiçbir
şey (güç, kuvvet veya erk) millet iradesinden üstün olamazmış!.
Özellikle, 27 Mayıs
sonrası ve bizatihi 27 Mayıs’ın (12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve sair
post modern darbe, sulta/cunta, vesayet kalkışmalarının) henüz
yargılanmadığı; Şahsi ahvaller dışında (Nürmberg Mahkemeleri gibi),
bütün olayın maşeri vicdan (HÂKİM) önüne çıkartılıp sorgulanmadığı bir
Türkiye’de, bu söz çok iddialıdır. Mübalâğalı, ağdalı, abartmalı ve
belli ki “icraattan dolayı duyulan rahatsızlıklardan mütevellit”, aba
altından sopa gösterme amacına matuf bir söylem kabilindendir!..
Esası demagoji, hayal
ve ütopyadır.
Zaten de öyle
algılanmıştır…
Yine de gelin, bu
iddia ve ihtirasın mümkün olup olamayacağına bir bakalım:
Ancak burada,
öncelikle millet iradesinin tezahür biçimi son derece önemlidir.
Medeni ülkeler ve
yerleşik, kurumlaşmış namuslu-dürüst, ilkeli-onurlu, sorumlu-soylu ve
saydam demokrasilerde “bire/bir” yani, doğrudan vekâletle temsil hakkı
verilmiş bireylere Millet Vekili denir. Doğrudan seçmen tarafından
önerilerek, tayin ve tespit edilmemiş kişinin milleti temsil hakkı
yoktur. Bu ve mümasil (benzer) kişiler ancak patronları, parti sahipleri
ve icabında dâhil oldukları “saadet zincirinin” menfaatlerini temsil ve
ilzam ederler…
Dolayısıyla Milletin değil; Vesayetin
vekillerine parlamenter denilir.
Son elli yılda bu
usul-esas ve kriterlere uygun olarak: Namuslu, dürüst, demokrat ve
şeffaf usullerle seçilmiş, gerçek bir “MİLLET VEKİLİ” var mı acaba?.
Malûm sürece dair tarihte yazmıyor. Bilen varsa beri gelsin!.. Velev ki,
Milletvekilleri bu esas ve usullere uygun seçildi. Millet tercihinin
eseri, şaibesiz vekiller ve “devlet idaresinde millet iradesinin”
tecelli unsurları oldu. Bu takdirde adalet’in üzerinde ve adalete rağmen
bir irade ortaya konulabilir mi? Müştereken Meclis dahi adalete aykırı
bir karar alabilir ve uygulamaya sevk edebilir mi?
Cevap: Kesinlikle
HAYIR, asla ve kat’a mümkün olamaz’...
Tam burada bir
hatırlatma yapayım:
Bu gün 1 Eylül Dünya
Barış Günü (01 Eylül 2014)
Barış öyle bir
kavramdır ki; Sadece Adalet hüküm sürdüğünde gerçekleşir.
Bir ülke, aile,
kabile, kurum veya dünyada Adalet yoksa Barış yoktur. Ülkenin bütün
kurum ve kurulları ile hayatın her alanında adalet yoksa sadece zulüm,
eziyet, işkence, gasp, irtikap, terör/tedhiş ve sömürü vardır. Nizamı
âlemde; Daha açık ve doğru bir tanımlama ile
evrensel hukukta; Haklı, doğru-iyi ve
dürüstlerin güçlülüğü>meşruiyeti esastır. Özellikle vahşi batının
‘şeytani kuramı’ olan “insan insanın kurdudur” itikadında ‘güçlülerin
haklılığı, hâkimiyeti ve meşruiyeti’ esas olmakla beraber; Bu yol,
meslek veya meşrep orijinal/objektif İnsan (canlı) Hakları, Adalet,
adalet ahlâkı ve hukuka kesinlikle aykırıdır.
Amma lâkin (sözde)
Müslüman âlemin içine düştüğü gayya çukuru; Nefret, ifrat, hırs,
ihtiras, zaaf, fetret ve “kifayetsiz muhterisler” ile millet iradesini
“sahtecilik, yalan ve hileyle” gasp ederek hükümferma olan kripto
tiranlar dolayısıyla, yüzler Kâbe’den batı’ya çevrilerek; Adalet,
hakikat ve faziletin nuru, kötülük ve kul hakkının karanlığına iblâğ
olmuş (dönüşmüş) bulunmaktadır. Bunun anlamı:
Şu anda dünyada özgür, hür ve hükümran bir
İslâm ülkesi yok demektir.
Oysa, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu
1923 yılında, başta İran olmak üzere; Afganistan ve Türkiye hür,
bütünüyle özgür ve hükümran (egemen) ülkeler idi!..
İşte günümüzün
fotoğrafı budur.
Peki, “ADALET
MÜLKÜN TEMELİDİR” ne demek?
Önce “Adalet” ne demektir?
ADALET: Hak (Rab) kanunlarına, yani
evrensel hukuk kurallarına uygunluk.. Herkese hakkını vermek, lâyık
oldukları muameleyi yapmak, haksızları terbiye etmek; Suçluları mutlaka
cezalandırmak, zulüm yapmamak, saygı, insaf ve merhamet sınırları
dâhilinde insanları idare, barışı koruma, ekolojiyi himaye ve devleti
idame etmektir.
Adalet kelimesinden
türeyen Mâdelet=adaletli olmak; Kelimenin kökeni olan Dâd ise, Cenab-ı
Hakk'ın emrini, emrettiği şekilde tatbik ve suçlu üzerinde icra etmek
anlamında olup; Uygulamada “Hak sahibine hakkını vermek” ve “haksız,
zalim ve bilumum suçluları te'dip ve terbiye, ta'zip ve tecziye
(cezalandırmak ve ıslah) etmek anlamına gelir.
Ayrıca “Evrensel
Adalet”, “İlâhi Adalet” hükmündedir. Halkı ve devleti idare, hukuku
(kurulu düzeni) idame ile görevli, bizzat halk tarafından
(aracısız/dolaysız) seçilmiş vekillerin meşruiyeti ile buna dayalı Yargı
erk’i ve hükümetlerin meşruiyeti de adaletle kaimdir. Yargı, tam bir
tarafsızlık ve bağımsızlıkla adalet üretemiyorsa, “gayrimeşru” demektir.
Ne pahasına olursa olsun Meclisin bu zulmü düzeltmesi zorunludur. Görev
hükümete değil Meclis’e aittir.
Hükümetler de aynen mahkemeler gibi;
Karar, icra, iş ve işlemlerinde adil olmaya, hak ve adalet üzere hareket
etmeye mecburdur. Adil olmayan hükümeti def ile öncelikle ve evvelâ
muhalefet görevli-yetkili ve sorumludur. Paralelinde adalet cihazı,
Meclis ve nihayet ordu! Şu kadar ki adil olmayan hükümete itaat caiz
değildir.
Kuramın Arapça aslı
“El-adlü esâsü’l-mülk”tür. Türkçede ‘mülk’ kelimesi ‘Mahkeme kadıya mülk
değil’ söylemindeki gibi genellikle taşınmaz (gayrimenkul) anlamında
kullanılır. Oysa Arapçada hükümran devlet, müstakil düzen, ülke,
egemenlik, iktidar, saltanat, özgürlük anlamlarına gelir. Yani ‘Adalet
mülkün temelidir” sözüyle özellikle ve ağırlıkla kastedilen: “Devletin
veya düzenin esası adalettir.” Hükmü, hayati unsur ve evrensel
gerçeğidir.
Bu gerçek, Mecelle, Sosyoloji,
Felsefe ve Siyaset Bilimi disiplinleri gibi objektif ilmî kaynaklar ve
medeni siyaset normunda açıklandığı ve tanımlandığı üzere: Meclis (YASAMA)
nezdinde.; Millet Vekillerinin ortak ve mutlak sorumluluğu altında;
Adalet cihazı (YARGI) “tarafsız ve
bağımsız”; Hükümet (YÜRÜTME) ise,
sadece Anayasa ve Anayasaya kesinlikle uygun olmak koşuluyla Yasama ve
Yargı Kararlarını uygulamakla memur ve mükellef olup; Kuvvetlerin her
biri, devlet içinde “nevi-i şahsına
münhasır” erklerdir. Şu kadar ki: Yasama kendine amir; Yargı ve
yürütme ise Yasamaya bağlı kurum ve bağlı kuruluşlar hükmündedir.
Yani: Tepeden-tırnağa, tabandan
zirveye/çatıya, devlette adalet hâkim ve hükümferma olmadıkça; İnsani,
hukuki, ahlâki ve medeni bir devletten söz edilemez.
Devlet, Demokrasi, Cumhuriyet ve Lâiklik
“olmazsa olmaz” kabilinden özgün kurallar bütünüdür. Hükümetler sadece
ve yalnızca bu düzeni geliştirmek, iyileştirmek, mükemmele ulaştırmak;
Daha kavi, sağlam ve mükemmel kılarak “haklıların güçlülüğü, iyi insan
ve iyi vatandaşların” mutluluğu yönünde yükseltmek için Meclisle ortak
çalışarak görev yapmak zorunda ve durumundadırlar.
‘Esas’ kelimesi için seçilmiş olan
‘temel’ yanlıştır. Çünkü bir ‘toplumsal sözleşmenin’ devlet ve adalet
temelinde teşkili önemli olmakla beraber; Asıl şart adalet ve hukukun
devlet binasının “temelden, tavana bütün huzme ve hücrelerine” nüfuz
etmiş bulunmasıdır.
Adalet, devlet
temelinde mevcuttur” biçiminde bir iddia ve telâkki ile otaya çıkılıp;
hükümet işleri “kitabına uydurulmak” kabilinden sevk, idare ve idame
olunamaz. Söz, kuram ve kural’ın sahibi olan Hz. Ömer’in anlayışına göre
“adalet bir devletin temelinde olduğu gibi tepesinde de, yani her
zerresinde mevcut olarak fiilen hayat ve vücut bulmalıdır.
Adalet temeli üzerine
bina edilen kurum ve kuruluşların çatısında zulüm yaşanırsa, o binada
adaletin varlığından söz edilemez. Halkın idaresiyle iştigal edip; En az
Hazreti Ömer veya aynı dönemin “putperest
İran Kisrası Nûşirevan” kadar adil olamayan Amirler ile; “Adaletsiz
amirler karşısında dilsiz şeytan kesilen Âlimler” manâ itibarıyla sadece
bir Köpek hükmündedirler. Biline…
Netice
olarak:
Adaleti
Meclisler tesis; Yargı cihazı temin ve
Hükümet’ler ifa ve icraya mecburdur. |
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
UN HELLESİ ÇORBASI (UN KAVURMASI)
- Malzemesi
3 kaşık un
- Yarım
yemek kaşığı salça
- 8 su
bardağı su
- 1 kaşık
tereyağı veya katı margarin
- bir
miktar tuz bir
- miktar
kırmızı pul biber
- 3 kaşık un alüminyum tencereye konularak doğrudan yağsız
olarak kısık ateşte devamlı karıştırılarak un pembeleşene kadar kavrulur.
-
Kavrulan un dinlenmesi için
bir kenara konur soğuyan un eleğe alınarak pürtüklermiş unların ayrılması
için elenir kalan pürtüklü un kaşık arkası ile ezilerek tekrar elenir.
Kavrulmuş un tencereye konulur bir kaba 8 soğuk su bardağı su ölçülü
olarak konulur. Su azar azar konularak tencerenin içine konulmuş kavrulmuş
un üzerine dökülerek iyice karıştırılarak cıvıltılır ve karışa karıştıra
ölçülü su eklenir.
-
Tencere kısık ateşte devamlı
karıştırılarak kaynatılana kadar karıştırılır. Karıştırılırken bir miktar
tuz atılır. Devamlı karıştırılmadığı takdirde cıvık un topaklanır.
Kaynayan çorba bir kenara alınır.
-
Bir tavada bir kaşık katı yağ
konularak kızdırılır yarım kaşık salça yağda özenir üzerine istenildiği
kadar pul biber katılı.
-
Tencereden servis için tabağa
alınan çorba üzerine bu tavada bulunan karıştırılan kaşıkla dökülerek
servis yapılır.
|




























 |
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Ayşe ÇOBAN |
Ayşe ÇOBAN Hayat Hikayesi |
- DELİ GÖNÜL (1)
- Deli gönül daldan dala konarsın,
- Yuvan mı dağıldı ey deli gönül ?
- Bir vefasız için ağlar yanarsın,
- Değer mi sevgine hey deli gönül ?
- Bir anda dolaştın yalan dünyayı,
- Saniye dolmadan gördün rüyayı,
- Sen kendine göre kurdun hülyayı,
- Bilmem ne anladın bey deli gönül ?
- Anlamadım başka elde ne buldun.
- Her yere serildin eski bir çuldun.
- Alemin gözünde bahtiyar kuldun.
- Görülmez,nasıl bir şey deli gönül ?
- Deli gönül,düşe kalka yoruldum.
- Kirpikleri oktur,içten vuruldum.
- Coşkun sular gibi aktım,duruldum.
- Doldur kadehlere mey deli gönül.
- Kar yağdı;başıma ağardı saçım.
- Söyle gülüm,benim ne idi suçum ?
- Fermanım elime verseler koçum.
- Üflerim dudakta,ney deli gönül.
- Deli gönül;var mı sevgiden yüce ?
- Güneş gündüz doğar,ay ise gece.
- Sükut altın imiş,söz gümüş hece.
- İnsanı sevdiren,huy deli gönül.
- Mert kişinin özü,sözü açıktır.
- Akıllıyım diyen bil ki kaçıktır.
- Sofice görünür,oysa kaçıktır.
- Kişide aranan soy deli gönül.
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
- NEYİNİ SEVEYİM AĞA
-
- Yol göster diyorum;
- Gösteriyorsun sopa!
- Vuruyorsun sırtıma
- Neyini seveyim ağa;
-
- Adil olsan diyorum,
- Suçluya hak veriyorsun
- Suçsuzu hep geriyorsun.
- Neyini seveyim ağa;
-
- Anarşisti görüp af edip
- Anarşiyi var ediyorsun
- Adalet diyemiyorsun;
- Neyini seveyim ağa;
-
- Kafa keseni kınamayıp
- Yalanı derliyor söylüyorsun!
- Haklıları haksız kılıyorsun,
- Neyini seveyim ağa;
-
- Bir doğru söylediğin ile
- Amel etmiyor dönüyorsun
- Hep beni kandırıyorsun
- Neyini seveyim ağa!
-
- Hep bana Rabbena diyorsun
- Cebin doldu daha ne istiyorsun
- Senin neyin eksik kaldı
- Neyini seveyim ağa!
-
- Ayrım senin kitabında hak
- İnsanları insan bırak,
- Halkı ayırmak sende hak
- Neyini seveyim ağa;
- 24/09/2014 ÇORUM
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
1 |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL
yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
1 |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
188 SAYI 25 Ekim 2014 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız! |