YIL 10   SAYI 115   25 Eylül 2008

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1

 

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

 

Mahmut Selim GÜRSEL KERİM ÖZBEKLER
Ali EMİROĞLU BİZİM GÖĞÜS HASTANEMİZ
Sakin KARAKAŞ KADIN SIĞINMA EVİNİZ VAR MI
Mahmut Selim GÜRSEL YOL VERDİ KIRKDİLİM
Müslüm TUNABOYLU BİR PAZAR GEZİNTİSİ
Salim SAVCI MEHMETÇİK
Mustafa Nevruz SINACI Türban (Yahut) Başörtüsü TBMM'de
İsa KAYACAN ŞEMSETTİN KÜZECİ'NİN “IRAK BASIN TARİHİ” KİTAPLAŞTIRILIYOR
Selma GÜRSEL POĞAÇA
Halil KAYMAK BAŞA GİT EY YÜCE ATAM
 
 
 
   
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 01

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi
 KERİM ÖZBEKLER
Kerim Özbekler. Internet’ten tanıştığım ve sanal da olsa arkadaş olduğum zatlardan birisi.
            Kendisi edebiyat ve coğrafya ile yakından ilgilenmiş ve bu sayede birçok kitap sahibi olmuş nadir bir kişi.
            Kendi çabaları ve kendi girişimleri ile pek çok kültürel etkinliklerde bulunmuş ve adeta bir günlük ve gelen bilgileri paylaşmak için çırpınmış birisini sizlere tanıtmaktan onur duyuyorum.
Aşağıda hayat hikâyesini bulacağınız Kerim ÖZBEKLER’İN birçok ta Internet sayfaları bulunmaktadır.
01.11.1951 tarihinde Nazilli'de dünyaya geldi.
1957 tarihinde Turan İlkokulunda okula başladı.
1962 tarihinde Nazilli Cumhuriyet İlkokulundan mezun oldu
1967 tarihinde İHA-HHA-AA-THA muhabirliğine başladı
1967 tarihinde Ortaokul'dan ayrılarak çalışma hayatına atıldı.
1967 tarihinde Nazilli'ye bağlı İsabeyli kasabası'nın futbol takımı “İsabeyli Gençlik Spor Kulübü”nün lisanslı futbolcusu oldu.
01.03 1972 tarihinde askerlik görevini yapmak üzere Sivas'a gitti.
15.04.1974 tarihinde Sümerbank Bez Fabrikası'na işçi olarak girdi.
05.11.1974 tarihinde Nazilli'de “Ticaret Ajansı” ismi ile bir ticarethane kurdu, Nazilli Ticaret Odası ve Bağ-kur'a üye oldu. Ticarethane veresiye mal satmaktan bir yıl sonra iflas etti.
05.11.1974 tarihinde “YALNIZLIKLAR BENİMDİR” ismini verdiği 16 sayfalık ilk şiir kitabını çıkardı. Kitaplardan 100-150 tanesi satıldı, gerisi elinde kaldı.
01.11.1975 tarihinde “Anadolu Basın” isimli aylık bir dergi yayınlamaya başladı, 1 ay uğraşıp derginin 75 tanesini satmaya muvaffak oldu. 1 dergilik sermayesi olduğu için derginin 2.sayısını çıkaramadı.
1975 tarihinde “MUHABİRLİK” isimli 2.kitabını yayınladı. Bu kitap basın piyasasında isim yapmasına neden oldu ve birçok gazete'nin muhabiri oldu. Son Havadis Gazetesi, Milliyet Gazetesi, İstanbul Gazetesi vb. gibi.
02.10.1975 tarihinde Aydın'ın Yenipazar ilçesinde “EFE” isimli gazeteyi yayınlamaya başladı.
1975 tarihinde işporta tezgahında kartpostal satmaya başladı.
09.08.1976' tarihinde merkezi Karabük'te olan “Anadolu Gazeteciler Derneği” Ege Bölgesi Başkanlığına getirildi.
1976 tarihinde “ŞAİRLER VE ŞİİRLERİ” antolojisi ,“NAZİLLİ”, “SANAT ALBÜMÜ” isimli kitaplarını yayınladı.
1976 tarihinde “VARAN BİR” bir isimli kitabı yayınladı.
11.12.1977'de Nazilli Belediye Başkanlığı için bağımsız aday oldu, seçimi kaybetti,
1977 tarihinde “MUHTEŞEM BİR ESER İSİMLİ” kitabı yayınladı.
08.03.1978 tarihinde Nazilli Turizm Derneği Yönetim Kurulu Üyeliğine seçildi.
18.05.1978 tarihinde Bozdoğan İlçesi'nde “FISILTI” gazetesi'ni, 22.06.1978 tarihinde Kuyucak İlçesinde “HİZMET”  gazetesi'ni yayınlamaya başladı, gazete'nin yazı işleri Müdürlüğünü Ali Rıza GÖNÜLLÜ yaptı.
24.12.1978 tarihinde Nazilli Belediye Başkanlığı için bağımsız aday oldu, seçimi yine kaybetti.
07.08.1978 tarihinde “AYDIN VE İLÇELERİ” isimli kitabı yayınladı. 1979 tarihinde Aydın’ın 11 ilçesinde kitap piyasasına girdi,
1980 tarihinde çıkardığı 3 gazeteyi kapattı, Kasım 1981 tarihinde Ankara'da yayınlanan “GÜLPINAR” dergisi'nin 28.sayfasında “'NESİL YETİŞTİRMEKTE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR” başlıklı yazısı yayınlandı.
1981 tarihinde “AYDIN VE İLÇELERİ TURİZM REHBERİ” isimli kitabı yayınladı.
1981 tarihinde “EGE BÖLGESİ TURİZM REHBERİ”, “İÇ ANADOLU BÖLGESİ”,“İZMİR VE İLÇELERİ” isimli kitaplarını yayınladı. Aynı tarihte: ilkokul, ortaokul ve liselerde “KİTAP VE KÜLTÜR” üzerine toplam 69 konferans verdi.
1982 tarihinde İstanbul'da yayınlanan “GÜNÜN KADINI” dergisi'nin ocak-şubat sayısının 27.sayfasında “Mutluluğu Nasıl Bulabilirsiniz ?” başlıklı yazısı yayınlandı.
23 Nisan 1982 tarihli “YENİ KARABÜK GAZETESİ”nin 3.sayfası'nda “DUA” başlıklı şiiri yer aldı.
1982' tarihinde “İÇ ANADOLU BÖLGESİ TURİZM REHBERİ” isimli kitabı yayınladı,
10.05.1982 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı 2112 sayılı Tebliğler Dergisi ile “AYDIN VE İLÇELERİ-İZMİR VE İLÇELERİ-EGE BÖLGESİ-İÇ ANADOLU BÖLGESİ” isimli 4 kitabını okullara tavsiye etti,
Ekim 1983 tarihinde Ankara'da yayınlanan “GÜLPINAR” dergisi'nin 26.sayfasında “EN BÜYÜK ZENGİNLİK VÜCUT SAĞLIĞIDIR” başlıklı yazısı yayınlandı.
1983 tarihinde “EGE BÖLGESİ” İç Anadolu bölgesi'nin 11 vilayetinde kitap piyasasına girdi,
11.03.1984 tarihinde Nazilli Ticaret Odası Meclis Üyeliği'ne seçildi,
25.3.1984' tarihinde Nazilli Cumhuriyet Mahallesi Muhtar adayı oldu, 253 oy alarak seçimi kaybetti.
Mart 1984 tarihinde Ankara'da yayınlanan “GÜLPINAR” dergisi'nin 27.sayfasında “67 VİLEYETİMİZE TRENYOLU GİDEBİLMELİDİR” başlıklı makalesi yayınlandı,
1984 tarihinde “HER YÖNÜ İLE AYDIN VE İLÇELERİ” isimli kitabı yayınladı,
Kasım 1995 tarihli “ERCİYES” dergisi'nin 21.sayfası'nda “NAZİLLİ'DE 4 USTA KALEM” başlığı adı altında “Tayyar TAHİROĞLU” imzası ile Kerim ÖZBEKLER’İ tanıtan bir yazı yayınlandı,
1985 tarihinde 10.000 okula 10.000 kitap bağışladı. Kitapların demirbaş kayıtları okullar tarafından yapılmıştır, bağış süresi 4 yıl sürmüştür,
22.10.1985 tarihinde Ege Zeybeklerini Anma ve Yaşatma Derneği Nazilli Şubesi Yönetim Kurulu Üyeliği'ne seçildi.
21.2.1986 tarihli Batman “ÇAĞDAŞ” gazetesi'nin 2.sayfası'nda “DENİZ” başlıklı şiiri yer aldı
Mayıs 1986 tarihinde İstanbul'da yayınlanan “EFLATUN” dergisi'nin 12.sayfasında “DEVE GÜREŞLERİ” başlıklı makalesi yayınlandı.
1986 tarihinde Nazilli Ticaret Odası'nı Temsilen Nazilli Vergi Dairesi Takdir Komisyonu Üyeliğine seçildi.
1986 tarihinde Ankara'da bulunan Folklor Araştırmaları Kurumu'nun Üyesi oldu,
Ekim 1987 tarihinde Ankara'da yayınlanan “GÜLPINAR” dergisi'nin 28.sayfasında 'HER YERLEŞİM MERKEZİNE BİR SPOR TESİSİ YAPILMALIDIR' başlıklı makalesi yayınlandı.
1987 tarihinde Nazilli Belediyesi'nin Bastırdığı “NAZİLLİ” isimli kitabın içinde ilk defa renkli olarak efelerle birlikte fotoğrafı yayınlandı,
18.11.1988 tarihinde Cumhurbaşkanı Kenan EVREN’İ Nazilli'ye davet etti.
1988 tarihinde Ankara'da ki Folklor Araştırmaları Kurumu Üyeliğinden istifa etti,
26.03.1989 tarihinde Nazilli Cumhuriyet Mahallesi Muhtar adayı oldu, 450 oy alarak seçimi kaybetti,
5.4.1989 tarihli “BİTLİS BİRLİK” gazetesi'nin 3.sayfasında “BİLMEDİM” başlıklı şiiri yayınlandı.
1990 tarihinde Nazilli Halk Kütüphanesi toplantı salonunda 12 hafta süren sevgi yılı kültür ve sanat toplantılarını organize etti ve yönetti, birçok gazete ve dergi gelenlere tanıtıldı. Sanatçıların birbirlerini tanımasına imkân hazırladı, toplantılar 100'e yakın gazete ve dergi sütununda haber olarak yer aldı, bazı köşe yazarları ise bu konuları öven yazılar yazdılar.
5.9.1991 tarihinde nazilli belediyesi adına yayın ve sanat fuarı açtı, bir çok gazete ve dergi tanıtıldı, bir çok gazeteci-yazar-şair-ressam-el işleri sanatçıları-heykeltıraş-rölyef sanatçıları eserlerini sergileme ve halka tanıtma fırsatı buldular, burada bir çok sanatçı birbiri ile tanışma fırsatı buldu, 1 hafta süren bu fuar'ı 10.000'den fazla ziyaretçi akın etti, fuar etkinlikleri gazete-dergi-radyo ve TV’lerde yer aldı, bu etkinlikler Kerim ÖZBEKLER tarafından 7-8 yıl sürdürüldü,
20.10.1991 tarihinde Aydın İli Bağımsız Milletvekili adayı oldu, seçimlerde dağıtılmak üzere 100.000 broşür bastırdı. Bu broşürlerin 30.000 kadarını tek başına dağıttı, gerisi elinde kaldı, 400 geçerli oy aldı ve seçimi kaybetti.
1992 tarihinde İstanbul'da 75 dergi sahibi, gazete ve dergilerde sanat sayfası yöneten gazeteci-şair-yazar -ressam vb. gibi sanatçılara çalışmaları ile ilgili ayrıntılı brifing verdi.bu brifingle ilgili haberler 50'ye yakın gazete ve dergi sütununda yer aldı.
01 Nisan 1995 tarihinde babası Türkistan'lı İbrahim ÖZBEKLER öldü,
1998 yılında Cumhuriyetin 75.yılı münasebeti ile ilgili olarak Aydın Valiliği tarafından yayınlanan “YAZARLAR ŞAİRLER ANTOLOJİSİ”NDE hayat hikâyesine ve renkli vesikalık bir fotoğrafına yer verildi.
1999 yılında İzmir'de Şeref ÜSKÜP’ÜN yazdığı “Milli Mücadele'de Efeler” isimli kitabın 121.sayfasında fotoğrafı yayınlandı.
1999 yılında Aydın Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı ve Yazar Turgay AYDIN’IN yayınladığı “Aydın Güzellemesi” isimli kitabın 71.sayfası'nda “AYDIN’IM” isimli şiirine yer verildi.
2001'de Kerim ÖZBEKLER gross market'en nokia 6110 cep telefonu'nu çaldılar,
26.12.2002 tarihinde Nazilli'de Perşembe günü pazar yerinde alış veriş ederken çantası'nda bulunan 2 milyar lirasını 1 dakika içinde yankesiciye çarptırdı.
18.6.2004 tarihinde ilk bilgisayarını aldı, herkese faydalı olsun diye web sayfası açtı.
25 Ocak 2005 tarihli Ankara'da yayınlanan “BELDE” gazetesinde Dr.İsa Kayacan imzası ile “Nazilli'den Kerim Özbekler” başlığını taşıyan bir makale ve efe giysisi ile boydan bir fotoğrafı yayınlandı.
18.4.2005 tarihinde Kerim Özbekler gross market'e giren bilgisayar, yazar kasa, 2 çuval sigara ile 2 milyar nakit parayı alarak kayıplara karıştılar. Polis hırsızları bulamadı, bulamıyor.
2005 Haziran ayı içinde Aydın'da yayınlanan “HÜRÖZ” gazetesi “Şairler Antolojisi'nin 114.sayfasında fotoğraflı bir biyografisi ile 10 kadar şiiri yayınlandı.
2005 yılında Aydın Yazarlar ve Şairler Derneği'nin üyesi oldu.
20.04.2006 tarihli Aydın Güzelhisar Gazetesi'nin 8.sayfası'nda şükrü öksüz tarafından “ANADOLU”' başlıklı şiiri yayınlandı.
04.05.2006 tarihli aydın'da yayınlanan Güzelhisar Gazetesi'nin 8.sayfası'nda kültür ve sanat sayfası'nı yöneten Şükrü Öksüz tarafından resimli biyoğrafisi ile “HAYAL” başlıklı şiiri yayınlandı.
16.03.2006 tarihinde tır şoförü kardeşi Ekrem Özbekler Bilecik-Pazaryeri'nde aşırı süratle girdiği virajı alamayarak başka bir tır a yandan çarparak ve tır dan fırlayıp 6 m. uzağa düşerek hayatını kaybetti,
2006 yılında Aydın Yazarlar ve Şairler Derneği Denetleme Kurulu Üyeliğine seçildi.
21 Ekim 2006 tarihinde Ankara'da İhsan Işık (Elvan Yayınları tarafından) yayınlanan 'RESİM VE METİN ÖRNEKLİ TÜRKİYE EDEBİYATÇILAR VE KÜLTÜR ADAMLARI ANSİKLOPEDİSİ”NDE biyografisi yayınlandı,
2007 yılında Aydın'da “HÜRSÖZ” gazetesi tarafından yayınlanan “2006 ŞAİRLER ANTOLOJİSİ”NDE hayat hikayesine-vesikalık bir fotoğrafı ile şiirlerine yer verildi.
2008 tarihinde Bodrum'da yapılan 1.Uluslararası Kültür ve Sanat şölenine davet edildi, orada ''BODRUM KALESİ'' isimli şiirini okudu.
Haziran 2008 tarihinde Manisa'nın Salihli ilçesi'nde yayınlanan ''GÜLDESTE 2008'' İSİMLİ ŞAİRLER ANTOLOJİSİ'NDE hayat hikâyesi ile şiirleri yayınlandı
Aydın'ın Söke İlçesi'nde yayınlanan Mayıs 2008 tarihli ''PAMUKKALE GÜNEŞİ” dergisinin 13.sayfasında Selim Sabit Pülten ve Şerif Ekiz'le birlikte fotoğrafı yayınlandı

 

 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 02

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Ali EMİROĞLU
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi
BİZİM GÖĞÜS HASTANEMİZ
Bizim Göğüs Hastanemiz, şehrin ortasında kalmıştır. Aslında, bu hastahane şehrin ortasına yaptırılmış değildir. O zaman, hastane şehrin dışında idi. Çorum’un etrafı mezarlıklarla çevrilmişti. Çorum şehrinin mezarlıkları aşarak bu derece genişleyeceğini rüyalarda bile göremez, düşünemezdiniz. İşte böyle bir anda, Çorumlu olmayan bir doktor, Abdurrahman Soyarslan, hem Çorum Göğüs Hastalıkları Hastanesi’ni ve hem de Verem Dispanseri’ni yaptırmış ve işletmeye açmıştır. O zaman içinde, şimdiki zaman içinde ve gelecek zaman içinde, bu iki sağlık kurumunun yaptığı hizmetler küçümsenemez. Fakat Çorum’da, her devirde, bu ehemmiyetli hizmetleri istemeyenler ve kendi kafalarına göre yanlış bulanlar olmuştur. Bu gidişle, Çorumluların bazılarında, bu çirkin düşünce tarzı hep bulunacaktır. Bu düşünmeyi bilmeyen zavallı insanlar, kendi yanlış mantıklarını, her devirde, devrin yetkili adamlarına taşımaya çalışacaklardır.
Araya sıkıştıralım ki, Göğüs Hastanesi’ni yaptıran bu büyük insan, kendisine bir ev satın almadan, otel köşelerinde ölmüştür. Bakanlıkta bir Genel Müdür makamına da tayini yapılmış olduğu halde, bir ev satın alamamıştır. Tasarruf ettiği paralarını da, bir tüccar yapıcı iç etmiştir.
Dedik ki, Çorumlu bazı muzır insanımız, böyle hayırlı işlerin karşısındadırlar. Ta, başlangıçta, daha rahmetli Menderes Başbakan olarak Çorum’u ziyaret ettiği anlarda, bu muzır insanlardan Çorum’da vardı. Bunlar, o zaman da devrin iktidar partisinin üyeleri idiler. Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nin yerinin yanlış seçilmiş olduğunu, şehir içinde, mikroplu hastaları barındıran bir hastanenin bulunmasının yanlış olduğunu kendisine anlatmışlar ve tavırlarını da koymuşlardır. Bu hastane şehir dışına çıkarılacak ve burası okul olacaktır.
O kadar ileri gidilmiştir ki, resmi otorite sahipleri, o zaman da seslerini çıkarmaktan çekinmişlerdir. Rahmetli Menderes bu hastaneyi görmek istemiş ve gitmiştir. Daha kapıdan girerken, yardım edenlerin levhasını kapının yanında görünce, “Ben dediğinizi yapmak isterim ama, bu yardım edenlerin ruhları buna razı olmazlar; bunun için, bu Hastane burada kalacaktır” demiştir.
Hastane yerinde kalmıştır da, bu muzır insanlar, iddialarında vazgeçmemişlerdir. Sonradan, Başhekim olarak uzun yıllar burada hizmet veren Abdurrahman öztürk ise, biriktirdiği dernek parasıyla, hastane bahçesini genişletmiş idi.
Bu hastanenin, Göğüs Cerrahisi haline çevrilmesi teşebbüsleri de, bizim de düşüncemiz içinde idi, ise de, başarılı olmamıştır. Bu hastane, siyasi şahsiyetlerce pek makul sayılmamıştır.
Çorum’da, bezen benim de yaptığım gibi, herkes aklının erdiği işlerle uğraşmıyor. Bezen bezen, hiç ehil olmayan insanların, akıl ve kültür isteyen işlere de karıştıkları görülüyo. Kan Bankası için de, böyle siyasi müdahaleler olmuştu. Ona da ses çıkaran olmamıştı. Bizim yazdıklarımız ise, bir işe yaramamıştı. O gün bu gün, Kan Bankası beklenilen düzene erişmemiştir. Kan Bankası yönetimi ise, pek çok işlerden daha da zordur.
Şimdi de, Çorum Göğüs Hastalıkları Hastanesi, yine siyasi bir sorun yapılmıştır. Bu Hastanenin yerinden kaldırılması isteği yine uyanmıştır. Sebeplerin niceliği bilinmiyor ise de, şehir içinde mikrop saçan insanların bir hastanesinin olması istenmemiş olması çok muhtemeldir. Hâlbuki her ülkede, bu hastaneler şehirlerin içlerinde bulunmaktadır ve ulaşım için bu durum zorunlu da görülmektedir.
Bize ulaşan bilgilere göre, bu defa da niyet bu değildir. Hastane şehrin ortasında kalmıştır ve yeri de oldukça geniştir. Lojmanların işgal ettikleri yerleri de düşünürseniz, arsanın büyüklüğü ve yerin iyiliği dikkati çekmektedir.
Son zamanlarda, Çorum’da daha beş yıldızlı otel yapımına da heveslenenler, vardır. Galiba, bu niyeti olanlara arsa temini için, sözde kudret sahibi insanlar harekete geçirilmişlerdir. Şehrin tam ortasında, geniş bahçesiyle, yirmi katlı bir beş yıldızlı otelin buraya dikilmesi kötü müdür? Bu düşünce, saygılı kalınması gereken birçok telakkiyi gölgede bırakmaz mı? Bir de, buradan elde edilecek gelirden ayrılacak pay düşünülürse, bu teşebbüs sahiplerine hak verilmez mi?
Ben hak vermem. Yapılan bir eser, hele halk tarafından yardım edilmişse, yapıldığı gaye için kullanılmalıdır. Bu gün, beş yıldızlı otel için arsa yoksa, şehir planını yapıp ortaya koyanlarda günah aranmalıdır. Pilavdan önce plan prensibi benimsense, bu zorlukların hiç birisi bu gün olmazdı!
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 03

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Sakin KARAKAŞ
Sakin KARAKAŞ Hayat Hikayesi
KADIN SIĞINMA EVİNİZ VAR MI ?
Hemen her gün gazete ve televizyon haberlerinde bir kadının işkenceye maruz kaldığı haberlerine şahit olmaktayız. Ne acıdır ki dünyada kadının konumu en çok suiistimal edilen ülkelerden birisi Türkiye.
Dilerseniz öncelikle kadının tehlike yaşadığı ve suiistimal edildiği konuları hatırlayalım. Ülkemizin doğu ve güney doğusunda töre gereği pek çok kadın yakınları tarafından öldürülüyor ya da ölüm korkusu ile yaşıyor. Yine aynı bölgede kadınlar kendinden yaşça büyük  ve istemediği insanlarla evlendiriliyor. Bu bağlamda kadının rızasına başvurmak yok. Yine ülkemizin tamamında on binlerce  kadın kocası tarafından yapılan işkence ve dayak olayına maruz kalıyor. İş bununla da bitmiyor ve özellikle bu ülkenin varoşlarında kadının bedeni suiistimal edilerek  fuhuş yapmaya zorlanıyor. Ana çerçevede özetlemeye çalıştığımız bu olay ve sebeplere benzer suiistimalleri eklemek mümkündür.
Ülkenin dört bir yanında psikolojisi bozulmuş ve acil tedavi edilmesi gereken on binlerce erkeğin baskı, fiziksel, cinsel ve sözlü şiddetine maruz kalan kadınların önemli bir kısmının da psikolojisi bozuluyor. Bu durumda olan kadınların çoğunun baba evine dönme çabaları da boşa çıkıyor. Dolayısı ile pek çoğu aileleri tarafından şiddet gördüğü eve dönmeye ikna ediliyor ve zorlanıyor. Birkaç deneme sonunda malum kadın ortada kalıyor. Toplumsal bir yara haline gelen bu durumu çözmek ve kadına sahip çıkmak ta tabii ki sosyal ve modern devlete düşüyor.
Ülkenin metropollerinde yetersiz de olsa  kadının korunmasına yönelik çalışmaların var olduğu ve başarı ile uygulandığı bilinen bir gerçek. Acilen  bölgemizle ilgili bir durum değerlendirmesi yapmamız gerek.
Belediyelerimizin sokak hayvanlarına sahip çıktığı ve sokak hayvanlarını koruma altına aldığını biliyoruz. Burada bir eleştiri getirmek gibi bir niyetimiz yok. Sokak hayvanlarına sahip çıkmak modern toplumların birinci önceliklerindendir. Ancak kadına sahip çıkmak ve durumu yukarıda özetlenen kadınlarla ilgili bir çalışma yapmak ve bu bağlamda insana yatırım yapmak ta modern toplumların en birinci önceliklerinden olmalıdır.
Buna göre; konu ile yakından ilgili olduğunu düşündüğümüz il sosyal hizmetler müdürlüğü, Çorum, Osmancık, Sungurlu, İskilip ve Alaca olmak üzere beş büyük belediyenin toplumda suiistimal edilen fiziki, sözlü ve cinsel şiddete maruz kalan kadınlarla ilgili bir faaliyeti var mı? Yine il genelinde faaliyet gösteren konu ile ilgili sivil toplum örgütleri, kadın derneklerinin bu konuda bir faaliyeti  bir girişimi var mı? Baskı, şiddet ve korku altında kalan kadınlara yönelik bir koruma, bilgilendirme, lobi vb.  Etkinliklerde bulunmak ve konu ile ilgili gündem oluşturmak söz konusu sivil toplum örgütlerinin öncelikli hedefi olmalıdır diye düşünmekteyim? Ayrıca Çorum’umuzun bilim ışığı çiçeği burnunda Hitit üniversitesinin kadına yönelik şiddet konusunda ne gibi faaliyetleri var. Çorum’da bu konuda seminer, sunum, panel sempozyum vb. faaliyetler olacak mı merak ediyorum.
Yukarıda özetmeye  ve konu ile ilişkilendirmeye çalıştığım kamu ve özel bütün örgütler ve 5 büyük belediye bölgede kadın sığınma evleri açmayı düşünüyor mu?
Çocukları ile ortada kalan bu kadınlara sahip çıkmak ve bu insanları koruma altına alarak;  barınma, korunma, rehabilite edilme, istihdam ve topluma kazandırılma faaliyetlerinin bir arada yürütüldüğü kadın sığınma evlerinin açılması halinde Çorum ülkenin gündem oluşturacaktır. Dolayısı ile Çorumlu bu önemli toplumsal konuda haklı olarak alkışlanacaktır.
Haydi, kolay gelsin.

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 
 
 04

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi
YOL VERDİ KIRKDİLİM
Bir bahar sabahı usanınca arabama atlayarak şöyle yakın bir yere gitmeye karar verdim. Eşim kumanyamızı hazırladı. Termosumuza çayımızı demledi. Dergimizin yazarı olan bir ağabeyimizin köyüne ziyarete gitmek için yola koyulduk.
Şehirden çıkınca baharın latif kokuları, canlanan haşaratın camlara çapmalarının eşliğinde Osmancık yolu üzerinde bulunan Kırkdilim köyüne doğru yola koyulduk. Keskin virajlar ve haddinden fazla diklikteki yolu aracımızla tırmanarak Gölün yazıya vardık. Şehirde karın adı kalmadığı halde Çorum’un en soğuk noktalarından birisi olan Gölün Yazıda halen kış hükmünü kaybetmemişti. Aracın kaloriferini yakma mecburiyetinde kaldık. Aslında bizim planımız burada bulunan büyük su birikintisinin yanında piknik yaparak köye tok karnımıza gitmek ve ziyaret etmekti. Aracımızı Gölün yazıda bulunan su birikintisinin kenarına kadar aldık. Nevalemizi çıkararak arabanın içerisinde pikniğimizi yaptık.
Aracın gürültüsünden gölün sakinlerinden olar ördekler kamışların içerisine gizlenmiş olmuşlar ki biraz sonra yavruları ile yüzerek ortaya çıktılar. Gölün yazı denmesi buranın çok eskilerden bu güne bulunmasından dolayı verilmiş ad olsa gerek. Öğlene kadar araçtan gölü seyrettik. Gözümüz suyun verdiği rehavet ile doydu ve ruhumuzu adeta parlattı. Aracımızla yola tekrar koyulduk. On dakika sonra köye gelmiştik.
Köy adeta boşalmış ve hayalet bir görünüm almıştı. Çorum-Osmancık yolu köyü ikiye bölmesine karşın köy sakinleri şehrin yakınlığından dolayı Çorum’a taşınmışlardı. Ekrem Ağabeyimizin evini soracak kimse bulamadık. Önce camiden tarafa aracımı sürerek oradan sorarım düşüncesi ile camiye doğru gittik. Gittiğimiz iyi olmuştu. Cami dağıldı ve beş cemaat çıktı. Birisi imamı, birisi müezzini birisi de Ekrem Ağabeydi. Aracın kapısını açtım:
-Ağabey biz seni ziyarete geldik dedim. Çok sevindi arabaya binerken bizim hanıma:
-Hoş geldiniz gelin hanım dedi. Evi tarif etti ve eve gittik. Götürdüğümüz çoban armağanı çam sakızı hediyemizi takdim ettik. Biraz hoşbeşten sonra sofra sermeye kalkınca bizim karnımız tok dedik. Güldüler. O zaman bal yiyin diye takıldılar. Bir tabak dolusu kaymak ve bir tabak dolusu eski kovan (sepet) balı sofraya konuldu. Buyurun dendi. Hanım ve bende şeker olduğundan yanaşmak istemedik. Ekrem ağabey:
-Çocuklar yiyin korkmayın bu halis yayla balıdır. Şeker katkısı yoktur. Şeker hastaları makul zaman içerisinde yiyebilirler. Dedi. Çatalı aldım baldan bir miktar aldım çok lezzetliydi ve içerisinde bazı maddeler vardı. Tereddüt ettiğimi görünce:
- O gördüğün polendir. Şifa verici maddedir. Arının çiçeklerden toplayarak kendisine yiyecek olarak getirdiği tabii antibiyotikli bir maddedir. Polenli petek balını her yerde bulamazsını diyerek yememizi teşvik etti. Biraz oturunca Ekrem ağabey:
- Haydi yediklerinizi yakın biraz yürüyelim dedi. Hanım:
- Ben otururum. Siz gidin dedi. Ekrem ağabeyin evi caminin karşısındaki yolun karşı kısmında idi. Oradan geçen yoldan yürümeye başladık. Bana dönerek:
- Bu yolun nereye doğru gittiğini biliyor musun? Diye sordu. Bende:
- Hayır ağabey bilmiyorum. Nereye gidiyor? Diye sordum. Anlatmaya başladı.
- Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi,Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç,Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Dedi.
Bende kendisinden bu arılarını yazarsanız dergimde yayınlanır dedim.
Sözümüzü kırmadılar eskiye ait anılarını yazdılar bende yayınladım. O şimdi gerçek yerinde. Allah Razı olsun. Arkasından bir bilgi bırakarak gitti. Ben de görevimi yaparak Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat dergimin 2000 yılının Kasım ayı 23. Sayısında onun ismi ile yayınladım.
Bir gezi bir yakın tarihin meydana çıkmasına sebep olmuş, bir yazar edinmiş ve yazılarını yayınlamıştım. Daha sonra bu yolda terk edilerek şimdi kullanılan yol yapılmış ve kullanılmaktadır. Çorum’u Laçin, Osmancık ,Dodurga, Hamamözü ve etrafındaki köylere bağlayan tek kestirme yoldur
Bu anı ile Ekrem Solak Ağabeyimizele.

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 05

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Müslüm TUNABOYLU
Müslüm TUNABOYLU Hayat Hikayesi
  BİR PAZAR GEZİNTİSİ       
 
-Alo,Alo,Alo.
-Merhaba arkadaş.
-Merhaba dost.
-Ne yapıyorsun?
-Bildiğin gibi,günlük işlerin tamamlanması için yoğun şekilde çaba harcıyorum.
-Ne güzel ediyorsun. Birde bana sorsan ne yapıyorsun diye. Canım ne sorayım arkadaş,hepsini sen biliyorsun.Senden bir şey mi saklıyorum.
-Sen iş kovalarken biz ne kovalıyoruz hiç sordun mu.Ne soracaksın tabi senin işler ,halk deyimi ile tıkırında .Sen haftanın sonuna gelmeyi düşünüyorsun.Senin Belli bir işin yok mu arkadaş,İş arıyorum amma bir türlü bulamadım.Halk tabiri ile konuşursak sinek avlıyoruz.Avladığımız sinek cinsi de belli değil.Karasinek mi sivri sinek mi bilemiyorum.Sinek çeşitlerini sana saymama gerek yok.Sen sinekleri tanırsın.Onlara karşı bağışıklık edinmişsin.Ya biz bir türlü bağışıklık kazanamadık.Dostlara selam vermekten başka bir iş yaptığımız yok.Soruyorlar insana.Bir işin var mı ?Var mı dersin yoksa yok mu ? Tabii ki var diyoruz.Ancak iş yerine geldiğimizde elimize alacak bir işimizin bulunmadığını anlıyoruz.
-İşimiz olmasa da bilgisayarımız var. Onunla ilgileniyoruz. Onu boş bırakmak olmaz bilirsin. İş yerine doğru birisi yaklaştığında hemen bilgisayara dikkatli bir şekilde bakmaya başlarsın. Dostlar alışverişte görsün diye. Kapıdan içeri dalan kişi bir bakarsın,zaman doldurmak için mi yoksa bir işini yaptırmak için mi geldiğini  kişinin tavrına ve rengine yani yüzünün rengine bir bakarsın.Bu kişi zaman doldurmak istemiyor.İşi acele herhalde. Selamlaşırsın, oturması için ısrar edersin. Biliyorsun ki bu kişi sana iş için geldi. Ne var ne yok derken,kapıdan giren kişi derdini açmayı biraz geciktirmiş olsa da yavaş, yavaş içini dökmeye başlar..Anlattıklarını dinler görünür bilgisayara bakmayı da ihmal etmezsin.Çünkü bilgisayar sana bilgi aktarıyor,zamanın boş olsa da tatlı saatler geçirmeni sağlıyor. İş yerine iş için dalan kişi kendi kendine söylenmeye başlar. Bu adam bana değil de bilgisayara neden bakıyor. Sanki bu ülkede o mu var. Bende bir başka yere giderim derken bilgisayar başında, yani masa başında oturan kişi. Evet! Seni dinledim. Senin bu işin görülmesi için elimizde parça yok. Bilgisayara bir bakalım, fiyatı neymiş? Bir dakika bekler misin? Elbet beklerim yanıtını alır. Bilgisayar açıktır. Haberleşme için birkaç adrese bakar, fiyatlardaki farklılığı görür ondan sonra bilgi bekleyen vatandaşa dönerek, işin maliyetini söyler. İş alanla işveren anlaşırlar.
Sizinle kısa bir gezinti yaptık. Buna benzer daha nice iş türleri var. Saymakla bitmez.
Hafta sonunu, yani yorgunluğu dışarıda gidermenin yolunu ararken, karşı taraftaki vatandaşın ekonomisini düzenlemek için harcanan çabadan birkaç saniyelik bölümünü okurlarıma aktarmak istedim.
Pikniğe gitmek apayrı bir zaman alır. Arkadaş bulma, ailece pikniğe gidebilme. Komşuların pikniğe gidişleri, sizin ise evin kapısından onlara bakışınız. İnsanlar, yaşamak için ekonominin artık gerekli olduğunu anlamaya başladılar. Eskiden hal hatır sorulurken, şimdilerde bir işin var mı, ayda ya da yılda ne kadar ciro yapabiliyorsun?
-Sen hangi cirodan bahsediyorsun arkadaş, bizim ciromuz öyle hesap makineleri ile hesaplanacak gibi değil.
-Ya nasıl arkadaş.
-Bir kez olsun arkadaşına. Seninle uzun süredir görüşemiyoruz. Dedin mi?
-Hafta sonu geldi, pikniğe gidelim diye piknik yeri seçmeye çalışıyorsun. Bizim pikniklerle işimiz kalmadı.
-Pikniğe gidip etrafı kirletme derdimiz bari yok. Karayolu boyunca rüzgar neler uçuruyor neler. Bir görsen arkadaş! Pazar günü pikniğe gidenler piknik yerlerini kente dönmezden önce  geleceğe güzel bir biçimde bırakabilirlerse,pikniğe çıkmayanlar iş yerlerinde bir güzel bakım yapabildilerse ne mutlu onlara.
Güzellikler sizin olsun saygı değer okurlarım.

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
 06

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Salım SAVCI
Salim SAVCI Hayat Hikayesi
MEHMETÇİK
Mehmetçik; sözcüğünü bilmeyen yoktur amma, bir de Türk Dil Kurumu sözlüğünden aktarma yapalım:
Mehmetçik öz.a. sevgi duygusu ile Türk askerine verilen ad. Sayfa: 818
Her erkek Türk vatandaşı, askere çağrıldığı zaman; anasında, babasından, akrabalarından ayrılarak vatani görevine koşarak gider. Birliğine teslim olur. Eğitimini alır, o artık çakı gibi askerdir. Her vatandaş onu Mehmetçik diye kalbine basar. Ona ait ninniler, türküler söyler. Mehmetçiğini, göğsünü kabartarak sevgiler içerisinde yaşatın.
Mehmetçik, sınır boylarında, iç güvenlik isteyen yerlerde görev alır. Sorumluluğunu bilir. Bir çatışmada gözünü kırpmadan görevini yapar. O görev sırasında ölürse o şehitlik mertebesine ulaşır. Onu seven tüm insanların kalbi cayır cayır yanar. O Mehmetçiği, bayrağa sarılı olarak, son yolculuğuna çıkarır. Tüm gözler yaşlıdır. Ağlayanlar çoktur. Buna karşın her Türk:
Vatan bölünmez, şehitler unutulmaz! Der. Sonra da onu toprağa verir.
Eğer bugün yaşıyorsak, bu yaşamayı tüm şehitlerimize borçluyuz. Şehitlerimizin nur içerisinde yatmalarını Allah’tan diliyoruz.

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 07

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mustafa Nevruz SINACI
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
Türban (Yahut) Başörtüsü TBMM'de
Türbanın sadece ve yalnızca “üniversitelerde” serbest bırakılmasıyla ilgili anayasa değişikliği görüşmeleri 6.Şubat.2008 Çarşamba günü TBMM’nde, oldukça sıkıntılı, gergin ve huzursuz bir ortamda başladı. Adalet ve Kalkınma Partisi'yle Milliyetçi Hareket Partisi' nin birlikte sundukları teklifin ilk tur görüşmeleri bu hava içinde başladı ve beklendiği gibi sonuçlandı. Görüşmelerde gözlenen tek şey, karşılıklı atışma ve sataşmalara rağmen ortaya ciddi bir çözüm önerisinin konulamaması idi. Yani taraflar havanda su dövdü.
Şu halde Anayasa değişikliği ile ilgili ikinci tur görüşmeler 9 Şubat 2008 Cumartesi günü gerçekleşecek. Anayasa değişikliği teklifinin kabulü, üye tam sayısının beşte üçü-yani 330 milletvekilinin gizli oyu ile mümkün. Değişikliklerin Anayasanın 10'uncu ve 42'inci maddelerinde yapılması isteniyor. Konuyla yerli basın, halk ve kamuoyunun hassasiyetinin yanı sıra yabancı medya da yakından ilgileniyor ve/veya ülkemizde “Türkçe” yayınlanan mütareke (Ali Kemal) tröstü tarafından özellikle bilgilendirilmek suretiyle; İç politika ve kamuoyu etkilenmek, yönlendirilmek-motive edilmek isteniyor.Yani bu konuda, inanılmaz bir ‘dahili ve harici’ işbirliği söz konusu. Örneğin: EL PERIODICO:
“TÜRK (!) REKTÖRLER BAŞÖRTÜSÜNE KARŞI HAYKIRIYORLAR”
İspanya'da yayımlanan 2 Şubat 2008 tarihli El Periodico gazetesinin ana sayfalarında yukarıdaki başlık altında Andres Mourenza imzasıyla yayınlanan İstanbul mahreçli yazı, makalenin Türkçe çevirisi şöyledir: “Kampüste kaos, sokaklarda şiddet ve Cumhuriyetin sonu. (?) Yükseköğretim Kurulu Rektörler Komitesi tarafından yayımlanan bildiriye göre, başörtüsünün kullanımını serbest bırakmanın sonucu bu olacak. Hakimler, askerler ve bürokratlardan oluşan laik kesim, milliyetçi bir partinin desteğiyle hükümetteki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) hamiliğini üstlendiği reformdan duyduğu hoşnutsuzluğu sürekli dile getiriyor. Üniversiteler Arası Kurul Başkanı Mustafa Akaydın, "Anayasa üzerinde yapılan bu değişiklikler, laikliğe son vermek isteyenlerin mücadelesini güçlendirecek. Bu değişikliklerin sonu, üniversitelerimizi rasyonel ve bilimsel zihniyetten uzaklaştırmaktır; böylece Türkiye Cumhuriyeti önlenemez bir şekilde dini bir devlete dönüşecektir" diye belirtti. Rektörler için başörtüsü takma serbestisi, "başörtüsü takan ve takmayan öğrenciler arasında bölünmeye" sebep olacak. "Cumhuriyetin laiklik ilkesinin yok edilmesi, ekonomik krizle" birleşerek kaosa sürükleyecek. Ayrıca, yasağın kaldırılması sadece üniversitelerle kalmayıp vaatlerin aksine tüm kamu kurumlarına da yayılacak.
Bu yüzden Yüksek Öğretim Kurulu Başkanı Yusuf Ziya Özcan Rektörlere, siyasete karışmamaları ve tartışmalardan uzak durmaları konusunda tavsiye ve telkinlerde bulundu. Özcan, "Üniversitelerimizin en önemli görevlerinden biri, demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti içinde farklı görüşlere saygı duymak ve hoşgörüyle bakmaktır" dedi. Ayrıca, yüzü aşkın akademisyen de, "demokratik" olarak addettikleri reforma destek mahiyetinde bir bildiriye imza attılar. Geçen eylül ayında gerçekleştirilen bir kamuoyu yoklamasına göre, Türklerin yüzde 73,7'si, üniversitede başörtüsü yasağının kaldırılmasını istiyor ve büyük bir çoğunluk da laik kesimin şikayet ettiği şekliyle bunu siyasi bir sembol olarak görmüyor.
Geçtiğimiz ay İspanya'ya gerçekleştirdiği ziyaretinde başbakan R. Tayip Erdoğan, öğrencilerin Türkiye'de üniversitelere başörtüsüyle giremezlerken Avrupa (AB) veya Kuzey Amerika üniversitelerine girebilmelerinin yarattığı ikilemden şikayet etti. Laik muhalefetin lideri Deniz Baykal, (CHP) Mecliste yaptığı konuşmada, hükümetin teklifini sert bir şekilde eleştirdi ve Arap giysisi olması dolayısıyla türbanın yabancı bir üniforma olduğunu vurguladı. Belki de kravatının Türk menşeli olmadığını unutmuştur.”Yüzlerce yabancı gazeteden sadece biri bu. Özgün bir örnek.
ÇÖZÜM BUNUN NERESİNDE ?
Şimdi, büyük bir ihtimalle 9 Şubat Cumartesi günü değişiklik önergesi TBMM’de tekrar kabul edilecek ve tez elden ‘onay için’ Cumhurbaşkanına gönderilecek. Elbette köşk tarafından değişiklik aynı gün veya aynı saatte mutlaka onaylanacak. Muhtemelen ertesi gün de muhalefet Anayasa Mahkemesinde soluğu alacak. Mevcut yapı itibarıyla Anayasa mahkemesi ya istemi reddedecek veya Anayasaya uygunluk kararı verecek. Her iki halde de halka gitmenin yolu kapatılacak ve sonuçta İnsan Hakları, Adalet ve Hukuka vurulacak darbe ile son derece aykırı bir uygulama hayata geçmiş olacak.
Çok açık bir anlatımla: Artık ‘üniversiteler’ dışında İmam Hatip Liseleri dahil olmak üzere bütün eğitim kurumları doğrudan yasak kapsamına girecek. İş bununla da kalsa iyi. Başörtülü kızlarımız rahatça üniversiteyi okuyup Avukat, Mimar, Mühendis veya Doktor çıkacaklar. Lâkin, bütün kamu kurum ve kuruluşları yüzlerine kapanacağı için, bu defa diplomaları ile baş başa kalacaklar. Amma, bir kere Üniversite mezunu olacaklar.
Dahası, bu aleni ve ‘Anayasa emri yasak’ nedeniyle şu anda bazı kurum-kuruluş ve belediyelerde çalışan binlerce kadın-kız zorunlu bir tercihle karşı karşıya kalacak. Onlara; “Ya açıl, ya çık !..” diyecekler. İşte toplumsal felâket ve yıkım önce buradan başlayacak. Sonra mezun olanların çilesi... Bu tasarruf sonucu toplumu bekleyen binlerce sorun var.
Şimdi onlara sorarlar : Çözüm bunun neresinde ?...
Üniversite rektörleri 27 Mayıstan önce de yürümüşlerdi. Hakimler de..Sonra ne oldu?
Cumhuriyet tarihinin en mâkus talihi, zincirleme kâbuslar, ihtilâller, kaos, kriz, bunalım, buhran, anarşi, terör, tedhiş, baskı, zulüm, işkence, enflâsyon, adi ve ahlâksız-fahiş piyasa, rüşvet, iltimas, yalan-talan adeta bir mezar toprağı gibi ümüğümüze çöktü.
Lâkin, bu ilim ve demokrasi düşmanı kesim, yeni durumdan mükemmel bir biçimde nemalandı. Ayrıcalık, dokunulmazlık, istisna ve imtiyazlar birbirini kovaladı.Rantiye türedi. Önlerinde tek bir sorun vardı. Türk halkı ve medeniyetinin yüksek ahlâkı. El iman minel vatan diyen “namuslu, dürüst ve berrak” zihniyet. Şimdi el ele vermişler en büyük darbeyi vuracaklar. Maalesef oynanan oyun ve uygulanan senaryo bu. Yahut da, ‘şimdilik bunu hal yoluna koyalım, sonra da gerisini hallederiz’ zihniyeti.Bu, samimi bir temenni değil, sadece bir art, suiniyetten ibarettir. Yaklaşım toplumda daha derin yaralar açmaktan ve sorunları kronikleştirmekten başka işe yaramaz. Şimdi bakınız; Konunun uzmanı ve Ülkenin tek bilinçolog’u ne diyor ?
GALİP BABA DİYOR Kİ: Uyanın alt-kattakiler!Uyanın üst-kattakiler!Uyanın ey Türban-zedeler!Türbana ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ diyerek nereye varacağınızı sanıyorsunuz? Türbana ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ demenin, “Yurtta Barış”ı ya da “Dünyada Barış”ı sağlayacağını, sürdüreceğini ya da Küresel Isınma” veya muhtemel “Helâk”i önleyeceğini sanıyorsanız, vay halinize..Tez elden kendinize gelmezseniz, Adem Baba da kurtaramaz, sizi! Çok kalabalıksınız…Hele bir de, “We are in the same boat” demiyor, sonra da tutup, kendi geminizi kurtarmak için çalışmıyor musunuz…PES, DOĞRUSU !...
SONUÇ : Türk halkının türban veya başörtüsü diye bir sorunu yoktur. Varlığını iddia edenler gerici, yobaz, irticai unsur ve mürtecidirler. ÇÖZÜM: Mustafa Kemâl ATATÜRK ve Cumhuriyet Türkiye’sinin İnkılâp kanunlarında yer almayan bir yasak meşru ve insani; Kamu yararına olmaktan uzaktır. Esasen “yasak olmayan” bir fiilin sözde ‘serbest bırakılması’ abesle iştigal etmekten öteye bir önem ve değer ifade etmez. Siz gelin ! enerjinizi, ülkemizin ve halkın iktisadi-sosyal ve sair sorunlarını halletmeye vakfedin. İnsanı istismarı bırakın !...
Galip BARAN (*) Galip BARAN, “NEFS” iyle baş edebilmiş; bahtı-açık bir adem. BARAN : “Bi-baht olanın bağına bir katresi düşmez, baran yerine dürü gevher yağsa da semadan”. Ziya Paşa.
http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com.tr

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  08

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

İsa KAYACAN
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
ŞEMSETTİN KÜZECİ'NİN “IRAK BASIN TARİHİ” KİTAPLAŞTIRILIYOR
Araştırma ve değerlendirmeler yayın haline gelince anlam kazanıyor.
Kerküklü gazeteci araştırmacı yazar Şemsettin Küzeci’nin, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV ve Sinema bölümünde yapmış olduğu “Irak’ta Kitle İletişimi ve Basın Özgürlüğü” konulu Yüksek lisans tezini Fakülte yönetimince kitaplaştırılması kararlaştırıldı. İletişim Fakültesinin 40. Yıl kitaplığı kapsamında basılacak olan Yüksel Lisans Tezi, “ Irak Basın Tarihi” adıyla yeniden gözden geçirilerek fakülte bünyesinde yayınlanacak. Söz konusu yayına Başbakanlık Basın yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından da destek verildi.
“Irak Basın Tarihi” kitabının önsözünün bir yerinde Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Korkmaz Alemdar; “Şemsettin Küzeci’nin Irak Basın Tarihi başlıklı çalışmasının Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi 40. Yıl Kitaplığı içinde yayınlanmasına tanıklık etmek mutluluk verici bir olaydır. Bir kere Kerküklü olarak Irak’ta pek çok sorunla baş etmeye çalışırken bir tez çalışmasını tamamlayabilmesi ve bu tezden bir kitap üretebilmesinin coşkusunu paylaşmak başlı başına takdir konusudur. Şemsettin Küzeci pek çok öğrenci ve akademisyene örnek olacak bir çalışma disiplini içinde olmuştur” diyor.
Şemsettin Küzeci, ise kitabın teşekkür bölümünde hocalarına vefa borcunu yerine getirirken; “Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki çalışmalarımda beni teşvik eden, yol haritamı çizen, iletişim tarihi araştırmalarına değer veren, şahsımı, Türkmen toplumunu ve ülkemi önemseyen, ilgi gösteren, tez danışmanım İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Korkmaz Alemdar’a ve mesleğimin dönüm noktasında bana fikir öğretmenliği yapan Gazeteci-Yazar İsa Kayacan’a ayrıca teşekkür ederim” şeklindeki görüşleriyle vefakârlığını gösteriyor.
Yakında bizlerle merhabalaşacak “Irak Basın Tarihi” adlı kitapta yer alanlardan: Irak’ta ilk gazete1869 yılında dönemin Bağdat Valisi Mithat Paşa’nın Osmanlı Devleti tarafından Irak’a Vali atanmasıyla çıkarılmıştır. Reformcu Vali Mithat Paşa tayininden iki ay sonra Paris’ten Irak’a ilk matbaayı getirmiş; Vilayet Matbaası adı altında faaliyete başlayan matbaa Irak’ta Zevra adı altında ilk gazete’yi Arapça ve Türkçe olarak 15 Haziran 1869 tarihinde yayınlanmaya başladı. Ancak, bazı kaynaklara göre Irak’ta yayınlanan ilk gazete Zevra değil, Jurnal Irak gazetesidir.
Irak’ta görsel basın 1952 yıllarına dayanır, O tarihlerde İngilizler tarafından Kerkük’te düzenlenen İlk Sanayi Fuarında bir televizyon istasyonu olduğu gibi Irak’a hediye edilmiştir. Dolayısıyla da 1953–1956 yıllarında Irak Televizyonu kurulmuş olup siyah beyaz olarak 1956 yılında yayına başladı. İktidarın kontrolünde yayın yapan Irak TV Kerkük-Musul ve Basra’da irtibat büroları açtı. Oralardan da bazı programlar ve belli zamanlarda yayın yapılmaya başladı. Irak televizyonu Kerkük Bürosu günde 8 saat bölgesel yayın yapıyordu. Bu yayınlar Kerkük ili sınırları dışında Irak’ın Kuzeyi Erbil, Süleymaniye ve Dohok illerinde de izleniyordu. 6 Saat Kürtçe, 75 dakika, Arapça, 15 dakika Süryanice ve 30 dakika Türkmence yayın yapan Kerkük TV Irak’ın Kuzey bölgesini kapsamaktaydı.
Yine kitap’ta yer alacak önemli bilgilerden: Saddam sonrası bir takım gazete, dergi, TV kanalları, radyo ve iletişim organları devletten izin almadan, serbestçe yayın yaptılar ve hala da yayınlarını sürdürüyorlar. Bunların yanında devlete ait TV kanalları, radyo istasyonları Irak İletişim Ağı’na bağlı olarak faaliyet göstermektedir. Ancak, Irak’ta yayın organları Planlama Bakanlığı’na bağlı Sivil Toplum Dairesi’nden ticari iş yaptıkları için çalışma müsaadesi ve izin belgesi almak zorundadırlar. Devletin dışında özel sektörce yayımlanan gazetelerin tek sıkıntıları güvenlik ve ekonomidir. Güvenlik ve basım giderleri temin edilirse yayınlar sürekli olarak devam eder. Bugün birçok gazete ve yayın organı iflas etmiştir. Birçok yayın organı da çalışanlarının can güvenlikleri tehlikede olduğu için kapatılmıştır.
Irak’ta 2003–2007 tarihleri arasında yaklaşık 2000 civarında gazete, dergi, bülten vs. yayınlar günlük, haftalık, 15 günde bir, aylık olarak, siyasi parti ve hareketler, sivil toplum kuruluşları tarafından ülkenin etnik guruplarının konuştukları muhtelif dillerde çıkarılmaktadır. Bu gazetelerin sayısı kadar gazete ve dergi de çeşitli nedenlerden dolayı birkaç ay yayınlanarak kapanmak zorunda kalmıştır. Ancak 2003–2007 tarihleri arasında Irak Gazeteciler Cemiyeti yayın yapmak için resmi izin başvurusunda bulunan gazete, dergi, haber ajansı, TV, radyo ve İletişim şirketlerinin sayısı 367 olarak tespit edilmiştir.
Irak Türkmenleri’nin Türkiye de ki fahri temsilcisi dostum gazeteci-yazar Şemsettin Küzeci’nin imzasıyla Günyüzü görecek bu kitapla, Türk ve Türk dünyasındaki Irak Basın tarihi ile ilgili kütüphanelerdeki boşluğun dolduracağına inanıyor, Gazi İletişim Fakültesi ile Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne de böyle bilimsel eserlerin yayınlanmasında katkıda bulunmalarının onur verici bir yayın çalışması olduğu kanaatimi belirtmek istiyorum… Efendim.
GÜNÜN SÖZ VE HABERİ:
1. Eğer bir insan; hem çalışkan, hem akıllı ise, takdir et; Çalışkan, fakat akılsız ise, dikkat et; Akıllı, fakat tembel ise, ikaz et.
Hem akılsız, hem de tembel ise, imha et. (Rahmetli Vali Recep Yazıcıoğlu)
2. TRT Kurumunca, yeniden yapılanma adıyla yürütülen çalışmalar kapsamında, bölgesel yayın yapan Antalya Radyosu’nun teşkilat şemasından çıkarıldığı ve kapatılacağı haberi tamamen gerçek dışıdır. (İbrahim Şahin, TRT Genel Müdürü, Yenigün Gazetesi, Burdur, 22.11.2008)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 09

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Selma GÜRSEL
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi
POĞAÇA
1 su bardağı sıvı yağ
1 su bardağı yoğurt
1 su bardağı ılık su
Kiprit kutusu büyüklüğünde yaş maya
1 tatlı kaşığı şeker
1,5 tatlı kaşığı tuz
150 gram peynir
2 yumurta (birisinin sarısı puaçanın üzerine sürülecek)
1 kilo un
            Hamuru yapacağımız kaba yoğurt,su,sıvı yağ,yumurtaların (birisinin sarısı alınır poğaça ya sonradan sürülecek)maya doğranır un ilave edilerek kulak memesinden biraz daha yumuşak olarak yoğrulur.
            Poğaçaların pişirileceği tepsi hafice yağlanır.
            Hamur, yumurta büyüklüğünde yumak yapılır kalıca yassılanarak peynir veya kıyma maydanoz istenirse patates haşlaması da konularak ikiye katlanır tepsiye dizilir.
            Poğaça tepside (kabarınca) mayası gelince yumurta fırçası ile alınan sarı sürülerek istenilirse üzerine susam serpilerek fırına sürülür.
            Pişince servis yapılır.

 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 10

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Halil KAYMAK
Halil KAYMAK Hayat Hikayesi
 BAŞA GİT EY YÜCE ATAM!
Ey yüce Atatürk! Büyük atamsın,
Hakkın unutulmaz bir kahramansın.
Sana saldıran vicdansız utansın,
Dahiler başkanı Kemal Atatürk!
On dokuz Mayıs’ta gittin Samsun’a,
Bütün Türk Milleti minnettar sana,
Namını duyurdun bütün cihana,
Dahiler başkanı Kemal Atatürk!
Savunmak için meclisi kurdun.
O zaman düşmanı kalbinden vurdun,
Sevinç’e gark oldu her yanı yurdun,
Dahiler başkanı Kemal Atatürk!
Büyük bir atalık ettin bize,
Terk ettin bizleri doymadık size,
İzmir’de Yunan’ı döktün denize,
Dahiler başkanı Kemal Atatürk!
Anıt Kabir’i mesken tutun nihayet,
Vatanı gençlere ettin emanet,
Ruhun şad olsun, mekanın Cennet,
Dahiler başkanı Kemal Atatürk!
İnsan olmaz sana böyle atanlar,
Onlar için vicdanını satanlar,
Lanet olsun bu şahısı tutanlar
Dahiler başkanı Kemal Atatürk!
Sanmasınlar yanlarında kalacak,
Türk Milleti haklarından gelecek,
Er geç adalet yerini bulacak,
Dahiler başkanı Kemal Atatürk!
Bu çirkin sözlere arttı nefretim,
Atatürk hem atamdır hem de pederim
Ataya kem bakana küfrederim,
Dahiler başkanı Kemal Atatürk!
Canilerin yanımızda yoktur yeri,
Kendisini bilmez beynamazın biri,
Atsınlar bunu meclisten dışarı
Dahiler başkanı Kemal Atatürk!
Herkesin gönlünde atam yaşıyor,
Sözünü bilmezlere aklım şaşıyor,
HALİL KAYMAK söyledikçe coşuyor
Dahiler başkanı Kemal Atatürk!

 

 

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

116 SAYI 25 Ekim 2008 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız!