YIL 14     SAYI 158    25 Nisan 2012

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1

 

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

 
Mahmut Selim GÜRSEL TARIM DENİNCE
Mustafa Nevruz SINACI ÖTEKİ GAZETECİLİK VE MEDYA TERÖRÜ
Atilla ALPAY MEZAR-I  ŞERİF
Muhsin AKTAŞ BİR BAKIŞTAN SIZANLAR2
Mustafa Nevruz SINACI ZORUNLU EĞİTİM (!) SORUNLU TASARI
Murat HACIOĞLU ZAMANI DURDURMAK
İsa KAYACAN BULGARİSTAN’DAN TUNA BOYU DERGİSİ
Selma GÜRSEL BÖREK YUFKA
Rıza KOÇAK  GEÇİMSİZ KARI KOCA
Rıza KANDAMİR  GARİBAN
 

 

 
   
 
 
 
 01

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi
 TARIM DENİNCE
            Tarım denince her nedense sadece buğdaygilleri yetiştiren çiftçilerimiz akla gelmektedir.
            Tarım alanı o kadar geniş bir çerçeve içinde bulunmaktadır ki;saymaya kalksanız sayfalar dolusu bilgi ve indeks yayınlamamız gerekir.
            Bu sıralamaların içerisinde geçen 20 yıla kadar her ilde yetiştirene yetişecek kadar üretilen üzüm bağları artık ne yazık ki tarihe karışmaktadır.
            Atalarımızın her memleketin iklim ve yaşama şartlarına,deneme-yanılma usulü ile elde ettikleri bilgiler teknolojinin getirdiği ve ulaşımın kolaylaştığı dünyamızda yeni bağ çubuklarının bağlara dikilmesi ile birlikte,orijinal bağ çubuklarının yok olduğunu gözlemekteyiz. Harap ve bakımsız kalmış bağlarımızda ancak orijinal bağ çubuklarını bulmamız mümkünken,ziraatın duayenleri ise bunlara gerekli değerler vermemektedirler. Yine aynı duyarsızlık bağlarda bulunan meyve ağaçlarında da gözükmektedir. Atalarımızın yine memleketin şartları ve mevsimine göre yetiştirdikleri eski nesil meyveler artık tarihe karışmış bulunmaktadır. Yeni nesil meyveler;bodur ve belli bir sulama ihtiyacı ve ihtimam gösteren meyve ağaç türleri tavsiye edilmektedir.
            Benim gözlemci olarak söyleyebileceğim,tanıma giren şahıs bağlarının yeni bir araştırma içerisinde eski kullanılan bağ çubuğu ve meyve ağaçlarının yeni sisteme göre adapte edilerek her ilde belirli şekilde kullanılması için gerekli araştırmaların yapılması gerekliliğidir. Yoksa herhangi bir ülkenin kendi coğrafi mahallerine göre yetiştirdiği ve geliştirdiği bağ çubukları ve meyve ağaçlarını bağcılara empoze etmek;ülkemizin her köşesinde bağ ve meyve tarımında dar boğazlara sokarak,bağcıların bağlarının önem ve yetiştirdiği tarımsal getirileri gün geçtikçe yozlaşıp kaybolmasına ön ayak olmaktadır.
 
 
 

 

 02

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mustafa Nevruz SINACI
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
ÖTEKİ GAZETECİLİK VE MEDYA TERÖRÜ
            Günümüzde sübjektif bir sektör haline gelen gazetecilik, giderek haber tüccarlığına dönüşmüş, objektivitesini yitirmiş, meslek ilkeleri tabana vurmuş, çürüme ve yozlaşma zirve yapmış bulunmaktadır. Daha açık, net, reel ve güncel tabiriyle bu, 'gazetecilik = habercilik / medya alanı' varlık sebebi, kaynak, dayanak ve "asli unsurundan" uzaklaşmış, amaçlarından sapmış, ilkesizlik, onursuzluk ve değersizlik hâkim unsur haline gelmiştir.
            Buna mukabil; 'öteki medya' dediğimiz ilkeli-onurlu ve sorumlu gazetecilik mağdur ve perişan edilmekte; Rüştünü İstiklâl savaşıyla ispat etmiş Anadolu Basını ile bir avuç Milli medya iflasın eşiğine sürüklenmeye, daha açık bir deyimle kendi öz vatanında boğulmaya ve bu şekilde er meydanı, bedhahlarca (iç ve dış düşman) işgale çalışılmaktadır.
Gerçek şu ki: Ticari medya alanı, ekserisi insanlık aleyhine faaliyet gösteren, edinim hırsıyla gözü dönmüş, kanun-kural tanımayan, hırs, inat ve ihtirasla tek belirleyici olmaya ve dünyayı yönetmeye kalkışan 'sorunlu sektör'e, gerçek anlamıyla "medya terörü" ne dönüşmüş bulunmaktadır. Üstelik bu sorumlu sektörün içyapısı da olabildiğince sorunludur. Zira medya patronları ilkeli-onurlu objektif-tarafsız gazeteciliğe tahammülsüz; Etik ve hukuk standartları dâhilinde bile ulusal-milli, insani ve medeni bilinç toplumuna karşıdırlar. 
            Özellikle, Karen Foog ve Soros ürünü Açık Toplum Örgütleri ile bunlara paralel siyasi -ticari medya yoluyla emperyalizmin yeni kölelik adlı küresel sermaye ve yoğun sömürü hareketine öncülük etmekte, aysberg'in su üstünde kalan/görünen yüzüyle bu menfur hareket, yer yüzünde 4. kuvvet olarak dünya barışına hizmet etmek yerine, bütün erklerin önüne geçip 'tek güç-tek kuvvet' olma yolunu seçmiş bulunmaktadırlar. Bu insanlık için çok tehlikelidir. 
            Gerçekte sorun, olağan ve doğal hayatın bütün usul, unsur, uzantı ve kapsamı üzerinde etkilidir. Bilhassa, özgürlük ve güvenlik, hürriyet-hâkimiyet, bağımsızlık, demokrasi, insan hakları, hak, adalet-hukuk kavramları üzerinde erozyon, kronik çürüme, kavga-kargaşa ve yozlaşma nedenidir. Dolayısıyla eski Yugoslavya'nın bölünmesinden, SSCB'nin zevaline, son Gürcistan olayları ve Türkiye'de yıllardır mevcut anarşi, terör-tedhiş örgütüne kadar; Dünya barışını sözde 'adalet-hukuk, barış ve demokrasi' adına tehdit/tarumar eden bir oluşmadır.
            Şimdi hemen bu medya terörünün masaya yatırılarak tüm boyutlarıyla irdelenmesi, değerlendirilmesi ve doğal-yasal sınırlarına çekilmesi gerekir. Zira günümüzde 'gazetecilik' öyle garip, gerçek dışı, sanal ve sahteleşmiştir ki; Varlık nedeni, halkı aydınlatmak, eğitmek, "objektif habercilik ve tarafsız yorumculuk" ilkesi çerçevesinde "yönetimin denetlemesine, siyasetin kontrol ve koordine edilmesine" katkıda bulunmak olan medya, süreçte çok aykırı ve farklı misyon edinerek halkın karşısına dikilip, yönetenler ve sermaye safında yer almıştır.
            Oysa medya, hükümet yanlısı yahut karşıtı değil; Tıpkı STK (enciyo) kavramında olduğu gibi "hükümet dışı" kamu-millet iradesi adına her derece ve düzeyde özgürce halkı temsil, iletişim-bilişim görevini özgürce yerine getirmek zorunda ve durumundadır. Genelde matbuatın tarihi seyri ve tabii görevi budur. Basına Yasama, Yürütme ve Yargı'dan sonra 4. kuvvet denilmesinin nedeni de… Mezkür kuvvetin görevi halkı bilgilendirme, yol gösterme, 'halk adına' yönetimi takip, kontrol-koordine, doğrusal yönde motive ve denetlemedir.
            Konuya özellikle çok tartışılan "Özgürlük ve Güvenlik" bağlamında bakılırsa, soruna çözüm üretme sorumluluğu bakımından bütün alan, kapsam, uzantı ve unsurlarıyla medyanın hayati önemi haiz olduğu görülür. Bu önem, ağırlık, değer ve sosyal sorumluluk, insani ve ahlaki yükümlülük, medyayı bir ticaret alanı olmaktan çıkartır, demokratik hayatın vazgeçilmez bir unsuru haline getirir. Kamusal alanın istikrarı ile yükümlü kılar.
            Çok açık bir ifadeyle; İnsan hakları, adalet ahlakı, hukuk, özgürlük ve güvenliğin teminatı: Bağımsız, tarafsız habercilik ve objektif yorumculuktur. Bu anlamda gazetecilik, veya güncel deyimi ile medya, Siyasi partiler için Anayasa da yapılan tanıma paralel bir fonksiyon icra etmekle memur ve mükelleftir. Yani: Demokrasinin vazgeçilmez unsurları, millet iradesinin olağan ve doğal yansıması basım-yayın organları olan medya'dır.  
 
 

 03

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Atilla ALPAY
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi
MEZAR-I  ŞERİF
-Sen takımınla indiğimiz yerde kalıp geriyi kollayacak, uydu bağlantısıyla devamlı hem bizimle hem de karargahla haberleşeceksin. Bir aksilik olursa yardım kodunu kullan ve üsse haber ver. Her ihtimale karşı üç helikopter ve Harrierlerin katılacağı hava desteği hazır bekliyor. Bu şerefi İngilizler de kendileriyle paylaşmamızı istediler.
-Sende adamlarınla kayalık arazide sürünerek ve saklanarak köyü kuşatacaksın. Üç manga askerin var.  Her binaya birisi yaklaşacak. Herkesin yaklaşacağı binalar belli. Gece olduğu için yağ kandili yakıyorlar. Işık gelen pencerelerden korkmayın, karanlıkta pusu kuracakları çok yer var. Açıkta başka bina yok, ama  esas korkumuz yeraltı  girişleri..
-Termal kamera timi önce bölgeyi tarayacak. Ondan okey gelince binaları kuşatacaksınız.
-Uydudan bugün bu köyde bir hareket olduğunu gözlemledik. Bu köyde yaşayan insanlar var. Hem savaşıyor hemde barınıyorlar. Mayın yok, çünki kendileri de burada geziniyor. Alışılmış bir güzergâh tespit edemedik.
-Toprak evlerde eğer siviller varsa onları  toplayın, mukavemetle karşılaşırsanız ateş açın. Bu tam bir sıcak çatışma da olabilir. Eğer biz çekilirsek Harrierler ve Kobralar buranın tozunu atacaklar.
-Benim en korktuğum bu toprak evlerdeki savaşçılar değil de şu ortadaki büyük taş yapı. İçine uydudan giremiyoruz. Termal kamera işlemeyecek kadar duvarları kalın. Tahminimize göre yeraltına açılan kapı burası. Ve buradan bütün bir kentin altına ulaşacak tünellere bağlanılıyor, bütün istihbarat ve lojistik destek karargâhları burada. Aylardır aldığımız telsiz sinyallerinin  merkezi de burası zaten,hiç şüphemiz yok.
-Ben Vietnam’da iken de böyle taş ve eski harabelerin çok iyi sığınak ve komuta merkezi olduğunu görmüştüm,onlara ne top işler ne de tankla girebilirsiniz. Belki bir metre kalınlığında ve nükleer savaş sığınakları standardında duvarları var.
-Sende adamlarınla bu binayı kuşatacaksın çavuş, yapının  hiç bir penceresi  yok, sadece üst kısmında çok küçük hava delikleri var, oradan içeri de gaz bombası atamayız. Nasıl gireriz şu anda bilmiyorum. İki adamın plastiklerle kapıyı uçursun, içeri el bombası atın, birisi spiral monitör ve termal robotla içeri baksın, sonra girin.
-İşte orası bizi yeraltına götürecek olan giriş kapısıdır. Bunu unutmayın.
-Albayım Pentagondan arıyorlar.General Rousse telefonda..
-Buyrun Albay Hawkings..!
-Evet efendim,
-Olur efendim...
-Dikkat ederiz efendim.
-Sağolun efendim..
 -Beyler haberler kötü. Uzmanlar o taş binanın Müslümanlar için çok kutsal bir yer olduğunu bildiriyorlar. Eğer bir tahribat yaparsak ve bu duyulursa çok kötü olacakmış Bilhassa İran’ın derhal Afganistan’ın yanında savaşa gireceğini söylediler.
Zaten Müslüman ülkeleri -Türkiye hariç- hepsi fırsat kolluyor, Cia nerede ise bütün adamlarını bu ülkelerde hükümetleri bizden yana olacak manevralarda kullanıyor. Cezayir deki ayaklanmayı da gericiler tehlikesine karşı cuntayı kışkırtarak  güçlükle başardık. Ama bu durum uzun sürmez.
-Komutanım!
-Evet!
-Orası  İran  için neden çok önemli acaba?
-Bilmiyorum, hem İran hem de diğer İslam ülkeleri için çok önemliymiş. Ama bize vız gelir. Amerikanın çıkarları hepsinden önemli. Belki  orası bir mezar,anıt veya başka kutsal bir yer olabilir. Ama ne olursa olsun bizim hedefimiz.
-Sen bir şey mi diyeceksin, Nijeryalı ?
-Şeyy, hayır efendim.
-Bu binayı bulup kapısını açınca çok büyük bir patlayıcı veya ateş desteği ile karşılaşırsak o zaman ne  yapalım?
-Hemen geri çekilin. Sen takımınla karargâha ve pentagona haber vereceksin. Zaten bir kısmımız o zamana kadar belki ölecek. Ama destek birlikleri gelince de orayı dümdüz edecekler. Sulandırılmış uranyum kullanma kararı aldık.
-Ama komutanım.
-Sus çavuş, başka çare yok, yerin on metre altında tüneller kazmışlar, atom bombası bile atsan işlemez, Ne ile gireceğini  sanıyordun, İşaret  fişeği ile mi ?
-Ama efendim,Cenevre konvans..İnsan hakları...Nato çerçevesi
-Hepsini  boş ver yüzbaşı.
-Pentagon bir kılıfına uydurur. İtiraz edenin ımf  ile bağlantısı, dış yardımları ve amerikan kredisi kesilir,dolarları üçe  katlanır, Rambo filmleri  bile seyredemez,bir daha asla hamburger yiyemez,kola da içemezler görürler seslerini yükseltmeyi..
-Suçsuz yere çok insan öldürdük efendim. Bunun  sorumluluğunu...
-İkiz kulelerde de beş bin yankee öldü. Kimse sordu mu   o zaman.. Bunun sorumluluğunu ben üstüme  alıyorum. Korkuyorsan karının yanına  dönüp ,tv da beyzbol maçı seyredebilirsin.
-Evet, bir sorusu olan?
-Sen bir şey mi diyecektin Nijeryalı..
-Hayır efendim..
-Hareket saatine  kadar  herkes hazırlıklarını gözden  geçirsin! Hepsi bu kadar .Hepinize bol şanslar.
-Sağ ol!
-Dikkaaaat !.
-Rahat.
-Emirleri duydunuz, herkesin malzemeleri hazırmı? Saat 24.00 de bizi almaya gelecekler. Siz bu ülkenin en seçilmiş otuzbeş adamısınız. Eğer başaramazsanız, rezil oluruz.
-Peki kapıyı açıp yeraltı girişini bulursak ne olacak yüzbaşım.
-Bizim görevimiz oraya kadar, arkadan gelenler halledecek onu.
-Ne yapacaklar.
-Sanırım zehirli gaz kullanılacak. Belki de napalm!
-Ama efendim.
-Evet,
-O tünellerdeki labirentlere girecek kadar enayi mi zannettin bizi. Bu çılgınlık olur.Hepimizi fare gibi avlarlar. İşleri bitince girer teker teker toplarız.
-Sen  iyi misin  Nijeryalı..
-Evet,komutanım,
-Biraz rahatsızsın herhalde..
-Hayır komutanım.
-Pekala, çocuklar, Sam amca bizden fedakarlık bekliyor. Hadi göreyim sizleri...
-Şimdi dağılabilirsiniz.
-Termal kamera  cevap ver...
-Evet, efendim.
-Köy temiz yüzbaşım, ortadaki  taş bina hariç hiç bir hayat belirtisi yok.
-Ben adamlarımla  köye giriyorum yüzbaşım,hoşça kalın..
-Hadi bol şanslar..
-Bu harekatın zamanlamasını yapanlar neden ayın safhalarını da hiç hesaba katmaz ki. Şu aydınlığa bak, gece görüş bile kullanmıyoruz. Eğer burada olsalardı  keklik gibi avlanacaktık.
-Bizde Nijeryalıyı gönderirdik.
-Niye?
-Herif zaten zenci,simsiyah  baksana, bir gözlerinin içi beyaz .Zaten onu görünce korkarlar..
-Kesin konuşmayı,şimdi iş zamanı,telsizi ver  Tom.!
-Alo , alo , gprs cevap ver.
-Seni dinliyoruz  yüzbaşım!
-Çavuş,  ben binayı  kuşatmaya gidiyorum, köyde  hiç bir canlı yok.Etraf temiz.Siz bulunduğunuz yeri  koruyun,eliniz tetikte olsun. Bir tuzak olabilir.
-Bu kadar  kolay  olacağını  ummuyordum.
-Evet, komutanım kimseler yok. Köyü boşaltmışlar, ama yine de dikkatli  olmak lazım. Bu kadar kendileri  için önemli bir yeri bu kadar boş  bırakmazlar. Bu işin içine bir iş var çavuş..
-Haydi Logan, ekibini  al ve binayı kuşat.
-Ok. Komutanım.
-Kapıya, patlayıcıları  yerleştirdiniz mi ?
-Evet efendim, bağlantıyı kesmeyin ,etrafta siper alın.
-Şimdi...
-Tamam çavuş içeri giriyoruz,
-Dikkatli olun yüzbaşım. Bol şans.
-Kapıda amma sağlammış, zor kırıldı, eski bir yapı burası. Kapının levhalarına bak, perçinlemişler birde..
-Burası  bir mezara  benziyor komutanım.
-Evet mezar tabii, pentagon öyle dedi. Hemde Müslümanlar için çok da önemli bir  mezar.
-Ne önemi varmış ki  bir taş bina  alt tarafı,
-Bob, termal  spiralini getir, başınızı uzatmayın ve bulunduğunuz yerden kıpırdamayın sakın
-Kimse ayağa kalkmasın.
-İçeride ne var bob, çevir  bana monitörü..
-İçerisi boş komutanım...Bomboş..Aa dip tarafta merdivenler var .Bir kapı görünüyor ama giriş kapalı, taşla  örülmüş  sanki...
-Tamam işte orası, bulduk yeraltı sığınağının  girişini bulduk .
-Ne yapacağız Komutanım.
-Uçuracağız Nijeryalı.
-Ama burası  bir türbe. Bir kutsal mezar,benim inancıma göre  buranın...
-Sahi,Sen Müslüman’dın değil mi ?
-Evet, efendim.. Şimdi anlıyorum tedirginliğini. Seni  niye bizimle  yolladılar ki ?
-Burası bir İslam ülkesi yüzbaşım, Nijeryalının bize çok faydası olabilir.
-Kes sesini  çavuş.Seninle sonra  konuşacağız Nijeryalı..
-İçeri  giriyoruz, gece görüşleri takın.
-Haydi,ileri.Marş.
-Buraya buraya ..Hiç girmeyecektik komutanım.
-Emir böyle. Binlercemizi öldüren adamlar buraya saklanmışlar, yeraltı sığınağına giden yolun ağzı burası...
-Burada duvarda yazılar var, ne yazıyor gel de oku Nijeryalı .
-Başüstüne komutanım.
"La seyfe illa zülfikar"..."La  feta illa Ali". Aman Allah’ım, Yarabbi beni Affet..
-Zenciye bak korkudan  bembeyaz oldu . Çok komik.
-Yamyam ağlıyor bak,
-Kes ağlamayı Nijeyalı ne oldu, niçin,cevap ver. Neredeyiz? Ya bu kapının üstünde ne yazıyor?
-Haza Kabr-ü Ali-yül Murtaza...Bin Ebu Talib .(RA). Allahu Ekber...
-Buradan çıkalım yüzbaşım, bende korkmaya başladım.
-Nijeyalı Yere kapandı Yüzbaşım. Burada önemli birisi olmalı..
-Korkmaktan bahsedeni alnından vururum. Çocuk musunuz siz.?
-Bu taş duvar  çok eski yüzbaşım. Yeni örmüş olamazlar. Girişin kenarları da örümcek ağları ile örtülü bunlar bir gecede olmaz.
-Valla hiç anlamam emir emirdir, patlatacağız ve içeri gireceğiz.
-Kes  ağlamayı Nijeryalı.Kalk ayağa Burayı sen uçuracaksın anlaşıldı mı ?
-Cevap versen...Yokse emre  itaatsizlikten...
-Şeytan diyorki  bir çatışma çıksa da şu pis zenciye bir kurşun ...
-Yüzbaşım, bir gürültü var dışarıda.
-Susun bu da ne?
-Müslümanlar geliyor, nal sesleri var.
-At kişnemeleri duyuluyor, geliyorlar, atlarla  geliyorlar.
-Jiple gelecek  değiller ya sersem, bu ilkel herifler
-Tuzak bu biliyordum. Bizi kıstırdılar işte.
-Herkes dışarı,çabuk kayaların arkasına  tam siper..Çavuş çavuş gprs ,pusuya düşürüldük. Karargâha haber ver. Helikopterler, harrierler gelsin,hava desteği...
-Çabuk makineliyi  kurun,.
-Yüzbaşım  sizi duyamıyoruz, neler oluyor orada.
-Alo, alo!
-Ateşş edin ateşşş.!
-Aaahhhh!
" Cnn den şimdi aldığımız bir haberi veriyoruz sevgili izleyiciler:
Amerikan deniz piyadelerinin mezar-ı şerif'e yaptıkları baskın başarısızlıkla sonuçlandı. Kafası kesilmiş durumda bulunan otuz dört amerikan askerinin katliamını üstlenen olmadı. Taliban'ın Pakistan’da bulunan sözcüsü ise kenti üç gün önce boşalttıklarını açıklarken Usame bin ladin in Sudana geçtiği ileri sürülüyor.
İran İslam Cumhuriyetinin operasyon ile ilgili olarak Abd ' ne nota vermeye hazırlandığı ve Endonezya ile Pakistan’ın da   harekatı protesto ettikleri bildiriliyor.
Öte yandan Türk hükümeti yetkilileri de  Abd başkanı  G.W.Bush' a  gönderdikleri mesajda Amerikan askerlerinin   katliamından büyük üzüntü duyduklarını ve teröre karşı mücadelede Amerikaya her zaman destek vereceğini açıkladılar.
Bu arada Amerikan ordusundaki zenci Müslüman askerlerin  ordudan firar ederek Taliban saflarına katılmak üzere Afganistana geçtikleri de  gelen haberler arasında"
 
La feta illa  Ali :Ali ra dan başka genç yok
La feta illa  zülfikar : Zülfikardan başka kılıç yok
Haza kabr-ü Aliyyül murtaza : burası Hz.Ali ra' nın kabridir.
 
 
 
 
 04

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Muhsin AKTAŞ
Muhsin AKTAŞ Hayat Hikayesi
BİR BAKIŞTAN SIZANLAR 2
Daha ilk akşamda ateş bacayı sarmış, ev tutuşmuş, yanmaya başlamıştı. İçinde eşyaları da bırakarak ben çoktan senin kalp köşküne davetsiz misafir gibi taşınmıştım. Hem de gizlice sana sormadan haber dahi vermeden. Baş köşeye oturmuş birde kendi kendime ahkam kesmeye başlamıştım.
Birkaç gün sonrası davet için sözleşmiştik birlikte olacaktık. Yaşadığım şehirden biraz uzakta idi. Biliyordum ki o davette sen vardın.O günü iple çekmiştim.Bir kere ateş düşmüştü yüreğime, yakıp yıkıp kül ediyordu beni.Yüzünü görmeyi sesini duymayı hayal ediyordum saatler boyu.Artık geceleri yalnız değildim.Rüyalarım silik ve fulu değildi senden sonra. Sen rüyalarımı bin bir renk çiçekle süslemeye başlamıştın. Kabus görmez olmuştum geceleri. Hep seni hayal ederek çekiliyordum odama. Hiç bir şey umurumda değildi senden gayri.
          Yüreğimdeki yaralar kıpırdamaya başlamış, kanlar akıp akmamakta kararsıca seni yaşamaya başlamıştı. Kendine senli bir dünya kurmaya çalışan deli gönlüm çiçek bahçelerinde sana dereceği çiçekleri seçmeye başlamıştı bile.
Ben bunları düşünüp hayal ederken aracımın tekerlekleri canhıraş gayretle beni sana ulaştırmaya çalışıyordu. Yollar artık eskisi gibi sıkıcı gelmiyor, seni düşleyince seyahati seviyordum. Nihayet derdimi anlatacağım saçlarına dokunup, göğsünde uyuyacağım birini buldum diye hayaller kuruyordum. Geçekten de bu bir hayal olabilirdi. Çünkü daha bunları sana söyleyememiş, kendi kendime hayal etmiştim. İşte o zaman deli yüreğime nasıl söz geçirir sakinleştirirdim onu da bilmiyordum.
            Bu duygu ve düşüncelerle randevu yerine nasıl geldiğimi hatırlamıyorum bile. Hatta öylesine senli dünyalara dalmışım ki duracağım yeri kilometrelerce geçince kendime gelebildim.
            Nihayet mekâna gelmiştim, sizlerin de yeni geldiğini gördüğümde kalbim mancınıktan fırlayan ok gibi yerinden fırlayacak oldu. Zorda olsa ellerimle kalbimi bastırmaya çalışıyordum. Göz göze geldiğimde derinlerden nazlı bir eda ila gözlerin acılarını bana doğru fırlatıyordu. Belli ki çok üzgündün. Kısacık bir selamlaşma ardından sohbet başlamıştı. Ben hem konuşuyor hem içindeki sancıların arasında kolaçan ediyordum. Gelen telefonlarla daha da üzülüyordun. Yüzün renkten renge giriyor, bazen benzin küle dönüyordu. Ben ise bir çare bulamamanın acısıyla kıvranıyordum. Çektiğin sıkıntıyı iki katıyla bende çekiyordum. Ben senin hep gülüşünü gecelerime ekmiştim. Hep öyle gülmeni bekliyordum. Bizimle konuşuyordun fakat kafan başka yerlerde sorunlarla savaşıyordu.
            Bedenin yanımda bir nefes ötemde fakat ruhun acılar cehenneminde yanıyordu. Ben bunu görüyor bir şey yapamıyordum. İçin için ağlıyor kalp sızılarına ortak olamaya çalışıyordum.
Gülen yüzünün altındaki acılarını en iyi ben anlayabilirdim. Yıllar yılı ağlarken gülme rolü bana reva görülmüştü. Ben bu çileyi çeke çeke pişmiştim. Onun için seni çok iyi anlıyordum fakat ellin içinde elinden tutup teselli veremiyordum.
            Kısacık gece nede çabuk bitmişti. Gidiş saatin gelmiş ayaklanmıştın. Benim ise kalbim senden önce ayağa kalkmış önden yol almaya başlamıştı bile. Nereye gidiyorsun diyemedim. Çünkü o seninle olmaya çoktan karar vermiş bir daha benim yanıma dönmemeye ant içmişti sanki. Ruhum ve kalbim önden sen arkadan ceset torbamı arkada bırakarak çekip gitmiştiniz. Gözden kayboluncaya kadar mecalsiz bakışlarımı arkanızdan gönderdim.
            Artık bana kalan leşi alıp geriye dönmekti. Fakat ayaklarımda derman kalmamış oturduğum yerden kalkmak istemiyordum. Belki döner umuduyla uzatmaları oynamayı sürdürüyordum.
            Zorda olsa arkadaşların gidiyoruz demesiyle, hayallerini ve hüzün kokan gözlerini yanıma alarak yola koyuldum. Bir kuvvet beni arkadan çekiyordu sanki. Gözyaşlarım hiç durmadan benden özgürlük istiyordu. Verdim istediklerini boncuk boncuk yanaklarımı okşayarak salınıverdiler aşağı doğru. Karanlık gecem daha da kararmıştı artık.Her gecenin bir sabahı,her günün bir akşamı olduğu gibi, çok sıkıcı, fakat senin olmanla aydınlanan bir  gece daha nihayet bulmuş,yatağımda tavandaki resimlerini seyrederek uyumuştum.Kısaca içmeden senin aşk şarabınla sarhoş olup sızmıştım.
 
 
 

 

 05

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mustafa Nevruz SINACI
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
11 Mart 2012 Pazar günü TBMM Milli Eğitim Komisyonu, yasama tarihinin en kötü utancı, yüzkarası, demokrasi ayıbı, hukuk ve ahlâk skandalına sahne oldu. Eğer doğru okunur, objektif algılanır ve dürüst yorumlanırsa bu; Öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin hür irade yükümünü yitirdiğini; Bir grup zorba, müstebit ve despot tarafından doğal yetkileri gasp edilerek ipotek altına alındığını ve hukuki meşruiyetini kaybettiğini düşündürür!
Olay, Mart ayı başında Milli eğitim komisyonunda görüşülmesine başlanan; 5.01.1961 tarih ve 222 sayılı “İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile bazı (222, 1739, 3308, 4306, 2547, 2809, 5018, 6260 ve 4734) Kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi”nin;, Başta öğrenci velisi ana-baba’lar, kanaat önderleri, münevverler arasında ve kamuoyunda ciddi tepkilere yol açması ile halk içinde endişe yaratması nedeniyle iktidar tarafından yangından mal kaçırır gibi bir oldubittiye getirilmek istenmesi teşebbüsünden ibarettir.
Bu süreçte gaflet, dalâlet ve acizlikle malûl muhalefetin masum, müsemma, demokrasi ve hukuk havarisi olduğu söylenemez. Sonuçta teşebbüs amacına ulaştı. Bir haftada, iç tüzüğe uygun olarak sadece 4 maddesi görüşülerek kabul edilebilen tasarının, bu defa 20 dakikada 23 maddesi ‘hiç görüşülmeden ve müzakere bile edilmeden’ onaylanarak, kanunlaştırılmak üzere eşi, emsali görülmedik bir usul, biçim ve pişkinlikle, genel kurul yoluna sevk edilmiştir.
Müessif olaydan önce kamuoyunda yer alan genel kanı: Teklif tasarısının 28 Şubat’a tepki, misilleme ve öç alma maksadıyla komisyona sunulduğu; Ancak, insan hakları, eğitim bilimi, psikiyatri, eğitim sosyolojisi, ‘milli-manevi, moral ve yükselen değerler stratejisi’ ile psikoloji, temel pedagoji ilkelerine aykırı; Çağdaş norm, kriter ve standart bilimsel disiplinler yönünden ciddi sakıncalar; Yakın tehlike, tehdit ve vahim sorunlar içerdiği şeklinde idi..
Vakıa, komisyon baskını bütün bu endişe ve kaygıları haklı ve doğru çıkardı.
Yürürlükteki 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu uyarı “temel eğitim”, her Türk vatandaşının yasal hakkıdır. Devlet eliyle parasız verilir. Kanunun 4 -9. ve 12. maddelerinde tanımlanan genellik, güncellik, bireysel ve toplumsal ihtiyaçlar, yönlendirme, eğitim hakkı, imkân ve fırsat eşitliği, laiklik ve “istikrarlı süreklilik” ilkelerine uygun olmak zorundadır.
Bu düzlemde eğitim; Tıpkı Denetim, Adalet ve Sağlık gibi zorunlu kamu görevidir.   
Yukarıda açıklanan amaçların gerçekleşmesi, tasarı gerekçesinde yer alan temenni ve evrensel mukayesenin hayat bulması için: Ülkemizde asgari 11 veya (metinde değil) sunumda ifade olunduğu biçimde 12 yıllık bir eğitimin zorunluluğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Şu kadar ki bu eğitimin kademeli olması; Bilimsel, evrensel ve emsal normlar ile pedagojik, sosyolojik disiplinler dikkate alındığında 5 + 3 + 3 (klâsik, mesleki, teknik veya Eğitim Enstitüsü yerine kaim öğretmen okulu) = 11 yıl süreli zorunlu ve kademeli olması şarttır. Dünyanın pek çok ülkesi, dünkü eyalet kötü Bulgaristan dâhil kırk yıldır “zorunlu eğitim süresi” 11 senedir.
Dahası, ülkede eğitim kalitesi düşmüş, öğretmenlik mesleği tabana vurmuş olmakla;
Başta rüşvet, iltimas, hırsızlık, yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, anarşi, terör, tedhiş, gasp, irtikap, nitelikli dolandırıcılık, sahtecilik gibi insanlık dışı; alçakça kalleşlik ve kahpelik eseri suçların diplomalı kesimde tavan yaptığı kaotik ortamda ‘temel eğitim-öğretim’ ile ilgili bir düzenleme hayati önem taşır; Yüksek ahlâk, basiret, beka, ilim-irfan gerektirir. Eğitim ve öğretim ile ilgili düzenlemeyi aceleye getirmek; Öz’e inmeden, müfredatı rehabilite etmeden, emrivakilerle hareket, bir cehalet veya kast-ı mahsus eseridir. Teşebbüsün daha açık bir izahı da, kötü niyet olabilir. Aksi takdirde, bu kadar hata üst üste ve bir arada yapılamazdı!..  
BÖLÜM / SORUN İRDELEMESİ:
1. Tasarıda 4+4+4 = 12 yıllık kesintili ve zorunlu eğitime dair bir hüküm yoktur.
2. Teklifin 1, 2, 7 ve 13. maddelerine göre ilk sekiz yıllık kademeli eğitim zorunludur.
Fakat Son 4 yılın zorunluluğuna ilişkin bir hüküm veya müeyyide bulunmamaktadır.
3. Tasarı, ilkokul ve ortaokulu tekrar oluşturup; 28 Şubat öncesi uygulamaya dönüş dışında başkaca hiçbir yenilik, özellik veya orijinal bir boyut içermemektedir!,
(Ek: 1, “Bilgi için” Mezkür Kanun Tasarısı, tam metin)
 
 
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONUNUN
KABUL ETTİĞİ METİN
 
 
İLKÖĞRETİM VE EĞİTİM KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
 
Madde: 1- 5/1/1961 tarihli ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
            “MADDE: 3- Mecburî ilköğretim çağı 6-13 yaş grubundaki çocukları kapsar. Bu çağ çocuğun 5 yaşını bitirdiği yılın eylül ayı sonunda başlar, 13 yaşını bitirip 14 yaşına girdiği yılın öğretim yılı sonunda biter.”
Madde: 2- (1) 222 sayılı Kanununun 7 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
            “MADDE: 7- İlköğretim; 1 inci maddede belirtilen amacı gerçekleştirmek için kurulmuş dört yıl süreli ve zorunlu ilkokul ile dört yıl süreli ve zorunlu ortaokuldan oluşan bir Milli Eğitim ve Öğretim Kurumudur.”
            Madde: 3-  222 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
            “İlköğretim kurumlarının ilkokul ve ortaokul olarak bağımsız okullar hâlinde kurulması esastır. Ancak imkân ve şartlara göre ortaokullar, ilkokullarla veya liselerle birlikte de kurulabilir.”
            Madde: 4- 222 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “büyüklüğüne” ibaresi “ilkokullar ve ortaokullar birlikte veya ayrı oluşlarına, büyüklüğüne” şeklinde değiştirilmiştir.
            Madde: 5- 222 sayılı Kanuna aşağıdaki Ek Madde 4 eklenmiştir.
            “EK MADDE: 4- Bu Kanunun 76 ncı maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre elde edilen gelirler, il özel idarelerince, ortaöğretim kurumlarının arsa temini, binalarının yapım, bakım ve onarımı ile diğer ihtiyaçlarının karşılanması için de kullanılır.”
            Madde: 6- 222 sayılı Kanuna aşağıdaki Geçici Madde 11 eklenmiştir.
            “GEÇİCİ MADDE: 11- Bu maddenin yayımı tarihinde ilköğretim kurumlarının 5, 6, 7 ve 8 inci sınıflarında eğitim görenler eğitimlerini bu kurumlarda tamamlar.
            Bu maddenin uygulanmasıyla ilgili usul ve esaslar Milli Eğitim Bakanlığınca belirlenir; Bakanlık bu maddenin uygulanmasıyla ilgili düzenlemeleri il, ilçe ve okul bazında yapmaya yetkilidir.”
            Madde: 7-  14/6/1973 tarihli ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 22 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
            “MADDE: 22- Mecburi ilköğretim çağı 6-13 yaş grubundaki çocukları kapsar. Bu çağ çocuğun 5 yaşını bitirdiği yılın eylül ayı sonunda başlar, 13 yaşını bitirip 14 yaşına girdiği yılın öğretim yılı sonunda biter.”
            Madde: 8- 1739 sayılı Kanunun 24 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
            “MADDE: 24-“İlköğretim kurumlarının ilkokul ve ortaokul olarak bağımsız okullar hâlinde kurulması esastır. Ancak imkân ve şartlara göre ortaokullar, ilkokullarla veya liselerle birlikte de kurulabilir.”
            Madde: 9- 1739 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin mülga birinci fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
            “İlköğretim kurumları; dört yıl süreli ve zorunlu ilkokullar ile dört yıl süreli, zorunlu ve farklı programlar arasında tercihe imkân veren ortaokullardan oluşur. Ortaokullarda lise eğitimini destekleyecek şekilde öğrencilerin yetenek, gelişim ve tercihlerine göre seçimlik dersler oluşturulur. Ortaokullarda oluşturulacak program seçenekleri bakanlıkça belirlenir.”       
Madde: 10- 1739 sayılı Kanunun 26 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
            “MADDE: 26- Ortaöğretim, ilköğretime dayalı, dört yıllık zorunlu, örgün veya yaygın öğrenim veren genel, meslekî ve teknik öğretim kurumlarının tümünü kapsar. Bu okulları bitirenlere ortaöğretim diploması verilir.”
            Madde: 11- 1739 sayılı Kanuna aşağıdaki Geçici Madde 3 eklenmiştir.
            “GEÇİCİ MADDE: 3- Zorunlu ortaöğretim 2012-2013 eğitim-öğretim yılından itibaren uygulanmaya başlanır. Bakanlar Kurulu uygulamayı bir eğitim-öğretim yılı ertelemeye yetkilidir.”
Madde: 12- 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun 18 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yüzde onundan fazla" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
Madde: 13- 16/8/1997 tarihli ve 4306 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin (A) fıkrasının 2 numaralı bendinin (c) alt bendinde yer alan “sekiz yıllık kesintisiz ilköğretim” ibaresi “ilköğretim ve ortaöğretim” şeklinde değiştirilmiş ve maddede yer alan “sekiz yıllık kesintisiz” ibareleri madde metninden çıkarılmıştır.
Madde: 14- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 45 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
            “Yükseköğretime giriş ve yerleştirme
MADDE: 45- Yükseköğretime giriş ve yerleştirme aşağıdaki şekilde yapılır.
a. Yükseköğretim kurumlarına giriş ve yerleştirme işlemleri imkan ve fırsat eşitliğini sağlayacak tedbirleri almak kaydıyla, Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen usul ve esaslara göre yapılır.
b. Yükseköğretim kurumlarına esasları Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen merkezi sınavlarla girilir. Yerleştirme puanlarının hesaplanmasında adayların ortaöğretim başarıları dikkate alınır. Ortaöğretim bitirme başarı notları en küçüğü ikiyüzelli, en büyüğü beş yüz olmak üzere ortaöğretim başarı puanına dönüştürülür. Ortaöğretim başarı puanının yüzde on ikisi yerleştirme puanı hesaplanırken merkezi sınavdan alınan puana eklenir.
c. Ortaöğretim kurumlarını birincilik ile bitiren adaylar için mevcut kontenjanların yanı sıra Yükseköğretim Kurulu kararı ile ayrı kontenjanlar belirlenebilir.
d. Bir mesleğe yönelik program uygulayan ortaöğretim kurumlarının mezunlarının Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen aynı meslek dalında yer alan yükseköğretim programlarına yerleşmelerinde, (b) bendindeki puana ek olarak, ortaöğretim başarı puanının yüzde dördü yerleştirme puanına eklenir.
e. Mesleki ve teknik orta öğretim kurumlarından mezun olan öğrenciler, istedikleri takdirde bitirdikleri programın devamı niteliğinde veya bunlara en yakın olan mesleki ve teknik önlisans yükseköğretim programlarına sınavsız olarak yerleştirilebilir. Bu öğrencilerin yerleştirilmesine ilişkin usul ve esaslar Milli Eğitim Bakanlığının görüşü üzerine Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
f. Önlisans mezunları için, ilişkili lisans programlarında belirlenmiş kontenjanın yüzde onunu geçmeyecek şekilde Yükseköğretim Kurulu kararı ile her yıl dikey geçiş kontenjanı ayrılabilir.
g. Yabancı uyruklu öğrenciler ile ortaöğretimin tamamını yurtdışında tamamlayan öğrencilerin yükseköğretim kurumlarına kabul usul ve esasları Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenir. Uluslararası andlaşmalar gereği Türkiye’deki yükseköğretim kurumlarında burslu olarak öğrenim görecek yabancı uyruklu öğrencilerin yerleştirme işlemleri Yükseköğretim Kurulu tarafından yapılır.
h. Yükseköğretim Kurulunca belirlenecek usul ve esaslara göre, belli sanat ve spor dallarında üstün kabiliyetli olduğu tespit edilen öğrenciler ile Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunca tespit edilen uluslararası bilimsel yarışmalarda ödül kazanan öğrenciler, ilgili dallarda eğitim yapmak kaydıyla yükseköğretim kurumlarına yerleştirilebilir.”
Madde: 15- 2547 sayılı Kanunun 56 ncı maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin ikinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Gelir veya kurumlar vergisi mükellefleri tarafından üniversitelere, yüksek teknoloji enstitüleri ile gelirlerinin en az dörtte üçünü münhasıran devlet üniversitelerinin faaliyetlerinin devam ettirilmesi ve desteklenmesini amaç edinmek üzere kurulan ve fiilen bu çerçevede faaliyette bulunan vakıflardan Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınanlara makbuz karşılığında yapılan bağışlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunları hükümlerine göre yıllık beyanname ile bildirilecek gelirden ve kurum kazancından indirilebilir. Bu hükmün uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.”
Madde: 16- 2547 sayılı Kanuna aşağıdaki Geçici Madde 61 eklenmiştir.
            “GEÇİCİ MADDE: 61- Bu maddenin yayımı tarihinden sonraki ilk yükseköğretime giriş ve yerleştirme işlemlerine mahsus olmak üzere bu Kanunun 45 inci maddesinin birinci fıkrasının (b), (d) ve (f) bentleri uyarınca adayların merkezi sınavlardan almış olduğu puanlara ilave edilecek ortaöğretim başarı puanları Yükseköğretim Kurulunca belirlenen usul ve esaslara göre hesaplanır.       
Madde: 17- 2547 sayılı Kanunun ek 21 inci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
Madde: 18-  28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun ek 9 uncu maddesinin başlığı ile birinci fıkrasında yer alan “Zonguldak Karaelmas Üniversitesi” ibareleri “ Bülent Ecevit Üniversitesi” şeklinde değiştirilmiştir.
Madde: 19- 2809 sayılı Kanunun ek 61 inci maddesinin başlığı ile birinci fıkrasında yer alan “Rize Üniversitesi” ibareleri “Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi” şeklinde değiştirilmiştir.
Madde: 20-  2809 sayılı Kanunun ek 129 uncu maddesinin başlığı ile birinci fıkrasında yer alan “Konya Üniversitesi” ibareleri “Necmettin Erbakan Üniversitesi” şeklinde değiştirilmiştir.
Madde: 21- 2809 sayılı Kanunun ek 130 uncu maddesinin başlığı ile birinci fıkrasında yer alan “Kayseri Abdullah Gül Üniversitesi” ibareleri “Abdullah Gül Üniversitesi” şeklinde değiştirilmiştir.
Madde: 22- 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun eki (II) sayılı cetvelin “Yükseköğretim Kurulu, Üniversiteler ve Yüksek Teknoloji Enstitüleri” bölümünün 53, 61, 102 ve 103 üncü sıraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
“53)     Bülent Ecevit Üniversitesi
61)       Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
102)     Necmettin Erbakan Üniversitesi
103)     Abdullah Gül Üniversitesi”
Madde: 23- 21/12/2011 tarihli ve 6260 sayılı 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu, 2/9/1983 tarihli ve 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede; Zonguldak Karaelmas, Rize, Konya ve Kayseri Abdullah Gül Üniversitelerine yapılmış olan atıflar Bülent Ecevit, Recep Tayyip Erdoğan, Necmettin Erbakan ve Abdullah Gül Üniversitelerine yapılmış sayılır.
Madde: 24- 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa aşağıdaki Geçici Madde 13 eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE: 13- Yurtiçi üretimin ve katma değerin artırılması, teknoloji kazanımının sağlanması, daha önce yurt içinde üretimi bulunmayan ürünlerin üretilebilmesi, yeni teknoloji ve ürünlere yönelik araştırma-geliştirme faaliyetlerinin sürdürülmesi ve bilgi toplumuna geçiş hedefleriyle, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretim kademelerindeki okulların dersliklerine bilişim teknolojisi donanımı, yazılımı, ağ altyapısı ve internet erişim imkânının sağlanması, dersler için çevrim içi ve çevrim dışı ortamlarda e-içerik temin edilmesi ve e-içerik altyapısının oluşturulması, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda görev yapan öğretmenlere ve örgün eğitim gören öğrencilere e-kitap, tablet bilgisayar ve benzeri ihtiyaçların sağlanması amaçlarıyla Eğitimde Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi kapsamında, Millî Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından 2015 yılı sonuna kadar yapılacak mal ve hizmet alımları ile yapım işleri, ceza ve ihalelerden yasaklama hükümleri hariç, bu Kanun hükümlerine tabi değildir. Bu madde uyarınca yapılacak alımlara ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı ve Kamu İhale Kurumunun görüşü alınarak Millî Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından müştereken hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir.”
Madde: 25- 5018 sayılı Kanuna aşağıdaki Geçici Madde 20 eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE: 20- Eğitimde Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi kapsamında Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullara internet erişim hizmetleri ve ağ altyapısının sağlanması için Millî Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca 2015 yılı sonuna kadar yapılacak mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinde üst yöneticinin onayıyla 15 yıla kadar gelecek yıllara yaygın yüklenmelere girişilebilir.”
Madde: 26- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde: 27- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
 
 
 
 
 06

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Murat HACIOĞLU
Murat HACIOĞLU Hayat Hikayesi
ZAMANI DURDURMAK
Elimizde sihirli bir değnek olsa keşke. Sihirli değnekle zamanı durdurabilsek. Durdurabilsek süratli akan zaman nehrini…
Yaş 35 yolun yarısı diyebilsek, ve keşke yaş 35 olmadan durdurabilsek…
Akıp giden zamanla birlikte akıp giden aşklarımızı durdurabilsek…
Sabahın ilk ışıklarını dondurabilsek, dondurabilsek seher yelinin gönlümüze huzur veren serinliğini…
Bahar yağmurunun ardından, burnumuzu kaplayan o toprak kokusunun ferahlığını saklayabilsek… Saklayabilsek düşen damlaların çatılarda çıkardığı tıkırtıları…
Kış ortasında bembeyaz kar örtüsünün üzerinde yürürken çıkan seslerin kaydını tutabilsek…
Akşamüstü serinliğini fotoğraflayabilsek albümlerimizde…
Gecenin bir yarısında sokaktan gelen köpek seslerini dinlerken aklımıza gelen anıları çizebilsek uçsuz bucaksız tuvallere…
Durdurabilsek zamanı, zamanı durdurabilsek…
Geçen her günün tatlı anılarını paketleyebilsek, en güzel ambalajlarla…
Tatlı bir su sesi eşliğinde, bir derenin kenarında, sabitleyebilsek ömrümüzün yelkovanını…
Yüzümüzde beliren izlerin varlığını düşünmeden, gönlümüzü gençleştirebilsek hicaz melodilerin eşliğinde…
Taze tutsak yaşama sevincini, yüreğimizin erişilmez derinliklerinde ve tutsak kılsak gönlümüzün neşesini kırılmayan cam fanuslarımızda…
İnleyen nağmelerin anlattıklarını yaşatabilsek anılarımızda zamanı umursamadan ve zamanı fark etmeden geçirebilsek dakikaların dakikalarla dansını, ritimlere kaptırıp kendimizi…
Işıldayan gözlerde yakalayabilsek yaşama sevincini ve kaybetmesek bir anlık hevesimize kurban ederek…
Sevgilerimize dayanabilsek, aşklarımıza katlanabilsek, iliğimizi sömüren acılara aldırmaksızın ve katlanabilsek mantığın kaprislerinden uzaklaşarak hayatın kabullenilmiş gerçeklerine…
İnançlarımıza yüz çevirmeden özümseyebilsek tutkuların altında yatan gerçeğimizi ve bir değer biçmesek yaşanmışlıkların terazisinde duygularımıza…
Zamanı durdurabilsek; en güzel yerinde hayatımızın, ve durdurabilsek durdurmak istediğimiz bir anda coşkularımızın sarhoşluğunu…
Zamanı durdurabilsek, olmayacak bir anda, mucizelerle boy ölçüşecekmiş gibi…
Zamanı durdurabilsek, sevdiklerimizle geçirilen en güzel saatlerde…
Ve zamanı durdurabilsek; ömrümüzün en güzel anı dediğimiz bir anda…
Keşke…
 
Ve Yazının özeti;
Akıp giden zamanı, ah bir durdurabilsem
Döküversem yoluna, topladığım taşları
Azgın nehrin, bent gibi; önünde durabilsem
Sabitlesem takvimde akıp giden yaşları…
 
 
 

 

 07

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

İsa KAYACAN
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
BULGARİSTAN’DAN TUNA BOYU DERGİSİ
Merkezi Bulgaristan’da bulunan “Goren Dunav Vakfı”nın yayınorganı olan “Tuna Boyu” dergisi dikkat çekmeye devam ediyor. Sözkonusu Vakfın, Türk ve Bulgar kültürünü araştırmalarıyla bilindiğini de kaydedelim.
Tunaboyu Dergisi, iki ayda bir yayınlanarak 52 nci sayısına ulaştı. Eylül-Ekim 2008 aylarında ait 51, Kasım-Aralık 2008 aylarına ait 52 sayısı masamızda efendim.
           
DERGİ SAYFALARINDA
Tuna Boyu Dergisinin, “Goren Dunav” Bulgaristan’da Türk ve Bulgar Kültürünü Araştırma Vakfı adına sahibi ve yazı işleri müdürü: İsmail I. Kelov, yayın koordinatörü: Sarper Selhep, yayın danışmanı: Servet I. Osmanova.
Derginin Halkla İlişkiler Müdürü: Zümrüt İsmailova, yayın kurulu var. Yurtiçi ve Türkiye temsilcileri var. Yazışma adresi: Paisiy Hilendarski sk. no: 11, 7163 Karan Vırbovka-Ruse-Bulgaristan.
Tuna Boyu Dergisinin 51 nci sayısında, imzası görülenlerden: İsa Cebeci, Prof. Dr. Hamza Eroğlu, Dr. Sabri Ata, Prof. Dr. Hüseyin Memişoğlu, Latif Karagöz, Bayram Kuşku, Nazlı Raha Gürel, İsa Kayacan, İsmail Çavuş...
52 nci sayıda imzası görülenlerden: M. Fuad Köprülü, M. Arslan Cumalı, Prof. Dr. Stoyan Andreev, İsmail Tunalı, M. Alev Kocamustafa, İsmail Çavuş, N. İbrahim Akbıyık, Hüseyin Özgür, Dr. Orlin Sıbev, Yılmaz Öztuna, Latif Karagöz, Sabri Alagöz.
Tuna Boyu dergisinin sayfalarında geçmişten örnekler, kesitlerin verildiği araştırmalar çoğunlukta. Bunlardan biri:
18 Ekim 1925 tarihinde imzalanan, Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan Krallığı arasındaki dostluk antlaşması efendim.
Dr. Sabri Ata’nın, Batı Trakya şiirinde göç başlıklı araştırması, Prof. Dr. Hüseyin Memişoğlu’nun, Bulgaristan’da Türk-İslam Kültürü ve sanatı başlıklı yazısı, araştırması vermek istediğimiz örneklerin başında geliyor efendim.
51 nci sayının 28 nci sayfasında, bendenizden sözediliyor. Başlık: Gazeteci yazar, şair, araştırmacı, editör Prof. Dr. İsa Kayacan için yazılanlar... Bu üç ayrı imza sahibinin görüşlerinin hemen altında bir “Teşekkür” eklemişler, Tuna Boyu Dergisi yayın kurumu imzasıyla. Bu teşekkür şöyle:
Teşekkür: Bulgaristan’da “Goren Dunav” (yukarı Tuna), Türk ve Bulgar Kültürünü Araştırma Vakfı tarafından Türkçe olarak yayınlanan “Tuna Boyu” Dergisinin,  Türk basınında hakkında en çok yazı yayınlanan gazeteci-yazar, şair, araştırmacı Prof. Dr. İsa Kayacan’a, kendisiyle gurur duyduğumuz ve çalışmalarının devamını dilediğimizi “Tuna Boyu” Dergisi yayın kurulu (Tuna Boyu Dergisi, Eylül-Ekim 2008, Sayı: 51, Ruse-Bulgaristan)
Efendim, ben de teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Milli davalar, sözle değil, fiiliyat olarak izlenmeli ve değerlendirilmelidir.
 
 
 

 

  08

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Selma GÜRSEL
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi
BÖREK YUFKA
1 kilo hazır böreklik yufka
2 yumurta
1 çay bardağı sıvı yağ
1 çay bardağı yoğurt
250 gram kıyma
Yarım bağ maydanoz
            Kıyma bir kapta veya tavada güzelce kavrularak bekletilir. Maydanozlar ayıklanarak küçük parçalara bölünür.
Yufkalar alınıp bir miktar havalandırılarak hafifçe neminin uçması sağlanır. Yufkanın döşeneceği tepsiye bir fincan sıvı yağ dolandırılır. Havalandırılan yufkanın bir tanesi tepsiye serilerek fazla gelen kısımları büzdürülerek tepsinin içerisine döşenir.
İki yumurta bir kaba kırılır. Bir tanesinin sarısı başka bir kaba alınır, bir çay bardak yoğurt ve 1 çay bardağı sıvı yağ bu kapa ilave edilerek karıştırılır. Bu karışım binici yufkanın üzerine fırça ile alınarak sürülür. İkinci ve üçüncü kat yufka da aynı şekilde tepsiye serilir. Aralarına fırça ile karışım sürülür. Üçüncü kattan sonra doğradığınız maydanoz ile kıyma yufkanın üzerine eşit şekilde serili. Her katta fırça ile yapılan bu karışım sürülür. Dört, beş ve altıncı yufka da tepsiye büzdürülerek konulunca daha önce aldığımız yumurtanın sarısı yufkanın üzerine sürülür ve fırına verilir. Piştikten sonra temiz bir makas ile kesilerek servis yapılır.

 

 

 
 
 
 
 09

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Rıza KOÇAK
Rıza KOÇAK Hayat Hikayesi
 GEÇİMSİZ KARI KOCA
Aklım ermez şu dünyanın işine
Neler gelmiş Öğretmenin başına
Karı gitmiş bakmaz koca işine
Sonunda bakım evine yollamış

Bu nasıl kaderde,bu nasıl talih
İstanbul’da kalmış yatıyor garip
Dört oğlandan biri çıkmıyor sahip
Sonunda bakım evine yollamış

Öğretmen olunca çok hizmet etti
Geçim yüzünden gurbete gitti
Karı bakmadı kendini terk etti
Sonunda bakım evine yollamış

Yazık evladım bu babana yazık
Baban vermedi mi sizlere azık
Okutmuş evermiş ona da yazık
Sonunda bakım evine yollamış

Bakmamış evlatlar böyle babaya
İrdelenmiş baba da atmış kapıya
Ayrılmış karısı bakmaz kocaya
Sonunda bakım evine yollamış

Bu babada seksen altı yaşında
Ağarmış saçı diş kalmamış başında
Yatıyor bakımda kalmış küsümde
Sonunda bakım evine yollamış

Altı çocuk bir babadan ayrıldı
Nede acep bu babaya darıldı
Küçüklerken bir birine sarıldı
Sonunda bakım evine yollamış

O sevgiler boşa gitmiş anladım
Ana oldun beşiğini salladın
Kötülük mü yaptı sana parladın
Sonunda bakım evine yollamış


Karı gitmiş çocukları evine
Ayrılmış çocuklar kendi keyfine
Hökümet saracak bunun kefine
Sonunda bakım evine yollamış

RIZA KOÇAK bu işe ne dersin
ALLAH ne verirse hayıra versin
Böyle kadınlarda olmayı versin
Sonunda bakım evine yollamış
 
 
 

 

 10

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!
Rıza KANDEMİR
Rıza KANDEMİR Hayat Hikayesi
GARİBAN
Kader beni buralara düşürdü.
Ben mahkumum suçlu değil gardiyan!
Hakim kalem kırdı beni şaşırdı,
Ağır ceza alır mıyım gardiyan?

Kimlik gitti onurumla yaşarım,
Yurt, yuva dağıldı gari barışalım
Beyhude yatıyorum da buna şaşarım,
Hiç kapını çalar mıyım gardiyan?

Müdür vermiş gardiyana emiri,
Dost edindik ranza denen demiri,
Mapushane benden çaldın ömürü,
Çıksam geri gelir miyim gardiyan?

Akşam oldu yoklamayı çektiler
Umutlarla nice tohum ektiler
Emir geldi prangayı söktüler
Yoksa burada ölür müyüm gardiyan?

Eşim, dostum, ziyaretçim gelmedi
Param bitti harçlığımda kalmadı,
Görpe kuzularım ellere kaldı,
Guzum kayıp bulur muyum gardiyan?

Eşim gitmiş yavruları yitirdim.
KUL RIZAYI mapushane bitirdin,
Anam ölmüş mezarına oturdum
Gayrı huzur bulur muyum gardiyan?

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR!

1

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.

1

Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

159 SAYI 25 Mayıs 2012 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız!