|
YIL
12 SAYI 136 25 Haziran 2010
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL TEKRAR GELEBİLİRSEM!
Sakin
KARAKAŞ OSMANCIK ÜZÜMÜ
-
Ali
EMİROĞLU ALAŞKANLIK DIŞILAR
-
Mustafa Nevruz SINACI DAVOS’TA SON TANGO!
-
Atilla ALPAY ATATÜRK LİSESİNDE YEŞİLAY HEYECANI
-
Üzeyir Lokman ÇAYCI
DÜNYA TEZGÂHINDA OYALANIRKEN
GERİYE DÖNÜP BAKMAK GEÇMİYOR İÇİMİZDE
-
İsa KAYACAN 12 AĞUSTOS 2009 ÇARŞAMBA ÇANAKKALE
-
Mustafa Nevruz SINACI ANKARA’DA TOPLU TAŞIM TRAJEDİSİ VE
SÖZDE HUKUK (!) REZALETİ
-
Mahmut
Selim GÜRSEL
SESSİZLİK VE ZAMAN
-
Selma GÜRSEL BÖREK SU
-
Özkan KARACA YÜREĞİMİN İSTASYONU
-
Muhsin AKTAŞ DURDURUN ŞU
ZALİMİ
-
Ayşe PASLANMAZ ÜRGÜP
-
Mehmet KARADAĞ SÖMÜRÜYÜ İŞLEYEN YOK
-
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
- TEKRAR
GELEBİLİRSEM!
-
Yaşamımızda bir ömür boyu beklenilen bazı anlar bulunmaktadır.
Bunlar bizlerin isteklerinin yönlendirilmesinden çok bizi
yaratanın yönlendirmesi ile meydana gelen emir ve yapılması
gerekenlerdir. Doğmak, Yaşamak, Gitmek, Gelmek ve Ölmek gibi.
-
Hazreti İbrahim A.S. Kabe’yi Allah C.C. yeniden yapılandırınca
emredildiği gibi insanlara buraya gelmesin tebliğ etmesini
istemiş ve o tebliği duyabilenlerin Kabe’ye gelmelerin nasıp
olmuştur. İnsanların nerede vefat edecekleri bilinmemektedir.
Toprağının alındığı yerde kalıp vefat ederlerinde oralardaki
topraktan halk edildiği ve toprağının alındığı yerde
defnedildiğini hepimiz bilmekteyiz.
-
İnsan olarak yaratılan bizlerin; bazı kolaylıklara erebilmesi
isteklerimizin Yüce yardana ulaşması ile mümkün gözükmekle
birlikte Amentünün “Hayrihi ve Şerrihi” imanımızı gereği bazı
bilmediklerimizin bizlere yön verdiğini görmüş ve hayatımızda
yaşamış oluyoruz.
-
Bütün hayatımız boyunca istememize rağmen on beş yıl önce Hac
borcumuzu ödemek nasip oldu. Gidenlerin bildiği gibi Mekke ve
Medine’nin çekiciliği gittikten sonraki hasreti insanın içini
kavurmakta ve tekrar tekrar oraları ziyaret etmek
istemektedir. Bizimde bu hasret gidermemiz İnşallah giderilmiş
olacak ve bu yerleri tekrar görebilmemiz nasip olacak. Gidip
Görmeye niyetlendik, nasip olursa yarın 26’tısnda yolculuk
başlayacak.
-
Kapağa da oranın bir resmini almayı uygun gördüm.
-
Nasip olup Umre yapabilirsek ve Kabe’yi tavaf ederken 6.
şaftta (dönüş) Rabbimizden mealen:
-
“Ey rabbimiz!
-
Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.
-
Allah’ım. Sana karşı görevlerimde birçok eksiğim var.
-
Yarattıklarının da benim üzerimde de birçok hakkı
bulunmaktadır. Allah’ım sana karşı olan eksikliklerimi
bağışla.
-
Yarattıklarına karşı olan haklardan ve alacaklarından beni
kurtar.
- Bana helali ver, haramdan
uzak kalayım. İbadetinle meşgul et, günaha düşmeyeyim. Lütfünü
ver, başkalarına muhtaç olmayayım.
-
Ey bağışlaması bol olan Rabbim!
-
Rabbimiz. Bize dünyada iyilik ver. Ahrette de iyilik ver.
-
Bizi Cehennem azabından koru. İyilerle birlikte cennetine koy
beni de iyilerden eyle.
-
Ey sınırsız güç sahibi!
-
Ey günahları çok bağışlayan, Ey âlemlerin RABBİ! “
-
İşte bu yakarış insanın borçlarını kabullenerek acizliğinin
nişanesi olarak Rabbine sunduğu ve istediği andır.
-
Selam Gönderenlerin selam ve dileklerini İnşallah
ulaştıracağım.
-
Rabbimizden gitmeyenlere de gitmeleri için sebepler ihsan
etmesini dileyeceğim.
-
Gidip gelmemek ver. Gelip Görmemek var. Allah erdirirse
dergimizi devam ettirmemizi de nasip ederse yine sizlerle
olacağız.
- 25 Haziran 2010 12,05
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Sakin KARAKAŞ |
Sakin KARAKAŞ Hayat Hikayesi
|
-
OSMANCIK ÜZÜMÜ
-
Takvim yapraklarının muhtemelen 1940 ları gösterdiği yıllarda Aydın
Kuşadası nüfusuna kayıtlı bir genç vatani görevini yapmak üzere
Osmancık’a gelir. Yaklaşık 2 yıl boyunca Osmancık askerlik şubesinde
vatani görevini yerine getirir.
-
O yıllarda Osmancık’ta bağcılık yaygındır. Özellikle Dereboğazı,Göğbel,Gürleyik
bağlarının yanı sıra Kargı ve İncesu köylerinde bağcılığın yaygın
olduğunu tesbit eder. Bağcılığa meraklı olan bu genç mevcut imkanları
değerlendirir. Komutanlarının izni ile askerlik şubesi
bahçesinde de bağcılık faaliyetlerinde bulunur. Bu arada bağcılık
faaliyetlerinde bulunan yöre halkı ile de iletişim kurar.
-
Bölgenin bağcılığa uygun mikroklima özelliğine hayran kalır. Üzüm
yetiştiriciliğinin yanı sıra sebzecilikte de oldukça tecrübeli
olan Kuşadalı bu genç Osmancık’ta yetiştirilen iri bol sulu pembe
renkli ve şekilli domateslerden tohum elde eder.
-
Artık tezkere vakti gelmiştir. Kuşadalı gencimiz Osmancık’tan
ayrılırken bol miktarda domates tohumu ve bağ çubukları ile ilçeden
ayrılır. Bağ çubuklarını yanında köyüne götüren Ege’li bu delikanlı
özellikle bir çeşit üzerinde durmuştur. Etkili sonuç alacağını
düşündüğü için bir türü tercih eder.
-
O dönemlerde yaptığı araştırmalarda Osmancık yöre halkı bu üzüm
türünün adını bilmemektedir. Egeli delikanlı ısrarla sorsa da yöre
halkı üzümün adını bilmediği için “Osmancık üzümü” olduğunu söyler.
-
O dönemlerde adı Küplüce ve şimdiki adı Kirazlı olan köyüne
vardığında Osmancık’tan getirdiği bağ çubuklarını çoğaltır. Köylü
sorduğunda da üzümün adının Osmancık üzümü olduğunu söyler. Köylü bu
üzüm türünü pek sever. Yıllar yılları kovaladıkça Osmancık üzümü Ege
bölgesi içerisinde geniş bir coğrafyaya yayılır.
-
Ancak Osmancık üzümü yörede yaygınlaşsa da Küplüce köyünün bir markası
olarak bilinir. Küplüce’li gencimiz bununla da kalmaz. Osmancık’tan
götürdüğü domates tohumlarını da kullanır ve etkili sonuçlar alır.
Yetiştirdiği domatesler de küplüce pembe domatesi olarak bilinir.
-
Takvim yaprakları ikibinli yılları gösterdiğinde artık Küplüce köyünün
adı Kirazlı olmuştur. Ancak Kirazlı köylüleri Küplüce isminin bereketi
ifade ettiğine inanırlar. Köyde ürettikleri bütün ürünlere “KÜPLÜCE”
markası verirler. Bu arada Osmancık üzüm markasından da vazgeçmezler.
-
Bakınız; Küplüceliler Osmancık üzümü ve köyde yetiştirdikleri diğer
ürünlerle ilgili olarak nasıl çalışmalar yapmışlar.
-
Kirazlı Köyü ürünlerini pazarlayabilmek için bir dernek kurulmuştur.
Dernek yararına üreticiler tarafından ürünlerinin satışa sunulabilmesi
amacı ile köy içinde paketleme ve etiketleme atölyesi de
kurulur. Kirazlı köyünün önemli ürünlerinden olan “Osmancık üzümü”
pekmezi, sirkesi, kurusu, sarma yaprağı; kara kirazın sapı, reçeli,
kurusu; yerli zeytinin yağı ve ezmesi; yerli pembe domates, bük nohut,
beyaz kuru bamya, oturak fasulye, karnıkara kuru börülce için üretim
planları ve etiket çalışmaları yapılır. Daha sonra Türkiye’nin ilk
eko-köy pazarı geçtiğimiz Mayıs ayında Kirazlı köyünde açılır.
-
Evet;
Osmancık üzümü ve yörenin pembe domatesi yaklaşık atmış yıl öncesinde
Osmancık’tan Kuşadası’na tarihi bir yolculuk yaptı. Bugün yörenin en
sevilen ekolojik ürünleri olarak markalaştı.
-
Haliyle
merak edecek ve soracak “Osmancık üzümü” markası bizim hangi
üzümümüzdür diyeceksiniz. İşin kolayına kaçanlarımız hemen çavuş üzümü
diyecekler. Ancak bu üzüm Çavuş üzümü değil. Üstelik Çavuş üzümü
sadece Osmancık’a özgü bir marka da değil. Çavuş üzümü Gökçeada’da bol
miktarda üretiliyor ve daha çok şarap üretiminde kullanılıyor. Farklı
olan aroması nedeni ile çavuş üzümünden yapılan şaraplar kaliteli
oluyor.
-
Osmancık
üzümü ile ilgili sorunun cevabını henüz kimse bilmiyor.
Araştırmalarıma göre seyrek taneli Osmancık kara üzümü olabileceği
ihtimalinin yüksek olduğunu düşünmekteyim. Osmancık için son derece
önemli olan bu sorunun cevabı Kuşadası Kirazlı köyünde. En iyisi bir
Pazar günü Kuşadası Kirazlı (Küplüce) köyünü ziyaret etmek gerekir.
-
Bu
araştırmalar neticesinde durumun net tespitini yapma görevinin
Osmancık belediyesi,Osmancık İlçe Tarım müdürlüğü ve Ziraat odası
başkanlığını gibi kuruluşlar tarafından yapılması gerektiğini
düşünmekteyim.
-
Bu
bağlamda oluşturulacak bir gezi heyetinin Tekirdağ bağcılık müzesi ve
Kuşadası Kirazlı köyünü ziyaret etmesi halinde etkili sonuçlar
alınacağı; hazır markalaştırılmış ve bizim olan Osmancık üzümünün
anavatanına döndürülmesi gerektiğini düşünmekteyim.
-
Böylece
pek çok yöreye nasip olmayan ve adeta bereket fabrikası olan
mikroklima ilkim özelliği değerlendirilmiş, unutulmaya yüz tutan
bağcılığımız geliştirilmiş olacaktır.
-
Birde
markalaşmış Osmancık pirincinin yanında markalaşmış Osmancık üzümü
sahibi olacağız. Bir düşünsenize yaz sezonunda çevre yolunda pirinçle
birlikte ne üzüm satılır. Eeee Allah akıl vermiş, iklim vermiş,toprak
ve bereket vermiş, çevre yolu vermiş Osmancık’lı çalışsın,üretsin,
tanıtsın,pazarlasın diye. Haydi kolay gelsin.
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ali EMİROĞLU |
ALIŞKANLIK DIŞILAR
İnsanların alışkanlık dışıları hep
anormal olarak karşılanır. Bir bayram bizim alışkanlıklarınız içinde evde
geçirilir. Hele dini bayramlar söz konusu olursa;bunlarda
başkalarının,yakınlarınızın da alışkanlıkları yer bulmak isterler. Genel
olarak,bütün memleketlerde,dini bayramlarda aile buluşmaları adet
olmuştur. O zaman siz bu alışkanlık dışında olmanız
bile,başkalarının,yakınlarınızın alışkanlıklarını da hesap içi sayarak
bazı zorlukları karşılamak durumundasınız. Biz bir şeyi ehemmiyet
vermeyerek,içinizden geldiği gibi yaşayarak normal ölçüler içerinde
olduğunuzu kabul ettiremezsiniz. Toplum içinde yaşamış olmanın
gerekliliğini yerine getirmek zorundasınız. Bunları yazıyorum ki;Kurban
Bayramı ve Yıl Başı Tatilini bahane ederek evlerinden uzaklaşmak isteyen
insanların hareketleri normal değildir.
Ben;bu size verdiğim nasihatlerin içinde
olamadım. Evimden ayrılıp çocuklara gittim ama;ben aslında doğrusunu
yaptım. Ben yalnız bir evde oturuyorum. Bayram ve yılbaşı tatilinde
çocuklarımı yanıma çağıracağıma,yol sıkıntısına yalnız ben
katlanıp,onların yanına gitmiş oldum. İyi de ettiğimi söyleyebilirim.
Bizim çocuklardan küçük kızım hariç,hemen hepsi ya çalışıyor yada tahsilde
bulunuyorlar. Tatilin başladığı akşam,onları yola düşürmek bir baba
düşüncesi ile bağdaşamaz. En azından ben böyle düşünüyorum. Yaşlı bile
olsam,bir çok insanın rahatı için,ben bazı şahsi sıkıntılara
katlanabilirim. Galiba normal düşünen çoklarınız da benim gibi yapmış
bulunuyorsunuz. Ayrıca,yollardaki trafik canavarına yalnız ben muhatap
olmuş bulundum.
Benim düşüncelerimde olmayanları da
gördüm. Yine az sayılamayacak insan’da tatil geçirip sözüm ona kafasını
dinlemek için otel ne kadar lüks olursa olsun,tek odaya hapis olarak;nasıl
pişirildiğini bilmediğimiz yemekleri tüketmenin ne zevki olacağını ben
bilmiş değilimdir. İnsanlardan bunu da tercih edenler olduğuna göre,demek
ki;bunlardan da zevk alanlar bulunmaktadır. Milletin adını reddetmenin
bile insan hakları arasında bulunduğunu iddia eden insanların yaşadığı bir
devirde;eski alışkanlıklardan sıyrılarak dilediği gibi yaşamak isteyen
insanların zevklerine karışmak istediğimiz de yoktur. Biz sadece
fikirlerimizi okurlara intikal ettirmek istedik. Hiç olmazsa,maddi
imkansızlıklar yüzünden evinde kalanlar içinde düştükleri üzüntünün
ölçüsünü de kaçırmış olmasınlar.
Meteorolojik uyarılara rağmen;İstanbul’da
havalar şikayet edilecek kadar değildi. Yılbaşı eğlencelerini biz evimizde
yaptık. Çorum’dan götürdüğüm hindiyi gereği gibi pişirdikten
sonra,yemesinde de gereken kaideleri ihmal etmedik. Geç saatlere kadar
kendi aramızda eğlendik. Televizyon değişiklikleri de bizi meşgul etti.
Canlı eğlenceler kadar zevk aldığımızı söyleyebilirim. Sabah kalktığımızda
da cüzdanlarımızın boşalmadığının farkında idik. Onun rahatlığını duyanlar
bilir. Bir gecelik eğlencenin parası,insanın bir aylık kazancı olan ülkede
eğlenmekten bahsedilemez. Aksine parayı ödeyenler eğleniyor değiller,onlar
eğlenenleri seyrediyorlar. Bunlara eğlence demek bile hata olur kanaatim
var.
Size gezdiğimiz yerlerin yalnız
isimlerini vereceğim. Eğer fırsat bulur İstanbul’a gitmek isterseniz,tıpkı
bizim gibi şu gördüğümüz yerleri sizde görebilirsiniz. Sabancıların Atlı
Köşkü ve sergilenen Picasso Sergisi;aynı yerde bizzat köşkte tertip
edilmiş olan Sakıp Sabancı Koleksiyonu,Boğaz’ın Anadolu yakası gezintisi
ve Çengelköy’de çay içimi,Haliç’te Min Türk adı verilen ve Anadolu’nun her
yerinden toplanmış şaheserlerin minyatürlerinin bulunduğu park;yine
Haliç’te sol cenahta bulunan Feshane ve şaheser park,sağ cenahta Rahmi Koç
adına tertiplenen makine parkı,vakiniz olursa bir günde Pier Loti Tepesi.
Görüyorsunuz ki;bir tatili dolduracak
kadar benim gördüğüm yerleri yazmış bulunuyorum. Buraların her birinde bir
tam günü rahat geçirebiliyormusunuz. Bu arada,güzelliğin ne anlama
geldiğini de görüyorsunuz. Para olunca,bilgili insanlar da bulununca neler
yaratıldığını da rahatlıkla görüyorsunuz. Adamlar bilgi sahibi olmayınca
para insanı soytarıya çevirebilir.
her akşam haberlerinde,trafik kazalarını
takip ettik. Hiçbir ülkede trafik kazalarının bizdeki kadar acımasız
olduğunda görüyorsunuz. Bunlar için artık ne yolları ve nede trafik
kaidelerinin öğretilmediğini,öğretilmemiş olduğunu bahane edemezsiniz.
Bunların dereceleri içine gireceğimiz AB ülkelerinden farklı değildir.
Güzel yollar yapılmıştır. Polis teşkilatımızın da hatalarına rağmen,canla
başla çalışıyor. Siz;kanun emri dışında kalmaktan izah edilmez vahşi bir
zevkin içinde iseniz,sizi yaratanın bile faydası olmaz. İnsan yaratılmanın
sorumluğunu tanımaz mısınız? |
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
- DAVOS’TA SON TANGO!
-
Ülkemizde 27 Mayıs’tan bu güne ısrarla
sürdürülen bir kirli oyun var.
- Zaten o büyük kırılma, 11 Kasım 1938 şeametinden sonra gelen ikinci
karşıdevrim ve meş’um sapma Türkiye’yi çökertmek içindi.
-
Bu gün akredite medyanın adını utanmadan, ar,
hayâ etmeden, tam bir kast-ı mahsusla ‘Ergenekon’ koyduğu Ümraniye davasına
esas cürüm ve caniyane emellerin tahakkuk mebdei ve milâdı da aynı tarihe
rastlar. (İşte bu nedenledir ki, bahusus dava ve soruşturmanın 48 yıl geriye
kadar uzanmasını ve 27 Mayıs’ı da içine alan tam bir hesaplaşma ve yüzleşme
‘temiz eller operasyonu’ olmasını istemekteyiz.)
-
Demokrat Parti tarafından (Halk Partisinin
şiddetli muhalefetine rağmen) kanlı Kıbrıs olaylarını önlemek ve Milli davayı
koordine etmek için kurulan Genelkurmay Özel Harp Dairesi Başkanlığı ile
1960’a kadar bu dairenin iştigal ettiği yegâne kritik konu olan TMT’yi
suçlamak, büyük haksızlık, yalan ve iftiradır. Nitekim 27 Mayıs’ın önce kendi
Genelkurmay Başkanı’nı yediği ve Türk Ordusunda tarihinin (8.800’leri bulan
her derece ve düzeyde) en büyük tasfiyesini gerçekleştirdiği ve TSK’nın
Atatürkçü unsurlardan bütünüyle ayıklandığı da asla unutulmamalı..
Dolayısıyla, ‘Encümeni Daniş’ 12 Mart, 12 Eylül ve sürecin bekraund’u 28 Şubat
da bu bağlamda büyüteç altına konulmak, araştırılmak-soruşturulmak ve muhakeme
edilmek zorundadır. Aksi taktirde sadece ahtapotun bir kolu kesilmiş olacak,
menfur beyni ve hain gövdesi hükmünü sürdürmeye devam edecektir!..
-
Yani, milli birlik komitesi bu örgüt’ün
günümüze uzanan ilk temeli, İsmet İnönü’de bir numarası idi. (Araştır:
Encümeni Daniş) Sonra bunun yerini A. Atila Sözer tarafından isim ve eylem
bazında bütün ayrıntılarıyla açıklanan ‘karayılan’ örgütü (gladyo) aldı. Bu
kitap ilk baskısının yapıldığı dönemde yolsuzluklardan sorumlu Devlet Bakanı
Orhan Kilercioğlu’na verildi. Akabinde de tebahur etti, piyasadan kayboldu,
buharlaştı. (Bak: Karayılan Doktrini-devrimci güçler, A.Atila Sözer, Saycom-kırmızı
kurdele, http://www.gittigidiyor.com/)
- İsmet İnönü’nün Lozan’dan itibaren üstlenerek yürüttüğü gerçek misyonu da
Anayurt Gazetesi yazarı Hasan Hüseyin Memiş’in ‘Diken’ isimli kitabından
öğrenebilirsiniz. (Diken, Hükümet Sistemleri, Akasya Kitap, Mayıs-2007,
Ankara) Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun AB sürecine ilişkin değerlendirmeleri ve
Yılmaz Dikbaş’ın bu süreçte oynanan oyunlara dair kitaplarına bir göz
atarsanız sanırım ‘oynanan oyun’ bütün boyutlarıyla ortaya çıkacaktır.MESELA!... 16 Şubat 1999 tarihinde terör ve tedhiş örgütü başı Abdullah
Öcalan’ın, Kenya`nın Başkenti Nairobi`de derdest edilerek Türkiye`ye
getirilmesini, 56. hükümet’in başı Bülent Ecevit’in ‘kahraman’ ilân edilişini
ve akabinde 18 Nisan 1999’da erken Genel Seçime gidilmiş olmasını nasıl
yorumlarsınız? Derken, hükümeti kurma görevinin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel tarafından DSP Genel Başkanı ‘milli kahraman’ Bülent Ecevit'e
verilmesi!Böylece, Bülent Ecevit, başbakanlıktan istifa ettiği 1979 yılından 20 yıl
sonra 5. kez Başbakanlık görevini üstlenmiş oldu. Ecevit, DSP, MHP ve ANAP ile
28 Mayıs 1999 günü (Mesut Yılmaz’ın ‘Milliyetçi Sol’ olarak tanımladığı) üçlü
(17.) koalisyon hükümetini kurdu. Bu arada, MHP 21 yıl sonra hükümete girdi.
22 yıl aradan sonra il kez bağımsız adaylar (!?) (millet) vekili seçildi.
Bunlar hep bir tesadüften mi ibaret acaba? yoksa sahnelenen oyunun bir parçası
mı? Gelelim günün Davos meselesine!..
-
3.02.2009 günü grup toplantıları ve genel
kurulda mesele çözüldü, suçlu moderatör!..
- Zaten farklı bir durum olsaydı, Gazze’de soykırım yapan İsrail
pilotlarının Konya’da (Bolu da telaffuz edilmekte?) eğitimine son verilir,
yılan hikâyesine dönen 2000 yılı ‘M60 tank modernizasyonu’ yolsuzluğunun
üstüne gidilir ve milletin kanını emen 37 temel sektör Yahudi şirketinin
lisansları askıya alınırdı!. Bunların hiçbirisi olmadı. Üstelik 200 nokta
atışı ile İsrail ateşkesi bozarak Hamas’ı suçladı. Ortada doğru dürüst bir
ateşkes de kalmadı.
-
Peki, sırada ne var? Cevap: 29 Mart 2009 Yerel
Seçimleri!...
-
Yani, AKP’nin parlatılması ve Recep Tayip
Erdoğan’a “milli kahraman” rolü!..
- (*)
Siyaset Bilimci, Hukukçu, Araştırmacı-Yazar, 7. ve 9. dönem DP Genel Başkan
Yardımcısı
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Atilla ALPAY |
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi |
-
ATATÜRK LİSESİNDE YEŞİLAY HEYECANI
-
Yeşilay Haftası Kutlamalarının gerçekleştirildiği Çorum
Atatürk Lisesi geçtiğimiz gün heyecanlı saatlere sahne oldu.
-
İlimizde ilk defa ödüllü yarışmaların tertiplendiği ve
birincilere kıymetli armağanların verildiği kutlama
etkinliklerine gençler resim, kompozisyon, afiş, maket,
bilgisayar sunumu ve şiir dallarında katılarak hüner ve
yeteneklerini sergilediler.
-
Üç
aydır devam eden çalışmalarının neticesinde ortaya koydukları
eserlerinin jüri tarafından incelenmesi ve sergilenmesinin
ardından geçtiğimiz gün okullarında tertiplenen Yeşilay
Gün’ünde ödüllerini alan genç Yeşilaycılar; sigara ve alkol
kullanmadıklarını, hayatları boyunca da kullanmayacaklarını
belirterek Yeşilay davasına sadık kalacaklarına da söz
verdiler.
-
Okul Müdürü Ahmet Güngör’ün yaptığı açılış konuşmasının
ardından bir sinevizyon sunumu yaparak Yeşilay haftasının
önemini anlatan Türkiye Yeşilay Derneği Çorum Şubesi Başkanı
Attila Alpay bağımlılık yapan maddelere hiç başlamamış
sağlıklı ve tertemiz nesiller istediklerini anlatarak
özetle şunları söyledi:
-
“İlimizde ilk defa böyle bir Yeşilay haftası kutlaması
yapıyoruz. Senelerdir bütün eğitimcilerimize yalvardığımız
halde kimse bizi ve Yeşilay haftasını önemsemedi. Aynı zamanda
benim de eski okulum olan Çorum Atatürk Lisesinde böyle ciddi
ve önemli bir çalışma yaptık. Bir kaç aydır hazırlıklar devam
ediyor. Kırka yakın öğrencimiz bu hafta münasebetiyle ciddi
eserler hazırladı. Onları geleceğin Yeşilay gönüllüsü gençleri
olarak görüyor ve muhabbetle selamlıyoruz. Bu etkinliği
tertipleyen okul müdürümüz Sayın Ahmet Güngör Beyefendiye ve
Biyoloji öğretmeni Sn. Sebiha Küçüker’ e sonsuz şükranlarımızı
sunuyor, Türkiye Yeşilay derneği ve şahsımız adına çok
teşekkür ediyoruz.”
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI Hayat Hikayesi
|
|
DÜNYA TEZGÂHINDA OYALANIRKEN GERİYE DÖNÜP BAKMAK GEÇMİYOR
İÇİMİZDEN |
-
Ellerin, ayakların ve kalplerin kontrolden
çıktığı bir çağda, ne asa, ne Musa, ne de Kızıldeniz fark ediliyor!
-
Paranın, çıkarın, makamın ve nefsî arzuların
insanları ve değerleri savurduğu bir dönemde ALLAH’I (C.C.) ve Peygâmberi
(S.A.) sadece mübarek gecelerde veya günlerde anar olduk Gırtlaktan aşağıya
inmeyen dini söylemlerin, iman gerçeklerinin, kendimizi aldatmaktan öteye
gitmediğini görüyor ve gözlemliyoruz. Karnı tokların açları görmediği,
zenginlerin din kisvesi altında gösterişe yeltendiği, adaletin, vicdanın
kavrulduğu zamanımızda, hatalarını ve günahlarını hırslarla besleyen
aldananlar topluluğunu desteklemek ya da beslemek yadırganmaz oldu.
-
Vatan, millet, toprak, bayrak, tarih gibi
benzer değerler ve din aşağılanırken melekler hâlâ yerlerindeler.
Peygamberimiz (S.A.) hâlâ bazı temiz yüreklere sevgisini belirtircesine ayağa
kalkarak selam vermeyi sürdürmektedir.
-
Siyasetin kararttığı kalplere rağmen Kur’an-ı
Kerim nurunu saçmaya devam etmektedir.
-
Kalp gözleri perdelenenler; nerede ve niçin
bulunduklarını ya da düşünmesini bilmeyenler mezarlıklara, kendi çehrelerine,
kaybettiklerine, tükettiklerine bakmayı da akıllarının uçlarından
geçirmiyorlar. Onlar sadece kendilerini tatmin etme yolunda, bir yerlerde
görünerek ya da kendilerine ait olamayanları birilerine vererek ALLAH’I
aldatamayacaklarını bilmek zorundadırlar.
-
Haydi bir ömrünüze sığıştırdıklarınız gibi bir
kelimeye sığıştırarak anlatın kendinizi! Siz dinin ve hayatın neresindesiniz?
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
|
-
12 AĞUSTOS 2009 ÇARŞAMBA ÇANAKKALE
-
Çanakkale adı, geçmişimizin aynası,
geleceğimizin garantisi.
-
Çanakkale, tarihi zenginlikleri ve doğal
yapısıyla dünyanın önemli şehirlerinden biri. Gelibolu yarımadası, Gökçeada,
tarih kokuyorlar. Bayramiç, Bozcaada, Çanakkale’nin önemli yerleşim yerleri
arasında sayılıyor.
-
Çanakkale’de çoğu dükkan ve kafe olarak
kullanılan eski konutlar, daracık sokakların çevresinde yeralıyorlar. Çarşı
Caddesi, Yalın han, Truva atı, Aynalı çarşı, Çay, Rum ve Yahudi mahalleleri,
zafer meydanı, Fatih, Tıflı ve yalı camii, Havra, Cumhuriyet meydanı, Halk
bahçesi, Kordon, saat kulesi, Fetvane sokak, Nedime hanım kız okulu Çanakkale
şehir merkezinde önemlilikler olarak karşımıza çıkıyorlar.
-
Boğaz Komutanlığı Deniz Müzesinde Osmanlı
dönemi silah ve askeri malzemeleri, 1. Dünya Savaş ve gereçleri, Nusrat Mayın
Gemisinin bir maketi (bu gemi, Tarsus Belediyesince satın alınıp, onarılarak,
kentin merkezinde sergileniyor) görülebiliyor, gezilebiliyor.
-
Çanakkale Savaşlarının, 1. Dünya Savaşı’nda
İngiltere, Fransa ve Rusya’nın oluşturduğu itilaf devletlerinin Çanakkale
Boğazını geçerek Osmanlı Devletini yenmek ve Rusya’ya destek yolu açmak için
büyük bir donanmanın 03 Kasım 1914 tarihinde Çanakkale sahillerini
bombardımana tutmasıyla başladığını biliyoruz.
-
8 ay 14 gün süren bu savaşlarda toplam 500 bin
asker öldü. Yaralıların sayısı hiçbir zaman bilinemedi. Çok sayıda kayıp
askerden bir daha haber alınamadı. Her savaş gibi, bu savaş da geride telafisi
mümkün olmayan acılar bıraktı.
-
Çanakkale’nin; Ayvacık, Bayramiç, Biga,
Bozcaada, Çan, Eceabat, Ezine, Gelibolu, Gökçeada, Lapseki, Yenice ilçeleri
var. Buralarda değişik özellik ve güzellikler karşımıza çıkıyor.
Çanakkale’deki 18 Mart Üniversitesi eğitim-öğretim alanında binlerce gencimizi
yetiştiriyor.
-
Çanakkale’deki şehitliklerimiz ve bilinmesi,
hatırlanması gerekenlerin sıralanışı:
- - Çamtekke şehitliği, Büyük ve küçük Anafarta, Yusufçuk tepe anıtı,
- - Mehmetçik park anıtı, Conk Bayırı Anıtı, M. Çavuş anıtı,
- - 57. Alay şehitliği, Yzb. Mehmet şehitliği, Kemalyeri anıtı,
- - Çamburnu şehitliği, Balkan şehitliği, Kilitbahir kalesi,
- - Mecidiye şehitliği, Seyit Onbaşı şehitliği, Havuzlar şehitliği,
- - Barbaros deniz şehitliği, Hastane bayırı şehitliği,
- - Gözetleme tepe şehitliği, Şahindere şehitliği, Soğanlıdere şehitliği,
- - Saygıyere anıtı, Alçıtepe garnizon şehitliği, İsimsiz topçu şehitliği,
- - Nuri Yamut anıtı, Yahya Çavuş şehitliği, İlk şehitler anıtı, Şehitler
abidesi,
- - Kumtepe şehitliği, Kumkale Çakaltepe bataryası, Mesudiye şehitliği,
- - Hasan Mevsuf şehitliği, Erenköy şehitliği, Yzb. Uçkun ve Tğm. Rıza
şehitliği, Truva.
- - 64 yıldan beri yolcularını güvenle taşıyan Alınteri feribotları.
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
ANKARA’DA TOPLU TAŞIM TRAJEDİSİ VE SÖZDE
HUKUK (!) REZALETİ
24 Aralık 2004 tarihinde (2004/35
sayılı) UKOME (Büyükşehir belediye başkanlığı ulaşım koordinasyon
merkezi) Ankara içerisindeki dolmuş, otobüs, metro gibi toplu taşıma
araçlarının yolcu taşıma ücretlerinin arttırılmasına karar verdi.
UKOME kararı EGO Genel Müdürlüğü
İdari Encümeninin 28.12.2004 gün ve 2004/212 sayılı “uygun görmesi”
ile toplu taşıma % 33 zam olarak 01 Ocak 2005 tarihinden itibaren
yürürlüğe girdi.
Bunun üzerine, Turhan Çakar
Başkanlığında faaliyet gösteren “Tüketici Hakları Derneği”
belediye'nin toplu taşıma araçlarına, 2005 yılı başından geçerli
olmak üzere yapmış olduğu zammın iptali için, Ankara 2. İdare
Mahkemesine iptal davası açtı.
Dava beş sene sürdü.
Bu sürede uzun bir hukuk mücadelesi
verildi. 2. İdare Mahkemesi, önce toplu taşıma ücretlerinin artış
işleminin iptali talebini reddetti. Ardından bu kararın Tüketici
Hakları Derneği tarafından temyizi üzerine karar Danıştay tarafından
bozuldu. Bozma üzerine davayı yeniden gören mahkeme, 15 Ekim 2009
tarihinde son kararını vererek, 01 Ocak 2005 tarihinde uygulamaya
konulan ulaşım zamlarını iptal etti. Tüketicilerden fazladan para
alınmasına dur dedi ve Ankara Büyükşehir Belediyesini mahkum etti.''
Bu kararla 5 yıl boyunca, derdest
olan davaya rağmen yapılan “haksız ve hukuka aykırı” artışların
hukuki dayanağı ortadan kalktı. Toplu taşım ve ulaşımda 2004 yılı
fiyatlarına dönüldü. Söz konusu mahkeme kararıyla, ''dünya
başkentleri ve İstanbul hariç bütün Türkiye şehirleri arasında
ulaşımın en pahalı olduğu Ankara'da yaşayan işsiz, öğrenci,
memur-emekli ve yoksul halkın, mağduriyetine son verilmiş ve
fiyatlar emsalleri düzeyine inmiş oldu.
06 Mart 2010 günü, konu hakkında bir
açıklama yapan THD Başkanı Turhan Çakar, ''yıllardır Ankaralıya
ulaşımda reva görülen haksızlık, hukuksuzluk, insafsızlık,
derneğimizin tüketicilerle sabırla yürüttüğü, hukuk mücadelesiyle
ortadan kaldırılmıştır” dedi. Ayrıca; Ankara 2. İdare Mahkemesinin
kararının kesin hüküm teşkil ettiğini ve iptal edilen zamların,
vilayet genelini kapsayıcı-düzenleyici bir işlem olduğundan, kararın
ortaya çıkan sonuçlarından tüm Ankara halkının yararlanacağını
bildirdi.
Yaptıkları hesaplamalara göre, yolcu
başına 5 yıl boyunca ortalama olarak fazladan 2 bin lira alındığını
iddia eden Çakar, tüm yolculardan 5 yıl boyunca fazladan alınan
bedelin, ortalama 5,5 milyar lirayı bulduğunu savunarak;
Tüketicilerin biletlerindeki ücret farkının iadesi için, belediyeye
müracaat edebileceklerini söyleyen Çakar, ''olumsuz cevap almaları
halinde, eski kartlarla birlikte Tüketici Sorunları Hakem
Heyetlerine başvurabilirler veya belediye yönetimi aleyhine, İdare
Mahkemesine dava açabilirler. Dernek olarak bu konuda her türlü
hukuki desteği vermeye hazırız'' dedi.
Devamla; Belediye başkanı Melih’in
ise, “söz konusu karar sonrasında belediyenin iflas edeceğini ileri
sürerek, hedef saptırmaya çalıştığını iddia ederek, ''bu
hukuksuzluğu başka bir kılıf altında biletlerdeki transfer hakkını
kaldırmak gibi, başka bir hukuksuzlukla devam ettirmeye kimsenin
gücü yetmeyecektir. Ankaralılar buna asla izin vermeyecektir'' diye
konuştu. Bu arada basın açıklaması sırasında, Güvenpark'ın içinde
yer alan minibüs durağında çalışan bir grup minibüs şoförü, basın
açıklamasına tepki gösterdi. Minibüsçüler, ''Biz de ev
geçindiriyoruz. Çok mu mutlu oldunuz. Siz 5 yıl önceki maaşınıza
çalışır mısınız? Yağa, mazota ve benzine gelen zamları biliyor
musunuz?'' sözleriyle karara ilişkin tepkilerini dile getirdiler.
Minibüs şoförleri ile dernek üyeleri arasındaki sözlü münakaşanın
artması üzerine, araya polisler girerek minibüs şoförlerini
uzaklaştırdılar. Şoförler, karar öncesi 1,85 lira olan dolmuş otobüs
ücretlerinin, kararın ardından 90 kuruşa indiğini belirtirken, bu
fiyata ulaşım hizmetinin verilemeyeceğini savundular.
Kararı uygulama konusunda hukuki
mecburiyetle karşı karşıya kalan Melih şöyle bir açıklama yapıyordu:
2. İdare Mahkemesi tarafından
verilen bir karar. Davanın özetini okuyorum. “Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanlığı Ulaşım Kordinasyon Merkezi’nin gündem dışı
teklifle görüştüğü Ankara içerisindeki dolmuş, otobüs, metro gibi
toplu taşıma araçlarının yolcu taşıma ücretlerinin arttırılmasına
ilişkin, 24.12.2004 tarih ve 2004/35 sayılı kararını onayan EGO
Genel Müdürlüğü İdari Encümeninin 28.12.2004 gün ve 2004/212 sayılı
kararını belirlenen şehir içi toplu taşıma fiyat tarifelerindeki
artışın, fahiş olduğu, enflasyon oranlarının dikkate alınmadığı,
hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmadığı iddialarıyla iptali
istenmektedir deniliyor" dedi.
Anılan tarihte, yani 31 Aralık 2004
gününde toplu taşım ücretleri 90 kuruş idi.
2004 yılı TÜFE enflâsyon oranı % 9.32 oldu. Buna rağmen toplu
taşım ücretlerine % 33 zam yapıldı!... “Melih devamla: (IHA)
Danıştay 2. ve 9. Dairenin verdiği mahkeme kararı ile pazartesi
gününden (08 Mart 2010) itibaren Ankara’da toplu taşıma ücretlerinde
tam biletin 90 kuruşa, öğrenci biletlerinin 60 kuruşa düşürüleceğini
söyledi. Ankara Büyükşehir Belediye binasında basın toplantısı
düzenleyen Gökçek, Danıştay’ın aldığı kararı ’kaos’ olarak niteledi.
Gökçek, Tüketici Hakları Derneğinin açtığı dava ile toplu taşıma
bilet fiyatlarının 6 yıl öncesine döneceğini ve Pazartesi’den
itibaren Ankara’da ulaşım konusunda kaos yaşanacağını söyleyen
Gökçek, otobüs ve metro hattında gecikmeli seferler
düzenleyeceklerini bildirdi. Gökçek, yargı reformu konusunda fikir
söylemlerinin erken olacağına işaret ederek idari mahkemelerin
belediyeleri yönettiğini ifade etti. Gökçek, "İdari mahkemeler
belediyeleri yönetiyor. Biz bir hata yaptıysak halk bize ders
versin. Hukuk esnek olduğu için kişiye göre değişiyor" dedi.
İdare Mahkemesine, Tüketici
Dernekleri Federasyonu’nun açtığı davayla ulaşım ücretlerine yapılan
zamların iptalinin istendiğini ve 2’ye karşı 1 oyla davanın haklı
bulunarak 2007 fiyatlarına dönülmesi yönünde karar çıktığını
belirten Gökçek, "Ellimize ulaşan 2 mahkeme kararından 1’si bu" diye
konuştu.
Bu davayı idari mahkemede
kazandıklarını belirten Gökçek, "Tüketici Hakları Derneği bunu
Danıştay’da yeniden temyiz etmiş. Danıştay, Tüketici Hakları
Derneği’nin lehine davayı bozmuş ve idari mahkemede 15 Ekim 2009
tarihinde yani birinci aldığımız kararın yaklaşık 6 sene sonrasında
iptal kararı vererek, bizim 2003 fiyatlarına dönmemiz için karar
almış. İki tane mahkeme kararı var. UKOME her iki mahkeme kararının
uygulanması için ve tatbik edilmesi için aşağıda karar verdi. Çünkü
biliyorsunuz mahkeme kararlarını uygulamakta kanunen suç 3 yıla
kadar hapsi gerektiriyor. Dolayısıyla biz de mahkeme kararlarını
arzu ederek, benimseyerek, mantığımıza uygun bularak değil mecbur
kaldığımız için uygulamak konumunda kaldık" ifadelerini kullandı.
Daha sonra yeni bilet fiyatlarını açıklayan Gökçek, pazartesi
gününden geçerli olmak üzere tam biletin 90 kuruş, indirimli
(öğrenci) biletin ise 60 kuruş olduğunu duyurdu. Minibüslerde ise
ulaşım ücretlerinin kısa mesafe için 90 kuruş uzun mesafe için 1
lira olduğunu belirterek, 1 saat içinde 50 kuruşa yapılan aktarmalı
seyahatlerinde kaldırıldığını dile getirdi.”
Açıklandığı gibi 08 Mart Pazartesi
günü Mahkeme kararının uygulanmasına başlandı.
Aynı gün TŞOF Danıştay’a başvurarak; UKOME kararını iptalini
istedi.
Daha önce beş yılda çıkan karara
mukabil bu defa üç günde karar çıktı. 11 Mart Perşembe günü
dolmuşlar, 12 Mart’ta da otobüsler eski tarifeye döndü. Şimdi
sorulur: Adalet bunun neresinde? Uygulanan hukuk orman hukuku mu?
NOT: Bu konu bitmez, dosya kapanmaz!... Yeri geldikçe gereği
yapılacaktır.
E.POSTA : gercek.demokrat@hotmail.com
WEB : http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com,
POSTA : PK, 118 [ 06 442 ] Yenişehir/ANKARA
NOT : Kaynak göstermek şartıyla yazılar yayına
izinlidir. |
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
SESSİZLİK VE ZAMAN
- Bende önceki bir zaman
diliminin tılsımlı havanın esmesi ile meydana gelen bir tutkunun
yazılmasının zamanı gelmiş olduğunu anlamış gibiyim.
-
Birinci
yılını doldurduğum memuriyet hayatımda bizleri bekleyen büyük
tehlikelerin neler olduğunun bilinci ile zamanımı geçirmekte ve kendi
planımın doğrultusunda hayatımın yönünü vermeye çalışmaktaydım.
- Her hafta gittiğim Çorum’a
gelince her zamanki gibi anne ve babamın baskılarının olacağını
biliyor, onları bir bahane ile yine atlatacağımın bilinci ile otobüsün
Çorum’a girdiği anda saat 22’yi gösteriyordu gayet iyi hatırlıyorum.
- Çorum otobüs garajı o
yıllarda Çorum’un dışı sayılacak bir alana yeni yapılmakta idi.
Otobüsler garaja girmeyip saat kulesi civarında yolcularını indirme
geleneğini halen sürdürmekte idiler. Her ne hikmetse o gün otobüs eski
garajların bulunduğu yere gelmiş ve yolcuları burada indirmişti.
Durakta bulunan tek taksiye işaret ettim. Geldi ve bindim. Şoför her
nedense hareket etmekte acele etmiyordu. Ben alışkanlığım üzerine
şoförün yanındaki koltuğa oturmuştum. Aynı otobüste birlikte
Ankara’dan geldiğimiz benim yaşımda iki çiftte taksinin arka kısmına
binmişlerdi. Taksici hayatından memnun bana dönerek:
- -Birader ne tarafa
gideceğiz? Diye sordu. Ben:
- -Arkadaşları bırakalım, ben
sonra inerim. Dedim. Fort taksi homurdanarak yerinden kalktı. Taksi
şimdiki hükümet konağının bulunduğu bir yere doğru yol aldı ve
vilayetin arkasında bir evin önünde durdu. İçindeki çift paralarını
verip indiler. Taksinin çok yüksek bir fiyat talep ettiğini görünce
inen çiftin erkek olanına:
- -Bir dakika bekler misiniz?
Diye seslendim. Adam durdu taksiye geri döndü. Şoföre:
- -Arkadaştan fazla para
aldınız. Aldığın o paranın dörtte üçünü geri ver dedim. Şoför de
bizimle aynı yaşlarda olduğundan araçtan inenle beni, birbirini
tanıyor diye düşünmüş olsa ki aldığı paranın dörtte üçünü geri verdi.
Adamcağız şükran sesleri çıkartırken ben şoföre:
- - Karakeçili Camiinin
yanına gideceğim dedim. Albayrak sokağı aralığından taksiyi döndürerek
ilk dönemeçte durdu. Levyeyi eline alarak:
- -İn bakalım yakışıklı. Sen
benim nafakamı nasıl geri verdirirsin? Ben sizi birlikte sandım diye
dayılandı. Ben gayet sakin:
- -Burası yeri değil. Bu
saatte uyuyanları rahatsız etmeyelim. İstersen arabanı tenha bir yere
çek. Diye tepki verince biraz duraksadı, araca bindi. Tir tir
titremesi halen üzerinde idi. Ben istifimi bozmadan. Aşçıların orada
ineceğim dedim. Taksi hareket etti yüz metre sonra durdu. Şoförün
titremesi geçmiş, benim sakin halim onu korkutmuş ve ürkekleştirmişti.
Araçtan indim. Şoför tarafına geçtim ve diğer yolcudan benim ikazım
üzerine aldığı para kadar para uzattım.
- -Bak ahbap. Sen evli misin?
Diye sordum. Şoför cevap verdi.
- -Evet. Üç çocuğum var.
Diyince ben:
- -Haram para ile mi
çocuklarını doyuruyorsun. Diye serteldim. Levyeyi kaptığı ile kapıyı
açtığı bir oldu. İndiğine pişman olduğunu pantolonunu ıslattığından
anlamıştım. Benim beylik tabancam saldırgan şoförüm burnuna
dayanmıştı. Şoföre:
- -Hem haram kazanıyorsun,
hem de adam mı dövmeye kalkıyorsun. Dedim. Cevap verecek mecali
olmayan şoföre:
- -Dua et üç çocuğuna ve
eşine. Seni karakola götürür, fahiş para alıyor, birde levye ile adam
dövmeye yelteniyor diye içeri attırırdım. Bir daha böyle olmasın
dedim. Şoför pelte gibi aracına bindi. Kontağı çevirmeye mecali
kalmamıştı. Ben eve girdim.
- Aradan üç ay geçti, tesadüf
Samsun arabası ile tekrar Çorum’a geldiğimde durakta bulunan tek araca
el kaldırdım. Araç geldi. Yine aynı şofördü. Bana:
- Merhaba birader. Evinize
müşteri geldikçe uğradım. Seni sordum. validen O Ankara’da çalışıyor
dedi. Bir gün yine taksine biner oğlum dedi. İşte yine karşılaştık.
Sana minnet ve teşekkür borcumu sunmak istiyorum. Senle
karşılaştığımız güne kadar arabanın hiç eksiği, gediği bitmiyordu. Sen
beni uyardın. Evlatlarına haram yedirme dedin. Senden sonra sabaha
kadar durakta düşündüm. Sana hak verdim. Bir daha kimseden hak
etmediğim ücreti istemedim. O adamla senin verdiğin para bir
bereketlendi ki. Arabam o günden bu güne arızalanmadı. Hiçbir masrafta
çıkmadı. Daha önce hiç olmadık masraflarla kazancımı bitiriyor bazen
eve ekmek bile götüremiyordum. Dedi. Ben cevap veremedim. Beni eve
bıraktı. Ücretini verdim.
- -Bereket versin birader.
Dedi. Bende:
- -Bereketini bul dedim. Bir
gerçek veya hikâye olarak okuyabilirsiniz.
- 12/04/2009 01,30 Çorum
|
|
|
|
|
10 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
BÖREK SU (SU BÖREĞİ)
MALZEMESİ:
Bir orta tepsi için bir kilo un,beş yumurta,bir tutam tuz,bir su bardağı
su
Çorum’un özel
günlerinde yapılan bir börek çeşididir. Bayramlarda ve bilhassa Berat
gecesinde su böreği yapılır.
Hazırlanışı: Bir kilo
un,en az beş yumurta,bir tutam tuz,bir su bardağı su ilavesi ile katı
olarak yoğrulur. Hamur yumurtadan biraz büyük olarak yumak tutulur.
Yumaklar un serpilerek mantılık hamur kalınlığında açılır. Açılan
yufkalar temiz bir bez üzerinde dinlendirilir. Bu arada büyük bir
kazanda su kaynatılır. Kaynatılan suya yemek ayarında tuz katılır. Su
devamlı ocağın üzerinde kaynar olmalıdır. Dinlendirilen yufkalar bu
kaynar suda tek tek haşlanırlar. Haşlanan hamurlar ayrı bir kapta
bulunan soğuk suya konularak buradan süzgece alınır. Suyu süzülen hamur
yağlanmış tepsiye serilir. Her yufkada, yufkaların üzerine yağ sürüler.
Beşinci veya altıncı yufkada peynir ve maydanoz yada kavrulmuş kıyma ve
maydanozla serilir ve içerisine bir adet çiğ yumurta kırılarak yufkanın
etrafına dağıtılır. Bu karışımın üzerine beş veya altı yufka daha
konularak,fırında orta ateşte pişirilir. Kare şeklinde özel börek
makasıyla kesilerek servis yapılır.
|
|
|
|
|
|
11 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Özkan KARACA |
Özkan KARACA Hayat Hikayesi |
YÜREĞİMİN İSTASYONU
Cesetler geçiyor yüreğimin istasyonundan
Irak' tan, Filistin' den, Afganistan' dan
Ve nice karanlık örtüde kapanan diyarlardan
Kuyularının acı tadı ayırıyor yarlardan
Kanlı kemedle, terli kefenle boğulan
Şafakların remzi karabulutlara sorulan
Ruhunu sarsan acılarla yorulan
Tarih mirası olan arazileri çalınmış
Fasih özgürlüğü kubbelerinden yıkılmış
Hayatın elleri hüzünle nasırlanmış
Her geçen vagonlarda yüreğim titriyerek
Feryat eden gözlerin yağmurunu izliyerek
Uzaklığın kanlı deresine fırlattığım
Taşların derdini kalemime sordum
Göllerin duruluğundan alarak
Bir avuç su verdim
Çöllerin kuruluğundan alarak
Bir damla gözyaşı serdim
Kuyunun kanlı rengini
Alınlara düşen acı tenini
Yüreğimin istasyonuna kapattım
Kan pıhtısı dudaklarımda tek leke
Acı tanımı duygularımda kaba leke
Kafa kafesimde gördüğüm
Mazlum insanların boyunlarına
Kurşundan zincir çekilmiş
Mahkum günleri ile ayaklarına
Esaret prangaları vurulmuş
Toprak kan kokuyor
Bağrına aldığı cesetlerden
Taşlar yas tutuyor
Yarına saldığı avuçlardan
Mazlum insanlık gidenlerin ardında
Ruhunun izini sorguluyor
Günlerin sislerinde kapanmayacak
Zihin odasından çıkmayacak
Kalp adasından adımları batmayacak
Bir değil, bin insan yüzü...
Tankların ayininde kusulan bombalar
Namluların tayininde tükürülen kurşunlar
Adres sormayan, parmakları yormayan
Hain likler...
Duaları olmuş: Kin ve cinayet |
|
|
|
|
12 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Muhsin AKTAŞ |
Muhsin AKTAŞ Hayat Hikayesi |
- DURDURUN ŞU ZALİMİ
- Dimağ durdu bu akşam ciğerim kin kusuyor,
- Zalim zulüm yapıyor kefereler susuyor,
- Nice Mümin Müslüman koltuğunda pusuyor,
- Yetti artık durdurun şu zalim Siyonist’i.
- Büyük şeytan haince arkasında duruyor,
- Katil şerefsiz hain acımadan vuruyor,
- Bir milletin tüm soyu bombalarla kuruyor,
- Yetti artık durdurun şu zalim Siyonist’i.
- Küçücük yavrucaklar kurşunlarla ölüyor,
- Arap şeyhi makamdan utanmadan gülüyor,
- Vahşet demek bu işe inan hafif geliyor,
- Yetti artık durdurun şu zalim Siyonist’i.
- Dünya denen âlemde böylesi görülmedi,
- Üç buçuk boz ayının defteri dürülmedi,
- İnsanlığa bu kara boşuna sürülmedi,
- Yetti artık durdurun şu zalim Siyonist’i.
- Gece ayazı çöktü yüreğimin üstüne,
- Kurt bürünmüş sinsice yavru kuzu postuna,
- Bebek kurban gidiyor vicdansızın kastına,
- Yetti artık durdurun şu zalim Siyonist’i.
- Lokmalar boğazıma kurşun gibi dizildi,
- Seyrettiğim her canda kalbim durdu ezildi.
- Yirmi yedi aralık katliamla yazıldı,
- Yetti artık durdurun şu zalim Siyonist’i.
- Kalem kurşun olmaya yemin etti bu gece,
- Katile isyan etti tüm kelime ve hece,
- Filistin’de tütmüyor birçok hanede baca,
- Yetti artık durdurun şu zalim Siyonist’i
|
|
|
|
|
13 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ayşe PASLANMAZ |
Ayşe PASLANMAZ Hayat Hikayesi |
- ÜRGÜP
- Tarihin büyüsü ondan sorulur,
- Kapadokya’mızın kalbidir Ürgüp,
- Onu bir kez gören candan vurulur,
- Kapadokya’mızın kalbidir Ürgüp.
- Dünyanın dilinde Ürgüp’ün ünü,
- Bir bitmez efsane geçmişi dünü,
- Gören mutlulukla kutlar o günü,
- Kapadokya’mızın kalbidir Ürgüp.
- Periler diyarı öyle şahane,
- Göremeyen gözler olur virane,
- Sayısız hayranları deli divane,
- Kapadokya’mızın kalbidir Ürgüp.
- Düşler diyarında gezilen o an,
- Yıldızlar uçuşur pembe bir duman,
- Rüyamı masal mı akıyor zaman,
- Kapadokya’mızın kalbidir Ürgüp.
- Peri bacaları saf saf dizilir,
- Onlardaki heybet hemen sezilir,
- Tarih kokan doğa zevkle gezilir,
- Kapadokya’mızın kalbidir Ürgüp.
- Dev coğrafyada, tarih yaşıyor,
- Sanatsal yapıyı özgün taşıyor,
- Ünü dünyaları aştı aşıyor,
- Kapadokya’mızın kalbidir Ürgüp.
- Peri kızı der ki ozanın dilinde,
- Türküler dökülür sazın telinde,
- Ummanlar kaybolur sevgi selinde,
- Kapadokya’mızın kalbidir Ürgüp.
|
|
|
|
|
14 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
|
Mehmet KARADAĞ |
Mehmet KARADAĞ Hayat Hikayesi
|
SÖMÜRÜYÜ İŞLEYEN YOK
Uyu uyu yat ta uyu
Sömürüyü işleyen yok
Yükselmişiz arpa boyu
Sömürüyü işleyen yok
Boşa çalar güzel sözler
Belli değil bahar,yazlar
Yola yola biter kazlar
Sömürüyü işleyen yok
Haber verir yazar,basın
Ekmek çalmış,heman asın
Derdin,adetin bitmez yaşın
Sömürüyü işleyen yok
Banka batar çala çala
Böyle didar sessiz kala
Fakir muhtaç ata,bala
Sömürüyü işleyen yok
Kimi baylar tohrak satar
Kimi baylar aç,aç yatar
Kimi baylar kanıp çatar
Sömürüyü işleyen yok
Villa kondu oldu dağlar
Sahip oldu ismi çağlar
Murat almış beylar ağlar
Sömürüyü işleyen yok
KARADAĞIM haller böyle
Söylesende doğru söyle
Aram açık bütün köyle
Sömürüyü işleyen yok
11,05,2005 |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!
|
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
1 |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
1 |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
137 SAYI 25 Temmuz 2010 SAYIYA Gitmek İçin
Tıklayınız! |