 |
YIL
11 SAYI 132 25 Şubat 2010 |
 |
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL ZİYARETÇİLER; OKUYUCULAR VE YAZARLARIMIZ
-
Mustafa Nevruz SINACI DEMOKRASİYİ ÖZELLEŞTİRMEK
-
İsa KAYACAN ECE KÖYÜNDE AKŞAM, ŞİİRİNİN ÖYKÜSÜ
-
Ali EMİROĞLU İNSAN KENDİNE GÜVENİNCE
-
Mustafa Nevruz SINACI
TÜRK’ÜM, DOĞRUYUM
-
Sakin
KARAKAŞ PİRİNÇ YİYİN
-
Hüseyin
Hüsnü GÜREL ERZİNCAN BELEDİYE BAŞKANI YÜKSEL ÇAKIR'A AÇIK MEKTUP
-
Selma GÜRSEL EKMEK MANTISI
-
Emine Sevinç ÖKSÜZOĞLU BEN İSTANBUL'UM
-
Mahmut Selim GÜRSEL DEĞEMEZSE
YAPTIĞIM
-
Mehmet KURTBAŞ
SENDEMİ ÖYLE SENDEMİ
-
Rıza KANDAMİR BEN
-
Muhsin AKTAŞ TEĞET GEÇERMİŞ
-
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
ZİYARETÇİLER; OKUYUCULAR VE YAZARLARIMIZ !
-
- Sanal çalışmalarımın olduğunu sizler bu sayfalara
girerek bilginiz dâhilinde olduğunu biliyorum. Ayrıca burada
çalışmaları yayınlanan yazarlarımız da buralarda çalışmalarını
sergilemekte. Yeni yapılandırmaya çalıştığım bu sanal yayını sizlere
sunmanın gururu ve daha da iyi içerikler sunma arayışlarımızın sürmesi
sonucunda bazı kesin kararlar alma zorunluluğu ortaya çıkmış
bulunmaktadır.
- Yukarıdaki bilgilerin ışığında yapılması gerekenlerin
neler olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
- Konuyu açmaya okuyucu ve ziyaretçilerimizle başlamayı
uygun gördüm. Bu grup bililerimizi inceleyerek okur veya seyrederler.
Faydalanıp faydalanmadıklarını ve onların bu konular hakkında görüş ve
düşüncelerini 1997 tarihinden bu güne katıldıklarını ne yazık ki
göremedim. Dergilerim olan Çorumlu 2000 ve Sarı Çiğdem Şiir defterini
sanal olarak ve basılarak bizzat tek tek elimle dağıttığım zamanlarda
da bu konuyu biraz irdelemiş ve sizlere yazmıştım. O zamanda medeni
cesareti olan da olmayan da bir iki satır yazmaktan çekindi. Bu
nedenle bu sitelerin ziyaretinin ancak sitelerde bulunan
ziyaretçilerin tıklamaları ile anlamaya çalışmaktayız ziyaretçi
trafiğinin yoğunluğundan bazen sitelerimizin barındırılan alanlarına
erişilemeyecek boyutlara ulaşmaktadır.
- Bu sayfalar bilindiği gibi üç gurup tarafından devamlılığı
sağlanmaktadır. Bunlardan birincisi yayıncı olarak ben; yazarlar
olarak burada çalışmaları ve bilgi ile tanıtımları yayınlanan sizler
ve üçüncü grup olarak da bu yayınların işlerliği için bizlere yön
veren okuyucu ve sitelerimize tıklamalar ile site ziyaretçilerimiz
olan okuyucularımız olan sizlersiniz.
- Ayrıca okurlarımıza da bezi önemli günler ve
dergilerimizin yayınları hakkında bilgiler sunduğum Çorumlular Google
grupları olarak Fikir Dergisi Üye sayısı: 56606 Çorum ve Çorumlular
Üye sayısı: 3489 e ulaşmış bulunmaktayız. Grubumuzun bulunduğu adres budur Buradan
üye olabilir yada Çorum ve Çorumlular üye olmak isterseniz e postasına mesaj yollayarak
üye olmanız mümkündür yine Fikir Dergisi için yazabilirsiniz.
- Okuyucularımızın da fikir ve dergi ile sitelerimiz
için görüşlerinin bizleri yönlendirdiğini unutmamamız gerekmektedir.
Birkaç yazı ve öneri bizi tam bir sanal bileşime getirmemektedir.
- Gelelim bende dahil yazar arkadaşlarıma: Onlara ferdi
olarak dergilerimizde yayınlanacak yazılarınızda başka yazılardan
alıntı yapmayın, başka yazarların öz çalışmalarını tırnak içinde, dip
not olarak kullanmayın, kaynak göstermeyi diye yazmaktayım. Onlar bu
isteklerimi yanlış anlayarak kendi fikirlerini değil bir başkasının
fikirlerini veya çalışmalarını kendilerinin ki gibi yayınlamamaların;
sadece kendilerine ait fikir ve yazılarına o konular için yazmalarını
istemekteyim. Bence yazarlar ansiklopedi değil kendi fikirlerini
yazmaları önemli ve yazıları ile de okuyucularına bilgi ve yön
vermeleri gereklidir. Kaynak vermeden nasıl yazalım, alıntı olmazsa o
yazıya katılıp katılmadığımızı nasıl bilelim derseniz işte o zaman
şunu salık veririm. Diyelim bu yazıya karşı veya katıldığınızı
yazacaksınız. Yazıyı okursunuz buradaki tezim hakkında yazarsınız.
Katıldıklarınızı kendinize göre yorumlar, katılmadıklarınızı ise aynı
şekilde yazar veya çizersiniz. Bu yazı benim fikri çalışmamın bir
ürünüdür, sizinki de sizin fikri ürününüzdür. Siz bu fikrinizi
istenildiği gibi eğilip bükülerek; yazınızın tamamındaki öz bellek
fikrini parçalanmış ve sizin demek istemediğiniz şekilde
yayınlanmasına göz yumar mısınız?
- Şimdi sıra yayıncı olarak bende: Neler yapmaya
çalışıyorum, neler yeni bunları da sitelerimi inceleyerek
görebilirsiniz!
- Sitelerimiz
-
http://corumlu.com
-
http://corum.name
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
- DEMOKRASİYİ ÖZELLEŞTİRMEK
-
Meşruiyet; Hüküm, hikmet ve adalet iledir.
-
Adalet, doğrudan ve dolaylı (katılımcı ve
çoğulcu) demokrasi’nin temel unsuru olup, uygulanması, hayat bulması, halkın
refah, huzur-güven ve saadet içinde yaşaması, kaynağını haklılık, doğruluk,
onur-erdem ve dürüstlük kavramlarından alan hukuk’un teşkil ettiği yazılı
kanunlardır. Yani, ‘adalet’ hükmünü ‘hukuk’la icra eder.
-
Esas olarak kanunlar anayasaya, anayasa ise
kesinlikle ve asla insan haklarına aykırı olamaz. İnsan hakları, evrensel
anlamda yaşama, beslenme, barınma, inanma ve “inandığı gibi”, eşit, güvenli ve
huzurlu bir hayat sürme hakkından ibarettir.
-
Hukuk, münhasıran cumhurun (halkın) kendi
kendini idare ettiği hallerde, yani millet iradesinin devlet idaresinde hâkim
unsur olabildiği ‘demokrasi’ rejiminde varlığını gösterir. Bunun dışında
‘kanun-yasa’ devletlerinde, demokrasi, adalet ve hukuktan bahsetmek mümkün
değildir. Bunlar genellikle (günümüz örmeklerinde olduğu gibi) polis, jandarma
(1938 -1950 Türkiye) veya çete devletleridir. Özgün olarak Türk siyasetinde
buna “halka rağmen halkı yönetme” denilir!.. Ki, bu söylem diktatörlük,
tasallut ve despotluk anlamına gelir.
-
Çok açık ve net bir anlatımla: Demokrasinin
iki mütemmim cüzü (tamamlayıcı ve bütünleyici unsuru) vardır. Bunlar adalet
(adalet ahlâkı) ve hukuktur. Göstergesi sosyal hukuk devleti olup; Uygulamada
(yönetim) kamu harcamalarını olabildiğince kısan, vergileri azami ölçüde
azaltan, az kazanandan az, çok kazanandan (lüks kullanım ve israftan) çok
vergi alan, aldığı vergileri tasarrufla ve en saydam biçimde kullanan
hükümetler icraatı yürütür.
-
Bir başka özellik de: Adalete sadık, millete
karşı samimi dürüst hükümetlerin ‘hüküm sürdüğü’ devletlerde, en basit anlamda
bile, her hangi bir yolsuzluk yoktur. Ayrıca demokrasi rejimini ‘gerçekten’
yaşayan ülkelerde ‘özgürlük ve güvenlik’ sorunu da yaşanmaz. Çünkü, ‘medeni
siyaset’ ve ‘hakiki demokrasi’ bağlamında yurttaşlar haddini bilir, bilmeyene
haddi derhal devlet tarafından bildirilir.
-
Bunun sebebi hikmeti ise: “Devlet iyi insan ve
iyi vatandaştan yana icraat ve faaliyet gösterir.” Seçilmişler millete vekil
ve hizmetkâr, memurlarsa itaat ve sadakat üzeredir. Herkes hakkının, hukukunun
(görev ve yükümlülüklerinin) idrakinde, bilincindedir.
- HAK KAVRAMI
-
Doğuştan ve doğalda var olan haklar,
sonrasında adalet ahlâkı ve hukuk’la desteklenip tahkim edilmek suretiyle,
milli devlet ve yurttaşlık bilinci (toplumsal sözleşmeler) bağlamında
genişletilir. Hak ve özgürlükleri kullanma biçimi budur. Ancak hiçbir gerçek
kişi (fert) veya kurum (tüzel kişi) bir başka kişi veya kurumun hak ve
özgürlüklerini gasp, tahdit, tehdit veya ihlale yetkili değildir. Şu kadar ki,
sadece ve yalnızca genel ahlâk, milli güvenlik ve can-mal güvenliğine yönelik
tehdit algılaması yahut aleni teşebbüs hallerinde Millet Meclisi kararı (yasa)
çerçevesinde insanlar tedip (haddini bildirmek) ve terbiye (ıslah) edilmek
zorundadır.
-
Bu bağlamda özgürlükler kısıtlanabilir, tecrit
(hapis) edilebilir. Yahut taammüden cinayet, cinayete azmettirmek,
hırsızlık-yolsuzluk, nitelikli dolandırıcılık ve organize çıkar örgütleri
yoluyla ölüme sebebiyet ile vatana ihanet gibi hallerde ‘ölüm cezası’
meşrudur.
-
Şu kadar ki; Yönetimi izleme-denetleme,
memurin (devlet memurları) ve vükelayı (milletvekillerini) muaheze (ikaz,
tenkit) suç ve suçluları ihbar (bildirme) görevi vatandaşın; Araştırma,
koğuşturma, soruşturma, muhakeme ve infaz devletin görevidir. Hiçbir ferdin
veya adalet cihazı hariç olmak üzere her hangi bir kurumun muhakeme ve infaz
yetkisi yoktur.
-
Müesses olan nizam (meclis ve hükümetler)
hakkaniyet, adalet ve hukuk görevini tam bir eşitlikle ifa ve icra etmediği
takdirde ‘meşruiyetleri’ sona erer. Bu durumda görev Atatürk ilkeleri ve Türk
İnkılâbı gereği Cumhuriyet Savcılarına aittir.
- İşte
Başbakan’ın (bilerek veya bilmeyerek) “demokrasiyi özelleştireceğiz”
ifadesinde saklı hakikat budur. Oysa söylemden “demokrasinin mabedi biziz,
sadece biz demokrasiyi iyi biliriz, bizim yaptığımız her şey demokrasidir”
anlamı çıkmaktadır. Yanılgının büyüğü budur!
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
|
-
ECE KÖYÜNDE AKŞAM, ŞİİRİNİN ÖYKÜSÜ
-
1958 yılı ortaları. Burdur ili,
Tefenni ilçesine bağlı Ece Köyü. Köyde, evlerde su yok. Elektrik yok
Kanalizasyon düşünceler arasında yer almıyor. Tarlalarda, genelde
karasabanla-öküzlerle çiftçilik yapılıyor.
-
Orak biçme, ekinlerin toparlanması
elle yapılıyor. Taşınması öküzlerin çektiği kağnılarla. Köyde, ev
halkının tümü çalışıyor.
-
Ece köyünde bir katlı, geniş tahtalığı
ve 4 odası bulunan toprak damlı evimizin geniş bir bahçesi var.
Çalılarla çevrili bu bahçenin bitişiğinde, suyu oldukça soğuk bir kuyu
bulunuyor.
-
Kuyunun bakımı, rahmetli babam
tarafından yapılıyor. Babam, hayır işlerinin önderi durumunda. Bu
kuyunun kovasının düşmesi, etrafındaki tahtaların, bütünlüğünün
bozulması, arızalanması gibi aksaklıklarla hep babam ilgileniyor. Bu
ilgi sürekli ve seve seve yapılan bir hizmet görünümü arz ediyor.
-
Akşamüzeri orak tarlasından gelen
kadınlar, kızlar bu kuyudan su ihtiyaçları için, kuyunun başında
toparlanıyor, sırayla su çekiyorlar, kaplarıyla taşıyarak evlerindeki
ihtiyaçları için kullanıyorlar.
-
Bu arada, kuyu başındaki özellikle
genç ve güzel kızlar, kendi aralarında sohbet edip, birbirleriyle
şakalaşıyorlar. Zaman zaman maniler ve türküler mırıldanarak
aralarındaki tatlı sohbeti sürdürüyorlar.
-
Bende İsa Kayacan olarak, bizim koca
kapının üzerindeki toprak damın üzerinden, çok yakın olan kuyuya ve su
çekenleri sürekli izliyorum.
-
Üstten baktığım için, kadınlar ve
kızlar beni görmüyorlar. Bu kızlar arasında beğendiklerim, değişik
hayallere kapıldıklarım bile var.
-
Bu genel tablo içerisinde,
etkilendiğim, hayal dünyasına daldığım zamanlar oluyor. Ve efendim,
işte böyle bir günde, şiirsel duygularım ayağa kalkarak dörtlükleri
alt alta getiriveriyorum. Bu şiirin adı önce “Köyde Akşam” dı. Sonra
“Ece Köyünde Akşam” oldu.
- Buyurun bu şiiri birlikte okuyalım.
-
- ECE KÖYÜNDE AKŞAM
- (İsa Kayacan -1958)
-
- Kerpiç evimizin bahçesinde,
- Derince bir kuyu vardı kuyu.
- Bütün akşamın şirin sesinde,
- Köyün halkına yeterdi suyu.
-
- Akşama doğru bir ay ışığı,
- Çıkardı çalılar arasından,
- Elinden atar ağaç kaşığı,
- Sonra gençler, gönül yarasından.
-
- İşte nur yüzlü ayın önünde,
- O uzun boylu ince ağaçlar.
- Böyle bütün eğleniş gününde,
- Neş’elenir sümbülü yamaçlar.
-
- Bu yamaçların ta eteğinde,
- Görünür selvilerin gölgesi.
- Sonra arıların peteğinde,
- Bir vızıltı, bir de ezan sesi.
- Gönderen PROF. DR. İSA KAYACAN zaman: 05:13
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Ali EMİROĞLU |
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi |
- İNSAN KENDİNE GÜVENİNCE
- Size, kendine cidden güvenen bir
insandan bahsedeceğim. kendisine güvenen ve güvenin dışında çok büyük
meziyetleri olan bu kadın amerika’nın eski Demokrat Başkanı Billy
Clinton’nun eşi Hillary Clinton’dur. Hillary Clinton kocası gibi
tanınmış bir avukattır. Kocası hovardalık avukatlığını da bizzat
üstlenen beklide dünyada ilk kadındır. Bayan Hillary Clinton bu gün
başkanlık yapar durumdadır. Kendisine çekilmesi tavsiye edenlere
şiddetle karşı çıkmıştır. O zaman birazcık gerilemiş durumu vardı. Şimdi
durumu değişmiştir. Bana göre daha ileride çalışmalarında daha da
değişecektir. Yine bana göre Hillary Clinton kocası gibi Amerika’nın
Başkanı olacak ve iyi de bir başkan olarak tarihe geçecektir.
- Yazıya devam etmeden önce kocasıyla
arasında geçmiş bir olayı size kendi kitabından nakletmek istiyorum. O
zamanlar Hillary Clinton’u anlamakta kolaylık göreceksiniz.
- Kocası Billy Clinton’un son valilik
altı yıllık seçiminde karı koca arasında şöyle bir konuşma geçiyor:
- “ Koca Clinton seçimlerden vazgeçerse
eşi Hillary Clinton’un seçime girip girilmeyeceğini koca tarafından
Hillary Clinton’a soruluyor” Verilecek cevap hakkında koca Clinton bir
fikri yok.
- “Hillary Clinton yavaş bir sesle eğer
Billy Clinton’un adaylığı sorun olmazsa onun yerine aday olabileceğini”
ifade ediyor. İşte bu cevabı duyan koca adaylığa karar veriyor. Siz
bunda bir kıskançlık göremezsiniz. Bunu gören Bayan Hillary Clinton ise
bu konudan hiç söz açmayarak kocası ile birlikte kocasının kazanması
için carla başla çalışıyor.
- Acaba Bill Clinton sözünde kalan
Hillary Clinton adaylığına devam etsi vali olacağına mutlak gözüyle
bakılabilir idi? Koca Clinton buna mutlak başkan adaylığı söz konusu
oluhca Hillary Clinton sessiz kalır mı idi? Bütün bu ihtimaller düşünmek
ve projeler üretmek için güzel şeylerde hakikatinde insan kati kanatlar
vermekten uzak kalıyor. Hillary’nin adaylıktan vazgeçmiş olacağını kim
bilebilir?
- Zaman geçti ve Hillary; New-York
senatörü oldu. Senatör olarak yaptığı faaliyetleri takip etmiş değil mi?
Kocasının yazdığı ikinci kitabında ameliyat olduğumu için henüz okumuş
değilim. Ancak; Hillary Clinton aile hayatında politika hayatında da çok
ciddi bir insan. Senatör olarak ta kendisine düşeni yapmış olması
gerekir. O zaman siyaset içinde ilerlemesi daha kolay olacaktır.
- Başlangıçta aynı partiden olan erkek
adayın biraz ileri gitmesi bazı demokratları şüpheye düşürmüş ve Hillary
Clinton’a adaylıktan çekilmesi tavsiye olunduğu söylenmiştir, Hillary
her adayın şansını sonuna kadar denemesi gerekli olduğunu söylemiştir.
Bu gün gazete haberlerinden öğreniyoruz ki; Hillary Clinton rakibini
geçmiştir. Sonuna kadar mücadeleye devam edeceğini açıklamış oluyor.
Bilgi birikimi ve denemeleri kendi yolunu açmıştır. Bana göre Hillary
Clinton arayı açacak ve parti adayı olacaktır. Bir kere aday olduktan
sonra asıl seçimlerde kendi iradesini ve maharetini gösterme imkanını
kolayca bulacaktır. Açıkça söylüyorum ve görüyorum ki; demokrat aday
olacak olan Hillary Clinton önümüzdeki devirlerin Amerikan Cumhurbaşkanı
olacaktır.
-
Hillary Clinton; iyi
bir başkan, büyük bir devlet adamı olacaktır. Büyüklük vasfının sadece
erkekler için icat edilmiş olduğunda icat edilmemiş olduğunu ispat eden
olaylardan birine vesile olacaktır. Amerikan halkının refahını arttırmış
olacağından binim hiç şüphem yok. Dünya milletleri de bu refah ve
saadetten hissesine düşeni alacaktır. Ben ümit ederim ki yapacağı
seyahatlerden bizim memleketimizde nasibini alacaktır. Ülkemiz için ne
hisler beklediğinin zaten bilincindeyiz. Ben inanıyorum ki; bir kadın
şefkatiyle insanlara ve milletlere bakacak ve hareket edecektir.
-
Billy Clinton ailesinde insanlar fazla
yaşamazmış. Mezar taşlarındaki yazılardan hemen hemen pepsinin 60 ve 68 yaş
arasında yazılı imiş. Bu küçük rakamlar eski başbakanın endişelerini artırmış.
Yine ümit ederim ki güzel anlayışlı ve büyük olacak olan kadın başkanın kendi
memleketi ve milletine olacağı kadar başka memleketlere ve milletine de
faydalı olsun.
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
- TÜRK’ÜM, DOĞRUYUM!
-
Ulu’l-emr (yönetim-hükümet) tarafından “milli
birlik ve kardeşlik projesi” biçiminde açıklanıp-tanımlanan ve asıl adı
“demokratik açılımlar” olan eylem plânının en başında “Kürt açılımı” yer
almaktadır.
-
Bunu; Irak, Ermeni, Rum-Yunan, Kıbrıs, İsrail,
AB gibi evrensel; Dil, din, demokrasi, hukuk, ahlâk, anayasa, Alevilik vs.,
mahalli-yerel, sözde bilimsel, ekonomik-sosyal kültürel açılımlar izliyor. İş
bu açılımlarda gözlenen tek ve yegâne temel nosyon “orijinal be objektif”
olmamaları; Her birinde hâkim unsur mürailik, iki yüzlülük, yapaylık, sanallık
ve zorlama!..
-
Üstelik her açılımın kendine özgü takipçi,
iddiacı ve sav’cısı belirli lobiler var.
-
Bunlar arasında en dikkat çekeni; çok sinsi ve
kurnazca ‘milli birlik-kardeşlik teranesi’ ardına sığınıp-saklanarak, esasta
Kürt kisvesi ile Ermenicilik yaptığı ayan ‘GDO-AB’ damgalı dönme, devşirme,
koza ve kriptolar. Her biri elli yıldır kamuoyunda iyi tanınıyor. Tanınma
nedeni ise: Mâ-aile ‘Türk milleti ve devletinin başına atılan” her taşın
altından çıkmaları. Tüm kirli ellerin, menfur emellerin ve belaların patentli
sahibi olmaları…
- EYLEMLERİ KARAKTERLERİNE UYANLAR
-
Bu güruhun lâğım çukurlarının bile kabulden
hayâ edeceği iğrenç sicilleri var.
-
Kimlik ve kişilikleri karakter kavramına ters;
Ahlâken tam bir çöküntü içindeler.
-
Bilumum rüşvet, iltimas (my bradır işleri)
ayırma-kayırma (hamili kart, kardeş-yoldaş meselesi), görevi kötüye kullanma,
hırsızlık-yolsuzluk, gasp-irtikap, suiistimal, organize çıkar örgütçülüğü (yol
arkadaşlığı), anarşi, terör-tedhiş taşeronculuğu (bu kisve altında uyuşturucu,
beyaz kadın ve insan-köle tüccarlığı, kiralık katillik, GDO, tohum, hormon,
ilâç, ilâh ve silâh lobiciliği) ve ticari particilik (siyaset simsarlığı) ile
din tüccarlığı yapanlar hep bu güruhtandır.
- Bunlar, benzerleri, yardım ve yatakçıları Türk halk lügatinde “domuz”
olarak nitelenir.
- Zira bu gelenekte: ‘devletin malı deniz’, ‘hırsızlar ve yolsuzlar
domuz’dur”
-
Bahusus güruhun en nefret ettiği “şey”:
DOĞRULUK ve DÜRÜSTLÜK!…
-
Bu nedenle 2009 yılı başından itibaren
“AND’IMIZ” a fena taktılar.
-
Merhum Dr. Reşit Galip tarafından yazılan ve
Mustafa Kemal Atatürk tarafından uygun görülerek, tasdik ve tasvip edilen ve
bütün okullarda okunması emredilen milli AND.
- *Türk’üm, Doğruyum, Çalışkanım!..
- BİR İHANET VE MENFUR TEŞEBBÜS
-
Dahili bedhah, dönme, devşirme, koza ve
kriptolar öncülüğünde;
-
'Andımız kaldırılsın’ başvurusu:
-
“Diyarbakır'da mazlum-der ile bazı kimseler,
okullarda her sabah okutulan "Andımız" ın kaldırılması için Milli Eğitim
Müdürlüğü'ne başvurdu...
-
Diyarbakır'da insan hakları ve mazlumlar için
dayanışma derneği (mazlum-der) ile bazı şahıslar, okullarda her sabah okutulan
‘Andımızın’ kaldırılması için İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne başvurdu. Derneğin
bir yönetim kurulu üyesi, 'Türküm' ile başlayan antta yer alan ifadeler
Türkiye'nin mozaiğine uymuyor” dedi. (Sabah, 13 Haziran 2009 Cumartesi)
- YANDAŞ-YOLDAŞ MUTLULUĞU
-
Müteakiben hadise, akredite dediğimiz;
Türkiye’de yayınlanan ‘yabancı medya’da, buna paralel ‘kartel gazetelerinde’
yer aldı. Nesebi bozuklara “mevzii” olsun diye kasten tahsis edilen köşelerden
vaveyla yükselmekte gecikmedi. “Evet, evet, ne demek Türk’üm, doğruyum,
çalışkanım… Ardından dağa taşa yazılan, Kürt’ün gözünün içine sokulurcasına
“Ne Mutlu Türk’üm diyene” demek de çok yanlış!.. Bir üniter devlette olmaz
böyle şey, antidemokratik bunlar, hem de şoven, açılımların özüne, ruhuna,
amacına aykırı bunlar!..
- Sonra ‘hiç umulmadık ve beklenmedik bir biçimde” MİLLİ eğitim bakanı:
“Konu elbette tartışılabilir” dedi. Ne yazık, ne ayıp ve ne büyük bir
talihsizlik bu!... Haklı ve doğru tepki gösterenlerin sesi-soluğu boğuldu.
Yazılmadı, yazdırılmadı. Ekranlar vatanseverlerin ve milli devlet yanlılarının
yüzüne kapandı. İhanet şebekeleriyse aylarca gündemden düşmediler.
- NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE
-
Bir kere, “Ne mutlu Türk’üm diyene” vecizesi
orijinal değil, soyutlama, aslı şöyle:
- “TÜRK Demek: Türk’çe düşünmek, Türk’çe konuşmak ve Türk’çe yaşamaktır. Ne
Mutlu
-
Türk’üm Diyene” Sözün özü ve aslı bu. (Bak:
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu / MNS)
-
Vecizenin aslına ve orijinaline 1960 sonrası
hiçbir yayında rastlayamazsınız.
-
Atatürk’ün 1924 (1928) Anayasası ile eser,
hizmet ve inkılâpları da perdelenmiş; DP tarafından, 1938-1950 fetret
devrinden sonra tekrar canlandırılan ve hayata geçirilen “Milli Rejim
Kemalizm” , gizlenen, hafızalardan, hayattan ve tarihten silinmeye, inat,
ısrar ve özenle unutturulmaya çalışılan bir rejim haline gelmiştir. AĞA
BABALARINDAN ÖRNEK
- İşte size menfaatleri uğruna 'analarını bile satarlar' denilen, de’Facto
haymatlos ve fiili primitiflerin hayran olduğu, 72 buçuk milletin yaşadığı,
kamusal alanda İngilizceden başka bir dil kullanmanın yasak olduğu ABD’de her
sabah “ilk, orta ve liselerde” söylenen AND:...
- "I pledge allegiance to the flag of the United States of America, and to
the Republic for which it stands: one Nation under God, indivisible, with
Liberty and Justice for all"
- Yani: “ABD'nin Bayrağına ve o bayrağın simgelediği Cumhuriyete sadakat
için AND içiyorum. Herkes için özgürlük ve adaletle, Allah'ın gözetiminde,
bölünmez – tek vatan"
-
ABD kaç yaşında? 233; Osmanlı: 624, ya TC: 86,
ayıp, ayıp, utanın biraz!..
- NE TÜRK VE NE DE DOĞRU-DÜRÜST
-
Yukarda verdiğim örnekte açıkça görüleceği
üzere; Neseben ve asaleten Türk, bilhassa Müslüman Türk’lerde “insan’a ve
insanlığa aykırı” bir eylem, cürüm, teşebbüs ve yüzkarası suç temayülü yoktur.
Çünkü, genelde zekâ düzeyi çok düşük primitif varlıklar, kripto-koza,
dönme-devşirme, mason-misyoner ile Sırp-Rum-Yunan, Ermeni ve kompleks içinde
kıvranan Bulgar halkları gibi kronik Türk-İslâm düşmanlarında çokça ve sıkça
görülen bir hastalık bu.
-
Dolayısıyla “dâhili bedhah” (iç düşman)
dediğimiz uzantılarının huyudur kötülük.
-
Sosyolojik bir vakıa, ama gerçek!...
-
Örneğin: Genelevlerde hiç (nesepte saf ve
asil) Türk kadını yoktur.
-
Ülkemizi Gümrük Birliği tuzağına atmada acele
ve öncülük edenler dönmedir.
- NEDEN? ÖNCELİKLE 301 VE CMUK!...
-
Bunu bir düşünün!..
-
Neden AB en çok CMUK üzerinde durdu?
-
Niçin Türkiye, en ağır ve amansız dayatmalara
CMUK nedeniyle maruz kaldı.
-
Hatta bu uğurda ağır cürümler ve cinayetler
işlendi?
-
Ve nihayet: Ölüm cezası niçin kaldırıldı bir
düşünün!..
-
Tabii bu bağlamda “AB yanlısı olmanın” ne
anlama geldiğini de…
-
Türk insanının anlamakta çok güçlük çektiği
bir meseleyi daha düşünün lütfen.
-
Milliyetçi (nasyonal) bir parti (MHP) nasıl AB
yanlısı (enternasyonal) olabilir?
-
Ya millet enayi yerine konulup, fena halde
kandırılmakta ya da “amansız” bir oyun oynanmaktadır!....Ne dersiniz? = Türk;
Öğün, çalış, güven!
- İT ÜRÜR, KERVAN YÜRÜR
-
Önce “ATA” sözünü iyice araştırdım. Bulgular
şöyle:
-
1. Kökeni Kumuk Türklerine kadar dayanan,
orijinali "İt haplar, kervan geçer" olan çok güzel bir Türk atasözüdür. İlk
kez 1600’lerin başlarında Muhammed Şeybâni Han'ın Divan adlı eserinde yer
almıştır. "ne kadar hır gür çıkarmaya, engel olmaya çalışsalar da cürümleri
yetmez, bu isler olacaktır" anlamına gelir. (İnternet: zamane sözlük)
-
Burada ‘it’; yasa, usul, ahlâk ve kural dışı,
gelenek ve düzen karşıtı suç odaklarını; Kervan: Meşru ve hukuki, kurumsal
düzeni, yani “devlet” i simgeler.
-
2. 2007 Eskişehir mitinginde RTE muhalefeti
eleştirirken: “Onlar çok konuşuyor ama biz çok iş yapıyoruz, içiniz rahat
olsun, kervan yürür, kervan yürür!..” diyerek muhalefete meşru yoldan hakaret
etmiş ve kalabalığın bilinçaltına "içinizden biriyim" mesajını vererek
seçmenine seçmen katmıştı. (İnternet: İTÜ sözlük)
-
Örnek analiz edildiğinde; Alın teri, el
emeği-göz nuru ve bilek gücüyle çalışarak helâl kazanan, vergisini veren,
namuslu-dürüst, ilkeli, onurlu ve sorumlu hayat süren “iyi insan ve iyi
vatandaşlar” kervan ehlini; Yalan-talan, soygun-vurgun, polemik ve demagoji
takımı ise iti, yani güruhu temsil etmektedir. 2008 -2009 küresel ekonomik
krizi çıkaranlar da bunlardır.
- Şimdi atasözünü ‘din, iman-itikat, hak ve hakikat’ miyarına (ölçeğine)
vuralım.
- Ortaya çıkan fotoğraf şu: Ana ve evrensel yasalara özenle uyan, adalet
ahlâkı ve hukuk bağlamında meşruiyet kespeden, kul hakkı ve haramdan şiddetle,
mutlaka kaçınan “Namuslu, Dürüst ve Demokrat” kesim “hak yolunda yürüyen”
kervan; Başta kene, sülük, vampir, bit-pire ve domuz misal (yasa ve ahlâk
dışı) mazarrat “it” güruhundandır.
- Şimdi bir örnek daha…
-
3. Gerçek yaşama bakıldığında dünyanın en
güzel atasözü. Bakarsınız mahalle, sokak, hatta apartmanınızda bazı tipler
vardır. Siz kendi başınıza yaşamak istersiniz, sevdiklerinizle parkta, bahçede
gezer oynarsınız.. Derken bunlar türer gelir, onların farkına bile
varamazsınız. Size taş atarlar, lâf atarlar. Adam sanıp siz de taş atarsanız,
attığınız taşa yazıktır. Atmazsanız durmazlar. Durmadan bulaşırlar yağlı kara
gibi. Gene taş atar. it gibi ürür dururlar. Yapılması en doğru hareket kervanı
devam ettirip melâneti yok saymaktır. İşte zurnanın zırt dediği yer burasıdır.
Bu itleri yok saydın mı bu sefer, it sürüsünü toplar ve dalaşmaya başlarlar.
- Bozacının şahidi şıracı hesabı birbirlerinin yalakalığını yaparak, sürü
sepet saldırırlar. Ha, akıllı insan ne yapar?.Bunları kaale almaz. Bırakır
havlayan havlasın… Eh, itin ağzı torba değil ki büzesin. Eğer illa
havlayacaksa susturamazsın. Lâf yetiştirmek adına öğrenmemişsin ki, bu saatten
sonra it' çe öğrenecek değilsin! Sen kendi yoluna devam eder gidersin. Doğrusu
kervanın selameti için, “İte dalaşmaktansa, çalıyı dolaşmak” evlâdır.
(İnternet: Eksi Sözlük)
- YA DEVLET BAŞA, YA KUZGUN LEŞE
-
Yukarda açıklanan ve örneklenen atasözümüzle
adeta birebir ötüşen, onu tamamlayan ve bütünleyen bir atasözümüz daha var:
“Ya devlet başa, ya kuzgun leşe”
- Anlamına gelince;
-
1. Büyük bir zafer için her tehlikenin, hatta
ölümün göze alındığını belirtir, sonunda büyük bir başarıya ulaşmak için yok
olma tehlikesi bile göze alınır. (Viki sözlük)
-
2. Ya devlet başa, ya kuzgun leşe' demişler.
Devlet başa geçmezse leş kargaları ortaya çıkar...devlet milletimizin
güvenliğini ülke asayişini sağlamak zorundadır..yaklaşık 5 yıldır asayiş ve
güvenlik önemsenmemekte ve kap, kaç-kurtul anlayışı hakim olmuştur..Ayrıca,
devletin başına 'Devlet' gelmez ise, ya 'Devlet' başa ya kuzgun leşe..
(antoloji Com)
- KERVAN, “ADALET” VE “MEDENİ SİYASET’İ” SİMGELER
-
Hukuk hikmetle (iyilik, insanlık, hakkaniyet),
kervan meşruiyet ve adaletle kaimdir
-
Başta Türk’ler olmakla, vahiy kaynaklı dindar
yahut lâik; hak ve lâyıkıyla “hüküm-hikmet” üzere devlet, millet ve
yönetimlerde “medeni siyasette” gelenek ve gerçek budur.
-
Devlet, adalet ve faziletle (hükmeden yönetim)
baştadır, iktidardır;
-
Kuzgun (soyguncu-vurguncu, bozguncu) it’ler ve
kuduz köpekler leş’tedir.
-
İt (kötüler, harici ve dâhili bedhahlar) ulur,
kervan (devlet) onur ve erdemle yürür.
-
Ürüyenlerin, kervana yürüyenler arasından
taraftar, yandaş ve yoldaş bulması büyük bir felâket; kervan Türkiye
devlet’tir;.icrayı kullanan hükümet; Her konuda ve mutlaka adaletli, itlere
karşı daima tedbirli, temkini-mukavim ve teyakkuz halinde olmaya mecburdur.
- EBED-MÜDDET DEVLET:
-
Amerika da çocuklar her sabah AND içiyorlar.
Anaokulundan Lise sona kadar tüm öğrenciler sabahları ders öncesinde, ayağa
kalkarak hazır ol’da şu yemini ederler:
- “I pledge allegiance to the flag of the United States of America, and to
the Republic for which it stands: one Nation under God, indivisible, with
Liberty and Justice for all;
- Amerika Birleşik Devletleri'nin bayrağına ve o bayrağın simgelediği
Cumhuriyete bağlılık ve sadakat için AND içiyorum. Allah’ın gözetiminde herkes
için adalet ve özgürlük. Bölünmez, tek vatan Amerika" 233 yıldır bunu
yapmaktadır. Anayasalarının nihai hükmü de: “Ya, Amerika’yı seveceksin ya da
defolup gideceksin”
-
Halbuki “TÜRKÜM DOĞRUYUM ÇALIŞKANIM”
biçimindeki andımızın yanlış ve aykırı olduğunu tartışacak kadar alçaklaşır,
köpekleşir, bir güruh olur, ama “it ulur, kervan yürür”. Devlete ve halka
silâha çekmedikçe, polise taş atmadıkça, hırsızlık-yolsuzluk, anarşi,
terör-tedhiş yapmadıkça “itin ürüme hakkı” vardır. Bu “hayvan hakları ve
demokrasinin” doğal gereğidir. Devlet, hayvan haklarına ilişkin mevzuat ikame
ederek bunların da hakkını korur. Ama güruhun “insan hakları” dernekleri
oluşturarak ağır istismarları yanlıştır.
- Bunu AB veya ABD’nin it’leri yapabiliyor mu? Asla ve kesinlikle hayır!.
-
Üstelik dünyada ne kadar ırk, din, dil ve
inanç unsuru varsa ABD’de hepsi var.
-
AB ülkelerinde de durum Amerika’dan farklı
değil. Sokaklar bin türlü ırkla dolu.
- ABD VE AB’DE BAŞKA NE VAR?
-
Meselâ ABD’de gerçek anlamda demokrasi, hukuk
ve bütün kurum ve kuruluşlarıyla (kendi vatandaşları için) adalet vardır.
Kimse polise taş atamaz, itiraz edemez, el aldıramaz, ABD Kızılderili, İNKA
veya AZTEK katliamı yaptı diyemez. Suç işlemek, vergi kaçırmak, yolsuzluk ve
suiistimal ‘devlet hariç’ herkse yasaktır. Devlet ise kendi ülkesinde suç
işlemez, ülke dışında bütün Amerikalılara suç işlemek serbesttir. İçerde idam
cezası ve adalet vardır.
-
Polis iyi çalışır. Hukuk işler.
-
OYSA AB’de ölüm cezası yoktur. Başta Türkler
olmak üzere bütün yabancıları yakarak, işkenceyle veya hapiste öldürmek
serbesttir. Yabancıların birbirlerini öldürmelerine, sömürmelerine ve işkence
etmelerine de karışmazlar. Yeter ki, asli unsura halel gelmesin..
- Batıda, ABD’de olduğu gibi demokrasi de yoktur. Türkiye’ye nazaran bir
tane bile lâik devlet yoktur. Örneğin bütün Avrupa da “milli dil” dışında,
parklar ve bahçeler dâhil asla başka bir dil konuşulamaz. Avrupa’ya gidecekler
önce dil kursuna gitmek zorundadırlar.
- AMMA LAKİN!... Bize göre Amerika ve AB, aşırı milliyetçi, şoven, dindar ve
anti-lâik (gerici, mürteci ve yobaz) olduğundan, dünya nüfusunun üçte ikisini
sömürür, milletleri diledikleri gibi böler-ayırır, birleştirir-üleştir,
insanlar ve halkların kaderleriyle diledikleri gibi oyun oynarlar. AB konseyi
insan hakları komiseri Alman T. Hammarberg “Ne mutlu Türk’ üm diyene” demeyi
ayrımcılık olarak niteler. Buna Türkiye’deki it’ler çok sevinirler!. İşte,
Kürt sorunu, Alevi sorunu ve dersim isyanını bastırma yerine “katliam”
diyenler bunlardandır.
- NİÇİN?.. İliklerine kadar sömürdükleri, kaderleriyle oynadıkları,
böldükleri ve parça-parça ettikleri devletlerde hak, adalet ve hukuk olmadığı
için. Tıpkı Lord Curzon’un Lozan da İsmet’e dediği gibi, şimdi kuduz it’ler
ürümekte, kuzgun leşe çullanmakta, kervan acizlik ve şaşkınlık içinde
bocalamaktadır. Oysa Türk devlet-millet geleneği: Kul hakkı, adalet ahlâkı,
fazilet derecesinde Cumhuriyet ve tam demokrasi; Sorun bunların tebahur etmiş
olmasıdır.
-
Bu gelenek 27 Mayıs isyanıyla çökertilmiş;
Yürürlükten kaldırılan Atatürk anayasası ile Milli devlet ve milli siyaset
çökertilmiştir. İmar-inşa, “Temiz Eller” ile mümkündür.
-
http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com.tr
|
|
|
|
|
06 |
Dergiye
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınızdönmek
için tıklayın |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Sakin KARAKAŞ |
Sakin KARAKAŞ Hayat Hikayesi
|
-
PİRİNÇ YİYİN
- Son günlerde fiyatının %200 lere varan oranda
artması nendi ile bildiğimiz Pirinç ülke gündemine oturdu. Pirinç
fiyatları yıllarca olması gerekenin altında seyretti. Üretimi en
meşakkatli tahıl olan pirinç konusunu gündeme birazcık katkısı
olaması dileği ile bende kaleme almaya karar verdim.
- Son günlerde hangi televizyon kanalını açarsanız
açınız bir pirinç muhabbetidir gidiyor. Tabii ki bu biz
Çorumluları yakından ilgilendiriyor. Öyle ya bizim Osmancık’ın adı
televizyonlarda sık geçiyor.
- Ülkemizde üretilen pirinç türleri içerisinde yünde
seksenleri bulan oranlarda önemli bir yeri olan Osmancık pirinci
bir anda ülke gündemine oturuverdi. Pirinç fiyatlarının artışını
kimisi kuraklığa, kimisi de dünya piyasalarındaki dalgalanmaya
bağlıyor. Bunların arasıda Toprak mahsulleri ofisini,pirinç
tüccarlarını büyük bakliyat markalarını suçlayanları da eklemek
mümkün. Şimdi de tüketici örgütleri pirinci protesto etmeye
hazırlanıyor ki ben bu görüşe katılmıyorum.
- Son günlerde gazete ve televizyonlarda halk pirinç
yememeye davet ediliyor. Bence boş bir düşünce. Hiçbir faydası
olmayacak insan vücudu açısından besin değeri oldukça yüksek ve
Türk halkının olmazsa olmazı olan pirinçten vazgeçeceğine ihtimal
vermiyorum. Dilerseniz pirincin besin değeri ve biz Türkler için
önemi konusuna biraz açıklık getirelim.
- Beslenmemizde çok önemli yeri bulunan pirinci veren tarım
bitkisi Pirinç (ya da üreticinin deyişiyle çeltik),
Buğdaygiller'dendir. Yirmi kadar türü bulunan ve anayurdu kesin
olarak bilinmeyen, ancak dünyanın ılıman sıcak bölgelerinde çok
yaygın olarak yetiştirilen çeltik bitkisinin tarımı, ülkemizde de
geniş ölçüde yapılmaktadır. 50- 80 cm . kadar boylanabilen bu dört
ay gibi kısa bir sürede üretilen bu bitkinin her başakçığında,
altı erkek organı bulunan bir çiçek açar. Döllenen çiçekle
olgunlaşan taneye, pirinç ya da çeltik adı verilir. Kurutulup
tüketime sunulan pirincin geniş bir kullanım alanı vardır:
Çorbası, çeşitli pilavları ve sütlacı yapılarak; dolma ve diğer
yemeklerle besinlere katılarak tüketilir. Çeltik bitkisinin
hasattan geriye kalan sapları taze olarak hayvanlara yedirilir ya
da yeşil gübre olarak kullanılır.
Pirincin besin değerlerini açıklayacak olursak 100 gr.
pişirilmiş beyaz pirincin besin değerleri şunlardır: 109 kalori:
2,4 gr. protein; 24,2 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,1 gr. yağ;
0,1 gr. lif; 28 mgr. fosfor; 10 mgr. kalsiyum; 0,2 mgr. demir; 374
mgr. sodyum; 28 mgr. potasyum; 0,02 mgr. B1 vitamini; 0,01 mgr. B2
vitamini ve 0.4 mgr. B3 vitamini.
Pirincin sağlığımız açısından faydalarını açıklayacak
olursak: Dünyadaki insanların yarısının ana yiyeceği olan pirinç,
değerli bir besin oluşunun yanı sıra; Pirinç Yüksek tansiyonu
düşürür. Kan şekeri düzeyini sabit tutar: Şöyle ki, pirinç, ekmek
ve patatese göre kan şekerini biraz daha fazla yükseltir. Ama,
pirinç alımı, kanda kararlı bir şeker düzeyi ve dengeli bir enerji
kaynağı sağlar. Bu enerjiyle hareketlenen şeker hastalarına
yararlı olup onların kilo almalarını önler. Pirinç, böbrek taşı
oluşumunu önler: Son zamanlarda Japonya'da yapılan araştırmalar,
günde iki kez onar gram pirinç kepeği yenmesinin böbrek taşları
oluşumunu engellediğini ortaya koymuştur. Pirinç, içerdiği
maddelerle bedenin kansere yakalanması rizikosunu azaltır: Bunun
için gene pirinç kepeği alımı yeterli olmaktadır. Pirincin lapa
olarak yenilmesi, yüzyıllardır geleneksel olarak diyarenin
giderilmesinde kullanılagelmektedir. Kilo düşmek için pirinçle
yapılan diyetlerde uzun yıllar boyunca yapılan ilaç tedavisiyle
iyileştirilemeyen ve sedef hastalığı yüzünden pullanan deri
bölgelerinin temizlendiği gözlemlenmiştir. Ekmeğin içerdiği
glütenden ötürü alerji çekenler için pirinç nişastalı bir besin
olarak insan sağlığı açısından son derce önem arzetmektedir
Dünyada üretimi en meşakkatli tahıl olan çeltiğin
üretimi ile ilgili bilgilendirme yapacak olursak. Pirinci üreten
çeltik bitkisi, hemen her toprakta ve sıcak ılıman bölgelerde
yetişebilir. Su geçirgenliği az ve organik madde yönünden zengin
topraklarda ürün verimi artar. Çeltik tohumu hastalıksız, temiz;
içinde yabancı ot tohumları ile kırmızı çeltik (kart tohum)
bulunmayan nitelikte ve sertifikalı olmalıdır. İyi tohum
kullanılması, ürün verimini %20-25 artırabilir.Çeltiğin çimlenme
ve fide döneminde en uygun sıcaklıklar 18-23 derecelerdir. Ekim
için havaların erken ısınmasına aldanılmamalıdır. Ülkemizde genel
olarak çeltik ekimi mayıs ayında, tarlalarda ikinci ürün nöbeti
olarak 15 hazirana kadar yapılmaktadır. Tarlaya çeltik ekimi
serpme, mibzer ya da fideleme yöntemleriyle yapılır.
Çeltik bitkisi suyu çok sever. Ekildiği tavalara devamlı su akışı
yapılırsa gelişmesine büyük katkı sağlanır. Çeltik bitkisine
azotlu ve fosfatlı gübreler verilir. Yabani ot mücadelesi,
herbisit ilaçlarla yapılır.Çeltik bitkisinin hasadı, çiçeklenmeden
40-50 gün kadar sonra, bitkinin sararmaya başlamasıyla yapılır.
Çeltik bitkileri eskiden elle, orak kullanılarak yapılırken bu gün
biçerdöverlerle hasat edilmektedir.
-
Bütün bu bilgiler ışığında
yaklaşık on yıldan bu yana pirinç fiyatları olması gerekenin
altında seyretti. Çeltik üretimi yapan cefakar çiftçilerimiz
mahsülünü istediği gibi değerlendiremedi. Bu gün maliyeti 1,5
lira olan pirincini hep maliyetin altında pazarlamak zorunda
kaldı. Adına ister kuraklıktan oldu,dilerseniz dünya
borsalarındaki dalgalanmalardan oldu deyin. Adı ne olursa olsun
bundan sonra toptan pirinç fiyatları 2 YTL gibi bir rakamda
tutunacaktır diye düşünmekteyim. İşte bu durumda da yıllarca yüzü
gülmeyen pirinç üreticisinin yüzü azıcık gülecektir diye
umutlanıyorum.
-
Konuyu özetlemek gerekirse pirinç
yemek için o kadar çok sebebimiz var ki sakın protesto etmeye
kalkışmayın sonra sağlığınız bozulur. Haydi bu akşam güzel bir
pilav pişirin üstelik Osmancık pirinci ile Osmancık usulü olsun.
-
Afiyet olsun
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Hüseyin Hüsnü GÜREL |
Hüseyin Hüsnü GÜREL Hayat Hikayesi |
-
ERZİNCAN BELEDİYE BAŞKANI YÜKSEL ÇAKIR'A
AÇIK MEKTUP:
- ERZİNCAN’DA DEPREME DAYANIKLI İNŞAA EDİLEN
BİNALAR DÜŞEY YÖNLÜ HAREKETLERE DAYANAMAMIŞ VE ÇOK TEHLİKELİ ŞEKİLDE
ÇATLAMIŞLARDIR.
Ankara’da Türkiye
İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası (İNTES) tarafından Mayıs-Haziran
2009 tarihli insan dergisi’nin 23. sayfasında; Erzincan Belediye Başkanı
Yüksel ÇAKIR “Türkiye genelinde depreme en hazırlıklı il; Erzincan”
olduğu konusunda bir makale yayınlamıştır.
İnternette http://milliservet.blogspot.com
WEB sitesinde yayınlanan dünyada yalnız Marmara bölgesi ile Erzincan
şehrinde ve ovasında yeraltında kil tabakaları arasında muazzam
büyüklükteki düdüklü tencerelere benzer kapalı ortamlarda doğalgaz ile
suya doygun zeminlerin yan yana ve beraberce bir arada bulunduğu; bu yer
altı düdüklü tencerelere benzer kapalı ortamlarda deprem hareketleri
başlamadan çok kısa bir süre önce doğalgaz patlamaları ve bu patlamalar
ile meydana gelen canavarlar kudretindeki sıvılaşma olayları ile
zeminler aşağıdan yukarı doğru itildiği; yüzey arazinin deniz gibi
dalgalandığı; ağaçların, binaların ve tesislerin yana yatıp, yatıp
kalkarak veya burgu gibi bükülerek ve paramparça olarak bu yerlerde
kıyametler koparcasına çok korkunç afetler meydana geldiği; bu deprem
hareketleri başlamadan önce; yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri
gelen bu korkunç afetlerin deprem olayları ile hiçbir ilgisi olmadığı;
doğalgaz patlaması ve deprem olayları birbirinden farklı ve başka, başka
olaylar olduğu konularında 32 yazılı belge ile bilimsel bilgiler
verilmiştir.
Bu Web sitesinde;
Japonya da 7.2 gibi çok şiddetli olmayan 1995 Kobe depreminde; en
şiddetli depremlere dayanıklı sağlam inşaatların, bu çok şiddetli
olmayan depreme dayanamadığı; Kobe deprem afetinin; deprem üssü
merkezinin yakın olması sebebi ile; Kobe’nin aşağıdan yukarı doğru düşey
yönde itilmesinden ileri geldiği; bu depremin ilk günü keşfedildiği
halde; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında
doğalgaz patlamaları ve meydana gelen sıvılaşma olayları ile bu korkunç
afetlerin meydana geldiği hakkındaki gerçeğin henüz bilinmediği
konusunda 32 yazılı belge ışığında bilimsel açıklamalar yapılmıştır.
-
1992 depreminde Erzincan Ovasında
yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen sıvılaşma olayı ile;
fay olmayan yerde DDY rayı yatay ve düşey yönde canavarca büküldüğü
bilinmektedir. Depremlere dayanıklı inşa edilen binaların ve
tesislerin DDY rayını bükebilen canavarlar kudretindeki sıvılaşma
olaylarına dayanabilmesi mümkün değildir.
-
Bu WEB sitesinde; Erzincan da en
şiddetli depremlere çatlamadan dayanabilecek sağlamlıkta inşa edilen
B.A binaların; 2,3,4 gibi ufak şiddetteki depremler esnasında meydana
gelen ufak sıvılaşma olaylarına bile dayanamadığı; bu B.A. binaların
kolonları, kirişleri, döşemeleri ve perde duvarları gibi taşıyıcı
aksamlarının çok tehlikeli şekilde çatladığı; bu çatlak binaların
ileride meydana gelecek çok şiddetli olmayan depremlerde bile; burgu
gibi bükülerek param parça olmaya ve bina içindeki insanların da
pastil gibi ezilmeye mahkum bulundukları; bu binaların çatlakları
sıvanarak veya sıva çatlağı olduğu yutturulması ile; bu çatlak binalar
Erzincan halkına terk ve teslim edildiği konusunda bilgi verilmiştir.
-
Erzincan da depreme dayanıklı inşa
edilen binaların çatlamış olduklarını; Dr. Cihangir ARISAN; Dr. Hilmi
SEVİNÇ; eski Veteriner Müdürü Metin ÇÖREKÇİ; esnaftan Ekrem BÜYÜKFIRAT;
Nihat YAPAR; Hüseyin YERGÜN gibi yüzlerce kimse tarafından
bilinilmektedir. Bu WEB sitesinde; depremleri önlemek mümkün olmadığı
halde; yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen; bu korkunç
afetlerden; çeşitli teknik önlemler ile kurtulmanın mümkün olduğu;
Yavuz Sultan Selim’in babası Osmanlı Padişahı II.Beyazıt 500 sene
önce; 1509 depreminde İstanbul’un muhtelif yerlerine 400 kuyu
kazdırdığı; bu kuyular ile yeraltı düdüklü tenceresine 400 delik
açıldığını, bu kuyuların denge bacası görevini yaparak yeraltında
doğalgaz patlamalarından ileri gelen; sarsıntılardan İstanbul’u
kurtardığı konusunda bilgi verilmiştir.
-
Yüce Osmanlı Padişahı II. BEYAZIT;
mezardan başını kaldırsa; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve
ovasında suya doygun zeminlere ulaşacak şekilde 10-20-50-100 m. gibi
az derinliklerde ve 80-100cm. çaplarında geniş kuyular kazdırarak; bu
yerleri doğalgaz patlamalarından ileri gelen; kıyametler koparcasına
korkunç afetlerden kolayca kurtaracaktır.
-
Doğalgaz patlamaları ve sıvılaşma
olayları ile; zeminlerde açılan çatlaklar ile bu zeminler çok mükemmel
şekilde esneme özelliği kazanmaktadır. Zeminlerin esnemesi ile; deprem
hareketleri 50m. gibi mesafelerde çok zayıflamakta ve hasar
olmamaktadır.
-
Yeraltında doğalgaz patlamalarından
ileri gelen afetler önlendiği taktirde; faylarda meydana gelen deprem
hareketleri esneyen zeminlere ulaşınca; bu zeminlerin çok mükemmel
şekilde esnemesi ile; Marmara Bölgesi ile Erzincan şehrinde ve
ovasında faylardan 50 m. uzakta bulunan yerlerde hiçbir hasar
olmayacaktır. Bu yerler ile eski Erzincan şehirlerinde deprem harabesi
olarak terk edilen yerlerin tamamı deprem bakımından en emniyetli
yerler olacaktır. Bu yerlere çok katlı ve yüksek inşaatlar
yapılacaktır.
-
Yetkili Makamlar ile Kurumlara sunulan
10.10.2008 tarihli dilekçeler ile; Marmara bölgesi ile Erzincan
şehrinde ve ovasında yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen
korkunç afetlerin önlenmesi ve Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz
yatağının ortaya çıkarılması için; ilgi gösterilmesi istenilmiştir.
- Aradan bir yıldan fazla zaman geçtiği halde; hiçbir inceleme,
soruşturma ve arama yapılmadan ve görgü tanıkları ileri görüşülmeden;
masa başında oturarak; kafadan sallama beylik palavra ifadeler ile; bu
konular dışlanmıştır.
-
TÜBİTAK Başkanlığına sunulan
1.12.2008/14325 sayılı dilekçe ile; evvelce sunulmuş olan 10.10.2008
tarihli RAPOR’un teşkil edilecek Yetkin Kurul tarafından bütün belge
ve ekleri ile incelenmesi; mahallinde soruşturma ve araştırma
yapılması; görgü tanıkları ile görüşülmesi ve Marmara bölgesi ile
Erzincan şehrinde yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen
korkunç afetlerin önlenmesi ve Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz
yatağının ortaya çıkarılması için; TÜBİTAK öncülüğünde gerekli
faaliyete başlatılması; talep edilmiştir. TÜBİTAK tarafından bu
konuların incelenmeye başlandığı öğrenilmiştir.
-
Erzincan Belediye Başkanı sıfatıyla
Yüksel ÇAKIR; depremleri yaşayan görgü tanıkları ile görüşerek ve
toplantılar yaparak Erzincan şehri ile ovasında deprem hareketleri
başlamadan kısa süre önce yeraltından bomba gibi patlama ve uğultulu
gürültülü sesler işitildiği; bazı yerlerden çıkan alevlerin göklere
yükseldiği; etrafın nur doğmuş gibi aydınlandığı; yüzey arazinin deniz
gibi dalgalandığı; ağaçların, elektrik direklerinin ve binaların yana
yatıp, yatıp kalktığı; depremler esnasında atmosferin sis bulutu ile
kaplandığı; gökyüzünün kızıl renge büründüğü; deprem geceleri Erzincan
ovasında çok soğuk havanın ısındığı; ovadaki donmuş karların eridiği
konularında Yetkili Makamları ile Kurumlarına, Üniversitelere ve
özellikle TÜBİTAK Başkanlığına bilgi verdikleri taktirde; bu
konulardaki gerçeklere inanılacak ve Marmara bölgesi ile Erzincan
şehri ve ovası yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen bu çok
korkunç afetlerden ve Erzincan da depreme dayanıklı binaların
çatlaması rezaletinden kısa zamanda kurtulmuş olunacak ve Erzincan
ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağı ortaya çıkarılacaktır.
-
Bu konudaki gerçekler ortaya
dökülmediği taktirde; hem Marmara bölgesi ve hem de Erzincan şehri ve
ovası; yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen kıyametler
koparcasına çok korkunç afetler ile baş başa kalacak ve hem de
Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağından Ülkemiz ve Erzincan
mahrum kalacaktır.
- Şeker fabrikaları Genel Müdürlüğünde Daire Başkanı Yakup AY ile
Türkiye Hava Meydanları Genel Müdürü Orhan BİRDAL; 1992 Erzincan
depremini yaşayarak; deprem hareketleri başlamadan önce yeraltından
bomba gibi patlama ve uğultulu gürültülü sesler işitildiğini;
gökyüzünün kızıl renge büründüğünü; deprem akşamı hava çok soğuk iken;
sabaha kadar havanın çok ısındığını; ovadaki karların eridiği
konularındaki gerçekleri bilmektedir.
-
Depremler esnasında Erzincan ovasında
yeraltından çıkan fay suları, artezyen ve sondaj kuyularının suyu
ısınmadığına göre; deprem geceleri Erzincan ovasındaki trilyonlarca m3
çok soğuk havayı ısıtan ve ovadaki donmuş karları eriten ısının gökte
doğalgazın alev ile yanmasından ileri geldiğini ve Erzincan Ovasındaki
bu doğalgaz yatağının çok zengin olduğunu; doğa açık ve belirgin
şekilde ortaya koymaktadır. Doğanın varlığını kesin olarak ortaya
koyduğu bu çok zengin doğalgaz yatağını; ne TPAO ve ne de hiçbir kimse
yok sayamayacak ve göz ardı edemeyecektir. Bu zengin doğalgaz yatağı
ile Ülkemizin ve Erzincan’ın kaderi değişecek; Ülkemiz doğalgaz
bakımından dışa bağımlılıktan tamamen kurtulacak; doğalgaz fiyatları
çok ucuzlayacak ve yüz binlerce işsize iş imkânı sağlanacak ve ihtiyaç
fazlası doğalgaz harice ihraç edilecektir. Bu konularda verilen
yalan-yanlış bilgilere karşı çıkılmalıdır. Bu konularda yalan-yanlış
bilgi veren kimseler şiddetle kınanmalı ve kamuoyu önünde tekzip
edilerek cezalandırılmalıdır.
-
Bu konulara ilgi göstermek ve çözüm
bulmak vatandaşlığın kutsal görevidir.
- Hüseyin Hüsnü GÜREL, İnş. Yük. Müh.(İTÜ-1953)
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
EKMEK MANTISI
-
MALZEMESİ:
2-3 porsiyon-100 gram kavrulmuş kıyma,2,5 Bardak
su,1kaşık margarin yada tereya-ğı,1 kaşık salça,tuz,pul
biber,bir çanak yoğurt 2 diş sarımsak
-
Evde bayatlamış ekmeklerden yapılır. Ev
ekonomisine katkı bakımından önemlidir. Bayatlamış
ekmek bıçakla küçük parçalara bölünerek hazırlanan
tepsiye konulur.
-
Tereyağı tencerede su bir tencereye konularak bir
miktar salça konulur. Tencereye kıyma eklenerek su
kaynatılır.
-
Kaynayan karışımlı su ocaktan indirilince biraz
soğumaya bırakılır. Ilık karışımlı su doğranmış
ekmeklerin üzerine kaşıkla dökülür. Bol sarımsaklı
yoğurt mantının üzerine dökülerek tabaklara servis
yapılır.









|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Emine Sevinç ÖKSÜZOĞLU |
Emine Sevinç ÖKSÜZOĞLU Hayat Hikayesi |
- BEN İSTANBUL’UM
- Seni özlemekten vazgeçmedim İstanbul
- Buruk yalnızlıklara köle oldu bekleyişler
- Frezya kokulu yağmurlar ıslattı düşlerimi
- Ben sen oldum sen de ben İstanbul
- Denizin kadar büyük yüreğim var bedenimde
- Tarihin izlerini taşıyan haykırışlarım var sesimde
- Ne varsa aşktan sevdadan yana sen de
- Hepsi benim benim işte İstanbul
- Sen de güneş doğmasa da ay yıldızlı yarınlara
- Benim gözlerim güneş olur sana İstanbul
- Hırçın ruhun ağlasa Ayasofya’dan Sultanahmet’e kadar
- Benim yüreğim kanar Kızkalesi’nde İstanbul
- Çamlıca’da özgürlük tadında bir yudum çayım olsan
- Eyüp Sultan’da arş’a kalkan ellerim olsan
- Yar diye sarıldığım deniz gözlü şehzadem olsan
- Haliç diye bağrına bas beni asil İstanbul
- Tebessümün ardındaki gizli çaresizliktir duruşun
- Ne anılar bıraktım yerle gök arasında kucağına
- Şubat’ı soludu dudaklarım son kez yanağında
- Şairce ölüyorum işte
- Ben İstanbul’um İstanbul benim aslında
- 23. 01. 2009 / GAZİANTEP
|
|
|
|
|
10 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
- DEĞEMEZ SE YAPTIĞIM!
- Sana göre değmezse yaptığım;
- Neden varım?
- Bana göre değiyor ki yaptığım
- İşte ondan varım!
- Varlığımın sebebi beni yaratan;
- Yaratanın verdiği fırsatla varım.
- Zaman denen olgu da biz varmış
- Sonra ileride bir zamanda da
- Bir yokmuş olacağım.
- İşte ben yok olmak için varım.
- Yok olmadan yaptıklarımla yaşar
- Yapacaklarımla da anılırım.
- Ya sen?
- Yaptığıma değeri yok diyen sen!
- Sen ne yaptın?
- İşte sıran gelince sende yok olacaksın,
- Yamadıklarınla mı anılacaksın?
- Yaptığın tenkitte önce yapılanı;
- Ben daha iyisini yaparım değil,
- Yaptım diyebilirsen haklısın.
- Amma o sende yok ki cevherinde,
- Bir satır bile yazmamışsın fikrinle.
- Başkalarının bilgilerini aynen alıp
- Savunmuşsun haklı diye kendince.
- Senden bir şey yok ki onlarda
- Al ve oku. Onu düşün ve karala
- Sonra kabiliyetin varsa;
- Sayfa sayfa yara kıta kıta yaz.
- Sonra yap tenkitini etrafa.
- Sakın üzüldüm sanma ki ben;
- Bir fani bir insanım önce
- Biliyorsun arkasından atılan sadece
- Rabbime kadar dayayan bir işlem
- O’na bile kulp takar bu insan;
- Peygamberi kıskanır neden ben;
- Bin de olamadım der inan benliğin.
- İşte düzenleyen böyle düzenlemiş bizi;
- Ben kimi ki seni af edeyim ki;
- Seni önce sen af et dön yaratanına
- İste affı ondan utanarak ve eğilerek.
- Affı bol Rabbim beni af et kul hakkından
- Beni af et yarattıklarının hakkından
- Beni af eyle hepsine yaptıklarımdan!
- 114 Ocak 2010 17,42 Çorum
-
|
|
|
|
|
11 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
|
SENDEMİ ÖYLE SENDEMİ
Sevdalandım pek yoruldum
Öldűm öldűmde dirildim
Bulanık aktım duruldum
Sendemi öyle sendemi
İnsan hali dedim geçtim
Rűzgarlara derdim açtım
Göz yaşlarıyla tanıştım
Sendemi öyle sendemi
Hoş görű yolunda gittim
Taş atana ekmek tuttum
Gönűl yaylasında gittim
Sendemi öyle sendemi
Arayan soran olmasın
Sırımı kimse bilmesin
Yaradanım dert vermesin
Sendemi öyle sendemi
Geçen gűnlerim hep ezik
Üzűlűrűm yazık yazık
Kurtbaşım sabırdır azık
Sendemi öyle sendemi 06-01-2005 |
|
|
|
|
12 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Rıza KANDEMİR |
Rıza KANDEMİR Hayat Hikayesi
|
BEN
Kara gözlüm eğer beni sorarsan
Doğuştan bu yana yaralıyım ben
Göz göz oldu yaralarım sararsan
Yaşasam da gine yaralıyım ben.
Kurumuş akmıyor suyu pınardın
Ben olsam yaprağı ulu çınarın
Şu karşıda duran sıra dağların
Yaralı ceylanı, yaralıyım ben.
Aslımız ulu soya dayanır
Zemheride gün vurunca uyanır
Yazı yaban sarı çiğdem boyanır
Kardelen çiçeği sıralıyım ben
Eller benim ne bilir ki derdimi
Dünyaya değişmem güzel yurdumu
Türkiye Çorumlu buralıyım ben.
Kul Rıza
|
|
|
|
|
13 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
 |
Muhsin AKTAŞ |
Muhsin AKTAŞ Hayat Hikayesi |
- TEĞET GEÇERMİŞ
- Senet çek ne varsa takla atıyor
- Fabrikalar birer birer batıyor
- İşsizlere her gün binler katıyor
- Korkmayın bu kriz teğet geçermiş
- Siparişler ardı sıra duruyor
- KOBİ’NİN kasası her gün kuruyor
- Gelen giden garibana vuruyor
- Korkmayın bu kriz teğet geçermiş
- Fakirin ekmeği elden gidiyor
- Zengin yine gününü gün ediyor
- Siyasiler durmuş bizi yediyor
- Korkmayın bu kriz teğet geçermiş
- Küçük esnaf kepenkleri kapattı
- Çiftçi kardeş gürültüyle top attı
- Birçok memur işçi aklı sapıttı
- Korkmayın bu kriz teğet geçermiş
- Emekli peşinen mezar kazıyor
- Mizabi krize şiir yazıyor
- Büyük zatlar yine esip tozuyor
- Korkmayın bu kriz teğet geçermiş
- 23.12.2008
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!
|
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
1 |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
1 |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
133 SAYI 25 Mart 2010 SAYIYA Gitmek İçin
Tıklayınız! |