|
YIL 13 SAYI 157 25 Mart 2012 |
-
Üzeyir Lokman ÇAYCI
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL YENİ İCAT (BİD’AT) KUTLU DOĞUM HAFTASI
-
Mustafa Nevruz SINACI TÜRK MİLLETİ LİDERİNİ ARIYOR!...
-
Mustafa TURAN ZIKKIMIN KÖKÜNÜ İÇ
-
Atilla ALPAY SEVGİLİLER GÜNÜYDÜ
-
İsa KAYACAN DR. FARUK FAİK KÖPRÜLÜ’NÜN “CANIM KERKÜK”Ü
-
Selma GÜRSEL BARBUNYA FASULYESİ
-
Muhsin AKTAŞ ANADOLU’M
-
Ahmet CANBABA
HORTUMCU
-
Paşa ÇETEN HİCRET
-
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
YENİ İCAT (BİD’AT) KUTLU DOĞUM HAFTASI
Peygamber Efendimiz S.A.V. Efendimizin doğduğu
gün kaynaklarda “FİL YILI” denilen yılı Rebiü’l-evvel on
ikinci günü dünyaya geldi.
Bu yıl 2013 yılında Rebiü’l-evvel
on ikinci günü yani Mevlid Kandili 23 Ocak’ı 24 Ocak’a
bağlanan gece kutladık. Mevlid Kandili de yeni icat (Bid’ad)
olan bir kutlama ve anma olaydır. Peygamber Efendimizi anmak
için belirli gece ve haftalar içinde sıkıştırmak onu anmaktan
çok belirli
- günlere sıkıştırılmış ve sadece o günlerde anılmasını
sağlamaya çalışılan diğer haftalarla eş değer tutulması
Müslüman olarak benim çok zoruma gitmektedir.
-
Hz. Ömer zamanında Hicret'in
17. yılında alınan bir kararla kabul edilmiştir. Hicret'in
olduğu sene birinci sene olarak alınarak kararlaştırılmış ve
Peygamber Efendimizin Mekke’den Medine’ye Hicret’i için Hz.
Ebubekir R.A. ile ayrıldığında Sefer ayının 27 idi 4 gece Sevr
Mağarasında kalmışlar ve 1 Rebiülevvel Pazartesi günü Sevr
Mağarasından Medine'ye doğru yola çıkmışlardır. Bu
nedenle Arabi aylardan 1 Muharrem'in rastladığı için
Yıl Başı da 1 Muharrem olarak takvim başı olarak kabul
edilmiştir.
-
Hicri Takvim'de aylar;
Muharrem, Safer, Rerebiülevvel, Rebiülahir, Cemaziyelevvel,
Cemaziyelahir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve
Zilhicce şeklinde sıralanırlar.
-
Ay, dünya etrafında 12 defa
döndüğü zaman bir kameri sene olur 354 gün 8 saat 48 dakika
34.68 saniyedir. Miladi aylarda da artık aylar mevcuttur.
Bunlar 30 yıllık dönemlerin 2, 5, 7, 10, 13, 15, 18, 21, 24,
26 ve 29 yılları 355 gün, diğer yıllar ise 354 gündür.
-
Kısaca incelediğimiz Miladi
aylardan sonra Peygamber Efendimizin vefatından uzunca bir
süre sonra Mevlid Kandili icat edildi (Bid’at)
-
Mevlit Yeni İcat Badat’ının
bilinen tarihi süreci söyle sıralayabiliriz:
Mevlid Peygamberimiz S.A.V.
Efendimizde üç dört asır sonra icat (Bid’at) edilen
Müslümanlara iyi bid’at olarak tanıtıldı.
-
Sünnî Müslümanlarda ilk mevlit
merasimi, Hicri 604 yılında, Selahaddin Eyyubî'nin eniştesi ve
Erbil atabeği Melik Muzafferuddun Gökbörü tarafından
tertiplenmiştir.
-
Mevlit; Merasim olarak ilk
defa, Mısır'da hüküm süren Fatımîler (910-1171) tarafından
tertiplenmiştir. Bu merasimler saraya ait olup, sadece devlet
erkanı arasında cereyan etmekte idi.
-
Osmanlılar tarafından mevlit,
ilk defa III. Murat zamanında, 1588'de resmi hale getirildi.
-
1989 Tarihinde Yeni İcat (Bid’at)
Türkiye Diyanet İşleri tarafından “Kutlu Doğum Haftası”
olarak ilan etmiştir.
- Mevlid Kandili ve Kutlu Doğum Haftası
insanları sonradan BİD’AT yani icat ettikleri günlerden
birisidir.
- Peygamber Efendimiz S.A.V. Müslüman Dini için
gönderilmiş olduğu ve
kendisinden önceki peygamberler gibi sadece bir kavme veya
millete değil, bütün insanlığa peygamber olarak
gönderilmiştir.
-
Kur’an-ı Kerim de Allah C.C.
Neygam Efendimiz S.E.V. için:
-
Sebe, ayet: ayet: 28 Biz seni
bütün insanlara ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik;
fakat insanların çoğu bilmezler.
-
Enbiya Suresi ayet: 107.
(Resulüm!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.
-
Kur’an- Kerim Hakkında
Allah C.C. :
-
Enbiya Suresi ayet: 10. And
olsun, size içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik.
Hâlâ akıllanmaz mısınız?
-
En'am Suresi,
38. Yeryüzünde yürüyen
hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne
varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. Biz o kitapta
hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp
Rablerinin huzuruna getirilecekler.
-
Peygamberimize hitaben
Allah C.C. :
-
Necm Suresi ayet: 3 -4 Resulüm
de ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız hemen bana uyunuz ki, Allah
da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.
-
Demektedir. Ayrıca yeni icat
için de
-
Haşir Suresi, ayet: 7
Peygamber size ne verirse onu alın. Size neyi yasak etti ise,
ondan uzak durun.
-
En’am Suresi
ayet: 153. Şüphesiz bu,
benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın.
Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız
için Allah size bunları emretti.
-
Peygamber Efendimiz S.A.V.
Ayrım yapmadan
her BİD’AT sapıklıktır. Demektedir.
-
Düşman yağma etmek için sabah
ve akşam geliyor, kendinizi koruyunuz. Şehadet parmağıyla
orta parmağını birbirine yaklaştırarak şöyle buyurdu: Ben
Peygamber olarak gönderildim, kıyametle aranız işte şu iki
parmak gibi yakındır. Vâcib olanı yerine getirdikten sonra
şunu bildiririm ki Sözlerin en hayırlısı Allah'ın kitabıdır,
en hayırlı hidayet, Hz. Muhammed'in hidayetidir. Dinde olmayan
şeylerin en kötü olanlara sonraları çıkarılan şeylerdir, her
BİD’AT sapıklıktır.
-
Hz. Ali radıyallahu anh
anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan Kur'ân-ı
Ker'im ve bir de şu sahifede olandan başka bir şey yazmadık..
(Bu sahifede bulunana gelince,) Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm buyurmuştu ki: "Medine Ayr dağı ile Sevr dağı
arasında kalan hudud içerisinde haramdır. Kim orada bir
bid'atte bulunur veya bid'atçiyi himaye ederse, Allah,
melekler ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Allah
onun ne farz, ne nafile hiçbir hayrını kabul etmesin.
Müslümanların garantisinde ihanet ederse, Allah'ın meleklerin
ve bütün insanların lâneti üzerine olsun. Onun (Kıyamet günü)
ne farz ve ne nafile hiçbir hayrı kabul edilmez." Buhari,
Fezailu'l-Medine 1, Cizye 10, 17, Feraiz 21, İ'tisam 5;
Müslim, Hacc 467, (1370); Ebu Davud, Menasik 99, (2034, 2035),
Tirmizi, Vela ve'l-Hibe 3, (2128). Bu rivayetin metni
Sahiheyn'e uygundur.Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm) hutbe verdi mi gözleri kızarır, sesi
yükselir, öfkesi artardı. Sanki bir orduya "Düşmanınız akşama
veya sabaha size baskın yapacak!'' diye tehlikeyi haber veren
komutan gibi (fevkâlade ciddi bir eda ile): "Ben size,
Kıyamet şu iki parmak kadar yakınlaşmış olduğu bir zaman da
peygamber gönderildim '' der ve şehadet parmağı ile orta
parmağını birbirine yaklaştırarak gösterir, sözlerine şöyle
devam ederdi: "Emmâ bâd! Bilesiniz, sözlerin en hayırlısı
Kitabullah'tır. En güzel yol da Muhammed'in yoludur.
İşlerin en şerlisi de sonradan ihdâs edilenlerdir. Her
bid'at dalâlettir." Ayrıca şunları da
söyledi: "Ben her mü'mine kendi nefsinden daha yakınım.
Nitekim, kim bir mal bırakırsa bu ailesi içindir. Kim bir borç
veya (bakıma muhtaç) horanta bırakırsa bu bana aittir ve benim
üzerimedir." Müslim, Cum'a 43, (867); Nesâî, İydeyn 22, (3,
188, 189).
-
İbnu Abdillah İbnu Muğaffel (rahimehullah)
anlatıyor: "Ben (namazda) bismillâhirrahmânirrahîm'i
okumuştum. Babam işitti. Bana: "Oğulcuğum, (bu yaptığın)
bir bid'attir. Bid'atten sakın!" dedi. Ben Resülullah
(Aleyhissalâtu Vesselâm)'ın ashâbından her kimle karşılaştı
isem, hepsinin de bid'atten nefret ettiği kadar
bir başka şeyden nefret etmediğini gördüm. Babam sözlerine
şöyle devam etmişti: "Ben Resülullah (aleyhissalatu
vesselâm)'Ia, Hz. Ebu Bekr'le, Hz. Ömer'le, Hz. Osmanla (radıyallâhu
anhüm) namaz kıldım. Onlardan hiç birinin bunu (besmelenin
okunacağını) okuduklarını işitmedim. Onu sen de okuma. Sadece
"Elhamdülillahi rabbi'l-âlemîn" de."
Tirmizî, Salât 180, (244);
Nesâî, İftitah 22, (2,135).
-
Ebü Dâvud'un bir rivayetinde
şöyle gelmiştir: "Ben İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'le
beraber idim, bir adam öğle veya ikindi namazında tesvîbte
bulundu. Bunun üzerine (İbnu Ömer): "Bizi (buradan) çıkar,
zîra şu (yapılan tesvîb) bid'attir" dedi."
Ebü Dâvud, Salât 45, (538).
-
Müslümansak eğer doğru
bildiğimizi ve öğrendiğimizi paylaşmamız gerekir!
-
Abdullah İbnu Abbâs
radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm buyurdular ki: "Allah, bidat sahibi, bid'atını
terketmedikçe, onun amelini kabul etmeyecektir.
-
Ebu't-Tufeyl radıyallahu anh
anlatıyor: "Ali İbnu Ebi Tâlib radıyallahu anh'a bir adam
gelerek: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın sana tevdi
ettiği sır nedir?" diye sormuştu. Hz. Ali buna öfkelendi
ve: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, halka gizlediği
hiçbir şeyi bana sır olarak vermedi. Şu kudar var ki, bana
dört kelime söyledi!" dedi. Adam: "Nedir onlar, söyler
misin?" deyince, Hz. Ali: "Allah'tan başkasının adına
kesene Allah lânet etsin. Ebeveynine lânet edene lânet etsin.
Bid'atçıyı himaye edene Allah lânet etsin.
Tarlanın sınır taşlarını değiştirene Allah lânet etsin!"
Müslim, Edâhî 43, (1978); Nesâî, Dahâya 34, (7, 232).
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
TÜRK MİLLETİ LİDERİNİ ARIYOR!...
Vicdanı hür, irfanı hür,
düşünce, ifade ve iradesinde özgür;
Şahsiyetli, haysiyetli, yüksek
ahlak ve gerçek karakter sahibi;
Her şeyden önce kim olduğunu
bilen ve kendine güvenen;
Hak yolunda, millet
hizmetinde: “Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti adına”,
"insan hakları, adalet, hürriyet, hukuk, eşitlik ve demokrasi"
mücadelesi verecek;
-
Ayrıca insanlık ideali; Özgür
bilim, demokrasi, hak ve adalet ahlâkının hayat bulduğu hakiki
bilincin gelişmesi uğrunda sadakat ve samimiyetle çalışacak;
-
Ülke, Millet ve yaşanan
sorunları halletmek için çözüm ve proje üreterek; “fikren,
fiilen, ilmen ve fennen” geri kalmışlık, fakirlik, yoksulluk,
yolsuzluk, gericilik, yobazlık ve adaletsizlikle “tam bir
azim, irade, fazilet ve kararlılıkla” mücadele edecek;
-
Doğruyu söyleyen, onurlu ve
sorumlu, daima dik duran, adalet ve dürüstlükten asla ve
kesinlikle şaşmayan, gerektiğinde bu uğurda “hak, milli
hükümranlık, evrensel adalet, her derece ve düzey özgürlük,
bağımsızlık, eşitlik ve hukuk için” dünyaya kafa tutan;
-
Türk’ün milli karakteri,
manevi, tarihi ve ilmi değerlerine sahip; mukaddesatına içten
saygılı; Kendini Türk kültürü, ilim, ahlâk ve medeniyeti ile
“binlerce yıllık emel ve milli ideal olan” Türk Birliği’nin
gelişip yükselmesine adayacak;
-
Tepeden tırnağa kadar (madden,
manen, bedenen ve ruhen) sağlam;
-
Akıl, ilim, irfan, fen, iman,
vicdan, basiret ve beka ile hareket eden;
-
Vicdanının sesini dinleyen,
bilinci pusulanın ibresi gibi “asla” istikametini şaşmayan;
-
Yerini bilen ve onu,
hakkıyla-lâyıkıyla dolduran;
-
İşini bilen ve onu severek,
isteyerek, ehliyet, liyakat ve sorumluluk bilinciyle yapan;
-
Alnının akı, gözünün nuru,
aklı, ilmi ve bileğinin gücü ile çalışan, çalışmaktan asla
kaçmayan, bıkmayan, yılmayan, yıkılmayan, usanmayan;
-
Mutlak surette ve kesinlikle
helâl kazanan, kazandığı ile yetinen, fakirlikten utanmayan;
-
Kumar borcu, diyet borcu,
namus borcu olmayan;
-
Hiçbir güçlük, baskı ve
dayatma karşısında eğilmeyen, bükülmeyen;
-
İnsanlık,
inanç ve ahlâk dışı bir “hayvan altı, domuzluk huyu olan”
rüşvet, iltimas, ayırma, kayırma, hırsızlık, yolsuzluk ve
suiistimale asla tevessül etmeyen; Eş’ine, dostuna, akraba,
yoldaş ve soydaşına “devlet ve millet” malını, mesul makam,
hak ve imkânını peşkeş çekmeyecek kadar iffet, onur, şahsiyet,
haysiyet, erdem, feraset ve basiret sahibi;
-
Kardeşe, yoldaşa, yandaşa
değil;
-
Tam bir eşitlik, sorumluluk,
hakkaniyet ve adaletle millin tamamına hizmet eden;
-
Satılık olmayan; namuslu,
dürüst, ilkeli-onurlu, sorumlu, çalışkan, demokrat, laik..,
-
Cesur olduğunu haykırmadan
cesur olan;
-
Gösteriş, riya ve alâyişten
uzak ‘gece-gündüz demeden’ çalışan, üreten; Milletin işçi ve
memurlarını “namus, onur ve sorumlulukla çalıştıran”, "cesaret
fazilet'tir" diyen;
-
Her daim halkla istişare eden;
Ortak akıl, demokrasi, doğruluk, dürüstlük, hakikat ve
adalette uzlaşma kültürünü yaşayan, az konuşmayı, çok
çalışmayı ve özellikle dinlemeyi bilen;
-
Son kuruşuna kadar helal
kazanacak, sadece kazandığını yiyecek ve yalnızca parasını
ödeyebildiğini yiyip giyecek; İcabında cesaret ve kararlılıkla
"hayır" demekten çekinmeyecek ve “ona gücüm yetmez" tarzında,
açıkça cevap vermekten utanmayacak;
-
Milli ilkeler ve Türk
inkılâbını tam bir sadakat, namuskârlık; Onur-erdem,
sorumluluk ve dürüstlükle uygulayacak;
-
Daima haklı, iyi-doğru, masum
ve mazlumun yanında yer alacak; “AB”yi Türkiye’den kovacak,
gerektiğinde; haksızdan, yolsuzdan, hırsızdan ve mücrimlerden
hesap soracak,"iyi insan, ilkeli, onurlu, sorumlu,
namuslu-dürüst;
-
Devlet idaresinde millet
iradesini hâkim kılacak;
-
Tam bir medeni (ilmi) cesaret,
yüreklilik, inanç ve bilinçle “yeter, söz milletindir!..”
diyebilecek formasyon, siyasi-insani, ilmi kalite, demokrasi
ahlâkı, uzlaşma kültürü sahibi;
-
Umur-devletten, adam gibi bir
adam varsa eğer, çıksın artık meydana!
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa TURAN |
Mustafa TURAN Hayat Hikayesi
|
ZIKKIMIN KÖKÜNÜ İÇ
Toplumda sigara içenlerin
sayısı maalesef hızla artıyor. İçme yaşı da düşüyor.
Vatandaşları zararlı alışkanlıklardan korumak anayasa
gereğidir. Bu amaçla alınan tedbirleri ve takibini
memnuniyetle müşahede ediyoruz. Batı dünyası bu tehlikeyi
çok önceden görmüş olmalı ki, vatandaşlarını koruyacak
tedbirleri de alması sonucu sigara içenlerin oranı son
yıllarda gözle görülür biçimde azalmış. ABD’de sigara
içenlerin III. sınıf vatandaş kabul edildiği ve sığır
çobanlarıyla eşdeğer görüldüğü anlatılıyor.
-
Sigara insan sağlığını bozuyor
ve içinde 3 binden fazla zararlı madde içeriyor. Boyu 2 metre,
yaprakları da 70 cm olan tütün bitkisine, avanak otu da
deniyor. Bu bitkiyi İspanyollar keşifler sırasında Amerika’dan
getirmişler. Avrupa’da 1560’larda, bizde de bundan yarım asır
sonra yaygınlaşmaya başlıyor. Ancak bizde, zararlı olduğundan
ziyade dine aykırılığından dolayı bir asra yakın tartışılmış
ve yasaklanmıştır. Hatta zaman zaman içenlere ölüm cezası dahi
verilmiştir.1874 yılından sonra yurt içinde üretimi serbest
bırakılmıştır. Önceleri elle sarılırken,1860 lı yıllardan
itibaren makinalarda sarılmaya başlanmıştır.
-
Sırf sigaradan her yıl dünyada
30 milyon civarında insan hayatını kaybetmektedir. Akciğer ve
gırtlak kanseri ile damar tıkanıklıklarının % 90’ı sigaradan
kaynaklanıyor. Kadınların düşük yapma oranının da % 80’i yine
bu yüzden oluyor. WHO (Dünya Sağlık Örgütü) verilerine göre
yanmakta olan sigara dumanında 4 binden fazla kimyasal bileşik
bulunuyor. Günde bir paket sigara içenin kansere yakalanma
riski % 58,1 seviyesinde görülüyor. Orman yangınlarının % 70’i
bu yüzden çıkıyor. Günde bir paket sigara yerine bir kitap
alsa bir insan, elli senede 20 bin kitaptan meydana gelen dev
bir kütüphane oluşturabiliyor. İçilen her sigara, ömrü 11
dakika, ortalama ömrü ise 12 yıl kısaltıyor.
-
Daha sayfalarca sigaranın
zararlarını ekonomik ve sağlık açısından açıklamak mümkündür.
Öyleyse bu zıkkımı içmek için, bir insanın aklını peynir
ekmekle yemesi lazım. İşin garip tarafı bu zıkkımı, bu konuda
topluma örnek ve önder olmaları gereken çoğu öğretmenler ve
doktorlar içiyor. Ben aslında ağzında sigara gördüğüm seviyesi
ne olursa olsun her insana (kavram bulmakta zorlanıyorum ama)
ibretle bakıp acıyorum. İradesine hâkim olamayan zayıf bir
karakter portresi çiziyorum beynimde. Allah akıl, fikir
versin diye dua etmeyi de ihmal etmiyorum. Tüm seminer ve
konferanslarımda da bir yolunu bularak parantez içinde bu
zıkkımın zararlarına dikkat çekiyorum.
-
Bizim Fahri bu konuda daha da
katı. “Sigara içen babam dahi olsa evimden ve odamdan
kovarım.” sözü ona ait.
-
Evde salona bir pano halinde
astım. “ Bu evde bir gün sigara içilir. Bir gün içilmez. Bu
gün içilmeyen gündür. Sigara içmediğiniz için teşekkür
ederim.” Tabi her gün bu gün olduğu için, bu kibar hatırlatma
her zaman için geçerlidir. Ama neredeeeeee? Başta akrabalar bu
yasağa uymuyor. Bu kez çocuklara tembih ettim. Özel kül
tablalarını getirin. Edremit’ten aldığım içi yazılı ve çok
manalıları var. Mesela “ZIKKIMIN KÖKÜNÜ İÇ” bunlardan biri.
Ama işi pişkinliğe vurmaları insanı çıldırtıyor. Misafir
oldukları için de bir şey söyleyemiyorum. Aslında ailece
misafiri çok sevdiğimiz halde, Vallahi bu durumlarda acaba ne
zaman gidecek diye sabırsızlanıyorum. Allah aşkına sizin süfli
bir zevkiniz uğruna çoluk çocukla dolu kalabalık bir ortamın
havasını bozmaya ve onları zehirlemeye ne hakkınız var?
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Atilla ALPAY |
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi |
- SEVGİLİLER GÜNÜYDÜ
-
Bu tür-sevgililer günü vb
gibi- günler ne yazık ki istilacı ve barbar Avrupa kavimlerinin kutladığı
st.Valentin isimli bir Hıristiyan azizinin ismine izafeten icat edilmiş
;yurdumuzda ise İstanbul Beyoğlunda esnaflık yapan gayrı Müslimler
tarafından geliştirilerek kültürümüze zorla oturtulmuştur.
-
Bu geleneğin ve adetin
hedef kitlesi ; sayıları Irak ve Afganistan nüfusu kadar yani 28 milyonluk
dev bir topluluk olan ve yaşları 1-17 arası olan sevgili
yavrularımızdır.Bu çocuklarımızın hayata atılıp para kazanmalarına henüz
uzun yıllar vardır.Fakat ceplerinde sevgililerine belki de en pahalı
hediyeyi alacak kadar da çok paraları her zaman bulunmaktadır.Paraları
yoksa kredi kartları, o da yoksa onları çok seven büyükbabaları ve
büyükanneleri de mutlaka ihtiyaçlarını karşılayacaklardır.
-
Diğer yanda milyonlarca
esnaf ta vitrinler süsleyip ,afişler hazırlamakta sanki bizim böyle bir
geleneğimiz varmış gibi ve bir bayram geliyormuşçasına çok para kazanmanın
derdine düşerek böyle bir furyaya her yıl mutlaka katılmaktadırlar.
-
Kendilerine sorsalar
hiçbir zaman yolunda gitmeyen işleri belki böyle bir gün vesilesiyle bir an
olsun canlanacak ve nakit sıkıntıları gidecek ve o gün için rahat nefes
alacaklardır.
-
Bazı tv kanalları
mikrofonlarını İstanbul'un mutlu azınlığına, gayrı meşru yaşamaktan
utanmayan sanatçı bozuntularına ve ahlaksız insanlarına uzatıp saatlerce
röportaj yapacak ; kimin kime hangi haram kazançlarıyla ne marka otomobil
aldıklarını öğrenmeye ve bu müstesna günü (!) nasıl kutladıklarını bilmeye
çalışacaklardır.
-
Aziz şehrimizin de bütün
kafeteryalarında sigara dumanları içerisinde boğulmalarına aldırmadan oturup
baba parası ve burslarını yemeye çalışan sevgili üniversite gençlerimiz ;
karşılarındaki sevgililerine ilanı aşk etmeye çalışacak ve böylece bu
mübarek günü(!) idrak etmeye çabalıyacaklardır.
-
Birde bunun tersini
düşünelim. Bizim olmayan böyle bir gelenek yerine hristiyan Avrupa
ülkelerinin veya amerikanın bir şeker bayramını, bir hıdrellezi, bir aşura
gününü, bir üç aylarımızı veya buna benzer bizim için kutsal ve önemli olan
bir adetimizi benimsemesi mümkün müdür ? Hatta oraların ahalalisi bu
vesileler ile birbirlerine hediyeler alsınlar, kutlasınlar veya bir şeyler
yapsınlar..
-
Bunu düşünmesi bile
bize mizahi gelmekte ve hemen pek çoğumuz "olur mu canım öyle şey"
demekteyiz.Ama ne yazık ki onların adetleri ve gelenekleri milli kültürümüze
öylesine oturmuş veya oturtulmuş ki tersine bile düşünmekten aciz hale
gelmişiz..
-
İnacımızda, sosyal adet ve
geleneklerimizde sevgililer günü diye bir şey yoktur.Türk milletinin
bildiği sevgili kavramının muadili "Yar"dir.Ve bu aziz millet sevmeyi de,
sevgiyi de , sevgiliyi de-egoist Avrupalıdan- çok daha iyi bilir.
- Bizde mü'min hanımlar ve erkekler önce nişanlanırlar,
sonra da evlenirler. Nikah merasimlerinden sonra İslam devletinin çekirdeği
ve temelini teşkil eden kutsal aile birliği de böylece kurulmuş olur.
-
Böyle "aradakalmış"
gayrımeşru ilişkiler bize tv dizilerimizin ve avrupanın hediyesidir.(Eski
Yeşilçam filmlerindeki konular bile bugünkülerin yanında –vallahi-masum
kalmaktaydı.) Bakıyorum da bizim gibi fakir taşra muharrirlerinden ve birkaç
bin basan bazı muhafazakar ceridelerinden başka buna tavır koyan hiç kimse
yok.
-
On bakanlık bütçesi kadar
zengin ve kalabalık olan Diyanet işyeri bir çabanın içine giremez mi; eğitim
sendikaları,Müslüman işadamları ve bizim gibi düşünen insanlar basın
bültenleri de mi yayınlayamazlar,hiç mi kimsenin söyleyecek bir sözü yok…
-
Tanzimattan sonrada biz
bu filmleri görmedik mi,yüzeli yıl süren seferberlikler,iki milyon şehid,
koca bir hilafet ve saltanat ülkesini, bir Devlet-i Ali' yi hep bu kafirlere
benzeme illeti yüzünden kaybetmedik mi ..
-
İki tane karanfil , bir
tane gülün , ucuzluk pazarından alınmış masum bir hediye'nin ucu sefalete,
zillete, perişanlığa, esarete ve oradan da cehenneme gider genç beyler ve
hanımlar,hatta bir kısım esnaf arkadaşlar…
-
Unutanlara dün
Bulgar,Moskof ve Ermeni mezalimlerini bugün de,Bosnayı ; Çeçenistanı,
Afganistanı,hatta hatta acı vatandaki Solingenleri, daha yerdeki kanları
kurumamış Gazze' deki şehitleri hatırlatırım.
-
Sevgililer günü diye bir
şeyi kutlayan herkesi, üç kuruş kazanacağız diye bu kültür yozlaşmasına
çanak tutan bir kısım esnafı ve bize karşı çıkan herkesi de şiddetle
protesto ediyorum.
-
Allah CC cümlesine
hidayet,şuur ve izan versin.
Saygılarımla!
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
|
- DR. FARUK FAİK KÖPRÜLÜ’NÜN “CANIM KERKÜK”Ü
-
İnsanlar doğup büyüdükleri yerle, yerlerle
ilgili duygularını dile getirirken sayfa ve sütunlara aktarırken, değişik
duygular içine girerler. Doğruluk, netlik içindeki görüntüleriyle dile
getirirler, görüşlerini ortaya koyarlar.
-
Dr. Faruk Faik Köprülü, Kerkük’ten sesleniyor.
Burada yaşıyor. Eğitimci, şair ve yazar. “Canım Kerkük” adlı bir şiiri var
elimizde.
-
Dokuz bölümden meydana gelen bu şiirin ilk üç
dörtlüğünü, bir başka yazımın sonunda yer vermiştim. Şimdi bu üç bölümün
dışında yer alan “Canım Kerkük” şiirinin mısraları arasında gezmek istiyorum
efendim:
-
- CANIM KERKÜK (devamı)
-
Dr. Faruk Faik Köprülü, Kerkük’ün şehirlerin
ziyneti, dedelerin kalası, olduğundan sözettikten, “Canım Kerkük iman ettim
kur’an a” dedikten sonra, devam ediyor. Anılan şiirin iki bölümü:
- - Canım Kerkük karaaltun bulağı,
- Nurun saçır yakın eyler ırağı,
- Kervancılar misafirler durağı,
- Yeryüzünde cennet varsa tek sensin,
- Sen sultansın, sen ağasın sen beksin.
-
- Canım Kerkük gürgürbaba nurusun,
- Madenlerin yakutusun durusun,
- Can evimizin perisisin hurusun,
- Sevinç sende, kerem sende, sen sende,
- Türk dünyasın toplayan destan sende.
-
-
Kerkük’ü yıldırımların çakışı, karlı,
yağmurların yağışı, kızıl güllerin kış karnında çıkışı, hep Dr. Faruk
Köprülü’yü yüreğinden yaralar. Her şey Kerkük içindir. Kerkük sevgisinin dalga
dalga dağılışı, Kazakistan, Taşkent ve Türkistan’da, Türk dünyasında
yaşanışıdır arzu arzu düğümlenen. Sonra;
- - Sen ey tutsak güvercinler kabını
- Kilitleme güneş kokan kapını,
- Sende renk, süs, bilim, sanat, tapını,
- Yurtseverlik, efendilik, sendedir,
- Dost severlik, beraberlik sendedir.
-
- Senin için yeşillenir emeğim,
- Gün doğmadan doğar gönül çiçeğim,
- Sen ey köyüm, suyum, şehrim, meleğim,
- Türklüğüm olmuş başım belası,
- Ey Irak’ın ikincisi Kerbelası...
-
-
Türklüğün insanın başının belası olması,
Şemsettin Küzeci’nin dediği gibi “Suçum Türk Olmak”tır sözündeki, gerçeğinde
olduğu gibi, Türk olmanın, Türklüğün insanlar için sıkıntılar vermesi ne kadar
üzücü, düşündürücü değil mi?
-
- İsa KAYACAN AMATÖRDEN PROFESYONELE
-
İsmiyle yeni yeni karşılaştığımız şair, şaire
adaylarımız. İsimleri bilinen, yazdıkları yayınladıkları alkışlananlar...
- Ayrı ayrı değerlendiriliyor, değerlendirilmelidir.
-
- BURDUR’DAN KEZİBAN SEZER
-
Dört-beş ay önce bana bir hemşehrimiz
aracılığıyla ulaşan hemşehrimiz Keziban Sezer. Şiir denemeleri var. “Noktalama
işaretlerinden sıkıldım. Biraz da okuyucuya bırakmak düşüncesiyle, noktalamayı
bırakalım” diye yola çıkan hemşehrimin bu görüşünün doğru olmadığını sözlemek
istiyorum öncelikle. Noktalama işaretleri, şiirin-yazının dış sıvası gibidir.
Sıvası olmayan bir yerde oturmak, soğuk almamız anlamına gelmez mi?
-
Keziban Sezer’in kısa kısa şiir denemeleri
var. Bazıları özlü söz şekline daha yakın. Bunlardan; “Seni nasıl suçlamam ki/
Pembe rüyalarımda/ Mahsun-mahsun uyurken/ Hayalin acı çığlıklarıyla
uyandırdın”.
-
- Kötülerin bile/ Mutlak iyi bir kapısı
vardır/Arayıp görebilirsen/Senden bahtiyarı yoktur/Bütün iyi kapıların/
Şifresini çözebilirsen...
-
- Mevsimlerden kışı sevdim/ Beyazı sevmedim
ama/ Karı sevdim.
-
- Toprağı sevmedim ama/ Yaşamak geçiciydi/
Ölümü sevdim...
-
Keziban Sezer hemşehrim, öncelikle çokca şiir
kitabı okumalı, mısraların nasıl yan yana getirildiğini, mısraların
bütünlüğüyle şiirin nasıl tamamlandığını, şekillendiğini görmelidir.
-
- FATMA UÇARLAR’DAN
- Fatma Uçarlar, yıllarca Burdur’da görev yaptı. Sonra Isparta’ya naklen-tayinen
geçti. Burdur’da çalıştığı yollarda, 06 Haziran 2004 tarihinde bendenizle
ilgili bir şiir yazmış, beni Akrostiş olarak anlatmış. Teşekkürlerimi
yineleyerek bu şiiri aşağıya alıyorum efendim.
-
- Akrostiş -İSA KAYACAN
- İlim edinme sevdası,
- Sarınca her yanını,
- Ankara olmuş mekanı.
-
- Kaya gibi direnmiş,
- Arsızların, riyakârların karşısında,
- Yazarak almış gıdasın kana kana,
- Anayurdun dışına taşmış adı,
- Can olmuş Burdur’a Azerbaycan’a
- Adını duyurmuş ilinin, dört bir yana,
- Nebisi matbaanın denmiş, O’nun adına.
-
- Yazımızın üçüncü bölümündeki isim ve imza, yine Isparta ilimizden efendim:
-
- ÖLÜM YAKIN
- Isparta ilimiz merkezinde yaşayan Zeki Çelik “Ölüm Yakın” şiirinde, ölümün
insana yakınlığı üzerinde duruyor ve beş dörtlükten meydana gelen şiirinin bir
dörtlüğünde şöyle sesleniyor:
-
- - Makam mertebe dinlemez,
- Parayla kimse önlemez,
- Müslüman yalan söylemez,
- Ölüm her insana yakındır...
-
- Sağlıklı ve başarılı bir yaşam diliyorum efendim.
-
- GÜNÜN HABERLERİ:
- 1. Ankara-Türkocağı binasından kaldırılan “Türkocağı” yazısı
tepkiler üzerine bina girişindeki yerini (yeniden) aldı.
- 2. Burdurlu iş adamı Mehmet Cadıl, ”krizle başa çıkabilmek
için, ticaret erbabı ve şirketler ileriyi görerek ticaretine yön
vermelidirler” dedi.
- 3. Bakılan değil, okunan gazete “Yenisöke Gazetesi” 4 bin 478.
sayısıyla 16. yayın yılına merhaba dedi.
-
4. İyinin, güzelin, doğrunun yanında olan, yazarlarının sayısı
değişik zamanlarda 52’ye ulaşan “Sorgun Postası Gazetesi” bin 877. ci
sayısıyla 29. yayın yılına girdi.
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
BARBUNYA FASULYESİ
1 Çay Bardağı Zeytinyağı ;Yarım kilo barbunya
Büyük Baş Kuru soğan ;1 yemek kaşığı salça
4 Adet orta boy havuç ;İstenildiği kadar tuz
1 limon
Barbunyalar güzelce yıkanarak süzülür ve
tencerede suda haşlanır. Haşlanan barbunya süzülür. Bir
tencereye zeytinyağı konularak soğan soyularak doğranır
tencereye konularak tencere ateşe konur soğan ölene kadar
kızartılır. Salça konulur ve karıştırılır. Havuçlar daha
önceden kazınarak ucu ve arkası kesilir ve yıkanır halka
şeklinde doğranır. Kızaran ve salça konulalar yağın içine
atılır ve haşlanan bu karışımın içerisine doğranmış havuç ve
haşlanmış barbunya fasulye ilave edilerek istenildiği kadar da
tuz ilave edilir. Bir miktar yağ ile haşlanan barbunya
fasulyenin üzeri kapatılana kadar sıcak su konularak kapağı
kapatılır. Kısık ateşte bir miktar piştikten sonra suyu çekti
ise bir miktar daha kaynar su ilave edilir. Pişen Barbunya
fasulyesi alınarak soğumaya bırakılır. Soğuyan barbunya
fasulyesi tabaklara konularak bir miktar limon sıkılır ve
üzerine de maydanoz ile süslenerek servis yapılır.
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Muhsin AKTAŞ |
Muhsin AKTAŞ Hayat Hikayesi |
- ANADOLU’M
- Binlerce yiğidin bağrında gizli
- Sıralanmış dağlar nazlımı nazlı
- Âşıklar ozanlar elleri sazlı
- Yanlarına beni sal Anadolu’m
-
- Pir Sultan Abdallar Yunus’u veli
- Özünü dokumuş erenler eli
- Tevazuu görsen sanırsın deli
- Dergâhına beni al Anadolu’m
-
- Mevlana’dan edep öğrendi yurdum
- Karacaoğlan’dan cesaret gördüm
- Gece gündüz senle hayaller kurdum
- Sorma yüreğime dal Anadolu’m
-
- Tarlanda çalışır gelini kızı
- Yaylada meleşir koyun ve kuzu
- Gurbet elde hasret yürekte sızı
- Gururla gönlümde kal Anadolu’m
-
- Al bayrak gönünde asılı dursun
- Gözü olan hain bakıp kudursun
- Bir yanda memolar bir yanda Dursun
- Cümlemize vatan ol Anadolu’m
- Türk, Türkmen, Yörükler, bir tarafta Laz
- Kürt, Arap, Arnavut diğeri Çerkez
- Kardeşçe yaşarız kimlik fark etmez
- Kalplerde tutuştuk gel Anadolu’m
-
- Halkın kurban olur dağ ve taşına
- Mevla’m dert vermesin vakur başına
- MİZABİ can verir damla yaşına
- Asma nur yüzünü gül Anadolu’m
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA Hayat Hikayesi |
-
HORTUMCU
- İktidara gelip bir af çıkardı
- Yasa ile yasa deldi hortumcu
- Artık kuvvetli ya kimi takardı
- Memleket bir anda doldu hortumcum
-
- Herkes gibi gördü halkı koyunca
- Fırsat çıktı bir kez yaşam boyunca
- İtibarı arttı banka soyunca
- Hapis yattı maaş aldı hortumcu
-
- Kin besledi çıkarına değene
- Kötü şöhret oldu yeni doğana
- Kendi bankasını soyup soğana
- Çevirdi parayı çaldı hortumcu
-
- Açıklardan bin bir çıkar türeden
- Anlat desen bin su gelir dereden
- Yat, kat alır kimse bilmez nereden
- Bu kadar parayı buldu hortumcu
-
- Arsız yaşayarak fakirce gülüp
- Örfünden adeti sinsice alıp
- Yardım dağıtarak daha çok çalıp
- Halkın arasına daldı hortumcu
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
|
Paşa ÇETEN |
Paşa ÇETEN Hayat Hikayesi
|
-
HİCRET
-
Canlar köprüdür,ömürler köprü
-
Bir
hüzün geçer,bir dolu neş’e
-
Bir
bizi aldatır bulutların güzelliği,
-
Bir
hâyal uğruna delikanlıyız...
-
-
Örümcek ağına takılan bu şehir,
-
Söylen hangi dipçik kurtarır,
-
Bir
bizim ezgimiz dolanır gökyüzünü,
-
Ağıtlar dikenli,teller mızrabımız...
-
-
Bir
sabah omuzlarımızda güneş.
-
Sıradağlar gibi yürürüz,
-
Korkumuz yeller,uykumuz sellere,
-
Kırılmış artık can kafesimiz...
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!
|
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
1 |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL
yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
1 |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
158 SAYI 25 Nisan 2012 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız! |