|
YIL 15 SAYI 171 25 Mayıs 2013
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL ÜLKEM İÇİN
-
Mahfi EĞİLMEZ HİTİTLERDEN
GÜNÜMÜZE DERSLER 1
-
Mustafa Nevruz SINACI NİSYAN
İLE MALÛL OLMAYINIZ..
-
Mustafa TURAN
YORUMA AÇIK BİR SOHBET
-
Müslüm TUNABOYLU
ANAYASA ÇALIŞMALARI SÜRERKEN
-
İsa
KAYACAN RAMİZ MEHDİYEV’DEN DEMOKRASİYE GİDEN YOL
-
Selma GÜRSEL ISPANAK YEMEĞİ
-
Ayşe ÇOBAN
SEN VE BEN
-
Üzeyir Lokman ÇAYCI KENDİLERİ ÇALIP, KENDİLERİ OYNAYANLAR
-
Ahmet CANBABA
NUTUK
-
Yaşar KILIÇ
YOLCULUK
-
-
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
Kürt dediğimiz aslı Türk oğlu
Türk soyu olduğunu benden iyi biliyor Kürt oğlu.
- Türkiye’de var halen Milletvekili, Vali,
Kaymakam, doktor, müteahhit, her meslekten vesselam. Yok ki
Kürt olup da ülkemde rahatça iş göremeyen!
- Kürt olup da ben bu ülkede bu işi göremiyorum
diyen; çıksın ortaya varsa böyle Türkiye’de yaşayan. Olmaz
çünkü yok ki bu durumda olan.
- İşsizim derse iş bulamayan sadece Kürt mü?
-
Yok mu başka ülkemde yaşayan
aile bireyi?
-
Bana ne, beni ilgilendirmez,
ben karışmam öylesine içimize işlemiş ki inanamıyorum.
-
Bakmak istiyorum geçmişime
inanın göremiyorum.
-
Elimizden alınıyor tek tek
Milli Değerlerimiz ses çıkartmıyor, ilgilenmiyoruz.
-
Sanki bu ülkede biz
yaşamıyoruz!
- Neleri kaybettik bilmek istemiyoruz.
-
Günü kurtarmak ile yaşıyor
ve yaşamaya çalışıyoruz.
- Birkaç ülke seveni kaldı ortada,
diğerlerinin hepsi içeride kaldı.
- Ağlamak istiyorum gönlüm karşı geliyor.
Ağlama bildiğini yaz, ağlamakla ruhunun sükûnu olmaz.
Bildiğini yaz diyor.
- Sessizlik içimizde olan volkanı bastırmaya
imanımız ses çıkartmıyor fakat Müslümanlığımız içinde
dayanamıyoruz. Doğru bildiğimi söylüyor ve yazıyorum.
- Bu zaman diliminde ülkem; ne hallere geldi
biliyor musun?
-
Bu durumu şayet bilmiyorsan
uyuyor musun?
-
Bak geçmeden zaman içinde
pişmanlık için çok geç kalırız diyemiyoruz!
- Neler oluyor bize Rabbim!
-
Basiretimiz mi bağlandı?
-
Analar ağlamasın dediler açılım
adı altında ülkemin düzenini değiştirmeye çalışıyorlar!
-
Biz; “öküzün tirene baktığı
gibi” bakıp, omuz silkerek izliyoruz.
-
“Bize dokunmayan yılan bin
yaşasın” mı diyoruz!
-
Anaların ağlamadığı zamanda
ülkem ağlıyor bilmiyor muyuz?
-
Bayramlarımızı yok sayanları
başımıza taç yapıyoruz.
-
“Ne Mutlu Türk’üm!” Diyenleri
ayrımcılıkla suçluyoruz.
- Olmayan bir açılımı sorgulayanımız yok!
- Türkiye’de yaşayanların problemleri yok.
-
Tek sıkıntı bir terör örgütünün
dayatması!
-
Benim düze inmem gerek diye
Ülkeme şart koşması.
- Kim oluyor bu örgüt silahlı canavar?
-
PKK diye çıkan Ermeni kırmaları
elbette ki bunlar.
- Hangisi KÜRT bilen var mı?
-
Ben Kürdüm diye devam ediyor
Asala sunuları ortada.
-
Ermenilerin Türk Soykırımını
yaptıkları yetmediği gibi;
-
Tutturmuşlar, sürdürüyorlar
Türkler soy kırımı yaptı diye,
-
Ermeni döküntüleri PKK devamı
ile Ülkemi bölmeye çalışmaları,
-
Hiç düşünmüyoruz bu işlerin sonu
nereye gider diye.
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
2 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
|
Mahfi EĞİLMEZ |
Mahfi EĞİLMEZ
Hayat Hikayesine tıklayarak gidiniz! |
HİTİTLERDEN
GÜNÜMÜZE DERSLER 1
1. Anadolu'da Asur Ticaret Sömürüsü
Bundan
dörtbin yıl önce Milattan önce üçüncü binin sonları ve ikinci binin
başlarında Anadolu'da çok yaygın bir Asur ticareti vardı. Asurlu tüccarlar
Anadolu halklarıyla yaygın bir ticaretin içine girmişlerdi. Anadolu'da Asur
ticaret kolonileri vardı. Bu kolonilerin merkezi Kayseri yakınlarındaki
Kültepe'de bulunan Neşa (ya da Kaneş) Karumu'ydu.
Anadolu'da yapılan kazılarda o döneme ilişkin ticari ilişkileri açıklayan
pek çok tablet bulunmuştur. Bu tabletlerden anlaşıldığı kadarıyla Asurlu
tüccarlar Mezopotamya'dan çoğunlukla tekstil ürünleri ve kalay getiriyorlar,
bunun karşılığında altın, gümüş ve bakır alıyorlardı. Özellikle Kapadokya
bölgesi altın ve gümüş madenleri açısından zengin bir bölgeydi.Asurlu
tüccarlar getirdikleri malların bir bölümünü kredili olarak sattıkları için
bunların kayıtlarını tutmak zorundaydılar. Ticarete ilişkin tablet bolluğu
buradan kaynaklanıyor.
Asurlu
tüccarlar için Anadolu çekici bir yerdi. Her şeyden önce birbirine yakın bir
çok kent krallığı vardı. Dolayısıyla nihai hedefe gidene kadar gündüzleri
yolculuk yapıp geceleri konaklayacak güvenli kentler bulunuyordu. Kentlerin
kralları, kendi haraçlarını aldıkları sürece tüccarlara karşı barışçıl bir
yaklaşım içindeydiler. Asurlular satış için Anadolu'ya getirdikleri
mallarını eşeklerle taşıyorlardı. Eşeklerin iki yanında tekstil ürünleri ya
da teneke taşınan ağzı kapalı heybeler vardı. Sırtında ise yol boyunca
yenilecek yemekleri saklayan bir başka heybe.
Asurlu
tüccarların oluşturduğu ticaret kervanları içinden geçtikleri kentin kralına
geçiş vergisi ödüyorlardı. Bu vergiler genellikle taşınan malın cinsine göre
oransal olarak hesaplanıyordu. Bu tür vergileri ödemeden kentten geçmek ve
malını satabilmek olanağı yoktu. Vergiden kurtulmanın iki yolu vardı: İlki,
vergiden kaçınma biçiminde çıkıyordu ortaya. Kentin içinden geçmeyip
dışarıdan dolaşılırsa vergi ödeme yükümlülüğü doğmuyordu. Buna karşın kent
dışında özellikle geceleri kervanın saldırıya uğraması her an söz konusu
olabiliyordu. İkincisi, vergi kaçakçılığıydı. Bunun yolu ise malları kente,
nöbetçilerle anlaşıp, gizlice sokmaktı. Nöbetçilere verilecek pay, vergiden
düşük olduğu sürece bu çekici bir seçenekti. Ama riski çok fazlaydı. Bunu
yapan tüccar yakalanırsa, kent kralının onun mallarının tümüne el koyma
hakkı doğuyordu. Anadolu'da bulunan Asur tabletlerinden tüccarların hangi
kentte daha kolay vergi kaçakçılığı yapıldığı konusunda birbirleriyle
yazışmalar yaptığı anlaşılıyor.
Asurlular, Hurriler, Hattiler, o dönemde Anadolu'da yerleşik diğer kavimler
ve sonraları Hititlere, kredili olarak sattıkları mallar için çok yüksek
oranlı faiz uyguluyorlardı. Bulunan Asur ticaret tabletlerinden anlaşıldığı
kadarıyla faiz oranları yüzde 30 ile yüzde 180 gibi yüksek oranlar arasında
değişiyordu. Borçlarını ödeyemeyen yerel halk krallara şikayette
bulunuyordu. Kötü hasat yıllarında borcunun teminatı olan ürünü elde
edemeyen insanlar son derecede güç durumlara düşüyorlardı. Ya ailesinden
birisini tüccara köle olarak veriyor, ya da bazen kendisi de dahil olmak
üzere bütün ailesi köle oluyordu. Bazen yerel krallar bu tür borç - alacak
ilişkilerini çözmek için borçların silinmesi hakkında yasalar
çıkarıyorlardı. Söz konusu yasalar doğal olarak borçluyu kurtarırken
alacaklıyı sıkıntıya sokuyordu. O nedenle de alacaklı, bu tür bir sıkıntıya
düşmemek için kredili satış yaptığı kişinin ödeme yapmaması halini
engellemek için başka kişilerin kefaletini alıyordu.
2
Aşağı
yukarı 4000 yıl öncesinde Anadolu'da Asurluların katkısıyla da gelişen bir
rüşvet, vergiden kaçınma, tefecilik düzeni kurulmuş olduğu anlaşılıyor.
Milattan
önce 1800'lerde Anadolu'nun ortasında nereden ve nasıl geldikleri henüz tam
ve doyurucu olarak açıklanamayan Hititler ortaya çıktılar. Hitiler ilk ve
ikinci kralları Pithana ve Anitta'nın önderliğinde Asur ticaret kolonisinin
merkezi olan Neşa'yı ele geçirdiler. Neşa'nın ele geçirilmesi Asurluların
uyguladığı tefeciliğin sonunu getirmiş olsa gerek. Bu gelişme Asur ticaret
ve tefecilik sömürüsü altında inleyen komşu kent krallıklarında da Hititlere
karşı bir sempati doğmasına yol açmış olsa gerek. Çünkü Neşa'nın ele
geçirilmesi sonrasında Hititler, Anadolu'nun büyük bölümüne egemen oldular.
3
Hititlerin, ekonomik sorunu doğru bir çözüme kavuşturmak suretiyle
Anadolu'ya egemen olmaları bugün için de önemli bir gösterge olarak kabul
edilebilir.
2.
Kadeş Barış Antlaşmasından Nato Antlaşmasına
Kadeş
Savaşı M.Ö. 1275'de
4 Hitit Kralı Muvatalli ile Mısır Firavunu
II.Ramses arasında Asi Irmağı kıyısındaki Kadeş Kenti yakınlarında
gerçekleşti. Savaşın çıkış nedeni bugünkü Suriye sınırları içinde kalan
Amurru ve Amka toprakları üzerindeki egemenlik iddialarıydı. Savaşı kimin
kazandığı konusu uzun süre tartışmalı kaldı. Hatta Mısır'ın savaştan
galibiyetle çıktığını iddia edenler çoğunluktaydı. Bunun temel nedeni
Hititlerin bu konuda yazılı bir şey bırakmamış olmalarıdır. Oysa Mısır'daki
tapınaklarda Ramses'in kendi yazdırdığı zafer metinleri var.
Savaşın
asıl galibinin Hititler olduğu konusunda bugün bir tereddüt yok. Çünkü
uğrunda savaşılan topraklar sonuçta Hititlerde kalmış.
Asıl
önemli konu savaştan yaklaşık 15 yıl sonra imzalanan Kadeş Barış Antlaşması.
Bu antlaşma Hitit Kralı III. Hattuşili ile Mısır Firavunu II.Ramses arasında
imzalandı.
5
Antlaşmanın temel düzenlemesi bu iki ülkeden birisine yönelik bir saldırı ya
da tehdide karşı ötekinin ona yardım edeceği ve savaşa birlikte gireceğini
içeren düzenleme. Yani birisine yönelik tehdidin ortak tehdit olarak kabul
edilmesini sağlayan düzenleme.
Bugün
Nato Antlaşmasının 5. maddesini incelediğimiz zaman aşağı yukarı aynı
düzenlemeyle karşılaşıyoruz.
3. Hitit Hukukunun Üstünlüğü
Hukukun
üstünlüğü geçmişte de söz konusuydu. Ama bu üstünlük kısas hukukuyla ifade
ediliyordu. "Göze göz, dişe diş" ifadesi kısas hukukunu simgelemekte
kullanılan bir deyimdir. Yani birisi birisine kötülük etmişse cezası aynı
kötülüğün kendisine de yapılmasıydı. Kısas hukukunun temelleri eskiye
daynmakla birlikte bunu gelenekten çıkarıp yazılı hukuka dönüştüren Babil
Kralı Hammurabi'dir.
Başlangıçta Hitit hukukunun da kısas hukuku çerçevesinde yapılandığını
biliyrouz. Zaman içinde, Hammurabi yasalarından yaklaşık 200 yıl kadar sonra
Hitit Hukuku tazminat hukukuna dönmüş. Babil kralı Hammurabi'nin "Kısas
Hukukundan" Hititlerin tazminat hukukuna geçişleri. Roma hukukundan çok daha
eski bir atılım. Ne var ki tanıtılamamış.6
Yasalarda kısas hukukundan tazminat hukukuna geçiş "eskiden" ifadesinin
eklenmesiyle vurgulanıyordu. Buna bir örnek verelim:
"Eğer
bir tohum üzerine bir başkası tohum serperse onun ensesi saban üzerine
koyulsun, iki koşum öküzü bağlansın birinin yüzü bu tarafa ötekinin yüzü o
tarafa çevrilsin adam ölsün, öküzler ölsün ve tarla eski sahibine verilsin,
eskiden böyle yapılıyordu, ve şimdi bir koyun adamın yerine, iki koyun da
öküzlerin yerine konsun, bu kişi, tarlasına tecavüz ettiği kimseye otuz
ekmek, üç kap iyi cins bira versin ve tarlayı daha önce ekmiş olan kimse onu
kendisi için biçsin."
7
Hukuk
sisteminin gelişmesiyle devlet yönetimi sisteminin gelişmesinin tam
ortalarında bir yerlerde ünlü Telipinu Fermanı var. Telipinu Fermanı.
Batıdaki primogenitur yönteminin ilk adımı. Hitit tahtına geçişler sürekli
cinayetlerle olduğu için Kral Telipinu tahta geçişi bir kurala bağlıyor bu
fermanıyla. Telipinu Fermanı özetle kralın ölümündenb sonra yerine birinci
sıradaki oğlunun geçeceğini, ya da o yoksa hangi sürecin işletileceğini
anlatıyor. Aslında telipinu da tahta I.Huzziya'yı öldürerek geçtiği halde
böyle bir düzenleme yapmak gereksinimini duymuş. Yaklaşık 3500 yıl öncesinde
böyle bir düzenleme son derecede önemli. Osmanlı İmparatorları böyle bir
düzenlemedenm habersiz oldukları için Fatih Sultan Mehmed'de bu düzenleme
kardeş katlini vacip görerek tuhaf bir cinayet aracı haline dönüşmüş.
8 Kuşkusuz
genel kurala kişiye göre istisna getirme çabası bu. Fatih Sultan Mehmed
birinci sıradaki oğlu Bayezid'i değil de ikinci sıradaki oğlu Cem'i tahta
çıkarmak istediği için düzenlemeyi böyle yapmış olsa gerek. Ne var ki
Telipinu yönteminin yerine Fatih yönteminin uygulanması Osmanlı hanedanı
için bir ölüm fermanına dönüşmüş görünüyor.
4.
İlk Demokrasi Denemesi
Hitit
kentlerinde yaşlılar meclisi var. Kent kralları ya da valileri bu meclisi
bir çeşit danışma meclisi gibi kullanarak karar alıyorlar. Başkent
Hattuşa'da ise bir Soylular Meclisi var. Bunun adı Panku. Panku, Hititçede
"hepsi", "hep birlikte" demek. Panku hem yasama organı hem de yargı organı
olarak çalışıyordu ve Kral ailesinin yargılanması da bu mecliste
yapılıyordu.
9
Kralın
gücüne paralel olarak Panku'nun yetkisi ve etkisi zaman içinde artış veya
azalış göstermiş olsa da bu danışma meclisinin ilk demokratik adım olarak
alınması doğru olacaktır. Kralların veliaht prensleri belirlerken Panku'ya
danışmaları ya da en azından Panku'nun desteğini almaya çalışmaları, bunun
en önemli kanıtlarından birisini oluşturuyor.
Dönemin
bütü uygarlıkları arasında bu atılım Hititlere seçkin bir yer veriyor.
Günümüz için de inanılmaz bir başlangıç noktası oluşturuyor.
5.
Kadın Hakları
Hititler, kadın hakları konusunda hiçbir ortadoğu ülkesine benzemeyen bir
yapıya sahiptiler. Hitit Kraliçeleri "Büyük Kraliçe", Egemen Kraliçe" gibi
unvanlar taşıyan Hitit Kralıyla eşit hükmetme yetkisine sahip bir kişiydi.
Aynı zamanda Başrahibe unvanı da taşır Kralla birlikte dinsel törenleri
yönetirdi. Kendi başına dinsel törenler yönetmesi de söz konusuydu. Ayrıca
Kralın Başkentte bulunmadığı zamanlarda kararları o mühürlerdi. Hitilerde
kararların altında Kralın mührünün yanısıra Kraliçenin mührünün basılması da
adetti.
10
Kadın
eşlitliği yalnızca Kralla iktidarı bir ölçüde paylaşan Kraliçe açısından söz
konusu olan bir husus değildi. Bir erkeği öldürmenin cezası neyse kadını
öldürmenin cezası da aynıydı. Ayrıca anne, saygısızlık gösteren ya da kusur
işleyen erkek evladı çocukluktan reddetme ve geri kabul etme hakkına
sahipti.
Kadına
gösterilen saygıyı vurgulamak açısından Hitit talimatnamelerinden birisini
daha aktarmakta yarar var:
"Eğer
bir kimse bir kadın ile birlikte olacaksa, o tanrıların ibadetini ne şekilde
düzenlerse ve tanrıya yiyecek ve içecek ne şekilde verirse, kadının yanına
da aynı şekilde gitsin."
11
Hititlerin, Anadoluya egemen olan anaerkil aile geleneğinden etkilenerek
böyle bir eşitliğe ulaştıkları sanılıyor. Hititlerde kadına tanınan haklar
ve erkekle eşitlik o dönemin ortadoğusunda söz konusu değildi. Sanırım bu
dönemin ortadoğusunda bile söz konusu değil.
6.
Anadolu'ya İlk Ekonomik Yardım
Hitit
tahtına III.Hattuşili'den sonra IV.Tuthaliya çıkmıştı. Biyandan veba
salgınlarının yarattığı nüfus azalması öte yandan kuraklığın yarattığı büyük
sıkıntılar imparatorluğu kasıp kavuruyordu. Sonunda IV.Tuthaliya Kadeş Barış
Antlaşması'nın verdiği cesaretle Mısır Firavunu Merentpah'dan yardım istedi.
Merentpah, Hititlere gıda yardımı yaptı. Ve bunu şöylece yazdırdı tarihe:
"Hatti ülkesini yaşatmak için gemilerle tahıl yolladım Asyalılara." Bu
yardım o dönem için Hititlere bir nefes alma olanağı yaratmış olsa bile
imparatorluğu yaşatma olanağı sağlayamamış görünüyor. Çünkü M.Ö. 1200'lerin
sonunda ortaya çıkan deniz kavimleri saldırısına karşı direnemeyerek
yıkılmış imparatorluk.
Merentpah'ın yardımı bildiğimiz kadarıyla dışarıdan Anadolu halkına yapılan
ilk yardım. Sonrasında ise bu yardımlar sürüp gitmiş. En son örnek Dünya
Bankası'nın ekonomik kriz nedeniyle fakirleşen Anadolu insanına 2001 yılında
verdiği 500 milyon dolarlık kredi.
7.
Sonuç Yerine Bir Kaç Not
Anadolu'nun ortasında, Kızılırmak yayının çerçevesinde M.Ö. 1650 ile 1200
arasında dünyanın en büyük imparatorluklarından birisini kuran Hititler aynı
zamanda dünya tarihinin en gizemli uygarlıklarından birisi olmaya devam
ediyor. Bulunan tabletler okundukça ve arşivler yayımlandıkça Hitit gizemi
yavaş yavaş çözülüyor. Buna karşın bildiklerimiz hala bilmediklerimizin onda
biri kadar. Hala Hititlerin nereden ve nasıl geldiklerini, kökenlerinin ne
olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Pek çok konu henüz spekülasyonla
açıklanıyor.
Aslında
Hititler hakkında bildiklerimiz de bu kavimle ilgili gizemli görünümü
artırıyor. Çağdaşlarının son derecede basit bir kısas hukuku uyguladıkları
bir dönemde Hititler nasıl olup da bugünkü hukuk düzeninin temelini
oluşturan tazminat hukukuna geçebildiler? Ya da dünyanın bir çok bölgesinde
bugün bile çözülemeyen kadın - erkek eşitliğini nasıl bir etkiyle yaşama
geçirdiler? Panku'ya nasıl ulaştılar?
Bunlar
bugün için spekülasyona açık konular. Yarın öbürgün tabletler okunup,
arşivler açıklandıkça bu soruların daha doyurucu yanıtlarını bulacağız
sanırım.
1 |
Bu makale "Hititlerden
Hukuk ve Demokrasi Dersleri" başlığıyla Popüler Tarih Dergisinin
Aralık 2001 tarihli sayısında yayımlanmıştır. |
2 |
Trevor Bryce, The
Kingdom of the Hittites, Oxford University Press, USA, 1998, s. 28
|
3 |
Bu görüş ilk kez tarafımızdan ortaya konulmuştur: Mahfi Eğilmez,
Anadolu'da Asur Ticaret Sömürüsü, Garanti Dergisi, Ekim 2001. |
4 |
Savaşın tarihi konusu tartışmalıdır. |
5 |
Kadeş Barış Antlaşması (Kopyası TC'nin armağanı olarak New York'taki
Birleşmiş Milletler binasında sergileniyor) Nato Antlaşmasının 5.
Maddesinin ilk versiyonunu oluşturuyor. |
6 |
Hititler, bugünkü ortadoğuda hala uygulanan kısas hukukunu 3500 yıl
önce aşmış. Roma Hukukunu biliyoruz. Ya Hitit Hukukunu? |
7 |
Fiorella İmparati (Çeviren Erendiz Özbayoğlu), Hitit Yasaları, İtalyan
Kültür Heyeti, Ankara, 1992. |
8 |
Kanunname-i Ali Osman. |
9 |
Panku, MS 1215'de İngiliz soylularının kral Yurtsuz John'a
imzalattıkları Magna Carta'dan yaklaşık 2500 yıl önce Anadolu'nun orta
yerinde atılmış bir demokratik adım. Magna Carta'yı çoğumuz biliyor
ama Panku'yu kaç kişi biliyor bilmiyorum. |
10 |
Aygül Süel, Hitit Kadınının Hukuki Durumu, Uluslararası 1. Hititoloji
Kongresi Bildirileri içinde, s.245, Ünal Ofset, Ankara, 1990. |
11 |
Aygül Süel, a.g.m. s.251. |
Seçilmiş Kaynakça:
-
Trevor Bryce, The Kingdom of the Hittites,
Oxford University Press, USA, 1998.
-
Aygül Süel, Hitit Kadınının Hukuki Durumu,
Uluslararası 1. Hititoloji Kongresi Bildirileri içinde, Ünal Ofset,
Ankara, 1990.
-
Fiorella İmparati (Çeviren Erendiz Özbayoğlu),
Hitit Yasaları, İtalyan Kültür Heyeti, Ankara, 1992
-
O.R.Gurney, Hititler, Dost
Yayınları,Ankara, 2001.
-
Sedat Alp, Hitit Çağında Anadolu, Tübitak
Yayınları, Ankara, 2000.
-
Mahfi Eğilmez, Anitta'nın Laneti, 5.
Baskı, Om Yayınları, İstanbul, 2001.
-
Mahfi Eğilmez, Anadolu'da Asur Ticaret
Sömürüsü, Garanti Dergisi, Ekim 2001.
Not: Hahfi EĞİLMEZ'DEN Tabibimiz üzerine sitesinden alınarak dergimizde
yayınlanmıştır!
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
-
NİSYAN
İLE MALÛL OLMAYINIZ..
- Kendisine, dünyada en pahalı akaryakıt,
doğalgaz, su, elektrik, internet ve telefonu” bizim
kullandığımız hatırlatılan sorumsuz ve umursuz bir bakan:
“Doğru değil, bazı Avrupa ülkelerinde benzinle doğalgaz bizden
pahalı” demek yüzsüzlüğünü gösteriyor.. (Gazeteler)
-
Oysa AB’ye son katılan bir iki doğu blok’u mağduru hariç,
diğer Avrupa ülkelerinin tamamında milli gelir, reel kazanç,
çalışan ve emekli maaşları ile asgari ücretler bizden kat be
kat yüksek!.. Bunu bilmeyecek kadar cahil ya da bilerek böyle
konuşabilecek kadar küstah bir kişinin bakan yapılması ne
kadar utanç verici!
- İbret için önce şu rakamlara bir bakın;
31 Aralık 2012 tarihi itibarıyla Türkiye’de:
- 9.850.000 Emekli, 3.111.660 Memur, 13.430.000
Sigortalı işçi, 5.000.000 Sigortalı Asgari ücretli bulunuyor.
Sigortasız çalışan kayıt ve kapsam dışı işçi sayısı ise:
10.000.000 kişi. Yani toplam: 41.391.660 kişiden ibaret “sabit
gelirli” yurttaşımız var. Yüzde 98’i dar ve sabit gelirli 76
milyon civarındaki nüfusumuzun minimum 25 milyonu “Açlık” (985
TL/ay); Bunun en az iki katı da (50 milyon) “Yoksulluk”
(3.206.48 TL/ay) sınırının altındadır.
-
Öyle ki; 7’den 70’e her yaştan
yaklaşık 75 milyon insanın hayatını biçimlendiren ve doğrudan
yaşam şartlarını belirleyen maaş/ücret; vergi ve harç
artışları, hükümet tarafından saptanan yıllık enflâsyon
rakamları esas alınarak yapılır. Normalde adalet, ahlâk,
hakkaniyet, eşitlik ve hukuk gereği “seyyanen” yapılması
lâzımken; ısrarla insanlık, hak, adalet, eşitlik ve insanlık
dışı yüzdeli sistem uygulanarak; Az maaşı olana az, çok maaş
alana çok zam yapılır..
-
Fakat “çok tuhaf, garip ve
insanlık dışıdır” ki zorunlu temel ihtiyaç, hayati kullanım,
toplu taşım, ulaşım, gıda ve zorunlu ihtiyaç maddelerine zam
yapılırken; İnsani, zımni hukuk, adalet ahlâkı ile “maaş,
vergi, harç ve ücret” artış usulüne paralel bir uygulama
zorunlu iken; Her ne hikmetse.; Bütün insani, hukuki ve ahlâki
değerler çiğnenerek tam tersi bir uygulama yapılmaktadır. Bu
müthiş bir yolsuzluk, insanlık düşmanlığı ve yoksulluk
nedenidir.
-
Şöyle ki: 2012 yılı
enflâsyonu:
-
TÜFE’de: % 6.16., ÜFE’de: %
2.45 olarak tayin ve tespit edilmiştir.
-
Ayrıca: (Türk-İş) 2012 yılı
Aralık sonu itibarıyla:
-
Açlık Sınırı: 985.00 TL.,
Yoksulluk Sınırı 3.206.48 TL
-
Asgari Ücret: % 5.32 artışla
773.88 TL net…
-
2012 Yılı “İthalât” ve
“İhracat” durumu:
-
İthalât: 238 Milyar Dolar.,
İhracat: 152 Milyar Dolar
-
İhracatın ithalâtı karşılama
oranı: % 63.8 (kritik sınır)
-
Dış ticaret açığı: %
36.2
-
İŞTE 2012 KÂBUSU VE AKP’NİN
ADALETİ!..
-
Doğalgaz: Yılda 46 Milyar m3
ithal ediliyor. Maliyeti 8 miyar TL. Millete 55 milyar TL’ye
satılıyor.(ithalâta ödenen paranın 6 katı vatandaştan kâr
olarak alıyor) Devletin sadece DOĞALGAZ yoluyla vatandaşından
aldığı kâr 47 milyar TL.
-
Petrol: Yılda 34 milyon ton
ithal ediliyor. Maliyeti 17 milyar TL. Millete 93 milyar
liraya satılıyor.(ithalâta ödenen paranın 4.5 katı vatandaştan
kâr olarak alıyor) Böylece, 17 milyar liraya mal edilen
petrolü vatandaşa 93 milyardan satarak 76 milyar lira kâr
ediliyor.
- Elektrik: Yerli malı, üretilen enerji miktarı
200 milyar kw saat/yıl. Maliyeti 17 milyar lira. Halka,
maliyetinin 3.5 katı, yani 76 milyar liraya satılıyor. 17
Milyara mal edilen elektrik vatandaşa 76 milyar TL’ye
satılarak, halka 59 milyar TL fahiş kâr özel sektörle
paylaşılıyor..
- Sadece bu 3 kalemde (d.gaz/petrol/elektrik)
hükümet (AKP)’in vatandaştan maliyet dışı kâr olarak aldığı
miktar (47+76+59=182 milyar lira) Maliyet: 42., Satış: 182
Milyar..
-
Buzdağının görünen yüzü bu,
altı tam batak, hattâ lânetli dense yeridir.
-
Dahası: Rakamları istediği
kalıba sokan, milletin gözüne baka-baka doğruları çarpıtan,
utanmadan-sıkılmadan kul hakkı yiyebilen, üstüne üstlük bunca
çarpıtmadan sonra namazını kılıp, Allah’ı da aldattığını sanan
böyle organize bir ekibi mumla arasanız yine bulamazsınız.
-
Kaht-ı ricâl (adam kıtlığı)
sorunu
-
90 yıllık Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde Atatürk ve Menderes’ten başka lider yok.
- ÇÜNKÜ; LİDER DEDİĞİN:
-
“Sorumluluk almayı bilmeli.
Mesuliyet yükü her şeyden, ölümden de ağırdır.”
- “Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu
söylüyorlar. Evet, bu doğrudur. Benim isteyip de yapamayacağım
bir şey yoktur. Çünkü ben zoraki ve insafsızca hareket
etmesini bilmem. Ben kalpleri kırarak değil kazanarak
hükmetmek isterim.”
-
“Her kim olursa olsun
insanlara değer vermeli ve mütevazı olmalıdır... Millete
efendilik yoktur. Ona hizmet etmek vardır. Bu millete hizmet
eden onun efendisi olur. Bu ulusu ben değil içimizdeki ruh,
damarımızdaki kan kurtarmıştır.”
-
“Önde yürüyen değil, yol
gösteren olmalıdır. Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç
evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek
üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk
Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan
yürüyecektir.”
-
“Yeri geldi mi sıradan bir
asker Yeri geldi mi Başkomutan olmalıdır... Memleketin ellide
biri değil, her tarafı tahrip edilse, her tarafı ateşler
içinde bırakılsa, biz bu toprakların üstünde bir tepeye
çıkacağız ve oradan savunma ile meşgul olacağız.”
-
“Fedakâr olmalıdır. Ben icap
ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine
canımı vereceğim., Ayrıca, ilkelerine ve sözlerine bağlı
olmalıdır. Ben toprak büyütme meraklısı değilim. Barış bozma
alışkanlığım yoktur. Ancak sözleşmeye dayanan hakkimizin
isteyicisiyim. Onu almazsam edemem. Büyük meclisin kürsüsünden
milletime söz verdim. Hatay'ı alacağım. Milletim benim
dediğime inanır. Sözümü yerine getirmezsem milletimin huzuruna
çıkamam. Yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim,
yenilmem. Yenilirsem bir dakika dahi yaşayamam.”
-
“Güvenilir ve samimi
olmalıdır. Kalbinde ne varsa dilinden de o dökülmelidir. Ben
düşündüklerimi, sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı
zamanda lüzumlu olmayan bir sözü kalbimde taşımak iktidarında
olmayan bir adamım. Çünkü ben bir halk adamıyım. Ben
düşündüklerimi daima halkın huzurunda söylemeliyim. Yanlışım
varsa, halk beni tekzip eder. Fakat şimdiye kadar bu açık
konuşmada halkın beni tekzip ettiğini görmedim.”
-
“Astlarına ve dostlarına
sonuna kadar güvenmeli. Benim için ordumuzun kıymetini ifadede
ölçü şudur: Türk ordusunun bir kıtası muadilinin behemehal
mağlup eder, iki mislini durdurur ve tespit eder., Hedefleri
gibi Zafer zafer benimdir diyebilenin, muvaffakiyet, muvaffak
olacağım diye başlayanın ve muvaffak oldum diyebilenindir.”
-
“Kavgaları gibi yorulmadan
beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Benim sizden istediğim
şey, yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman da, durmadan
yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip
etmektir., Sevdaları gibi Biz hayat ve istiklal isteyen bir
milletiz. Ve yalnız ve ancak bunun için hayatimizi yok etmeyi
göze alırız.”
-
“Büyüklük odur ki! Kimseye
iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın. Memleket
için gerçek ülkü ne ise onu görecek ve o hedefe yürüyeceksin.
Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, seni yoldan çevirmeye
çalışacaktır. İşte sen burada direneceksin. Önünde sonsuz
engeller yığılacaktır. Kendini büyük değil, küçük, araçsız hiç
telakki edecek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu
engelleri asacak, ondan sonra sana büyüksün derlerse bunu
diyenlere güleceksin.”
-
“Beni görmek demek; İlle de
yüzümü görmek değildir.
-
Benim düşüncelerimi, benim
duygularımı anlıyorsanız bu yeter…”
-
Lider dediğin:
-
Gazi Mareşal (Prof. Dr.)
"Mustafa Kemal Ata-Türk" gibi;
-
Oldu mu VATAN;
-
Öldü mü EFSANE olmalı...
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa TURAN |
Mustafa TURAN Hayat Hikayesi
|
-
YORUMA AÇIK BİR SOHBET
-
Bugün,
sizlerle biraz güldüren, biraz da düşündüren ve dahi yoruma
açık olan bir sohbeti uygun bulduk. Efendim Ömer Hayyam bir
rubâi ustasıdır. Ömrü boyunca 170 rubâi yazdı ve hemen hepsi
de batı dillerine tercüme edildi. O, rubâilerinde, zamanın
yanlış ve köhne inanışlarını işler ve eleştirel bir dille
yaşamı sorgulardı.
-
“Gökyüzünde bir
öküz var ki adı Ülker’dir, Başka bir öküz de yerin altında
saklıdır. Sen ey zeka, gözünü aç da bu iki öküzün, Arasında ne
kadar eşek bulunduğunu gör.”
-
Diyen Hayyam,
başka bir rubâisinde de garip manzaranın resmini şöyle
çizmişti:
-
“ Bir elde
kadeh, bir elde Kur’an, Bir helaldir işimiz, bir haram
-
Şu yarım
yamalak dünya’da, Ne tam kâfiriz, ne Müslüman”…
-
Namık Kemal, II. Abdulhamid'i
tahtından indirme suçlamasıyla mahkemeye verilmişti. Kızı:
“Babacığım Sultandan korkmuyor musun?” deyince, kızına şu
manidar cevabı verdi:
- "- Kızım! Abdülhamit söylendiği gibi kötü bir
adam değildir. Hem sonra bir hakim vardır ki, yarın o en büyük
hâkim olan Allah'ın huzurunda ben de Abdülhamid de varıp hesap
vereceğiz. Ben asıl o hâkimden korkarım"…
-
Cenazenin kulağına ne söylediğini soranlara, Bekri Mustafa şu
yoruma açık cevabı veriyordu:
- “-Cenazeye dedim ki,öbür dünyaya
vardığında sana dünyada ne var ne yok diye sorarlarsa de ki,
Bekri Mustafa Sultanahmet Camiine imam olmuş gerisini siz
düşünün”…
-
İspanya
Kralı II. Filip, sarayının baş seyisini çağırdı ve büyük
meblağda bir parayı vererek: "Git Drahistandan bana iyi cins
bir Arap atı getir" dedi.
-
Sarayın
soytarısı ise, elindeki deftere aptal işler yapanların
isimlerini kaydederdi. Bu olaya şahit olunca, Kralın ismini
de deftere kaydetti. Kral defteri görünce bunu niye
yaptığını sordu. O da: “ Siz bu kadar parayı ona teslim
edince, yaptım” dedi. O zaman Kral:
-
"Peki ya seyis
geri dönerse, o zaman ne yapacaksın" diye sorunca, soytarı
da yoruma açık şu cevabı verdi:
-
"O defterden sizin adınızı
silip onun adını yazacağım efendim"…
-
Enderun’da
Tifli lakablı bir zât vardı.
-
Bir gece
sarhoş olmuş ve Karacaahmet mezarlığına giderek, bir süre önce
ölen arkadaşının başında nara atmış ve kahkalarla gülmeye
başlamıştı ki, subaşı kendisini yakalayıp karakola götürdü.
-
“Ne yapıyordun?”
sorusunu: "-Arkadaşıma üç ihlas bir fatiha okuyordum
komiserim." Diye cevapladı. Komiser: “Ulan nara atarak ve
kahkahayla fatiha okunduğu nerde görülmüştür?" deyince,
Tifli’nin verdiği cevap da gerçekten tam yoruma açık bir cevap
oldu ve :
-
"Komiserim sen
bilmezsin, orada yatan ancak bundan anlar"dedi…
-
Meşhur İtalyan
Şairi Alfieri’ye sormuşlar :“
-
-Siz eskiden demokrattınız.
Sonra birden bire aristokrat oldunuz. Böyle nasıl
değişiverdiniz.” O da demiş ki :
-
“ – Eskiden
büyükleri gördüğüm için demokrat olmuştum. Şimdi küçükleri
gördüğüm için aristokrat oldum.”…
-
Abdülhak Nasuhi
Bey, gençliğinde Tahran elçisi bulunan babasının onu Tahran’a
çağırması, annesinin de göndermemesi üzerine iki ara bir
derede kalmış ve yoruma açık şu nükteyi söylemişti :
-
“ Bir taraftan
babam kılar davet, Bir taraftan anam komaz gideyim,
Söyle Ya Rabbi ! Şimdi ben ne halt edeyim?”
-
Dalgalar
azdıkça azıyordu. Kaptan tayfalara, ula uşaklar şunu ceturun
bunu ceturun diye emirler yağdırırken,Tayfalar başka ne
getirelim dediler. Kaptan, bir kuduran denize baktı, bir de
can korkusundan sararan tayfaların yüzüne baktı ve yoruma açık
olarak şöyle seslendi.
-
“ – Ula uşaklar
bari Kelime-i Şahadet ceturun da”
Bir başka sohbette buluşmak ümidiyle dileğim Yüce Mevla’dan,
her geceniz KADİR, her gününüz BAYRAM olsun.
-
Kalın sağlıcakla…
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Müslüm TUNABOYLU |
Müslüm TUNABOYLU Hayat Hikayesi
|
- ANAYASA ÇALIŞMALARI
SÜRERKEN
- 27 Mayıs 1960 da gerçekleştirilen askeri darbe
döneminde ilimizin bir köyünde ilkokul öğretmeni olarak
görevli idim.
- O yıllarda köylerde beş yıllık bir eğitim
öğretim gerçekleştiriliyordu. Çoğu yerleşim biriminde öğretmen
beş sınıfın eğitim öğretiminden sorumlu idi.
- Yalnız bir sınıfın eğitimi o yıllarda ancak
okul yeni açılmışsa bulunuyordu.
-
Çoğu kez öğretmen birden çok
sınıfla uğraşmak ve onları yetiştirmekle sorumlu idi. yalnız
tek sınıf okutan öğretmen o döneme göre çok şanslı idi. O
dönemde köyde görev alan bir eğitimci olarak tek sınıfla
uğraşmak bana nasip olmadı. Kısaca öyle bir şans beni bir
türlü bulmadı.
- Kırsal alanda görev yüklenmek için
yetiştirilen köy çocukları köylerde o yıllarda yeni, yeni
görev alıyorlardı. Köyde görev alan öğretmen için okulun hemen
bitişiğinde birde lojman bulunuyordu. Öğretmen o günün
şartlarına göre modern bir yapıda ikame etmeliydi. Okulların
çoğu köylü tarafından yapılmıştı.
- Nüfusun %80 ‘i köylerde yaşıyordu. Köyde ikame
eden halk tüketim için ne gerekli ise kendisi üretmek zorunda
idi. Kısaca insanlara toprak çok yakındı. Her ürün doğalın
sağladığı koşullarda olgunlaşıyordu. Kırsal alanda yaşayan
insanımız toprakla uğraşmak zorunda idi. Kırsalda çok toprak
sahibi olanlara ağa adı verilmişti. Ağalar köyün genellikle
söz sahibi olan kişisi idi. Köyde devletin bir kolu olan
muhtar ile öğretmen yasaları uygulamada güçlüklerle
karşılaşıyordu. Çoğu yerde muhtar, öğretmen ,imam birlikteliği
çok iyi sonuçlar veriyor, o yerleşim biriminde yaşayanlar
sorunsuz bir yaşam sürdürüyordu.
- Askeri müdahale sonrası köylere gönderilen bir
yazı ile “Köyü Kalkındırma ve Güzelleştirme Dernekleri”
oluşturulması istendi. Sanırım bu olay kırsal alanın
dernekleştirilmesinde atılmış ilk adımlardan birisiydi.
- Köy sokakları değişik dönemlere göre kişilerce
yapılan müdahale ile daraltılmış, kağnı ve araba köy içerisine
giremez hale gelmişti. Motorlu taşıtların köylere dek
ulaşmasından sonra dar sokaklar kendiliğinden sorun oluyordu.
Köylü motorlu taşıtını evinin önüne kadar gelmesini arzuluyor,
ancak yolların dar oluşu bu eylemi engelliyordu. Oluşturulan
dernekler sanırım ilk hamle olarak köy içi yollarını düzene
koymada görev almışlardır.
- Müdahale sonrası köylerin çoğunda muhtarlıklar
öğretmenler tarafından yürütülmüştür. Derneklerin kuruluşunda
ve işleyişinde öğretmenin en önde görev aldığını görüyoruz.
Muhtar, öğretmen, imam üçlüsü deyimi 27 Mayıs Devrimi ile ülke
çapında uygulamaya konulmuştur. Muhtarın tek başına yapamadığı
çoğu eylem bu birlik sayesinde gerçekleştirilmiştir
- Ben müdahale sonrası muhtarlık yapmadım. Yöneticilere
muhtarın olumlu çaba içerisinde bulunduğunu bildirdiğimden
herhangi bir sorunla karşılaşmadım. Muhtarla işbirliği
içerisinde oluşumuzu köylü günlük hayatında yaşıyordu.
- O dönemde gerçekleştirdiğim dernek sayesinde
köyde mera, otlak, sulama sorunu gibi bir sorun yaşanmadı,
Meralar eylemlerle genişletildi. Hayvancılığın önü açılmış
oldu bir bakıma.
- Kalkınma ve güzelleşme Dernekleri sayesinde
köy mezarlıkları bir düzene kondu, mezarlığın etrafı taş
duvar yada dikenli tellerle çevrilerek koruma altına alındı.
Mezarlıklarda hayvanların görülmesi olayına son verildi, bu
arada mezarlıklar köyün yanı başında birer küçük ormana
dönüştürüldü.
- 27 Mayıs 1960 ile 9 temmuz 1961 arasında
ülkenin akil insanlarından bazıları Milli Birlik Komitesi
tarafından görevlendirildi. Anayasa Hazırlama Komisyonunda
hemşerimiz Hıfzı Veldet Velidedeoğlu da görev aldı.
- Anayasa oylaması öncesi Çorum’a gelen Hıfzı
Veldet Velidedeoğlu saat kulesi etrafında ki meydanda
düzenlenen tanıtım mitinginde uzun bir konuşma yaparak “HALK
OYLAMASINA SUNULACAK BU ANAYASA ÇOK MODERN VE ÖZGÜRLÜKLERİN
SUNULDUĞU BİR ANAYASA’DIR. BU ANAYAYA’NIN HENÜZ DÜNYADA BİR
BENZERİ YOKTUR. BİRAZ MÜREKKEP YALAMIŞ BİR HEMŞERİNİZ OLARAK
BU ANAYASA YA BEYAZ OY VERMENİZİ İSTİYORUM” DEMİŞTİ.
- VELİDEDEOĞLU, kendisinin parlamenterlikte gözü
bulunmadığını, bir gün öyle bir arzum olursa bana bu meydanı
hatırlatmanızı diliyorum dedi. Velidedeoğlu zaman, zaman
Çorum’a uğradı. Kendisine senatörlük önerisi götürüldüğünde
saat kulesini anımsatmıştı.
- 9 Temmuz 1961 de yapılan anayasa oylamasında
Çorum 61 anayasasına hayır dedi. Sanırım kırmızı oyların
çoğunlukta olmasına en çok Velidedeoğlu üzülmüştü.
- Çorumlu Hıfzı Veldet Velidedeoğlu‘na
hizmetlerine karşılık şehir parkına adını vermişti. Genç kuşak
parka Yunus Emre adının verilmesini bir gün gündeme getirirse
sonuç ne olur diye bir düşünmemiz gerekmez mi.?
-
İsim değişikliği çok değişik tepkileri yaratır.1950 ile
1960 yılları arasında dünyaya gelen çocukların adı Menderes
iken 60 sonrası değiştirilmiştir. Bu çeşit eylemler
insanlara hiçbir zaman puan kazandırmaz. Yaptığımız bir eylem
ömür boyu yakınlarımızı olumsuz etkilememeli diyor, okurlarımı
saygılarımla selamlıyorum.
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi |
- RAMİZ MEHDİYEV’DEN DEMOKRASİYE GİDEN YOL
-
Bana ulaşan yayınlar, değişik kanallarla masam üzerinde, gündemin içinde yer
almaya devam ediyorlar.
-
Hayrettin İvgin dostumun bana ulaştırdığı kitap ve yayınlardan biri, Ramiz
Mehdiyev imzasıyla 674 sayfayla gün yüzü görmüş, İstanbul’da basılmış
“Geçmişin Işığında Demokrasiye Giden Yol” adının taşıyıcısı efendim.
-
Prof. Dr. Ramiz Mehdiyev, 17 Nisan 1938 tarihinde Bakü’de doğmuş. 1993 yılında
felsefe dalında “ilimler doktoru” unvanıyla çalışmalarını sürdürmüş. Bakü’de
Devlet Müsteşarı olarak çalışmalarına devam eden Ramiz Mehdiyev, Azerbaycan
Devleti ve toplumunun gelişim problemleri hakkında 100’ün üzerinde bilimsel
makale ve çok sayıda eserin müellifidir.
-
SAYFALARA
-
Geçmişin ışığıyla Demokrosiye giden yol, adlı kitabın sayfalarına doğru bir
adım atalım. Gördüklerimizden:
-
Kitabın Türkiye Türkçesi’ne çevrilişinde görev alanlar, ayrıca ihtisas
editörleri var. Kitap için; “Felsefe profesörü Ramiz Mehdiyev bu kitabında
demokrasi ve insanlığın sürekli olarak kendi egemenliğini oluşturma çabasını
incelemiştir” deniyor.
-
Bu arada, anılan yayında, dünya düzeni, katı merkeziyetçilik, olumsuz
sonuçları aynı zamanda Azerbaycan’ın Yeni Dünya düzenindeki rolü ve yerinin
incelendiğini görmekteyiz.
-
Konu detaylandırılması yapılırken de kitap içindekiler şöyle sıralanıyor:
- -İnsanlığın tarihi gelişiminde demokrasinin yeri ve
rolü,
- -Medeni dünyanın “halk egemenliğine” doğru sürekli
ilerleme çabalarının ortaya konulması,
- -Milli demokratik geçişin bilimsel şekilde
araştırılması,
- -Azerbaycan’ın sosyo-politik geleceğine kısa bir bakış…
- İçindekiler sayfasındaki ara başlıklardan da birkaç
örnek verilim dilerseniz:
- -Istıraplı yollardan yıldızlara, E. Pluribus
Unum-Birliği formülü, Devrimden evrime: Siyasi realiteye dönüş. Azerbaycan
2005, Demokratik konsolidasyon dediğimiz demokrasinin toplumsal ilişkilerde
yerleşik hale gelmesi, Ulusal gelişimin felsefesi, milli model.
- Prof. Dr. Ramiz Mehdiyev, önsözünün bir yerinde:
“Bizler benzersiz özgürlüklere sahip bir dönemde yaşıyoruz. Demokratikleşme
ile birlikte bu konular arasında ben, başında enerjik ve iradeli bir liderin
önderliğinde kurulan güçlü bir Azerbaycan Devleti konusu ile karşılıyorum.
Böyle bir devletin kurulması dünyanın karşısında duran en önemli konulardan
birisidir” diyor.
-
Sayfa 638’den: “Sağlam bir demokrasinin gelişmesinin temeli, cemiyetin
kazandıkları ve kaybettikleri, başarıları ve mağlubiyetleri hakkında
bilgilendirecek bağımsız kitle iletişim araçlarının oluşturulmasıdır. Bunun
neticesinde her bir bilgi birey seçimlerde düşüncesinin doğruluğunu
ölçebilir”.
-
Sayfa 639’dan: Azerbaycan devamlı olarak gelişmiş sivil toplumu ve sağlam
demokrasisi olan bir devlete doğru ilerlemektedir. Böyle bir devlette tam
olarak her bir vatandaşın hakları, siyasi özgürlükleri yaşanacaktır.
-
Türkiye’de “da yayıncılık” tarafından gün yüzüne çıkarılan, yayınlanan bu
kitap okunmalıdır.
|
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
ISPANAK YEMEĞİ
250 gram kuşbaşı et
1 kilo ıspanak
1 baş kuru soğan
1 yemek kaşığı salça
1 fincan sıvı yağ veya 2
kaşım katı yağ
İstenildiği kadar tuz
1 fincan pirinç
2 diş sarımsak
Bir su bardağı yoğurt
Ispanak güzelce yıkanarak süzülür. Soğan doğranarak yağda et
ile birlikte kavrulur. Kavrulan etin üzerine salça konularak
ıspanaklar kıyılarak tencereye konulur. Üzerine sıcak su konur
istenildiği kadar tuz atılır, ıspanak yemeği pişirilmeye
bırakılır. Biraz pişince yıkadığımız bir fincan pirinci
üzerine konularak yemek karıştırılır ve pişmesi içen biraz
daha ocakta kaynatılır. Ocaktan irdirilen ıspanak yemeği
tabağa konulur. Başka bir kapta hazırlanan dövülmüş sarımsaklı
yoğurt istenilirse ekilir.
|
|
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ayşe ÇOBAN |
Ayşe ÇOBAN Hayat Hikayesi |
SEN VE BEN
Bahçende bir gül olsaydım,
Katmer,katmer açardım ben.
Tohum eken el olsaydım,
Bir bereket saçardım ben.
Kafesinde kuş olsaydım,
Öter,şakır,uçardım ben.
Uykularda düş olsaydım,
Kalpten kalbe,geçerdim ben.
Gökyüzünde ay olsaydım,
Bulutlardan kaçardım ben.
Gerilen bir yay olsaydım,
Seni hedef seçerdim ben.
Bir yanık toprak olsaydım,
Yağmurları içerdim ben.
Kopmuş bir yaprak olsaydım,
Sana doğru göçerdim ben |
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI Hayat Hikayesi
|
KENDİLERİ ÇALIP, KENDİLERİ OYNAYANLAR
Etliyle… sütlüyle… tatlıyla beslenenler
Bilemezler senin kıymetini.
Taş çatlasa da onlara açtıramazsın
Çiftliklerinin pencerelerini…
İlgi alanlarında senin gibiler yok
Sen yoksun…
Bunu anlamalısın artık
Zaman ayıramazlar sana!
Onların gözleri hep yukarılarda
Bel büküp
Gerdan kırarken
Padişaha... sultana
Seni tanırlar mı hiç?
İşin aslını sorarsan
İplerinin uçları
Başkalarının ellerinde
Onların kendilerini kral zannetmelerine
Sen hiç aldırma!
Boş umutlarla
Yersiz beklentilerle
Seni insan yerine
Koymalarını bekleme... |
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA Hayat Hikayesi |
NUTUK
Sayın vatandaşlarım, öhhö!.. öhhö!..
Köprünüz yok, reyiniz var biliyom.
Öyle değel midir, dediler he!.. he!..
Neyiniz var, neyiniz yok biliyom.
Muhtarınız böyük bir ulu kişi
He deyin burada bitirin işi.
Mecliste abeyi, köyde gardaşı.
Cesur zengin beyiniz var biliyom.
Yolunuz çamurdan geçilmez imiş
Hökümet yaptırmaz diye kim demiş
Söyle len Murtaza, söyle len Memiş.
Yemyeşil bir beldeniz var biliyom.
Devletimiz okutup küçükleri
Sırtınızdan atacaaz yükleri
Bizim gibi değerli böyükleri
Sevip sayan huyunuz var biliyom.
Yanınızdayız son nefesimizde
Biz olalım çıkacak sesinizde
Sizlerinde böyük meclisimizde
Bizim gibi dayınız var biliyom.
Köylüye gredi dirsen bizde var
Emme irey dersen o da sizde var
İlkbahar var, sonbahar var, yaz da var
Çeşmeniz yok, caminiz var biliyom.
Yar vurmuşu gurbet ele göçtüren
Yel vurmuş Iraza şifa saçtıran
Kel Durmuşu böyük adam seçtiren
Çok değerli köyünüz var biliyom.
Kimler ermiş görüp bizleri ayan
Dinnemeye gelmişler yorgun yayan
İçer hastalığa çare arayan
Derde derman suyunuz var biliyom
Aha burda ne dirseniz ben varım
Yolunuz burdanmı geçer annarım.
Meclise seçtirecek gurbannarım
Bize yeter sayınız var biliyom.
Değil akrabanız hısmınız için
Vallah inanmayan gısmınız için
Bizler için değil hasmınız için
Yolunacak tüyünüz var biliyom. |
Telif Eseridir izinsiz
kullanmayınız |
|
|
|
|
|
10 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Yaşar KILIÇ |
Yaşar KILIÇ Hayat Hikayesi
|
YOLCULUK
Yaşarken öldüğün haber alanlar
Ayıkmış olurlar,biter yalanlar.
Dizini dövenler,saçın yolanlar,
Toplanır gelirler yolcu etmeye.
Kara deve çöker,göçü almaya,
Yüklerler izin yok başka kalmaya,
Salarlar başlarlar haber salmaya
Hazırlanır kervan Hakk’a gitmeye.
Kabir ağızın açmış,çağırır bizi,
Sapma örtülünce,görmez gündüzü,
Münkir,Nekir sorar suali,sözü,
Cevap ister,fakat işler bitmeye.
Yılan,çıyan gelir aç saldırırlar,
Karıncalar göğsün mekan tutarlar,
Malını,mülkünü pay pay satarlar
Sönerde ocağın,belki tütmeye.
Ey miskin YAŞARİ aklın başına al,
Çare yok dönüşe,gel kendine gel.
Çetin gün yaklaştı,Hak kapısın çal,
Ecel ağın örer,geldin gitmeye. |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
1 |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL
yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
1 |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
172 SAYI 25 Haziran 2013 SAYIYA Gitmek İçin
Tıklayınız! |