|
YIL
10 SAYI 121 25 Mart 2009 |
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
AYET VE HADİSLERLERDEN BİLGİNİZE: İMAN
-
Mahmut Selim GÜRSEL YAZDINSA YAYINLA YOKSA SENİNLE GİDER
-
Sakin KARAKAŞ OSMANCIK ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİNİ ARIYORUM
-
Müslüm TUNABOYLU KÖY ENSTİTÜLERİ NİN UNUTULMAZ EĞİTİM VE KÜLTÜR
HİZMETLERİ
-
Salim SAVCI MUSTAFA NECATİ NİÇİN UNUTULMUYOR
-
Hüseyin Hüsnü GÜREL ERZİNCAN BELEDİYE BAŞKANI YÜKSEL ÇAKIR'A AÇIK
MEKTUP
-
Ali
EMİROĞLU DÜNYA ISINIYOR
-
Mustafa Nevruz SINACI KUNDAKLANAN CAMİLER
-
Selma GÜRSEL KABAK KÖFTESİ (MÜJVER)
-
Cuma TÜRKMEN ŞAİR
-
Erman YILDIRIM ÇATAK
-
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
- AYET VE HADİSLERLERDEN BİLGİNİZE: İMAN
- 2:3. Onlar gayba inanırlar, namaz
kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.
2:4. Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman
ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. 2:5. İşte onlar,
Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de
ancak onlardır. 2:6. Gerçek şu ki, kâfir olanları (azap ile)
korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir; iman etmezler. 2:7.
Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların
gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve
ahirette) büyük bir azap vardır. 2:8. İnsanlardan bazıları da vardır
ki, inanmadıkları halde ‘Allah'a ve ahiret gününe inandık’ derler.
- 2:62. Şüphesiz iman edenler;
yani yahudilerden, hıristiyanlardan ve sâbiîlerden Allah'a ve ahiret
gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında
mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar
üzüntü çekmeyeceklerdir.
- 3:67. İbrahim, ne yahudi, ne de
hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman
idi; müşriklerden de değildi. 3:68. İnsanların İbrahim'e en yakın
olanı, ona uyanlar, şu Peygamber (Muhammed) ve (ona) iman
edenlerdir. Allah Müminlerin dostudur. 3:69. Ehl-i kitaptan bir
kısmı istediler ki, ne yapıp edip sizi saptırabilsinler. Oysa onlar
sadece kendilerini saptırırlar da farkına bile varmazlar.
- 3:84. De ki: Biz, Allah a, bize
indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve Ya'kub oğullarına
indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından
verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Biz
ancak O'na teslim oluruz. 3:85. Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa,
bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o,
ahirette ziyan edenlerden olacaktır.
- 3:100. Ey iman edenler!
Kendilerine kitap verilenlerden bir guruba uyarsanız imanınızdan
sonra sizi yeniden inkârcılığa sevkederler. 3:101. Size Allah'ın
âyetleri okunurken, üstelik Allah Resûlü de aranızda iken nasıl
inkâra saparsınız? Her kim Allah'a bağlanırsa kesinlikle doğru yola
iletilmiştir. 3:102. Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır
şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.
- 3:130. Ey iman edenler! Kat
kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakinin ki kurtuluşa
eresiniz. 3:131. Kâfirler için hazırlanmış bulunan ateşten sakinin!
3:132. Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.
- 3:141. Bir de (böylece) Allah,
iman edenleri günahlardan temize çıkarmak, kâfirleri de helâk
etmek ister.
- 3:149. Ey iman edenler! Eğer
kâfirlere uyarsanız, gerisin geriye (eski dininize) döndürürler de,
hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz. 3:150. Oysa sizin mevlânız
Allah'tır ve O, yardımcıların en hayırlısıdır.
- 3:175. İşte o şeytan, ancak kendi
dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler
iseniz onlardan korkmayın, benden korkun. 3:176. (Resûlüm) İnkârda
yarışanlar sana kaygı vermesin. Çünkü onlar, Allah'a hiçbir zarar
veremezler. Allah onlara, ahiretten yana bir nasip vermemek istiyor.
Onlar için çok büyük bir azap vardır.
- 3:200. Ey iman edenler!
Sabredin; (düşman karşısında) sebat gösterin; (cihad için)
hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah'tan korkun ki başarıya
erişebilesiniz
- 4:29. Ey iman edenler!
Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı,
bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin.
Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, sizi esirgeyecektir.
- 4:43. Ey iman edenler! Siz
sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye kadar- cünüp iken de -yolcu
olan müstesna- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta
olur veya bir yolculuk üzerinde bulunursanız, yahut sizden biriniz
ayak yolundan gelirse, yahut kadınlara dokunup da (bu durumlarda) su
bulamamışsanız o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinize
ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.
4:44 Kendilerine Kitap'tan nasip verilenlere baksana! Sapıklığı
satın alıyorlar ve sizin de yoldan çıkmanızı istiyorlar!
- 4:47. Ey ehl-i kitap! Biz, birtakim
yüzleri silip dümdüz ederek arkalarina çevirmeden, yahut onlari,
cumartesi adamlari gibi lânetlemeden önce (davranarak), size
gelenleri dogrulamak üzere indirdigimize (Kitab'a) iman edin;
Allah'in emri mutlaka yerine gelecektir. 4:48. Allah, kendisine
ortak koşulmasini asla bagişlamaz; bundan başkasini, (günahlari)
diledigi kimse için bagişlar. Allah'a ortak koşan kimse büyük bir
günah (ile) iftira etmiş olur.
- 4:144. Ey iman edenler!
Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak)
Allah'a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?
-
- Hadis
- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)
anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Muhammed'in nefsini kudret eliyle tutan zâta yemîn ederim ki, bu
ümmetten her kim -Yahudî olsun, Hristiyan olsun- beni işitir, sonra
da bana gönderilenlere inanmadan ölecek olursa mutlaka cehennem
ehlinden olacaktır". Müslim, İman 240, (153).
- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)
hazretleri anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e "Ey
Allah'ın Resûlu, kıyamet günü senin şefaatinle en ziyâde saadete
erecek olan kimdir?" diye sormuştum. Bana: "Hadis'e karşı sende olan
aşkı görünce, bu hususta senden önce bana bir başkasının sualde
bulunmayacağını tahmîn etmiştim" açıklamasını yaptıktan sonra şu
cevabı verdi: "Kıyamet günü benim şefaatimle en ziyade saadete
erecek olan kimse, samimi olarak ve içinden gelerek 'Lâ ilâhe
illallah' diyen kimsedir" Buhârî, İlm 34, Rikak 50.
- Ebu Sa'îd İbnu Mâlik İbni Sinân el-Hudrî
(radıyallahu anh) hazretleri demiştir ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) şöyle buyurdular: "Kalbinde zerre miktarı iman bulunan
kimse ateşten çıkacaktır." Ebu Sa'îd der ki: "Kim (bu ihbarın
ifade ettiği hakikatten) şüpheye düşerse şu ayeti okusun: "Allah
şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz..." (Nisa, 40). Tirmizî
Sıfatu Cehennem 10, (2601). Tirmizî hadis için "sahihtir"
demiştir.
- Yine Ebu Sa'îd (radıyallahu anh)
hazretleri der ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle
buyurdular: "Kim: 'Rab olarak Allah'ı, din olarak İslâm'ı, Resûl
olarak Hz. Muhammed'i seçtim (ve onlardan memnun kaldım)' derse
cennet ona vâcip olur". Ebu Dâvud, Salât 361, (1529).
- Yine Ebu Sa'îd (radıyallahu anh)
hazretleri der ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle
buyurdular: "Bir kul İslâm'a girer ve bunda samimi olursa, daha önce
yaptığı bütün hayırları Allah, lehine yazar, işlemiş olduğu bütün
şerleri de affeder. Müslüman olduktan sonra yaptıkları da şu şekilde
muâmele görür: Yaptığı her hayır için en az on misli olmak üzere
yediyüz misline kadar sevap yazılır. İşlediği her bir şer için de,
-Allah affetmediği takdirde- bir günah yazılır." Buharî hadisi
tâlik olarak kaydeder (İman 31), Nesâî, İman 10, (8, 105).
- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)
hazretleri anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki: "Sizden biri içiyle dışıyla Müslüman olursa, yaptığı
herbir hayır en az on mislinden, yedi yüz misline kadar sevabıyla
yazılır. İşlediği her bir günah da sâdece misliyle yazılır. Bu hâl,
Allah'a kavuşuncaya kadar böyle devam eder." Buharî, İman 31;
Müslim, İman 205, (129).
- Muâz İbnu Cebel el-Ensârî (radıyallahu
anh) hazretleri anlatıyor. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki: "Kimin (hayatta söylediği) en son sözü Lâ ilâhe
illallah olursa cennete gider" Ebu Dâvud, Cenâiz 20, (3116).
- Ubade İbnu's-Sâmit el-Ensarî (radıyallahu
anh) hazretleri demiştir ki: "Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm)
şöyle buyurdular: "Kim Allah'tan başka ilâh olmadığına Allah'ın bir
ve şeriksiz olduğuna ve Muhammed'in onun kulu ve Resûlu (elçisi)
olduğuna, keza Hz. İsâ'nın da Allah'ın kulu ve elçisi olup, Hz.
Meryem'e attığı bir kelimesi ve kendinden bir ruh olduğuna, keza
cennet ve cehennemin hak olduğuna şehâdet ederse, her ne amel üzere
olursa olsun Allah onu cennetine koyacaktır." Buhârî, Enbiya 47;
Müslim, İmân 46, (28); Tirmizî, İmân 17, (2640). Müslim'in bir
başka rivayetinde şöyle buyrulmuştur: "Kim Allah'tan başka ilâh
olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehâdet ederse
Allah ona ateşi haram kılacaktır."
- Ebu Zerr (Cündeb İbnu Cünâde el-Gıfârî)
(radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Bana Cebrâil aleyhisselam gelerek
"Ümmetinden kim Allah'a herhangi bir şeyi ortak kılmadan (şirk
koşmadan) ölürse cennete girer" müjdesini verdi" dedi. Ben
(hayretle) "zina ve hırsızlık yapsa da mı?" diye sordum. "Hırsızlık
da etse, zina da yapsa" cevabını verdi. Ben tekrar: "Yani hırsızlık
ve zina yapsa da ha!" dedim. "Evet, dedi, hırsızlık da etse, zina da
yapsa!" Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) dördüncü
keresinde ilâve etti: "Ebu Zerr patlasa da cennete girecektir".
Buhârî, Tevhid 33; Müslim, İman 153, (94); Tirmizî, İman 18,
(2646).
- Câbir İbnu Abdillah el-Ensârî (radıyallahu
anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular
ki: "İki şey vardır gerekli kılıcıdır" Bir zat: -Ey Allah'ın Rasûlü!
gerekli kılan bu iki şeyden maksad nedir? diye sordu: Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm): "Kim Allah'a herhangi bir şeyi ortak
kılmış olarak ölürse bu kimse ateşe girecektir. Kim de Allah'a
hiçbir şeyi ortak kılmadan ölürse o da cennete girecektir" cevabını
verdi." Müslim, İman 151, (93).
- Süheyb İbnu Sinân (radıyallahu anh)
anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:
"Mü'min kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! Zira her işi onun için
bir hayırdır. Bu durum, sâdece mü'mine hastır, başkasına değil: Ona
memnun olacağı birşey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar
gelse sabreder bu da hayırdır". Müslim, Zühd 64, (2999).
- Vehb İbnu Münebbih'in anlattığına
göre kendisine: "Lâilâhe illallah cennetin anahtarı değil mi? dendi
de: "Evet, öyledir ama dişsiz anahtar olur mu? Dişleri olan
anahtarın varsa kapın açılır, yoksa kapalı kalır, açılmaz" cevabını
verdi. Buhârî, Cenâiz 1.
- Abdullah İbnu Mes'ud el-Hüzelî (radıyallahu
anh)'nin anlattığına göre, bir adam kendisine "Sırat-ı müstakim
(doğru yol) nedir?" diye sordu. Ona şu cevabı verdi:"Muhammed (aleyhissalâtu
vesselâm), bizi sırat-ı müstakimin bir başında bıraktı. Bunun öbür
ucu ise cennete ulaşmaktır. Bu ana yolun sağında ve solunda başka
tali yollar da var. Bunlardan her birinin başında bir kısım insanlar
durmuş oradan geçenleri kendilerine çağırıyorlar. Kim bu dış
yollardan birine sülûk ederse yol onu ateşe götürecektir. Kim de
sırat-ı müstakîme sülûk ederse o da cennet'e ulaşacaktır." İbnu
Mes'ud bu açıklamayı yaptıktan sonra şu ayeti okudu: "İşte bu benim
sırat-ı müstakimimdir, buna uyun. Başka yollara sapmayın, sonra
onlar sizi Allah'ın yolundan ayırırlar...." (En'âm 152)
- Abdullah dedi ki: Babam Ömer İbnul-Hattab
(ra) bana şunu anlattı: "Ben Hz. Peygamber (sav) yanında
oturuyordum. Derken elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam
yanımıza çıkageldi. Üzerinde, yolculuğa delalet eder hiçbir belirti
yoktu. Üstelik içimizden kimse onu tanımıyordu da. Gelip Hz.
Peygamber (sav)`in önüne oturup dizlerini dizlerine dayadı. Ellerini
bacaklarının üstüne hürmetle koyduktan sonra sormaya başladı:
- Ey Muhammed! Bana İslam hakkında
bilgi ver! Hz. Peygamber (sav) açıkladı: "İslam, Allah`tan başka
ilah olmadığına, Muhammed`in O`nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet
etmen, namaz kılman, zekat vermen, Ramazan orucu tutman, gücün
yettiği takdirde Beytullah`a haccetmendir." Yabancı:"Doğru söyledin"
diye tasdik etti. Biz hem sorup hem de söyleneni tasdik etmesine
hayret ettik. Sonra tekrar sordu:
- Bana iman hakkında bilgi ver ? Hz.
Peygamber (sav) açıkladı. "Allah`a, meleklerine, kitablarına,
peygamberlerine, ahiret gününe inanmandır. Kadere yani hayır ve
şerrin Allah`tan olduğuna da inanmandır." Yabancı yine: "Doğru
söyledin!" diye tasdik etti? Sonra tekrar sordu:
- Bana ihsan hakkında bilgi ver? Hz.
Peygamber (sav) açıkladı: "İhsan Allah`ı sanki gözlerinle
görüyormuşsun gibi Allah`a ibadet etmendir. Sen O`nu görmesen de O
seni görüyor." Adam tekrar sordu:
- Bana kıyamet(in ne zaman kopacağı)
hakkında bilgi ver? Hz. Peygamber (sav) bu sefer: "Kıyamet hakkında
kendisinden sorulan, sorandan daha fazla bir şey bilmiyor!"
karşılığını verdi. Yabancı:
- Öyleyse kıyametin alametinden haber
ver! Dedi. Hz. Peygamber (sav) şu açıklamayı yaptı: "Köle kadınların
efendilerini doğurmaları, yalın ayak, üstü çıplak, fakir (Müslim`in
rivayetinde fakir kelimesi yoktur) davar çobanlarının yüksek binalar
yapmada yarıştıklarını görmendir." Bu söz üzerine yabancı çıktı
gitti.
- Ben epeyce bir müddet kaldım. (Bu
ifade Müslim`deki rivayete uygundur. Diğer kitaplarda "Ben üç gece
sonra Hz. Peygamber (sav)`la karşılaştım" şeklindedir) Hz. Peygamber
(sav) Ey Ömer, sual soran bu zatın kim olduğunu biliyor musun? dedi.
Ben:
- Allah ve Resulü daha iyi bilir !
Deyince şu açıklamayı yaptı: "Bu, Cebrail Aleyhisselamdı. Size
dininizi öğretmeye geldi."
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
YAZDINSA YAYINLA YOKSA SENİNLE GİDER
-
Bir gün işyerimde otururken bir yazar arkadaşım kapıdan içeriye
girdi. Selamlaştık; yer gösterdim oturdu. Selam sabahtan ve hal
natır sormadan sonra çay içip içmeyeceğini sorudum içelim dedi.
-
Yazar arkadaşımın yüzündeki maske neşeli çehreden çok kırgınlık
sunan bir görünüm sergiliyordu. Sordum:
-
- Hayırdır; biraz neşen yok? Yüzünü buruşturarak:
-
Hastanede yatıyordum. Cevabını verdi. Aklımdan şöyle geçirdim.
Ziyaretine gidemediğim için bana kırıldı herhalde diyerek
cevapladım:
-
-Geçmiş olsun. Haberim olsaydı ziyaretine gelirdim. Neden bir
telefon etmedin? Diyerek durumu kurtarmak istedim. Cevapladı:
-
-Hayır! Öyle önemli bir hastalık değildi. Ayağımdan fizik tedavisi
aldım. Onun için yatmıştım. Dedi. Ben:
-
-Olsun, hanımla ziyaretine gelirdik. Eve geliriz biraz konuşuruz.
Hanımlarda dertleşirler. Dedim. Oda:
-
-Bekleriz. Buyurun diye cevap verdi. O sıra çaycı çayları getirdi.
Arkadaşımızın eskiden tahsildarların kutluklarının altında taşıdığı
küçük fermuarlı çantalarından bir tane elinde devamlı bulunurdu.
Çayı çaycıdan alırken çantasını masamın üzerine koyarken bir yandan
da bana:
-
-Hastanede boş durmadım. Bu çanta hikâye ve şiirlerle doldu taştı.
Dedi. Bende:
-
-Kalemine sağlık. Yayınlanınca kıymeti artar. Okuyucu değerlendirir
değil mi dedim. Çayı içti, teşekkür etti, çantasını alıp çıktı
gitti.
-
Akşam hanımla ziyaretine gittik. Dergimiz ondan sonra yıllarca
yayınlandı. O arkadaşın hastanede dediği yazılar ve şiirleri
çantasında kaldı gitti. Ben istemedim. O da vermedi. Takdir onundu.
-
Ben dergilerim çıktığından bu güne yayınladığım yazıları muhakkak
denetimden geçirmek mecburiyetindeydim. Çok samimi olduklarım
dışındaki yazarlarıma “Yazı verecek misiniz” diye sormam. Verirlerse
onu ve beni etkileyecek kelime ve satırları sansür eder, ona sunan
kabul ederse öyle yayınlarım. Kabul etmezse yazarın kendisi bilir.
-
Neden yazı istemiyorsun derseniz? Çorum’da bir tabir vardır. Bu
deyim Bütün Türk kültüründe çeşitli şekillerde kullanılır. Bu tabiri
düstur edindiğim için yazı istemem. Bu deyim nedir derseniz:
-
“Kargaya pisliğin kimyadır demişler. O da gitmiş ‘Derinçey *’a
etmiş” derler.
-
- *Derinçay Çorum’un çok yakınında bulunan bir akarsuyun ismi.
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Sakin KARAKAŞ |
Sakin KARAKAŞ Hayat Hikayesi
|
-
OSMANCIK ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİNİ ARIYORUM
-
Kısa adı OSMİAD olan Osmancık
sanayici ve işadamları derneği 2008 yılı şubat ayında büyük
ümitlerle kuruldu. Yıllardan bu yana örgütlenme fakiri olarak
gördüğümüz Osmancık’ta işadamlarının bir araya gelerek örgütlenmesi
yöre için bir umut çiçeği olarak açtı. OSMİAD kurulur kurulmaz
bölgeye umut dağıttı. Osmiad’ın kurulması
-
nı takip eden aylarda
aşağıda özetini vermeye çalıştığım haberler yerel basında
yankılandı. Osmancık ve Çorum ile ilgili web sitelerinde OSMİAD
haberleri yerini aldı. Nedir bu haberler diye soracak olursanız
sadece haber başlıklarını aktarmaya çalışacağım. “Osmiad’dan
Organize sanayi atağı, Osmiad Kızılırmak havzasında yatırımların
lokomotifi olacak, Osmiad hızlı başladı vb. haber başlıklarını
çoğaltmak mümkün.
-
Dernekleşen İşadamları yapılan
toplantı da yaptıkları açıklama da; ''Osmancık Organize Sanayini
hayata geçirmek, Yeni istihdam alanları oluşturmak, yeni
yatırımların önünü açmak, güçlü şirketleşmeyi sağlamak ve genel
anlamda ilçenin sanayi ve ticaretini geliştirmek olduğunu, Küçük
yatırımları bir araya getirerek mevcut potansiyelimizi geliştirmek
amacında olduklarını söylediler.
-
Gönül isterdi ki OSMİAD rüzgarı ile
Osmancık ticaret odası kurulsun. Ancak olmadı; Çünkü Çorum ticaret
odası için Osmancıklı üyeler önem arz ediyordu. İki yüzün üzerindeki
Osmancıklı ticaret erbabı Çorum için önemli bir gelir kapısıydı.
Aman aman denildi, alın size bir parmak bal. En kısa zamanda Çorum
ticaret odasının Osmancık’ta bir şubesi açıldı. Osmiad kurulduğunda
ben daha çok organize sanayi bölgesi ile ilgili demeçlerle
ilgilenmiş ve Osmancık adına umutlanmıştım. Osmancık organize sanayi
ile ilgili bir arpa boyu yol kat edilemedi. Osmiad bu hususta sivil
inisiyatif olarak etkili bir rol üstlenemedi. Kızılırmak havzasında
yatırımlarım lokomotifi olamadı. Küçük sermayeler birleştirme
faaliyetleri gerçekleştirilemedi. Bölgede yeni istihdam alanlarının
oluşturulması için gereken adımlar atılamadı.
-
Kamu
teşviklerinden yararlanmanın en temel şartlarından birisi olan ve
Osmancık’ın geleceği için önem arz eden Organize sanayi bölgesi ile
ilgili araştırma ve incelemeler lafta kaldı. Konu ile ilgili
bir çalışma grubu kurularak güçlü bir lobi oluşturulması için
gerekli olan hiçbir faaliyet yapılamadı. Avrupa birliği fonları hibe
prog
-
ramlarından
Organize sanayi bölgesi için herhangi bir proje hazırlanamadı.
-
Bu bağlamda gözler bölgede yeni
istihdamların umudu olan Osmiad ve dolayısı ile Osmancık organize
sanayi bölgesini aradı. Aradan iki yıl geçti, Osmiad birkaç ödül
töreni ve yemek etkinliği ile anıldı. Osmiad’ın Kızılırmak
havzasında yapılması muhtemel özel teşebbüsler için bir ilaç
olamayacağı anlaşıldı.
-
Bu arada Osmiad çok halis niyetli ve
özverili bir yönetim kurulu çevresinde adı lafta olan yemeklerde ve
törenlerde Osmiad adına boy gösteren memleket için suya sabuna
dokunmayan üyelerden oluşan bir örgüt olarak hafızalarda yer bulmaya
başladı. Durum böyle olunca da iki önce bölge için açan umut çiçeği
yavaş yavaş solmaya başladı.
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Müslüm TUNABOYLU |
Müslüm TUNABOYLU Hayat Hikayesi
|
KÖY ENSTİTÜLERİ
NİN UNUTULMAZ EĞİTİM VE KÜLTÜR HİZMETLERİ
Altı yüz yıllık bir dönemin eğitim ve
kültür hizmetlerine bir göz attığımızda karşımızda ülke
insanının bir bölümü hemen tüm eğitim ve kültür olanaklarından
uzak kalmıştır.Konuy
u biraz daha açacak olursak kentlerde
,kasabalarda yaşayan insanlar kırsal alanlarda yaşayan
insanlardan daha şanslı daha önde tutulmuş görülmektedir.Bu
arada kırsal alanda yaşayan bazı toprak ağaları varsıllığının
bir sonucu olarak günün eğitim ve kültürünü almada kentlerdeki
insanlar gibi alabilmiştir.Ama nüfusun yüzde sekseni çiftçi ve
köyde yaşayan insanlar,eğitim ve öğretim kurumlarından
yararlanma olanağı bir türlü bulamamışlar.Bir kısım aydınlar
köyde yaşayanlar okusa ne olur okumasa ne olur
diyebilmişler,kırsal alandaki yurttaşlarına bakış açıları
kentlerdekiler gibi olmamıştır.Bir bakıma öz ve övey evlat
muamelesi uygulaması öne çıkarılmıştır.İstanbul da ki saraya
Çorum Koparandan kesilerek sunulan ağaçlar yıllar sonra
Hemşehrimiz Prof.Hıfsı Veldet Velidedeoğlu nun Cumhuriyet
Gazetesi ne yazdığı anılardan beynimize yerleşmiştir
Kurtuluş Savaşı sonrasında
Anadolu da Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah
arkadaşlarınca kurulan yeni yönetim ,yani Türkiye Cumhuriyeti
Devleti,asırlarca unutulan seksen bin köyü ve o kadarda mezrayı
kasaba ve kentlerin ulaştığı eğitim ve öğrenim düzeyine
getirebilmek için yeni bazı atılı
mları yapması gerekiyordu 1928 de
yapılan Harf Devrimi sonrasında ülkenin en ücra köşelerine dek
eğitim ve öğretim kurumlarını ulaştırma amaçlanmış,bu nedenle
önce ,askerliğini onbaşı ve çavuş olarak tamamlamış gençlerden
yararlanma öne çıkarılmış,bazı il merkezleri yada yakınlarında
eğitmen kursları açılmıştır.Çorum açılan bu eğitmen kurslarından
öncelikle yararlandırılan illerin başında gelmiştir.Ama ne
yazıktır ki bizim yöneticilerimiz Çorum a tanınan bu ayrıcalığın
bir yanıtı olarak hiçbir eğitim kurumuna İlköğretim Genel
Müdürü olan eğitimci İsmail Hakkı Tonguç”un adını
verememiştir.Öyle sanıyorum ki önümüzdeki aylar içinde bir
eğitim kurumumuza rahmetli TONGUÇ un adı verilir.
Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü 17
nisan 1940 da TBMM de kanunlaşan KÖY ENSTİTÜLERİ ile ilgili
olarak: Önümüzdeki senelerde nüfusumuzun çoğunu teşkil eden
köylümüzün,gerek tahsil gerek geçim hususunda seviyesini
yükseltmeyi başlıca hedef tutacağız.Bu hususta elde edeceğimiz
neticelere çok ehemmiyet ve kıymet veriyoruz.
Kat”i olarak inanıyoruz ki,köylümüzün
tahsilini ve maişetini daha yüksek bir dereceye vardırdığımız
gün,milletimizin her sahada kudretli,bugün güç tasavvur olunacak
kadar yüksek ve heybetli olacaktır.İSMET İNÖNÜ
İlköğretim Genel Müdürü Tonguç,CANLANDRILACAK
KÖY adlı yazılı yapıtında kırsal alana,yada köylüye bakış
açılarını açıklarken :Memleket işleri yalnız yazıp
çizmekle,nutuklar vermekle yürütülemez.Köyün içine girmeli,orada
ki yolsuzluklar giderilinceye kadar bizim gibi onlara
katlanmalı,köylünün başına üşüşen dertleri elbirliği ile ortadan
kaldırmalı.Bizimle hem dert,hem de sevinç ortağı olmalı
Bizim işlerimizi düzeltebilmek için
bizim bildiklerimizi bilmeli,bizim yaptıklarımızı
yapabilmeli.Halkın yapamadığını hiç kimse yapamaz,hele
sadece.okur-yazarlığına güvenen hiç yapamaz.Bu laflarımızı
kitaplardan öğrenerek söylemiyoruz.Bize bunları içinde doğup
büyüdüğümüz,kenarında dedele
rimizle babalarımızın mezarları
bulunan köy öğretiyor.
Tonguç,eğitmen kursu döneminde Çorum a
gelerek incelemelerde bulunmuş, Kastamonu Gölköy Enstitüsü nün
ilk Çorumlu kadrosunu oluşturmuştur. Kastamonu ilk mezunlarından
Mecitözü Kışlacık Köyünden Şakir Demir,yine Mecitözü nün Çıkrık
Köyünden Hacı Uçak ilk aklıma gelen isimlerden dir.Şakir Demir
üç yıl öğretmenlikten sonra Hasanoğlan da açılan Yüksek Köy
Enstitüsü ne ayrılmış,Hacı Uçak ise yakalandığı hastalıktan
kurtulamamış, Çıkrıkta hayata veda etmiştir.
Köy Enstitülerine köy okullarından
mezun olan köy çocukları alınırken, sonraları bu kural
delinmiş, köy okulundan diploma alan şehir çocukları da Köy
Enstitülerine alınmıştır. Bu olay köy çocuklarının kotasına bir
bakıma el koymak olmuştur.
1928 den sonra ülkemizde okuma-yazma
seferberliği başlatılmış, seferberliğin ilk kahramanları da
kurslarda yetiştirilen eğitmenler olmuştur. Eğitmenlerin
hizmetlerini hatırlamamak en azından insafsızlık olur. Köy
Enstitülerinin ilk mezunlarını vermesi ile seferberlik biraz
daha canlanmış, çok zor koşullarda çalışan köy çocukları hiçbir
zaman uygulamadan yakınmamış, görevini zorunlu olmadıkça
aksatmamıştır.Çok kısa sürede köylerde tarımın,hayvancılığın,el
sanatlarının unutulmaz bir şekilde geliştiğini,köylünün kente
zorunlu olmadıkça gitmediğini,modern tarımın köylünün yüzünü
güldürdüğüne tanık olmuşuzdur.
Beş yıllık bir eğitim ve öğretim
sonrasında ya kendi köyüne yada yakın bir köye öğretmen olarak
atanan gençler kendilerinden istenen hizmeti aksaksız
gerçekleştirmişlerdir. Onların sayesinde kırsal alandan çok
sayıda kamu görevlisi yetiştiği gözlenmiştir.
Köy Enstitülerinden mezun
olan köy çocukları arasında
yazarlar, ressamlar, parlamenterler, bakanlar görmek mümkün.
Kırsal alandaki bu uyanış ülkemizde
bazı çıkarcı guruplarını rahatsız etmiş, kısaca köylünün
uyanması arzulanmamıştır.
1940 yılında açılan 20 dolayında Köy
Enstitüsü 1950 de iktidara gelen siyasal parti tarafından
kapatılmıştır.
Konuyu şöylece bağlamakta fayda
görüyorum. Köyden çıkıp,gerekli eğitim ve öğrenimi aldıktan
sonra köye hizmet için dönüş bugüne dek sürmüş olsaydı bugün
TÜRKİYE NİN Avrupa birliğine girmek için çaba harcamasına gerek
kalmayacaktı.Ama köy gerçeği ortaya çıkınca yalnız kendi
gurubunu düşünen varsıllar,bu köy çocuklarının ne yapacakları
belli olmaz diyerek güzelim eğitim ve öğretim kurumlarını
kapatılmasına neden olmuşlardır.
Kırsal alandaki vatandaşların dünyanın
gelişim ve değişim olgularından yararlanmalarına karşı çıkmak ne
kadar bencil bir eylemdir.Bu gurupların bugün bile çıkarcı
eylemlerini zaman zaman sergiledikleri konusunda duyumlar
alındığı bir gerçektir.Şunun iyice bilinmesi gerekir Köy
Enstitülerinin kapanmasına neden olan siyasal guruplar,o dönemde
devamlı suçladıkları Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenlerin yok
yere yıpratıldığı konusunda yazılı ve görsel basında yorumlar
yapmaktadırlar.Buda bizim kuşağı geçte olsa onurlandırmaktır.
Sözlerimi tamamlarken Köy
Enstitülerinde görev alan ve ebediyete intikal eden tüm
yönetici, öğretim görevlisi,uzman,teknik ,sağlık ekipleri ile
tüm hizmetlilere minnet ve şükranlarımı sunar, hayatta olanlara
nice sağlıklı yıllar dilerim.
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Salım SAVCI |
Salim SAVCI Hayat Hikayesi
|
- MUSTAFA NECATİ NİÇİN UNUTULMUYOR?
- Türkiye Cumhuriyeti
kurulmuş, o günden bugünlere değin pek çok Milli Eğitim Bakanı gelmiş. (1)
Bunların çoğu unutulmuş. Ama unutulamayanlar da var. İşte bunlarda biri,
Mustafa Necati...
- Mustafa Necati, ulusun ve
onun çocuklarını çok seven, herkesi kardeş gören, “Kardeş” sözcüğünü sık sık
kullanan saygın bir kişidir.
- Mustafa Necati’nin
sözlerinde içtenlik vardır. Engelleri yenme isteği vardır. Ülkesine, bu
vatanın insanlarına yaraşan işleri yapmayı bir borç bilir. Birlikte çalıştığı
tüm insanlara, değerlerini fazlasıyla verir. “Öğretmenlerin gönüllerini
kucaklayan, bir Bakan olarak gösterilir. Her yılın birinci günü, bu nedenle,
içtenlikle, saygıyla anılır.
- Mustafa Necati bir insandı.
Fazla yaşamadı. Genç yaşta hayata gözlerini yumdu. Onun adını yaşatmak
isteyenler çıktı. Balıkesir İlk öğretmen Okulu, modern bir yapıya kavuşmuştu.
Fırsat doğdu. Mustafa Necati’yi unutmayanlar okulun adını: Necatibey İlk
öğretmen Okulu koydular. İyi de yaptılar. Ellerine, dillerine sağlık. O
zamanlar, İlk öğretmen Okullarına, ortaokulların birincileri, ikincileri,
öğretmenler kurulunca seçilerek alınırdı. En seçkin öğretmenler bu okullara
kaydırıldı. Balıkesir Necatibey İlk öğretmen Okulu da böyle bir kadroya ve
öğrenciye kavuştu. Bu okula gelen öğretmenler, ne yapacaklarını bildiler. Gece
gündüz demeden çalıştılar. Kedilerini öğrencilerine adadılar. Onları, ülkenin
beklediği öğretmen olarak yetiştirdiler. Birer Atatürkçü ve Anayasacı olarak
yurdun dört bir yanına saldılar.
- Her Necatibeyli, gittiği
okulu inceledi. Çalışma yöntemini ortaya koydu. Söz ve öz birliği sağlamayı
bildi. Bilimsel otoritesini kurdu. Öğrencisinin hak ve hukukunu savundu.
Kimsenin adamı olmadı. Herkese eşit işlem yaptı. Öğrencisine hakettiği
numarayı verdi. Baba rolüne çıkmadı. Bu nedenle eleştirildi. Ama o,
çalışmasını hiç aksatmadı. Her zaman öğrencilerin, velilerin yanında olmayı
bildi. Böylece gönüllere girdi.
- Mustafa Necati’nin Kızılay-Mithatpaşa
Caddesinde olan evi restore edildi. Bir işyerine kiraya verilecekti,
verilemedi. Bu bina, şimdi boş duruyor. Bu binanın: Mustafa Necati
Müzesi olmasını Milli Eğitim Bakanlığı da düşünüyor deniliyor. Seçime
girmeden, bu müzenin açılmasını dileyen yüz binlerce insan halen yaşıyor.
Bunlardan biri de, bu satırların yazarıdır.
- Mustafa Necati, adı
unutulmasın! Saygılarımla.
(1) O günden bu güne pek çok
Milli Eğitim Bakanı geçti sözümü bir eski bakan yerinde bulmamıştı.
Ama gerçek ortada diyeceğim. O Bakana da saygılar.
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Hüseyin Hüsnü GÜREL |
Hüseyin Hüsnü GÜREL Hayat Hikayesi |
-
ERZİNCAN BELEDİYE
BAŞKANI YÜKSEL ÇAKIR'A AÇIK MEKTUP:
- ERZİNCAN’DA DEPREME DAYANIKLI İNŞAA EDİLEN
BİNALAR DÜŞEY YÖNLÜ HAREKETLERE DAYANAMAMIŞ VE ÇOK TEHLİKELİ
ŞEKİLDE ÇATLAMIŞLARDIR.
-
Ankara’da
Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası (İNTES) tarafından
Mayıs-Haziran 2009 tarihli insan dergisi’nin 23. sayfasında;
Erzincan Belediye Başkanı Yüksel ÇAKIR “Türkiye genelinde
depreme en hazırlıklı il; Erzincan” olduğu konusunda bir makale
yayınlamıştır.
-
İnternette
http://milliservet.blogspot.com WEB sitesinde yayınlanan dünyada
yalnız Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında
yeraltında kil tabakaları arasında muazzam büyüklükteki düdüklü
tencerelere benzer kapalı ortamlarda doğalgaz ile suya doygun
zeminlerin yan yana ve beraberce bir arada bulunduğu; bu yer
altı düdüklü tencerelere benzer kapalı ortamlarda deprem
hareketleri başlamadan çok kısa bir süre önce doğalgaz
patlamaları ve bu patlamalar ile meydana gelen canavarlar
kudretindeki sıvılaşma olayları ile zeminler aşağıdan yukarı
doğru itildiği; yüzey arazinin deniz gibi dalgalandığı;
ağaçların, binaların ve tesislerin yana yatıp, yatıp kalkarak
veya burgu gibi bükülerek ve paramparça olarak bu yerlerde
kıyametler koparcasına çok korkunç afetler meydana geldiği; bu
deprem hareketleri başlamadan önce; yeraltında doğalgaz
patlamalarından ileri gelen bu korkunç afetlerin deprem olayları
ile hiçbir ilgisi olmadığı; doğalgaz patlaması ve deprem
olayları birbirinden farklı ve başka, başka olaylar olduğu
konularında 32 yazılı belge ile bilimsel bilgiler verilmiştir.
-
Bu Web
sitesinde; Japonya da 7.2 gibi çok şiddetli olmayan 1995 Kobe
depreminde; en şiddetli depremlere dayanıklı sağlam inşaatların,
bu çok şiddetli olmayan depreme dayanamadığı; Kobe deprem
afetinin; deprem üssü merkezinin yakın olması sebebi ile;
Kobe’nin aşağıdan yukarı doğru düşey yönde itilmesinden ileri
geldiği; bu depremin ilk günü keşfedildiği halde; Marmara
bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında doğalgaz
patlamaları ve meydana gelen sıvılaşma olayları ile bu korkunç
afetlerin meydana geldiği hakkındaki gerçeğin henüz bilinmediği
konusunda 32 yazılı belge ışığında bilimsel açıklamalar
yapılmıştır.
-
1992 depreminde
Erzincan Ovasında yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri
gelen sıvılaşma olayı ile; fay olmayan yerde DDY rayı yatay ve
düşey yönde canavarca büküldüğü bilinmektedir. Depremlere
dayanıklı inşa edilen binaların ve tesislerin DDY rayını
bükebilen canavarlar kudretindeki sıvılaşma olaylarına
dayanabilmesi mümkün değildir.
- Bu WEB sitesinde; Erzincan da en şiddetli
depremlere çatlamadan dayanabilecek sağlamlıkta inşa edilen B.A
binaların; 2,3,4 gibi ufak şiddetteki depremler esnasında
meydana gelen ufak sıvılaşma olaylarına bile dayanamadığı; bu
B.A. binaların kolonları, kirişleri, döşemeleri ve perde
duvarları gibi taşıyıcı aksamlarının çok tehlikeli şekilde
çatladığı; bu çatlak binaların ileride meydana gelecek çok
şiddetli olmayan depremlerde bile; burgu gibi bükülerek param
parça olmaya ve bina içindeki insanların da pastil gibi ezilmeye
mahkum bulundukları; bu binaların çatlakları sıvanarak veya sıva
çatlağı olduğu yutturulması ile; bu çatlak binalar Erzincan
halkına terk ve teslim edildiği konusunda bilgi verilmiştir.
- Erzincan da depreme dayanıklı inşa edilen
binaların çatlamış olduklarını; Dr. Cihangir ARISAN; Dr. Hilmi
SEVİNÇ; eski Veteriner Müdürü Metin ÇÖREKÇİ; esnaftan Ekrem
BÜYÜKFIRAT; Nihat YAPAR; Hüseyin YERGÜN gibi yüzlerce kimse
tarafından bilinilmektedir. Bu WEB sitesinde; depremleri önlemek
mümkün olmadığı halde; yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri
gelen; bu korkunç afetlerden; çeşitli teknik önlemler ile
kurtulmanın mümkün olduğu; Yavuz Sultan Selim’in babası Osmanlı
Padişahı II.Beyazıt 500 sene önce; 1509 depreminde İstanbul’un
muhtelif yerlerine 400 kuyu kazdırdığı; bu kuyular ile yeraltı
düdüklü tenceresine 400 delik açıldığını, bu kuyuların denge
bacası görevini yaparak yeraltında doğalgaz patlamalarından
ileri gelen; sarsıntılardan İstanbul’u kurtardığı konusunda
bilgi verilmiştir.
-
Yüce Osmanlı
Padişahı II. BEYAZIT; mezardan başını kaldırsa; Marmara bölgesi
ile Erzincan şehrinde ve ovasında suya doygun zeminlere ulaşacak
şekilde 10-20-50-100 m. gibi az derinliklerde ve 80-100cm.
çaplarında geniş kuyular kazdırarak; bu yerleri doğalgaz
patlamalarından ileri gelen; kıyametler koparcasına korkunç
afetlerden kolayca kurtaracaktır.
- Doğalgaz patlamaları ve sıvılaşma olayları
ile; zeminlerde açılan çatlaklar ile bu zeminler çok mükemmel
şekilde esneme özelliği kazanmaktadır. Zeminlerin esnemesi ile;
deprem hareketleri 50m. gibi mesafelerde çok zayıflamakta ve
hasar olmamaktadır.
- Yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri
gelen afetler önlendiği taktirde; faylarda meydana gelen deprem
hareketleri esneyen zeminlere ulaşınca; bu zeminlerin çok
mükemmel şekilde esnemesi ile; Marmara Bölgesi ile Erzincan
şehrinde ve ovasında faylardan 50 m. uzakta bulunan yerlerde
hiçbir hasar olmayacaktır. Bu yerler ile eski Erzincan
şehirlerinde deprem harabesi olarak terk edilen yerlerin tamamı
deprem bakımından en emniyetli yerler olacaktır. Bu yerlere çok
katlı ve yüksek inşaatlar yapılacaktır.
-
Yetkili Makamlar
ile Kurumlara sunulan 10.10.2008 tarihli dilekçeler ile; Marmara
bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında doğalgaz
patlamalarından ileri gelen korkunç afetlerin önlenmesi ve
Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağının ortaya
çıkarılması için; ilgi gösterilmesi istenilmiştir.
- Aradan bir yıldan fazla zaman geçtiği
halde; hiçbir inceleme, soruşturma ve arama yapılmadan ve görgü
tanıkları ileri görüşülmeden; masa başında oturarak; kafadan
sallama beylik palavra ifadeler ile; bu konular dışlanmıştır.
-
TÜBİTAK
Başkanlığına sunulan 1.12.2008/14325 sayılı dilekçe ile; evvelce
sunulmuş olan 10.10.2008 tarihli RAPOR’un teşkil edilecek Yetkin
Kurul tarafından bütün belge ve ekleri ile incelenmesi;
mahallinde soruşturma ve araştırma yapılması; görgü tanıkları
ile görüşülmesi ve Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde
yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen korkunç
afetlerin önlenmesi ve Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz
yatağının ortaya çıkarılması için; TÜBİTAK öncülüğünde gerekli
faaliyete başlatılması; talep edilmiştir. TÜBİTAK tarafından bu
konuların incelenmeye başlandığı öğrenilmiştir.
- Erzincan Belediye Başkanı sıfatıyla Yüksel
ÇAKIR; depremleri yaşayan görgü tanıkları ile görüşerek ve
toplantılar yaparak Erzincan şehri ile ovasında deprem
hareketleri başlamadan kısa süre önce yeraltından bomba gibi
patlama ve uğultulu gürültülü sesler işitildiği; bazı yerlerden
çıkan alevlerin göklere yükseldiği; etrafın nur doğmuş gibi
aydınlandığı; yüzey arazinin deniz gibi dalgalandığı; ağaçların,
elektrik direklerinin ve binaların yana yatıp, yatıp kalktığı;
depremler esnasında atmosferin sis bulutu ile kaplandığı;
gökyüzünün kızıl renge büründüğü; deprem geceleri Erzincan
ovasında çok soğuk havanın ısındığı; ovadaki donmuş karların
eridiği konularında Yetkili Makamları ile Kurumlarına,
Üniversitelere ve özellikle TÜBİTAK Başkanlığına bilgi
verdikleri taktirde; bu konulardaki gerçeklere inanılacak ve
Marmara bölgesi ile Erzincan şehri ve ovası yeraltında doğalgaz
patlamalarından ileri gelen bu çok korkunç afetlerden ve
Erzincan da depreme dayanıklı binaların çatlaması rezaletinden
kısa zamanda kurtulmuş olunacak ve Erzincan ovasındaki çok
zengin doğalgaz yatağı ortaya çıkarılacaktır.
-
Bu konudaki
gerçekler ortaya dökülmediği taktirde; hem Marmara bölgesi ve
hem de Erzincan şehri ve ovası; yeraltında doğalgaz
patlamalarından ileri gelen kıyametler koparcasına çok korkunç
afetler ile baş başa kalacak ve hem de Erzincan ovasındaki çok
zengin doğalgaz yatağından Ülkemiz ve Erzincan mahrum
kalacaktır.
- Şeker fabrikaları Genel Müdürlüğünde Daire
Başkanı Yakup AY ile Türkiye Hava Meydanları Genel Müdürü Orhan
BİRDAL; 1992 Erzincan depremini yaşayarak; deprem hareketleri
başlamadan önce yeraltından bomba gibi patlama ve uğultulu
gürültülü sesler işitildiğini; gökyüzünün kızıl renge
büründüğünü; deprem akşamı hava çok soğuk iken; sabaha kadar
havanın çok ısındığını; ovadaki karların eridiği konularındaki
gerçekleri bilmektedir.
-
Depremler
esnasında Erzincan ovasında yeraltından çıkan fay suları,
artezyen ve sondaj kuyularının suyu ısınmadığına göre; deprem
geceleri Erzincan ovasındaki trilyonlarca m3 çok soğuk havayı
ısıtan ve ovadaki donmuş karları eriten ısının gökte doğalgazın
alev ile yanmasından ileri geldiğini ve Erzincan Ovasındaki bu
doğalgaz yatağının çok zengin olduğunu; doğa açık ve belirgin
şekilde ortaya koymaktadır. Doğanın varlığını kesin olarak
ortaya koyduğu bu çok zengin doğalgaz yatağını; ne TPAO ve ne de
hiçbir kimse yok sayamayacak ve göz ardı edemeyecektir. Bu
zengin doğalgaz yatağı ile Ülkemizin ve Erzincan’ın kaderi
değişecek; Ülkemiz doğalgaz bakımından dışa bağımlılıktan
tamamen kurtulacak; doğalgaz fiyatları çok ucuzlayacak ve yüz
binlerce işsize iş imkânı sağlanacak ve ihtiyaç fazlası doğalgaz
harice ihraç edilecektir. Bu konularda verilen yalan-yanlış
bilgilere karşı çıkılmalıdır. Bu konularda yalan-yanlış bilgi
veren kimseler şiddetle kınanmalı ve kamuoyu önünde tekzip
edilerek cezalandırılmalıdır.
-
Bu konulara ilgi
göstermek ve çözüm bulmak vatandaşlığın kutsal görevidir.
- Hüseyin Hüsnü GÜREL, İnş. Yük.
Müh.(İTÜ-1953)
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ali EMİROĞLU |
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi |
-
DÜNYA ISINIYOR
-
-
Dünyanın
ısındığında şüphe yok. Bütün ilgili âlimler, bu söylediklerimiz
üzerinde duruyorlar ve gerekli tedbirleri de almak istiyorlar.
Âlimlerin aldıkları tedbirlere uyanlar olduğu gibi, bu tedbirlere
kıymet vermeyen büyük devletler de var. Neticeyi beklemekten başka
çaremiz bulunmuyor. Dünya yönetiminde, âlimler söz konusu olmadıkları
için, başka da yapacak bir çaremiz bulunmuyor.
-
Dünyanın
ısınmasına söyleyecek bir şeyimiz yok ta, bizim, bu yıl, 2008
senesinde, Orta Anadolu’da ve bilhassa, yaşadığımız ilimiz olan
Çorum’da, gördüklerimiz, alimlerin söyledikleri ve yazdıklarıyla
bağdaşmıyor. Yağmur sıkıntımız olmadığı gibi, sıcakların çoğalması
diye de bir sorunumuz bulunmuyor. Haziran ayının ortasında bile
kalorifer yakanlarımız olduğuna göre, bu durumun izahı nasıl
olacaktır? Aslında, bu söylediklerimizi, ilimizin büyük çapta değişmiş
olduğunu, Dünya âlimlerini yalanlamak için söylüyor değiliz.
-
Benim çocukluğum zamanları
düşünüyorum. Çorum havalisi, bu günlere göre, daha çok ağaçlı idi. Bu
Hacılar Hanı havalisi tamamen ormanlarla kaplı idi. Bizim köyün
ormanlarla kaplı arazisi de öyle idi. Zaman içinde, bu kalmış ormanlar
birer birer ortalıktan kaldırıldılar.
-
Bu ormanla kaplı dağ ve tepeler
ağaçsızlaşırken, önceleri bol olan yağmur ve kar yağması da azalmaya
başladı. Ben yaşımı yarıladığımda, ormanlar bitmişti ve yağış ta
hissedilir şekilde azalmıştı.
-
Bizim Çorum’un
Sıklık Boğazı’na dikim başladığı sıralarda, hemen her tarafa ağaç
dikimi başladı. Bir taraftan ağaç dikimi başladı, öbür taraftan da,
yakım için linyit kömürü teşvik edildi. Hele kömür ithali de
başlayınca, bizim insanlarımız da, ağaçları kesip yakma yerine,
ülkeden çıkarılan ve dışardan ithal edilen kömür yakımına çabuk
alıştı. Odun yakımından kömür yakımına geçişin bir sebebi de, köylerin
boşalmasıdır. Çorum’dan, büyük bir kesim Almanya’ya gittiği gibi, Batı
Anadolu’ya da göçenler oldu. Batı Anadolu’da seyahat edenlerimiz, eğer
bu işle uğraşırlarsa, hemen her köşede Çorumlu insanlara
rastlamaktadırlar. Bunların göç etmelerinin iyi olduğunu söylemek
istiyorum ama, Anadolu’nun boşalmasına mukabil, Batı Anadolu’nun nüfus
bakımından çok yüklenmiş olduğunu da gözlerimizle görüyoruz.
-
Uzaklara
gidemeyen köylülerimiz de, şehirlerimizin etrafını doldurdular. Bu
gün, köylerin tam boşalmış olduğunu söylemek bile mümkündür. Sağlık
ocakları ve okullar için sarf edilen bütün paralar da, tamamen boşa
gitmiş oldu.
-
Bizim ülkemizde
olanlar, Avrupa ülkelerinde olanların tam tersidir. Avrupa köyleri
boşaltılıp ta, büyük şehirlerin yüklenmesi oralarda olmamıştır.
İnsanlar, doğdukları yerlerde barınma imkânlarını memleketlerinde
bulmuşlardır. Bu bakımdan, Avrupa köyleri imar görmüş ve bazı
yatırımlar, şehirlerden uzakta, köylerde yapılmıştır. Yüz evi ancak
bulan bir Fransız köyünde, elli işçi çalıştıran fabrikalar yapıldığını
ben gördüm. En tanınmış mobilya fabrikaları bile, şehirlerde değil,
köylerde yapılmıştı. Küçük çapta hastaneler bile, özel teşebbüs
tarafından köylerde kurulmuştu. Plansızlığımızın cezasını daha çekmeye
başlamadık ama, ilerde mutlak çekeceğiz. Batı Anadolu, bütün kıyı,
yerleşim birimleri haline gelmiştir.
-
Çorum’da ve bu arada Orta Anadolu’da,
iklim değişikliğinin, iyilik istikametinde değişimin ikinci bir sebebi
de, küçük göletlerin çok olarak yapılmış olmasıdır. Yine ben çocukken,
Sungurlu’da bu gün şehirleşen kesimin büyük bir kısmını seller
basardı. Hayvanların ve de adamların sel suları tarafından
götürüldüğünü seyretmişizdir. Bu sellere bu gün rastlamıyoruz. Tehlike
arz eden yağış alanlarının büyük kısımları öletlerle tehlikesiz hale
getirilmiştir. Göletlerle sadece tehlike önlenmemiş, gölet sahaları
ağaçlandırılmış ve tutulan su sayesinde, hava rutubetlendirilmiştir.
Çorum’da bile, gece rahat nefes alışınızın sebebi göletler ve havanın
rutubetlendirilmesidir.
-
Bazı ülkeler, bu
gölet işine öncelik tanıdılar ve büyük barajları sonraya bıraktılar.
Zaten barajların ve göletlerin ana hedefi de sulamaktır. Bizim köyle
bir sıralamamız olmasa bile, mahalli yönetimlerin gayretleri, bu
programı tabiileştirmiştir. Eğer, gölet yapılan yerler için bu
düşüncede devam edilirse, hem ağaçlanma artacak ve hem de iklim
değişikliği arzu edilen istikamette devam edecektir.
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
- KUNDAKLANAN CAMİLER
-
"Eceli gelen köpek cami duvarına ilişir" diye
bir darbı meselimiz vardır.
-
Sonunda bunu da yaptılar ve nesebi gayrisahih
alt varlıklar camilerimize de iliştiler.
- Ankara ve İstanbul'da milli mukaddeslere darp, suikast ve tecavüze
yeltendiler.
-
Menfur maksatları aziz ve kadim Türk-İslâm
medeniyeti'nin muazzez mensuplarını taciz, kutsal mekânlara tecavüz,
provakasyon ve tefrika. Sözde 'dinler arası diyalog' adına bile olsa Cami,
Havra ve Kiliseyi aynı avluda inşa edecek kadar âlicenap, hoşgörü ve tolerans
sahibi, hakiki lâiklik, samimi ve saygın dindarlığın hamisi sevgili bir halka
zulüm.
-
Vakıa gaflet, dalalet ve hıyanetten başka bir
türlü adlanamaz.
-
Evveli de olmakla birlikte; Aralık ayının
ikinci haftasından itibaren bu bağlamda ülkemiz ve halkımız; milli birlik,
huzur, barış, güvenlik ve bütünlüğümüze yönelik yeni saldırılar,
tertip-teşebbüs ve bazı menfur prokasyonlara maruz kaldı.
-
Bunların başında İstanbul
ve Anadolu'da art arda sabote edilen, yangın çıkartılan ve alçakça saldırıya
uğrayan camiiler geliyor. Şu ana kadar vaki sabotaj, kundaklama sayısı sadece
İstanbul'da yedi. Türk milleti'nin maşeri vicdanı, milli kutsallara, manevi
mekânlara, Allah'ın mübarek evleri ve mukaddes ibadethanelere karşı çok
hassastır. Buraya uzanan kirli eller umarız tez bulunur ve hemen kırılır.
- TEMSİL ETTİKLERİ MİSYON
-
Yoksa Ebu Leheb ile Ebu Cehil şürekası,
Abdullah Bin Sebe müntehibi, mezdekçi ve satanist sapkınların (Camilerin
sahibi) Rab, çarçabuk belalarını verir ve defterlerini dürer.
- Hani ikiz kule tezgâhını organize edip, "Ben Hazreti İsa'dan vahiy (!)
aldım. Bana, Haçlı seferlerini düzenle" dedi diyen bedhahtın uğradığı kriz
belâsı ve mağlubiyet cezası ibret olmadı mı? Ya Afganistan, Irak, Somali,
Bosna-Hersek ve Karabağ'da akan kan. Milyonları bulan taciz, tecavüz,
soygun-vurgun!
-
Bunlar, bütün yardım-yataklık unsurları, ortak
ve müttefikleriyle birlikte 'bilgi çağının bile ırzına geçerek' kıyamet
senaryoları üzerinde yoğunlaşan insanlık, hak, adalet, ahlâk ve evrensel hukuk
düşmanlarıdırlar. Ayrıca hırs ve ihtiraslarının zebunu şeytani bir haletle eko
sisteme de düşman kesilmişlerdir. Bu denli cahil, kendi bindikleri dalı
kesecek kadar aptal ve evrim teorisini, müesses medeniyet aleyhine kullanacak
derecede duyarsız, kanlı-kinli, kirli bir güruhun, Atlantis rahiplerinden
farkı ne olabilir?
-
İşte, dün Pakistan ve Hindistan da, bugünse
'medeniyetin beşiği' Anadolu da Camilere ilişecek, saldıracak, kardeşlik,
huzur ve barış içinde yaşayan insanlar arasına kin-nefret, haset, düşmanlık ve
husumet tohumları ekecek kadar azgınlaşanlar.
-
Al birini vur ötekisine, yedisinden yetmişine
bunların hepsi bir.
- BUNLAR TÜRK MİLLETİ'NE YABANCI DEĞİL
-
Nerede bir nifak, fesat, tefrika ve
bozgunculuk varsa, kesinlikle ucu aynı yere varır.
-
Buna paralel olduğu şüphe götürmez bir başka
furya da "Ermenilerden özür dileme" kampanyasıdır. Bir takım dönme, devşirme,
dâhili bedhaht (gizli iç düşman) koza ve kriptolar tarafından yürütülmekte.
Dink'in cenazesinde "hepimiz Ermeni'yiz" diye bağıranların ihanet şebekeleri
adına yataklık kalkışması, tiksinti veren inlemesi ve diyaspora adına feryadı.
- Aslında bu sinsi tehdit ve kirli oyun tertipçisinin, (beyanda imzası
bulunan ilk 100 kalkışmacının) kahir ekseriyeti oradaydı. Hani o cenaze
fırsatını ganimet bilerek sergiledikleri tehdit-tedhiş ve nümayişte talepleri,
katilin yakalanması, adaletin tecelli-i falan değil; 301'in ivedilikle
kaldırılması idi. Akabinde AB marifetiyle aba altından sopa gösterttiler.
-
Menfur cinayet bahane
edilerek dayatılan bir talimatname ile iş bitti.
-
Hrant Dink'i ve Trabzonlu rahip cinayetinin
bir tertip olmadığı ne malum?
-
Aslında orada ismi yazılı olanların 'vatana
ihanetten yana' sicilleri hayli bozuk.
- İçlerinde, 27 Mayıs kalkışmasına çanak tutan, 68 jenerasyonuna anarşi,
terör ve tedhiş kuşağı bağlatan, alevi-Sünni ayrımcılığını körükleyen, papanın
dinler arası diyalog projesine aktör, din-iman, ümran ve irfana hain-nankör
olan, Kürt sorunu gibi çok sanal bir ütopyayı 'Ermeni diasporası" adına
taşeron sıfatıyla üstlenen, Candaşları-kandaşları pamuk'u Nobel'e taşıyan,
iğrenç yalan ve iftiralarını sahiplenen gaflet, dalalet ve hıyanet erbabı
gani.
-
Dahası, KKTC'ni 'Kıbrıs sorunu' yaftasıyla
ilgaya, mübadeleyi Yunanistan lehine işleyerek Elen iddialarına destek olmak
gibi her melanet ve ihanet bu kalkışmacılar, ajan provokatör ve kurnaz
dessaslar arasından çıkıyor.
-
Üstüne üstlük, karanlıktan ilham alan bu
nankör kenelere 'aydın' deniliyor!..
- DE FACTO AB HÜKÜMRANLIĞI
-
Bu ve benzeri, ihanetten beslenen dâhili ve
harici bedhahlara dünyanın hiçbir yeri ve devletinde rastlamak mümkün
değildir. Zira hiçbir 'hukuk devleti' vatan hainine hayat hakkı tanımaz.
De'Facto AB iktidarının hüküm sürdüğü ülkemiz hariç! Ama onlar, aslında tarihi
ve tabii hoşgörü sayesinde böylesine şımarık ve semirik olabildiklerinin
farkında bile değiller. Zaten varlıkların nedeni bu. İstismar ve suiistimal,
yalan-talan, soygun-vurgun, anarşi-terör, nümayiş, tedhiş… Bir elleri halkın
cebinde, diğeri terör örgütü; Ermenistan-Yunanistan, ABD ve diaspora'nın
belinde. İspat mı istiyorsunuz? İşte belgesi:
- MENFUR NİYET VE DÜŞMANLIK BELGESİ
-
Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisi "Türkiye"
başlıklı bölüm; (Presidency Conclusions) Madde: 23.."..müzakerelerin yalnız
Türkiye'yle değil, diğer devletlerle de yapılabileceğini... Müzakereler
sırasında Türkiye birkaç devlete bölünürse veya güneydoğu bölgesinde bir Kürt
devleti kurulursa, yeni bir karara gerek olmaksızın onlarla da müzakere
yapılacağına" yazıyor.
- Şu hale nazaran: Batıkent Camii Derneği Başkanı sevgili Kadir Parlak'ın
gazetelerde yer alan ve beni de hususi olarak bilgilendirdiği güncel Camii
yangınlarının ucu muhtemelen bu menfur ve müseccel kombinasyona dayanıyor.
Eylem apaçık kundaklama, ağır tahrik, insanlık dışı saldırı ve provakasyondur.
Önce kalabalık mahal ve mağazalara, korumasız masum ve müsemma insanlara, köşe
bucakta park edilmiş araçlara, hâsılı bilumum milli, ilmi ve kültürel
servetlere; Şimdi de manevi eser, ibadethane ve mabetlere yönelmiş durumda.
-
Bunlara alet olanları, art-yan ve yörelerinde
yer alanları, yardım ve yataklık yapanları insanlar ve Müslümanlar olarak
kınıyor; Yüce Allah (CC)'dan bu cahil ve gafillere akıl-fikir ihsanı ve
ıslahlarını diliyoruz. Zira bu efendiler aynı zamanda siyaset ve yönetime
taliptirler.
- HÜKÜMLE MÜKELLEF OLANA GÖREV
-
Bu vehamet karşısında, hükümle mükellef yetki
sahiplerinden 'özgürlük, demokrasi ve hoşgörü mesajları" geliyor. Belki
idare-i maslahat çabası, yahut ikbal kumkuması veyahut da ince politika. Lâkin
sebebi her ne olursa olsun: "Özgürlük, sadece gerçeklik, namuskârlık ve
dürüstlük, hukuk ve adalet üzerine kurulu bir hak'tır. Hiçbir demokrasi
düşmanlarının hamisi olamaz!.. Buna izin verenler, tolerans, himmet ve
hoşgörüyle karşılayanlar, tıpkı Fidel Castro ve Che Guevera gibi, gizli halk,
hak-adalet ve medeniyet düşmanıdırlar.
-
İşte onlara hüküm ve hükümete görev: "Ben
ülkemde iş başına gelecek insanın soyuna-sopuna bakmam, ancak ihanetlerini
gördüğüm vakit damarlarındaki kanına bakar (ve icabını yapar) ım" (Mustafa
Kemal Atatürk) Haydi bakalım: Ülkemizdeki demokratik kalite, "özgürlük ve
güvenlik" diyenler iş başına. Ey hüküm sahipleri!.. Şimdi hak, adalet ve hukuk
zamanı değil mi? Yoksa! ne zaman?...
-
http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com.tr
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
KABAK KÖFTESİ (MÜJVER)
- 2 adet Orta boy kabak
- 1 adet kuru soğan
- 1 adet yumurta
- 1 su bardağı un
- İstenildiği kadar tuz
- İstenildiği kadar baharat
- Yettiği kadar tava için yağ
-
- Kabaklar önce güzelce yıkanır ve kabukları bıçak ile temizlenir.
Kabaklar rendeden geçirilerek kaba alınır. Üzenine soğan rendelenir
istenildiği kadar tuz ve baharat ileve olunur, yumurta kırılarak un
ilave edilerek kaşık ile çırpılır.
- Tavada kızdırılan yağın içine kaşık ile bu karışım istenilen köfte
büyüklüğünde dökülerek kızartılır.
- Kızartılan köfte sıcak sıcak servis edilir.
|
|
|
|
|
10 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Cuma TÜRKMEN |
Cuma TÜRKMEN Hayat Hikayesi |
- ŞAİR
- Her şiir yazanı şair sayarsak
- Bizleri meçhule saptırır gider
- Pulu aklın kafesine koyarsak
- Altın, incileri akıtır gider.
- Şairin içinde aşkı olmalı
- Doğruyu, yanlışı netçe bilmeli,
- Korkmadan yanlışa cephe almalı
- Atılan taşları sektirir gider.
- Şair halkın gözü, özü, dilidir.
- Her yönüyle hakka bağlı kuludur
- Yönü pir Sultan’ın çile yoludur
- Yağlı ipte boyun sarkıtır gider.
- Şair toplumcuların öncü incisi,
- Düşman sayar çıkarcının kemcisi
- TÜRKMENOĞLU vatandaşın gamcısı
- Bu uğurda ömür tüketir gider.
|
|
|
|
11 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
Erman YILDIRIM |
Erman YILDIRIM Hayat Hikayesi |
- ÇATAK
- Çamlıktır köse dağı
- Kucaklamış çatağı
- Çatak turistik yerdir
- İhvanların yatağı
- Şeyh Hazma ona bakar
- Kaynaktan sular aka,
- Baharda çiçek takar
- Gerdanına Kösedağı
- Çatak meyve dolu
- Turizme açmış yolu
- Yaylada Kösedağı
|
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
1 |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
1 |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
122 SAYI 25 Nisan 2009 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız! |