YIL 8  SAYI 97    25 Mart 2007

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1

 

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

 

Mahmut Selim GÜRSEL ALLAH C.C. KULUM HAZRETİ MUHAMMED MUSTAFA S.A.V. DE Kİ  
Mahmut Selim GÜRSEL ÇANAKKALE
Mahmut Selim GÜRSEL KÜTÜPHANE VE KİTAPLAR
Atilla ALPAY EN KUTLU HAFTANIN ARDINDAN
Mahmut Selim GÜRSEL SANAL MÜZEM
Ali EMİROĞLU AVRUPA’DAKİ TÜRK MİLLET VEKİLLERİ
Mahmut Selim GÜRSEL NEDİR BU E- POSTA (e-mail)
Hasan Lâtif SARIYÜCE TEKRAR GÜMÜLCİNE’DE4
Mustafa Nevruz SINACI ERMENİ TERÖR VE TEDHİŞ ÖRGÜTÜ ASALA TARAFINDAN ŞEHİT EDİLEN TÜRK DİPLOMATLARI
Selma GÜRSEL ZEYTİNYAĞLI BARBUNYA
Güner KAYMAK ANNELER BİRLEŞİN
Şükriye BEZGİN ELVEDA
 
 
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
 
 
 
 01

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi
ALLAH C.C. KULUM HAZRETİ MUHAMMED MUSTAFA S.A.V. DE Kİ !.
Peygamber efendimizin dünyaya geldiği  bu ay içerisinde,Peygamber Efendimizi anlatan,Müslümanlıkla ilgili bilgileri detayı ile sunan toplantı ve etkinlikler yapılır.
            Dergimizde;Yüce Kur-an’ı Kerim’de bizzat Peygamber Efendimize hitap olarak gönderilen ayetleri derlemeye çalıştık.
            Ayet mealleri dikkatle incelenirse Müslümanlığın en son din,Peygamberin en son peygamber olduğu ve bizzat Allah C.C. Kulu ve Resulüne hitap ederek Müslüman’ın neler yapacağının ve nasıl davranacağını da emretmiştir.
            Allah C.C. Biz Müslüman’ları iki cihanda başarılı kılsın ve sevgili Peygamberimize layık ümmet eylesin.
           Sure ve Ayet Numarasına göre bulduklarımı aşağıya aldım. Atladığım varsa Allah C.C. af ede.
 
2:97. De ki: Cebrail'e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kur-an'ı senin kalbine bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve Müminler için de müjdeci olarak o indirmiştir.
 
2:98. Kim, Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikâil'e düşman olursa bilsin ki Allah da inkârcı kâfirlerin düşmanıdır.
 
2:119. Doğrusu biz seni Hak (Kur'an) ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemliklerden sorumlu değilsin.
 
2:120. Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.
 
2:139. De ki: Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz olduğu halde, O'nun hakkında bizimle tartışmaya mı girişiyorsunuz? Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Biz O'na gönülden bağlananlarız.
 
2:215. Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Maldan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır. Şüphesiz Allah yapacağınız her hayrı bilir.
 
2:217. Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır. (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah'ı inkâr etmek, Mescid-i Haram'ın ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı
 
2:2l9. Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür. Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. ‘İhtiyaç fazlasını’ de. Allah size âyetleri böyle açıklar ki düşünesiniz.
 
2:220. Dünya ve ahiret hakkında (lehinize olan davranışları düşünün ve ona göre hareket edin). Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki: Onları iyi yetiştirmek (yüz üstü bırakmaktan) daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, (unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, işleri bozanla düzelteni bilir. Eğer Allah dileseydi, sizi de zahmet ve meşakkate sokardı. Çünkü Allah güçlüdür, hakîmdir.
 
2:222. Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.
 
3:12. (Resûlüm!) İnkâr edenlere de ki: Yakında mağlup olacaksınız ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası kalınacak ne kötü bir yerdir!
 
3:15. (Resûlüm!) De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri için Rableri yanında, içinden ırmaklar akan, ebediyyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını çok iyi görür.
 
3:20. Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: ‘Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim ettim.’ Ehl-i kitaba ve ümmîlere de: ‘Siz de Allah'a teslim oldunuz mu?’ de. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir. Yok eğer yüz çevirdilerse sana düşen, yalnızca duyurmaktır. Allah kullarını çok iyi görmektedir.
 
3:26. De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.
 
3:29. De ki: İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kadirdir.
 
3:31. De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
 
3:32. De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.
 
3:61. Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda çekişenlere de ki: Geliniz, sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz kendi çocuklarınızı biz de kendi çocuklarımızı, siz kendi kadınlarınızı, biz de kendi kadınlarımızı çağıralım, sonra da dua edelim de Allah'tan yalancılar üzerine lânet dileyelim.
 
3:64. (Resûlüm!) de ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz Müslümanlarız! deyiniz.
 
3:73. Sizin dininize uyanlardan başka hiçbir kimseye inanmayin. ‘ (Resûlüm!) De ki: Doğru yol ancak Allah'ın yoludur. Yine (onlar, kendi aralarında şöyle dediler:) ‘Size verilenin benzerinin başka herhangi bir kimseye verildigine, yahut Rabbinizin huzurunda onlarin size karşi deliller getireceklerine de (inanmayin).’ De ki: Lütuf ve ihsan Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir. Allah'ın rahmeti geniştir ve O her şeyi hakkıyla bilir.
 
3:84. De ki: Biz, Allah a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve Ya'kub oğullarına indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Biz ancak O'na teslim oluruz
 
3:93. Tevrat'ın indirilmesinden önce, İsrail'in (Ya'kub'un) kendisine haram kıldıkları dışında, yiyeceğin her türlüsü İsrailoğullarına helâl idi. De ki: Eğer doğru sözlü iseniz o zaman Tevrat'ı getirip onu okuyun.
 
3:95. De ki: Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise, hakka yönelmiş olarak İbrahim'in dinine uyunuz. O, müşriklerden değildi.
 
3:98. De ki: Ey ehl-i kitap! Allah yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah'ın âyetlerini inkâr edersiniz?
 
3:99. De ki: Ey ehl-i kitap! (Gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek Müminleri Allah yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.
 
3:119. İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, bütün kitaplara inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında ‘İnandık’ derler; kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: Kininizden (kahrolup) ölün! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir
 
3:165. (Bedir de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud'da) kendi başınıza geldiği için mi ‘Bu nasıl oluyor!’ dediniz? De ki: O, kendi kusurunuzdandır. Şüphesiz Allah'ın her şeye gücü yeter.
 
 
4:77. Kendilerine, ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin, denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir gurup hemen Allah'tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar da ‘Rabbimiz! Savaşi bize niçin yazdın! Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz kılmasan) olmaz miydi?’ dediler. Onlara de ki: ‘Dünya menfaati önemsizdir, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez.’
 
 
4:176. Senden fetva isterler. De ki: ‘Allah, babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor: Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir kızkardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur. Kızkardeş ölüp çocuğu olmazsa erkek kardeş de ona vâris olur. Kızkardeşler iki tane olursa (erkek kardeşlerinin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır. Şaşırmamanız için Allah size açıklama yapıyor. Allah her şeyi bilmektedir.
 
5:4. Kendileri için nelerin helâl kılındığını sana soruyorlar; de ki: Bütün iyi ve temiz şeyler size helâl kılınmıştır. Allah'ın size öğrettiğinden öğretip avcı hale getirdiğiniz hayvanların sizin için yakaladıklarından da yeyin ve üzerine Allah'ın adını anın (besmele çekin). Allah'tan korkun. Allah'ın hesabı pek çabuktur.
 
5:17. ‘Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesîh'dir’ diyenler andolsun ki kâfir olmuşlardır. De ki: Öyleyse Allah, Meryem oğlu Mesîh'i, anasını ve yeryüzündekilerin hepsini imha etmek isterse Allah'a kim bir şey yapabilecektir (O'na kim bir şeyle engel olabilecektir)! Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah'a aittir. O dilediğini yaratır ve Allah her şeye tam manasıyla kadirdir.
 
5:18. Yahudiler ve Hıristiyanlar ‘Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz’ dediler. De ki: Öyleyse günahlarınızdan dolayı size niçin azap ediyor? Doğrusu siz de O'nun yarattığı insanlardansınız. O, dilediğini bağışlar ve dilediğine azap eder. Göklerde, yerde ve ikisinin arasında ne varsa mülkiyeti Allah'a aittir. Sonunda dönüş de ancak O'nadır.
 
5:60. De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? Allah'ın lânetlediği ve gazap ettiği, aralarından maymunlar, domuzlar ve tâğuta tapanlar çıkardığı kimseler. İşte bunlar, yeri (durumu) daha kötü olan ve doğru yoldan daha ziyade sapmış bulunanlardır.
 
5:76. De ki: Allah'ı bırakıp da sizin için fayda ve zarara gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Hakkıyla işiten ve bilen yalnız Allah'tır.
 
5:77. De ki: Ey Kitap ehli! Dininizde haksiz yere haddi aşmayın. Daha önceden sapan, birçoklarını saptıran ve yolun doğrusundan uzaklaşan bir topluma uymayın.
 
5:100. De ki: Pis ve kötü ile temiz ve iyi bir değildir; pis ve kötünün çokluğu tuhafına gitse (yahut hoşuna gitse) de (bu böyledir). Öyleyse ey akıl sahipleri! Allah'tan korkunuz ki kurtuluşa eresiniz.
 
6:11. De ki: Yeryüzünde dolaşın, sonra (peygamberleri) yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bakın! 6:12. (Onlara) Göklerde ve yerde olanlar kimindir? diye sor. ‘Allah'ındır’ de. O, merhamet etmeyi kendi zatına farz kıldı. Sizi, varlığında şüphe olmayan kıyamet gününde elbette toplayacaktır. Kendilerini ziyana sokanlar var ya işte onlar inanmazlar.
 
6:14. De ki: Gökleri ve yeri yoktan var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı dost edineceğim! De ki: Bana Müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma! (denildi).
 
6:14. De ki: Gökleri ve yeri yoktan var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı dost edineceğim! De ki: Bana Müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma! (denildi).
 
6:15. De ki: Ben, Rabbim'e isyan edersem gerçekten büyük bir günün (kıyametin) azabından korkarım.
 
6:19. De ki: Hangi şey şahadetçe en büyüktür? De ki: (Hak peygamber olduğuma dair) benimle sizin aranızda Allah şahittir. Bu Kur'an bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyolundu. Yoksa siz, Allah ile beraber başka tanrılar olduğuna şahitlik mi ediyorsunuz? De ki: ‘Ben buna şahitlik etmem.’ ‘O ancak bir tek Allah'tır, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden kesinlikle uzağım’ de.
 
6:37. O'na Rabbinden bir mucize indirilseydi ya! dediler. De ki: Şüphesiz Allah mucize indirmeye kadirdir. Fakat onların çoğu bilmezler.
 
6:40. De ki: Ne dersiniz; size Allah'ın azabı gelse veya o kıyamet gelip çatıverse size, Allah'tan başkasına mi yalvarırsınız? Doğru sözlü iseniz (söyleyin bakalım)!
 
6:46. De ki: Ne dersiniz; eğer Allah kulaklarınızı sağır, gözlerinizi kör eder, kalplerinizi de mühürlerse bunları size Allah'tan başka hangi tanrı geri verebilir! Bak, delilleri nasıl açıklıyoruz. Onlar hâla yüz çeviriyorlar!
 
6:47. De ki: Söyler misiniz; size Allah'ın azabı ansızın veya açıkça gelirse, zalim toplumdan başkası mi helâk olur? 6:48. Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar üzüntü de çekmeyecekler.
 
6:54. Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara de ki: Selâm size! Rabbiniz merhamet etmeyi kendisine yazdı. Gerçek şu ki: Sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra ardından tevbe edip de kendini ıslah ederse, bilsin ki Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir
 
6:56. De ki: Allah'ın dışında taptığınız şeylere tapmak bana yasak edildi. De ki: Ben sizin arzularınıza uymam, aksi halde sapıtırım da hidayete erenlerden olmam
 
6:57. De ki: Şüphesiz ben Rabbimden gelen apaçık bir delile dayanıyorum. Siz ise onu yalanladınız. Çabucak gelmesini istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. Hüküm ancak Allah'ındır. O hakkı anlatır ve O, doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır.
 
6:63. De ki: Karanın ve denizin karanlıklarından (tehlikelerinden) sizi kim kurtarır ki? (O zaman) O'na gizli gizli yalvararak ‘Eğer bizi bundan kurtarırsan andolsun şükredenlerden olacağız’ diye dua edersiniz.
 
6:64. De ki: Ondan ve bütün sıkıntılardan sizi Allah kurtarır. Sonra siz yine O'na ortak koşarsınız
 
6:65. De ki: ‘Allah'ın size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeğe ya da birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya gücü yeter.’ Bak, anlasınlar diye âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz!
 
6:66. Kur'an hak olduğu halde kavmin onu yalanladı. De ki: Ben size vekil (kefil) değilim.
 
6:71. De ki: Allah'ı bırakıp da bize fayda veya zarar veremeyecek olan şeylere mi tapalım? Allah bizi doğru yola ilettikten sonra şeytanların saptırıp şaşkın olarak çöle düşürmek istedikleri, arkadaşlarının ise: ‘Bize gel! ‘ diye doğru yola çağırdıkları şaşkın kimse gibi gerisin geri (inkârcılığa) mı döndürüleceğiz? De ki: Allah'ın hidayeti doğru yolun ta kendisidir. Bize âlemlerin Rabbine teslim olmamız emredilmiştir.
 
6:90. İşte o peygamberler Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy. De ki: Ben buna (peygamberlik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu (Kur'an) âlemler için ancak bir öğüttür.
 
6:91. (Yahudiler) Allah'ı gereği gibi tanımadılar. Çünkü ‘Allah hiçbir beşere bir şey indirmedi’ dediler. De ki: Öyle ise Musa'nın insanlara bir nûr ve hidayet olarak getirdiği Kitab'ı kim indirdi? Siz onu kâğıtlara yazıp (istediğinizi) açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz. Sizin de atalarınızın da bilemediği şeyler (Kur'an'da) size öğretilmiştir. (Resûlüm) sen ‘Allah’ de, sonra onlan bırak, daldıkları bataklıkta oynayadursunlar!
 
6:109. Kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklarına dair kuvvetli bir şekilde Allah'a andiçtiler. De ki: Mucizeler ancak Allah katındandır. Ama mucize geldiğinde de inanmayacaklarının farkında mısınız?
 
6:135. De ki: Ey kavmim! Elinizden geleni yapın! Ben de yapacağım! Yurdun (dünyanın) sonunun kimin lehine olduğunu yakında bileceksiniz. Gerçek şu ki, zalimler iflah olmazlar.
 
6:143. (Dişi ve erkek olarak) sekiz eş yarattı: Koyundan iki, keçiden iki... De ki: O, bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram etti? Eğer doğru iseniz bana ilimle söyleyin.
 
6:144. Deveden de iki, sığırdan da iki (yarattı.) De ki: O bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kıldı? Yoksa Allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şahit mi oldunuz? Bilgisizce insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurandan kim daha zalimdir! Şüphesiz Allah o zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
 
6:145. De ki: Bana vahyolunanda, leş veya akıtılmış kan yahut domuz eti -ki pisliğin kendisidir- ya da günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka, yiyecek kimseye haram kılınmış birşey bulamıyorum. Başkasına zarar vermemek ve sınırı aşmamak üzere kim (bunlardan) yemek zorunda kalırsa bilsin ki Rabbin bağışlayan ve esirgeyendir.
 
6:147. Eğer seni yalanlarlarsa de ki: Rabbiniz geniş bir rahmet sahibidir. Bununla beraber O'nun azabı, suçlular topluluğundan uzaklaştırılamaz.
 
6:148. Putperestler diyecekler ki: ‘Allah dileseydi ne biz ortak koşardik ne de atalarimiz. Hiçbir şeyi de haram kilmazdik.’ Onlardan öncekiler de aynı şekilde (peygamberleri) yalanladılar ve sonunda azabımızı tattılar. De ki: Yanınızda bize açıklayacağınız bir bilgi var mı? Siz zandan başka bir şeye uymuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.
 
6:149. De ki: Kesin delil, ancak Allah'ındır. Allah dileseydi elbette hepinizi doğru yola iletirdi.
 
6:150. De ki: Allah şunu yasak etti, diye şehadet edecek şahitlerinizi getirin! Eğer onlar şahitlik ederlerse, sen onlarla beraber şahitlik etme; âyetlerimizi yalanlayanların ve ahiret gününe inanmayanların arzularına uyma. Onlar, Rablerine eş tutuyorlar.
 
6:151. De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah'ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın,Allah’a ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah'ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah'ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.
 
6:158. Onlar ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini yahut Rabbinin bazı alâmetlerinin gelmesini bekliyorlar. Rabbinin bazı alâmetleri geldiği gün, önceden inanmamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz. De ki: Bekleyin, şüphesiz biz de beklemekteyiz!
 
6:161. De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine iletti. O, ortak koşanlardan değildi.
 
6:162. De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.
 
6:64. De ki: Allah her şeyin Rabbi iken ben ondan başka Rab mı arayacağım? Herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. Ve O, uyuşmazlığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.
 
7:28. Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: ‘Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti’ derler. De ki: Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?
 
7:29. De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz.
 
7:32. De ki: Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde Müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.
 
7 :32. De ki: Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde Müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.
 
7:33. De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.
 
7:158. De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah`a ve ümmî Peygamber olan Resûlüne -ki o, Allah'a ve onun sözlerine inanır iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız.
 
7:187. Sana kıyameti, ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini O'ndan başkası açıklayamaz. O göklere de yere de ağır gelmiştir. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah'ın katındadır; ama insanların çoğu bilmezler.
 
7:188. De ki: ‘Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.
 
7:195. Onların yürüyecekleri ayakları mı var, yoksa tutacakları elleri mi var veya görecekleri gözleri mi var yahut işitecekleri kulakları mı var (neleri var)? De ki: ‘Ortaklarınızı çağırın, sonra bana (istediğiniz) tuzağı kurun ve bana göz bile açtırmayın!’
 
7:203. Onlara bir mucize getirmediğin zaman, (ötekiler gibi) onu da derleyip getirseydin ya! derler. De ki: Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana uyarım. Bu (Kur'an), Rabbinizden gelen basîretlerdir (kalp gözlerini açan beyanlardır); inanan bir kavim için hidayet ve rahmettir.
 
8:1. Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber'e aittir. O halde siz (gerçek) Müminler iseniz Allah'tan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Resûlüne itaat edin.
 
8:70. Ey Peygamber! Elinizdeki esirlere de ki: Eğer Allah kalplerinizde hayır olduğunu bilirse, sizden alınandan (fidyeden) daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar. Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
 
9:24. De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.
 
9:51. De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlâmızdır. Onun için Müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.
 
9:52. De ki: Siz bizim için ancak iki iyilikten birini beklemektesiniz. Biz de, Allah'ın, ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azap vermesini bekliyoruz. Haydi bekleyin; şüphesiz biz de sizinle beraber beklemekteyiz.
 
9:53. De ki: İster gönüllü verin ister gönülsüz, sizden (sadaka) asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz yoldan çıkan bir topluluk oldunuz.
 
9:61. (Yine o münafıklardan:) O (Peygamber, her söyleneni dinleyen) bir kulaktır, diyerek peygamberi incitenler de vardır. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Çünkü o Allah'a inanır, Müminlere güvenir ve o, sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah'ın Resûlüne eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır.
 
9:64. Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir sûrenin Müminlere indirilmesinden çekinirler. De ki: Siz alay edin! Allah o çekindiğiniz şeyi ortaya çıkaracaktır.
 
9:65. Eğer onlara, (niçin alay ettiklerini) sorarsan, elbette, biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler. De ki: Allah ile, O'nun âyetleriyle ve O'nun peygamberi ile mi alay ediyordunuz?
 
9:81. Allah'ın Resûlüne muhalefet etmek için geri kalanlar (sefere çıkmayıp) oturmaları ile sevindiler; mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler; ‘bu sıcakta sefere çıkmayın’ dediler. De ki: ‘Cehennem ateşi daha sıcaktır!’ Keşke anlasalardı!
 
9:83. Eğer Allah seni onlardan bir gurubun yanına döndürür de (Tebük seferinden Medine'ye döner de başka bir savaşa seninle beraber) çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: Benimle beraber asla çıkmayacaksınız ve düşmana karşı benimle beraber asla savaşmayacaksınız! Çünkü siz birinci defa (Tebük seferinde) yerinizde kalmaya razı oldunuz. Şimdi de geri kalanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!
 
9:94. (Seferden) onlara döndüğünüz zaman size özür beyan edecekler. De ki: (Boşuna) özür dilemeyin! Size asla inanmayız; çünkü Allah, haberlerinizi bize bildirmiştir. (Bundan sonraki) amelinizi Allah da görecektir, Resûlü de. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilene döndürüleceksiniz de yapmakta olduklarınızı size haber verecektir.
 
9:105. De ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Resûlü de Müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.
 
9:129. (Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın sahibidir.
 
10:15. Onlara âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman (öldükten sonra) bize kavuşmayı beklemeyenler: Ya bundan başka bir Kur'an getir veya bunu değiştir! dediler. De ki: Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım.
 
10:16. De ki: Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım, Allah da onu size bildirmezdi. Ben bundan önce bir ömür boyu içinizde durmuştum. Hâla akıl erdiremiyor musunuz?
 
10:18. Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır, diyorlar. De ki: ‘Siz Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir.’
 
10:20. Ona (Muhammed'e) Rabbinden bir mucize indirilse ya! diyorlar. De ki: Gayb ancak Allah'ındır. Bekleyin (bakalım) ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.
 
10:21. Kendilerine dokunan (kıtlık ve hastalık gibi) bir sıkıntıdan sonra insanlara bir rahmet (esenlik) tattırdığımız zaman, bir de bakarsın ki âyetlerimiz hakkında onların bir tuzağı vardır. De ki: Allah'ın tuzağı daha süratlidir. Şüphesiz elçilerimiz kurduğunuz tuzakları yazıyorlar.
 
10:31. (Resûlüm!) De ki: Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? Ya da kulaklara ve gözlere kim mâlik (ve hakim) bulunuyor? Ölüden diriyi kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim çıkarıyor? (Her türlü) işi kim idare ediyor? ‘Allah’ diyecekler. De ki: Öyle ise (Ona âsi olmaktan) sakınmıyor musunuz?
 
10:31. (Resûlüm!) De ki: Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? Ya da kulaklara ve gözlere kim mâlik (ve hakim) bulunuyor? Ölüden diriyi kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim çıkarıyor? (Her türlü) işi kim idare ediyor? ‘Allah’ diyecekler. De ki: Öyle ise (Ona âsi olmaktan) sakınmıyor musunuz?
 
10:34. (Resûlüm!) De ki: (Allah'a) ortak koştuklarınız arasında, (birini yokken) ilk defa yaratacak, arkasından onu (ölümünden sonra hayata) yeniden döndürecek biri var mi? De ki: Allah ilk defa yaratıp (ölümden sonra) onu yeniden (hayata) döndürür. O halde nasıl saptırılırsınız!
 
10:35. De ki: Ortak koştuklarınızdan hakka iletecek olan var mi? De ki: ‘Hakka Allah iletir.’ Öyle ise hakka ileten mi uyulmaya daha lâyıktır; yoksa hidayet verilmedikçe kendi kendine doğru yolu bulamayan mı? Size ne oluyor? Nasıl (böyle yanlış) hükmediyorsunuz?
 
10:38. Yoksa, Onu (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah'tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir sûre getirin.
 
10:41. (Resûlüm! ) onlar seni yalanlarlarsa de ki: Benim işim bana, sizin işiniz de size aittir. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım.
 
 
10:49. De ki: ‘Ben kendime bile Allah'ın dilediğinden başka ne bir zarar ne de bir menfaat verme gücüne sahibim.’ Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri geldiği zaman artık ne bir saat geri kalırlar ne de ileri giderler.
 
10:58. De ki: Ancak Allah'ın lütfu ve rahmetiyle, işte bunlarla sevinsinler. Bu, onların (dünya mali olarak) topladıklarından daha hayırlıdır.
 
10:59. De ki: Allah'ın size indirdiği rızıktan bir kısmını helâl, bir kısmını da haram bulmanıza ne dersiniz? De ki: Allah mi size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mi ediyorsunuz?
 
10:69. De ki: Allah hakkında yalan uyduranlar asla kurtuluşa eremezler.
 
10:101. De ki: ‘Göklerde ve yerde neler var, bakın (da ibret alın!)’ Fakat inanmayan bir topluma deliller ve uyarılar fayda sağlamaz.
 
10:102. Onlar, kendilerinden önce gelip geçmiş toplumların (acıklı) günlerinin benzerlerinden başkasını mı bekliyorlar? De ki: Haydi bekleyin! Şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.
 
10:104. De ki: ‘Ey insanlar! Benim dinimden şüphede iseniz, (bilin ki) ben Allah'ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam, fakat ancak sizi öldürecek olan Allah'a kulluk ederim. Bana Müminlerden olmam emrolundu.’
 
10:108. De ki: Ey insanlar! Size Rabbinizden Hak (Kur'an) gelmiştir. Artık kim doğru yola gelirse, ancak kendisi için gelecektir. Kim de saparsa, o da ancak kendi aleyhine sapacaktır. Ben sizin üzerinize vekil değilim. (Sadece tebliğ etmekle memurum).
 
11:2. (De ki: Bu Kitap) ‘Allah'tan başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Şüphesiz ki ben, onun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim
 
11:l3. Yoksa, ‘Onu (Kur'an'ı) kendisi uydurdu’ mu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah'tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin.
 
11:35. (Resûlüm!) Yoksa, ‘Bunu uydurdu’ mu diyorlar? De ki: ‘Eğer onu uydurduysam günahım bana aittir. Fakat ben sizin işlediğiniz günahtan uzağım.’
 
11:121. İman etmeyenlere de ki: Elinizden geleni yapın! Biz de (gerekeni) yapmaktayız!
 
12:108. (Resûlüm!) De ki: ‘İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı (ortaklardan) tenzih ederim! Ve ben ortak koşanlardan değilim.’
 
13:16. (Resûlüm!) De ki: ‘Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?’ De ki: ‘Allah'tır.’ O halde de ki: ‘O'nu bırakıp da kendilerine fayda ya da zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar mı edindiniz?’ De ki: ‘Körle gören bir olur mu hiç? Ya da karanlıklarla aydınlık eşit olur mu?’ Yoksa O'nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma onlarca birbirine benzer mi göründü? De ki: Allah her şeyi yaratandır. Ve O, birdir, karşı durulamaz güç sahibidir.
 
13:27. Kâfir olanlar diyorlar ki: Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi? De ki: Kuşkusuz Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de hidayete erdirir.
 
13:30. (Ey Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik ki, sana vahyettiğimizi onlara okuyasın. Onlar Rahman'ı inkâr ediyorlar. De ki: O benim Rabbimdir. O'ndan başka tanrı yoktur. Sadece O'na tevekkül ettim ve dönüş sadece O'nadır.
 
13:33. Herkesin kazandığını gözetleyip muhafaza eden, (hiç böyle yapamayan gibi olur mu?). Onlar Allah'a ortaklar koştular. De ki: ‘Onlara ad verin (onlar necidir?). Yoksa siz Allah'a yeryüzünde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Yahut boş laf mı ediyorsunuz?’ Doğrusu inkâr edenlere hileleri süslü gösterildi ve onlar doğru yoldan alıkonuldular. Allah kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek yoktur.
 
 
13:36. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilene (Kur'an'a) sevinirler. Fakat (senin aleyhinde birleşen) guruplardan onun bir kısmını inkâr eden de vardır. De ki: ‘Bana, sadece Allah'a kulluk etmem ve O'na ortak koşmamam emrolundu. Ben yalnız O'na çağırıyorum ve dönüş de yalnız O'nadır.
 
13:43. Kâfir olanlar: Sen resûl olarak gönderilmiş bir kimse değilsin, derler. De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında Kitab’ın bilgisi olan (Peygamber) yeter.
 
14:30. (İnsanları) Allah yolundan saptırmak için O'na ortaklar koştular. De ki: (İstediğiniz gibi) yaşayın! Çünkü dönüşünüz ateşedir.
 
15:89. De ki: Şüphesiz ben apaçık bir uyarıcıyım.
 
16:102. De ki: Onu, Mukaddes Rûh (Cebrail), iman edenlere sebat vermek, Müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için, Rabbin katından hak olarak indirdi.
 
17:42. De ki: Eğer söyledikleri gibi Allah ile birlikte başka ilâhlar da bulunsaydı, o takdirde bu ilâhlar, Arş'ın sahibi olan Allah'a ulaşmak için çareler arayacaklardı.
 
17:50. De ki: ‘İster taş olun, ister demir’,
 
17:51.İsterse aklınıza (yeniden dirilmesi) imkânsız gibi görünen herhangi bir yaratık! (Bunlar, Allah'ın sizi yeniden diriltmesini güçleştirmez.) Diyecekler ki: ‘Bizi tekrar (hayata) kim döndürecek?’ De ki: Sizi ilk kez yaratan. Bunun üzerine onlar sana alaylı bir tarzda başlarını sallayacak ve ‘Ne zamanmış o?’ diyecekler. De ki: Yakın olsa gerek!
 
17:56. (Resûlüm!) De ki: ‘Allah'ı bırakıp da (ilâh olduğunu) ileri sürdüklerinize yalvarın. Ne var ki onlar, sizin sıkıntınızı ne uzaklaştırabilir, ne de değiştirebilirler.’
 
17:81. Yine de ki: Hak geldi; bâtıl yıkılıp gitti. Zaten bâtıl yıkılmaya mahkumdur.
 
17:84. De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbiniz en iyi bilendir.
 
17:85. Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.
 
17:88. De ki: Andolsun, bu Kur-an'ın bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler.
 
17:93. ‘Yahut da altından bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız.’ De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece beşer bir elçiyim.
 
17:96. De ki: Benimle sizin aranızda gerçek şahit olarak Allah kâfidir. Zira O, kullarını hakikaten bilip görmektedir.
 
17:100. De ki: Rabbimin rahmet hazinesine eğer siz sahip olsaydınız, harcanır korkusuyla kıstıkça kısardınız. İnsanoğlu da pek eli sikidir!
 
17:107. De ki: Siz ona ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o (Kur'an) okununca, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar.
 
17:110. De ki: ‘İster Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler O'na hastır.’ Namazında yüksek sesle okuma; onda sesini fazla da kısma; ikisinin arası bir yol tut.
 
18:22. (İnsanların kimi:) ‘Onlar üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir’ diyecekler; yine: ‘Beş kişidir; altincilari köpekleridir’ diyecekler. (Bunlar) bilinmeyen hakkında tahmin yürütmektir. (Kimileri de:) ‘Onlar yedi kişidir; sekizincisi köpekleridir’ derler. De ki: Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Öyle ise Ashâb-ı Kehf hakkında, delillerin açık olması haricinde bir münakaşaya girişme ve onlar hakkında (ileri geri konuşan) kimselerin hiçbirinden malumat isteme.
 
18:26. De ki: Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gizli bilgisi O'na aittir. O'nun görmesi de, işitmesi de şâyanı hayrettir. Onların (göklerde ve yerde olanların), O'ndan başka bir yöneticisi yoktur. O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.
 
18:29. Ve de ki: Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Biz, zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepe çevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) imdat dileyecek olsalar imdatlarına, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir kalma yeri!
 
18:83. (Resûlüm!) Sana Zülkarneyn hakkında soru sorarlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım.
 
18:103. De ki: Size, (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi?
 
18:109. De ki: Rabbimin sözleri için derya mürekkep olsa ve bir o kadar da ilâve getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir.
 
18:110. De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh'ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın
 
19:26. ‘Ye, iç. Gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan Allah'a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım.’
 
19:75. De ki: Kim sapıklıkta ise, çok merhametli olan Allah ona mühlet versin! Nihayet kendilerine vâdolunan şeyi -ya azabı (Müminler karşısında yenilgiyi), veya kıyameti- gördükleri zaman, mevki ve makamı daha kötü ve askeri daha zayıf olanın kim olduğunu öğreneceklerdir.
 
20:105. (Resûlüm!) Sana dağlar hakkında sorarlar. De ki: Rabbim onları ufalayıp savuracak
 
20:135. De ki: Herkes beklemektedir: Öyle ise siz de bekleyin. Yakında anlayacaksınız; doğru düzgün yolun yolcuları kimmiş ve hidayette olan kimmiş!
 
21:24. Yoksa O'ndan başka birtakım tanrılar mi edindiler? De ki: Haydi delillerinizi getirin! İşte benimle beraber olanların Kitab'ı ve benden öncekilerin Kitab'ı. Hayır, onların çoğu hakki bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler.
 
21:42. De ki: Allah'a karşı sizi gece gündüz kim koruyacak? Buna rağmen onlar Rablerini anmaktan yüz çevirirler.
 
21:45. De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar.
 
21:108. De ki: Bana sadece, sizin ilâhınızın ancak bir tek Allah olduğu vahyedildi. Hâla Müslüman olmayacak mısınız?
 
21:109. Eğer yüz çevirirlerse de ki: (Bana emrolunanı) hepinize açıkladım. Artık size vâdolunan şey (mahşerde toplanma zamanınız) yakın mı uzak mı, bilmiyorum.
 
22:49. De ki: Ey insanlar! Ben ancak sizin için apaçık bir uyarıcıyım.
 
22:72. Âyetlerimiz açık açık kendilerine okunduğunda, kâfirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Onlar, kendilerine âyetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar. De ki: Size bundan (bu öfke ve huzursuzluğunuzdan) daha kötüsünü bildireyim mi? Cehennem! Allah, onu kâfirlere (ceza olarak) bildirdi. O, ne kötü sondur!
 
22:49. De ki: Ey insanlar! Ben ancak sizin için apaçık bir uyarıcıyım.
 
22:72. Âyetlerimiz açık açık kendilerine okunduğunda, kâfirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Onlar, kendilerine âyetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar. De ki: Size bundan (bu öfke ve huzursuzluğunuzdan) daha kötüsünü bildireyim mi? Cehennem! Allah, onu kâfirlere (ceza olarak) bildirdi. O, ne kötü sondur!
 
23:29. Ve de ki: Rabbim! Beni bereketli bir yere indir. Sen, iskân edenlerin en hayırlısısın.
 
23:84. (Resûlüm!) de ki: Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir? 23:85. ‘Allah'a aittir’ diyecekler. Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız! de. 23:86. Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş'ın Rabbi kimdir? diye sor.
 
23:93. (Resûlüm!) De ki: ‘Rabbim! Eğer onlara yöneltilen tehdidi (dünyevî sıkıntıyı ve uhrevî azabı) mutlaka bana göstereceksen.
 
23:97. Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım!
 
23:118. (Resûlüm!) De ki: Bağışla ve merhamet et Rabbim! Sen merhametlilerin en iyisisin.
 
24:53. (Münafıklar), sen hakikaten kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa) çıkacaklarına dair, en ağır yeminleri ile Allah'a yemin ettiler. De ki: Yemin etmeyin. İtaatiniz malûmdur! Bilin ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
 
24:54. De ki: Allah'a itaat edin; Peygamber'e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber'in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber'e düşen, sadece açık-seçik duyurmaktır.
 
25:6. (Resûlüm!) De ki: Onu göklerde ve yerdeki gizlilikleri bilen Allah indirdi. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.
 
25:15. De ki: Bu mu daha iyi, yoksa takvâ sahiplerine vâdedilen ebedilik cenneti mi? Orası, onlar için bir mükâfat ve (huzura kavuşacakları) bir varış yeridir.
 
25:57. De ki: Buna karşılık, sizden, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanız) dışında herhangi bir ücret istemiyorum.
 
25:77. (Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar! Size Resûl'ün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır!
 
26:216. Şayet sana karşı gelirlerse de ki: Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak ki uzağım.
 
28:49. (Resûlüm!) De ki: Eğer doğru sözlüler iseniz, Allah katından bu ikisinden (bana ve Musa'ya inen kitaplardan) daha doğru bir kitap getirin de ben ona uyayım!
 
28:71. (Resûlüm!) De ki: Düşündünüz mü hiç, eğer Allah üzerinizde geceyi ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah'tan başka size bir ışık getirecek tanrı kimdir? Hâla işitmeyecek misiniz?
 
28:72. De ki: Söyleyin bakalım, eğer Allah üzerinizde gündüzü ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah'tan başka, istirahat edeceğiniz geceyi size getirecek tanrı kimdir? Hâla görmeyecek misiniz?
 
28:85. (Resûlüm!) Kur'an'ı (okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan Allah, elbette seni (yine) dönülecek yere döndürecektir. De ki: Rabbim, kimin hidayeti getirdiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir.
 
29:20. De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir.
 
29:50. ‘Ona Rabbinden (başkaca) mucizeler indirilmeli değil miydi?’ derler. De ki: Mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.
 
29:52. De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa bilir. Bâtıla inanıp Allah'ı inkâr edenler (var ya), işte ziyana uğrayacaklar onlardır.
 
29:63. Andolsun ki onlara: ‘Gökten su indirip onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?’ diye sorsan, mutlaka, ‘Allah’ derler. De ki: (Öyleyse) hamd da Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu (söyledikleri üzerinde) düşünmezler.
 
30:42. (Resûlüm!) De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, daha öncekilerin âkıbetleri nice oldu, görün. Onların çoğu müşrik idi.
 
31:25. Andolsun ki onlara, ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye sorsan, mutlaka ‘Allah...’ derler. De ki: (Öyleyse) övgü de yalnız Allah'a mahsustur, ama onların çoğu bilmezler.
 
32:11. De ki: Size vekil kılınan (bu konuda görevlendirilen) ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.
 
32:29. De ki: Fetih (ve hüküm) gününde inkârcılara (o gün ettikleri) imanları fayda vermeyecek ve kendilerine mühlet de tanınmayacaktır!
 
33:16. (Resûlüm!) De ki: Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size asla faydası olmaz! (Eceliniz gelmemiş ise) o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok değildir.
 
33:17. De ki: Allah size bir kötülük dilerse, O'na karşı sizi kim korur; ya da size rahmet dilerse (size kim zarar verebilir)? Onlar, kendilerine Allah'tan başka ne bir dost bulurlar ne de bir yardımcı.
 
33:63. İnsanlar sana kıyametin zamanını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah katındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır.
 
33:16. (Resûlüm!) De ki: Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size asla faydası olmaz! (Eceliniz gelmemiş ise) o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok değildir
 
33:17. De ki: Allah size bir kötülük dilerse, O'na karşı sizi kim korur; ya da size rahmet dilerse (size kim zarar verebilir)? Onlar, kendilerine Allah'tan başka ne bir dost bulurlar ne de bir yardımcı.
 
33:63. İnsanlar sana kıyametin zamanını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah katındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır.
 
34:3. İnkârcılar: Kıyamet bize gelmeyecek, dediler. De ki: Hayır! Gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O'ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık kitaptadır (yazılıdır).
 
34:22. (Müşriklere) de ki: Allah'tan başka tanrı saydığınız şeyleri çağırın! Onlar ne göklerde ne de yerde zerre ağırlığınca bir şeye sahiptirler. Onların buralarda hiçbir ortaklığı yoktur, Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktu.
 
34:24. (Resûlüm!) De ki: Göklerden ve yerden size rızık veren kimdir? De ki: Allah! O halde biz veya siz, ikimizden biri, ya doğru yol üzerinde veya açık bir sapıklık içindedir.
 
34:24. (Resûlüm!) De ki: Göklerden ve yerden size rızık veren kimdir? De ki: Allah! O halde biz veya siz, ikimizden biri, ya doğru yol üzerinde veya açık bir sapıklık içindedir.
 
34:25. De ki: Bizim işlediğimiz suçtan siz sorumlu değilsiniz; biz de sizin işlediğinizden sorulacak değiliz.
 
34:26. De ki: Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak, sonra aramızda hak ile hükmedecektir. O, en âdil hüküm veren, (her şeyi) hakkıyla bilendir.
 
34:27. De ki: O'na (Allah'a) kattığınız ortaklarınızı bana gösterin. Hayır! Bilakis, yegâne galip ve her şeyi hikmetle idare eden ancak Allah'tır.
 
34:30. De ki: Size öyle bir gün vâdedilmiştir ki, ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz.
 
34:36. De ki: Rabbim, dilediğine bol rızık verir ve (dilediğinden) kısar; fakat insanların çoğu bilmezler.
 
34:39. De ki: Rabbim, kullarından dilediğine bol rızık verir ve (dilediğinden de) kısar. Siz hayıra ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
 
34:46. (Resûlüm! Onlara) de ki: Size bir tek öğüt vereceğim: Allah için ikişer ikişer ve teker teker ayağa kalkın, sonra da düşünün! Arkadaşınızda (peygamberde) hiçbir delilik yoktur! O ancak şiddetli bir azap gelip çatmadan evvel sizi uyaran bir peygamberdir.
 
34:47. De ki: Ben sizden bir ücret istemişsem, o sizin olsun. Ücretim yalnız Allah'a aittir. O, her şeye şahittir. 34:48. De ki: Kuşkusuz, Rabbim gerçeği ortaya koyar. Çünkü O, gaybı çok iyi bilendir.
 
34:48. De ki: Kuşkusuz, Rabbim gerçeği ortaya koyar. Çünkü O, gaybı çok iyi bilendir.
 
34:49. De ki: Hak geldi; artık bâtıl ne bir şeyi ortaya çıkarabilir ne de geri getirebilir.
 
34:50. De ki: Eğer (haktan) saparsam, kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer doğru yolu bulursam, bu da Rabbimin bana vahyettiği (Kur'an) sayesindedir. Şüphesiz O, işitendir, yakındır.
 
35:40. De ki: Allah'ı bırakıp da taptığınız, ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana! Onlar yerdeki hangi şeyi yarattılar! Yoksa onların göklerde mi bir ortaklıkları var! Yahut biz onlara, (bu hususta) bir kitap mı verdik de onlar, o kitaptaki bir delile dayanıyorlar? Hayır! O zalimler birbirlerine,aldatmadan başka bir şey vâdetmiyorlar.
 
36:79. De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. 36:80. Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O'dur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz.
 
 
37:18. De ki: Evet, hem de hor ve hakir olarak (diriltileceksiniz). 37:19. O (diriltme) korkunç. bir sesten ibaret olacak, o anda hemen onların gözleri açılıp etrafa bakacaklar.
 
38:65. (Resûlüm!) De ki: Ben sadece bir uyarıcıyım. Tek ve kahhâr olan Allah'tan başka bir tanrı yoktur.
 
38:66. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi (olan Allah) üstündür, çok bağışlayıcıdır. 38:67. De ki: ‘Bu büyük bir haberdir.’ 38:68. ‘Ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz.’
 
38:86. (Resûlüm!) De ki: Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben olduğundan başka türlü görünenlerden de değilim.
 
39:8. İnsanın başına bir sıkıntı gelince, Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Sonra Allah kendisinden ona bir nimet verince, önceden yalvarmış olduğunu unutur. Allah'ın yolundan saptırmak için O'na eşler koşar. (Ey Muhammed!) De ki: Küfrünle biraz eğlenedur; çünkü sen, muhakkak cehennem ehlindensin!
 
39:9. Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (o inkarcı gibi) midir? (Resûlüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.
 
39:11. De ki: Bana, dini Allah'a hâlis kılarak O'na kulluk etmem emrolundu. 39:12. Bana Müslümanların ilki olmam emrolundu.
 
39:13. De ki: Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkarım.

39:14. De ki: Ben dinimde ihlâs ile ancak Allah'a ibadet ederim.

39:15. (Ey Allah'a eş koşanlar!): Siz de O'ndan başka dilediğinize tapın! De ki: Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini ziyana sokanlardır. Bilesiniz ki, bu apaçık hüsrandır.

39:38. Andolsun ki onlara: Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan, elbette ‘Allah'tır’ derler. De ki: Öyleyse bana söyler misiniz? Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar O'nun bu rahmetini önleyebilirler mi? De ki: Bana Allah yeter. Tevekkül edenler, ancak O'na güvenip dayanırlar"

39:39. De ki: ‘Ey kavmim! Elinizden geleni yapın; doğrusu ben de yapacağım! Artık yakında bileceksiniz!’

39:43. Yoksa onlar Allah'tan başkasını şefaatçılar mı edindiler? De ki: Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (Şefaatçı edineceksiniz)?

39:44. De ki: Bütün şefâat Allah'ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz.

39:46. De ki: Ey gökleri ve yeri yaratan, gizliyi de aşikârı da bilen Allah! Kullarının arasında, ayrılığa düştükleri şeyin hükmünü ancak sen vereceksin.

39:53. De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

39:64. De ki: Ey cahiller! Bana Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz?

40:66. (Resûlüm)! De ki: Bana Rabbimden apaçık deliller gelince, sizin Allah'ı bırakıp o taptıklarınıza kulluk etmem bana yasaklandı ve bana âlemlerin Rabbine teslim olmam emredildi.

41:6. De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilâhınızın bir tek İlâh olduğu vahy olunuyor. Artık O'na yönelin, O'ndan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline!

41:9. De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.

41:13 Eğer onlar yüz çevirirlerse de ki: İşte sizi Ad ve Semûd'un başına gelen kasırgaya benzer bir kasırgaya karşı uyarıyorum!

41:44. Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur'an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab'a yabancı dilden (kitap) olur mu? De ki: O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur'an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara uzak bir yerden bağırılıyor (da Kur'an'da ne söylendiğini anlamıyorlar.)

41:52. De ki: Ne dersiniz, eğer o (Kur'an), Allah tarafından ise siz de onu inkâr etmişseniz o zaman (haktan) uzak bir aynlığa düşenden daha sapık kim vardır?

42:15. İşte onun için sen (tevhide) dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah'ın indirdiği Kitab'a inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir. Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de O'nadır.

45:26. De ki: Allah sizi diriltir, sonra öldürür. Sonra sizi şüphe götürmeyen kıyamet gününde biraraya toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler.

46:4. De ki: Söylesenize! Allah'ı bırakıp taptığınız şeyler yeryüzünde ne yaratmışlar; göstersenize bana! Yoksa onların göklere ortaklıkları mı vardır? Eğer doğru söyleyenlerden iseniz, bundan evvel (size indirilmiş) bir kitap yahut bir bilgi kalıntısı varsa onu bana getirin.

46:8. Yoksa ‘Onu uydurdu’ mu diyorlar? De ki: Eğer ben onu uydurmuşsam, Allah tarafından bana gelecek şeyi savmaya gücünüz yetmez. O, sizin Kur'an hakkında yaptığınız taşkınlıkları çok daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şahit olarak O yeter. O, bağışlayan, esirgeyendir.

46:9. De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.

46:10. De ki: Hiç düşündünüz mü; şayet bu, Allah katından ise ve siz onu inkâr etmişseniz, İsrailoğullarından bir şahit de bunun benzerini görüp inandığı halde siz yine de büyüklük taslamışsanız (haksızlık etmiş olmaz mısınız)? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

48:11. Bedevîlerden geri kalmış olanlar, sana diyecekler ki: ‘Mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile.’ Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: Allah size bir zarar gelmesini dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse O'na karşı kimin bir şeye gücü yetebilir? Kaldı ki, Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

48:15. Siz ganimetleri almak için gittiğinizde seferden geri kalanlar: Bırakın, biz de arkanıza düşelim, diyeceklerdir. Onlar, Allah'ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: ‘Siz asla bizim peşimize düşmeyeceksiniz! Allah daha önce sizin için böyle buyurmuştur.’ Onlar size: Hayır, bizi kıskanıyorsunuz, diyeceklerdir. Bilâkis onlar, pek az anlayan kimselerdir.

48:16. Bedevîlerden (seferden) geri kalmış olanlara de ki: Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız. Onlarla, teslim oluncaya kadar savaşacaksınız. Eğer emre itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi acıklı bir azaba uğratır.

49:14. Bedevîler ‘İnandık’ dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama ‘Boyun eğdik’ deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve elçisine itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir

49:16. De ki: Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

49:17. Onlar İslâm'a girdikleri için seni minnet altına sokuyorlar. De ki: Müslümanlığınızı benim başıma kakmayın. Eğer doğru kimselerseniz bilesiniz ki, sizi imana erdirdiği için asıl Allah size lütufta bulunmuştur.

52:31. De ki: Bekleyin. Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.

56:47. Ve diyorlardı ki: Biz öldükten, toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz? 56:48. Önceki atalarımız da mı? 56:49. De ki: Hem öncekiler hem de sonrakiler, 56:50. Belli bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır! 56:51. Sonra siz ey sapıklar, yalancılar!

62:6. De ki: Ey yahudiler! Bütün insanlar değil de, yalnız, kendinizin Allah'ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsanız, bunda da samimi iseniz, haydi ölümü temenni edin (bakalım)!

62:8. De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir.

62:11. Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha yararlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

64:7. İnkâr edenler, kesinlikle diriltilmeyeceklerini ileri sürdüler. De ki: Hayır! Rabbime andolsun ki mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah'a göre kolaydır.

67:23. (Resûlüm!) De ki: Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz!

67:24. De ki: Sizi yeryüzünde çoğaltıp yayan O'dur; ancak O'nun huzuruna gelip toplanacaksınız.

67:26. De ki: O bilgi, ancak Allah'a mahsustur. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.

67:27. Ama onu (azabı) yakından gördükleri zaman, inkâr edenlerin yüzleri kararacak ve (kendilerine): İşte sizin isteyip durduğunuz budur! denecektir.

67:28. De ki: Allah beni ve beraberimdekileri (sizin istediğiniz üzere) yok etse veya (öyle olmayıp da) bizi esirgese, (söyleyin bakalım) inkârcıları yakıcı azaptan kurtaracak kimdir?

67:29. De ki: (Sizi imana davet ettiğimiz) O (Allah) çok esirgeyicidir; biz O'na iman etmiş ve sırf O'na güvenip dayanmışızdır. Siz kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!

67:30. De ki: Suyunuz çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?

72:l. (Resûlüm!) De ki: Cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum Kur'an'ı) dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur: Gerçekten biz, hârikulâde güzel bir Kur'an dinledik

72:20. (Resûlüm!) De ki: Ben ancak Rabbime yalvarırım ve O'na kimseyi ortak koşmam.

72:21. De ki: Doğrusu ben (kendi başıma) size ne zarar verme ne de fayda sağlama gücüne sahibim.

72:22. De ki: Gerçekten (bana bir kötülük dilerse) Allah'a karşı beni kimse himaye edemez, O'ndan başka sığınacak kimse de bulamam.

72:25. De ki: Tehdit edilegeldiğiniz (azap), yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koyar, ben bilmem.

109-el-KÂFİRÛN Bismillâhirrahmânirrahîm 109:l. (Resûlüm!) De ki: Ey kâfirler! 109:2. Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam. 109:3. Siz de benim taptığıma tapmıyorsunuz. 109:4. Ben de sizin taptıklarınıza asla tapacak değilim. 109:5. Evet, siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz. 109:6. Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.

112:1. De ki: O, Allah birdir. 112:2. Allah sameddir. 112:3. O, doğurmamış ve doğmamıştır. 112:4. Onun hiçbir dengi yoktur.

114-en-NÂS Bismillâhirrahmânirrahîm 114:1. De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine, 114:2.İnsanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine), 114:3.İnsanların İlâhına. 114:4.O sinsi vesvesenin şerrinden, 114:5.O ki insanların göğüslerine (kötü düşünceler)fısıldar. 114:6.Gerek cinlerden,gerek insanlardan(olan bütün vesvesecilerin şerrinden Allah'a sığınırım !

 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 02

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi
ÇANAKKALE
            Osmanlı İmparatorluğu. Ortadoğu’nun en büyük askeri ve siyasi gücü. Bazı idare eksikliklerinden ve tabasının ihanetlerinden dolayı,parçalanmaya,ufalmaya ve erimeye başlayan bir cihan imparatorluğu. Parçalana parçalana elinde kalanlarla idare ederken bir zaman diliminde;yedi düvel geldi,koskoca ve dünyada eşi ve emsali gözükmemiş bir donanma ile  dayandı ülkemin kapısına. “Amiral Carden'in 15 Ocak 1915 tarihinde yaptığı dört  aşamalı taarruz planına göre: Boğaz bir ay içinde geçilmiş olacaktı. Buna göre birinci aşamada dış savunma tabyaları imha edilerek ortadan kaldırılacak, ikinci aşamada orta savunma tabyaları ve üçüncü aşamada iç savunma tabyaları yok edilecek, dördüncü ve son aşamada ise; boğazda arta kalan mayınlar temizlenecek boğaz emniyet altına alınacak, Marmara Denizi'ne çıkılacak ve İstanbul'a girilecekti.Boğazın kara bölgesinde güvenliği sağlamak üzere Midilli'de yeterince kara kuvveti toplanacaktı.(1)” Bu raporun ön çalışmasını 11 Ocak 1915 tarihinde İngiltere  Bahriye Nezareti'ne Çanakkale Boğazı'na Taarruz İçin Hazırlattığı Planı Sunmuş ve Çanakkale Boğazı'na Taarruz İçin Hazırlanmış Planın Uygun Olduğunun Amiral Carden'e Bildirilmesi; 28 Ocak 1915 Savaş Komitesinin  Toplantısında Çanakkale Boğazı'nın Yalnız Donanmayla Zorlanmasına Karar Verilmesi 19 Şubat 1915'in Taarruz Tarihi Olarak kararlaştırıldı. Rapor ve plan ve kuvvetlerin çokluğu yedi düveli gururlandırmış fakat Napolyon'un bir sözünü unutmuş görünüyorlardı. "Türkler öldürülebilir ancak asla mağlup edilemezler."

            Almanlar harp boyunca ani karlarla ve acele kararları Çanakkale’de de gözükmüş,Çanakkale Boğazı’nın zorlanacağını düşünmediklerinden burada bulunan 32 bataryayı 22'ye indirmişlerdi. Bu raporlar ve istihbarat üzerine yukarıdaki karar alınmış oldu.

            Geldi,geçti. Deldi,geçti.

Çanakkale’nin savunmasında düşman;ülkesini,askerini seven bir komutanla karşı karşıya geldi. O savaşın;bir ülkenin kaderini etkileyen,yedi düvelin Çanakkale’de oyalanarak geri gitmesine sebebiyet verecek ve o günlerin verdiği zor kararlara imzasını atarak,zaman içerisinde yeni kararlarla vererek halen bir paylaşma alanı olarak gözüken “Güzel ve Tek” ülkemi bu günlere getiren Mustafa Kemal Atatürk’ün yine bu günleri görerek,ülkenin satılabileceğini gençlere bildiren dahidir. Bu dahinin Avrupa tarafından kuyruk acısı olarak halen düşmanlıklarının sürmesi olağan değil midir ?

            O günün Osmanlı ülkesi ve Anadolu’nun  çeşitli şehitlerinden gelen gençler bu topraklar için kendilerini gözlerini kırpmadan feda ettiler. 300000 savaş katılan Türk birliklerinin 211000 şehit olması düşündürücüdür.

Mehmet Akif ERSOY’UN

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

Şu Boğaz Harbi nedir ? Var mı ki dünyâda eşi ?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayâsızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı"
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşına da;
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler, rengârenk.
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani tâ’ûna da züldür bu rezil istîlâ...
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-u asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyla sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahpe, hakîkat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahrîbe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: eder her bir mülkü harab.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı:
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam;
Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede. gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: savrulur enkaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak;
Boşanır sırtlara, vadîlere sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!..
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat îman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrından râm?
Çünkü te'sis-i ilâhî o metîn istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkîf edemez sun’-i beşer;
Bu göğüslerse Hüdâ'nın ebedî serhaddi;
"O benim sun’-i bedî’im, onu çiğnetme!" dedi.
Âsım'ın nesli... diyordum ya... Nesilmiş gerçek;
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmiyecek,
Şühedâ gövdesi, baksana, dağlar, taşlar
O, rükû olmasa dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış tertemiz alnından uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!..
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni târîhe!" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
"Bu, taşındır" diyerek Kâbe'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ haşre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları, sarsam yarana...
Yine birşey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini;
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâmı kuşatmış, boğuyorken hüsran;
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
Sen ki a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey şehîd oğlu, şehîd isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

(1) Milli Savunma Bakanlığı, Çanakkale-1915, T.T.K. Basımevi, Ankara, 1999,  s.17

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 03

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi
KÜTÜPHANE VE KİTAPLAR
Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer. Diyen atalarımız her söz gibi bu sözü de boşa söylememişler.
 Hani derler eski defterleri karıştırırken defterin içinden bir kart çıktı. Elime alınca bu kartın Hasan Paşa Kütüphanesinin kitaplarını aylık istatistikler için tuttuğum çetene olduğunu anladım.
Kartı incelediğimde 2 ayın 1987 yılında başlanan çetene tutmuşum. O ay için 15848 nolu demirbaştan 16292 nolu demirbaşa kadar 808 adet kitabın tasnifini yapmışım. Kartı incelediğimde niçin 15000 li kitaplardan başladım diye baktığımda her halde demirbaş defterinin herhangi birisinden başladığım aklıma geldi. Bu çizelgeye göre:
 02.1987 15484-16292 = 808 adet kitap
 03.1987 15059-15483= 424 adet kitap
 04.1987 26217-26983= 766 adet kitap
 05.1987 tarihinde tespit fişi çalışması yapmışım
 06.1987 27272-30030=2758 adet kitap
 07.1987 30031-32138 =2107 adet kitap
 08.1987 22027-26216=4189 adet kitap
 09.1987 26984-24271=287 adet kitap
 10.1987 32139-36029=3890 adet kitap
 11.1987 10028-12027= 1999 adet kitap
 12.1987 13405-15058=1653 adet kitap
 01.1988 18256-20491=2135 adet kitap
 02.1988 12864-15058=2194 adet kitap
 03.1988 16293-18255=1962 adet kitap
 04.1988 20492-21300=808 adet kitap
 05.1988 21301-22026=725 adet kitap
 06.1988 12028-12863=860 adet kitap
 07.1988 36029-36681=652 adet kitap
 08.1988 12889-13404=515 adet kitap
 09.1988 36682-37297=615 adet kitap
 toplam 29347 kitabın tasnifini yaparak demirbaş defterine yazdım. Hem de yalınız. Koskoca üç tane de kütüphaneci kadrosunu işgal eden kişilere rağmen. Tam on dokuz ay süren bir çaba. Bu sıralamaya göre 10000’den önceki kitapların tasnifi ne oldu diyebilirsiniz. Bende bu soruyu kendime sordum, sonradan hatırladım. O sayıları ihtiva eden defterin bazılarına tasnif vermiştim. Bazılarına dememin sebebi o defterin Osmanlıca olarak yazılı olması gereği ile istatistik çizelgesi ni yazmamış olabilirim.
 Ne yapalım ki Rabb’imin dediğinden fazlası olmuyor. Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Olmaz! Hiç çalışanlarla çalışmayanlar bir olur mu? O da olmaz. Fakat her ne hikmetse o zaman sicil amirim olan Mehmet Yüce, Ahmet Ertekin Mümine GÜLCÜ bana düşük sicil vermişler ve memuriyet hayatım boyunca hiçbir zaman işten kaçmadığım ve çalışmayı sevdiğim halde sicil amirlerimin elleri bana olumlu sicil vermediklerinden o zamanki mükafat olarak verilen terfilerden faydalanamadım. Ne yapalım? Bu dünyanın birde öbür dünyası var!
 Gelelim bu çalışmalardan başka bir şeyler üretip, üretemediğime. Demirbaş defterlerine kayıt olan kitaplar yıllar itibariyle kayıtlar yapıldığından, satın alınan veya kütüphanede biriktirilen periyodiklerin peş peşe kayıtlarından aynı gazetelerin, dergilerin, kitapların yenilerinin kayıtları çıktıkça, tasnif kitabına bakmaktansa demirbaş defterinden aynı kitabı bularak tasnifi atmamın daha da kolay olduğunu gördüm. Zannedersem üçüncü sene kayıtlarında da bir fihrist alarak bu tasnifleri atılan kitap ismini ve tasnifini yazmaya başladım. Hiç unutmam ilk yazdığım Resmi Gazete ismi ve tasnifi idi. Bu zamanla bir yıl içerisinde üç adet fihrist defterini dolduracak kadar bilgi sahibi ve kayıta malik olmuştum. Kütüphane kitaplarının tasnifi bitince, bu defterleri bir ıraya koyayım istedim. Yeni bir büyükçe bir fihrist aldım ve yazmaya başladım. Hatta biraz daha da bilinçlendiğim için ara sıra çıkan önemli bilgileri de tasnifini atarak deftere kaydettim.
Defterin bitimine akın aklıma bir fikir geldi. Yaptığım bu çalışma basılmamıştı. Tasnifleri attığımız bir Dewey onlu tasnif vardı fakat herkes bu cetvelleri kullanamıyordu. Bilhassa ilçe kütüphaneleri de tasnif için o zamanlar bize müracaat ediyorlardı. Hem ilçelerin, hem de kütüphanelerin işini görecek bir çalışma yapmaya karar verdim.  Hazırlıklarını kullanılmış kâğıtların arkasına yazarak sıralamalarını bunlarda yaptım. Bana fırsat buldukça yardım eden bir arkadaşımızda teşekkür etmek isterim. 1991 yılında yayınladım ilk kitabım olan “DEWEY ALFABETİK ONLU TASNİF FİHRİSTİ” meydana çıktı.
 Demek ki yapılan her işin sonradan bir mükafatı oluyormuş.


 

 
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 04

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Atilla ALPAY
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi
EN KUTLU HAFTANIN ARDINDAN…
Kainatın  en değerli insanı, Peygamber peygamberi, Allahın C.C. sevgili kulu ,Resulü ve Elçisi Hz. Muhammed’in (SAV) dünyaya  teşrif ettikleri geçen  hafta  -malum aliniz-Kutlu Doğum haftasıydı
Yıllardan beri  bu önemli  hafta  sadece dini eğitim veren  kurumlarımızın ve bazı sivil  toplum kuruluşlarının çabalarıyla kutlanır. İlahiyatçılarımız salonlarda  konferanslar verir, özel vakıflar ve bazı dini sivil toplum kuruluşları basın bültenleri  yayınlar ; camilerimiz de  mevlitler okunur, dini  hassasiyeti olan medya kuruluşları  konuya  gereken önemi verir ama büyük bir kesiminin ise  hiç umurunda  olmaz.
Bu kutlu olay nedense bir türlü  bütün  milletimize  mal olacak  bir kutlama  veya büyük bir etkinlik haline dönüştürülemez.
İlgili Ayette "Biz seni insanlığa bir müjdeci ve bir nur olarak gönderdik " denilen bu en yüce insanı ve ümmeti olmakla  şeref duyduğumuz  yüce Peygamberimizi, İslâm’ın  ilk devlet Başkanını ve kainatın bile hatırına  var edildiği  yüksek ahlak ve faziletin timsali bu mübarek insanı  böyle bir vesile  ile  bir kere daha  anmak  neden bu kadar  zor olmalı ki?
Uzak Doğu'da  Endonezya'da ,Sumatra da ,Malezya da  Filipinler de bu haftanın top atışlarıyla  karşılandığını, uçaklarla    şehirlerin üzerine  gülsuyu ve yaprakları serpildiğini, yoksulların doyurulduğunu,kimsesizlerin evlendirildiğini, sünnet şölenleri  yapıldığını, Kur'an okuma yarışmaları  tertiplendiğini;hayırlarda yarışıldığını; hatta  Devlet başkanlarının  çıkıp da  " Biz peygamberimize ve sünnetine  bağlılığımızı   bir şeref  kabul etmekteyiz , Müslüman olduğumuz   için gurur  duyuyoruz  " diye de   demeç verdiklerini , kimilerinin de uçaklarına  atlayıp  Medine'ye  Efendimizin SAV kabrine  gidip gözyaşı  döktüklerini duyuyorum ve biliyorum.
Birkaç  sene  sonra bu ülkenin - cadılar bayramı  ile şükran  gününü de kutlayacağına artık iyice kanaat getirmeye başladım.
Noel baba safsatalarına  ekledikleri  ve bizim yaşanmamış gençliğimizde  olmayan sevgililer günü St.Valentin  day diye bir icadı ve bunun gibi bir sürü kefere  adetini   kutlamak   dururken bu hafta da (!) ne ola ki ?
Televole   medeniyetinin birinci şartı  olan dini ve milli bayramlarda  evden kaçarak ; tatile  çıkmak, akabinde de Bolu dağlarında  kara veya  bir yerlerde de   sellere yakalanarak  rezil olmak varken kim oturur da  bu haftayı kutlar.Sonra stratejik bilmem neyimiz sam amcaya ayıp olmaz mı .? Maazallah kızıp da marlboromuzu ,colamızı ve hamburgerimizi keserlerse o zaman nice olur halimiz ?
Filistinde  helikopterden  atılan füzelerle  insanlar mı öldürülüyormuş?
İşgal altındaki eski  Osmanlı  mülkü Memalik-i  Irak da  Müslüman  kanı  oluk gibi aksa ne olurmuş ki ; orada zaten  savaş  var.Ülkesini ve namusunu ,toprağını  ,dinini ve imanını  savunanlar zaten direnişçi,stratejik müttefiklerimiz insan hakları ve demokrasi  uğruna  girdiler zaten  Irak ' a.. Öyle  değil mi?
Sen  hem  tek başına  koca müttefikimize savaş  açacak ve  birde  gidip Afgan dağlarında  saklanacaksın  öyle  mi ?  Ne kadar ayıp.  Bu hiç insanlığa  sığar mı ? Sonra bizi Araplar arkadan  vurmamışlar mıydı? Komünist  militanları  Filistinliler hep o kamplarda eğitmediler mi ?
Hünsa-münsa bilumum  muganniye, rezil ve ne kadar sanatçı dedikleri herif ve kadın,dönme varsa ekranları  işgal etmiş,İyi çiğ  köfte nasıl yoğrulur; horon  nasıl tepilir , hangi kanalda davul zurna ile oyun havaları  var.Barlardan ,artistlerden ,nonoşlardan ve gece kulüplerinden görüntüler nerede? Kim nerede  kimi evlendiriyor, hangi  dizide kim kimi boynuzlamış…
Canım  aslında biz de Müslümansız. Dedemiz hacıydı,ebemizde hoca.. Sonra dedemin dedesi  Yemende  öbürü de bilmem nerede kalmış da dönmemiş, onunda  babası  Osmanlıda at uşağıymış. Yaaaa.
Hem sonra şu ibadetleri Türkçe  yapsak artık olmaz mı? Bak camilere hoparlör kondu da ne güzel oldu. Şu Cuma namazlarını da neden internetten vermezler ki ? Sonra  artık namaz kılan da kalmadı ki? Bu kadar  cami  yapılana kadar okul yapsak ya? Sonra irtica bir hortlar  maazallah. Gelir hepimizi çiğ çiğ yer, Türkiye  İran olur mu hiç…Hacı'm diye dört  tarafı kapalı  cisme  denir.Hacc'a  gitmesek de Arapları zengin etmesek olmaz mı ?Çalışmak ibadet  değil midir  zaten.kalbin  temiz olacak bir kere …Ya bu  bilgi  çağında  ne namazı abi ya,onlar eskidendi , hem sonra biz artık  layıkız…
Off  offf ne olacak bu  memleketin hali…Bak bu  büyük bitcek  ha.Sonra ölümü gör bitmezse  konuşmam..Hadi şerefe  ,buyur buradan yak..Nasıl olsa  bir gün ölmiycez mi ?Ne Şeyh Yasin Şehit mi olmuş, ay inanmıyorum,vah vah.Başımız sağ olsun..Orhan  ağabeyin  yeni albümü mü çıkmış,beni cepten ara,dokuz gibi  gel, waaww,harika , noluyor burada  biri izah etsin ,çaak moruk, na'yırrr, no'lamaz.çaaav,öptümm,baayy.!
Kainatın uzak ve karanlık köşelerindeki galaksilerin ,derin okyasunlardaki   ışık saçan balıkların,balta girmemiş ormanlardaki vahşi hayvanların ,rengarenk kelebeklerin ,karlı dağların ,birbirine  karışmayan denizlerin ,madenlerin ,kayaların ,taşların,.bulutların, birbirine  benzemeyen  insanların, ülkelerin,devletlerin ,batan ve çıkan  medeniyetlerin  Gezegenle arası  uzayın ,dna'ların,antimaddenin ,protonun,nötronun,mezonların ve quasarların…Gözle görülmeyen mikropların,bakterilerin,virüslerin,genetik kodların ve şifrelerin…Enerji bedenli  varlıkların,ateşten ve radyasyondan  mamül  cinlerin, şeytanın, nurdan  yaratılmış ölümsüz  meleklerin,Ruh'un..Can'ın..hatta  Cebrail, Mikail,İsrafil ve Azrail As ' ın…Milyonlarca yıldır , gelip geçen  milyarlarca  insanın ve binlerce peygamberin;
Yüce yaratıcımız kainatın sahibi  Allahü Azimüş-Şan Hazretlerinin seçerek,överek ,güzel  ahlakı tamamlamak için  yarattığı ve dünyamıza  gönderdiği;
Hz.Muhammed Mustafa SAV dır bu insan…
Salavatlarla  mübarek  ismini  anmamız gereken;
Anıldığı yerde ürpermemiz gereken;
Liva-ül Hamd sancağına  gönüllü  yazılmamız gereken;
Değil yılda bir hafta her nefes alışta  anmamız gereken ;
İnsanların önderi,
Peygamberler peygamberi, imamlar imamı,
O ' dur.
Allah’u Tea’lanın katına aldığı,konuştuğu, cenneti ve cehennemi  gösterdiği tek insan ;
O ' dur.
Bize şefaat  edecek olan, hayatımızı  yönlendiren ve ahireti  bildiren de ;
O ' dur.
Bu haftada bin dört yüz küsür yıl önce O'nun  dünyamızı  şereflendirdiği  zamandır.
Adı da Kutlu Doğum Haftasıdır.
Öyleyse;
Ey Müslüman Türk  Milleti;
Gafleti, dalaleti, haramları, müskiratı, rezaleti, sefahati,
Fuhşiyatı  ve bilumum zararlı neşriyatı BIRAK.
BIRAK VE DUR DA BİR KERE AYAĞA  KALK,
Selavatlarla ve tazimle  ,
Artık ;
KENDİNE GEL...
Saygılarımızla…

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
 
 
 05

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi
SANAL MÜZEM
Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu ?
Olmaz.
Zengin fakirin halinden anlar mı ?
Anlamaz.
İnsanoğlu her nedense kendi gelirinin,bütün insanlarla aynı olduğunu,kendi bilgisinin de herkesle aynı olduğunu,kendi bilgisayarındaki programların da bütün kullanıcılarda olduğunu zannederek büyük bir "YANILGI" içerisindedir.
Bu yüzden yaptığımız site veya tanıtımlarda;karşımızdaki izleyicinin en eski teknoloji ile sizi izlediğini ve takip ettiğini düşünmemiz gerekmektedir.
Çorum Müzesi açıldıktan bir müddet sonra 25,3,2005 Kodak Easy Schare cx6200 dijital makinem ile 5 gün ardı ardına birkaç kere makinamı boşaltarak tekrar çekim şartı ile en düşük ayarda çekimler yaptım. Neden mi o zamanlar makineme bir ek ram alamamış  makinenin ramı ile durumu idare ediyordum da onun içindi. Neyse bu resimleri kendi görüş ve sırası ile sınıfladım ve 2005 yılının turizm haftasında da sanal olarak  yayınlamaya başladım. Sayfamın sağ tarafında bulunan ÇORUM MÜZESİ lingini tıklayınca yine sağ tarafta;NASIL ULAŞILIR,NASIL GİDİLİR,MÜZE TARİHÇESİ, MÜZE GİRİŞ,MÜZE GİRİŞİ,MÜZE ÖN GİRİŞİ,MÜZE İÇİ ANTRE,MÜZE 1.KAT,MÜZE 2.KAT,MÜZE 3.KAT,MÜZE 4.KAT,MÜZE BAHÇESİ,MÜZE ESERLERİ 1 ve MÜZE ESERLERİ 2 linkleri bulunmaktadır. bu linkleri tıklayınca ortada yeni bir sayfa açılarak sanal bilgilere ulaşılmaktadır.
Neyse sitemiz yayınlanmaya başladıktan sonra bir e-posta aldım:
-Sayfalarınız pek amotörce,flas'la yapsanız diye önerine bulunuyordu. O zata:
-Bilmiyorum bilyor musunuz;belli bir yaş ve belli bir Internet kullanıcı kesimi bilgisayarında flas bilgisayarınızda yüklü değil,bilgileri ve resimleri düsgün görmeniz için flas programını yükleyiniz ön bilgisini alınca bir daha o sitenin yayından bile geçmediklerini ve bu flas programının virüs olduğunu zannettiklerini. diye yazdım.
Birkaç gün sonra da başka bir e-postada:
-Acaba Neden ilimizdeki Alacahöyük ve Boğazköy  müzeleri yok. Diye yazmıştı. Bende yukarıda demiştim ya herkesi kendimiz gibi biliriz:
-Gazım yok. Diye yazmıştım. dört gün sonra cep telefonum çaldı. "Gazım yok" diye yazdığım arkadaş arıyordu. kendisini tanıttı:
-Beyefendi;benimle dalgamı geçiyorsunuz ? Dört gündür düşünüyorum,bu bana niçin gazım yok diye kafa patlatıyorum. Nedir bu gazim yok ? Söyleyebilir misiniz ? Dedi.
-Bende gülerek,ben emekli birisiyim,arabamda gazla çalışıyor,onu yazmıştım. Arabaya gaz alamadım ve gidemedim. dedim,Gülüştük.
-Yaptığım bu sitenin cd sini Çorum müzesine verdim. Sonradan onlarda kendi bildikleri formatta site yapıp Çorum Müzesini tanıtıyorlar,sizde bilgi olarak yazmışsınız. Benimde bilgisayarımda o program ve ramımım düşüklüğünden halen müzenin sayfasına giremedim.
Birkaç yere müracaat ettim,katkınız olsun,Müzelerimizle ilgili çalışma yapıyorum dedim. İmkanım yok,gittiğiniz yerde kalacaksınız,resim  çekeceksiniz, konaklayacaksınız, yiyeceksiniz. velhasıl bu güne kadar kimse sesini çıkarmadı.
Sitelerimi Aralık 2006 ve Şubat 2007 tarihlerinde hecklediler. Sayfaları yenileme ve düzenleme ile vakit geçiriyorum. Arama motorlarında corumlu veya Çorumlu yazılınca hemen üst sıralarda,ziyaretçimde tekil 10000 ortalamasında.
Pek çok kişi soruyor bunları yapıyorsun kandile bir şey damlıyor mu? Diye. Bende:
-Hazreti Ali R.A. "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum" demiş,bu on bin kişi birer harf öğrenirse bende köşelik oluyorum diyorum.

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
 06

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Ali EMİROĞLU
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi
AVRUPA’DAKİ TÜRK MİLLET VEKİLLERİ
Bu bizden olan milletvekillerini televizyon ekranlarından izledim. Her biri bir Avrupa memleketinin, hem de batı Avrupa memleketlerinin parlamentolarının üyesi bulunuyorlar. Almanya, Belçika, Hollanda, Danimarka bunlar arasında. Asılları bizden olan bu Milletvekilleri ve Senatörler, aslında Kıbrıs’a gelmişler ve Kıbrıs Türklerini aydınlatma görevlerini yüklenmişler. Bunlar bir kısmı gelmişken Türkiye’de de Haber Türk Televizyonunda bir çık oturuma katılmışlar.
Bunlar, artık bulundukları memleketlerin vatandaşlarıdır. Almanya’nın, Belçika’nın “Türk Asıllı Milletvekilleri ve Senatörleri”. Bu demektir ki, bunlar art
ık bu memleketlerin insanlarıdır. Yani, Alman, Belçika, Hollanda ve Danimarkalı insanlar. Sadece bunların asılları Türk. Bizde öyle mi? Bin senedir bir milletin adamları, bir devletin vatandaşları olarak yaşayan bizim insanlarımızın sapıtmış olmaları, kendilerini etnik kökenlerinden sayıp mensup oldukları milletin ve devletin adını isimlerine kondurmak istiyorlar. Ülkeyi yöneten insan da kalkıp, milletin asıl rüknüne nasihatte bulunuyor: “Sen, ne mutlu Türküm deme; öteki de kalkar, ne mutlu Kürdüm der” diyor. Bu bizimki etnik köken dalkavukluğu değil mi?
Bizim misafirlerimiz olan ve asılları bizden olan milletvekilleri ve senatörler, bulundukları milletin içinde Türk insanı olduklarını mı, yoksa bulundukları memleketin insanı olduklarını mı söylüyorlar? Bunlar, “Ne mutlu ki Alman’ım” mı diyorlar; yoksa, “ne mutlu Türk’üm” mü diyorlar?
Yaşadıkları devletlerin Başbakanları, kendi asıl vatandaşlarına, bizim Başbakanımızın tavsiyelerini yapabilir mi? Alman Başbakanı kadın, Merkel, çıkıp ta Almanlara, Almanlığınızla öğünüp de Türklere örnek olmayınız, diyebilir mi?
Türk asıllı milletvekillerinden ve senatörlerden ekranda tanıdıklarımız, Avrupalı olarak yetişmişler. Ülkenin dillerine vakıflar. Partilere girmişler ve Başbakanlarının oyuna yakın oy almışlar. Demektir ki, o milletin adamları da bunlara oy veriyor.
Aslı bizden olan bu insanlar, medyamızın pireyi deve yaparak, Avrupalıları ve bizzat kendi milletimizin insanlarını yanlış şartlandırdığının bilincindeler.
Bu insanlarımız, Avrupalı sokaktaki insanların, Türkiye’nin haritada yerini bile bilmeyebileceklerini kabul ediyorlar. Ancak, Avrupalı yönetim kurum ve adamlarının,
Türkiye’yi ve isteyeceklerini çok iyi bildiklerini de söylüyorlar.
Bu insanlar, bizim yönümüzün, Osmanlı’dan beri hep Avrupa medeniyeti olduğunu kabul ediyorlar. Avrupalının dışında bir yön aramanın mantık dışı olacağını da s
öylüyorlar. Ayrıca, bizim Avrupa’ya olduğundan çok, onların Türkiye’ye ihtiyaçları olduklarının da farkındalar. Türkiye’nin ana çizgiden ayrılmayacağını da biliyorlar. O zaman, bu karışıklıktan istifade etmek istiyorlar. Ne kadar taviz alırlarsa, onu kâr sayıyorlar. O zaman, pazarlıkta, bizim de iyi hesaplar içinde olmamızı tavsiye ediyorlar.
Kuzey Kıbrıs Türk devletinin var olduğunun bile, halkın bilgisi dışında olduğunu söylüyorlar.
Bunlar, bir esas sayılacak noktaya da dikkat çekiyorlar. Onlara göre, bu gün Avrupa’da çaplı sayılacak politika adamlarının yokluğunu bildiriyorlar. 30 sene önce, Yunanistan’la Türkiye AB içine davet edildiği zaman, iş başında olan politikacı ve büyük bürokratların bu gün olmadığını açıklıyorlar. Türkiye ile kısır çekişmenin bir yönünü de, bu adam eksikliğine bağlamak niyetlerini açıklıyorlar.
Daha şikayet edecek noktaları da var. Aslı bizden olan genç neslin, gerektiği kadar yetişmediğini, iyi dil öğrenmediğini söyledikten sonra; yetişmemiş insanların yetişmişlerle nasıl boy ölçüşüp de eşitlik sağlayabileceklerini ortaya getiriyorlar. Orası Türkiye değil ki, cahil kalmış beyinler, sırf oy avcılığı yüzünden, kendini yetiştirmişlerden daha kıymetli sayılmış olsunlar.
Bu son şikayetleri,
 beni tanıyan bütün yabancılardan işittim. Bizim insanlarımızın, dil öğrenmemekte, başlarını kapamakta, komşu yerliye iyi gözle bakmamakta ayak dirediklerinden şikayet etmişlerdi.
Bizim kendi ülkemizde kıymetli sayılan bu başıbozukluğun Avrupalılar yanında makbul sayılmasını istemeye hakkımız olur mu? Orada isteyemediğiniz isteklere burada, kendi memleketinizde niçin sarılıyorsunuz?
Neleri kanıtlamak istiyoruz biz?

 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 07

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi

NEDİR BU E- POSTA (e-mail)

            Nedir bu e-pos
ta (e-mail) arkadaşlar bir bileniniz varmı?
            Vereceğiniz cevabı biliyorum bu bir elektronik yazışma, yani Internet üzerinden gelen mesajlara verilen isim diyeceksiniz.
            İkinci soru olarak kaçımız bu e-posta’nın faydalarını biliyoruz. Diye soracak olsam?
            Evet, biliyoruz; diyeniniz çıkacaktır.
            Bence pek çok Internet kullanıcısı e-postanın nimetlerini ve faydalarını bilmemekte.
            Internet siteleri olanların kendi domain (isimleri) ait e-postalarının olmaları ve bu postalarına ait adreslerine giden mesajların pak çoğunun geri geldiklerinden de haberdar olmadıkları malumdur. Ücretsiz hizmet veren e-posta sunucularının bazılarında ve kendi sitenizde bulunan e-posta hizmetinden daha detaylı faydalanmanın en iyi yolu bilgisayarınızda yüklü olan Microsoft Outlook Express yada kulanı olarak daha detaylı olan  Microsoft Outlook kullanmayı bilmemelerinden olsa gerek. Neden derseniz bu iki araçta bulunan Gelen posta POP 3 ve Giden posta STMP ayarlarının yapılmadığından gelen e-postalarınızın anında Internet’te bağlı iken sizlere bilgi vermesinden faydalanamamanızdan sitenizde veya ücretsiz faydalandığınız e-posta hizmetlerinde bulunan ve size ayrılan e-posta kotasının dolması nedeni ile size gönderilen e-postalar yollayana geri gelmektedir. Buna örnek olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Millet Vekillerimizin e-postalarını örnek gösterebilirim. Burada bulunan e-postalarının pek çoğun dolu olduğundan geri dönmekte ve bilgi aktarımı tam yapılamıyor.
            Örneğini verdiğim e-postaların tamamına Fransa’yı  kınama mesajı yollama amacı ile tamamına gönderdiğim e-postalarının içinden geri gelenleri de derleyerek Meclis Başkanlığına gönderip ya bu cevap vermeyen yani kullanılmayan e-postaların kaldırılmasını; yada e-posta kutularının barındırma alanını arttırılmasını önerdim. E-postaların kaldırılmalarından daha önemlisinin de barındırma kotalarının yükseltilmesini ve Millet Vekillerimizin sekreterlerinin bu i
şle ilgilenmesini önerdim. Tabi her önerilen bilgi gibi bu da dikkate alınmadı. Bu e-posta kutularının bulunduğu adresten http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/mv_e_posta_sd.uye_e_posta  sizde bu sözlerimin doğruluğunu,yolladığınız e-postaların pek çoğunun geri geldiğini görebilirsiniz. Bu panelde Bazı Millet Vekillerimizin de isimlerinin mavi renkli olarak yazıldığını görürsünüz. Bu mavi isimliler benim sayabildiğim kadar 39 adet olup bu vekillerimizin acaba kaç tanesinin sitelerinde bulunan e-postalarında sitelerine ait e-posta adresleri olduğunu gezerek görebilirsiniz.
            Siz okuyucularımızın da kendi e-postalarını sık sık temizlemeleri, yada posta kutularının barındırmalarını artırmalarını salık veririm.

 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  08

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Hasan Latif SARIYÜCE
Hasan Latif SARIYÜCE Hayat Hikayesi
TEKRAR GÜMÜLCİNE’DE 4
4. Türk adına duyulan düşmanlık
Batı Trakya Türkleri Lozan Antlaşması’nı izleyen günlerde Türk adı taşıyan dernekler, birlikler, spor kulüpleri kurmaya başlamışlardır. Batı Trakya Türkleri yeni Türkiye’yi  yakından izleyerek gelişmelere ayak uydurmaya başlamışlar, kurdukları her toplumsal kuruluşun adının başına Türk adını mutlaka koymuşlardır.. Bilhassa 1927’de kurulan İskeçe Türk Birliği’nin, 1928’de kurulan Gümülcine Türk Gençler Birliği’nin, 1936’da kurulan Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği’nin Batı Trakya Türklerinin birleşmesi ve bilinçleşmesinde önemli etkileri olmuştur. Bu gelişmede Batı Trakya Türklerinin çıkarmaya başladıkları gazetelerin de önemli yeri vardır.
 Yunanistan, 1984’te Türk adına açıkça  cephe almaya başlamıştır. Gümülcine valisi N. Papadimas,  Türk adı taşıyan birlik ve dernekler hakkında davalar açmaya başlamıştır. Adil Yunan mahkemesi (!), “Türk adının Batı Trakya’da Türk vatandaşları bulunduğu izlenimi yarattığı” gerekçesiyle yasaklanmasına karar vermiştir. Davalar son bulmamış, bu kez “zararlı faaliyette bulunmak” iddiası ile yeni davalar açılmıştır. Yunanlı yargıçlar sonuçta Türk adı taşıyan bütün birlik ve dernekleri 1985’te kapatmıştır. Türkler temyiz mahkemesi niteliğinde olan Yunanistan yüksek mahkemesine (Arelos Pagos) başvurmuşlar, mahkeme itirazı kabul etmemiş, yerel mahkemenin kararını onamıştır.
Türk dernek ve birlikleri aynı adlarla 1927’den beri etkinlik içinde idiler. Altmış yıl süresince bu etkinlikler zararlı bulunmamış, Yunan yasalarına göre suç oluşturan her hangi bir eylem saptanmamıştı. Böyle olduğu halde Yunanistan birden rota değiştirerek yalnız Türk adına karşı değil, Türk azınlığın sosyal, kültürel etkinliklerine, kişiliklerini geliştirecek her türlü girişime karşı savaş açmıştır. Türk adının yasaklanması, birliklerin kapatılması kararlarının acısıyla Türkler 29 Ocak 1989 günü bir miting düzenlemişlerdir. Bu mitingin ikinci yıldönümünde Yunan gizli polisi tarafından harekete geçirilen çapulcu ve fanatik Rumlar, dükkânlarında müşteri bekleyen, sokaktan geçen, evine ekmek götüren, ibadetlerini yaparak camilerden dönen Türklere taşlarla sopalarla saldırmışlar, suçsuz otuz Türkü yaralamışlar. 270 Türk dükkânını da tahrip ve yağma etmişlerdir. Azınlık tarihine bu olay Yunan Vandalizmi olarak geçmiştir. Ülkesini dünyaya demokrasi ve uygarlığın beşiği olarak yutturmaya çalışan Yunanistan’ın gerçek yüzü budur. 15 Mayıs 1919’da ordusunu İzmir’e çıkardığında da aynı nakaratı, “Anadolu’ya uygarlık getiriyoruz,” yalanını yaymışlardı. Anadolu’da gözü dönmüş uygarlık yayıcısı Yunanlı askerlerin nasıl katliamlar yaptıklarını, yakıp yıkarak taş taş üstünde bırakmadıklarını bütün dünya görmüştü.
Şimdi ortalıkta “Yunanlı dostlarımız” sözü dolaşmaya başladı. Batı Trakya Türkleri bu sözden rahatsızdır. “Bizi boğmak, yok etmek, yaşama hakkımızı elimizden almak isteyen Yunan’a dostumuz demeniz bizi üzüyor,” diyorlar. Bu satırları yazarken önümdeki gazetede eski dış işleri bakanı İsmail Cem’in davetiyle Türkiye’ye gelen Yunanistan dış işleri  bakanı Papandreu’nun bir demeci var. Bay Papandreu, dostu Cem’in yanında bir öğrencinin sorduğu soruya şu yanıtı veriyor: “Kıbrıs bizi ya bölecek ya birleştirecek...” Yani demek istiyor ki, “Türkiye Kıbrıs’ı Yunanistan’a terk ederse dostluğumuz sürer, bu olmazsa düşmanlığımız devam eder.”
Düşmanlığınız devam etsin bakalım Bay Papandreu. Politika yaptıklarını sanan birkaç kişinin dışında, Türk halkı sizin dostluğunuza inanmıyor. Hem de hiç inanmıyor. “Kurttan  post, Yunan’dan dost olmaz,” driyor.
5. Yunanistan Türk öğrencilerinin eğitimine engeller çıkarıyor
Batı Trakya’da Türk  çocuklarının eğitimi son derece güçleştirilmiştir. Yunanistan’da zorunlu ilköğretim süresi 6+3=9 yıldır. Türk çocukları ise zorunlu olarak ancak 6 yıl eğitim görmektedirler. Yunanistan Türk okullarına Türkiye’de yazılmış ders kitaplarını sokmuyor. Hatta bir öğretmenin bana anlattığına göre okullara yalnız Türkçe ders kitapları değil Türkçe olan hiçbir kitap sokulamamaktadır. Türk çocuklarının okuduğu Türkçe dersi (okuma) kitaplarını Yunanlılar Yunanlı öğretmenlere yazdırmışlardır. Batı Trakya Türklerinin büyük ve şehit önderi Dr. Sadık Ahmet, “Yunanlı Türk’e Türkçe öğretemez,” sloganı ile bu duruma karşı çıkmıştı.
Yunanistan ile Türkiye arasında 1953 yılında imzalanan bir protokol ile her yıl karşılıklı olarak Batı Trakya ve İstanbul’a 25 öğretmen gönderilmeye başlanmıştı. 1955 yılında öğretmen sayısı 35’e çıkarılmıştı. Ama aradan bir süre geçince Yunanistan Türkiye’den gönderilen öğretmenlerden yalnız 16’sına vize vermeye başlamıştır. Fazlasını Yunanistan’a sokmamıştır. Ayrıca ilköğretimi batı Trakya’da yapan Türk çocukları, Türkiye’deki altı yıllık öğretmen okullarında okuduktan sonra Yunanistan’daki Türk okullarında öğretmenlik yapmakta idiler. Bunların maaşlarını da Türkiye ödemekte idi. Yunanistan bu yolu da tıkamıştır. Türkiye’de okuyan öğretmenlere görev vermemiştir. Öğretmenlerini Türkiye yerine kendi ideolojisine göre yetiştirme kararını almış ve Selanik’te SÖPA’yı (Selanik Özel Pedagoji Akademisi) açmıştır. Türk azınlığı SÖPA’dan mezun olan öğretmenleri kuşku ile karşılamışsa da bunların aldıkları beyin yıkayıcı eğitime karşın duygularını, Türklüklerini kaybetmedikleri, kendi soyuna, geleneklerine, dinine bağlılıklarını sürdürdükleri görüldüğünden duyulan kuşku zamanla dağılmıştır.
Türk öğretmenlerinin sayıca yetersizliği, Türk okullarında çoğunluğun Yunanlı öğretmenlere geçmesi ve eğitimin son derece kalitesizleşmesi nedenleriyle bazı Türk aileleri çocuklarını ilk öğretim için Türkiye’ye göndermeye başlamışlardır. İlk önce bu süreci Elmalı ve Karaçanlar Türk okullarında öğrencileri bulunan aileler Yunanlı öğretmenler eliyle yürütülen yetersiz eğitime bir tepki olarak başlatmışlar.  Bu hareket bugüne kadar genişleyerek devam etmiştir. Bu velilerin büyük çoğunluğu, çocuklarının Türkiye’de okuduktan sonra orada yerleşip kalmalarını istemektedirler. Ayrıca lise mezunu Türk çocuklarının  ekserisi üniversite öğrenimlerini Türkiye’de yapmaktadırlar. Bunlar da üniversiteyi bitirdikten sonra Türkiye’de kalmayı tercih ediyorlar. Böylece Türkiye, ana yurda Batı Trakya Türklerinin göçünü yasaklasa da  değişik olanaklar ve yollar kullanılarak göç devam etmektedir.
İlköğretim gibi ortaöğretim de hiç iç açıcı değil. İki azınlık lisesi var. Gümülcine’de Celal Bayar Lisesi, İskeçe’de Karma Azınlık lisesi... Türk öğrencilere Türkçe okudukları derslerden Yunan diliyle sınava girme zorunluluğu getirilmesi, öğrenci kayıtlarının kura ve sınav ile yapılması, zaman zaman bu okulları kapanma durumuyla karşı karşıya getirmiştir.
Türk öğrenciler Yunan üniversitelerine girmek istediklerinde gene birçok zorluklarla karşılaşıyorlar. Yunanca’dan sınav vermek zorunda bırakılıyorlar. Türk öğrenciler daha çok Türk üniversitelerinde okuyorlar. Her yıl 600800 Batı Trakyalı Türk öğrenci ÖSYM sınavını kazanarak Türk üniversitelerinde okuma hakkı elde etmekteler. Ne var ki, ÖSYM sınavı kazanan öğrencilerden yanız 4050’si Batı Trakya’daki liselerde okumuş öğrencilerden. Öbürleri lise öğrenimlerini de Türkiye’de yapmış öğrencilerdir.
Türkiye’de yüksek öğrenim görmekte olan Batı Trakya gençliğinin büyük bölümünün Batı Trakya’ya gitmeyip Türkiye’de kaldıkları anlaşılmaktadır. Bu durum, onlar açısından oldukça zorunlu nedenlere dayanmaktadır. Üniversite diplomalarını alıp Yunanistan’a gitseler, iş bulma sorunu karşılarına dikilmektedir. Yukarda da kısaca belirttiğimiz gibi ne resmi makamlar ne de özel kuruluşlar Türklere, üniversite mezunu da olsalar iş vermemektedir. Bu öteden beri planlayıp uyguladıkları, Türkleri yurtlarından kaçırma politikasıdır. Bu politikanın bir başka uygulaması daha olduğunu söylediler. Yunanlılar Türk üniversitelerinin denkliğini de kabul etmiyorlarmış.

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 09

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mustafa Nevruz SINACI
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
ERMENİ TERÖR VE TEDHİŞ ÖRGÜTÜ ASALA TARAFINDAN ŞEHİT EDİLEN TÜRK DİPLOMATLARI
Ermeni asıllı bir gazeteci vatandaşımızın 301. madde (Türk’e hakaret) uğruna alçakça katledildiği ve sözde müttefik ABD Temsilciler Meclisinden ‘Ermeni Soykırımını Tanıma” yasasının kabulüne kalkışıldığı şu günlerde en çok akla gelmesi, düşünülmesi ve hatırlanması gereken konu şüphesiz; Vatan, Bayrak, Millet ve Devlet uğruna maruz kaldıkları hain saldırılar sonucu “insanlık düşmanı, kanlı terör ve tedhiş örgütü” Asala tarafından alçakça, hunharca şehit edilen diplomatlarımızı derin bir saygı ve rahmetle anmak;
1760’dan 1923’lere kadar, gözü dönmüş vahşi, hain, barbar Ermeni ve Rum-Yunan çetelerince alçakça katledilen sayıları bir milyonu aşkın masum, mazlum ve müsemma, (1918 - 1923 arası) birinci Dünya ve İstiklâl Savaşı nedeniyle korumasız vatandaşlarımızı düşünmek ve hatırlamak; Mâşeri vicdanı Atatürk olan milli sinede sorgulamak:
Ve, her biri pek çok soykırım suçlusu taraf ülkelere haddini bildirmek zamanıdır. Dahası, AB ve özellikle Fransa dahil yakın tarihte olup bitenleri bir kez daha ortak akıl, milli mantık, tarih şuuru ve sağduyu süzgecinden geçirmek suretiyle, özellikle ABD’yi muaheze (kınama, değerlendirme, tenkit) etmek ve benzer hain teşebbüs ve sinsi tertiplere yeltenmesi muhtemel diğer dünya ülkelerini uyarmak gerekir.
Bu, hem Türk halkının ve hem de hükümetin zorunlu görevidir.
Amacı: Sırasıyla “Tanınma, Tazminat ve nihayet Toprak” yani, alenen ülkemizi bölmek olan ve maalesef hükümetlerin pasif kalması ve palyatif tedbirlerle yetinmesi; Bu haklı davada atılgan ve cesur olmaması nedeniyle tırmanan gerilim; İki yüzlü ve çifte standart ayıplısı AB’nin katkıları ile yakın bir gelecekte büyük bir buhrana dönüşme eğilimindedir.
Evet. Şimdi tam zamanıdır.
Hrant Dink’in cenazesinde olduğu gibi on binlerce vatandaşın katıldığı ve herkesin “BİZ TÜRKÜZ” diye haykırdığı görkemli bir katılımla, derin bir acıyı milletçe paylaşımla değil; Sade bir devlet töreni ile ve adeta sahipsiz, sessiz-sedasız, sükunetle defnedilen ve ebedi âleme hicran dolu bir mâtemle gönderilen Milli Kahramanlarımızı şimdi anmalı, olanlar ve olaylardan ders ve ibret pâyesi çıkarmalıyız.
Tıpkı Ermenistan’ın küstahça yapmaya çalıştığı, Yunanistan ve Bulgaristan’ın yaptığı gibi hesap sormalı, tazminat talep etmeli ve bu menfur, hain teşebbüslere karşı “mukabele-i bil misil” politikalar uygulamaya başlamalıyız.
Milyonlarca şehit bizden bunu ister ve bunu bekler.
Haksız yere katledilenin kanı yerde kalmamak gerekir.
Türk milletinin şiarı, kaşınanlara haddini bildirmektir.
Öyle ki, aziz milletimizin güncel tarihini ele alıp, milli hafızaya şöyle bir baktığımızda hemen-hemen her güncede muhtelif yıllar itibarıyla vaki “Türk’ü imha, soykırım ve katliam” teşebbüs, tertip ve fiilen yaşanmış korkunç olaylara rastlarız.
Bunlar, ya medeni (!) Batı (Avrupa) tarafından acımasız bir tehcir, ya Rum-Yunanlılar tarafından girişilmiş bir katliam, Sırp yahut Bulgarlarca uygulanan vahşet, veya gözü dönmüş Ermeni çetelerince vaki kalleşçe bir baskın, toplu bir katliam veya soykırımdır.
En yakın tarihte bunları Belene, Kıbrıs, Bosna-Hersek, Karabağ, Batı Trakya, Musul, Kerkük ve Telâfer’de gördük. Daha ne kadar bu zulmü, gasp, irtikap ve insanlık dışı alçakça katliamları hicrân-ı lâ yezâli (sonsuz ayrılık, uzaklaşma, sonu gelmez üzüntü) ile görmeyi ve biçâre bir ruh hali ve sözde teenni ile seyretmek ıstırabına katlanmak zorunda kalacağız?
Kalmadı mı bizde bir “er kişi” ki, çıkıp bu zevale bir “DUR” desin !... 
Misak-ı Milli ile maruf bütün kırmızı çizgilerimizi iğrenç bir istihza, ihanet ve alçakça meydan okumayla paspas gibi çiğneyen ve önümüze bir-bir terör örgütlerini dizen melunlara karşı yapacak hiçbir şey kalmadı mı ? Allah için konuşun, söyleyin, açıklayın ey kirli siyaset simsarları, din tüccarları, oy avcıları; Bu gaflet, korku, çekingenlik niye...
Türk bu değildir ! Haklı davalarda cesaret, azim, irade, adalet ve kararlılıktır. Biliniz. Öyle ki, takvimin her gününde, Türk milletine karşı işlenmiş böyle elim bir suç var.
Ama sonuçta, AB ve ABD tarafından yine Türk’ler ‘nâhak yere’ suçlu bulunmakta ve Türkiye Cumhuriyeti suçlanmaktadır.
Neden  !
Bu kısır bir döngü niye ?
Türkiye Cumhuriyetini yönetenler konuya tam bir ehliyet, vukuf ve dirayetle Türkçe sahip çıkmadıkça da bu hengâme sürüp gidecektir.
Ancak ne zaman ki, kurucu unsurlar adına Büyük ATATÜRK’ ün emanet ve vasiyeti yerine gelir ve ülkemizi; “Türk’çe düşünen, Türk’çe konuşan, Türk’çe yaşayan” ve göğsünü gere-gere, tam bir iftihar, onur, erdem ve gururla “Ne Mutlu Türk’üm” diyen ve damarlarında “ASİL KAN” taşıyan Türk oğlu Türk yöneticiler işbaşına gelirse, işte o zaman bu makus talih son bulacak ve (harici ve dahili bedhahlar dahil) bütün düşman Türk’e saygı duyacaktır.  Ve, Türkiye, bütün Türk alemi ile dünya ve uzay Türklüğü’nün Kâbe’si olacaktır.   
Bu vesileyle bütün şehitlerimize Allah (CC) dan rahmet diliyorum.
Ruhlarınız şad olsun. Ebedi istirahatgâhların da nur ve huzur içinde yatsınlar.
Bir vefa borcu olarak da “KÜRESEL ALMANAK” isimli kitabımda bütün ayrıntıları ile yer alan “Asala tarafından katledilmiş bulunan Şehitlerimizin” listesini açıklıyorum.
Mesele: Nisyan (unutmakla) malul olmasın hafıza-i beşer.
Türk ve Müslüman halkımız ve aziz atalarımıza tarih boyunca yapılanları unutmamak, asla unutturmamak ve daima hatırlamaktır.
Türk’e diri olmak, iri olmak ve daima ‘kendinde olmak-kendini bilmek’ yaraşır.
Bilelim gayrı...
 
Ermeni kökenli vatandaşımız Hrant Dink’in cenazesinde gösterilen hassasiyet, katılım, birlik-beraberlik ruhu ve tablosunu; Keşke katledilen bu diplomatlarımız ve şehitlerimizin cenaze törenlerinde “BİZ TÜRK’ÜZ” biçiminde gösterebilseydik.
 
1973–1984 ARASI, DİASPORA TARAFINDAN ASALA KURULMADAN VE KURULDUKTAN SONRA (BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜNE DÖNÜŞÜNCEYE KADAR) HAİNCE KATLEDİLMİŞ DİPLOMATLARIMIZA AİT LİSTE ŞÖYLE:
Vatan,Bayrak,Millet ve Devlet uğruna maruz kaldıkları hain saldırılar sonucu “insanlık düşmanı, Ermeni ASALA terör ve tedhiş örgütü” tarafından alçakça şehit edilen diplomatlarımızı en derin saygı ve rahmetle anıyoruz. Allah rahmet eylesin. Ruhlarınız şad olsun. Ebedi istirahatgâhlarında nur ve huzur içinde yatsınlar.
 
Mehmet BAYDAR: 27 Ocak 1973, Los Angeles (ABD) Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet BAYDAR ve Konsolos Bahadır DEMİR, 78 yaşındaki Amerikan uyruklu ermeni Gurgen (Karakin) Yanikiyan tarafından alçakça şehit edildi.
Türk diplomatlarına karşı ilk saldırı olarak nitelenen bu olayla 12 yıl aralıksız olarak sürecek seri cinayetler zinciri başladı. Bu cinayetlere mukabil en sert tedbirlerin alınması ve mutlaka bir şekilde misilleme yapılması gerekirken maalesef yapılmadı.
Yurt dışında bu hain saldırılar başladığında yurt içinde anarşi hüküm sürmekte, terör tırmanmakta, güvensizlik, gerilim, iktisadi, siyasi, sosyal ve kültürel bunalım (erozyon) artma eğilimi göstermekte idi. Başta Fransa olmak üzere bazı Avrupa (AB) devletleri ile ABD eyaletlerinde “sözde Ermeni soykırımını tanıma” çalışmaları başlamıştı.
İçerde, sonradan fail, sebep ve hikmetleri açığa çıkan ve kan emici baronlar tarafından sevk, idare ve organize edilen terör; Dışarıda ise, baskı, boyun eğdirme çabası ve tehdit nedense aynı anda başlamıştı.
Bu bir tesadüf mü idi acaba !...
Şimdilerde 301 dayatılırken bunu da sorgulamak gerekmez mi ?
Mehmet BAYDAR  27 Ocak 1973  Los Angeles / ABD. Türk vatandaşlarına yönelik Ermeni saldırıları, 1973 yılında başladı. Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet BAYDAR ve Konsolos Bahadır DEMİR, 78 yaşındaki Amerikan uyruklu ermeni Gurgen (Karakin) Yanikiyan tarafından şehit edildi.  Türk diplomatlara karşı ilk saldırı olarak nitelenen bu olayla cinayetler zincirini başlattı.
Daniş TUNALIGİL: 22 Ekim 1975, Viyana (Avusturya) Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi Daniş TUNALIGİL, Büyükelçiliği basan 3 terörist tarafından şehit edildi. 22 Ekim 1975 tarihinde, otomatik silahlı 3 kişi, Türkiye'nin Viyana Büyükelçiliği'ne girerek kapıdakileri etkisiz hale getirdikten sonra Büyükelçinin makam odasına girdiler. Burada Daniş TUNALIGİL’E Türkçe, "Siz Sefir misiniz?" diye soran ve "Evet" yanıtını alan saldırganlar, TUNALIGİL'İ otomatik silahlarla taradılar. TUNALIGİL, olay yerinde can verdi. 3 terörist, bir otomobille uzaklaştılar.
İsmail EREZ: 24 Ekim 1975,  Paris, (Fransa) Türkiye'nin Paris Büyükelçisi İsmail EREZ ve makam şoförü Talip YENER, büyükelçilik yakınlarında Hakeim Köprüsü'nde pusuya düşürüldü. İsmail EREZ ve makam şoförü Talip YENER, silahlarla taranarak öldürüldü. Saldırıyı "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi.
Oktar CİRİT: 16 Şubat 1976,  Beyrut (Lübnan) Türkiye'nin Beyrut Büyükelçiliği Başkâtibi Oktar CİRİT, bir salonda otururken, Ermeni terörizminin kurbanı oldu. Saldırıyı ASALA üstlendi bu cinayetle adını ortaya attı.
Taha CARIM: 9 Haziran 1977,   Roma (İtalya) Türkiye'nin Vatikan Büyükelçisi Taha CARIM, büyükelçilik ikametgahının önünde iki teröristin açtığı ateş sonucu öldü. Saldırıyı bu kez "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi.  
Necla KUNERALP: 2 Haziran 1978, Madrid (İspanya) Türkiye'nin Madrid Büyükelçisi Zeki KUNERALP'İN makam aracına 3 terörist tarafından ateş açıldı. Arabada bulunan büyükelçinin eşi Necla KUNERALP ile emekli büyükelçi Beşir BALCIOĞLU, hayatlarını kaybettiler. Saldırıyı "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi. Bu olayda, ilk kez bir yabancı da Ermeni teröristlerin Türklere yönelik saldırısı sırasında öldü. Makam Şoförü İspanyol Atonyo TORRES, teröristlerin kurşunlarına hedef oldu.
Ahmet BENLER: 12 Ekim 1979,  Lahey (Hollanda) Hollanda'daki Türkiye Büyükelçisi Özdemir BENLER'İN oğlu Ahmet BENLER, hain bir silahlı saldırı sonucu alçakça öldürüldü. Olayı bu kez hem "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" hem de ASALA ayrı ayrı üstlendi.
Yılmaz ÇOLPAN: 22 Aralık 1979,  Paris (Fransa) Türkiye'nin Paris Turizm Müşaviri Yılmaz ÇOLPAN, bir Ermeni teröristin saldırısı sonucu katledildi. Bu olay, Ermeni terörizminin Paris'teki ikinci saldırısı oldu. Olaydan sonra haber ajanslarına telefon eden bir kişi, Roma, Madrid ve Paris'teki eylemlerden "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgütün sorumlu olduğunu bildirdi.
Galip ÖZMEN: 31 Temmuz 1980, Atina (Yunanistan) Türkiye'nin Atina Büyükelçiliği İdari Ataşesi Galip ÖZMEN ile 14 yaşındaki kızı Neslihan ÖZMEN, bir teröristin silahlı saldırısı sonucu katledildiler. Galip ÖZMEN’İN  eşi Sevil ÖZMEN ve oğulları Kaan ÖZMEN olaydan yaralı olarak kurtuldular. Saldırıyı bu kez ASALA üstlendi.
Tam bu sıralarda, Türkiye’de faaliyet gösteren bölücü terör örgütleri ile Asala arasında iştirak ve işbirliği toplantıları başladı. Toplantılar Ermenistan, Yunanistan, Fransa, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve Avrupa’nın muhtelif ülkelerinde yapılmakta idi.
Ancak, Asala’nın Taşnak tandanslı kurmay kadrosu Lübnan merkezinde kalmakta ve bütün faaliyetlerini  Beyrut’tan yönetmekte ve yürütmekte idi.
12 Eylül 1980’de Türkiye’de askeri müdahale vuku buldu.
Dahildeki anarşi ve terör bir günde kesildi. Bitti.
Ancak, hariçte saldırılar henüz devam etmekte idi. 
Şarık ARIYAK: 17 Aralık 1980, Sidney (Avustralya) Türkiye'nin Avustralya Başkonsolosu Şarık ARIYAK ile koruma görevlisi Engin SEVER, Ermeni terörizminin kurbanı oldular.
1980 yılında ayrıca;   6 Şubat'ta Türkiye'nin İsviçre Büyükelçisi Doğan Türkmen, Bern'de uğradığı saldırıdan yara almadan kurtuldu. 17 Nisan'da Türkiye'nin Vatikan Büyükelçisi Vecdi TÜREL' İN makam aracına ateş açıldı. Türel ve koruma görevlisi Tahsin Güvenç saldırıdan yaralı olarak kurtuldular. 26 Eylül'de Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği Basın Danışmanı Selçuk BAKKALBAŞI, uğradığı silahlı saldırıda yaralandı.
Cavit Demir:1981 yılında ayrıca;   2 Nisan'da Türkiye'nin Kopenhag Çalışma Ataşesi Cavit Demir, oturduğu apartmanın asansöründe uğradığı silahlı saldırıdan yaralı olarak kurtuldu. 25 Ekim'de Türkiye'nin Roma Büyükelçiliği İkinci Katibi Gökberk Ergenekon, yolda yürürken saldırıya uğradı. Ergenekon, olaydan hafif yaralarla kurtuldu.
Cemal ÖZEN:  24 Eylül 1981 Paris (Fransa) Türkiye'nin Paris Başkonsolosluğu ile Kültür Ataşeliği'nin bulunduğu binayı işgal eden 4 ermeni terörist, 56 Türk görevli ve vatandaşı rehin aldı. Teröristler, kendilerine müdahale etmek isteyen güvenlik görevlisi Cemal ÖZEN'i öldürdüler.
Kemal ARIKAN: 28 Ocak 1982  Los Angeles / ABD. Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Kemal ARIKAN öldürüldü. Arıkan'ın katili Taşnak militanı Hampig Sasunyan, müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Kani GÜNGÖR :1982 yılında ayrıca;  8 Nisan'da Türkiye'nin Ottowa Büyükelçiliği Ticaret Müşaviri Kani GÜNGÖR, uğradığı silahlı saldırıda yaralandı. 21 Temmuz'da Türkiye'nin Rotterdam Başkonsolosu Kemal DEMİRER‘e konutu önünde silahlı saldırı düzenlendi. DEMİRER, olaydan yara almadan kurtulurken, saldırgan yaralı olarak yakalandı. 7 Ağustos'da ASALA'ya bağlı 2 terörist Ankara Esenboğa Havalimanında düzenlediği silahlı baskında 8 kişi öldü, 72 kişi yaralandı. Bu, Ermeni terörizminin Türkiye'deki ilk eylemi oldu. ESENBOĞA OLAYI
Başkonsolos Kaya İNAL'ı yaraladılar. Ermeni teröristler, Türkiye'de siyasi tutuklu 12 kişinin salınarak Paris'e getirilmesini istediler. İsteklerinin kabul edilmeyeceğini anlayan teröristler 15 saat sonra polise teslim oldular. Türkiye, Fransa'yı bir kez daha uyarırken, Fransa da saldırıyı kınadı. Olayı ASALA üstlendi. Saldırıyı gerçekleştiren 4 ermeni terörist, Vasken Sakosesliyan, Kevork Abraham Gözliyan, Aram Avedis Basmaciyan ve Agop Abraham Turfanyan, 31 Ocak 1984'de Fransa'da 7'şer yıl hapis cezasına çarptırıldılar. Mahkemenin sonucu Türkiye'de büyük tepkiyle karşılandı.
Bunun dışında, başta Ankara, Esenboğa baskını olmak üzere, yurtdışında pek çok sabotaj, işgal, saldırı ve bombalama; Tamamı yalan, iftira ve provokasyondan ibaret, “sözde soykırım” yasa tasarıları nedeniyle kirletilen kamuoyu, Türkiye aleyhine yaratılan husumet de asla unutulmamalıdır. 
Orhan GÜNDÜZ: 5 Mayıs 1982  Boston / ABD. Türkiye'nin Boston Fahri Başkonsolosu Orhan GÜNDÜZ, uğradığı silahlı saldırıda öldü
Erkut AKBAY  7 Haziran 1982  Lizbon / Portekiz. Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği İdari Ataşesi Erkut AKBAY otomobilinde uğradığı silahlı saldırıda öldü. Otomobilde bulunan eşi Nadide AKBAY, yaralı olarak kaldırıldığı hastanede bir süre sonra yaşamını yitirdi.
Atilla ALKANAT: 27.Ağustos 1982  Ottowa / Kanada. Askeri ateşe Albay. Ermeniler tarafından katledilip şehitlik mertebesine ulaşmıştır.
Bora SÜELKAN:  9 Eylül 1982 Burgaz / Bulgaristan. Türkiye'nin Burgaz Başkonsolosluğu İdari Ataşesi Bora SÜELKAN katledildi.
Galip BALKAR : 9 Mart 1983  Belgrad / Yugoslavya. Türkiye'nin Belgrad Büyükelçisi Galip BALKAR'A 2 terörist tarafından 9 Mart'ta silahlı saldırı düzenlendi. Olayda ağır yaralanan BALKAR, 11 Mart'ta hayatını kaybetti. Olayda, bir Yugoslav öğrenci de öldü. Saldırıyı yapan Kirkor Levonyan ile Raffi Aleksandr, olaydan tam bir yıl sonra 9 Mart 1984'de 20'şer yıl ağır hapis cezasına çarptırıldılar
Dursun AKSOY: 14 Temmuz 1983  Brüksel / Belçika. Türkiye'nin Brüksel Büyükelçiliği İdari Ataşesi Dursun AKSOY, ermeni teröristlerce katledildi.
Cahide MIHÇIOĞLU:  27 Temmuz 1983 Lizbon / Portekiz. Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği, 5 Ermeni terörist tarafından basıldı ve bina içindekiler rehin alındı. Baskın sırasında büyükelçilik Müsteşarı Yurtsev MIHÇIOĞLU'NUN eşi Cahide MIHÇIOĞLU hayatını kaybetti. Portekiz polisi, düzenlediği operasyonla rehineleri kurtardı, 5 teröristi de öldürdü. Saldırıyı, "Ermeni Devrimci Ordusu" adlı örgüt üstlendi. Örgüt, teröristlerin öldürülmesi nedeniyle Portekiz Başbakanı Mario Soarez'i ölümle tehdit etti.
1983 yılında ayrıca;  16 Haziran'da İstanbul Kapalıçarşı'da bir terörist tarafından halkın üzerine ateş açıldı. Olayda 2 kişi öldü, 21 kişi de yaralandı. Saldırgan, olay yerinde öldürüldü. Olayı bir ermeni teröristin yaptığı anlaşıldı. 15 Temmuz'da THY'nin Paris Orly havalimanındaki bürosu önünde bomba patladı. Olayda, 2'si Türk, 4'ü Fransız, 1'i Amerikalı, 1'i de İsveçli olmak üzere 8 kişi öldü, 28'i Türk, 63 kişi de yaralandı. Tarihe "Orly Katliamı" olarak geçti.
Işık YÖNDER:  28 Nisan 1984 Tahran / İran. Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği Sekreteri Şadiye YÖNDER'İN eşi, İran ile Türkiye arasında ticaret yapan işadamı Işık YÖNDER, bir ASALA militanı tarafından öldürüldü.
Erdoğan ÖZEN : 20 Haziran 1984  Viyana / Avusturya. Türkiye'nin Viyana Büyükelçiliği Çalışma Ataşesi Erdoğan ÖZEN, otomobiline yerleştirilen bombanın patlaması sonucu öldü. Olayı, "Ermeni Devrimci Ordusu" adlı örgüt üstlendi.
Enver ERGUN :  19 Kasım 1984  Viyana / Avusturya. Türkiye'nin BM Temsilciliğinde görevli Enver ERGUN, aracına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu öldü. Bu olayı da, "Ermeni Devrimci Ordusu" adlı örgüt üstlendi.
1984 yılında ayrıca;   27 Mart'ta Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği Ticaret Müşavir Yardımcısı Işıl ÜNEL'İN otomobiline bomba yerleştirmeye çalışan bir terörist, bombanın elinde patlaması sonucu öldü. 28 Mart'ta yine Tahran'da Büyükelçilik Başkatibi Hasan Servet ÖKTEM ve Büyükelçilik Ataşe Yardımcısı İsmail PAMUKÇU, evlerinin önünde uğradıkları silahlı saldırıda yaralandılar.
Çetin GÖRGÜ:  07 Ekim 1991  Atina/Yunanistan. Atina Büyükelçiliği Basın Müşavirliği Ataşe Yardımcılığı görevini sürdürürken Atina'da uğradığı menfur saldırı sonucu şehit edilmiştir.
Çağlar YÜCEL:  11 Aralık 1993 Bağdat/Irak. İdari ateşe. Ermeniler tarafından katledilip şehitlik mertebesine ulaşmıştır.
Haluk SİPAHİOĞLU:   04 Temmuz  1994   Atina / Yunanistan. Müsteşar. Ermeniler tarafından katledilip şehitlik mertebesine ulaşmıştır.
 
Kaynaklar:
Tarihte ve Tabiatta Bugün; KÜRESEL ALMANAK
Tanı Yayın, Nisan-2006 – ANKARA, www.taniyayin.com

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 10

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Selma GÜRSEL
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi
 ZEYTİNYAĞLI BARBUNYA
½ kg barbunya,
1 adet soğan,
2 adet havuç,
1 kaşık salça,
1 fincan zeytinyağı
istenildiği kadar tuz
Ayıklanmış barbunyaları tencerede haşlanan kadar kaynatıp, suyunu süzülür.
Başka bir tencereye zeytinyağını koyarak  küçük küçük doğranmış soğanlar yağda kavurulur. Havuçların dışı kazınarak halka şeklinde doğranır. Haşlanan soğanın üzerine havuç, salça ve haşlanmış barbunyaları da ekleyin. Hepsini güzelce ocağın üzerinde karıştırdıktan sonra, barbunyaların örtene kadar sıcak su konulur, istenildiği kadar tuz ilave edilir.
Barbunya ve havuç yumuşayıncaya kadar pişirilir. Ocaktan indirilen tencere soğuduktan sonra servis tabağına alıp, üzerine doğranmış maydanoz serpilir, isteyen limon sıkarak afiyetle yersiniz.

 

 
 

 

 
 

 

 
 

 

 
 

 

 
 

 

 
 

 

 
 

 

 
 

 

 
 

 

 
 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
 11

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Güner KAYMAK
Güner KAYMAK Hayat Hikayesi
ANNELER BİRLEŞİN
Gerek ülkemizde gerek dünyada
Savaşlar son bulsun mutlu olalım
Barış sağlanmalı orta doğuda
Savaşlar son bulsun mutlu olalım
İnsanlara kıyan canidir cani
Allah’ın nurudur insan cemali
Dünyada kalmaz mı dünyanın malı
Savaşlar son bulsun mutlu olalım
Savaşın kimseye olmaz yararı
Bütün dünya görür bundan zararı
Çocuk katledenin olmaz imanı
Savaşlar son bulsun mutlu olalım
Füzelere verilmesin paralar
Göz yaşları yüreğimi yaralar
Tabutlara sarılmasın analar
Savaşlar son bulsun mutlu olalım
İnsanlar ölürken her gün açlıktan
Hicap duymalıyız biz insanlıktan
Gurur mu duyulur yakıp yıkmaktan
Savaşlar son bulsun mutlu olalım
Duyarsızca canlı savaş izlenmez
Feryat figan izleyip de gülünmez
Ateşin içinde mutlu olunmaz
Savaşlar son bulsun mutlu olalım
Savaşın ardından anarşi gelir
Edepsizlik başlar aile ölür
Meydanlar hırsıza hayduta kalır
Savaşlar son bulsun mutlu olalım
Savaş'ta terör'de değildir çare
Kardeşçe paylaşmak güzel şahane
Hiç bir şey savaşa olmaz bahane
Savaşlar son bulsun mutlu olalım
Savaş çare değil çaresizliktir
Zalimlik, hırsızlık ve rezilliktir
Savaşı izlemek kepazeliktir
Savaşlar son bulsun mutlu olalım
OZAN GÜNER der ki kanar yüreğim
Savaşsız bir dünya bütün dileğim
Barışın yoluna kurban olayım
Savaşlar son bulsun mutlu olalım
 

 

 

 
 
 
 

 

 
 

 

 
 

 

 
 

 

 
 

 

 
 

 

 
 

 

 
 

 

 
 

 

 
 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 12

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

 
Şükriye BEZGİN
Şükriye BEZGİN Hayat Hikayesi
ELVEDA
Elveda sana;elveda daha öncekiler gibi
Sana da veda ettim işte otuz dört
Tıpkı; yirmi dört,on dört hatta dört gibi
Bir gün gelecek elbet;
Her şeye,her kese veda vakti
O gün de rahat olur muyum bu kadar,
Dilim döner mi o sözcüğe,
Bugün sana söylediğim gibi?

 

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

 

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

98 SAYI 25 Nisan 2007 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız!