|
YIL 14 SAYI 166 25 Aralık 2012 |
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
- EMEKLİ
-
Belirli bir yaştan sonra yaş ortalamasının 60
olan yaşlılar topluğunun pek çoğu emekli olarak yaşamlarını kıt kanaat
geçirirler. Bu aldıkları maaşın ne kadar olduğunu pek çok vekil olarak
seçtiklerimiz bilmez ve bilseler de kendi tuzlarının kuru olduğundan ses
çıkartmazlar. Kendilerinin seçildikten sonra nasıl olsa bağlanacak olan emekli
aylıklarının tutarında da diğer emeklilerin maaş aldıklarını zannederler.
-
Ayrı bir dert ise emeklilerin maaşlarını almak
için bankaya giderek uzunca bir süre yapacakları muamele için saatlerce
bankanın içerisinde “Konu Mankenliği” yaparlar. Banka çalışanları işlerini
savsaklar ve sık sık bankolarını bırakarak ihtiyaç görme bahanesi ile bir
yerlere gider ve istedikleri zaman gelirler.
-
Benim banka işlemlerim pek olmadığı için ufak
tefek bizzat gitmeyince olmayan işlemler için bankaya gitmekteyim.
-
20 Aralık 2012 tarihinde Çorum Ziraat Bankası
Zafer Çarşısı Şubesine banka kartımın gününü uzatmak için gittim. Saat 14.55
idi baktım banka kalabalık acelem yok sonra işlemimi yaptırırım diye düşündüm.
Aklıma birkaç gün sonra sigortalıların emekli aylıkları için bankanın daha da
kalabalık olacağını düşündüm.
-
Resimler gözüken 4 nolu bankoda oturan memura:
-
- Banka kartımın süresini uzatacağım ne
yapacağım dedim. Fiş alıp sırayı bekleyeceksiniz dedi. Bende memuru:
-
- Eskiden nüfus kâğıdı örneği fotokopisine
gerek var mı dedim:
-
- Hayır! Bir beyan verip düzenliyoruz. Fiş
alıp sıranızı bekleyin dedi. Ben:
-
- Bari beyanı verinde doldurayım deyince
yayında bulunan bir A4 kâğıdı bana uzattı.
-
Koruma görevlisinin bulunduğu masa boş idi.
Misafir koltuğunda oturan bekleyen şahsa:
-
Müsaade edersen şunu doldurana kadar ben
oturabilir miyim dedim. Şahıs bir şey demedi ve kalktı yerini bana verdi.
Masada bulunan kalemle beyanı doldurdum. Gittim fiş aldım. 237 sıra no idi
fişi aldığım saat resimde de gözükeceği gibi 15.03. Beklemeye başladım.
Bankada bulunan sıra panosunda sıra 191 idi. 237 fiş numaram (resim 4) ile
arası pek sürmez diye bekledim. Benden sonra fiş alanlar bankamatık kartı ile
sıra alıyorlar bende ikinci bir fiş aldığımda fiş no F53 idi fişin üzerinde
15.43 yazılı idi. Beklemeye başladım.
-
Saat 16.05 oldu. Memurlar bir bakıyorsun
orada, bir bakıyorsun yok oluyorlar. İnsanız, ihtiyaç molasına gereksinimimiz
var. Bankaya girdiğim fişi aldığım sırada çağırma panosunda 191 sıra vardı.
15.03 ten 16.10 kadar (resim 2) sırada pek ilerleme de bulunmamakta idi.
Devamlı yanımda taşıdığım fotoğraf makinamı çıkarttım ve ilk önce birkaç poz
çektim. Nasıl çıktı diye baktığımda fotoğraf makinamın çektiği resimlerin
altında tarih olmadığını gördüm. Çektiğim resimleri sildim ve saat ayarını
yaptım ve yeni çektiğim fotoğrafın çekim tarihi 20/12/2012 ve saati 18.10
olarak gözükmektedir. Önce bekleyenleri çektim(Resim 1). Numaraları ilan eden
elektronik panoyu çektim (resim 2). Epey zamandır boş olan ve sadece 4 nolu
bankonun çalıştığı ve panoda 217 olarak gözüken resmi çektim (resim 3).
Cebimde bulunan benim ilk aldığım fişimin resmini çektim (resim 4). İkinci
aldığım fişi de resimledim (resim 5). Bankonun karşısından memurların oturduğu
yeri resimledim (resim 6). Resimleri çekerken bir emekli ne resimleri çekip
döküyorsun diye sordu. Kısaca yapacağımı anlattım, fişini görebilir miyim
dedim 242 nolu fişini bana uzattı onunda müsaadesini alarak fişinin resmini
çektim (resim 7). Bankonun karşısına geçtim ve resmi çektim (resim 8). Bir
emeklinin de fişini tekrar çektim (resim 9) resimde F24 ve 216 numara
gözükmektedir. Banka bekleyenleri hizmet almadan gittikleri için artık iyice
boşaldığından benim sıramın olduğu numara memurların bulunduğu yerden acele
ile resimlerim.
-
Saat 16.30 da 15.53 de alınan fiş sahibi
fişini saat 15.43 te almıştı. Bankoda 16.33 te F 24 yazılı idi.
-
Saat 16.43 te sıra bana geldi ve evrakı 4 nolu
bankada oturan memura verdim. Nüfus kâğıdımı aldı kontrol etti ve işlemimi
bitirdi.
-
Ben dışarıya çıktım. Bu saatten sonra ne oldu
bilmiyorum.
-
Memurlar savsakladılar ve işlerine özen
göstermedikleri ve idarecilerin ise memurlarını çalıştırmadıkları bu bankada
hizmet almak için saatlerce bekleyen bu şahıslar YAŞLIDIR ve EMEKLİDİR.
-
Bu kişiler de bir zamanlar hizmet ettikleri ve
hizmetlerinin karşılığını almak için sıralara girdiler ve bazıları da ihtiyaç
gidermek için WC olmadığı, ihtiyaç için Gubbeli Camii karşısında bulunan
tuvaletleri kullanmaları gerekmektedir.
-
Bu bankada için yazdıklarım Resim 8 de gözüken
çalışması gerekli olan güvenlik kamerası ile de onaylanacağını umuyorum!
Hizmet için aldıklarını hak etmek için daha dikkatli olurlar diye umuyorum.
|
Resim 1 |
|
Resim 2 |
|
Resim 3 |
|
Resim 4 |
|
Resim 5 |
|
Resim 6 |
|
Resim 7 |
|
Resim 8
|
|
Resim 9 |
|
Resim 10
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
-
TERÖRÜN UNSURU ASLİSİ MASONLUKTUR
-
Aylar önce, (bize göre) çok
ilginç ve enteresan bir gerçeği açıklamıştım.
-
“Çepeçevre terör örgütleri
ile sarılı ve adeta abluka altındaki İsrail’in, devlet
sınırları içinde asla ve kesinlikle terör, tedhiş,
anarşist veya potansiyel bir yıkıcı unsurun esamesi
bile yok! Resmi himaye görmeden hiç kimsenin İsrail’de
barınması imkânsızdır. Çünkü onlarda, hakiki bir
hükümet hükümfermadır. Kara, deniz, hava ve yeraltı
dâhil devletin sınırlarından “izinsiz” giren her canlı
İsrail’de 3, Bulgaristan ‘da 5, Amerika’da 10,
Almanya, İngiltere ve Yunanistan’da 15 dakika içinde
belirlenir. İsrail’de 5, diğerlerinde genellikle 10
ilâ 15 dakika içinde ‘mütecaviz’ infaz edilir yahut
takibe alınarak “mutlaka” yasal gereği yapılır.
-
Oysa bu memleket “sınırları
içinde” anarşi, terör ve tedhiş cirit atıyor.
-
Hattâ, çarşı-pazar, mektep,
medrese, meclis dâhil hayatın her alanında.
-
Peki bizde hükümet, asker,
polis, hâkim, savcı yok mu?
-
Varsa eğer, bu suç
unsurlarının tabandan tavana (meclis) kadar işi ne?
-
-
ARTIK İYİCE GÖRÜLDÜ VE
BİLİNDİ Kİ!..
-
Ülkemizin başına belâ olan
ve 1963’den günümüze yaklaşık iki trilyon dolar israfa
yol açan anarşi, terör ve tedhiş yapay, TC’nin
bütünlüğüne yönelik ve güdümlü olup; Hiçbir doğal
temel, tarihi emel, haklı neden ve makul amacı yoktur.
Bu kiralık katil, kader kurbanı ve cahil terörist
hainlerin varlık nedeni: harici düşmanlar adına
casusluk, asimetrik savaş, haydutluk ve adına
taşeronluk ettikleri hükümetlerle; İllegal ortak
sıfatıyla hırsızlık, yolsuzluk ve kaçakçılık
yapmaktır. İhanet şebekesinin iştirak, işbirliği,
yardım ve yataklık ilişkisi içinde olduğu dâhili
bedhah, uzantı ve bağlantıları, genellikle şaibeli
hükümetleri kullanarak Kamuda yuvalanmış dönme,
devşirme, sabıkalı cani, yasaklı, kısıtlı ve “vatana
ihanet yolunda, her türlü kullanıma açık” kriptolardan
müteşekkildir. (Bunlar, zahirde “iyi insan, iyi
vatandaş” rolünü ustalıkla beceren, cihanşümul Yahudi
tarikatı mason biraderlerin oligarklarında müstahdem,
muhterem üstatlar ve baronlardan emir alırlar…)
Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kesinlikle bir
etnik sorunu yoktur!
-
50 yıldır yaşanan anarşi,
terör ve tedhişin nedeni de; Etnik veya ideolojik
değildir. Sorun kronikleşmiş rüşvet-iltimas,
soygun-vurgun, yalan-talan, nitelikli dolandırıcılık,
sahtekârlık, siyaset simsarlığı-din tüccarlığı;
Hileyle kamu gücünü kullanarak zimmet, irtikap, gasp,
kundakçılık, kalpazanlık, kaçakçılık, kapkaççılık,
üçkâğıtçılık, kayıt ve kapsam dışılık, suiistimal,
kadın ve uyuşturucu ticareti ile dış düşman (harici
bedhah) hesabına (para karşılığı) yıkıcı faaliyetler
organize eden suç örgütlerinin varlığıdır. Şu
aşamada “dokunulmazlık” tartışmalarının odağına
oturtulan da onlar değil mi? Sorumlular: Yukarda
açıklanan lâğım çukuru ve bataklığı azimle kurutmak;
Milletin can, mal ve Şehitlerin kanından beslenen
sülük, sivrisinek, yarasa, yılan, çıyandan mürekkep
mazarratla mücadele yerine, müzakereyi tercih eden
bedhah işbirlikçilerdir. Bunu çok iyi bilen, fakat
kötülerin adeta bir yasal koruma, imtiyaz ve
dokunulmazlık zırhı altına alındığını hayret ve
dehşetle gören halk; Derin hiddet, vicdani isyan ve
tepkisini; Kinayeten “Devletin malı deniz, yemeyen
domuz” cümlesi veya şu dizelerle dile getirir:
-
-
“Küfür edenler kâfir,
-
Yalan söyleyen
yılan...
-
Kesinlikle domuzdur,
-
Kamu malını çalan...”
-
-
Özellikle bizim (İmparatorluk bakiyesi)
memleketimizde, dâhili ve harici bedhahların kahir
ekseriyeti, apaçık bir Yahudi tarikatı olan masonlar
ve uzantıları ile Hıristiyanlık kisvesi altında
faaliyet gösteren Papalık etki ajanı misyoner veya
dönme-devşirme, yani dış (düşman) kaynaklı olup;
-
1. Bilumum anarşi, terör tedhiş; İlâh ve silâh
ticareti, gasp ve kundakçılık;
-
2. Rüşvet, iltimas, hırsızlık, yolsuzluk, görevi
kötüye kullanma, hortumculuk;
-
3. Din tüccarlığı, siyaset simsarlığı, suiistimal ve
tümüyle istismar olayları;
-
4. Adalet
cihazı, emniyet ve güvenlik alanında zaaf, rüşvet,
iltimas ve suiistimal…
-
Kamu ve
halka karşı cürüm/suç teşkil eden bu “terör” fiili
faillerinin tamamı yukarıda açıklanan uluslar arası
organize suç örgütlerinin uzantısı; Yani ülkemizde
vaki anarşi, terör ve tedhiş odaklarının unsuru aslisi
(bir Yahudi tarikatı olan) mason bağlantılıdır.
-
Dünyanın
adalet, barış ve huzur iklimi Osmanlı’nın, 220 yıllık
tefessüh sürecinde ve şu kısacık (80 yıllık)
Antiemperyalist Cumhuriyet tarihinde bunu görmek
mümkündür.
-
Ortak
sebep: Anti Emperyalist; Yani, hırsızlık, yolsuzluk,
sömürü, soygun, istismar ve suiistimale karşı olmak,
karşı çıkmak ve karşı koymak; İnsan hakları, adalet
ahlâkı, evrensel hukuk, hakkaniyet, dürüstlük ve
“medeni siyasetten” yana olmaktır..
-
ÖRNEKLEMEK
GEREKİRSE!..
-
Başta
Güneydoğu olmak üzere ülkemizde arama yapan en büyük
iki petrol şirketinden biri Mobil, öbürü Shell’dir..Shell
Hollanda-İngiliz ortaklığı etiketi taşır. Royal -
Dutek Shell'e bağlı. Sahibi Markus Samuel isimli bir
Yahudi. Mobil, bir Yahudi trilyoner olan Rockfeller'e
ait. Mobil Türkiye’ye 1956’da geldi. Uzunca bir dönem
Türkiye’nin petrol arama, üretim ve rezervlerini
kontrol edenlerin neredeyse tamamı masondur. Bunun bir
tesadüf olduğu kesinlikle düşünülemez.
-
-
''EN ZENGİN PETROL
YATAKLARI TÜRKİYE KÜRDİSTANI'NDA''
-
-
Türkiye sınırlan içindeki petrole ilişkin oyunların
yoğunluğu çoğunlukla kamuoyunda "Türkiye'de petrol var
ama ortaya çıkarılmıyor" tartışmalarına yol açmakta.
Yıllardan beri bu konuda medya kuruluşlarında birçok
haber dönem dönem yer alır. Ne hikmetse bulunan petrol
sahalarını hiçbir gazeteci veya medya kurumu yerinde
görmez, tespit etmez veya edemez. Bu konuyu ciddiyetle
ele alan hiçbir haber programı veya gündem haber
bulamazsınız. Teşebbüs eden birçok gazeteci de işinden
eder; Yapacağınız çalışmayı hem kursağınıza gömerler,
hem de yayınlayacak yer bulamazsınız. Diğer taraftan
Türk halkı bu iri gazete ve televizyonlarda yayınlanan
magazin programlarına ilgisini günbegün gösterirken,
niye kendilerine bu tarz konuların işlendiği
programların gösterilmediğini bir türlü sorgulamaz!
-
Meselâ, 27 Şubat 1992 tarihli Güneş Gazetesi'nin
birinci sayfasında yayımlanan hayli ilginç rapora
bakalım. "En verimli yatakların 'Türkiye
Kürdistanı'nda olduğunu ileri sürdüler. ''Amerikalı
Ceyarlar Güneydoğu'da" başlıklı haberde bakın hangi
cümleler yer alıyor. GD Anadolu ile Bitlis, Van,
Adıyaman, Tunceli illerini "Türkiye Kürdistanı" olarak
değerlendiren bir ABD şirketi, ülkemizin yeraltı
zenginlikleri konusunda ilginç iddialarda bulundu.
Amerikalı petrol şirketi RETOG, Türkiye, Suriye, Irak
sınır bölgesinin petrol ve gaz rezervlerinin raporunu
yayınladı. Rezerv açısından çok zengin olduğu
bildirilen bu bölge, söz konusu raporda Kürdistan (!)
olarak nitelendirildi. Adresi "14900 Landmark Blyd.
Sütte 370 Dallas, Texas 75240 USA olan Retog şirketi
tarafından hazırlanıp satışa sunulan raporda,
Türkiye'nin çok şaşırtıcı bir coğrafî konuma sahip
olduğu kaydedildi. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin,
Ortadoğu petrol bölgelerinin kuzey uzantısı olduğu
belirtilen raporda, şu anki faal petrol sahalarının az
miktarda petrol rezervlerine sahip olduğu vurgulandı.
Raporda öne sürülen görüşlerin aşırı derece detaylı
olması dikkat çekti. Dört ciltten oluşan rapor,
bölgedeki 517 petrol kuyusuna ait tüm kayıtları
kapsıyor. Ayrıca bölgenin tüm jeokimya, termal
özellikleri ve tarımsal etkinliklerini gösteren
haritalar da raporda bulunuyor. Rapor yalnızca
Ortadoğu'nun Güney bölgelerinin petrol bakımından
zengin olduğu görüşünün aksine, içinde Türkiye'nin
Güneydoğu bölgesi topraklarının da bulunduğu kuzey
bölgelerinin petrol yönünden zengin olduğu belirtildi.
Ayrıca bu bölgede daha önce ayrıntılı bir araştırma
yapılmadığı kaydedildi. 45 bin dolar fiyatla satışa
çıkarılan raporda, Türkiye Kürdistanı olarak
tanımlanan yöredeki, işlenmeyen petrol sahalarının
rezervlerinin büyüklüğü övülüyor. Bakir bölge olarak
adlandırılan işlenmeyen sahaların Irak ve Türkiye'de
işlenen petrol sahalarından daha verimli olduğu iddia
ediliyor. “Retog şirketinin petrol araştırma
fırsatları, Türkiye Kürdistan” adlı raporunda, 500 bin
ölçekli harita, kuyular, büyük petrol ve gaz sahaları,
52 ayrıntılı kuyu jurnali, 517 kuyu bilgi kayıtlan,
yerüstü coğrafî bilgiler, Bouger yerçekimi bilgileri,
Türkiye-Suriye ve Irak'ın sismik derinlik haritaları
ile bu ülkelerde çalışan petrol sahalarının ayrıntılı
haritaları bulunuyor. Raporda ayrıca Türkiye'nin
siyasî yapısıyla bunun komşu ülkeleriyle mukayeseleri
de bütün ayrıntılarıyla açıklanıyor ve anlatılıyor."
-
Yıl 1992: "Türkiye Kürdistan"ı Dillerde Retog
şirketinin vermiş olduğu önemli bilgilerin yanında
özellikle bu raporda yer alan Türkiye Kürdistanı
cümlesine dikkat çekmek gerek. İsrail Siyonizminin
ABD'ye ihale ettiği Irak işgali sonucu menfur niyet
her geçen gün gerçekleşmek üzere. Oysa 1990 yılında
çıkan Masonluk ve Kapitalizm adlı eserin "özel
bölümünde" bu konuya dikkat çekilmiş, "Yukarıda bahse
konu zengin petrol yatakları ile dev GAP projesinin
yer aldığı topraklarda kurulacak bir Kürt devleti,
İsrail için yutulacak lokma değildir. Bu devletin
zayıf,
-
İsrail için yutulacak lokma değildir. Bu devletin
zayıf, askerî güçten yoksun, ekonomik açıdan himayeye
muhtaç bir devlet olacağını tahmin etmek hiç de güç
değil. Zira İsrail için, bu Kürt devletini kontrol ve
himayesine almak gayet kolay olacaktır. Kürdistan'ın
bir İsrail eyaleti olmasıyla gelişecek bu aşama,
İsrail'in G.D. Anadolu sınırlan içine alıp vaat
edilmiş topraklara kavuşmasıyla sona erecektir. Rapor,
şöyle devam ediyor; "Olay bu yönden değerlendirilince,
Time Dergisi'nde çizilen Kürdistan haritasının G.D.
Anadolu'nun uzaydan çekilen petrol haritasıyla üst
üste çakışmasının bir tesadüf eseri olmadığı açıkça
anlaşılır. Dergide yayınlanan Kürdistan haritasının
sınırları Gaziantep'ten başlar. K.Irak'tan Halepçe'ye
kadar uzanır. Türkiye'nin zengin petrol yatakları
Diyarbakır, Adıyaman, Nusaybin ve Batman arasında tüm
G.D. Anadolu Bölgesi'ni içeren bir yayçizer."
-
Diğer taraftan uzaydan çekilen petrol yataklarının
haritası üzerine Kürt sorununu bahane ederek ABD'nin
bölgeye yerleşmesi de çok dikkat çekici bir olay.
Körfez krizi ve şimdi de Irak savaşı derken bölgede
"insanî yardım ve güvenlik kampları" adı altında büyük
bir oyun oynanıyor. Şu hale nazaran, Türkiye’nin
masonluk tarihini hatırlamakta yarar var:
-
-
TÜRKİYE’DE MASONLUK
TARİHİ:
-
-
Her ne kadar Türkiye´de Masonluğun ve ilk Masonların
1720´li yıllardan bu yana var olduğu bilinse de, dış
obediyanslara bağlı, Osmanlı topraklarındaki
yabancıların etkinliğinde sürdürülen bu çalışmalar,
18. yy ortalarından itibaren Türkleri de içine almaya
başlamıştır. Bilinen ve kayıtları günümüze ulaşan ilk
Türk Masonlar, bu yy’ın ortalarında topluluğa kabul
edilmiş olan İbrahim Müteferrika ve Yirmisekiz
Çelebizade Sait Çelebi´dir. 1861 yılına kadar,
İngiltere, Fransa ve İtalya milli obediyanslarına
bağlı localarda çalışmalarını sürdüren Türk Masonluğu,
bu yıl içerisinde Mısır asıllı Osmanlı Prensi
Abdülhalim Paşa´nın önderliğinde Osmanlı Yüksek
Şurası, o zamanki ismi ile Makbul İskoç Riti Şura-ı
Ali-i Osmani´yi kurar.
-
Bu cemiyeti ilk
tanıyan dış obediyans ise 1869 yılında ABD Güney
Jüridiksiyonu olur. Böylece Milli bir hüviyet kazanmış
olan Türk Masonluğu, dış obediyanslarca da tanınmaya
başlamış ve ABD´yi diğer bazı obediyanslar takip
etmiştir. Osmanlı Yüksek Şurası´nın yanı sıra yabancı
obediyanslara bağlı olarak Osmanlı Dünya düzenli
Masonluğunu temsil eden, ve bir yerde Hür Masonluğu
(Fikri Masonluk, Spekülatif Masonluk) babası sayılan
İngiltere Birleşik Büyük Locası´nın Türkiye Büyük
Locası´nı kabul etmesi ise ancak 1970 yılında, 1909
yılında Mısır´da kurulmuş bulunan ve Resne Locası´nın
düzenli köklerine bağlanarak gerçekleşir. Ondan önce
İskoçya Büyük Locası tarafından 1965 yılında, aynı
gerekçe ile kabul edilerek konsekre edilen Türkiye
Büyük Locası bu yıldan itibaren dünya düzenli
Masonluğunca kabul edilerek ritüelleri, kıyafetleri,
mabetleri geleneksel Masonluğa göre yeniden tanzim
edilerek muntazam bir hal alır ve bu düzenli Büyük
Locaya Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası adı
verilerek kuruluş tarihi 1909 olarak tasdik edilir.
TÜRKİYE´DE MASONLAR
-
Bugün, İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana,
Eskişehir, Denizli, Bodrum, Marmaris, Kuşadası,
Antalya, Çeşme, Fethiye´de 200´ün üzerinde Locasında
çalışan 14.000 üyesi ile Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar
Büyük Locası, Türk Masonluğunun dünyadaki
temsilcisidir. Yıllık %3 üye artışı ile de dünyanın en
hızlı büyüme oranına sahip obediyanslarından biridir.
21 yaşını doldurmamış, hür ve erkek olmayanlar
aralarına kabul edilmezler. Bu niteliklerden herhangi
birisini kaybeden üye, üyelikten çıkartılır.
-
Her yıl bir kere yapılan beyaz gecelerde Mason eşleri,
kızları, anneleri ve kızkardeşleri Mabetlere alınır ve
onlara Masonik hikayeler anlatılır. Türkiye Büyük
Locası´nın üyeliğe giriş yaş ortalaması 40
civarındadır. Masonluğa kabul edilen ve düzenli bir
Locada usülüne uygun yapılan düzenli bir tören ile
üyeliğe kabul edilen üye Çırak ünvanını kazanır. Kabul
töreninin ardından en az 12 ay geçmeden Kalfalığa
yükselinmez. Bu 12 ay içerisinde Çırak, kendisine
verilen en az üç ayrı Masonik ödevi başarıyla
tamamlamalı ve Kalfalığa layık olduğunu, farklı
zamanlarda verdiği bu tezler ile ispatlamalıdır. Kalfa
olduktan sonra da en az 12 ay geçmeden Üstatlığa
yükselinmez. Üstat olabilmek için de Çıraklık
dönemindekine benzer Masonik çalışmalar, bu sefer
Kalfa gözüyle yapılır ve verilen tezler sonrasında
Üstat olunabilir.
-
-
GÜNEYDOĞU, AKP, PETROL
VE BOP PROJESİ
-
-
Erzincan’dan başlayan ve Güneydoğu'ya genişleyerek
inen üçgende altın ve petrol fışkırıyor. Ama bölgede
suni olarak yaratılan kronik terör güvenlik zaafı var.
Güya üvenlik sağlanamadığı için doğru dürüst çalışma
yapılamıyor. Sebep: Dahili ve harici bedhahların iş ve
güç birliği ile hüküm süren lânetli Siyonizm, adam
gibi çalışılırsa Türkiye’nin dünyanın en zengin,
güçlü, kuvvetli, kudretli ve tarihte olduğu gibi
adaletli ülkelerinden biri olma şansına sahip
bulunduğunu biliyor ve memleketi bölmeye çalışıyor!
Bilinen bir hakikat bu. Hem de Abdülhamit’den beri.
Buna rağmen AKP seyirci, muhalefet gaflet, dalalet ve
hıyanet uykusunda. İşini bilen, onursuz ve sorumsuz
bürokratlar elinde devlet güvenlik güçleri atıl,
hükümet hantal.. Güneydoğu'da en değerli madenlerin
toprağın hemen altında bulunduğu artık sır değil. Yani
bu terörün altında, başka ülkelerin milyarlarca
dolarlık bu servetten pay alma mücadelesi var... O
nedenle anarşi, terör ve tedhiş bilerek kazınmıyor.
SOMUT GERÇEK VE BİR KESİT.
-
Diyarbakır Ergani'de Güney Kırtepe'de 7 petrol kuyusu
bulundu. 1405 m. derinlikte.
-
Diyarbakır Ergani Karacan'da 5 kuyuda petrol bulundu,
1713 metre derinlikte.
-
Diyarbakır Hani'de Beyazçeşme'de bir kuyuda petrol
bulundu, 1800 metrede.
-
Diyarbakır Taşdan köyünde 1800 metrede petrol bulundu.
-
Adıyaman Şambayat'ta 3 kuyuda petrol bulundu... 1584
metrede.
-
Diyarbakır Bismil'de Arpatepe'de 2 kuyuda bulundu
petrol 2450 metrede.
-
Dünya petrol için 6 bin metreye inerken Güneydoğu'da
son zamanlarda bulunan petrolün derinliği en fazla
2450 metre.
-
İşinin ehli bir madencinin söyledikleriyle
birleştiğinde tablo ortaya çıkıyor. Hala bazı gerici,
yobaz ve mürteci kafalar anlamıyor. Türkiye’nin bir
Kürt sorununu yok. Kürt’lerin çok büyük bir bölümü
aslında zengin, özgür, huzurlu, güvenli ve mutlu...
Diğer bütün Müslüman veya gayrimüslim unsurlar da
öyle. Tamamının siyaset, ticaret, üretim ve sanayide
belirleyici unsur olma özellikleri var. Halkın içinde
asla bir Türk – Kürt ayrımı söz konusu değil. Gerçek o
ki; Ülkemizde herkes barış içinde, kardeşçe yaşıyor.
Melânetler karışmadığı sürece insanlar hayatından
memnun ve mutlu. Bazı gerici, yobaz, irtica, kiralık,
aptal ve taşıma sulu kafalar şiddetten uzaklaştığında,
insana insan gibi baktığında, terörü bir çözüm
görmediğinde hayatın, barışın, huzur, mutluluk yolunun
zenginliğe açıldığını gösteriyor.
-
Hala anlaşılmıyor mu acaba?
-
Anarşi, terör ve tedhişin güdümlü; Güdenin mason
biraderler olduğu!..
-
NETİCE:
-
Türkiye Cumhuriyeti’nin başına; Vahşi Batı’nın İznik
Kongreleri ve Şark Raporu gibi; Mason ve misyoner
locaları tarafından yalan-yanlış iftira ve furyalarla
belâ edilen Güneydoğu (sözde Kürt) sorunu gerçekte bir
petrol sorunu olup..; Siyonizm ve ABD bu petrol; Su ve
sair doğal kaynaklar ile değerli madenlere el koymak
için malum ve menfur eşkıyayı (taşeronları) yaşatıyor,
besliyor ve OSLO'da “bedhahlarla” pazarlık masasına
oturtuyor…
|
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Atilla ALPAY |
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi |
-
KADINA ŞİDDET Mİ ?
-
Yurdumuz gündeminden bir türlü
kaybolmak bilmeyen konuların başında artık kadına
şiddet mevzuu gelmektedir. Geçen gün İstanbulda bir
dernek; şiddet gören kadınlara silah kullanmayı öğretmek
amacı ile bir proje başlatarak onları atış poligonuna
götürüyor; atış talimleri yaptırıyor ve hatta
yakın dövüş teknikleri ile kendilerini savunmayı da
öğretiyormuş.
-
Ülkemizde kadın erkek
ilişkileri bu hale geldi ise işte bu esas hapı
yuttuğumuzun resmi olsa gerektir.Bu hale gelmiş bir aile
ilişkisinin derhal bitirilmesi millet ve memleket
menfaatinedir. Öyle bir aileden artık hayır gelmeyeceği
açıktır ve silah talimlerine de-bizce -hiç gerek yoktur.
-
Son birkaç yıldır bu konuyu
işleyen milli İslami kurum, kuruluş, stk vslerin
çalışmalarını takip ederek kimin ne dediğini de bir
kenara kaydetmekle meşgulum.Gördüğüm ve acı tesbitim
odur ki meselenin hep kadın tarafından
bakılmakta erkek açısından kimse konuyu ele
almamaktadır.Hep zarar görene acınmakta ve işi bu hale
getiren- bir kısım- kadınlara ise kimse bir
şey dememektedir.
-
Kadına şiddete elbette
ki baştan ve peşinen benden de kocaman bir “hayır”
ama birde meselenin kimsenin görmek istemediği
başka bir boyutu var. Ne yazık ki bu boyut ne şehrimizdeki
evliliğe hazırlık kurslarında ne de büyük
şehirlerdeki benzeri seminerlerde ele alınmadığı gibi
hükümetin ilgili bakanlıklarının da gündeminde hala
yoktur. Bir sürü stk, siyasi parti ,cemaat ve cemiyetin bile
bu konuda bir projesi bulunmamaktadır.
-
Bir kadını evlenmeye
ikna etmek bir erkek için dünyanın en zor işidir.
Onun gönlünü kazanmak ve yuva kurmaya razı
etmek için erkeğin anasından emdiği süt
burnundan gelmektedir. Mutlaka iyi bir mesleği , parası,
kariyeri, karizması olacaktır. Bir erkeğin ise
kadınların genel kabulündeki kalıba girmesi için- hele
bu günlerde- on fırın ekmek yemesi gerekmektedir. Öyle
imanı, ahlakı, nezaketi, aile görgüsü ve hatta takvasının
önemine dair ölçüler geçen yüzyılda ve ilmihal
kitaplarında kalmışlardır. Bir kadının eş seçme kriterlerinin
sayısı erkeğin nerede ise on katıdır. Erkek için
onun namuslu ,güzel ve ahlaklı iyi bir aile kızı olması
yeterlidir.Buna son yıllarda artan masraflara
destek olması ve ortak yaşama kalitesinin
yükseltmesi için “çalışan olması”tercihi de eklenmiştir.
-
Daha sonra evlenen
tarafların,çoluk çocuğun gittikçe artan
tabeplerinin getirdiği maddi ve manevi yük
önce erkeğin derdi olmaktadır.Çorumlu aile büyükleri
gençleri bir ölçüde desteklemeye hala devam ediyorlarsa
da sorumluluk yine ve hala erkektedir. İyi bir gelir
elde etmek için para kazanarak her şeye rağmen
çocuklarını kimseye muhtaç etmemek ,faturaları
ödemek,ne pahasına olursa olsun yaşama konforlarını
devam ettirmek için verilen kutsal ve büyük
mücadelede Türk erkeği ne yazık ki yalnızdır.
- Eğitim kurumlarımızın müfredatları henüz aile kurma
ve yaşatma kültürüne dair çocuklara ve gençlere bir
şey vermediği için çiftlerin çoğu hayat
içinde bocalamakta ve bu şiddet tabloları ortaya çıkmaktadır.
Aile büyükleri çoktan huzurevlerine
postalandıkları ve son yüzyıldır “çekirdek çitleten”
bir aile modeline de dönüşüldüğü için onlarında
taraflar üzerinde bir etkisi kalmamıştır. Gelinler kaynanaları
istememekte; yaşlılar evde fuzülü görülmektedir.
-
Yüz yıl önce evde
kayınpederlerin hakimiyeti varken taze
gelinlerin sabah ezanında abdest suyu ısıttıkları ve
havlu tuttukları günler geride kalmıştır. Sonra
kaynana egemenliği başlamışsa da bu da uzun sürmemiş; …boncuk
bulunacak sanılan çocukların televizyon kumandasını ele
geçirmesi ile de yeni ve karanlık bir çağa girilmiştir.Türkiyede
erkeklerin ölüm yaşı kadınlarınkinden erkendir. Buna
sebeb yaşam kavgasında erkeğin çok daha fazla
yıpranmasıdır. Öyle elli yıl önce bir at arabası yükü ile
gelin olmaya razı kız da kalmamış, yirmi tonluk
kamyonlarda çakılı türlü çeşitli eşyalar günümüz insanın
gözünü doyurmaya da yetmemiştir.(Türkiyede
evlenme masraflarının büyük bir kısmı maalesef
hala erkek tarafının üzerindedir.) Kadının şiddet
görmemesi için samimiyetle söylüyorum ki erkeği
çileden çıkarmamak , vardan-yoktan veya halden anlamak,
erkeğin girdiği yaşam kavgasında ona samimiyetle
omuz vermek gerekir.Erkek milletinden beş misli
fazla konuşan kadın nesli biraz da kendine özeleştiri
getirmeli ve kendini peri padişahının kızı
zannetmemelidir.Bence şiddet gören kadın,
yıllardır evde sistematik bir biçimde işlemiş erkeğe
yönelik dırdırın, baskının ve bitmez tükenmez talepler
terörünün sonucudur.
-
Bir erkeği kadına şiddet
uygulamaya iten sebebleri durup-dururken
erkeklerin yarattığını hiç ama hiç sanmıyorum. Bence
kendini öldürtmeye çalışan, erkeğin damarına basan,
çenesi ile onu çıldırtan ve halden anlamayan huysuz ve
edepsiz bir kısım kadınlarımız vardır. Dünyayı bile
aslında kadınlar yönetmektedir.Kadın cinsinin içgüdülerinin ve
yeteneklerinin bir erkeği avucuna alıp çekip
çevirme özelliklerinin sınırı yoktur. Bu açıdan
erkeğin zekasından kat kat üstündürler.dememiz odur ki
şiddet görmek veya görmemek kadının elindedir.
Ailede kadın ne isterse o olur. Bu ahir zamanda
ötesi laf-ı güzafdır.Buna aykırı fikir beyan etmek
vallahi de safsata hatta mügalatadır.Dünkü
gazetelerin yazdığı gibi şiddet gören kadına
silah kullanmayı öğretmek ve bunu büyük bir ciddiyetle
aleme duyurmak Türk aile yapısının
çöktüğünün resmidir. Hele kadına
şiddet anında alarm verecek cihazlar takmak,
acil telefon hatları tesis etmek ,erkeğe elektronik
kelepçe vurmak ve bunların bir ucunu karakollara
bağlamak rezaletin son perdesidir.
-
Devletin yapması gereken
evlenecek çiftlere en az birkaç ay ciddi kurs ve eğitim
vermesi ve bunda başarılı olmayanların ise
evlenemeyeceklerini bildirmesidir. Böyle kısa ve
önemsiz sanılan eğitimler kırk-elli yıllık yuvalar
kurar ve sağlıklı ve huzurlu ailelerin
tesisine sebeb olur. Hapishaneler boşalır,tımarhaneler
sinek avlar, aile meseleleri adliye koridorlarına düşmez
, sokaklarda kadınlar bıçaklanarak kan gölünde yüzmez ve
dünyaya da rezil rüsva olunmaz. Bu eğitimlerde din
adamlarından, psikologlara,bizim gibi
Yeşilaycılardan,doktorlara,ve bu konuda kimin söyleyecek
sözü ve ilmi bir bilgisi,projesi çözümü varsa istifade
edilmelidir.Medya ve diziler bile bu konuda bir denetimden
geçirilmeli ve her şeye bir çeki düzen verilmelidir. Hatta bir
yastıkda kırk-elli yıl kocayanlar ise ödüllendirilmeldir.
Yoksa öss sınavı için fizik- kimya öğreten ,hızlı
test çözerek, sekiz-on sene tayin bekleyen bunalım
içindeki insanları yaratan bu sistemle bu işler
çözülmez ve düzelmez.
-
Hem eskiden o kimsenin
beğenmediği görücü usulü ile evlenmelerde
boşanmalar mı vardı, sokaklarda ağız-burun
kırılan ve kan revan içinde kalan kadınlar mı vardı, kadına
şiddet mi vardı.Erkeğin kadına ,kadının erkeğe
sevgisi ve saygısı yeniden tesis edilmeli ve bunun
için gereken her şey yapılmalıdır. Otoyollar ve Çamlıca
tepesine camii gibi projeler bu saydıklarımız
yanında birer basit avuntudur. Toplumun temeli
ailedir.
-
Saygılarımızla.
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
|
- BİR ANLATIM ZENGİNLİĞİ
-
Anlatımlar vardır zenginlik içindedir.
Anlatımlar vardır kısırlık içindedir… Bu anlatımlar hem düz yazıyla, hem de
şiirle olunca zenginlik kazanır, anlam kazanır. 1958 yılında yazdığım,
doğduğum köyün o gün ki genel görünümünü” dile getiren, duyduklarımı,
hissettiklerimi dile getiren “Ece Köyünde Akşam” şiirimin yazılış öyküsünü
kaleme alırken epey zorlanmıştım. Yani hem yazıyla, hem şiirle yapılan
anlatımlar zordur, sıkıntılıdır. Ama yazıldıktan, anlatıldıktan sonra her iki
bölümdeki genel görüntüyle keyiflenirsiniz.
-
- ŞÖYLE GİRİVERSEN KAPIMDAN
-
Yıllarca Burdur ilimizde çalışan, sonra
Isparta ilimize naklen geçen, tayinen geçen Fatma Uçarlar, Eylül 2008’de
yayınladığı “İçimde Söz Dinlemez Deli Var” adlı, şiir kitabında yer yer
şiirlerinin anlatımlarını da sayfalara aktarmış. Bir başka kitabının adı olan
“Şöyle Giriversen Kapımdan” başlığıyla ortaya koyduğu genişçe, uzunca bir
anlatımı var. Sonra, şiirle ortaya koyduğu duyguları geliyor. Bitimi,
bitirilişi yine yazılı anlatımın..
-
“İçimde Söz Dinlemez Deli Var” adlı kitabın
55,56 ve 57 nci sayfalarında yer alıyor bu anlatım efendim:
-
“Biliyorum, şu an bana ulaşmak için
yollardasın. Aklın sıra yola çıkacağını hissetmemem için az önce aradın ve
her zaman ki rutin konuşmaların gibi havadan, sudan bahsettin. Ama biliyorum,
sürpriz yapıp ansızın karşımda oluvereceksin. Yapmak istediğin sürprizi
bozmamak için, ben de gelecek misin? diye sormadım. Az önce seni aradım,
telefonunda aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor, sinyal sesinden sonra
mesajınızı bırakın iletisini dinledim. Anlıyorum ki, yollardasın ve ararım
düşüncesiyle yola çıktığını bilmem için telefonunu kapattın” diye başlıyor
Fatma Uçarlar anlatımı… Sonra, Gar Müdürlüğü aranıyor, trenin kaçta hareket
ettiği öğreniliyor, sabah kaçta gelinebileceği-gelebileceği hesabı yapılıyor.
-
Bir ara istasyonda karşılayıp sürprizi bozmak
istiyor Fatma hanım. Ama süprizin tadını kaçırmamak için vazgeçiyor.
Beklediğinin, sabah eve mis gibi börek kokuları içinde girmesini istiyor.
Başka hazırlıklarını da yapmak aklından geçiyor. Beklediğinin önceki
zamanlarda telefon konuşmalarından rahatsız olduğunu hissediyor, “hasta
mısın?” sorusuna “hayır” cevabını alıyor. “Sen de uykuya dalmışsındır ve bir
an önce sabah olsun istiyorsundur. Sabah kavuşmak üzere iyi geceler
yakışıklım” diye bu bölümün noktasını koyuyor.
-
Ayak seslerinin kapısı önünde durmasını,
zilinin basılmasını, kapısının iki kez tıklatılmasını istiyor. Tren gelmiş
olmasına rağmen, beklediğinin gelmeyişini hayretle karşılıyor. “Neden
gelmedin?, taksi mi bulamadın? Anca mı geleceksin?. Yoksa çiçek almak için mi
oyalanıyorsun?. Bilmiyor musun en güzel hediye de çiçek de sensin” diye devam
ederken, “Hadi gel! Zile de basma, çıkar anahtarını kendin aç evimizin
kapısını” dedikten sonra duygularını mısralara döküyor Fatma Uçarlar:
-
- Şöyle giriversen kapImdan,
- Şaşiriversem geldiğine,
- Yüreğim çıkıverecek gibi olsa boğazımdan,
- Elimden ayağımdan can çekilse,
- Oturup kalsam,
- Dilim tutulsa, konuşamasam,
- Şöyle giriversen kapımdan..
-
Yazının, anlatımın bitişi, bitirilişi: Ben mi
yanlış duyuyorum? Bu ayak sesleri senin, evet senin ayak seslerin, tamam
anahtar da kilitte dönüyor, dayanamayacağım artık kapıyı açacağım. Hoş geldin,
oğulcuğum, hoş geldin…
-
- YILIN SON HABERİ:
-
Gazeteci-Yazar İsa Kayacan’a 209.cu plaket,
kısa adı SAKÜDER olan “Sanat ve Sanatkârlar Topluluğu” Derneği’nden geldi. Söz
konusu plakette yazılanlar:
-
Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan; Cumhuriyetimizin 85. ci yılında Kültür ve Turizm
Bakanlığı’nın katkılarıyla düzenlemiş olduğumuz “Atatürk ve Cumhuriyet” konulu
şiir yarışmamızda Jüri Üyesi olarak katkılarınız nedeniyle, teşekkürlerimizi
sunarız. (Sevgi Eser, SAKÜDER Yönetim Kurulu Başkanı-24 Aralık 2008, Ankara)
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
MEVSİM SALATASI
1 adet haşlanmış yumurta
1 adet orta boy kuru soğan
1 adet orta boy havuç
1 adet orta boy patates
2 diş sarımsak
Yarım limon
Az miktarda sirke
5 çiğ ıspanak yaprağı
Bir miktar karnı bahar
İstenildiği kadar tuz
Karnı bahar
yapraklarından ayrılarak güzelce yıkanır. Ispanaklarda bir
miktar suda bekletilerek güzelce yıkanırlar. Havuç bıçak
ile kazınır. Haşlanmış yumurtanın kabuğu soyulur.
Sarımsakların da kabuğu soyularak hazır bekletilir.
İstemeyenler sarımsak koymayabilirler.
Salatanın
yapılırken verdiğimiz tarif üzerine sıra ile doğranması
salatanın lezzeti bakımdan önemlidir.
Karnı bahar
çiğ olarak salata yapılacak tabağın içerisine bir lira
büyüklüğünde doğranır. Üzerine çiğ patates rendelenir.
Üzerine havuç rendelenir, doğranan malzemenin üzerine bir
miktar tuz serpilir, üzerine soğan kangal olarak doğranır.
Üzerine ıspanak yaprakları kesilerek konulur, üzerine
yumurta doğranır, bunların üzerine tuz serpilir, limon
sıkılır, sirke dökülür, istenildiği kadar zeytin yağı
dökülür ve servis yapılır.
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının içiBu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınızndekiler
bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI Hayat Hikayesi
|
|
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Sevim HARDAL |
Sevim HARDAL Hayat Hikayesi |
- BU ZAMANIN KIZLARI
- Bu zamanın kızları
- Çekilmiyor nazları
- Ancak vardığı gün
- Tanıyorlar bizleri
-
- Bu zamanın kızları
- Yan yatar nergisleri
- Yanına yanaşmadın
- Harap eder bizleri
-
- Bu zamanın kızları
- Güvenilmez sözleri
- Dünya güzeli olsan
- İster cilve nazları
- Bu zamanın kızları
- Çekilmiyor sözleri
- Büyük küçük tanımaz
- Tutmaz büyük sözleri
-
- Bu zamanın kızları
- Yemyeşildir gözleri
- Gözleri velfecri okur
- Kandırıyor bizleri
-
- Bu zamanın kızları
- Er öter horozları
- SEVİM’İM der çok nazları
- Sevimsizdir yıldızları.
- 05/12/2002 İzmir
|
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Orhan AFACAN |
Orhan AFACAN Hayat Hikayesi
|
-
BİR TANESİN SEN
-
Sevgilimsin diye hep söylüyorum
Güzelsin, şirinsin bir tanesin sen
Senden güzel var mı hiç sanmıyorum
Güzelsin, şirinsin bir tanesin sen
Ne güzel söylüyor ismimi dilin
Sanki bir kelebek elimde, elin.
Yeryüzünde yoktur eşin, benzerin
Güzelsin, şirinsin bir tanesin sen.
Yalnız beni sev, sen ömür boyunca
Dertler dert değil yârim olunca.
Dudağından aşkım sözü çıkınca
Güzelsin, şirinsin bir tanesin sen.
|
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA Hayat Hikayesi |
- AYDINLIK OLSUN
- Bir mum yakıp karanlığa ilk
adım
- Atalım yolumuz aydınlık olsun
- Gücümüzü mutlu birlikteliğe
- Katalım yolumuz aydınlık
olsun.
-
- Vatanımın hançer sokmuş
bağrına
- Hesap soramamak gider ağrıma
- Neyimiz var neyimiz yok
uğruna
- Satalım yolumuz aydınlık
olsun
-
- Hasret kalarak özlenip
yeniden
- Tehlikelerden gizlenip
yeniden
- Tohum gibi filizlenip yeniden
- Bitelim yolumuz aydınlık
olsun.
-
- Yurdumuzda askeriz bu seferde
- Çare bulacağız bilinen derde
- Fabrika bacası gibi her yerde
- Tütelim yolumuz aydınlık
olsun
-
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
1 |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL
yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
1 |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
167 SAYI 25 Ocak 2013 SAYIYA Gitmek İçin
Tıklayınız! |