|
YIL 14 SAYI 164 25
Ekim 2012 |
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL BAYRAMLAR
Atilla ALPAY
ÇORUM'DA MUTFAK KÜLTÜRÜ
Mustafa TURAN
BAYRAM DEYİNCE
Mustafa Nevruz SINACI
İNSAN VE MÜSLÜMAN OLMAYA ÇAĞRI
Müslüm TUNABOYLU YALNIZLIĞIN SAATLERİNİ YOLCU EDERKEN
İsa KAYACAN SORUMLULUK
Selma GÜRSEL DİNİ BAYRAMLAR GELENEKSEL BAYRAM
YEMEKLERİ
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
BAYRAMLAR
-
İnsanların topluca
yaşadıkları yerlerde zaman içinde bazı kutlamalar
yapmışlar ve bu kutlamaları her yıl aynı zaman ve
günlerde kutlar olmuşlardır. Zaman içerisinde
kutlamaların bazıları bir öneli ve bir zaferi kapsayan
olarak; bazıları da geleneksel olmuş, bazıları ise
dinsel olarak insanlar kutlamışlardır. Bu al iki
bayramı bir arada kutlayacağız. Kurban Bayramı ve 29
Ekim Cumhuriyet Bayramı.
-
Kutlamaları şu şekilde sıralayabiliriz!
-
Dini Bayramlar; Milli Bayramlar; Kutsal günler ve
Haftalar bayramları bu ay kutlamakta olduğumuz Kurban
bayramı olarak gözden geçirelim.
-
Dini Bayramlarımız: Ramazan Bayramı ve Kurban Bayram
Dini bayramlar kameri takvime göre hesap edilir ve
Ramazan Ayı 10 öne gelen bir periyotu izler.
-
Ramazan Bayramı Müslümanların tuttukları Ramazan
Orucunun bitiminde kutlanır. Bayram namazı kılınır ve
bayram kutlamaları yapılır. Bu kutlama tutulan orucun
ve oruçlu iken nefse hakim olmanın imtihanı olan
yemek, içmek, bakmak dinlemek, söylemek, cinsi
münasebet gibi bir çok işlerin oruçlu iken
yapılmamasının sonlanması ve dini vecibeler
çerçevesinde bu kazanılan hasletlerin devam
ettirilmesinin kutlanması olarak gözükür. Küçükler
büyüklerini akraba ve arkadaşlarını ziyaret ederek
bayramlaşırlar. Büyükler de onlara iade ziyaretlerde
bulunurlar.
-
Kurban bayramı Haç ayı olarak bilinen Zilhicce Ayının
10 günü kutlanır. Hacı adayları Mekke’de Arafat
vakfesinden dönerek tavaf ve saylarını bitirdikten
sonra ihramdan çıkarak hacı olurlar. Diğer ülkelerde
bulunan Müslümanlar da bayramın birince günün sabah
namazından itibaren bayramın dördüncü günü ikindi
namazı dahil olmak üzere Teşrik Tekbirleri getirirler.
Bayram namazı Kurban kesme imkanı olanlar kurbanlarını
keser üçte birisini kendi evine üçte birisini eşe
dosta ve üçte birisini da fakirlere dağıtırlar.
Küçükler de bayram ziyaretlerine giderler. Büyükler de
iade ziyareti yaparlar.
-
29
Ekim Cumhuriyet Bayramı
-
29
Ekim 1923’te Türkiye Büyük Millet Meclisi, Teşkilât-ı
Esasiye Kanunu’nda (1921 Anayasası) yaptığı değişiklik
yapılarak devletin yönetim biçimini “Cumhuriyet”
olarak ilan edildi. Cumhuriyetin ilan edilmesi aynı
gece 101 pare top atışı ile kutlandı. 2 Şubat 1925’te
Dışişleri Bakanlığı tarafından düzenlenen bir kanun
teklifi ile 29 Ekim’in bayram olması önerildi. Teklif
19 Nisan’da TBMM tarafından kabul edildi. Böylece 29
Ekim, 1925 yılından itibaren yurt içinde ve dış
temsilciliklerimizde bayram olarak kutlanmaya
başlanmıştır.
-
Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim günü Ulusal
Bayramdır. Türkiye’nin içinde ve dışında Devlet adına
yalnız 29 Ekim günü tören yapılır. Bayram 28 Ekim günü
saat 13.00’te Başkentte yapılan yirmi bir pare top
atışı ile başlar ve 29 Ekim günü saat 24.00’te son
bulur
-
Kurban bayramınız ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramınız
kutlu olsun!
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Atilla ALPAY |
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi |
-
ÇORUM’DA YEMEK KÜLTÜRÜ :
-
Bir antropolojik değer olarak
ele alındığında bir yerin medeniyet ölçüsü biraz da
yemekleri veya beslenme sanatı ile belirlenmektedir.
-
Yemek yapımında kullanılan
malzemeler, oranları, servis sırası, mutfak adabı ve beslenme
tarzının düzgünlüğü orasının ne kadar yüksek bir medeniyet
seviyesinde olduğunu gösterir. İklime,inanca,geleneklere ve
bölgeye göre de farklılıklar gösteren bu kültürün dengeli
ve uyumlu olması demek ; evrensel lezzet değerlerini
yakalaması; insana, sağlığına zevklerine ve hatta koruyucu
tıbba da uygun olması demektir.
-
Çorum yemekleri hemen hemen
çevresindeki vilayetler gibi ortak çeşnilere de sahip
olmasına rağmen elde ettiğimiz veriler bütün ana
tariflerin,bazı yemek isimlerinin ve hazırlanış biçimlerinin
Orta Asya menşeili olduğunu göstermekte ve zaman zaman
halkın değişen alım gücü ile farklılaştğını ortaya
koymaktadır.
-
Bizde burada yemek tariflerini
değil onların muhteviyatlarını ve bunların kültürümüz
içindeki yerini anlatacağız.
-
Çorum yemeklerinin hazırlama
ortamının temel malzemeleri ;meşe odunu ateşi,koyun eti,
soğan ve bakır tencere üzerine temellenmiştir.
-
Çorum yemeklerinin ortak
özellikleri şunlardır:
-
Çorbalar daima başlangıç
yemekleridir. Tarhana,mercimek, hamurlu türlü çorbalar Orta
Asya geleneğinin devamıdır.Aş’ lar denilen bu seri de arapaşı,tutmaç,çatalaşı
vb gibi tarifler de hep bu malzemeleri görmekteyiz. (8)
-
Hamur işleri ana yemeklerin
altyapısını belirler. Bunların da türlü çeşitli tarifleri
vardır.
-
Ekmek kültürü mayasız hamura
temellenmiş yufka formundan ibarettir. Ekşi maya çok
sonraları icad olunmuş ve bugünki modern ekmek türleri
20.yüzyılın başında ortaya çıkmıştır.Levha halinde ,saçda ve
odun ateşinde hazırlanan ekmekler kara ve bol kepekli undan
yapılırlar.Mısır nu ekmeklere girmez ama bazen çörekler de
kullanıldığı olur.
- (Mayalı yegane hamur türü olan kızartma mayalısı
ramazana has ve tok tutması için yağda kızartılmış bir besin
maddesidir.)
-
Çorbalardan sonraki ana
yemek et yemekleridir. Onların da hammaddesi öncelikle kuzu
ve sonra da tercihan dana etidir.Bunlarda genellikle daima
haşlama olara kullanılır.
- Öğünler sabah ve akşam olmak üzere iki çeşittir. Uzun yaz
günlerinde ilkindi vakti pazar ekmeği denilen mayalı ve uzun
bir tür pide yağlanarak, haşlanmış yumurta, çökelek ve üzümle
yenir. Bu tarz ilkindi kahvaltısı genellikle arasta esnafının
tercihiydi.
- Sabah kahvaltısı bilinmez. Çay içme alışkanlığı
Cumhuriyetin hediyesidir.Onun için Eskiden sabah “ekmeği
adeti”vardı.Yufka dürümü içine tereyağında yumurta vs
konulur,kış mevsiminde de kahvaltıda kırmızı mercimek ve paça
çorbaları içilirdi.
- Bazen ağır kış mevsimlerinde içyağları kızartılarak
yemeklere konurdu.Hayvansal yağlar olarak tereyağı(sadeyağ)
yenmiş,ekstradan kaz yağı ,ceviz ve badem yağı gibi kıymetli
malzemelerde kullanılmıştır.
-
Bulgur en önemli
malzemeydi.Pirinç pilavı düğünler hariç pek yenilmezdi.Uzun
bir süre de lüks ve pahalıydı.Buğday yarması da çorbaların ve
birçok yemeğin ana hammaddesini teşkil ederdi.
-
Şekerin üretimi yoktu.
Rusyadan kelle olarak (büyük parçalar halinde
gelirdi).İnsanların şeker ihtiyacı hoşaf ve kompostolardan,
kurutulmuş meyvalardan karşılanırdı.Ekşi pekmez şerbeti en
gözde içecekti.. (Zaten pekmez hemen her evde kaynatılırdı.
Beyaz ,ak pekmez ,kara pekmez ve ekşi pekmez denilen değişik
şekilleri olurdu.)
-
Tavuk münferit bir yemek türü
olarak fazla benimsenmemiştir. Aş’lara yani çorbalara etsuyu
yerine katılmış, parçalara ayırılarak muhtelif yemeklerin
içine karıştırılmıştır.Hindi ve kaz daha revaçtadır.
-
Et ve sebze yemekleri
arasında daima iyi bir denge vardı. Kabak, ıspanak,karabakla,
soğukluk denilen semizotu,lahana,fasüle kavurması ,patlıcan
yemekleri her zaman türlü olarak tercih edilirdi.
-
Baklava türleri o kadar
zengin değildi. Has baklava bu yörenin baklavası olmayıp bol
nişastalı ve hafif Burma türü (Çorum’ baklavası denilen)
modellerde dahil olmak üzere birkaç çeşit baklava
bulunmaktaydı. Un ve irmik helvaları mevsimler ve özel günler
içine yayılmışken baklavalar bayramlarda yapılırdı.
-
Mevsimlerinin üçte ikisinin
kış olduğu Çorumda sebze ve meyva kurutma işleri de önemini
hiç bir zaman yitirmemişti.
-
Sonuç Olarak :
-
Görülüyor ki Karadeniz
bölgesinin Karalahana, mısır ekmeği ve hamsi kültürü iç ve
orta anadoluya girememiş, Çorum ve havalisi hep kendi tercih
ve tarifleri üzerine yaşamaya devam edegelmiştir.Ulaşım
imkanlarının olmadığı yıllardan bugüne kadar da bu durum pek
değişmemiştir.(Denebilir ki eski Çorumlu da Orta Asyadaki
Ataları gibi beslenmekteydi.)
- Ağır kızartmalar, baharatlar,acılı malzemelere ,isot,kırmızı
biber vb olan düşkünlük burada yoktur.Güneydoğu ve doğu
anadolunun ağır ve zengin kebab kültürü hiç görülmez. Kuru
baklagil ezmelerinden oluşan arap yemek tarifleri ile acem
etkisi ile hazırlanmış safranlı , baharatlı içli pilav türleri
ise hiç yoktur ve görülmez.
-
Yegane kebablar kuyu ve
tandır kebabıdır.(9) Onlarında pişirme metodları son derece
hafiftir.Bunu toprak kaplı güveç yemekleri olan keşkek ve
benzerleri takip eder.Onlar da odun ateşinde pişerler. En
ağır ve özgün yemeklerden olan İskilip Dolması bile et suyu
buharında hazırlanmaktadır.
-
Göçmen unsurlarla gelen yemek
tarifleri (arnavut ciğeri vb)genel kabul görmemiştir.Çerkes
tavuğu gibi zor yemekler ise sadece etnik mutfaklarda
kalmış halk arasına yayılamamıştır.
-
Hamur işlerinin ağır
olmaması için bütün yemek çeşitlerinde bunlar
haşlanmaktadır. Sadece çok küçük parçalı olarak çorbaların
üzerinde kızarmış hamur garnitürleri görülebilmektedir.
-
(Mantılar,su böreklerinin
hamurları dahi hep haşlanarak kullanılmaktadır.Bu da
sindirimi kolaylaştırmaktadır)
-
Kullanılan baharatlar
karabiber,kekik,kimyon vb gibi çok bulunan baharat
türleridir.Tarçın ise tatlılar için kullanılır. Ağır bir
baharat yelpazesi yoktur.Yemekler acılı çok tuzlu ve bol
baharatlı değildir.
-
Yoğurt
tam anlamıyla mutfağa ,ayranda sofraya egemendir.
-
Kuru fasülye ve bulgur
pilavı,soğan ve turşu gerçekten Çorum ve havalisinin milli
yemeği olarak bilinmektedir.
-
Domates salçası, tarhana,
turşu,erişte,pekmez,pestil. Meyva kuruları daima evde
hazırlanır. Dışarıdan satın alınan mallara sebzeler hariç
güvenilmez.Etler bile etlik adı altında evde kesilerek
kullanılır. Sucuklar evde doldurulur.Çemen çiğ olarak da
yenilir.
-
Ege ve akdenizdeki
bölgesindeki zeytinyağı kültürü orta ve iç anadolu’ya
ulaşamamıştır. Bunların getirdiği dolma ve sarma kültürü de
burada etli ve haşlama olarak devam eder. Balık yemekleri
anadolu kültürüne 20.yüzyılın sonunda egemen olmuştur.(10)
- Osmanlı saray mutfağının dünya yemek kültürleri arasında
özel ve üstün bir yeri olmasına rağmen yine de bilinenleri
Anadolu yemek kültürüne uymamaktadır.
-
Saray yemeklerinin uzantıları
olan ve tuzlu yemeklerde meyva parçaları (mesela kavun
dolmaları,erikli pırasa çorbası.vb) kullanma alışkanlığı hiç
kabul görmemiştir.Osmanlı sarayı Anadolu’ dan sadece
çorbaları ve bazı hamur işlerini almıştır.(Saray yemeklerinin
de tarifleri çok özeldir ve bunlar ayrı bir tez ve araştırma
konusudur.)11
-
Özet olarak söylemek
gerekirse “Çorum Yemekleri” Orta Asya kökenli ve öğünleri
orta kalorili, hazmı kolay,yapımı fazla zaman almayan
günümüzün hekim tavsiyelerine uygun tipik halk yemekleridir.
Osmanlıdan beri il merkezinin tarifleri nerede ise (yeni
sıvı yağlar ve margarinler ve yeni bazı malzemeler hariç)
1950’ lere kadar nerede ise değişmeden gelmekte ve herkez
atalarıdan gördüğü gibi yaşamaya ve besin maddelerini
hazırlamaya devam etmekteydi.
-
Bakır kapların yerine
alüminyumların sonrada teflonların girmesi, margarin denilen
ucuz hidrojenli yağların yaygınlaşması, rafine beyaz undan
ekmek ve sentetik mayaların kullanılması,toprağa dayalı
kapalı ev ekonomisinin yerini alan marketçilik bütün yemek
kültürümüzü altüst etmiş ve sağlığımızı da beslenme
kültürümüzü de iyice yok etmiş durumdadır.
-
Fast foodların egemen olması,
ab normları, Avrupalılaşma, globalleşme vb gariplikler
neticesi bugün Çorum’un geleneksel Yemek Kültüründen
bahsetmek artık mümkün değildir.
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa TURAN |
Mustafa TURAN Hayat Hikayesi
|
-
BAYRAM DEYİNCE
-
Bir bayramı daha idrak etmenin mutluluğu
içerisindeyiz. Sağlık ve afiyet içinde bizleri bugünlere
kavuşturan Rabbimize sonsuz şükürler olsun.
-
Bayramlar, birliğimizi pekiştiren, Mevlana iklimlerinde
hoşgörü çiçekleri yetiştiren, nefsimizi Yunus’un sevgi
çağlayanlarından kana kana sulayıp geliştiren, örf ve
adetlerimizin yaşanmasına vesile oluşturan, küsleri
barıştırıp kaynaştıran, bütün bir milleti dostça yaşamaya
alıştıran neşe ve sevinç günlerimizdir.
-
Yahya Kemal’in: “Doludur gönlüm ışıklarla
bu bayram sabahı” mısralarında ifadesini bulan ve içten gelen
samimi duygu ve hislerle camilerin tıklım tıklım dolması, hep
birden coşkuyla okunan tekbirler, bayram namazının ardından
bayramlaşmalar imanların dışa yansıyan tezahürleridir. Öte
yandan temiz ve yeni elbiselerini giymiş cıvıl cıvıl
çocukların büyükleriyle bayramlaşmaları da mana iklimlerinde
ayrı bir zevk ve mutluluk esintisi meydana getirir.
-
Gerek Ramazan, gerekse Kurban gibi dini
bayramlarımızın ve milli bayramlarımızın ayrı özellik ve
güzellikleri vardır. Kurban kesmenin, günah ve kötülükleri de
kesme işareti olarak kabul edilmesi, fakir ve yoksullara
kurban etinin dağıtılması, Ramazan’ın ise, iftar ve
sahurlarındaki muhabbet ve bereket, fıtır ve sadakalarıyla
kimsesizlerin sevindirilmesi suretiyle, tüm gönüllerde manevi
bir zevk yaşanması ne güzel bir duygudur. Milli Şairimiz M.
Akif, Bayram şiirinde toplumda görülen neşe ortamını:
-
“Afak bütün hande, cihan başka cihandır
-
Bayram ne kadar hoş, ne şetaretli zamandır. ”mısralarıyla ne
güzel tasvir edip resimlendiriyor. Ancak son zamanlarda
özellikle de Ortadoğu ve Güney Doğu Asya’da meydana gelen
savaş ve afetler, bayramların sevinçten ziyade acı ve buruk
bir atmosferde yaşanmasına sebep olacaktır. Onun için Şair de
şöyle feryat ediyor:
-
Ya bayramlar bayram olsun kurtulsun,
-
Ya da takvimler cayır cayır yırtılsın.”
-
Allah’ı kendilerine yar ve yardımcı edinenlerin
asıl bayramı, Hacı bayramı Veli’nin ifadesiyle:
-
“Bayramım imdi, bayramım imdi
-
Yar ile bayram edelim şimdi. ”diyerek Rablerinin cemalini
gördükleri ve ona kavuştukları zamandır. Biz de bayramları,
bazen neşe, bazen hüzün gözüyle değerlendirmekle beraber, asıl
bayramı gönlümüzden gelen şu duygularla dile getirelim:
-
Bayram; İyilik, güzellik ve hayra yarışıncadır.
-
Bayram; Engin tarih ve zengin kültürümüzle
barışıncadır.
-
Bayram; Üçler, yediler ve kırklara karışıncadır.
-
Bayram; Sevgi ve hoşgörüyü
şahikalarda bayraklaştırıncadır.
-
Bayram; İçimizi dibi görünen sular kadar
berraklaştırıncadır.
-
Bayram; Alnımızı aklaştırıp, gönlümüzü
paklaştırıncadır.
-
Bayram; Ubudiyette kalbimizi Hakka
yaklaştırıncadır.
-
Bayram; Toplumu bir ve bütün edecek safları
sıklaştırıncadır.
-
Bayram; Kin ve düşmanlık buzlarını eritip kalpleri
sıcaklaştırıncadır.
-
Bayram; Yediden yetmişe milletimizi dostlukla
kucaklaştırıncadır.
-
Bayram; Sevgi güftesini besteleyip dillerde
şarkılaştırıncadır.
-
Bayram; Ülkemizi kalkındırıp süper güçlerle karşılaştırıncadır.
-
Bayram; Kirden arındırıp, temiz toplum özlemini
oluşturuncadır.
-
Bayram; İnsanlarımızı onur iklimlerinde
buluşturuncadır.
-
Bayram; Muhabbetle gönül fethetmeye çalışıncadır.
-
Bayram; İnanç, azim ve gayretle yaşamaya
alışıncadır.
-
Bayram; Allah’a kul olma makamına ulaşıncadır.
-
Bayram; Sev,sevdir,sevindir kemerini kuşanıncadır.
-
Bayram; “Bugün Allah için ne yaptın? ”diye nefsine
danışıncadır.
-
Bayram; Son nefesimizde imanla gitme zevkini
taşıyıncadır.
-
Bayram; Meleklerle meleküt semalarında
dolaşıncadır.
-
Bayram; Dünyadan Ukba’ya sevap yükleriyle
taşınıncadır.
-
Bayram; Kabirde bana yoldaş olacak amelimle
buluşuncadır.
-
Bayram; Mizanda sevaplarımız günahlarımızı
aşıncadır.
-
Bayram; Sırattan yıldırım ve şimşek hızıyla
koşuncadır.
-
Bayram; İçim içime sığmayıp ten kabuğundan
taşıncadır.
-
Bayram; Livaü’l-Hamd denen sancağın altında
coşuncadır.
-
Bayram; Cennete girip tertemiz Hakk’a kavuşuncadır.
-
Bu duygu ve düşünceler içinde değerli
okuyucularımın Kurban Bayramını kutlar, her şeyin gönüllerince
olmasını Yüce Mevla’dan niyaz ederim.
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
- İNSAN VE MÜSLÜMAN
OLMAYA ÇAĞRI
-
Osmanlı’nın sükûtundan (devlet varlığının kaybettirilmesinden;
evrensel adalet, hak ve hukuk stabilizatörünün ortadan
kaldırılmasında) itibaren insanlar mutsuz, Müslümanlar ve Türk
âlemi giderek artan bir ıstırap, sıkıntı, hayâl-i sükut ve
hüsran içinde kıvranıyor.
-
Yeryüzünde Müslümanların imdadına koşacak bir devlet, örgüt
veya lider yok!.
-
Sağır İsmet Jandarması misal: “birleşik mafya örgütü Amerika”
dan başka..
-
O, eli kanlı, 50 milyon Kızılderili ve bilmem ne kadar masum
insan katili Amerika ki; Osmanlı ve İslâm medeniyetinin en
büyük düşmanıdır. Avrupa’nın itilmiş, kakılmış ve Amerika’nın
keşfinden sonra “açık hapishane” sıfatıyla kovularak, lânetle
buraya sürgün edilmiş, haramzade, hırsız, yolsuz bir ceddin
çocukları şimdi insanlığı soyup soğana çevirmekle meşgul.
Ve “HAÇLI” oyunu oynanmakla, Bütün dinleri ve dünyayı “kendi
çıkarları doğrultusunda” dizayn etmeye uğraşmakla, Kendi iç
düşmanlarını elektrikli sandalyede kızartıp; Müslüman
ülkelerde peyda olan anarşist, terörist, hırsız, yolsuz,
dâhili ve harici bedhahları “iş ve suç ortakları” sıfatıyla
ülke yönetimlerinin başına tebelleş eden Amerika. 225 yıl
zulme direnen, dâhili ve harici düşmanlarına karşı efsanevi
bir güçle dayanan, direnen Osmanlı’nın çökertilmesinden sonra,
insanlığa lâyık görülen jandarma Güncel örnek verecek olursak;
Tıpkı Suriye, Afganistan, Irak ve en son Burma ile Mymar’da
olduğu gibi, en masum, müsemma ve zararsız insanların bile
dünyada can, mal ve ırz güvenliği yok. Çoğu yerde sözde
Müslümanlar birbirini yiyor, rejimler kendi halkını hunharca
katlediyor. Buna “DUR” demekle görevli İslâm Konferansı ve
Arap Birliği zayıf, aciz, etkisiz ve toplantılarına NATO, BM
ve müştemilâtı gibi “apaçık insanlık düşmanı”; Hıristiyan,
Yahudi ve ateist, satanist koruma örgütleri katılıyor.
Kararlarını etkisizleştiriyor, saptırıyor ve tıpkı AB’nin
Türkiye dayatması gibi, Müslümanlarla oyun oynanıyor.
- NEREYE KADAR?
-
Dünya Müslümanları adına bu durum asla kabul edilemez…
-
Bazı İslami toplantı ve plâtformlarda “istişare ve ifade
dilinin” İngilizce, Fransızca, Almanca, Portekizce ve
İspanyolca olması ise; Tam nefreti calip bir şahsiyetsizlik,
alçaklık, sünepelik ve iğrenç bir dalkavukluktur.
-
Hele bir takım din tüccarı, rantiyeci, mukallit ve echelü
cühelâ takımının masonluk ve türevlerinden birine aidiyet
iktisap etmeleri, ne büyük bir ilimsizlik, karaktersizlik ve
rezillik. Kendini Müslüman olarak açıklayan bir çeşit
mahlûkatında; Aziz, mübarek, kadim ve kutsal Ramazan ayında;,
Hürmeten, saklıda, gizlide, meskün yerde falan değil, açıkça,
alçakça halk içinde sigara, su ve meşrubat içmeleri… Her türlü
tahrikten geri durmamaları, insanlık, dinler tarihi, evrensel
hukuk ve insanlık adına ne kadar utanç verici. Yine bu kutsal
sevince, ahlâki yükseklik, insani değerler adına tetkik ve
tefekkür ayına rağmen; Yolda, sokakta, parkta-bahçede,
metroda, hattâ toplum taşım araçları vapur, tren, tramvay,
otobüs ve dolmuşta adeta sevişecek kadar ileri gitmeleri ve
hayvanların dahi hayâ etmesine rağmen kucaklaşmaları ve
öpüşmeleri; Bunlar nasıl bir tür olabilir? Allah aşkına?
Hıristiyan, Yahudi veya başkaca din mensupları gibi
“gayrimüslim” olsalar, bunu asla yapmazlar. Nitekim çok iyi
tanıdığımız, Ermeni, Rum, Yahudi ve sair milletlerden olanlar,
tarih boyunca böyle bir edepsizlik, saygısızlık ve şerefsizlik
yapmadılar. Şimdi de, bu kadar alçalan ve insanlık dışına
çıkanını görmedik! Müslüman olsa, bu nevi ahlâksızlığı
aklından bile geçiremez…
-
Türk’ler ise; Edeben yüksek, çok şerefli ve soylu bir
millettir.
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Müslüm TUNABOYLU |
Müslüm TUNABOYLU Hayat Hikayesi
|
YALNIZLIĞIN SAATLERİNİ YOLCU EDERKEN
Yaşadığım sürece ramazan ayı
bazen kış, bazen de yaz mevsimine denk geldi.Kışın oruç tutmak
yaza göre çok kolay.Yazın gündüz saatleri bir hayli yer
tutuyor.Mide talepte bulunmasa da insan sıcağın etkisi ile
susuyor.Vücut zaman zaman su çıkardığı için kilo da
verebiliyorsunuz.
Ben ramazan ayının
faziletlerini anlatmayacağım. Bugüne dek görevlilerden çok kez
dinledim. Dinlemek yeterli değil asıl görev söylenenleri
yerine getirmek. O nedense biraz zor oluyor. Hele yaş
ilerledikçe hastalık belirtileri hemen her gün rahatsızlıkları
birbirine devrediyor.
1940 lı Haziran ayı ramazana
denk gelmişti. Mecitözü ilçesine 20 km uzaktaki bir köyde
öğretmendim. Köy muhtarı. Bir ihtiyar heyeti üyesi ile
tanıklık için Çorum Ağır Ceza Mahkemesi ne gelmemiz gerekti.
Bir gün öncesinden öğle ile ikindi arasında ki bir zamanda
yaya olarak köyden Mecitözü ilçesine hareket ettik. İlce ile
bulunduğumuz köy arasındaki uzaklığı yarısı tamamen rampa
çıkışı, yarısı da iniş rampası idi. Ben gençtim ancak
yanımdakiler askerliklerini yapmışlardı. Yaşları bana göre çok
farklıydı. O zaman şimdi ki gibi telefon edip bir taksi
çağırma olanağı yok. Yanımıza içecek ve yiyecek almamıştık.
Akşam ilçeye varacağımızı hesaplamıştık sanırım. Yaklaşık 10
km yi tırmanırken Haziran sıcağında bir hayli yorulmuş ve
terlemiştik. Susuzluğumuz konusunda yapacağımız bir şey yoktu.
Akşam ezanı okunacak bizde suya kavuşacaktık. İki merkezin tam
ortasında zirvede bir çeşme sularını şırıl şırıl akıtıyorken
çeşme başında bir uygun yere oturduk. Çok yorulmuştuk. Birkaç
kez nefes alıp ciğerleri rahatlattıktan sonra sıra avucumuza
aldığımız serin suları yüzümüze defalarca çarpmak oldu.
Serinlemiştik, bundan sonra iniş rampa başlayacaktı.
Adımlarımızı biraz uzattık sanırım. Akşam öncesi ilçede
bulunan bir hana ulaştık. Açık lokanta yoktu. Fırından ekmek
ve bakkaldan peynir, zeytin alarak iftarı zamanında
yapabildik.
Çok yorulduğumuzu söylememe
gerek yok sanırım. Açıklamalarımdan durumumuzu anladınız
elbet. Erkence odamızda uykuya daldık dersem yanlışlık yapmış
olmam. Sabah Çorum’a gidecek ilk otobüste yer almak
gerekiyordu. Gecenin belli saatinde sahura kalktık ve gereğini
yerine getirdik. Bir süre sonra ortalık aydınlanmış bizde
otobüsün bulunduğu mahalle varmıştık. Kalkış saati öncesi
biraz beklemiş olsak da ön sıralardan yer kapmıştık.
Tanıklık yapacağımız Adliyede
erkenden bulunduk. Görevliler henüz gelmemişlerdi. Sabah
güneşi altında duvarın dibine çöktük öylece duruşma saatini
bir süre bekledik. Oturulacak bir yer yoktu diyebilirim.
Mübaşir adımızı seslice
bağırdıktan sonra duruşma salonuna girdik. Görevli kolumuzdan
tutarak duracağımız yere bizi sürükledi diyebilirim. Biz bir
eşya gibiydik o görevliye göre. Hâlbuki biz yaşımız icabı
oturulacak ya da ayakta beklenecek yeri bilecek bilgi ve
beceriye sahiptik. Görevlinin kolumdan tuttuğunu anımsadıkça
bugün bile ne oluyoruz diyebiliyorum. Ben ilkokul sonrası beş
yılda öğretmen olmak için okumuş bir insandım. Kısaca benim
okuma-yazma öğrettiğim kişi bulunduğu yer icabı kolumdan tutup
çekebiliyordu.
Yaklaşık 60 ya da 70 km lik
bir yol almıştık birkaç saatte. Tanıklık için bir ücret
almadık verende olmadı. Bu olayın yorumunu o dönemin
ekonomisine göre bir değerlendirme yapmak gerekir
kanısındayım. Tanıklık için ufak bir kâğıttan ibaret olan
belgenin görevi yerine getirilecekti. Biz sade bir vatandaş
olarak görevimizi yapmıştık. Verilen bu görevi severek yerine
getirdikten sonra köyümüze döndük. Kısa bir tanıklık için 48
saat yuvamızdan ayrı kalmıştık. Yaşadığımız saatler için hiç
mi hiç yakınmadık.
İnsanoğlu yaşadığı yıllara
göre biçimlenebiliyor. Ana ve babadan oluşan bir aile giderek
genişliyor, daha sonra eski yıllara dönüşüm başlıyor. Yalnız
kaldığın gençlik yılları gibi ihtiyarlıkta da aynı yaşam
biçimi ile biçimleniyorsun.
Çocukluğumu anımsıyorum da.
Yurt Bilgisi kitabında insanlar yalnız yaşayamaz başlığı ile
bir yazı kaleme alınmıştı. Aynı yazı uzun yıllar kendini o
kitabın sayfalarında kalmayı başardı. Yerine benzeri yazılar
yazıldı, ancak yenilerden ben pek değişik bir ifade bulamadım.
Ya da bana öyle geldi.
Yaşadığımız saatleri yalnızca
yolcu ederken cepten bir vızıldı geldi kulağıma. Yaklaşık 41
yıl önce diploma vererek ilkokuldan mezun ettiğim bir öğrencim
kendisini tanıtarak nasılsınız diye sorunca birkaç saniye
yanıtsız beklemek zorunda kaldım. Ses aynı küçüklükteki sesti.
Öğrencim bisikleti ile bayram tatilini değerlendirmek üzere
Alacahöyük ile Hatuşaşaş a gitmiş ve orada bir arkadaştan sağ
olduğumu öğrenerek telefon açmış. Ben beklerim derken o bugün
gelemem yarın gelebilirim dedi. Yirmi dört saat bekledim.
Bisikleti ile geldi beni buldu. Yılların hasretliği vardı
ikimiz dede. Ben konuları anlatırken öyle bir dinleyişi vardı
ki. Bu çocuk okuyacak demiştim. Görünce ne kadar sevindim
bilemezsiniz. Öğretmenliğin bu en güzel yanı böyle yaşantı
anları!
Öğrencim TSK de görevli bir
albay. Halen görevine devam ediyor. Araç alacak gücü var ama o
aracı değil bisikleti tercih etmiş ziyaret için. Bu tür
yaşantıyı belgelemek için elinde yeterince cihazlar mevcut.
Ona birkaç anımı anlattıktan sonra yolcu ederken aynı yıl
mezun ettiğim bir arkadaşında halen görevde bulunduğunu onunda
albay rütbesinde olduğunu söyleyince inanırsanız biraz daha
dinçleştim.
Birkaç saat karşılıklı
anlatımlarımız oldu gözlerimiz sulandı. Kalbimiz biraz
hızlandı. Ama ne var ki mutluluk vardı diyebilirim. Ramazan
Bayramının son gününde konutuma gelen mutluluğu unutmam mümkün
değil. Yıllar gelip geçiyor. Ramazan boyunca çok güzel sözler
sarf edildi görevlilerce. Hemen her bayram öncesi benzer
sözleri dinledik. Bir kısmını uyguladık bir kısmını hiç ama
hiç dikkate almadık
Ekonomi bizi bir birimizden
öyle güzel uzaklaştırıyor ki. Kimimiz otobüsle, kimimiz özel
otomuzla, kimimiz uçakla, kimimiz hızlı trenli yuvamızdan
tatil yörelerine uzaklaşabiliyoruz. Benim gibi yaşlılarda
evlerde eş ve dostlardan gelen telefonları yanıtlıyor. Ben bu
konuda bir yorum yapmak istemem, her cepte ve her evde telefon
bolluğu varken yine de eş ve dostlar nasılsın diyemiyoruz.
İnanırsanız bu oluşum beni çok düşündürüyor.
Gençler, yaşlılarınızı sakın
ola unutmayın. Telefon etmek bana göre yeterli bir olgu değil.
Saygı ve sevgi ziyaret
muhakkak öne alınmalıdır diyor saygılar sunuyorum.
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
|
- SORUMLULUK
-
Hepimizin, her konuda sorumluluğumuz vardır.
09 Mayıs 2005 tarihinde kaybettiğimiz, şiirimizin beş yıldızlı çınarı Ahmet
Tufan Şentürk ağabeyimin “sorumluluk” adlı şiiri, birlikte hazırlayıp,
yayınladığımız “Armağan–4” adlı kitabın 124 ncü sayfasında yer aldı. Bu şiir,
bizzat bana yazdırdığı “Değerli dostum Ali Topçu’ya” ithafıyla sayfalarda,
sütunlarda yer aldı.
-
Şiir üç bölümden oluşuyor. “Bu yirminci
yüzyıl, bu uzay çağı/Avuç içi kadar küçüldü evren/Ay uzakta değil, komşu
kapısı/Gelişen bilim ve teknik/Söylesin elektronik beyinler/Açları doyurmak,
hastaları yaşatmak için/İnsan sorununa bir çözüm var mı?/ Ölüm araçlarını icat
edenler” bölümüyle, sözleriyle başlıyor.
- Sonra Ahmet Tufan Şentürk hoca, insanların vatan için, özgürlük için,
ekmek için yaşadığı gerçeğinden hareket ediyor, “her doğan sevmek ister,.
Yaşamak ister” noktasının karşısında, öldürmek çabası içinde olanların ne
yapmak istediklerini soruyor bir yargıç edasıyla. Ve bu şiirin bitiminde;
-
- Irkın, dinin, milliyetin,
- Ne olursa olsun, önemli değil,
- İnsan isen dünyanın bir parçasında,
- Seven bir yüreğin varsa, sızlayan,
- Gözlerin görüyorsa, duyuyorsa kulakların,
- Dövüşenleri, ölenleri, öldürenleri,
- Korkuyorsanız eğer gördüğünüz düşten,
- Ölüm araçlarını icad edenler,
-
- Burada Ahmet Tufan Şentürk hocanın “Sorumluluk” adlı şiirinin noktasını
koyuyoruz. Bir başka şairimiz Murat Duman’ın Ahmet Tufan Şentürk’le ilgili
duygularına dönüyoruz efendim.
-
- MURAT DUMAN’DAN
- Murat Duman Ankara’da yaşayan şairlerimizden…
- 09 Mayıs 2005 tarihinde kaleme aldığı, “Hakka Yürüdü” başlıklı, Ahmet
Tufan Şentürk Baba’ya ithaflı bir şiiri var beş ayrı dörtlükten meydana gelen.
Şöyle başlıyor söze Murat Duman:
-
- Serilmiş yatağa bir ulu çınar,
- Her gün biraz daha soluyor hocam,
- Dokunmayın, dostlar yüreğim yanar,
- Dostların kalbini deliyor hocam..
-
-
Sonra Murat Duman, yatakdaki hocanın dermanı
kalmadığını, canıyla yaşama savaşı vermesine rağmen başarılı olmakta
zorlandığını, dile getirdikten sonra; “Altın harfle yazdım, silinmez yeri/
Bağlandım ezelden, dönemem geri/Nerde babam, diye gönül erleri/Yalancı yüzlere
gülüyor hocam” dörtlüğünden sonra, “Alevler içinde dindir özünü/İncitmesin
toprak, geliyor hocam” diye noktasını koyuyor ama üzüntülerinin ardı arkası
gelmiyor, sürüp gidiyor, sürüp geliyor. Murat Duman’ın ayrıca, Ahmet Tufan
Şentürk’ün ölümünün 40 ncı günü olan 18.06.2005 tarihinde yazdığı Ahmet Tufan
Şentürk’e ithaf edilen bir başka şiiri var.
-
- FATMA UÇARLAR’DAN
-
Isparta ilimiz merkezinde yaşayan Fatma
Uçarlar’ın 11.09.2004 tarihinde Denizli’de yazdığı “Kerim Aydın Erdem’e adlı
altı dörtlükten meydana gelen bir şiiri var elimizde. Bu şiirde Fatma Uçarlar,
kaybedilen bir dosttan yılların gerisinden gözlerimiz önüne gelen duygulardan
söz ediyor, buradan yola çıkıyor, mezarına yapılan ziyaretten bahsediyor ve
bir dörtlüğünde duygularını şöyle dile getiriyor efendim:
-
- Bir yıl kadar önceydi, tanışmıştım O’nunla,
- Kitabını vermişti, aldım büyük gururla,
- Ne de zarif bir insan, ne de hassas duygular,
-
Okuyanın, insanın büsbütün içi sızlar.
|
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
- DİNİ BAYRAMLAR GELENEKSEL BAYRAM
YEMEKLERİ
- Çorum’da dini bayramların yemek kültürü
açısından çok önemli bir yeri bulunmaktadır.
-
Dini bayramlarda; Bayram
gününden önce bayram yemeklerinin hazırlanmasına başlanır.
Arifeden önce evin temizlik ve düzeni sağlanır ve arife günü
Çorum baklavası ve su böreği hazırlanarak bir yerde
bekletilir.
-
Bayram yemeği erkeklerin
Bayram Namazından çıkıp eve geldiğinde aile bayramlaşır ve
bayram yemeği yenilmesi adettendir. Normal kahvaltı bayram
yemeği için kaldırılmış yerine bayram sofrası hazırlanmış
olur.
- Bayram yemeklerinin olmazsa olmazı olan
Toyga Aşı ile yemeğe başlanır.
- Et yemeğinin ardından Su böreği servisi
yapılır
- Çorum baklava börekten sonra yenilir.
-
En son Pirinç pilavı yenilir
ve sofra duası yapılarak yemekten kalkılır. Bayram ziyaretine
gelenler için misafir alınacak odaya geçilir.
|
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI Hayat Hikayesi
|
- GÜL ÇIKMAZI SOKAĞI
- Kıskıvrak acılar saracak düşlerini
- Dinle artık denizi
- Gördüklerince.
- Güneşin doldurduğu mavilikler var ya
- Acılar orada uyurken
- El ele
- Günah taşıyacak geceler...
- Göğü içecek gözlerin
- Dayanamıyacaksın
- Gül Çıkmazı Sokağı’nda
- Bir kayboluşun uğultusuna.
-
- Şiirler suskun olacak orada
- Şarkılar ağlatacak seni
- Kadehler kırılacak ellerinde
- Düşünemiyeceksin
- Ve sonra... bil ki
- Bir daha Gül Çıkmazı Sokağı’nda
- Göremiyeceksin beni...
|
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
Şükrü GÜLTEPE |
Şükrü GÜLTEPE Hayat Hikayesi
|
- UNUTMADIM BACIM
- Bir zamanlar seninle oynayıp
coştuk
- Okul yıllarında beraber
koştuk
- Tarlada çalıştık oraklar
biçtik
- Unutmadım seni unutmam bacım
-
- Ders çalışırken bana öğüt
verirdin
- Hatamı görünce tokatlar
vururdun
- Gönül tahtımızda saltanat
kurdun
- Unutamadım seni unutamam
bacım
-
- Almanya’ya gittin mekan
tuttun
- Çalıştın didindin ömrünü
yedin
- Bir oğul bir kızı burada
koydun
- Unutamadım seni unutamam
bacım
-
- Ne kadar yaşasak sonu ölümdür
- İman Kur’an ile gitmek
yoludur
- Kefene sarılıp giden salındır
- Unutamadım seni unutamam
bacım
-
- Ozan şükrü der ki gelenler
gider
- Sorgu sual çoktur bilmem ne
eder
- Belli bir ömürle yaşar da
gider
- Unutamadım seni unutamam
bacım
|
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
1 |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL
yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
1 |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
165 SAYI 25 Kasım 2012 SAYIYA Gitmek İçin
Tıklayınız! |