|
YIL 11 SAYI 126 25
Ağustos 2009 |
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL NE SÖYLERSEN
ONU İŞİTİRSİN
-
Mustafa Nevruz SINACI ÖZÜRCÜLERE YARGI
YOLU
-
İsa KAYACAN MEHMET AKİF ERSOY SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ KİTAPLAŞTIRILDI
-
Ahmet CANBABA İYİ NİYET
-
Emine
Sevinç ÖKSÜZOĞLU ERTELENMİŞ DÜŞLER'İN ŞAİRİ ŞEVKİ DİNÇAL
-
Selma GÜRSEL PATATES KÖFTESİ (Bulgurlu)
-
Dilek BİGA BU DAMI KADER
-
Rıza KOÇAK ACI DÜNYA
-
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
- NE SÖYLERSEN ONU İŞİTİRSİN
-
Bana göre yıllar önceydi. Şimdi
koskocaman bir fabrikanın bulunduğu alanın eski ve tabii ortamının
bozulmadığı günlerdi.
- Bir sahil düşününki arkasını 200 metre ötede kale
surları gibi sahil boyunca, göz alabildiğine uzanan gümüş renkli ter
temiz kumlarla kaplı, denizi çok az bir eğimli tabii bir plajı olan
alan.
- Yıllardan 1957 bu plajda; baba, anne ve üç çocuk
yüzmek ve bir sıcak havadan kurtulmak için bulunuyorlar.
Bulundukları alanda bir eski hale harabesinin gölgesinden
faydalanıyorlar ve mutlular. Baba 40 yaşında, oğlu ise on
yaşlarında. Sohbet ediyorlar baba, oğul. Baba:
- - Oğlum ayağa kalkar mısın? .Oğlu ayağa kalkınca:
- - Şu ilerideki kayalara doğru bütün gücünle bir söv
bakalım! Oğlu, mahbup. Babasının yanında nasıl sövsün ki. Annesi,
babası ve kız kardeşi var. Zaten yapısında ve yetiştirilmesinde de
sövmeyi, dövüşmeyi bilen birisi de değil ki. Kızarıp, bozarıyor.
Babası ısrar ediyor:
- - Söv oğlum! Çocuk kızararak bütün gücü ile kayalara
doğru bağırıyor.
- - Eşek oğlu eşek! Birkaç saniye sonra kayalardan bir
ses geliyor:
- - Eşek oğlu eşek! Çocuk şaşıyor. Babası ve annesi
gülüyorlar. Küçük kız kardeşte şaşkın. Babası tekrar başka bir şey
istiyor:
- - Oğlum ! Birde güzel bir kelime bağır mısın? Yeni
yetişiyor, karşı cinslerin yeni farkına varan çocuk tereddüt
etmeden:
- - Seni seviyorum! Diye sesleniyor. Birkaç sanıya
sonra:
-
- Seni seviyorum! Cevabı geliyor.
Babası oğlunun elinden tutup yanına oturtturarak:
-
- Oğlum! Bu ses ikilemesine Yankı
derler. Yüksek sesle uzaktaki belirli bir yükseklikteki yere
bağırırsan sesin sana geri gelir. Sana bir baba nasihati vermek için
bunları söylettirdim. “İnsanlarda aynen yankı yapak yükseklikler
gibidir. Onlara iyi söylersen sana iyi söz söylerler. Kötü söz
söylersen sende kötü söz işitirsin” Bu nasihatimi ölene kadar
unutma.
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
ÖZÜR’CÜLERE YARGI
YOLU
Günümüz Türkiye’sinde
psikolojik savaş, provokasyon ve dezenformasyon (yanlış, maksatlı, art
niyetli bilgilendirme, perdeleme ve menfur amaçlar doğrultusunda
yönlendirme) hükmünü tüm şeametiyle sürdürmekte. Başta ‘sanal âlem’,
yazılı ve görsel kartel medyası bu işi 50 yıldır aleni bir düşmanlıkla
yapıyor. Örnek: ‘özellikle’ gözden kaçırılan özürcüler…
Hatırlarsanız bu kalkışmaya
en ciddi tepki 23.12.2008 tarihinde Hüseyin Türk, Hasan Hüseyin Satır,
Sabahat Özgür, M.İnal Kolburan, Hüseyin Erdoğan, Serdar Orhaner ve
Kürşat Karacabey’den geldi. Milli tarih şuuruna sahip, onurlu-sorumlu
ve mazinin şanlı şehitlerine saygılı bu kardeşlerimiz; Türk Milleti’ni
aşağılayan özürcüler hakkında TCK’ nun 301/4 maddesi uyarınca
koğuşturma ve kamu davası istemiyle “Büyük Türk Milleti’nin tarihine
leke sürüp, izzeti nefsine saldırıda bulunan” zanlıların “halkı kin ve
düşmanlığa alenen tahrik ve Türk Milleti’ni aşağılama suçlarından
yargılanıp cezalandırılmalarını” istemişlerdi…
Basın Savcısı Abdulvahap
Yaren başvuruyu inceledi ve 08.01.2009 günü: Türk’lerin Ermenilerden
resmen özür dilemesi gerektiğini savunan şüphelilerin, “üzerlerine
atfedilen iddiaların içeriğine bakıldığında; kamuoyunda tartışılan
güncel beyanlardan olduğu ve demokratik toplumlarda ortaya çıkan
düşüncelerin ifadesi niteliğinde bulunduğu, subjektif düşüncenin tüm
kamuoyu tarafından benimsenmesinin zaten mümkün olmadığı, bu tür
aykırı düşüncelere rağmen, zaten karşı düşüncelerin de kamuoyunda
ifade edildiği; Düşünce özgürlüğünü benimseyen demokratik toplumlarda
genel kamuoyunun düşüncelerine aykırı ifadelerin suç olarak
nitelenmesinin hukukun temel ilkeleri ile bağdaşmayacağı..” gerekçesi
ile “özürcüler hakkında soruşturmaya gerek olmadığına” karar verdi.
Akabinde davacı ve şikâyetçiler 29 Ocak 2009 günü Sincan Ağır Ceza
Mahkemesi Başkanlığı’na: C. Başsavcılığı’nca verilen kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar’a itirazla; “İtirazın kabulü ve zanlılar
hakkında kamu davası açılması” isteminde bulundular.
Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi itirazı kabul edip, Ankara C.
Başsavcılığı’nca verilen ''Ermenilerden Özür Dileme'' kampanyasıyla
ilgili takipsizlik kararını kaldırdı ve TCK (301 madde) gereği ‘izin
için’ Adalet Bakanı’na başvuruda bulundu. Adalet Bakanı Şahin 4.3.2009
günü istemi kabul ederek, davalıların (zanlıların) yargılanmalarına
resmen izin verdi. Böylece yargılama yolu açıldı. Sayın Adalet
Bakanı’nı bu takdir ve tasarrufundan dolayı kutluyorum.
Her ne kadar bu “takdir hakkı” (301 değiştirilirken) AB’den “vize”
nedeni ise de, şu an için kullanma biçimi isabetli ve yerinde oldu.
Şimdi ‘adil bir yargılama için’ gözler Mahkemede.
Milletin inandığı-güvendiği
kurumların başında ‘bağımsız” Türk Mahkemeleri gelir. Türk Adaleti
daima halkın itimadına mazhardır. Oysa: Sözde dost-müttefik ABD
eyaletlerinin ekseriyet ile AB’nin tamamında, “Türkler Ermeni
soykırımı yapmamıştır” demek resmen yasaktır. TTK eski Başkanı Prof.
Dr. Yusuf Halkacoğlu ile İP Genel Başkanı D. Perinçek ile isimleri
muhal çokça TC vatandaşı hakkında kesinleşmiş para ve hapis cezası
var. Kaldı ki, mezkür ülkelerde, bu hukuk ve ahlâk dışı müeyyideden
dolayı ‘Türkiye ve Türklerden özür dilemeyi’ hiç kimse, değil telâffuz
etmek, insanlar akıllarının ucundan bile geçiremez. Üstüne üstlük,
katılmak veya bağlanmak için çırpındığımız AB’de.. O, AB ki,
1580’lerden beri fırsat buldukça Türklere soykırım yapmış, tehcir
uygulamış ve DRAKULA namıyla maruf Kazıklı Voyvoda’yı insanlığın
utancı soykırım tarihine altın harflerle kazımıştır.
Şimdi Türk kamuoyu ve kamu
vicdanı; Adalet Bakanı’nın yargılama izninden ötürü rahat, memnun ve
müsterihtir. Artık iş millet-vekil’lerine düşmektedir. Şimdi,
damarlarında Türklüğün asil cevherini taşıyan bütün Vekiller bu
durumdan cesaret, ders ve ibret alarak, “1876-1923 yılları arası
Ermeni, Rum-Yunanlılar tarafından Türk Soykırımı yapıldığına dair”
milli mevzuat ve evrensel hukukun temel ilkelerine uygun bir yasa
önerisi hazırlayıp: derhal Genel Kurul’a sunmalıdırlar. Elbette, bütün
sıcaklığı ve güncel belgeleriyle sabit Srebrenica, B.Hersek, Karabağ
ve Irak soykırımları, katliam ve yerel “progrom”ları da hesaba
katarak..
Çünkü: İnsan hakları,
siyaset ve adalet; hukuki mütekabiliyet üzerine kaimdir.
|
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
|
İsa KAYACAN |
HAYAT
HİKAYESİ |
- MEHMET AKİF ERSOY SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ KİTAPLAŞTIRILDI
-
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi sanki üç
yıllık üniversitedeğil derken, hizmet ve gelişme grafiğinin yüksekliğiyle
takdir edip alkışladığımız, bu üniversiteye doğru
bakışlarımızı yoğunlaştırdığımızda, gördüklerimizin önemliliği ve gelişmişlik
çizgisi bizi hem sevindirdi, hem de düşündürdü.
-
Gelişmeler güzel. Sevindiriciliği beraberinde
getiriyor. Düşündürüşü ise, daha bir gurur verici.
-
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, birbiri
ardına yayınlandığı kalıcı ve geniş kapsamlı kitaplarla göz dolduruyor.
-
Bunlardan bir yenisi; Uluslarası Mehmet Akif
Ersoy Sempozyumu Bildiriler Kitabı adının taşıyıcısı, iki ciltlik geniş
kapsamlı yayın karşısında şapka çıkardık. Kutladık, alkışladık.
-
19, 20, 21 Kasım 2008 tarihlerinde Mehmet Akif
Ersoy Üniversitesince düzenlenen Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu’na sunulan
bildiriler iki cilt halinde pırıl pırıl bir baskıyla kitaplaştırılmış.
-
Birinci cilt 488 büyük sayfa. İkinci cilt 489
da başlayan 994 de sona eren bir sayfa düzenlemesiyle karşımıza çıkıyor.
Editörler: Prof. Gökay Yıldız, Prof.Dr. M.Zeki Yıldırım, Yrd.Doç.Dr. Şevkiye
Kazan, Yrd.Doç.Dr.Hülya Yazıcı Okuyan. Sempozyumun Başkanı, Düzenleme Kurulu
ve Sekretaryası var. Buralarda görev yapan değerli bilim
adamlarımız-isimlerimiz, imzalarımız var.
-
Birinci ciltte yeralan bildirileriyle katkıda
bulunanların sayısı 56. İkinci ciltte bildirileriyle yeralanların sayısı ise
46 olarak görülüyor. Yani toplam 102 bildiri sunulmuş Mehmet Akif Ersoy
Sempozyumuna.
-
Sempozyum açılış konuşmaları çerçevesinde,
Rektör Prof.Gökay Yıldız’ın konuşmasında yer lanlardan bir cümle:
-
-Ulusal birliğimizi güçlendiren, ulusal
duygularımızı coşturan İstiklal Marşı’mız, büyük yurt sevgimizi, paylaştığımız
ortak değerlerimizi, ortak ülkümüzü anlatan dizeleriyle Türkiye
Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının en önemli simgelerindendir.
-
Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Nahçıvan
Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Lutfiye Asgerzade ‘;Mehmet Akif Ersoy ve
Azerbaycan Şairleri başlıklı, adlı bildirisinin bir yerinde:
-
-Medeniyetin beşiğini İslam dünyası sayan,
medeniyetine ve prensiplerine bağlı kalmakla yükselmenin mümkünlüğüne inanan
Mehmet Akif milli ahlakı, milli ruh telakki eder, onun iflasını en büyük ölüm
sanırdı. diyor.
-
Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi öğretim üyelerinden Prof.Dr.Menderes Coşkun’un bildirisinden: “Her
ne kadar kendi şairliğini kısmen sanat, kısmen tevazu, kısmen de
mükemmeliyetçi tavrı gereği bazı manzumelerinde eleştirse de Akif büyük bir
şairdir ve güzel şiirleri vardır.”
-
Uluslararası Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu
sonunda, iki ‘;Mehmet Akif Denizi ortaya çıkarılmış. Bildirilenlerin
getirdikleri ciddi araştırma ve değerlendirmeler sonucu ortaya konulmuş.
-
Gururumuz Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi,
Burdur’un, Burdurlu’nun geleceğinde önemli bir eğitim-öğretim anıtı olarak
yükselmeye devam edecektir. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum
efendim.
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
|
Ahmet CANBABA |
HAYAT HİKAYESİ |
-
İYİ
NİYET
- Efendim bu ozan
‘Zebuni’ Yani Ali fazıl Bozdağ çok iyi niyetli bir
arkadaşımızdır. Ozanlar derneğini yeni kurmuş ve aynı
zamanda başkanı seçilmişti. Bürosunda kendisini
ziyarete gittiğimde, laf döndü dolaştı insanlar iyilik
yaptıklarında karşılığını göremiyorlar a geldi.
Gerçektende öyleydi.
-
Efendim bende sırf Ali Fazıl Bozdağ derneğin başkanı
diye derneğe üye olmuş bir senelik de aidatını
vermiştim. Ocak ayında genel kurula gidecekler beni
de başkanlıktan düşürecekler dedi. Zebuni Babanın da
bir bildiği vardır demek ki dedim içimden.
-
-Neden düşürecekler. Dedim.
-
-Bütün zorluklar aşılmış derneğin kimseye beş kuruş
borcu yok. Masrafları cebimden harcadım. Burada
toplanıp ardımdan kulis yapıyorlar, sanıyorum beni
ekarte edecekler. Dedi. Bende:
-
-Benim oyum senin. Dedim.
-
-Sana oy kullandırtmayacaklar ki. Dedi.
-
-Neden? Dedim.
-
-Seni geçici üyelikte bırakacaklar. Zebuni yanlısıymışsın.
Zaten bir iki oy farkıyla da seçimi alacaklar. Dedi.
Dediği gibide oldu. Ben ve benim gibi bir iki arkadaşlar
geçiçi üyelikte kaldı Zebuniyi başkanlıktan düşürdüler.
-
Laf iyilikten açılmışken Zebuniyi hayatında iyi
niyetinden dolayı hep çarpmışlar. Öyle bir zaman
gelmiş ki artık “kimseye ne bir yardım yapacağım,
nede iyilikte bulunacağım” dedi. Dedi ama dediğini
kalbi tasdik etmiyordu. Gözleri çook gerilere daldı ve
bir anısını anlatmaya başladı.
-
-
Bir kazada postanede çalışan memurdum. O gün sabaha
kadar nöbetçiydim. Gece saat birde bir bayanla bir bey
geldi. Uzun boylu iyi giyimli bey:
-
-İstanbul’a telefon edeceğim. Dedi. Bende:
-
-Telefon etmeden belirli bir ücret ödemeniz
gerekmektedir. Dedim. Ya telefon edip de ücret ödemeden
giderlerse, onun için önceden belirli bir ücret ödeyip
telefon ettikten sonra ne kadar alacakları ücret kalmışsa
konuşulan miktardan çıkarılıp bakiyesi ödenir. Yani
postanedeki sistem böyle işlemektedir. Adam:
-
-Ne kadar ödemem gerekiyor? Dedi
-
-On milyon! Dedim. Adamda para yoktu demek ki kolundaki
saatini çıkarıp bana uzattı.
-
-Telefon etmek zorundayım, bu altın saat sizde kalsın
daha sonra telefonun ücretini getirir saatimi alırım!
Dedi. Ben baktım ki adam zor durumda verdiği saat
altın, saat öyle sıradan bir saat değil. Daha önceden
kendime verdiğim sözleri tutacak adam mıyım sanki ben.
Her şey lafta kalıyor. Baksana adam darda kalmış gel
de iyilik etme.
-
-İnsanlık öldü mü beyefendi kalsın! Dedim.
-
-Adam asil birine benziyordu birazda buraların yabancısı,
kim bilir ne için gelmişti. Yanındaki bayanda oldukça
şık, birbirlerine çok yakışmışlardı. Gecenin bu saatinde
binde bir insanların işi düşer postaneye. Demek ki
bunlarında bir sorunları vardı. Yabancı:
-
-Olur mu efendim saat kalsın, yarın bana havale para
çıkaracaklar o zaman telefon ücretini öder, saatimi de
alırım. Dedi.
-
-Olur mu, olmaz mı. derken onların samimi
davranışlarına göre bana sonra öderler diye saatini
almadım adamın. Geçmiş gün konuşma ücretleri de üç milyon
tuttu. Hani bana ertesi gün ödeyeceklerdi. Bir gün,
iki gün, üç gün, beş gün, o da öyle gitti diye düşündüm.
-
-A hhhh.! Ahmet abii iyi niyetimizden ! Hep böyle çok
paralarımız gitti hangi birisini anlatayım ki.
-
Gene bir gün bayram telaşımız vardı. Ankara’ya
gideceğim. Bütün yazıhaneleri gezdim o gün için bilet
bulamadım çaresizim. Postacılık yaptığım kazadan tayinim
Ankara’ya çıktı, orada çalışıyorum. O gün gitmem lazım ki
ertesi gün mesaim var yetişeyim. Birazda ne bileyim bize
idare taktı bir pundumuzu yakalasınlar ki bizi gene
başka bir yere sürsünler. Zaten Ankara’ya sürgün
gittik. Okullar tatile girmiş, ertesi gün bayram. Başka
zaman her gün Ankara’ya boş giden otobüslerin o gün
akşam gece yirmi dörde kadar bütün biletleri satılmış.
Öyle yer ayırtma falan da yok. Bütün biletler birkaç
gün öncesinden satılmış. Çaresizim Ankara istikametinde
yolda duruyorum hangi araba geçerse geçsin el
kaldırıyorum. Belki biri içlerinden acırda şu garibanı
da alalım der. Derken aradan epey bir zaman geçti.
Hani umudun kesildiği yerde yeni umutlar doğar. Son
model güzel bir araba önümde durdu.
-
-Nereye? Dedi şoför.
-
-Ankara! Dedim.
-
-Hadi atla bende Ankara’ya gidiyorum! Dedi. Büyük bir
sevinçle bindim arabaya, keyfime diyecek yoktu. Daha
önceden benim gibi bekleyenler beklemekten usanmışlar
dağılmışlardı. Hani ne derler bekleyen derviş muradına
ermiş diye. Ankara’ya doğru epey bir yol aldık.
-
-Nasılsınız iyi misiniz? Dedi.
-
-İyiyim beyim! Dedim. Fazlada bir şey konuşmadık. Yolda
benzin istasyonunda durdu. İstasyondaki kafede yemek
yiyeceğini söyledi. Beni de davet etti. Benimde üzerimde
fazla para yok;
-
-Sağ olun, teşekkür ederim benim karnım tok. Dedim.
Esasında açlıkta hissediyorum. İsmini bilmediğim bey
ısrarla:
-
-Olmaz! Dedi beni kolumdan tutarak. Lütfen bir
yemeğimiz nasip olsun daha Ankara’ya kadar yol
arkadaşlığımız sürecek sizinle! Dedi. Bende ister
istemez adamla kafeye gittim, bir güzel doyurdum
karnımı. Kendisi ne yediyse bana da onu ısmarladı.
Hayatta ne iyi insanlar varmış demek. Ben ne büyük
yanılgı içindeymişim meğer, herkese iyilik yapmayacağım
bundan sonra derken. Bak hiç tanımadığın biri çıkıyor
karşına, sana yemek ısmarlıyor. Oradaki garsonlardan
gördüğümüz iltifatlardan dolayı adamın tanınmış birisi
olduğunu anlamak için falcı olmaya gerek yoktu. Masaya
oturduk lokanta sahibinden garsonlara kadar hepside:
-
-
Hoş geldiniz beyim! Dediler adamın halını hatırını
sordular. Beraber yemeğimizi yedik, ardından çay
getirdiler çayımızı içtik arabasına benzinini aldı.
Benzincide bekleyen ve Ankara’ya gidecek başkalarını da
aldı arabaya. Hepside:
-
-Allah razı olsun. Diyordu binenlerin. Çünkü bütün
otobüsler dolu geçiyor binmek isteyenlerden ancak üç
kişiyi alabilmişti arabasına. İçimden: “Hayır yapmayı
çok seviyor bu adam Allah böyle adamları başımızdan
eksik etmesin” dedim. Araba Ankara’ya doğru hareket
etti. Ben yemek için teşekkür ettim. O:
-
-Lütfen efendim ne gereği var teşekkürün. Size ne yapsam
hakkınızı ödeyemem! dedi.
-
-Estağfurullah efendim ne hakkım var ki
ödeyemeyeceksiniz baksanıza herkese karşı insanlığınızı
gösteriyorsunuz. Dedim. O
-
-Benim yapım böyle ne yapayım. Dedi. Ben hep kendi
kafamdan şimdi benden ödeyemeyeceğim para istese
diye düşünürken, Şoföre:
-
-Önce konuşalım sonra kavga etmeye gerek kalmasın. Ne
vereceğiz beyim Ankara’ya kadar? Dedim.
-
-Bir şey vermen gerekmez! Dedi.
-
-Olur mu canım. Şimdi senden alsak herkesten de
almamız lazım. Hiç birinizden beş kuruş almayacağım.
Zaten Ankara’ya gitmek zorundayım. Hep beraber
konuşarak gitmişiz çok mu? Dedi. Böyle konuşurken
Dikmene gelmişiz farkında değilim. Diğer binenler
indiler arabadan baş başa kalmıştık. Artık bundan
sonrasını ben eve kadar gidebilirdim.
-
-Bende bir kenarda ineyim. Dedim. O:
-
-Nereye gideceksin? dedi. Bende:
-
-Abidinpaşa. Dedim. Sonra adam gazladı doğru
Abidinpaşa. Ben içimden “iyiliğin bu kadarı da olmaz.
Ben olsam aynı şeyi yapmam elin tanımadığı birine.
Bu devirde gardaş gardaşa yapmaz bu adamın
yaptığını” diye düşünürken Abidinpaşaya gelmişiz. Ben:
-
-Aha şurada ineyim. Dedikçe O:
-
-Sen evini tarif et hele, buraya kadar getirmişiz
ben seni evine bırakmadan gider miyim hiç? Dedi. Evin
önüne geldiğimizde:
-
Bu seferde ben seni bırakmam tövbeler olsun. Acı
bir kahvemizi içmeden gitmek olmaz! Dedim. O:
-
-
Peki öyle olsun hadi içelim! Dedi. Dairenin zilini
çaldım hanım bizi kapıda karşıladı.
-
-Hanım misafirimiz var, bu bey beni kazadan Ankara’ya
kadar getirdi. Allah razı olsun. Bize bir yol
yorgunluğu kahvesi yap ta kendimize gelelim” dedim.
Kahvelerimizi içtik ismini bilmediğim şahıs:
-
-Sen Ali Fazıl Bozdağ değimlisin? Dedi. Bende biraz
hayret kesilerek:
-
-Evet! Dedim.
-
-Beni tanımadın mı? Dedi. Bende:
-
-Yook!
Dedim.
-
-Hele bi dikkatli bak! Dedi.
-
-Valla tanıyamadım beyim! Dedim.
-
-Ben Hamdi Gül, Hani beş sene önce bir akşam gece
saat on ikiyi geçmişti. Postaneden İstanbul’u aramam
gerekiyordu. Üzerimde de saatimden başka beş kuruş param
yoktu. Telefon ederken ödemem gereken paraya karşılık
paramın olmadığını söyleyip saati rehin bırakmak
istemiştim de sen:
-
-
Olmaz efendim ben kendimden ödeyim siz bana
elinize geçince ödersiniz! Demiştiniz. O günün
parasıyla tutan üç milyonluk borcumu da 5 milyon
olarak ödemek istiyorum” Dediğinde ancak olayı
hatırlamıştım.
-
-Olur mu Hamdi bey! Kesinlikle almam! Dedim. Alırsın,
almazsın derken 5 milyonu komedinin üzerine bıraktı ve
başladı o günün akşamından sonrasını anlatmaya.
-
-Ben fabrikatörüm. O gün geceyi arabada geceledik.
Ertesi gün İstanbul’dan gelen havaleyi aldıktan sonra
postaneden seni aradım. Senin nöbetinin bitip
gittiğini söylediler. Postanedeki arkadaşlarından hiç
biri sana ulaşamayacaklarını söylediler. O akşamki
olayda Kayseri’den kazanıza gelirken bir benzin
istasyonunda yankesicilere cüzdanımı çaldırdım. İçinde
paralarım dövizlerim, kimliklerim vardı. Hepsi gitti.
Yanımdaki bayan kız arkadaşımda da aksine para yoktu.
İstanbul’a telefon edecek kadar bile üstelik.
İstanbul’dan havale geldiği zaman ödeyeceğiz dememe
rağmen otelin kabul etmemesinden dolayı geceyi arabada
geçirdik. Sana karşı borcumdan dolayı vicdanen çok
rahatsızdım. Bir tesadüf eseri siz karşıma çıktınız. Önce
uzaktan tereddüt ettim. Yakınınıza geldiğimde artık siz
olduğunuzdan kesinlikle emindim. Size karşı borcumu
ödeyebileceğim bir fırsat çıkmıştı önüme. Senin Ankara’ya
gitmende ayrıca memnun etti beni. Bakalım ne zamana
kadar sürecek beni tanımaman diye özellikle bekledim.
Dedi
-
Beni evime kadar getirmesi bulması karşısında ne
kadar memnun olduğumu anlatıp evden yolcularken
böyle dürüst insanlarda varmış demekten kendimi
alamadım.
-
Hala kendisiyle haberleşiriz. Şimdi artık fikrimi
değiştirmiştim sen iyilik yap ta varsın el alem
kendi kötülükleriyle baş başa kalsın. Çünkü kötülük
yapmanın vicdani huzursuzluğu insanı yer bitirir.
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
|
Emine Sevinç ÖKSÜZOĞLU |
HAYAT HİKAYESİ |
- ERTELENMİŞ DÜŞLER'İN ŞAİRİ ŞEVKİ DİNÇAL
- Senden başka yar bilmem ömür boyu gözüme
- Bak de yeter bakarım başım gözüm üstüne
- İster aşk denizine ister hicran gölüne
- Ak de yeter akarım başım gözüm üstüne
-
Türk şiirinde bir usta isim Şevki Dinçal. O
şiirlerine yüreğini akıtmış, şiirlerini sevgisi ile damıtmış bir şair.
Şiirleri ile olduğu kadar, son derece enteresan yaşamı ile de dikkatleri
üzerine çekmektedir.
-
1952 Sivas / Sarkışla doğumlu olan şairimizin,
çocukluk yaşamı sokaklarda geçmiş. Bir sokak çocuğu olarak büyüyen ve hayatına
kendi elleri ile yön veren, yaşamı herkese ibret olacak bir usta isim. Polis
Akademisi'nden 1973 yılında mezun olarak İzmir Emniyet Müdürlüğü' nde komiser
yardımcısı olarak göreve başlamış. İzmir-Şanlıurfa-Ankara ve Bursa illerinde
Emniyetin çeşitli kademelerinde görev yapmış. 1997-1999 yılları arasında 2 yıl
Bilecik İl Emniyet Müdürü olarak çalışmış. Yurt dışında mesleği ile ilgili
olarak çeşitli kurs ve seminerlere katılıp, ülkesi için özveri ile çalışıp
büyük başarılar göstermiş. Halen Emniyet Genel Müdürlüğü emrinde üst düzey
görevini Emniyet Müdürü olarak sürdürmekte, evli ve 1 erkek çocuk babasıdır.
-
“Ertelenmiş Düşler” şairin en çok ses getiren
kitaplarından biridir. O büyük bir ustalıkla kaleme aldığı şiirlerini sevgi
ile yoğuruyor, aşk ile dokuyor. Kısacası Şevki Dinçal şiiri iyi biliyor.
-
- “Ertelenmiş Düşler” isimli kitabından, sayfa 60
- “Mutluluk” isimli şiirinden.
-
- Tenine kaç çiçek esansı sinmiş
- kokladıkça sarhoşluğum ondandır
- kaç mehtap sevgiyle aşk ile inmiş
- mutluluk yüzüne baktığım andır.
-
-
Türk şiirinin beyefendi ismi Şevki Dinçal,
yaşamında elde ettiği başarılar kadar, şiirde de son derece başarılı bir
isimdir. Yalın dizeleri sevgi, dostluk, barış, özgürlük, doğa izleklerini
oluşturuyor. Öznel, güncel olaylar içtenlikle işlenmiş şiirlerinde. Duygular
geniş bir yelpazede, bir bir gün ışığına çıkıyor. O şiiri iyi biliyor, güzel
nakşediyor kalemiyle. Yer yer karamsar, yer yer iyimser, boyun eğen, kimi kez
başkaldıran şiirlerde her şey sevgi için. Beklenti, düş kırıklığı, özlemlerin
dile getirilişinde; anılarında, özdeyişlerinde çok şeyin yalan, yalnızca
sevginin gerçek olduğunu düşünerek, kapılarınızı karamsarlığa kapatıp sevgiye
açıyorsunuz.
-
“Ben Seni Sevdim Ya” diyen şairimizin bir
diğer kitabının adı. Şiirin evreninde dolaşmak ve şiirin içinde yer almak,
birbirine çok yakın anlamlar taşıyan iki cümle. Şevki Dinçal için
söylenebilecek sözcüklerin en güzelleridir. Çünkü şiirin evrenine ulaşmak için
şiirin içinde olmak gerekir. Şairimiz tam isabetli bir noktadadır. Şiirin
teması ağırlıklı olarak sevgi, aşk, insan ve doğadır. Sevgi deyince şairde,
her türlü sevgi yüreğinde saklıdır ve sevgiyle doludur. Onun aşkı Yunus aşkı
gibi yüksek ve derindendir. Suya, yağmura, insana, sanata, doğaya, arkadaşa.
Çiçekten böceğe her türlü aşk vardır şiirlerinde.Yani aşk yelpazesi çok
geniştir.
-
- “Ben Seni Sevdim Ya” isimli kitabından, sayfa 7
- “Ben Seni Sevdim Ya” isimli şiirinden.
-
- Ben seni sevdim ya ötesi yalan
- Bilmesen ne olur bilsen ne olur
- Alıştı gözlerim akan yaşlara
- Silmesen ne olur silsen ne olur
-
-
Şiirlerinde yalın Türkçenin mis gibi kokuları
tütmekte. Arı saf bir şiir dili var. Anlaşılır sözcükler ile şiirler daha da
bir güzelleşmiş durumda. O’nun şiirlerini okuyan herkes kendisinden bir parça
bulur. O şiirleriyle, anlaşmazlıkla şiirin şiir olacağını savunanlara da yanıt
vermiş oluyor. Doğanın kanunu olan aşkı, insanı giz tutarak sözcüklerde nasıl
anlatabilir. Şair o az dille bilinen sözcüklerle ancak anlatılır. O Türk
şiirine mührünü basmış usta bir kalem, usta bir şair...
-
“Ben Seni İki Kişilik Sevdim” şairimizin bir
diğer kitabı. Adeta kelimelerle vals yapan, sözcükler arasında ustalıkla köprü
oluşturan ve şiirlerine bir mimar edasıyla hükmeden bir şairle karşı
karşıyayız. O ne büyük ustalıktır ki; yer yer şiirlerinde sevgiyi sunarken
okuyucularına, yer yer bir an da köpürüp kızan bir sevgili olabiliyor. Bu ne
büyük bir şiir aşkıdır ki; sevdiklerini şiirlerine konu edebiliyor. Öyle ki
oğlu için yazmış olduğu “Sorma Bana Oğlum” isimli şiir bunun için en büyük
örnektir.
-
- “Ben Seni İki Kişilik Sevdim” isimli kitabından, sayfa 154,155,156
- “Ben Seni İki Kişilik Sevdim” isimli şiirinden.
-
- Ben seni hep iki kişilik sevdim
- Düşlerimiz ayrı olsa da gecelerimiz birdi
- Gök kubbenin yıldızları altında
- Aynı havayı soluyor aynı sulardan içiyorduk
- Aynı zaman içinden birlikte geçiyorduk
- Hayalinle yatıyor seninle uyuyordum
- Aşkımın ötesinden sesini duyuyordum
- O ses ki sen uzakta olsan bile yüreğime yakın kaldı
- Mutluluğun yolunda
- Ben seni hep iki kişilik sevdim
-
-
"Söz uçar yazı kalır" demiş atalarımız. Kitap,
yazılı bir kaynaktır. Sözle söyledikleriniz unutulabilir, belki hatırlanmaz
bile. Ancak, yazılanlar kalıcıdır. Kitap gelecek kuşaklara bırakılabilecek en
büyük mirastır bir yazar için. Bundan bin yıl sonra bile bir kitap şairinin
adını yaşatır. Çünkü şairler yaşadıkları çağın en büyük tanığıdırlar. Şevki
Dinçal'da çağının en büyük tanığı olarak, geleceğe çok nadide eserler
bırakacak bir usta isimdir.
-
“Aşk Ve Ötesi” Şairimizin bir diğer yapıtının
adıdır. Daha önce yukarıda da belirttiğim gibi, aşkı şiirlerine ilmek ilmek
dokumuş bir isim Şevki Dinçal. Satır aralarına gizlediği yaşamı onun
şiirlerine ışık tutmuş, yol gösterici bir rehberi olmuş. Onca yaşadıklarına
rağmen hayata sıkı sıkıya bağlanmış. Her daim hayatta yaşadıklarını kaleme
alarak, büyük incelik ve ustalıkla şiire aktarmış.
-
- “Aşk Ve Ötesi” isimli kitabından, sayfa 100
- “Ömrü Yoksa Bu Aşkın” isimli şiirinden.
-
- Gece gündüz demeden seni düşünüyorum
- Öyle çaresizim ki gönül şaşkın göz şaşkın
- Ya gel bitsin hasretim ya da bırak ne olur
- Koparılmış gül kadar ömrü yoksa bu aşkın
-
-
Hatta ülkemizde okuyan insanımızdan çok yazan
insanımızın var olduğunu biliyoruz. Hatta öyle bir toplum olduk ki, okumadan
yazar çoğunluğu sağlayan bir toplumda yaşıyoruz. Ancak bu çoğunluk içinde şair
ve yazar olarak adını duyurabilmek, gelecek kuşaklara kalıcı eserler
bırakabilmek çok zor bir durum. Ne var ki, Şevki Dinçal beyefendi bu zoru
çoktan aşmış ve adını Türk Şiirine kabul ettirmiş, kitapları ile gelecek
nesillere güzel şiirler bırakabilecek bir şairimizdir.
-
“Sessiz Sesim” Şevki Dinçal beyefendinin,
şiirde ben de varım dediği kitaplarından birinin adıdır. Bu kitabı okurken
şiirin ruhani derinliklerinde kaybolmamak mümkün mü?Gönül çağlayanından akıp
gelen aşk, sevgi ve her temadaki şiirleri o kadar sıcak ve gizemli ki…O’nu
okurken duygu dolu, esrarlı içli aleminin deruni ufuklarında seyrana dalıyor
insan. Şair adeta tüm ruhunu şiirlerine dökmüş, yüreğindeki haykırışları
okuyucularına sunmuş. Bu kitapta topladığı şiirlerinde dikkatimi çeken bir
diğer unsur da, hece ölçüsü ve serbest vezinle yazılmış şiirlerini aynı
kitapta toplamış olması idi. Şiirsel yolculukta farklı boyutlara ulaştırıyor
okuyucularını. İnanıyorum ki dizelerin sıralanışındaki ahenk ve akış, sizi
gözlerinizi kırpmadan devama zorlayacaktır...
-
- “Sessiz Sesim” isimli kitabından, sayfa 125
- “Yağmurlar Dursun Sözünde” isimli şiirinden.
-
- Yağmurlar son defa dursun sözünde
- Sevgi toprağında çatlasın tohum
- Benim için bir kez yansın özünde
- Açılan güllerden dem alsın ruhum
-
-
Şevki Dinçal beyefendi, yaşadıklarının
gölgesinde kalmayıp, kendisi nereye giderse gölgeyi o tarafa yönlendirmiş bir
isimdir. Belki de şiirde bu kadar başarılı olmasının sırrı da bu olsa gerek.
Çünkü o yaşıyor, yaşadıklarını ilmek ilmek dokuyup şiirle buluşturuyor, sonra
da okuyucularına sunuyor. Her şeyden önce büyük bir yürek taşıyor ve o yürek
şairimize bu güzel dizeleri yazdırıyor.
-
“Arayış” diyen şairimiz, bir solukta okunan
şiirleri ile başarılı bir yapıt sergiliyor okuyucularına.. Şiirlerinde sevgi
ne kadar ağır basarsa, o kadar da duygu çiçekleri gönül bahçesinde açar.
Günleri şiire gebe… Şevki Dinçal, şiiri bir arayış içinde olan ve şiirle
iletişim kurmak, yaklaşmak, bir şefkat yüreğiyle sığınmak, ısınmak istiyor. Ne
kadar güzel…Şiirlerinde bir beklentiyi, sevgiyi, barışı, nefretten uzak
kalmayı yeğliyor, daha doğrusu sevgi görüşünün ürünlerini buluyoruz bu
kitabında. Bu görüş çok net çıkıyor karşımıza. Hiç zorlanmadan dizeleri yerli
yerinde oturtuyor. Hiç sınır tanımadan özgürce dolaşıyor şiir. Yalın, süs-müs
yok, duygu dolu dizeler...
-
- “Arayış” isimli kitabından, sayfa 11
- “Arayış” isimli şiirinden.
-
- Duydum beni çağıran mutluluğun sesini
- Yol yürüdüm iz sürdüm hissettim nefesini
- Sevgi şölenlerinde nice aşkla tanıştım
- Sabrım o sonsuzluğun kaldırdı peçesini
-
-
Sevgili Dinçal; şiiri iyi biliyor. Kendine
özgü ve hayat yaşamı içinde sevgi taşıyıcısı oluyor. Yer yer şiirlerinde
duygusallığından umutsuzluğa kapılıyor, karamsarlığıyla karşı karşıya kalıyor.
Ölü bir beden ya da bir iskelet oluyor. Ama yine de ümidini kaybetmiyor.
Genelde sevgiyle nakşediyor şiirlerini. Belli bir başarı çizgisine ulaşmış
olması, bize bundan sonra ki çalışmalarının daha da farklı olacağı hakkında
umut veriyor...
-
-
“Hüzün Sokağında Aşk” sevgili kalem arkadaşım
Şevki Dinçal beyefendinin en farklı, göze çarpan yapıtlarından biridir
diyebilirim. Bu kitabında her kıta arasına bir motif döşemesi yapılmış,
okuyucunun ruha olduğu kadar, göz zevkine de hitap edilmiş...
- Bilirsiniz ki; bir şairin bütün şiirleri aynı düzeyde olamaz. Bir kitabı
bazı şiirler kurtarır; çünkü şair sanatçılık damgasını asıl o şiirlere
vurmuştur. Şevki Dinçal beyefendi de; duygulu, içten bir insan ve şair
arkadaşımızdır. Onu yakinen tanıyor olmam bana bu satırları yazarken hiç
zorlamaya düşmeden yazmama vesile oluyor. Şiirleri umut veriyor ve her an
yeni, özgün ürünler doğuracağına inanıyorum...
-
- “Hüzün Sokağında Aşk” isimli kitabından, sayfa 37
-
- Ey hayaller ötesi ey zamanlar öncesi
- Senin adınla dolu artık gönül güncesi
- Kim bilir sen de bir gün sevmeyi öğrenirsin
- Senin de yüreğinden duyulur aşkın sesi
-
-
Şiir dostum, sevgili arkadaşım Şevki Dinçal
beyefendinin kaleme aldığı şiirlerinde, arı, duru ve yoğun duygular içinde
kaleme alınmış olması, her insanın iç dünyasında tezahür edebilen acılar,
özlemler, arayışlar, haykırışlar, baş kaldırılar göze çarpmakta. Şiirlerinde
estetik ve mesaj önemli yer tutmakta. Her insanın yaşayabileceği, hayallerin
ve yaşadığı hayat kesitlerinden pasajlar bulmak mümkün. Zaten şiirin kalitesi
halkımızın anlayacağı nitelikte olanıdır. Şairimiz de bu dili şiirde ustaca
kullanmış. Bu çalışmalarının devamı daha da kalitede eserler çıkartacağının
bir işaretidir...
-
“Mevlanaca” şairin tasavvuf aleminde gezinti
yaptıran, son derece güzel şiirlerinin toplandığı kitabının adıdır. Güzel
gören, güzel düşünür, güzel yazarmış. Şevki Dinçal da güzellikleri görüp,
düşünmüş ve ustaca kaleme almış bir şairimizdir...
- Bazı insanlar vardır; uzun yaşamak için değil, doğru yaşamak için çalışıp
çabalarlar.
- Bazı insanlar vardır; başkaları ile ilgilenir, çok kısa zamanda dost
bulur, dost kazanır.
- Bazıları da; başkalarının kendisi ile ilgilenmesini bekler ve hayatı
boyunca dost bulamaz.
- Bunları yazmakla nereye varmak istediğimi, ne demek istediğimi, Şevki
Dinçal beyefendiyi benden daha iyi tanıyanlar gayet basit anlamışlardır diye
düşünüyorum. İyilik, doğruluk, dost kazanmak, mertlik, kadir bilirlilik ve
alçak gönüllülük meziyetlerine şiir kitapları ile doğru yaşamak için çalışıp
çabaladığını da bizlere göstermiştir. “Mevlanaca” isimli kitabı ile; sevgi
ekmiş, sevgi biçmiş adeta...
-
- “Mevlanaca” isimli kitabından, sayfa 45
- “Mevlanaca” isimli şiirinden.
-
- Şu hayatın gözlerine
- Bak bakalım Mevlana'ca
- Bin ırmağın suyu ol da
- Ak bakalım Mevlana'ca
-
-
Bu gönül dostunu, mana da ve madde de ayrı
ayrı tanımak lazımdır. Mana da tanımak için; şiirlerini okumak, zaten onun ruh
alemi içine girmek demek olduğundan pek de zor değildir.
-
Madde de tanımak için ise; bu kadar da zahmete
gerek yok. Ne kadar faal, ne kadar hareketli, ne kadar atılgan olduğunu, bu
meziyetleri kadar da insan sevgisi ile dolu olduğunu ve dost olduğunu bilmeyen
yoktur herhalde. Hele ki Mevlana üzerine yazılmış bu kadar şiirlerinden sonra
ne denilebilir ki!...
-
“Yokluğa Adanmış Aşk” şairin Eylül 2008 de gün
yüzü görmüş bir diğer kitabı. Şiir; insan ve onun içinde yer aldığı toplumun
sürekli beslediği, geliştirdiği, birikimlerini kuşaktan kuşağa aktardığı bir
sevgi dağarcığı, bir sevgi seli, bir iletişim aracıdır. İnsanlar arasında
sevgiyi en güzel anlatan; söz olursa şiir, nağme olursa şarkıdır. Gerçeğin ta
kendisi ve evrenseldir. Güzelliği, sevgiyi simgeleyen en etkili iletişim
aracıdır şiir. Bu aracı en güzel şekilde kullanan Şevki Dinçal beyefendi ise;
aşk' a dair neler adamamış ki şiirlerinde?...
- Kendini şiir dünyasına kabul ettirmiş bu usta isim; şiirlerinde neyi konu
ediyorsa, okuyucusunun o konunun derinliklerinde adeta kayboluşuna zemin
hazırlıyor olması da dikkat çekici bir diğer unsurdur. Şiirin tadını
okuyucusuna öyle tattırıyor ki, okuyucu şiirlerinden vazgeçemiyor. Şiir tadını
zedelemeyen, serbest ve hece vezniyle harmanladığı şiir kitabında kendi
mesajını veriyor okuyucuya sevgili Dinçal. Zaten şiir mesaj demektir... İyi
veya kötü mesaj...
-
- “Yokluğa Adanmış Aşk” isimli kitabından, sayfa 122,123
- “Yokluğa Adanmış Aşk ” isimli şiirinden.
-
- Ah benim dalgın gönlüm
- Dağınık duygularda arama yarını
- Rengi ıslak bakışlarla
- taşımaz kendini uzağa gözler
- Hep aynı düşmez
- güne zamanın gölgesinde
- Suskunluğu giyinse de
- dilde eğlenmez sözler
-
- Şevki Dinçal... Aşk şairi.
- Şevki Dinçal... Mevlana şairi.
- Şevki Dinçal... Arayışların şairi.
- Şevki Dinçal... Ertelenmiş düşlerin şairi.
- Şevki Dinçal... Sessiz seslerin şairi.
-
-
Daha başka ne söylenebilir ki onun için....
Onu tanımaktan son derece gurur duyduğum sevgili kalem arkadaşımın bu güne
kadar yayımlanmış yapıtları ise şunlardır:
-
- Şiir Kitapları
- Sır Defteri
- Sır Değil Artık
- Damladan Deryaya
- Rubailer
- Ertelenmiş Düşler
- Arayış
- Aşk ve Ötesi
- Sessiz Sesim
- Hüzün Sokağında Aşk
- Melekler Aşk Acısı Çeker mi
- Ben Seni Sevdim Ya
- Ben Seni İki Kişilik Sevdim
- Mevlanaca
- Güncel Anı
- İçimizdeki Yarın
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
- PATATES KÖFTESİ (Bulgurlu)
- 5 adet ortaboy patates
- 1/2 kg orta düğül
- 6 sap yeşil soğan
- 2-3 adet yeşil biber
- Bir avuç ayıklanmış maydanoz
- 1 kaşık domates salçası istenirse biber salçası
- Yeterince tuz
- İstenildiği kadar Karabiber
- İstenildiği kadar pul biber
- Bir fincan zeytinyağı
- Yarım limon
- Patatesler yemeklik gibi soyulur yıkılır ve yemekli
gibi doğranarak üzeri kapatılacak kadar su ile haşlanmaya ocağa
konulur.
- Bir kapta ince bulgur ılık su ile ıslanır.
- Yeşillikler yıkanarak doğranarak hazır bekletilir.
- Haşlanan patates suyunu çekip haşlanınca kaşıkla
güzelce ezilir. Üzerine ıslatılmış ince bulgur katılarak iyice
yoğrulmaya başlanır.
- Karışımın üzerine tuz, biber, salça, ve yeşillikler de
konularak iyice yoğrularak harmanlanır.
- Bu karışım elle sıkılarak köfte haline getirilerek
servise sunulur.
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Dile BİGA |
Dilek BİGA Hayat Hikayesi |
- BU DAMI KADER
- Vuruldum diyorsun nerede yaran?
- Nerede bu yaranı şevkatla saran?
- Hiç belli olmuyor akınla karan
- Serseri olduysan buda mı kader?
-
- Candan sevdiğinden vurgun yemişsen
- Verdiğin her sözden geri dönmüşsen,
- Namerti gözünde çok büyütmüşsen
- Benzeri olduysan bu da mı kader
-
- İnkarın faydasız gerçek ortada,
- Kabul ette bitsin bu oyun burada.
- Sen kaderin değil de duygularının da
- Esiri olmuşsan bu da mı kader
|
|
|
|
|
10 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
Rıza KOÇAK |
Rıza KOÇAK Hayat Hikayesi
|
ACI DÜNYA
Kulak verdim şu âleme
Baktım bu âlemde gülen olmamış.
Az çok yaşamış nasibin almış
Ölür insan geri gelen olmamış.
Doyamazsın şu dünyanın tadına
Âşık eder seni burada kadına
Ömrün dolar varmazsın farkına
Ölür insan geri gelen olmamış.
Dünyaya bakarsan bir dipsiz ambar
Kabe’yi yaptırdı Halil Peygamber
Ali’nin yoldaşı Zilfikar Kamber
Ölür insan geri gelen olmaz
Muhammed Mustafa geldi cihane
Ona da buldular türlü bahane
Zilfikar verildi Ali Şahane
Ölür insan geri gelen olmaz
Yakup’u ağlattı zaman kardaşı
Kırşehir’de aran Hacıbektaşı
Kadıncık ananın ekmeği aşı
Ölür insan geri gelen olmaz
Mülke Süleyman’dı şu Davut oğlu
Neçe evliyaların kanadı kolu
Söylenirde Bolu’da bir Köroğlu
Ölür insan geri gelen olmaz
Herkes der ki şu dünyada ben kalsam
Al yeşil kalemi elime alsam
Nerde kaldı o Zaloğlu Rüstem
Ölür insan geri gelen olmaz
Davut’tu yumrukla demiri düven
Musa’ydı tur dağında koyun güden
Nuh gemisi Cudi Dağına inen
Ölür insan geri gelen olmaz
Hakkın emri dünya böyle kurulmuş
Gelen görür, doğan ölür ürünmüş
Çalışmış dünyada herkes yorulmuş
Ölür insan geri gelen olmaz
RIZA KOÇAK dünya kimseye kalmaz
Irmaklar akar, denizler dolmaz
Nice insanlar yer toprak doymaz
Ölür insan geri gelen olmaz.
23-01-1992
|
1 |
|
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!
|
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
127 SAYI 25 Eylül 2009 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız! |