YIL 10   SAYI 113  25 Temmuz 2008

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1

 

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

 
Mahmut Selim GÜRSEL HIRSIZLAR
Mahmut Selim GÜRSEL ÇORUMLULAR VE ÇORUM’A HİZMET EDENLER
Kerim MANDIRALIOĞLU ÜLKEYİ TÜKETEN ASALAKLAR
Salim SAVCI ŞEHİDİMİZ MUZAFFER KARACA NASIL UNUTULMAZ
Ali EMİROĞLU KKKA
Mustafa Nevruz SINACI KADİM "DEMOKRAT PARTİ" VE "AKP" FARKI
Selma GÜRSEL KABAK DOLMASI
Güner KAYMAK DÜNYA DA KARDEŞLİK BARIŞ İSTERİM
Hüseyin TAŞKAYA İSRAF

 

 
   
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 01

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi
HIRSIZLAR!
            Emek. Bu kelimenin manasını bilmek bile insanın tüylerini diken diken etmekte. Fakat heyhat. Adamların özü hırsız olursa senin elinden gelen ne ki? Sadece kanunların sana verdiği haklara sığınmaktan başka çaren yor. O da belirli bir zaman içerisinde görüp eserini çalanlar hakkında gerekeni yapman. Yapamazsan hırsıza kolaylık sağlamış olduğun da cabası.
            Birkaç kere yazdım. Yine yeri gelmişken bilmeyenlerde öğrenmiş olurlar. Biliyorsunuzdur. Benim 1997 tarihinde yayınladığım “ÇORUM 1997” isimli geniş bir Çorum tanıtım kitabım var. Bu kitabımı birçok kişiye verdim. Bu verdiklerimden birisi kitabımın inanın tamamını özetleyerek dizinine kadar kendi çalışması diye yayınlamıştı. Görenler ve bilenler gülerek bana. Yahu o adama kitabının özetini yayınla diye yetki mi verdin diye sormuşlardı.
            Bu hikâyenin bir başka sürümünü geçen ay içinde gündeme geldi. Bir kendisini bilmez aklı sıra beni onura edecekmiş gibi gözükerek yolda bana dedi ki:
            - Valilik bana görev verdi. Çorumluların hayat hikâyelerini derleyeceğim. Senin kitaplarda bulunan hayat hikâyelerini de alacağım ve senin kitaplardan aldığımı belirteceğim dedi. Tansiyonum fırladı. Cevaben:
            -Yazsan ne yazar, yazmazsan ne yazar. “Balık bilmezse Halik bilir” dedim ve ilave ettim. İstersen e-postana ben yollayayım bir daha yazmakla uğraşma dedim. Yanından uzaklaştım. Bu adam bide emekli eğitim görevlisi ve bir okulunda epey zaman müdürlüğünü yaptı. Bir gazete de köşe yazısı yazıyor. Neyse; eve geldim Internet’ten Valiliğe ve gazetenin iki e-postasına aşağıdaki mesajı çektim.  “xxxxxxx@mynet.com 18 Mayıs 2008 Pazar 19:02  xxxxxxx İLETİNİZ
"Çorumlular ve Çorum'a Hizmet Edenler"
İsimli çalışmam bildiğiniz gibi;
http://corumahizmetedenler.corumlu.com
adresimde 2002 yılından bu güne yayınlanmaktadır.
Bu çalışmam ÇORUM1997 adlı eserimde de bulunmaktadır.
Yeni bir çalışma içerisinde olduğum bu 20 yıllık birikim için Valiliğimizin de bir yazara görev verdiği ve bu arkadaşında ayaküzeri ÇORUM1997 den faydalanacağını ve ÇORUM 1997 den aldığını beyan etmesine rağmen yüzüne gelemeyip "İyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir" diyerek cevap verdim.
Bu çalışmalarımın telif eserleri kanunu ile korunmaktadır. Her hakkı yayınevime ait olup, buradan alıntı yapılmamasını arz ederim.
Bu çalışmam şu an baskı olarak hazırlanmış düzeltmeleri yapılmaktadır.
Mahmut Selim GÜRSEL”
Bu mesajıma 18 Mayıstan sonra hiçbir cevap gelmedi. Bilgi vermenin ve bilgi istemenin kanunlarla koruma altında olduğu halde.
            Gelelim bu arkadaşın bundan önceki araştırmadan toplama bilgi alma işlemini yukarıda bahsettiği Çorum 1997 isimle çalışmamda bulunan “Çorum Basın Tarihi” isimli bölümü gazetesinin köşesinden çalışmalar yaptığını yakında yayınlayacağını yazmıştı. Kendisine söyledim. Arkadaş benim çalışmalarım özgün bir çalışmadır. Ben Kütüphanede çalıştığım için ilçelerdeki bilgileri bizzat giderek araştırarak hazırladım. Sakın ha ki bunları kendin bulmuş gibi yayınlama! Demiştim. Basan tarihi ile ilgili çalışmadan bir daha haber çıkmadı ya da ben haberdar olmadım.
            Bir de şu an şiir yazmak aklıma geldi.
 
HIRSIZLAR
Ne emeğe saygı ne de hürmet var,
İstediğini izinsiz al yaz, çiz kullan.
Senin emeğin ona kazandırır paye
İşte emek hırsızı bu ya buna ne çare?
 
Telif eseriymiş, korumalıymış boş
Hırsız hırsızdır kilit bir bahane iş
Sen yırtınsan da o hırsız bi haberlere
İşte emek hırsızı bu ya buna ne çare?
 
Hırsıza görev veren o zavallı bilmez ki,
Bilse de kısa yol bu ona görev vermesi,
Yap getir der, emreder çaldığını bilse de
İşte emek hırsızı bu ya buna ne çare?
 
Yazarsın benim çalışmamı kullanman ha
Külahları değişiriz ondan sonra
Cevap bile vermeye iktidar değildir
İşte emek hırsızı bu ya buna ne çare?
 
Bu bir değil, iki değil üç değil inan
Hırsızlık yapanlar dost gözüken insan
Yüzüne gülüp alır canını bunlar inan
İşte emek hırsızı bu ya buna ne çare?
14 Temmuz 2008 Saat 14,30  Çorum

 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 02

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi
ÇORUMLULAR VE ÇORUM’A HİZMET EDENLER
            Uzun yıllardır hazırlamakla meşgul olduğum çalışmamı sonunda tamamladım. Basımına başladık. Yayınevimizin politikası gereği her çalışmamı ben 250 adet olarak iki parti bastırırım. Gerekçesi Çorum’un okuyucu ve yayına değer veren kapasitesi 200-250 arası olduğunu Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat dergisi, Sarı Çiğdem Şiir Defteri, Çorum 1997, Çorum’da Yatan Meşhur Yatırlar, Çorum 2001, Menakıb-ı Koyun Baba, Hacım isimli yayınlarımızdan bilmekteyim.
            Kitabın basımından sonra bandrol alımı için müracaat yapacağım. Çünkü bandrol almak için kitaba ISBN almak gerekli. ISBN si gelen kitabın basılmadan sonra da bandrol alımı için müracaatta bulunacağım. Bandrol gelmesi de yaklaşık 15-20 gün sürmekte. Bandrol geldikten sonra da talepte bulunan 206 hemşerimize posta ile kitapları gönderilecektir.
            Yayınevimizin amacı ticari olmadığında yayınlarımız PTT kanalı ile ulaştırılmaktadır Çorumlular ve Çorum’a Hizmet Edenler çalışmamda sayabildiğim kadar 769 hayat hikâyesi bulunmaktadır. Bu hikayelerin içerisinde Çorum Valileri, Merkez İlçe Belediye Başkanları, Sporcular, Hattatlar, Müellifler, Ulemalar, Çorum yatırları, Çorumlu dergisine yazı veren yazarlarımız ve Şairlerimiz ile Çorumlular bulunmaktadır.
Kitap 14x20 ebadında olup kitap ebadında biraz büyütme ve 11 punto ile hazırla ile 276 sayfa olarak yayınlanmaktadır. Kapak için siyah beyaz veya imkân elverirse 4 renkli olarak bastırmak istiyorum.
Ayrıca bu kitabın CD çalışmalarını da şu an yapmaktayım. Bitirince sizlere buradan bilgi veririm.
Bu kitap hakkında bir sonraki yazım olan “HIRSIZLAR!” başlıklı olan bölümü de okumanızı tavsiye ederim
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 03

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Kerim MARDIRALIOĞLU
Kerim MANDIRALIOĞLU Hayat Hikayesi
 ÜLKEYİ TÜKETEN ASALAKLAR
“Midesine indirdiği her lokmanın karşılığını topluma iade etmeyen kişi, o toplumda asalaktır.” diyor Jules Romains “Dirilen Şehir”de. Bir milletin kaç ferdinin kalbi milletine hizmet için atıyorsa, milletin kalbi o kadar güçlü; kaç ferdinin kalbi de şahsî ihtirasları ve çıkarları için atıyorsa milletin kalbi o derece zayıftır. Çünkü milletlerin kalbi fertlerin kalbine dağılmıştır. Aldıkları lokmalarla kendi karınlarını şişirip, ülkemin kaburgalarını sayılır hale getirenleri düşündükçe kahrolmamak mümkün mü? 
Bilgi fukaralığı, düşünce sathiliği, ideolojik saplantılar, rahata düşkünlük, aç gözlülük,  irade zafiyeti durumumuzu özetleyen, bizi bu hale getiren başlıklardan bazıları. İnsanlar yapmaları gerekenleri bile yapmadan daha fazla karşılık talep ediyorlarsa, aldıkları ücret karşılığı bu topluma ne katkıları olduğunun bile hesabını yapmamışlarsa; daha da kötüsü ülkelerinin menfaatlerini kendi menfaatlerinin gerisinde tutuyorlarsa asalak kelimesi böylelerine yetersiz bile. Dolgun maaşlarla, özel korumalarla, özel şoförlerle, sekreterlerle, lojmanlarla, lokallerle… bu ülkenin kaymağını yiyenler yapmadıkları bir tarafa, yanlış yaptıklarıyla ülkenin uğradığı kayıpları değerlendirecek sağlıklı akıl ve temiz kalmış vicdana sahipler mi? Vatanı, devleti, cumhuriyeti, kollayanlar, kurtaranlar gerçekte hak etmeden sahip oldukları ayrıcalıkları mı kollayıp kurtarıyorlar iyi düşünmek lazım. Sevdalısı çok, dostu yok olan,  yalnız ülkemin çalışkan insanları daha fazla ne koparırımın mı çalışkanı oldular? Dindarından dinsizine; sağcısından solcusuna, memurundan işçisine, çobanından yöneticisine her kesimdekiler için milletin ve ülkenin huzur ve kalkınması öncelikli mesele olmadığı, herkesin üstlenmiş olduğu görevi layıkıyla yerine getirmediği sürece bu buhranlardan kurtulunamaz.
 Yapay korkulardan kurtulup düşüncenin ve demokrasinin önünü açmadıkça gelişmek, ilerlemek, halkı huzurlu yapmak hayal olacaktır. Unutmamalı ki, hür düşünceye sahip olmak, hürriyet ortamına sahip olmaktan da önemlidir. Bilime övgüler dizen ideoloji, hür düşünceli, açık zihinli değilse ilerleme sağlanamaz. Hele bir de ideoloji din yerine konuluyorsa gerisini siz düşünün.
Kişiler ve kurumlar düşük standartlarda çalışınca istenilen netice alınamaz. Fert ve kurumlarda her alanda verimlilik bilinci oluşturulmalıdır. Bilgi peşinden koşmak, yeni keşiflerde bulunmak ruhsuz yapılabilecek bir iş değildir. Ruh ise taklit edilecek, ya da başkasından alınacak bir nesne değildir. Bu ruha ulaşmak için ise insanlarımıza,  devletten koltuk kapmayı değil o koltuğa hakkını vermeyi öğretmeliyiz. .
Asalaklığa değil, çalışmaya ve üretmeye odaklanmış iyi bir eğitim sistemine, daha az ideolojiye, daha istikrarlı demokrasiye, para sıkıntısı çekmeyen bilime,  liyakat esasına dayalı yönetimlere, ideolojilere kurban edilmeyen adalete, bilim üreten üniversitelere acilen ihtiyaç var vesselam. Yoksa toplum bir şekilde asalak üretir, bu asalaklar da bu ülkeyi tüketir.
 
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 04

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Salım SAVCI
Salim SAVCI Hayat Hikayesi
Osmancıklı Jandarma Uzm. Çvş. Muzaffer Karaca’yı unutmamak için onun adının:
1. Bir okula,
2. Bir mahalleye,
3. Bir caddeye,
4. Bir sokağa, vermek zorundayız. Yoksa yıllar geçen şehidimiz bal gibi unutulur. Gönlüm buna razı olmadığı için bu öneriyi yapıyorum. İlgililerden bu atılımı sabırsızlıkla bekliyorum.
Şimdi de şehidimizi, bir kez daha tanıtalım:
 Muzaffer Karaca Osmancıklıdır.
Osmancık’ın Koyunbaba Mahallesine kayıtlıdır.
Muzaffer Karaca; hemşerimiz Dursun Karaca ile Menşure Karaca’nın oğludur.
Muzaffer Karaca’nın (6) yaşındaki kızı tüm Osmancıklılardan ilgi bekliyor. Eğer Karaca ailesi benden kitap isterse hemen çocuk kitapları göndermeye hazırım. 25 Ağustos’tan sonra Ankara’dan ayrılabilirim.
Muzaffer Karaca’nın ordudaki görevi:
1) 10 yıldır görevindedir. Van-Erciş’te görev yapmıştır. Sonra Mardin Kızıltepe’de görevlendirilmiştir. 15 Ağustos’ta ise buradan ayrılarak, Karabük-Safranbolu’ya gelecekti.
2) Ama görevi başında, 29.7.2007 Pazar günü (bizler tatil yaparken) Mardin-Kızıltepe kırsalında teröristlerle çarpışmaya girdi. Orada şehit düştü.
3) Şehidimizin cenazesi bayrağımıza sarılı olarak Osmancık’ımıza geldi. Tüm yürekleri yas, gözyaşı bağladı. Osmancık’ta, büyük bir katılım töreni ile toprağa verildi.
“Şehitler ölmez – Vatan bölünmez in bilincindeyiz ama. Hemşerim Muzaffer Karaca’nın adının yaşatılmasını, bir Osmancıklı tutkunu olarak ilgililerden bekliyorum. Şu ileri yaşımda, bunu görerek ömür tüketmek istiyorum.
Muzaffer Karaca; torunum sayılır. Onun yeni yerinde nur içinde yatmasını diliyorum. Başımız sağ olsun!

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 05

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Ali EMİROĞLU
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi
KKKA
Hastalığın asıl adı KKKA harfleriyle belirlenen “Kırım Kongo Kanamalı Ateşi”dir.
Bu hastalık, aslında, 12. asırda, İsmail El -Cürcani tarafından izah edilmiş olduğu söylenmektedir. Memleketimizde tanınma tarihi 2002’dir. Daha önce görüldüğü bildirilmemiştir. Yabancı ilim adamları, hastalığın daha önce de olabileceği ve Türklerin atlamış olabileceklerini iddia etmektedirler. Ancak, hep yabancılar doğru söyleyecekler de değillerdir. Bu hastalık, kanamalı ağır bir hastalıktır. Ağır ve kanamalı bir hastalığın teşhisi her yerde yapılamayacağına göre, bu cins hastalar daha büyük hastanelere nakledilmektedir.
Buna göre, Türk hekimlerinin atlamış olmaları mümkün görünmüyor. Bu hastalık, hekimlerimiz tarafından 2002 senesinde görülmüş ve bilinmiştir.
Bu hastalığı, Cumhuriyetin “Bilim Teknik” yayınlarından esinlenerek yazdım. Bu yazıyı, daha çok Cumhuriyet düşmanlarını düşünerek kaleme aldım. Onların da bir gün, akıllarını başlarına toplayıp bizim gibi müspet olacaklarını düşündüğüm için, canları cehenneme, demek içimden gelmedi. Onların bizim için “Canları cehenneme” dediklerini biliyorum ama ben yine de insaflı olmak istiyorum. Bize, “canları cehenneme” denmez. Biz, büyük yaratıcının emirlerini belki tam yapanlar değiliz ama kendisi de şahittir ki, biz, ne kendisini ve ne de gönderdiği yüksek anlamlı emirlerinin hiç birini kullanmadık; ne çıkarlarımız, ne de politika kazançlarımız için hiç bu yola sapmadık. Bu Cumhuriyet düşmanları, bu yazıyı okuduktan sonra, bir daha durup düşünmezler mi?
Kene, bütün Dünyada mevcut ve 8 yüz biraz da küsur çeşidi varmış. Bu tehlikeli virüsü hepsi taşıyor değil. Şu anda, Türkiye’de çok sayıda virüs taşıyan cinsi var. Bunların hepsinin hastalık yapma vasıfları da aynı değil. Türkiye’nin etrafı, bu cins virüs taşıyan kenelere dolu durumda.
1945 savaşlarında, bu hastalık Kırım’da da görülmüş. 200 Rus askerinin öldüğü yazılıyor. Stalin, 30 ayrı bölgeden, Kırım’a 30 ilgili mütehassıs göndermiş ve bu hastalığı tetkik ettirmiş. İşte hastalığın başına, “Kırım” sözcüğü böyle konmuş. Daha sonra, Amerikalıların Kongo’da gördüğü hastalıkla bir arada etüt edilmiş ve yukarıda yazdığımız isim ortaya çıkmış. Uzunca, İspanyol adları gibi ve akılda tutulması da zor. O zaman, gereksizleri silip, sadece kene hastalığı olarak anılması daha doğru olur sanırım. Böyle bir isim de teklif ediyorum ki, benim için, mesleği üzerinde hiç yazı yazmadı denmesin.
Keneler toprakta yaşıyorlar. Her cins hayvan ve kuşlar tarafından kene nakli mümkündür. Sulak ve ıslak topraklarda kene üremesi daha kolay olurmuş. Sıcak mevsimlerde kene hayatiyet gösteriyor. Kış aylarında kene donuyor. Dünyanın ısınıyor düşüncesi, kenenin artmış olabileceğini düşündürüyor. Başka böceklerin, insana yakın parazitlerin hastalık virüsü taşıdığı bilinmiyor. Bu gün elimizde tek delil kenedir. Bu kenenin virüs taşıması ve insanı ısırdığı yerde de virüsü insan vücuduna aktarması gerekiyor.
Dünyada kene cinsleri yaygın. Hemen her ülkede mevcut. Memleketimizde, Orta Anadolu’nun kuzeyinde, Karadeniz’in de güneyinde yaygın bulunuyor. Trakya’da var. Türkiye keneleri daha çok Balkan ve Rusya kenelerine yakın. Buna göre, kenelerin Arap ülkelerinden veya İran’dan geldiği düşüncesi yanlış gözüküyor.
Hastalığın teşhisi basit. Kanamayı önleyen kan elemanlarının kandaki miktarları azalıyor. Lökositler ve Trombositler azalmış olacaklardır. Bizim ülkede, kati teşhis, Hıfzıssıhha Enstitüsünde konurmuş. Biliyorsunuz. Bu güzel enstitüyü Refik Saydam kurmuştur. Refik Saydam sağ partilerden değildir. Bu sağ partilerin böyle halk sağlığı hizmeti veren bir kurumları var mıdır? Niçin bu halk sağ partilere bolca verdiği oyunu Refik Saydam’ın partisinden esirger? Refik Saydam az dinli, sağ partililer de dindar. Cenabı Hak bazan bazan yarattığı insanlara görünse de, hakikati şöyle bir gösteriversek.
Kene hastalığının tedavisi yok. Palyatif tedavi yapacaksınız. Onun endkasyonunu da, Refik Saydam Enstitüsü veriyormuş. Demek ki, Türkiye’de bazı kurumlar, Cumhuriyet kurulalıdan beri Türk halkının yanındadırlar. Halk bunu bilmese bile, daha sonraları bilecektir. Bu zamanın uzak olmadığını görüyoruz.
Kene hastalığının aşısı da yok. Bulgarların yaptık dedikleri aşıyı yalnız kendileri kullanıyorlarmış. Tedavisi yok dedik ama, ilk erken zamanlarda “Ribavirin” Antiviral ilacı etkili olabilirmiş. 800 kene cinsinden, yalnız 30 adedi virüs taşırmış. Kene mücadelesi faydasız sayılıyor, yalnız keneden korunma yapılmalıdır. Kene, ısırmışsa, usulüne uygun çıkarılmalıdır. Sabunlu su tercih edilmelidir.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
 06

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mustafa Nevruz SINACI
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
KADİM "DEMOKRAT PARTİ" VE "AKP" FARKI
Demokrat Parti 7. ve 8. dönem Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Arif Demirer, geçen hafta içinde yayınlanan, tarihi değeri haiz, çok önemli ve özgün bir makalesinde, AKP genel başkan yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın televizyonlarda yaptığı bir açıklamaya dikkat çekerek; AKP adına konuşan Fırat’ın “türban ile ilgili yasal düzenlemeyi, tarihi DP’nin ceza kanunundaki ezan ile ilgili yasak maddesinin kaldırılması olayına benzetmesini” eleştirdi.
Önce makaleyi olduğu gibi bilgilerinize sunuyorum. Sonra açıklama ve yorum:
“Sayın Fırat’a göre, (güya) o (tarihi) olayda da Halk Partililer kıyameti koparmışlar; “laiklik elden gidiyor” diye yaygaraya başvurmuşlar.
Sayın Fırat olayı iyi incelememiş.
Zira, 1950–1960 arası TBMM’den sadece iki kez oturuma katılan tüm millet-vekilleri’ nin tam ittifakı ile karar çıkmıştı: 16.Haziran.1950 günü ezanla ilgili (TCK) yasak maddesinin kaldırılması, 18 Şubat 1952 günü Türkiye’nin NATO’ya girişinin onaylanması. Merhum B. Ecevit dahil tüm CHP’liler (Kıbrıs’la ilgili olan) Londra, Zürih ve Garanti Antlaşmalarına KIRMIZI oy kullanmışlardı!
1974 yılında ise Zürih Antlaşması’nın ve Menderes’in sayesinde gitmiştik Kıbrıs’a…
16 Haziran 1950 günü ezan ile ilgili karara, oturuma katılan tüm CHP milletvekilleri beyaz oy kullanmışlardı. Genel Başkan İnönü oturuma katılmamıştı. CHP’li milletvekillerinin ya da basındaki köşe yazarlarının “laiklik elden gidiyor” gibi hiçbir eleştirileri olmamıştı.
Olamazdı. Çünkü DP iktidara gelmeden önce, CHP’nin son başbakanı Şemsettin Ş. Günaltay “İmam Hatip Kurslarını, İlahiyat Fakültesi’ni ve bazı Türbeleri yeniden açmakla” övünmüştü.
TBMM’de. Sayın Fırat’ın siyasi tarih bilgisi “zayıf” !
Menderes – Erdoğan farkına gelince…
Merhum Adnan Menderes’i, içinde babamın da olduğu ve sağ kurtulduğu Londra uçak kazasından (1959 yılında İngiltere’de öğrenci idim) sonra yakinen tanımış bir kişi olarak aklıma hemen gelen iki önemli farkı açıklamak istiyorum:
İletişim olanaklarının bugünle kıyaslanmayacak ölçüde sınırlı olduğu 1954 yılında (sınırlı bir radyo programı ve her yere ulaşamayan gazeteler) Menderes % 58.4 oy almış ve başladığı yatırımlara hızla devam etmişti. Ezan yasağını ise DP iktidara geldikten ve kendisi
Başbakan olduktan 15 gün sonra kaldırıvermişti.
Aradan dört yıl geçtikten sonra değil!
Bu birinci fark. İkinci önemli fark ise, siyasi tecrübe farkı. Menderes başbakan olduğu zaman, tarımı çok iyi bilen 19 yıllık milletvekili idi. Ana Muhalefet Partisi DP’nin de dört yıllık (2) numaralı önderi idi. Gerek Meclisin, gerekse halkın (% 75 kırsal nüfus) nabzını çok iyi ölçmeyi öğrenmişti. Başbakan Erdoğan başarılı bir belediyecilik tecrübesine sahip. Türban konusu için 15 gün değil, tam altı yıl bekledi. İlk açıklamayı yurtdışında iken yaptı. Tepkileri doğru ölçüp değerlendiremediği gibi, konuyu MHP gibi siyasi çizgisi bence tartışılabilen bir parti ile ortak bir zemine oturttu. Devlet Bahçeli’nin MHP’sinin milliyetçiliğini önemli bir örnek olay ile tartışabilirim. Gerisini hep birlikte yaşıyoruz.
Menderes’in ezan yasağını kaldırması olayı 18 Haziran 1950 günü unutulmuştu.
Bir daha da, 27 Mayıs sonrasına kadar, kimsenin aklına dahi gelmedi.
Türban konusunu ise daha çok uzun bir süre, son derece gergin bir ortamda, milletçe tartışacak ve korkarım ki tartışırken birbirimizi kıracak; üzecek; sonradan pişman olacağımız şeyler söyleyeceğiz. Menderes-Erdoğan farkı, bu kadar değil! Ama bu kadarı da yeter.” (*)
SONUÇ VE YORUM:
Kadim Demokrat Parti, tıpkı Atatürkçülük-Kemalizm’in ilkeleri ve Türk İnkılâbına karşı 10 Kasım 1938 günü saat 9.05’den itibaren kinle-nefretle tatbik edilen karşıdevrim, hafızalardan silme ve beyinlerden kazıma operasyonuna maruz kaldı.
Aslında 1947 yılından itibaren yürürlüğe konulan ve 2005 yılında tamamlanması öngörülen (Pentagon-2005) BOP ve BİP plân-projelerine karşı tam bir kararlılıkla koyduğu ret ve tepkinin bedelini kanla-canla ödedi. Lâkin 1938’e nazaran çok daha ağır, kin-kan ve nefret dolu “gayri-meşru” bir darbeyle yok edildi. Mensup, Bakan, Milletvekili, taraftar, üye ve sempatizanları son derece ağır itham, iftira ve iğrenç bir yalan furyası ile ezildi. Enterne edildi. Toplumdan dışlandı, son derece insanlık ve ahlâk dışı muameleler maruz bırakıldı.
1960’dan sonra, Atatürk ve Demokrat Parti tarafından tam bir milliyetperverlikle ve “Milli Devlet Şuuru” içinde uygulanan; Akılcılık, (rasyonalizm) bilimsel ve analitik mantık, milli sentez, eşitlik, hak-adalet, özgürlük, millet olarak topyekün kalkınma ve refahı tabana yayma bilinci sona erdi. Bunun yerine; Siyaset simsarlığı, misyon tacirliği, din tüccarlığı ve de özellikle, sulta patentli-dış güdümlü taklitçilik aldı yürüdü. Hürriyet, adalet, refah ve saadet yerine, ülkede dehşet, anarşi, terör, fakirlik-yoksulluk ve yolsuzluk türedi, yürüdü gitti...
Gerçekte bu; Aleni ve cebri gasp- resmi irtikap ve Atatürk’e-geleneğe ihanetin elim bir bedelidir. Diğer bir anlamda: Demokrat Partiye karşı işlenen insanlık ayıbı, hicap ve utanca rağmen, veraset irtikabı, istismar ve suiistimalin yüzsüzce-pişkince boyutudur. Aleni veya gizli, örtülü suiistimal sadece ve yalnızca belirli bir parti ve/veya zümreye ait değil, bilâkis geneldir. Bu neviden Demokrat Parti’nin siyasi malzeme olarak kullanılma süreci “büyük bir yüzsüzlükle” devam ettirildi, ettirilmektedir de...Bu örnek de onlardan sadece biri. Umarım; Yeni Genel Başkan “Süleyman Soylu” ile DP, bu makus talihi aşar ve kadim Demokrat Parti tekrar vücut bulur. Hayatiyet kazanır. Mukallitler aslına rücu eder. 46 ruhu, dava, misyon ve manâsı ruhlanır. Zira, bütün bu kalitesizlik, pişkinlik ve madrabazlığın çaresi (sağı ve solu değil) merkezde “Milli Siyaseti” ayağa kaldırmakla mümkündür.
http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com.tr

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 07

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Selma GÜRSEL
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi
KABAK DOLMASI
1 kilo kabak
25 gr orta yağlı kıyma
1,5 su bardağı pirinç
Bir kaşık salça
1 baş kuru soğan
Bir kaşık tereyağı
6-7 dal dere otu
6-7 dal maydanoz
1 tatlı kaşığı pul biber
İstenildiği kadar tuz
            Kabaklar soğuk su ile güzelce yıkanır. Suyu süzülünce kabak oyacağı ile tırtıllanarak kazınır ve içleri oyulur parmakla oyulan kısımlar hafifçe tuzlanır.
            Pirinçler ayıklanarak yıkanır geniş bir kaba konulur. Üzerine kıyma, ayıklanmış kıyılmış dereotu ve maydanoz eklenir, doğranmış soğan ilave edilerek pul biber ve yarım kaşık salçada konularak üzerine tuzu serpilir. Bu karışım yoğrularak oyulmuş kabakların içerisine doldurulur.
Doldurulan kabaklar tencereye dizilir. Başka bir kapta bir kaşık tereyağı eritilir içine salça konularak sos hazırlanır bu sosu tencerede bulunan dolmaların üzerine dökülür. Hazırlanan sıcak su ile dolmalar kapatılacak şekilde tencereye konularak kısık ateşte pişirilir. Pişen kabak dolması sıcak sıcak servis yapılır. Afiyet olsun.

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  08

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Güner KAYMAK
Güner KAYMAK Hayat Hikayesi
 DÜNYA DA KARDEŞLİK BARIŞ İSTERİM
Ne terör ne savaş ne de işkence
Dünya da kardeşlik barış isterim
Hakka yalvarırım her gün her gece
Dünya da kardeşlik barış isterim
İnsanı severim hakkın nurudur
Hakkın nazarında insan uludur
Cümle alem hakkın güzel kuludur
Dünya da kardeşlik barış isterim
Biri yer içerken biri bakmasın
Hiç kimsenin göz yaşları akmasın
İnsan bir birinden asla korkmasın
Dünya da kardeşlik barış isterim
Aşk ile sevgiyi kültür edelim
Hoşgörü saygıya mehil verelim
Yüreklerde ikiliği silelim
Dünya da kardeşlik barış isterim
Gülücükler eksilmesin yüzlerde
Aşk umut ışığı olsun gözlerde
Şeker şerbet ballar aksın dillerde
Dünya da kardeşlik barış isterim
Merhameti elden hiç salmayalım
Nefsin arzusuna biz uymayalım
Kendi kendimizi sorgulayalım
Dünya da kardeşlik barış isterim
İlime irfana kucak açalım
Fitneden fesattan uzak kaçalım
Pek yüksekten değil alçak uçalım
Dünya da kardeşlik barış isterim
Hem duygulu hem duyarlı olalım
Gönülden gönüle köprü kuralım
Hakikatı özümüzden soralım
Dünya da kardeşlik barış isterim
Hatır gönül kırmak insanlık değil
Her kes insanlıga vermeli meyil
Kardeş kardeşine olmalı kefil
Dünya da kardeşlik barış isterim
Ozan Güner sever hakkın kulunu
Allah şaşırtmasın kulun yolunu
İstemem dünyanın para pulunu
Dünya da kardeşlik barış isterim
Amsterdam / 15.11.2007

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 09

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

 
Hüseyin TAŞKAYA
İNSAF
İnsaf olmasa ahlak olmaz
Bu dônya fanidir kimseye kalmaz
İnsaf olmasa insanlar huzur bulmaz
Ne mutlu insaflı ansanlara
 
İnsanların ahlakı insan ile bilinir
Toplumda huzurla insaf ile gelinir
Doğru yolda seve seve$ölünür
Ne mutlu insaflı énsanlara
 
İnsafı olmayan çe~resini daraltır
İnsafsızlar çok ocaklar kaòartır
Rabb’im neden(insafsızlar yaratır
Ne mutlu insaflı insanlara
İnsaflı olmayan insaî sayılmaz
aptığı yanlıştır neden ayılmáz
İnsaf öyle hoştur ki lezzetine doùulmaz
Ne mutlu insaflı énsanlar
 
İnsaflı insandan zarar gelmez
Bazımarı dünyaya neden geldiğini bilmez
İnsafsızlık ederek insanlık olmaz
Ne mutluinsaflı insanlara
 
Şu dünyada insafsızlar olmasa
İnsanların gözlerine yaşlar dolmasa
Hiç kimse de belasını fulmasa
Ne mutlu insaflı insanlara
 
Sakın kimseye insafsızlık yapma
Başkalarının malına asla bakmayın
Hiçbir zaman insafı asla bırakmayı~
Ne mutlu insaflı insanlara
 
İnsaælı olmaùana gerçekten yazık
İnsafsızlar elinden bağrımız ezik
İnsafsızlık edenin ahlakı bozuk
Ne mutlu ahlakı iyi insanlar
 
Dınyanın düzenini insaf sağlıyor
İnsafsızlar yüzünden analar ağlıyor
Çocuklar yüzünden geliîler bağrın dağlıyor
Kahrolsun şu insafsızler.

 

 
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

114 SAYI 25 Ağustos 2008 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız!