|
YIL
14 SAYI 162 25 Ağustos 2012
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL BİZİM SOKAĞA BİR ŞEYLER OLDU!
-
Mustafa
TURAN NE KADAR HOŞ BİR ZAMANDIR BAYRAM
-
İsa KAYACAN
MUHARREM DEMİRBAŞ YILIN DEĞİL “YILLARIN BABASI”
-
Atilla ALPAY TARİHİ ÇEVRE VE ESKİ KENT DOKUSU:
-
Mustafa Nevruz SINACI KUTSAL MİRAS IŞIK VE AŞK
-
Selma GÜRSEL ETLİ YAPRAK SARMASI
-
Rıza KANDEMİR AĞLAMA
-
Mahmut Selim GÜRSEL SENİ SEN DİYE
-
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
- BİZİM SOKAĞA BİR ŞEYLER OLDU!
-
Bizim Birinci Caddede bazı
kendini bilmezler araçlara 2012 yılı ocak ayından sonra bu güne kadar zarar
vermeye başladılar. Ben de aracının sileceği kırılanlardan birisiyim.
-
Araçların sileceklerini
kaldırmaya bükmeye ve hatta “Yalan İhbar” ile de Trafik Polislerini çağrılır.
Sileceklerin kaldırıldığı ve kırıldığı bu yer hiç Karayolları Kanununa aykırı
suç unsuru bulunmayan bir yer olup ve trafiği eğleyici bir yer olmadığı; park
yasağı bulunmayan yerdir. Ayrıca garaj girişi de değildir. Garaj girişi
olmadığı için uyarı levhası da bulunmayan ve sileceklerin bükülüp kırıldığı bu
yere “Garaj Girişi” diye Trafik Polislerince keyfi ceza yazmaları üstelik
aracı Trafik Polisi’nde olay yerine geldiklerinde incelemeden ihbarcının
“garaj girişi” demesi ile araca ceza yazıp çekici ile kaldırtma girişiminde
kalmışlardır.
-
Araçlara zarar vererek
kendi psikolojik dürtülerini tatmin ettiklerini zannetmektedirler. BU şahıslar
Organize olarak aynı apartmanda oturanlarında içinde bulunduğu 5-6 kişilik bir
grup olması düşündürücüdür. Araçların sahiplerine verdikleri zarar ve telaşı
da düşünmemekte olan bu şahısların üç tanesi aynı evde oturan baba ve anne ile
öğretmen olan kızları olması çok düşündürücü bir olay olarak karşımıza
çıkmakta.
-
Ben şahsen bu babanın
silecek kaldırdığına bizzat şahit oldum.
-
Bu ailenin annesinin
silecek kaldırdığını görmediysem de karşı apartman komşumuz aracını yola park
edince sileceğinin kaldırıldığını kaldıran kadına niçin kaldırdığını
sorduğunda aracını buraya koyma sonra çizerim dediğini bu bayanın ağzından
duymuştum.
-
Öğretmen olan kıza gelince
de eşim silecekleri kaldırırken görmüş ve şahit olmuştur, 17/08/2012 de yeni
sayımıza ne yazayım diye düşünürken bu konuyu işlemeyi uygun gördüm.
-
Bahçelievler Mahallesi 1. cadde oturanlardan araç sahipleri bu sapık
kimselerle de uğraşmak istememekte.
-
Adeta bir terör ortamı
haline gelen bu olaylar ne olacak?
-
Zaman gösterecek
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa TURAN |
Mustafa TURAN Hayat Hikayesi
|
NE KADAR HOŞ BİR ZAMANDIR BAYRAM
Bayramlar,
birliğimizi pekiştiren, Mevlana iklimlerinde hoşgörü çiçekleri
yetiştiren, nefsimizi Yunus'un sevgi çağlayanlarından kana
kana sulayıp geliştiren, örf ve adetlerimizin yaşanmasına
vesile oluşturan, küsleri barıştırıp kaynaştıran, inanan
insanları dostça yaşamaya alıştıran neşe ve sevinç
günlerimizdir
Ramazan ayı boyunca oruçlarımızı tuttuğumuz gibi, kötü arzu,
heva ve isteklerimizi, varsa gıybet, fitne,fesat ve haset gibi
yanlış hasletlerimizi de terk edebildiysek, sevaplar ile
barışıp tüm günahlara küsebildiysek, meltem rüzgarları
olup dostluk, sevgi ve hoşgörü ile gönülden gönüle
esebildiysek, ubudiyet münacatını ve
ümmet olabilme na'atını güfteleyebildiysek, kutsallara olan
aşk ve muhabbetimizi besteleyebildiysek, işte bayram o
bayramdır.
Milli
Şairimiz M. Akif, Bayram şiirinde toplumda görülen neşe
ortamını:
"Afak bütün
hande, cihan başka cihandır
Bayram ne
kadar hoş, ne şetaretli zamandır" mısralarıyla ne güzel tasvir
edip resimlendiriyor Allah'ı kendilerine yar ve yardımcı
edinenlerin asıl bayramı, Hacı Bayramı Veli'nin
ifadesiyle:"Bayramım imdi, bayramım imdi. Yar ile bayram
edelim şimdi."diyerek Rablerinin cemalini gördükleri ve ona
kavuştukları zamandır. Biz de, asıl bayramı gönlümüzden gelen
şu duygularla dile getiriyoruz:
Bayram; İyilik, güzellik ve hayra
yarışıncadır.
Bayram; Dini değerlerimizle
barışıncadır.
Bayram; Üçler, yediler ve kırklara
karışıncadır.
Bayram; Hoşgörüyü şahikalarda
bayraklaştırıncadır.
Bayram; İçimizi, dibi görünen sular
kadar berraklaştırıncadır.
Bayram; Alnımızı aklaştırıp, gönlümüzü
paklaştırıncadır.
Bayram; Ubudiyette kalbimizi Hakk'a
yaklaştırıncadır.
Bayram; Kardeşlik saflarını
sıklaştırıncadır.
Bayram; Kin buzlarını eritip kalpleri
sıcaklaştırıncadır.
Bayram; İnsanları dostlukla
kucaklaştırıncadır.
Bayram; Sevgi güftesini dillerde
şarkılaştırıncadır.
Bayram; Güzel ahlak özlemini
oluşturuncadır.
Bayram; İnsanlarımızı iman iklimlerinde
buluşturuncadır.
Bayram; Muhabbetle gönül fethetmeye
çalışıncadır.
Bayram; İnanç, azim ve gayretle
yaşamaya alışıncadır.
Bayram; Allah'a gerçek kul olma
makamına ulaşıncadır.
Bayram; Sev, sevdir, sevindir kemerini
kuşanıncadır.
Bayram; "Bugün Allah için ne
yaptın?"diye düşününcedir.
Bayram; Son nefeste imanla gitme
zevkini taşıyıncadır.
Bayram; Meleklerle meleküt semalarında
dolaşıncadır.
Bayram; Dünyadan Ukba'ya sevap
yükleriyle taşınıncadır.
Bayram; Kabirde yoldaş olacak amelle
buluşuncadır.
Bayram; Mizanda sevaplarımız
günahlarımızı aşıncadır.
Bayram; Sırattan yıldırım ve şimşek
hızıyla koşuncadır.
Bayram; İçimize sığmayıp ten kabuğundan
taşıncadır.
Bayram; Livaü'l-Hamd denen sancağın
altında coşuncadır.
Bayram; Cennete girip tertemiz Hakk'a
kavuşuncadır. |
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
|
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
|
- MUHARREM DEMİRBAŞ YILIN
DEĞİL “YILLARIN BABASI”
-
Yılda bir
kez, Haziran ayının haftalarından birinde, “Babalar Günü”
kutlanıp geçiyor, geçiştiriliyor.
-
Öyle
babalar var ki, bir yıl değil, “yılların babaları” olarak
ilan edilmeliler, kabul edilmeliler.
-
Ankara’da
bu örneklerimizin içinde yer alan, başında yer alan,
şair-yazar ve araştırmacı Muharrem Demirbaş örnek olarak
gösterilebilir.2009 yılı itibariyle 67 yaşının içinde olan
Demirbaş, Bağ-Kur emeklisi.Biri özürlü beş çocuk sahibi.
Dört yıldır bakmakta olduğu annesi kanser hastası. Eşini 8
ay önce kaybetmiş.
- Geride bakmakla yükümlü olduğu 98
yaşında bir annesi ve yirmili yaşlarda özürlü bir kızı var.
-
Üstelik
Muharrem Demirbaş beş yıldır prostat kanseriyle mücadele
ediyor. Bu konuda, “Ölüm Allah’ın emri. Benim tek derdim;
öldükten sonra annemin ve kızımın zor durumda kalmaları.”
diyor.
-
Muharrem
Demirbaş, yıllardır yaşadığı zor ve çetin hayatını, Allah’ın
bir sınavı olarak görüyor, böyle kabul ediyor.Asla
yakınmıyor, dert yanmıyor. Aksine arkadaşı olan merhum Haluk
Nurbaki ‘nin dediği gibi; Allah’ın kendisine cenneti
kazanması için verdiği bir fırsat olarak değerlendiriyor.
-
Şiir
kitapları bulunan Muharrem Demirbaş, değişik dergi ve
gazetelerdeki yazı ve şiirleriyle dikkat çeken isim ve
imzalarımız arasında yer alıyor. 2009 yılında, memleketi
Çankırı’nın dernekler konfederasyonu tarafından “yılın örnek
babası” seçilmesi dolayısıyla, gururlu ve burukluk içinde
görünen Muharrem Demirbaş, ödülünü alırken hem üzüntülü, hem
sevinçliydi.
-
Muharrem
hocayla sohbete başladınız mı, hayatın anlamını daha net ve
açık görür hissedersiniz. O annesi için, “Osmanlı çınarı”
deyimini kullanıyor. Sağlık sorunları, nedeniyle abdest
almada zorlanan annesinin abdest suyunu döken Muharrem
Demirbaş, annesinin ayaklarını yıkarken, “Oğlan çocuğunun
kadına hizmet etmesi doğru değil evladım ama ne yapayım.”
demesi üzerine Muharrem hoca annesi üzülmesin diye;
-
-”Anne
ben sana abdest aldırmakla sevap kazanıyorum. Aslında sana
değil, ben kendime hizmet etmiş oluyorum. Senin hayır duanı
alayım yeter. Ama benim için en büyük mükafat senin hayır
duandır. Sen, benim Allah’ın rızasını kazanmamı istemez
misin?” diye cevap veriyor.
-
Muharrem
Demirbaş’ın 5 çocuğundan biri olan küçük kızı menenjit
hastalığı geçirmiş ve özürlü hale gelmiş. İhtiyaçlarını
kendisi karşılayamıyor. Tuvalet ve diğer ihtuyaçlarını da
babasının yardımıyla gideriyor. Aşırı gürültülü ortamlardan
rahatsızlık duyuyor ve mahallenin çocuklarını kıskanıyor.
Zeka yaşı 5 yaşındaki bir çocuğunkiyle aynı.
-
Muharrem
Demirbaş’ı sadece kutlamak yetmez. O’nu anlamak, O’nun
yanında yer almak gerekli. Bu yüzden, Muharrem Demirbaş’ın
bir yıl için değil, yıllar için “yılların babası” olduğunu
ilan ediyorum efendim. Tebrikler Muharrem hoca, tebrikler.
Seni seviyoruz, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz. Sen örnek
ve sürekli alkışlanacak bir babasın.
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Atilla ALPAY |
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi |
TARİHİ ÇEVRE VE ESKİ KENT DOKUSU:
1970’li
yıllara gelinceye kadar sivil mimarlık tarihi örneklerinin en
son ve özgün modellerine sahip ilimiz bugün
bu özelliğini tamimiyle kaybetmiş bulunmaktadır.
Eskiden dar
sokakları; kerpiçten tek katlı eski evleri, mescidi, çeşmesi,
kabristanı, ,damalı döşemeli yaşlı teyzeleri, bacalarında
leylekleri, inekleri, tavukları, köpekleri ve taş döşeli
sokaklarıyla tipik bir Anadolu kent dokusuna sahip ilimiz; ilk
tarihi çevre katliamına kırklı yıllarda uğradı.
Birçok
tarihi mabet cemaatsizlikten dolayı satıldı. Kapatılan
tekkelerin binaları cemaatleri de dağıldığı için harap olmaya
başladı ve medreseler, mahalle mektepleri ile hamamlar da
kapandı. Yine bu satış anında nice hüsnü hat levhaları,
kıymetli ahşap, minber ve mihraplar, kandiller,antika
elyazması kitaplar ,halı ve kilimlerde yağmalanarak
müzayedelere gönderildi. Tekke ve medrese
bahçelerindeki, camii hazirelerindeki kabirler de yıkıldı.
Bütün ilimiz ve ilçelerinde iki yüze yakın
tasavvuf ehli, derviş, ve ulemanın kabirleri de yok edildi.
Sonra
altmışlı yıllara gelindi. Yol genişletme çalışmaları başladı.
Sokaklarından o zaman yeni çıkan kamyonların geçemediği
gerekçesiyle birçok evin cumbası kesildi. Yeni açılan ve
bahçelerin içinden geçen yollar eski evlerin çoğunu ortadan
kaldırdı. Asırlık dut ağaçlarını ve dibindeki “dedelerin
kabirleri” de silip süpürüldü. (Yetmişli yıllarda yabancı ilim
adamlarınca keşfedilen Safranbolu evlerinin açtığı çığır ve
İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Tarihi Kürsüsü
çevresinde oluşturulan Tarihi Türk Evleri’ ne nihayet sahip
çıkma anlayışı gittikçe kuvvetlenmiş bu makalenin yazarı
tarafından yüzü aşkın eski Çorum evinin fotoğrafı çekilmiş
amatörce arşivlemesi yapılmıştı.)
Hemen
akabinde Anıtlar Yüksek Kurulu tescil komisyonunca eski Çorum
evlerinin tespiti yapılmış; bu tespit esnasında da çok
önemli yapılar gözden kaçırılmış;tarihi
olmayan bazı yerler de tarihi kabul edilerek , kapı ve
duvarlarına sarı plaketler çakılarak koruma altına
alınmıştı.
Aradan
geçen zaman içinde bu eski evler yani sivil mimarlık örnekleri
zamanın tahribi ve atmosfer şartları ile yıkılmaya yüz tutmuş,
bazıları yakılmış, bazıları da sahipleri tarafından iyice
tahrip edilerek-bir şekilde(!)- tescilden çıkartılmıştı.
Dini ve askeri mimarlık örnekleri olan mescit, kale ve
köprüler halen kullanıldıkları için tahribe karşı korunmuşlar
ve işe yaradıkları için de sürekli onarılmışlardır.(Bunlardan
eski sokak çeşmelerinin sayıları bir yirmi yıl önce 35 iken
bugün birkaç tane kalmış olması bu işin en üzücü yanını teşkil
etmektedir.)
O yıllarda
tarafımızdan yetkililerin dikkatini çekmesi için “Tarihi Çorum
Evleri” isimli bir fotoğraf sergisi hazırlanmış(1984) ve
o zamanki Akbank Sanat Galerisinde sergilenmiş iki yıl sonra
Belediye Sanat galerisinde bu sergiler tekrarlanmış ve
daha sonra İstanbul da Alarko Holding galerisinde
sergilenerek İstanbul Sanat çevrelerine tanıtılmıştı.
Bu
çabaların ilk izdüşümü Alaybey sokağındaki Kâtipler Konağı’nın
onarımı olmuştur. Sahipleri tarafından geleneksel Çorum
Yemekleri lokantası olarak açılmış ve büyük de beğeni
toplamıştır.(Yıllar sonra yeni sahipleri tarafından onarılan
ikinci yapı da Çorum Mevlevi hanesidir. Bugün özel bir mescit
halinde bulunmakta ve arada bir kullanılmaktadır.)
Zamanın
tahribine uğrayan bazı camilerin orijinal ahşap minareleri
yıkılmak zorunda kalmıştır.(Kulaksız Camii ve yıkılarak
yeniden ve tam anlamıyla inşa edilen Hamit camii de önemli
mescidlerimizdendi.)
Mevcut
diğer camilerimiz de zaman içinde değişik onarımlar görmüş, bu
onarımlar; yapıların sağlamlıklarını ve
kullanılabilirliklerini artırmış olmasına rağmen ahşap
kısımlarını tahrip etmiştir. Yenilenen bazı detaylar
yağlıboya ile kaplanmış masif çam direkler ve
çatkılar(kolon-kiriş) ve abanoz minberler iyice nahoş hale
getirilmiştir.
Köy ve
kasabalardaki durum da bundan farklı değildir. En çok tarihi
evin bulunduğu İskilip’te de müellif tarafından 1985 yılında
benzer bir çalışma yapılmış ve ilçenin eski hali ile
yurdumuzda ender bulunan sıvasız ve üç katlı evleri
fotoğraflanmış ve arşivlenmişti. ( Bu çalışma 1997 yılında
tekrarlanmış ve aynı yıl İskilip’te tertiplenen tarih de İz
Bırakan İskilipli Alimler”Sempozyumunda da tebliğ olarak
sunulmuş; ertesi yılda Diyanet Vakfı tarafından
yayınlanmıştı.)
Son
günlerde bu tarihi camilerin bahçelerinde bazı hayır sahipleri
tarafından yaptırılan mozaik kaplamalı, zevksiz, nispetsiz ve
garip renklerdeki şadırvanlar ile ilimizin muhtelif yerlerine
tarihi çeşme diye yaptırılan tuhaf çeşmeler birer kültür ve
tarihi çevre kirliliği örneğidir. Buna son dönemin tüm
camileri, minareleri, çeşmeleri, mezarlıklardaki taç kapıları
da, kabir ve türbeleri de dâhildir.)
Bugün ise
birkaç korunmuş yapı, kale ve saat kulesi haricinde bir tarihi
çevreden söz etmek artık imkânsız hale gelmiştir. |
|
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
- KUTSAL MİRAS; IŞIK
VE AŞK
-
Mustafa Kemal
Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen anlatıyor: Bir gün Gazi
Orman Çiftliğinde dolaşıp hava alırken, oldukça yaşlı bir
kadına rastladık. Atatürk attan inerek sessizce bu ihtiyar
kadının yanına sokuldu.
-
-Merhaba Nine,
-
Kadın Ata'nın
yüzüne bakarak hafif, ürkek, mütereddit ve titrek bir sesle;
-
-Merhaba dedi,
-
-Nereden gelip
nereye gidiyorsun? Kadın şöyle bir duralayıp,
-
-Neden sordun
ki, dedi. Sen buraların sabısı mısın? Yoksa bekçisi mi?
-
Paşa
gülümsedi.
-
-Ne sahibiyim
ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır.
Buraların sahibi de, bekçisi de Türk milletinin bizatihi
kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek
misin?
-
Kadın başını
salladı.
-
-Tabii
söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç
bittiği, atın geç yetiştiği kurak, kavruk köylerinden
birindenim. Bizim mıhtar bana bilet aldı trene bindirdi,
çıktım doğru Angara'ya geldim.
-
-Muhtar niçin
Ankara'ya gönderdi seni?
-
-Gazi Paşamızı
görmem için. Başını pek ağrıttım da... Benim iki oğlum gâvur
harbinde şehit düştü. Memleketi gâvurdan kurtaran kişiyi bir
kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma
girdi Gazi Paşa… Bende gün demeyip mıhtara anlatınca, o da
bana bilet alıverip saldı Angara’ya, giceleyin geldimdi. Yolu
neyi de bilemediğimden işte ağşamdan belli böyle kendimi
oradan oraya vurup duruyom bey.
-
-Senin Gazi
Paşa'dan başka bir isteğin var mı?
-
Kadının birden
yüzü sertleşti.
-
-Tövbe de bey,
tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki... O bizim vatanımızı
gurtardı. Bizi düşmanın elinden gurtardı. Şehitlerimizin
mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan?
O’nun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun
gâvur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı?
Buralara bir defa yüzünü görmek, O’na sağol paşam! demek için
düştüm yollara. O’nu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek.
Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi
Paşayı bulacağım yeri deyiver.
-
Atatürk'ün
gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden
belliydi. Bana dönerek:
-
-Görüyorsun ya
Gökçen, işte bu bizim insanımızdır... Benim köylüm, benim
vefalı Türk anamdır bu…
-
Attan indim.
Yaşlı kadının elini tuttum :
-
-‘Anacığım’
dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen,
seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte
karşında, yanı başında duruyor.
-
Köylü kadın bu
sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp,
Atatürk' ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu.
İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri
kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı
kadın belki on defa öptü atanın ellerini. Ata da onun ellerini
öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. İçinde beze
sarılmış bir köy peyniri vardı. Bunu Atatürk'e uzattı:
-
-Tek ineğimim
sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye
getirdim. Seversen gene yapıp getiririm. Paşa hemen oracıkta
bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra
birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi; "Bu
Anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün.
Giderken de kendisine üç inek verin, benim armağanım olsun.
-
KISSA’DAN
HİSSE: İşte! Krizler, bunalımlar ve kaotik buhranlar
karşısında dimdik duracak, Türk olmanın onur ve erdemiyle,
yurdunu ve milletini öz’ünden çok severek çözüm üretecek sır
(basiret, beka, deha, kudret ve kuvvet) bu anı’da gizlidir.
Gözyaşlarınız dinince, siz de düşünün biraz…
-
Yüreğiniz,
Türk İnkılâbının ışık ve aşk’ına, idrakine açıksa EĞER!...
|
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
ETLİ YAPRAK SARMASI
Yarım kilogram salamura yaprak
Yarım kilo yemeklik pirinç
300 gram çekilmiş koyun kıyması
Yarım demet maydanoz
1 yemek kaşığı katı yağ
3-5 dal dereotu
1 büyük baş kuru soğan
1 yemek kaşığı salça
1 yemek kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı pul biber.
3 diş sarımsak
Bir küçük kase yoğurt
Salamura yapraklar yaprak sarılmadan bir gün önce soğuk suda
bekletilerek tuzdan arındırılır.
Pirinç ayıklanarak güzelce yıkanır ve suyu süzülür. Üzerine çiğ kıyma
ilave edilerek maydanoz ve dereotu doğranarak konulur. Salçası ilave
edilerek bir baş soğan küçük kıyılarak doğranır. Tuz ve biber ilave
edilerek bu karışım güzelce yoğrulur.
Salamura yaprak suyu süzülerek tepsiye bir tanesi açılarak parlak yeri
dışa gelerek şekilde konulur. Yaprağın üzerine harcı konulur ve
yaprakların iki başı kıvrılarak yaprak rulo haline getirilerek
tencereye sıra ile dizilir.
Sarımı biten yaprağın üzerine bir kaşık katı yağ dağıtılarak konulur
bir tatlı kaşığı kadar da tuz serpilir tencereye başka yerde ısıtılmış
kaynar su yaprakları kapatacak şekilde dökülür ve yapraklar dağılmasın
diye bir yemek tabağı ters olarak kapatılır kısık ateşte tencere
kapağı kapatılarak pişirilir.
Pişen yaprak tabaklara konulur. Sarımsaklı yoğurt dökülerek yenilir.
İstenmezse yoğurtsuz da yenilir.
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Rıza KANDEMİR |
Rıza KANDEMİR Hayat Hikayesi
|
AĞLAMA
Ben gidince sabahı zor etmiş
Sevdiğini söylemeyi ar etmiş
Göz yaşını dutamayıp sel etmiş
Gurban olam nazlı yarim ben
Sana yakışmıyor kızıp ağlamak
Of çekerek ciğerini dağlamak
İşte geldim istiyorsan sarılmak
Gurban olam nazlı yarim ağlama
Ben gidince aklar düşüş saçına
Atmamış dertleri doymuş içine
Kervan katmış gönlündeki göçüne
Gurban olam nazlı yarim ağlama
Beni görüp yar de düşte şaşkına
Buyur etti gönlündeki köşküne
Ferhat iye yar şiirinin aşkına
Gurban olam nazlı yarim ağlama
Umudum yok çıkmaya yarına
Zamansız ayrılık gider zoruma
Kavuştun gel KUL RIZA’YA yarine
Gurban olam nazlı yarim ağlama. |
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
- SENİ SEN DİYE
- Sen beni ben diye yarattın;
- Sana sevgim ondan çok!
- Ey ebedin ve ezelin sahibi;
- Benim Seninle işim çok.
-
- Benim benden başkaları ile hesabım çok.
- Sen büyüksün af edersin
- Ben başkalarının hesabı ile yanarken
- Senden başka güvenim yok!
-
- Seni Sen diye seviyorum;
- Senden başka sevgim yok!
- Seni sen diye biliyorum;
- Senden başka kimsem yok!
- 09/04/2009 11,30 Çorum
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
|
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
1 |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL
yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
1 |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
163 SAYI 25 Eylül 2012 SAYIYA Gitmek İçin
Tıklayınız! |