YIL 15     SAYI 178    25 Aralık 2013

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1

 

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

 
Mahmut Selim GÜRSEL TÜRKİYE'M GÜZEL ÜLKEM
Mustafa Nevruz SINACI EZAN/TÜRBAN; AKP VE DP
Mustafa TURAN ÖNCE FİGÜRAN OLUP, SONRA PİŞMAN OLMAK
Mahfi EĞİLMEZ HİTİT TOPRAKLARINDA
Üzeyir Lokman ÇAYCI DESEN
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 01

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

 
Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi
TÜRKİYE’M GÜZEL ÜLKEM!
            Güzel Ülkem!
Bizler senin barında yaşarken;
Sen ne günlere kaldın?
Seni birileri ile baş başa bıraktık.
Seni emanet ettiğim ellere güvendik
Sen ne şekilde yönetildin irdelemedik.
Etrafında bulunan ülkeler hep dost idi;
Bazılar düşmanlıklarını söylemekte korkar idi.
Hepsi ile hasım oldun birileri yüzünden.
Tüm dünyada dost bırakmadır.
Hepsi bize hasım oldu.
Dünya ülkelerindin bile yüzüne bakacak kalmadı.
Emanet ettiğimiz eller yüzünden.
Nelerle karşılaştırıldın?
Ülkenin insanları aç iken sana sığınanları kabul ettiler.
İnsanlık namına diyerek bizi aldattılar.
Kendi çıkarlarına kullanacak maşa olarak buyur ettiler.
Güzel Ülkem.
Olmayan ayrımları PKK ile özleştirdiler.
Sana kaç yıldır düşman olan PKK yı bize açılım diye tanıttılar.
Bizler sadece dinledik.
Bebek katilinden fikir almak için,
Nerede ise katili bırakacak seviyeye getirdiler.
Nerede ise eli kanlı tüfekli militanları ülkemize bekçi kıldılar.
İtiraz etmek şöyle dursun o SENİN İÇİN
Şehit olanları bile görmemezlik den geldik.
Güzel Vatanı nelerle katlandın?
Kimler seni vatan gördü?
Kimler seni vatan görmedi?
Seni kurtarana alenen hakaret ettiler!
Milli değerlerini bir bir alıştıra alıştıra yok ettiler.
Milli Bayramlarını yok etmeye sadece belirli yerlerde kutlamaya kalktılar.
Ülkenin amblemi olan TC yi pek çok resmi kurumdan kaldırarak ülkemizi rencide ettiler.
Dini ayrımcılık yaptılar, birbirimize düşürmeye çalıştılar.
Dinin alet ederek seni harp alanı olarak ilan ettiler.
Bu alanda yasak olmayan işlemleri alenileştirdiler.
Ülkemde bulunan milletleri bölmeye birbirlerine düşman etmeye çalıştılar.
Sadece öküzün trene baktığı gibi bütün olanlara BAKTIK.
Görmemezlikten GELDİK.
Her zamanki gibi DUYDUK.
Duyduklarımızı anlamamış gibi DAVRANDIK.
Her şeye akıl erdirirken nedense SUSTUK!
Bizler ne yaptık. HİÇ.
Ne yapıyoruz HİÇ.
Bir hiçlik içinde OLDUK.
Adını sadece söyler OLDUK.
Ve utanmadan kurbanlık koyun gibi;
Sıranın gelmesini bekleyenlerden olduk.
Güzel Ülkem TÜRKİYE’M
Ben geldim gidiyorum desem de sana
Yediğim, içtiğim, soluduğum havanla
Halen muhtacım sana!

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 
 
 
 02

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mustafa Nevruz SINACI
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
EZAN/TÜRBAN; AKP VE DP
Resmi kuruluş tarihi olan 14 Ağustos 2001’den kısa bir süre sonra, 03 Kasım 2002’de yapılan ve Parti sahipleri, cunta, sulta, vesayet ve icazet erbabınca hazırlanarak listelenen eşhası (sözde vekil) belirleme (bazılarının “seçim” dediği, Vazifeli noter misali usulen tefhim biçimi halka tasdik ettirme) merasimini müteakip hükümet kuran AKP; Aradan geçen 10 yıl 8 aylık süreye rağmen hâlâ olduğu yerde saymakta ve geldiği yerde durmaktadır.
Oysa henüz mahiyeti, içeriği, anlamı açıklığa kavuşmamış fevkalâde muğlâk, aldatıcı ve sahte bir kavram olan “milli görüş” furyası bağlamında 30 yıllık bilgi, politika deneyimi ve birikime sahip olmalarına rağmen; Bu kadar kararsız, istikrarsız, Milli Davalar karşısında aciz, zavallı, korkak ve istikametsiz kalmaları hayret ve dehşet vericidir.
Zira aradan geçen zamana, alenen vaat, sürekli beyan ve dönem evveli taahhüt etmiş olmalarına rağmen; Başta YÖK’ün ilgası, Baş Örtüsünün serbest bırakılması., Siyasi Partiler ve Seçim Yasalarının “Namuslu, dürüst, adil, eşit, şeffaf ve demokrat” bir sisteme iblâğı; “temsilde adalet / yönetimde istikrar” ilkesinin hayata geçirilmesi; Millet-vekili ayrıcalık, dokunulmazlık ve imtiyazlarının kaldırılması.; Kalkınmanın tam bir adalet, hakkaniyet, hukuk “imkân ve fırsat eşitliği” çerçevesinde, serbest rekabet ilkesi, şeffaflık ve dürüstlükle icrası; “Eğitim, Adalet ve Sağlık” konusunda insan hakları, evrensel hukuk, adalet ahlâkı yönünde ‘kamu yararına objektif, adil, dürüst ve realist’ düzenlemeler yapılması ve nihayet Genel Kurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanına doğrudan bağlanması dâhil olmak üzere; Vaat ve taahhüt ettikleri meselelerden hiç birini akıl, ilim, irfan, hukuk, ahlâk ve demokrasi bağlamında basiret, beka, milli menfaat ve evrensel hukuk düzleminde çözemediler.
Bunun yerine, adeta “gayri milli unsurlar ile uluslar arası, kirli emperyalist sermayeye teslimiyet” anlamına gelen; Piyasa ilkeleri, kamu yararı, insan hakları, vicdani sorumluluk ve halk (milli menfaat) aleyhine özelleştirmeler, adeta peşkeş çekmeler, bedelini zaman içinde en ağır biçimde halkın ödeyeceği “yap-işlet devret” çılgınlıkları; Mümkün mertebe, “dış ticaret dengeli” DENK BÜTÇE yerine, iç-dış borç hovardalığı ile memleketin geleceğini karartan, istikbalini kâbusa çeviren uygulamalar, hiç de doğru, onurlu, sorumlu basiretli, ilmî, objektif, adil ve dürüst değil!.. İcraatın ekseriyeti demokrasi, hak karinesi, hukuk ve ahlâka aykırı vb.
Adı: “Adalet ve Kalkınma” olan bir siyaset hane için, tam bir hayal-i sükut, alenen kendini inkâr, hezimet ve hüsran bu! Özellikle, vukuu şaibeli, sebep ve hikmeti izaha muhtaç, aradan geçen uzu süreye rağmen gizemini koruyan ve esrarı çözülemeyen “gezi parkı isyanı”, her ne kadar sebepleri meçhul kalsa da; Sonuçları itibarıyla memleketi sarsacak bir vahamet ortaya koymuştur. Bu vahamet: Kısa adı BOP/BİP olan, Türkiye ve Ortadoğu ülkelerini “Çete Devleti İsrail” lehine bölerek, “yeniden yapılandırma plânına” ivme kazandırılması ile kod adı “AB” olan emperyalist vampir kulübünün hegemonyasına boyun eğme operasyonudur. 
Buna rağmen, AKP’nin MENDERES istismarı mantıksız, hayret ve dehşet vericidir.
Zira aralarında zerre kadar imtizaç, “eylem ve söylem benzerliği” yoktur.
Yetmedi, kadim Demokrat Parti’nin def-i hacetinden, misyon tacirliği ile sabık, malûl ve muhriç, defolu atıklarından bile medet umulmaktadır. Kaldı ki, bu sanal sevdaya mukabil; Halâ 27 Mayıs sorgulanmamış, yargılanmamış, fevkalâde ehemmiyet ve aciliyetine rağmen henüz dava bile açılmamıştır. Bu nasıl bir mirasçılıktır ki; Varisi verasetten bihaber ve adeta (Aydın Menderes gibi) reddi miras etmiş, hayırsız evlât gibidir.     
OYSA: TARİHİ VE KADİM DEMOKRAT PARTİ! Evet, burada açıkça ifade etmek lâzımdır ki; Özellikle tarihi ve kadim Demokrat Parti, Menderes ve bilumum kadrolarına nazaran: AKP, üst yöneticileri ve cari politikaları cihetiyle, aralarında zerre kadar bir ilgi, alâka ve rabıta yoktur. Yerine göre örnekleyecek olursak:
Meselâ: Demokrat Parti 07 Ocak 1946’da kuruldu. 4 yıl 4.5 ay yıl süren muazzam bir furya, baskı, zulüm ve ıstıraplı hak-hukuk mücadelesinden sonra 14 Mayıs 1950 seçimlerinde “halk hareketi ile” iktidar, akabinde de, her şeye rağmen, millet adına “MUKTEDİR” oldu.
AKP’NİN MENDERES’LE SINAVI: Her ne hikmetse, 27 Mayıs 1960 kalkışmasının 53. sene-i devriyesinde patlak veren “Gezi Parkı” olaylarına baktığımızda, açıkça görürüz ki: Bunlar hâlâ hükümet, iktidar ya da muktedir olamamışlar. Yahut başka bir anlam, düşünce ve izah tarzına göre: Hükümet adına devlet erk’ini elinde bulunduran kesim; Rejimi değiştirip dönüştürmek suretiyle ülke ve halkı yeniden yapılandırıp; BOP-BİP istikametinde bir anayasa, yeni bir rejim ve muhafızlarından oluşan kadrolar teşkil etmek uğruna “olayları kuruyor, kurguluyor ve yönetiyor” gibi!
Amaç ne olabilir? İddialara göre: Tam bir iştirak ve işbirliği içinde hareket ederek, yerine göre legal veya illegal ortaklık içinde faaliyet gösteren iktidar ve bilumum muhalefet:, Her şeye rağmen, mevcut Anayasayı (tıpkı 1960’da olduğu gibi) çöpe atarak; “adına ‘süreç’ denilen menfur ihaneti meşrulaştırıp, hainlere yasal yol ihdası” için, bir yeni yapılanma (ihanet sürecinin öncüsü Turgut Özal’ın transformasyon dediği) dönüşüm anayasası yapmak istemektedirler… İlk etapta masum ve siyasetten müsemma başlayan Gezi Parkı eylemlerinin, aynı günün akşamından itibaren MİT, Jandarma, Polis ve bilumum kamu güvenlik unsurlarına rağmen, eşkıya, sabotajcı, dezinformatör, etki ajanı, yabancı casuslar ile yerli provokatörlerin işgaline maruz kalması tam bir acizlik yahut müsamaha veya gizli iştiraktir!
Zira devletin gücü ve güvenlik kurumları; İyi niyetle, masum yüzler ve temiz gençler tarafından, ‘organize olmaksızın ve kendiliğinden’ başlayan hareketi sızmalardan, sabotajdan, dezinformatör, etki ajanı ve provokatörlerden pek alâ koruyabilir, kontrol altında tutabilir, 28 Mayıs’tan itibaren vaki taşkınlık, saldırı ve tahribatı, çok rahatlıkla önleyebilirlerdi. Aslında “DEVLET OLMAK” budur.
Devlet: Hüküm, hikmet, adalet ahlâkı, evrensel hukuk, meşveret; Suç teşkil eden fiil ve (her kim olurlarsa olsunlar) faillere karşı çelikleşmiş iradenin demir yumruğu” demektir. Akp tarafından örnek alındığı iddia olunan Adnan Menderes ve Demokrat Parti ile hükümet kadroları böyle idi. Ki, bu bir hikmettir. Yüksek fazilettir. Lânetli devrimcilik, zorbalık ve zalimlik değil; Atatürk tarafından düstur olarak uygulanan İnkılâpçılıktır. İnkılâpçılık nedir?.. Milletle anlaşmak, asgari müştereklerde iştirak, demokrasi, medeni siyaset ve uzlaşma kültürü çerçevesinde mutabık kalmaktır.
Adnan Menderes ve Demokrat Parti Ezan-ı bu anlayışla dönüştürmüş; Müslüman’ım demeyi bile yasaklayan yasa müsveddelerinden milleti böylece kurtarmış ve her şeye rağmen hırçınlık için yol arayan, fırsat kollayan muhalefeti; Parayla-pulla ayartmaya, tehdit, taciz ve şantajla yola getirmeye, ya da bölmeye, parçalamaya kalkışmamıştır.
Maalesef güncel siyasette bunların tamamı yaşanmakta, fakat: Siyasetti fazilete iblağ edecek “parti sahibi sultası, genel merkez cuntası, milletvekili ayrıcalıkları, dokunulmazlık ve imtiyazları” gibi insanlık, ahlâk, adalet ve hukuk dışı ilkellikler yürürlükten kaldırılmaktansa, inatla, ısrarla sürdürülmekte ve tahkim edilmektedir. Oysa DP ve Menderes zamanında başta “hazine yardımı domuzluğu” olmak üzere bu ve benzeri millet iradesi, hakkaniyet ve adalet karinesi ile eşitlik ilkesine bütünüyle aykırı “mugayir hiçbir uygulama yoktu!
Devletin tepesinde Demoklesin kılıcı gibi asılı, bölücülük tehdidi; Çok ciddi, hırçın, sert ve saldırgan muhalefete rağmen ihanet şebekeleri ile flört, zaaf, acizlik ve pazarlık gibi derin bir utanç göremezsiniz. Dahası, kimse, ama hiç kimse kadim DP, Menderes ve ekibini “hainlerle görüşme, iştirak ve iş birliği ile” suçlayamaz. Ama günün hükümeti ve iktidar partisi en ağır biçimde şaibe altındadır. İktidarın iltimas, haksızlık, yolsuzluk, hakkaniyet ve hukuk dışı icraatlarına göz yuman, suç, cürüm ve yasa dışılıkları görmezden gelen, bilumum muhalefet de bu iddialar ve iddiacı kesimlerce alenen veya zımnen ihanetle suçlanmaktadır.
Nihayet: DP davasının özü, esas misyonu olan “antiemperyalist ve antisiyonist Türk İnkılâbı geleneğinin” son halkası, varis ve güncel versiyonu olması bu cihetle de asla kabul ve tasvip edilemez. Dahası kadim DP: “Milli Mücadele ve Misak-ı Millici”, tam özgürlükçü, mütekabiliyetçi, Milli Devlet, Milli Hâkimiyet ve Milli hükümranlıktan yanadır.
Ya AKP?!          

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 03

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mustafa TURAN
Mustafa TURAN Hayat Hikayesi
                      ÖNCE FİGÜRAN OLUP, SONRA PİŞMAN OLMAK
Milli Şairimiz M. Akif:” İki yüzlü insanları sevmeye başladım. Bin yüzlü ,insanları görünce” der ya. Batı’nın acaba kaç yüzü var düşündük mü hiç?
Bir örnekle konuyu vuzuha kavuşturalım.
Filozof Şair Rıza Tevfik şu ilginç ve düşündürücü hatırasını anlatıyor:“1908 ihtilalinden evvel, bizleri başta İngiliz sefiri olmak üzere, Fransız, İtalyan sefirleri de çok teşvik ettiler. Onlardan büyük mikyasta yardım ve teşvik gördük. Hey Rıza! Meğer kimlere hizmet etmiş.
Nihayet hürriyeti de kimlere ilan ettik. Bir gün Talat’a (Talat Paşa) dedim ki: biz bu ihtilal için ecnebi sefirlerden hayli teşvik gördük. İşte hürriyeti ilan ettik. Gidelim teşekkür edelim. Evvela İngiliz sefaretine gittik. Galatasaray’daki o muhteşem binayı tam bir ölü sessizliği içinde bulduk. Ben emindim ki Sefir içerde idi. Kimi sorduysak yok dendi. Bir mana veremeden dönmüştük.
(Yıllar sonra) Oğlum Said, İngiltere’de oturuyordu. Onu ziyarete Londra’ya gitmiştim. Lord Nikılsın’ı (1909’da İngiltere’nin Türkiye büyükelçisi) ziyarete gittim. Sohbet esnasında o soğuk adem-i kabulün sebebini sordum.
-Dostum Rıza Tevfik Bey! Biz Jön Türkleri teşvik ettik. Onlardan büyük bir netice bekliyorduk. İhtilal olacak, Sultanla beraber Hilafet müessesesi de alaşağı edilecek diye bekliyorduk. Fakat aldanmış olduk. Tekrar sordum:
-İngiltere’yi Hilafet müessesesi bu derece şiddetle neden alakadar ediyor?
-Ha; dostum! Biz Mısır’da, bilhassa Hindistan’da İslam kitlelerini idare altına alabilmek için milyonlarca altın harcadık, muvaffak olamadık. Hâlbuki Sultan, yılda bir defa selam-ı Şahane, bir de Kur’an-ı Kerim gönderiyor, bütün İslam ümmetini emrinde tutuyor. İşte biz ihtilalden ve siz Jön Türklerden kitleleri avucunda tutan kuvvetin de devrilmesini bekledik, aldandık. İşte bu sebeple soğuk adem-i kabul gördünüz!”
Sonraları başta Talat Paşa olmak üzere pek çok İttihatçı, Sultan Hamid’i Ermeniler ve Yahudilerle birlikte tahttan indirmenin ne büyük felaketlere yol açtığını görmüşler ve dış devletlerin oyununa gelerek yaptıklarından pişman olmuşlardır. Sultan, Umumi Harbin sonlarına doğru ölünce; yığın yığın halkın cenazedeki gözyaşları, senin kıymetini bilemedik der gibiydi. Şair Süleyman Nazif:
“Kaç zamandır gelmemişken yade biz
Padişahım hasret olduk eski istibdada biz.” 
Diye üzüntüsünü belirtirken, İttihatçıların içinde olan Şair Rıza Tevfik de, II. Abdülhamit Han için itirafını şöyle dile getiriyordu:
“Tarihler adını andığı zaman,
Sana hak verecek ey koca Sultan!
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyasi padişahına!
Divane sen değil meğer bizmişiz;
Sade deli değil edepsizmişiz
Tükürdük atalar kıblegahına!
Sadece atalar kıblegahına tükürseler iyi, ittihatçılar ( Enver-Talat-Cemal üçlüsü) ve avanesi  koca bir devletin de idam fermanını imzaladılar.
Almanlara figüranlık ettiklerini anladıklarında artık çok geç olmuştu. İşte bu Batı anlayışı. Kendi menfaati için kullanır ve atar. Dün böyleydi. Bu gün de böyledir.

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 
 
 
 

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahfi EĞİLMEZ
Mahfi EĞİLMEZ Hayat Hikayesine tıklayarak gidiniz!

 

HİTİT TOPRAKLARINDA

Geçen hafta Çorum'da Hitit Festivali vardı. Festival dolayısıyla Çorum Müzesi'nde bir konferans verdim ve 'Hitit Ekonomisi' başlıklı çalışmamın müsveddelerini ilk kez tartışmaya açtım. Ardından 'Hattuşa'ya Mektup' yarışmasının ödül töreni yapıldı. Birincilik ödülü 500 milyon lira olduğu ve 3-5 sayfalık bir mektupla katılmak mümkün olduğu için Çorumlu gençlerin bu yarışmaya ilgi göstereceğini ve dolayısıyla en az bir kaç bin mektup geleceğini sanmıştım. Çorum'dan Gazanfer Eryüksel arayıp da yarışmaya toplam 30 mektup geldiğini söylediğinde hayal kırıklığına uğradım. Yarışmanın birincisi Ahmet İlbars oldu.
Bu yılki Hitit Festivali'nin bir yeniliği de Hitit Moda Defilesi idi. Tekstil yüksekokulu mezunu olan 20 yaşındaki Ayşenur Şahinci'nin Hitit kıyafetlerini bir defile ile sunacağını ilk kez Çorum'dan Ali Alakoç'dan öğrenmiş ve çok heyecanlanmıştım. Defile, Anitta Otel'de yapıldı. Çorum'da ne zaman bir faaliyet olsa Anitta Otel'e gidiyoruz ve her zaman büyük misafirperverlik görüyoruz. Defilede 30'dan fazla giysi sunuldu. Elbiseler, kumaşlar, dikişler ve sunum çok iyiydi. Ayşenur Şahinci bir ay gibi kısacık bir süre içinde müthiş bir iş başarmış. Ayşenur'u bu başarısının yanı sıra asıl olarak Çorumlu gençlere örnek olduğu için kutlamak istiyorum. Bu defileyi destekleyen Ece Grubu, Hakkı Bilal Mağazacılık A.Ş., Uğur Makine Grubu ile bu defileye katkıda bulunan diğer kişi ve kurumları da kutluyorum. Ne var ki bütün bu tanıtım faaliyetlerine hep aynı kişiler ve kurumlar destek oluyor. Artık bu işlere Çorum esnafının da gücüyle orantılı olarak katkı yapması gerekli.

Vali Erhan Tanju, çok anlamlı bir işe girişmiş ve eskimeye, yıpranmaya yüz tutmuş kazı fotoğraflarını hem onarttırmış hem de dijital arşive geçirmiş. Çok doğru bir sloganı var: 'Bu iş leblebiyle olmaz. Tanıtımın merkezine Hititleri koymamız gerekir' diyor. Belediye Başkanı Turan Atlamaz da tanıtım için kolları sıvamış. Hitit temasını da içine alan bir dizi filmin Çorum'da yapılması fikrini ortaya atıyor. Gerçekten de arkeolojiyi ve kazıları içine alan bir dizi çekilebilir.

Hitit topraklarına gitmişken Alacahöyük ve Hattuşa'ya uğramamak olmazdı. Alacahöyük'ü otlarla kaplanmış halde bulduk. Bir süredir kapalı olan müze açılmış ama biz gittiğimizde elektrikler kesik olduğu için karanlıkta dolaştık müzeyi. Hattuşa ise oldukça iyi durumda. Otları temizlenmiş, bakımlı. Hattuşa kazı heyetinden Ayşe Baykal Seeher, arkadaşlarıyla birlikte bundan 3 bin 500 yıl önceki tekniği kullanarak kerpiç tuğlalar üretiyor ve bunları kentin girişindeki temel sur taşlarının üzerine yerleştiriyor. Böylece surlar görsellik kazanıyor ve Hattuşa'nın eski Mısır kentlerine göre en önemli dezavantajı giderilmeye çalışılıyor. Bu çalışma eğer aynı yerdeki yamaç evine de taşınabilirse gerçekten müthiş olacak. Ayşe Baykal Seeher ile ayaküstü sohbet ettik. "Biz" diyor "çok amatörce giriştik bu işe. Bu kadar çaba ve para gerektireceğini bilsem korkar, girişmezdim." Ve ekliyor: "Hitit kralları bu işleri kesinlikle kölelere yaptırmışlar, başka türlü olamaz." Kazı heyeti başkanı Jürgen Seeher'e, eşi Ayşe Baykal Seeher'e ve bütün kazı heyeti ile onları destekleyenlere teşekkür borçluyuz.

Hattuşa ile Alacahöyük arasındaki bakım farkını yaratan şey sponsorluk müessesesi. Hattuşa'yı Alman Arkeoloji Enstitüsü ve JTI destekliyor, Alacahöyük'ü destekleyen yok. Devletin ayırdığı parayla da bu kadar oluyor. Özel kesimin bu çok önemli antik kente sahip çıkması gerekiyor. Bizim için büyük bir hazine olan bu geçmişi yabani otlara terk edemeyiz.

Dönüş yolunda Sungurlu'da Mavi Ocak Motel'de mola verdik. Biz oradayken iki otobüs Japon geldi yemeğe. Onlarla Hattuşa'yı gezerken de karşılaşmıştık. İki günde bir Japonların turlarla gelip buraları gezdiğini anlattı Mustafa Mavi. Binlerce kilometre öteden gelen Japonlar, 3 bin yıl arayla aynı toprakları paylaştığımız Hititlere bizden fazla ilgi duyuyor.

Not: Hahfi EĞİLMEZ'DEN Tabibimiz üzerine sitesinden alınarak dergimizde yayınlanmıştır!

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 04

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 
 04

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Selma GÜRSEL
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi
 
YANMAZ TAVA BÖREĞİ
Malzemesi
Kişi başına 1 hazır böreklik yufka
İstenildiği kadar sucuk
Yarım çay bardağı sıvı yağ
Bir kaşık margarin veya tereyağı
            Kullanılacak sucuğun zarı soyularak ince olarak kargal olarak doğranır.
            Yufka temiz bir yere serilerek bir kaşık sıvı yağ güzelce ekilir. Sonra alt kısmı dörtte biri kadar katlanarak kangal sucuklar düzgünce yufkanın üzerine konulur bir kaşık sıvı yağı sucukların üzerine ekilir. Yufkanın karşı karadı sucukların üzerine kapatılır. Bir yemek kaşığı sıvı yağı ekilerek diğer kanatlar kapatılarak Yanmaz Tava böreği dört köşe haline getirilir.
            Isıtılmış tavaya nohut kadar tereyağı konularak eritilir ve yanmaz tava böreği iki tarafı kızartılınca tavadan alınır. Tereyağı ile bir tarafı hafifçe yağlanır. Hafif soğuyunca bıçakla 4 parçaya bölünerek servis yapılır. 
            İstenirse içinin harcı beyaz peynir, kaşar peyniri, diğer peynirler, kavrulmuş kıyma, haşlanmış rendelenmiş patates konularak da yapılabilir.

 

 

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 06

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mehmet KARADAĞ
Mehmet KARADAĞ Hayat Hikayesi
ÇORUM İLİNE
Şöyle bir baktım ki Çorum İline
Türküsünü söylemek geldi dilime
Hasreti kor ateş oldu gönlüme
Gönül turnam uğrar Çorum İline
 
Alaca’dan Sungurlu’ya uğrayın
İskilip’ten Oğuzlar’a turlayın
Mehmet Dededen himmet sağlayın
Gönül turnam uğrar Çorum İline
 
Dodurga, Osmancık ihmal etmeyin
Çatak dağını silip gitmeyin
Kargı yaylasından öte yetmeyin
Gönül turnam uğrar Çorum İline
 
Konun derim Laçin Dağına
İnin Mecitözü ilçe özüne
Uğrak verin Ortaköy yüzüne
Gönül turnam uğrar Çorum İline
 
Bayat’ı unutman selam söyleyin
Boğazköy’de dost gönül eyleyin
Evren’de de dosta sitem etmeyin
Gönül turnam uğrar Çorum İline
 
KARADAĞ’IM der ki turna gönüldür
Çabuk geçen dostlar ömürdür
Buda bizlere can Hak’tan emirdir
Gönül turnam uğrar Çorum İline
07/07/2010

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 
 07

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Arap KURT
Arap KURT Hayat Hikayesi
UZAK DURMA ÖYLE
Bir sancı başladı içime düştüğünden beri
Alnımda dindi rüzgâr
Bağrımda iz; yağmur dövmesi
Korku: kuruturum korkusu
Hazan dediğin ne ki
Sadece gül benzinin solması
Ölüm: ömrüm dediğin yaprakların
Sevgimden yoksun dökülmesi
 
Ben senin baharınım
Başak bereketli yazın
Son güzün
Kışa meyilli hüznün
 
Vakit umudu biçme vaktidir
Acının hasadı mevsim ötesi
Aldırma aynalara
Sırrı kendine kalsın
Mahkûm olsun yüzündeki çizgiler
Anlamsız gülüp de yorma kendini
Sussun artık
Gönlü hicrana salan ezgiler
 
Uzak durma öyle
Haydi, beriye gel
Daha beriye
Sokul içime
Ben senin baharınım
Başak bereketli yazın
Ben senim
Sen bensin işte
 
Düşüncesi bile acı
Kalan ömrümün senden yoksun geçmesi
Hangi tohum ister ki
Düştüğü yerde kurumayı
Canda can bulmak değil mi?
Toprak denilen dosta köklerin sarılması

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 
 
  08

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Şükrü GÜLTEPE
Şükrü GÜLTEPE Hayat Hikayesi
VEFASIZ DOSTLAR
Bahçeye vardım güller kurumuş.
İnsanlar alemini kinler bürümüş.
Amansız dağların karı çok imiş,
Hazana döndürdü rüzgarın beni.
 
Bahçenin başına varamaz oldum
Ağladı gözlerim silemez oldum.
Doğru yolu gördüm sapmaz oldum.
Vefasız dostlarda kalamaz oldum
 
İnsanlar vefasız halden bilmiyor.
Düşenin halini kimse görmüyor.
Bilet alsam bile kimse gülmüyor.
Ömür bitmeyince insan ölmüyor.
 
Çalışmak istedim iş bulamadım.
Şu fani dünyada hiç gülemedim.
Sağlık uçtu gitti bende bilmedim,
Vefasız dostlarda kalamaz oldum.
 
Şükrü yazarsın derdin bitmiyor.
Virane yerlerle bülbül ötmüyor.
Paran olmayınca hayat gitmiyor,
Vefasız dostlarda kalamaz oldum
31,01,2002 Şükrü GÜLTEPE

 

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR!

1

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.

1

Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

179 SAYI 25 Ocak 2014 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız!