- ALLAH C.C. KULUM HAZRETİ
MUHAMMED MUSTAFA S.A.V. DE Kİ !.
- Peygamber efendimizin dünyaya geldiği
bu ay içerisinde,Peygamber Efendimizi anlatan,Müslümanlıkla ilgili
bilgileri detayı ile sunan toplantı ve etkinlikler yapılır.
-
Dergimizde;Yüce Kur-an’ı Kerim’de bizzat Peygamber Efendimize hitap
olarak gönderilen ayetleri derlemeye çalıştık.
-
Ayet mealleri dikkatle incelenirse Müslümanlığın en son
din,Peygamberin en son peygamber olduğu ve bizzat Allah C.C. Kulu ve
Resulüne hitap ederek Müslüman’ın neler yapacağının ve nasıl
davranacağını da emretmiştir.
-
Allah C.C. Biz Müslüman’ları iki cihanda başarılı kılsın ve sevgili
Peygamberimize layık ümmet eylesin.
-
Sure ve Ayet Numarasına göre bulduklarımı aşağıya aldım. Atladığım
varsa Allah C.C. af ede.
-
- 2:97. De ki: Cebrail'e kim düşman ise
şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kur-an'ı senin kalbine bir
hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve Müminler için
de müjdeci olarak o indirmiştir.
-
- 2:98. Kim, Allah'a, meleklerine,
peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikâil'e düşman olursa bilsin ki Allah
da inkârcı kâfirlerin düşmanıdır.
-
- 2:119. Doğrusu biz seni Hak (Kur'an) ile
müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemliklerden
sorumlu değilsin.
-
- 2:120. Dinlerine uymadıkça Yahudiler de
Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki:
Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların
arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost
ne de bir yardımcı vardır.
-
- 2:139. De ki: Allah bizim de Rabbimiz,
sizin de Rabbiniz olduğu halde, O'nun hakkında bizimle tartışmaya mı
girişiyorsunuz? Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da
size aittir. Biz O'na gönülden bağlananlarız.
-
- 2:215. Sana (Allah yolunda) ne
harcayacaklarını soruyorlar.
De ki: Maldan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler,
fakirler ve yolcular için olmalıdır. Şüphesiz Allah yapacağınız her
hayrı bilir.
-
- 2:217. Sana haram ayı, yani onda savaşmayı
soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır.
(İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah'ı inkâr etmek, Mescid-i
Haram'ın ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah
katında daha büyük günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük
bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden
döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim,
dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler
dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler ve orada
devamlı
-
- 2:2l9. Sana, şarap ve kumar hakkında soru
sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar
için bir takım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı
faydasından daha büyüktür. Yine sana iyilik yolunda ne
harcayacaklarını sorarlar. ‘İhtiyaç fazlasını’ de. Allah size
âyetleri böyle açıklar ki düşünesiniz.
-
- 2:220. Dünya ve ahiret hakkında (lehinize
olan davranışları düşünün ve ona göre hareket edin). Sana yetimler
hakkında soruyorlar. De ki: Onları iyi yetiştirmek (yüz üstü
bırakmaktan) daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız,
(unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, işleri bozanla
düzelteni bilir. Eğer Allah dileseydi, sizi de zahmet ve meşakkate
sokardı. Çünkü Allah güçlüdür, hakîmdir.
-
- 2:222. Sana kadınların ay halini sorarlar.
De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan
kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın.
Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara
yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever,
temizlenenleri de sever.
-
- 3:12. (Resûlüm!) İnkâr edenlere de ki:
Yakında mağlup olacaksınız ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası
kalınacak ne kötü bir yerdir!
-
- 3:15. (Resûlüm!) De ki: Size bunlardan
daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri için Rableri yanında,
içinden ırmaklar akan, ebediyyen kalacakları cennetler, tertemiz
eşler ve (hepsinin üstünde) Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah
kullarını çok iyi görür.
-
- 3:20. Eğer seninle tartışmaya girerlerse
de ki: ‘Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim
ettim.’ Ehl-i kitaba ve ümmîlere de: ‘Siz de Allah'a teslim oldunuz
mu?’ de. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir. Yok
eğer yüz çevirdilerse sana düşen, yalnızca duyurmaktır. Allah
kullarını çok iyi görmektedir.
-
- 3:26. De ki: Mülkün gerçek sahibi olan
Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri
alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü
iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.
-
- 3:29. De ki: İçinizdekileri gizleseniz
de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da
bilir. Allah her şeye kadirdir.
-
- 3:31. De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız
bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.
Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
-
- 3:32. De ki: Allah'a ve Resûlü'ne
itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri
sevmez.
-
- 3:61. Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu
konuda çekişenlere
de ki: Geliniz, sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz
kendi çocuklarınızı biz de kendi çocuklarımızı, siz kendi
kadınlarınızı, biz de kendi kadınlarımızı çağıralım, sonra da dua
edelim de Allah'tan yalancılar üzerine lânet dileyelim.
-
- 3:64. (Resûlüm!) de ki: Ey ehl-i
kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz:
Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve
Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine
yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz Müslümanlarız!
deyiniz.
-
- 3:73. Sizin dininize uyanlardan başka hiçbir
kimseye inanmayin. ‘ (Resûlüm!) De ki: Doğru yol ancak
Allah'ın yoludur. Yine (onlar, kendi aralarında şöyle dediler:)
‘Size verilenin benzerinin başka herhangi bir kimseye verildigine,
yahut Rabbinizin huzurunda onlarin size karşi deliller
getireceklerine de (inanmayin).’ De ki: Lütuf ve ihsan Allah'ın
elindedir. Onu dilediğine verir. Allah'ın rahmeti geniştir ve O her
şeyi hakkıyla bilir.
-
- 3:84. De ki: Biz, Allah a, bize
indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve Ya'kub oğullarına
indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından
verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Biz ancak
O'na teslim oluruz
-
- 3:93. Tevrat'ın indirilmesinden önce,
İsrail'in (Ya'kub'un) kendisine haram kıldıkları dışında, yiyeceğin
her türlüsü İsrailoğullarına helâl idi. De ki: Eğer doğru
sözlü iseniz o zaman Tevrat'ı getirip onu okuyun.
-
- 3:95. De ki: Allah doğruyu
söylemiştir. Öyle ise, hakka yönelmiş olarak İbrahim'in dinine
uyunuz. O, müşriklerden değildi.
-
- 3:98. De ki: Ey ehl-i kitap! Allah
yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah'ın âyetlerini inkâr
edersiniz?
-
- 3:99. De ki: Ey ehl-i kitap! (Gerçeği)
görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye
yeltenerek Müminleri Allah yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah
yaptıklarınızdan habersiz değildir.
-
- 3:119. İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar
sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, bütün kitaplara
inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında ‘İnandık’ derler;
kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı
parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: Kininizden
(kahrolup) ölün! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla
bilmektedir
-
- 3:165. (Bedir de) iki katını (düşmanınızın)
başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud'da) kendi başınıza geldiği
için mi ‘Bu nasıl oluyor!’ dediniz? De ki: O, kendi
kusurunuzdandır. Şüphesiz Allah'ın her şeye gücü yeter.
-
-
- 4:77. Kendilerine, ellerinizi savaştan
çekin, namazı kılın ve zekâtı verin, denilen kimseleri görmedin mi?
Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir gurup hemen
Allah'tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan
korkmaya başladılar da ‘Rabbimiz! Savaşi bize niçin yazdın! Bizi
yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz
kılmasan) olmaz miydi?’ dediler. Onlara de ki: ‘Dünya
menfaati önemsizdir, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır
ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez.’
-
-
- 4:176. Senden fetva isterler. De ki:
‘Allah, babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü
şöyle açıklıyor: Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir
kızkardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur. Kızkardeş ölüp
çocuğu olmazsa erkek kardeş de ona vâris olur. Kızkardeşler iki tane
olursa (erkek kardeşlerinin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır.
Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakkı, iki
kadın payı kadardır. Şaşırmamanız için Allah size açıklama yapıyor.
Allah her şeyi bilmektedir.
-
- 5:4. Kendileri için nelerin helâl kılındığını
sana soruyorlar;
de ki: Bütün iyi ve temiz şeyler size helâl kılınmıştır.
Allah'ın size öğrettiğinden öğretip avcı hale getirdiğiniz
hayvanların sizin için yakaladıklarından da yeyin ve üzerine
Allah'ın adını anın (besmele çekin). Allah'tan korkun. Allah'ın
hesabı pek çabuktur.
-
- 5:17. ‘Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesîh'dir’
diyenler andolsun ki kâfir olmuşlardır. De ki: Öyleyse Allah,
Meryem oğlu Mesîh'i, anasını ve yeryüzündekilerin hepsini imha etmek
isterse Allah'a kim bir şey yapabilecektir (O'na kim bir şeyle engel
olabilecektir)! Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa hepsinin
mülkiyeti Allah'a aittir. O dilediğini yaratır ve Allah her şeye tam
manasıyla kadirdir.
-
- 5:18. Yahudiler ve Hıristiyanlar ‘Biz
Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz’ dediler. De ki: Öyleyse
günahlarınızdan dolayı size niçin azap ediyor? Doğrusu siz de O'nun
yarattığı insanlardansınız. O, dilediğini bağışlar ve dilediğine
azap eder. Göklerde, yerde ve ikisinin arasında ne varsa mülkiyeti
Allah'a aittir. Sonunda dönüş de ancak O'nadır.
-
- 5:60. De ki: Allah katında yeri bundan
daha kötü olanı size haber vereyim mi? Allah'ın lânetlediği ve gazap
ettiği, aralarından maymunlar, domuzlar ve tâğuta tapanlar çıkardığı
kimseler. İşte bunlar, yeri (durumu) daha kötü olan ve doğru yoldan
daha ziyade sapmış bulunanlardır.
-
- 5:76. De ki: Allah'ı bırakıp da sizin
için fayda ve zarara gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Hakkıyla
işiten ve bilen yalnız Allah'tır.
-
- 5:77. De ki: Ey Kitap ehli! Dininizde
haksiz yere haddi aşmayın. Daha önceden sapan, birçoklarını saptıran
ve yolun doğrusundan uzaklaşan bir topluma uymayın.
-
- 5:100. De ki: Pis ve kötü ile temiz ve
iyi bir değildir; pis ve kötünün çokluğu tuhafına gitse (yahut
hoşuna gitse) de (bu böyledir). Öyleyse ey akıl sahipleri! Allah'tan
korkunuz ki kurtuluşa eresiniz.
-
- 6:11. De ki: Yeryüzünde dolaşın, sonra
(peygamberleri) yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bakın! 6:12.
(Onlara) Göklerde ve yerde olanlar kimindir? diye sor. ‘Allah'ındır’
de. O, merhamet etmeyi kendi zatına farz kıldı. Sizi, varlığında
şüphe olmayan kıyamet gününde elbette toplayacaktır. Kendilerini
ziyana sokanlar var ya işte onlar inanmazlar.
-
- 6:14. De ki: Gökleri ve yeri yoktan
var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı dost
edineceğim! De ki: Bana Müslüman olanların ilki olmam emredildi ve
sakın müşriklerden olma! (denildi).
-
- 6:14. De ki: Gökleri ve yeri yoktan var eden,
yedirdiği halde yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı dost edineceğim!
De ki: Bana Müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın
müşriklerden olma! (denildi).
-
- 6:15. De ki: Ben, Rabbim'e isyan
edersem gerçekten büyük bir günün (kıyametin) azabından korkarım.
-
- 6:19. De ki: Hangi şey şahadetçe en büyüktür?
De ki: (Hak peygamber olduğuma dair) benimle sizin aranızda Allah
şahittir. Bu Kur'an bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi
uyarmam için vahyolundu. Yoksa siz, Allah ile beraber başka tanrılar
olduğuna şahitlik mi ediyorsunuz? De ki: ‘Ben buna şahitlik
etmem.’ ‘O ancak bir tek Allah'tır, ben sizin ortak koştuğunuz
şeylerden kesinlikle uzağım’ de.
-
- 6:37. O'na Rabbinden bir mucize indirilseydi
ya! dediler. De ki: Şüphesiz Allah mucize indirmeye kadirdir.
Fakat onların çoğu bilmezler.
-
- 6:40. De ki: Ne dersiniz; size
Allah'ın azabı gelse veya o kıyamet gelip çatıverse size, Allah'tan
başkasına mi yalvarırsınız? Doğru sözlü iseniz (söyleyin bakalım)!
-
- 6:46. De ki: Ne dersiniz; eğer Allah
kulaklarınızı sağır, gözlerinizi kör eder, kalplerinizi de
mühürlerse bunları size Allah'tan başka hangi tanrı geri verebilir!
Bak, delilleri nasıl açıklıyoruz. Onlar hâla yüz çeviriyorlar!
-
- 6:47. De ki: Söyler misiniz; size
Allah'ın azabı ansızın veya açıkça gelirse, zalim toplumdan başkası
mi helâk olur? 6:48. Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve
uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse
onlara korku yoktur. Onlar üzüntü de çekmeyecekler.
-
- 6:54. Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde
onlara de ki: Selâm size! Rabbiniz merhamet etmeyi kendisine
yazdı. Gerçek şu ki: Sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra
ardından tevbe edip de kendini ıslah ederse, bilsin ki Allah çok
bağışlayan, çok esirgeyendir
-
- 6:56. De ki: Allah'ın dışında
taptığınız şeylere tapmak bana yasak edildi. De ki: Ben sizin
arzularınıza uymam, aksi halde sapıtırım da hidayete erenlerden
olmam
-
- 6:57. De ki: Şüphesiz ben Rabbimden
gelen apaçık bir delile dayanıyorum. Siz ise onu yalanladınız.
Çabucak gelmesini istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. Hüküm
ancak Allah'ındır. O hakkı anlatır ve O, doğru hüküm verenlerin en
hayırlısıdır.
-
- 6:63. De ki: Karanın ve denizin
karanlıklarından (tehlikelerinden) sizi kim kurtarır ki? (O zaman)
O'na gizli gizli yalvararak ‘Eğer bizi bundan kurtarırsan andolsun
şükredenlerden olacağız’ diye dua edersiniz.
-
- 6:64. De ki: Ondan ve bütün
sıkıntılardan sizi Allah kurtarır. Sonra siz yine O'na ortak
koşarsınız
-
- 6:65. De ki: ‘Allah'ın size üstünüzden
(gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeğe ya
da birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya gücü
yeter.’ Bak, anlasınlar diye âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz!
-
- 6:66. Kur'an hak olduğu halde kavmin onu
yalanladı. De ki: Ben size vekil (kefil) değilim.
-
- 6:71. De ki: Allah'ı bırakıp da bize
fayda veya zarar veremeyecek olan şeylere mi tapalım? Allah bizi
doğru yola ilettikten sonra şeytanların saptırıp şaşkın olarak çöle
düşürmek istedikleri, arkadaşlarının ise: ‘Bize gel! ‘ diye doğru
yola çağırdıkları şaşkın kimse gibi gerisin geri (inkârcılığa) mı
döndürüleceğiz? De ki: Allah'ın hidayeti doğru yolun ta
kendisidir. Bize âlemlerin Rabbine teslim olmamız emredilmiştir.
-
- 6:90. İşte o peygamberler Allah'ın hidayet
ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy. De ki: Ben buna
(peygamberlik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu (Kur'an)
âlemler için ancak bir öğüttür.
-
- 6:91. (Yahudiler) Allah'ı gereği gibi
tanımadılar. Çünkü ‘Allah hiçbir beşere bir şey indirmedi’ dediler.
De ki: Öyle ise Musa'nın insanlara bir nûr ve hidayet olarak
getirdiği Kitab'ı kim indirdi? Siz onu kâğıtlara yazıp
(istediğinizi) açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz. Sizin de
atalarınızın da bilemediği şeyler (Kur'an'da) size öğretilmiştir.
(Resûlüm) sen ‘Allah’ de, sonra onlan bırak, daldıkları bataklıkta
oynayadursunlar!
-
- 6:109. Kendilerine bir mucize gelirse ona
mutlaka inanacaklarına dair kuvvetli bir şekilde Allah'a andiçtiler.
De ki: Mucizeler ancak Allah katındandır. Ama mucize geldiğinde
de inanmayacaklarının farkında mısınız?
-
- 6:135. De ki: Ey kavmim! Elinizden
geleni yapın! Ben de yapacağım! Yurdun (dünyanın) sonunun kimin
lehine olduğunu yakında bileceksiniz. Gerçek şu ki, zalimler iflah
olmazlar.
-
- 6:143. (Dişi ve erkek olarak) sekiz eş
yarattı: Koyundan iki, keçiden iki... De ki: O, bunların
erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde
bulunan yavruları mı haram etti? Eğer doğru iseniz bana ilimle
söyleyin.
-
- 6:144. Deveden de iki, sığırdan da iki
(yarattı.) De ki: O bunların erkeklerini mi, dişilerini mi,
yoksa bu iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kıldı?
Yoksa Allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şahit mi oldunuz?
Bilgisizce insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurandan
kim daha zalimdir! Şüphesiz Allah o zalimler topluluğunu doğru yola
iletmez.
-
- 6:145. De ki: Bana vahyolunanda, leş
veya akıtılmış kan yahut domuz eti -ki pisliğin kendisidir- ya da
günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan
başka, yiyecek kimseye haram kılınmış birşey bulamıyorum. Başkasına
zarar vermemek ve sınırı aşmamak üzere kim (bunlardan) yemek zorunda
kalırsa bilsin ki Rabbin bağışlayan ve esirgeyendir.
-
- 6:147. Eğer seni yalanlarlarsa de ki:
Rabbiniz geniş bir rahmet sahibidir. Bununla beraber O'nun azabı,
suçlular topluluğundan uzaklaştırılamaz.
-
- 6:148. Putperestler diyecekler ki: ‘Allah
dileseydi ne biz ortak koşardik ne de atalarimiz. Hiçbir şeyi de
haram kilmazdik.’ Onlardan öncekiler de aynı şekilde (peygamberleri)
yalanladılar ve sonunda azabımızı tattılar. De ki: Yanınızda
bize açıklayacağınız bir bilgi var mı? Siz zandan başka bir şeye
uymuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.
-
- 6:149. De ki: Kesin delil, ancak
Allah'ındır. Allah dileseydi elbette hepinizi doğru yola iletirdi.
-
- 6:150. De ki: Allah şunu yasak etti,
diye şehadet edecek şahitlerinizi getirin! Eğer onlar şahitlik
ederlerse, sen onlarla beraber şahitlik etme; âyetlerimizi
yalanlayanların ve ahiret gününe inanmayanların arzularına uyma.
Onlar, Rablerine eş tutuyorlar.
-
- 6:151. De ki: Gelin Rabbinizin size
neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın,
ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin
-sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da
gizlisine de yaklaşmayın ve Allah'ın yasakladığı cana haksız yere
kıymayın,Allah’a ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik
korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz
veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve
Allah'ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah'ın
size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.
-
- 6:158. Onlar ancak kendilerine meleklerin
gelmesini veya Rabbinin gelmesini yahut Rabbinin bazı alâmetlerinin
gelmesini bekliyorlar. Rabbinin bazı alâmetleri geldiği gün, önceden
inanmamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık
imanı bir fayda sağlamaz. De ki: Bekleyin, şüphesiz biz de
beklemekteyiz!
-
- 6:161. De ki: Şüphesiz Rabbim beni
doğru yola, dosdoğru dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine
iletti. O, ortak koşanlardan değildi.
-
- 6:162. De ki: Şüphesiz benim namazım,
kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.
-
- 6:64. De ki: Allah her şeyin Rabbi
iken ben ondan başka Rab mı arayacağım? Herkesin kazanacağı yalnız
kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez. Sonunda
dönüşünüz Rabbinizedir. Ve O, uyuşmazlığa düştüğünüz gerçeği size
haber verecektir.
-
- 7:28. Onlar bir kötülük yaptıkları zaman:
‘Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti’ derler.
De ki: Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz
şeyleri mi söylüyorsunuz?
-
- 7:29. De ki: Rabbim adaleti emretti.
Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini yalnız
Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine
O'na) döneceksiniz.
-
- 7:32. De ki: Allah'ın kulları için
yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar,
dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde Müminlerindir. İşte bilen
bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.
-
- 7 :32. De ki: Allah'ın kulları için yarattığı
süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya
hayatında, özellikle kıyamet gününde Müminlerindir. İşte bilen bir
topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.
-
- 7:33. De ki: Rabbim ancak açık ve
gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında
hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı ve Allah
hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.
-
- 7:158. De ki: Ey insanlar! Gerçekten
ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın
elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise
Allah`a ve ümmî Peygamber olan Resûlüne -ki o, Allah'a ve onun
sözlerine inanır iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız.
-
- 7:187. Sana kıyameti, ne zaman gelip
çatacağını soruyorlar.
De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini O'ndan
başkası açıklayamaz. O göklere de yere de ağır gelmiştir. O size
ansızın gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana
soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah'ın katındadır; ama
insanların çoğu bilmezler.
-
- 7:188. De ki: ‘Ben, Allah'ın
dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek
güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır
yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan
bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.
-
- 7:195. Onların yürüyecekleri ayakları mı var,
yoksa tutacakları elleri mi var veya görecekleri gözleri mi var
yahut işitecekleri kulakları mı var (neleri var)? De ki:
‘Ortaklarınızı çağırın, sonra bana (istediğiniz) tuzağı kurun ve
bana göz bile açtırmayın!’
-
- 7:203. Onlara bir mucize getirmediğin zaman,
(ötekiler gibi) onu da derleyip getirseydin ya! derler. De ki:
Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana uyarım. Bu (Kur'an),
Rabbinizden gelen basîretlerdir (kalp gözlerini açan beyanlardır);
inanan bir kavim için hidayet ve rahmettir.
-
- 8:1. Sana savaş ganimetlerini soruyorlar.
De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber'e aittir. O halde siz
(gerçek) Müminler iseniz Allah'tan korkun, aranızı düzeltin, Allah
ve Resûlüne itaat edin.
-
- 8:70. Ey Peygamber! Elinizdeki esirlere de
ki: Eğer Allah kalplerinizde hayır olduğunu bilirse, sizden
alınandan (fidyeden) daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar.
Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
-
- 9:24. De ki: Eğer babalarınız,
oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız
mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız
meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten
daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin.
Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.
-
- 9:51. De ki: Allah'ın bizim için
yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlâmızdır. Onun
için Müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.
-
- 9:52. De ki: Siz bizim için ancak iki
iyilikten birini beklemektesiniz. Biz de, Allah'ın, ya kendi
katından veya bizim elimizle size bir azap vermesini bekliyoruz.
Haydi bekleyin; şüphesiz biz de sizinle beraber beklemekteyiz.
-
- 9:53. De ki: İster gönüllü verin ister
gönülsüz, sizden (sadaka) asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz
yoldan çıkan bir topluluk oldunuz.
-
- 9:61. (Yine o münafıklardan:) O (Peygamber,
her söyleneni dinleyen) bir kulaktır, diyerek peygamberi incitenler
de vardır.
De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Çünkü o Allah'a
inanır, Müminlere güvenir ve o, sizden iman edenler için de bir
rahmettir. Allah'ın Resûlüne eziyet edenler için mutlaka elem verici
bir azap vardır.
-
- 9:64. Münafıklar, kalplerinde olanı
kendilerine haber verecek bir sûrenin Müminlere indirilmesinden
çekinirler. De ki: Siz alay edin! Allah o çekindiğiniz şeyi
ortaya çıkaracaktır.
-
- 9:65. Eğer onlara, (niçin alay ettiklerini)
sorarsan, elbette, biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler.
De ki: Allah ile, O'nun âyetleriyle ve O'nun peygamberi ile mi
alay ediyordunuz?
-
- 9:81. Allah'ın Resûlüne muhalefet etmek için
geri kalanlar (sefere çıkmayıp) oturmaları ile sevindiler;
mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler;
‘bu sıcakta sefere çıkmayın’ dediler. De ki: ‘Cehennem ateşi
daha sıcaktır!’ Keşke anlasalardı!
-
- 9:83. Eğer Allah seni onlardan bir gurubun
yanına döndürür de (Tebük seferinden Medine'ye döner de başka bir
savaşa seninle beraber) çıkmak için senden izin isterlerse, de
ki: Benimle beraber asla çıkmayacaksınız ve düşmana karşı
benimle beraber asla savaşmayacaksınız! Çünkü siz birinci defa (Tebük
seferinde) yerinizde kalmaya razı oldunuz. Şimdi de geri kalanlarla
(kadın ve çocuklarla) beraber oturun!
-
- 9:94. (Seferden) onlara döndüğünüz zaman size
özür beyan edecekler. De ki: (Boşuna) özür dilemeyin! Size
asla inanmayız; çünkü Allah, haberlerinizi bize bildirmiştir.
(Bundan sonraki) amelinizi Allah da görecektir, Resûlü de. Sonra
görüleni ve görülmeyeni bilene döndürüleceksiniz de yapmakta
olduklarınızı size haber verecektir.
-
- 9:105. De ki: (Yapacağınızı) yapın!
Amelinizi Allah da Resûlü de Müminler de görecektir. Sonra görüleni
ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size yapmakta
olduklarınızı haber verecektir.
-
- 9:129. (Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de
ki: Allah bana yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O'na
güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın sahibidir.
-
- 10:15. Onlara âyetlerimiz açık açık okunduğu
zaman (öldükten sonra) bize kavuşmayı beklemeyenler: Ya bundan başka
bir Kur'an getir veya bunu değiştir! dediler. De ki: Onu
kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, bana
vahyolunandan başkasına uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette
büyük günün azabından korkarım.
-
- 10:16. De ki: Eğer Allah dileseydi onu
size okumazdım, Allah da onu size bildirmezdi. Ben bundan önce bir
ömür boyu içinizde durmuştum. Hâla akıl erdiremiyor musunuz?
-
- 10:18. Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne
zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar, Allah
katında bizim şefaatçılarımızdır, diyorlar. De ki: ‘Siz
Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber
veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve
yücedir.’
-
- 10:20. Ona (Muhammed'e) Rabbinden bir mucize
indirilse ya! diyorlar. De ki: Gayb ancak Allah'ındır.
Bekleyin (bakalım) ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.
-
- 10:21. Kendilerine dokunan (kıtlık ve
hastalık gibi) bir sıkıntıdan sonra insanlara bir rahmet (esenlik)
tattırdığımız zaman, bir de bakarsın ki âyetlerimiz hakkında onların
bir tuzağı vardır.
De ki: Allah'ın tuzağı daha süratlidir. Şüphesiz elçilerimiz
kurduğunuz tuzakları yazıyorlar.
-
- 10:31. (Resûlüm!) De ki: Size gökten
ve yerden kim rızık veriyor? Ya da kulaklara ve gözlere kim mâlik
(ve hakim) bulunuyor? Ölüden diriyi kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim
çıkarıyor? (Her türlü) işi kim idare ediyor? ‘Allah’ diyecekler. De
ki: Öyle ise (Ona âsi olmaktan) sakınmıyor musunuz?
-
- 10:31. (Resûlüm!) De ki: Size gökten ve
yerden kim rızık veriyor? Ya da kulaklara ve gözlere kim mâlik (ve
hakim) bulunuyor? Ölüden diriyi kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim
çıkarıyor? (Her türlü) işi kim idare ediyor? ‘Allah’ diyecekler.
De ki: Öyle ise (Ona âsi olmaktan) sakınmıyor musunuz?
-
- 10:34. (Resûlüm!) De ki: (Allah'a)
ortak koştuklarınız arasında, (birini yokken) ilk defa yaratacak,
arkasından onu (ölümünden sonra hayata) yeniden döndürecek biri var
mi? De ki: Allah ilk defa yaratıp (ölümden sonra) onu yeniden
(hayata) döndürür. O halde nasıl saptırılırsınız!
-
- 10:35. De ki: Ortak koştuklarınızdan
hakka iletecek olan var mi? De ki: ‘Hakka Allah iletir.’ Öyle ise
hakka ileten mi uyulmaya daha lâyıktır; yoksa hidayet verilmedikçe
kendi kendine doğru yolu bulamayan mı? Size ne oluyor? Nasıl (böyle
yanlış) hükmediyorsunuz?
-
- 10:38. Yoksa, Onu (Muhammed) uydurdu mu
diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah'tan başka,
gücünüzün yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir
sûre getirin.
-
- 10:41. (Resûlüm! ) onlar seni yalanlarlarsa
de ki: Benim işim bana, sizin işiniz de size aittir. Siz benim
yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım.
-
-
- 10:49. De ki: ‘Ben kendime bile
Allah'ın dilediğinden başka ne bir zarar ne de bir menfaat verme
gücüne sahibim.’ Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri geldiği
zaman artık ne bir saat geri kalırlar ne de ileri giderler.
-
- 10:58. De ki: Ancak Allah'ın lütfu ve
rahmetiyle, işte bunlarla sevinsinler. Bu, onların (dünya mali
olarak) topladıklarından daha hayırlıdır.
-
- 10:59. De ki: Allah'ın size indirdiği
rızıktan bir kısmını helâl, bir kısmını da haram bulmanıza ne
dersiniz? De ki: Allah mi size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mi
ediyorsunuz?
-
- 10:69. De ki: Allah hakkında yalan
uyduranlar asla kurtuluşa eremezler.
-
- 10:101. De ki: ‘Göklerde ve yerde
neler var, bakın (da ibret alın!)’ Fakat inanmayan bir topluma
deliller ve uyarılar fayda sağlamaz.
-
- 10:102. Onlar, kendilerinden önce gelip
geçmiş toplumların (acıklı) günlerinin benzerlerinden başkasını mı
bekliyorlar? De ki: Haydi bekleyin! Şüphesiz ben de sizinle
beraber bekleyenlerdenim.
-
- 10:104. De ki: ‘Ey insanlar! Benim
dinimden şüphede iseniz, (bilin ki) ben Allah'ı bırakıp da sizin
taptıklarınıza tapmam, fakat ancak sizi öldürecek olan Allah'a
kulluk ederim. Bana Müminlerden olmam emrolundu.’
-
- 10:108. De ki: Ey insanlar! Size
Rabbinizden Hak (Kur'an) gelmiştir. Artık kim doğru yola gelirse,
ancak kendisi için gelecektir. Kim de saparsa, o da ancak kendi
aleyhine sapacaktır. Ben sizin üzerinize vekil değilim. (Sadece
tebliğ etmekle memurum).
-
- 11:2. (De ki: Bu Kitap) ‘Allah'tan
başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Şüphesiz ki ben, onun
tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim
-
- 11:l3. Yoksa, ‘Onu (Kur'an'ı) kendisi
uydurdu’ mu diyorlar?
De ki: Eğer doğru iseniz Allah'tan başka çağırabildiklerinizi
(yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin.
-
- 11:35. (Resûlüm!) Yoksa, ‘Bunu uydurdu’ mu
diyorlar? De ki: ‘Eğer onu uydurduysam günahım bana aittir.
Fakat ben sizin işlediğiniz günahtan uzağım.’
-
- 11:121. İman etmeyenlere de ki:
Elinizden geleni yapın! Biz de (gerekeni) yapmaktayız!
-
- 12:108. (Resûlüm!) De ki: ‘İşte bu,
benim yolumdur. Ben Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar
aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı (ortaklardan) tenzih ederim!
Ve ben ortak koşanlardan değilim.’
-
- 13:16. (Resûlüm!) De ki: ‘Göklerin ve yerin
Rabbi kimdir?’ De ki: ‘Allah'tır.’ O halde de ki: ‘O'nu bırakıp da
kendilerine fayda ya da zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar mı
edindiniz?’ De ki: ‘Körle gören bir olur mu hiç? Ya da
karanlıklarla aydınlık eşit olur mu?’ Yoksa O'nun yarattığı gibi
yaratan ortaklar buldular da bu yaratma onlarca birbirine benzer mi
göründü? De ki: Allah her şeyi yaratandır. Ve O, birdir, karşı
durulamaz güç sahibidir.
-
- 13:27. Kâfir olanlar diyorlar ki: Ona
Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi? De ki: Kuşkusuz
Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de hidayete erdirir.
-
- 13:30. (Ey Muhammed!) Böylece seni,
kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete
gönderdik ki, sana vahyettiğimizi onlara okuyasın. Onlar Rahman'ı
inkâr ediyorlar.
De ki: O benim Rabbimdir. O'ndan başka tanrı yoktur. Sadece O'na
tevekkül ettim ve dönüş sadece O'nadır.
-
- 13:33. Herkesin kazandığını gözetleyip
muhafaza eden, (hiç böyle yapamayan gibi olur mu?). Onlar Allah'a
ortaklar koştular. De ki: ‘Onlara ad verin (onlar necidir?).
Yoksa siz Allah'a yeryüzünde bilemeyeceği bir şeyi mi haber
veriyorsunuz? Yahut boş laf mı ediyorsunuz?’ Doğrusu inkâr edenlere
hileleri süslü gösterildi ve onlar doğru yoldan alıkonuldular. Allah
kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek yoktur.
-
-
- 13:36. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler,
sana indirilene (Kur'an'a) sevinirler. Fakat (senin aleyhinde
birleşen) guruplardan onun bir kısmını inkâr eden de vardır. De
ki: ‘Bana, sadece Allah'a kulluk etmem ve O'na ortak koşmamam
emrolundu. Ben yalnız O'na çağırıyorum ve dönüş de yalnız O'nadır.
-
- 13:43. Kâfir olanlar: Sen resûl olarak
gönderilmiş bir kimse değilsin, derler. De ki: Benimle sizin
aranızda şahit olarak Allah ve yanında Kitab’ın bilgisi olan
(Peygamber) yeter.
-
- 14:30. (İnsanları) Allah yolundan saptırmak
için O'na ortaklar koştular. De ki: (İstediğiniz gibi)
yaşayın! Çünkü dönüşünüz ateşedir.
-
- 15:89. De ki: Şüphesiz ben apaçık bir
uyarıcıyım.
-
- 16:102. De ki: Onu, Mukaddes Rûh
(Cebrail), iman edenlere sebat vermek, Müslümanları doğru yola
iletmek ve onlara müjde vermek için, Rabbin katından hak olarak
indirdi.
-
- 17:42. De ki: Eğer söyledikleri gibi
Allah ile birlikte başka ilâhlar da bulunsaydı, o takdirde bu
ilâhlar, Arş'ın sahibi olan Allah'a ulaşmak için çareler
arayacaklardı.
-
- 17:50. De ki: ‘İster taş olun, ister
demir’,
-
- 17:51.İsterse aklınıza (yeniden dirilmesi)
imkânsız gibi görünen herhangi bir yaratık! (Bunlar, Allah'ın sizi
yeniden diriltmesini güçleştirmez.) Diyecekler ki: ‘Bizi tekrar
(hayata) kim döndürecek?’
De ki: Sizi ilk kez yaratan. Bunun üzerine onlar sana alaylı
bir tarzda başlarını sallayacak ve ‘Ne zamanmış o?’ diyecekler. De
ki: Yakın olsa gerek!
-
- 17:56. (Resûlüm!) De ki: ‘Allah'ı
bırakıp da (ilâh olduğunu) ileri sürdüklerinize yalvarın. Ne var ki
onlar, sizin sıkıntınızı ne uzaklaştırabilir, ne de
değiştirebilirler.’
-
- 17:81. Yine de ki: Hak geldi; bâtıl
yıkılıp gitti. Zaten bâtıl yıkılmaya mahkumdur.
-
- 17:84. De ki: Herkes, kendi mizaç ve
meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu
Rabbiniz en iyi bilendir.
-
- 17:85. Sana ruh hakkında soru sorarlar. De
ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi
verilmiştir.
-
- 17:88. De ki: Andolsun, bu Kur-an'ın
bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir araya gelseler,
birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler.
-
- 17:93. ‘Yahut da altından bir evin olmalı, ya
da göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece
(göğe) çıktığına da asla inanmayız.’ De ki: Rabbimi tenzih
ederim. Ben, sadece beşer bir elçiyim.
-
- 17:96. De ki: Benimle sizin aranızda
gerçek şahit olarak Allah kâfidir. Zira O, kullarını hakikaten bilip
görmektedir.
-
- 17:100. De ki: Rabbimin rahmet
hazinesine eğer siz sahip olsaydınız, harcanır korkusuyla kıstıkça
kısardınız. İnsanoğlu da pek eli sikidir!
-
- 17:107. De ki: Siz ona ister inanın,
ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim
verilen kimselere o (Kur'an) okununca, derhal yüz üstü secdeye
kapanırlar.
-
- 17:110. De ki: ‘İster Allah deyin,
ister Rahman deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler
O'na hastır.’ Namazında yüksek sesle okuma; onda sesini fazla da
kısma; ikisinin arası bir yol tut.
-
- 18:22. (İnsanların kimi:) ‘Onlar üç kişidir;
dördüncüleri de köpekleridir’ diyecekler; yine: ‘Beş kişidir;
altincilari köpekleridir’ diyecekler. (Bunlar) bilinmeyen hakkında
tahmin yürütmektir. (Kimileri de:) ‘Onlar yedi kişidir; sekizincisi
köpekleridir’ derler. De ki: Onların sayılarını Rabbim daha
iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Öyle ise Ashâb-ı
Kehf hakkında, delillerin açık olması haricinde bir münakaşaya
girişme ve onlar hakkında (ileri geri konuşan) kimselerin
hiçbirinden malumat isteme.
-
- 18:26. De ki: Ne kadar kaldıklarını
Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gizli bilgisi O'na aittir.
O'nun görmesi de, işitmesi de şâyanı hayrettir. Onların (göklerde ve
yerde olanların), O'ndan başka bir yöneticisi yoktur. O, kendi
hükümranlığına kimseyi ortak etmez.
-
- 18:29. Ve de ki: Hak, Rabbinizdendir.
Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Biz, zalimlere
öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepe
çevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) imdat dileyecek olsalar
imdatlarına, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap
verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir kalma yeri!
-
- 18:83. (Resûlüm!) Sana Zülkarneyn hakkında
soru sorarlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım.
-
- 18:103. De ki: Size, (yaptıkları)
işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi?
-
- 18:109. De ki: Rabbimin sözleri için
derya mürekkep olsa ve bir o kadar da ilâve getirsek dahi, Rabbimin
sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir.
-
- 18:110. De ki: Ben, yalnızca sizin
gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh'ınızın, sadece bir İlâh
olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi
iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın
-
- 19:26. ‘Ye, iç. Gözün aydın olsun! Eğer
insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan
Allah'a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım.’
-
- 19:75. De ki: Kim sapıklıkta ise, çok
merhametli olan Allah ona mühlet versin! Nihayet kendilerine
vâdolunan şeyi -ya azabı (Müminler karşısında yenilgiyi), veya
kıyameti- gördükleri zaman, mevki ve makamı daha kötü ve askeri daha
zayıf olanın kim olduğunu öğreneceklerdir.
-
- 20:105. (Resûlüm!) Sana dağlar hakkında
sorarlar. De ki: Rabbim onları ufalayıp savuracak
-
- 20:135. De ki: Herkes beklemektedir:
Öyle ise siz de bekleyin. Yakında anlayacaksınız; doğru düzgün yolun
yolcuları kimmiş ve hidayette olan kimmiş!
-
- 21:24. Yoksa O'ndan başka birtakım tanrılar
mi edindiler? De ki: Haydi delillerinizi getirin! İşte
benimle beraber olanların Kitab'ı ve benden öncekilerin Kitab'ı.
Hayır, onların çoğu hakki bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler.
-
- 21:42. De ki: Allah'a karşı sizi gece
gündüz kim koruyacak? Buna rağmen onlar Rablerini anmaktan yüz
çevirirler.
-
- 21:45. De ki: Ben, sadece, vahiy ile
sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu
çağrıyı duymazlar.
-
- 21:108. De ki: Bana sadece, sizin
ilâhınızın ancak bir tek Allah olduğu vahyedildi. Hâla Müslüman
olmayacak mısınız?
-
- 21:109. Eğer yüz çevirirlerse de ki:
(Bana emrolunanı) hepinize açıkladım. Artık size vâdolunan şey
(mahşerde toplanma zamanınız) yakın mı uzak mı, bilmiyorum.
-
- 22:49. De ki: Ey insanlar! Ben ancak
sizin için apaçık bir uyarıcıyım.
-
- 22:72. Âyetlerimiz açık açık kendilerine
okunduğunda, kâfirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Onlar,
kendilerine âyetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine
saldırırlar. De ki: Size bundan (bu öfke ve
huzursuzluğunuzdan) daha kötüsünü bildireyim mi? Cehennem! Allah,
onu kâfirlere (ceza olarak) bildirdi. O, ne kötü sondur!
-
- 22:49. De ki: Ey insanlar! Ben ancak
sizin için apaçık bir uyarıcıyım.
-
- 22:72. Âyetlerimiz açık açık kendilerine
okunduğunda, kâfirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Onlar,
kendilerine âyetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine
saldırırlar. De ki: Size bundan (bu öfke ve
huzursuzluğunuzdan) daha kötüsünü bildireyim mi? Cehennem! Allah,
onu kâfirlere (ceza olarak) bildirdi. O, ne kötü sondur!
-
- 23:29. Ve de ki: Rabbim! Beni
bereketli bir yere indir. Sen, iskân edenlerin en hayırlısısın.
-
- 23:84. (Resûlüm!) de ki: Eğer
biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar kime
aittir? 23:85. ‘Allah'a aittir’ diyecekler. Öyle ise siz hiç düşünüp
taşınmaz mısınız! de. 23:86. Yedi kat göklerin Rabbi, azametli
Arş'ın Rabbi kimdir? diye sor.
-
- 23:93. (Resûlüm!) De ki: ‘Rabbim! Eğer
onlara yöneltilen tehdidi (dünyevî sıkıntıyı ve uhrevî azabı)
mutlaka bana göstereceksen.
-
- 23:97. Ve de ki: Rabbim! Şeytanların
kışkırtmalarından sana sığınırım!
-
- 23:118. (Resûlüm!) De ki: Bağışla ve
merhamet et Rabbim! Sen merhametlilerin en iyisisin.
-
- 24:53. (Münafıklar), sen hakikaten
kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa) çıkacaklarına dair,
en ağır yeminleri ile Allah'a yemin ettiler. De ki: Yemin
etmeyin. İtaatiniz malûmdur! Bilin ki Allah, yaptıklarınızdan
haberdardır.
-
- 24:54. De ki: Allah'a itaat edin;
Peygamber'e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki,
Peygamber'in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini
yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine
getirmeniz)dir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş
olursunuz. Peygamber'e düşen, sadece açık-seçik duyurmaktır.
-
- 25:6. (Resûlüm!) De ki: Onu göklerde
ve yerdeki gizlilikleri bilen Allah indirdi. Şüphesiz O, çok
bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.
-
- 25:15. De ki: Bu mu daha iyi, yoksa
takvâ sahiplerine vâdedilen ebedilik cenneti mi? Orası, onlar için
bir mükâfat ve (huzura kavuşacakları) bir varış yeridir.
-
- 25:57. De ki: Buna karşılık, sizden,
Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanız) dışında
herhangi bir ücret istemiyorum.
-
- 25:77. (Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve)
yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey
inkârcılar! Size Resûl'ün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız;
onun için azap yakanızı bırakmayacaktır!
-
- 26:216. Şayet sana karşı gelirlerse de ki:
Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak ki uzağım.
-
- 28:49. (Resûlüm!) De ki: Eğer doğru
sözlüler iseniz, Allah katından bu ikisinden (bana ve Musa'ya inen
kitaplardan) daha doğru bir kitap getirin de ben ona uyayım!
-
- 28:71. (Resûlüm!) De ki: Düşündünüz mü hiç,
eğer Allah üzerinizde geceyi ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam
ettirse, Allah'tan başka size bir ışık getirecek tanrı kimdir? Hâla
işitmeyecek misiniz?
-
- 28:72. De ki: Söyleyin bakalım, eğer
Allah üzerinizde gündüzü ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam
ettirse, Allah'tan başka, istirahat edeceğiniz geceyi size getirecek
tanrı kimdir? Hâla görmeyecek misiniz?
-
- 28:85. (Resûlüm!) Kur'an'ı (okumayı, tebliğ
etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan Allah, elbette seni (yine)
dönülecek yere döndürecektir. De ki: Rabbim, kimin hidayeti
getirdiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi
bilendir.
-
- 29:20. De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın
da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan
sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten
Allah her şeye kadirdir.
-
- 29:50. ‘Ona Rabbinden (başkaca) mucizeler
indirilmeli değil miydi?’ derler. De ki: Mucizeler ancak
Allah'ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.
-
- 29:52. De ki: Benimle sizin aranızda
şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa bilir.
Bâtıla inanıp Allah'ı inkâr edenler (var ya), işte ziyana
uğrayacaklar onlardır.
-
- 29:63. Andolsun ki onlara: ‘Gökten su indirip
onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?’ diye sorsan,
mutlaka, ‘Allah’ derler. De ki: (Öyleyse) hamd da Allah'a
mahsustur. Fakat onların çoğu (söyledikleri üzerinde) düşünmezler.
-
- 30:42. (Resûlüm!) De ki: Yeryüzünde
gezip dolaşın da, daha öncekilerin âkıbetleri nice oldu, görün.
Onların çoğu müşrik idi.
-
- 31:25. Andolsun ki onlara, ‘Gökleri ve yeri
kim yarattı?’ diye sorsan, mutlaka ‘Allah...’ derler. De ki:
(Öyleyse) övgü de yalnız Allah'a mahsustur, ama onların çoğu
bilmezler.
-
- 32:11. De ki: Size vekil kılınan (bu
konuda görevlendirilen) ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize
döndürüleceksiniz.
-
- 32:29. De ki: Fetih (ve hüküm) gününde
inkârcılara (o gün ettikleri) imanları fayda vermeyecek ve
kendilerine mühlet de tanınmayacaktır!
-
- 33:16. (Resûlüm!) De ki: Eğer ölümden
veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size asla faydası olmaz!
(Eceliniz gelmemiş ise) o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok
değildir.
-
- 33:17. De ki: Allah size bir kötülük
dilerse, O'na karşı sizi kim korur; ya da size rahmet dilerse (size
kim zarar verebilir)? Onlar, kendilerine Allah'tan başka ne bir dost
bulurlar ne de bir yardımcı.
-
- 33:63. İnsanlar sana kıyametin zamanını
soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah katındadır. Ne
bilirsin, belki de zamanı yakındır.
-
- 33:16. (Resûlüm!) De ki: Eğer ölümden
veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size asla faydası olmaz!
(Eceliniz gelmemiş ise) o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok
değildir
-
- 33:17. De ki: Allah size bir kötülük
dilerse, O'na karşı sizi kim korur; ya da size rahmet dilerse (size
kim zarar verebilir)? Onlar, kendilerine Allah'tan başka ne bir dost
bulurlar ne de bir yardımcı.
-
- 33:63. İnsanlar sana kıyametin zamanını
soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah katındadır. Ne
bilirsin, belki de zamanı yakındır.
-
- 34:3. İnkârcılar: Kıyamet bize gelmeyecek,
dediler. De ki: Hayır! Gaybı bilen Rabbim hakkı için o,
mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey
bile O'ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de
şüphesiz, apaçık kitaptadır (yazılıdır).
-
- 34:22. (Müşriklere) de ki: Allah'tan
başka tanrı saydığınız şeyleri çağırın! Onlar ne göklerde ne de
yerde zerre ağırlığınca bir şeye sahiptirler. Onların buralarda
hiçbir ortaklığı yoktur, Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktu.
-
- 34:24. (Resûlüm!) De ki: Göklerden ve
yerden size rızık veren kimdir? De ki: Allah! O halde biz veya siz,
ikimizden biri, ya doğru yol üzerinde veya açık bir sapıklık
içindedir.
-
- 34:24. (Resûlüm!) De ki: Göklerden ve yerden
size rızık veren kimdir? De ki: Allah! O halde biz veya siz,
ikimizden biri, ya doğru yol üzerinde veya açık bir sapıklık
içindedir.
-
- 34:25. De ki: Bizim işlediğimiz suçtan
siz sorumlu değilsiniz; biz de sizin işlediğinizden sorulacak
değiliz.
-
- 34:26. De ki: Rabbimiz hepimizi bir
araya toplayacak, sonra aramızda hak ile hükmedecektir. O, en âdil
hüküm veren, (her şeyi) hakkıyla bilendir.
-
- 34:27. De ki: O'na (Allah'a)
kattığınız ortaklarınızı bana gösterin. Hayır! Bilakis, yegâne galip
ve her şeyi hikmetle idare eden ancak Allah'tır.
-
- 34:30. De ki: Size öyle bir gün
vâdedilmiştir ki, ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri
geçebilirsiniz.
-
- 34:36. De ki: Rabbim, dilediğine bol
rızık verir ve (dilediğinden) kısar; fakat insanların çoğu
bilmezler.
-
- 34:39. De ki: Rabbim, kullarından
dilediğine bol rızık verir ve (dilediğinden de) kısar. Siz hayıra ne
harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin
en hayırlısıdır.
-
- 34:46. (Resûlüm! Onlara) de ki: Size
bir tek öğüt vereceğim: Allah için ikişer ikişer ve teker teker
ayağa kalkın, sonra da düşünün! Arkadaşınızda (peygamberde) hiçbir
delilik yoktur! O ancak şiddetli bir azap gelip çatmadan evvel sizi
uyaran bir peygamberdir.
-
- 34:47. De ki: Ben sizden bir ücret
istemişsem, o sizin olsun. Ücretim yalnız Allah'a aittir. O, her
şeye şahittir. 34:48. De ki: Kuşkusuz, Rabbim gerçeği ortaya koyar.
Çünkü O, gaybı çok iyi bilendir.
-
- 34:48. De ki: Kuşkusuz, Rabbim gerçeği
ortaya koyar. Çünkü O, gaybı çok iyi bilendir.
-
- 34:49. De ki: Hak geldi; artık bâtıl
ne bir şeyi ortaya çıkarabilir ne de geri getirebilir.
-
- 34:50. De ki: Eğer (haktan) saparsam,
kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer doğru yolu bulursam, bu da
Rabbimin bana vahyettiği (Kur'an) sayesindedir. Şüphesiz O,
işitendir, yakındır.
-
- 35:40. De ki: Allah'ı bırakıp da
taptığınız, ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana! Onlar yerdeki
hangi şeyi yarattılar! Yoksa onların göklerde mi bir ortaklıkları
var! Yahut biz onlara, (bu hususta) bir kitap mı verdik de onlar, o
kitaptaki bir delile dayanıyorlar? Hayır! O zalimler
birbirlerine,aldatmadan başka bir şey vâdetmiyorlar.
-
- 36:79. De ki: Onları ilk defa yaratmış
olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.
36:80. Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O'dur. İşte siz ateşi
ondan yakıyorsunuz.
-
-
- 37:18. De ki: Evet, hem de hor ve
hakir olarak (diriltileceksiniz). 37:19. O (diriltme) korkunç. bir
sesten ibaret olacak, o anda hemen onların gözleri açılıp etrafa
bakacaklar.
-
- 38:65. (Resûlüm!) De ki: Ben sadece
bir uyarıcıyım. Tek ve kahhâr olan Allah'tan başka bir tanrı yoktur.
-
- 38:66. Göklerin, yerin ve ikisi arasında
bulunanların Rabbi (olan Allah) üstündür, çok bağışlayıcıdır. 38:67.
De ki: ‘Bu büyük bir haberdir.’ 38:68. ‘Ama siz ondan yüz
çeviriyorsunuz.’
-
- 38:86. (Resûlüm!) De ki: Buna karşılık
ben sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben olduğundan başka türlü
görünenlerden de değilim.
-
- 39:8. İnsanın başına bir sıkıntı gelince,
Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Sonra Allah kendisinden ona bir
nimet verince, önceden yalvarmış olduğunu unutur. Allah'ın yolundan
saptırmak için O'na eşler koşar. (Ey Muhammed!) De ki:
Küfrünle biraz eğlenedur; çünkü sen, muhakkak cehennem ehlindensin!
-
- 39:9. Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda
durarak ibadet eden, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen
kimse (o inkarcı gibi) midir? (Resûlüm!) De ki: Hiç
bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri
bunları hakkıyla düşünür.
-
- 39:11. De ki: Bana, dini Allah'a hâlis
kılarak O'na kulluk etmem emrolundu. 39:12. Bana Müslümanların
ilki olmam emrolundu.
-
- 39:13. De ki: Rabbime karşı gelirsem,
doğrusu büyük günün azabından korkarım.
39:14. De ki: Ben
dinimde ihlâs ile ancak Allah'a ibadet ederim.
39:15. (Ey Allah'a eş
koşanlar!): Siz de O'ndan başka dilediğinize tapın! De ki:
Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de
ailelerini ziyana sokanlardır. Bilesiniz ki, bu apaçık hüsrandır.
39:38. Andolsun ki onlara:
Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan, elbette ‘Allah'tır’ derler.
De ki: Öyleyse bana söyler misiniz? Allah bana bir zarar vermek
isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı
giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar O'nun bu
rahmetini önleyebilirler mi? De ki: Bana Allah yeter. Tevekkül
edenler, ancak O'na güvenip dayanırlar"
39:39. De ki: ‘Ey
kavmim! Elinizden geleni yapın; doğrusu ben de yapacağım! Artık
yakında bileceksiniz!’
39:43. Yoksa onlar Allah'tan
başkasını şefaatçılar mı edindiler? De ki: Onlar hiçbir şeye
güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (Şefaatçı
edineceksiniz)?
39:44. De ki: Bütün
şefâat Allah'ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra
O'na döndürüleceksiniz.
39:46. De ki: Ey
gökleri ve yeri yaratan, gizliyi de aşikârı da bilen Allah! Kullarının
arasında, ayrılığa düştükleri şeyin hükmünü ancak sen vereceksin.
39:53. De ki: Ey kendi
nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit
kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok
bağışlayan, çok esirgeyendir.
39:64. De ki: Ey
cahiller! Bana Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz?
40:66. (Resûlüm)! De ki:
Bana Rabbimden apaçık deliller gelince, sizin Allah'ı bırakıp o
taptıklarınıza kulluk etmem bana yasaklandı ve bana âlemlerin Rabbine
teslim olmam emredildi.
41:6. De ki: Ben de
ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilâhınızın bir tek İlâh olduğu vahy
olunuyor. Artık O'na yönelin, O'ndan mağfiret dileyin. Ortak
koşanların vay haline!
41:9. De ki: Gerçekten
siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz?
O, âlemlerin Rabbidir.
41:13 Eğer onlar yüz
çevirirlerse de ki: İşte sizi Ad ve Semûd'un başına gelen
kasırgaya benzer bir kasırgaya karşı uyarıyorum!
41:44. Eğer biz onu, yabancı
dilden bir Kur'an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı
şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab'a yabancı dilden (kitap) olur
mu? De ki: O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur
ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık
vardır ve Kur'an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara uzak bir yerden
bağırılıyor (da Kur'an'da ne söylendiğini anlamıyorlar.)
41:52. De ki: Ne
dersiniz, eğer o (Kur'an), Allah tarafından ise siz de onu inkâr
etmişseniz o zaman (haktan) uzak bir aynlığa düşenden daha sapık kim
vardır?
42:15. İşte onun için sen
(tevhide) dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların
heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah'ın indirdiği Kitab'a
inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim
de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin
işledikleriniz de sizedir. Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur.
Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de O'nadır.
45:26. De ki: Allah
sizi diriltir, sonra öldürür. Sonra sizi şüphe götürmeyen kıyamet
gününde biraraya toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler.
46:4. De ki:
Söylesenize! Allah'ı bırakıp taptığınız şeyler yeryüzünde ne
yaratmışlar; göstersenize bana! Yoksa onların göklere ortaklıkları mı
vardır? Eğer doğru söyleyenlerden iseniz, bundan evvel (size
indirilmiş) bir kitap yahut bir bilgi kalıntısı varsa onu bana
getirin.
46:8. Yoksa ‘Onu uydurdu’ mu
diyorlar? De ki: Eğer ben onu uydurmuşsam, Allah tarafından
bana gelecek şeyi savmaya gücünüz yetmez. O, sizin Kur'an hakkında
yaptığınız taşkınlıkları çok daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda
şahit olarak O yeter. O, bağışlayan, esirgeyendir.
46:9. De ki: Ben
peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem.
Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.
46:10. De ki: Hiç
düşündünüz mü; şayet bu, Allah katından ise ve siz onu inkâr
etmişseniz, İsrailoğullarından bir şahit de bunun benzerini görüp
inandığı halde siz yine de büyüklük taslamışsanız (haksızlık etmiş
olmaz mısınız)? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola
iletmez.
48:11. Bedevîlerden geri
kalmış olanlar, sana diyecekler ki: ‘Mallarımız ve ailelerimiz bizi
alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile.’ Onlar kalplerinde
olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: Allah size bir zarar
gelmesini dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse O'na karşı
kimin bir şeye gücü yetebilir? Kaldı ki, Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.
48:15. Siz ganimetleri almak
için gittiğinizde seferden geri kalanlar: Bırakın, biz de arkanıza
düşelim, diyeceklerdir. Onlar, Allah'ın sözünü değiştirmek isterler.
De ki: ‘Siz asla bizim peşimize düşmeyeceksiniz! Allah daha önce
sizin için böyle buyurmuştur.’ Onlar size: Hayır, bizi
kıskanıyorsunuz, diyeceklerdir. Bilâkis onlar, pek az anlayan
kimselerdir.
48:16. Bedevîlerden (seferden)
geri kalmış olanlara de ki: Siz yakında çok kuvvetli bir kavme
karşı savaşmaya çağırılacaksınız. Onlarla, teslim oluncaya kadar
savaşacaksınız. Eğer emre itaat ederseniz, Allah size güzel bir
mükâfat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi
acıklı bir azaba uğratır.
49:14. Bedevîler ‘İnandık’
dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama ‘Boyun eğdik’ deyin.
Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve elçisine itaat
ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok
bağışlayan, çok esirgeyendir
49:16. De ki: Siz
dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da
bilir, yerde olanları da. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
49:17. Onlar İslâm'a
girdikleri için seni minnet altına sokuyorlar. De ki:
Müslümanlığınızı benim başıma kakmayın. Eğer doğru kimselerseniz
bilesiniz ki, sizi imana erdirdiği için asıl Allah size lütufta
bulunmuştur.
52:31. De ki: Bekleyin.
Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.
56:47. Ve diyorlardı ki: Biz
öldükten, toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra, biz mi bir
daha diriltileceğiz? 56:48. Önceki atalarımız da mı? 56:49. De ki:
Hem öncekiler hem de sonrakiler, 56:50. Belli bir günün belli vaktinde
mutlaka toplanacaklardır! 56:51. Sonra siz ey sapıklar, yalancılar!
62:6. De ki: Ey
yahudiler! Bütün insanlar değil de, yalnız, kendinizin Allah'ın
dostları olduğunuzu iddia ediyorsanız, bunda da samimi iseniz, haydi
ölümü temenni edin (bakalım)!
62:8. De ki: Sizin
kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra da
görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size
bütün yaptıklarınızı haber verecektir.
62:11. Onlar bir ticaret ve
eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona giderler ve seni ayakta
bırakırlar. De ki: Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve
ticaretten daha yararlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
64:7. İnkâr edenler,
kesinlikle diriltilmeyeceklerini ileri sürdüler. De ki: Hayır!
Rabbime andolsun ki mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız
size haber verilecektir. Bu, Allah'a göre kolaydır.
67:23. (Resûlüm!) De ki:
Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne az
şükrediyorsunuz!
67:24. De ki: Sizi
yeryüzünde çoğaltıp yayan O'dur; ancak O'nun huzuruna gelip
toplanacaksınız.
67:26. De ki: O bilgi,
ancak Allah'a mahsustur. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.
67:27. Ama onu (azabı)
yakından gördükleri zaman, inkâr edenlerin yüzleri kararacak ve
(kendilerine): İşte sizin isteyip durduğunuz budur! denecektir.
67:28. De ki: Allah
beni ve beraberimdekileri (sizin istediğiniz üzere) yok etse veya
(öyle olmayıp da) bizi esirgese, (söyleyin bakalım) inkârcıları yakıcı
azaptan kurtaracak kimdir?
67:29. De ki: (Sizi
imana davet ettiğimiz) O (Allah) çok esirgeyicidir; biz O'na iman
etmiş ve sırf O'na güvenip dayanmışızdır. Siz kimin apaçık bir
sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!
67:30. De ki: Suyunuz
çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?
72:l. (Resûlüm!) De ki:
Cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum Kur'an'ı) dinleyip de şöyle
söyledikleri bana vahyolunmuştur: Gerçekten biz, hârikulâde güzel bir
Kur'an dinledik
72:20. (Resûlüm!) De ki:
Ben ancak Rabbime yalvarırım ve O'na kimseyi ortak koşmam.
72:21. De ki: Doğrusu
ben (kendi başıma) size ne zarar verme ne de fayda sağlama gücüne
sahibim.
72:22. De ki: Gerçekten
(bana bir kötülük dilerse) Allah'a karşı beni kimse himaye edemez,
O'ndan başka sığınacak kimse de bulamam.
72:25. De ki: Tehdit
edilegeldiğiniz (azap), yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için uzun bir
süre mi koyar, ben bilmem.
109-el-KÂFİRÛN
Bismillâhirrahmânirrahîm 109:l. (Resûlüm!) De ki: Ey kâfirler!
109:2. Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam. 109:3. Siz de benim
taptığıma tapmıyorsunuz. 109:4. Ben de sizin taptıklarınıza asla
tapacak değilim. 109:5. Evet, siz de benim taptığıma tapıyor
değilsiniz. 109:6. Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.
112:1. De ki: O, Allah
birdir. 112:2. Allah sameddir. 112:3. O, doğurmamış ve doğmamıştır.
112:4. Onun hiçbir dengi yoktur.
114-en-NÂS
Bismillâhirrahmânirrahîm 114:1. De ki: Sığınırım ben insanların
Rabbine, 114:2.İnsanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine),
114:3.İnsanların İlâhına. 114:4.O sinsi vesvesenin şerrinden, 114:5.O
ki insanların göğüslerine (kötü düşünceler)fısıldar. 114:6.Gerek
cinlerden,gerek insanlardan(olan bütün vesvesecilerin şerrinden
Allah'a sığınırım !
|
- ÇANAKKALE
-
Osmanlı İmparatorluğu. Ortadoğu’nun en büyük askeri ve siyasi gücü. Bazı idare
eksikliklerinden ve tabasının ihanetlerinden dolayı,parçalanmaya,ufalmaya ve
erimeye başlayan bir cihan imparatorluğu. Parçalana parçalana elinde
kalanlarla idare ederken bir zaman diliminde;yedi düvel geldi,koskoca ve
dünyada eşi ve emsali gözükmemiş bir donanma ile dayandı ülkemin kapısına.
“Amiral Carden'in 15 Ocak 1915 tarihinde yaptığı dört aşamalı taarruz
planına göre: Boğaz bir ay içinde geçilmiş olacaktı. Buna göre birinci aşamada
dış savunma tabyaları imha edilerek ortadan kaldırılacak, ikinci aşamada orta
savunma tabyaları ve üçüncü aşamada iç savunma tabyaları yok edilecek,
dördüncü ve son aşamada ise; boğazda arta kalan mayınlar temizlenecek boğaz
emniyet altına alınacak, Marmara Denizi'ne çıkılacak ve İstanbul'a
girilecekti.Boğazın kara bölgesinde güvenliği sağlamak üzere Midilli'de
yeterince kara kuvveti toplanacaktı.(1)” Bu raporun ön çalışmasını 11 Ocak
1915 tarihinde İngiltere
Bahriye
Nezareti'ne Çanakkale Boğazı'na Taarruz İçin Hazırlattığı Planı Sunmuş ve
Çanakkale Boğazı'na Taarruz İçin Hazırlanmış Planın Uygun Olduğunun Amiral
Carden'e Bildirilmesi; 28 Ocak 1915 Savaş Komitesinin Toplantısında
Çanakkale Boğazı'nın Yalnız Donanmayla Zorlanmasına Karar Verilmesi 19 Şubat
1915'in Taarruz Tarihi Olarak kararlaştırıldı. Rapor ve plan ve kuvvetlerin
çokluğu yedi düveli gururlandırmış fakat Napolyon'un bir sözünü unutmuş
görünüyorlardı. "Türkler öldürülebilir ancak asla mağlup edilemezler."
Almanlar harp boyunca ani karlarla ve acele kararları Çanakkale’de de
gözükmüş,Çanakkale Boğazı’nın zorlanacağını düşünmediklerinden burada
bulunan 32 bataryayı 22'ye indirmişlerdi. Bu raporlar ve istihbarat
üzerine yukarıdaki karar alınmış oldu.
Geldi,geçti. Deldi,geçti.
Çanakkale’nin savunmasında düşman;ülkesini,askerini seven bir
komutanla karşı karşıya geldi. O savaşın;bir ülkenin kaderini
etkileyen,yedi düvelin Çanakkale’de oyalanarak geri gitmesine
sebebiyet verecek ve o günlerin verdiği zor kararlara imzasını
atarak,zaman içerisinde yeni kararlarla vererek halen bir paylaşma
alanı olarak gözüken “Güzel ve Tek” ülkemi bu günlere getiren Mustafa
Kemal Atatürk’ün yine bu günleri görerek,ülkenin satılabileceğini
gençlere bildiren dahidir. Bu dahinin Avrupa tarafından kuyruk acısı
olarak halen düşmanlıklarının sürmesi olağan değil midir ?
O günün Osmanlı ülkesi ve Anadolu’nun çeşitli şehitlerinden
gelen gençler bu topraklar için kendilerini gözlerini kırpmadan feda
ettiler. 300000 savaş katılan Türk birliklerinin 211000 şehit olması
düşündürücüdür.
Mehmet Akif ERSOY’UN
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Şu Boğaz Harbi nedir ? Var mı
ki dünyâda eşi ?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayâsızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı"
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşına da;
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler, rengârenk.
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani tâ’ûna da züldür bu rezil istîlâ...
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-u asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyla sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahpe, hakîkat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahrîbe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: eder her bir mülkü harab.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı:
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam;
Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede. gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: savrulur enkaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak;
Boşanır sırtlara, vadîlere sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!..
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat îman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrından râm?
Çünkü te'sis-i ilâhî o metîn istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkîf edemez sun’-i beşer;
Bu göğüslerse Hüdâ'nın ebedî serhaddi;
"O benim sun’-i bedî’im, onu çiğnetme!" dedi.
Âsım'ın nesli... diyordum ya... Nesilmiş gerçek;
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmiyecek,
Şühedâ gövdesi, baksana, dağlar, taşlar
O, rükû olmasa dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış tertemiz alnından uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!..
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni târîhe!" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
"Bu, taşındır" diyerek Kâbe'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ haşre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları, sarsam yarana...
Yine birşey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini;
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâmı kuşatmış, boğuyorken hüsran;
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
Sen ki a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey şehîd oğlu, şehîd isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
(1) Milli Savunma Bakanlığı,
Çanakkale-1915, T.T.K. Basımevi, Ankara, 1999, s.17
|
ERMENİ TERÖR VE TEDHİŞ ÖRGÜTÜ
ASALA TARAFINDAN ŞEHİT EDİLEN TÜRK DİPLOMATLARI
Ermeni asıllı bir
gazeteci vatandaşımızın 301. madde (Türk’e hakaret) uğruna alçakça
katledildiği ve sözde müttefik ABD Temsilciler Meclisinden ‘Ermeni
Soykırımını Tanıma” yasasının kabulüne kalkışıldığı şu günlerde en çok
akla gelmesi, düşünülmesi ve hatırlanması gereken konu şüphesiz;
Vatan, Bayrak, Millet ve Devlet uğruna maruz kaldıkları hain
saldırılar sonucu “insanlık düşmanı, kanlı terör ve tedhiş örgütü”
Asala tarafından alçakça, hunharca şehit edilen diplomatlarımızı derin
bir saygı ve rahmetle anmak;
1760’dan 1923’lere
kadar, gözü dönmüş vahşi, hain, barbar Ermeni ve Rum-Yunan çetelerince
alçakça katledilen sayıları bir milyonu aşkın masum, mazlum ve
müsemma, (1918 - 1923 arası) birinci Dünya ve İstiklâl Savaşı
nedeniyle korumasız vatandaşlarımızı düşünmek ve hatırlamak; Mâşeri
vicdanı Atatürk olan milli sinede sorgulamak:
Ve, her biri pek çok
soykırım suçlusu taraf ülkelere haddini bildirmek zamanıdır. Dahası,
AB ve özellikle Fransa dahil yakın tarihte olup bitenleri bir kez daha
ortak akıl, milli mantık, tarih şuuru ve sağduyu süzgecinden geçirmek
suretiyle, özellikle ABD’yi muaheze (kınama, değerlendirme, tenkit)
etmek ve benzer hain teşebbüs ve sinsi tertiplere yeltenmesi muhtemel
diğer dünya ülkelerini uyarmak gerekir.
Bu, hem Türk halkının
ve hem de hükümetin zorunlu görevidir.
Amacı: Sırasıyla
“Tanınma, Tazminat ve nihayet Toprak” yani, alenen ülkemizi bölmek
olan ve maalesef hükümetlerin pasif kalması ve palyatif tedbirlerle
yetinmesi; Bu haklı davada atılgan ve cesur olmaması nedeniyle
tırmanan gerilim; İki yüzlü ve çifte standart ayıplısı AB’nin
katkıları ile yakın bir gelecekte büyük bir buhrana dönüşme
eğilimindedir.
Evet. Şimdi tam
zamanıdır.
Hrant Dink’in
cenazesinde olduğu gibi on binlerce vatandaşın katıldığı ve herkesin
“BİZ TÜRKÜZ” diye haykırdığı görkemli bir katılımla, derin bir acıyı
milletçe paylaşımla değil; Sade bir devlet töreni ile ve adeta
sahipsiz, sessiz-sedasız, sükunetle defnedilen ve ebedi âleme hicran
dolu bir mâtemle gönderilen Milli Kahramanlarımızı şimdi anmalı,
olanlar ve olaylardan ders ve ibret pâyesi çıkarmalıyız.
Tıpkı Ermenistan’ın
küstahça yapmaya çalıştığı, Yunanistan ve Bulgaristan’ın yaptığı gibi
hesap sormalı, tazminat talep etmeli ve bu menfur, hain teşebbüslere
karşı “mukabele-i bil misil” politikalar uygulamaya başlamalıyız.
Milyonlarca şehit
bizden bunu ister ve bunu bekler.
Haksız yere
katledilenin kanı yerde kalmamak gerekir.
Türk milletinin
şiarı, kaşınanlara haddini bildirmektir.
Öyle ki, aziz
milletimizin güncel tarihini ele alıp, milli hafızaya şöyle bir
baktığımızda hemen-hemen her güncede muhtelif yıllar itibarıyla vaki
“Türk’ü imha, soykırım ve katliam” teşebbüs, tertip ve fiilen yaşanmış
korkunç olaylara rastlarız.
Bunlar, ya medeni (!)
Batı (Avrupa) tarafından acımasız bir tehcir, ya Rum-Yunanlılar
tarafından girişilmiş bir katliam, Sırp yahut Bulgarlarca uygulanan
vahşet, veya gözü dönmüş Ermeni çetelerince vaki kalleşçe bir baskın,
toplu bir katliam veya soykırımdır.
En yakın tarihte
bunları Belene, Kıbrıs, Bosna-Hersek, Karabağ, Batı Trakya, Musul,
Kerkük ve Telâfer’de gördük. Daha ne kadar bu zulmü, gasp, irtikap ve
insanlık dışı alçakça katliamları hicrân-ı lâ yezâli (sonsuz ayrılık,
uzaklaşma, sonu gelmez üzüntü) ile görmeyi ve biçâre bir ruh hali ve
sözde teenni ile seyretmek ıstırabına katlanmak zorunda kalacağız?
Kalmadı mı bizde bir
“er kişi” ki, çıkıp bu zevale bir “DUR” desin !...
Misak-ı Milli ile
maruf bütün kırmızı çizgilerimizi iğrenç bir istihza, ihanet ve
alçakça meydan okumayla paspas gibi çiğneyen ve önümüze bir-bir terör
örgütlerini dizen melunlara karşı yapacak hiçbir şey kalmadı mı ?
Allah için konuşun, söyleyin, açıklayın ey kirli siyaset simsarları,
din tüccarları, oy avcıları; Bu gaflet, korku, çekingenlik niye...
Türk bu değildir !
Haklı davalarda cesaret, azim, irade, adalet ve kararlılıktır.
Biliniz. Öyle ki, takvimin her gününde, Türk milletine karşı işlenmiş
böyle elim bir suç var.
Ama sonuçta, AB ve
ABD tarafından yine Türk’ler ‘nâhak yere’ suçlu bulunmakta ve Türkiye
Cumhuriyeti suçlanmaktadır.
Neden !
Bu kısır bir döngü
niye ?
Türkiye Cumhuriyetini
yönetenler konuya tam bir ehliyet, vukuf ve dirayetle Türkçe sahip
çıkmadıkça da bu hengâme sürüp gidecektir.
Ancak ne zaman ki,
kurucu unsurlar adına Büyük ATATÜRK’ ün emanet ve vasiyeti yerine
gelir ve ülkemizi; “Türk’çe düşünen, Türk’çe konuşan, Türk’çe yaşayan”
ve göğsünü gere-gere, tam bir iftihar, onur, erdem ve gururla “Ne
Mutlu Türk’üm” diyen ve damarlarında “ASİL KAN” taşıyan Türk oğlu Türk
yöneticiler işbaşına gelirse, işte o zaman bu makus talih son bulacak
ve (harici ve dahili bedhahlar dahil) bütün düşman Türk’e saygı
duyacaktır. Ve, Türkiye, bütün Türk alemi ile dünya ve uzay
Türklüğü’nün Kâbe’si olacaktır.
Bu vesileyle bütün
şehitlerimize Allah (CC) dan rahmet diliyorum.
Ruhlarınız şad olsun.
Ebedi istirahatgâhların da nur ve huzur içinde yatsınlar.
Bir vefa borcu olarak
da “KÜRESEL ALMANAK” isimli kitabımda bütün ayrıntıları ile yer alan
“Asala tarafından katledilmiş bulunan Şehitlerimizin” listesini
açıklıyorum.
Mesele: Nisyan
(unutmakla) malul olmasın hafıza-i beşer.
Türk ve Müslüman
halkımız ve aziz atalarımıza tarih boyunca yapılanları unutmamak, asla
unutturmamak ve daima hatırlamaktır.
Türk’e diri olmak,
iri olmak ve daima ‘kendinde olmak-kendini bilmek’ yaraşır.
Bilelim gayrı...
Ermeni kökenli
vatandaşımız Hrant Dink’in cenazesinde gösterilen hassasiyet, katılım,
birlik-beraberlik ruhu ve tablosunu; Keşke katledilen bu
diplomatlarımız ve şehitlerimizin cenaze törenlerinde “BİZ TÜRK’ÜZ”
biçiminde gösterebilseydik.
1973–1984 ARASI, DİASPORA TARAFINDAN ASALA
KURULMADAN VE KURULDUKTAN SONRA (BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜNE DÖNÜŞÜNCEYE
KADAR) HAİNCE KATLEDİLMİŞ DİPLOMATLARIMIZA AİT LİSTE ŞÖYLE:
Vatan,Bayrak,Millet
ve Devlet uğruna maruz kaldıkları hain saldırılar sonucu “insanlık
düşmanı, Ermeni ASALA terör ve tedhiş örgütü” tarafından alçakça şehit
edilen diplomatlarımızı en derin saygı ve rahmetle anıyoruz. Allah
rahmet eylesin. Ruhlarınız şad olsun. Ebedi istirahatgâhlarında nur ve
huzur içinde yatsınlar.
Mehmet BAYDAR:
27 Ocak 1973, Los Angeles (ABD) Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu
Mehmet BAYDAR ve Konsolos Bahadır DEMİR, 78 yaşındaki
Amerikan uyruklu ermeni Gurgen (Karakin) Yanikiyan tarafından alçakça
şehit edildi.
Türk diplomatlarına
karşı ilk saldırı olarak nitelenen bu olayla 12 yıl aralıksız olarak
sürecek seri cinayetler zinciri başladı. Bu cinayetlere mukabil en
sert tedbirlerin alınması ve mutlaka bir şekilde misilleme yapılması
gerekirken maalesef yapılmadı.
Yurt dışında bu hain
saldırılar başladığında yurt içinde anarşi hüküm sürmekte, terör
tırmanmakta, güvensizlik, gerilim, iktisadi, siyasi, sosyal ve
kültürel bunalım (erozyon) artma eğilimi göstermekte idi. Başta Fransa
olmak üzere bazı Avrupa (AB) devletleri ile ABD eyaletlerinde “sözde
Ermeni soykırımını tanıma” çalışmaları başlamıştı.
İçerde, sonradan
fail, sebep ve hikmetleri açığa çıkan ve kan emici baronlar tarafından
sevk, idare ve organize edilen terör; Dışarıda ise, baskı, boyun
eğdirme çabası ve tehdit nedense aynı anda başlamıştı.
Bu bir tesadüf mü idi
acaba !...
Şimdilerde 301
dayatılırken bunu da sorgulamak gerekmez mi ?
Mehmet BAYDAR
27 Ocak 1973 Los Angeles / ABD. Türk vatandaşlarına yönelik Ermeni
saldırıları, 1973 yılında başladı. Türkiye'nin Los Angeles
Başkonsolosu Mehmet BAYDAR ve Konsolos Bahadır DEMİR, 78
yaşındaki Amerikan uyruklu ermeni Gurgen (Karakin) Yanikiyan
tarafından şehit edildi. Türk diplomatlara karşı ilk saldırı olarak
nitelenen bu olayla cinayetler zincirini başlattı.
Daniş TUNALIGİL:
22 Ekim 1975, Viyana (Avusturya) Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi
Daniş TUNALIGİL, Büyükelçiliği basan 3 terörist tarafından şehit
edildi. 22 Ekim 1975 tarihinde, otomatik silahlı 3 kişi, Türkiye'nin
Viyana Büyükelçiliği'ne girerek kapıdakileri etkisiz hale getirdikten
sonra Büyükelçinin makam odasına girdiler. Burada Daniş TUNALIGİL’E
Türkçe, "Siz Sefir misiniz?" diye soran ve "Evet" yanıtını alan
saldırganlar, TUNALIGİL'İ otomatik silahlarla taradılar.
TUNALIGİL, olay yerinde can verdi. 3 terörist, bir otomobille
uzaklaştılar.
İsmail EREZ:
24 Ekim 1975, Paris, (Fransa) Türkiye'nin Paris Büyükelçisi İsmail
EREZ ve makam şoförü Talip YENER, büyükelçilik yakınlarında
Hakeim Köprüsü'nde pusuya düşürüldü. İsmail EREZ ve makam
şoförü Talip YENER, silahlarla taranarak öldürüldü. Saldırıyı
"Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi.
Oktar CİRİT:
16 Şubat 1976, Beyrut (Lübnan) Türkiye'nin Beyrut Büyükelçiliği
Başkâtibi Oktar CİRİT, bir salonda otururken, Ermeni
terörizminin kurbanı oldu. Saldırıyı ASALA üstlendi bu cinayetle adını
ortaya attı.
Taha CARIM: 9
Haziran 1977, Roma (İtalya) Türkiye'nin Vatikan Büyükelçisi Taha
CARIM, büyükelçilik ikametgahının önünde iki teröristin açtığı
ateş sonucu öldü. Saldırıyı bu kez "Ermeni Soykırımı Adalet
Komandoları" adlı örgüt üstlendi.
Necla KUNERALP:
2 Haziran 1978, Madrid (İspanya) Türkiye'nin Madrid Büyükelçisi
Zeki KUNERALP'İN makam aracına 3 terörist tarafından ateş açıldı.
Arabada bulunan büyükelçinin eşi Necla KUNERALP ile emekli
büyükelçi Beşir BALCIOĞLU, hayatlarını kaybettiler. Saldırıyı
"Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi. Bu olayda,
ilk kez bir yabancı da Ermeni teröristlerin Türklere yönelik saldırısı
sırasında öldü. Makam Şoförü İspanyol Atonyo TORRES, teröristlerin
kurşunlarına hedef oldu.
Ahmet BENLER:
12 Ekim 1979, Lahey (Hollanda) Hollanda'daki Türkiye Büyükelçisi
Özdemir BENLER'İN oğlu Ahmet BENLER, hain bir silahlı saldırı
sonucu alçakça öldürüldü. Olayı bu kez hem "Ermeni Soykırımı Adalet
Komandoları" hem de ASALA ayrı ayrı üstlendi.
Yılmaz ÇOLPAN:
22 Aralık 1979, Paris (Fransa) Türkiye'nin Paris Turizm Müşaviri
Yılmaz ÇOLPAN, bir Ermeni teröristin saldırısı sonucu katledildi.
Bu olay, Ermeni terörizminin Paris'teki ikinci saldırısı oldu. Olaydan
sonra haber ajanslarına telefon eden bir kişi, Roma, Madrid ve
Paris'teki eylemlerden "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı
örgütün sorumlu olduğunu bildirdi.
Galip ÖZMEN:
31 Temmuz 1980, Atina (Yunanistan) Türkiye'nin Atina Büyükelçiliği
İdari Ataşesi Galip ÖZMEN ile 14 yaşındaki kızı Neslihan
ÖZMEN, bir teröristin silahlı saldırısı sonucu katledildiler.
Galip ÖZMEN’İN eşi Sevil ÖZMEN ve oğulları Kaan ÖZMEN
olaydan yaralı olarak kurtuldular. Saldırıyı bu kez ASALA üstlendi.
Tam bu sıralarda,
Türkiye’de faaliyet gösteren bölücü terör örgütleri ile Asala arasında
iştirak ve işbirliği toplantıları başladı. Toplantılar Ermenistan,
Yunanistan, Fransa, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve Avrupa’nın muhtelif
ülkelerinde yapılmakta idi.
Ancak, Asala’nın
Taşnak tandanslı kurmay kadrosu Lübnan merkezinde kalmakta ve bütün
faaliyetlerini Beyrut’tan yönetmekte ve yürütmekte idi.
12 Eylül 1980’de
Türkiye’de askeri müdahale vuku buldu.
Dahildeki anarşi ve
terör bir günde kesildi. Bitti.
Ancak, hariçte
saldırılar henüz devam etmekte idi.
Şarık ARIYAK:
17 Aralık 1980, Sidney (Avustralya) Türkiye'nin Avustralya
Başkonsolosu Şarık ARIYAK ile koruma görevlisi Engin SEVER,
Ermeni terörizminin kurbanı oldular.
1980 yılında
ayrıca; 6 Şubat'ta Türkiye'nin İsviçre Büyükelçisi Doğan Türkmen,
Bern'de uğradığı saldırıdan yara almadan kurtuldu. 17 Nisan'da
Türkiye'nin Vatikan Büyükelçisi Vecdi TÜREL' İN makam aracına
ateş açıldı. Türel ve koruma görevlisi Tahsin Güvenç saldırıdan yaralı
olarak kurtuldular. 26 Eylül'de Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği Basın
Danışmanı Selçuk BAKKALBAŞI, uğradığı silahlı saldırıda
yaralandı.
Cavit Demir:1981
yılında ayrıca; 2 Nisan'da Türkiye'nin Kopenhag Çalışma Ataşesi
Cavit Demir, oturduğu apartmanın asansöründe uğradığı silahlı
saldırıdan yaralı olarak kurtuldu. 25 Ekim'de Türkiye'nin Roma
Büyükelçiliği İkinci Katibi Gökberk Ergenekon, yolda yürürken
saldırıya uğradı. Ergenekon, olaydan hafif yaralarla kurtuldu.
Cemal ÖZEN:
24 Eylül 1981 Paris (Fransa) Türkiye'nin Paris Başkonsolosluğu ile
Kültür Ataşeliği'nin bulunduğu binayı işgal eden 4 ermeni terörist, 56
Türk görevli ve vatandaşı rehin aldı. Teröristler, kendilerine
müdahale etmek isteyen güvenlik görevlisi Cemal ÖZEN'i öldürdüler.
Kemal ARIKAN:
28 Ocak 1982 Los Angeles / ABD. Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu
Kemal ARIKAN öldürüldü. Arıkan'ın katili Taşnak militanı Hampig
Sasunyan, müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Kani GÜNGÖR
:1982 yılında ayrıca; 8 Nisan'da Türkiye'nin Ottowa Büyükelçiliği
Ticaret Müşaviri Kani GÜNGÖR, uğradığı silahlı saldırıda
yaralandı. 21 Temmuz'da Türkiye'nin Rotterdam Başkonsolosu Kemal
DEMİRER‘e konutu önünde silahlı saldırı düzenlendi. DEMİRER,
olaydan yara almadan kurtulurken, saldırgan yaralı olarak yakalandı. 7
Ağustos'da ASALA'ya bağlı 2 terörist Ankara Esenboğa Havalimanında
düzenlediği silahlı baskında 8 kişi öldü, 72 kişi yaralandı. Bu,
Ermeni terörizminin Türkiye'deki ilk eylemi oldu. ESENBOĞA OLAYI
Başkonsolos Kaya
İNAL'ı yaraladılar. Ermeni teröristler, Türkiye'de siyasi tutuklu
12 kişinin salınarak Paris'e getirilmesini istediler. İsteklerinin
kabul edilmeyeceğini anlayan teröristler 15 saat sonra polise teslim
oldular. Türkiye, Fransa'yı bir kez daha uyarırken, Fransa da
saldırıyı kınadı. Olayı ASALA üstlendi. Saldırıyı gerçekleştiren 4
ermeni terörist, Vasken Sakosesliyan, Kevork Abraham Gözliyan, Aram
Avedis Basmaciyan ve Agop Abraham Turfanyan, 31 Ocak 1984'de Fransa'da
7'şer yıl hapis cezasına çarptırıldılar. Mahkemenin sonucu Türkiye'de
büyük tepkiyle karşılandı.
Bunun dışında, başta
Ankara, Esenboğa baskını olmak üzere, yurtdışında pek çok sabotaj,
işgal, saldırı ve bombalama; Tamamı yalan, iftira ve provokasyondan
ibaret, “sözde soykırım” yasa tasarıları nedeniyle kirletilen kamuoyu,
Türkiye aleyhine yaratılan husumet de asla unutulmamalıdır.
Orhan GÜNDÜZ:
5 Mayıs 1982 Boston / ABD. Türkiye'nin Boston Fahri Başkonsolosu
Orhan GÜNDÜZ, uğradığı silahlı saldırıda öldü
Erkut AKBAY 7
Haziran 1982 Lizbon / Portekiz. Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği
İdari Ataşesi Erkut AKBAY otomobilinde uğradığı silahlı
saldırıda öldü. Otomobilde bulunan eşi Nadide AKBAY, yaralı
olarak kaldırıldığı hastanede bir süre sonra yaşamını yitirdi.
Atilla ALKANAT:
27.Ağustos 1982 Ottowa / Kanada. Askeri ateşe Albay. Ermeniler
tarafından katledilip şehitlik mertebesine ulaşmıştır.
Bora SÜELKAN:
9 Eylül 1982 Burgaz / Bulgaristan. Türkiye'nin Burgaz Başkonsolosluğu
İdari Ataşesi Bora SÜELKAN katledildi.
Galip BALKAR :
9 Mart 1983 Belgrad / Yugoslavya. Türkiye'nin Belgrad Büyükelçisi
Galip BALKAR'A 2 terörist tarafından 9 Mart'ta silahlı saldırı
düzenlendi. Olayda ağır yaralanan BALKAR, 11 Mart'ta hayatını
kaybetti. Olayda, bir Yugoslav öğrenci de öldü. Saldırıyı yapan Kirkor
Levonyan ile Raffi Aleksandr, olaydan tam bir yıl sonra 9 Mart 1984'de
20'şer yıl ağır hapis cezasına çarptırıldılar
Dursun AKSOY:
14 Temmuz 1983 Brüksel / Belçika. Türkiye'nin Brüksel Büyükelçiliği
İdari Ataşesi Dursun AKSOY, ermeni teröristlerce katledildi.
Cahide MIHÇIOĞLU:
27 Temmuz 1983 Lizbon / Portekiz. Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği, 5
Ermeni terörist tarafından basıldı ve bina içindekiler rehin alındı.
Baskın sırasında büyükelçilik Müsteşarı Yurtsev MIHÇIOĞLU'NUN
eşi Cahide MIHÇIOĞLU hayatını kaybetti. Portekiz polisi,
düzenlediği operasyonla rehineleri kurtardı, 5 teröristi de öldürdü.
Saldırıyı, "Ermeni Devrimci Ordusu" adlı örgüt üstlendi. Örgüt,
teröristlerin öldürülmesi nedeniyle Portekiz Başbakanı Mario Soarez'i
ölümle tehdit etti.
1983 yılında ayrıca;
16 Haziran'da İstanbul Kapalıçarşı'da bir terörist tarafından halkın
üzerine ateş açıldı. Olayda 2 kişi öldü, 21 kişi de yaralandı.
Saldırgan, olay yerinde öldürüldü. Olayı bir ermeni teröristin yaptığı
anlaşıldı. 15 Temmuz'da THY'nin Paris Orly havalimanındaki bürosu
önünde bomba patladı. Olayda, 2'si Türk, 4'ü Fransız, 1'i Amerikalı,
1'i de İsveçli olmak üzere 8 kişi öldü, 28'i Türk, 63 kişi de
yaralandı. Tarihe "Orly Katliamı" olarak geçti.
Işık YÖNDER:
28 Nisan 1984 Tahran / İran. Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği
Sekreteri Şadiye YÖNDER'İN eşi, İran ile Türkiye arasında
ticaret yapan işadamı Işık YÖNDER, bir ASALA militanı
tarafından öldürüldü.
Erdoğan ÖZEN :
20 Haziran 1984 Viyana / Avusturya. Türkiye'nin Viyana Büyükelçiliği
Çalışma Ataşesi Erdoğan ÖZEN, otomobiline yerleştirilen
bombanın patlaması sonucu öldü. Olayı, "Ermeni Devrimci Ordusu" adlı
örgüt üstlendi.
Enver ERGUN :
19 Kasım 1984 Viyana / Avusturya. Türkiye'nin BM Temsilciliğinde
görevli Enver ERGUN, aracına yerleştirilen bombanın patlaması
sonucu öldü. Bu olayı da, "Ermeni Devrimci Ordusu" adlı örgüt
üstlendi.
1984 yılında
ayrıca; 27 Mart'ta Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği Ticaret Müşavir
Yardımcısı Işıl ÜNEL'İN otomobiline bomba yerleştirmeye çalışan
bir terörist, bombanın elinde patlaması sonucu öldü. 28 Mart'ta yine
Tahran'da Büyükelçilik Başkatibi Hasan Servet ÖKTEM ve
Büyükelçilik Ataşe Yardımcısı İsmail PAMUKÇU, evlerinin önünde
uğradıkları silahlı saldırıda yaralandılar.
Çetin GÖRGÜ:
07 Ekim 1991 Atina/Yunanistan. Atina Büyükelçiliği Basın Müşavirliği
Ataşe Yardımcılığı görevini sürdürürken Atina'da uğradığı menfur
saldırı sonucu şehit edilmiştir.
Çağlar YÜCEL:
11 Aralık 1993 Bağdat/Irak. İdari ateşe. Ermeniler tarafından
katledilip şehitlik mertebesine ulaşmıştır.
Haluk SİPAHİOĞLU:
04 Temmuz 1994 Atina / Yunanistan. Müsteşar. Ermeniler tarafından
katledilip şehitlik mertebesine ulaşmıştır.
Kaynaklar:
Tarihte ve Tabiatta Bugün; KÜRESEL ALMANAK
Tanı Yayın, Nisan-2006 – ANKARA, www.taniyayin.com |