|
YIL
10 SAYI 118 25 Aralık 2008 |
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
YILBAŞI
- Hicri Takvim Müslümanların gördükleri baskılar bir
yerden başka bir yere göç etmesine verilen isimdir. Hazreti Ömer
zamanında kabul edilen Hicri takvim Müslüman ülkeleri tarafından resmi
veya gayri resmi olarak kullanılmaktadır.
-
Hicri Takvim 12 kameri aya göre
düzenlendiğinden 354 güne denk gelir. Hicri Takvimde yılbaşı Muharrem
ayının 1'inde gerçekleşir. Hicri Takvim Miladi takvime göre yılbaşı
her yıl 11 gün önce gerçekleşir. Miladi takvime göne kutlanan bayram
ve dirini günler devamlı on bir gün önceye gelir. 2009 yılında Miladi
Yılbaşı 14 Aralık 2009 gününe denk gelmektedir.
-
Jülyen Takvimine göre 1 Ocak; Ancak en
büyük 12 Doğu Ortodoks Kilisesinin sekizi, iki tarihin aynı güne
geldiği Güncellenmiş Jülyen Takvimini benimsemiştirler, Doğu Ortodoks
Kilisesi'nde yılbaşı (İsa'nın sünnet yıldönümüne de denk gelen) 14
Ocak'da kutlanır. Doğu Ortodoks Kiliseler, Hıristiyanlıkta monofizit
görüşe sahip olup, 451 yılında yapılan Kadıköy Konsili'nin kararlarını
tanımayarak ayrılan doğu kiliselerine denir.
-
Miladî takvim ya da Gregoryen takvimi,
Jülyen takviminin yerine Papa XIII. Gregory tarafından yaptırılan
takvim. Milad'ı tarih başlangıcı ve Dünya'nın Güneş etrafındaki dönüş
süresi olan 365 gün 6 saatlik zamanı "1 yıl" olarak kabul eder.
Dünyada en yaygın olarak kullanılan takvimdir. Türkiye de kullanılan
Gregoryen Takvim'inin yılın ilk resmi günüdür.
-
Ülkemiz dede Yanlış bilinen ağaç
süsleme ve hediyeleşme gibi aktiviteler yılbaşında değil, Noel'de
gerçekleştirilir. Bir Hıristiyan bayramı olan ve İsa'nın doğuşunu
kutlayan Noel'den tamamen ayrı olarak kutlanır. Ancak bazı ülkelerde
Noel ve Yılbaşı tatilleri birleştirilir. Ülkemizde yaşadığı bilinen
Noel Baba diye adlandırılan Nicholas (Noel Baba) günümüzden 1700 yıl
kadar önce, Akdeniz kıyısındaki Patara/Ovagelemiş’te doğmuş. Hayatı
boyunca da, Patara’nın yakınındaki Mira/Demre’de yaşamış Babasından
kalan servetle yoksullara yardım etmiş ve ünü yayılır. Bir anlatıda
da: Nicholaos hacı olmak üzere Kudüs'e gider. Geri dönüşünde fırtınaya
tutulan gemiyi dualarıyla batmaktan kurtarır, ayrıca denize düşerek
boğulan bir denizciyi de diriltir. O günden sonra Aziz Nicholaos
denizcilerin de koruyucu azizi olarak kabul edilmiştir.
-
Roşaşana İbranice yeni yıl Musevi
yılbaşıdır. İbrani Takvimine göre, Tışri ayının ilk ve ikinci günü,
Yılbaşı olarak kabul edilmektedir Hamursuz Bayramı'ndan 163 gün sonra
kutlanır. Roşaşana'nın kutlandığı gün yıldan yıla değişmektedir.
-
Musevi takvimine göre yılbaşıdır ve
dünyanın her yerindeki Museviler tarafından bayram olarak kutlanır.
İki gün süren bayram boyunca ailece yemekler yenilir Havra
(sinagog)'da bayram'ın ikinci sabahı senenin iyi geçmesini dilemenin
sembolü olarak koç boynuzundan yapılan Şofar isimli çalgı çalınır.
Roşaşana'nın kutlandığı gün boyunca Yahudilerin haftalık tatil günü
olan Şabbat günü yani cumartesi günü olan yasaklar geçerlidir.
-
İran takviminde yılbaşı Norous
(Nevruz) olarak anılır ve ilkbaharın başında kutlanır (20 veya 21
Mart).
-
Çin yılbaşı her yıl ilk kameri ayının
yeni Ay gününde kutlanır, ki bu da kabaca ilkbahara denk gelir. Çin'de
yılın en önemli bayramı konumundadır. Tam tarihi, Miladi takvime göre
21 Ocak ile 21 Şubat arasına düşer. 12 Hayvanlı Takvimi Dìzhī veya
Shíèrzhī; Japonca: Jūnishi veya Eto, Çin kökenli olup Asya'da yaygın
olarak kullanılmış takvim, aynı zamanda bir sistem olarak
bilinmektedir. 12 yılın 5 katı olan 60 yıllık devreleri ile
Göktürkler, Uygur Türkleri, Tuna Bulgarları, İdil Bulgarları da
kullandıkları bilinmektedir.
-
Tayland, Kamboçya ve Laos'da yılbaşı
13 Nisan'dan 15 Nisan'a kadar kutlanır. Özellikle Tayland' bu kutlama
su dökerek gerçekleşir.
-
Sümerliler astronomide de
gelişmişlerdir. Burçları ilk Sümerler bulmuştur ve günümüze değin
gelmiştir. Artıklı ve doğru bir takvim kullanmışlar, bir ayı 30, bir
yılı 360 gün olarak hesaplamışlardır. Ayrıca güneş saatini icat
etmişlerdir. Dünyada ilk kez ay yılı hesabına dayanan takvimi
Sümerliler bulmuşlardır.
- Mayaların 2012 tarihinde son bulan takvimleri ile de
bu günlerde pek çok yazı ve kitap yayınlanmıştır.
- Kısaca; insanlar yaşadıkları yerlerde güneş, ay ve
yıllıdızları inceleyerek kendi tespitleri ile çeşitle takvimler
hazırlamışlardır. Bu takvimlerin en önemli hazırlanma sebebi de
bezlenme ile ilgili olan tarım için gerekli bilgilerin ne zamanlar
içinde yapılmasının önemi ve zamanın tespitinden doğmuştur.
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
- MENDERES 'VASİYET-EMANET VE DP
- Süleyman Soylu Başkanlığında
'Beyaz Yürüyüş' ünü tamamlayan Demokrat Parti, 15- 16 Kasım
2008 Cumartesi-Pazar günü 9. Olağan Büyük Kongresini
yapacağını açıkladı.
- Haberi duyunca, 5.05.2007
günü Doğru Yol Partisi (Mehmet Ağar) ile Anavatan Partisi
(Erkan Mumcu) arasında yaşanan tatsız-tuzsuz, seviyesiz
tartışmalar, basına yansıyan demagoji-polemik ve iğrenç
atışmalar geldi aklıma. Doğrusu olayın en önemli aktörlerinden
biri de bendim. En azından öyle sanıyordum. Derdim siyasi
gelenek, kanun-ahlâk ve hukuk bakımından dört başı mamur bir
birleşme ve bütünleşme olsun idi. Fakat sonradan öğrendim ki,
mesele ne logo, ne tüzük ve ne de program değil; Sadece ve
yalnızca para imiş.
-
Sonraki
hezimet malum, buna 'DP'nin denir. Bilen bilir. Amma lâkin en
iyisini Murat Uzman'la Aydın Menderes bilir. Hani şu: "Çarşıya
kadar değil, pazara kadar değil, mezara kadar meselesi.."
O'da, BDP'yi 'para meselesinden' DP'ye katmıştı. Şık olmadı,
iyi gelmedi. Başta Cemal Külâhlı, Rasim Cinisli ve muazzam bir
teşkilât olmak üzere, çok değerli bir kadro harcandı gitti!..
Buna hakları yoktu. Amma onlar aşağıdaki gerçekleri
bilmiyorlardı.
-
ÖZETLE:
"1950-1960 Dönemi: Bilindiği gibi DP,1950' de oyların %53.3
ünü, 1954'de %56.6'sını ve 1957 'de %47.3' ünü almış, 1960 ta
da bir erken seçim sözü verilmiş iken (26 Mayıs 1960,
A.Menderes Eskişehir Mitingi) dünya tarihinde eşi-emsali
görülmemiş ve doğrudan tek partiye karşı yapılmış
antidemokratik ve yasadışı kara bir darbe yapılarak, cebren ve
hile ile gerici, çıkarcı, yobaz, çağdışı ve halk düşmanı bir
kesimce iktidardan uzaklaştırılmıştır. Bu cihetle DP, hukuken
ve fiilen iktidarı devam eden ve bu durumunun resmen kabulü
lazım gelen "masum ve mazlum bir misyon" mesabesindedir.
-
DP 10 yıllık
iktidar dönemi; Türk halkının açlık, kıtlık, yokluk, cehalet,
sefalet, fakirlik, kriz bunalım ve buhran, yoksulluk, işsizlik
ve kıtlığın hüküm sürdüğü ve Cumhuriyet tarihinde "az
gelişmişlik ve geri kalmışlığın" en kritik noktaya dayandığı
yerden başlar. Aynı dönemde siyaset yozlaşmış, rüşvet,
yolsuzluk, ayırma-kayırma ve suiistimal almış yürümüş, çok
katı, karanlık ve despot, bir dikta rejimi halkı canından
bezdirmiştir.
-
Türkiye tıpkı
bugünkü gibi yaşanamaz ve tahammül edilemez bir haldedir.
Dahası milli değerler ve manevi mukaddeslere karşı oluşturulan
düşmanca tavır ve politikalar, prototip insan yaratma eğilimi,
yok edilen köylü, esnaf ve malını çalmaya zorlanan çiftçi ile
"yol vergisi + milli koruma kanunu" adı ardında sürüp giden
halk partisi güdümlü jandarma zulmü.. Bunun yanında Halk
Partisi saflarında yerleşen, belirginleşen ve giderek devleti
bütünüyle ele geçiren, sömürgen bir "mutlu azınlık" buna
mukabil ezilen, üzülen ve ıstırap çeken bir "çarıklı
çoğunluk". İşte DP bütün bunlara son verdi. İktidar olduğu gün
Cumhuriyeti demokrasi ile buluşturdu, halkı devleti ile
barıştırdı. Büyük Atatürk' ün en büyük hasret, emel, hayal ve
idealini gerçekleştirdi. Millet idaresini, devlet idaresine
taşımak suretiyle 1946 dan beri ilk kez "Egemenlik Kayıtsız
Şartsız Milletindir." ilke ve vecizesini hayata geçirdi.14
Mayıs 1950, O güne kadar eşi benzeri görülmeyen bir büyük
coşkuyla kutlandı ve "DEMOKRASİ BAYRAMI" ilan edildi. Ayrıca;
Atatürk' ün programını bütünüyle uygulamak suretiyle,
Cumhuriyet tarihinin en büyük değişim-dönüşüm,
kalkınma-gelişme, bütün alan ve sektörleri içine alan (çok
yönlü) yeniden yapılanma, çağdaşlaşma ve modernleşme
hareketini gerçekleştirdi. İşsizlik kısa sürede sıfırlandı.
Bütün ekonomik göstergeler en yüksek düzeye çıkarıldı.
Milletimiz yok olan milli, ilmi, maddi-manevi, sosyal,
bilimsel ve kültürel değerlerine kavuşturuldu. Halk devletle,
devlet halkla barıştı. İnsan Hakları, anlayış, barış, adalet,
insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi bütün kurum ve
kuralları ile evrensel norm, standart ve kriterleri ile hayata
geçirildi. Alevi ve Roman (Çingene) vatandaşlarımıza ilk kez
Nüfus hüviyet cüzdanı verilerek kimlik ve kişilik kazandırdı.
Tıpkı Atatürk döneminde olduğu gibi, TL'nin kıymeti arttı.
Doların değeri değişmedi. NATO normlarına göre 10 yılda 100
yıl karşılığı (dünya tarihinde eşi–emsali görülmemiş) bir
kalkınma ve iktisadi-siyasi-manevi-sosyal-bilimsel ve kültürel
gelişme ve büyüme hareketini hayata geçirdi. Sosyal devlet,
Cumhuriyet ve laiklik ilkesini çağdaş modern ve muasır
düzeyde, norm-standart, kriter ve ilkelere kavuşturdu.
Toplumsal barış, karşılıklı anlayış huzur, varlık, bolluk
zenginlik ve refah ortamı sağladı. Ülkemizi geri, çağdışı,
ilkel bir durumdan kurtarıp dönemin birinci sınıf dünya
devletleri düzeyine ulaştırdı. Milli, moral ve manevi
değerleri geliştirdi. İnsan Hakları, Adalet ve Hukuk hayata
geçti.
-
DP mefküresi;
46 ruh-dava ve misyonu olarak, TC' nin, geleneksel ve evrensel
bir devlet olma sürecini tamamladı. İçeride ve dışarıda
onurlu, itibarlı ve muteber devlet trendini yakaladı. Dış
politikada barış itimat ve istikrar dönemini başlattı Türkiye
lehine en kalıcı, geleceğe yönelik anlaşma ve ittifakları
oluşturdu. (BM-NATO-AET) Kıbrıs konusunu çözümledi. Lozan'a
rağmen tekrar "Milli Dava" düzeyine taşıdı. Fakirlik,
yoksulluk, yolsuzluk ve cehaleti yendi. İşsizliği sıfırladı.
Sendikacılık, sosyal güvenlik sigorta ve emeklilik, iş
güvenliği ve iş barışını getirdi. Endüstriyel, ekonomik ve
teknolojik kalkınma ve gelişme yanında iyi insan, onurlu ve
sorumlu vatandaşlık bilincini geliştirdi. Eğitim kalitesini
yükseltti. ODTÜ dâhil yeni üniversite ve eğitim kuruluşları
oluşturdu. Tarım-Ticaret ve Sanayi Odaları ile Meslek
birliklerini kurdu. Dış ticareti ve turizmi geliştirdi.
Özelleştirme, yabancı kredi, dış finansman gibi sözcükleri ilk
defa iktisat ve ticaret hayatına ve devlet literatürüne kattı.
Tarımdan enerjiye akıllara durgunluk veren ve 1949 a göre
%500' lere varan ve %26' ları bulan bir kalkınma, yatırım
üretim ve sanayileşme atılımını hayata geçirdi"
-
Netice
itibarıyla 2007'de DYP'nin adı "Demokrat Parti" olarak
değişti. AP'nin ilk logosu (kutsal) kitap'ı tekmeleyip hışımla
savuran at, sırtını halka dönüp AB'ye karşı oturdu. Oysa
DP'nin başvurduğu Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) idi, sonra
AT oldu… Şimdi de AB!.. Ne Atatürk'ün vasiyet ettiği buydu ve
ne de Başvekil Menderes'in.
-
Ama CHP ve
MHP'nin bile zerresinden taviz vermediği logo'ya, tüzüğe ve
programa DYP samimiyet ve sadakatle sahip çıkamadı. Çıkmadı.
AP'ye sahip çıkabildi mi sanki? Olay bu kadar basit değil.
Örneğin: DP son 10. Olağan Büyük Kongresini 02 Mayıs 2004'de
yaptı. Şu hale nazaran silsile takip edilerek, tarihe, mana ve
misyona saygı duyularak bu kongrenin 11. Olağan Büyük Kongre
olarak ilânı gerekti. Yine bu kongrede, (halâ umulur ve
beklenir ki) büyük bir samimiyet-sadakat, geleneğe saygı, ahde
vefa ve tazimle revize edilip YCBS tarafından onaylanan 2002
DP tüzüğü hayata geçsin, kongre no'su 11. olsun, "Yeter !..
Söz Milletindir" anlamına gelen logo onaylansın ve zımmi
iktidarı süren DP; Beyaz Yürüyüşten sonra "İktidar Yürüyüşüne"
başlasın. Bakınız! Şehit Başvekil, Merhum Adnan Menderes'in
apaçık bir 'emanet, vasiyet ve dava sahiplerine işaret'
anlamına gelen son sözlerine:
-
"Size dargın
değilim. (Biz) Sizin ve diğer zavallıların iplerinin hangi
efendiler tarafından idare edildiğini biliyoruz. Onlara da
dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki:
"-Hürriyet uğruna ortaya koyduğu başını on yedi sene evvel
alamadığınız için size müteşekkirdir." İdam edilmek için
ortada hiçbir sebep yok. Ölüme bu kadar metanetle gittiğimi,
silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba
söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki; Milletçe, bir
gün kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendilerinizi
yine ben, 1950'de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden
çekinip korkmayacaktınız! Ancak, milletçe el ele vererek ölüm
(masumiyetim-eserlerim ve naaşım); Ölünceye kadar sizi takip
edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Buna rağmen,
merhametim, yine de sizinle beraberdir." dedikten sonra yüksek
sesle şahadet getirerek ruhunu teslim ederek Rahmet-i Rahman'a
yürümüştür.(*)
-
İşte! Ülkeyi
içinde bulunduğu kaos, bunalım ve buhrandan kurtaracak; Dikta,
despot ve mütegallibeye "Yeter!.. Söz Milletindir" diyecek; 48
yıl sonra tekrar millet iradesini devlet idaresine taşıyacak;
Cumhuriyet'i Demokrasiyle buluşturup adalet ahlâkı, hak ve
hukuk'u hakim kılacak dava-misyon, gelenek ve gerçek mefküre
budur. Şimdi, 'isim değiştirdiği zehabıyla' omuzlarına aldığı yükün ve
yükümlülüğün farkında olmayan kadim DYP'li kardeşlerime soruyorum: "Gerçek DP
olmaya var mısınız?"
-
* Prof. Dr. İsa
Kayacan, Mezarlık Kültürümüzden Örnekler, s: 366
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
- GÖNÜL KIŞI “Zemherir”
- Zemherir: Cehennem'deki soğuk
yer, soğuk cehennem. Zemherir’in soğukluğu pek şiddetlidir
-
Zemherir: Gün
dönümü olara bildiğimiz 21 Aralık gününden sonra başlayan
şiddetli soğukların 22 Aralıkta başlayarak 31 Ocak ayına kadar
geçen süre olarak sözlüklerde kayıtlıdır.
-
Bu ay bilindiği
üzere eski takvimlerde “Zemherir” halk arasında “r” harfi
kullanılmayarak zemheri olarak kullanılmaktadır. Ben yine de
gerçeğini yazacağım:
-
Atalarımız bir
çok atasözleri ile kışın soğukluğunu anlatan atasözleri
söylemişlerdir.
- Ağustos’ta gölge kovan
zemheride karnını ovar!
- Zemheride yoğurt isteyen
cebinde inek taşır!
- Zemheride kar yağmadan kan
yağması iyi!
- Zemheriden sonra ekilen
darıdan, kocasından sonra kalkan karıdan hayır gelmez!
- Ve başkaları da bulunabilir.
-
Bir Orta Anadolu
Türküsünde
- Bilmem şu gönlümün bende nesi var,
- Her gittiğim yerde yar ister benden
- Sanki benim mor sümbüllü bağım var
- “Zemheri” ayında gittiği ister
benden!
- ve
- Musa Eroğlu’nun
- Sevdan uykulu düş gibi
- Ayrılığı görmüş gibi
- Bir manalı gülüş gibi
- Zemheride sözüm …
- Demiş.
-
Demiş diyenler.
Artık bu devirde ne istersen her şey elinin altında! Tek elinin
dönmesi, kesenin tıngırdaması varsa.
-
Artık
“Zemheri”de gül de bulabilirsin, bülbülde bulabilirsin, her
çeşit sebze de bulabilirsin. Yeter ki paran olsun.
-
Bu saman
diliminde yaşadığımız için belki varlıklı olanlarımı çok şanslı.
Kombisi olan ve doğal gaz parasını ödeyebilen yakabiliyor ve
ısınıyor. Ya olmayanlar ne yapıyorlar? İte en önemlisi
“Zemheride” olmayanların halleri.
-
Cehennemin bir
bölümünün de soğuk olması ve gönlümüzün zemheri kışı olmaması
dileği ile.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Atilla ALPAY |
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi |
-
GÖZ AMELİYATI
-
-Yaşayacak mıyım doktor bey oğlum? Çok
korkuyorum. Hayatımda hiç ameliyat olmadım. Hatta iğne bile olmadım
desem yeridir. Bu yaşa kadar hiçbir hastalık da geçirmedim. Ama bu
göz ameliyatı beni korkutuyor.Ölecek miyim acaba..
-
-Korkma bey amca, bir saat ya sürer
ya sürmez. Hiç bir acı duymayacaksın. Bak günde yirmi tane yapıyoruz
bu ameliyattan burada .
-
-Yok yinede çok korkuyorum. Ne olur,
acımayacak değil mi?
-
-Merak etme acımayacak, bak sana söz
veriyorum.
-
-Elini ayağını öpeyim, doktor bey oğlum.
-
-Sen nereden emeklisin bey amca?
-
-Ben emniyetçiydim, emekli polisim.
-
-Yaa, iyi. Seni sanki bir yerden
hatırlıyor gibiyim ama..
-
-Senin sesin de yabancı gelmiyor
bana ama göremiyorum ki..
-
-Bey amcayı içeri alınız ve
ameliyata hazırlayınız..
-
-Acımayacak değil mi doktor bey
oğlum..
-
-
-
-Evet, Nasılsınız bakalım.. Birazdan
sargılarınızı açacağız. Bir şikayetiniz var mı ?
-
-Hayır yok; Allah razı olsun. Hiç bir şey
duymadım, hiç bir şey hissetmedim.Eliniz ne kadar hafifmiş.
Eksik olmayın...
-
-Eveet, işte.Nasıl görüyor musunuz ?
-
-Görüyorum, doktor görüyorum. Dünyayı
görüyorum, beş yıldır hasrettim. Bahçedeki ağaçları, bahar
dallarını, çiçekleri görüyorum. Elinize sağlık, Allah razı olsun.
-
Allah razı olsun, Allah ne muradın
varsa versin. Çoluk çocuğunuza bağışlasın.
-
Herkese anlatacağım sizi ne kadar
başarılı bir operatör olduğunuzu herkese söyleyeceğim. Eksik
olmayın, sağ olun var olun..
-
-Sizi birazdan taburcu edeceğiz.
Arkadaşlar işlemlerinizi yapıyorlar. Hazır mısınız?
-
-Evet doktor, çok iyiyim. Balkondan
denize bakıyor ve uzaktaki gemileri bile seçebiliyorum artık.
Allah razı olsun. Allah ne muradınız varsa versin. Hiç acı duymadım
çok korkuyordum.
-
-Biz vazifemizi yaptık. Gerisi Allahın
takdiridir. Gayret bizden Tevfik Allah' CC tandır.
-
-Evet, elbette, elbette.
-
-Beni hatırladınız mı ?
-
-Sesiniz hiç yabancı gelmiyor ama..
-
-Siz siyasi şubeden manyeto Kamil
değil misiniz ;
-
-Beni nereden tanıyorsunuz,
lakabımı nereden biliyorsunuz.
-
-Sizi tanımayan var mı ?
-
-Nereden nasıl, ne oldu da , ne
olur Allah aşına..?
-
-Onbeş yıl önce Çapa tıp fakültesinde
öğrenciydim. Eşimde eczacılıkta okuyordu. Hatırlarcısınız, başörtüsü
yasağını protesto ediyor, okulun önünde masum eylemler yapıyor
hakkımızı arıyorduk. En fazla basın bildirisi okuyor, pankart açıyor
ve alkış tutuyor, kız öğrencilere uygulanan bu yasağı protesto
ediyorduk.Hatırladınız mı o günleri..
-
-Evet, hatırlamaz olur muyum, bizim görev
alanıydı orası, yıllarca orada çalıştık. Çok kötü günlerdi.
-
-Asıl bizim için çok kötü günledi. Bir
gün bir ihbar üzerine bizi arkadaşlarımla içeri alıp üç gün
sorguladınız. Hizbullah zanlısı olarak işkence yaptınız. Ben
arkadaşlarımın sözcüsüydüm. Sizinle konuşurken niye sakallıyım ve
niye karşınızda hazır olda durmuyorum diye bana bir tokat attınız.
-
Sol gözümün beyazındaki kan pıhtısını
görüyor musunuz. O attığınız tokat neticesi patlayan göz
damarlarımdan günlerce göremedim. Sonra hepimize elektrik verdiniz.
İçeri girip çıkan arkadaşlarınız size manyeto kamil
diyorlardı. Ben ve beş arkadaşım bizlere verdiğiniz elektrikten
dolayı kısır kaldık. Hiç birimizin çocuğu olmuyor.
-
Size o zaman yalvardık, sizin Allah’ınız
kitabınız yok mu diye, burada..... benim diyordunuz. Biz
yalvardıkça manyetoyu daha hızlı çeviriyordunuz. Hepimizin
organlarını yaktınız. Sonra hiç bir şey ispat edemediniz ve bizi
serbest bıraktınız.
-
Eşim de okula giremediği için
sınıfta kaldı ve eczacılıktan atıldı. Şimdi evde.
-
Hani demin Allah ne muradın
varsa versin diyordunuz ya..Muradımız birer evlattı. Şimdi ondan
sayenizde mahrumuz.
-
Şu parmağımı da görüyorsunuz değil mi?
Hele ucundaki yanığı..İşte kabloyu bağladığınız ve elektrik
vererek yaktığınız yer de orasıydı.
-
Şimdi bu ellerle sizi şifaya kavuşturmaya
çalıştık. Ve bize yaptıklarınızı da Allaha havale ettik.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
- GERÇEK GÜNDEM
-
Sorumlu vatandaş, yasa bağımlısı Galip
Baran’ın yakınmalarını dün bu sütunlarda okudunuz. Orada, gerçek gündemi,
insan-birey ve vatandaş bağlamında yaşanan gerçek karşısında yapılması
gerekeni her halde anladık, apaçık gördük ve algıladık.
-
Zira devlet bizim. Türkiye de Türkçe
yayınlanan yabancı kaynaklı kartel medyasının aksine; Milli devlet ve milli
mücadele banisi, “özgür, adil, hür, hâkim ve hükümran Türkiye” yanlısı yerel
basın, bölge basını ve internet gazetelerinin halkın gönül hanesine seslenen,
aklına hitap eden sorunsal şu: Milletin kahir ekseriyeti mahvolmuş bir
haldedir.
-
İltimas tek geçer akçe. Rüşvetsiz iş ve ihale
alınamıyor. Avantasız iş yapılmıyor.
-
Yolsuzluk gasp, suiistimal had safhada, ülke
baştanbaşa, tam bir sorumsuzluk, basiretsizlik ve aymazlıkla AB sevdası uğruna
dipten düze yağmalanıyor.
-
Osmanlı’nın son yıllarında da durum aynı değil
mi idi?
-
Eğitim amacını yitirdi, yönetim kalitesi
tabana vurdu..Koca koca üniversiteler tahsilli hırsız, yolsuz, çete-mafya,
anarşist-terörist ve tedhiş elemanları üretiyor. Sanki ülkede alim ve akil
adam kalmamış gibi, AB ve ABD’den, Büyük Atatürk’ün şiddetle men ve reddettiği
batıdan, kötü batılıdan medet umuluyor. Büyük bir onur kaybı bu.
-
Oysa ilim evrenseldir. Müminin yitik malıdır.
Nerede bulursa almalı, halkı için kendi ülkesinde, öz insanı yararına hayata
geçirmelidir. Binlerce yıllık Türk medeniyeti ve “Medeni Siyaset” geleneği
bunu gerektirir. ‘Gelin yapın, gelin alın” demeyi değil!
-
Bu basitliktir. Acizliktir. Basiret ve beka
noksanlığından ileri gelir.
-
Adalet ahlâkı, hukuk ilkeleri, siyaset ve
yönetim bilimine aykırıdır.
-
Şimdi akıllı, imanlı-şuurlu,
milliyetçi-memleketçi ve bilinçli olmak zamanıdır.
-
Bakınız karşımızda yer alan dost, müttefik ve
müşterek maskeli haydutlara, ne kadar bencil, çıkarcı, menfaatperest ve
emperyalistler. Cumhuriyet bunlara karşı kurulmadı mı?
-
Devlet halk ile kaim ve millet iradesi ile
daim denilmedi mi? Yoksa şu zamanın mesulü vekil ve vükelânın okuma yazması da
mı yoktur. Yahut bu, anlama, algılama kabiliyetsizliği mi?
-
Başta Atatürk olmak üzere, kimse medeni
devletlerle ilişki kurmayın ticaret yapmayın, dünya devleti olmayın demedi.
Aksine eşitlik-mütekabiliyet kaydı şartıyla bunu teşvik ettiler.
- NE AB’Sİ KARDEŞİM !...
-
Milletin sırtına yük, ağırlık, borç ve sıkıntı
getirecek, getirdiğinden çok daha fazlasını götürecek bir sömürü düzeninde bu
ülke ve halkın işi ne? Daha şimdiden millet batmış. Esnaf ve zanaatkâr çökmüş.
Tarım-toprak, ziraat bitmiş. İşsizlik, açlık, yokluk-yoksulluk almış yürümüş.
Yalan-talan, yolsuzluk-suiistimal, nitelikli dolandırıcılık, görev ihmali,
anarşi-terör-tedhiş olabildiğince büyümüş. İşte tefessüh etmiş batıdan ithal
kültürün eseri bu..
- Ümraniye iddianamesi açıklandı. Şapka düştü kel göründü. Darbe faili
zanlılarla demokrasi havarileri birbirine karıştı. Dillerde dolaşan isimlerin
% 90’ı dışarıda medya sahibi, eski bakan, vekil, büyük iş (!) adamı,
hatırlı-nüfuzlu, muteber yurttaş rolünde! Karşımıza bir ördüğüm çıkmış
durumda. Allahtan korkmadan, milletten utanmadan Ergenekon adıyla tanımlanan
organizasyonda anarşi-terör-tedhiş zanlılarından, kıdemli mason, misyoner,
dönme-devşirme, koza ve kriptolara kadar her melânet var. Bu ne iş? Mesele
vatan kurtaran Şaban komedisine dönüştü. Olay: Tam teşekküllü “temiz eller”
operasyonunu zorunlu kılıyor.
- Ey Hükümet, Yargı yahut Yasama! Yapın artık şu “TEMİZ ELLER” Operasyonu’nu
daha ne bekliyorsunuz? Sanki başka çare mi var? Elbette yok.
-
Abdullah Gül, Recep Tayip, bakanları ve
partisine sorarlar:
-
“Yoksa bir korkunuz, çekinceniz, karanlık
maziniz ve meş-um bağlantılarınız mı var? Hüküm, hikmet ve adaletle ifa
edemediğiniz ‘yürütme’ bu kadar tatlı, kârlı, kazançlı, cazip ve dayanılmaz mı
geliyor. Şart mı? Bunca şaibe altında parlamenter kalmanız?
-
Açın adalet ve hukukun önünü, çözün Cumhuriyet
Savcılarının elini.
-
Beklenen ve istenen: Adaletin tecelli-i ve
“Hukuk Devletinin” avdetidir o kadar.
-
http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com.tr
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
|
İsa KAYACAN |
|
REŞAT NURİ GÜNTEKİN’İN EŞİNE İMZALADIĞI
“MİSKİNLER TEKKESİ” MİRASCISINA VERİLECEK
Aralık 2008 Perşembe
Yılların hızla ilerleyişi...
Edebiyatımızın ustalarından Reşat Nuri Güntekin’in meşhur “ Miskinler
Tekkesi” adlı İnkılâp Kitabevi yayınları arasında 1946 yılında günyüzü
gören kitabı. Burdur’da bir hemşerimin elinde bulunan ve eşine
imzaladığı bu kitabın, Reşat Nuri Güntekin ustanın mirasçılarına
verilme düşüncesi. Aranılan Reşat Nuri Güntekin mirascısı veya
mirasçıları, yakınları... “MİSKİNLER TEKKESİ -1946”
Bir gün Burdur’dan, amatör sporumuzun
usta yöneticilerinden, duayenlerinden, haberci-yayıncı dostum Nuri
Yıldırım telefonla arayarak, Burdur’da Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünde
çalışan Metin Şenoğlu’nun elinde, Reşat Nuri Güntekin’in bir
kitabının, eşine imzaladığı nüshasının bulunduğunu, mirasçılarına
armağan etmek istediğini, söyleyerek benden araştırma yardımı rica
etti.
Sonra, e-mail adresime konuyla ilgili
bilgi ve görüntüler geldi. Metin Şenoğlu hemşerimi telefonla arayıp,
detaylı bilgi aldım. Eline tesadüfen geçen, yıllardır muhafaza ettiği
Reşat Nuri Güntekin’in “Miskinler Tekkesi” adlı kitabının (iç)
kapağında rahmetli ustanın eşine imzaladığı cümle bulunduğunu, kendi
el yazısıyla imzasının bulunduğu bu kitabı yaşayan miraslılarına
armağan etmek istediğini, telif hakkı sahibinin “Ela Güntekin”
olduğunu öğrendiğini söyledi. Detaylı bilgi istedim ve postayla ilgili
imzalı kitap sayfasının fotokopisi ve bir de mektup aldım Metin
Şenoğlu hemşerimden, Burdur’dan. Mektup şöyle:
- Hocam, sayın İsa Kayacan: Öncelikle
göstermiş olduğunuz yakın ilgi ve alakanız için bir kez daha teşekkür
ederim. Araştırmacı-Yazar ve Gazeteci kimliğinizle böyle bir konuya
duyarsız kalmayacağınızdan, yardımlarınızı esirgemeyeceğinizden adım
gibi eminim.
Sayın hocam, 1984 yılında dolaylı olarak elime geçen söz konusu
kitap; ünlü bir yazarımızın eseri olarak, kitaplığımda misafir
olurken, bir süre önce yazarımızın 1946 yılında, “En sevdiğim kitap en
sevdiğim insana, yani Hadiye’ye. 30.10.1946” (Reşat Nuri
Güntekin-imza) diye atfen imzaladığı kişinin, kitabın kanuni sahibi ve
aynı zamanda eşi olduğunu tesadüfen öğrendim. O günden beri de kitabı
ayrı bir özenle muhafaza etmekle birlikte, gerçek sahiplerine
ulaştırmak için yaptığım tüm girişimler sonuçsuz kaldı.
Manevi değerine denli büyük olduğu
konusunda benimle hemfikir olduğunuzu düşündüğüm ve emanetin, eski
siyah-beyaz bir aile fotoğrafı gibi muhatap kişilerin özel
arşivlerinde yerini alması, en büyük arzularımdan birisidir. İlgili
kişilerin eline geçmesi, benim için büyük bir mutluluk kaynağı
olacaktır.
Yazarın kendi ifadesinden de
anlaşılacağı gibi, en sevdiğim eser diye bahsettiği “Miskinler
Tekkesi” adlı kitap, 30.10.1946 tarihinde eşine hitaben imzalanmış
olup, tamamı 211 sayfadan ibaret. Kahverengi, deri ciltli, sarı
yapraklı ve iple ciltlenmiş bir kitaptır. Eğer mümkün olursa, kanuni
varislerine, kitabı bizzat teslim etmekten onur duyacağım.
(26.11.2008-Burdur) (Metin Şenoğlu, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü,
Burdur, 0248 -2331356 Cep: 0532-6738593) Rahmetli Reşat Nuri
Güntekin’in varisleri, lütfen arayınız. Manevi bir emanet sahipleri
olarak size, sizlere teslim edilecektir.
Metin Şenoğlu bu davranışı,
hassasiyeti nedeniyle kutlanmalıdır. Kutluyorum. Zerafet ve incelik
dolu bir davranış karşısında bu satırların yazarı olarak ben de
duygulandım.
Ela Güntekin hanımefendinin yazları İstanbul Büyükada’ya
geldiğini, Yavuz Bülent Bakiler ağabeyimden öğrendim. İzmir, İstanbul
veya başka yerlerdeki şair ve yazar arkadaşlarımdan rica ediyorum,
öncelikle de Ela Güntekin hanımefendiden rica ediyorum, lütfen Metin
Şenoğlu hemşerimle görüşünüz, yardımcı olunuz.
Kitap hakkında detay: Reşat Nuri Güntekin külliyatından: 8, Roman,
Yazan: Reşat Nuri Güntekin, Kanuni sahibi: Hadiye Güntekin, ikinci
basılış, İnkılâp Kitabevi İstanbul-Ankara Caddesi.
DİL YANLIŞLIKLARIMIZDAN İKİ ÖRNEK:
1- 28 Kasım 2008, Kanal-A televizyonu. Çifte Yürek Programı (THM)
programı. Nuray Hafiftaş konuşuyor: “Gülşen Kutlu hanımla, telefonla
görüştüm. TRT’de jüri olduğu için, şimdilik gelemeyeceğini söyledi”
TDK sözlük: Jüri; Seçiciler kurulu...
bilgi ve açıklamasını yapıyor. Gülşen Kutlu “Jüri” denerek, seçiciler
kurulu olarak mı ifade ediliyor.. “Jüri üyesi olduğu için” denilse,
doğru olmaz mı?
2- 29 Kasım 2008, Ankara-Altındağ’da
Şiir Akşamları programının sunucusu. (TRT kökenli olduğu söylendi);
“Burada şiir adamları” var diyor. “Şiir kadınları” da diyecek miyiz?
“Şairler, şaireler var” denilse daha doğru olmaz mı?
GÜNÜN HABERLERİ:
1. 31 yılı aşkın bir süredir başkent
Ankara’da “Ankara’nın Gazetesi” olarak yayınlanan Tasvir gazetesi 01
Aralık 2008 tarihinden itibaren “YARIN” adıyla yayınlanmaya başladı.
2. “Malkara Emek” gazetesi 43. yayın
yılına merhaba dedi.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Hüseyin Hüsnü GÜREL |
Hüseyin Hüsnü GÜREL Hayat Hikayesi |
TÜRKİYE BİLİMSEL
VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI’NA ANKARA İLGİ :
01 Aralık 2008 Pazartesi
*Yüksek Mühendis Hüseyin Hüsnü Gürel'den TÜBİTAK'a: "Erzincan da
Doğalgaz arama ve afetlere karşı önlem süreci başlatılmalıdır."
***Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı’naANKARA
İlgi : 16 Ekim 2008 Tarih ve B.02.1.TBT.0.06.03.00.165 -754 Sayılı
yazınız,Konu : 10 Ekim 2008 tarihli rapor sunumu ve başvurumuz,İlgide
kayıtlı başvurumla alakalı olarak tarafıma gönderilen; Araştırma Destek
Programları Başkanı Prof. Dr. M. Arif Adlı imzalı cevabi yazıda:
“Kurumumuza yazıyla iletilmiş önerinizle ilgili olarak TÜBİTAK
tarafından, bireysel araştırma projelerine destek verilmemesi nedeniyle,
herhangi bir girişimde bulunulması söz konusu olamamaktadır. Çalışmanıza
Kurumumuz tarafından maddi veya teknik yardım sağlanması ancak
önerilerinizi bu konuda yetkin bir ekiple vermeniz ve TÜBİTAK proje
değerlendirme süreci sonunda desteklenmesine karar verilmesiyle mümkün
olabilir. … Bilgilerinizi saygılarımla rica eder, çalışmalarınızda
başarılar dilerim” denilmektedir.OYSA:1. Benim taraf ve Kurumunuza
sunduğum raporda; Marmara Bölgesi ile Erzincan şehri ve ovasında
(yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen kıyametler koparcasına
oluşan çok korkunç afetler konusu ve Erzincan Ovasında) zengin “Doğalgaz
yatağının varlığı” açıklanmakta, Kurumunuza ihbar edilmekte ve konuyla
ilgili gerçekler yazılı belgelerle bilimsel olarak ortaya konularak
ispatlanmaktadır.2. İlgi yazınızın ikinci paragrafında yer alan:
“Çalışmanıza Kurumumuz tarafından maddi veya teknik yardım sağlanması
ancak önerilerinizi bu konuda yetkin bir ekiple vermeniz ve TÜBİTAK
proje değerlendirme süreci sonunda desteklenmesine karar verilmesiyle
mümkün olabilir” denilmekle, benim maddi destek bağlamında her hangi bir
talebim, ihtiyacım ve beklentim yoktur. Teşekkür ederim.3. Mahallinde
bir inceleme-soruşturma ve görgü tanıklarıyla görüşme gereği duyulduğu
takdirde; Bu görev kurumunuzca görevlendirilecek uzman-teknik personel
tarafından yapılmalıdır. Zira benim yaptığım vatandaşlık görev ve
sorumluluğu buraya kadar olup; Bundan sonraki yasal sorumluluk ve
yükümlülük kurumunuza ait olacaktır.Ülkemizin “doğalgaz” konusunda çok
büyük sıkıntı içinde bulunduğu ve meydana gelen korkunç afetler
nedeniyle büyük kaygılar yaşadığı bilinen bir gerçektir; Raporumda
açılanan bilimsel ve teknik hususlar üzerine gidilmesi resmi, yasal ve
sosyal bir sorumluluktur diye düşünmekteyim.NETİCE VE İSTEK:Kurumunuza
sunulan 10.10.2008 tarihli raporun, teşkil edilecek bir “yetkin kurul”
tarafından bütün belge ve ekleriyle incelenmesini; Benim de bu heyete
mutlak surette davet olunarak görüşlerimin alınmasını; Kurul’un ikna
olması halinde derhal “doğalgaz patlamalarından ileri gelen afetlerin
önlenmesi ve Erzincan Ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağından istifade
edilmesi için” ilgili kurum ve yetkili makamlar nezdinde acil bir
“doğalgaz arama” ve “afetlere karşı önlem” faaliyet sürecinin TÜBİTAK
öncülüğünde başlatılmasını arz, teklif ve talep
ederim.SAYGILARIMLA,Hüseyin Hüsnü GÜREL, İnş. Yük. Müh.,
(İTÜ-1953)ADRES: Ahenk Sokak No: 10/11, Çankaya / ANKARAE.mail: hhgurel@hotmail.com,
WEB : http://www.milliservet.blogspot.com/TEL: 0312.418 12 37
Gönderen Yüksek İnşaat Mühendisi, HHGUREL, İTÜ-1953
Mümkün Olduğu Kadar Yayınlanması,
Sahip Çıkılması ve Değerlendirilmesi Ricası iledir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Murat HACIOĞLU |
Murat HACIOĞLU Hayat Hikayesi |
-
AŞK VARSA BEN DE VARIM
-
İnsanoğlu var olduğundan beri aşk ile
iç içedir. Konuşmanın olmadığı ilkçağ dönemlerinde dahi gözlerdeki
ışıltılarla iletişim kurmuş insanoğlu. Tabi o zamanlarda belki sevgi
sözcükleri yoktu. “Seni seviyorum aşkım” diyemiyordu insanoğlu. Evet
belki diliyle bunu belirtemiyordu ancak bakışlarıyla, homurtularıyla
bunu belli etmiyor muydu? Elbette ki bu evrimci bakış açısından
baktığımızda böyle. Diğer yanda nasıl? En büyük aşk Adem ile Havva
arasında değil midir? Kutsal kitaplarda anlatılana bakacak olursak
öyle değil miymiş? Adem Havva’ya olan aşkından yasak elmayı bile
yemiş. Meseleye hangi taraftan bakarsak bakalım, gerek evrimci bakış
açısıyla, gerek ilahi bakış açısıyla bakalım; sonuçta aşk gerçeği ile
karşılaşıyoruz…
-
Peki hiç belgesel izliyor musunuz?
Penguenlerle ilgili belgeselleri dikkatle izlemenizi öneririm. Dişi ve
erkek penguenin aşk için yaptığı fedakârlığı gördüğünüzde ağlamamak
için kendinizi zor tutacağınızdan eminim. Elbette ki ebeveynlik
içgüdüsünün de etkisi vardır, ancak penguenlerin çok sadık hayvanlar
oluşu dikkate değer doğrusu. Dişi penguen yumurtladıktan sonra
yumurtayı erkek penguen alır ve dişisi denizlere açılır. Aylarca
denizlerde kalır. Bu sürede o karda kıyamette erkek penguen yumurtayı
ayaklarının üzerinde vücuduna yakın tutarak korur. Yerinden bile
kımıldamaz. Çünkü kımıldayacak olsa yumurtanın yere düşme ve donma
tehlikesi vardır. Sonra anne geri döner ve nöbeti devralır, baba
denizlere açılır…
-
Kim bilir daha bilmediğimiz ne aşk
mucizeleri vardır doğada… Zaman zaman televizyonlarımızda çeşitli
belgesellerde bunları izlemekteyiz.
-
Ya insanoğlu. Aşkı için göze alanından
tutunuz da dağları delenine kadar bir sürü hikaye dolaşır dillerde.
Çöllerde aşkını arayan Mecnun, dağları delen Ferhat belki abartılı aşk
hikayeleridir, ancak bu bile aşka verilen değeri anlatmaya yeter
zaten…
-
Aşk nedir? diye sorsak, bir sürü cevap
alırız eminim. Ancak temelinde tek bir olgu yatar… O da; bir insanı
kendinden daha çok sevmek, daha çok düşünmek, uğruna her fedakarlığı
yapabilmek, kavuşmak için her şeyi göze almak, ulaşmak için engelleri
aşabilmektir. Düşünmek için saatler, günler yetersiz kalıyorsa,
aklınıza geldiği her anda içinizde kıpırtılar başlıyorsa, uykusuz
gecelerinizde sabahı hayaliyle getirdiyseniz siz aşıksınız. Yapmakta
olduğunuz iş her neyse bir an önce işi bitirip sevdiğinize kavuşma
arzusuyla yanıp tutuşuyorsanız, boğazınızdan lokmalar geçerken onun
elinden yermişçesine huzurluysanız, ölümden döndüğünüz bir anda
gözünüzün önünden hayali geçtiyse aşk sizin de bacanızı sarmış
demektir. Aldığınız her nefeste, attığınız her adımda onun ismini
sayıklar buluyorsanız kendinizi, onunkilerle değiştirdiyseniz
masalarınızdaki resminizi, onun için her şeyden mahrum bıraktıysanız
nefsinizi işte siz de o büyülü dünyaya ayak basmışsınızdır…
-
Aşk varsa ben de varım
diyebiliyorsanız, haydi durmayın, kalkın yerinizden… Aşka dair
yapabileceğiniz her ne varsa erinmeden ve üşenmeden başlayın yapmaya…
Yıllar öncesindeki aşksız hayatınızı düşünün. Ne kadar mutluydunuz? Ne
kadar huzurluydunuz? Şimdi ne kadar mutlu ve huzurlusunuz? Tartın.
Ölçün. Biçin. Ve aşk elinizdeyken kıymetini bilin. İncitmeyin,
kırmayın, üzmeyin, küstürmeyin… Hayalleri suya düşürmeyin. Bir anlık
öfkenize yenik düşürmeyin onu. Bir anlık dalgınlığınıza kurban
vermeyin. Geçici heveslerinizle idam sehpasına itmeyin. Çünkü hayatta
sahip olabileceğiniz en büyük hazinenizdir. Onu saklayın,koruyun.
Kendinizi koruduğunuz kadar…
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
|
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
|
- KÜTÜPHANE; HEM TEFENNİ’DE, HEM ECE’DE OLMALI
-
Doğup büyüdüğüm, manevi borcumun bulunduğu
Burdur ili, Tefenni ilçesi Ece Köyün deki “İsa Kayacan Kütüphanesi”nin
açılışını 01 Kasım 2008 tarihinde gerçekleştirdik. Burdur’un değerli Valisi
Sayın İbrahim Özçimen başta olmak üzere, Burdur merkez ve Tefenni Protokolünün
katılımıyla açılan kütüphane, karar verdiğim 2007 yılının Ekim ayından
başlamak üzere bir yıl için de oluştu ve 7 bin 635 kitap, dergi antoloji,
ansiklopediyle açıldı.
- TEFENNİ’YE DAHA ÇOK YAKIŞIRMIŞ!..
- Tefenni ilçemiz merkezinde, rahmetli dostum Yunus Serttaş’ın
31 Ekim 1975 tarihinde kurduğu ve halen yayınlanan “Tefenni’nin Sesi”
Gazetesinin 03 Aralık 2008 tarih ve 1765 nci sayısında, Halk Eğitim Müdür
Yardımcılığı görevini yürüttüğünü öğrendiğim ve gazetede “Alice’den
Söyleşiler” gerçekleştiren Ali Gül’ün “Oradan, buradan, şuradan” başlığı
altında “çeşitleme” diyebileceğim bir yazısı, yorumlar bütünü yayınlandı.
Kendisiyle de telefonla görüştüm, yorumu üzerinde fikir alışverişimiz oldu.
Ali Gül hemşehrim, Ece Köyü’nde bu kütüphanenin işleyemeyeceğini, yararlı
olamayacağını savunuyor. Önce söz konusu yazının kütüphane bölümünde yer
alanları aşağıya aynen nakletmek istiyorum (Ece Köyü’nün nüfusunun 100 değil
159 olduğu değişikliğini yaparak)
-
Ali Gül’ün görüşleri:
-
“Bu arada geçen ay Tefenni’nin yetiştirdiği
değerli insan, gazeteci ve yazar İsa Kayacan Ağabeyimiz köyüne kütüphane açtı.
İşte ilk duyduğumda kendi kendime yine yanlış yapılıyor diye düşündüm. Yine
Tefenni’de olması gereken bir kütüphanenin 100 nüfuslu bir köyde ne işi var
diye düşündüm. İsa ağabeyimiz öyle uygun görmüş artık yapılacak bir şey yok.
Tefenni’de bu konuyu birkaç kişi ile konuştum. Hemen hemen herkeste benim gibi
düşünüyordu.
-
Açılışa gidemediğim için aslında çok da söz
söyleme şansım yok. Ama gidenlerden ve basından açılış ile ilgili bilgiler
aldım. Çok güzel bir program olmuş. Üst düzey bürokratlar katılmış. Açılış Ece
köylüler ve İsa Ağabey için güzel bir hatıra olarak hatırlanacaktır. Tamam,
köyüme böyle bir kütüphane açmak istedim diyorsan diyeceğim yok. Ama bence
Tefenni’ye bu kütüphane çok daha güzel yakışırdı İsa Ağabey. Neden mi?
- Bir kere Ece Köyü’nde okul yok ve öğrencileri merkeze taşıma sistemi ile
geliyorlar.
- Ece Köyü’nde İlköğretimde ve lise de okuyan öğrenci sayısı 15 ile 20
arasında olsa gerek.
- Bu kütüphanenin her gün açık olacağını düşünemiyorum. Sanırım belli
saatlerde açılacak ki oda öğrencinin ve halkın müsait olduğu zaman olur mu?
Zor diyesim geliyor.
- Bu kütüphane merkezdeki okulların bünyesinde olmasının çok daha faydalı
olacağı da aşikardır.
-
Hatta ilçemizde açılacak olan Meslek Yüksek
Okulu’nun bünyesinde olsaydı çok daha güzel olurdu. Oraya da şöyle güzelce
sizin isminizi yazardık ve kütüphanenin işlerliğini de sağlamış olurduk.
-
Bence Ece Köyü’nde öncelikle öğrencilerin
faydalanabileceği bir internet bağlantısı olan 3 bilgisayar ve çıktı
alabilecekleri bir yazıcı olması çok daha iyi olurdu. Bu bilgisayar odası
çocukların okuldan geldiği zamandan saat 21.00 e kadar açık kalacaktı. Bu
konuda köyün imamı da buradan sorumlu olursa çok daha güzel olurdu. Okumak
için hafta içi servisle, hafta sonu kurslarına ise kimi zaman yaya, kimi zaman
traktörle, kimi zaman diğer araçlarla her gün ilçemize gelen Meltem ASLAN gibi
kızlarımız içinde çok güzel bir eğitim kaynağı olurdu. Kızma İsa Abi sadece
benim düşüncelerim bunlar naçizane.”
-
- TEFENNİ İLÇE HALK KÜTÜPHANESİNE GÖNDERİLENLER
- Kasım 2008 itibariyle, Burdur ağırlıklı olmak üzere ülkemiz
geneline ve yurtdışındaki bazı kuruluşlara bağışladığım kitap ve dergi sayısı
28 bin 895’e ulaştı. Bunların 6 bin 127’si Burdur merkez ve ilçelerindeki
kitaplık ve kütüphanelere Burdur İl Halk Kütüphanesine 5 bin 978 kitap ve
dergi, Tefenni İlçe Halk Kütüphanesine 2 bin 850 kitap ve dergi bağışında
bulundum.
-
Bu bağışlar, Ankara’da Kültür Bakanlığı
Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğüne listeler halinde, detaylı doküman
yapılarak, tutanakla ilgili Genel Müdürlük personeline, Burdur merkez ve
Tefenni’deki kütüphanelere ulaştırılmak üzere evimden alındı, gönderildiler.
-
69 paket kitap ve derginin alındığına ilişkin,
zamanın Genel Müdürü Hasan Duman imzasıyla tarafıma yazılan yazıyla teşekkür
edildi. Tarih 09.01.1997
-
Günlerden bir gün Tefenni’deki ilçe Halk
Kütüphanesine yolum düştü. Bağışladığım kitapların kolilerinin açılmadığını
görüp, akıbetiyle ilgili bilgi alamadım. “Tefenni’de masallaşan kitaplar”
başlığıyla bir yazı yayınladım. 13.06.2002 tarihinde yayınlanan yazımı, Kültür
Bakanlığı Kütüphaneler Genel Müdürlüğüne bir üst yazıyla gönderdim.
- Bu arada anılan yazı Burdur gazetelerinde de yayınlandı. Hatta Burdur
gazetesinin 05.10.2002 tarihli sayısında, “Gazeteci-Yazar İsa Kayacan isyan
ediyor” başlıklı bir başka haber yer aldı.
- O günün Burdur Valisi Kadir Koçdemir imzasıyla bana gelen yazıda, konunun
Tefenni Kaymakamlığına intikal ettirilerek, kitapların akıbeti hakkında bilgi
istendiği bildirildi.
- Sonuçta, kütüphane çalışanları “işimizi artırıyorsunuz” şeklinde düşünmüş
olacaklar ki, oturup 2 bin 850 kitap ve dergiyi, kendi ölçülerine göre
değerlendirmişler “seri noksan, bu konuda yayın var” gibi gerekçelerle 2 bin
850 rakamını 514’e indirmişler ve bana cevap verilmesini sağlamışlardır.
-
- TEFENNİ’YE DE KÜTÜPHANE AÇARIZ
-
Tefenni İlçe Halk Kütüphanesinin, bağışlara
bakışıyla ilgili genel görüntü yukarıda verildi. Şimdi Tefenni’de açılacak
Yüksek Okul için böyle bir kütüphane gerekli olabilir. Tefenni merkezindeki
okulların yararlanması sağlanabilir.. Ama benim manevi borcumun olduğu Ece
Köyü’ne açılan kütüphaneyle ilgili “yanlış olmuştur, orada işlemez” gibi
ifadeleri doğru bulmuyorum.. Gelin oturup konuşalım ve Tefenni’de açılacak
kütüphaneyle ilgili hazırlıklara başlayalım… Bu Kütüphane Belediye bünyesinde
mi olacak? Yoksa İlçe Halk Kütüphanesi içerisinde mi olacak? . Ama İlçe Halk
Kütüphanesinin bağışlara bakışı yukarıda anlatıldı… Yazmak, konuşmak,
eleştirmek kolaydır..Ya sonrası!..
-
- YILIN SÖZLERİ (2):
- 1- Dünyanın neresinde Türk varsa, ellerimizi uzatmalı ve kucaklaşmalıyız,
- 2- Milli davalar, sözle, tek gözle değil; çift gözle, fiiliyat olarak
izlenmeli ve değerlendirilmelidir (İsa Kayacanı
- 3-
Yazılar, kitaplar, yazarın çocukları gibidir. Yaramaz, uslu, akıllı, esmer,
sarışan, güzel, çirkin, tembel, çalışkan, nitelikleri ne olursa olsun,
çocuklarını sever, analar, babalar. Gönüllerinde her çocuğun ayrı, özel bir
yeri vardır. Şiirlerim, yazılarım, benim sevgili çocuklarım ve torunlarım
gibidir (Mustafa Kemal Yılmaz-Ankara)
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir
önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
Sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
MALZEMESİ :
2-3 porsiyon-200 Gram kıyma 1 baş büyük soğan,4 bardak un,1 bardak un
hamur açılırken kullanmak üzere,1 yemek kaşığı tuz,1,5 su bardağı ılık
su,1 kaşık margarin veya yarım çay bardağı sıvı yağ
Her zaman
yapılmayan,yada misafir geldiği zaman hazırlanan bir mantı çeşididir.
Özelliği,hamurunun diğer mantı hamuruna göre biraz daha sert ve kalın
olmasıdır.
Önce mantının
içerisine konacak harç hazırlanır.
Hazırlanışı: 4
bardak una 1 kaşık tuz konularak un,su ile katıca yoğrulur.
Yoğrulan hamur üç
yumak haline getirilir
Her yumak oklava
ile 2 milim kalınlığında açılır.
Hamur çay bardağı
ile yuvarlak olarak kesilir .
İçerisine
kavrulmuş kıyma ve ince doğranmış maydanoz,istenirse kıymanın içine
soğan doğranarak haşlanarak konulur.
Çay bardağı ile
kesilen hamurların içlerine aldığı kadar bu malzeme konulur
6-7 kanat olarak
uçları birleştirilerek bükülür.
Bükülen kısımlar
altı yağlanan tepsiye bükülen taraflar tepsinin altına gelecek şekilde
tek tek dizilir.
Tepsi dolunca
tepsi ateşte döndürülerek kızartılır,
alt tarafı
kızaran kuru mantı ters yüz edilerek üst kısmı da aynı şekilde
kızartılır.
Kızarma işlemi
bitince,tepsiye salçalı ve yağlı su ilave edilerek ateşin üzerinde
tepsi çevrilerek mantı pişirilir.
İsteğe göre bu
işlem su kalmayana kadar pişirilebildiği gibi hafif sulu olarak ta
pişirilebilir.
Pişen mantı
soğumaya bırakılır. Ilık olarak tabakla yada tepsi ile servis yapılır.
Üzerine bol sarımsaklı yoğurt dökülür.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir
önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
Sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
Cuma TÜRKMEN |
Cuma TÜRKMEN Hayat Hikayesi |
DEDE
Yıllardır babama verdiğin bilgi
Bana yetmiyor söyle be dede
İmandandır sana duyulan saygı
İlim dağarcığın yokla be dede
Kara kış gelince gelirdin köye
Keserdin kurbanı toplardın ceme
Tarikat kısmından bakardın dine
Şeriatı başa ekle be dede
Edeple huzurda alan yerini
Sorardın herkese var mı sorunu
Açardın neşeyle Ali yolunu
Yönünü yanlışa çekme be dede
Verirdin vaazı inceden ince
Caferi’yiz derdin söze gelince
Caferilik nedir söyle bilimce
Olaya yüzeysel bakma be dede
Cafer’i Sadığın fıkıh ilimi
Anlata bulayım bende yerimi
Bana çatan münafığın sözünü
Boşa çıkarayım etme be dede
Bacım Fatma’yı çoktan unuttun
Hüseyin kıyamı hani kanıttı
Şu cahil kalışım beni delirtti
Akan suyu zora sokma be dede
Alevilikten kültür diyen oluyor
Ateist olanlar yerin alıyor
TÜRKMENOĞLU kaos düzen sürüyor
Sahtekarlara fırsat koma be dede |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir
önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
Metin DEMİRCİ |
Metin DEMİRCİ Hayat Hikayesi
|
ÇİÇEK HARBİ
Birinci çiçek harbindi
Bağrında eriyecek kurşun yüreğin
Seni bir karanfil vuracak
Aşkın güle döndüğü yerde
Taşlar olacak,tanklar olacak
Çocuklar Ebabil olacak
Ve senin kalbinden telaşın olacak.
Aşkın güle döndüğü yerde
Hey gidi çorak ülke hey…
Dağları rahmetten ırak ülke hey !
Senin de bir baharın olacak
Aşkın güle döndüğü zaman.
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
119 SAYI 25 Aralık 2008 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız! |