|
YIL
10 SAYI 110 25 Nisan 2008 |
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL HOŞÇA KAL
-
İsmet ÇENESİZ
BAYRAMLAR
-
Mustafa Nevruz SINACI MEB Hüseyin ÇELİK NE
YAPMAYA ÇALIŞIYOR?
-
Ali EMİROĞLU
KIBRIS’TA OLAN BİTENLER
-
Sakin KARAKAŞ ÖĞRETMEN VE
YÖNETİCİLERİN BAŞARI SORUNLARI
-
Mahmut Selim GÜRSEL SİMİTÇİ
-
Mustafa Nevruz SINACI ERMENİ
İSYANLARI, SOYKIRIM VE KATLİAMLARI
-
Selma GÜRSEL ÇORUM MANTISI
-
Güner KAYMAK YİNE
GELDİ 23 NİSAN
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
HOŞÇA KAL
- İlk ayrılıktan sonra etraftaki
pek çok dedikodulara aldırmadan arkadaşı ile kırgınlıklarını
unutmak için karar aldılar. Birlikte geçirdikleri güzel ve
maceralı günlerin hatırına bir daha birbirlerini
kırmayacaklarına ve darılmayacaklarını söyleyerek
arkadaşlıklarını pekiştirdiler.
- Birlikte memleketlerinin
bilinmeyen yerlerini tanımış ve tanımayanlara tanıtmalardı. Eski
tarihi köyler, eski ören yerleri ve gizli kalmış tabiat
güzelliklerini ortaya çıkartmaları onlar için büyük bir haz ve
macera idi.
- Birçok kereler birçok kişiye
buldukları yerleri paylaşmak için onları gördükleri yerleri
görmeleri için ellerinden geleni yapmışlardı. Hatırladıkları pek
çok güzel olay olduğu kadar pek çok da tehlikeler atlatmışlar ve
pek çok kere de ölümden dönmüşlerdi.
- Yedikleri ve içtikleri ayrı
gitmeyen bu arkadaşlığın etrafında birçok arkadaşlıkların kurulu
olması olağandı. Bu arkadaşlıklar iki arkadaşın birlikteliğine
zarar vermemiş, birbirlerinin huy ve kişiliklerini tanıdıkça
daha da artmıştı. Dini inanç ve felsefi görüşlerinin çok az bir
ince ayrım farkı olması arkadaşlıklarının daha da ileriye
götürmüştü. Aradan tam on beş
yıl geçtikten sonra arkadaşların birisi verdikleri karardan
cayarak diğer arkadaşını ortada yalnız bıraktı. Giden arkadaş
istemeden ayrılığa sebebiyet vermiş ve ebedi yolculuğa çıkarak
hayatta kalan arkadaşını dünyaca yalnız bırakmıştı.
- Bu istenmeyen ayrılığın
nişanesi olarak sağ kalan arkadaş, dünyadan göçen arkadaşına son
görevini yaptı. Cenazesini toprağa verdi. Bütün cenazeye
gelenlerin kabirden ayrılmaları üzerine kabre dönerek gözleri
dolu dolu “hoşça kal” diye dudaklarından dökülen kelime ile o da
kabirden ayrıldı. Kabirde yalnız kala hoca efendi de falan
hanımın oğlu falan diye seslendiğini duyar gibi oldu.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
İsmet ÇENESİZ |
İsmet ÇENESİZ Hayat Hikayesi
|
BAYRAMLAR
İnsanlar, bir doğduğu şehri, birde anasının yüzünü unutmazlarmış. Bu
unutulmazlara bende biraz ekleme yapmak istiyorum. Benimde birkaç
unutamadığım var!
BABAMIN SESİ,
bayramlık ilk potinim ve ilk giydiğim takım elbisem!
1945-
46 yılları dersek sanırım çok şey daha iyi anlaşılır. O yıllar pek
çok şeyin, sadece iki dini bayramda sunulduğu tarihlerdi. 2. dünya
savaşının ve hakikaten bizim kurtuluşumuz olan Kurtuluş Savaşının
yokluklara yokluk eklediği zamanlardı o tarihler.
O yıllarda çoğu şey
çok zor elde edilirdi. Ama insanı zor elde edilen, çok seyrek
kavuşulan şeyler daha mutlu ediyor diye düşünüyorum. Bu günün
çocuklarını artık ne yeni bir elbise, nede yeni bir ayakkabı mutlu
ediyor. Yiyeceklerde öyle. Önüne konan çikolatayı elinin tersiyle
itiyor, tavuk etini, böreği, baklavayı bile anasının zoruyla ve
kavga dövüş zoruyla yiyor çocuklar. Bu saydıklarımızı 1940’lı
yıllarda çocukların çoğu sadece iki dini bayramda ancak
görüyorlardı. Böyle az gördükleri için de tabiki tadı ve kıymeti
başka oluyordu.
Bayram yerleri
satıcılarla ve eğlence aletleriyle dolu olurdu. Mâfe (Salıncak,
kaymaca) binmesi çok ucuz olmasına rağmen bir şeyler almaya ve
bunlara binmeye para çok zor bulunurdu.
O
zamanlar para, babalarda az, hanımlarda ise hemen hemen hiç yok
gibiydi. Kız çocuklarına, evlerde dikilen pazen veya basma
fistanlar, oğlanlara ise babanın eski elbisesinden tersi yapılan
ceket ve kısa pantolonlar giydirilirdi. Bu saydıklarımız o zamanın
mutluluk kaynağıydılar. Kızlara senede bir defa kırmızı, oğlanlara
da siyah sandal alınabiliyordu. Hep söylenir, anlatılır ya,
ayakkabılar bir beze sarılır, daha giyilmemiş olduğundan acı deri
kokusunu koklaya koklaya koynuna alınıp yatılırdı.
Bayramlarda hısım akraba ziyaretleri daha içtenlikle yapılır, eller
öpülür, çocuklara ayrıca dul ve ihtiyar yoksul kadınlara da harçlık
verilirdi. Mezar ziyaretleri Arefe günü sabah namazından sonra
başlar ve bayramın 2. günü bile devam ederdi.
O
zamanlar yolculuklar çok zor olmasına ve uzun zaman almasına rağmen
herkes doğduğu şehre gelir ve büyüklerinin ellerini öperdi. Bu günkü
gibi büyük şehirlere göç olmadığından herkes doğduğu yerde otururdu.
( O zamanın meşhur sözlerinden biri de, “Otur oturduğun yerde!” idi)
İnsanların elbiseleri
%90 yamalıydı. Çoraplara yama üstüne yama yapılır ayakkabılara ise
2-3 defa pençe vurulurdu.
Komşu
komşuya daha sık giderdi. Bilhassa da kadınlar bir evde toplanır,
gerek bağlarından çıkan meyveleri gerekse evde yapılan yiyecekleri
yiyerek konuşup, sohbet edelerdi. Bu ziyaretlerle insanlar
birbirlerinin ağusunu alırlardı.
Şimdiki gibi sokaklarda otomobil olmadığından sokaklarda rahatça
oynanırdı. Çocuklar sokakların gülü, sokaklar da onların oyun
alanıydı. Yokluk vardı ama huzur ve mutlulukta vardı. İnsanlar
şimdiki gibi doyumsuz değillerdi. Yufkadan kış ekmeğini yapıp,
pekmezi ve turşuyu küpe koyup, bulgurla yarmayı da hazırlayınca,
bununla yetinip mutlu oluyorlardı. Odunu varsa, sobası yanıyorsa ve
her sabah olmasa bile arada bir çayı kaynıyorsa diliyle değil
yüreğiyle, benliğiyle ŞÜKREDİYORLARDI.
Hakiki şükreden de stres mi olur? Can sıkıntısı mı olur? Güz sonu,
etlik yapanlar azınlıktaydı. Anamın yaptığı kış kıymasını, ilişkiri
(sucuğu) unutmak mümkün mü? Soğuk kış gecelerinde yufka ekmeği
sobada iyice ısıtıp, içine de kıymayı ince ince doğrayıp yerken
ağzımızda kalan tadı 50 sene geçmesine rağmen hala unutabilmiş
değiliz. Şu an yazıyı yazarken bile bu tadı hala hissediyorum.
Şu an
albümde, 60 önce akraba çocuklarıyla bir bayram günün de çekilmiş ve
suda Tâb edilmiş bir resim buldum ve ona bakıyorum. O fotoğrafı
çektirmek bile bizi nasıl mutlu ederdi.
Bu
günkü bu bolluk ve refahın temelinde o insanların çektikleri
sıkıntılar, yaptıkları fedakarlıklar ve tutumluluklar yatıyor.
Günler günleri, aylar
ayları, yıllar da yıları kovalıyor. Bu geçen zamanla birlikte
gitgide teknoloji gelişiyor ama bu gelişen teknolojide gün geçtikçe
insanları esir alıyor.
Kirlilikler, şualar, doyumsuzluklar, şükürsüzlükler insanları
perişan, huzursuz ve hasta ediyor.
İnsanoğlu mutluğun, Allah’ın lütfu olduğunu ve bu mutluluğun ona
olan bağlılığımız ve şükrümüzle olacağını öğrendiğinde ve buna sözle
değil özle inandığında. Gönülden, isteyerek amel ettiğinde, bunu
beynine, yüreğine yerleştirdiğinde huzuru ve mutluğu
yakalayacaktır.
Kurban Kesme Yerleri
umulan neticeyi yine tam olarak vermedi. Yine el kesmeler, kol
kesmeler, hayvanlara eziyetin binbir türlüsü yapıldı. Odunla
vurmalar, taşla yaralamalar aldı başını gitti.
Kurban Kesme yerlerinde bir Veteriner bulundurulmalı. Hayvanlar
kesim alanlarına iğne yapılarak yarı baygın halde getirilmeli.
Böylece hem hayvan acı çekmez hemde kesenler uğraşmamış olurlar. Ben
bu konuda senelerce Diyanet İşleri Başkanlığıyla yazışmalar yaptım.
Senelerdir bunun “olur” ‘u ile uğraşıyorum, Diyanet İşleri
Başkanlığı, “nefes alıp verdikten sonra bir mahsuru yok” diyor. Bu
yazıyı isteyene gösterebilirim. Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda
yeniden bir fetva yayınlayabilir. Yetkililer bu vebali iyi
düşünmelidirler. Sayın Milletvekilimiz Ali Yüksel Kavuştu Bey’e
arzuhalimdir!
ÖMÜR;
Kimler geldi
Kimler geçti
Bu dünyadan,
Kimi bir saat yaşadı
Kimi bir asır.
Kimi yağ, bal içinde
Kimi bir ekmeğin peşinde.
Saygı
ve sevgilerimle.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
- MEB Hüseyin ÇELİK NE
YAPMAYA ÇALIŞIYOR?
-
18 Mart 2008 Şehitler günü MEB’nın uluslar arası mason
tarikatı alt kuruluşlarından Lions Kulüpleri ile bir eğitim ve
işbirliği anlaşması yapıldığı ve bunun Bakan Doç Dr. Hüseyin
Çelik tarafından onaylanarak uygulamaya konulduğuna dair haber
ortaya çıktı.
-
Şimdi de; (23 Eylül 2008) İmam Hatipler'de 'papaz ve haham'
dönemi diye bir haber gördük. Buna göre: MEB İmam Hatipler'de Dinler Tarihi
dersine rahip ve hahamların davet edilmesini ve öğrencilere
ders verdirilmesini istemiş!
-
Olay şöyle: Bundan böyle
MEB İmam Hatip Liseleri'ne yönelik başlattığı yeni
uygulamayla, Dinler Arası Diyalog söyleminin hayata
geçirilmesi konusunda bir adım daha attı. Böylece Bakanlık,
İH'lerde Dinler Tarihi dersine rahip ve hahamların davet
edilmesini ve gençlere ders verdirilmesini amaçlıyor. Bakan bu
uygulamayla güya dinler arasındaki önyargıların ortadan
kalkacağını savunuyor.
-
AYKIRILIK VE İNKAR
-
Eğer doğruysa, bu apaçık İslâm’a muhalefet, Kur’an-ı Kerim ve
Al-i İmran suresi 19. âyetini tekzip ve inkardır. Zira bu
sure, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Ramazan ayı boyunca bütün
Camilere astığı “Doğrusu Allah katında din İslâm’dır” ayetine
aykırı olup; Bakan veya bakanlığın böyle insanlık, din ve
ahlak dışı bir teşebbüs ve tasarrufa asla hakkı ve yetkisi
yoktur. Böylece Müslümanlar alenen rencide, Kur-an tahrif ve
kutsal gerçek inâr edilmiş olmaktadır. Dolayısıyla vakıa tam
bir vukuat, kasıt-art niyet ve din düşmanlığına matuf “fiilen
suç teşkil eden” bir skandaldır. Özellikle adının başında
“MİLLİ” kelimesi yer alan iki bakanlıktan birinde, uluslar
arası mason tarikatının mütemmim cüzü Lionslar ile işbirliği
anlaşması yapılması ve şimdi de İmam Hatip Liselerine papaz ve
haham sokulması gibi alçakça bir eyleme teşebbüs, büyük Türk
Milleti ve Yüce İslâm Dini’ne hakaret, tezyif ve alçakça bir
tertiptir.
-
Bu, en azından “MİLLİ SAVUNMA” bakanlığı ve Peygamber Ocağı
Şerefli Türk Ordusuna Mason, Lions, Rotary ve bunların
mütemmim cüzü; Dış kökenli ve uluslar arası menfur unsurların
memur, Astsubay ve Subay olarak kabulü kadar “laneti mucip”
bir hainlik, aslını inkâr, misyonu’nu terk ve Müslümanlar
açısından çok ağır bir cürümdür. Ki, neseben gayrisahih ve
gayrimüslim dönme ve devşirmelerin (koza ve kriptoların)
askere alınmasına benzer. Sorumluları Türk ve Müslüman olarak
kabul edilemez. Zira TSK ve MEB’de görev yapan Türk ve İslâm
karşıtı unsurlar ancak ve sadece apaçık düşman, ajan,
işbirlikçi, koza ve provokatör olarak kabul, tarif ve tavsif
edilebilir.
-
BİR DE OLACAKLARA BAKALIM!
-
Milletçe kutsiyet izafe edilen iki hayati kurumda bu tür
aykırı, insanlık ve İslamlık dışı uygulamalara müsamaha ve
teşebbüs tam bir gaflet, dalalet ve hıyanettir.Sonuçta
Misyonerlik devlet eliyle okullara girecek ve Ordu, moral ve
maneviyat yönünden ağır bir tahribata maruz kalarak zaafa
düşecek ve bidayette çökertilecektir.. Bu bir AB oyunudur ve
sinsi düşmanlıktır.
-
Bu plan, gençlere kendi okullarında rahip ve hahamlar
aracılığıyla Hıristiyanlık ve Yahudilik propagandasına izin
vermek, misyonerliğin de Bakanlık eliyle meşrulaştırılıp kamu
kurumlarına kadar sokulması anlamına gelir.
-
MEB'nın İHL'ne yönelik başlattığı bu menfur girişimin gerçek
amacı tam bir yalan, hile ve safsata olan Dinler Arası
Diyalog’dur. Bunu motive, destek ve takviye ettiği sürece
Medeniyetler İttifakı söylemi de insanlık dışı, ahlaksız ve
düşmanca telakki olunmak gerekir.
Kaldı ki bu menfur teşebbüs ve tertiplerin MEB müfredatına
girmesi Türk, İslam ve insanlık âleminin en büyük düşmanı
Misyonerliğin meşrulaştırılması demektir.
-
Eğer bu yolda gerçekten zaruri bir hizmet ifa edilmek
isteniyorsa;
-
Niçin BM ve NATO müktesebatı gereği TSK’da rütbeli İmam sınıfı
ihya edilmiyor? Ve niçin din-ahlâk derslerine İmamlar
girmiyor?
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ali EMİROĞLU |
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi |
KIBRIS’TA OLAN BİTENLER
Kıbrıs’ta olan bitenleri;göz önüne
getirince mantığın arkasına sığınıldığı görüntüsü karşısında
kalınıyor.
Kuzey Kıbrıs Türk devleti ilan
edilmiş ve bu yeni Türk devletini yalnız Türkiye tanımıştır. Başka
tanımak isteyenleri de Amerika önlemiştir. Türkiye de tanımış
olmasa, KKTC devletliğini ilan edebilirdi. Devlet olmak için illa
başka devletlerin tanımış olması gerekmez.
Devlet olmanın vasıfları vardır:
Bir devletin önce bir toprak parçası
olması gerekir.
Bir millet olması da gerekir ki,
devleti ilan etmiş olasınız.
Bu vasıfların ikisi de Kuzey
Kıbrıs’ta vardır. Toprak küçük diye devlet kurulamaz kaidesi de
yoktur.
Kuzey Kıbrıs Türk Devletinin
kendisini koruyacak bir ordusu yoktur. Orada bulunan kırk bin
kişilik Kolordu, Türkiye’nin kolordusudur. Kıbrıs’ta başlatılan
katliamı da önleyen yine bu kolordudur. Bu kolordu Kıbrıs’a, işgal
maksadıyla değil, çağırılmış olarak gitmiştir. İsmet Paşa Başbakan
iken, kabinede arkadaşlarım vardır ve onların anlattıklarına göre,
Kıbrıs Türk davasını yönetenler, takatlerinin bittiğini
söylemişlerdir. Yardıma gelinmediği takdirde, hepsinin öleceğini de
beyan etmişlerdir. Bu durum karşısında gerekli kararlar, toplantı
halindeki hükümetçe alınmış ve bizzat İsmet Paşa tarafından sayın
Denktaş’a bildirilmiştir. Bildirmeyi takip eden dakikalarda da,
hazır olan ve dışarıda bekleyen askeri heyet, heyeti vekile önüne
çağırılarak, görevlerinin yapılması bizzat İsmet Paşa tarafından
tebliğ edilmiştir. Takip eden dakikalarda da bombardıman
başlatılmıştır.
Olayı bizzat başlatan İsmet
Paşa’dır. Tamamıyetini, temin eden de, yine zamanı gelince, Ecevit
olmuştur. Bizim Kolordu, Kuzey Kıbrıs’a, bir anlaşma ve bir ahenk
içinde gönderilmiştir. Meşruiyette kazanmıştır. Kolordumuz orada
meşruiyet dışı bulunuyor değil.
Kuzey Kıbrıs’ta bir devlet var. Bu
devleti biz; Türkiye bizzat tanımıştır. Bu yeni Türk devletinin
korunmasını da Türk kolordusu yapmaktadır. Bu ne demektir ?
Gerektiğinde, eğer gerekirse, bu kolordu yabandan geleceklere karşı
ve belki de Rum Kıbrıs’ından yapılacak bir taarruza karşı, Kuzey
Kıbrıs’ı koruyacaktır. Daha ileri gidersek, Kuzey Kıbrıs için,
Türkiye bir savaşı, nereden gelirse gelsin kabul edecektir. Türkiye
kendisini sorumluluk, hem de büyük sorumluluk altına sokmuştur.
Herkesin anlayacağı şekilde tekrar
edecek olursak, Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk devletinin sorumluluğunu
taşımaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Devletine kimsenin sataşmamasının
sebebi de böylece ortadadır.
Şimdi, bir geçit sorunundan dolayı,
sayın Cumhurbaşkanı M. Ali Talat müstakil bir devlet olarak
yetkisini kullanıyor ve kolordunun muhalefetine rağmen, geçidi
kaldırıyor. Halbuki asker, buranın askeri bölge olduğunu ve geçidin
kalkmasının zararlı olduğu fikrini müdafaa ediyor. Sayın Talat buna
aldırmıyor. Bizim Hükümet başkanımız da, müstakil bir devletin
istediği kararı alabileceğini ve Türkiye sorumluları olarak, saygı
duymamız gerektiğini söylüyorlar. Asker istemeyecek; sayın Talat
istediğini yapacak ve sonunda Kuzey Kıbrıs’ta huzur var
diyeceksiniz. Bunlara inanmak herkes için mümkün olur denemez.
Ya, bu kolorduyu KKTC’nin emrine
vereceksiniz, veya bu kolordunun beyanlarına saygılı olacaksınız. Bu
Kolordu zararlı diyorsa, onun dediğini kabul etmek zorundasınız.
Kuzey Kıbrıs’tan sorumlu bu kolordudur. Bu Kolordu olmasa, Kıbrıs
kuzeyinde, sayın Talat dahil, hiç kimse rahat gece geçiremez. Zaten,
şimdiye kadar kimse de kalmazdı.
Kuzey Kıbrıs Türk Devleti
müstakildir. Ne sayesinde buradaki Türk kolordusu sayesinde. O
zaman, bu kolordunun dediklerini yapacaksınız. O zaman, bu kolordu
üzerinden bir devlet saygınlığı yaratmaya kalkmayacaksınız. KKTC’nin
saygınlığını yapan, oradaki Kolordudur.
Kimse, öküz altında buzağı
aramamalıdır. KKTC’yi müstakil yapan, saygın yapan, dokunulmaz yapan
bizim Kolordumuzdur. Bu Kolordunun dedikleri kıymetlendirilmelidir.
Olmaz dedikleri olmamalıdır. Yapılamaz dedikleri, yapılmamalıdır.
Hele bu kolordunun küçümsenmesi, beni fevkalade rahatsız eder.
Birbirine bağlı olayları, birbirinden ayıramazsınız. Bunun başka
türlü izahı da olabilirse de, kırıcı olmamak için onları yazmak
içimden gelmedi. İstediği kararı alma hakkı olan bir devlet, ordusu
olan ve gerektiğinde o orduyu kullanan devlettir.
Koruyan ordu benim, devlette karar
alma hakkı senin!
Bu anlayış yanlıştır.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Sakin KARAKAŞ |
Sakin KARAKAŞ Hayat Hikayesi
|
- ÖĞRETMEN VE
YÖNETİCİLERİN BAŞARI SORUNLARI
-
Milli Eğitim Bakanlığı gerek personel sayısının çokluğu
ve gerekse hizmet alanı açısından en önemli bakanlık. Dolayısı
ile Milli Eğitim Bakanlığının çalışmaları hemen hemen yetmiş
milyonun tamamını ilgilendiriyor. Durum böyle olunca da
haberciler için Milli Eğitim Bakanlığının çalışmaları ile
ilgili olumlu yada olumsuz onlarca haber üretmek mümkün
oluyor. Bu haberlerin önemli bir kısmı ise öğretmen alımları
ile ilgili. Hemen her yıl elli bine yakın öğretmenin istihdam
edildiği bakanlık dolayısı ile ülkemizdeki üniversite
mezunlarının da önemli bir istihdam kapısı oluyor. Yok şu
branştan az alım oldu, yok bu branştan çok alım oldu; Neden
bütün mezunlar öğretmen olarak atanmıyor vs. Alın size
spekülasyona açık onlarca tartışma konusu ve haber.
Tabii ki sorun istihdam olunca ilgili ilgisiz bütün
sendikalarda bu durumdan nemalanma çabası içerisine giriyor.
Sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye’de devasa bir bakanlık
olan Milli eğitim Bakanlığının kusurları üzerine adeta
ihtisaslaşmış bazı kurum ve kuruluşların türemeye başladığı
ise bir gerçek. Kaş yapayım derken göz çıkaran bu sivil
örgütlerin zaman içerisinde sistemi tıkadıkları da bilinen
gerçekler arasında.
- Hak hukuk adına oluşan çok seslilik
arenasındaki gelişmelere çok da fazla diyeceğimiz bir söz yok.
Ancak sistemi tıkama pahasına hemen her konuya muhalefet eden
bu kuruluşların azıcıkta olsa kendi üyelerinin
başarısızlıklarını da görmeleri gerekmez mi? Bakanlık şu
yönetmeliği çıkarmış yürü doğru mahkeme yoluna. Bakanlık şu
uygulamayı yapmış haydi mahkemeye. Bakalım nereye kadar. Hak
arama adına bakanlığın hemen her uygulamasında mahkeme
kapılarını çalanlar acaba kendi üyeleri sistemin neresinde
araştırıp biraz olsun öz eleştiri getirmeyi düşünmezler mi?
Mağdur olanın da olmayanında soluğu mahkeme de aldığı bir
sürece girdik. Terazinin bir kefesine devleti ve diğer
kefesine de kendisini koyarak dengeyi sağlayamayan bu zihniyet
bakalım nereye kadar işi götürebilecek.
- Kendi kusurunu gören yok. Meslek hayatı
boyunca bir tek kitap dahi okumayan, gazete gördüğünde
öylesine fotoğraflarını inceleyen, bilgisayarın açma kapama
düğmesinin dahi nerede olduğunu bilmeyen, e- okul sistemi ile
henüz hiç tanışmamış olan ve bu işlerini okulun genç
öğretmenlerine yaptırmayı yeğleyen, bakanlık uygulamalarını
yakından takip edemeyen ve gelişmelere kapalı geleneksel
yöntemlerle mesleğini icra eden günde kırk defa maaşının ve
alacağı ek dersin hesabını yapan, bu gün okuldan nasıl
kurtulurum çabası içerisinde olan öğretmenlerin var olduğu bir
ülkede yaşıyoruz.
-
Valimizin
birisi başarısız olan okul ve yöneticileri istifaya çağırmış.
Sayın valinin bu isteğinin mecazen olduğunu düşünüyorum.
İçinde bulunulan durumun fotoğrafını çektiğimizde sayın
valinin mecazen de düşünse haklı olduğunu vurgulamak gerekir.
Başarısız olan yönetici ve öğretmenlerin istifa etmesi mümkün
değildir. Ancak sayın valinin bu mesajı sadece kendi ilinde
görev yapan öğretmen ve yöneticilere değil Türkiye’deki bütün
eğitimciler için ders olmalıdır. Ders veren konumunda olan
bütün eğitimciler bu defa sayın valinin bu isteğinden ders
çıkarmalıdır. Bu bağlamda sayın vali son derece haklıdır.
-
Hijyen
kavramından nasibini almamış, hemen her yerin toz toprak
içerisinde olduğu, tuvalet sularının koridorlara kadar
ulaştığı, koridorlarından geçerken insanın burnunu tıkama
ihtiyacı hissettiği, çalışma ve üretme şevk ve heyecanını
kaybetmiş ve okulunu geleneksel usullerle yönetmeye çalışan ve
bu anlamda işleri Arap saçına çevirmiş olan yöneticileri de
hesaba kattığınızda sayın valiyi alkışlamak gerekiyor. Ulu
önder Atatürk’ün söylemi ile ifade etmek gerekirse; Eğitimdir
ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk
halinde yaşatır; ya da milleti esaret ve sefalete terk eder.
Evet! Ülkeyi yüceltenin eğitimciler olduğunu övünerek
söylemek biz eğitimcilerin en temel hakkıdır. Ancak; bu
durumun sevabı ile övünmek hakkımız olduğu gibi eğer ülkede
işler yolunda gitmiyorsa vebali de eğitimcilerin olacaktır.
-
Bu bağlamda
biz eğitimciler adına faaliyet gösteren sivil kuruluşların
kendilerine bir çekidüzen vermelerini, kendi üyelerinin hizmet
içi faaliyetlerine ağırlık vermelerini, laf olsun diye
bakanlığı yıpratma yarışına girmemelerini, Bakanlığın
çalışmalarına köstek değil güç vermelerini, haklı oldukları
konularda mahkeme yolunu tutmalarının bir hak olduğunu ancak
ceviz kabuğunu doldurmayan konularda köstek olmamalarını
öneriyorum. Hele hele çalıp çırptığı ispatlanmış olan
üyelerini ayıklayarak örgütten uzaklaştırmalarını ve kendi
içerisinde temiz eller operasyonu yapmalarını tavsiye
ediyorum.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
SİMİTÇİ
-
Yıl 1967
yer Türkiye Büyük Millet Meclisi Muhafız Taburu bahçesi.
-
Hepimiz
genç ve işimizle övünebilecek yaştayız. Mecliste bulunan birlikte de
birkaç günlüğüz. Pek çoğumuz iş güç sahibi gençleriz. Atak ve biraz da
övünen cinsteniz. Bahçede tabura devamlı saat 17,30 da simit getiren
simitçiyi bekliyoruz. Söz açıldı, bir arkadaş bana dönerek:
-
-
Memleket neresi? Diye sordu. Bende:
-
- Çorum.
Dedim. Simitçiyi bekleyen arkadaşlar gülüştüler. Merak ettim. Birisi:
-
Simit
getirecek arkadaş ta Çorumlu. Onun için gülüştüler dedi. Alınmıştım.
Olabilir diye düşündüm. İş iştir diye düşündüm ve hemen bana nereli
olduğumu soran arkadaşa dönerek:
-
- Sen
sivilken ne iş yapıyordun? Dedim. Cevap verdi.
-
-
Mobilyacı idim. Diğer birisine sordum. Çiftçi dedi, diğeri berber bir
diğeri babasının mağazasında çalıştığını söyledi. Ben başka bir soru
ile arkadaşlara döndüm:
-
- Sen
Mobilyacı olarak kaç para kazanıyordun? Dedim.
-
- Haftada
75 Lira dedi. Çiftçi yıllık 3000 lira, berber günlük 10 lira mağazacı
arkadaşta haftalık kar 500 lira diye cevap verdi. O sıra simitçi geldi
birer simit aldık. Ben simitçiye döndüm:
-
-
Hemşerim bende Çorumluyum. Bir konu merak ediyorum. Sen bu işten günde
ortalama ne kadar kazanıyorsun? Diye sordum. Simitçi:
-
- Günlük
60 lira ile 90 lira net kazancım var dedi. Bende dâhil hepimizin ağzı
açık kalmıştı. Bu cevap bana takacakları “Simitçi” lakabını da askıda
bırakmıştı.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
-
ERMENİ İSYANLARI, SOYKIRIM VE
KATLİAMLARI
-
Berlin Antlaşması'nın
imzalanmasını izleyen dönemde Ermeni sorunu iki yönde
gelişmiştir. Bunlardan ilki, Batılı devletlerin
Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki baskı ve
müdahaleleri; ikincisi ise, Anadolu, Suriye ve
Rumeli'de yaşayan Ermenilerin Anadolu'nun çeşitli
yerlerinde, özellikle Doğu Anadolu ve Klikya'da
yeraltında örgütlenmeleri ve silahlanmalarıdır. İlk
kışkırtmalar Rusya'dan gelmeye başlamış, Rusların bu
tutumu İngiliz ve Fransızları Ermenilerle daha çok
ilgilenmeye sevk etmiştir. Doğu Anadolu'daki İngiliz
Konsoloslukları'nın sayısı hızla artmış, ayrıca
bölgeye çok sayıda Protestan misyonerler
gönderilmiştir.
-
Bu kışkırtmalar
sonucunda Doğu Anadolu'da 1880'den itibaren çeşitli
Ermeni komiteleri kurulmaya başlamıştır. Ancak, yerel
düzeyde kalan bu komiteler, Osmanlı yönetiminden
şikayeti olmayan, barış ve refah içinde yaşayan Ermeni
halkının ilgisini çekmediğinden başarılı olamamıştır.
-
Osmanlı Ermenilerini
içeride kurulan komiteler yoluyla devlete karşı
harekete geçirmek mümkün olmayınca, bu kez Rus
Ermenilerine Osmanlı toprakları dışında komiteler
kurdurulması yoluna gidilmiştir. Böylece 1887'de
Cenevre'de sosyalist eğilimli, ılımlı militan Hınçak,
1890'da ise Tiflis'te aşırı, terör, isyan, mücadele ve
bağımsızlık yanlısı Taşnak Komiteleri ortaya
çıkmıştır. Bu komitelere, "Anadolu topraklarının ve
Osmanlı Ermenilerinin kurtarılması" hedef olarak
gösterilmiştir.
-
İstanbul'da örgütlenen
ve Avrupa devletlerinin dikkatlerini Ermeni meselesine
çekerek Osmanlı Ermenilerini kışkırtmayı hedefleyen
Hınçakların başlattığı ayaklanma girişimlerini,
aralarında siyasi mücadele başlayan Taşnaklarınki
izlemiştir. Bu ayaklanma girişimlerinin ortak
özellikleri; Osmanlı ülkesine dışarıdan gelen
komitelerce planlanmış ve yönlendirilmiş olmaları ile
örgütlenme faaliyetlerinde Anadolu'ya yayılan
misyonerlerin büyük katkısının bulunmasıdır. İlk isyan
1890'daki Erzurum'da gerçekleşmiştir.
-
Bunu, yine aynı yıl
meydana gelen Kumkapı gösterisi, 1892-93'te Kayseri,
Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, 1894'te Sasun
isyanı, Babıali gösterisi ve Zeytun isyanı, 1896'da
Van isyanı ve Osmanlı Bankası'nın işgali, 1903'te
ikinci Sasun isyanı, 1905'te Sultan Abdülhamid'e
suikast girişimi ve nihayet 1909'da gerçekleşen Adana
isyanı izlemiştir. 1914'de Zeytun'da 100, 1915 Van
olaylarında 3.000 ve 1914-1915 Muş olaylarında 20.000
Türk, Ermeni mezalimi sonucu hayatlarını kaybetmiştir.
-
İsyanların Osmanlı
kuvvetlerince bastırılması, dünya kamuoyuna propaganda
maksatlı olarak "Müslümanlar Hıristiyanları
katlediyor" mesajıyla yansıtılmış ve Ermeni sorunu
giderek uluslararası bir sorun niteliği kazanmıştır.
Nitekim, döneme ait İngiliz ve Rus diplomatik
temsilciliklerinin raporları, "Ermeni ihtilalcilerin
hedefinin karışıklıklar çıkararak Osmanlıların
karşılık vermesini ve böylece yabancı ülkelerin duruma
müdahalesini sağlamak" olduğunu kaydetmektedir.
-
Öte yandan sömürgeci
devletlerin diplomatik temsilcilikleri Anadolu'ya
dağılmış Hıristiyan misyonerler ile birlikte Ermeni
propagandasının Batı kamuoyuna iletilmesinde ve
benimsetilmesinde büyük rol oynamışlardır. Ermeniler,
Türk halkına en büyük zararı, Birinci Dünya Savaşı
sırasında giriştikleri katliamlarla vermişlerdir.
-
Bu dönemde Ermeniler;
Ruslar hesabına casusluk yapmış, seferberlik gereği
yapılan askere alma çağrısına uymaksızın askerden
kaçmış, askere gelip silah altına alınanlar ise
silahları ile birlikte Rus ordusu saflarına geçerek,
"vatana ihanet" suçunu topluca işlemişlerdir. Daha
seferberliğin başlangıcında, Türk birliklerine karşı
saldırıya geçen Ermeni çeteleri, büyük katliamlara
girişmiş, Türk köylerine baskınlar düzenlemek
suretiyle sivil halka büyük zararlar vermişlerdir.
Örneğin Van'ın Zeve Köyü'nün bütün halkı, kadın, çocuk
ve yaşlı demeden, Ermeniler tarafından öldürülmüştür.
-
ERMENİLERİN YAPTIĞI
KATLİAMLAR
-
Berlin Antlaşması'nın
imzalanmasını izleyen dönemde Ermeni sorunu iki yönde
gelişmiştir. Bunlardan ilki, Batılı devletlerin
Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki baskı ve
müdahaleleri; ikincisi ise, Anadolu, Suriye ve
Rumeli'de yaşayan Ermenilerin Anadolu'nun çeşitli
yerlerinde, özellikle Doğu Anadolu ve Klikya'da
yeraltında örgütlenmeleri ve silahlanmalarıdır. İlk
kışkırtmalar Rusya'dan gelmeye başlamış, Rusların bu
tutumu İngiliz ve Fransızları Ermenilerle daha çok
ilgilenmeye sevk etmiştir.
-
Doğu Anadolu'daki
İngiliz Konsoloslukları'nın sayısı hızla artmış,
ayrıca bölgeye çok sayıda Protestan misyonerler
gönderilmiştir. Bu kışkırtmalar sonucunda Doğu
Anadolu'da 1880'den itibaren çeşitli Ermeni komiteleri
kurulmaya başlamıştır. Ancak, yerel düzeyde kalan bu
komiteler, Osmanlı yönetiminden şikayeti olmayan,
barış ve refah içinde yaşayan Ermeni halkının ilgisini
çekmediğinden başarılı olamamıştır. Osmanlı
Ermenilerini içeride kurulan komiteler yoluyla devlete
karşı harekete geçirmek mümkün olmayınca, bu kez Rus
Ermenilerine Osmanlı toprakları dışında komiteler
kurdurulması yoluna gidilmiştir. Böylece 1887'de
Cenevre'de sosyalist eğilimli, ılımlı militan Hınçak,
1890'da ise Tiflis'te aşırı, terör, isyan, mücadele ve
bağımsızlık yanlısı Taşnak Komiteleri ortaya
çıkmıştır.
-
Bu komitelere,
"Anadolu topraklarının ve Osmanlı Ermenilerinin
kurtarılması" hedef olarak gösterilmiştir. İstanbul'da
örgütlenen ve Avrupa devletlerinin dikkatlerini Ermeni
meselesine çekerek Osmanlı Ermenilerini kışkırtmayı
hedefleyen Hınçakların başlattığı ayaklanma
girişimlerini, aralarında siyasi mücadele başlayan
Taşnaklarınki izlemiştir. Bu ayaklanma girişimlerinin
ortak özellikleri; Osmanlı ülkesine dışarıdan gelen
komitelerce planlanmış ve yönlendirilmiş olmaları ile
örgütlenme faaliyetlerinde Anadolu'ya yayılan
misyonerlerin büyük katkısının bulunmasıdır.
-
İlk isyan 1890'daki
Erzurum'da gerçekleşmiştir. Bunu, yine aynı yıl
meydana gelen Kumkapı gösterisi, 1892-93'te Kayseri,
Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, 1894'te Sasun
isyanı, Babıali gösterisi ve Zeytun isyanı, 1896'da
Van isyanı ve Osmanlı Bankası'nın işgali, 1903'te
ikinci Sasun isyanı, 1905'te Sultan Abdülhamid'e
suikast girişimi ve nihayet 1909'da gerçekleşen Adana
isyanı izlemiştir. 1914'de Zeytun'da 100, 1915 Van
olaylarında 3.000 ve 1914-1915 Muş olaylarında 20.000
Türk, Ermeni mezalimi sonucu hayatlarını kaybetmiştir.
İsyanların Osmanlı kuvvetlerince bastırılması, dünya
kamuoyuna propaganda maksatlı olarak "Müslümanlar
Hıristiyanları katlediyor" mesajıyla yansıtılmış ve
Ermeni sorunu giderek uluslararası bir sorun niteliği
kazanmıştır.
-
Nitekim, döneme ait
İngiliz ve Rus diplomatik temsilciliklerinin
raporları, "Ermeni ihtilalcilerin hedefinin
karışıklıklar çıkararak Osmanlıların karşılık
vermesini ve böylece yabancı ülkelerin duruma
müdahalesini sağlamak" olduğunu kaydetmektedir. Öte
yandan sömürgeci devletlerin diplomatik
temsilcilikleri Anadolu'ya dağılmış Hıristiyan
misyonerler ile birlikte Ermeni propagandasının Batı
kamuoyuna iletilmesinde ve benimsetilmesinde büyük rol
oynamışlardır.
-
Ermeniler, Türk
halkına en büyük zararı, Birinci Dünya Savaşı
sırasında giriştikleri katliamlarla vermişlerdir. Bu
dönemde Ermeniler; Ruslar hesabına casusluk yapmış,
seferberlik gereği yapılan askere alma çağrısına
uymaksızın askerden kaçmış, askere gelip silah altına
alınanlar ise silahları ile birlikte Rus ordusu
saflarına geçerek, "vatana ihanet" suçunu topluca
işlemişlerdir. Daha seferberliğin başlangıcında, Türk
birliklerine karşı saldırıya geçen Ermeni çeteleri,
büyük katliamlara girişmiş, Türk köylerine baskınlar
düzenlemek suretiyle sivil halka büyük zararlar
vermişlerdir. Örneğin Van'ın Zeve Köyü'nün bütün
halkı, kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler
tarafından öldürülmüştür.
-
Şemahi’de yaşayan
Müslümanlara Ermeniler tarafından yapılan mezalim
Azerbaycan Hükûmeti Fevkalade Soruşturma Kurulu üyesi
Novatski’nin, Soruşturma Kurulu Başkanına yazdığı
rapor özeti: Şemahi şehrinde oturan Müslümanlar 18
Mart 1918 tarihinde gece Ermeni ve Malakanların
silahlı saldırısına uğradılar. Müslümanlar bu
saldırıyı beklemiyorlardı.
-
Çünkü Papaz Bagrat ve
Malakan temsilcisi Karabanov İncil üzerine yemin
ederek Müslüman halkla iyi geçineceklerine dair söz
vermişlerdi. Ancak Ermeniler sözlerini tutmayıp
Müslümanlara saldırmaya başlamışlardı. Şehrin zengin
ve meşhur isimlerinden olan Şihayev, Gasanov,
Cabrailbekov, Müfti Guseyinbekov, Alimirzayev,
Efendiyev, Babayev, Böyükbek Guseyinov, Gaci Yagub,
Alekperov, Teymur Abutalip, Gaci Fatali, Fattakbekov
ve başkalarına ait güzel evleri yaktılar. Tüm değerli
eşyaları aldılar.
-
Ermeniler, yaktıkları
evlerin sahiplerini, insanlık dışı işkencelerle
öldürüyorlardı. Göğüsleri kesilip, karınları kama ile
yarılarak katledilen kadınların cesetleri sokaklarda
yatıyordu. Çocukları kazıklarla yere çakmışlardı. İşte
Şemahi şehrinde oturan Müslümanlar bu durumda idiler.
Sonra Şemahi’ye Müslüman ordusu geldi ve Ermenileri
şehirden kovdular. Ermeniler Malakan köylerine
kaçtılar.
-
Ancak Müslüman ordusu
4 gün sonra Şemahi’den ayrılmak zorunda idi. Müslüman
ordusu gittikten sonra Ermeniler tekrar Müslümanlara
saldırdılar ve daha şiddetli ve ağır işkenceye
başladılar. Birinci ve ikinci saldırı sırasında birkaç
bin Müslüman katledildi.
-
Ölen Müslümanlar
arasında ünlü insanlar da vardı; Duma üyesi Mamed Tagı
Aliyev, Gaci Baba Abbasov, Aşraf Gaciyev, Gaci Abdul-Halik,
Gaci Abdul Guseynov, Gaci İsrafil Mamedov, Mir İbrahim
Seidov, Gaci İsrafil Salamov, Ağa Ahmed Ahmedov, Gaci
Abdul Kasum Kasumov, Eyup Ağa Veysov, Zeynap Hanum
Veysova, Ali Abbas-Bek İbrahimbekov, Alekber
Kadirbekov, Abdurrahim Ağa Ağalarov ve daha
birçokları. Şemahi Müslümanlarının zararları genel
olarak 2 milyar Rus Rublesi değerindedir. Şemahi
Müslümanlarının temizlenme planı Stepan Lalayev,
Gavriyil Karaoğlanov, Gülbandov, Mihail Arzumanov,
Karapet Karamanov, Şuşintsa Ağamalova, Sedrak Vlasov,
Samuel Daliyev, Petrosyants, İvanov’lar (oğlu ve
babası) tarafından hazırlanmış ve saldırıda yerli
Ermeniler kullanılmıştır.
-
Bu olaylarda, şahit ve
suçluların ifadeleri ile aşağıda isimleri geçen
Ermenilerin suçlu oldukları tespit edilmiştir. Stepan
Lalayev Gavriyil Karaoğlanov Gülbandov Mihail
Arzumanov Karapet Karamanov Ağamalov (Karabağ Ermenisi)
Sedrak Vlasov Samuel Deliyev Petrosyants İvanov’lar
Ovanesov Sandrak Agriyev Artyom Ter-Matevosyants Yakup
Martirosyants Armenak Yakuboviç Martirosyants
Aleksandır Haçaturov Mihail Haçaturov Andrey Arzumanov
ve diğerleri. Bu nedenle, yukarıda adı geçen suçlulara
karşı soruşturma başlatılmasını arz ederim. Soruşturma
Kurulu Üyesi Novatski İMZA
-
Kars civarında
Ermenilerden kaçan Müslümanların yollarda öldürülmesi:
-
Artan Ermeni zulmü
dolayısıyla Kars köylerinden kaçan Müslümanların
yollarda katledildikleri; insanların mal ve
eşyalarından vazgeçtikleri; Karçukboğazı civarında
yirmi sekiz ceset bulunduğu ayrıca Ayıderesi denilen
yerde bir mağarada seksen kişiyi katlettiklerini
bizzat Ermenilerin ifade ettiklerini ve Avındır'da
sekiz hanenin kesilerek Kosor civarında suların insan
cesedinden içilemediği hususlarını ihtiva eden Ersinek
karyesi imamının mektubu.
-
Uluhanlı, Karadağlı,
Boğanlı ve Çerbeçalı Köyleri Civarında Ermeniler
tarafından yapılan baskı ve soykırım: Soykırımın devam
ettiği Uluhanlı'ya iki yüz kadar gönüllü Taşnak
milislerinin geldiği; Karadağlı İslam köyü halkının
Ermenilerce köylerinden zorla uzaklaştırıldıkları,
Çebeçalı halkının tamamen süngüden geçirildiği ve
Azerbaycan'da Ermenilerle savaşın devam ettiğinin
haber alındığı.
-
Fransız Askerleriyle
Birlikte Ermenilerin Ayıntab, Maraş Ve Adana Civarında
Müslüman Ahâliye Zulüm :Ermenilerin zulüm ve işkence
yaptıkları Ayıntab (Antep) civarındaki Büyükarablar
köyüne giren içlerinde Ermenilerin de bulunduğu yüz
elli kişilik bir Fransız müfrezesinin evlerin kapısını
kırarak mal ve ırza tasallut etmeleri üzerine
köylülerin civar köylere ve dağlara kaçtıkları ancak
sabahleyin evlerine dönmekteler iken köylülere
makinalı tüfekle yaylım ateşi açıldığı; Maraş'ta da
Fransızlarla birlikte Ermenilerin halkı katlettiği ve
ahâlinin şehirden dışarı çıkamayıp kasabanın top
ateşiyle tahrip edildiği ayrıca Maraş'a yardıma gelen
ahâlinin de top ve mitralyöz ateşi nedeniyle şehre
giremediği; Adana ve havalisinde de durumun tahammül
edilemez bir hal aldığı, bazı köylerin yakılıp, Ermeni
köylülerinin silahlandırılarak Müslümanlar üzerine
saldırtıldığı; Maraş faciasının yurtta büyük bir
infiala yol açtığı ve halkın protesto gösterilerinde
bulunarak bir an önce bu olayların sona erdirilmesini
istedikleri.
-
Ermeni Taarruzuna
Uğrayan Kürtlere Civardaki Müslüman Köylerin Destek
Vermesi :
-
Ermenilerin Sitağan
köyünün doğusunda tarlalarında çalışan Kürtlere top
ateşi açmaları üzerine civar köylerdeki Müslüman
halkın da Kürtlerle beraber Ermenilere mukavemet
ettikleri.
-
Ermenilerin
Fransızların Koruması Altında Adana'da Müslüman Halka
Tecavüzlerde Bulunmaları :Ahâlinin saadet ve
hürriyetini temin etmek iddiasıyla Adana'ya giren
Fransızların bunun aksine olarak İslam ahâliye karşı
ihanetkarane tavırlarda bulunmaları üzerine
Fransızların bu hareketlerinden destek alan
Ermenilerin her türlü saldırgan davranışlardan geri
durmayarak, Müslümanların mal ve mülklerini
Ermenilerin üzerine geçirtmek için düzmece hakimler
heyeti kurarak mallarını gasbettikleri; Hıristiyanlara
zarar verdiği veya İttihadçı oldukları iddiasıyla
Müslümanların hapsedilip aileleriyle bölge dışına
sürgün edildikleri; Gavurdağı'nda oluşan ve siyasi bir
hüviyeti olmayan bir Müslüman eşkiya çetesinin daha
çok Müslüman köylerini yağmaladığı ancak çetenin
Ermenilerin meskun olduğu Şeyh Murad köyüne gelmesiyle
başlayan olayların, Ermenilerin çarşıda Müslümanlara
hücum etmesiyle büyüyerek dört Müslümanın katl ve beş
Müslümanın yaralanmasına yol açarak zabıta kuvvetleri
ve İngiliz askerlerinin müdahalesi ile Ermenilerin
Müslümanları katletme girişimlerinin sonuçsuz kaldığı;
bu kargaşalıktan sonra Fransızların Ermenileri eşkıya
takibine ve Müslüman köylerini tahrib etmeye
gönderdikleri; eşkıya takibine gönderilen bir Ermeni
çetesinin İnepli, Kayalı ve Arapköy karyelerini
basarak malları yağma edip şiddetli darb ve tarlalarda
rastladıkları suçsuz insanları katlettikleri;
Fransızların Adana'yı işgallerinden itibaren
Ermenilerin her gece birer ikişer Müslümanı
öldürdükleri; İslam din adamlarına yönelik
hareketlerle Dörtyol kazası müftüsünün tutuklandığı ve
diğer müftilerin azil ve tayinlerine karıştıkları;
muhtediye ailelerin evlerinden zorla alınarak Ermeni
murahhashanesine gönderilerek bunlarla birlikte ana ve
babası olmayan Müslüman çocukların da alındığı;
Yumurtalık kazasının Kurtkulağı köyünde Ermeni
askerlerinin yedi ay önceden beri ezan okumayı
yasakladıkları.
-
Ermeni Zulmünden
Kaçarak Hududlara Yığılan Kafkasyalı Müslümanların
Durumu :
-
Ermeni mezâliminden
kaçıp kurtulmak amacıyla Osmanlı hududlarına yığılan
Kafkasyalı Müslümanların daha fazla sefalet
çekmemeleri için şimdiye kadar Osmanlı topraklarına
kabul edildikleri fakat önceden beri geldikleri
Erzurum'da kıtlık başgöstermiş olup, yerli halkda çok
zor durumda bulunduğundan bundan böyle geleceklerin
Mamuretülaziz vilâyetine gönderilmelerinin daha uygun
olacağı ve Vedi ile civarında Müslümanlara ait
köylerin Ermenilerce muhasara edildiği, dört taraftan
makinalı tüfek ve toplarla takviye edilmiş
müfrezelerin Müslüman halka saldırdıkları, Aras nehri
civarında bulunan Şeti, Şa‘ılnak, Karalar,
Şirazlı[Şiranlı cadde], Yenice, Kızan, Nabata (?) ve
Bürevan'daki halkın köylerini terkederek dağlara
kaçtıkları, onları açlığa mahkûm etmek için adı geçen
köylerdeki mahsûlat ve diğer eşyaların Ermenilerce
gasbedildiği ve yokolacaklarını anlayan Kafkas
Müslümanlarının, Osmanlı Devleti'nden, yapılan
katliâmın durdurulması konusunda gerekli girişimlerde
bulunmasını istedikleri KARS'TA MÜSLÜMAN KÖYLERİNİN
BOŞALTILARAK BURALARA ERMENİLERİN YERLEŞTİRİLDİĞİ
Kars'tan Erzurum'a gelen Kurban Efendi'nin verdiği
bilgilerden; Ermenilerin Berdik, Kalo, Şüregel, Kineli(?),
Karakaş ve Benliahmed köylerinde bütün eşya ve erzâka
el koydukları; Erkend, Kinegi, Benekki [Benekli],
Savacakkolu(?) köylerinin Müslüman halkını Paldırvan,
Kürekdere ve Parkit'e naklederek boşalan köylere
Ermenileri yerleştirdikleri; ayrıca İngiltere
aracılığıyla Kars’tan Kazaklar'a gönderilen mühimmatın
artık Azerbaycan ve Gürcü hükûmetlerince geçmesine
izin verilmediğinin anlaşıldığı.
-
Nahcivan, Kağızman Ve
Şarol Havalisinde Müslüman Halka Uygulanan Vahşi
Soykırım :
-
Nahcıvan ve Şarol
havalisinde 45 İslam köyünün Ermenilerin saldırısına
maruz kaldığı; Ermeni kıtalarına yazılan gizli
emirlerde görevlerinin tek bir Müslüman kalmamacasına
hepsini Aras çayına dökmek olduğunun ifade edildiği;
Kağızman eşrâfından Arslan Bey ve eşinin burun ve
kulakları kesilerek katledilip Kağızman'da teşhir
edilmesiyle halkın korkarak dağlara çekilmesi üzerine
tüm mal ve eşyalarının Ermeniler tarafından yağma
edildiği; Ermeniler tarafından yapılan zulüm ve vahşet
dolayısıyla Erivan, Kars ve Kağızman havalisinden
binlerce Müslümanın her şeylerini bırakarak Türkiye
tarafına geçmeye çalıştıkları; Kağızmanlı kâdının oğlu
Aziz ve yanındaki arkadaşıyla ailesinin Ermenilerce
elleri, burun, kulak ve dudakları kesilerek
vücutlarına cep açılmak ve göğüslerinde derileri
soyulmak suretinde katledildikleri; Ermenilerin Gümrü
ve Nahcivan cihetlerinde bazı İslam köylerini basarak
4000 kadar Müslümanı feci bir şekilde katlettikleri.
-
Ermenilerce Yapılan
Katliâmın Amerika İaşe Heyeti'ne Anlatılması
:Görevleri, Müslüman ve Ermeni nüfus miktarıyla,
geçimlerini sağlayamayanları belirlemek ve Ermeni
zulmünü incelemek olan Amerikan İaşe Heyeti'nden iki
görevliye Ermeni zulmünün son derece şiddetlendiğinin
ve toplu katliâma başlandığının anlatıldığı; ayrıca
heyet mensuplarının katliâm sırasında süngülerle
yaralanan, kolları kesilen kadın ve çocuklarla
görüştürülerek tam bir kanaat sahibi olmalarının
sağlandığı; bundan başka Iğdır'da bulunan bin kadar
silahlı Ermeni kuvvetinin Nahcıvan ve Şerber'de
Müslüman halkın direnişini kırmak üzere harekete
geçtiği.
-
http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com.tr
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
ÇORUM MANTISI |
- MALZEMESİ : 5-6 porsiyon-100 Gram kavrulmuş kıyma,4 bardak un,1
bardak un hamur açılırken kullanmak üzere,1 yemek kaşığı tuz,2,5 su
bardağı ılık su,1 kaşık margarin veya yarım çay bardağı sıvı yağ,yarım
yemek kaşığı salça,mevsimi ise domateste doğranır. iki diş sarımsak,
bir su bardağı yoğurt. Her yumak bir pişinim olarak 4 porsiyon mantı.
- Un maya katılmadan katı bir şekilde yoğrulur, yoğrulan hamur üç
adet yumak tutulur oklava ile 1,5 milim kalınlığında açılır.
- Açılan hamur 3x3 ebadında kesilerek istenirse içerisine kıyma,
- İstenmezse düz olarak dörtkenarı birleştirilerek sıkılır.
- Mantı haline getirilen mantılar tavaya dizilir. Kızartılan
mantılar bir kenara konur.
- Tenceremizi ateşe koyup margarini ve yarım kaşık salçayı koyarak
sosu hazırlarız. İstenilirse bu sosa domateste doğranır. Sosun üzerine
2,5 bardak suyu koyarak kaynatırız. Kaynayan suya istenildiği kadar
tuz konarak üzerine kızartılan mantıyı dökerek pişiririz.
- Pişen mantı tabaklara konularak servise hazırlanır, birkaç dakika
soğumaya bırakılır. Hafif soğuyan mantının üzerine yoğurt sarımsak
konularak afiyetle yenilir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
|
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
Güner KAYMAK |
Güner KAYMAK Hayat Hikayesi |
- YİNE GELDİ 23 NİSAN
- Yine geldi 23 Nisan
- Selam olsun Atatürk’e atama
- Heyecanlanıyor coşuyor insan
- Selam olsun Atatürk’e atama
- Bu bayram ki Egemenlik Bayrami
- Dünya çocukları Atatürk’ün hayranı
- Alkışlıyor Millet “Cihanda Sulh” diyeni
- Selam olsun Atatürk’e Atama
- Dünya çocukları ülkemize geliyor
- Herkes kendi kültürünü sergiliyor
- Her ırktan çocuklar ne güzel görünüyor
- Selam olsun Atatürk’e atama
- Kadına seçme seçilme hakkini verdi
- Baş öğretmen olup ilim öğretti
- Kılık kıyafeti giyindirdi düzeltti
- Selam olsun Atatürk’e atama
- İnsanca yasama laiklik dedi
- Cahile yobaza fırsat vermedi
- İnancı siyasete alet etmedi
- Selam olsun Atatürk’e atama
- Diktiği fidanlar meyvesini veriyor
- Bütün dünya Türkiye’yi örnek görüyor
- Böyle önder yüz yılda bir geliyor
- Selam olsun Atatürk’e atama
- Kurduğu cumhuriyet sapasağlam ayakta
- Nice çarlıklar hasta düştü yatakta
- Krallıklar diktatörler yıkıldılar batakta
- Selam olsun Atatürk’e atama
- Amsterdam / 13.04.2003
|
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
111 SAYI 25 Mayıs 2008 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız! |