YIL 15  SAYI 171  25 Mayıs 2013 

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1

 

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

 
Mahmut Selim GÜRSEL ÜLKEM İÇİN
Mahfi EĞİLMEZ HİTİTLERDEN GÜNÜMÜZE DERSLER 1
Mustafa Nevruz SINACI NİSYAN İLE MALÛL OLMAYINIZ..
Mustafa TURAN YORUMA AÇIK BİR SOHBET
Müslüm TUNABOYLU ANAYASA ÇALIŞMALARI SÜRERKEN
İsa KAYACAN RAMİZ MEHDİYEV’DEN DEMOKRASİYE GİDEN YOL
Selma GÜRSEL ISPANAK YEMEĞİ
Ayşe ÇOBAN  SEN VE BEN
Üzeyir Lokman ÇAYCI KENDİLERİ ÇALIP, KENDİLERİ  OYNAYANLAR
Ahmet CANBABA NUTUK
Yaşar KILIÇ YOLCULUK

 
 

 

 
 
 01

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi
Kürt dediğimiz aslı Türk oğlu Türk soyu olduğunu benden iyi biliyor Kürt oğlu.
            Türkiye’de var halen Milletvekili, Vali, Kaymakam, doktor, müteahhit, her meslekten vesselam. Yok ki Kürt olup da ülkemde rahatça iş göremeyen!
            Kürt olup da ben bu ülkede bu işi göremiyorum diyen; çıksın ortaya varsa böyle Türkiye’de yaşayan. Olmaz çünkü yok ki bu durumda olan.
            İşsizim derse iş bulamayan sadece Kürt mü?
Yok mu başka ülkemde yaşayan aile bireyi?
Bana ne, beni ilgilendirmez, ben karışmam öylesine içimize işlemiş ki inanamıyorum.
Bakmak istiyorum geçmişime inanın göremiyorum.
Elimizden alınıyor tek tek Milli Değerlerimiz ses çıkartmıyor, ilgilenmiyoruz.
Sanki bu ülkede biz yaşamıyoruz!
            Neleri kaybettik bilmek istemiyoruz.
Günü kurtarmak ile yaşıyor ve yaşamaya çalışıyoruz.
            Birkaç ülke seveni kaldı ortada, diğerlerinin hepsi içeride kaldı.
            Ağlamak istiyorum gönlüm karşı geliyor. Ağlama bildiğini yaz, ağlamakla ruhunun sükûnu olmaz. Bildiğini yaz diyor.
            Sessizlik içimizde olan volkanı bastırmaya imanımız ses çıkartmıyor fakat Müslümanlığımız içinde dayanamıyoruz. Doğru bildiğimi söylüyor ve yazıyorum.
            Bu zaman diliminde ülkem; ne hallere geldi biliyor musun?
Bu durumu şayet bilmiyorsan uyuyor musun?
Bak geçmeden zaman içinde pişmanlık için çok geç kalırız diyemiyoruz! 
            Neler oluyor bize Rabbim!
Basiretimiz mi bağlandı?
Analar ağlamasın dediler açılım adı altında ülkemin düzenini değiştirmeye çalışıyorlar!
Biz; “öküzün tirene baktığı gibi” bakıp, omuz silkerek izliyoruz.
“Bize dokunmayan yılan bin yaşasın” mı diyoruz!
Anaların ağlamadığı zamanda ülkem ağlıyor bilmiyor muyuz?
Bayramlarımızı yok sayanları başımıza taç yapıyoruz.
“Ne Mutlu Türk’üm!” Diyenleri ayrımcılıkla suçluyoruz.
            Olmayan bir açılımı sorgulayanımız yok!
            Türkiye’de yaşayanların problemleri yok.
Tek sıkıntı bir terör örgütünün dayatması!
Benim düze inmem gerek diye Ülkeme şart koşması.
            Kim oluyor bu örgüt silahlı canavar?
PKK diye çıkan Ermeni kırmaları elbette ki bunlar.
            Hangisi KÜRT bilen var mı?
Ben Kürdüm diye devam ediyor Asala sunuları ortada.
Ermenilerin Türk Soykırımını yaptıkları yetmediği gibi;
Tutturmuşlar, sürdürüyorlar Türkler soy kırımı yaptı diye,
Ermeni döküntüleri PKK devamı ile Ülkemi bölmeye çalışmaları,
Hiç düşünmüyoruz bu işlerin sonu nereye gider diye.

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 2

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahfi EĞİLMEZ
Mahfi EĞİLMEZ Hayat Hikayesine tıklayarak gidiniz!

 

HİTİTLERDEN GÜNÜMÜZE DERSLER 1
 

1. Anadolu'da Asur Ticaret Sömürüsü

Bundan dörtbin yıl önce Milattan önce üçüncü binin sonları ve ikinci binin başlarında Anadolu'da çok yaygın bir Asur ticareti vardı. Asurlu tüccarlar Anadolu halklarıyla yaygın bir ticaretin içine girmişlerdi. Anadolu'da Asur ticaret kolonileri vardı. Bu kolonilerin merkezi Kayseri yakınlarındaki Kültepe'de bulunan Neşa (ya da Kaneş) Karumu'ydu.

Anadolu'da yapılan kazılarda o döneme ilişkin ticari ilişkileri açıklayan pek çok tablet bulunmuştur. Bu tabletlerden anlaşıldığı kadarıyla Asurlu tüccarlar Mezopotamya'dan çoğunlukla tekstil ürünleri ve kalay getiriyorlar, bunun karşılığında altın, gümüş ve bakır alıyorlardı. Özellikle Kapadokya bölgesi altın ve gümüş madenleri açısından zengin bir bölgeydi.Asurlu tüccarlar getirdikleri malların bir bölümünü kredili olarak sattıkları için bunların kayıtlarını tutmak zorundaydılar. Ticarete ilişkin tablet bolluğu buradan kaynaklanıyor.

Asurlu tüccarlar için Anadolu çekici bir yerdi. Her şeyden önce birbirine yakın bir çok kent krallığı vardı. Dolayısıyla nihai hedefe gidene kadar gündüzleri yolculuk yapıp geceleri konaklayacak güvenli kentler bulunuyordu. Kentlerin kralları, kendi haraçlarını aldıkları sürece tüccarlara karşı barışçıl bir yaklaşım içindeydiler. Asurlular satış için Anadolu'ya getirdikleri mallarını eşeklerle taşıyorlardı. Eşeklerin iki yanında tekstil ürünleri ya da teneke taşınan ağzı kapalı heybeler vardı. Sırtında ise yol boyunca yenilecek yemekleri saklayan bir başka heybe.

Asurlu tüccarların oluşturduğu ticaret kervanları içinden geçtikleri kentin kralına geçiş vergisi ödüyorlardı. Bu vergiler genellikle taşınan malın cinsine göre oransal olarak hesaplanıyordu. Bu tür vergileri ödemeden kentten geçmek ve malını satabilmek olanağı yoktu. Vergiden kurtulmanın iki yolu vardı: İlki, vergiden kaçınma biçiminde çıkıyordu ortaya. Kentin içinden geçmeyip dışarıdan dolaşılırsa vergi ödeme yükümlülüğü doğmuyordu. Buna karşın kent dışında özellikle geceleri kervanın saldırıya uğraması her an söz konusu olabiliyordu. İkincisi, vergi kaçakçılığıydı. Bunun yolu ise malları kente, nöbetçilerle anlaşıp, gizlice sokmaktı. Nöbetçilere verilecek pay, vergiden düşük olduğu sürece bu çekici bir seçenekti. Ama riski çok fazlaydı. Bunu yapan tüccar yakalanırsa, kent kralının onun mallarının tümüne el koyma hakkı doğuyordu. Anadolu'da bulunan Asur tabletlerinden tüccarların hangi kentte daha kolay vergi kaçakçılığı yapıldığı konusunda birbirleriyle yazışmalar yaptığı anlaşılıyor.

Asurlular, Hurriler, Hattiler, o dönemde Anadolu'da yerleşik diğer kavimler ve sonraları Hititlere, kredili olarak sattıkları mallar için çok yüksek oranlı faiz uyguluyorlardı. Bulunan Asur ticaret tabletlerinden anlaşıldığı kadarıyla faiz oranları yüzde 30 ile yüzde 180 gibi yüksek oranlar arasında değişiyordu. Borçlarını ödeyemeyen yerel halk krallara şikayette bulunuyordu. Kötü hasat yıllarında borcunun teminatı olan ürünü elde edemeyen insanlar son derecede güç durumlara düşüyorlardı. Ya ailesinden birisini tüccara köle olarak veriyor, ya da bazen kendisi de dahil olmak üzere bütün ailesi köle oluyordu. Bazen yerel krallar bu tür borç - alacak ilişkilerini çözmek için borçların silinmesi hakkında yasalar çıkarıyorlardı. Söz konusu yasalar doğal olarak borçluyu kurtarırken alacaklıyı sıkıntıya sokuyordu. O nedenle de alacaklı, bu tür bir sıkıntıya düşmemek için kredili satış yaptığı kişinin ödeme yapmaması halini engellemek için başka kişilerin kefaletini alıyordu. 2

Aşağı yukarı 4000 yıl öncesinde Anadolu'da Asurluların katkısıyla da gelişen bir rüşvet, vergiden kaçınma, tefecilik düzeni kurulmuş olduğu anlaşılıyor.

Milattan önce 1800'lerde Anadolu'nun ortasında nereden ve nasıl geldikleri henüz tam ve doyurucu olarak açıklanamayan Hititler ortaya çıktılar. Hitiler ilk ve ikinci kralları Pithana ve Anitta'nın önderliğinde Asur ticaret kolonisinin merkezi olan Neşa'yı ele geçirdiler. Neşa'nın ele geçirilmesi Asurluların uyguladığı tefeciliğin sonunu getirmiş olsa gerek. Bu gelişme Asur ticaret ve tefecilik sömürüsü altında inleyen komşu kent krallıklarında da Hititlere karşı bir sempati doğmasına yol açmış olsa gerek. Çünkü Neşa'nın ele geçirilmesi sonrasında Hititler, Anadolu'nun büyük bölümüne egemen oldular. 3

Hititlerin, ekonomik sorunu doğru bir çözüme kavuşturmak suretiyle Anadolu'ya egemen olmaları bugün için de önemli bir gösterge olarak kabul edilebilir.

2. Kadeş Barış Antlaşmasından Nato Antlaşmasına

Kadeş Savaşı M.Ö. 1275'de 4 Hitit Kralı Muvatalli ile Mısır Firavunu II.Ramses arasında Asi Irmağı kıyısındaki Kadeş Kenti yakınlarında gerçekleşti. Savaşın çıkış nedeni bugünkü Suriye sınırları içinde kalan Amurru ve Amka toprakları üzerindeki egemenlik iddialarıydı. Savaşı kimin kazandığı konusu uzun süre tartışmalı kaldı. Hatta Mısır'ın savaştan galibiyetle çıktığını iddia edenler çoğunluktaydı. Bunun temel nedeni Hititlerin bu konuda yazılı bir şey bırakmamış olmalarıdır. Oysa Mısır'daki tapınaklarda Ramses'in kendi yazdırdığı zafer metinleri var.

Savaşın asıl galibinin Hititler olduğu konusunda bugün bir tereddüt yok. Çünkü uğrunda savaşılan topraklar sonuçta Hititlerde kalmış.

Asıl önemli konu savaştan yaklaşık 15 yıl sonra imzalanan Kadeş Barış Antlaşması. Bu antlaşma Hitit Kralı III. Hattuşili ile Mısır Firavunu II.Ramses arasında imzalandı. 5

Antlaşmanın temel düzenlemesi bu iki ülkeden birisine yönelik bir saldırı ya da tehdide karşı ötekinin ona yardım edeceği ve savaşa birlikte gireceğini içeren düzenleme. Yani birisine yönelik tehdidin ortak tehdit olarak kabul edilmesini sağlayan düzenleme.

Bugün Nato Antlaşmasının 5. maddesini incelediğimiz zaman aşağı yukarı aynı düzenlemeyle karşılaşıyoruz.

3. Hitit Hukukunun Üstünlüğü

Hukukun üstünlüğü geçmişte de söz konusuydu. Ama bu üstünlük kısas hukukuyla ifade ediliyordu. "Göze göz, dişe diş" ifadesi kısas hukukunu simgelemekte kullanılan bir deyimdir. Yani birisi birisine kötülük etmişse cezası aynı kötülüğün kendisine de yapılmasıydı. Kısas hukukunun temelleri eskiye daynmakla birlikte bunu gelenekten çıkarıp yazılı hukuka dönüştüren Babil Kralı Hammurabi'dir.

Başlangıçta Hitit hukukunun da kısas hukuku çerçevesinde yapılandığını biliyrouz. Zaman içinde, Hammurabi yasalarından yaklaşık 200 yıl kadar sonra Hitit Hukuku tazminat hukukuna dönmüş. Babil kralı Hammurabi'nin "Kısas Hukukundan" Hititlerin tazminat hukukuna geçişleri. Roma hukukundan çok daha eski bir atılım. Ne var ki tanıtılamamış.6

Yasalarda kısas hukukundan tazminat hukukuna geçiş "eskiden" ifadesinin eklenmesiyle vurgulanıyordu. Buna bir örnek verelim:

"Eğer bir tohum üzerine bir başkası tohum serperse onun ensesi saban üzerine koyulsun, iki koşum öküzü bağlansın birinin yüzü bu tarafa ötekinin yüzü o tarafa çevrilsin adam ölsün, öküzler ölsün ve tarla eski sahibine verilsin, eskiden böyle yapılıyordu, ve şimdi bir koyun adamın yerine, iki koyun da öküzlerin yerine konsun, bu kişi, tarlasına tecavüz ettiği kimseye otuz ekmek, üç kap iyi cins bira versin ve tarlayı daha önce ekmiş olan kimse onu kendisi için biçsin." 7

Hukuk sisteminin gelişmesiyle devlet yönetimi sisteminin gelişmesinin tam ortalarında bir yerlerde ünlü Telipinu Fermanı var. Telipinu Fermanı. Batıdaki primogenitur yönteminin ilk adımı. Hitit tahtına geçişler sürekli cinayetlerle olduğu için Kral Telipinu tahta geçişi bir kurala bağlıyor bu fermanıyla. Telipinu Fermanı özetle kralın ölümündenb sonra yerine birinci sıradaki oğlunun geçeceğini, ya da o yoksa hangi sürecin işletileceğini anlatıyor. Aslında telipinu da tahta I.Huzziya'yı öldürerek geçtiği halde böyle bir düzenleme yapmak gereksinimini duymuş. Yaklaşık 3500 yıl öncesinde böyle bir düzenleme son derecede önemli. Osmanlı İmparatorları böyle bir düzenlemedenm habersiz oldukları için Fatih Sultan Mehmed'de bu düzenleme kardeş katlini vacip görerek tuhaf bir cinayet aracı haline dönüşmüş. 8 Kuşkusuz genel kurala kişiye göre istisna getirme çabası bu. Fatih Sultan Mehmed birinci sıradaki oğlu Bayezid'i değil de ikinci sıradaki oğlu Cem'i tahta çıkarmak istediği için düzenlemeyi böyle yapmış olsa gerek. Ne var ki Telipinu yönteminin yerine Fatih yönteminin uygulanması Osmanlı hanedanı için bir ölüm fermanına dönüşmüş görünüyor.

4. İlk Demokrasi Denemesi

Hitit kentlerinde yaşlılar meclisi var. Kent kralları ya da valileri bu meclisi bir çeşit danışma meclisi gibi kullanarak karar alıyorlar. Başkent Hattuşa'da ise bir Soylular Meclisi var. Bunun adı Panku. Panku, Hititçede "hepsi", "hep birlikte" demek. Panku hem yasama organı hem de yargı organı olarak çalışıyordu ve Kral ailesinin yargılanması da bu mecliste yapılıyordu. 9

Kralın gücüne paralel olarak Panku'nun yetkisi ve etkisi zaman içinde artış veya azalış göstermiş olsa da bu danışma meclisinin ilk demokratik adım olarak alınması doğru olacaktır. Kralların veliaht prensleri belirlerken Panku'ya danışmaları ya da en azından Panku'nun desteğini almaya çalışmaları, bunun en önemli kanıtlarından birisini oluşturuyor.

Dönemin bütü uygarlıkları arasında bu atılım Hititlere seçkin bir yer veriyor. Günümüz için de inanılmaz bir başlangıç noktası oluşturuyor.

5. Kadın Hakları

Hititler, kadın hakları konusunda hiçbir ortadoğu ülkesine benzemeyen bir yapıya sahiptiler. Hitit Kraliçeleri "Büyük Kraliçe", Egemen Kraliçe" gibi unvanlar taşıyan Hitit Kralıyla eşit hükmetme yetkisine sahip bir kişiydi. Aynı zamanda Başrahibe unvanı da taşır Kralla birlikte dinsel törenleri yönetirdi. Kendi başına dinsel törenler yönetmesi de söz konusuydu. Ayrıca Kralın Başkentte bulunmadığı zamanlarda kararları o mühürlerdi. Hitilerde kararların altında Kralın mührünün yanısıra Kraliçenin mührünün basılması da adetti. 10

Kadın eşlitliği yalnızca Kralla iktidarı bir ölçüde paylaşan Kraliçe açısından söz konusu olan bir husus değildi. Bir erkeği öldürmenin cezası neyse kadını öldürmenin cezası da aynıydı. Ayrıca anne, saygısızlık gösteren ya da kusur işleyen erkek evladı çocukluktan reddetme ve geri kabul etme hakkına sahipti.

Kadına gösterilen saygıyı vurgulamak açısından Hitit talimatnamelerinden birisini daha aktarmakta yarar var:

"Eğer bir kimse bir kadın ile birlikte olacaksa, o tanrıların ibadetini ne şekilde düzenlerse ve tanrıya yiyecek ve içecek ne şekilde verirse, kadının yanına da aynı şekilde gitsin." 11

Hititlerin, Anadoluya egemen olan anaerkil aile geleneğinden etkilenerek böyle bir eşitliğe ulaştıkları sanılıyor. Hititlerde kadına tanınan haklar ve erkekle eşitlik o dönemin ortadoğusunda söz konusu değildi. Sanırım bu dönemin ortadoğusunda bile söz konusu değil.

6. Anadolu'ya İlk Ekonomik Yardım

Hitit tahtına III.Hattuşili'den sonra IV.Tuthaliya çıkmıştı. Biyandan veba salgınlarının yarattığı nüfus azalması öte yandan kuraklığın yarattığı büyük sıkıntılar imparatorluğu kasıp kavuruyordu. Sonunda IV.Tuthaliya Kadeş Barış Antlaşması'nın verdiği cesaretle Mısır Firavunu Merentpah'dan yardım istedi. Merentpah, Hititlere gıda yardımı yaptı. Ve bunu şöylece yazdırdı tarihe: "Hatti ülkesini yaşatmak için gemilerle tahıl yolladım Asyalılara." Bu yardım o dönem için Hititlere bir nefes alma olanağı yaratmış olsa bile imparatorluğu yaşatma olanağı sağlayamamış görünüyor. Çünkü M.Ö. 1200'lerin sonunda ortaya çıkan deniz kavimleri saldırısına karşı direnemeyerek yıkılmış imparatorluk.

Merentpah'ın yardımı bildiğimiz kadarıyla dışarıdan Anadolu halkına yapılan ilk yardım. Sonrasında ise bu yardımlar sürüp gitmiş. En son örnek Dünya Bankası'nın ekonomik kriz nedeniyle fakirleşen Anadolu insanına 2001 yılında verdiği 500 milyon dolarlık kredi.

7. Sonuç Yerine Bir Kaç Not

Anadolu'nun ortasında, Kızılırmak yayının çerçevesinde M.Ö. 1650 ile 1200 arasında dünyanın en büyük imparatorluklarından birisini kuran Hititler aynı zamanda dünya tarihinin en gizemli uygarlıklarından birisi olmaya devam ediyor. Bulunan tabletler okundukça ve arşivler yayımlandıkça Hitit gizemi yavaş yavaş çözülüyor. Buna karşın bildiklerimiz hala bilmediklerimizin onda biri kadar. Hala Hititlerin nereden ve nasıl geldiklerini, kökenlerinin ne olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Pek çok konu henüz spekülasyonla açıklanıyor.

Aslında Hititler hakkında bildiklerimiz de bu kavimle ilgili gizemli görünümü artırıyor. Çağdaşlarının son derecede basit bir kısas hukuku uyguladıkları bir dönemde Hititler nasıl olup da bugünkü hukuk düzeninin temelini oluşturan tazminat hukukuna geçebildiler? Ya da dünyanın bir çok bölgesinde bugün bile çözülemeyen kadın - erkek eşitliğini nasıl bir etkiyle yaşama geçirdiler? Panku'ya nasıl ulaştılar?

Bunlar bugün için spekülasyona açık konular. Yarın öbürgün tabletler okunup, arşivler açıklandıkça bu soruların daha doyurucu yanıtlarını bulacağız sanırım.

1

Bu makale "Hititlerden Hukuk ve Demokrasi Dersleri" başlığıyla Popüler Tarih Dergisinin Aralık 2001 tarihli sayısında yayımlanmıştır.

2

Trevor Bryce, The Kingdom of the Hittites, Oxford University Press, USA, 1998, s. 28

3

Bu görüş ilk kez tarafımızdan ortaya konulmuştur: Mahfi Eğilmez, Anadolu'da Asur Ticaret Sömürüsü, Garanti Dergisi, Ekim 2001.

4

Savaşın tarihi konusu tartışmalıdır.

5

Kadeş Barış Antlaşması (Kopyası TC'nin armağanı olarak New York'taki Birleşmiş Milletler binasında sergileniyor) Nato Antlaşmasının 5. Maddesinin ilk versiyonunu oluşturuyor.

6

Hititler, bugünkü ortadoğuda hala uygulanan kısas hukukunu 3500 yıl önce aşmış. Roma Hukukunu biliyoruz. Ya Hitit Hukukunu?

7

Fiorella İmparati (Çeviren Erendiz Özbayoğlu), Hitit Yasaları, İtalyan Kültür Heyeti, Ankara, 1992.

8

Kanunname-i Ali Osman.

9

Panku, MS 1215'de İngiliz soylularının kral Yurtsuz John'a imzalattıkları Magna Carta'dan yaklaşık 2500 yıl önce Anadolu'nun orta yerinde atılmış bir demokratik adım. Magna Carta'yı çoğumuz biliyor ama Panku'yu kaç kişi biliyor bilmiyorum.

10

Aygül Süel, Hitit Kadınının Hukuki Durumu, Uluslararası 1. Hititoloji Kongresi Bildirileri içinde, s.245, Ünal Ofset, Ankara, 1990.

11

Aygül Süel, a.g.m. s.251.

Seçilmiş Kaynakça:

  1. Trevor Bryce, The Kingdom of the Hittites, Oxford University Press, USA, 1998.
  2. Aygül Süel, Hitit Kadınının Hukuki Durumu, Uluslararası 1. Hititoloji Kongresi Bildirileri içinde, Ünal Ofset, Ankara, 1990.
  3. Fiorella İmparati (Çeviren Erendiz Özbayoğlu), Hitit Yasaları, İtalyan Kültür Heyeti, Ankara, 1992
  4. O.R.Gurney, Hititler, Dost Yayınları,Ankara, 2001.
  5. Sedat Alp, Hitit Çağında Anadolu, Tübitak Yayınları, Ankara, 2000.
  6. Mahfi Eğilmez, Anitta'nın Laneti, 5. Baskı, Om Yayınları, İstanbul, 2001.
  7. Mahfi Eğilmez, Anadolu'da Asur Ticaret Sömürüsü, Garanti Dergisi, Ekim 2001.

Not: Hahfi EĞİLMEZ'DEN Tabibimiz üzerine sitesinden alınarak dergimizde yayınlanmıştır!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 02

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mustafa Nevruz SINACI
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
NİSYAN İLE MALÛL OLMAYINIZ..
            Kendisine, dünyada en pahalı akaryakıt, doğalgaz, su, elektrik, internet ve telefonu” bizim kullandığımız hatırlatılan sorumsuz ve umursuz bir bakan: “Doğru değil, bazı Avrupa ülkelerinde benzinle doğalgaz bizden pahalı” demek yüzsüzlüğünü gösteriyor.. (Gazeteler)     
            Oysa AB’ye son katılan bir iki doğu blok’u mağduru hariç, diğer Avrupa ülkelerinin tamamında milli gelir, reel kazanç, çalışan ve emekli maaşları ile asgari ücretler bizden kat be kat yüksek!.. Bunu bilmeyecek kadar cahil ya da bilerek böyle konuşabilecek kadar küstah bir kişinin bakan yapılması ne kadar utanç verici!
İbret için önce şu rakamlara bir bakın; 31 Aralık 2012 tarihi itibarıyla Türkiye’de: 
            9.850.000 Emekli, 3.111.660 Memur, 13.430.000 Sigortalı işçi, 5.000.000 Sigortalı Asgari ücretli bulunuyor. Sigortasız çalışan kayıt ve kapsam dışı işçi sayısı ise: 10.000.000 kişi. Yani toplam: 41.391.660 kişiden ibaret “sabit gelirli” yurttaşımız var. Yüzde 98’i dar ve sabit gelirli 76 milyon civarındaki nüfusumuzun minimum 25 milyonu “Açlık” (985 TL/ay); Bunun en az iki katı da (50 milyon) “Yoksulluk” (3.206.48 TL/ay) sınırının altındadır.     
Öyle ki; 7’den 70’e her yaştan yaklaşık 75 milyon insanın hayatını biçimlendiren ve doğrudan yaşam şartlarını belirleyen maaş/ücret; vergi ve harç artışları, hükümet tarafından saptanan yıllık enflâsyon rakamları esas alınarak yapılır. Normalde adalet, ahlâk, hakkaniyet, eşitlik ve hukuk gereği “seyyanen” yapılması lâzımken; ısrarla insanlık, hak, adalet, eşitlik ve insanlık dışı yüzdeli sistem uygulanarak; Az maaşı olana az, çok maaş alana çok zam yapılır.. 
Fakat “çok tuhaf, garip ve insanlık dışıdır” ki zorunlu temel ihtiyaç, hayati kullanım, toplu taşım, ulaşım, gıda ve zorunlu ihtiyaç maddelerine zam yapılırken; İnsani, zımni hukuk, adalet ahlâkı ile “maaş, vergi, harç ve ücret” artış usulüne paralel bir uygulama zorunlu iken; Her ne hikmetse.; Bütün insani, hukuki ve ahlâki değerler çiğnenerek tam tersi bir uygulama yapılmaktadır. Bu müthiş bir yolsuzluk, insanlık düşmanlığı ve yoksulluk nedenidir.
Şöyle ki: 2012 yılı enflâsyonu:
TÜFE’de: % 6.16., ÜFE’de: % 2.45 olarak tayin ve tespit edilmiştir.
Ayrıca: (Türk-İş) 2012 yılı Aralık sonu itibarıyla:
Açlık Sınırı: 985.00 TL., Yoksulluk Sınırı    3.206.48 TL 
Asgari Ücret: % 5.32 artışla 773.88 TL net…
2012 Yılı “İthalât” ve “İhracat” durumu:
İthalât:  238 Milyar Dolar., İhracat: 152 Milyar Dolar
İhracatın ithalâtı karşılama oranı: % 63.8 (kritik sınır)
Dış ticaret açığı: % 36.2                                 
İŞTE 2012 KÂBUSU VE AKP’NİN ADALETİ!..
Doğalgaz: Yılda 46 Milyar m3 ithal ediliyor. Maliyeti 8 miyar TL. Millete 55 milyar TL’ye satılıyor.(ithalâta ödenen paranın 6 katı vatandaştan kâr olarak alıyor) Devletin sadece DOĞALGAZ yoluyla vatandaşından aldığı kâr  47 milyar TL.
Petrol: Yılda 34 milyon ton ithal ediliyor. Maliyeti 17 milyar TL. Millete 93 milyar liraya satılıyor.(ithalâta ödenen paranın 4.5 katı vatandaştan kâr olarak alıyor) Böylece, 17 milyar liraya mal edilen petrolü vatandaşa 93 milyardan satarak 76 milyar lira kâr ediliyor.
            Elektrik: Yerli malı, üretilen enerji miktarı 200 milyar kw saat/yıl. Maliyeti 17 milyar lira. Halka, maliyetinin 3.5 katı, yani 76 milyar liraya satılıyor. 17 Milyara mal edilen elektrik vatandaşa 76 milyar TL’ye satılarak, halka 59 milyar TL fahiş kâr özel sektörle paylaşılıyor..
            Sadece bu 3 kalemde (d.gaz/petrol/elektrik) hükümet (AKP)’in vatandaştan maliyet dışı kâr olarak aldığı miktar (47+76+59=182 milyar lira) Maliyet: 42., Satış: 182 Milyar..
Buzdağının görünen yüzü bu, altı tam batak, hattâ lânetli dense yeridir.
Dahası: Rakamları istediği kalıba sokan, milletin gözüne baka-baka doğruları çarpıtan, utanmadan-sıkılmadan kul hakkı yiyebilen, üstüne üstlük bunca çarpıtmadan sonra namazını kılıp, Allah’ı da aldattığını sanan böyle organize bir ekibi mumla arasanız yine bulamazsınız.
Kaht-ı ricâl (adam kıtlığı) sorunu
90 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Atatürk ve Menderes’ten başka lider yok.
ÇÜNKÜ; LİDER DEDİĞİN:
“Sorumluluk almayı bilmeli. Mesuliyet yükü her şeyden, ölümden de ağırdır.” 
            “Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar. Evet, bu doğrudur. Benim isteyip de yapamayacağım bir şey yoktur. Çünkü ben zoraki ve insafsızca hareket etmesini bilmem. Ben kalpleri kırarak değil kazanarak hükmetmek isterim.”
“Her kim olursa olsun insanlara değer vermeli ve mütevazı olmalıdır... Millete efendilik yoktur. Ona hizmet etmek vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur. Bu ulusu ben değil içimizdeki ruh, damarımızdaki kan kurtarmıştır.”
“Önde yürüyen değil, yol gösteren olmalıdır. Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.”
“Yeri geldi mi sıradan bir asker Yeri geldi mi Başkomutan olmalıdır... Memleketin ellide biri değil, her tarafı tahrip edilse, her tarafı ateşler içinde bırakılsa, biz bu toprakların üstünde bir tepeye çıkacağız ve oradan savunma ile meşgul olacağız.”
“Fedakâr olmalıdır. Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim., Ayrıca, ilkelerine ve sözlerine bağlı olmalıdır. Ben toprak büyütme meraklısı değilim. Barış bozma alışkanlığım yoktur. Ancak sözleşmeye dayanan hakkimizin isteyicisiyim. Onu almazsam edemem. Büyük meclisin kürsüsünden milletime söz verdim. Hatay'ı alacağım. Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getirmezsem milletimin huzuruna çıkamam. Yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim, yenilmem. Yenilirsem bir dakika dahi yaşayamam.”
“Güvenilir ve samimi olmalıdır. Kalbinde ne varsa dilinden de o dökülmelidir. Ben düşündüklerimi, sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda lüzumlu olmayan bir sözü kalbimde taşımak iktidarında olmayan bir adamım. Çünkü ben bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın huzurunda söylemeliyim. Yanlışım varsa, halk beni tekzip eder. Fakat şimdiye kadar bu açık konuşmada halkın beni tekzip ettiğini görmedim.”
“Astlarına ve dostlarına sonuna kadar güvenmeli. Benim için ordumuzun kıymetini ifadede ölçü şudur: Türk ordusunun bir kıtası muadilinin behemehal mağlup eder, iki mislini durdurur ve tespit eder., Hedefleri gibi Zafer zafer benimdir diyebilenin, muvaffakiyet, muvaffak olacağım diye başlayanın ve muvaffak oldum diyebilenindir.”
“Kavgaları gibi yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Benim sizden istediğim şey, yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman da, durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir., Sevdaları gibi Biz hayat ve istiklal isteyen bir milletiz. Ve yalnız ve ancak bunun için hayatimizi yok etmeyi göze alırız.”
“Büyüklük odur ki! Kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın. Memleket için gerçek ülkü ne ise onu görecek ve o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, seni yoldan çevirmeye çalışacaktır. İşte sen burada direneceksin. Önünde sonsuz engeller yığılacaktır. Kendini büyük değil, küçük, araçsız hiç telakki edecek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri asacak, ondan sonra sana büyüksün derlerse bunu diyenlere güleceksin.”
“Beni görmek demek; İlle de yüzümü görmek değildir.
Benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız bu yeter…”
Lider dediğin:
Gazi Mareşal (Prof. Dr.) "Mustafa Kemal Ata-Türk" gibi;
Oldu mu VATAN;
Öldü mü EFSANE olmalı...

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 
 
 
 03

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mustafa TURAN
Mustafa TURAN Hayat Hikayesi
YORUMA AÇIK BİR SOHBET
 Bugün, sizlerle biraz güldüren, biraz da düşündüren ve dahi yoruma açık olan bir sohbeti uygun bulduk. Efendim Ömer Hayyam bir rubâi ustasıdır. Ömrü boyunca 170 rubâi yazdı ve hemen hepsi de batı dillerine tercüme edildi. O, rubâilerinde, zamanın yanlış ve köhne inanışlarını işler ve eleştirel bir dille yaşamı sorgulardı.            
            “Gökyüzünde bir öküz var ki adı Ülker’dir, Başka bir öküz de yerin altında saklıdır. Sen ey zeka, gözünü aç da bu iki öküzün, Arasında ne kadar eşek bulunduğunu gör.”
            Diyen Hayyam, başka bir rubâisinde de garip manzaranın resmini şöyle çizmişti:
             “ Bir elde kadeh, bir elde Kur’an, Bir helaldir işimiz, bir haram
            Şu yarım yamalak dünya’da,          Ne tam kâfiriz, ne Müslüman”…
Namık Kemal, II. Abdulhamid'i tahtından indirme suçlamasıyla mahkemeye verilmişti.  Kızı: “Babacığım Sultandan korkmuyor musun?” deyince, kızına şu manidar cevabı verdi:
            "- Kızım! Abdülhamit söylendiği gibi kötü bir adam değildir. Hem sonra bir hakim vardır ki, yarın o en büyük hâkim olan Allah'ın huzurunda ben de Abdülhamid de varıp hesap vereceğiz. Ben asıl o hâkimden korkarım"…
              Cenazenin kulağına ne söylediğini soranlara, Bekri Mustafa şu yoruma açık cevabı veriyordu:
              “-Cenazeye dedim ki,öbür dünyaya vardığında sana dünyada ne var ne yok diye sorarlarsa de ki, Bekri Mustafa Sultanahmet Camiine imam olmuş gerisini siz düşünün”… 
İspanya Kralı II. Filip, sarayının baş seyisini  çağırdı ve büyük meblağda bir parayı vererek: "Git Drahistandan bana iyi cins bir Arap atı getir" dedi.
            Sarayın  soytarısı ise, elindeki deftere aptal işler yapanların isimlerini  kaydederdi. Bu olaya şahit olunca, Kralın ismini de deftere kaydetti. Kral defteri görünce bunu niye yaptığını  sordu. O da: “ Siz bu kadar parayı ona teslim edince, yaptım” dedi. O zaman Kral:
            "Peki  ya seyis geri dönerse, o zaman ne yapacaksın" diye sorunca, soytarı da  yoruma açık  şu cevabı verdi:
"O defterden sizin adınızı silip onun adını yazacağım efendim"…
             Enderun’da Tifli lakablı bir zât vardı.         
Bir gece  sarhoş olmuş ve Karacaahmet mezarlığına giderek, bir süre önce ölen arkadaşının başında nara atmış ve kahkalarla gülmeye başlamıştı ki, subaşı kendisini yakalayıp karakola götürdü.
             “Ne yapıyordun?” sorusunu: "-Arkadaşıma üç ihlas bir fatiha okuyordum komiserim." Diye cevapladı. Komiser: “Ulan nara atarak ve kahkahayla fatiha okunduğu nerde görülmüştür?" deyince, Tifli’nin verdiği cevap da gerçekten tam yoruma açık bir cevap oldu ve : 
            "Komiserim sen bilmezsin, orada yatan ancak bundan anlar"dedi…
            Meşhur İtalyan Şairi Alfieri’ye sormuşlar :“
            -Siz eskiden demokrattınız. Sonra birden bire aristokrat oldunuz. Böyle nasıl değişiverdiniz.” O da demiş ki :
            “ – Eskiden büyükleri gördüğüm için demokrat olmuştum. Şimdi küçükleri gördüğüm için aristokrat oldum.”…
              Abdülhak Nasuhi Bey, gençliğinde Tahran elçisi bulunan babasının onu Tahran’a çağırması, annesinin de göndermemesi üzerine iki ara bir derede kalmış ve yoruma açık şu nükteyi söylemişti :
            “ Bir taraftan babam kılar davet,  Bir taraftan anam komaz gideyim, Söyle Ya Rabbi ! Şimdi ben ne halt edeyim?”
Dalgalar azdıkça azıyordu. Kaptan tayfalara, ula uşaklar şunu ceturun bunu ceturun diye emirler yağdırırken,Tayfalar başka ne getirelim dediler. Kaptan, bir kuduran denize baktı, bir de can korkusundan sararan tayfaların yüzüne baktı ve yoruma açık olarak şöyle seslendi.
            “ – Ula uşaklar bari Kelime-i Şahadet ceturun da” Bir başka sohbette buluşmak ümidiyle dileğim Yüce Mevla’dan, her geceniz KADİR, her gününüz BAYRAM olsun.
              Kalın sağlıcakla…

 

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 
 
 
 
 04

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Müslüm TUNABOYLU
Müslüm TUNABOYLU Hayat Hikayesi
ANAYASA ÇALIŞMALARI SÜRERKEN
            27 Mayıs 1960 da gerçekleştirilen askeri darbe döneminde ilimizin bir köyünde ilkokul öğretmeni olarak görevli idim.
            O yıllarda köylerde beş yıllık bir eğitim öğretim gerçekleştiriliyordu. Çoğu yerleşim biriminde öğretmen beş sınıfın eğitim öğretiminden sorumlu idi.
            Yalnız bir sınıfın eğitimi o yıllarda ancak okul yeni açılmışsa bulunuyordu.
Çoğu kez öğretmen birden çok sınıfla uğraşmak ve onları yetiştirmekle sorumlu idi.  yalnız tek sınıf okutan öğretmen o döneme göre çok şanslı idi. O dönemde köyde görev alan bir eğitimci olarak tek sınıfla uğraşmak bana nasip olmadı. Kısaca öyle bir şans beni bir türlü bulmadı.
            Kırsal alanda görev yüklenmek için yetiştirilen köy çocukları köylerde o yıllarda yeni, yeni görev alıyorlardı. Köyde görev alan öğretmen için okulun hemen bitişiğinde birde lojman bulunuyordu. Öğretmen o günün şartlarına göre modern bir yapıda ikame etmeliydi. Okulların çoğu köylü tarafından yapılmıştı.
            Nüfusun %80 ‘i köylerde yaşıyordu. Köyde ikame eden halk tüketim için ne gerekli ise kendisi üretmek zorunda idi. Kısaca insanlara toprak çok yakındı. Her ürün doğalın sağladığı koşullarda olgunlaşıyordu. Kırsal alanda yaşayan insanımız toprakla uğraşmak zorunda idi. Kırsalda çok toprak sahibi olanlara ağa adı verilmişti. Ağalar köyün genellikle söz sahibi olan kişisi idi. Köyde devletin bir kolu olan muhtar ile öğretmen yasaları uygulamada güçlüklerle karşılaşıyordu. Çoğu yerde muhtar, öğretmen ,imam birlikteliği çok iyi sonuçlar veriyor, o yerleşim biriminde yaşayanlar sorunsuz bir yaşam sürdürüyordu.
            Askeri müdahale sonrası köylere gönderilen bir yazı ile “Köyü Kalkındırma ve Güzelleştirme Dernekleri” oluşturulması istendi. Sanırım bu olay kırsal alanın dernekleştirilmesinde atılmış ilk adımlardan birisiydi.
            Köy sokakları değişik dönemlere göre kişilerce yapılan müdahale ile daraltılmış, kağnı ve araba köy içerisine giremez hale gelmişti. Motorlu taşıtların köylere dek ulaşmasından sonra dar sokaklar kendiliğinden sorun oluyordu. Köylü motorlu taşıtını evinin önüne kadar gelmesini arzuluyor, ancak yolların dar oluşu bu eylemi engelliyordu. Oluşturulan dernekler sanırım ilk hamle olarak köy içi yollarını düzene koymada görev almışlardır.
            Müdahale sonrası köylerin çoğunda muhtarlıklar öğretmenler tarafından yürütülmüştür. Derneklerin kuruluşunda ve işleyişinde öğretmenin en önde görev aldığını görüyoruz. Muhtar, öğretmen, imam üçlüsü deyimi 27 Mayıs Devrimi ile ülke çapında uygulamaya konulmuştur. Muhtarın tek başına yapamadığı çoğu eylem bu birlik sayesinde gerçekleştirilmiştir
Ben müdahale sonrası muhtarlık yapmadım. Yöneticilere muhtarın olumlu çaba içerisinde bulunduğunu bildirdiğimden herhangi bir sorunla karşılaşmadım. Muhtarla işbirliği içerisinde oluşumuzu köylü günlük hayatında yaşıyordu.
            O dönemde gerçekleştirdiğim dernek sayesinde köyde mera, otlak, sulama sorunu gibi bir sorun yaşanmadı, Meralar eylemlerle genişletildi. Hayvancılığın önü açılmış oldu bir bakıma.
            Kalkınma ve güzelleşme Dernekleri sayesinde köy mezarlıkları bir düzene kondu, mezarlığın etrafı  taş duvar yada dikenli tellerle çevrilerek koruma altına alındı. Mezarlıklarda hayvanların görülmesi olayına son verildi, bu arada mezarlıklar köyün yanı başında birer küçük ormana dönüştürüldü.
            27 Mayıs 1960 ile 9 temmuz 1961 arasında ülkenin akil insanlarından bazıları Milli Birlik Komitesi tarafından görevlendirildi. Anayasa Hazırlama Komisyonunda hemşerimiz Hıfzı Veldet Velidedeoğlu da görev aldı.       
            Anayasa oylaması öncesi Çorum’a gelen Hıfzı Veldet Velidedeoğlu saat kulesi etrafında ki meydanda düzenlenen tanıtım mitinginde uzun bir konuşma yaparak “HALK OYLAMASINA SUNULACAK BU ANAYASA ÇOK MODERN VE ÖZGÜRLÜKLERİN SUNULDUĞU BİR ANAYASA’DIR. BU ANAYAYA’NIN HENÜZ DÜNYADA BİR BENZERİ YOKTUR. BİRAZ MÜREKKEP YALAMIŞ BİR HEMŞERİNİZ OLARAK BU ANAYASA YA BEYAZ OY VERMENİZİ İSTİYORUM” DEMİŞTİ.
            VELİDEDEOĞLU, kendisinin parlamenterlikte gözü bulunmadığını, bir gün öyle bir arzum olursa bana bu meydanı hatırlatmanızı diliyorum dedi. Velidedeoğlu zaman, zaman Çorum’a uğradı. Kendisine senatörlük önerisi götürüldüğünde saat kulesini anımsatmıştı.
            9 Temmuz 1961 de yapılan anayasa oylamasında Çorum 61 anayasasına hayır dedi. Sanırım kırmızı oyların çoğunlukta olmasına en çok Velidedeoğlu üzülmüştü.
            Çorumlu Hıfzı Veldet Velidedeoğlu‘na hizmetlerine karşılık şehir parkına adını vermişti. Genç kuşak parka Yunus Emre adının verilmesini bir gün gündeme getirirse sonuç ne olur diye bir düşünmemiz gerekmez mi.?
            İsim değişikliği çok değişik tepkileri yaratır.1950  ile 1960 yılları arasında dünyaya gelen çocukların adı Menderes iken 60 sonrası  değiştirilmiştir. Bu çeşit eylemler insanlara hiçbir zaman puan kazandırmaz. Yaptığımız bir eylem ömür boyu yakınlarımızı olumsuz etkilememeli diyor, okurlarımı saygılarımla selamlıyorum.       

 

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 
 
 05

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

İsa KAYACAN
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
RAMİZ MEHDİYEV’DEN DEMOKRASİYE GİDEN YOL
            Bana ulaşan yayınlar, değişik kanallarla masam üzerinde, gündemin içinde yer almaya devam ediyorlar.
            Hayrettin İvgin dostumun bana ulaştırdığı kitap ve yayınlardan biri, Ramiz Mehdiyev imzasıyla 674 sayfayla gün yüzü görmüş, İstanbul’da basılmış “Geçmişin Işığında Demokrasiye Giden Yol” adının taşıyıcısı efendim.
            Prof. Dr. Ramiz Mehdiyev, 17 Nisan 1938 tarihinde Bakü’de doğmuş. 1993 yılında felsefe dalında “ilimler doktoru” unvanıyla çalışmalarını sürdürmüş. Bakü’de Devlet Müsteşarı olarak çalışmalarına devam eden Ramiz Mehdiyev, Azerbaycan Devleti ve toplumunun gelişim problemleri hakkında 100’ün üzerinde bilimsel makale ve çok sayıda eserin müellifidir.
            SAYFALARA
            Geçmişin ışığıyla Demokrosiye giden yol, adlı kitabın sayfalarına doğru bir adım atalım. Gördüklerimizden:
            Kitabın Türkiye Türkçesi’ne çevrilişinde görev alanlar, ayrıca ihtisas editörleri var. Kitap için; “Felsefe profesörü Ramiz Mehdiyev bu kitabında demokrasi ve insanlığın sürekli olarak kendi egemenliğini oluşturma çabasını incelemiştir” deniyor.
            Bu arada, anılan yayında, dünya düzeni, katı merkeziyetçilik, olumsuz sonuçları aynı zamanda Azerbaycan’ın Yeni Dünya düzenindeki rolü ve yerinin incelendiğini görmekteyiz.
            Konu detaylandırılması yapılırken de kitap içindekiler şöyle sıralanıyor:
-İnsanlığın tarihi gelişiminde demokrasinin yeri ve rolü,
-Medeni dünyanın “halk egemenliğine” doğru sürekli ilerleme çabalarının ortaya konulması,
-Milli demokratik geçişin bilimsel şekilde araştırılması,
-Azerbaycan’ın sosyo-politik geleceğine kısa bir bakış…
 İçindekiler sayfasındaki ara başlıklardan da birkaç örnek verilim dilerseniz:
-Istıraplı yollardan yıldızlara, E. Pluribus Unum-Birliği formülü, Devrimden evrime: Siyasi realiteye dönüş. Azerbaycan 2005, Demokratik konsolidasyon dediğimiz demokrasinin toplumsal ilişkilerde yerleşik hale gelmesi, Ulusal gelişimin felsefesi, milli model.
Prof. Dr. Ramiz Mehdiyev, önsözünün bir yerinde: “Bizler benzersiz özgürlüklere sahip bir dönemde yaşıyoruz. Demokratikleşme ile birlikte bu konular arasında ben, başında enerjik ve iradeli bir liderin önderliğinde kurulan güçlü bir Azerbaycan Devleti konusu ile karşılıyorum. Böyle bir devletin kurulması dünyanın karşısında duran en önemli konulardan birisidir” diyor.
            Sayfa 638’den: “Sağlam bir demokrasinin gelişmesinin temeli, cemiyetin kazandıkları ve kaybettikleri, başarıları ve mağlubiyetleri hakkında bilgilendirecek bağımsız kitle iletişim araçlarının oluşturulmasıdır. Bunun neticesinde her bir bilgi birey seçimlerde düşüncesinin doğruluğunu ölçebilir”.
            Sayfa 639’dan: Azerbaycan devamlı olarak gelişmiş sivil toplumu ve sağlam demokrasisi olan bir devlete doğru ilerlemektedir. Böyle bir devlette tam olarak her bir vatandaşın hakları, siyasi özgürlükleri yaşanacaktır.
            Türkiye’de “da yayıncılık” tarafından gün yüzüne çıkarılan, yayınlanan bu kitap okunmalıdır.

 

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 
 
 
 06

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Selma GÜRSEL
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi
ISPANAK YEMEĞİ
250 gram kuşbaşı et
1 kilo ıspanak
1 baş kuru soğan
1 yemek kaşığı salça
1 fincan sıvı yağ veya 2 kaşım katı yağ
İstenildiği kadar tuz
1 fincan pirinç
2 diş sarımsak
Bir su bardağı yoğurt
            Ispanak güzelce yıkanarak süzülür. Soğan doğranarak yağda et ile birlikte kavrulur. Kavrulan etin üzerine salça konularak ıspanaklar kıyılarak tencereye konulur. Üzerine sıcak su konur istenildiği kadar tuz atılır, ıspanak yemeği pişirilmeye bırakılır.  Biraz pişince yıkadığımız bir fincan pirinci üzerine konularak yemek karıştırılır ve pişmesi içen biraz daha ocakta kaynatılır. Ocaktan irdirilen ıspanak yemeği tabağa konulur. Başka bir kapta hazırlanan dövülmüş sarımsaklı yoğurt istenilirse ekilir.

 
 
 
 
 
 07

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Ayşe ÇOBAN
Ayşe ÇOBAN Hayat Hikayesi
SEN VE BEN
Bahçende bir gül olsaydım,
Katmer,katmer açardım ben.
Tohum eken el olsaydım,
Bir bereket saçardım ben.

Kafesinde kuş olsaydım,
Öter,şakır,uçardım ben.
Uykularda düş olsaydım,
Kalpten kalbe,geçerdim ben.

Gökyüzünde ay olsaydım,
Bulutlardan kaçardım ben.
Gerilen bir yay olsaydım,
Seni hedef seçerdim ben.

Bir yanık toprak olsaydım,
Yağmurları içerdim ben.
Kopmuş bir yaprak olsaydım,
Sana doğru göçerdim ben

 

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 
  08

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Üzeyir Lokman ÇAYCI
Üzeyir Lokman ÇAYCI Hayat Hikayesi
KENDİLERİ ÇALIP, KENDİLERİ  OYNAYANLAR
Etliyle… sütlüyle… tatlıyla beslenenler
Bilemezler senin kıymetini.

Taş çatlasa da onlara açtıramazsın
Çiftliklerinin pencerelerini…
İlgi alanlarında senin gibiler yok
Sen yoksun…
Bunu anlamalısın artık
Zaman ayıramazlar sana!

Onların gözleri hep yukarılarda
Bel büküp
Gerdan kırarken
Padişaha... sultana
Seni tanırlar mı hiç?

İşin aslını sorarsan
İplerinin uçları
Başkalarının ellerinde
Onların kendilerini kral zannetmelerine
Sen hiç aldırma!

Boş umutlarla
Yersiz beklentilerle
Seni insan yerine
Koymalarını bekleme...

 

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 
 
 09

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Ahmet CANBABA
Ahmet CANBABA Hayat Hikayesi
NUTUK
Sayın vatandaşlarım, öhhö!.. öhhö!..
Köprünüz yok, reyiniz var biliyom.
Öyle değel midir, dediler he!.. he!..
Neyiniz var, neyiniz yok biliyom.

Muhtarınız böyük bir ulu kişi
He deyin burada bitirin işi.
Mecliste abeyi, köyde gardaşı.
Cesur zengin beyiniz var biliyom.

Yolunuz çamurdan geçilmez imiş
Hökümet yaptırmaz diye kim demiş
Söyle len Murtaza, söyle len Memiş.
Yemyeşil bir beldeniz var biliyom.

Devletimiz okutup küçükleri
Sırtınızdan atacaaz yükleri
Bizim gibi değerli böyükleri
Sevip sayan huyunuz var biliyom.

Yanınızdayız son nefesimizde
Biz olalım çıkacak sesinizde
Sizlerinde böyük meclisimizde
Bizim gibi dayınız var biliyom.

Köylüye gredi dirsen bizde var
Emme irey dersen o da sizde var
İlkbahar var, sonbahar var, yaz da var
Çeşmeniz yok, caminiz var biliyom.

Yar vurmuşu gurbet ele göçtüren
Yel vurmuş Iraza şifa saçtıran
Kel Durmuşu böyük adam seçtiren
Çok değerli köyünüz var biliyom.

Kimler ermiş görüp bizleri ayan
Dinnemeye gelmişler yorgun yayan
İçer hastalığa çare arayan
Derde derman suyunuz var biliyom

Aha burda ne dirseniz ben varım
Yolunuz burdanmı geçer annarım.
Meclise seçtirecek gurbannarım
Bize yeter sayınız var biliyom.

Değil akrabanız hısmınız için
Vallah inanmayan gısmınız için
Bizler için değil hasmınız için
Yolunacak tüyünüz var biliyom.

 

Telif Eseridir izinsiz kullanmayınız

 
 
 
 
 
 10

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Yaşar KILIÇ
Yaşar KILIÇ Hayat Hikayesi
 YOLCULUK 
Yaşarken öldüğün haber alanlar
Ayıkmış olurlar,biter yalanlar.
Dizini dövenler,saçın yolanlar,
Toplanır gelirler yolcu etmeye.

Kara deve çöker,göçü almaya,
Yüklerler izin yok başka kalmaya,
Salarlar başlarlar haber salmaya
Hazırlanır kervan Hakk’a gitmeye.

Kabir ağızın açmış,çağırır bizi,
Sapma örtülünce,görmez gündüzü,
Münkir,Nekir sorar suali,sözü,
Cevap ister,fakat işler bitmeye.

Yılan,çıyan gelir aç saldırırlar,
Karıncalar göğsün mekan tutarlar,
Malını,mülkünü pay pay satarlar
Sönerde ocağın,belki tütmeye.

Ey miskin YAŞARİ aklın başına al,
Çare yok dönüşe,gel kendine gel.
Çetin gün yaklaştı,Hak kapısın çal,
Ecel ağın örer,geldin gitmeye.
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR!

1

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.

1

Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

172 SAYI 25 Haziran 2013 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız!