 |
YIL
15 SAYI 174 25 Ağustos 2013
|
 |
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL
30 AĞUSTOS ZAFER
BAYRAMI
-
Mustafa TURAN
26 AĞUSTOS’UN TÜRK TARİHİNDEKİ YERİ VE
ANLAMI
-
Mustafa Nevruz SINACI
DEF'COTO SULTA
-
İsa KAYACAN NAZLI’NIN BUZ PATENİ ŞAMPİYONLUĞU
-
Mahfi EĞİLMEZ HİTİTLERDE BAYRAM
-
Selma GÜRSEL DÜĞÜL AŞI
-
Adile TÜRKMEN
SONBAHAR PINARI
-
Rıza HARDAL
BU KUTSAL GÖREVDE
-
Üzeyir Lokman ÇAYCI
BANA YETTİ ACILARIM
-
-
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI
Türkiye
Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin
Ulusal Bayramı olarak her yıl 30 Ağustos günü Zafer
Bayramı Türk Milletinin büyük bir coşku içerisinde
kutladığı ulusal bayramlarından birisidir!
I. Dünya
Savaşı bittiğinde Osmanlı Devleti; İtilaf Devletleri
ile 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması,
koşulları itibariyle Türk topraklarının tamamen
işgalini hedef alıyordu. 10 Ağustos 1920 tarihinde
Osmanlı Devleti İtilaf Devletleri arasında imzalanan
Sevr Antlaşması da Türk milletinin yok sayılmasına
neden olan çok ağır koşullar bulunmakta idi.
Türk milleti
bu antlaşma hükümlerini hiçbir zaman kabul
etmediğini, Atatürk’ün önderliğinde başlattığı
bağımsızlık mücadelesi ile bütün dünyaya ilan
etmiştir.
19 Mayıs
1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla, Kurtuluş
mücadelesine başlamış oldu. Türk Milleti, Mustafa
Kemal’in yapacağına güvenerek önderliğini kabul etti
işgal kuvvetlerini Ülkemizden kovmanın ve
topraklarımızda bağımsız olarak yaşamak için
zorluğunu bilerek büyük bir hamle yapmaya girişti.
Amasya Genelgesi’nin yayınlanmasının ardından
yapılan Erzurum ve Sivas Kongreleri ile Anadolu bir
tek vücut olundu. Misak-ı Milli sınırları içinde
Türk Vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı,
düşmanla mücadele kararı alınmış oldu. Terhis
edilmiş ordu toplandı Türk evlatlarının oluşturduğu
düzenli ordu ile savaşa başlandı.
23 Nisan
1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruldu.
Memleketin yönetim hakkı Türk milletine verilmiş
oldu. Ankara’da Kurtuluş Savaşı’nın yönetildiği
merkez olmuştu.
Ermeniler;
Fransızların kışkırtmaları ile 7 Mart 1919’dan 6
Eylül 1921’e kadar; Adana, Kozan, Haçin (Saimbeyli),
Şar, Göksun, Zeytun (Süleymanlı), Maraş bölgelerinde
binlerce masum insanın ölümüne, onlarca köy ve
kasabanın tahribine sebep oldu. Doğu Anadolu’da
yaptıkları katliamları aynen burada da yaptılar.
Ermeni isyanının en kanlı bölgesi, daha önce on
Ermeni isyanı yaşanmış Saimbeyli ile 6 Ermeni isyanı
yaşanmış Süleyman’lı oldu. En son olarak, 6 Eylül
1921’de Zeytun (Süleymanlı)’daki isyan bastırıldı ve
Ermeni çetelerinin savaşma azimleri kırıldı.
10 Ocak 1921
Yunanlılar, 22 Haziran 1920'de Eskişehir'i alarak,
Ankara'ya kadar ilerleyip, milli hareketi ortadan
kaldırmak için harekete geçti. Bu arada düzenli
ordu, Çerkez Ethem isyanı ile uğraşmaktaydı. I.
İnönü Savaşı ile Yunan ilerleyişi 10 Ocak 1921'de
durduruldu ve geri çekilmeleri sağlandı.
23 Mart
1921tarihinde Yunanlılar ’a itilaf devletleri destek
verdiler. Yunanlılar tekrar geniş bir cepheden
saldırıya geçti. Mustafa Kemal Türk ordusuna “Hattı
müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün
vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın
kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.” emrini
verdi. Yunan ordusu İnönü mevzilerinde ikinci kez
durdurularak geri püskürtüldü.
II. İnönü Muharebesi 23 mart-1 Nisan 1921
Sakarya Meydan
Muharebesi 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri
arasında yapılan Türk milletinin savunma durumundan
taarruz durumuna geçtiği önemli savaş olarak da Türk
Tarihe geçti. Sakarya Meydan Muharebesinden sonra,
Mustafa Kemal’e TBMM tarafından, “Gazi” Unvanı ve
“Mareşal” Rütbesi verildi.
Sakarya Savaşı
sonunda Ülkemizi işgal eden güçlerin büyük bir
taarruzla tamamen yok etme kararı alındı. 1922 yılı
Ağustos ayına kadar savaş hazırlıkları tamamlandı.
Yeni silahlar alındı. İtilaf Devletleri tarafından
tahrip edilerek kullanılmaz hale getirilen toplar
onarıldı. Mühimmatların elde edilmesi ve savaş
eğitimlerinin tamamlanması ile ordu hazır hale
getirildi.
Mareşal Gazi
Mustafa Kemal Başkomutanlığında Türk Ordusu 26
Ağustos 1922’de düşmana saldırdı. Türk Ordusu,
Düşman mevzileri bir saat içerisinde ele geçirildi
Büyük Taarruz 26 Ağustos 1922 yılında başlayan, 30
Ağustos1922 'ta Dumlupınar'da Mustafa Kemal'in
başkumandanlığında zaferle sonuçlanmış oldu. 30
Ağustos’ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar
esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı
Trikopis’te vardı. Yunan ordusu İzmir’e kadar takip
edildi ve 9 Eylül 1922’de İzmir tamamen düşmandan
temizlendi. Artık Türk milleti vatanını tamamen
düşmandan temizlemiş oluyordu.
Bu savaş,
Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için
“Başkomutanlık Meydan Muharebesi” olarak
adlandırıldı. Başkomutanlık Meydan Muharebesi'ni
anmak için kutlanan Türk Milletinin Bayramdır.
30 Ağustos
sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı
günü temsil eder. Ve bu nedenle de Zafer Bayramı,
ilk olarak 30 Ağustos 1923 günü Afyonkarahisar,
Denizli, Kahramanmaraş, Ankara ve İzmir'de
kutlanmıştır. Resmî olarak Zafer Bayramı ilân
edilmesi 1935 yılının Mayıs ayında olmuştur.
Zafer Bayramı,
tüm yurtta törenlerle kutlanır. Devlet erkânı ve
birçok vatandaş, Ankara'da Anıtkabir'i, diğer
illerde de anıt ve şehitlikleri ziyaret edip,
Mustafa Kemal Atatürk'e, silah arkadaşlarına ve
komutasında savaşmış askerlere şükranlarını sunar.
Hemen hemen her yerleşim yerinde, askerî birlikler
geçit törenlerine katılır. Ayrıca dış
temsilciliklerde de çeşitli kutlamalar yapılır.
30 Ağustos
günü, Türkiye'de resmî tatildir.
30 Ağustos
gününde Her yıl, Harp Okulları ve Astsubay Meslek
Yüksekokulları bu tarihte mezun verir. Tüm subay ve
astsubay rütbe değişiklikleri bu tarihte geçerli
olur.
Zafer
Bayramınızı Kutlar Nicelerine ermemizi dilerim!
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mustafa TURAN |
Mustafa TURAN Hayat Hikayesi
|
-
26 AĞUSTOS’UN TÜRK TARİHİNDEKİ YERİ ve
ANLAMI
-
Milletlerin ve devletlerin yaşamlarında bazı
zamanlar ve bazı olaylar vardır ki, hayati öneme
haizdirler. Mazi, hal ve istikbal köprülerini sağlam
tesis eden milletlerin çağdaş bir yapıya
kavuşarak,gelişip yükselecekleri ve varlıklarını
ilanihaye devam ettirecekleri tabidir.
-
26 Ağustos 1071 Malazgirt zaferi ile,
Atatürk’ün başkomutanlığında 26 Ağustos 1922’de
başlayıp 30 Ağustos zaferi ile neticelenen Büyük
taarruz, Türk tarihinin seyrini değiştiren
olaylardandır.
-
26 Ağustos 1071;Feth-i Mübin’in müjdesi,
Anadolu’yu yurt edinmenin ve vatan sevgisinin bir
ifadesidir.
-
26 Ağustos 1922 ise; Anadolu’nun sonsuza
dek Türk yurdu kalacağını, dünyaya ilan eden bir
milletin gür sesi ve fırtına olup düşmanı denize
döken kuvvetli nefesidir.
-
Aslında Ağustos ayının her günü Türk
zaferleriyle doludur. Tarihin en kesin neticeli ve
iki saatlik meydan savaşı olan Mohaç ile Ertuğrul
Gazi’ye Bizans sınırında bir dirlik verilmesine
sebep olan Yassı Çemen savaşı da Ağustos
zaferlerindendir.
-
Bütün
zaferlerimizde olduğu gibi, Ağustos zaferlerimizin
temelinde yatan neden de, bizdeki vatan sevgisidir.
Bilindiği üzere bizde vatan kutsaldır. Çünkü hadiste
vatan sevgisinin imandan geldiği ifade edilir. Hatta
Vatan Namus olarak telakki edilir. Onun için ona kem
bakan gözler oyulur, ona uzanan eller kırılır.
”Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla
sulanmadıkça terk olunmaz ”ilkesi kanun kabul edilir.
Bu bağlamda Napolyon der ki: “İnsanları yücelten iki
büyük meziyet vardır. Erkeğin cesur, kadının namuslu
olması! Bu iki meziyetin yanında hem kadını hem de
erkeği şereflendiren iki fazilet vardır. İcabında
tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına
bağlı olmak. İşte Türkler bu meziyetlere ve fazilete
sahip kahramanlardır. Bundan dolayıdır ki, Türkler
öldürülebilir lakin mağlup edilemezler.”
-
Eskiden
Türk ordusu İlkbaharda sefere çıkar, genellikle
Ağustos ayında düşmanla karşılaşır ve kısa sürede
zaferi kazanarak kıştan önce geri dönerdi. İşte bu
sebepledir ki, Ağustos ayı zaferler ayı olarak
tarihimize geçmiştir.
-
Tarihimizde önemli bir yer tutan Ağustos
zaferlerimizin anlamını düşünerek tümünü 26 Ağustos’un
içinde toplayıp özet olarak sunmak gerekirse, çok
önemli yorumlar ve neticeler ortaya çıkar.
-
Peki o
halde taşıdığı anlam itibarıyla 26 ağustos nedir?
-
26 Ağustos; Bizans’ın kalesine atılan bir gol,
Altaylardan Viyana’ya uzanan bir yol ve “Ordular ilk
hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” diye kalkan bir koldur.
-
26Ağustos;Malazgirtte kükreyen Alparslan’dır. Surlara
bayrak asan Ulubatlı Hasandır. Dumlupınar da
Başkomutan, Çanakkale’de patlayan volkan, Sakarya’da
akan alkan ve yurdunu alçaklara çiğnetmemek için
toprak altında kefensiz yatandır.
-
26
Ağustos; Ünü şahikalara yükselmiş kahramanlık
destanları hayranlıkla dinlenen muzaffer bir ordunun,
her zaferin yad edilişinde inleyen bir Anadolu’nun
Hak’kı, haklıyı ve mazlumu kaldırıp, zulmü çiğneyen
bir milletin yükselişidir.
-
26
Ağustos; Türk’ün kendine güveni olan değişmez bir
kanaat, düşmanın üzerine uçmak için takınılan bir çift
kanat ve harp meydanlarında icra edilen üstün bir
sanattır.
-
26
Ağustos; Şehadetleri dinin temeli olan ezanlarımızın
gür sesi, bağımsızlığımızın sembolü istiklal
marşımızın bestesi ve milletimizin neşesidir.
-
26
Ağustos; Bize açılan saadet kapısı, İstanbul’un
fethedilmesine zemin oluşturan fethin altyapısı ve
ebedi olarak Türk yurdu kalacağını tescil eden cennet
Anadolu’muzun tapusudur.
-
26
Ağustos; İlelebet üzerinde yaşayacağımız yurt ülküsü,
İlây-ı Kelimetullah uğrundaki bir milletin zevkli
çilesi, kahramanlık tarihimizin öyküsü, uğrunda seve
seve can verilen yurdumuzun süsü ve bağımsızlığımızın
ölçüsüdür.
-
26
Ağustos; Attığını vuran, tuttuğunu koparan bir bilek,
esareti, korkuyu ve tembelliği lügatinden silen bir
yürektir.
-
26
Ağustos; ”Ya istiklal,ya ölüm” parolasıyla cepheden
cepheye koşan bir vatandaş, “O ruku olmasa dünyada
eğilmez başlar” mısrasında ifadesini bulan onurlu bir
baş ve bu cennet vatan için verilen kutsal bir
savaştır.
-
26
Ağustos; Ne doğuda Çin seddinin, ne kuzeyde
buzulların, ne güneydeki çöllerin, ne de batıdaki
kuvvetli orduların hızını kesemediği coşkulu bir sel,
kılıcı ve kalemiyle yiğitliğini tarihe altın harflerle
yazan mutlu bir eldir.
-
26
Ağustos; Maziyi âtiye bağlayan kuvvetli bir bağ,
uygarlık yolunda başkalarının hayalinin dahi
ulaşamadığı görkemli bir dağ ve Türk toplumunun önüne
aydınlık ufuklar açan bir çağdır.
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
-
DE’FACTO SULTA
- Neredeyse yarım asırdır
devletin düzeni bozuk.
-
Milletin
üstüne kâbus gibi çöken darbeler; eşitlik, hak, adalet ve hukuk
düşmanlığı de’facto (resmen olmasa da fiilen) hükmünü sürdürüyor.
-
Rejim,
haklı, doğru-dürüst, ilkeli, onurlu ve sorumlu yurttaştan yana değil;
Zengin, güçlü, paralı, onursuz, hırsız-yolsuz, milli servet ve
kaynakları sorumsuzca israf eden, peşkeş çeken saltanat ve sulta
unsurlarından yana.
-
Milli
tarih-Milli hafıza, manevi değerler ve doğal stabilizatölere (temel
toplumsal ilke ve denge unsurlarına) inadına bir direniş, başkaldırı,
güzel adet, örf, ahlâk ve geleneklere karşı red bilinci oluşturulmaya;
bunun yanı sıra “sorumluluk bilincinden arınmış, ilkesiz-onursuz ve
sorumsuz birey” yani, prototip insan yaratılmaya çalışılıyor.
-
Bu uğurda
yıllardır uygulanan psikolojik savaşla; Vatandaşın beynine,
bilinçaltına, onu ümitsizlik, başarısızlık, hayal kırıklığı, kâbus,
karamsarlık ve hüsrana sürükleyecek, hak yolunda-millet hizmetinde
mücadele gücü ve direncini yıkacak-kıracak olumsuz mesajlar ve
yönetimi denetleme iradesini ortadan kaldıracak sistematik telkinler
empoze ediliyor.
-
Öyle ki;
Halkın bilinçaltından toplumsal görgüler, örfler, adetler ve yasa
kavramının ifade ettiği algılar, yozlaştırılmaya, çürütülmeye,
anlamsızlaştırılmaya çalışılıyor. Bilincin bu özelliğinin keşfedilmesi
ve teknolojinin de ilerlemesiyle, Subluminal Teknik yani bilinçaltına
gizli mesaj gönderme yöntemiyle, samimi dindarlık ve özellikle saf
(arı-duru) Müslümanlığa karşı; Dinler arası diyalog ve ılımlı İslâm
gibi Watikan’ın menfur yöntemleri kullanılıyor.
-
Psikolojik
savaş sürecinde bu mesajları bilinçaltına gönderme, aktive etme,
çeşitli illegal yol ve yöntemlerle yapılmakta. Örneğin müzik, dizi,
sıradan program, normal ve çizgi film, açık oturum, münferit
hitap-sohbetlerle haber programlarının ses/görüntü altına insan
kulağının duyamayacağı ama bilinçaltımızın algılayabileceği düzeyde
‘çok hassas’ dalga boyunda mesajlar yerleştirmek suretiyle insanlar
üzerinde tahribat, akıl ve hafızalarda tahrifat yapıyorlar. Bazı
siyasi partiler bile 25. kare denilen bu yöntemi zaman zaman
kullanmaktan geri kalmıyor. Ekolojik denge, doğal doku ve bedensel
tehdide yönelik DNA, RNA bozucu tohum kodlaması, sanayi kirliği,
biyolojik savaş ve hormonal baskı da cabası.
-
Elli yılı
mücavir bu süreçte Depresif ve şizofrenik, paralize bir yapı oluştu.
İnsanların ruh beden imtizacı, vücut kimyası ve zihinlerini senkronize
edecek, dengeleyebilecek sosyal ilâç ve unsurlar bir bir yok edildi.
Buna paralel cinnet, cinayet, şiddet eğilimi ve gerilim arttı.
İnsanlarımız artık geleceğinden umutsuz, yaşama sevincini yitirmiş,
karamsar ve mutsuz.
-
İşte bu
nedenle, Cumhuriyet’in temel (Atatürk) ilkeleri, insan hakları ve
hukuka aykırı ayrıcalık, dokunulmazlık ve imtiyazlar ısrarla
korunuyor. 27 Mayıs’tan bu güne demokrasi, hak, adalet, eşitlik ve
hukuk kavramları muâllakta.. Seçimden siyasete, siyasetten başıboş
piyasa (!) ekonomisine kadar şaibe bulaşmadık yer kalmadı.
Cumhuriyet’in vazgeçilmezi ve temel ilkesi olan halk’a hizmet, art
arda yaşanan hezimetler (kaos, kriz, bunalım ve buhran), eza, cefa,
haksızlık, yolsuzluk ve aralarında ‘başbakan, bakan, parlamenter,
general, emniyet müdürü, rektörler ile şehir ve büyük şehir belediye
başkanları’ da bulunan bit, pire, kene, sülük ve vampirlerce yapılan
sömürü, suiistimal ve hortumlarla halk canından bezdirildi.
-
Kamu
vicdanını derinden sarsıldı, rencide edildi, yaralandı.
-
Türkiye’de
yaşamak adeta bir zulüm ve işkence halini aldı.
-
TBMM’nin
Genel Kurul duvarında “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” yazılı.
549 kişi her gün bu temel emir ve ilkeye bakarak el kaldırıyor. Hani
‘Milli İrade’?
-
Amma bu
“EL’LER” ne hikmetse bir türlü, haksızlık, yolsuzluk, yalan-talan,
vurgun ve soyguna, saltanat ve sultaya “DUR” demiyor. Ortalıkta
dosyalar uçuşuyor, kimse Hâkime, Savcıya gidemiyor. Cumhuriyet’in
savcıları ‘hak-adalet adına” durumdan vazife çıkartmıyor.
-
NEDEN? Çünkü, ülkemizde DE’FACTO
saltanat ve SULTA hakim de ondan!...
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi |
- NAZLI’NIN BUZ PATENİ ŞAMPİYONLUĞU
-
Her canlı, hareket ediyor, düşünüyor, hedef
veya hedefler tespit ediyor. Bu hedeflerin ulaşılması için gayret gösteriyor.
-
Nazlı Aykut torunum. Gelecek için hayalleri
var, hedefleri var. Düşünce bazından eyleme dönüştürmek istiyor. Başlangıç
çalışmaları var düşündükleriyle ilgili. Başarılı görünüyor maşallah. Bir masal
anlatımıyla dile getirdiklerinden Nazlı’nın:
-
BUZ PATENİ SEVGİSİ
-
Nazlı buz pateni sevgisiyle ilgili şöyle bir
düşünce oluşturmuş zihninde. Şampiyonluğa kadar gitmek istiyor. Buyurun
Nazlı’nın anlatımından dinleyelim:
-
Sevgili arkadaşlar; Merhaba. Benim adım Nazlı.
Ankara, Özel Arı Okullarının 4-A sınıfında okuyorum. Şimdi sizlere buz
pateniyle ilgili bir düşünce yumağı sunmak, anlatmak istiyorum:
-
19 Şubat 1999 tarihinde çok karlı bir kış
gününde Nazlı diye küçük bir kız çocuğu, daha henüz doğmamış, annesinin
karnında doğmayı bekliyormuş. O gün annenin karnı sancılanmaya başlamış ve
acilen hastaneye, doktora gitmişler. Anne ameliyat olmuş ve dünyaya “Nazlı”
adında bir bebek gelmiş.
-
Orada Nazlı’nın, babası, anneannesi, dedesi
iki de teyzesi varmış. Nazlı’yı görünce hemen kucaklarına almışlar.
-
Yıllar geçmiş ve bu kız büyümüş. 3 yaşında buz
patenine merak salmış. Annesi O’nu 5 yaşında bir kulübe yazdırmış ve böylece
devam etmiş. O gün bu kız, buz pateninde Dünya Şampiyonu olmak istemiş. Bu
azmi ve kararlılığı O’nu şampiyonluğa yükseltmiş. İlk önce Türkiye
şampiyonasında birinci olmuş ve daha sonraki yıllarda, Dünya Şampiyonluğuna
katılmış. Dünya Şampiyonluğunda da birinci olarak, ülkesine madalya
kazandırmış.
-
NAZLI’NIN HEDEFLERİ
-
Nazlı’nın yukarıdaki anlatımı kendisinin
hayali ve hedefini gösteriyor. Çocukların, bütünüyle insanların hayali ve
hedefinin, hedeflerinin olması ne güzel ve anlamlı değil mi?
- Gelecek düşüncesi, planları ve hedefleri olmayan insanların geleceği
olabilir mi?
-
NAZLI SORUYOR
-
Nazlı bazı bilgiler derlemiş. “Bunları biliyor
musunuz?” diye soruyor. Bunlarla ilgili bilgiler efendim. Buyrun:
-
1- Elektrikli sandalye bir dişçi tarafından
icat edilmiştir.
-
2- Hindistan’da oyun kağıtları yuvarlaktır.
-
3- Zürafaların ses telleri yoktur.
-
4- 18 Şubat 1979 tarihinde Sahra Çölü’ne kar
yağmıştır.
-
5- Kangurular geri geri yürüyemezler,
-
6- Yunuslar bir gözü açık uyurlar,
-
7- Bir karınca kendi ağırlığının 50 katını
taşıyabilirmiş.
-
SONUÇ
-
Torunum Nazlı Aykut’un dünyasında yer alanlar
bunlar. O düşünüyor, gelecek için kendi çerçevesinde planlar yapıyor.
Araştırıyor, derlemelerinin sonuçlarını arkadaşlarıyla paylaşıyor. Nazlı’nın
gelecekte düşünceleriyle birlikte gelişmesi ve planladığı başarıların sahibi
olması dileklerim ve tebriklerimle Nazlı’yı ve O’nun gibi düşünen
çocuklarımızı kucaklıyorum efendim.
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
|
|
5 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mahfi EĞİLMEZ |
Mahfi EĞİLMEZ
Hayat Hikayesine tıklayarak gidiniz! |
-
-
Anadolu'da bayramlar uzun süreli
oluyor. Bu, yeni bir şey değil. Hititlerin bayramları da hem sayıca çok hem
de uzun süreliydi. Üstelik genel bazı bayramların yanı sıra her kentin
kendine özgü bayramları da vardı. Yalnızca başkent Hattuşa'da kutlanan
bayramların sayısının 16 olduğu biliniyor. Bunların her birinin süresi üç
gündü. Dolayısıyla bu bayramların toplamı 45 gün sürüyordu. Bunlara bir ay
süren Purulli bayramını da eklersek bayram kutlamalarının 75 günlük bir
süreye yayıldığını, bir başka deyişle yılın dörtte birini kapsadığını
anlamış oluruz.
Bu bayramlara halkın katılımının ne derecede olduğunu, işlerin bayramlar
süresince tatil edilip edilmediğini bilmiyoruz. Buna karşılık bayramların
bir bölümünde şarkıcı, çalgıcı, gösterici gibi kişilerin görev aldığını
bildiğimiz için halkın katılımının da söz konusu olduğunu kabul etmemiz
gerek. Bazı bayramlar başrahip konumunda olan kralın, kraliçenin ve devletin
önde gelen görevlilerinin katılımıyla sınırlıydı. Buna karşılık Purulli
bayramı, bir bayramdan çok bir festival havasında yapılırdı. Amacı
ilkbaharın gelişini kutlamak, doğanın yeniden canlanmasını selamlamaktı.
Bayram kutlamaları sırasında Hitit efsanelerinin en ünlüleri olan cennetten
düşen ay, cennet krallığı, Ullikummus'un şarkısı, İlluyanka efsanesi,
Telipinu efsanesi canlandırılırdı. İlkbaharın kışı yenmesinin, bir başka
deyişle doğanın yeniden doğuşunu kutlamanın bayramı olan Purulli bayramında
canlandırılan İlluyanka efsanesi, özetle Fırtına Tanrısı ile dev yılan
İlluyanka arasındaki savaşı anlatır. Bu savaşta Fırtına Tanrısı,
İlluyanka'ya yenilince bütün tanrıları yardıma çağırır. Tanrıça İnara duruma
el koyar ve bir festival düzenler. Amacı festivale İlluyanka'yı da çağırıp
sarhoş etmek ve onu Fırtına Tanrısı'na teslim etmektir. Bu planını
gerçekleştirmek için Hupaşiya adlı bir ölümlüden yardım ister. Hupaşiya bu
yardıma Tanrıça İnara ile yatma koşuluyla razı olur. Tanrıça İnara
süslenerek İlluyanka'nın inine gider ve onu festivale davet eder. Festivalde
gerçekten de sarhoş olan İlluyanka'yı Hupaşiya bir ip ile bağlar ve Fırtına
Tanrısı'na teslim eder. Fırtına Tanrısı İlluyanka'yı öldürür ve böylece
ilkbahar, zorlu bir savaştan sonra kışı yenmiş ve dünyaya yenilenmeyi,
yeniden doğuşu geri getirmiş olur. Efsanenin son bölümünde Tanrıça İnara,
kendisine yardım eden ölümlü Hupaşiya'yı anlaşmalarına sadık kalmadığı için
öldürür.
İlluyanka efsanesi değişik versiyonlarla sonraki uygarlıklara da yansımış ve
günümüze kadar gelmiştir. Bugünkü bahar bayramı şenliklerinin kökeninde bu
efsane ve baharın gelişi, ya da başka bir ifadeyle doğanın yeniden
canlanması sevinci yatmaktadır.
MÖ 13. yüzyılın ikinci yarısında tamamlandığı anlaşılan Yazılıkaya açık hava
tapınağı Hattuşa'nın yaklaşık iki kilometre kadar kuzey doğusunda yer
almaktadır. Büyük kayalara oyularak yapılmış tanrı resimleri büyük bir
buluşmayı canlandırmaktadır. Hitit panteonunun en önemli tanrıları ile
tanrıçaları karşılıklı kayalar üzerinde baştanrı Teşup ile baştanrıça
Hepat'ın arkasında merkeze doğru yürüyüş halinde resmedilmiştir.
Yazılıkaya'nın içine girildiğinde burası insana küçük çapta bir arena, bir
stadyum duygusu vermektedir. Büyük olasılıkla büyük bayram ve festivaller
burada kutlanıyordu.
Hititlerin sosyal yapısını incelemenin en önemli katkısı günümüzde karşımıza
çıkan pek çok konunun Anadolu'da binlerce yıldan beri var olduğunu
kavramamızdır. Bugün bayramların ve dolayısıyla tatil sürelerinin
uzunluğundan ve bu sürelerin uzunluğunun bizim ekonomik anlamda geri
düşmemize yol açtığından şikâyet ediyoruz. Oysa Hititler bizden çok daha
uzun süreli bayramlara ve dolayısıyla tatillere sahip oldukları halde
çağının en ileri üç uygarlığından birisi konumuna yükselmişti.
Bayramınız kutlu olsun.
Not: Hahfi EĞİLMEZ'DEN Tabibimiz üzerine sitesinden alınarak dergimizde
yayınlanmıştır!
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
DÜĞÜLAŞI
-
MALZEMESİ: 5-6
porsiyon için.1 orta baş kuru soğan,bir yemek kaşığı
tereyağı veya 2 yemek kaşığı sıvı yağ,bir yemek kaşığı
salça veya büyük bir domates,5 yemek kaşığı kıyma,5 su
bardağı su,1 su bardağı Düğül (ince bulgur),gereği
kadar tuz. Soğanlar ince olarak doğranır.
-
Tencereye bir kaşık
tereyağı konulur. Üç kaşık kavrulmuş ya da çiğ kıyma
konulur. kıyma ve soğan ölünceye kadar kavrulur. Yarım
kaşık salça veya mevsimine göre domates doğranır.
-
Beş bardak soğuk su
ile karışım bu kaynatılır. Kaynayan suyun üzerine bir
bardak Düğül konularak pişene kadar beklenir.
-
Pişen aş sıcak sıcak
servis yapılır.
|






 |
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Adile TÜRKMEN |
Adile TÜRKMEN Hayat Hikayesi |
-
SONBAHAR PINARI
-
Bakma sitemime efkarımdandır.
-
Hüzünlü, hüzünlü esme ha dostum.
-
Varlıkla, yoklukta bir imtihandır,
-
Kahredip kadere küsme ha dostum!
-
-
Kurtuluş ne lafta, ne de sözdedir.
-
Kabuğa aldanma, gerçek özdedir.
-
Gönül bazen kışta, bazen yazdadır.
-
Yabanı bağrına basma ha kardeş.
-
-
Tohum kabuğu deldiği zaman,
-
Bahtıma gül açıp güldüğü zaman,
-
Allah’ın yardımı geldiği zaman,
-
Sakın aman verme hasma ha kardeş.
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Rıza HARDAL |
Rıza HARDAL Hayat Hikayesi |
-
BU KUTSAL GÖREVDE
-
Her Türk genci seve seve yapmalı
-
Bu kutsal görevi, kutsal görevi,
-
Karavana kazanından tatmalı,
-
Bu kutsal görevde, kutsal görevde!
-
-
Akşam geç yatarsın, sabah erken kalk
-
Bu kutsal görevi yap, hemen şipşak.
-
Şerefli silahın omuzuna tak,
-
Bu kutsal görevde, kutsal görevde!
-
-
Talim derler eğitimdir bir adı,
-
Eri, mareşali koruyor yurdu,
-
İçtima düdüğü, bandolar çaldı
-
Bu kutsal görevde, kutsal görevde!
-
-
En kutsal görevde nöbet beklemek,
-
Ondan sonra asker sırrı saklamak,
-
Vatanı uğruna canını vermek,
-
Bu kutsal görevde, kutsal görevde!
-
-
Her Türk sever yapar bu işi,
-
Yap kutsal görevde dökme gözyaşı,
-
Ya ŞEHİT oluyor, yahut da GAZİ
-
Bu kutsal görevde, kutsal görevde!
-
-
ŞEHİT oldum diye ana ağlama.
-
GAZİ oldum diye ciğer dağlama
-
Bu Vatanı düşmana paylama,
-
Bu kutsal görevde, kutsal görevde!
-
-
Vatan müdafaamız boyun borcumuz,
-
Böyle karılmıştır bizim harcımız.
-
Eli silah tutan yaşlı Gencimiz;
-
Bu kutsal görevde, kutsal görevde!
-
-
Anam diyor haydi oğlum ol GAZİ
-
Babam dedi ki ağlaman oğlu, kızı
-
HARDAL’IM der; sev koru yurdumuzu
-
Bu kutsal görevde, kutsal görevde!
-
19.09.2002 Çorum
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI Hayat Hikayesi |
-
BANA YETTİ ACILARIM
-
Sırt ağrıları gibi
-
Yamandı
-
Aralık soğukları
-
Düşlerime…
-
-
Paris süzüldü
-
Şiirlerimden
-
Demli çay gibi…
-
Gecenin karanlığında
-
Döktüm duygularımı…
-
-
Denizanası
-
Yarısını aldı
-
Ağrılarımın…
-
Londra’da
-
Kabardı tablolar,
-
Frakfurt’ta
-
Dil yarası sardı
-
Kuşlarımı…
-
-
Susuzluğuna
-
Uyandım
-
Beklentilerimin…
-
Bana yetti acılarım.
-
Mantes la Ville – 22.08.1998
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
1 |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL
yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
1 |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
175 SAYI 25 Eylül 2013 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız! |