YIL 14     SAYI 166    25 Aralık 2012

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1

 

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

 
 

 
   
 
 
 
 01

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi
EMEKLİ
Belirli bir yaştan sonra  yaş ortalamasının 60 olan yaşlılar topluğunun pek çoğu emekli olarak yaşamlarını kıt kanaat geçirirler. Bu aldıkları maaşın ne kadar olduğunu pek çok vekil olarak seçtiklerimiz bilmez ve bilseler de kendi tuzlarının kuru olduğundan ses çıkartmazlar. Kendilerinin seçildikten sonra nasıl olsa bağlanacak olan emekli aylıklarının tutarında da diğer emeklilerin maaş aldıklarını zannederler.
Ayrı bir dert ise emeklilerin maaşlarını almak için bankaya giderek uzunca bir süre yapacakları muamele için saatlerce bankanın içerisinde “Konu Mankenliği” yaparlar. Banka çalışanları işlerini savsaklar ve sık sık bankolarını bırakarak ihtiyaç görme bahanesi ile bir yerlere gider ve istedikleri zaman gelirler.  
Benim banka işlemlerim pek olmadığı için ufak tefek bizzat gitmeyince olmayan işlemler için bankaya gitmekteyim.
20 Aralık 2012 tarihinde Çorum Ziraat Bankası Zafer Çarşısı Şubesine banka kartımın gününü uzatmak için gittim. Saat 14.55 idi baktım banka kalabalık acelem yok sonra işlemimi yaptırırım diye düşündüm. Aklıma birkaç gün sonra sigortalıların emekli aylıkları için bankanın daha da kalabalık olacağını düşündüm.
Resimler gözüken 4 nolu bankoda oturan memura:
- Banka kartımın süresini uzatacağım ne yapacağım dedim. Fiş alıp sırayı bekleyeceksiniz dedi. Bende memuru:
- Eskiden nüfus kâğıdı örneği fotokopisine gerek var mı dedim:
- Hayır! Bir beyan verip düzenliyoruz. Fiş alıp sıranızı bekleyin dedi. Ben:
- Bari beyanı verinde doldurayım deyince yayında bulunan bir A4 kâğıdı bana uzattı.
Koruma görevlisinin bulunduğu masa boş idi. Misafir koltuğunda oturan bekleyen şahsa:
Müsaade edersen şunu doldurana kadar ben oturabilir miyim dedim. Şahıs bir şey demedi ve kalktı yerini bana verdi. Masada bulunan kalemle beyanı doldurdum. Gittim fiş aldım. 237 sıra no idi fişi aldığım saat resimde de gözükeceği gibi 15.03. Beklemeye başladım. Bankada bulunan sıra panosunda sıra 191 idi. 237 fiş numaram (resim 4) ile arası pek sürmez diye bekledim. Benden sonra fiş alanlar bankamatık kartı ile sıra alıyorlar bende ikinci bir fiş aldığımda fiş no F53 idi fişin üzerinde 15.43 yazılı idi. Beklemeye başladım.
Saat 16.05 oldu. Memurlar bir bakıyorsun orada, bir bakıyorsun yok oluyorlar. İnsanız, ihtiyaç molasına gereksinimimiz var.  Bankaya girdiğim fişi aldığım sırada çağırma panosunda 191 sıra vardı. 15.03 ten  16.10 kadar (resim 2) sırada pek ilerleme de bulunmamakta idi. Devamlı yanımda taşıdığım fotoğraf makinamı çıkarttım ve ilk önce birkaç poz çektim. Nasıl çıktı diye baktığımda fotoğraf makinamın çektiği resimlerin altında tarih olmadığını gördüm. Çektiğim resimleri sildim ve saat ayarını yaptım ve yeni çektiğim fotoğrafın çekim tarihi 20/12/2012 ve saati 18.10 olarak gözükmektedir.  Önce bekleyenleri çektim(Resim 1). Numaraları ilan eden elektronik panoyu çektim (resim 2). Epey zamandır boş olan ve sadece 4 nolu bankonun çalıştığı ve panoda 217 olarak gözüken resmi çektim (resim 3).  Cebimde bulunan benim ilk aldığım fişimin resmini çektim (resim 4). İkinci aldığım fişi de resimledim (resim 5). Bankonun karşısından memurların oturduğu yeri resimledim (resim 6). Resimleri çekerken bir emekli ne resimleri çekip döküyorsun diye sordu. Kısaca yapacağımı anlattım, fişini görebilir miyim dedim 242 nolu fişini bana uzattı onunda müsaadesini alarak fişinin resmini çektim (resim 7). Bankonun karşısına geçtim ve resmi çektim (resim 8). Bir emeklinin de fişini tekrar çektim (resim 9) resimde F24 ve 216 numara gözükmektedir. Banka bekleyenleri hizmet almadan gittikleri için artık iyice boşaldığından benim sıramın olduğu numara memurların bulunduğu yerden acele ile resimlerim.
Saat 16.30 da 15.53 de alınan fiş sahibi fişini saat 15.43 te almıştı. Bankoda 16.33 te F 24 yazılı idi.
Saat 16.43 te sıra bana geldi ve evrakı 4 nolu bankada oturan memura verdim. Nüfus kâğıdımı aldı kontrol etti ve işlemimi bitirdi.
Ben dışarıya çıktım. Bu saatten sonra ne oldu bilmiyorum.
Memurlar savsakladılar ve işlerine özen göstermedikleri ve idarecilerin ise memurlarını çalıştırmadıkları bu bankada hizmet almak için saatlerce bekleyen bu şahıslar YAŞLIDIR ve EMEKLİDİR.
Bu kişiler de bir zamanlar hizmet ettikleri ve hizmetlerinin karşılığını almak için sıralara girdiler ve bazıları da ihtiyaç gidermek için WC olmadığı, ihtiyaç için Gubbeli Camii karşısında bulunan tuvaletleri kullanmaları gerekmektedir.
Bu bankada için yazdıklarım Resim 8 de gözüken çalışması gerekli olan güvenlik kamerası ile de onaylanacağını umuyorum! Hizmet için aldıklarını hak etmek için daha dikkatli olurlar diye umuyorum.

 

Resim 1

 

Resim 2

 

Resim 3

 

Resim 4

 

Resim 5

 

Resim 6

 

Resim 7

 

Resim 8

 

Resim 9

 

Resim 10

 
 
 
 
 
 
 
 02

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mustafa Nevruz SINACI
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
TERÖRÜN UNSURU ASLİSİ MASONLUKTUR
Aylar önce, (bize göre) çok ilginç ve enteresan bir gerçeği açıklamıştım.
“Çepeçevre terör örgütleri ile sarılı ve adeta abluka altındaki İsrail’in, devlet sınırları içinde asla ve kesinlikle terör, tedhiş, anarşist veya potansiyel bir yıkıcı unsurun esamesi bile yok! Resmi himaye görmeden hiç kimsenin İsrail’de barınması imkânsızdır. Çünkü onlarda, hakiki bir hükümet hükümfermadır. Kara, deniz, hava ve yeraltı dâhil devletin sınırlarından “izinsiz” giren her canlı İsrail’de 3, Bulgaristan ‘da 5, Amerika’da 10, Almanya, İngiltere ve Yunanistan’da 15 dakika içinde belirlenir. İsrail’de 5, diğerlerinde genellikle 10 ilâ 15 dakika içinde ‘mütecaviz’ infaz edilir yahut takibe alınarak “mutlaka” yasal gereği yapılır.
Oysa bu memleket “sınırları içinde” anarşi, terör ve tedhiş cirit atıyor.
Hattâ, çarşı-pazar, mektep, medrese, meclis dâhil hayatın her alanında.
Peki bizde hükümet, asker, polis, hâkim, savcı yok mu?
Varsa eğer, bu suç unsurlarının tabandan tavana (meclis) kadar işi ne?
 
ARTIK İYİCE GÖRÜLDÜ VE BİLİNDİ Kİ!..
Ülkemizin başına belâ olan ve 1963’den günümüze yaklaşık iki trilyon dolar israfa yol açan anarşi, terör ve tedhiş yapay, TC’nin bütünlüğüne yönelik ve güdümlü olup; Hiçbir doğal temel, tarihi emel, haklı neden ve makul amacı yoktur. Bu kiralık katil, kader kurbanı ve cahil terörist hainlerin varlık nedeni: harici düşmanlar adına casusluk, asimetrik savaş, haydutluk ve adına taşeronluk ettikleri hükümetlerle; İllegal ortak sıfatıyla hırsızlık, yolsuzluk ve kaçakçılık yapmaktır. İhanet şebekesinin iştirak, işbirliği, yardım ve yataklık ilişkisi içinde olduğu dâhili bedhah, uzantı ve bağlantıları, genellikle şaibeli hükümetleri kullanarak Kamuda yuvalanmış dönme, devşirme, sabıkalı cani, yasaklı, kısıtlı ve “vatana ihanet yolunda, her türlü kullanıma açık” kriptolardan müteşekkildir. (Bunlar, zahirde “iyi insan, iyi vatandaş” rolünü ustalıkla beceren, cihanşümul Yahudi tarikatı mason biraderlerin oligarklarında müstahdem, muhterem üstatlar ve baronlardan emir alırlar…)  Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kesinlikle bir etnik sorunu yoktur!
50 yıldır yaşanan anarşi, terör ve tedhişin nedeni de; Etnik veya ideolojik değildir.  Sorun kronikleşmiş rüşvet-iltimas, soygun-vurgun, yalan-talan, nitelikli dolandırıcılık, sahtekârlık, siyaset simsarlığı-din tüccarlığı; Hileyle kamu gücünü kullanarak zimmet, irtikap, gasp, kundakçılık, kalpazanlık, kaçakçılık, kapkaççılık, üçkâğıtçılık, kayıt ve kapsam dışılık, suiistimal, kadın ve uyuşturucu ticareti ile dış düşman (harici bedhah) hesabına (para karşılığı) yıkıcı faaliyetler organize eden suç örgütlerinin varlığıdır. Şu aşamada “dokunulmazlık” tartışmalarının odağına oturtulan da onlar değil mi? Sorumlular: Yukarda açıklanan lâğım çukuru ve bataklığı azimle kurutmak; Milletin can, mal ve Şehitlerin kanından beslenen sülük, sivrisinek, yarasa, yılan, çıyandan mürekkep mazarratla mücadele yerine, müzakereyi tercih eden bedhah işbirlikçilerdir. Bunu çok iyi bilen, fakat kötülerin adeta bir yasal koruma, imtiyaz ve dokunulmazlık zırhı altına alındığını hayret ve dehşetle gören halk; Derin hiddet, vicdani isyan ve tepkisini; Kinayeten “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” cümlesi veya şu dizelerle dile getirir:      
 
“Küfür edenler kâfir,
Yalan söyleyen yılan...
 Kesinlikle domuzdur,
 Kamu malını çalan...”
 
Özellikle bizim (İmparatorluk bakiyesi) memleketimizde, dâhili ve harici bedhahların kahir ekseriyeti, apaçık bir Yahudi tarikatı olan masonlar ve uzantıları ile Hıristiyanlık kisvesi altında faaliyet gösteren Papalık etki ajanı misyoner veya dönme-devşirme, yani dış (düşman) kaynaklı olup;
1. Bilumum anarşi, terör tedhiş; İlâh ve silâh ticareti, gasp ve kundakçılık;
2. Rüşvet, iltimas, hırsızlık, yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, hortumculuk;
3. Din tüccarlığı, siyaset simsarlığı, suiistimal ve tümüyle istismar olayları;
            4. Adalet cihazı, emniyet ve güvenlik alanında zaaf, rüşvet, iltimas ve suiistimal…
            Kamu ve halka karşı cürüm/suç teşkil eden bu “terör” fiili faillerinin tamamı yukarıda açıklanan uluslar arası organize suç örgütlerinin uzantısı; Yani ülkemizde vaki anarşi, terör ve tedhiş odaklarının unsuru aslisi (bir Yahudi tarikatı olan) mason bağlantılıdır.
            Dünyanın adalet, barış ve huzur iklimi Osmanlı’nın, 220 yıllık tefessüh sürecinde ve şu kısacık (80 yıllık) Antiemperyalist Cumhuriyet tarihinde bunu görmek mümkündür.
            Ortak sebep: Anti Emperyalist; Yani, hırsızlık, yolsuzluk, sömürü, soygun, istismar ve suiistimale karşı olmak, karşı çıkmak ve karşı koymak; İnsan hakları, adalet ahlâkı, evrensel hukuk, hakkaniyet, dürüstlük ve “medeni siyasetten” yana olmaktır..
ÖRNEKLEMEK GEREKİRSE!..
            Başta Güneydoğu olmak üzere ülkemizde arama yapan en büyük iki petrol şirketinden biri Mobil, öbürü Shell’dir..Shell Hollanda-İngiliz ortaklığı etiketi taşır. Royal - Dutek Shell'e bağlı. Sahibi Markus Samuel isimli bir Yahudi. Mobil, bir Yahudi trilyoner olan Rockfeller'e ait. Mobil Türkiye’ye 1956’da geldi.  Uzunca bir dönem Türkiye’nin petrol arama, üretim ve rezervlerini kontrol edenlerin neredeyse tamamı masondur. Bunun bir tesadüf olduğu kesinlikle düşünülemez. 
 
''EN ZENGİN PETROL YATAKLARI TÜRKİYE KÜRDİSTANI'NDA''
 
Türkiye sınırlan içindeki petrole ilişkin oyunların yoğunluğu çoğunlukla kamuoyunda "Türkiye'de petrol var ama ortaya çıkarılmıyor" tartışmalarına yol açmakta. Yıllardan beri bu konuda medya kuruluşlarında birçok haber dönem dönem yer alır. Ne hikmetse bulunan petrol sahalarını hiçbir gazeteci veya medya kurumu yerinde görmez, tespit etmez veya edemez. Bu konuyu ciddiyetle ele alan hiçbir haber programı veya gündem haber bulamazsınız. Teşebbüs eden birçok gazeteci de işinden eder; Yapacağınız çalışmayı hem kursağınıza gömerler, hem de yayınlayacak yer bulamazsınız. Diğer taraftan Türk halkı bu iri gazete ve televizyonlarda yayınlanan magazin programlarına ilgisini günbegün gösterirken, niye kendilerine bu tarz konuların işlendiği programların gösterilmediğini bir türlü sorgulamaz!
Meselâ, 27 Şubat 1992 tarihli Güneş Gazetesi'nin birinci sayfasında yayımlanan hayli ilginç rapora bakalım. "En verimli yatakların 'Türkiye Kürdistanı'nda olduğunu ileri sürdüler. ''Amerikalı Ceyarlar Güneydoğu'da" başlıklı haberde bakın hangi cümleler yer alıyor. GD Anadolu ile Bitlis, Van, Adıyaman, Tunceli illerini "Türkiye Kürdistanı" olarak değerlendiren bir ABD şirketi, ülkemizin yeraltı zenginlikleri konusunda ilginç iddialarda bulundu. Amerikalı petrol şirketi RETOG, Türkiye, Suriye, Irak sınır bölgesinin petrol ve gaz rezervlerinin raporunu yayınladı. Rezerv açısından çok zengin olduğu bildirilen bu bölge, söz konusu raporda Kürdistan (!) olarak nitelendirildi. Adresi "14900 Landmark Blyd. Sütte 370 Dallas, Texas 75240 USA olan Retog şirketi tarafından hazırlanıp satışa sunulan raporda, Türkiye'nin çok şaşırtıcı bir coğrafî konuma sahip olduğu kaydedildi. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin, Ortadoğu petrol bölgelerinin kuzey uzantısı olduğu belirtilen raporda, şu anki faal petrol sahalarının az miktarda petrol rezervlerine sahip olduğu vurgulandı. Raporda öne sürülen görüşlerin aşırı derece detaylı olması dikkat çekti. Dört ciltten oluşan rapor, bölgedeki 517 petrol kuyusuna ait tüm kayıtları kapsıyor. Ayrıca bölgenin tüm jeokimya, termal özellikleri ve tarımsal etkinliklerini gösteren haritalar da raporda bulunuyor. Rapor yalnızca Ortadoğu'nun Güney bölgelerinin petrol bakımından zengin olduğu görüşünün aksine, içinde Türkiye'nin Güneydoğu bölgesi topraklarının da bulunduğu kuzey bölgelerinin petrol yönünden zengin olduğu belirtildi. Ayrıca bu bölgede daha önce ayrıntılı bir araştırma yapılmadığı kaydedildi. 45 bin dolar fiyatla satışa çıkarılan raporda, Türkiye Kürdistanı olarak tanımlanan yöredeki, işlenmeyen petrol sahalarının rezervlerinin büyüklüğü övülüyor. Bakir bölge olarak adlandırılan işlenmeyen sahaların Irak ve Türkiye'de işlenen petrol sahalarından daha verimli olduğu iddia ediliyor. “Retog şirketinin petrol araştırma fırsatları, Türkiye Kürdistan” adlı raporunda, 500 bin ölçekli harita, kuyular, büyük petrol ve gaz sahaları, 52 ayrıntılı kuyu jurnali, 517 kuyu bilgi kayıtlan, yerüstü coğrafî bilgiler, Bouger yerçekimi bilgileri, Türkiye-Suriye ve Irak'ın sismik derinlik haritaları ile bu ülkelerde çalışan petrol sahalarının ayrıntılı haritaları bulunuyor. Raporda ayrıca Türkiye'nin siyasî yapısıyla bunun komşu ülkeleriyle mukayeseleri de bütün ayrıntılarıyla açıklanıyor ve anlatılıyor."
Yıl 1992: "Türkiye Kürdistan"ı Dillerde Retog şirketinin vermiş olduğu önemli bilgilerin yanında özellikle bu raporda yer alan Türkiye Kürdistanı cümlesine dikkat çekmek gerek. İsrail Siyonizminin ABD'ye ihale ettiği Irak işgali sonucu menfur niyet her geçen gün gerçekleşmek üzere. Oysa 1990 yılında çıkan Masonluk ve Kapitalizm adlı eserin "özel bölümünde" bu konuya dikkat çekilmiş, "Yukarıda bahse konu zengin petrol yatakları ile dev GAP projesinin yer aldığı topraklarda kurulacak bir Kürt devleti, İsrail için yutulacak lokma değildir. Bu devletin zayıf,    
İsrail için yutulacak lokma değildir. Bu devletin zayıf, askerî güçten yoksun, ekonomik açıdan himayeye muhtaç bir devlet olacağını tahmin etmek hiç de güç değil. Zira İsrail için, bu Kürt devletini kontrol ve himayesine almak gayet kolay olacaktır. Kürdistan'ın bir İsrail eyaleti olmasıyla gelişecek bu aşama, İsrail'in G.D. Anadolu sınırlan içine alıp vaat edilmiş topraklara kavuşmasıyla sona erecektir. Rapor, şöyle devam ediyor; "Olay bu yönden değerlendirilince, Time Dergisi'nde çizilen Kürdistan haritasının G.D. Anadolu'nun uzaydan çekilen petrol haritasıyla üst üste çakışmasının bir tesadüf eseri olmadığı açıkça anlaşılır. Dergide yayınlanan Kürdistan haritasının sınırları Gaziantep'ten başlar. K.Irak'tan Halepçe'ye kadar uzanır. Türkiye'nin zengin petrol yatakları Diyarbakır, Adıyaman, Nusaybin ve Batman arasında tüm G.D. Anadolu Bölgesi'ni içeren bir yayçizer."
Diğer taraftan uzaydan çekilen petrol yataklarının haritası üzerine Kürt sorununu bahane ederek ABD'nin bölgeye yerleşmesi de çok dikkat çekici bir olay. Körfez krizi ve şimdi de Irak savaşı derken bölgede "insanî yardım ve güvenlik kampları" adı altında büyük bir oyun oynanıyor. Şu hale nazaran, Türkiye’nin masonluk tarihini hatırlamakta yarar var:
 
TÜRKİYE’DE MASONLUK TARİHİ:
 
Her ne kadar Türkiye´de Masonluğun ve ilk Masonların 1720´li yıllardan bu yana var olduğu bilinse de, dış obediyanslara bağlı, Osmanlı topraklarındaki yabancıların etkinliğinde sürdürülen bu çalışmalar, 18. yy ortalarından itibaren Türkleri de içine almaya başlamıştır. Bilinen ve kayıtları günümüze ulaşan ilk Türk Masonlar, bu yy’ın ortalarında topluluğa kabul edilmiş olan İbrahim Müteferrika ve Yirmisekiz Çelebizade Sait Çelebi´dir. 1861 yılına kadar, İngiltere, Fransa ve İtalya milli obediyanslarına bağlı localarda çalışmalarını sürdüren Türk Masonluğu, bu yıl içerisinde Mısır asıllı Osmanlı Prensi Abdülhalim Paşa´nın önderliğinde Osmanlı Yüksek Şurası, o zamanki ismi ile Makbul İskoç Riti Şura-ı Ali-i Osmani´yi kurar.
Bu cemiyeti ilk tanıyan dış obediyans ise 1869 yılında ABD Güney Jüridiksiyonu olur. Böylece Milli bir hüviyet kazanmış olan Türk Masonluğu, dış obediyanslarca da tanınmaya başlamış ve ABD´yi diğer bazı obediyanslar takip etmiştir. Osmanlı Yüksek Şurası´nın yanı sıra yabancı obediyanslara bağlı olarak Osmanlı Dünya düzenli Masonluğunu temsil eden, ve bir yerde Hür Masonluğu (Fikri Masonluk, Spekülatif Masonluk) babası sayılan İngiltere Birleşik Büyük Locası´nın Türkiye Büyük Locası´nı kabul etmesi ise ancak 1970 yılında, 1909 yılında Mısır´da kurulmuş bulunan ve Resne Locası´nın düzenli köklerine bağlanarak gerçekleşir. Ondan önce İskoçya Büyük Locası tarafından 1965 yılında, aynı gerekçe ile kabul edilerek konsekre edilen Türkiye Büyük Locası bu yıldan itibaren dünya düzenli Masonluğunca kabul edilerek ritüelleri, kıyafetleri, mabetleri geleneksel Masonluğa göre yeniden tanzim edilerek muntazam bir hal alır ve bu düzenli Büyük Locaya Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası adı verilerek kuruluş tarihi 1909 olarak tasdik edilir. TÜRKİYE´DE MASONLAR
Bugün, İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Eskişehir, Denizli, Bodrum, Marmaris, Kuşadası, Antalya, Çeşme, Fethiye´de 200´ün üzerinde Locasında çalışan 14.000 üyesi ile Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası, Türk Masonluğunun dünyadaki temsilcisidir. Yıllık %3 üye artışı ile de dünyanın en hızlı büyüme oranına sahip obediyanslarından biridir.  21 yaşını doldurmamış, hür ve erkek olmayanlar aralarına kabul edilmezler. Bu niteliklerden herhangi birisini kaybeden üye, üyelikten çıkartılır.   
Her yıl bir kere yapılan beyaz gecelerde Mason eşleri, kızları, anneleri ve kızkardeşleri Mabetlere alınır ve onlara Masonik hikayeler anlatılır. Türkiye Büyük Locası´nın üyeliğe giriş yaş ortalaması 40 civarındadır. Masonluğa kabul edilen ve düzenli bir Locada usülüne uygun  yapılan düzenli bir tören ile üyeliğe kabul edilen üye Çırak ünvanını kazanır. Kabul töreninin ardından en az 12 ay geçmeden Kalfalığa yükselinmez. Bu 12 ay içerisinde Çırak, kendisine verilen en az üç ayrı Masonik ödevi başarıyla tamamlamalı ve Kalfalığa layık olduğunu, farklı zamanlarda verdiği bu tezler ile ispatlamalıdır. Kalfa olduktan sonra da en az 12 ay geçmeden Üstatlığa yükselinmez. Üstat olabilmek için de Çıraklık dönemindekine benzer Masonik çalışmalar, bu sefer Kalfa gözüyle yapılır ve verilen tezler sonrasında Üstat olunabilir.
 
GÜNEYDOĞU, AKP, PETROL VE BOP PROJESİ
 
            Erzincan’dan başlayan ve Güneydoğu'ya genişleyerek inen üçgende altın ve petrol fışkırıyor. Ama bölgede suni olarak yaratılan kronik terör güvenlik zaafı var. Güya üvenlik sağlanamadığı için doğru dürüst çalışma yapılamıyor. Sebep: Dahili ve harici bedhahların iş ve güç birliği ile hüküm süren lânetli Siyonizm, adam gibi çalışılırsa Türkiye’nin dünyanın en zengin, güçlü, kuvvetli, kudretli ve tarihte olduğu gibi adaletli ülkelerinden biri olma şansına sahip bulunduğunu biliyor ve memleketi bölmeye çalışıyor!  Bilinen bir hakikat bu. Hem de Abdülhamit’den beri. Buna rağmen AKP seyirci, muhalefet gaflet, dalalet ve hıyanet uykusunda. İşini bilen, onursuz ve sorumsuz bürokratlar elinde devlet güvenlik güçleri atıl, hükümet hantal.. Güneydoğu'da en değerli madenlerin toprağın hemen altında bulunduğu artık sır değil. Yani bu terörün altında, başka ülkelerin milyarlarca dolarlık bu servetten pay alma mücadelesi var... O nedenle anarşi, terör ve tedhiş bilerek kazınmıyor. SOMUT GERÇEK VE BİR KESİT.         
Diyarbakır Ergani'de Güney Kırtepe'de 7 petrol kuyusu bulundu. 1405 m. derinlikte.
Diyarbakır Ergani Karacan'da 5 kuyuda petrol bulundu, 1713 metre derinlikte.
Diyarbakır Hani'de Beyazçeşme'de bir kuyuda petrol bulundu, 1800 metrede.
Diyarbakır Taşdan köyünde 1800 metrede petrol bulundu.
Adıyaman Şambayat'ta 3 kuyuda petrol bulundu... 1584 metrede.
Diyarbakır Bismil'de Arpatepe'de 2 kuyuda bulundu petrol 2450 metrede.
Dünya petrol için 6 bin metreye inerken Güneydoğu'da son zamanlarda bulunan petrolün derinliği en fazla 2450 metre.
İşinin ehli bir madencinin söyledikleriyle birleştiğinde tablo ortaya çıkıyor. Hala bazı gerici, yobaz ve mürteci kafalar anlamıyor. Türkiye’nin bir Kürt sorununu yok. Kürt’lerin çok büyük bir bölümü aslında zengin, özgür, huzurlu, güvenli ve mutlu... Diğer bütün Müslüman veya gayrimüslim unsurlar da öyle. Tamamının siyaset, ticaret, üretim ve sanayide belirleyici unsur olma özellikleri var. Halkın içinde asla bir Türk – Kürt ayrımı söz konusu değil. Gerçek o ki; Ülkemizde herkes barış içinde, kardeşçe yaşıyor. Melânetler karışmadığı sürece insanlar hayatından memnun ve mutlu. Bazı gerici, yobaz, irtica, kiralık, aptal ve taşıma sulu kafalar şiddetten uzaklaştığında, insana insan gibi baktığında, terörü bir çözüm görmediğinde hayatın, barışın, huzur, mutluluk yolunun zenginliğe açıldığını gösteriyor.
Hala anlaşılmıyor mu acaba?
Anarşi, terör ve tedhişin güdümlü; Güdenin mason biraderler olduğu!..
NETİCE:
Türkiye Cumhuriyeti’nin başına; Vahşi Batı’nın İznik Kongreleri ve Şark Raporu gibi; Mason ve misyoner locaları tarafından yalan-yanlış iftira ve furyalarla belâ edilen Güneydoğu (sözde Kürt) sorunu gerçekte bir petrol sorunu olup..; Siyonizm ve ABD bu petrol; Su ve sair doğal kaynaklar ile değerli madenlere el koymak için malum ve menfur eşkıyayı (taşeronları) yaşatıyor, besliyor ve OSLO'da “bedhahlarla” pazarlık masasına oturtuyor…

 

 
 
 

 03

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Atilla ALPAY
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi
KADINA ŞİDDET Mİ ?
Yurdumuz gündeminden bir türlü kaybolmak bilmeyen konuların  başında  artık kadına şiddet mevzuu gelmektedir. Geçen gün  İstanbulda bir dernek; şiddet gören kadınlara silah kullanmayı  öğretmek amacı ile bir proje başlatarak  onları atış poligonuna  götürüyor;  atış talimleri yaptırıyor ve  hatta yakın dövüş teknikleri ile kendilerini savunmayı  da öğretiyormuş.
Ülkemizde  kadın erkek ilişkileri bu hale geldi  ise işte bu esas  hapı yuttuğumuzun resmi olsa gerektir.Bu hale  gelmiş bir aile  ilişkisinin  derhal bitirilmesi millet ve memleket menfaatinedir. Öyle bir aileden  artık hayır gelmeyeceği  açıktır ve silah talimlerine  de-bizce -hiç gerek yoktur.
Son birkaç yıldır bu konuyu işleyen milli İslami  kurum, kuruluş, stk vslerin çalışmalarını  takip ederek kimin ne dediğini de bir kenara  kaydetmekle meşgulum.Gördüğüm ve acı tesbitim odur ki  meselenin  hep kadın  tarafından  bakılmakta  erkek açısından  kimse konuyu  ele almamaktadır.Hep zarar görene acınmakta  ve işi bu hale  getiren- bir kısım-  kadınlara  ise kimse  bir şey dememektedir.
Kadına şiddete  elbette ki  baştan ve peşinen  benden de kocaman bir “hayır”  ama birde meselenin  kimsenin görmek istemediği  başka bir boyutu var. Ne yazık ki bu boyut ne şehrimizdeki  evliliğe hazırlık  kurslarında ne de  büyük şehirlerdeki benzeri seminerlerde  ele alınmadığı gibi hükümetin ilgili bakanlıklarının da  gündeminde hala yoktur. Bir sürü stk, siyasi parti ,cemaat ve cemiyetin bile bu konuda bir  projesi bulunmamaktadır.
Bir kadını  evlenmeye ikna etmek  bir erkek için dünyanın  en zor işidir. Onun  gönlünü kazanmak ve yuva  kurmaya  razı etmek için  erkeğin  anasından  emdiği süt burnundan  gelmektedir. Mutlaka iyi bir mesleği , parası, kariyeri, karizması olacaktır. Bir erkeğin ise  kadınların genel kabulündeki kalıba girmesi  için- hele bu günlerde-  on fırın ekmek yemesi gerekmektedir. Öyle imanı, ahlakı, nezaketi, aile görgüsü ve hatta takvasının  önemine  dair ölçüler  geçen yüzyılda ve ilmihal kitaplarında kalmışlardır. Bir kadının eş seçme kriterlerinin sayısı  erkeğin nerede ise  on katıdır. Erkek için onun namuslu ,güzel ve ahlaklı iyi bir aile kızı olması  yeterlidir.Buna son yıllarda  artan masraflara   destek olması ve ortak yaşama  kalitesinin  yükseltmesi için “çalışan olması”tercihi de eklenmiştir.
Daha sonra evlenen  tarafların,çoluk çocuğun   gittikçe  artan  tabeplerinin getirdiği  maddi ve  manevi yük  önce erkeğin  derdi olmaktadır.Çorumlu aile büyükleri gençleri bir ölçüde desteklemeye  hala devam ediyorlarsa da  sorumluluk yine ve hala erkektedir. İyi bir gelir elde  etmek için para kazanarak her şeye rağmen çocuklarını  kimseye  muhtaç etmemek ,faturaları  ödemek,ne pahasına olursa olsun yaşama konforlarını  devam ettirmek  için  verilen kutsal  ve büyük mücadelede  Türk erkeği  ne yazık ki yalnızdır.
Eğitim kurumlarımızın müfredatları henüz aile  kurma ve yaşatma kültürüne dair  çocuklara ve gençlere bir  şey vermediği  için çiftlerin çoğu  hayat  içinde bocalamakta ve bu şiddet tabloları ortaya çıkmaktadır. Aile büyükleri  çoktan huzurevlerine  postalandıkları  ve son yüzyıldır “çekirdek çitleten”  bir aile modeline  de dönüşüldüğü  için onlarında taraflar üzerinde bir etkisi kalmamıştır. Gelinler kaynanaları istememekte; yaşlılar  evde  fuzülü görülmektedir.
Yüz yıl önce  evde  kayınpederlerin  hakimiyeti  varken  taze gelinlerin sabah ezanında abdest  suyu ısıttıkları ve havlu tuttukları  günler geride kalmıştır. Sonra   kaynana egemenliği başlamışsa da bu da uzun sürmemiş; …boncuk bulunacak sanılan  çocukların televizyon kumandasını ele geçirmesi ile de yeni ve karanlık bir çağa girilmiştir.Türkiyede  erkeklerin ölüm yaşı kadınlarınkinden  erkendir. Buna sebeb  yaşam kavgasında erkeğin  çok daha fazla yıpranmasıdır. Öyle elli yıl önce bir at arabası yükü ile gelin olmaya  razı kız da  kalmamış, yirmi tonluk kamyonlarda çakılı türlü çeşitli eşyalar günümüz insanın gözünü  doyurmaya  da   yetmemiştir.(Türkiyede   evlenme  masraflarının büyük bir kısmı  maalesef  hala erkek  tarafının üzerindedir.) Kadının  şiddet görmemesi  için samimiyetle  söylüyorum ki erkeği  çileden çıkarmamak , vardan-yoktan veya halden anlamak, erkeğin  girdiği  yaşam kavgasında ona samimiyetle omuz  vermek gerekir.Erkek  milletinden beş misli fazla konuşan kadın nesli biraz da kendine özeleştiri getirmeli ve  kendini peri padişahının kızı zannetmemelidir.Bence şiddet  gören  kadın, yıllardır evde sistematik bir biçimde  işlemiş erkeğe  yönelik dırdırın, baskının ve bitmez tükenmez talepler terörünün  sonucudur.
Bir erkeği kadına  şiddet uygulamaya  iten  sebebleri durup-dururken  erkeklerin yarattığını  hiç ama hiç sanmıyorum. Bence kendini  öldürtmeye çalışan, erkeğin damarına basan, çenesi ile onu çıldırtan ve halden anlamayan  huysuz ve edepsiz bir kısım kadınlarımız vardır. Dünyayı  bile aslında kadınlar yönetmektedir.Kadın cinsinin içgüdülerinin ve yeteneklerinin bir erkeği  avucuna alıp  çekip çevirme  özelliklerinin  sınırı yoktur. Bu açıdan  erkeğin  zekasından kat kat üstündürler.dememiz odur ki  şiddet görmek veya görmemek  kadının  elindedir. Ailede kadın ne isterse  o olur. Bu ahir  zamanda ötesi laf-ı güzafdır.Buna  aykırı  fikir beyan etmek  vallahi  de safsata  hatta mügalatadır.Dünkü  gazetelerin  yazdığı gibi şiddet gören  kadına  silah kullanmayı  öğretmek ve bunu büyük bir ciddiyetle aleme   duyurmak  Türk aile  yapısının  çöktüğünün  resmidir.  Hele  kadına  şiddet  anında  alarm verecek  cihazlar takmak, acil telefon hatları tesis  etmek ,erkeğe elektronik kelepçe vurmak ve bunların bir ucunu karakollara  bağlamak rezaletin son  perdesidir.
Devletin  yapması gereken  evlenecek çiftlere en az birkaç ay  ciddi kurs ve eğitim vermesi ve bunda başarılı  olmayanların ise  evlenemeyeceklerini  bildirmesidir. Böyle kısa ve önemsiz sanılan eğitimler kırk-elli yıllık  yuvalar  kurar  ve sağlıklı ve huzurlu  ailelerin  tesisine  sebeb olur. Hapishaneler boşalır,tımarhaneler sinek avlar, aile meseleleri adliye koridorlarına  düşmez , sokaklarda kadınlar bıçaklanarak kan gölünde  yüzmez ve dünyaya da rezil rüsva olunmaz. Bu eğitimlerde  din adamlarından, psikologlara,bizim gibi Yeşilaycılardan,doktorlara,ve bu konuda kimin söyleyecek   sözü ve ilmi bir bilgisi,projesi çözümü varsa istifade edilmelidir.Medya ve diziler bile bu konuda bir denetimden geçirilmeli ve her şeye bir çeki düzen verilmelidir. Hatta bir yastıkda kırk-elli yıl kocayanlar ise ödüllendirilmeldir. Yoksa öss  sınavı  için fizik- kimya öğreten ,hızlı test  çözerek, sekiz-on sene tayin  bekleyen bunalım içindeki insanları  yaratan bu sistemle  bu işler çözülmez ve düzelmez.
Hem eskiden o kimsenin beğenmediği  görücü usulü ile  evlenmelerde boşanmalar mı vardı,  sokaklarda  ağız-burun  kırılan ve kan revan içinde kalan kadınlar mı vardı, kadına şiddet mi vardı.Erkeğin  kadına ,kadının erkeğe   sevgisi ve saygısı  yeniden  tesis edilmeli ve bunun için gereken her şey yapılmalıdır. Otoyollar ve  Çamlıca  tepesine camii  gibi  projeler bu saydıklarımız yanında birer  basit avuntudur. Toplumun  temeli  ailedir.
Saygılarımızla.

 

 
 
 
 
 
 04

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

İsa KAYACAN
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
BİR ANLATIM ZENGİNLİĞİ
Anlatımlar vardır zenginlik içindedir. Anlatımlar vardır kısırlık içindedir… Bu anlatımlar hem düz yazıyla, hem de şiirle olunca zenginlik kazanır, anlam kazanır. 1958 yılında yazdığım, doğduğum köyün o gün ki genel görünümünü” dile getiren, duyduklarımı, hissettiklerimi dile getiren “Ece Köyünde Akşam” şiirimin yazılış öyküsünü kaleme alırken epey zorlanmıştım. Yani hem yazıyla, hem şiirle yapılan anlatımlar zordur, sıkıntılıdır. Ama yazıldıktan, anlatıldıktan sonra her iki bölümdeki genel görüntüyle keyiflenirsiniz.
           
ŞÖYLE GİRİVERSEN KAPIMDAN
Yıllarca Burdur ilimizde çalışan, sonra Isparta ilimize naklen geçen, tayinen geçen Fatma Uçarlar, Eylül 2008’de yayınladığı “İçimde Söz Dinlemez Deli Var” adlı, şiir kitabında yer yer şiirlerinin anlatımlarını da sayfalara aktarmış. Bir başka kitabının adı olan “Şöyle Giriversen Kapımdan” başlığıyla ortaya koyduğu genişçe, uzunca bir anlatımı var. Sonra, şiirle ortaya koyduğu duyguları geliyor. Bitimi, bitirilişi yine yazılı anlatımın..
“İçimde Söz Dinlemez Deli Var” adlı kitabın 55,56 ve 57 nci sayfalarında yer alıyor bu anlatım efendim:
“Biliyorum, şu an bana ulaşmak için yollardasın. Aklın sıra yola çıkacağını  hissetmemem için az önce aradın ve her zaman ki rutin konuşmaların gibi havadan, sudan bahsettin. Ama biliyorum, sürpriz yapıp ansızın karşımda oluvereceksin. Yapmak istediğin sürprizi bozmamak için, ben de gelecek misin? diye sormadım. Az önce seni aradım, telefonunda aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor, sinyal  sesinden sonra mesajınızı bırakın iletisini dinledim. Anlıyorum ki, yollardasın ve ararım düşüncesiyle yola çıktığını bilmem için telefonunu kapattın” diye başlıyor Fatma Uçarlar anlatımı… Sonra, Gar Müdürlüğü aranıyor, trenin kaçta hareket ettiği öğreniliyor, sabah kaçta gelinebileceği-gelebileceği hesabı yapılıyor.
Bir ara istasyonda karşılayıp sürprizi bozmak istiyor Fatma hanım. Ama süprizin tadını kaçırmamak için vazgeçiyor. Beklediğinin, sabah eve mis gibi börek kokuları içinde girmesini istiyor. Başka hazırlıklarını da yapmak aklından geçiyor. Beklediğinin önceki zamanlarda telefon konuşmalarından rahatsız olduğunu hissediyor, “hasta mısın?” sorusuna “hayır” cevabını alıyor. “Sen de uykuya dalmışsındır ve bir an önce sabah olsun istiyorsundur. Sabah kavuşmak üzere iyi geceler yakışıklım” diye bu bölümün noktasını koyuyor.
Ayak seslerinin kapısı önünde durmasını, zilinin basılmasını, kapısının iki kez tıklatılmasını istiyor. Tren gelmiş olmasına rağmen, beklediğinin gelmeyişini hayretle karşılıyor. “Neden gelmedin?, taksi mi bulamadın? Anca mı geleceksin?. Yoksa çiçek almak için mi oyalanıyorsun?. Bilmiyor musun en güzel hediye de çiçek de sensin” diye devam ederken, “Hadi gel! Zile de basma, çıkar anahtarını kendin aç evimizin kapısını” dedikten sonra duygularını mısralara döküyor Fatma Uçarlar:
 
Şöyle giriversen kapImdan,
Şaşiriversem geldiğine,
Yüreğim çıkıverecek gibi olsa boğazımdan,
Elimden ayağımdan can çekilse,
Oturup kalsam,
Dilim tutulsa, konuşamasam,
Şöyle giriversen kapımdan..
Yazının, anlatımın bitişi, bitirilişi: Ben mi yanlış duyuyorum? Bu ayak sesleri senin, evet senin ayak seslerin, tamam anahtar da kilitte dönüyor, dayanamayacağım artık kapıyı açacağım. Hoş geldin, oğulcuğum, hoş geldin…
 
YILIN SON HABERİ:
Gazeteci-Yazar İsa Kayacan’a 209.cu plaket, kısa adı SAKÜDER olan “Sanat ve Sanatkârlar Topluluğu” Derneği’nden geldi. Söz konusu plakette yazılanlar:
Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan; Cumhuriyetimizin 85. ci yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla düzenlemiş olduğumuz “Atatürk ve Cumhuriyet” konulu şiir yarışmamızda Jüri Üyesi olarak katkılarınız nedeniyle, teşekkürlerimizi sunarız. (Sevgi Eser, SAKÜDER Yönetim Kurulu Başkanı-24 Aralık 2008, Ankara)

 

 
 
 
 05

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Selma GÜRSEL
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi
MEVSİM SALATASI
1 adet haşlanmış yumurta   1 adet orta boy kuru soğan
1 adet orta boy havuç     1 adet orta boy patates
2 diş sarımsak     Yarım limon
Az miktarda sirke     5 çiğ ıspanak yaprağı
Bir miktar karnı bahar    İstenildiği kadar tuz
            Karnı bahar yapraklarından ayrılarak güzelce yıkanır. Ispanaklarda bir miktar suda bekletilerek güzelce yıkanırlar. Havuç bıçak ile kazınır. Haşlanmış yumurtanın kabuğu soyulur. Sarımsakların da kabuğu soyularak hazır bekletilir. İstemeyenler sarımsak koymayabilirler.
            Salatanın yapılırken verdiğimiz tarif üzerine sıra ile doğranması salatanın lezzeti bakımdan önemlidir.
            Karnı bahar çiğ olarak salata yapılacak tabağın içerisine bir lira büyüklüğünde doğranır. Üzerine çiğ patates rendelenir. Üzerine havuç rendelenir, doğranan malzemenin üzerine bir miktar tuz serpilir, üzerine soğan kangal olarak doğranır. Üzerine ıspanak yaprakları kesilerek konulur, üzerine yumurta doğranır, bunların üzerine tuz serpilir, limon sıkılır, sirke dökülür, istenildiği kadar zeytin yağı dökülür ve servis yapılır.

 
 
 
 
 
 
 06

Bu sayının içiBu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınızndekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Üzeyir Lokman ÇAYCI
Üzeyir Lokman ÇAYCI Hayat Hikayesi
 

 

 
 
 
 07

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Sevim HARDAL
Sevim HARDAL Hayat Hikayesi
BU ZAMANIN KIZLARI
Bu zamanın kızları
Çekilmiyor nazları
Ancak vardığı gün
Tanıyorlar bizleri
 
Bu zamanın kızları
Yan yatar nergisleri
Yanına yanaşmadın
Harap eder bizleri
 
Bu zamanın kızları
Güvenilmez sözleri
Dünya güzeli olsan
İster cilve nazları
Bu zamanın kızları
Çekilmiyor sözleri
Büyük küçük tanımaz
Tutmaz büyük sözleri
 
Bu zamanın kızları
Yemyeşildir gözleri
Gözleri velfecri okur
Kandırıyor bizleri
 
Bu zamanın kızları
Er öter horozları
SEVİM’İM der çok nazları
Sevimsizdir yıldızları.
05/12/2002 İzmir
 
 
 
 

 

  08

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Orhan AFACAN
Orhan AFACAN Hayat Hikayesi
BİR TANESİN SEN
Sevgilimsin diye hep söylüyorum
Güzelsin, şirinsin bir tanesin sen
Senden güzel var mı hiç sanmıyorum
Güzelsin, şirinsin bir tanesin sen

Ne güzel söylüyor ismimi dilin
Sanki bir kelebek elimde, elin.
Yeryüzünde yoktur eşin, benzerin
Güzelsin, şirinsin bir tanesin sen.

Yalnız beni sev, sen ömür boyunca
Dertler dert değil yârim olunca.
Dudağından aşkım sözü çıkınca
Güzelsin, şirinsin bir tanesin sen.

 

 
 
 
 
 
 09

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!
Ahmet CANBABA
Ahmet CANBABA Hayat Hikayesi
AYDINLIK OLSUN
Bir mum yakıp karanlığa ilk adım
Atalım yolumuz aydınlık olsun
Gücümüzü mutlu birlikteliğe
Katalım yolumuz aydınlık olsun.
 
Vatanımın hançer sokmuş bağrına
Hesap soramamak gider ağrıma
Neyimiz var neyimiz yok uğruna
Satalım yolumuz aydınlık olsun
 
Hasret kalarak özlenip yeniden
Tehlikelerden gizlenip yeniden
Tohum gibi filizlenip yeniden
Bitelim yolumuz aydınlık olsun.
 
Yurdumuzda askeriz bu seferde
Çare bulacağız bilinen derde
Fabrika bacası gibi her yerde
Tütelim yolumuz aydınlık olsun
 

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR!

1

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.

1

Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

167  SAYI 25  Ocak 2013 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız!