YIL 14     SAYI 162    25 Ağustos 2012

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1

 

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

 
Mahmut Selim GÜRSEL BİZİM SOKAĞA BİR ŞEYLER OLDU!
Mustafa TURAN NE KADAR HOŞ BİR ZAMANDIR BAYRAM
İsa KAYACAN MUHARREM DEMİRBAŞ YILIN DEĞİL “YILLARIN BABASI”
Atilla ALPAY TARİHİ  ÇEVRE VE ESKİ KENT  DOKUSU:
Mustafa Nevruz SINACI KUTSAL MİRAS IŞIK VE AŞK
Selma GÜRSEL ETLİ YAPRAK SARMASI
Rıza KANDEMİR AĞLAMA
Mahmut Selim GÜRSEL SENİ SEN DİYE
 

 

   
 
 
 
 01

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi
BİZİM SOKAĞA BİR ŞEYLER OLDU!
Bizim Birinci Caddede bazı kendini bilmezler araçlara 2012 yılı ocak ayından sonra bu güne kadar zarar vermeye başladılar. Ben de aracının sileceği kırılanlardan birisiyim.
Araçların sileceklerini kaldırmaya bükmeye ve hatta “Yalan İhbar” ile de Trafik Polislerini çağrılır. Sileceklerin kaldırıldığı ve kırıldığı bu yer hiç Karayolları Kanununa aykırı suç unsuru bulunmayan bir yer olup ve trafiği eğleyici bir yer olmadığı; park yasağı bulunmayan yerdir. Ayrıca garaj girişi de değildir. Garaj girişi olmadığı için uyarı levhası da bulunmayan ve sileceklerin bükülüp kırıldığı bu yere “Garaj Girişi” diye Trafik Polislerince keyfi ceza yazmaları üstelik aracı Trafik Polisi’nde olay yerine geldiklerinde incelemeden ihbarcının “garaj girişi” demesi ile araca ceza yazıp çekici ile kaldırtma girişiminde kalmışlardır.
Araçlara zarar vererek kendi psikolojik dürtülerini tatmin ettiklerini zannetmektedirler. BU şahıslar Organize olarak aynı apartmanda oturanlarında içinde bulunduğu 5-6 kişilik bir grup olması düşündürücüdür. Araçların sahiplerine verdikleri zarar ve telaşı da düşünmemekte olan bu şahısların üç tanesi aynı evde oturan baba ve anne ile öğretmen olan kızları olması çok düşündürücü bir olay olarak karşımıza çıkmakta.
Ben şahsen bu babanın silecek kaldırdığına bizzat şahit oldum.
Bu ailenin annesinin silecek kaldırdığını görmediysem de karşı apartman komşumuz aracını yola park edince sileceğinin kaldırıldığını kaldıran kadına niçin kaldırdığını sorduğunda aracını buraya koyma sonra çizerim dediğini bu bayanın ağzından duymuştum.
Öğretmen olan kıza gelince de eşim silecekleri kaldırırken görmüş ve şahit olmuştur, 17/08/2012 de yeni sayımıza ne yazayım diye düşünürken bu konuyu işlemeyi uygun gördüm.
            Bahçelievler Mahallesi 1. cadde oturanlardan araç sahipleri bu sapık kimselerle de uğraşmak istememekte.
Adeta bir terör ortamı haline gelen bu olaylar ne olacak?
Zaman gösterecek

 

 

 
 
 
 

 

 02

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mustafa TURAN
Mustafa TURAN Hayat Hikayesi
 NE KADAR HOŞ BİR ZAMANDIR BAYRAM
Bayramlar, birliğimizi pekiştiren, Mevlana iklimlerinde hoşgörü çiçekleri yetiştiren, nefsimizi Yunus'un sevgi çağlayanlarından kana kana sulayıp geliştiren, örf ve adetlerimizin yaşanmasına vesile oluşturan, küsleri barıştırıp kaynaştıran, inanan insanları dostça yaşamaya alıştıran neşe ve sevinç günlerimizdir
            Ramazan ayı boyunca oruçlarımızı tuttuğumuz gibi, kötü arzu, heva ve isteklerimizi, varsa gıybet, fitne,fesat ve haset gibi yanlış hasletlerimizi de terk edebildiysek, sevaplar ile barışıp tüm günahlara küsebildiysek, meltem rüzgarları  olup dostluk, sevgi ve hoşgörü ile gönülden gönüle
esebildiysek, ubudiyet münacatını ve ümmet olabilme na'atını güfteleyebildiysek, kutsallara olan aşk ve muhabbetimizi besteleyebildiysek, işte bayram o bayramdır.
 Milli Şairimiz M. Akif, Bayram şiirinde toplumda görülen neşe ortamını:
"Afak bütün hande, cihan başka cihandır
 Bayram ne kadar hoş, ne şetaretli zamandır" mısralarıyla ne güzel tasvir edip resimlendiriyor Allah'ı kendilerine yar ve yardımcı edinenlerin asıl bayramı, Hacı Bayramı Veli'nin ifadesiyle:"Bayramım imdi, bayramım imdi. Yar ile bayram edelim şimdi."diyerek Rablerinin cemalini gördükleri ve ona kavuştukları zamandır. Biz de, asıl bayramı gönlümüzden gelen şu duygularla dile getiriyoruz:
Bayram; İyilik, güzellik ve hayra yarışıncadır.
Bayram; Dini değerlerimizle barışıncadır.
Bayram; Üçler, yediler ve kırklara karışıncadır.
Bayram; Hoşgörüyü şahikalarda bayraklaştırıncadır.
Bayram; İçimizi, dibi görünen sular kadar berraklaştırıncadır.
Bayram; Alnımızı aklaştırıp, gönlümüzü paklaştırıncadır.
Bayram; Ubudiyette kalbimizi Hakk'a yaklaştırıncadır.
Bayram; Kardeşlik saflarını sıklaştırıncadır.
Bayram; Kin buzlarını eritip kalpleri sıcaklaştırıncadır.
Bayram; İnsanları dostlukla kucaklaştırıncadır.
Bayram; Sevgi güftesini dillerde şarkılaştırıncadır.
Bayram; Güzel ahlak özlemini oluşturuncadır.
Bayram; İnsanlarımızı iman iklimlerinde buluşturuncadır.
Bayram; Muhabbetle gönül fethetmeye çalışıncadır.
Bayram; İnanç, azim ve gayretle yaşamaya alışıncadır.
Bayram; Allah'a gerçek kul olma makamına ulaşıncadır.
Bayram; Sev, sevdir, sevindir kemerini kuşanıncadır.
Bayram; "Bugün Allah için ne yaptın?"diye düşününcedir.
Bayram; Son nefeste imanla gitme zevkini taşıyıncadır.
Bayram; Meleklerle meleküt semalarında dolaşıncadır.
Bayram; Dünyadan Ukba'ya sevap yükleriyle taşınıncadır.
Bayram; Kabirde yoldaş olacak amelle buluşuncadır.
Bayram; Mizanda sevaplarımız günahlarımızı aşıncadır.
Bayram; Sırattan yıldırım ve şimşek hızıyla koşuncadır.
Bayram; İçimize sığmayıp ten kabuğundan taşıncadır.
Bayram; Livaü'l-Hamd denen sancağın altında coşuncadır.
Bayram; Cennete girip tertemiz Hakk'a kavuşuncadır.

 
 
 
 03

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

İsa KAYACAN
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
MUHARREM DEMİRBAŞ YILIN DEĞİL “YILLARIN BABASI”
Yılda bir kez, Haziran ayının haftalarından birinde, “Babalar Günü” kutlanıp geçiyor, geçiştiriliyor.
Öyle babalar var ki, bir yıl değil, “yılların babaları” olarak ilan edilmeliler, kabul edilmeliler.
Ankara’da bu örneklerimizin içinde yer alan, başında yer alan, şair-yazar ve araştırmacı Muharrem Demirbaş örnek olarak gösterilebilir.2009 yılı itibariyle 67 yaşının içinde olan Demirbaş, Bağ-Kur emeklisi.Biri özürlü beş çocuk sahibi. Dört yıldır bakmakta olduğu annesi kanser hastası. Eşini 8 ay önce kaybetmiş.
Geride bakmakla yükümlü olduğu 98 yaşında bir annesi ve yirmili yaşlarda özürlü bir kızı var.
Üstelik Muharrem Demirbaş beş yıldır prostat kanseriyle mücadele ediyor. Bu konuda, “Ölüm Allah’ın emri. Benim tek derdim; öldükten sonra annemin ve kızımın zor durumda kalmaları.” diyor.
Muharrem Demirbaş, yıllardır yaşadığı zor ve çetin hayatını, Allah’ın bir sınavı olarak görüyor, böyle kabul ediyor.Asla yakınmıyor, dert yanmıyor. Aksine arkadaşı olan merhum Haluk Nurbaki ‘nin dediği gibi; Allah’ın kendisine cenneti kazanması için verdiği bir fırsat olarak değerlendiriyor.
Şiir kitapları bulunan Muharrem Demirbaş, değişik dergi ve gazetelerdeki yazı ve şiirleriyle dikkat çeken isim ve imzalarımız arasında yer alıyor. 2009 yılında, memleketi Çankırı’nın dernekler konfederasyonu tarafından “yılın örnek babası” seçilmesi dolayısıyla, gururlu ve burukluk içinde görünen Muharrem Demirbaş, ödülünü alırken hem üzüntülü, hem sevinçliydi.
Muharrem hocayla sohbete başladınız mı, hayatın anlamını daha net ve açık görür hissedersiniz. O annesi için, “Osmanlı çınarı” deyimini kullanıyor. Sağlık sorunları, nedeniyle abdest almada zorlanan annesinin abdest suyunu döken Muharrem Demirbaş, annesinin ayaklarını yıkarken, “Oğlan çocuğunun kadına hizmet etmesi doğru değil evladım ama ne yapayım.” demesi üzerine Muharrem hoca annesi üzülmesin diye;
-”Anne ben sana abdest aldırmakla sevap kazanıyorum. Aslında sana değil, ben kendime hizmet etmiş oluyorum. Senin hayır duanı alayım yeter. Ama benim için en büyük mükafat senin hayır duandır. Sen, benim Allah’ın rızasını kazanmamı istemez misin?” diye cevap veriyor.
Muharrem Demirbaş’ın 5 çocuğundan biri olan küçük kızı menenjit hastalığı geçirmiş ve özürlü hale gelmiş. İhtiyaçlarını kendisi karşılayamıyor. Tuvalet ve diğer ihtuyaçlarını da babasının yardımıyla gideriyor. Aşırı gürültülü ortamlardan rahatsızlık duyuyor ve mahallenin çocuklarını kıskanıyor. Zeka yaşı 5 yaşındaki bir çocuğunkiyle aynı.
Muharrem Demirbaş’ı sadece kutlamak yetmez. O’nu anlamak, O’nun yanında yer almak gerekli. Bu yüzden, Muharrem Demirbaş’ın bir yıl için değil, yıllar için “yılların babası” olduğunu ilan ediyorum efendim. Tebrikler Muharrem hoca, tebrikler. Seni seviyoruz, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz. Sen örnek ve sürekli alkışlanacak bir babasın.
 
 
 
 
 
 04

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Atilla ALPAY
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi
TARİHİ ÇEVRE VE ESKİ KENT  DOKUSU:
1970’li   yıllara gelinceye kadar sivil mimarlık tarihi örneklerinin en son ve özgün modellerine   sahip ilimiz  bugün bu  özelliğini  tamimiyle kaybetmiş bulunmaktadır.
Eskiden dar sokakları; kerpiçten tek katlı eski evleri, mescidi, çeşmesi, kabristanı, ,damalı döşemeli yaşlı teyzeleri, bacalarında leylekleri, inekleri, tavukları, köpekleri ve taş döşeli sokaklarıyla tipik bir Anadolu kent dokusuna sahip ilimiz; ilk tarihi çevre katliamına kırklı yıllarda uğradı.
Birçok tarihi mabet cemaatsizlikten dolayı satıldı. Kapatılan tekkelerin binaları cemaatleri de dağıldığı için harap olmaya başladı ve medreseler, mahalle mektepleri ile hamamlar da kapandı. Yine bu satış anında nice hüsnü hat levhaları, kıymetli ahşap, minber ve mihraplar, kandiller,antika elyazması kitaplar ,halı ve kilimlerde  yağmalanarak müzayedelere  gönderildi. Tekke ve medrese bahçelerindeki, camii hazirelerindeki kabirler de yıkıldı. Bütün ilimiz  ve ilçelerinde iki yüze  yakın tasavvuf ehli, derviş, ve ulemanın kabirleri de yok edildi.
Sonra altmışlı yıllara gelindi. Yol genişletme çalışmaları başladı. Sokaklarından o zaman yeni çıkan kamyonların geçemediği gerekçesiyle birçok evin cumbası kesildi. Yeni açılan ve bahçelerin içinden geçen yollar eski evlerin çoğunu ortadan kaldırdı. Asırlık dut ağaçlarını ve dibindeki “dedelerin kabirleri” de silip süpürüldü. (Yetmişli yıllarda yabancı ilim adamlarınca keşfedilen Safranbolu evlerinin açtığı çığır ve İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Tarihi Kürsüsü çevresinde oluşturulan Tarihi Türk Evleri’ ne nihayet sahip çıkma anlayışı gittikçe kuvvetlenmiş bu makalenin yazarı tarafından yüzü aşkın eski Çorum evinin fotoğrafı çekilmiş amatörce arşivlemesi yapılmıştı.)
Hemen akabinde Anıtlar Yüksek Kurulu tescil komisyonunca eski Çorum evlerinin  tespiti yapılmış; bu tespit esnasında da çok önemli  yapılar  gözden  kaçırılmış;tarihi olmayan bazı yerler de  tarihi kabul edilerek , kapı ve duvarlarına sarı plaketler  çakılarak  koruma altına alınmıştı.
Aradan geçen zaman içinde bu eski evler yani sivil mimarlık örnekleri zamanın tahribi ve atmosfer şartları ile yıkılmaya yüz tutmuş, bazıları yakılmış, bazıları da sahipleri tarafından iyice tahrip edilerek-bir  şekilde(!)- tescilden çıkartılmıştı. Dini ve askeri mimarlık örnekleri olan mescit, kale ve köprüler halen kullanıldıkları için tahribe karşı korunmuşlar ve işe yaradıkları için de sürekli onarılmışlardır.(Bunlardan eski sokak çeşmelerinin sayıları bir yirmi yıl önce 35 iken bugün birkaç tane kalmış olması bu işin en üzücü yanını teşkil etmektedir.)
O yıllarda tarafımızdan yetkililerin dikkatini çekmesi için “Tarihi Çorum  Evleri” isimli bir fotoğraf  sergisi hazırlanmış(1984) ve o zamanki Akbank Sanat Galerisinde sergilenmiş iki yıl sonra Belediye Sanat galerisinde bu sergiler tekrarlanmış ve  daha sonra İstanbul da Alarko Holding galerisinde  sergilenerek  İstanbul Sanat çevrelerine tanıtılmıştı. 
Bu çabaların ilk izdüşümü Alaybey sokağındaki Kâtipler Konağı’nın onarımı olmuştur. Sahipleri tarafından geleneksel Çorum Yemekleri lokantası olarak açılmış ve büyük de beğeni toplamıştır.(Yıllar sonra yeni sahipleri tarafından onarılan ikinci yapı da Çorum Mevlevi hanesidir. Bugün özel bir mescit halinde bulunmakta ve arada bir kullanılmaktadır.)  
Zamanın tahribine uğrayan bazı camilerin orijinal ahşap minareleri yıkılmak zorunda kalmıştır.(Kulaksız Camii ve yıkılarak yeniden ve tam anlamıyla inşa edilen Hamit camii de önemli mescidlerimizdendi.)
 Mevcut diğer camilerimiz de zaman içinde değişik onarımlar görmüş, bu onarımlar; yapıların  sağlamlıklarını ve kullanılabilirliklerini  artırmış olmasına rağmen ahşap kısımlarını  tahrip etmiştir. Yenilenen bazı detaylar yağlıboya ile kaplanmış masif çam direkler ve çatkılar(kolon-kiriş) ve abanoz minberler iyice nahoş hale getirilmiştir.
Köy ve kasabalardaki durum da bundan farklı değildir. En çok tarihi evin bulunduğu İskilip’te de müellif tarafından 1985 yılında benzer bir çalışma yapılmış ve ilçenin eski hali ile yurdumuzda ender bulunan sıvasız ve üç katlı evleri fotoğraflanmış ve arşivlenmişti. ( Bu çalışma 1997 yılında tekrarlanmış ve aynı yıl İskilip’te tertiplenen tarih de İz Bırakan İskilipli Alimler”Sempozyumunda da tebliğ olarak sunulmuş; ertesi yılda Diyanet Vakfı tarafından yayınlanmıştı.)
Son günlerde bu tarihi camilerin bahçelerinde bazı hayır sahipleri tarafından yaptırılan mozaik kaplamalı, zevksiz, nispetsiz ve garip renklerdeki şadırvanlar ile ilimizin muhtelif yerlerine tarihi çeşme diye yaptırılan tuhaf çeşmeler birer kültür ve tarihi çevre kirliliği örneğidir. Buna son dönemin tüm camileri, minareleri, çeşmeleri, mezarlıklardaki taç kapıları da, kabir ve türbeleri de dâhildir.)
Bugün ise birkaç korunmuş yapı, kale ve saat kulesi haricinde bir tarihi çevreden söz etmek artık imkânsız hale gelmiştir.
 

 

 
 
 
 
 
 05

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mustafa Nevruz SINACI
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
 KUTSAL MİRAS; IŞIK VE AŞK
Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen anlatıyor: Bir gün Gazi Orman Çiftliğinde dolaşıp hava alırken, oldukça yaşlı bir kadına rastladık. Atatürk attan inerek sessizce bu ihtiyar kadının yanına sokuldu.
-Merhaba Nine,
Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif, ürkek, mütereddit ve titrek bir sesle;
-Merhaba dedi,
-Nereden gelip nereye gidiyorsun? Kadın şöyle bir duralayıp,
-Neden sordun ki, dedi. Sen buraların sabısı mısın? Yoksa bekçisi mi?
Paşa gülümsedi.
-Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buraların sahibi de, bekçisi de Türk milletinin bizatihi kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin?
Kadın başını salladı.
-Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetiştiği kurak, kavruk köylerinden birindenim. Bizim mıhtar bana bilet aldı trene bindirdi, çıktım doğru Angara'ya geldim.
-Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?
-Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da... Benim iki oğlum gâvur harbinde şehit düştü. Memleketi gâvurdan kurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa… Bende gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı Angara’ya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan belli böyle kendimi oradan oraya vurup duruyom bey.
-Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı?
Kadının birden yüzü sertleşti.
-Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki... O bizim vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden gurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? O’nun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gâvur dölünün köpeği olmaktan  onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, O’na sağol paşam! demek için düştüm yollara. O’nu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım yeri deyiver.
Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek:
-Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır... Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu…
Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum :
-‘Anacığım’ dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında, yanı başında duruyor.
Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp, Atatürk' ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. İçinde beze sarılmış bir köy peyniri vardı. Bunu Atatürk'e uzattı:
-Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm. Paşa hemen oracıkta bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi; "Bu Anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine üç inek verin, benim armağanım olsun.
KISSA’DAN HİSSE: İşte! Krizler, bunalımlar ve kaotik buhranlar karşısında dimdik duracak, Türk olmanın onur ve erdemiyle, yurdunu ve milletini öz’ünden çok severek çözüm üretecek sır (basiret, beka, deha, kudret ve kuvvet) bu anı’da gizlidir. Gözyaşlarınız dinince, siz de düşünün biraz…
Yüreğiniz, Türk İnkılâbının ışık ve aşk’ına, idrakine açıksa EĞER!...
 
 
 
 
 
 07

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Selma GÜRSEL
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi
 ETLİ YAPRAK SARMASI
Yarım kilogram salamura yaprak
Yarım kilo yemeklik pirinç
300 gram çekilmiş koyun kıyması
Yarım demet maydanoz
1 yemek kaşığı katı yağ
3-5 dal dereotu
1 büyük baş kuru soğan
1 yemek kaşığı salça
1 yemek kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı pul biber.
3 diş sarımsak
Bir küçük kase yoğurt
            Salamura yapraklar yaprak sarılmadan bir gün önce soğuk suda bekletilerek tuzdan arındırılır.
            Pirinç ayıklanarak güzelce yıkanır ve suyu süzülür. Üzerine çiğ kıyma ilave edilerek maydanoz ve dereotu doğranarak konulur. Salçası ilave edilerek bir baş soğan küçük kıyılarak doğranır. Tuz ve biber ilave edilerek bu karışım güzelce yoğrulur.
            Salamura yaprak suyu süzülerek tepsiye bir tanesi açılarak parlak yeri dışa gelerek şekilde konulur.  Yaprağın üzerine harcı konulur ve yaprakların iki başı kıvrılarak yaprak rulo haline getirilerek tencereye sıra ile dizilir.
            Sarımı biten yaprağın üzerine bir kaşık katı yağ dağıtılarak konulur bir tatlı kaşığı kadar da tuz serpilir tencereye başka yerde ısıtılmış kaynar su yaprakları kapatacak şekilde dökülür ve yapraklar dağılmasın diye bir yemek tabağı ters olarak kapatılır kısık ateşte tencere kapağı kapatılarak pişirilir.
            Pişen yaprak tabaklara konulur. Sarımsaklı yoğurt dökülerek yenilir. İstenmezse yoğurtsuz da yenilir.

 
 
 
 
 
 
  08

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Rıza KANDEMİR
Rıza KANDEMİR Hayat Hikayesi
AĞLAMA
Ben gidince sabahı zor etmiş
Sevdiğini söylemeyi ar etmiş
Göz yaşını dutamayıp sel etmiş
Gurban olam nazlı yarim ben

Sana yakışmıyor kızıp ağlamak
Of çekerek ciğerini dağlamak
İşte geldim istiyorsan sarılmak
Gurban olam nazlı yarim ağlama

Ben gidince aklar düşüş saçına
Atmamış dertleri doymuş içine
Kervan katmış gönlündeki göçüne
Gurban olam nazlı yarim ağlama

Beni görüp yar de düşte şaşkına
Buyur etti gönlündeki köşküne
Ferhat iye yar şiirinin aşkına
Gurban olam nazlı yarim ağlama

Umudum yok çıkmaya yarına
Zamansız ayrılık gider zoruma
Kavuştun gel KUL RIZA’YA yarine
Gurban olam nazlı yarim ağlama.
 
 
 
 
 09

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!
Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi
 SENİ SEN DİYE
Sen beni ben diye yarattın;
Sana sevgim ondan çok!
Ey ebedin ve ezelin sahibi;
Benim Seninle işim çok.
 
Benim benden başkaları ile hesabım çok.
Sen büyüksün af edersin
Ben başkalarının hesabı ile yanarken
Senden başka güvenim yok!
 
Seni Sen diye seviyorum;
Senden başka sevgim yok!
Seni sen diye biliyorum;
Senden başka kimsem yok!
09/04/2009 11,30 Çorum

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

 

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR!

1

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.

1

Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

163 SAYI 25  Eylül 2012 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız!