- ARTIK DEVLET OLMAK GEREK
-
Bu makalenin ana esin kaynağı, “İnsan hakları,
adalet, hukuk, ilim-irfan ‘doğrusal yönde’ Bilinç Üstadı” ülkemizin tek
“Bilinçolog” u; Kendisini, “Davutpaşa, Bağcılar, Konya, Ankara ve daha nice
elim faciaların sorumlusu, “toplumsal sorumluluk ve yönetimi denetleme
bilinci”” çılgını “Milli Kahraman Galip Baran”dır.
-
O, dayandığı ilkeler, sahip olduğu yüksek
onur-erdem, bilgelik, olgunluk ve kemâl mertebesi, ve bütün insanlığa örnek
yaşam biçimi ile tıpkı Mevlâna, Taptuk Erenler, Yunus Emre, Hacı Bayram-ı
Veli, Phidaias, Archimedes ve Diyojen gibi dünyaya meydan okuyor.(1)
-
O, “Yurdunu ve milletini özünden; Türkiye ve
Türk milletini herkesten, dünyayı ise, bütün dünyalılardan daha çok seven” bir
insan. Bu, öyle bir sevgi ve sorumluluk duygusu ki;
-
lkemiz ve dünyanın bütün sorunlarından
“kendini sorumlu” tutacak kadar !.
-
Evet, bende öyle sanıyorum.
-
Türkiye ve dünyada yaşanan tüm sorunların,
bilinçsizce katlanılan, çekilen acılar ve ıstırapların sorumlusu elbette
“Galip Baran” değil ama; Sorumlu makam ve mevkilerde olduğu halde, en azından
O’nun kadar sorumluluk, sevgi, saygı ve insanlık davasına bağlılık
duymayanlarındır. Başta, bizzat kendi varlığı-vücudu ve yakın çevresi olmak
üzere, yapılan yanlışların, olumsuzluklar ve aykırı uygulamaların
farkında-bilincinde olmayanlarındır.
-
O, Kızılay da izmarit toplar, trafik
ışıklarında yayaları nezaketle yönlendirir ve başta Ankara, İstanbul, İzmir ve
Muğla olmak üzere ülkenin dört bir yanında; İyi insan iyi vatandaş;
Bencilliğin yarattığı sorunsalın çözümü Sencillik; Türk’üm
doğruyum-çalışkanım; Yasalara saygı; Devleti düzenleme ve yönetimi denetleme;
Yolsuzlukla mücadele.. gibi, özgün “bilinç” eylemleri yaparken insanlar O’na;
“Keşke herkes senin gibi olsa”, “İşte şu senin yaptığın tam bir ibadettir”
biçiminde özen, taktir memnuniyet ve şükran ifade eden sözler söylerler.
-
İnsanlar O’nu seviyor, sayıyor, saygı duyuyor
ve örnek alıyorlar.
-
Amma! Muğla’dan bağımsız Milletvekili adayı
olduğunda oy vermiyorlar.
-
Çünkü, çok sağlam dayanakları ve taviz
vermeyen yüksek bir karakteri var.
-
Mevcut Politik-ACI’ları sorumsuz buluyor ve
tasvip etmiyor.
-
Tıpkı, Astronom Phidias'ın oğlu Archimedes’in
"Bana yeterince uzun bir kaldıraç ve sağlam bir dayanak noktası verin, dünyayı
yerinden oynatayım" diyerek kaldıraç kanununu bulduğu gibi, (2) O’da adalet ve
hakikati (gerçeği) “en sağlam dayanak” olarak kabul ve ilan eden, önemli ve
lâkin hiç kimse değerini bilmese de “aslında çok değerli” bir bilim adamı.
-
“Devlet de, hükümet de çok sağlam dayanaklar
üzerine oturmalı” diyor.
-
Galip Baran’ın tek başına, Turgutreis
belediyesi, Muğla Valiliği, Ankara hükümeti, Meclis ve Cumhurbaşkanlığı dahil
bütün dünyaya meydan okuyabilmesinin nedeni: Sadece ve yalnızca dürüstlüğü,
Atatürk’ün telâffuz ettiği anlamda radikal (objektif bilim, norm, kriter ve
evrensel standartlar) bağlamında sağlam ve mükemmel karaktere müstenit
dayanakları.
-
Devlete önerdiği sağlam dayanaklar ise:
Demokrasi, Adalet, Hukuk ve saydamlık.
-
Yani; “Hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici
ilim ve fen’dir.” Bunlar nedir? Adalet-hukuk, ilim-fen ve demokrasi. Zira,
Demokrasi olmazsa bilim, özgür bilimin olmadığı yerde ise hak yoktur. Dikkat
edin!.Kanun veya kutsal devlet değil!. Neden “kanun” değil ? Çünkü, esas olan
millet-halk ve kutsal insandır. Bu anlamda, devlet olmanın, milli birlik
(insicam-imtizaç) beraberlik ve bütünlüğün esası insan hakları, insan sevgisi,
insan için var olma bilinci, eşitlik (yalnızca kanun önünde değil, hayatın her
alanında); Hak, Halk, Adalet ve Hukuktur. Milli Şâir Mehmet Âkif Ersoy’un
dediği gibi yani: “Hakkıdır Hakka Tapan Milletimin İstiklâl” Hükümet ise;
Adaletle hüküm ve hikmet işidir. Hüküm-hikmet sahipleri; Cumhurbaşkanı,
Başbakan, Bakanlar, milletvekilleri gibi seçilmişler ve bilumum atanmışlar (bu
nedenle) milletin emrinde ve hizmetinde olduklarının idraki (bilinci)
dahilinde hareket, tasarruf ve halktan aldıkları yetki muvacehesinde; “Devlet
idaresinde millet iradesini hakim kılma” umdesine sadık kalmak zorundadırlar.
Zira: “Hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir”
-
ŞU HALE NAZARAN: İstanbul’da yaşanan patlama
faciası, Diyarbakır, Ankara ve yurdun çeşitli yörelerinde anarşi,
terör-tedhiş, gasp-irtikap, kundakçılık, sabotaj, tehdit sürüp gider;
Memleket, suç ve suçlu için cennet, çıkar örgütleri için çiftlik; “iyi insan,
namuslu-dürüst vatandaş için” adeta cehennem;
Yalan-talan-rüşvet-iltimas-kaçakçılık-kayıt ve kapsam dışı ‘önlenemez’ kronik
bir hastalıktır. Sözde serbest piyasada pahalılık-fahiş fiyat, soygun-vurgun
revaçta. Haksız rekabet atakta; Kamu yararı esaslı namuslu-dürüst,
ilkeli-onurlu ve sorumlu piyasa dumura uğramış. Buna rağmen hakim siyaset en
kritik zamanda kalkıp türban politikasına soyunup; “sadece üniversitelerde
serbest” kalacak biçimde abesle iştigal ediyor.
-
Manâ, muhteva, amaç ve kapsam olarak yukarıda
tanımlanan bu teşebbüs objektif olmaktan uzaktır. Geçerli ilkeler bazında
insan hakları kriterleri, evrensel standartlar, adalet, ahlâk ve hukuk
normlarına aykırıdır. Subjektiftir. Umur-u devlette “suç teşkil eden fiiller
hariç” ferdi serbestlik umumi; Söz söyleme (düşünce ve fikir) hürriyeti esas,
kılık-kıyafetle uğraşmaksa irticadır. İnfialdir. Affedilmez bir hata,
onursuzluk ve sorumsuzluktur.
-
Şu halde; Artık, bütünüyle millet, kurumlar ve
sektörler, tüm okullar ve üniversiteler üzerinde, eşitlik adalet, hak-hukuk ve
faziletle hakim ‘hikmetli devlet’ olma zamanı gelmiştir.
-
Devlet demek: Adalet, eşitlik, hakkaniyet,
hükümde hukuk ve hikmet demektir. (3) Hikmet: Adaletli ve faziletli yönetim
anlamına gelir. Yönetim, etkinlik alanı büyük, spekülâtif ve sansasyonel
unsurlara bakmadan gereğini yapmak ve TSK tarafından da, çekincesiz kabul,
taktir ve tasvip edilen “başörtüsü” toplumun bütün kesim ve kurumlarında
serbest bırakılarak, bundan böyle “arz-talep” kanunları dahilinde kendi
mecrasına terk edilmelidir.
-
Umur-u devlet ve Galip Baran emsal sorumluluk
bunu gerektirir.
-
Bakınız, size çok önemli iki belge sunacağım:
- TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN, “MİLLİ SİYASET BELGESİ VE GELENEĞİ”
- (ESASA DAİR MÜSTENİDAT / DAYANAKLAR)
-
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “BİZ” lâfzıyla
bilinen, “Kuvâ-i Milliye Ruhu ile mündemiç efsane isimler” ve “Destan
Kahramanları” olarak anılıp, tarihe mâlolan kurucu ve kurtarıcıları; Mustafa
Kemal Atatürk, Mahmut Celâl Bayar, Rauf Orbay, Fevzi Çakmak, Kâzım Karabekir,
Salih Omurtak, Ali Fuat Cebesoy, Ali Fuat Başgil, Refet Bele ve İsmet İnönü’
(!) dür. Vatan-millet-bayrak-insan-toprak sevgisi, Adalet, hukuk ve fazilet
timsali olan bu müstesna zat’lar; Canları ve kanları pahasına kurdukları
devletin, ulusal değerler, evrensel norm ve kriterler muvacehesinde “milli
siyaset belgesinin esas, usul, kapsam ve çerçevesini belirleyen” belgeyi
vazetmişler. Bu belgeyi “manevi vasiyet, emanet ve gelenek” anlamında
formatlayıp, başta “Türk Gençliği” olmak üzere; Türkiye’yi muasır medeniyet
seviyesinin üstüne ve daha ilerisine taşıyacak “ilkeli, onurlu, sorumlu,
namuslu-dürüst ve demokrat” insanlar ve gelecek nesillerin uygulama ve
korumasına “Atatürk’ün manevi şahsında ebed-müddet kaim bir vasiyet” olarak
havale etmişlerdir.
-
Buna göre; “Yürürlükte olması-kalması ve
uygulanması gereken” maddi-manevi-ilmi vasiyetin, geleneğin esası ve nokta-i
istinadı, Milli siyaset belgesinden calip-i dikkat pasajlar:
-
MİLLİ SİYASET; Türk Devleti için vuzuh
(açıklıkla) ve kabiliyeti tatbikiye görülen (uygulama imkânı olan) mesleki
siyasi Milli Siyasettir : “Milletimizin, kavi, (sağlam-emin) mesut ve müstekar
(istikrarlı-kararlı-sabit ve sakin/meskün) yaşıyabilmesi için, devletin
tamamen milli bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin, teşkilâtı dahiliyemize
tamamen mutabık ve müstenit olması (dayanması) lâzımdır. Milli siyaset dediğim
zaman, kastettiğim manâ ve medlûl, (delâlet-işaret edilen, gösterilen) şudur :
Hududu milliyemiz dahilinde, her şeyden evvel kendi kuvvetlerimize müsteniden
muhafazai mevcudiyet ederek millet ve memleketin hakiki saadet ve umranına
çalışmak. Alelıtlak (umumiyetle, mutlaka, bir suretle kayıtlı olmayarak, min-gayri
tahsis) türlü emeller peşinde milleti işgal ve ızrar etmemek... Medeni
cihandan, medeni ve insani muameleye ve mütekabil dostluğa intizar etmektir.”
(4)
-
DİKKAT EDİN : Belgede, “Milletimizin, kavi,
(sağlam-emin) mesut ve müstekar (istikrarlı, kararlı, sabit ve sakin/meskün)
yaşayabilmesi (refahın adaletle tabana yayılması) için, devletin tamamen milli
bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin, teşkilâtı dahiliyemize bütünüyle
mutabık ve müstenit (uyumlu) olması (dayanması) lâzımdır.” Diyor. Tüm yönetim
unsurları ile devlet ve hükümetin buna dikkat etmesi ve icabını yerine
getirmesi gerek. Zira,devlet belli bir kesim,grup veya zümrenin değil bütün
halkın-milletin devletidir.”
-
Denilmekle; “Milli Siyaset” sadece ve yalnızca
dışa karşı hürriyet, hakimiyet ve istiklâl olarak değil, aynı zamanda hiçbir
ayrım gözetmeden bütün yurttaşları eşit görmek, bir tutmak, hizmet ve muamelât
ile elem-keder ve kıvanç paylaşmada, sorumluluk ve yükümlülük bağlamında
“aynı-farksız ve eşit” tutmak anlamına gelir. Esas olarak suç işlemek yasak;
Ve fakat suç teşkil etmeyen fiil ve tasarruflarda halk özgürce hareket etmek
hakkına sahiptir.
-
KALDI Kİ ! TCK’da açıkça tanımlanmış, İnkılâp
Kanunlarında vâzedilmiş hüküm ve yönetmeliklerde yer almış “gayri ahlâki”
edinim, giyim-kuşam, fiil ve tasarruflar ile lokal toplumsal tepki ve
refleksler dikkate alındığında; Alenen tahrik ve suça teşvik mahiyeti arz eden
açıklığa nazaran, kapanmak ve örtünmekte ne gibi bir menfi unsur
görülmektedir.
-
Buna verilen cevap genellikle lâiklik ve
(sözde) cumhuriyetin kazanımları olmakla; Zaten, cumhuriyet, lâiklik ve
demokrasi İslâm’ın kendi iç yapısı, önerdiği yönetim biçimi ve yaşam tarzında
mevcuttur. Batı bu öğeleri İslâm’dan mütevaris olarak almıştır. Dahası İslâm,
insan hakları, hayvan hakları, doğal denge ve çevrenin korunmasında en önemli
fenomendir.
-
Gelelim devletin ve devlet (halk) adına hüküm
ferma olan hükümetin görevine:
-
DAHİLİ SİYASET; Hükümetler (devlet) bütün
vatandaşlara eşit mesafede olmak ve adil davranmak zorunda ve durumundadır.
(29.Nisan.1928’de hükümet bütçesi üzerinde yaptığı konuşma)
-
Bizim takip ettiğimiz siyaseti, dahili ve
harici safhasında vuzuh ve istikametle ifade edebiliriz. Dahili siyasette
vuzuh (açıklık-şeffaflık) ve istikamet: Cumhuriyet kanunlarını bilâ fark ve
bilâ imtiyaz herkese tatbik etmekte dikkat ve hassasiyet gösteren bir
siyasettir.
-
Demokrasinin bu tarzda tezahürü elbette kuvvet
ve kudretle tecelli eder.
-
Biz bu memlekette hayırlı ve semereli olarak
yapılacak bütün işler için ilk şart ve azimet (çıkış) noktası evvel emirde
vatandaşların huzurunu ve cemiyetin nizamını salim ve müstakim (sağlam ve
doğru) bir dahili siyasette bizatihi müteharrik (kendiliğinden hareket
edebilen) hâkimler eline mevdu (teslim eden) bir usul ile kabil-i tahakkuk
görüyoruz.
-
Bu memleketin yüz seneden beri tarihi gösterir
ki; Hayırlı ve iyi ıslahat yapmak için memleketin şeraitinin, vesaitinin
müsait ve mütehammil (uygun ve dayanıklı) olduğu azami hasılayı idrak etmekte
tereddüt ne kadar muzır (zararlı) ise, geniş ve kayıtsız şeraiti memleketin
ortasına sererek anarşiyi tesci etmek (desteklemek), onun kadar muzır, onun
kadar kısırdır. Memleketin hayır ve nef’i (faydası) için şeraitinin ve
vesaitinin müsait ve mütehammil olduğu azami hasılayı isteyecek ve alacak
kadar idrak ve cesaret, sonra bütün icraatı memleketin demokrasi yolunda her
gün bir hatve (adım) daha ilerlemesini temin edecek dikkat, hassasiyet ve
kudret; İşte bizim anlayışımız dahili siyasette budur.(İsmet İnönü, İsmet
İnönü’nün TBMM Konuşmaları, 1920-1973 Birinci Cilt, 1920-1938 s.285) (5)
-
NETİCE OLARAK: 1923-1938 Atatürk döneminde
askerde imam sınıfı vardı.
- Milli müfredat gereği bütün okullarda Kur’an-ı Kerim dersi verilir, askeri
lise ve harp akademilerinin mezuniyet törenlerinde dualarla yemin edilir,
askeri okulların tamamında resmen beş vakit namaz kılınırdı. İnkılâp Kanunları
çerçevesinde bazı (aykırı ve çarpıcı) kılık ve kıyafetler yasaklandı. Lâkin,
Türk ve Müslüman kadının ‘Anadolu Anası’nın’ baş örtüsüne ilişilmedi.
Milliyet, etnik kök, meslek ve meşrep ifade eden kıyafetler dışında asla
halkın kılık ve kıyafetine karışılmadı. Sorun oldu mu ? Hayır. Bilâkis,
toplumsal barış pekiştirildi.
-
1940-1950 arasında camiler kapatıldı, Kur’an-ı
Kerim okumak, almak-bulundurmak, öğrenmek ve öğretmek yasaklandı. Asker yemini
değiştirildi ve imam sınıfı kaldırıldı. Milli, manevi, ilmi, sosyal ve
kültürel değerler baskı altına alındı. Ezan dahil din işlerine, halkın gelenek
ve törelerine müdahil olundu. Baskı, zulüm ve diktatörlük estirildi. Atatürk
ilkeleri ve Türk İnkılâbı hafızalardan kazınmak-silinmek istendi. Rus diktatör
Stalin’in bile asla cesaret edemediği “para ve pullardan Atatürk resmini
kaldırmak” dahil olmak üzere “halka rağmen halkı yönetme” adına bin türlü
kepazelik yapıldı. Amaç: Prototip insan ve standart vatandaş yaratmaktı.
Başarılı oldu mu ? Kesinlikle HAYIR !.. Bu despotluk, mezalim ve işkence,
başta kalkınma ve gelişme olmak üzere, halka ve devlete bir yarar sağladı mı ?
HAYIR... HAYIR !.
-
Peki “sorun” oldu mu? Elbette, mem de çok.
-
1950-1960 döneminde Atatürk ve dünyanın en
insani rejimi “Kemalizm’e tepki olarak yapılan karşı devrime mukabil”, tekrar
milli ve manevi değerleri ihya eden BEYAZ İHTİLÂL kötü mü oldu? HAYIR.
Bilâkis, demokrasinin cumhuriyetle bütünleşmesi, halkın devletle barışmasına
ve buluşmasına neden oldu. On yılda 100 yıla denk kalkınma ve gelişme
sağlandı. Türkiye, çağdaş, ileri, modern dünya devletleri arasında hak ettiği
yeri aldı. Üstelik adalet ve hakkaniyetle.Üretimle-yatırımla. Evrensel
politikalar izlemekle. Halkla omuz omuza güç ve inanç birliği içinde
çalışmakla açlık, yokluk, yoksulluk ve cehalet aşıldı. Refah tabana yayıldı.
Demokrasi kurumlaştı. Türkiye, 1938’lerden sonra bir kanun devletine
dönüştürülmüş iken, tekrar demokratik, lâik bir hukuk devleti oldu. Yani,
FEVKALÂDE. MÜKEMMEL.
-
1960 ne yaptı ? Milli devleti ve Atatürk
Anayasasını ortadan kaldırdı. Kemalizm’in tasfiyesini kalınan yerden tekrar
başlamak suretiyle sürdürdü. Toplumsal barış bozuldu. İç ve dış güvenlik,
ekonomi ve siyaset yozlaşma sürecine girdi. Siyaset kurumları tahribata
uğradı.
-
Cumhuriyete ara verildi. Demokrasi, onarılması
mümkün olamayacak büyüklükte darbe aldı.
-
Gerçek anlamda lâiklik, Cumhuriyet ve
demokrasinin dengeleri sarsıldı.
-
Doğal dengeler (stabilizatörler) tahrip ve
tarumar edildi.
-
Ekonomi dar boğaza girdi, tarihin en büyük
kriz, bunalım ve buhranları yaşandı.
-
Anarşi, terör ve tedhiş yoktu. Geldi.
-
Pahalılık, açlık, yokluk, yoksulluk ve
adaletsizlik yoktu. Oldu.
-
DEVLET RAYINDAN “İSTİNADINDAN” ÇIKTI
-
İstiklâl savaşı gazileri hunharca asıldı.
Milletin yarısından fazlası fesat, ifsat, nifak ve iftiralara maruz
bırakılarak tahrik, hakaret, baskı ve zulme uğratıldı. Umur-u devlet, nizam-ı
hükümet ve adalet kalmadı. 27 Mayıs milletin ve ülkenin üzerine adeta bir
kâbus gibi çöktü.
-
Hani yukarda, birinci bölümde Galip Baran ile
bir başka örnek daha vermiştik:
-
“O, dayandığı ilkeler, sahip olduğu yüksek
onur-erdem, bilgelik, olgunluk ve kemâl mertebesi, ve bütün insanlığa örnek
yaşam biçimi ile tıpkı Mevlâna, Taptuk Erenler, Yunus Emre, Hacı Bayram-ı
Veli, Phidaias, Archimedes ve Diyojen gibi dünyaya meydan okuyor.(1)”
-
Demek ki; Devlet ve hükümetin ilkelerini
gözden geçirmesi zamanı gelmiştir. Sarsılan sağduyu hakimiyeti “Atatürk dönemi
gibi” tekrar sağlanmalı; Azınlığın çoğunluğa tahakküm zihniyeti kökünden
kazınıp atılmalıdır. Zira, esas olan millettir. Millet devlettir ve devlet
millet için vardır. Atanmış veya seçilmiş “herkes” milletin emrinde ve
hizmetindedir.
-
Bu gerçeğin iyice bilinme ve fiilen yaşama
geçirme zamanı gelmiştir.
-
Mesele aynı zamanda “kurumsal taassup, mesleki
şovenizm, bürokratik oligarşi, dış baskı ve çıkar örgütleri odaklı iç güdümü
tasfiye etmektir. Her ne kadar kuvvetler ayrılığı esas olsa bile “devlette
tevhid-birlik” mutlaktır. Birliğin istinadı: Adalet ahlâkı ve hukuk olmalıdır.
-
“O, Kızılayda izmarit toplar, trafik
ışıklarında yayaları nezaketle yönlendirir ve başta Ankara, İstanbul, İzmir ve
Muğla olmak üzere ülkenin dört bir yanında; İyi insan iyi vatandaş;
Bencilliğin yarattığı sorunsalın çözümü Sencillik; Türk’üm
doğruyum-çalışkanım; Yasalara saygı; Devleti düzenleme ve yönetimi denetleme;
Yolsuzlukla mücadele.. gibi, özgün “bilinç” eylemleri yaparken insanlar O’na;
“Keşke herkes senin gibi olsa”, “İşte şu senin yaptığın tam bir ibadettir”
biçiminde özen, taktir memnuniyet ve şükran ifade eden sözler söylerler...”
-
Milletin hizmetkârları adaletsiz ve hukuksuz,
fuzuli ‘türban-örtü işi ile uğraşmaktan; Halkın kılık kıyafeti ile gündemi
saptırıp beyinleri bulandırmaktansa; Üretim ve yatırımı arttırmaya, iç ve dış
borcu tasfiye etmeye, EMEKLİNİN HAKKINI YEMEMEYE, bütün maaş, ücret ve
gelirlerde eşitlik, hakkaniyet ve adaleti sağlamaya ve refahı tabana yaymaya
gayret etmelidirler. Şu an için, bizatihi iktidar bir sorundur ve çözüm
üretmek yerine sorunsalı yoğunlaştırmakta, doğal dengeleri sarsmakta ve “insan
odaklı olmayan” tedbir, tasarruf ve “vatandaş haklarına aykırı” uygulamaları
ile doğal dengeleri bozmaktadır.
-
OYSA; Her ne şekilde teşekkül etmiş olursa
olsun, TBMM ve Milletvekilleri Türk halkının huzur, barış, karşılıklı anlayış,
güven-emniyet, tolerans ve demokratik-lâik hukuk devleti bağlamında ve “MUTLAK
EŞİTLİK” çerçevesinde sağlamak ve sürdürmek zorunda ve durumundadırlar. Bu
nedenle: “İnsanlar O’nu seviyor, sayıyor, saygı duyuyor ve örnek alıyorlar.
Amma ! Muğla’dan bağımsız Milletvekili adayı olduğunda oy vermiyorlar.Çünkü,
çok sağlam dayanakları var. Mevcut Politik-ACI’ları tasvip etmiyor.Tıpkı,
Astronom Phidias'ın oğlu Archimedes’in "Bana yeterince uzun bir kaldıraç ve
sağlam bir dayanak noktası verin, dünyayı yerinden oynatayım" diyerek kaldıraç
kanununu bulduğu gibi, (2) O’da adalet ve hakikati (gerçeği) “en sağlam
dayanak” olarak ilan eden çok önemli ve hiç kimse değerini bilmese de “aslında
çok değerli” bir bilim adamı.
-
Galip Baran’ın tek başına, Turgutreis
belediyesi, Muğla Valiliği, Ankara hükümeti,
-
Meclis ve Cumhurbaşkanlığı dahil bütün dünyaya
meydan okuyabilmesinin nedeni: Sadece ve yalnızca dürüstlüğü, Atatürk’ün
telâffuz ettiği anlamda radikal (objektif bilim, norm, kriter ve evrensel
standartlar) bağlamında sağlam ve mükemmel karaktere müstenit dayanakları.
-
Yani; “Hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici
ilim ve fen’dir.” Bunlar nedir? Adalet-hukuk, ilim-fen ve demokrasi. Zira,
Demokrasi olmazsa bilim, özgür bilimin olmadığı yerde ise hak yoktur. Dikkat
edin!.Kanun veya kutsal devlet değil!. Neden “kanun” değil ? Çünkü, esas olan
millet-halk ve kutsal insandır. Bu anlamda, devlet olmanın, milli birlik
(insicam-imtizaç) beraberlik ve bütünlüğün esası insan hakları, insan sevgisi,
insan için var olma bilinci, eşitlik (yalnızca kanun önünde değil, hayatın her
alanında); Hak, Halk, Adalet ve Hukuktur. Milli Şâir merhum Mehmet Âkif
Ersoy’un dediği gibi: “Hakkıdır Hak’a Tapan Milletimin İstiklâl”
-
Hükümet; Adaletle hüküm ve hikmet işidir.
Hüküm-hikmet sahipleri; Cumhurbaşkanı,
-
Başbakan, Bakanlar, milletvekilleri gibi
seçilmişler ve bilumum atanmışlar (bu nedenle) milletin emrinde ve hizmetinde
olduklarının idraki (bilinci) dahilinde hareket, tasarruf ve halktan aldıkları
yetki muvacehesinde; “Devlet idaresinde millet iradesini hakim kılma” umdesine
sadık kalmak zorundadırlar. Zira: “Hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir”
-
Ancak, bazı gerçeklerin iyi anlaşılması,
beyinlere kazınması ve “BİLİNÇ” toplumsal şuur oluşturulması; ARTIK, devletin
de hakkıyla ve lâyıkıyla devlet olması gerek !..
-
Dahası: Devletin de, yukarda sayılan emsaller
gibi “adalet ahlâkı, eşitlik ve hukuk” temeline dayanması; En sağlam dayanak
olan bu istinatla kalkınma ve gelişmede şahlanması, muasır medeniyet
seviyesini aşmak için “yurttaşlar arasında asla bir ayrıma gitmeden” olağan
üstü bir performansla hak yolunda-millet hizmetinde çalışması şarttır. Bu
açıdan bakıldığında, şu an yaratılan sanal gündem ve kuru gürültü boş ve
anlamsız bir teşebbüsten ibarettir. Harcanan imkân, kaynak, enerji ve mesaiye
yazıktır. Bu ve benzer konuları sorun olmaktan çıkartmış ileri ve modern
dünyaya karşı ise ayıptır.
-
Gerçek o ki, devlet din alanına karışamaz.
Dinin de siyasete alet edilmesine asla ve kesinlikle müdahil olamaz. Elbette,
İnkılâp Kanunları tanımlanan ve öngörülenler dışında halk istediği biçimde
kılık-kıyafet edinmekte ve kamu kurum ve kuruluşları ile her türlü okul ve
öğrenim kurumu dahil giyinmekte serbest olmalıdır. Bunun, sadece ve yalnızca
yüksek öğrenim “üniversiteler” ile sınırlanması telâfisi kabil olamayacak
kadar büyük bir hatadır.
-
Eğer tasarı düşünüldüğü biçimde yasalaşır ve
anayasaya girerse çok büyük toplumsal travmalara neden olacağı kesindir. Söze
Galip Baran la başladık yine O’nunla bitirelim:
-
Yurdunu ve milletini özünden çok seven
“ÖĞRENCİ’nin ANDI”
-
Ben; Bundan böyle; (a) Yaşıtlarıma: Çevreyi
kirletmemelerini/aşırı tüketmemelerini /trafik kurallarını çiğnememelerini /
milli servete zarar vermemelerini/ toplum sağlığına aykırı davranış ve
alışkanlıklar edinmemelerini, yani KIRMIZIDA DURMALARINI ve geçmeğe kalkışan
yaşıtlarını, “SOSYAL YAPTIRIM” olarak bilinen yöntemle uyarmalarını,
uyardıklarına, kendilerinin de başka yaşıtlarını aynı yöntemle uyarmalarını
önermelerini önereceğime VE; (b) (yakınım olan) Büyüklerime, ayrıca: Vergi
kaçırmamalarını/rüşvet vermemelerini-almamalarını/imar yasasına aykırı işler
yapmamalarını / iş ahlakının korunması için çaba göstermelerini/her şeyi
devletten bekleme alışkanlığından vazgeçmelerini, yani KIRMIZIDA DURMALARINI
ve geçmeğe kalkışanları “SOSYAL YAPTIRIM” olarak bilinen yöntemle
uyarmalarını, uyardıklarına başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını
önermelerini, önereceğime “SÖZ VERİYORUM”
-
KIRMIZIDA DURMAK: “İnsan ve insan haklarına
saygı”yı ve “her türlü yanlış, iş, davranış ve haksızlıktan kaçınma”yı öngören
bir kavramdır.
-
SOSYAL YAPTIRIM : “Kırmızıda geçeni; anında,
yüzüne karşı, utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmak”tır.
(7) (BİTTİ)
- 1) www.galipbaran.blogspot.com
- 2) http://www.mcs.drexel.edu/...archimedes/contents.html
- 3) www.mustafanevruzsinaci.blogspot.com
- 4) (Atatürk, Büyük Nutuk 1919-1923) “Türk Milleti’nin davası yüksek ve
medeni bir milletin asilâne ideal davasıdır, İsmet İnönü” (Prof. Dr. Melzig,
der., İsmet İnönü: Millet ve İnsaniyet – s: 52)
- 5) MİLLİ SİYASET BELGESİ : Devlet ve Milli Hükümetlerin, ülkenin bütün
kurum, kuruluş ve unsurları ile iç ve dış politikayı şamil olarak uygulamak ve
uymak zorunda oldukları; Esas, Usul ve Çerçevesini belirleyen ilkeleri teşkil
eden belgeye Milli Siyaset Belgesi denir.) (Devletin üzerinde yükseldiği temel
ilke, öz değer, kavram ve kurumlar)
- 6) Galip Baran (Türkiye’nin Kurtuluş Projesi)7) Galip BARAN: Bilinçolog;
HABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencillik ve Yolsuzlukları Önleme Kozaları
Kolaylaştırıcısı, (0252)3823477/0535. 844 84 76 e-Mail: galipbaran@ttmail.com
WEB: www.turkcelil.com, www.galipbaran.blogspot.com
-
http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com.tr
|