|
YIL
14 SAYI 158 25 Nisan 2012 |
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut
Selim GÜRSEL TARIM DENİNCE
-
Mustafa Nevruz SINACI ÖTEKİ GAZETECİLİK
VE MEDYA TERÖRÜ
-
Atilla ALPAY MEZAR-I ŞERİF
-
Muhsin AKTAŞ BİR BAKIŞTAN SIZANLAR2
-
Mustafa Nevruz SINACI ZORUNLU EĞİTİM (!) SORUNLU TASARI
-
Murat HACIOĞLU ZAMANI DURDURMAK
-
İsa KAYACAN BULGARİSTAN’DAN TUNA BOYU DERGİSİ
-
Selma GÜRSEL BÖREK YUFKA
-
Rıza KOÇAK
GEÇİMSİZ KARI KOCA
-
Rıza KANDAMİR
GARİBAN
-
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
TARIM DENİNCE
- Tarım
denince her nedense sadece buğdaygilleri yetiştiren çiftçilerimiz akla
gelmektedir.
- Tarım alanı
o kadar geniş bir çerçeve içinde bulunmaktadır ki;saymaya kalksanız
sayfalar dolusu bilgi ve indeks yayınlamamız gerekir.
- Bu
sıralamaların içerisinde geçen 20 yıla kadar her ilde yetiştirene
yetişecek kadar üretilen üzüm bağları artık ne yazık ki tarihe
karışmaktadır.
- Atalarımızın
her memleketin iklim ve yaşama şartlarına,deneme-yanılma usulü ile
elde ettikleri bilgiler teknolojinin getirdiği ve ulaşımın
kolaylaştığı dünyamızda yeni bağ çubuklarının bağlara dikilmesi ile
birlikte,orijinal bağ çubuklarının yok olduğunu gözlemekteyiz. Harap
ve bakımsız kalmış bağlarımızda ancak orijinal bağ çubuklarını
bulmamız mümkünken,ziraatın duayenleri ise bunlara gerekli değerler
vermemektedirler. Yine aynı duyarsızlık bağlarda bulunan meyve
ağaçlarında da gözükmektedir. Atalarımızın yine memleketin şartları ve
mevsimine göre yetiştirdikleri eski nesil meyveler artık tarihe
karışmış bulunmaktadır. Yeni nesil meyveler;bodur ve belli bir sulama
ihtiyacı ve ihtimam gösteren meyve ağaç türleri tavsiye edilmektedir.
- Benim
gözlemci olarak söyleyebileceğim,tanıma giren şahıs bağlarının yeni
bir araştırma içerisinde eski kullanılan bağ çubuğu ve meyve
ağaçlarının yeni sisteme göre adapte edilerek her ilde belirli şekilde
kullanılması için gerekli araştırmaların yapılması gerekliliğidir.
Yoksa herhangi bir ülkenin kendi coğrafi mahallerine göre yetiştirdiği
ve geliştirdiği bağ çubukları ve meyve ağaçlarını bağcılara empoze
etmek;ülkemizin her köşesinde bağ ve meyve tarımında dar boğazlara
sokarak,bağcıların bağlarının önem ve yetiştirdiği tarımsal getirileri
gün geçtikçe yozlaşıp kaybolmasına ön ayak olmaktadır.
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
- ÖTEKİ GAZETECİLİK
VE MEDYA TERÖRÜ
- Günümüzde sübjektif bir
sektör haline gelen gazetecilik, giderek haber tüccarlığına
dönüşmüş, objektivitesini yitirmiş, meslek ilkeleri tabana
vurmuş, çürüme ve yozlaşma zirve yapmış bulunmaktadır. Daha
açık, net, reel ve güncel tabiriyle bu, 'gazetecilik =
habercilik / medya alanı' varlık sebebi, kaynak, dayanak ve
"asli unsurundan" uzaklaşmış, amaçlarından sapmış, ilkesizlik,
onursuzluk ve değersizlik hâkim unsur haline gelmiştir.
- Buna mukabil; 'öteki medya'
dediğimiz ilkeli-onurlu ve sorumlu gazetecilik mağdur ve
perişan edilmekte; Rüştünü İstiklâl savaşıyla ispat etmiş
Anadolu Basını ile bir avuç Milli medya iflasın eşiğine
sürüklenmeye, daha açık bir deyimle kendi öz vatanında
boğulmaya ve bu şekilde er meydanı, bedhahlarca (iç ve dış
düşman) işgale çalışılmaktadır.
-
Gerçek şu ki:
Ticari medya alanı, ekserisi insanlık aleyhine faaliyet
gösteren, edinim hırsıyla gözü dönmüş, kanun-kural tanımayan,
hırs, inat ve ihtirasla tek belirleyici olmaya ve dünyayı
yönetmeye kalkışan 'sorunlu sektör'e, gerçek anlamıyla "medya
terörü" ne dönüşmüş bulunmaktadır. Üstelik bu sorumlu sektörün
içyapısı da olabildiğince sorunludur. Zira medya patronları
ilkeli-onurlu objektif-tarafsız gazeteciliğe tahammülsüz; Etik
ve hukuk standartları dâhilinde bile ulusal-milli, insani ve
medeni bilinç toplumuna karşıdırlar.
- Özellikle, Karen Foog ve
Soros ürünü Açık Toplum Örgütleri ile bunlara paralel siyasi
-ticari medya yoluyla emperyalizmin yeni kölelik adlı küresel
sermaye ve yoğun sömürü hareketine öncülük etmekte, aysberg'in
su üstünde kalan/görünen yüzüyle bu menfur hareket, yer
yüzünde 4. kuvvet olarak dünya barışına hizmet etmek yerine,
bütün erklerin önüne geçip 'tek güç-tek kuvvet' olma yolunu
seçmiş bulunmaktadırlar. Bu insanlık için çok tehlikelidir.
- Gerçekte sorun, olağan ve
doğal hayatın bütün usul, unsur, uzantı ve kapsamı üzerinde
etkilidir. Bilhassa, özgürlük ve güvenlik, hürriyet-hâkimiyet,
bağımsızlık, demokrasi, insan hakları, hak, adalet-hukuk
kavramları üzerinde erozyon, kronik çürüme, kavga-kargaşa ve
yozlaşma nedenidir. Dolayısıyla eski Yugoslavya'nın
bölünmesinden, SSCB'nin zevaline, son Gürcistan olayları ve
Türkiye'de yıllardır mevcut anarşi, terör-tedhiş örgütüne
kadar; Dünya barışını sözde 'adalet-hukuk, barış ve demokrasi'
adına tehdit/tarumar eden bir oluşmadır.
- Şimdi hemen bu medya
terörünün masaya yatırılarak tüm boyutlarıyla irdelenmesi,
değerlendirilmesi ve doğal-yasal sınırlarına çekilmesi
gerekir. Zira günümüzde 'gazetecilik' öyle garip, gerçek dışı,
sanal ve sahteleşmiştir ki; Varlık nedeni, halkı aydınlatmak,
eğitmek, "objektif habercilik ve tarafsız yorumculuk" ilkesi
çerçevesinde "yönetimin denetlemesine, siyasetin kontrol ve
koordine edilmesine" katkıda bulunmak olan medya, süreçte çok
aykırı ve farklı misyon edinerek halkın karşısına dikilip,
yönetenler ve sermaye safında yer almıştır.
- Oysa medya, hükümet yanlısı
yahut karşıtı değil; Tıpkı STK (enciyo) kavramında olduğu gibi
"hükümet dışı" kamu-millet iradesi adına her derece ve düzeyde
özgürce halkı temsil, iletişim-bilişim görevini özgürce yerine
getirmek zorunda ve durumundadır. Genelde matbuatın tarihi
seyri ve tabii görevi budur. Basına Yasama, Yürütme ve
Yargı'dan sonra 4. kuvvet denilmesinin nedeni de… Mezkür
kuvvetin görevi halkı bilgilendirme, yol gösterme, 'halk
adına' yönetimi takip, kontrol-koordine, doğrusal yönde motive
ve denetlemedir.
- Konuya özellikle çok
tartışılan "Özgürlük ve Güvenlik" bağlamında bakılırsa, soruna
çözüm üretme sorumluluğu bakımından bütün alan, kapsam, uzantı
ve unsurlarıyla medyanın hayati önemi haiz olduğu görülür. Bu
önem, ağırlık, değer ve sosyal sorumluluk, insani ve ahlaki
yükümlülük, medyayı bir ticaret alanı olmaktan çıkartır,
demokratik hayatın vazgeçilmez bir unsuru haline getirir.
Kamusal alanın istikrarı ile yükümlü kılar.
- Çok açık bir ifadeyle; İnsan
hakları, adalet ahlakı, hukuk, özgürlük ve güvenliğin
teminatı: Bağımsız, tarafsız habercilik ve objektif
yorumculuktur. Bu anlamda gazetecilik, veya güncel deyimi ile
medya, Siyasi partiler için Anayasa da yapılan tanıma paralel
bir fonksiyon icra etmekle memur ve mükelleftir. Yani:
Demokrasinin vazgeçilmez unsurları, millet iradesinin olağan
ve doğal yansıması basım-yayın organları olan medya'dır.
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Atilla ALPAY |
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi |
-
MEZAR-I ŞERİF
-
-Sen takımınla indiğimiz
yerde kalıp geriyi kollayacak, uydu bağlantısıyla devamlı hem bizimle hem de
karargahla haberleşeceksin. Bir aksilik olursa yardım kodunu kullan ve üsse
haber ver. Her ihtimale karşı üç helikopter ve Harrierlerin katılacağı hava
desteği hazır bekliyor. Bu şerefi İngilizler de kendileriyle paylaşmamızı
istediler.
-
-Sende adamlarınla
kayalık arazide sürünerek ve saklanarak köyü kuşatacaksın. Üç manga askerin
var. Her binaya birisi yaklaşacak. Herkesin yaklaşacağı binalar belli. Gece
olduğu için yağ kandili yakıyorlar. Işık gelen pencerelerden korkmayın,
karanlıkta pusu kuracakları çok yer var. Açıkta başka bina yok, ama esas
korkumuz yeraltı girişleri..
-
-Termal kamera timi önce
bölgeyi tarayacak. Ondan okey gelince binaları kuşatacaksınız.
-
-Uydudan bugün bu köyde
bir hareket olduğunu gözlemledik. Bu köyde yaşayan insanlar var. Hem savaşıyor
hemde barınıyorlar. Mayın yok, çünki kendileri de burada geziniyor. Alışılmış
bir güzergâh tespit edemedik.
-
-Toprak evlerde eğer
siviller varsa onları toplayın, mukavemetle karşılaşırsanız ateş açın. Bu tam
bir sıcak çatışma da olabilir. Eğer biz çekilirsek Harrierler ve Kobralar
buranın tozunu atacaklar.
-
-Benim en korktuğum bu
toprak evlerdeki savaşçılar değil de şu ortadaki büyük taş yapı. İçine uydudan
giremiyoruz. Termal kamera işlemeyecek kadar duvarları kalın. Tahminimize göre
yeraltına açılan kapı burası. Ve buradan bütün bir kentin altına ulaşacak
tünellere bağlanılıyor, bütün istihbarat ve lojistik destek karargâhları
burada. Aylardır aldığımız telsiz sinyallerinin merkezi de burası zaten,hiç
şüphemiz yok.
-
-Ben Vietnam’da iken de
böyle taş ve eski harabelerin çok iyi sığınak ve komuta merkezi olduğunu
görmüştüm,onlara ne top işler ne de tankla girebilirsiniz. Belki bir metre
kalınlığında ve nükleer savaş sığınakları standardında duvarları var.
-
-Sende adamlarınla bu
binayı kuşatacaksın çavuş, yapının hiç bir penceresi yok, sadece üst
kısmında çok küçük hava delikleri var, oradan içeri de gaz bombası atamayız.
Nasıl gireriz şu anda bilmiyorum. İki adamın plastiklerle kapıyı uçursun,
içeri el bombası atın, birisi spiral monitör ve termal robotla içeri baksın,
sonra girin.
-
-İşte orası bizi
yeraltına götürecek olan giriş kapısıdır. Bunu unutmayın.
-
-Albayım Pentagondan
arıyorlar.General Rousse telefonda..
-
-Buyrun Albay Hawkings..!
-
-Evet efendim,
-
-Olur efendim...
-
-Dikkat ederiz efendim.
-
-Sağolun efendim..
-
-Beyler haberler kötü.
Uzmanlar o taş binanın Müslümanlar için çok kutsal bir yer olduğunu
bildiriyorlar. Eğer bir tahribat yaparsak ve bu duyulursa çok kötü olacakmış
Bilhassa İran’ın derhal Afganistan’ın yanında savaşa gireceğini söylediler.
-
Zaten Müslüman ülkeleri
-Türkiye hariç- hepsi fırsat kolluyor, Cia nerede ise bütün adamlarını bu
ülkelerde hükümetleri bizden yana olacak manevralarda kullanıyor. Cezayir deki
ayaklanmayı da gericiler tehlikesine karşı cuntayı kışkırtarak güçlükle
başardık. Ama bu durum uzun sürmez.
-
-Komutanım!
-
-Evet!
-
-Orası İran için neden
çok önemli acaba?
-
-Bilmiyorum, hem İran
hem de diğer İslam ülkeleri için çok önemliymiş. Ama bize vız gelir.
Amerikanın çıkarları hepsinden önemli. Belki orası bir mezar,anıt veya başka
kutsal bir yer olabilir. Ama ne olursa olsun bizim hedefimiz.
-
-Sen bir şey mi
diyeceksin, Nijeryalı ?
-
-Şeyy, hayır efendim.
-
-Bu binayı bulup
kapısını açınca çok büyük bir patlayıcı veya ateş desteği ile karşılaşırsak o
zaman ne yapalım?
-
-Hemen geri çekilin. Sen
takımınla karargâha ve pentagona haber vereceksin. Zaten bir kısmımız o zamana
kadar belki ölecek. Ama destek birlikleri gelince de orayı dümdüz edecekler.
Sulandırılmış uranyum kullanma kararı aldık.
-
-Ama komutanım.
-
-Sus çavuş, başka çare
yok, yerin on metre altında tüneller kazmışlar, atom bombası bile atsan
işlemez, Ne ile gireceğini sanıyordun, İşaret fişeği ile mi ?
-
-Ama efendim,Cenevre
konvans..İnsan hakları...Nato çerçevesi
-
-Hepsini boş ver
yüzbaşı.
-
-Pentagon bir kılıfına
uydurur. İtiraz edenin ımf ile bağlantısı, dış yardımları ve amerikan kredisi
kesilir,dolarları üçe katlanır, Rambo filmleri bile seyredemez,bir daha asla
hamburger yiyemez,kola da içemezler görürler seslerini yükseltmeyi..
-
-Suçsuz yere çok insan
öldürdük efendim. Bunun sorumluluğunu...
-
-İkiz kulelerde de beş
bin yankee öldü. Kimse sordu mu o zaman.. Bunun sorumluluğunu ben üstüme
alıyorum. Korkuyorsan karının yanına dönüp ,tv da beyzbol maçı
seyredebilirsin.
-
-Evet, bir sorusu olan?
-
-Sen bir şey mi
diyecektin Nijeryalı..
-
-Hayır efendim..
-
-Hareket saatine kadar
herkes hazırlıklarını gözden geçirsin! Hepsi bu kadar .Hepinize bol şanslar.
-
-Sağ ol!
-
-Dikkaaaat !.
-
-Rahat.
-
-Emirleri duydunuz,
herkesin malzemeleri hazırmı? Saat 24.00 de bizi almaya gelecekler. Siz bu
ülkenin en seçilmiş otuzbeş adamısınız. Eğer başaramazsanız, rezil oluruz.
-
-Peki kapıyı açıp
yeraltı girişini bulursak ne olacak yüzbaşım.
-
-Bizim görevimiz oraya
kadar, arkadan gelenler halledecek onu.
-
-Ne yapacaklar.
-
-Sanırım zehirli gaz
kullanılacak. Belki de napalm!
-
-Ama efendim.
-
-Evet,
-
-O tünellerdeki
labirentlere girecek kadar enayi mi zannettin bizi. Bu çılgınlık olur.Hepimizi
fare gibi avlarlar. İşleri bitince girer teker teker toplarız.
-
-Sen iyi misin
Nijeryalı..
-
-Evet,komutanım,
-
-Biraz rahatsızsın
herhalde..
-
-Hayır komutanım.
-
-Pekala, çocuklar, Sam
amca bizden fedakarlık bekliyor. Hadi göreyim sizleri...
-
-Şimdi dağılabilirsiniz.
-
-Termal kamera cevap
ver...
-
-Evet, efendim.
-
-Köy temiz yüzbaşım,
ortadaki taş bina hariç hiç bir hayat belirtisi yok.
-
-Ben adamlarımla köye
giriyorum yüzbaşım,hoşça kalın..
-
-Hadi bol şanslar..
-
-Bu harekatın
zamanlamasını yapanlar neden ayın safhalarını da hiç hesaba katmaz ki. Şu
aydınlığa bak, gece görüş bile kullanmıyoruz. Eğer burada olsalardı keklik
gibi avlanacaktık.
-
-Bizde Nijeryalıyı
gönderirdik.
-
-Niye?
-
-Herif zaten
zenci,simsiyah baksana, bir gözlerinin içi beyaz .Zaten onu görünce
korkarlar..
-
-Kesin konuşmayı,şimdi
iş zamanı,telsizi ver Tom.!
-
-Alo , alo , gprs cevap
ver.
-
-Seni dinliyoruz
yüzbaşım!
-
-Çavuş, ben binayı
kuşatmaya gidiyorum, köyde hiç bir canlı yok.Etraf temiz.Siz bulunduğunuz
yeri koruyun,eliniz tetikte olsun. Bir tuzak olabilir.
-
-Bu kadar kolay
olacağını ummuyordum.
-
-Evet, komutanım
kimseler yok. Köyü boşaltmışlar, ama yine de dikkatli olmak lazım. Bu kadar
kendileri için önemli bir yeri bu kadar boş bırakmazlar. Bu işin içine bir
iş var çavuş..
-
-Haydi Logan, ekibini
al ve binayı kuşat.
-
-Ok. Komutanım.
-
-Kapıya, patlayıcıları
yerleştirdiniz mi ?
-
-Evet efendim,
bağlantıyı kesmeyin ,etrafta siper alın.
-
-Şimdi...
-
-Tamam çavuş içeri
giriyoruz,
-
-Dikkatli olun yüzbaşım.
Bol şans.
-
-Kapıda amma sağlammış,
zor kırıldı, eski bir yapı burası. Kapının levhalarına bak, perçinlemişler
birde..
-
-Burası bir mezara
benziyor komutanım.
-
-Evet mezar tabii,
pentagon öyle dedi. Hemde Müslümanlar için çok da önemli bir mezar.
-
-Ne önemi varmış ki bir
taş bina alt tarafı,
-
-Bob, termal spiralini
getir, başınızı uzatmayın ve bulunduğunuz yerden kıpırdamayın sakın
-
-Kimse ayağa kalkmasın.
-
-İçeride ne var bob,
çevir bana monitörü..
-
-İçerisi boş
komutanım...Bomboş..Aa dip tarafta merdivenler var .Bir kapı görünüyor ama
giriş kapalı, taşla örülmüş sanki...
-
-Tamam işte orası,
bulduk yeraltı sığınağının girişini bulduk .
-
-Ne yapacağız Komutanım.
-
-Uçuracağız Nijeryalı.
-
-Ama burası bir türbe.
Bir kutsal mezar,benim inancıma göre buranın...
-
-Sahi,Sen Müslüman’dın
değil mi ?
-
-Evet, efendim.. Şimdi
anlıyorum tedirginliğini. Seni niye bizimle yolladılar ki ?
-
-Burası bir İslam ülkesi
yüzbaşım, Nijeryalının bize çok faydası olabilir.
-
-Kes sesini
çavuş.Seninle sonra konuşacağız Nijeryalı..
-
-İçeri giriyoruz, gece
görüşleri takın.
-
-Haydi,ileri.Marş.
-
-Buraya buraya ..Hiç
girmeyecektik komutanım.
-
-Emir böyle.
Binlercemizi öldüren adamlar buraya saklanmışlar, yeraltı sığınağına giden
yolun ağzı burası...
-
-Burada duvarda yazılar
var, ne yazıyor gel de oku Nijeryalı .
-
-Başüstüne komutanım.
-
"La seyfe illa zülfikar"..."La
feta illa Ali". Aman Allah’ım, Yarabbi beni Affet..
-
-Zenciye bak korkudan
bembeyaz oldu . Çok komik.
-
-Yamyam ağlıyor bak,
-
-Kes ağlamayı Nijeyalı
ne oldu, niçin,cevap ver. Neredeyiz? Ya bu kapının üstünde ne yazıyor?
-
-Haza Kabr-ü Ali-yül
Murtaza...Bin Ebu Talib .(RA). Allahu Ekber...
-
-Buradan çıkalım
yüzbaşım, bende korkmaya başladım.
-
-Nijeyalı Yere kapandı
Yüzbaşım. Burada önemli birisi olmalı..
-
-Korkmaktan bahsedeni
alnından vururum. Çocuk musunuz siz.?
-
-Bu taş duvar çok eski
yüzbaşım. Yeni örmüş olamazlar. Girişin kenarları da örümcek ağları ile örtülü
bunlar bir gecede olmaz.
-
-Valla hiç anlamam emir
emirdir, patlatacağız ve içeri gireceğiz.
-
-Kes ağlamayı
Nijeryalı.Kalk ayağa Burayı sen uçuracaksın anlaşıldı mı ?
-
-Cevap versen...Yokse
emre itaatsizlikten...
-
-Şeytan diyorki bir
çatışma çıksa da şu pis zenciye bir kurşun ...
-
-Yüzbaşım, bir gürültü
var dışarıda.
-
-Susun bu da ne?
-
-Müslümanlar geliyor,
nal sesleri var.
-
-At kişnemeleri
duyuluyor, geliyorlar, atlarla geliyorlar.
-
-Jiple gelecek değiller
ya sersem, bu ilkel herifler
-
-Tuzak bu biliyordum.
Bizi kıstırdılar işte.
-
-Herkes dışarı,çabuk
kayaların arkasına tam siper..Çavuş çavuş gprs ,pusuya düşürüldük. Karargâha
haber ver. Helikopterler, harrierler gelsin,hava desteği...
-
-Çabuk makineliyi
kurun,.
-
-Yüzbaşım sizi
duyamıyoruz, neler oluyor orada.
-
-Alo, alo!
-
-Ateşş edin ateşşş.!
-
-Aaahhhh!
-
" Cnn den şimdi
aldığımız bir haberi veriyoruz sevgili izleyiciler:
-
Amerikan deniz
piyadelerinin mezar-ı şerif'e yaptıkları baskın başarısızlıkla sonuçlandı.
Kafası kesilmiş durumda bulunan otuz dört amerikan askerinin katliamını
üstlenen olmadı. Taliban'ın Pakistan’da bulunan sözcüsü ise kenti üç gün önce
boşalttıklarını açıklarken Usame bin ladin in Sudana geçtiği ileri sürülüyor.
-
İran İslam
Cumhuriyetinin operasyon ile ilgili olarak Abd ' ne nota vermeye hazırlandığı
ve Endonezya ile Pakistan’ın da harekatı protesto ettikleri bildiriliyor.
-
Öte yandan Türk hükümeti
yetkilileri de Abd başkanı G.W.Bush' a gönderdikleri mesajda Amerikan
askerlerinin katliamından büyük üzüntü duyduklarını ve teröre karşı
mücadelede Amerikaya her zaman destek vereceğini açıkladılar.
-
Bu arada Amerikan ordusundaki zenci
Müslüman askerlerin ordudan firar ederek Taliban saflarına katılmak üzere
Afganistana geçtikleri de gelen haberler arasında"
-
-
La feta illa Ali :Ali ra dan başka
genç yok
-
La feta illa zülfikar : Zülfikardan
başka kılıç yok
-
Haza kabr-ü Aliyyül murtaza : burası
Hz.Ali ra' nın kabridir.
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Muhsin AKTAŞ |
Muhsin AKTAŞ Hayat Hikayesi |
- BİR BAKIŞTAN
SIZANLAR 2
-
Daha ilk akşamda ateş bacayı
sarmış, ev tutuşmuş, yanmaya başlamıştı. İçinde eşyaları da bırakarak ben çoktan
senin kalp köşküne davetsiz misafir gibi taşınmıştım. Hem de gizlice sana
sormadan haber dahi vermeden. Baş köşeye oturmuş birde kendi kendime ahkam
kesmeye başlamıştım.
-
Birkaç gün sonrası davet için
sözleşmiştik birlikte olacaktık. Yaşadığım şehirden biraz uzakta idi. Biliyordum
ki o davette sen vardın.O günü iple çekmiştim.Bir kere ateş düşmüştü yüreğime,
yakıp yıkıp kül ediyordu beni.Yüzünü görmeyi sesini duymayı hayal ediyordum
saatler boyu.Artık geceleri yalnız değildim.Rüyalarım silik ve fulu değildi
senden sonra. Sen rüyalarımı bin bir renk çiçekle süslemeye başlamıştın. Kabus
görmez olmuştum geceleri. Hep seni hayal ederek çekiliyordum odama. Hiç bir şey
umurumda değildi senden gayri.
Yüreğimdeki yaralar kıpırdamaya başlamış, kanlar akıp akmamakta
kararsıca seni yaşamaya başlamıştı. Kendine senli bir dünya kurmaya çalışan deli
gönlüm çiçek bahçelerinde sana dereceği çiçekleri seçmeye başlamıştı bile.
-
Ben bunları düşünüp hayal
ederken aracımın tekerlekleri canhıraş gayretle beni sana ulaştırmaya
çalışıyordu. Yollar artık eskisi gibi sıkıcı gelmiyor, seni düşleyince seyahati
seviyordum. Nihayet derdimi anlatacağım saçlarına dokunup, göğsünde uyuyacağım
birini buldum diye hayaller kuruyordum. Geçekten de bu bir hayal olabilirdi.
Çünkü daha bunları sana söyleyememiş, kendi kendime hayal etmiştim. İşte o zaman
deli yüreğime nasıl söz geçirir sakinleştirirdim onu da bilmiyordum.
-
Bu duygu ve
düşüncelerle randevu yerine nasıl geldiğimi hatırlamıyorum bile. Hatta öylesine
senli dünyalara dalmışım ki duracağım yeri kilometrelerce geçince kendime
gelebildim.
Nihayet mekâna gelmiştim, sizlerin de yeni geldiğini gördüğümde
kalbim mancınıktan fırlayan ok gibi yerinden fırlayacak oldu. Zorda olsa
ellerimle kalbimi bastırmaya çalışıyordum. Göz göze geldiğimde derinlerden nazlı
bir eda ila gözlerin acılarını bana doğru fırlatıyordu. Belli ki çok üzgündün.
Kısacık bir selamlaşma ardından sohbet başlamıştı. Ben hem konuşuyor hem
içindeki sancıların arasında kolaçan ediyordum. Gelen telefonlarla daha
da üzülüyordun. Yüzün renkten renge giriyor, bazen benzin küle dönüyordu. Ben
ise bir çare bulamamanın acısıyla kıvranıyordum. Çektiğin sıkıntıyı iki katıyla
bende çekiyordum. Ben senin hep gülüşünü gecelerime ekmiştim. Hep öyle gülmeni
bekliyordum. Bizimle konuşuyordun fakat kafan başka yerlerde sorunlarla
savaşıyordu.
Bedenin yanımda bir nefes ötemde fakat ruhun acılar cehenneminde
yanıyordu. Ben bunu görüyor bir şey yapamıyordum. İçin için ağlıyor kalp
sızılarına ortak olamaya çalışıyordum.
-
Gülen
yüzünün altındaki acılarını en iyi ben anlayabilirdim. Yıllar yılı ağlarken
gülme rolü bana reva görülmüştü. Ben bu çileyi çeke çeke pişmiştim. Onun için
seni çok iyi anlıyordum fakat ellin içinde elinden tutup teselli veremiyordum.
Kısacık gece nede çabuk bitmişti. Gidiş saatin gelmiş ayaklanmıştın.
Benim ise kalbim senden önce ayağa kalkmış önden yol almaya başlamıştı bile.
Nereye gidiyorsun diyemedim. Çünkü o seninle olmaya çoktan karar vermiş bir daha
benim yanıma dönmemeye ant içmişti sanki. Ruhum ve kalbim önden sen arkadan
ceset torbamı arkada bırakarak çekip gitmiştiniz. Gözden kayboluncaya kadar
mecalsiz bakışlarımı arkanızdan gönderdim.
Artık bana kalan leşi alıp geriye dönmekti. Fakat ayaklarımda derman
kalmamış oturduğum yerden kalkmak istemiyordum. Belki döner umuduyla uzatmaları
oynamayı sürdürüyordum.
Zorda olsa arkadaşların gidiyoruz demesiyle, hayallerini ve hüzün
kokan gözlerini yanıma alarak yola koyuldum. Bir kuvvet beni arkadan çekiyordu
sanki. Gözyaşlarım hiç durmadan benden özgürlük istiyordu. Verdim istediklerini
boncuk boncuk yanaklarımı okşayarak salınıverdiler aşağı doğru. Karanlık gecem
daha da kararmıştı artık.Her gecenin bir sabahı,her günün bir akşamı olduğu
gibi, çok sıkıcı, fakat senin olmanla aydınlanan bir gece daha nihayet
bulmuş,yatağımda tavandaki resimlerini seyrederek uyumuştum.Kısaca içmeden senin
aşk şarabınla sarhoş olup sızmıştım.
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
11 Mart 2012 Pazar günü TBMM Milli
Eğitim Komisyonu, yasama tarihinin en kötü utancı, yüzkarası,
demokrasi ayıbı, hukuk ve ahlâk skandalına sahne oldu. Eğer doğru
okunur, objektif algılanır ve dürüst yorumlanırsa bu; Öncelikle
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin hür irade yükümünü yitirdiğini; Bir
grup zorba, müstebit ve despot tarafından doğal yetkileri gasp
edilerek ipotek altına alındığını ve hukuki meşruiyetini
kaybettiğini düşündürür!
Olay, Mart ayı başında Milli
eğitim komisyonunda görüşülmesine başlanan; 5.01.1961 tarih ve 222
sayılı “İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile bazı (222, 1739, 3308,
4306, 2547, 2809, 5018, 6260 ve 4734) Kanunlarda değişiklik
yapılmasına dair kanun teklifi”nin;, Başta öğrenci velisi
ana-baba’lar, kanaat önderleri, münevverler arasında ve kamuoyunda
ciddi tepkilere yol açması ile halk içinde endişe yaratması
nedeniyle iktidar tarafından yangından mal kaçırır gibi bir
oldubittiye getirilmek istenmesi teşebbüsünden ibarettir.
Bu süreçte gaflet, dalâlet ve
acizlikle malûl muhalefetin masum, müsemma, demokrasi ve hukuk
havarisi olduğu söylenemez. Sonuçta teşebbüs amacına ulaştı. Bir
haftada, iç tüzüğe uygun olarak sadece 4 maddesi görüşülerek kabul
edilebilen tasarının, bu defa 20 dakikada 23 maddesi ‘hiç
görüşülmeden ve müzakere bile edilmeden’ onaylanarak,
kanunlaştırılmak üzere eşi, emsali görülmedik bir usul, biçim ve
pişkinlikle, genel kurul yoluna sevk edilmiştir.
Müessif olaydan önce kamuoyunda
yer alan genel kanı: Teklif tasarısının 28 Şubat’a tepki,
misilleme ve öç alma maksadıyla komisyona sunulduğu; Ancak, insan
hakları, eğitim bilimi, psikiyatri, eğitim sosyolojisi,
‘milli-manevi, moral ve yükselen değerler stratejisi’ ile
psikoloji, temel pedagoji ilkelerine aykırı; Çağdaş norm, kriter
ve standart bilimsel disiplinler yönünden ciddi sakıncalar; Yakın
tehlike, tehdit ve vahim sorunlar içerdiği şeklinde idi..
Vakıa, komisyon baskını bütün bu endişe ve kaygıları haklı ve
doğru çıkardı.
Yürürlükteki 1739 sayılı Milli
Eğitim Temel Kanunu uyarı “temel eğitim”, her Türk vatandaşının
yasal hakkıdır. Devlet eliyle parasız verilir. Kanunun 4 -9. ve
12. maddelerinde tanımlanan genellik, güncellik, bireysel ve
toplumsal ihtiyaçlar, yönlendirme, eğitim hakkı, imkân ve fırsat
eşitliği, laiklik ve “istikrarlı süreklilik” ilkelerine uygun
olmak zorundadır.
Bu düzlemde eğitim; Tıpkı Denetim,
Adalet ve Sağlık gibi zorunlu kamu görevidir.
Yukarıda açıklanan amaçların
gerçekleşmesi, tasarı gerekçesinde yer alan temenni ve evrensel
mukayesenin hayat bulması için: Ülkemizde asgari 11 veya (metinde
değil) sunumda ifade olunduğu biçimde 12 yıllık bir eğitimin
zorunluluğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Şu kadar ki bu eğitimin
kademeli olması; Bilimsel, evrensel ve emsal normlar ile
pedagojik, sosyolojik disiplinler dikkate alındığında 5 + 3 + 3
(klâsik, mesleki, teknik veya Eğitim Enstitüsü yerine kaim
öğretmen okulu) = 11 yıl süreli zorunlu ve kademeli olması
şarttır. Dünyanın pek çok ülkesi, dünkü eyalet kötü Bulgaristan
dâhil kırk yıldır “zorunlu eğitim süresi” 11 senedir.
Dahası, ülkede eğitim kalitesi düşmüş, öğretmenlik mesleği
tabana vurmuş olmakla;
Başta rüşvet, iltimas, hırsızlık, yolsuzluk, görevi kötüye
kullanma, anarşi, terör, tedhiş, gasp, irtikap, nitelikli
dolandırıcılık, sahtecilik gibi insanlık dışı; alçakça kalleşlik
ve kahpelik eseri suçların diplomalı kesimde tavan yaptığı kaotik
ortamda ‘temel eğitim-öğretim’ ile ilgili bir düzenleme hayati
önem taşır; Yüksek ahlâk, basiret, beka, ilim-irfan gerektirir.
Eğitim ve öğretim ile ilgili düzenlemeyi aceleye getirmek; Öz’e
inmeden, müfredatı rehabilite etmeden, emrivakilerle hareket, bir
cehalet veya kast-ı mahsus eseridir. Teşebbüsün daha açık bir
izahı da, kötü niyet olabilir. Aksi takdirde, bu kadar hata üst
üste ve bir arada yapılamazdı!..
BÖLÜM / SORUN İRDELEMESİ:
1. Tasarıda 4+4+4 = 12 yıllık
kesintili ve zorunlu eğitime dair bir hüküm yoktur.
2. Teklifin 1, 2, 7 ve 13.
maddelerine göre ilk sekiz yıllık kademeli eğitim zorunludur.
Fakat Son 4 yılın zorunluluğuna
ilişkin bir hüküm veya müeyyide bulunmamaktadır.
3. Tasarı, ilkokul ve ortaokulu
tekrar oluşturup; 28 Şubat öncesi uygulamaya dönüş dışında başkaca
hiçbir yenilik, özellik veya orijinal bir boyut içermemektedir!,
(Ek: 1, “Bilgi için” Mezkür Kanun
Tasarısı, tam metin)
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONUNUN
KABUL ETTİĞİ METİN
İLKÖĞRETİM VE EĞİTİM KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
Madde: 1- 5/1/1961 tarihli ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim
Kanununun 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE: 3- Mecburî ilköğretim çağı 6-13 yaş
grubundaki çocukları kapsar. Bu çağ çocuğun 5 yaşını bitirdiği
yılın eylül ayı sonunda başlar, 13 yaşını bitirip 14 yaşına
girdiği yılın öğretim yılı sonunda biter.”
Madde: 2- (1) 222 sayılı Kanununun 7 nci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE: 7- İlköğretim; 1 inci maddede belirtilen
amacı gerçekleştirmek için kurulmuş dört yıl süreli ve zorunlu
ilkokul ile dört yıl süreli ve zorunlu ortaokuldan oluşan bir
Milli Eğitim ve Öğretim Kurumudur.”
Madde: 3- 222 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“İlköğretim kurumlarının ilkokul ve ortaokul
olarak bağımsız okullar hâlinde kurulması esastır. Ancak imkân ve
şartlara göre ortaokullar, ilkokullarla veya liselerle birlikte de
kurulabilir.”
Madde: 4- 222 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin
birinci fıkrasında yer alan “büyüklüğüne” ibaresi “ilkokullar ve
ortaokullar birlikte veya ayrı oluşlarına, büyüklüğüne” şeklinde
değiştirilmiştir.
Madde: 5- 222 sayılı Kanuna aşağıdaki Ek Madde 4
eklenmiştir.
“EK MADDE: 4- Bu Kanunun 76 ncı maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendine göre elde edilen gelirler, il özel
idarelerince, ortaöğretim kurumlarının arsa temini, binalarının
yapım, bakım ve onarımı ile diğer ihtiyaçlarının karşılanması için
de kullanılır.”
Madde: 6- 222 sayılı Kanuna aşağıdaki Geçici Madde
11 eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE: 11- Bu maddenin yayımı tarihinde
ilköğretim kurumlarının 5, 6, 7 ve 8 inci sınıflarında eğitim
görenler eğitimlerini bu kurumlarda tamamlar.
Bu maddenin uygulanmasıyla ilgili usul ve esaslar
Milli Eğitim Bakanlığınca belirlenir; Bakanlık bu maddenin
uygulanmasıyla ilgili düzenlemeleri il, ilçe ve okul bazında
yapmaya yetkilidir.”
Madde: 7- 14/6/1973 tarihli ve 1739 sayılı Milli
Eğitim Temel Kanununun 22 nci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“MADDE: 22- Mecburi ilköğretim çağı 6-13 yaş
grubundaki çocukları kapsar. Bu çağ çocuğun 5 yaşını bitirdiği
yılın eylül ayı sonunda başlar, 13 yaşını bitirip 14 yaşına
girdiği yılın öğretim yılı sonunda biter.”
Madde: 8- 1739 sayılı Kanunun 24 üncü maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE: 24-“İlköğretim kurumlarının ilkokul ve
ortaokul olarak bağımsız okullar hâlinde kurulması esastır. Ancak
imkân ve şartlara göre ortaokullar, ilkokullarla veya liselerle
birlikte de kurulabilir.”
Madde: 9- 1739 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin
mülga birinci fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
“İlköğretim kurumları; dört yıl süreli ve zorunlu
ilkokullar ile dört yıl süreli, zorunlu ve farklı programlar
arasında tercihe imkân veren ortaokullardan oluşur. Ortaokullarda
lise eğitimini destekleyecek şekilde öğrencilerin yetenek, gelişim
ve tercihlerine göre seçimlik dersler oluşturulur. Ortaokullarda
oluşturulacak program seçenekleri bakanlıkça belirlenir.”
Madde: 10- 1739 sayılı Kanunun 26 ncı maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE: 26- Ortaöğretim, ilköğretime dayalı, dört
yıllık zorunlu, örgün veya yaygın öğrenim veren genel, meslekî ve
teknik öğretim kurumlarının tümünü kapsar. Bu okulları bitirenlere
ortaöğretim diploması verilir.”
Madde: 11- 1739 sayılı Kanuna aşağıdaki Geçici
Madde 3 eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE: 3- Zorunlu ortaöğretim 2012-2013
eğitim-öğretim yılından itibaren uygulanmaya başlanır. Bakanlar
Kurulu uygulamayı bir eğitim-öğretim yılı ertelemeye yetkilidir.”
Madde: 12- 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim
Kanununun 18 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yüzde
onundan fazla" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
Madde: 13- 16/8/1997 tarihli ve 4306 sayılı Kanunun geçici 1
inci maddesinin (A) fıkrasının 2 numaralı bendinin (c) alt
bendinde yer alan “sekiz yıllık kesintisiz ilköğretim” ibaresi
“ilköğretim ve ortaöğretim” şeklinde değiştirilmiş ve maddede yer
alan “sekiz yıllık kesintisiz” ibareleri madde metninden
çıkarılmıştır.
Madde: 14- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun 45 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Yükseköğretime giriş ve yerleştirme
MADDE: 45- Yükseköğretime giriş ve yerleştirme aşağıdaki
şekilde yapılır.
a. Yükseköğretim kurumlarına giriş ve yerleştirme işlemleri
imkan ve fırsat eşitliğini sağlayacak tedbirleri almak kaydıyla,
Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen usul ve esaslara göre
yapılır.
b. Yükseköğretim kurumlarına esasları Yükseköğretim Kurulu
tarafından belirlenen merkezi sınavlarla girilir. Yerleştirme
puanlarının hesaplanmasında adayların ortaöğretim başarıları
dikkate alınır. Ortaöğretim bitirme başarı notları en küçüğü
ikiyüzelli, en büyüğü beş yüz olmak üzere ortaöğretim başarı
puanına dönüştürülür. Ortaöğretim başarı puanının yüzde on ikisi
yerleştirme puanı hesaplanırken merkezi sınavdan alınan puana
eklenir.
c. Ortaöğretim kurumlarını birincilik ile bitiren adaylar için
mevcut kontenjanların yanı sıra Yükseköğretim Kurulu kararı ile
ayrı kontenjanlar belirlenebilir.
d. Bir mesleğe yönelik program uygulayan ortaöğretim
kurumlarının mezunlarının Yükseköğretim Kurulu tarafından
belirlenen aynı meslek dalında yer alan yükseköğretim
programlarına yerleşmelerinde, (b) bendindeki puana ek olarak,
ortaöğretim başarı puanının yüzde dördü yerleştirme puanına
eklenir.
e. Mesleki ve teknik orta öğretim kurumlarından mezun olan
öğrenciler, istedikleri takdirde bitirdikleri programın devamı
niteliğinde veya bunlara en yakın olan mesleki ve teknik önlisans
yükseköğretim programlarına sınavsız olarak yerleştirilebilir. Bu
öğrencilerin yerleştirilmesine ilişkin usul ve esaslar Milli
Eğitim Bakanlığının görüşü üzerine Yükseköğretim Kurulu tarafından
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
f. Önlisans mezunları için, ilişkili lisans programlarında
belirlenmiş kontenjanın yüzde onunu geçmeyecek şekilde
Yükseköğretim Kurulu kararı ile her yıl dikey geçiş kontenjanı
ayrılabilir.
g. Yabancı uyruklu öğrenciler ile ortaöğretimin tamamını
yurtdışında tamamlayan öğrencilerin yükseköğretim kurumlarına
kabul usul ve esasları Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenir.
Uluslararası andlaşmalar gereği Türkiye’deki yükseköğretim
kurumlarında burslu olarak öğrenim görecek yabancı uyruklu
öğrencilerin yerleştirme işlemleri Yükseköğretim Kurulu tarafından
yapılır.
h. Yükseköğretim Kurulunca belirlenecek usul ve esaslara göre,
belli sanat ve spor dallarında üstün kabiliyetli olduğu tespit
edilen öğrenciler ile Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma
Kurumunca tespit edilen uluslararası bilimsel yarışmalarda ödül
kazanan öğrenciler, ilgili dallarda eğitim yapmak kaydıyla
yükseköğretim kurumlarına yerleştirilebilir.”
Madde: 15- 2547 sayılı Kanunun 56 ncı maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendinin ikinci paragrafı aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Gelir veya kurumlar vergisi mükellefleri tarafından
üniversitelere, yüksek teknoloji enstitüleri ile gelirlerinin en
az dörtte üçünü münhasıran devlet üniversitelerinin
faaliyetlerinin devam ettirilmesi ve desteklenmesini amaç edinmek
üzere kurulan ve fiilen bu çerçevede faaliyette bulunan
vakıflardan Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınanlara makbuz
karşılığında yapılan bağışlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunları
hükümlerine göre yıllık beyanname ile bildirilecek gelirden ve
kurum kazancından indirilebilir. Bu hükmün uygulanmasına ilişkin
usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.”
Madde: 16- 2547 sayılı Kanuna aşağıdaki Geçici Madde 61
eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE: 61- Bu maddenin yayımı tarihinden
sonraki ilk yükseköğretime giriş ve yerleştirme işlemlerine mahsus
olmak üzere bu Kanunun 45 inci maddesinin birinci fıkrasının (b),
(d) ve (f) bentleri uyarınca adayların merkezi sınavlardan almış
olduğu puanlara ilave edilecek ortaöğretim başarı puanları
Yükseköğretim Kurulunca belirlenen usul ve esaslara göre
hesaplanır.
Madde: 17- 2547 sayılı Kanunun ek 21 inci maddesi yürürlükten
kaldırılmıştır.
Madde: 18- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununun ek 9 uncu maddesinin başlığı ile
birinci fıkrasında yer alan “Zonguldak Karaelmas Üniversitesi”
ibareleri “ Bülent Ecevit Üniversitesi” şeklinde değiştirilmiştir.
Madde: 19- 2809 sayılı Kanunun ek 61 inci maddesinin başlığı
ile birinci fıkrasında yer alan “Rize Üniversitesi” ibareleri
“Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi” şeklinde değiştirilmiştir.
Madde: 20- 2809 sayılı Kanunun ek 129 uncu maddesinin başlığı
ile birinci fıkrasında yer alan “Konya Üniversitesi” ibareleri
“Necmettin Erbakan Üniversitesi” şeklinde değiştirilmiştir.
Madde: 21- 2809 sayılı Kanunun ek 130 uncu maddesinin başlığı
ile birinci fıkrasında yer alan “Kayseri Abdullah Gül
Üniversitesi” ibareleri “Abdullah Gül Üniversitesi” şeklinde
değiştirilmiştir.
Madde: 22- 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanununun eki (II) sayılı cetvelin
“Yükseköğretim Kurulu, Üniversiteler ve Yüksek Teknoloji
Enstitüleri” bölümünün 53, 61, 102 ve 103 üncü sıraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir:
“53) Bülent Ecevit Üniversitesi
61) Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
102) Necmettin Erbakan Üniversitesi
103) Abdullah Gül Üniversitesi”
Madde: 23- 21/12/2011 tarihli ve 6260 sayılı 2012 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu, 2/9/1983 tarihli ve 78 sayılı Yükseköğretim
Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname, 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede; Zonguldak Karaelmas, Rize,
Konya ve Kayseri Abdullah Gül Üniversitelerine yapılmış olan
atıflar Bülent Ecevit, Recep Tayyip Erdoğan, Necmettin Erbakan ve
Abdullah Gül Üniversitelerine yapılmış sayılır.
Madde: 24- 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa
aşağıdaki Geçici Madde 13 eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE: 13- Yurtiçi üretimin ve katma değerin
artırılması, teknoloji kazanımının sağlanması, daha önce yurt
içinde üretimi bulunmayan ürünlerin üretilebilmesi, yeni teknoloji
ve ürünlere yönelik araştırma-geliştirme faaliyetlerinin
sürdürülmesi ve bilgi toplumuna geçiş hedefleriyle, Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretim
kademelerindeki okulların dersliklerine bilişim teknolojisi
donanımı, yazılımı, ağ altyapısı ve internet erişim imkânının
sağlanması, dersler için çevrim içi ve çevrim dışı ortamlarda
e-içerik temin edilmesi ve e-içerik altyapısının oluşturulması,
Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda görev yapan öğretmenlere
ve örgün eğitim gören öğrencilere e-kitap, tablet bilgisayar ve
benzeri ihtiyaçların sağlanması amaçlarıyla Eğitimde Fırsatları
Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi
kapsamında, Millî Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı tarafından 2015 yılı sonuna kadar yapılacak
mal ve hizmet alımları ile yapım işleri, ceza ve ihalelerden
yasaklama hükümleri hariç, bu Kanun hükümlerine tabi değildir. Bu
madde uyarınca yapılacak alımlara ilişkin usul ve esaslar Maliye
Bakanlığı ve Kamu İhale Kurumunun görüşü alınarak Millî Eğitim
Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı
tarafından müştereken hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir.”
Madde: 25- 5018 sayılı Kanuna aşağıdaki Geçici Madde 20
eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE: 20- Eğitimde Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi
İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi kapsamında Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı okullara internet erişim hizmetleri ve ağ
altyapısının sağlanması için Millî Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca 2015 yılı sonuna kadar
yapılacak mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinde üst
yöneticinin onayıyla 15 yıla kadar gelecek yıllara yaygın
yüklenmelere girişilebilir.”
Madde: 26- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde: 27- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. |
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Murat HACIOĞLU |
Murat HACIOĞLU Hayat Hikayesi |
- ZAMANI DURDURMAK
-
Elimizde sihirli bir değnek olsa keşke.
Sihirli değnekle zamanı durdurabilsek. Durdurabilsek süratli akan zaman
nehrini…
-
Yaş 35 yolun yarısı diyebilsek, ve keşke yaş
35 olmadan durdurabilsek…
-
Akıp giden zamanla birlikte akıp giden
aşklarımızı durdurabilsek…
-
Sabahın ilk ışıklarını dondurabilsek,
dondurabilsek seher yelinin gönlümüze huzur veren serinliğini…
-
Bahar yağmurunun ardından, burnumuzu kaplayan
o toprak kokusunun ferahlığını saklayabilsek… Saklayabilsek düşen damlaların
çatılarda çıkardığı tıkırtıları…
-
Kış ortasında bembeyaz kar örtüsünün üzerinde
yürürken çıkan seslerin kaydını tutabilsek…
-
Akşamüstü serinliğini fotoğraflayabilsek
albümlerimizde…
-
Gecenin bir yarısında sokaktan gelen köpek
seslerini dinlerken aklımıza gelen anıları çizebilsek uçsuz bucaksız
tuvallere…
-
Durdurabilsek zamanı, zamanı durdurabilsek…
-
Geçen her günün tatlı anılarını
paketleyebilsek, en güzel ambalajlarla…
-
Tatlı bir su sesi eşliğinde, bir derenin
kenarında, sabitleyebilsek ömrümüzün yelkovanını…
-
Yüzümüzde beliren izlerin varlığını
düşünmeden, gönlümüzü gençleştirebilsek hicaz melodilerin eşliğinde…
-
Taze tutsak yaşama sevincini, yüreğimizin
erişilmez derinliklerinde ve tutsak kılsak gönlümüzün neşesini kırılmayan cam
fanuslarımızda…
-
İnleyen nağmelerin anlattıklarını yaşatabilsek
anılarımızda zamanı umursamadan ve zamanı fark etmeden geçirebilsek
dakikaların dakikalarla dansını, ritimlere kaptırıp kendimizi…
-
Işıldayan gözlerde yakalayabilsek yaşama
sevincini ve kaybetmesek bir anlık hevesimize kurban ederek…
-
Sevgilerimize dayanabilsek, aşklarımıza
katlanabilsek, iliğimizi sömüren acılara aldırmaksızın ve katlanabilsek
mantığın kaprislerinden uzaklaşarak hayatın kabullenilmiş gerçeklerine…
-
İnançlarımıza yüz çevirmeden özümseyebilsek
tutkuların altında yatan gerçeğimizi ve bir değer biçmesek yaşanmışlıkların
terazisinde duygularımıza…
-
Zamanı durdurabilsek; en güzel yerinde
hayatımızın, ve durdurabilsek durdurmak istediğimiz bir anda coşkularımızın
sarhoşluğunu…
-
Zamanı durdurabilsek, olmayacak bir anda,
mucizelerle boy ölçüşecekmiş gibi…
-
Zamanı durdurabilsek, sevdiklerimizle
geçirilen en güzel saatlerde…
-
Ve zamanı durdurabilsek; ömrümüzün en güzel
anı dediğimiz bir anda…
-
Keşke…
-
- Ve Yazının özeti;
- Akıp giden zamanı, ah bir durdurabilsem
- Döküversem yoluna, topladığım taşları
- Azgın nehrin, bent gibi; önünde durabilsem
- Sabitlesem takvimde akıp giden yaşları…
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
|
- BULGARİSTAN’DAN TUNA BOYU DERGİSİ
-
Merkezi Bulgaristan’da bulunan “Goren Dunav
Vakfı”nın yayınorganı olan “Tuna Boyu” dergisi dikkat çekmeye devam ediyor.
Sözkonusu Vakfın, Türk ve Bulgar kültürünü araştırmalarıyla bilindiğini de
kaydedelim.
- Tunaboyu Dergisi, iki ayda bir yayınlanarak 52 nci sayısına ulaştı.
Eylül-Ekim 2008 aylarında ait 51, Kasım-Aralık 2008 aylarına ait 52 sayısı
masamızda efendim.
-
- DERGİ SAYFALARINDA
-
Tuna Boyu Dergisinin, “Goren Dunav”
Bulgaristan’da Türk ve Bulgar Kültürünü Araştırma Vakfı adına sahibi ve yazı
işleri müdürü: İsmail I. Kelov, yayın koordinatörü: Sarper Selhep, yayın
danışmanı: Servet I. Osmanova.
- Derginin Halkla İlişkiler Müdürü: Zümrüt İsmailova, yayın kurulu var.
Yurtiçi ve Türkiye temsilcileri var. Yazışma adresi: Paisiy Hilendarski sk.
no: 11, 7163 Karan Vırbovka-Ruse-Bulgaristan.
-
Tuna Boyu Dergisinin 51 nci sayısında, imzası
görülenlerden: İsa Cebeci, Prof. Dr. Hamza Eroğlu, Dr. Sabri Ata, Prof. Dr.
Hüseyin Memişoğlu, Latif Karagöz, Bayram Kuşku, Nazlı Raha Gürel, İsa Kayacan,
İsmail Çavuş...
-
52 nci sayıda imzası görülenlerden: M. Fuad
Köprülü, M. Arslan Cumalı, Prof. Dr. Stoyan Andreev, İsmail Tunalı, M. Alev
Kocamustafa, İsmail Çavuş, N. İbrahim Akbıyık, Hüseyin Özgür, Dr. Orlin Sıbev,
Yılmaz Öztuna, Latif Karagöz, Sabri Alagöz.
- Tuna Boyu dergisinin sayfalarında geçmişten örnekler, kesitlerin verildiği
araştırmalar çoğunlukta. Bunlardan biri:
-
18 Ekim 1925 tarihinde imzalanan, Türkiye
Cumhuriyeti ile Bulgaristan Krallığı arasındaki dostluk antlaşması efendim.
-
Dr. Sabri Ata’nın, Batı Trakya şiirinde göç
başlıklı araştırması, Prof. Dr. Hüseyin Memişoğlu’nun, Bulgaristan’da
Türk-İslam Kültürü ve sanatı başlıklı yazısı, araştırması vermek istediğimiz
örneklerin başında geliyor efendim.
-
51 nci sayının 28 nci sayfasında, bendenizden
sözediliyor. Başlık: Gazeteci yazar, şair, araştırmacı, editör Prof. Dr. İsa
Kayacan için yazılanlar... Bu üç ayrı imza sahibinin görüşlerinin hemen
altında bir “Teşekkür” eklemişler, Tuna Boyu Dergisi yayın kurumu imzasıyla.
Bu teşekkür şöyle:
-
Teşekkür: Bulgaristan’da “Goren Dunav” (yukarı
Tuna), Türk ve Bulgar Kültürünü Araştırma Vakfı tarafından Türkçe olarak
yayınlanan “Tuna Boyu” Dergisinin, Türk basınında hakkında en çok yazı
yayınlanan gazeteci-yazar, şair, araştırmacı Prof. Dr. İsa Kayacan’a,
kendisiyle gurur duyduğumuz ve çalışmalarının devamını dilediğimizi “Tuna
Boyu” Dergisi yayın kurulu (Tuna Boyu Dergisi, Eylül-Ekim 2008, Sayı: 51, Ruse-Bulgaristan)
-
Efendim,
ben de teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Milli davalar, sözle değil, fiiliyat
olarak izlenmeli ve değerlendirilmelidir.
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
BÖREK YUFKA
1 kilo hazır böreklik yufka
2 yumurta
1 çay bardağı sıvı yağ
1 çay bardağı yoğurt
250 gram kıyma
Yarım bağ maydanoz
Kıyma bir kapta veya tavada güzelce kavrularak
bekletilir. Maydanozlar ayıklanarak küçük parçalara bölünür.
Yufkalar alınıp bir miktar
havalandırılarak hafifçe neminin uçması sağlanır. Yufkanın döşeneceği
tepsiye bir fincan sıvı yağ dolandırılır. Havalandırılan yufkanın bir
tanesi tepsiye serilerek fazla gelen kısımları büzdürülerek tepsinin
içerisine döşenir.
İki yumurta bir kaba kırılır. Bir
tanesinin sarısı başka bir kaba alınır, bir çay bardak yoğurt ve 1 çay
bardağı sıvı yağ bu kapa ilave edilerek karıştırılır. Bu karışım
binici yufkanın üzerine fırça ile alınarak sürülür. İkinci ve üçüncü
kat yufka da aynı şekilde tepsiye serilir. Aralarına fırça ile karışım
sürülür. Üçüncü kattan sonra doğradığınız maydanoz ile kıyma yufkanın
üzerine eşit şekilde serili. Her katta fırça ile yapılan bu karışım
sürülür. Dört, beş ve altıncı yufka da tepsiye büzdürülerek konulunca
daha önce aldığımız yumurtanın sarısı yufkanın üzerine sürülür ve
fırına verilir. Piştikten sonra temiz bir makas ile kesilerek servis
yapılır.
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Rıza KOÇAK |
Rıza KOÇAK Hayat Hikayesi
|
GEÇİMSİZ KARI KOCA
Aklım ermez şu dünyanın işine
Neler gelmiş Öğretmenin başına
Karı gitmiş bakmaz koca işine
Sonunda bakım evine yollamış
Bu nasıl kaderde,bu nasıl talih
İstanbul’da kalmış yatıyor garip
Dört oğlandan biri çıkmıyor sahip
Sonunda bakım evine yollamış
Öğretmen olunca çok hizmet etti
Geçim yüzünden gurbete gitti
Karı bakmadı kendini terk etti
Sonunda bakım evine yollamış
Yazık evladım bu babana yazık
Baban vermedi mi sizlere azık
Okutmuş evermiş ona da yazık
Sonunda bakım evine yollamış
Bakmamış evlatlar böyle babaya
İrdelenmiş baba da atmış kapıya
Ayrılmış karısı bakmaz kocaya
Sonunda bakım evine yollamış
Bu babada seksen altı yaşında
Ağarmış saçı diş kalmamış başında
Yatıyor bakımda kalmış küsümde
Sonunda bakım evine yollamış
Altı çocuk bir babadan ayrıldı
Nede acep bu babaya darıldı
Küçüklerken bir birine sarıldı
Sonunda bakım evine yollamış
O sevgiler boşa gitmiş anladım
Ana oldun beşiğini salladın
Kötülük mü yaptı sana parladın
Sonunda bakım evine yollamış
Karı gitmiş çocukları evine
Ayrılmış çocuklar kendi keyfine
Hökümet saracak bunun kefine
Sonunda bakım evine yollamış
RIZA KOÇAK bu işe ne dersin
ALLAH ne verirse hayıra versin
Böyle kadınlarda olmayı versin
Sonunda bakım evine yollamış |
|
|
|
|
10 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
Rıza KANDEMİR |
Rıza KANDEMİR Hayat Hikayesi
|
GARİBAN
Kader beni buralara düşürdü.
Ben mahkumum suçlu değil gardiyan!
Hakim kalem kırdı beni şaşırdı,
Ağır ceza alır mıyım gardiyan?
Kimlik gitti onurumla yaşarım,
Yurt, yuva dağıldı gari barışalım
Beyhude yatıyorum da buna şaşarım,
Hiç kapını çalar mıyım gardiyan?
Müdür vermiş gardiyana emiri,
Dost edindik ranza denen demiri,
Mapushane benden çaldın ömürü,
Çıksam geri gelir miyim gardiyan?
Akşam oldu yoklamayı çektiler
Umutlarla nice tohum ektiler
Emir geldi prangayı söktüler
Yoksa burada ölür müyüm gardiyan?
Eşim, dostum, ziyaretçim gelmedi
Param bitti harçlığımda kalmadı,
Görpe kuzularım ellere kaldı,
Guzum kayıp bulur muyum gardiyan?
Eşim gitmiş yavruları yitirdim.
KUL RIZAYI mapushane bitirdin,
Anam ölmüş mezarına oturdum
Gayrı huzur bulur muyum gardiyan? |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!
|
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
1 |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL
yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
1 |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
159 SAYI 25 Mayıs 2012 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız! |