|
YIL
8 SAYI 90 25 Ağustos 2006 |
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL Ayşe ÇOBAN
ALLAH’IN
RAHMETİ ÜZERİNE OLSUN
-
Mahmut
Selim GÜRSEL GEL DE GÖRME ! BANDROLSUZ ESER
(LER)!
-
Ö.
Ertuğrul SOYOCAK ÇORUM VE GELİŞMİŞLİK
-
Ali EMRİOĞLU TÜRKİYE’NİN CENNETLERİ VAR
-
İsmet ÇENESİZ ANAMIZIN
YEMEKLERİ;
-
Mahmut
Selim GÜRSEL BİR FESTİVAL DE BÖYLE
GEÇTİ!
-
Hasan Lâtif SARIYÜCE BATI TRAKYA’YA DOĞRU GÜMÜLCİNE’DE
-
Nehir
CEYHAN YEPYENİ BİR SAYFA
-
Mahmut
Selim GÜRSEL BASIN SUÇU DAVASI
-
Selma GÜRSEL KAYSI REÇELİ
-
İhsan TOMBUŞ HAYAT
-
Özgür BİÇER ARDI
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
ALLAH’IN
RAHMETİ ÜZERİNE OLSUN
AYŞE ÇOBAN
1953-2006
-
05 Ağustos
2006 Elim trafik kazası sonucu Bolu D-100 Karayolunda Hüseyin Çoban
yönetiminde ki 19 KY 249 pilakalı Renault marka aracı ile kamyona
arkadan çarparak kaza meydana gelmiştir. Kazada Okan Çoban olay
yerinde,Ayşe Çoban Bolu'da hastanede vefat etmiştir.
-
Ayşe Çoban ile torunu Okan Çoban’a
Allah’tan rahmet dilerken; ailesi ve yakınlarına,Çorumlu 2000
Dergisi ve Sarı Çiğdem Şiir Defteri yazarlarına ve okuyucularına da
sabırlar niyaz edirim.
-
1953
te Çorum'un
Ovakarapınar köyünde dünyaya gelmişim. Evli ve üç
çocuk annesiyim. İlkokulu doğduğum köyde bitirdim.Yıllar sonra Çorum
Bahçelievler Ortaokulunu dışarıdan bitirdim. Halen
Açıköğretim lisesine devam etmekteyim.
-
İlkokul
sıralarında hayalim öğretmen olmaktı. Tüm çabalarıma
rağmen nasip olmadı. Ama okuma hevesi hep içimde kaldı. Okumanın
yaşı olmadığına inanıyorum.
-
Meslek olarak
seçim yapmadım. Ama güzel sanatlar dalında yetenekli olduğumu
söylerler. Mimar Sinan Halk Eğitim Merkezinden kuaförlük
dalından 3 belgem var.
-
Yaşam tarzım
bana sağlıklı kalmayı sağlıyor. Görüyorum ki,buna yeni yetişen
gençliğin ihtiyacı var. Demek istediğim gençliğin
şu beş önemli unsura ihtiyacı var. Bunlar : azim,
sevgi,saygı,inanmak ve güvenmektir.
-
Beni şiir
yazmaya teşvik eden biri olmadı. Bu özelliğimin bana Allah'ın bir
lütfü olduğuna inanıyorum. İlk şiirim Çorum Lider
Gazetesinde yayımlandı. Sayın Abdullah Ercan'ın
derlediği Çorumlu şairler adlı kitabın 2. Baskısında 4
şiirime, Sayın Mahmut Selim Gürsel'in
Çorum 1997 adlı çalışmasının Çorumlular bölümünde
kısa hayat hikayem ve Şiirlerde Çorum
bölümünde iki şiirime yer vermiştir. Çorumlu 2000 Dergisinde ve
mahalli basında şiirlerim çıkmaktadır.
-
1995 in "
Sevgi ve Hoşgörü Yılı " olması nedeniyle " Bir Dünya
İsterim " adlı şiirim ödül almıştır. İdealimde çocuklarımın
dürüst ve sağlıklı olması vardır. Allah'ın izniyle bunu başaracağıma
inanıyorum.
-
" Çiğ
Taneleri" adlı şiir dosyamın Temmuz 1999 tarihinde basılmıştır. Bu
yıl içinde kitabımı geliştirerek 2. baskısını yapmak arzusundayım.
-
Kafiyeli
ve serbest şiirlerin yanı sıra henüz yayımlanmamış
anılar ve gerçek yaşamdan hikayeler olmak üzere düz
yazılarımda bulunmaktadır. Bu yazılarım arada bir basının okuyucu
mektubu ve serbest kürsü adlı bölümlerinde
yer almaktadır. Ayrıca TRT 2 ve TRT
4'de Açıköğretim Liseleri için
Edebiyat Dersinde şiirlerim okunmuş, yine Açık öğretim Lisesi
Bülteninde "Köyüme" adlı şiirim yayınlanmıştır.
-
Öncelikle
sizi bu güzel çalışmalarınızdan dolayı tebrik eder, sağlıklı
günler dilerim. Çoğu Devlet memurlarının emekli olduktan
sonra kahvehane ve buna benzer yerlerde vakit geçirdiklerini
biliyoruz.
-
Mesleği
güzel sanatlar olan veya merak eden bazı
arkadaşlara kültür sanat ve edebiyatçılar toplantısı oluyor,
sizlerde buyurun dediğimizde,emekli olsun veya olmasın
türlü bahanelerle kusura bakma,gelmek isterdik ama işimiz
var,yahut;yeter şimdiye kadar çalıştığımız boş ver biraz
dinlenelim dediklerini hemen hepimiz
biliyoruz. Gayet tabidir ki,her insanın çalışmaya, gezmeye,
dinlenmeye,yemeye ve içmeye ihtiyacı vardır.
-
Vaktin
nakit olduğu günümüzde birazcık düşünülürse
eğer,emeklide olsak yolun sonunda değil,başında
olduğumuzu, daha çok işlerin bizleri beklediğini göreceğiz.
-
Diyorum ki;
bırakın şu adam sende boş ver demeyi. Tembelliği
bırakın,pasiflikten kurtulun. Oysa boş vaktimiz de
yok,geçirilecek zamanımız da. Gafletten sıyrılıp
bu dünya hepimizin demeliyiz,bu vatan bizim,bu bayrak
,bu devlet,bu millet bizim. Biz Türk Milletiyiz.
Çalışkanız, çalışmalıyız. Bilinçsizce Türk Milleti değil mi diyen
kendini bilmezler : Yüce Allah'ın sırlarla dolu olan bu
güzel evrende sağlıklı yaşamak için aklı başında
her insanın aktif olup,karınca kararınca sen,ben
demeden yeni yetişen gençliğe güzel bir dünya
bırakmamız hayırlı olur diyorum.
-
Not: Bana
yayınlamak için verdiği şiirlerini yayınlamaya devam edeceğim. Ruhun
şad olsun ! Mahmut Selim GÜRSEL
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
GEL DE GÖRME ! BANDROLSUZ ESER (LER) ! |
-
Her yıl düzenlenen
“Çorum Hitit Fuar ve Festivali” bu yıl “Korsanla Mücadele” etmeye
karar verdi. :) Çorum Belediyesi, Festival Etkinliklerinde “Korsan
Kitap, CD, Kaset ve VCD Giremez" sloganıyla başlattığı KORSANLA
mücadele kampanyası, Belediye Başkanı Turan Atlamaz ile “Türkiye
Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği”( MESAM) Yönetim Kurulu
Başkanı ve MESAM Yönetim Kurulu Üyeleri tarafından birlikte
başlatıldı. (!)
-
Bu mücadelede Çorum
Belediyesi acaba kendisinin Korsan Yayın dağıttığının farkında olup
olmadığını bile bilmediği açık ve seçikken acaba bu kampanyayı
göstermelik olarak başlatarak,belirli bir görev gören MESAM’ı da bu
bilgisizliğine alet mi etti ?
-
Şimdi gelelim Çorum
Belediyesi’nin korsan yayınına. Bu güne kadar Çorum Belediyesinin
bastırdığı bütün kitapların ISBN'lerinin olup olmadığını incelediniz
mi ? Daha önemlisi bir kitabın korsan olarak nitelenen BANDROLLÜ
olup olmadığını biliyor musunuz ?
-
Geçmişi ispatlamak
ancak Belediyenin dağıttığı kitaplara sahip olanların bilebileceği
bir iş olmasına karşın; bende mevcut ve hepside emek sarf
edilerek hazırlanmış ilimizi ilgilendiren çalışmaların BANDROLSÜZ
olarak dağıtılmış eserin bandrolsüzlükten KORSAN durumuna
düştüğünü görmek beni bir yayıncı olarak kahrediyor. Kanun yapıcı ne
diyor :"
-
1. Bu Kanuna göre
bandrol alınması gereken eser, icra ve yapımların tespit edildiği
kaset, CD, VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyaller ile
süreli olmayan yayınları;
-
a) Bu maddenin yedinci
fıkrasında sayılan yerlerde, bandrol almaksızın satanlar hakkında,
üç aydan iki yıla kadar hapis veya beş milyar liradan elli milyar
liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate
alınarak her ikisine birden,
-
b) Bandrol almaksızın
çoğaltan ve yayan veya eser sahibinin ve bağlantılı hak sahibinin
haklarını ihlâl edecek şekilde bedelsiz yayan, bu Kanuna ve ilgili
mevzuata uygun alınmış bandrolleri mevzuatta belirlenen şekilde
yapıştırmadan
bedelli ve bedelsiz
yayan kişiler hakkında,
iki yıldan dört yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan
yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı
dikkate alınarak her ikisine birden,"
-
En son festivalden
sonra basılmış olarak yazarına teslim edilen kitabın bazı satış
noktalarında satıldığı de mahalli gazetede ilan olarak verildiğini
ve bu satanlardan birisinde görerek resimlediğim kitapların
BANDROLSÜZ olarak satıldığın satıcı tarafından da kapının
önünde teşhir edildiğini görmek çok acı verici. Kitapta ayrıca
ISBN numarası da bulunmamaktadır. Kitap kimliği de denilen zorunlu
bilgilerin bulunduğu sayfa Yayınlayan Çorum Belediyesinin adı
geçmemektedir. " Kanun No: 5187 Kabul
Tarihi: 9.6.2004
-
ÇORUM BELEDİYESİ'NİN en son yayınlattığı
kitap:
-
-
-
-
GÖRÜLECEĞİ ÜZERE KİTABIN ÖN VE ARKA KAPAĞINDA
BANDROL BULUNMAMAKTADIR
BANDROLSÜZ KİTAP SATIŞI YAPILAN YER
-
-
-
Zorunlu bilgiler
-
MADDE 4. — Her basılmış
eserde, basıldığı yer ve tarih, basımcının ve varsa yayımcının
adları, varsa ticarî unvanları ve işyeri adresleri gösterilir. İlân,
tarife, sirküler ve benzerleri hakkında bu hüküm uygulanmaz.
-
Haber ajansı yayınları
hariç her türlü süreli yayında, ayrıca yönetim yeri, sahibinin,
varsa temsilcisinin, sorumlu müdürün adları ve yayının türü
gösterilir.
-
Zorunlu bilgileri
göstermeme
-
MADDE 15. — 4 üncü
maddeye göre basılmış eserlerde gösterilmesi öngörülen hususların
gösterilmemesi veya gerçeğe aykırı olarak gösterilmesi halinde,
süreli yayınlarda sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu
yetkili, süresiz yayınlarda yayımcı ve adını ve adresini göstermeyen
veya yanlış gösteren basımcı beşyüzmilyon liradan yirmimilyar liraya
kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza, bölgesel süreli
yayınlarda ikimilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda beşmilyar
liradan az olamaz."
-
Daha da acı vereni
ise;bir Kamu Kuruluşunun yayınlayarak kapağına da Kamu
Kurumunun ismi ile KORSAN satış yapılmasına ve bilhassa da Korsanla
mücadele adı altında etkinlik yapmasına ne demeli ?
-
Ayrıca Kanun Bandrolsüz
eserler hakkında:
-
“Bandrolleşmemiş
Nüsha ve Yayınlar Hakkında Uygulanacak Hükümler
-
Madde 10- Bu Yönetmelik
hükümlerine aykırı olarak kasten, bandrol alınması gereken eser,
icra ve yapımların tespit edildiği kaset, CD, VCD ve DVD gibi
taşıyıcı materyaller ile süreli olmayan yayınları; Bandrol
almaksızın dağıtan, satan veya her ne surette olursa olsun
başkalarının istifadesine sunanlar hakkında Kanunun 81 inci maddesi
hükümleri uygulanır.”
-
Denmektedir nedir
kanunun 81 maddesi:
-
" Fikir ve sanat
Eserleri Kanunu
-
II. Haklara Tecavüzün
Önlenmesi
-
Madde 81. -(Değişik:
3.3.2004-5101/24) Musiki ve sinema eserlerinin çoğaltılmış nüshaları
ile süreli olmayan yayınlara bandrol yapıştırılması zorunludur.
Ayrıca, kolay kopyalanmaya müsait diğer eserlerin çoğaltılmış
nüshalarına da eser veya hak sahibinin talebi üzerine bandrol
yapıştırılması zorunludur. Bandroller, Bakanlıkça bastırılır ve
satılır. Bakanlıkça belirlenen satış fiyatı üzerinden meslek
birlikleri aracılığı ile de bandrol satışı yapılabilir.
-
Bandrol alınabilmesi
için, bandrol talebinde bulunanın yasal hak sahibi olduğunu beyan
eden bir taahhütnameyi doldurması zorunludur. Bakanlıkça tespit
edilen diğer evrak ve belgelerle birlikte başvuru yapılır. Bakanlık,
bu başvuru üzerine başka bir işleme gerek kalmaksızın on iş günü
içinde bandrol vermek mecburiyetindedir. Beyana müstenit yapılan bu
işlemlerden Bakanlık sorumlu tutulamaz.
-
Bandrol
yapıştırılması zorunlu nüshaların tespit edilmesi ve çoğaltılmasına
ilişkin materyalleri üreten ve/veya bu materyallerin dolum ve
çoğaltımını yapan yerler, bu maddede belirtilen taahhütnamenin bir
kopyasını almak, saklamak ve istendiğinde yetkili makamlara ibraz
etmekle yükümlüdür.
-
Bakanlık ile mülkî
idare amirleri bandrollenmesi zorunlu olan nüshaların ve süreli
olmayan yayınların, bandrollü olup olmadıklarını her zaman
denetleyebilir. Gerekli görüldüğünde, mülkî idare amirleri
re'sen veya Bakanlığın talebi ile bu denetimi gerçekleştirmek üzere
illerde denetim komisyonu oluşturabilir. İhtiyaç halinde; bu
komisyonlarda Bakanlık ve ilgili alan meslek birlikleri temsilcileri
de görev alabilirler. Bu maddede belirtilen ihlâllerde, genel kolluk
ve zabıta; re'sen ve/veya hak sahipleri, komisyon, meslek
birlikleri, Bakanlık veya ilgili diğer kanunlarla kendisine yetki ve
görev verilmiş olanların ihbarı üzerine harekete geçerek, usulsüz ve
izinsiz olarak çoğaltılmış ve yayılmış nüsha ve yayınlar ile bunları
çoğaltmaya yarayan her türlü aracı ve diğer delilleri toplayarak,
taşınmaz olanlarını emanet altına aldıktan sonra, toplanan delilleri
Cumhuriyet savcısına suç duyurusu ile birlikte sevk eder.
-
Cumhuriyet savcısı üç
gün içinde yetkili mahkemeden usulsüz çoğaltılmış nüsha veya
yayınlara el konulmasını, imhasını, bu konuda kullanılan teknik
araçların mühürlenmesini ve satışını ve usulsüz çoğaltımın
gerçekleştirildiği yerin kapatılmasını talep eder.
-
Nüsha ve yayınların el
konulduğu tarihten itibaren on beş gün içerisinde, eser veya hak
sahipleri tarafından yetkili mahkemeye herhangi bir şikâyet veya
başvuruda bulunulmaz ise, Cumhuriyet savcısının talebi üzerine
yetkili mahkeme, davaya esas olacak sayıda nüshanın muhafaza
edilerek, diğerlerinin imhasına veya bunların hammadde olarak
yeniden kullanımlarına dair imkânların olması halinde, mevcut
halleriyle veya bir daha kullanılmayacak derecede vasıfları bozulmak
suretiyle, hammadde olarak satışına karar verir. Belirtilen süre
içinde eser veya hak sahipleri tarafından bir şikâyet veya başvuru
yapılması halinde bu Kanunun 68 inci madde hükümleri uygulanır.
-
Bu Kanun kapsamında
korunan, yasal olarak çoğaltılmış, bandrollü nüshaların da yol,
meydan, pazar, kaldırım, iskele, köprü ve benzeri yerlerde satışı
yasaktır. Bu nüshalara da genel kolluk veya zabıta gördüğü yerde el
koymak ve topladığı nüsha ve yayınları yetkili mercilere göndermek
zorundadır. Bu şekilde toplanan nüsha ve yayınların, satış veya
diğer yollarla değerlendirilme şekli ilgili alan meslek
birliklerinin de görüşlerini almak suretiyle Bakanlıkça belirlenir.
-
Bu maddede belirtilen
hususların uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından
çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir.
-
Bu madde
hükümlerine aykırı olarak kasten,
-
1. Bu Kanuna göre
bandrol alınması gereken eser, icra ve yapımların tespit edildiği
kaset, CD, VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyaller ile süreli
olmayan yayınları;
-
a) Bu maddenin yedinci
fıkrasında sayılan yerlerde, bandrol almaksızın satanlar hakkında,
üç aydan iki yıla kadar hapis veya beşmilyar liradan ellimilyar
liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate
alınarak her ikisine birden,
-
b) Bandrol almaksızın
çoğaltan ve yayan veya eser sahibinin ve bağlantılı hak sahibinin
haklarını ihlâl edecek şekilde bedelsiz yayan, bu Kanuna ve ilgili
mevzuata uygun alınmış bandrolleri mevzuatta belirlenen şekilde
yapıştırmadan bedelli ve bedelsiz yayan kişiler hakkında, iki
yıldan dört yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan yüzellimilyar
liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate
alınarak her ikisine birden,
-
2. Bu Kanun ve ilgili
mevzuata göre bandrol alma hakkı olmadığı halde, sahte evrak veya
dokümanlarla veya herhangi bir biçimde Bakanlık veya yetkilendirdiği
kuruluşları yanıltarak bandrol alan, münhasıran bandrol alınması
gereken eser, icra ve yapımların tespit edildiği kaset, CD, VCD ve
DVD gibi taşıyıcı materyaller ile süreli olmayan yayınlar için
verilen bandrolleri amacı dışında kullanan kişiler hakkında, iki
yıldan dört yıla kadar hapis veya yirmimilyar liradan ikiyüzmilyar
liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate
alınarak her ikisine birden,
-
3. Sahte bandrol imal
eden, kullanan ve/veya sahte bandrolden her ne şekilde olursa olsun
ticarî menfaat sağlayan kişiler hakkında, üç yıldan altı yıla kadar
hapis veya ellimilyar liradan ikiyüzellimilyar liraya kadar ağır
para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine
birden, hükmolunur.
-
Yukarıdaki fıkrada
sayılan ve yaptırım gerektiren fiillerden birini kasten işleyenler
hakkında; 3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu, 1 inci
maddesinin (A) bendindeki mahal ve 4 üncü maddesindeki yazılı zaman
kaydına bakılmaksızın uygulanır ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununun 344 üncü maddesinin (8) numaralı bendindeki şart
aranmaksızın kamu davası açılır."
-
Benim;İSBN ve BANDROLLE
uğraşmama pek çok kişiler tarafından akıl erdirilememektedir. Benim
bu bilgileri pek çok arkadaşa söylediğim gibi,dergim basılırken veya
sanal yayınlanırken de anlatmaya çalışmamın kulak ardı edilmesini
benim aklım ermemektedir.
-
Ayrıca;Çorum Belediyemizin çok güzel basılmış
bir periyodiği bulunmaktadır. Yalnız bu periyodiğin ISSN
bulunmamaktadır. Neden bu ihmalleri yapıldığını anlamak zor. Birde
bu ISBN ve ISSN almak o kadar zor bir işlem olmadığını aşağıda
yapılacak işlemlerle anlatmaya çalışayım.
-
Şimdi Kanun ve
Yönetmenlikler ile tekrar bir yayıncının nasıl bir yol
inceleyerek,Kanunların kendilerine verecekleri cezalardan
kurtulmalarını anlatmaya çalışacağım.
-
Benden
söylemesi,isterseniz uygular,isterseniz uygulamazsınız. Bu sizin
bileceğiniz iş.
-
Bir yayıncı;yani bir
kitap yayınlayan şahıs veya kurum önce Kültür Bakanlığına bir
yayıncı formunu doldurarak İSBN müracaatımızı yapmamız
gerekmektedir.
-
Yayıncı formumuzda
belirtilen bilgilerle basılacak kitap için ISBN periyodik için de
ISSN müracaatı almamız gerekmektedir. “ISBN Nedir “ISBN
(International Standard Book Number), hızla değişen ve gelişen
dünyamızda artanbilgi üretimini izleyebilmek ve geniş çapta
kullanıma sunmak için 1972 yılında Uluslararası Standartlar
Organizasyonu (ISO) tarafından hazırlanan ve üye ülkelerin onayı ile
yürürlüğe giren bir kitap numaralama sistemidir. “ Denmektedir.
Burada görüleceği gibi;Ülkeler arası bir kayıt yapılması demektir.
-
ISBN hangi materyallere
verilir “Basılı materyal (kitap, katalog, yıllık vb.) ,Mikroformlar,Video,
film ve kasetler (eğitim amaçlı),Karma yayın araçları (kitap+kaset,
kitap+CD gibi),Bilgisayar yazılımları (eğitim amaçlı),Atlas ve
haritalar,Braille alfabesiyle yazılmış materyal,Elektronik yayınlar
(http, www, ftp, CD, disket vb.)” ISBN almaya gerek olmayanlar
ise “Takvim ve günlükler,El yazması eserler,Broşürler,
-
Poster, afiş ve
gazeteler,Gösteri programları (tiyatro, müzikal, resital, konser
vb.),Okul müfredat programları,Formlar,Ajandalar,Fiyat listeleri,
satış ve reklam katalogları, reçeteler,Kitap haline getirilmemiş
makale, genelge, yönerge vb. materyal” Burada gördüğünüz gibi her
metaryale ISBN verilmemektedir.
-
İSBN Almak için:
-
“ISBN sistemine
katılabilmek için yayımcı bilgileri ile yayımcının gelecek on yıl
için basmayı tasarladığı yayın sayısını içeren “Yayımcı Başvuru
Formu” doldurularak ISBN Türkiye Ajansı’na (Kütüphaneler Genel
Müdürlüğü) başvurulur.
-
ISBN’ nin zamanında
yayımcıya ulaştırılabilmesi için “Materyale ait Bilgiler Formu” nun
yayın baskıya girmeden yaklaşık bir ay önce, eksiksiz olarak ISBN
Türkiye Ajansı’nda olabilecek biçimde ulaştırılması gerekir.
-
Başvuru, Ajansa
ulaştığında yayımcıya, on yıllık yayın kapasitesiyle orantılı bir
yayımcı ön sayısı belirlenerek buna bağlı numara grubu ayrılır. Bu
sayı grubu sadece o yayımcıya aittir.
-
Örneğin; Kültür ve
Turizm Bakanlığı’nın yayımcı ön sayısı 17 dir ve sadece Kültür ve
Turizm Bakanlığı’nın yayınlarında kullanılır.
-
Yayımcı Başvuru Formu,
ISBN sistemine ilk giriş için bir kez doldurur.
-
Yayımcılar, basımla
ilgili bilgileri kesinleşmiş her bir materyal için
-
‘Meryale Ait Bilgiler
Formu” nu doldurarak Ajansa iletir.
-
Başvuru formları, faks
ile gönderilebileceği gibi E-mail aracılığı ile de ulaştırılabilir.
-
Yayımcılar, başvuru
sonrasında materyale ait bibliyografik bilgileri ve numaralarını
İnternetteki Web sayfamızdan da öğrenebilirler. Ayrıca, E-mail
adreslerini veren yayımcılara, ISBN otomatik olarak iletileceği
gibi, yayımcılar Ajansı telefonla aradıkları takdirde numaralarını
alabilirler. Ancak resmi bildirim, formun aslı Ajansa ulaştığında
yayımcıya gönderilir.
-
Formlarda, ISBN verilen
yayımcı konumundaki kişi ve kuruluşlarla ilgili bilgiler ile kaşe,
mühür, sorumlu ad ve imzalarının yer alması gerekir. “
-
Bu müracaatla
birlikte,yayınlayacağınız kitap için de ISBN müracaat formu
doldurarak yollarsınız.Formlarda, ISBN verilen yayımcı konumundaki
kişi ve kuruluşlarla ilgili bilgiler ile kaşe, mühür, sorumlu ad ve
imzalarının yer alması gerekir.
-
Kitabımız basıldıktan
sonra;bandrol almak için Bandrol Talep ve Taahhüt name doldurularak
bulunduğunuz İl Kültür Müdürlüğüne verilir.
-
Bu taahhütname
istenilen bandrol sayısı kadar Kültür Bakanlığına belirli bandrol
ücreti yatırılır. Makbuz Kültür Müdürlüğüne teslim edilir. En
geç 15 gün içerisinde müracaat sahibine bandroller seri numaraları
yazılı olarak teslim edilir.
-
Bu kadar irdelemeden
sonra ise yaptığımız basılı materyalin bütün işlemlerini böyle eksik
-
yapılmasının bizlere
zararlarını sıralamak isterim.
-
1-Önce bu basılı
materyalin sadece yayınlayanın ve bu yayına satın alarak veya
dağıtanlarca alanlardan başkaları bilemez.
-
2- ISSN ve ISBN si
olmayan basılı materyal Resmi kurumlarca satın alınmaması yüzünden
bu kurumlarda bilhassa kütüphanelerde yoksun kalmalarına sebebiyet
verir "
KÜLTÜR
BAKANLIĞI YAYIN SEÇME YÖNETMENLİĞİ Yayın seçme ölçütleri
Madde 10 — Yayın Seçme Kurulu ve yayın inceleme komisyonları
tarafından Bakanlıkça veya kütüphanelerce satın alınacak,
bağışlanacak ve değişimi yapılacak yayınlar ile abone olunacak
süreli yayınların değerlendirilmesinde;
Anayasada belirtilen temel ilkelere, kanunlara, genel ahlaka ve
uluslar arası anlaşmalara aykırı olmamak üzere:
a) Ulusal, evrensel kültür ve sanat eserlerinin bugünkü kuşaklara
tanıtılmasını sağlayan,
b) Kişilerin pratik bilgi ve becerilerini geliştiren, boş
zamanlarının değerlendirilmesi ile ilgili gereksinimlerini
karşılayan,
c) Toplumun kültürel, sosyal ve ekonomik kalkınmasına yardımcı olan,
ortak duygu ve hassasiyetlerini tahrip etmeyen, bireylerin ve
toplumun bir kesimini rencide etmeyen ve gruplar arasında düşmanca
duygular oluşturmayan,
d) Çağdaş uygarlığın yapıcı ve bilimsel birikimini yansıtan, Atatürk
ilkeleri ile demokrasi, laiklik, insan hakları, düşünce özgürlüğü
gibi ulusal ve evrensel değerlere aykırı olmayan,
e) Kültürel ve sanatsal değerlerimizi, geleneklerimizi yansıtan,
f) İçerik yönünden reklam ve ticari amacı ön planda tutmayan,
g) Siyasi amaçlı ve propagandaya yönelik olmayan,
h) Kolay anlaşılır ve arı bir dille yazılmış olan,
i) Yazım, dizgi ve baskı hataları bulunmayan, bağış yayınlarda
fiziksel olarak yıpranmamış ve güncel olan,
j) Danışma kaynakları ve araştırmaya dayalı yayınlarda en yeni basım
tarihine sahip olan,
k) Kullanıcılar tarafından aranan ve hizmet verilecek yörenin
gereksinimlerini (tarım, hayvancılık, balıkçılık, el sanatları ve
benzeri) karşılayabilecek nitelikte olan,
l) Süreli yayınlarda belirtilen zamanda ve düzenli çıkan,
m)
Yurt içinde yayınlanan kitaplar için Uluslararası Standart Kitap
Numarası (ISBN/ International Standart Book Number) almış olan,
n) Yurt içinde yayınlanan süreli yayınlar için Uluslararası Standart
Süreli Yayın Numarası (ISSN/ International Standart Serial Number)
almış olan,yayınlar seçilir.
Abone olunan süreli yayınlarda bu Yönetmelikte belirtilen esaslara
uygun olmayan bir durum saptandığında, durum Genel Müdürlükçe Yayın
Seçme Kurulu'na sunulur. Kurul'un kararı Genel Müdürlükçe
yayıncısına ve abonesi yapılmış kütüphanelere duyurulur."
-
3- Eser sahibinin
şikayet karşısında Kanunların ön gördüğü hapis ve para cezasına
çarptırılmasına sebep olur. " 1. Bu Kanuna göre bandrol alınması
gereken eser, icra ve yapımların tespit edildiği kaset, CD, VCD ve
DVD gibi taşıyıcı materyaller ile süreli olmayan yayınları;
-
a) Bu maddenin yedinci
fıkrasında sayılan yerlerde, bandrol almaksızın satanlar hakkında,
üç aydan iki yıla kadar hapis veya beşmilyar liradan ellimilyar
liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate
alınarak her ikisine birden,
-
b) Bandrol almaksızın
çoğaltan ve yayan veya eser sahibinin ve bağlantılı hak sahibinin
haklarını ihlâl edecek şekilde bedelsiz yayan, bu Kanuna ve ilgili
mevzuata uygun alınmış bandrolleri mevzuatta belirlenen şekilde
yapıştırmadan bedelli ve bedelsiz yayan kişiler hakkında, iki
yıldan dört yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan yüzellimilyar
liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate
alınarak her ikisine birden,
-
2. Bu Kanun ve ilgili
mevzuata göre bandrol alma hakkı olmadığı halde, sahte evrak veya
dokümanlarla veya herhangi bir biçimde Bakanlık veya yetkilendirdiği
kuruluşları yanıltarak bandrol alan, münhasıran bandrol alınması
gereken eser, icra ve yapımların tespit edildiği kaset, CD, VCD ve
DVD gibi taşıyıcı materyaller ile süreli olmayan yayınlar için
verilen bandrolleri amacı dışında kullanan kişiler hakkında, iki
yıldan dört yıla kadar hapis veya yirmimilyar liradan ikiyüzmilyar
liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate
alınarak her ikisine birden,
-
3. Sahte bandrol imal
eden, kullanan ve/veya sahte bandrolden her ne şekilde olursa olsun
ticarî menfaat sağlayan kişiler hakkında, üç yıldan altı yıla kadar
hapis veya ellimilyar liradan ikiyüzellimilyar liraya kadar ağır
para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine
birden, hükmolunur.
-
Yukarıdaki fıkrada
sayılan ve yaptırım gerektiren fiillerden birini kasten işleyenler
hakkında; 3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu, 1 inci
maddesinin (A) bendindeki mahal ve 4 üncü maddesindeki yazılı zaman
kaydına bakılmaksızın uygulanır ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununun 344 üncü maddesinin (8) numaralı bendindeki şart
aranmaksızın kamu davası açılır.
-
Buraya kadar
yazdıklarım,basılı,görsel,işitsel ve her türlü yayın yapanlara bilgi
vermek amacı taşımaktadır. Ben vatandaşlık görevimi yaparak bu
bilgileri vermekteyim. Kişiler,kurumlar,kuruluşlar artık kendi
görüşlerine göre davranarak değil
Kanunlarımızın,yönetmenliklerimizin gereğini getirerek çalışmalarını
yapmaları gerekliliğini görmeleri
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ömer Ertuğrul SOYACAK |
Ömer Ertuğrul SOYOCAK Hayat Hikayesi
|
Devlet planlama teşkilatını
2003 yılından itibaren illerin gelişmişlik sıralaması için yeni bir
kriter oluşturmuştur . Bu da sosyoekonomik gelişmişlik
sıralamasıdır. Bu kriterdeki göstergeler istihdam ,eğitim , sağlık,
kişi başına düşen otomobil sayısı, kullanılan elektrik enerjisi
miktarı,gibi sosyal göstergelerle, imalat, inşaat ,tarım ,turizm
gibi ekonomik göstergelerden ibaret toplam 58 değişken içermektedir.
Bu değerlendirmeler sonucunda çorum ‘un sıralaması 81 il içerisinde
46’ıncı sıradadır.
Bir şehrin sosyoekonomik
konumunu şekillendiren üç ana unsur mevcut dur
1)
Kentin planlanması
2)
Özel sektör ve devlet yatırımları
3)
Sivil toplum kuruluşlarının uyarıcı ve yönlendirici
faaliyetleri
1) Kentin planlanması
esastır. Bu konuda bakanlar kurulunun yönlendirici karaları da
mevcut dur.Kenti planlamak demek.Kentin vizyonunu (gelecekte
varılmak istenen yer ) tespit etmek gerekir bu imardır,tarımdır,
turizmdir ,sanayidir şehirle ilgili her husustur örnek bir imar
planı düşününki ömrü hep yap bozla geçiyor, bu şehrin geleceğini
ve gelişimi sağlamaz. Ancak sağlıklı uygulanan bir imar planı şehrin
geleceğini ve gelişimini hazırlar.Sağlıklı bir imar düzeni için
nazım imarın tanzimi şarttır. Nazım imar planı şehrin gelişim
bölgelerinin tiplerini nüfus ve yapı yoğunluklarını gelişim yönünü
ulaşım sistemlerini gösterir ve uygulama planına esas olur. Siz hiç
fakülte binaları için atılan temellerin yerini gezdiniz mi ? lütfen
gezin ve kenti ileri dönük planlaması demekle ne anlatmak
istediğimizi gözlerinizle görün . Çağdaş üniversite modelinde
yerleşim tarzı olarak kampus esas alınır.Bu kampus her türlü sosyal
faaliyetleri içerecek tarzdadır oysaki çorumda her fakültenin
temelinin yeri ayrıdır.Ve hangi kritere göre belirlenmiştir
anlaşılamaz.
2)2004 yılı itibari ile
Çorumda kişi başına düşen kamu yatırımı 91 milyon ytl sidir Türkiye
genelinde bu rakam 232 milyon ytl . Çorum’da özel sektörün durumu
da belirgindir Çorumda sanayinin bel kemiği ve dinamiği toprak
sanayidir sektörün başlangıcı 1950 li yıllara kadar gider. Bu
tamamen yerel bir potansiyeldir.1980li yıllarda başlayan konut yapım
seferberliği sektörün hızlı büyümesine yeni yatırımlar yapılmasına
ve istihdamın artmasını sağlamıştır
Un ve toprak sanayisinin
makine ve ekipman ihtiyacını karşılamak amacı ile kurulan makine
sektörü zamanla gelişerek Çorum sanayisinin itici gücü olmuştur
1970li yıllarda başlayan un,toprak makine sanayi ve buna bağlı
olarak nakliye sektörü ile gelişen Çorum sanayi zamanla gelişmiş ve
çeşitlenmiştir. Kağıt,ambalaj,tıbbi malzeme,tekstil,radyatör, viyol
,yumurta,yem gibi sektörlerle bir tepe noktası yakalamıştır.
O günlerde yaygın basında
geniş yer alan Anadolu kaplanları ve Çorum modeli tanımı tüm
Türkiye’ye yeni bir model olarak sunuluyordu. Değişim özellikle
nicelik bakımından değil nitelik bakımından övgüye değer bulunuyordu
2000 yıllarının başlarında görülen iç ve dış ekonomik olumsuzluklar
,uygulanan finans politikaları,1998 yılında yürürlüğe giren OHAL
yasası olarak bilinen 4325 sayılı yasa ile diğer illere verilen
teşviklerin Çorum’a verilmemesi tevsii ve yeni yatırımları olumsuz
etkilemiş sanayi durma noktasına gelmiştir. Sonradan Çorum teşvik
kapsamına alınmış ancak o günlerin getirdiği sıkıntılar tam
giderilememiştir.
3) Sivil toplum örgütlerinin
uyarıcı ve yönlendirici faaliyetleri esas olduğuna göre şehrimiz
sivil toplum örgütlerinden uyarıcı ve yönlendirici yönde faaliyetler
beklemektedir. Geçtiğimiz günlerde şehrimizde bu yönde bir güç
birliği oluşmasını memnuniyetle görmekteyiz. Bu birlikteliğin
yapacağı en önemli iş şehrimizin geleceğine ilişkin konuları
şehrimizin gündemine sokmak ve sorun çözülünceye kadar güncel tutmak
olmalıdır . Şu anki gündemin ilk maddesi Hitit Üniversitesi ve
sorunları olmalıdır.
İlimizin ekonomisinin tekrar
canlanacağı günleri ümitle bekliyoruz.Bu ümidimizi güçlendiren bazı
belirtiler ise;
1)Gazi Üniversitesine bağlı
olarak eğitim veren 4 fakülte, 4 yüksek okulun yeni kurulacak tıp
ve veterinerlik fakülteleri ile Hitit üniversitesi haline
dönüştürülerek yılların özleminin giderilmesi
2)Türkiye’nin kiremit
üretimin %45,tuğla üretiminin %10 karşılayan 3500 kişiye iş veren
toprak sanayisinin uygulanan konut politikası sayesinde yeniden
canlanması
3)Senede 350 milyon üretimi
ile Türkiye’nin ihtiyacının %4 karşılayan yumurta sektörünün kötü
günlerini geride bıraktığı düşüncesi
4)Bir grup Çorumlu iş
adamının bir araya gelip kurduğu Çorum Doğal Gaz A.Ş şehrimizden
sonra 8 ilin daha doğal gaz dağıtım işini almış olması
5)Makine sanayi ve diğer iş
dallarında ihracat çabaları (Çorum’un 2004 yılı ihracatı 26 milyon
dolar)
6)Çorum’da markalaşma ve
kurumsallaşma çabaları
7 )Çorum dışında yaşayan
Çorumlu iş adamlarımız ve bürokratlarımızın ilgisi
Şehrimiz sosyal ,siyasal ,
ekonomik çabalarının artarak, gelişmişlik sıralamasında bulunduğu
46 sıradan hakkı olan daha iyi yerler gelmesi hepimizin hedefi
olmalıdır.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ali EMİROĞLU |
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi |
TÜRKİYE’NİN CENNETLERİ VAR
Herkesin,
yazın tadını çıkarmak için tatil yeri aradığı bir mevsimde, ben bir
bahçenin başını bekleyecek durumda değilim.
Bir günde
eşyalarımı toparlayıp arabama yerleştirdim. Bunları yaparken de, bir
şey unutmamak için çok dikkat ettim. Ancak, insan bir şeye çok
dikkat ederse, bilinmelidir ki hata yapacaktır; ben de onu yaptım ve
en çok gerek duyacağım kulaklığımı unuttum. Yalnız olduğum zaman
kulaklık ihtiyacı duyuyor değilim ama, Aktur veya Fethiye’de
komşularla birlikte olduğumuz zamanlar ihtiyaç duymadığım da
söylenemez.
Bu yolları
1953 yılında, ilk defa ve çocuklarımla birlikte olarak araba ile
geçmiştik. Geçtiğim bu yollar, diğer Anadolu yollarından farklı
değildi. Bilhassa, Sivrihisar’dan itibaren olan kısım yeni yapıma
alınmıştı. Tiraj belirlenmişti ve toprak hafriyatı yeni yapılmıştı.
Bir araba yoldan geçtiği zaman, arkadan başka bir arabanın onu
yakından takip etmesi mümkün olmazdı. Gündüz gözüne, öndeki arabanın
arkasından yolu takip etmeniz mümkün olmazdı. Bu yolu bir de, çamur
halini düşünün. Ben çamur halinde de bu uzun yolu takip etmiş idim.
Bu gün bunlar, ancak çok acı birer hatıra olarak benim hafızamda
kalmışlardır. Bu bakımdan, bu yolların eski hallerini görmemiş
olanlar, kendilerini bize göre daha mutlu yaratılmış insanlar olarak
kabul edebilirler.
Ankara ile
Sivrihisar arasında, Avrupa standartlarına uygun bir yolumuz var.
İşin tuhaf yanı, bu yolda sürat tahdidi yok gibi bir şey. Ben de
gidişata uydum ve arabamın takatine rağmen, süratli giden arabalara
uymak zorunda kaldım. Sivrihisar’dan sonra, herkes daha temkinli
idi. Böylece ve normal koşullar içinde yola devam ettik. Ankara ve
Sivrihisar arasındaki yola benzer başka bir yola da bir daha
rastlamak imkanını bulamadık. Yer yer bozuk yerler tek yola
dönüşümler ve de yol tamiratlarıyla karşılaştık. Demek istiyorum ki,
bizim gideceğimiz yere kadar aynı tertip bir yola kavuşmak için,
daha en azından on yıl kadar beklememiz gerekecektir. Benim acelem
yok ama, acelesi olanlar için bu yılları saymak bile bir sorun
olabilir. Avrupalı olmak, öyle kolayına kazanılacak bir vasıf
değildir. Avrupa demek, her şey gibi, yolların da standart hale
gelmiş olması demektir.
Beni erken
geldiğimi görenler, benim yarış yaptığım şüphesine düştüler. Ben
cidden yarış yapmadım. Yorulmuş olsam, oracıkta kalabilirdim. Bu
araba, küçük ve motoru da takatsiz olmasına rağmen, cidden insanı
yormuyor. Zaten hareket etmeden de, geldiğimde sofrayı hazır bulmak
istediğimi biliyorlardı. Düşündüğüm gibi de oldu. Sofraya oturdum ve
her günkü alıştım bir kadehimi de yudumlamaktan geri kalmadım.
Yalnız; bu kadeh, Dünyanın cennetlerinden birinde, Datça’nın Aktur
sitesinde içiliyor. Yemek sonunda da, Türk insanına bu Dünya
cennetini kazandıran büyük idealist insan Özer Türk’e dualar ettim;
Şuna da işaret etmeliyim ki, çok önceleri devletimizin aldığı bir
doğru karar bozulmadan tatbikata devam edilmektedir. Muğla’nın bu
güzel ilçelerinde arazi envanteri yapılmış ve nereye ne cins tesis
yapılacaksa tespit edilmiştir. Bu dikkatli tatbikattan dolayı,
kimse, mülkiyet hakkını toplum zararına kullanamıyor. Böylece, plan
tatbiki sahası buldukça, dünyada yaratılan, insanların yarattığı
cennetler de ortaya çıkıyor. Bunların kıymetini şimdi tam idrak
etmemiş olsak bile, bizi takip edecek nesillerimiz de, tıpkı benim
yaptığım gibi, bu cennetlerin bozulmamasına gayreti geçmiş herkese
hayır dualar edeceklerdir. Ne kainat ve ne de dünya, yalnız bizim
için yaratılmış değillerdir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
İsmet ÇENESİZ |
İsmet ÇENESİZ Hayat Hikayesi
|
-
ANAMIZIN
YEMEKLERİ;
-
Geçen gün bolu dağındaki lokantalardan birinde bir aile dostumuzla
birlikte yemek yiyoruz. Lokantada ki yoğurt şahane, köfte ve balda
öyle. Ya balın yanındaki yağa ne demeli. Lokantadaki yiyeceklerin
lezzetini görünce şöyle bir düşünüp gerilere, bundan 40-50 yıl
öncesine gidiyorum.
-
O
zamanlar Çorumda ki yiyeceklerde böyle tatlı, katkısız ve de
kazıksız idi. Ya şimdi? Ekmekte bile 40 çeşit katkı var. Hayvanların
yeminde kemik unu, balık unu, hormon ve binbir çeşit ilaçlar var.
Sebzelerde de yine öyle ölçüsüz suni gübreler. Gıda maddelerine ağza
hoş gelsin diye katılan katkı ve boya maddeleri de işin cabası.
-
Lokantanın sahibine, yiyeceklerin böyle leziz oluşlarının sebebini
soruyoruz, o da, “ Bunlar yayla malı. Suni katkı maddesi yok. Yem
bile yemez bizim kestiğimiz hayvanlar. Yayla da çayırda ne
bulurlarsa onu yerler. Suda klor, havada mazot yok. Ot gübre yüzü
görmez. Gökten ne yağarsa onu alır, onu kabullenir. İşin, sözün özü
bu” diyerek, durumu özetliyor.
-
Bu gün tüm orta yaşlı erkekler, ”anamın yemekleri” derde başka bir
şey demezler. Rahmetlik anam bir patlıcan oturtma yapardı
parmaklarını yerdin. Birde bağdan Ahmet Bey üzümü gelmişse değmeyin
gitsin. Şöyle pilav sade yağda pişip, üzerine de yine az yanmış sade
yağ dökülmüşse ister karıştır ye, ister karıştırmadan ye. Mis gibi
kokusunu koklaya koklaya, ye babam ye!
-
Tabi yiyeceklerin böyle güzel ve lezzetli olmasında o zamanlar her
şeyin katkısız saf ve temiz oluşunun da büyük etkisi vardı. Başka
sebeplerin yanında bir başka en önemli sebepte “ana yemeği”
oluşuydu.
-
Ana yemeği
başkadır. Ana yüreği gibi. O yemeklere anamız emeğini, ana yüreğini,
ana sevgisini de katardı. O cennet kapısını açasıca elleriyle
yoğurduğu hamuru, açtığı yufkaları, yaptığı böreklerin yerini tutar
mı şimdi katkı maddeleriyle çarşıda yapılanlar. Odun ateşinde aheste
pişen yemekle, harlı alevde, tüplü ocakta pişen yemek bir olur mu?
Olmaz! Tandır da pişen keşkeği şimdi arada bul. O yarma nerdedir ki?
Kaldı mı ki bu günde?
-
Tabiki eşlerimizde çok güzel yemekler yapıyorlar ama biz, o
yemekleri, anamızın yemeğini yediğimiz ağzı kaybettik. Dil paslandı,
damak yaşlandı. İnci diş gitti yerine takma diş girdi.
-
Nasıl ki kulak duymadığı, göz görmediği için onun yerine koyduğun
takma kulaklıkla ne kadar işitiyorsan, takma gözlükle ne kadar
görebiliyorsan tat alma duygunda öyle yarım oldu. Bir şeylerin bir
yerlerden fire verdi.
-
Yukarda o ağızdan, o ağızda kaybedilenlerden bahsettikte, evliyanın
birisi dergahında müritlerine yemekler verirmiş. Yemek olmadığı
zamanlarda da dua eder, yüce Allah’ta bu kulunun duasına karşılık
güzel yemekler ihsan edermiş. Müritler de bu yemeklerle karınlarını
bir güzel doyurur, ibadetleriyle de şükürler ederlermiş. Şeyhlerinin
olmadığı bir gün yemek vakti gelince müritlerden birisi, “nasıl olsa
duasını biliyoruz, bu günde biz dua edelimde yemekler gelsin” demiş.
Bunun üzerine başlamışlar duaya ama ne gelen var ne giden. O sırada
yanlarına gelen yaşlı bir dervişe olayı anlatırlar. Dervişte, “oğul
oğul! Dua aynı duada, ağız aynı ağız değil!” der.
-
O
hesap, bizim ağızda aynı ağız ama anamızın yaptığı yemeği yiyen ağız
değil. Dil paslanmış, damak yaşlanmış. İnci gibi diş gitmiş yerine
takma diş gelmiş. Yama gibi.
-
İYİ TAKMA DİŞLER!
-
Sıhhat,
afiyet, huzur dolu İkinci Baharlar dilerim efendim.
-
Sevgi ve saygılarımla
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
BİR FESTİVAL DE BÖYLE
GEÇTİ!
-
Festival. Hem de uluslar
arası festival. Sitemizde ay sonuna kadar kalacak olan
resimlerden,festivale gelmezseniz bile;bazı festival kesitlerini
ve kimlerin bu festivale katıldıklarını göreceksiniz.
-
Bildiğiniz gibi;Gürsel
Yayınevi sahibi olarak kendi çabalarım ile bu sayfaları sizlere
ulaştırmaktayım ve kendi çabalarımla ile resimlemekte ve kendi
çabamla da sizlere ulaştırmaya çalışmaktayım.
-
Bir ata Sözümüz “İyilik
yap,denize at. Balık bilmezse Halik bilir” görüşü ile en hızlı
akan nehrin bir şelalesinde suyun geliş istikametine doğru kürek
çekmekteyim. Ömrüm oldukça da kürek çekmeye devam edeceğim.
-
Resimleri incelerseniz;
resim aralarında festival hakkında katılımcılara memnuniyetinizi
yada memnun olmadığınızı yazın yayınlayalım demekteyim. Bu
uyarımızı bundan önce Çorum’da yapılan “Tarım Fuarında” da
e-posta sorular sordum ve cevaplarını vermelerini istedim. Bu
çağrıma iki firma e-posta ile katıldılar.
-
Onları aynen
size sunuyorum:
-
-
H.Attila Düvencioğlu
-
Hidroser Ltd.Şti.
-
Pazarlama Müdürü
aduvenci@hidroser.com
-
-
Sayın Gürsel;
-
Tarum fuarı
gerek hazırlanış ve gerekse sunuş olarak yetersizdi.
-
Fuar
yönetiminin deneyimsizliği,kadro azlığı,zamanın iyi ayarlanmaması
gibi nedenlerden dolayı fuar istenildiği gibi geçmedi. Bunda Çorum
halkının suçu var mıdır bilmem ama, katılımdan anlaşılacağı gibi
Çorumlular bu fuara sahip çıkmadı.
-
80 katılımcı
oldukça hatırı sayılır bir parayı Çorum'da bıraktı ama,
yöneticilerin hiçbirisini aramızda göremedik. Sayın Çorum
milletvekili daha sonraları ziyaret etti ama, o da ziyaretçi
çekmeye yeterli olmadı. Sanırım Çorum halkı Hitit Festivalini
bölgenin yegane fuarı olarak gördüğünden bu fuara rağbet etmedi.
-
Gelecek yıl
aynı şartlar altında fuar organizasyonu yapılırsa katılmayı
düşünmüyoruz. Firmamız Çorum fuarında yaklaşık olarak 10.000.YTL
para harcamıştır. 80 firmayı düşünürseniz Çorum kaybı göz önüne
çıkacaktır.
-
Saygılarımla.
-
-
-
Sükrü KILIÇ
-
Ekerler Tarim Makina Sanayi
-
Üretim ve Proje Müdürü
-
Ekerler Makina Sanayi
-
info@ekerlermakina.com
-
Gürsel
Yayınevi Sahibi’ne:
-
1-2006 TARUM
fuarından beklediklerinizi aldınız mı ?
-
Tarum 2006
Fuarından Beklentilerimizi tersine çıkaran bir tablo vardı.
-
Ekerler
makine sanayi olarak Tarum 2005 fuarına da katılmıştık. Geçen sene
bu talep daha fazla olduğunu tespit ettik. Standımızı yaklaşık 22
kişi ziyaret etti geçen seneki oran 155 kişi idi...
-
-
2-2006 TARUM
fuarında size göre eksiklikler nelerdir?
-
Tarum 2006
Fuarındaki eksikliğin En büyüğü;evet her şey eksikti.
Tanıtım,Dağıtım,Reklam Yapılmamıştı bu nedenle çiftçi yeterince
haberdar
-
Edilmemişti. İşte bunun sebebi yerel
yönetimlerin bu konuyla alakasızlığı olarak değerlendiriyorum.
Eğer ki; Yerel Yönetimler Tarum 2006 Fuarını geçen seneden
itibaren tanıtımını yapsalardı daha iyi olacaktı. Tabi Bunun
birinci Sorumlusu Yerel Yönetimler, ikinci Sorumlusu Millet
Vekilleri, üçüncü Sorumlusu CNT Fuarcılık Firmasının organize
bozukluğudur.
-
Kapıya bir
kaç güvenlik Koymakla organize olunmaz. Organize Yarışmalar
düzenlenir. Şehrin her kenarına Afişler ve yön levhaları asılır.
Sebebi ziyaretçinin haberi
-
olmasa bile gördüğünde ziyaret amacı ile
gelmesidir. Ne yazık ki her adımda yapılan hataları iki senedir
biz çekiyoruz.
-
Bilindiği
Gibi Tarum 2006 Fuarına Katılan Firmalar hemen hemen hepsi
Türkiye’nin en büyük Tarım Makineleri firmaları ve bayileri idi.
İşte bu fuarla birlikte Çorum Tarum
-
2006 bir son kez can verdi. Bence CNT
fuarcılık bu işi bıraksın yerel yönetimler ve Ticaret Odası
kendileri yapsınlar. Yapamıyorlarsa bıraksınlar bu işte, biz
görevimizi yaptık Fuarı makinelerimizle şenlendirdik her türlü
masraftan kaçınmadık tanıtım için katılım için ama tek eksik Çorum
çiftçisi idi...
-
-
3-2006 TARUM
fuarında istediğiniz ziyaretçi geldi mi ?
-
Bence Hiç
Ziyaretçi Gelmedi Yaklaşık 160 bin Kişilik Çorumda günde 160 Kişi
Ziyaret Etmedi ....
-
-
4-2006 TARUM
fuarından fuar tanıtımı yeterli olduğunu düşünüyor musunuz ?
-
Tanıtım
Organizasyon iyi değildi Bunun Tek Sorumlusu CNT Fuarcılık.
-
Katılımcı firmalara yersiz vaatlerde
bulundu...
-
-
5-2006 TARUM
fuarı gibi fuarlara katılıyor musunuz ?
-
Evet Mesela
Ankara Altın Parktaki Fuara ve Konya Tüyapa Geçen sene iştirak
-
Ettik Ama inanın bundan daha iyi
sonuçlar aldık ve Ne yazık ki Çorum Fuarına firma olarak katılmayı
düşünmüyoruz ama Farklı Bir Organizatör Alır O zaman Düşünüle
bilir.. Yerel Yönetimler Görevlerini tam yapar, o zaman düşünüle
bilir...
-
-
6-Fuar
sebebi ile Çorum'u gezebildiniz mi ?
-
Çorum Gezme
Fırsatımız olmadı. Çünkü Fuardan çıkınca günün sıcaklığını
-
çekiyorsun ve ayrıca yorgun oluyorsun,
yeni güne dinç başlamak için otelin
-
bulunduğu caddeden farklı bir yere
gidemedik ..
-
-
7-Çorum'da
bayileriniz var mı ?
-
Görüştüğümüz
bir kaç tane bayi var. Henüz Anlaşma aşamasındayız
-
-
8-Böyle bir
etkinlik yapılır size bilgi verilirse katılır mısınız ?
-
Bildiğiniz
gibi nakliyeden tutun,konaklamadan tutun,yemek içme her şey artı
-
maliyet iste bu nedenle katılmamızın zor
olduğu görünüyor İste en son söyleyeceklerim
-
Çorum için Bu fuarın çok etkisi olması
beklenirken hiç bir artısı olmamasıydı. Bu
-
tür Fuarlar Şehir Ekonomisini
düzeltir,ticareti canlandırır. Bu nedenle bu tür fuarların daha
ciddiyetle Çorumun gönül verenleri tarafından yapılması ve bu
fuarlar için Ticaret Odası, yerel yönetimler,belediye,köy
muhtarları, birlik beraberlik olup şehrin tanıtımını yapması
gerekir Millet Vekili geldi ismini söylemek istemiyorum ve çok
yakıştıramadığım bir şekilde
-
belirli standları gezerek nabız yokladı
ve 45 dakika gibi çok kısa bir süre bizleri dinlemeden gitti...
-
Teşekkür.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Hasan Latif SARIYÜCE |
Hasan Latif SARIYÜCE Hayat Hikayesi |
-
BATI TRAKYA’YA
DOĞRU GÜMÜLCİNE’DE
-
Gümülcine’yi otuz
beş yıl önce de görmüştüm. Tipik bir Anadolu kasabasıydı. Şimdi çok büyümüş.
Her taraf yeni apartmanlarla dolmuş. Temiz, bakımlı bir kent. Nüfusun
çoğunluğunu yakın zamana kadar Türkler oluşturuyordu. Yunanlılar göçmenler
getirerek bu dengeyi bozmuşlar.
-
Yunanlılar şu on
yıl içinde bir Türk kenti olan Gümülcine’de ve de İskeçe’de bazı oyunlar
tezgâhlamışlar. Rusya’da, Gürcistan’da yaşamakta olan 150 bin Pontusluyu
getirip buralara yerleştirmek istemişler. Amaçları, adını bile kullanmaya
izin vermedikleri Türkleri azınlıkta bırakmak. Bu Pontuslular denilenler, Rum
mu değil mi, belli değil. Konuştukları dili Yunanlılar anlamıyor.
-
Birinci Dünya
Savaşı’nda doğu Karadeniz bölgesinde yaşayan, Rum denilen, bir kısım Osmanlı
yurttaşı, Türkleri taciz etmeye başlamışlardı. Balkan Savaşı’ndan dönebilen
Türk erkekleri, hemen ardından Seferlik’e katılmışlar, geride yaşlı dedeler,
nineler, açlıktan ölmemek için keçilerin zor çıktığı bayırlarda bir evlek
fasulye ekmeye, dört kök mısır dikmeye uğraşan kadınlar kalmıştı. Kışkırtılan
Rumlar Doğu Karadeniz’de bir Pontus devleti kurma düşlerine kapılmışlardı.
Meydanı boş bulduk sanarak dağa taşa eli kanlı çeteler saldılar.
-
Atatürk Nutuk’un
girişinde der ki: “Sonradan elde edilen belgelere dayalı bilgilerden anlaşıldı
ki İstanbul Rum Patrikhanesi, Mavri Mira derneği, illerde çeteler teşkil
etmek, mitingler ve propagandalar yapmakla uğraşıyor... Yunan Kızıl Haçı ile
devletin izniyle kurulmuş göçmen komisyonu, Mavri Mira’nın çalışmalarına
yardım etmektedir. Mavri Mira tarafından yönetilen Rum okullarının izci
teşkilatları yirmi yaşını geçen gençlerden birlikler kuruyor.”
-
Doğu Karadeniz’de
Pontuslu olduklarını söyleyen vatandaşlarımız, kışkırtmalar sonucu Türkleri
canından bezdirecek biçimde rahatsız etmeye koyulunca karşı tepki görmekte
gecikmediler. Her zorbalığın dayanıp duracağı, kırılıp büküleceği bir nokta
vardır. Bölgedeki insanlarımız yapılan yağmalar, soygunlar, öldürmeler
karşısında ne yapacaklarını şaşırmış durumda iken Giresun’da, Balkan
Savaşı’nda topal kaldığı için Seferberlik’e katılamayan bir Topal Osman Ağa
çıkıyor ortaya. Gözü kara bir adam. Karşı çeteler oluşturuyor. Rum çetelerini
silip süpürmeye başlıyor. Rumlar tatlı dilli insanlardır. Dost görünmesini çok
iyi beceren insanlardır. Yalnız kötülük yaparken acımak, merhamet etmek hiç
akıllarına gelmez de kendilerine bir fiske vurulsa kıyameti koparırlar.
Seslerini dünyanın dört bucağına duyururlar. Ağlamasını çok iyi becerirler.
Mavri Mira aracılığıyla “Türk çeteleri bizi öldürüyor! Mallarımızı
yağmalıyor!” çığlığını, Çanakkale’de yenilen anlı şanlı zırhlılarını İstanbul
önüne demirlemiş bulunan İngiltere/Fransa/İtalya üçlüsüne yetiştiriyorlar.
Osmanlıya ültimatom: “Karadeniz’deki çeteleri yakalayıp cezalandırın. Yoksa
oralara da asker çıkarırız.”
- Mustafa Kemal aslında, Kurtuluş Savaşı’nı
başlatsın diye değil, Pontuslulara karşı canlarını mallarını, namuslarını
korumak için uğraş verenleri cezalandırsın diye Anadolu’ya gönderiliyor. Ama o
durumu İstanbul’dakilerin gözlükleriyle görmüyor. Daha Samsun’a ayak basar
basmaz hangi tarafın haklı, hangi tarafın haksız olduğunu saptıyor. Merzifon’a
geldiğinde telgrafla davet ettiği Topal Osman Ağa ile burada buluşuyor. Ondan
bölge hakkında bilgi alıyor, gerekli buyrukları veriyor. Pontusluların bir
kısmı, Topal Osman’ın yılgısı ile daha Kurtuluş Savaşı sonucunu ve 1924 nüfus
değişimini bekleyemeden Gürcistan’a, Rusya’ya göç ediyorlar. Göç edenlerin
sayısı iddia edildiği gibi yüz binlerce değil en fazla birkaç bin kişidir.
-
İşte Yunanlılar
Pontuslular denilen ve çoğu Rumca bilmeyen Rusları, Gürcüleri, Ermenileri,
sosyalizmin çökmesinden sonra, yani şu on yıl gibi kısa bir zaman içinde
Rusya’dan, Gürcistan’dan derleyerek Yunanistan’a getirmeye başlıyorlar.
Hedefleri 150 bin kişidir. Ancak otuz bin kadar insan getiriyorlar. Bunları
Türklerin çoğunlukta oldukları İskeçe’ye, Gümülcine’ye yerleştiriyorlar.
Pontuslu göçmenlerin bir kısmı buralarda barınamadığı için başka yerlere,
özellikle batı Avrupa’ya gidiyor. Bir öğretmenin söylediğine göre Yunanlılar
gene de yalnız İskeçe’nin nüfusunu kendi lehlerine on bin kadar artırmışlar.
- Dışardan insan derleme, getirip Batı Trakya’ya
yerleştirme eyleminin sona ermediği, halen sürüp gittiği anlaşılıyor.
Gümülcine’de haftalık olarak yayınlanan 05.05 2003 tarihli Türkçe İleri
gazetesinde şu kısa yazı yer almıştır:
-
“Bildiğiniz gibi,
Batı Trakya’daki nüfusu dengelemek için değil; o çoktan bozuldu ve Rumluk üçte
iki oldu. Rodop İli’ndeki nüfusu ayarlamak da değil, çünkü o da oldu. Türk
nüfusu üstüne çıkarmak için Rumluğu, Rusya taraflarından gelenlerin çoğunluğu,
elbet devlet gücüyle, buralarda tutuldu. Senelerce bunlara aylık verildi.
Boktan püsürden işler bulundu ve evlerinin kiraları ödendi. Bütün bunlardan
sonra da, çok ucuz faizlerle ve yirmi yıllığına, ev yaptırmaları için,
krediler verildi. Ama adamlar ev yaptırmıyorlar ki... Sanki saray
yaptırıyorlar ve elbet tamamlamağa da paraları yetmiyor.
-
Bakan sayın
ÇOHACOPULOS’un 04 Nisan 2003 tarihinde burada (Gümülcine’de) yaptığı konuşma
metnini dikkatle okudum. Bir yerinde diyor ki: “Yeni evler için, 1500 kadar
olacak, yeni arsalar bulmak gerek. Hem de şehir içinde veya çevresinde...” Bu
cümleleri okurken daha içim cız etti. Çünkü yeni yapılan Pontuslular
mahallesinde, bizim yedi dönüm arsamız EKTENOPOL tarafından, tavuk fiyatına
istimlâk edilmişti. Ne Bidayet (mahkemesi), ne de İstinaf (mahkemesi)...
-
Aaahhh... Ah!!!
Batı Trakya Türk’ü yalnız bir yerden kazık yemedi ki???”
- Yunanlılara taşıma su ile değirmen dönmeyeceği
anlatılmalıdır. Bütün bu gayretleri eninde sonunda sonuçsuz kalacaktır. Nüfus
artışında milleti oluşturan bireyler üretkenliklerini kaybetmişse, ne
yapılırsa yapılsın o ülkenin nüfusunda önemli bir artış sağlanamaz. Sonra
arkalarında, Türkiye’nin olduğu gibi, nüfus artırıcı bir hinterlantları da
yok. Yunan nüfusu uzun yıllardan beri artmıyor. Yunanlı madamlar çocuk
büyütmenin sıkıntısını göze alamıyorlar. Tıpkı şimdi el ele verdikleri
Avrupalı bayanlar gibi.
-
Türklerin
Gümülcine’de ticari yaşamda bir ağırlıkları yok. Yıllarca ezilmiş, sömürülmüş,
kısıtlanmış bir toplum. Ne var ki Türk, toprağına sağlam tutunan insandır.
Binlerce yıldan beri görülmüştür ki insanımız savaşlar, yenilgiler, kıtlıklar,
kırgınlar karşısında varlığını hep koruyabilmiştir. Bu belki de bilinçsiz bir
devamlılık bilincidir. Kırk beş yıl önce İstanbul’da, yönetimin zaafından
yararlanan çapulcuların bir günlük gösterileri İstanbul Rumlarını ürkütmüş,
kısa zamanda güzelim İstanbul’u terk ederek Yunanistan’a göçmelerine neden
olmuştu. Türkler Batı Trakya’da her zorluğa, her zorbalığa dayanıyorlar. Hâlâ
Doğu Türkistan’da, Rusya’da, İran’da, Bulgaristan’da, Makedonya’da, Kosova’da,
Saraybosna’da dayandıkları gibi.
-
Batı Trakya’da
Türkler ne iş tutuyorlar? Ne ile geçiniyorlar? Soruyoruz. Türklerin büyük
çoğunluğu tarımla uğraşıyor. Tütün yetiştiriyor. Avrupa Birliği’ne girildikten
sonra inşaat işleri oldukça canlanmış. Gençler inşaat işçiliği yapıyor. Dükkân
işletenler yok değil. Bunlar bakkaliye, kahvehane, manav gibi yerler. Ana
çarşıda Türkler yok gibi.
- Türkiye, Lozan Antlaşması’na dayanarak Batı
Trakya Türklerinin ana vatana göçmesini istemiyor. Böyle olmasına karşın gene
de Türkiye’de çok sayıda Batı Trakyalı Türk yaşıyor.
- Batı Trakya Türkleri Türkiye’ye sığınamayınca
yönlerini batı Avrupa’ya çevirmişler. Anlattıklarına göre, başta Almanya olmak
üzere, Avusturya’da, Hollanda’da, Belçika’da, Fransa’da çok sayıda
Gümülcine’li, İskeçeli Türk çalışıyormuş.
-
O gün Gümülcine’de
Türklerle temas olanağımız olmadı. Kafile başkanımız hem Türk konsolosuna hem
de Gümülcine Türk Birliği’ne telefon etti. Dönüşte tekrar Gümülcine’ye
uğrayacağımızı bildirdi, görüşme isteğimizi iletti. Bir süre çarşıda biraz
dolaştık. Yunan drahmisi tarihe karışmış. Geçerli olan Euro. Türkiye’de Euro
yerine dolar almıştım. Küçük esnafın bir kısmı Dolar’ı kabul etmedi. Daha
sonra görecektik ki Avrupa Birliği üyesi olmayan öbür Balkan ülkelerinde de
Dolar geçerliliğini yitirmiş gibi. İtibari hiç yüksek değil. Türklerin
yayınladıkları yerel gazeteleri arayıp bulmak için ona buna sorarak
koştururken arkadaşlarımız otobüse binip gitmişler. Biraz ilerleyince
yokluğumu fark ederek harıl harıl beni aramaya koyulmuşlar.
-
Gümülcine’den
ayrılıyoruz. Pencereden seyrederken gözlerimin önünde tarih canlanıyor.
Yunanlıların Komotini adını verdikleri bu güzel kent beş yüz elli yıl Osmanlı
kenti olarak kaldı. Bilinen ilk adı Phoros’tu. Eski bir Odrys kentiydi. Phoros,
Helenlerle akraba olmayan Trak budunlarından birinin kahramanıydı. Ölümünden
sonra tanrılık mertebesine yükseltilmişti.
-
Romalılar burayı
topraklarına kattıklarında adını Komarkhio olarak değiştirdiler. Gümülcine I.
Murat tarafından 1361 yılında ele geçirilince adını Gömenciye diye söylediler.
Gümülcine kısa zamanda bir Türk yurdu oldu. 1580 yılının zeamet kayıtlarında
Gümülcine’ye bağlı 588 köy, 87 mezra, 7 çiftlik ve bir Tanrıdağı Yörük toplumu
bulunduğu yazılıdır. Eski kayıtlarda geçen köy adları burasının bir Türk ili
olduğunu, Türkleştiğini göstermektedir: Böri kasabası, Yeniköy, Çalılu,
Kakçalı, Çırpılu, Kütüklü, Dursun, Yöneldik, Beyli, Şahin Adası, Elmalu,
Veysan, Saruyar, Uğurluviranı, Darıderesi. Ardıçlı, Ilıcaderesi, Uzuntepe,
Çıracık, Gülcük, Akpınar... Ayrıca Yörük obaları Buruncuk, Tosyalu, Köseler...
- Osmanlıya geçtikten sonra Gümülcine kısa sürede
gelişerek önemli bir tarım merkezi haline gelmişti. Hicrî 896 (1492) yılında
Gümülcine kadılığında 5237 hane yağcılıkla, 1019 hane de çeltik tarımı ile
uğraşıyordu.
-
Gümülcine 1879
yılında Edirne ilinin yeniden düzenlenmesi sırasında Edirne’ye bağlı birinci
sınıf sancak yapıldı. İskeçe. Darıdere, Sultanyeri, Ahiçelebi ilçeleri de
buraya bağlandı. Bu güzel yurt köşemiz 1912 Balkan Savaşı’nda elimizden çıktı.
Kesin olarak Yunanistan sınırları içinde kalması, 1920 yılındadır.
-
Türkiye’ye candan
bağlı insanların yaşadığı Gümülcine’yi, dönüşte bir daha uğramak niyetiyle
geride bırakıyoruz.
-
Devam Edecek
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
Nehir
CEYHAN |
-
YEPYENİ BİR SAYFA
-
Annemle
beraber, babamın uğurlamasının ardından düştük yola. Sonucundan
memnun kalmayarak kazandığım üniversiteye kayıt işlemleri için Bolu
yolcusuyduk. Heyecanım daha baskın olduğu karmakarışık duygular
içerisindeydim. Aslında hayatımda hiç tatmadığım bu heyecanı
yaşarken yalnız olmak isterdim; ama mümkün değildi bu. Çünkü annemle
babamın kabul edemedikleri kadar büyük yaşta değildim. Heyecandan
günlerdir uyku girmeyen gözlerim ben fark etmeden bir ara
kapanmıştı. Açtığımda ise yeşillikler arasında , sisli bir yolda
ilerlemekteydik.Gözüme takılan mavi renkli tabeladan anladım ki
BOLU’DA idik.
-
Bilmediğim
topraklar, değişik gelen insan tipleri ürkütmüştü ilk başta
beni.
-
Hüzünlü gözlerimi yakalayan annem beni neşelendirmeye
çalışıyordu; ama imkansızdı.Mutsuz ve umutsuzdum. Şehir merkezinde
Bir şeyler yedikten sonra kampüse çıktık. Kampüse girmeden yolun
biraz gerisinde küçük bir göl çarptı gözüme. Parlak ve berraktı.
Kampüs çok güzel görünmemişti gözüme. Çok küçük ve henüz etrafı
inşaatlarla doluydu. Aklım adının Gölköy olduğunu sonradan
öğrendiğim gölün parıltısında kalmıştı. Kayıt işlemleri bittikten
sonra önce merkeze gidip, Çorum’a dönüş için bilet almamız
gerekiyordu. Merkez servisine binip kampüsten biraz çıktıktan sonra
dikkatle göle tekrar baktım ve biraz umutlandım. Keyfim yerine
geliverdi bir anda.Çorum’a yorucu geçen uzun ve tatlı bir yolculuğun
ardından evimize gelir gelmez, içimde farklı bir heyecanın
uyandığını hissettim.Hızlı adımlarla mutfak duvarında asılı duran
takvime uzandı ellerim ve parmaklarım eğitim-öğretim dönemiyle
başlayacak olan Bolulu günlere kalan yaprakları çevirdi teker
teker.Dudaklarım da kaç gün kaldığını hesaplayarak yardım etti
parmaklarıma.
-
Yapılacakların işlerden bir tanesi de o devlette kullanılan dili
bozmaktan başladıkları bilinmektedir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
BASIN SUÇU DAVASI
Gözleri uzaklara
dalmış,önünde bulunan kitabın sayfasın açık kalmıştı. Bundan
birkaç yıl evvel yaptığı bir kooperatif evleri için kendisini
eleştiren bir yazı yayınlanmıştı. Bu yazıyı yazan kişiyi de
tanıyordu. Aralarında herhangi bir husumet,herhangi bir
kırgınlıkta bulunmamakta idi. Düşünüyor,ne yapmasın gerektiğini
bilmiyordu. Kitap kendisine verileli tam tamına beş buçuk ay
olmuştu. Bu düşüncelerin içinde iken aklına tıp fakültesinde
başından geçen,buna benzer bir olay aklına gelmişti ki
Hastanedeki odasının kapısı çalındı. Bütün düşüncelerinde
sıyrıldı gerçek dünyaya döndü. Sesini akort ederek:
- Buyurun. Dedi. Kapı
açıldı. Karşısında şehrin iktidar il partisi Başkanı duruyordu.
Yerinden fırladı. Yüzüne en mesut maskesini takınarak:
- Hoş geldiniz sayın
Başkanım. Dedi. Başkan ise;düşüncel bir şekilde:
- Hoş bulmadık sayın
Başhekim. Diye cevap verdi. Başhekimin yüzündeki en mesut maske
düşmüş,apışıp kalmıştı. Başkana yer bile göstermeyi akıl
edemeyecek kadar şoka girmişti. Kendini toparlayarak:
- Hayırdır başkanım. Ne
oluyor ? Diye dudaklarından dökülen kelimeleri toparlamaya
çalıştı. Başkan:
- Başhekimim. Sağlık
Bakanlığı sizi doktor olarak Doğu Anadolu’da bir yere tayin
etmiş. Başhekimlik makamınıza da başka birisinin atanması için
benden birisini tavsiye etmemi bekliyorlar. Aramızda epey bir
yakınlık ta var. Ankara’ya bir gidip konuşmam gerek. Sizinle
konuşup bilgi verip öyle gidiyim diye düşünmüştüm. Büroda da
arkadaşlar boş durmuyorlar,davaları takip ediyorlar. Diyince.
Başhekimin gözleri parladı,eski tebessüm maskesini takınarak
maşanın üzerindeki sayfası açık kitabı tutarak başkana
uzatırken:
- Başkan: Bende sizi
arayacaktım. Bizim için söylenen bir deyiş var ya “İyi olacak
hastanın ayağına doktor gelirmiş” derler. Cidden doğruymuş. Şu
açık sayfanın altını çizdiğim satırı okur musunuz ? Diye şeytani
bir gülüşle kitabı başkana uzattı. Başkan kendi konusunu
unutarak kendisine uzatılan kitabı aldı,denilen satırı okudu.
Başhekime dönerek:
- Burada sana hakaret var.
Ne demek “torpil geçildi” demek. Sen görevini yapmışsın,kat
artırımı istemişsin belediye de müracaatını gerçekleştirmiş.
Burada sana karşı bir sataşma var. Bir avukata ver,senin için bu
kişileri Savcılığa versin ve mahkemeye vererek tazminat davası
alabilirsin. Dedi. Başhekim:
-Bende demin iyi olacak
hastanın ayağına doktor gelirmiş dedim ya. Bende seni avukat
olarak arayacaktım. Savcılığa ver,mahkemede tazminat davası
açalım,vekalet vereyim. Bu savcılık şikayet dilekçesi,mahkeme
ücreti ve size vereceğim avukatlık parası olarak ne kadar vermem
gerek ? Ankara’ya gitmeden bunu hallediver de benim tayinimin
çıktığını söylüyorsun,burada sen davaya bakıver. Adamlar zaten
parasız tazminatı miktarını da az açta o da sizin olsun. Dedi.
Başkanın yüzü güldü,Başhekimin masasının üzerinde bulunan boş
bir kağıt aldı,kendine göre bir masraf listesi çıkardı,avukatlık
ücretini ve duruşma masraflarını yazdı başhekime uzatırken:
- Tazminat için masrafı
kararlaştırınca tazminat için bunun haricinde de harç yatması
gerekli sayın Başhekimim. Dedi. Başhekim uzatılan kağıdı aldı.
Şöyle bir göz atar gibi yaptı. Cebinden çek defterini çıkarttı.
Toplam masrafın beş katı kadar bir meblağ yazdı. İl Başkanına
uzatırken:
- Tazminat
oranını da bildirin onu da ayrıca öderim. Başkanın gerekeni aman
Ankara’ya gitmeden halledin de bende sizi bir daha yormamayım.
Vaktiniz varsa bir çayımı içersiniz herhalde dedi. Çeki alan
Başkan çeke bir göz attı. Gülerek:
-
Tabii;bir çay içer hem de konuşuruz. On beş dakika kadar vaktim
var. Buradan Sağlık Müdürlüğüne uğrayayım,sizin tebligatı Müdür
bey biraz bekletiversin. Ankara’dakilerle görüşüyüm. İnşallah
senin yerine tayin edilen şahsı başka bir alana tayin
ediversinler diyerek konuşurum. Başhekimim sen merak etme. Bu
işi yoluna koyarız dedi. Başhekim,telefonu alarak çay ocağını
aradı:
- İki çay
getir. Diyerek emretti. Biraz sonra kapı çalındı hizmetli
içeriye girdi. Tepside bulunan iki çay ardağının birisini
Başkana uzatırken göz göze geldiler. Başkana usulca:
- Hoş
geldiniz ! Diyerek çayı başkanın oturduğu sehpanın yanına koydu.
Diğer bardağı da Başhekimin masaya koydu. Başhekim:
- Biraz
sonra iki çay daha getirin. Dedi. Hizmetli :
- Olur
efendim. Dedi. Başkan;
-
Başhekimim! Savcılığa suç duyurma ve mahkeme müracaat
dilekçelerini hazırlatır hemen yollarım. Ben tazminatın harcını
ayarlarım. Kazanırsan tazminatı siz alın dediğiniz için harcı
ben yatırırım. Diyerek,kitabın kendisinde kalması istedi. Dedi .
Biraz sonra kapı vuruldu hizmetli ikinci çayları getirmişti.
Başkan kitabı çay içerken kitabı incelemeye başladı. Başhekime
baktı:
- İyi
yayınevi de var. Müteselsilsen sorumlu tutarak gerekli tazminatı
alırız. Zaten yazarları tanıyorum bir şeylerini alamayız,biraz
gazeteden ümitliyim,fakat bu yayınevi daha iyi biz onan
alırız,oda diğerlerinden alabilirse alsın. Tazminatı birkaç
dilim olarak açacağım Başhekimim bilginiz olsun. Artık bende
kalkayım. Arkadaşı aramam için telefonu kullanabilir miyim ?
Başhekim:
- Hay
hay,buyurun. Diyerek telefonu başkana doğru çevirdi. Başkan
bürosunun numarasını çevirerek karşısına çıkan kişiye:
- Ben
Başhekim beyin odasından arıyorum. Hemen bir vekaletname
hazırla. Her türlü şikayet ve dava açmakla ilgili olsun. Onu
yazınca getir Başhekim bey imzalayacak. Sonra gerekli bilgiyi
ben sana veririm. Diyerek telefonu kapattı,Başhekime elini
uzatarak bu işler kolay da sizin işi de halledebilsek daha tatlı
olur,başhekimim. Bana müsaade. Başhekim:
- Müsaade
sizin. Başhekim hemen masanın üzerinde bulunan mahalli iki
gazeteyi de uzatarak başkana verdi. Burada da kitap tanıtımı
var,ayrıca benim ismi kullanmışlar bunlarda delil olarak
kullanır mısın bilmem inceleyiver, aman gözünü seveyim mahkeme
işini unutma. Ankara’dan da benim işi erteletebilirsen sevinim
başkanım. Yolun açık olsun. Diyerek hastanenin kapısına kadar
yolcu etti. Başkan,arabasına binerek uzaklaştı. Başkan dediği
gibi Sağlık Müdürlüğüne gitti. Müdürün odasına girdi. Müdür
kendi partilerinin adamlarıydı. Müdüre:
- Şu tayin
emrini al diyerek bir evrak uzattı. Başhekim tayinim filan
varmış diye sorarsa, Başkanla görüşün dersin direktifini vererek
oradan da ayrıldı. Başkan arabasına binerek doğruca bürosunun
bulunduğu park yerine arabayı park ederek yukarıya çıktı.
Beraber çalıştığı arkadaşına:
-
Vekaletnameyi hazırladın mı ? Dedi,karşısında bulunan avukat:
- Evet.
Arkadaş imzaya götürdü. Nasıl bir işlem yapacağız ? Diye başkana
sordu. Başkan elinde bulunan kitabı ve gazeteleri uzatarak, bu
kitapta Başhekime hakaret var. Kitabın yayıncısına,şu gazete
sahibi,Sorumlu Müdürü yazarlar hakkında Savcılığa suç duyuru
hazırla,Asliye Hukuk’a da tazminat davası aç. Tazminat için 10
milyar şimdilik yeter.İleride alacaklardan ve bu güne kadar
işleyen Kanuni faizi de unutma. Sen dilekçeleri hazırla,vekalet
gelince de yarın veririz. Dilekçelere yarının tarihi açmayı
unutma. Avukatlar olarak ta üçümüzün ismini aç. Ben partiye
gideceğim,saat beşe doğru gelir inceler yarında dilekçeleri
veririz. Diyerek Başkan;parti binasının yolunu tuttu. Avukat
katlanan sayfayı açtı. Oradan bir şeyler yazdı.
Avukat;yazdı,not aldı,fazlalıkları çizdi. İkişer sayfalık suç
duyuru ve mahkeme dilekçelerini hazırladı. Kalktı bir bardak su
aldı. Pencereden dışarıyı seyrederken patron güzel iş yakalamış
diye düşündü. Dava açılan gazeteyi ve yazarların maddi
durumlarını biliyordu. Yayınevi işe memlekette kendi başına bir
şeyler yapıyor,fısıltı gazetesi yayınevi sahibinin bu işi kendi
başına yalnız nasıl yürüttüğünün merakını birbirlerinden
soruyorlardı. Yayıncının iki tane de dergi
yayınlaması,dergilerde de fazla reklam olmamasına rağmen günü
gününe dağıtılması,partilerinden de katkı istememesi Başkanın
ve kendisinin de merakına sebep oluyordu. Bakalım bu tazminat
davasında bu parayı ödeme aşamasında ne yapacaktı ? Kendi
kendine güldü. Başkan af etmez dedi.
Böylece
memlekette,bir yayınevinin savcılığa ve mahkemeye verilmesi ilk
oluyordu. Biraz sonra kapı açıldı. Başhekime giden avukat
vekaletnameyi imzalatmış olarak geldi. Arkadaşı masanın
üzerindeki dilekçeleri ima ederek:
- Şunları
oku da eksiklik veya fazlalık yada önerin var mı söyle dedi.
Gelen bayan avukat masasına otururken dilekçeleri aldı. Hemen;
- Bu yazar
ve gazetenin kişilerin nesini alacaksın ? Bak sırada bir
değişiklik yapalım. Başa yayınevini alalım,ve adresini
çıkartalım. Diğerlerinin açık adresleri bulunsun,sadece yayınevi
ile şehri yazalım. Bu dilekçeyi ilk okuyan kişiye etki de eder.
Dikkatini bu adressiz davalıya yöneltir,zaten bu tazminatı da bu
yayınevinden alırız. O da alabilirse onlardan toplasın. Diyerek
fikrini söyledi. Bilgisayarda yeni bir dosya açarak kendi isteği
doğrultusunda başlığı değiştirerek şikayet dilekçelerini yeniden
yazdırdı. Biraz sonra Başkan büroya geldi.
- Vekalet
nameyi aldınız mı ? Dilekçeleri yazdın mı diye peş peşe sorular
sordu. Her iki dilekçe örneğini de Başkana verdiler. Bayan
avukatın önerisini dinleri,doğru buldu, kalemle iki yeri
düzelterek,bunları yarın gereken yerlere verin dedi. Ben yarın
birkaç ilçe dolaşacağım,soran olursa Ankara’da dersiniz. Diyerek
çıktı gitti. Bayan saate baktı arkadaşına:
-Bunları
vermeye vakit var. Ben adliyeye giderek bunları vereyim,oradan
eve giderim iyi akşamlar diyerek o da bürodan çıktı gitti.
Evet işte
bu olaylar ışığında bir yayınevi,bir gazete ve iki yazar
savcılığa suç duyurusunda bulunulmuş ve tazminat için mahkemeye
verilmiş oluyordu. Bundan sonraki hikayemizde de bu davanın
seyrini sizlere hikaye edeceğim.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
KAYSI REÇELİ
2 kilo şekerpare kaysı
2 kilo toz şekeri
3 küçük topak limon tuzu
Kaslılar önce yıkanır.
Çekirdekleri çıkartılır. İkiye bölünen kaysılar tencereye konulur.
Üzerine şeker dökülür. Bir iki saat kadar bekletilir,kaysılar
sulanır. Şeker ıslanmış olur. Tencere kısık ateşe konularak
karıştırılır,kaynamaya başlayınca limontuzu ilave edilir. Kaynamaya
başlayan reçelin üzerine köpük gelir,bu köpük delikli kepçe veya
kaşıkla alınır atılır. Kaynamaya başlayınca beş dakika
kaynatılır,tencere ateşten alınarak soğumaya bırakılır. İyice
soğuduktan sonra beş dakika daha kaynatılır bu işlem üçüncü kez
yapılır,soğuyan reçel kavanoza konur istenildiği zaman yenilir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
İhsan TOMBUŞ |
İhsan TOMBUŞ Hayat Hikayesi
|
- HAYAT
- Doğuyor, yaşıyor ve ölüyoruz.
- Buna kısaca hayat diyoruz.
- Kimimiz mesut’uz, kimimiz yaslı
- Bilmiyoruz nedir hayatın aslı.
- Hayat sarp bir yoldur. Kayalık bir yol
- Dikenlerle kaplı karanlık bir yol
- Biz hep yürüyoruz düşüp kalkarak
- Bir hedefe doğru batıp çıkarak.
- Üzülme her şeye bu sarp yoldaki
- Gül eğelen, sev sevil şen ol ve de ki;
- Hayatın zevkine hiç doyulur mu?
- Sevip sevilmeden hayat olur mu?
- 22 Mayıs 1939 Nişantaşı
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
12 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Özgür BİÇER |
Özgür BİÇER Hayat Hikayesi
|
- ARDI
- Kulaklarımda uğultuları vardı tatlı gülüşlerin,
- Gözlerimde ışıltıları var dı mutlu günlerimin.
- Ellerimde avuçları vardı güzel yarimin,
- Dudaklarım da yeni umutların ivecenliği coşkusu.
-
- Düşlerimde yalnızlığı vardı buhran günlerimin,
- Sözlerimde karamsarlığı vardı geçmişin,
- Ellerimde kımıldaşan umutları geleceğin,
- Dilimde ise kahretsinleri ümitsizliklerin.
- 18.01.1997 22:12
SAMSUN
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
13 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
|
Necati ÇAVDAR |
Necati ÇAVDAR Hayat Hikayesi
|
-
YÜREK KAÇ
PARA?
-
Israrla sesliyor...
-
”Bir çare “der gibi..
-
Koşuyoruz ama..
-
Elinde bir deri çanta,
-
Diğerinde naylon poşet ..
-
Biri dışa yönelik, başkası ..
-
Diğeri içe yönelik, kendisi ..
-
“Kitap dostundan kitap dostuna “..
-
Hediye “Sevinç bir uzak düştü”
-
Çünkü;
-
Ümitlerin bittiği,
-
Dostların terk ettiği
-
Bildik ..”Bir an”
-
Ümit ..!
-
Yaşamak için ..
-
Yaşamak ne için?
-
Bilinmeyenin kurt gibi kemirdiği
-
Çınar gibi ümitleri bitirdiği bir an.
-
Güvende “Çınar altından”
-
Güven için,
-
Aranırken bir çatı altı.
-
Kuş gibi tünerken,
-
Açlığını gizleyerek
-
Umuda sarılış gibi
-
İnsan bu
-
Ummadığı karşısında ..
-
Bitirilemeyen servet
-
“Yüreğim var ağbi “ diyor
-
“Bu yeter bana
-
Otuz yıl didindim,
-
Ev yok, iş yok
-
Hiçbir şey yok.
-
Başarmak, insanca yaşamak için
-
Sadece verecek yüreğim var.”
-
Ve “Sen de yüreğini verdin”.
-
Ben, yüreğimi koyuyorum
-
Paraya tapılan yerde
-
Sahi .. ”Yürek kaç para?”
-
.....
-
ANKARA 04.06.2000/ 17.00
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
91 SAYI 25 Eylül 2006 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız!
|