YIL 8  SAYI 87    25 Mayıs 2006 

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1

 

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

 
Mahmut Selim GÜRSEL BAKMADAN GÖRMEK
Salim SAVCI OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ
Sakin KARAKAŞ OSMANCIK KALESİNİN RESTORASYONU ÖNEMLİDİR
Ali EMİROĞLU ESKİ GÜZEL İSTANBUL
Atilla ALPAY ÇOCUKLARIMIZA DİKKAT EDELİM
Hasan MALATYALI İNSANIN AYNASI İŞİDİR
Selma GÜRSEL HELVA UN HELVASI
İhsan TOMBUŞ ŞU İNSANLAR
Adile TÜRKMEN GİT GÜLE GÜLE
Üzeyir Lokman ÇAYCI BEN O SAYFALARDAYDIM

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 01

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi
BAKMADAN GÖRMEK
            Bilmem ki bakmadan görme başlığı size yanlış geldi mi? Bunun sebebi ise insanların yedi duyusundan başka duyularının da olduğunun farkında olup olmadığını sorgulamak için buraya yazmak istedim.
            Bizi yaratan; bizlere kendimizle ilgili pek çok duyu vermiş olmasına rağmen modernleştikçe bu duyularımızın kaybolması sonucu pek çok faydalı işlevlerimizi de kaybetmiş bulunmaktayız.
            Bunlardan birisi de sezme hasletimizdir. Bir tehlikeyi, bir iyi haberi, bir ölüm haberini pek çoğumuz sezeriz fakat üzerinde durmayız. Bu hepimize verilmiş bir duyu olmasına rağmen bunu köreltmiş, kulak arkasına atmışızdır. Yine de bazen, bu hissimizi istemeden kullanırız. Bununda çok faydasını görürüz.
            Acaba bu bizim bundan önce Rabbimizin huzurunda dünyaya gönderilirken bize gösterilen hayatımızın tamamı ile ilgili bir bilgi olma ihtimali var mıdır?
            Muhakkak hafızamızdan silinen bu bilgilerimizin ufak tefek önsezi olarak karşımıza gelmesinin nişanesi olabilir mi?
            Saygılarımla.
Not: http://cevremiz.degisi.info dergimize Çevremiz ve hava kirliliği ile ilgili yazı resimlerinizi gönderiniz adınızla yayınlarım!

 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 02

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Salım SAVCI
Salim SAVCI Hayat Hikayesi
OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ
            1974’de başlayan; öykü-fıkra-söyleşi kitaplarıma ara vermemin, apaçık bir nedeni vardır. Açıklayayım:
            İlerde, ilçelerde oturan anne ve babalar çocuklarını kreşlere, anaokullarına göndermek için çok çalışıyorlar. Bu nedenle; kreşlere, anaokullarına giden öğrencilere sayısız oranda okul öncesi kitapları sunuluyor. Bunların başında da masallar geliyor.
            Öyle bir gelişme oldu ki; her çocuk; annesinden, babasından, evdeki yetişkinlerden her akşam masal istiyor. Bu istek karşısında; 2006’dan itibaren masallar yazdım. İlk masalımın adı:Bana Bir Masal Anlatır Mısınız? oldu. Geçen günlerde bir gazetenin haberini veriyorum: Okul öncesinde okulda kaldık!
            -Yetişkinlere saygıyla sunuyorum.
            -% 4.5 size de büyük acı veriyor mu?

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 03

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Sakin KARAKAŞ
Sakin KARAKAŞ Hayat Hikayesi
 OSMANCIK KALESİNİN RESTORASYONU ÖNEMLİDİR
            Yaklaşık elli asırlık yaşı olduğu tahmin edilen Osmancık kalesinin ivedi olarak restore edilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Konu ile ilgili olarak geçtiğimiz yıllarda birkaç defa sözlerimi harmanlayarak duygu ve düşüncelerimi okuyucularım ile paylaştım ve Osmancık kalesinin restorasyonunun önemini gündeme taşımaya çalıştım.
            Dilerseniz konuyu irdelemeden önce tarihte önem arz eden Osmancık kalesi ile ilgili kısa bilgilerimizi tazeleyelim.
Kalenin isminin Kandiber kalesi olmadığını, Kandiber kalesi ismi ile ilgili her hangi tarihi bir kaynağın bulunmadığını, bu ismi kullanmanın Osmancık’ın tanıtımı açısından sakıncalı olduğunu ve kalenin isminin Osmancık kalesi olarak anılması gerektiğine daha önceki bir yazımızda değinmiştik.
Osmancık ilçesinin Anadolu’da stratejik önem taşıyan bir noktada olması nedeni ile tarih boyunca Anadolu’ya egemen olan bütün medeniyetler Osmancık kalesine sahip olmak istemişlerdir.
Bu açıdan kale sürekli saldırılara maruz kalmıştır. Şöyle ki Osmancık tarihi ipek yolu üzerinde bulunup Bağdat ve Hindistan’dan İstanbul’a ulaşan kervanların geçiş güzergahında önemli bir merkezdir. İşte Osmancık kalesinin stratejik önemi de buradan kaynaklanmaktadır.
Osmancık kalesi tarihi ipek yoluna hakim olmak isteyen  medeniyetlerin daima iştahını kabartmıştır. Çünkü Osmancık kalesine sahip olmak bir anlamda ipek yoluna hakim olmak demektir.
 Osmancık kalesi volkanik bir kaya üzerindeki muhteşem mimarisi, Kızılırmak’a açılan gizli su yolları, tüneller ve ayrıca yüksek gözetleme kulelerinin yaklaşık 5 km lik bir mesafeyi gözetleyebilme özelliği ile Anadolu tarihinde önemli bir yere sahiptir.
Tarihçiler Osmancık kalesini ipek yolu üzerindeki önemli kontrol noktası ve karakollardan birisi olarak değerlendirmektedirler.
İşte böylesine önem arz eden önemli bir eser ne yazıktır ki bu gün insanlara korku veren ve çevresinde yaşayanlar açısından tehlike arz eden bir konuma sahiptir. Özellikle yağmurlu havalarda kaleden düşen taşlar can güvenliği açısından tehlike arz etmektedir.
Kale çıplak gözle incelendiğinde bu tehlike görülebilmektedir. Tarihin yorgunluğuna direnmeye çalışan sur duvarlarında her an bir çöküş riski söz konusudur.
 Kale içerisindeki kaya mezarları ve kale içi bakımsız ve mezbelelik  bir görüntü oluşturmaktadır. Kale içerisindeki alanlarda boş bira kutuları, pet şişeler, içki şişeleri, tinerci atıkları vb. çer çöp tarihe tanıklık eden böylesine önemli bir mekanı kimlerin mesken edindiği hususunda açık bilgiler vermektedir.
Osmancık kalesi ivedilikle bu olumsuz ortamdan kurtarılmalı, bir proje dahilinde mutlaka restorasyonu yapılmalıdır.
Tarihi su yolu merdivenler onarılmalı  ve ziyarete açılmalıdır. Surların yanı sıra kale içi aydınlatması yapılmalı, kaybolan surlar yeniden yükselmelidir. Kale içerisinde gerekli mimari düzenlemeler gerçekleştirilmeli, çay bahçesi vb. park alanları oluşturulmalıdır.
            Kalenin dış cepheden yapılması gereken muhteşem aydınlatması mutlaka yapılmalıdır. Böyle bir aydınlatma D-100 karayolunun  Doğu ve Batı  yönlerinden yaklaşık 5 km lik bir mesafeden görülebilen kaleye bir ayrıcalık kazandıracak ve Osmancık ilçesini turizmde çok önemli bir noktaya taşıyacaktır. Kanaatim odur ki D- 100 karayolunda seyreden her 100 kişiden 10-15 tanesi Osmancık kalesini yakından görmeyi arzulayacak; görme imkanı elde edemeyenler ise en azından dostları ile Osmancık kalesini  konuşacaklardır.
Bu faaliyetin devamında kale ile ilgili poster, ve broşürler Osmancık’ın diğer güzellikleri ile birleştirilerek İngilizce,Almanca ve Türkçe olarak bastırılmalı, Turizm Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunularak kalenin turizme kazandırılması ile ilgili girişimler başlatılmalıdır.
Kalenin restorasyonu sırasında ve sonrasında kesinlikle mütevazi davranılmamalı konuya yazılı ve görsel ulusal medya ajanslarının ilgisi mutlaka çekilmeli; profesyonel habercilerle işbirliğine gidilerek çalışmalardan sürekli haber üretimi yapılarak gündem oluşturulmalıdır.
Böylece kale mezbelelik halinden kurtulmuş olacaktır. Ayrıca turizme kazandırılacak olan kale de yeni istihdam alanları oluşturulacaktır. Dolayısı ile insanımız ve Osmancık’ı ziyaret eden bütün dostlar Osmancık kalesinde çay içmenin zevkini de keşfetmiş olacaklardır.
Proje dahilinde kaleye çıkış mutlaka iyileştirilmeli ve kolaylaştırılmalıdır. Kale içerisinde Türkçe ve İngilizce yazılmış yön ve tanıtım levhaları mutlaka olmalıdır. Ayrıca özellikle yaz aylarında ziyaretçilere kalenin tarihi değeri ve özelliklerini bilimsel kaynaklara dayalı bilgiler verebilecek gönüllü ve sertifikalı rehberlerinde görevlendirilmesi kanaatini taşıyorum.  İşte bütün bu çalışmalar bir proje dahilinde gerçekleştirildiği zaman bugün potansiyel bir tehlike olan Osmancık kalesi tehlike olmaktan çıkacak ve Osmancıklıların gururu olacaktır.

 

 
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 04

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Ali EMİROĞLU
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi
 ESKİ GÜZEL İSTANBUL
            Her eskinin güzel olduğu söylenemez. Hele “Eskinin kıymeti olsa;bit pazarına nur yağardı” sözünü doğru yorumlayanlar için,bu söz çok doğrudur. Eski eskidir ve arkeologlar dışında kimse bununla meşgul olmaz. Tarih,gelenek,eski hatıralar söz konusu edilince bile,eskiye verilen kıymet o kadar büyük değildir. Ancak;İstanbul söz konusu olunca akan sular durur. Ben daha yaşıyorum,dünyayı terk etmeye de hiç niyetim yok. Ben İstanbul’un eski güzelliğini bilenlerdenim. İstanbul’u dile getiren Şair Yahya Kemal ile de tanıştım. Size bir yazımda bahsetmiştim. Çok güzel bir sarışın kadına,Topkapı Sarayının Kulesinin tarihçesini Fransızca anlatıyordu. Beni durdurdu ve bana da hikayesini zorla dinlettirdi. Böyle zora can kurban,demeyiniz. Saat 16.00 olur ve siz tıbbiye dersinden aç dönersiniz,tarih ve Yahya Kemali gözünüz görür mü ?
            Size yine bir yazıda anlatmıştım ki:bizim Osmancıklı Turgut İstanbul’un güzelliği karşısında dersleri unutmuş ve doktor sınıfını bir türlü aşamamıştı. Köprüden geçerken “Ali şu köprüdeki insanlara bak ! Şu güzel İstanbul bırakıldığında gidilir mi ?” Demişti, aslında köprünün üzerinde 35-40 kişi vardı. Turgut bu kalabalığa bile hayrandı. Hekim olamadı. Hekimlerin çalıştığı bir hastanede muhasebeci olabilmişti.
            İstanbul’un 550 000 nüfusu vardı. İstanbul savaşın bütün ızdıraplarını çekiyordu. Lokantalarının camları boyanmıştı ki;dışarıdan içeri görünmesin. Anadolu’dan gıda gönderilmesi yasaklanmıştı. O zamanın iktidarı zamanımızdaki gibi yasakçı aleyhtarı değildi. Onların da hakları vardı. İstanbul’un boşaltılması isteniyordu. Bundan da başarılı olundu 50 000 nüfus azaltıldı idi. Almanların taarruzu beklenir durumda idi.
            Mecidiyeköy’de,bahçelerde ders çalışır ve parasız dut yerdik. Saat 19 da  şişliden kalkacak son tramvay’ın kaçırılmamasına da dikkat ederdik. Bebek içinde aynı durum söz konusu idi. Bazen da Boğaz ve Salacak durağımız olurdu. Her sebepte bir tanıyanımıza da rastlayabilirdik. İstanbul güzeldi. Gürültü yoktu. İnsanların İstanbullu oldukları kıyafetlerinden,yükseklerinden ve konuşmalarından belli idi. Büyüklük,çokluk,yükseklik her zaman güzellik ifade etmezdi ki. Maçka sırtlarında koyun sürülerinin otladığını bile görmek bile,bazı insanları heyecanlandırırdı. Şimdi buraların hepsi yüksek katlı binalardan oluşan semtler olmuşlar. İstanbul bir bina denizi olmuş. Bunun ne güzelliği olacak ! Amerika’dan kopyalanmış gökdelenler de caba.
            İşte o güzellikler içinde yaşayan ve Topkapı Sarayında hem oturup hem de çalışan ben,bu bayram tatilini geçirmek için İstanbul’a çocuklarımın yanına gitmiştim. Tatilimi geçirdim geçirmesine de,duygularımı siz bana sormalısınız. İstanbul yaşanır olmaktan çıkmıştır.
            Avrupa’nın her ülkesine girince mimarisinden,ülke değişikliğini görüyorsunuz. Belçika’nın mimari tarzı,İsviçre’ninkine benzemiyor, bir stil benzerliği,hepsinde karakteristik vasıf olmazsa da,her ülkenin mimarisi kendi damgasını taşıyor. Türk şehirleri ve bilhassa Çorum için böyle bir düşünce öne sürülebilir mi ? Niçin bu durum böyle ? Bin senedir ülkeye hakim olmadığımızın işaretidir bunlar.
            Eski Türk mahalleleri ve Beyoğlu’nda da Gayrimüslim olanların mahalleleri hariç yeni gelişen İstanbul semtlerinin hiç birinde Türk damgası vurulacak bir vasıf yok. Göklere doğru çok yükseliş izah ise,normal beyin fakülteleriyle mümkün olmaz. İnsanlar çok yükselince,yaratana daha yakın olamazlar.
            İstanbul’un en berbat yanı da ıslahı mümkün olmayacak trafik sorunudur. Hangi büyük şehir bu sorunu halletmişler ? Derseniz,kimse halletmemiştir. Ama hiçbirinde İstanbul’daki kadar berbat etmemiştir. Köprü yapılınca,yapılacağı anlaşılıyor,trafik sorunu daha da içinden çıkılmaz olacaktır. Sebebi basit:    
Bütün ülke mevcut köprülerinden İstanbul’a geçiyor. Aslında İstanbul’da mevcut tek caddeye geçiliyor, boğaza paralel olan ve Maslak denilen .bu büyük cadde;İstanbul’la Anadolu yakasından akan trafiğe cevap veremez. Başka caddeler açılması da şehrin kuruluşuna göre işe yaramaz. O zaman hiçbir köprü sorunu halletmez. Tüp geçit İstanbul’un uzak semtlerine doğru kanalize edilirse belki bir fayda beklenebilir. Ne yaparsanız yapın,yer altı taşımacılığı tamamlamadan,İstanbul’u rahatlatamazsınız.
            İstanbul yaşanır olmaktan çıkmıştır. Çorumluların yerlerinde oturmaları akıllılık işi olur. Bu gidişle,Çorum’un da yaşanmaz hale gelmesini görmeden kalan hayatımızı burada geçirmemiz daha uygun olur.
 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 05

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Atilla ALPAY
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi
ÇOCUKLARIMIZA DİKKAT EDELİM…
Okulların kapanması ile birlikte ilimizdeki on beş bin öğrencinin sokaklara döküldüğünü ve ebeveynlerin denetimlerinden uzaklaştı. Velileri, evlatlarına sahip çıkmaları konusunda uyardı.
Her türlü zehirli ve zararlı madde tüccarlarının kol gezdiği ülkemizde okulların kapanması ile birlikte çocukların ve gençlerin sokakta kaldığını ve mevsim icabı olarak da her türlü tehlikeye açık hale geldiler.
“İl genelinde on beş bin öğrenci yavrumuz tatille birlikte sokağa çıkarak eğlenmeye başlamış ve aile denetimlerinden uzaklaşmışlardır. Her türlü kötülük önce arkadaştan gelir. Bu itibarla velilerin öğrencilerimizin arkadaşlarını ve gittikleri çevreleri de iyice tanımaları gerekir. Her türlü zararlı alışkanlığa bu yaşlarda yakalanmakta ve “bir kere denemekten bir şey olmaz” düşüncesi ile ömür boyu sürecek bağımlılık felaketlerinin de temelleri atılmaktadır.
Tatille birlikte okulların disiplin ve denetimleri kalkmış, mevsim icabı uzun günlerde gençlerimiz evden çok daha fazla uzaklaşmaya başlamışlardır. Artık ilimizde onların gideceği her türlü eğlence yeri mevcuttur. Bağımlılık yapan maddeler çeşitlenmiş kolalardan enerji içeceklerine, alkollerden sentetik uyuşturuculara kadar her türlü zehir yurdumuzda olduğu gibi ilimizde de çeşitlenmeye başlamıştır. Gençler geç vakte kadar dışarıda oyalanmakta ve kendilerine yeni meşguliyetler aramaktadırlar. Zararlı alışkanlık reklamları ile dolu gayr-ı ahlaki tv dizileri Türk aile yapısının temellerini dinamitlerken; sayısız bir kısım cafe ve eğlence yerleri de bu tür değişimlere mesken olmaktadırlar.
Kimyasal katkılarla dolu ve şiddetli bağımlılık yapan yabancı sigaralar, moda ve medyanın etkisi, futbolcu, manken ve şarkıcıların örnek alınması madde bağımlılığı ile birleşerek kişilik kaymalarına yol açmakta bu da psikolojik sorunlara zemin hazırlamaktadır. Yurdumuz bir suç cenneti olma yolundadır. İlimizde bile hemen her gün kötü haberler gazetelerimizi doldurmakta ve işittiklerimiz yüreğimizi yaralamaktadır.
Bir gün muhtemel bir felaketi yaşamak istemiyorsak bilhassa çocuklarımızı ve gençlerimizi iyi denetleyelim. Onları başıboş bırakmayalım. Kimlerle arkadaşlık ettiklerine ne yiyip ne içtiklerine çok dikkat edelim. Eve geç geldiklerinde hesap soralım. Verdiğimiz harçlıkları nerede harcadıklarını ve zamanını nasıl değerlendirdiğini, arkadaşlarının kim olduklarını daima sorgulayalım. Yoksa vakit bir gün çok geçmiş olabilir. O zaman da son pişmanlık fayda vermez. Onları safahata değil faydalı Milli ve Dini uğraşlara yönlendirelim.”
Şu sıralar kendimi toparlamaya çalışıyorum. Birkaç aydır anksiyete bozukluğu ve panik atak krizleri ile uğraşıyorum. Kullandığım antideprasanların bu evlilik kararım üzerinde etkisi olduğunu sanıyorum. İçine düştüğüm boşluktan evlilik yolu ile çıkabileceğim yanılgısının faturasını ödüyorum maalesef şimdi. Neyse! Hata biz beşere mahsus. Umarım sıkmıyorum canınızı. Antolojiye artık girmeme kararı aldım. Daha doğrusu hiçbir edebiyat sitesine. Artık şiir yollamayacağım. Bir süre kitap çalışmalarım ile ilgileneceğim ve Kasım ayındaki Tüyap kitap fuarı için Gerçek Sanat Yayınları bünyesinde imza günlerine katılacağım.
Böyle diyorum ama; antolojiye girmeden ve sizin sayfanıza uğramadan da yapamıyorum. Bunun bir adı olmalı, bilmiyorum? Şiirlerinizin hepsini aldım, öpüp başım üstüne koydum. Mushaf gibi. Sevgimle. Berzan..diye yazmıştın ve sonrasında ondan gelen cevaplar şirretliği ayyuka çıkardı.
-Ahh Emine hanım ahh! Bu yazdıklarının hepsini biliyorum, daha önce sözünü etti, inanın bana. Onu iyi tanımadığınız nasıl da belli? Dedim ya, flört öz bir adamdır O! Sadece sana değil başka kadınlara da yazar ve ben hepsini tek tek bilir, güler geçerim. Çünkü sevgisinden eminim, bunu bana hep hissettirdi, hissettiriyor. Onu hastalığından ötürü arar aramaz tekrar benimle evlenmek istediğini biliyor musunuz? Ama ben buna gerek olmadığını, bizi ne nikahın bağlayacağını ne de mahkemenin ayıracağını söyledim. İnanmazsan sor? nasılsa senin aramaların bitmeyecek. Bana olan sevgisinden emin olmadığınızı yazmışsınız; kendinizi kandırmayın Emine hanım, 50 yaşına gelip kimseyle evlenmemiş adam bir kez evleniyor ve ikinci evlilik teklifini de ilk eşine yapıyor. Daha nasıl bir sevgi bekliyorsunuz? Bakın bunları yazmamın nedeni sizin gözünüzü açmak, çünkü aşkınız sizi kör etmiş. Yukarıda size yazdığı mesajlar aramızın bozuk olduğu dönemlerdi ve o da doğal olarak gereğini yapmış ki sonrasında söyledi de zaten. Ben de o dönemlerde aynı şeyleri ve hatta fazlasını yaptım.
Ve şunu asla unutma sana dediklerinin hiçbir hükmü yok, Ondanda ayrılan bendim. Şu an iyiyse ve yaşama enerjisi varsa o da benim ilgim sayesinde oldu. Başka kadınlarla oynaşmak isteyen her erkeğin yaptığını yapmış.
Sana "o” benim büyük aşkım vs vs" diyecek değil ya. Elbette mazeretler uyduracak. Bütün erkekler böyle hovardalık yapıyor. Ailesine gelince, O asla ve asla baskı altında değil. Ailesi ise baskıcı insanlar hiç değil. Böyle konuşarak on'a hakaret ettiğinizin umarım farkındasınız. 50 yaşında adam ne isterse onu yapar. Sizi incitmemek için bunu size söylediğini kendi bana dedi. Çünkü hastanede refakatçi kalmak için çok dolanmışsınız, o da uygun dille bunu söylemiş. Ne yapsın, eski eşinin ani dönüşünü hazmedemezsiniz diye yalan söylemiş garibim. Son sözüm; saflığı bırakın artık. Diye yazmış bende bu söze binaen ona inanmış gibi yaptım bir müddet ve hatta senin hayran sayfana şöyle bir not yazdım. Aslında ironi yapmıştım ama yarası olan gocunur derler ya siz bunu imaj meselesi yaptınız. Dedim ki madem eski eşinizi iyi tanıyorsunuz ve hanımlara kötü davrandığını biliyorsunuz buna neden göz yumdunuz. Hemcinslerinize yazık değil mi? Onları neden aydınlatmadınız ki! Hem artık maskeler düşsün de şairimizin gerçek yüzünü herkes görsün dedim. İşte bu ne senin işine geldi nede onun. Neymiş? Özelimizi neden herkes bilecekmiş. O bana özelden yazıyormuş ben ona neden oradan cevap yazmışımmış. Kendini benim yerime koyda bir düşün canım. Ortada senin tarafından kandırılan ve onun tarafında aşağılanmaya çalışılan ve tehdit edilen biri var beni sürekli bunları yazarım alenen seni rezil ederim diye tehdit eden biri vardı. Benim Allahtan başka kimseden ne bir çekincem nede korkum vardı. Sen ki kadınlara hep arka çıkmış onlara saygı duymuş ve koruma altına almaya çalışmış biriydin ya da en azından imajın buydu artık emin değilim. Bana yaptıklarından sonra peki bu kadar kötü huyu olan bir adamın neden peşindeydi bu kadın ve neden bunlara katlanıyordu ki? Diye düşünüyordum tabii ki bu çok ayan bir şeydi onun tek amacı seni bana kötülemek ve senin benimle oynadığını bana ispat etmekti. O yazımdan sonra senin talimatınla beni hayran sayfandan ve  hesabından sildi ayrıca engelledi bunu sen bana itiraf etmiştin çünkü..ve bana o yazımdan dolayı çok kızmıştın sana burada bilinçli olarak zarar verdiğimi düşünmüştün üstelik zarar gören ben olduğum halde senin tek derdin yazar olarak herkesin gözündeki imajındı. Yani benim ne hissettiğim senin umurunda bile değildi ki buda onun aslında ne kadar haklı olduğunu gösteriyordu bence siz gerçekten uygun bir çiftsiniz aynı tencere kapak misali. Peki şimdi sana soruyorum kendini yalnız hisseden sevgisizliği tatmış ve yaşamış kadınlara sahte sevgi sözcükleri dağıtarak ne yapmaya çalışıyordun. Hayran kitlesi oluşturmak mı? Sırf seni rezil etmemem için bana söylediğin o sahte sözlere ne gerek vardı. Ortak arkadaşlarımız çoktu değil mi? Bir anda her kez sana farklı bir gözle bakmaya başlayacaktı öylemi? Hayır! Ben seni öyle sevdim ki sen kötü de olsan bunu alenen söylemezdim bu bir. İkincisi seni sevmiyorum deseydin bunu anlayacak kapasiteye sahiptim ki ben seni üzmemek adına bir çok kişiyle muhatap oldum ve hakaretler işittim.Ben en başından beri defalarca bunu sana sordum seni sevmesem seninle konuşmam dedin geçiştirdin bende sana inandım her zaman ki gibi hepsi bu işte ve  sayfana tekrar bir davet gönderdiğimde  onun verdiği tepkiyi aklım almadı bana ne yazdı biliyor musun oku da gör bak!
-Boşuna bekliyorsunuz kapılarda. Ben yaşadığım ve izin vermediğim sürece ne sizin ne de diğerlerinin onunla "gerçek" bir ilişkisi olamaz. Müsaade etmez, etmem. Bir süre ayrı kaldık ve o süreçte sizinle ve diğerleri ile Allah'tan o diğerleri daha çabuk anladı gırgırı oldu. Hepsi bu! Hala anlamadınız sevgimizin gücünü. Ailenizi dinleyin ve lütfen artık üzülmeyin. Diye yazmış.
Burada ki “ailenizi dinleyin” sözü aklıma şunu getirdi seninle yaptığım bir konuşmada ailemin seni asla kabul etmeyeceğinden bahsetmiştim. Demek ki konuştuğumuz her şeyden Onun haberi vardı. Son bir kez seni arayıp bu konuyu detaylı görüşmek istedim seninle, benimle öyle güzel konuşuyor ve hala bana öyle ümit veriyordun ki, sana dönüp şöyle demiştim hatırlarsan.
-Ben artık yokum! Bu kadına katlanamıyorum ve ben kendi hayatıma çekileceğim! Allah sizi mesut etsin! Ben zaman falan veremem. Aradan geçen zaman zaten az bir zaman değil. Zorla güzellik olmaz demiştim hatırlarsan.  Seninle dost kalmaya karar vermiştik tabii bunu hiç istemedin hala sana zaman vermemi istiyordun. Kendinden emin değildin ama artık benim sınırlarım taşmıştı ve kabullenemiyordum canım. Ardından ona son bir mesaj yazmaya karar verdim.ve yazdığım mesajı aynen buraya yazıyorum senin son sözüne istinaden.
-Selam canım artık benimle uğraşmaktan vazgeç olur mu benden neden bu kadar korkuyorsun söyler misin? Benim aradığım iliş ki değil bana diyorsun ama esas takıntılı sensin. Bence sen bir doktora görün bu halin normal değil daha fazla çirkinleşme. Bir de yazarsın sözde o kimsenin malı değil. Sende onun sahibi değilsin. Aşkınız bu kadar güçlüyse beni neden sorun ediyorsun. Bundan sonra seni ciddiye almayacağım. O ne derse o. Sen ona iyi hizmet et yeter. Başka bir şey istemiyorum. Nasılsa mutlu olamayacaksınız. Bedenine sahip olabilirsin ama ruhu bana ait olarak kalacak. Aklı hep bende olacak unutma sakın. Dün gene beni sevdiğini söyledi ve ben ona inanıyorum canım, sen yazıp çizmeye devam et olur mu? Size iyi günler Hanımefendi!
Onun  için seninle bile dost olabilirim çünkü seni ciddiye almıyorum. Aşkı için savaş veren bir kadın görüyorum ve bu mücadeleni takdir ediyorum son gülen iyi güler demiş atalarımız ne dersin diye yazdım. Yani artık yeter burama kadar getirdi ben aşağıdan aldıkça o üzerime geliyor ve o senin sahibin ise ve sen de onun malı isen benim ve dahi kimsenin yapacak bir şey yok. Biliyor musun? Ortak arkadaşlarımız soruyor. Sayfasından yazan o mu eski eşi mi diye? Muhtemelen odur. Çünkü seni her alanda eline geçirmiş bir vaziyette ve bize de fazla bir laf düşmüyor. Allah hayırlı etsin diyorken tam senden gelen son bir mesajla tüm dünyam alt üst oldu ne yazmıştın bana hatırlıyor musun yoksa senin yerine o mu yazdı demeliyim bence o yazdı çünkü bu sözler ona ait cümleler onun kelime hazinesinden bunu artık çok iyi biliyorum. Yanlış hatırlamıyorsam şöyle başlıyordu. – Psikolojin bozuk, kendine zarar verebilirsin düşüncesiyle, incinmemen için sözlerimi hep seçtim. Anlamadın hala tacize devam ediyorsun. Çabaların boş onu seviyorum, yazmıştın evet aynen böyleydi. Şimdi diyorum ki ben acaba öldüm de cennetten mi yazıyorum tüm bunları. Benim adıma böyle bir kararı nasıl aldın anlamıyorum. Veya böyle bir duruma kendini nasıl inandırdın. Sen benim hayatımda yoktun ve ben yaşıyordum seni sevdim evet ama uğrunda ölecek kadar değil üzgünüm. Benim bir ailem ve sevdiklerim var sorumlu olduğum insanlar var her şey den önce Allaha inancım var. Hiç kimse için sen dahil hayatımı sonlandırma hakkına sahip değilim. Ki bunu seninle hep konuştuk böyle olmadığını bildiğin halde bu sözleri yazman bu mesajı yazanın başka biri olduğunu gösteriyor sırf ki son gülen olmak adına ve bana senin mesajından sonra gönderdiği gülücük bunun ispatıdır.
Her ne ise işte bir sayfayı daha kapadık hayat o kadar kısa ki hiçbir şey için üzülmeye değmiyor. Sonuçta gördüğün gibi ben hala ayaktayım ve hayatıma başka biriyle devam ediyorum. Açıkçası çok da mutluyum çünkü beni senin üzdüğün gibi üzmüyor tam tersi beni mutlu etmek için elinden geleni yapıyor. Hani derler ya her şer de bir hayır vardır işte bu da benim için hayırlı olan bir şer oldu. Evet; canım burada artık seninle olan söyleşimizin son kısmına geldik. Ne dersin? Bu defteri artık kapatalım mı? Ben derim ki, seni iyi hatırlamak istiyorum aklımdaki seni başka bir şekle sokmaya içim el vermiyor. Bırak da öylece temiz kalsın aşkım ve içimdeki sen. Sen her ne kadar kabul etmek istemesen de ben seni gene de dost olarak kabul etmek istiyorum bir ömür boyunca. Bu arada şu senin bahsettiğin 4 aylık sürecin sanırım 2 ayı geçti. Yani iki ya daha katlanacaksın dostum. Sonrasında hiçbir şey eskisi olmayacak biliyorsun değil mi? Çünkü bıraktığın yerde değilim artık
Hoş kal dostum hoşça kal.  01 Temmuz 2009
 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
 06

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Hasan MALATYALI
 İNSANIN AYNASI İŞİDİR
İnsanların birbirlerine saygılı olmaları o kadar önemliği, muhteşemliğin ve ihtişamlığın geldiği yer aslında para değil. Belli yaşam standartları içinde yaşayabilmek, sınırları olan ama sınır tanımayan, kuralları olan ama kurallarına göre oynayabilen, gücü kontrol edebilirsek gücümüz olmuş olur ama kontrolsüz güç, güç değildir .
Güç sadece para mıdır? Güç, saygınlık itibar, iş ahlakı ve yaşam şeklidir.
İnsanların birbirleri ile olan diyaloglarının %60'ı vücut dilidir.
Duruşlar bakışlar, konuşmalarda fark etmeden yaptığımız mimik hareketleri, geriye kalan %40'lık dilimin %30'u konuşurken kullandığımız el ve boyun hareketleridir, %10 ise seçtiğimiz kelimeler ve konuşma üslubumuzdur. 
Sadece konuşmak sizin nasıl bir kimliğe sahip olduğunuzun göstergesidir.
Eskilerimizin bir sözü vardır ''Çok bilen;çok yanılır''.  Azlık ve özlükle geldiğimiz fakat yitirdiğimiz bu değerler bizi diğer unsurlarda da başarısız yaptığına inanıyorum. Lütfen düşünün, neye imreniyoruz ve imrenmeye nasıl başlıyoruz? İmrendiğimiz şeyler için ne yapıyoruz? Bu soruların cevabını ilk olarak kendimizde mi aramalıyız, yada imrenmeye devam edip kültürümüzü biraz daha mi yozlaştırmalıyız?   
Bu metinleri okuyan çoğu kişi içinden şu sözleri geçirecektir : “Sen bizim hangi şartlar, altında ne için çalıştığımızı biliyor musun?” Evet, bilmiyorum belki, belki de görmüyorum ama sizden bana hak vermenizi yada katılmanızı beklemiyorum, sadece bir dakikalığına olsun düşünmenizi ve kendinize sadece bir soru sormanızı istiyorum. Bu soru içimizde sadece bulmak ve doğru olanı yapmak gerektiğine inanıyorum.  
Diğer ulusların insanları neden başarılı?
Bence saygı çerçevesinde bir çok problemi ortadan kaldırmayı başarıyorlar. İşlerini kusursuz ve aksatmadan yapıyorlar. Sosyal yaşamlarına her gecen gün yeni bir şeyler ekliyorlar. Biz yapmıyor muyuz ? Hayır. Tam olarak söylemek istediğim bu değil. Sadece ufak pürüzlerden dolayı belki çabuk pes ediyor, belki de elimizdeki fırsatları değerlendiremiyoruz.
Türk halkı eminim ki Dünya’nın sonuna kadar hür ve hür olacaktır !
Eminim. Neden mi? Çünkü başka hiç bir millet vatanini bu kadar sevmiyor.
Allah'ın gücünü ve kudretini bu kadar yakından tanımıyor.
Tarihimiz savaşlarla ve mucizelerle dolu.

 

 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 07

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Selma GÜRSEL
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi
HELVA UN HELVASI
MALZEMESİ:3-4 porsiyon-125 gram katı yağ 1 bardak sıvı yağ 2 su bardağı şeker,alabildiği kadar un.
Helvanın meyanesinin tam olması için en önemlisi helva yapılacak olan tenceredir Kalaylı bakır kapta eritilen yağ bakırın kalayını eritir,çelik tencerede ise su konulduğunda kızan tencerede bulunan un hamur olur,emaye tencerede ise un kavrulurken tencereye yapışır. Bu sebeple tencerenin alüminyum olması tercih sebebidir.
Bir püf noktası da katı yağın yanında helvanın daha yumuşak olması için ayçiçeği veya mısır özü yağıda konulması tavsiye edilir.
Tencereye 125 gram katı yağ konularak eritilir,yağın suyun uçması sağlanır,sonra bir su bardağı sıvı yağıda ilave edilir.
Kızdırılan yağa azar azar un konularak devamlı ağaç kaşıkla karıştırılır. Yağın aldığı kadar un ilave edilir. 
Un kavrulunca kavrulmuş unun üzerine 2 su bardağı toz şeker konularak kestirilmiş şeker katılır.
başka bir tarafta çaydanlıkta su kaynatılarak hazır bekletilir. Bu sudan iki buçuk bardak kadarı şekerin üzerine aktarılır ve kaşıkla bir miktar karıştırılır. Meyane topaklanmaya başlayınca kadar karıştırılır.
 Karışım bir miktar ateşin üzerinde bekletildikten sonra ocağın ateşi kapatılır ve topaklanmaya başlayınca ateşten indirilir ve servis yapılır.
Şeker yerine bal da konulabilir,bal konulunca bir miktar sıcak su ilave edilir.  

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
 
 
  08

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

İhsan TOMBUŞ
İhsan TOMBUŞ Hayat Hikayesi
 ŞU İNSANLAR
Bazı insan olur ak pak,
Kendisine verir ayar;
Bazısı olur kaypak
Bakarsın pek çabuk kayar.
Kimi köşesinde uyur,
Kimisi de alır yürür
Bazısının burnu büyür,
Gökteki yıldızları sayar.
Kimisi aşka doymuştur,
Kimi yarıda koymuştur
Kimi kadere uymuştur
Bulamamıştır uygun bir yar.
Bu ne biçim nasıl günmüş
Kimisi köşeyi dönmüş
Kiminin yıldızı sönmüş
Kafasını taşa dayar
Kimisi camiden çıkmaz,
Bazısı dönüp bakmaz.
Kimisi hakkı bırakmaz
Tanrının emrine uyar.
Kimi altın kafestedir.
Kimi çürük kümestedir
Bu dünya böyle nesledir
Kimi açtır, kimi doyar
Kimi oluyor hilekâr,
Yapmak için fazlaca kâr,
Kimi tamamen sahtekâr
Yalan yere yemin sayar.
Kimi güzel yüzlüdür,
Kimi kara gözlüdür,
Bazısı da çok nazlıdır
Aşkın canına kıyar.
Kimi keklik gibi seker,
Yüzüne pudrayı eker,
Gözüne sürmeyi çeker
En sonunda dudak boyar.
Kimi iyiliği sever,
Bazısı da onu över,
Kimisi küfredin söver,
Şu dünyada pislik yayar.
Kimi vurur başın taşa,
Kimisi geçmiştir başa
Bazısı hasrettir aşa
Kimi kadehe mey koyar.
Kimisi çok iratlıdır,
Kiminin sözü tatlıdır,
Kumu asık suratlıdır
Doğru sözü yanlış duyar.
Kimi ağır başlıdır,
Kimisini gözü yaşlıdır,
Kimisi anlayışlıdır,
Kimisi de olur hıyar.
Kimi yakalar palaska
Kimi doymamıştır aşka
Herkesin huyu bam başka
Derler ki içkidir mi yar.
 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 09

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Adile TÜRKMEN
Adile TÜRKMEN Hayat Hikayesi
GİT GÜLE GÜLE
Zalim olduğunu nerden bileyim ?
Kader yazılmış neyle sileyim ?
Kırma şu kalbimi ben böyleyim,
Sevmiyorsan git güle güle.
 
Gittiğin yerde mutlu olsan da,
Sensiz yıllarca burda kalsam da,
Dünyanın zengini sen olsan da,
Sen mutlu olamazsın git güle güle.
 
Beddua ederim ömrüm boyunca,
Mutlu olmasın ömrün boyunca,
Pişman olursun bunu duyunca,
Yeterince yaktın beni git güle.
 
Sarmaz olsaydı seni kollarım,
Kesilsin her yerde yolların,
Hesabını sorarken sana bunların,
Yanmak istiyorsan git güle güle.

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 10

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

 
Üzeyir Lokman ÇAYCI
Üzeyir Lokman ÇAYCI Hayat Hikayesi
BEN O SAYFALARDAYDIM
Sana hiç farkettirmeden
Senden çok uzaklarda
Sevdiğin çiçeklerden yetiştirdim…
Biliyorum
Unutamayacağın anılarla
Baş başa bıraktım seni…
Zaman zaman
İçinde kalan sözlerimle
Bunaldın…
Uykusuz kaldın...
Günlerce
Ben sürükledim seni güneşsiz  sabahlara...
Ben o sayfalardaydım.
 
Sevdiğim içli şarkılarla  yaraladım
Şiirlerimle vurdum seni
Bir çok kez sırılsıklam ıslattım
Duygularımla…
Ben o sayfalardaydım…
 
İstanbul’un
En işlek caddelerinde
Yürek atışlarınla
Sık sık gezdirdim seni
Beni sandın bir çok kez
Buğulu camların ardında…
Ben o sayfalardaydım.
 
Gökyüzü farklıydı
Işıklar buruktu
Caddeler kimsesizdi
Sokaklar ıpıssızdı
Seni kaybettiğim gün
Duraklarda...
Ben o sayfalardaydım.
 
Seni sabahlara kadar ben beklettim
İstanbul sokaklarında...
Düşlerinde tir tir titrettim
İç çekişlerinle gölgelerini sarkıttım
Denizlere
Ben yazdım ak sayfalara seni sevdiğimi …
Ben yaptım resimlerini
Şehrin bütün duvarlarına...
Ben o sayfalardaydım.
 
Üzeyir Lokman ÇAYCI
Frankfurt – 05.04.1980

 

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

88 SAYI 25 Haziran 2006 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız!