|
YIL 12
SAYI 135 25 Mayıs 2010 |
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL 557 YIL ÖNCE 29 MAYIS
-
Mustafa Nevruz SINACI DEMOKRASİ, ADALET VE MEDENİ SİYASET
-
Mahmut Selim GÜRSEL DÜNYA DÖNÜYOR
-
Atilla ALPAY YEŞİLAY’IN İSKİLİP ÇIKARTMASI
-
Ahmet CANBABA UMUTLARIN ÖTESİ VE TÜLAY SARAYKÖYLÜ
-
İsa KAYACAN ESKİMEYEN ŞİİRLER
-
Mustafa Nevruz SINACI KKTC SEMPOZYUMU HAKKINDA
-
Sakin KARAKAŞ YEŞİL BOYALI BİBER
-
Hamit HANCI ÇOCUK SUÇLULUĞUNA ÇOK BİLİMLİ BAKIŞ SEMPOZYUMU
-
Selma GÜRSEL MADIMAK
-
Abidin ÇETİN HABERİM YOK
-
Rıza KANDAMİR GELİN
-
Muhsin AKTAŞ PİNOKYO BEYLER
-
Mehmet KARADAĞ GÖR HACI BEKTAŞ
-
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
557 YIL ÖNCE 29 MAYIS
-
İstanbul’un fethi çok önemli sonuçları bulunmaktadır.
-
Fatih
Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinden sonra Batıdaki
hâkimiyetini, sınırların genişlemesi, Son din İslam’ı en uzak
yerlere kadar yaymak ve Hıristiyan birliğini bozmak amacıyla
Avrupa üzerine birçok seferler düzenledi. Sırbistan Krallığı
ortadan kaldırıldı, sancağımız haline getirildi. Mora
fethedildi, Eflak eyalet yapıldı, Bosna tekrar Osmanlı
hâkimiyetine alındı, Arnavutluk ele geçirildi. 16 yıl süren
Osmanlı-Venedik Deniz Savaşları sonunda Venedik barış imzalamayı
kabul etti. İtalya’ya yapılan sefer sırasında Roma’nın fethi
açısından çok önemli bir merkez olan Otranto fethedildi ancak
şaibeli ve bu güne kadar da gerçek sebebi bulunamayan Fatih
Sultan Mehmet’ in vefatı üzerine kaybedildi.
-
Bin
yıllık Bizans İmparatorluğuna son verildi, Doğu Roma
İmparatorluğu olarak da bilinen son yeri İstanbul’un alınması
ile tarihe karıştı. Venedik ve Ceneviz ticareti eski şaasını
bulamadı. Dünya’da derebeylik sistemi çözülmeye başladı. Fatih
Sultan Mehmet’in emri üzerine İstanbul kalmak istemeyen Bizanslı
aydınlar Avrupa’da Reform hareketlerinin başlaması sayılan
Rönesans hareketleri başları ve Ortaçağ kapanmış, yeniçağ
başlamış oldu.
-
Osmanlı toprakları arasında sürekli sorun çıkaran bir fitne
yuvası olan Bizans ortadan kalktı. Osmanlı Devleti’nin başkenti
Edirne’den İstanbul’a getirildi. Osmanlı İmparatorluğu toprak
bütünlüğü sağlandı. Osmanlı’nın Anadolu-Rumeli geçişi
kolaylaştı. Karadeniz-Akdeniz deniz ticaret yolunun denetimi
Osmanlılara geçti. Osmanlı Devleti İslam dünyasında itibara
kavuştu ve Osmanlı Devleti yükselme dönemine girmiş oldu.
-
557
yıl önce bizlerin ataları bu önemli tarihi işlevi yaptılar.
Bizler ne yazık ki artık bu büyük olayı gençlere ve geleceğin
mirasçılarına hatırlatmayı cılız bir etkinlikle geçiştirmeye
çalışıyoruz
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
- DEMOKRASİ, ADALET VE MEDENİ SİYASET
-
Demokrasi yönünden bilimsel (ilmi) disiplinin
mutlak gereği ‘muğlâk değil’ mutlak kuvvetler ayrılığı ilkesidir. Ya, 1924
(1928) anayasasında olduğu gibi TBMM şahsında bütün (mündemiç) kuvvetler
birliği veya ‘Yasama, Yürütme ve Yargı’ olmak üzere birbirinden tam bağımsız
kuvvetler ayrılığı esastır. Bugün ülkemizde olduğu gibi ‘ikisinin ortası’
yoktur.
-
Türkiye hariç dünyanın her devletinde
‘savcılar’ vardır. Türkiye’de ise ‘milli devletin doğal bir gereği olarak’
Cumhuriyet (millet) savcıları. Bu çok anlamlı bir uygulama olup; Cumhuriyet
savcıları adalet ve hukuku, her hangi bir erk yahut hükümet adına değil,
doğrudan ‘halk adına’ yürütmekle memur ve mükelleftir. Bu nedenle hukukta
‘meşhut suç’ denilen ‘kişisel şikâyet ve takibe bağlı haller dışında’ hiçbir
istisnası olmadan (Cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, her derece ve düzey memur
dâhil) icabı halinde her kesin ve her kurumun üstüne gidebilir, re’sen
soruşturma açabilir ve dava ikame edebilir. Eğer uygulamada bu yoksa, ortada
adalet, hukuk, yargı veya demokrasi de yoktur!..
-
Cumhuriyet Savcıları ve Hâkimler ‘millet
adına’ iş görür.
-
Millet adına iş gören Yargı erk’i, ya
Yasama-ya (TBMM’ne) bağlıdır veya siyasetten arınmış yüksek mahkeme (örneğin
Anayasa Mahkemesi) nezdinde temsil ve ilzam olunur. Her ne şekil ve surette
olursa olsun hukuk devletlerinde ‘milletvekillerinin kürsü masuniyeti’ hariç
dokunulmazlık, ayrıcalık ve imtiyaz yoktur. Varlığı da asla kabul edilebilir
değildir.
-
İşte, Türk medeniyetinin binlerce yıllık
mazisinden intikal ve Proto Türklerden grek (eski Yunan’a) ‘demokrasi’ adıyla
tahvil eden (dönüşen) ‘Medeni Siyaset’ sisteminin aslı ve esası budur. Medeni
siyaset asırlar içinde nizam-ı âlemi oluşturan vahiyle tahkim edilmiştir. Bu
nedenle ahlâken yükseklik, bilgelik ve olgunluk rejimidir. Madde ve manâ
barışı, olgunluk ve dinginlik (kâmil insan ve şüra) bağlamında, Türk
milleti’nin öz yapısında hayat bulan ve gelişen bu sistem insanlık âleminin en
büyük eseridir. Eser’in, ‘insanlık idealini’ ortak payda kabul eden
atalarımızca değil de; İnsanlık düşmanlığıyla maruf Greklerce sahiplenilmesi
sinsi bir kurnazlık, kıskançlık, haset, ‘emperyalist emeller doğrultusunda’
yozlaştırma, çürütme ve dejenere etme amaçlıdır. Rum-Yunan tarihi bunu
belgeleyen binlerce vakıa ile doludur.
-
Bu eser, hikmet ve mütekâmil medeni siyaset
rejimi dolayısıyla olmalıdır ki, İslâm’da ve Kur’anda herhangi bir siyasi
sistem vazedilmemiştir. On emirden ibaret Tevrat ve taklit ve tahrif edili
‘muharref’ İncillerde de özgün bir siyaset öğretisi, tavsiye ve öngörüsü
yoktur.(Bu nedenle dini siyaset veya ticatere alet etmek lâikliğe aykırı ve
bütünüyle insanlık dışıdır)
-
Türkiye Cumhuriyeti olarak kalkınmak,
gelişmek, yükselmek ve Atatürk' ün gösterdiği muasır medeniyet seviyesini
aşmak, modern bilim ve ileri-yüksek teknolojinin nimetlerine ulaşmak, ancak ve
sadece; Evrensel norm, standart ve kriterlerde bütün kurum ve kuruluşları ile
teşekkül ve tekemmül etmiş "katılımcı ve çoğulcu demokrasinin” (yukarda
açıklanan) medeni siyaset ve gerçek hukuk devletinin yaşam boyutuna geçmesi
ile mümkündür.
-
Zira insani boyut ve bilinç toplumuna ancak ve
sadece gerçek bir demokrasi idaresi ile ulaşmak ve bu yolla birinci sınıf bir
devlet olmak mümkündür. Kaldı ki, yüksek basiret, deha ve bekasıyla bunu
gören, anlayan ve kavrayan, ülkemiz ve insanımızı ilk kez demokrasi ile
buluşturan Atatürk'ün en çok istediği, kendini adadığı ve arzuladığı ideali
geleneksel medeni siyaset ve demokrasi yoludur. Şimdi ülkemizin Cumhuriyet ve
demokrasi (söylem bazında olsa bile) üzere bulunmasının da ana nedeni budur.
Bu nedenle demokrasi:
-
"İnsanlık ideali, insanca yaşam ve bilinç
toplumunun temel kaynağı ve dayanağıdır", "Bireysel sorumluluk ve hukukun
üstünlük ve önceliği" noktasından ve "Kanunlar anayasaya, anayasalar da
insan’a aykırı olamaz", "Cumhuriyet-Demokrasi ve Lâiklik ayrılmaz, sarsılmaz
ve vazgeçilmez bir bütündür" gerçeği, siyaset bilimi ve disiplin ilkesinden
hareketle; "bütün medeni toplumların mutabık kaldığı, insan hakları, adalet ve
hukuk üstünlüğünün esas alındığı kurallar bütünüdür" ilkesi dahilinde gerekli
değişim, dönüşüm ve düzenleme yapısal reformlar süratle hayata geçirilmek
zorundadır. Eğer hükümet, sözde değil, öz’de demokrat ise tabii!..
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
DÜNYA DÖNÜYOR
- Bu günlerde ülkemizde bir sürü gündemle bizleri meşgul ediyorlar.
- Yeni Ceza Kanununun tartışılması, eksik ve fazlalıklarının halka
arzı!
- Bunların başında Hıristiyanlık propagandalarının daha geniş ve
serbestlikle yapılması!
-
İbadet
özgürlüğünü fırsat bilerek faaliyetler artıyor. Başka bir niyet aranmasa;
insanlarımızı bilinçlendiriyorlar diyebilirsiniz. Bu faaliyetlerin arkasında
bazı gençlerimizin ve dini bilgileri zayıf olanların din değiştirmeleri de
gayet tabiidir. Bizlerin bu pozisyonda olan gençlere dinini ve imanını
öğreterek her şeyin para olmadığını ve para içinde din değiştirmelerinin
önlenmeleri gereklidir.
- Şu sırada gündemin başka bir konusu da ülkemizin AT girme çabaları
ile birlikte ülkemizin yararına pek çok tavizin verildiğini görmek bizleri
üzmektedir. Bu taviz verdiğimiz ülkelerden bizlere ne gibi yardımlar
geleceğini bilemiyorum. Çünkü Avrupa ülkelerinin şu sırada işsizlik krizleri
patlama noktasına gelmiş olup, bizim ülkemizin insanlarının Avrupa’da dolaşma
serbestliğinin verilmemesinin esas sebebinin bu olduğunu hepimizin bildiğini
zannediyorum. Ayrıca Avrupa’nın ekonomik olarak birlikteliğinde de
zedelenmelerin gözlendiğini sağır sultanların bile duyduğunu burada yazmam
bile abesle iştigalden başka bir şey değil mi?
-
Ülkemizin problemlerini başında olan PKK ise içte ve dışta bulunan
yardakçıları ile gündemini sürdürmekti. Mehmetçik onlara gereken dersleri
vermekte gecikmemekle beraber, bünyesinden tek tük de olsa ŞEHİT ve GAZİ
vererek ana ve babalar ile milletimize üzüntü vermektedir. Bu bataklık
kurutulmadıkça daha pek çok TÜRK ANASI ağlayacaktır. Bu işleri birilerine
danışarak değil kendi bünyemizde halletmeliyiz. Bizim ülkemizin bu bataklığı
kurutacak ekipmanları ziyadesi ile bulunmaktadır.
- Bazı dünya ülkelerinin ise ASALA yandaşlarının tek taraflı
bilgileri ile Sözde Ermeni problemini incelemeden ve cahilce kararlarla bu
konuyu tanıdıklarını ve bu konu hakkında kanunlar ve abideler yaptıkları
malumdur. Bu ülkelere karşıda bizde onların geçmişlerinde yaptıkları soy
kırımları ve katliamları tanıtan abideler yapmamız bize kaça mal olur ? İnanın
bu abideleri yurttaşlarımız veya mahalli idarelerimiz seve seve yaparlar.
Karşı misilleme olmadan bu kararları alt etmemiz mümkün olamaz. Bu soğuk
savaşın bir kolu olan karşı propaganda yapılması gereklidir. Bizler bunları
sözlerken, bizleri idare edenlerin çekimser kalmaları bizleri üzmektedir.
- Ülkemizin genel görünümündeki gündem dışında ilimizin
problemlerinden birkaçını da anmak istiyorum:
-
Çorum’da yapılan konuşmalar ve toplantılar da yine Türk Bayrağı
yasaklarına riayet edilmemektedir. Bu ihmal o toplantılarda bulunan devlet
yetkilileri tarafından da görmemezlikten gelinmektedir. Çorum’da geçen ay
televizyonlardan yayınlanan bir kurumun haftası kutlamasında konuşma kürsüsüne
Türk Bayrağı dolanmıştı. Benim bildiğim Bayrak Kanununun: “ Yasaklar Madde
26-Bayrak, yırtık, sökük, yamalı, delik, kirli, soluk, buruşuk olarak veya
taşıdığı manevi değeri zedeleyecek biçimde kullanılamaz; 21 inci madde
hükümleri dışında, ne maksatla olursa olsun, örtü olarak serilemez; oturulan
veya ayakla basılan yerlere konulamaz; elbise ve üniforma olarak giyilemez. Bu
yerlere, masalara, kürsülere vb. eşya üzerine Bayrağın sekli yapılamaz.
-
Hiç bir
siyasi parti, kuruluş, dernek, vakıf tarafından amblem, flama, sembol ve
benzerlerinin ön ve arka yüzünde, Bayrak, esas ve fon olarak kullanılamaz.
- Bayrağa
sözle, yazıyla veya hareketle veya herhangi bir şekilde hakaret edilemez,
saygısızlıkta bulunulamaz. Bayrak yırtılamaz, yakılamaz, yere atılamaz,
gerekli itina gösterilmeden kullanılamaz.” Denmekte.
-
Bu ay ve
gelecek ay içerisinde ilimizin festival ve etkinlikler neler olacak,neler
yapılacak ? 16’tısında Tarım fuarı var. Birkaç hemşerimiz katıldı. Diğer
katılımlar dışarıdan. Birkaç tenkit edilecek şeyler var. Birincisi tamda
GÜNDÖNÜNÜ FIRTINALARI içerisine alınmış. Zaten bizim festivallerin tarihini
almaları için yazmaktan kalemimin mürekkebi kurumuştu. Sonunda festivali
gündönümü fırtınaları sonuna aldılar. İkinci tenkidim ise ziyaretçi trafiği.
Tarım Müdürlükleri, tarım kooperatiflerinin haberi var denildi. Bu birimler
zaten gelen firmaları tanıyorlar. Önemli olan avam tabakasına inebilmek! Yani
çiftçiyi bilinçlendirmek! Tanıtım olmayınca, kabahat Çorum’a kalacak.
Geldikçe fuarı gezmediler denilecek. Katılımcı firmalar bir daha gelmeye tövbe
edecekler. Bu olaydan fuar düzenleyicileri hiçte rahatsız olmuyorlar. Hisseli
kumpanya gibi, gelen ağam, gelmeyen paşam havasındalar.
-
Bir de
köylerimizin tamamı yanmakta. Bu durum acaba hiç tetkik edildi mi?
-
Bilmiyorum.
İlimizde gerçek anlamda da seracılık yapılmaya başladı.
-
Yakın
tarihte Çorum’da geçmişte olduğu gibi pek çok sera göreceğiz
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Atilla ALPAY |
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi |
-
YEŞİLAY’IN İSKİLİP ÇIKARTMASI
-
Geçtiğimiz gün altıncı defa İskilip’e giderek üç konuşma
yapan Türkiye Yeşilay Derneği Çorum Şubesi İskilip’i en
duyarlı ilçe ilan etti.
-
Gündüz öğretmenevinde öğrencilere,gece de Endüsti meslek
lisesinde halka hitabeden Türkiye Yeşilay Derneği Çorum Şubesi
Başkanı Attila Alpay; gördüğü ilgiden memnun olduğunu
belirterek şunları söyledi : “Her zaman olduğu gibi bu
seferde Endüstri Meslek Lisesi Müdürü Aziz insan ve değer
eğitimci Sn.Sabri Çiçekçi’nin daveti ve organizasyonu ile
İskilip’e geldik. Gündüz öğretmen evinde sevgili genç
İskilipli öğrencilere peş peşe iki konuşma yaptık. Gece de
Endüstri meslek Lisesi konferans salonunda yöneticilerimize
ve halka hitabettik. Gördügümüz ilgiden son derece memnunuz.
İskilip her zamanki gibi bu konuda da en duyarlı ilçemiz. Her
yıl geliyor ve öğrencilerimizi ve halkı bilgilendiriyoruz. Ne
zaman çağırsalar yine gideriz. Zaten çağırılan her yere
gidiyoruz ama daha bizi ve çalışmalarımızı önemsemeyen ve
programlarına alamayan kurumlar olabiliyor. Sigara alkol ve
uyuşturucu davası gözbebeğimiz gençlerimizin var olma davasıdır.
Bunları üretenler bizleri kandıramamaktalar. Zira hepimiz
orta yaşa erişmiş ve doktorlarımız tarafından uyarılmış,
sağlık problemleri olan insanlarız. Ama sağlıklı ve tertemiz
gençlerimiz bu konudaki bilgi eksikliklerinden ve
tecrübesizliklerinden dolayı eğitime ve bilgilendirilmeye
muhtaç bir durumdalar. Lise çağındakilerin pek çoğu sigara
ve kola bağımlısı, bu ileri yaşlara doğru başka tehlikeli
maddelere doğru tırmanabiliyor. Ülkemizde hatırı sayılır bir
sağlık bütçesi var. Bunun büyük bir kısmı madde bağımlılığı ve
onların getirdiği hastalıklar ile tedavilere harcanıyor. Geri
kalanı ise bildiğimiz sağlıksız ve dengesiz beslenmenin ve çevre
sorunlarının getirdiği hastalık türleri.
-
Milletçe hayatımızdan zararlı maddeleri çıkaralım. Bilhassa
gençlerimizi bilgilendirelim. Onlar geleceğimiz ve umudumuzdur.
Onları kimsenin zehirlemesine ve kandırmasına imkân vermeyelim.
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA Hayat Hikayesi |
-
UMUTLARIN ÖTESİ VE TÜLAY SARAYKÖYLÜ
(Bir Roman Eleştirisi)
- Sirkeci Garından
hareket eden, trendeki Almanya’ya gidecek yolcular
yerlerini alırlar ve bir Almanya serüveni başlatır ki
Tülay Sarayköylü, inanın kitabı elinizden
bırakamazsınız, bir solukta okumak istersiniz.
-
Sanıyorum ilk romanı, bunda da oldukça başarılı. Her ne
kadar mütevazılığınden, “böyle bir gurbetçi serüveni
yazacak kadar kuvvetli kalemim olmadığını biliyorum”
demesine rağmen oldukça akıcı konu ve kişileri
birleştirici bir bütünlük sağlayarak güzel bir sonla
romanını bitirmiş.
- Gurbetçilerimizin
hayatını yazarken kendiside bir gurbetçi olarak 11 yıl
Avrupa’da yaşamış biri olarak yaşamdan yansımaları
yakından gözlemlemesi neticesi böyle bir eseri
edebiyatseverlere kazandırmış.
- Umutların Ötesinde
köylerinden, şehirlerinden yaşam derdiyle anasını,
babasını, eşini, sözlüsünü geride bırakanların bir tren
yolculuğunda tanışmaları ve Almanya’daki acı, tatlı yaşam
hikayeleri güzel ve akıcı bir dille yazılmış.
- Trendeki yolculukta
tanışanların Almanya’da da yollarının kesişmeleri,
gurbetçi olarak birbirlerine sahip çıkmalarının bizlere
has bir meziyet olması çok güzel işlenmiş.
- Aşkın, sevginin,
mutluluğun, mutsuzluğun, acının, intikamın, kinin,
nefretin ve ihanetin bir oya gibi işlenerek yazıya
dökülmesi neticesi güzel bir yapıt ortaya çıkmış.
- ‘Aşk’ diyorum çünkü
Selim’in içten içe Fatma’yı sevişi, Fatma’yı önceleri bir
kardeş gibi görüp, koruyup kollaması ve sonradan
evlenmeleri.
- Faruk ve Aynur’un
herkese örnek bir evliliklerinin olması. Rafet’in
Türkiye’deki ilk göz ağrısı Hatçe’nin bir başkasıyla
evlenmiş olmasının verdiği aşk acısı neticesinde, Türk
örf ve adetlerine uymasa da bir Alman bayanla
önceleri arkadaş ve sonra kadının evlenmeden beraber
olmayı sürdürmek istemesi neticesi Rafet’in Örfümüze
uymayan bir davranıştır diyerek Beate’yi evlenmeye razı
etmesi gibi yaşam kesitlerinde Türk Alman ilişkilerine
yer vererek güzel bir konuyu romanda işlemesi ve tabiî
ki Beate’nin eski kocasıyla bir yasak aşka girişmesi
neticesi Rafet’in Alman eşini ve eski ayrıldığı Alman
kocasını öldürmesi neticesi ihaneti ve cinayeti de
romanına taşıyarak yazar Umutların Ötesi romanını
insanların belleğine yerleştirmeyi başarmıştır.
Başarmıştır diyorum çünkü, anlatımında yöresel halk
ağzını çok güzel kullanarak o ortamı adeta yaşatmıştır
okuyanına.
- Sonuç olarak yurt
dışında para kazanmaktan öte yeni başlayan ve biten
umutlarda daha birçok konuyu elbette ki yorumumda
bahsetmem mümkün değil. Ama yazar Almanya’daki sevmediği
şeyleri sıralamış Güzel cennet yurdumuza dönüş
yaptığında da Türkiye’de olmasını istemediği birçok
keşkeler ide yazmadan geçememiş.
- Keşke insanlarımız
asık suratlı olmasa, Rüşvet isteyen Gümrük memurları,
Kahveleri dolduran işsizler, yabancı plakalı arabaları
görünce içilen bir şişe gazozdan iki misli fiyat alan
aç gözlü sahtekarlar olmasa. Elektrikler, sular kesilmese,
hastanelerde uzun hasta kuyrukları olmasa.
- İşte bütün kötü
alışkanlıklarımızı bırakarak dönsek yurdumuza. Bizim
paradan çok bunlara ihtiyacımız var diyerek bitirmiş
romanını sevgili Tülay Sarayköylü
- Söke
Şairler ve Yazarlar Derneğinde bir grup şair arkadaşlarla
kendisini 2008 senesinin şubatında ziyaret ettiğimizde bana
imzalayarak verdiği romanını Ağustosta okuyup
bitirdiğimde kendisini hep kutlamak geçiyordu içimden.
Bekilli şiir etkinliğinde kendisini göremedim ama Şair
Cemal Şimşek dostumdan kendisini kutladığımı ve selam
söylememi iletmesini istemiştim. İşte bu duygu ve
düşüncelerimle Tülay Sarayköylüyü Umutların Ötesi
Yapıtından dolayı tekrar kutlar başarılarının devamını
dilerim.
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
- KKTC SEMPOZYUMU HAKKINDA
-
Bizim de bir bildiri ile temsil olunduğumuz
“KKTC’ni Koruma Derneği”nce hazırlanıp, düzenlenen “KKTC’nin Statüsü
Sempozyumu” 15 Kasım 2009 günü, çok başarılı bir organizasyon, katılım ve
yönetim bakımından fevkalâde bir şekilde tamamlandı.
-
Ben, kısmen de olsa devem eden rahatsızlığım
nedeniyle katılamadım.
-
Bundan dolayı elbette çok üzgünüm ve çok şey
kaybettiğimin farkındayım.
-
Fakat Dernek yetkilileri gönderdiğim
“bildiri”mi sunmak nezaketini gösterdiler.
- Minnettar ve müteşekkirim.
-
Başta “Milli Dava Kıbrıs” olmak üzere; “Sivil
İnisiyatif” yani, HALK tarafından “KKTC’nin hukuki statüsü ve geleceği”
yönünden belirleyici bir irade ve kararlılığın ortaya konduğu bu toplantı, her
türlü takdirin üstündedir. Bu aksiyonla büyük bir başarı ve güçlü bir iradeye
imza atılmıştır. Böylece, yıllardır süregelen oyunlar bozulmuş ve gerçekten,
kanının son damlasına kadar Türk, Kıbrıslı kardeşlerimizin sesi-soluğu,
yiğitçe haykırışı duyulmuştur.
- Umarım artık, eli kanlı, insanlıktan nasipsiz, mertlikten aciz, kahpe,
sinsi ve kurnaz ‘AB, Rum-Yunan’ ikilisi ‘birleşik Kıbrıs’, ‘iki toplum tek
devlet, kalıcı barış’ gibi Kazıklı Voyvoda (vampir) tuzakları, iğrenç yalan ve
mürai teranelerini seslendirmeye cüret ve cesaret edemeyeceklerdir. Bunun daha
bir kalleşçesi var. Sanki ortada bir sorun yaşanıyormuşçasına bu teraneleri üç
maymunlar misali ‘hayâsızca’ tekrarlayıp duran dâhili bedhahlar.
- CEMİL ÇİÇEK’İN REST’İ:
-
KKTC’nin 26. kuruluş yıldönümü töreninde
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, “Kıbrıs meselesini
Türkiye'nin AB politikasının önüne koyarak, eğer birileri 'Ya (KKTC) Kıbrıs ya
AB' diye düşünüyorlarsa Türkiye'nin tercihi, sonsuza kadar Kıbrıs Türk’ünün
yanında olacaktır. Bunu herkes iyi anlamalıdır” diye rest çekerek hükümet
görüşünü açıklaması, Türkiye açısından yerinde, olumlu ve sevindiricidir.
-
Bu, TC devleti ve RTE (AKP) hükümeti adına
“çok net bir taahhüt” ve “mutlak surette bağlayıcı” bir açıklamadır. İşbu
taahhüt aksine, AB, GKRY Rumları veya Yunanistan lehine, ada Türkleri (KKTC)
aleyhine bir adım atılması, eylem, söylem vaat veya (açık-gizli) taahhüt
eğilimine girilmesi; Cemil Çiçek’in mensup olduğu parti ve hükümetin iki
yüzlü, hain ve dış patentli olduğu anlamına gelir.
- VELEV Kİ!
-
Böyle bir emelin şu an için dahi varlığı AKP
meşruiyetini ilgaya kâfidir.
- Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, ise "Kıbrıs'ta çözüm, bizim insanlığa
yapabileceğimiz en büyük katkıdır", "Kıbrıs Türk halkı, bu güzel adayı sizinle
paylaşmaya hazırdır. Gelin, çözüm çabalarımıza siz de katkı koyun; güzel
adamızın bir dostluk ve işbirliği adası olmasını engellemeyin" tarzında
konuşması,.utanç ve hicap verici.
-
Bu sözler ancak bir işbirlikçiye yakışır.
Yazık, çok yazık!..
- RUM KÜSTAHLIĞI VE SÜNEPELİK!..
-
İkiyüzlü, kalleş ve kahpe Yunanlı, bir yandan
Akritas plânı ve Megale idea’yı dayatır, diğer taraftan, büyük Yunanistan
hayallerini İyonya (Anadolu) üzerine kurar, bunu ders kitaplarına yazar ve
(kendince mert ve cesur) küstah bir tavırla açıklarken;
-
“Kıbrıs Türk’ün Milli davasıdır. Taksim
ihanet, ortaklık felâkettir..Kıbrıs’ın tamamı Türk olmak ve Türk kalmak
zorundadır. Kıbrıs Türk’ün kan hakkı, can hakkıdır, şüheda emanetidir.
Stratejik olarak Anadolu’nun “KİLİTTAŞI” dır.
-
Büyük ATA; Mustafa Kemal Atatürk, başta Kıbrıs
olmak üzere Ege’de 12 Ada’lar ve Selanik dâhil Batı Trakya’nın alınmasını
vasiyet etmiştir. Bu vasiyet mutlaka yerine getirilecektir..”
-
Diyecek kadar mert ve TÜRK bir siyasetçimiz
yok mu?
-
Türk’e Talat gibi konuşmak düşmez, Çiçek’te
sözünün eri olmaya mecburdur.
-
Neyse ki, aşağıda arz edeceğim “Kapanış
Bildirisi’ni” okuyunca biraz ferahlayacak, ama yine de, ‘bizi resmen temsil
edenler yönünden” bu kaygı, menfi kanaat ve geleceğe dair derin endişeyi
paylaşacaksınız. İşte buyurun:
- “KKTC’NİN GELECEĞİ VE STATÜSÜ SEMPOZYUMU” KAPANIŞ BİLDİRGESİ
-
Toprak birliğine, egemenliğe, demokratik bir
işleyişe ve kurumları oturmuş (yerleşik) bir siyasi yapılaşmaya sahip ve kendi
kaderini belirleme hakkı bulunan bir “Halk” oldukları, en son 2004 Annan
Planı’nda uluslararası hukuk kurallarına uygun olarak bir kez daha tescil
edilen Kıbrıslı Türklerin, 15 Kasım 1983 yılında kurdukları “Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti” (BM Anayasası, uluslar arası antlaşmalar ’Londra, Zürich,
Garanti’ ve sözleşmeler ile Hukuk-u düvel ‘evrensel hukuk’ gereği, dört başı
mamur ve noksanlıktan münezzeh) yasal statüde bir devlettir.
-
Cumhurbaşkanı Sayın M. A. Talat’ın açılış
konuşmasında “Yeminime sadığım, asla teslim olmayacağım” vurgusu ile dile
getirdiği “Müzakerelerin hedefi KKTC’yi kurmak değildir. KKTC bir gerçektir”
sözleri, tanınma stratejisinin artık seçeneksiz tek gerçek olduğunu
göstermektedir.
-
Bağımsızlıklarını iki kez ilan eden Kosova
Arnavutlarının, soğuk savaş sonrasında dünya siyasi konjonktüründe oluşan
değişimi kullanarak üçüncü kez ilan ettikleri Cumhuriyetleri, aksi yöndeki bir
BM Güvenlik Konseyi kararına rağmen BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinin
de dâhil olduğu altmış beş ülke tarafından tanınmıştır.
- (KKTC’nin uluslar arası camiada tanınması önünde de hiçbir engel yoktur)
-
KKTC’yi Koruma Derneği’nin düzenlediği;
-
“KKTC’nin Statüsü” konulu sempozyumun
katılımcıları ve sempozyum organize komitesi, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nin varlığını deklare etmenin ikinci aşaması olan tanınma
stratejisinin ertelenmeksizin yürürlüğe sokulması gerektiği kararını almıştır.
- (Bu vecibe; Ana Vatan Türkiye Cumhuriyeti ve meşru Türk hükümeti ile özgür
iradeye sahip bütün Türk-İslâm ülkeleri için kaçınılmaz bir görev ve mutlak
bir vazifedir. İçinde bulunduğumuz dönem itibarıyla Türkiye’nin, geçici de
olsa “BM Güvenlik Konseyi üyesi” olması tarihi bir fırsattır.
-
Bu fırsat çok iyi kullanılmak ve
değerlendirilmek zorundadır.)
- Bu anlamda, Cumhurbaşkanı Talat ve Rum lider Hristofyas tarafından
sürdürülen görüşmelerin tamamlanması sonrasında “KUZEY KIBRIS TÜRK
CUMHURİYETİ” nin tanıtılması ve Birleşmiş Milletlere üye bağımsız bir ülke
statüsünde varlığını devam ettirmesi çalışmalarının başlatılmasını hedefleyen
“KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’NİN TANITILMASI” dönemine girilmesi, “KKTC’nin
STATÜSÜ” sempozyumu’nun “Kapanış Bildirgesi” olarak kararlaştırılmış ve bu
fikir birliğinin;
-
Dünya, Türkiye ve KIBRIS TÜRK HALKI’NA
duyurulması kararı alınmıştır.”
-
İşte mesele budur.
-
Hayırlı olsun.
-
“EBED-MÜDDET” Başarılar diliyor;
-
Bildiriye bütün kalbimizle katılıyor,
-
Ve “KKTC’Nİ KORUMA DERNEĞİ” Sayın Başkan ve
üyeleri ile Sempozyuma katılarak “bu istikamette karar ve kanaat beyan eden”
değerli kanaat önderlerimizi yürekten kutluyorum.
-
http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com.tr
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
|
-
ESKİMEYEN ŞİİRLER
-
Zamanın
eskitemedikleri vardır. Bunlar değişik alanlarda, farklı biçimlerde
karşımıza çıkarlar. Söz etmek istediğim eskimeyenler, Fatma
Uçarlar’ın, Tanrı sevgisi, ölüm, dualara yönelik duyguların
şekillendirdiği şiirlerinden birkaçı efendim.
-
Bu
şiirlerin başlıkları; Hak yolu, Ölmem mi lazım? , O’na koşmak
isterim, o yer, Kerim Aydın Erdem’e, Sessizce. Bu şiirlerin
mısraları arasına dönmek istiyorum. Buyurun birlikte gözden
geçirelim
-
-
HAK YOLU
-
Her şey
seninle yıkandı yağmur,
-
Şu katı
yüreğim, nasıl olur hamur?,
-
Eğer ben
hak yolunu bulmazsam,
-
Toz yap
bedenimi, oradan oraya savur.
-
-
İkinci
şiir “Ölmem mi lazım?” başlığıyla karşımıza çıkıyor. Burada, “Her
geçen gün/Dedirtiyor aman/O konuşma anı/Bilsem ne zaman?”
mısralarıyla söze başlanıyor. “Yaşamak zor ama/Dayanmam
lazım/Ölümsüzlüğe ulaşmak için/Ölmem mi lazım?” diye soruluyor.
(Burdur, 07.11.2003)
-
-
ONA
KOŞMAK İSTERİM
-
Fatma
Uçarlar’ın üçüncü şiiri bu. “Bir umut düştüm bilinmez
yollara/Sevmeyi bilen bir yürek arıyorum/Bıktım, hesap vermekten
kullara/Sevmeyi bilen bir yürek arıyorum”la biten beş dörtlükten
oluşan “O’na koşmak isterim”in ilk dörtlüğü. Bu şiirden bir dörtlük
daha:
-
-
-Dağlarda Ferhat’ın sesini duydum,
-
Çöllerde
Mecnun’un izini gördüm,
-
Veysel
Karani’nin izini yüzümü sürdüm
-
Sevmeyi
bilen bir yürek arıyorum.. (Burdur, 14.11.2003)
-
-
-
Ve
arkasından Fatma Uçarlar’ın “O yer” adlı, başlıklı şiiri. Burdur’da
23.11.2003 tarihinde kaleme alınmış, şekillenmiş, sonra yayınlanmış.
“Gel deyip, çağırıp bekleyenim yok ama/Bilirim/Bir yer var, bekler
beni/Çare yok/Geldi mi o emir/İstesem de istemesemde/uyacağım/ilk
kez değer bulacak bu bedenim/ Götürüleceğim eller üstünde/Belki de
annemin kucağı kadar sıcak/O yer Bekler beni son nefeste.”
-
-
-
-
KERİM
AYDIN ERDEM’e
-
- Rahmetli Kerim Aydın
Erdem dostumuz için Fatma Uçarlar, Denizli’de başladığı altı
dörtlükten meydana gelen şiirini 21.09.2004 tarihinde Burdur’da
bitirmiş, tamamlamış. Bir dörtlüğünde şöyle diyor Fatma Uçarlar:
-
- Kaptan’ımız kılavuz, yaptık
vazifemizi, Allah’tan Kerim’ini, diledik dostumuza, İsa, Musa,
Fatıma, açtık ellerimizi,
-
-
Ayrılık
burukluğu, çöktü tüm omzumuza.
-
-
Ve
sessizce, şiiri Fatma Uçarlar’ın. 12.11.2004 tarihinde yazılmış,
kaleme alınmış ve yayınlanmış. Burada; “Dilimdedir yalnızca tek bir
hece/Dualarla seslenirim her gece/Günahlardan sonra boynum eğince/Af
dilerim, af dilerim sessizce” mısralarıyla söze başlanıyor.
-
-
Bu şiir
dört dörtlükten meydana geliyor. Bir başka dörtlüğü anılan şiirin:
-
-
-
-
-“Gel
kulum” de, yalın ayak geleyim,
-
-
Huzurunda, yüzüm yere süreyim,
-
-
Son
nefeste göz kaparken güleyim,
-
-
Rahman’ına sığınırım sessizce…
-
-
-
-
Ve
duaların kabul olduğu anlarla ilgili Fatma Uçarlar duyguları,
anlatımı: “Huzurunda kabul olur dualar/Gönüldeki geçenleri o
anlar/Hak yolunda dinmez akar hep yaşlar/Bülbüllerle seherdeyim
sessizce”.
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Sakin KARAKAŞ |
Sakin KARAKAŞ Hayat Hikayesi
|
-
YEŞİL BOYALI BİBER
-
Bir canlının gen diziliminin
değiştirilmesi ya da ona kendi doğasında bulunmayan bambaşka bir
karakter kazandırılması yoluyla elde edilen canlı organizmalara
"Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar", kısaca GDO adı veriliyor. Bir
canlıdan diğerine gen aktarımı, bir çeşit kesme, yapıştırma ve
çoğaltma işlemi olup, genetik mühendisleri tarafından uygulanıyor.
Aktarılacak gen önce bulunduğu canlının DNA sından kesilerek
çıkarılıyor. Sonra vektör adı verilen taşıyıcı virüs ile bu gen DNA
molekülüne yapıştırılıyor.
-
Frankeştayn Gıda olarak da nitelenen
GDO'lar bugün kolera bakterisi geni taşıyan yonca, akrep geni taşıyan
pamuk, tavuk genli patates,balık genli domates gibi gıdalar şeklinde
karşımıza çıkıyor. İnsanlık bugün doğal çeşitliliğe zarar vererek tür
zenginliğinin yok olmasına yol açan GDO ların çeşitli yollardan
yayılarak yeni Frankeştaynlar yaratma tehlikesiyle karşı karşıya.
Frankeştayn gıda yaratanların bir amacı var. Birim alandan daha çok
verim alıp, daha çok para kazanmak. Gözünü para hırsı bürümüş olan
frankeştayn gıda üreticileri yani GDO nun mimarları boş durmuyorlar.
Balık genli domatesle birlikte kabak bitkisine aşılanmış devasa
karpuzlarda onların eseri.
-
GDO cuların bir başka marifetleri
bunlarla bitmiyor. Birim alandan daha fazla ürün almanın yanında
ürünün güzel görünmesi de onlar için önemli. Ürünün iri olması, düzgün
olması, parlak olması bu frankeştayn meyve üreticileri için çok
önemli. Tabii ki ürünün albenisi de tüketimi körüklüyor. Böylece GDO
nun yanında boyalı biber, şeker spreyli çilek, parlatıcılı
patlıcanlarla ilgili bir gıda parlatma ve boyama sektörü oluşmuş
durumda. Yani Genetiği değiştirilmiş mikroorganizma tekniği ile
üretilen ürünler için rahat yok. Ürün toplandıktan sonra bir kaç
günlük işlemden daha geçiriliyor.
-
Dilerseniz okuyucularımızı aydınlatmak
için biz sadece boyalı biber ve boyalı mandalinalardan örnek verelim.
Öncelikle GDO lu mandalinalar normalden iri oluyor. Dalından
toplandıktan sonra önce yaprakları ayıklanıyor ve boylara ayrılarak
hizaya getiriliyor. Şekil bozukluğu olanlar tekrar ayrılıyor. Kapalı
özel karpit odalarında iki üç gün bekletiliyor. Dayanıklı olması için
sprey ile özel olarak ilaçlanıyor. Boyanması gerekenler turuncu renkli
ve parlatıcı özelliği olan özel sprey boyalarla boyanıyor. Bir gün
daha bekletildikten sonra etiketlenerek markalı ambalajlara sarılıyor.
Bir gün daha bekletildikten sonra kasalanarak pazara sunuluyor.
-
Boyalı biberlere gelince; Biberlerin
dalında irileşmesi için sera ortamında sürekli hormonla destekleniyor.
Hormonun ayarı kaçtığında ise biberin rengi yeşilden sarıya doğru yön
alıyor. Tabii ki bunun da kolayı var. Biberler toplandıktan sonra
yapraklarından ayrılıyor. Boy boy ayrılarak gruplanıp hizaya
getiriliyor. Renk vermek için parlatıcı özelliği de olan ilaçlı
boyalarla boyanıyor. Sonra etiketlenip ambalajlanarak piyasaya
sürülüyor. Bu durumda bizlerde tabii ki en irisini, en güzelini, en
parlağını ve en renklisini alıyoruz. Daha sonra gözümüzden
sakındığımız ciğerparemiz eşimiz ve çocuklarımızla hormonlu, GDO’lu,cilalı
ve boyalı biberleri midemize indiriyoruz.
-
Haliyle panik halimiz var. GDO’lu ürün
yemekten nasıl kurtuluruz diye kara kara düşünüyoruz. Nasıl mı? Elleri
öpülesi babaannemiz ölmeden onun köyde bin bir zahmet kurutup
hazırladığı tarhananın tarifini öğrenip ve marketten aldığımız hazır
çorbalardan kurtularak. Sizin kız; Yazın köye tatile gittiğinizde
çırparak yayık ayranı yapmayı, Kızılcık, vişne ve ayva marmelatını
karıştırarak meyve suyu yapmayı mutlaka öğrenecek. Damağını bu
tatlara alıştıracak ve okul kantininden kola içme alışkanlığını terk
edecek. Küçük oğlan okul kantininde hemen her gün ilaçlı patates cipsi
yemeyi, hamburger ile tıkınmayı bırakacak. Köyden bir çuval un sipariş
edeceksiniz ve börek ve çörekleri evde yapacak çantasına koyacaksınız.
Salçayı köyden getirecek; Yoğurdu evde yapacaksınız. Katkı maddeli
beyazlatılmış ekmeği evinize sokmayacak, buğday unu ile karıştırılmış
çavdar unundan ekmeği evde yapacaksınız. Tonla para verip parlatılmış,
boyanmış iri mi iri tornadan çıkmış gibi düzgün meyve ve sebzeleri
evinize sokmayacaksınız. Amerikan pirinci yerine Osmancık pirincini,
Brüksel lahanası yerine Güvercinlik lahanasını, İsrail domatesi yerine
İskilip Karaburun domatesini tercih edeceksiniz. Bamyayı Kargı’dan,
fasulyeyi Gümüşhane’den sipariş edeceksiniz. Böylece önce bozulmuş
olan kendi mutfağımızın genetiğini eski haline döndüreceğiz. Şunu asla
unutmayalım. Dışarıda tıkınmak ve ambalajlı ürün tüketmek zenginlik
değildir. Önce kafayı değiştirip özümüze dönmek gerek.
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
-
ÇOCUK SUÇLULUĞUNA ÇOK
BİLİMLİ BAKIŞ SEMPOZYUMU
-
Ankara Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü’nün
himayelerinde sunulan ve Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi Adli Tip
Ana bilim dalı işbirliği ile düzenlenen ‘’Çocuk Suçluluğuna Çok
Bilimli Bakış” sempozyumu 8 Nisan 2009 günü başlamış olup iki gün sure
ile 4 oturumda gerçekleştirilmiştir.
-
Sempozyumun takdim sunuculuğunu Çankaya
İlçe Emniyet Müdürlüğünden Komiser Fazilet Bayar arz etmiş olup,
açılış konuşmalarını Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi Adli Tip
Anabilim dalı Öğretim Üyesi Sayın Prof. Dr. Hamit Hancı ve Ankara İl
Emniyet Müdürü Sayın Ercüment Yılmaz tarafından yapılmıştır. Sayın
Yılmaz konuşmasında Başkentte çocuk suçluların önüne geçmek için
emniyet teşkilatı olarak tüm imkânların seferber edildiğini
belirtmiştir.
-
1.Oturum Hukukçular Gözü İle Çocuk
Suçluluğu Sempozyumun ilk oturum konu baslığı “Hukukçular gözü ile
çocuk” Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üyesi Sayın Hakim Ali Suat
Erosun oturum başkanlığında, Dünyanın en güzel çiçekleri
çocuklardır benzetmesi ile Ceyhun Atıf Kansu’nun, 24 yasında ölen köy
öğretmeni Şefik Sinag’in anısına yazdığı, Dünyanın Bütün Çiçekleri
isimli şiiri ile oturumu başlatmıştır.
-
Çocuklarla ilgili önemli bir alanda çocuk
suçluluğunu inceleyeceklerini ve tartışacaklarını bu önemli konuya
bilim dallarının pencerelerinden bakacaklarını ifade etmişlerdir.
-
Oturum konuşmacıları kendi alanlarına Gore
Soruşturma, Kavuşturma, Yargılama ve İnfaz aşamaları dikkate alınarak:
Ankara Cumhuriyet Savcısı Sayin Cengiz Koksal: “Suç isleyen çocuklar
ile ilgili hazırlık soruşturmalarında karşılaşılan güçlükler”, Sayın
Avukat Hatice Kaynak: “Suç isleyen çocuklar ve savunma hakki”, Ankara
çocuk mahkemesi Hakimi Sayın Gökten Kocoğlu:” Çocuk suçlarında
yargılama”, Ceza ve Tevkif evleri Genel Müdürü Nizamettin Kalaman’da: ”çocuk
ceza infaz sistemi” konularında sunumlarda bulunmuşlardır.
-
Oturum sonunda yapılan değerlendirmede:
İslenen suç, çocuğun geçmişi, sosyal durumu dikkate alınarak bir kısım
suçların ceza adalet sistemine girmeden uzmanlar tarafından
gerçekleştirilecek uyarı ile sonuçlanmasının sağlanmasını, Yargılama
suresinin kısaltılmasını, Ceza adalet sistemine giren çocuklarda
ailelerine yönelik çalışmalar yapılmasını, bu kapsamda “Aile Eğitim
Programlarının” uygulanmasını,
Mahkemede bulunan uzman şayisinin arttırılmasını, savcılıklara uzman
verilmesini,
Hak temelli bakış acısı eksikliği sorununun düzeltilmesi gibi daha bir
çok noktada değerlendirme yapılmıştır.
-
Ayrıca değinilen bir başka konu önemi
itibari ile ”polise tas atan çocuklardır”. Bu durumun bio-psikolo-sosyal
boyutunun değerlendirilmesi çalışmasının Mersin Valiliği is birliği
içinde planlandığını Sayin Prof. Dr. Hamit Hancı’da oturum sonunda
soru cevap ve tartışma bölümünde anekdot olarak değinmiştir.
-
2.Oturum Hukukçular Gözü ile çocuk
Suçluluğu: Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku Öğretim
Üyesi Sayin Prof. Dr. Yener Ünver’in başkanlığında, Adalet Bakanlığı
Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü ve es zamanlı Denetimli Serbestlik
Daire Başkanı Sayin Hakim Vehbi Kadri Kamer, İstanbul Kültür
Üniversitesi Araştırma Görevlisi Sayin Esra Alan, Ankara 8.Aile
Mahkemesi Başkanı Sayin Hakim Eray Karınca konuşma yapmıştır.
-
İlk olarak Hâkim Vehbi Kadri Kamer söze
başlamış, İngiltere ceza adalet sistemine ilişkin yapmış olduğu
araştırma sonuçlarını paylaşmıştır. Söz konusu sistemde yapılan reform
sonucunda sucun önlenmesi ve yeniden islenmesinin önlenmesi konusunda
önemli ölçüde başarıya ulaşıldığının belirlendiğini vurgulamıştır.
Ülkemizde de suçluluğun önlenmesi konusunda politikalar oluşturularak
bir sistem oluşturulmasın, çalışanların eğitimden geçirilmesini
önermiştir.
Ardından Prof. Dr. Bahri Özturk yerine sempozyuma katılan Araştırma
Görevlisi Esra Alan, çocuğun ceza hukukunda tanımını, çocuğun ceza
sorumluluğunda yapılan gruplandırmayı anlattıktan sonra İstanbul
Kültür Üniversitesi öğrencileriyle yapılan anket çalışmasının
sonuçlarını paylaşmıştır. Anket çocukların şiddet konusunda suca
karışma veya maruz kalmaları hakkında bilgi toplamayı amaçlamıştır.
Esra Alan konuşmasını bitirdikten sonra Prof. Dr. Yener Unver,
çocukların ceza sorumluluğu ve istismara uğramaları halinde uygulanan
ceza yaptırımları konusunda önemli hususlarda görüş bildirmiştir.
-
Bunlardan bazıları internet kahvelere: 18
yasından küçük çocukların yasak olduğu halde alınması. Porno
yayınlarla etkili savaşılamaması. Çocuk kaçırma sucuna ilişkin 2007’de
yapılan değişiklik sonucunda çocuk rızayla götürülse dahi yasal
temsilcisinin rızasının olmaması halinde sucun gerçekleştiği, ancak
rızanın korunmaya değer olmaması, bir menfaat karşılığı verilmesi
durumunda rıza bulunsa dahi soruşturmaya geçilmesi gerektiğidir.
-
Oturumun son konuşmacısı olan Hâkim Eray
Karınca çocukların aile içi şiddetten ve esler arasındaki savaşımdan
nasıl etkilendiğini anlatmıştır. Son zamanlarda iştirak nafakasının
artırımı davalarının çetinleştiğini, her iki ebeveynin de bakim
yükümlülüğü konusunda isteksiz veya yetersiz kalması durumunda çocuğun
korumasız kaldığından söz ederek buna bulunabilecek çözümleri
paylaşmıştır. Ayrıca çocuk mahkemelerinin soruna çözüm olamadığını
belirterek bu konularda yargılama yetkisinin aile mahkemelerine
verilmesini, aile mahkemelerinin her aileye bir mahkeme biçiminde
yapılandırılmasını, aile mahkemelerinin adliye binasından ayrılarak
çocukların dinlenmesine ve ailenin sorunlarına çözüm bulmaya elverişli
yapılarda hizmet vermesini savunmuştur.
-
Daha sonra dinleyicilerin katkı ve soruları
dinlenmiş ve yanıtlar verilerek oturuma son verilmiş, katılan
konuşmacılara teşekkür belgeleri sunulmuştur.
-
3.Oturum Sağlık Profesyonelleri gözü ile
çocuk suçluluğu Sempozyum kapsamında 3. oturumun konusunu oluşturan
sağlık personeli gözü ile çocuk oturumunun oturum başkanlığını Ankara
Üniversitesi Tip Fakültesi Adli Tip AD öğretim üyesi Sayin Prof.
Dr.Hamit Hancı yapmıştır. Oturum konuşmacılarından ilk olarak sözü
alan, Ufuk Üniversitesi Tip Fakültesi çocuk Psikiyatrisi AD öğretim
üyelerinden Doç. Dr.Yasemen Işık Taner konuşmasında, çocuk ruh sağlığı
profesyonelleri ve çocuk suçluluğunun çocuk ruh sağlığı acısından
değerlendirmesinde suca yönelik durumlardan bahsetmiş, suçla
mücadelenin en önemli müdahale önleme çalışmaları olduğunu savunmuş ve
çok disiplinli işbirliği ile biyolojik,psikolojik ve sosyal risklerle
çalışma gerektiğini belirtmiştir.
-
Sayin Doç. Dr.Yasemin Işık Taner’in
ardından konuşmasına Doç. Dr. Rasim Arakan başlamış,Sayın Arakan
konuşmasında çocuk suçluluğunda risk unsurları ve önlenmesi konusunda
,suç islenmesinin önüne geçilmesi suçlu ile ilgilenmekten daha önde
gelmelidir savunusu ile görevli olduğu ABD Mesh Sef’s Üniversitesi
Adli Psikiyatri ABD dan örnekler vererek sevgi yoksunluğu,yanlış ve
eksik eğitim,baskıcı disiplin yöntemleri,çocuk istismarı ve diş
göçlerin oluşturduğu kirlilikten bahsederek konuşmasını tamamlamıştır.
-
Oturumun bir diğer konuşmacısı Ankara
Üniversitesi çocuk Sağlığı AD Sosyal Psikiyatri öğretim üyesi ve es
zamanlı çocuk koruma birimi (ACOK) sorumlusu Sayin Prof. Dr.Betul
Ulukol çocuk suçluluğu ve istismarı ilişkisini değerlendirmiş suçlu
çocuğun ayni zamanda mağdur olduğunu, istismar ve ihmale uğrayan
çocukların suç islemeye itildiğini yapılan çalışmalarla ortaya
koymuştur.
-
Oturumun son konuşmacısı olan İstanbul
Üniversitesi İstanbul Tip Fakültesi Adli Tip AD öğretim yelesi Doç.
Dr. Nevzat Alkan çocuk suçluluğunu adli tip acısından
değerlendirmiştir. Mağdur çocuğun suç islemiş yada suca yönlendirilmiş
çocuk olduğunu belirtmiş, TCK 31.maddesi üzerinde durarak 12 yasin
ülkemiz için uygun olmadığını belirterek çocuk suçluluğunda ülkelere
Gore cezai muayede yaslarının bilgisini vermiştir.
Bir diğer önemli konunun da çocukların cinsel sömürü basta olmak üzere
yasadığı sorunların giderek arttığına dikkat çekerek, internetle çocuk
pornografisinden kazanılan yıllık paranın 3 milyon dolar olduğunu
kaydetmiştir. Oturum sonunda sayin baskan Pro.Dr.Hamit Hancı’nin ve
değerli katılımcıların görüş ve katkıları ile konuşmacılara teşekkür
belgelerinin verilmesi ile oturum sona ermiştir.
-
4.Oturum Kolluk ve alandaki uygulayıcılar
acısından çocuk suçluluğu
-
Sempozyumun son oturumunu oluşturan kolluk ve alandaki uygulayıcılar
acısından çocuk suçluluğu Prof. Dr. Doğan Soyaslan başkanlığında
başlamıştır. Oturumun ilk konuşmasını suç islemede tekrar gösteren
aileler çalışması ile 2.sınıf Emniyet Müdürü çocuk Şube Ankara Emniyet
Müdür Yardımcısı Sayın Mahir Ersiz yapmıştır. Sayın Ersiz konuşmasında
çocuklar ile isler yapan bütün birimlerin mutlaka çocuğun yüksek
yararını elde edebilmek arayışı içinde hareket etmesi
gerekliliğini,suç isleyen çocuğun yeniden ve defalarca suç isleme
gerçeğinin olduğunu, yapmış olduğu çalışma kapsamında belirtmiştir.
-
Sayın Ersöz’den sonra sözü alan SHCEK Genel
Müdür Yardımcısı Dr. Özcan Kars çocuk suçluluğunun önlenmesinde
SHCEK’in hizmetlerinden bahsetmiş, 2006 yılında sonuçlanan ve sosyal
riski azaltma projesi kapsamında SHCEK’in koruma sisteminin
değerlendirilmesi araştırmasını ortaya çıkarılan verilerle
belirtmiştir.
-
Oturumun üçüncü konuşmacısı olarak
İngiltere Corewel Denetimli Serbestlik Başkanı Marre Ann, İngiltere
uygulamalarından bahsetmiş, İngiltere ve Galler’de Gençlik
(çocuk/Ergen) Adaletinden örnekler vererek düzenli yüksek kaliteli
iletişim, iletişim stratejisi, yöntem çeşitleri, konuşmaya ve
dinlemeye devam ile ortaklık çalışmalarında bulunulması gerektiğinin
altını çizmiştir.
-
Sayın Annıin ardından bir sivil toplum
örgütü olan OZGEDER Dernek başkanı Berrin Canlı ceza alan çocukların
topluma yeniden kazandırılması çalışmalarından bahsederek, çocukların
yeniden ve tekrar suca itilmemesi gerektiğini savunmuştur.
-
Çok hareketli ve yoğun gecen 4.oturumun bir
diğer sivil toplum örgütü temsilcisi Türkiye Çocuklarına Yeniden
Özgürlük Dernek Başkanı Yasar Çavdar, salıverme sonrası suca itilen
çocuklarla ilgi çalışmalarından bahsetmiş, ortaya çocuklardan gelen
içler acısı cevaplar çıktığını ifade etmiştir. Sayin Çavdar’dan
sonra sözü alan Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bolumu Öğretim Üyesi
Prof. Dr.Tulin Gunsen İçli, sokakta çalışan-sokakta yasayan ve suç
isleyen çocuklarla ilgi İstanbul Emniyet Müdürlüğü ile ortak
çalışmalarını sunmak üzere, çalışmayı yürüten Komiser Yardımcısı Sayin
Hanefi Sefer’e sözü devretmiştir. Sayın Sever çalışma sonunda
örneklemin suç türeri ile arkadaşının islediği suç türlerinin
incelenmesinde iki değişken arasında çok güçlü bir ilişki olduğu
bulunduğunu ifade etmiştir.
-
Yukarıda da belirttiğim üzere çok yoğun gecen oturumun sekizinci
konuşmacısı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Bütçe ve
Mali Planlama Ana bilim dalı Başkanı Doç. Dr. A.Hakan Yılmaz ise kendi
alanında duruma farklı ve etkin bir bakış acısıyla yaklaşmış olup
yapmış olduğu Türkiye’de erken çocukluk gelişim donemi anne-baba
eğitimine ilksin bir değerlendirme ile eğitim basarisi ve suç
oranlarında ki azalmaya ilksin bir maliyet etkinlik ve maliyet fayda
analizi çalışması ile sempozyumun bütünlüğünü sağlamıştır.
-
Yapmış olduğu çalışmayla ortaya koyduğu
savunusu ise şöyledir; Amacı ve hedefleri acık, kaynak yapısı
belirlenmiş ve tüm toplumsal tarafların sahiplendiği güçlü bir ulusal
strateji oluşturulması, toplumsal gelişim ve refah için büyük önem
taşıdığıdır.
Sayin Yılmaz’dan sonra sözü alan İstatistik Uzmanı Komiser Özlem Göz
Çekceki tekrarlanan çocuk suçluluğu üzerine bir araştırmayı sunmuş,
araştırma sonucunun öğrenim durumu ve çocukların ilk karsılaştıkları
suç turunun ikinci kez suçla karışmalarını etkileyen anlamlı birer
değişken olduklarını vurgulamıştır.
-
Oturum sonunda Sayın Başkan Prof. Dr. Doğan Soyaslan’ın anlamlı bulduğu
sempozyum konusunun Öfke Kontrol Yöntemleri sempozyumu ile devam
etmesi gerektiği önerisinin ardından katılımcıların katkı ve soruları
ile oturum tamamlanmıştır.
-
Çok anlamlı ve dolu dolu gecen sempozyumun
kapanış konuşmasını Ankara İl Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz yapmış,
konuşmacılara teşekkür belgesi takdim töreninden sonra sempozyum sona
ermiştir.
|
|
|
|
|
10 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
MADIMAK
-
MALZEMESİ:
2-3 porsiyon için,500 gram ayıklanmış madımak. 100 gram kıyılmış pastırma,50
gram tereyağı,veya zeytin yağ,bir fincan pilavlık bulgur, tuz,yoğurt,bir baş
sarımsak.
-
İç Anadolu'da bilhassa Çorum civarında madımağın ismine
pancar denilir.
-
İlkbaharın çok sevilen yemeğidir. Tarlalardan toplanan
madımaklar pazarlara getirilir. Pazardan alınan madımaklar ot ve kök kısımları
ayıklanır. Ayıklandıktan sonra güzelce suda yıkanır ve bir kapta suda bir
miktar bekletilerek topraktan iyice arındırılır.
-
Süzgeçten
geçirildikten sonra biraz suyunun süzülmesi için bekletilirler.
-
Temizlenen madımaklar satırla
ince ince kıyılırlar.
-
Tencerede tereyağı eritilir. Eritilen yağın içine kıyılmış
soğan ile bir miktar kuş başı şeklinde doğranmış pastırma konulur. Pastırma
yoksa Kuşbaşı et de kullanılabilir.
-
Tencerede tereyağı eritilir. Eritilen yağın içine kıyılmış
soğan ile bir miktar kuş başı şeklinde doğranmış pastırma konulur. Pastırma yoksa
kurutulmuş çemenle birlikte bir miktar kıyma konulur . Tencereye 4 su bardağı su
ile bir miktar tuz konularak kaynatılır. Kaynayan suya kıyılmış madımak bu
tencereye konularak pişirilir. Madımak bir miktar piştikten sonra bir fincan
pilavlık bulgur konulur ve pişirilmeye
devam edilir.
-
Piştikten sonra tabaklara veya aş leğenine konularak
üzerine sarımsaklı yoğurt ekilir.
-
Yufka ekmeği sunağı ile
yemesi
çok lezzetli olur.
|
|
|
|
|
11 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Abidin ÇETİN |
Abidin ÇETİN Hayat Hikayesi |
-
HABERİM YOK
- Şu nefisten heva aldım
- Ne oldum delisi oldum
- Salatımı yanlış kıldım
- Benin benden haberim yok
-
- Kim öttürse nerde düdük
- Kılvavuzum oldu hödük
- Surlarımda açık gedik
- Benim benden haberim yok
-
- Savrulmuşam küller gibi
- Estirmişem yeller gibi
- Coşturmuşam seller gibi
- Benim benden haberim yok
-
- Dost dost diye tuttum kuyruk
- Gafillerden aldım buyruk
- Sadıklardan kaldım ayrık
- Benim benden haberim yok
-
- Yalpalayıp sağa, sola
- Ayrılmışam nice kola
- Akletmiyor beynim hala
- Benim benden haberim yok
-
- Soruları sorarım ben
- Yorgunları yorarım ben
- Çözümleri ararım ben
- Benim benden haberim yok
-
- Helal lokma alıp yesem
- Coşkun rüzgar olup esem
- Allah aşkın bulup desem
- Benim benden haberim yok
-
- 29.02.2009
|
|
|
|
|
12 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Rıza KANDEMİR |
Rıza KANDEMİR Hayat Hikayesi
|
GELİN
Anlıma yazılmış kara yazılar
Kan ağlar gözlerim yürek sızılar
Yolumu bekliyor şimdi kuzular
Gurbet yollarımı bağladı gelin
Hiç bitmez mi mazlumların çilesi
Sarılmaz hiç yoksulların yarası
Yastığım taş yorgan dikin arası
Hasretlik sinemi dağladı gelin
Güneş battı yıldızları izledim
Açmadım derdimi elden gizledim
Seherde bülbülü gülde özledim
Gözüme uykular gelmiyor gelin
Alim babam diye beni ararsa
Nazlı gülüm guzusunu sararsa
Mazlum Gülay’ı da hüzün sararsa
Bil ki yaralarım sızılar gelin
Anam ağlamasın yarası derin
KUL RIZA der böyle imiş kaderim
Metin ol ey sevdiğim ey sitemkârım
Silinmez yazılan yazılar gelin!
19/09/2007
|
|
|
|
|
13 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Muhsin AKTAŞ |
Muhsin AKTAŞ Hayat Hikayesi |
- PİNOKYO BEYLER
- Politika dediler balıklama atladık
- Sağda yedik doymadık sola gidip katladık
- Çalan çırpan herkesi el sıkarak kutladık
- Halktan gelen isteğe başımızı salladık
- Siyasete zıpladık her gün bir parti kurduk
- Hak hukuku unutup herkese leke sürdük
- Kim ihale verirse onun cebine girdik
- Halktan talep gelince azarlayıp kolladık
- Saldırdık kutsallara bin bir galiz küfürle
- Çok kez kol kola girdik kan emici kâfirle
- Kalbimiz kaplanmıştı hırs denilen zifirle
- Halk istedi yatırım bir çay verip halledik
- Bir iki rötuş atıp çarşısına yoluna
- Seçim zamanı geldi girdik yine koluna
- Tükürseler ne yazar kızarmayan alına
- Halka yutturmak için yalan sözler dölledik
- Ana baba kardeşler, hepsinin cebi doldu
- Yedi sülale bile yetecek nema buldu
- Vatandaşı sorarsan ona vaatler kaldı
- Halk istedi aş ve iş yüze gülüp külledik
- Hiçbir zaman milletin derdi ile olmadık
- Yaş yetmişi devirdi haddimizi bilmedik
- Sözde feminist olduk okullara almadık
- Kadın hakları diye palavralar salladık
- Çağdaş Atatürkçüyüz başkasını bilmeyiz
- Halkçılık ilkemizdir ajandadan silmeyiz
- Gerçek Atatürkçünün saflarına gelmeyiz
- Çünkü yalan sözlerle pinokyoyu solladık
- Bu vatanı düşünüp bir gün dudak gevmedik
- Ülke için çalışan karşı fikri övmedik
- Gökten kuş tutsa bile menfaatsiz sevmedik
- Bizden değildir diye anasını belledik
- Mizabiyim baş üste doğruya sözüm yoktur
- Vatan için ölmeye gönüllü vekil çoktur
- Böylesi zatlar için şahadet çoktan haktır
- Onları da ihanet yaftasıyla yolladık
- 27.09.2008
|
|
|
|
|
14 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
|
Mehmet KARADAĞ |
Mehmet KARADAĞ Hayat Hikayesi
|
GÖR HACI BEKTAŞ!
Evrensel âlemde, bilim çağında
İnsanlar bozuldu gör Hacı Bektaş!
Meyveler vermiyor gönül bağında
İnsanlar yoz oldu gör Hacı Bektaş!
Kimisi ruhuyla bozdu kozayı
Kimisi rahattır sürer sefayı
Kimisi tanrısı bildi parayı
İnsanlar koz oldu gör Hacı Bektaş!
Dara düşen insan ne yapıyor
Doğru değil bilmem neye tapıyor
Çoğu helaline haram katıyor
İnsanlar toz oldu gör Hacı Bektaş!
Doğruyu sevmez oldu yalanlar
Saya soya bitmez oldu talanlar
Eziliyor eyvah doğru kalanlar
İnsanlar kaz oldu gör Hacı Bektaş!
Kutsal yaptılar vah kirli parayı
Saranlar olmuyor açık yarayı
Doğruya çalıyor kötü karayı
İnsanlar poz oldu gör Hacı Bektaş!
KARADAĞ’A verdin bade doluyu
Kötüler sevmiyor soylu uluyu
Arifler bilerek sorar soruyu,
İnsanlar bozuldu gör Hacı Bektaş! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!
|
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
1 |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
1 |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
136 SAYI 25 Haziran 2010 SAYIYA Gitmek
İçin Tıklayınız! |