|
YIL 7 SAYI 83 25 Ocak 2006 |
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL YANLIŞ HESAP BAĞDAT'TAN DÖNER DERDİK;YANLIŞ
BİLGİ NEREDEN DÖNER ?
-
Ali EMİROĞLU ALAŞKANLIK DIŞILAR
-
Elena OGANOVA «ÇIĞ»
KURGAN'A DA DÜŞTÜ
-
İsmet ÇENESİZ
SORUMLULUK SAHİBİ
OLMAK
-
Salim SAVCI NO SÖZCÜĞÜ
-
Veli KALLI YOZLAŞMA VEYA YOZLAŞTIRMA
-
İsmet ÇENESİZ KURBAN
BAYRAMINDA;
-
Üzeyir Lokman ÇAYCI
BİBER YİYEN ACISINA KATLANIR
-
Yaşar KILIÇ YUSUF
-
-
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
YANLIŞ HESAP BAĞDAT'TAN DÖNER DERDİK;YANLIŞ
BİLGİ NEREDEN DÖNER ?
Bizlerin artık görevleri neler olmalı diye
düşünürken;bazı taraftar ve bilgi eksiklikleri nedeni ile ilimize ait yanlış
bilgilerle dopdolu birçok bilgi etrafta dolaşmaktadır.
Bu bilgilerin pek çoğu araştırılmadan,bazı
gerçekler saklanmak üzere olduğunu düşündürecek boyutları bulmakta.
İlimizi tanıtan ÇORUM VALİLİĞİ ve ÇORUM
BELEDİYESİ yemekler bölümünde her ne hikmetse UN HELVASI ile KARAÇUVAL
helvasını karıştırmışlar. Bu sitelerde de aynen yayınlanmaktalar.
Un helvası sitemde tanımı eşim tarafından
hazırlanan sayfalarda bulunmaktadır. Ayrıca Karaçuval helvası da bu günkü
diyet yapma modasına uygun olarak,iki beyazın kullanılmaması ile de tatlı
ihtiyacını karşılayan bir helva çeşididir. Burada birinci beyaz olarak yağ
maddesi bu helvada un kavurma da dahil olarak kullanılmamaktadır. İkinci beyaz
şeker ise bu tatlıda hiç kullanılmamaktadır. Tatlandırıcı olarak kara pekmez
olmazsa bu tatlı olmaz. Üçüncü beyaz ise bu tatlıda kullanılmasına karşın
iyice bir kapta yağsız kavrulduğundan unda bulunan pek çok şişmanlatıcı
unsurlar daha az faydalı hale getirilmektedir.
Aşağıda bulunan bilgi ile
Çorum’un Karaçuval helvasının hiçbir ilişkisi yoktur.
Valilik sitesinde bulunan tarif:
Karaçuval Helvası :
Un, tereyağı, pekmez şekerden yapılır. Un tavada rengi koyulaşıncaya kadar
karıştırılarak kavrulur, koyulaşınca tereyağı ilave edilip iyice yedirilir.
Kara pekmez, toz şeker, ceviz içi ve soğuk su birbirine karıştırılıp unun
üzerine dökülür. İyice karıştırılıp yumurta büyüklüğünde parçalar yapılır ve
üzerine isteğe göre hindistan cevizi dökülür.
Çorum Belediyesinin sitesinde Çorum'un Eski
Mutbah ve Yemekleri bölümünde de şu bilgi veriliyordu. Yalnız bu bilgi şu anda
sitede gözükmemekte. İnşallah bu saçma tarifi kaldırırlar.
“20. Karaçuval helvası:Bira/ yağ ile un
kızartılır. Pekmez ilâve siyle helva hâline getirilir. Sıkılarak küçük topaklar
yapılır. Bu sitede her ne ise BİRA ilave edilmiş.”
Çorum Kültür Müdürlüğü sitesinde de: Fazladan:
“Karaçuval Helvası : Un, tereyağı, pekmez şekerden yapılır. Un tavada rengi
koyulaşıncaya kadar karıştırılarak kavrulur, koyulaşınca tereyağı ilave edilip
iyice yedirilir. Kara pekmez, toz şeker, ceviz içi ve soğuk su birbirine
karıştırılıp unun üzerine dökülür. İyice karıştırılıp yumurta büyüklüğünde
parçalar yapılır ve üzerine isteğe göre hindistan cevizi dökülür.” Bu sitede
de Hindistancevizi ilave edilmiş.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ali EMİROĞLU |
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi |
ALAŞKANLIK DIŞILAR
İnsanların
alışkanlık dışıları hep anormal olarak karşılanır. Bir
bayram bizim alışkanlıklarınız içinde evde geçirilir.
Hele dini bayramlar söz konusu olursa;bunlarda
başkalarının,yakınlarınızın da alışkanlıkları yer
bulmak isterler. Genel olarak,bütün memleketlerde,dini
bayramlarda aile buluşmaları adet olmuştur. O zaman
siz bu alışkanlık dışında olmanız
bile,başkalarının,yakınlarınızın alışkanlıklarını da
hesap içi sayarak bazı zorlukları karşılamak
durumundasınız. Biz bir şeyi ehemmiyet
vermeyerek,içinizden geldiği gibi yaşayarak normal
ölçüler içerinde olduğunuzu kabul ettiremezsiniz.
Toplum içinde yaşamış olmanın gerekliliğini yerine
getirmek zorundasınız. Bunları yazıyorum ki;Kurban
Bayramı ve Yıl Başı Tatilini bahane ederek evlerinden
uzaklaşmak isteyen insanların hareketleri normal
değildir.
Ben;bu size
verdiğim nasihatlerin içinde olamadım. Evimden ayrılıp
çocuklara gittim ama;ben aslında doğrusunu yaptım. Ben
yalnız bir evde oturuyorum. Bayram ve yılbaşı
tatilinde çocuklarımı yanıma çağıracağıma,yol
sıkıntısına yalnız ben katlanıp,onların yanına gitmiş
oldum. İyi de ettiğimi söyleyebilirim. Bizim
çocuklardan küçük kızım hariç,hemen hepsi ya çalışıyor
yada tahsilde bulunuyorlar. Tatilin başladığı
akşam,onları yola düşürmek bir baba düşüncesi ile
bağdaşamaz. En azından ben böyle düşünüyorum. Yaşlı
bile olsam,bir çok insanın rahatı için,ben bazı şahsi
sıkıntılara katlanabilirim. Galiba normal düşünen
çoklarınız da benim gibi yapmış bulunuyorsunuz.
Ayrıca,yollardaki trafik canavarına yalnız ben muhatap
olmuş bulundum.
Benim
düşüncelerimde olmayanları da gördüm. Yine az
sayılamayacak insan’da tatil geçirip sözüm ona
kafasını dinlemek için otel ne kadar lüks olursa
olsun,tek odaya hapis olarak;nasıl pişirildiğini
bilmediğimiz yemekleri tüketmenin ne zevki olacağını
ben bilmiş değilimdir. İnsanlardan bunu da tercih
edenler olduğuna göre,demek ki;bunlardan da zevk
alanlar bulunmaktadır. Milletin adını reddetmenin bile
insan hakları arasında bulunduğunu iddia eden
insanların yaşadığı bir devirde;eski alışkanlıklardan
sıyrılarak dilediği gibi yaşamak isteyen insanların
zevklerine karışmak istediğimiz de yoktur. Biz sadece
fikirlerimizi okurlara intikal ettirmek istedik. Hiç
olmazsa,maddi imkansızlıklar yüzünden evinde kalanlar
içinde düştükleri üzüntünün ölçüsünü de kaçırmış
olmasınlar.
Meteorolojik
uyarılara rağmen;İstanbul’da havalar şikayet edilecek
kadar değildi. Yılbaşı eğlencelerini biz evimizde
yaptık. Çorum’dan götürdüğüm hindiyi gereği gibi
pişirdikten sonra,yemesinde de gereken kaideleri ihmal
etmedik. Geç saatlere kadar kendi aramızda eğlendik.
Televizyon değişiklikleri de bizi meşgul etti. Canlı
eğlenceler kadar zevk aldığımızı söyleyebilirim. Sabah
kalktığımızda da cüzdanlarımızın boşalmadığının
farkında idik. Onun rahatlığını duyanlar bilir. Bir
gecelik eğlencenin parası,insanın bir aylık kazancı
olan ülkede eğlenmekten bahsedilemez. Aksine parayı
ödeyenler eğleniyor değiller,onlar eğlenenleri
seyrediyorlar. Bunlara eğlence demek bile hata olur
kanaatim var.
Size gezdiğimiz
yerlerin yalnız isimlerini vereceğim. Eğer fırsat
bulur İstanbul’a gitmek isterseniz,tıpkı bizim gibi şu
gördüğümüz yerleri sizde görebilirsiniz. Sabancıların
Atlı Köşkü ve sergilenen Picasso Sergisi;aynı yerde
bizzat köşkte tertip edilmiş olan Sakıp Sabancı
Koleksiyonu,Boğaz’ın Anadolu yakası gezintisi ve
Çengelköy’de çay içimi,Haliç’te Min Türk adı verilen
ve Anadolu’nun her yerinden toplanmış şaheserlerin
minyatürlerinin bulunduğu park;yine Haliç’te sol
cenahta bulunan Feshane ve şaheser park,sağ cenahta
Rahmi Koç adına tertiplenen makine parkı,vakiniz
olursa bir günde Pier Loti Tepesi.
Görüyorsunuz ki;bir
tatili dolduracak kadar benim gördüğüm yerleri yazmış
bulunuyorum. Buraların her birinde bir tam günü rahat
geçirebiliyormusunuz. Bu arada,güzelliğin ne anlama
geldiğini de görüyorsunuz. Para olunca,bilgili
insanlar da bulununca neler yaratıldığını da
rahatlıkla görüyorsunuz. Adamlar bilgi sahibi
olmayınca para insanı soytarıya çevirebilir.
her akşam
haberlerinde,trafik kazalarını takip ettik. Hiçbir
ülkede trafik kazalarının bizdeki kadar acımasız
olduğunda görüyorsunuz. Bunlar için artık ne yolları
ve nede trafik kaidelerinin
öğretilmediğini,öğretilmemiş olduğunu bahane
edemezsiniz. Bunların dereceleri içine gireceğimiz AB
ülkelerinden farklı değildir. Güzel yollar
yapılmıştır. Polis teşkilatımızın da hatalarına
rağmen,canla başla çalışıyor. Siz;kanun emri dışında
kalmaktan izah edilmez vahşi bir zevkin içinde
iseniz,sizi yaratanın bile faydası olmaz. İnsan
yaratılmanın sorumluğunu tanımaz mısınız?
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
Elena OGANOVA Moskova
Universitesi Türkolog;Tiyatrolog |
2 Aralık 2005 tarihinde bu yıl 63 üncü kuruluş yılını
kutlamakta olan Rusya'nın en köklü tiyatrolarından
Kurgan Dram Tiyatrosu'nda ünlü Türk oyun yazarı Tuncer
Cücenoğlu'nun Rusya'da ikinci kez (İlki geçtiğimiz sezon
Ufa Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenmeye başlanmıştı)
sahneye konulan «ÇIĞ» adlı oyununun birincisi
gerçekleştirildi. 538 koltuğa sahip tiyatro salonu
hıncahınç doluydu. Oyuna Tyumen, Çelyabinsk, Ufa,
Şadrinsk kentlerinden tiyatro yönetmenleri de
geldiklerine göre bu sahnelenme, salt Kurgan'ın değil,
bütün Ural dağları ötesi bölgelerinin tiyatro hayatının
olayı sayılabilir. «Çığ»'ın Kurgan'da sahnelenmesi
birkaç yönden ilginçti. Öncelikle dikkatleri çeken,
oyunun türüydü. Derin, dramatik ve umut dolu bir
simgesel dramdı Çığ. Oyunun, seyircileri son derece
duygulandıran, hatta onlara acı çektiren, düşündüren,
onları sahne olayından uzak tutmaya olanak vermeyen
dramatik yapısı da oldukça etkileyiciydi. Bu oyunun
tiyatro repertuarına alınması ve sahnelenmesi tiyatronun
attığı cesur bir adımdır. Bugünlerde seyircilerin
tercihleri doğrultusunda kolayca algılanan komedya
ağırlıklı oyunların Kurgan Dram Tiyatrosu genel
repertuarında yer alması bunun göstergesidir.
«Çığ» sahnelenmesinin kayda değer başka bir yönü de
ilginç reji çalışmasıydı. Dünyaca ünlü tiyatro yönetmeni
Linas Mariüs Zaikauskas (Lituanya) Leningrad
konservatuarından mezun olup kariyerine Kaunas müzik
tiyatrosunda başladı. Uzun süren kariyerinin başlıca
noktaları Vilnius'taki Rus dram tiyatrosunun (1992 -
1998) ve Polonya'daki Radom tiyatrosunun (1998 - 2001)
baş yönetmenliğidir. 2001 yılından beri Zaikauskas
serbest rejisör olarak çalışıyor. Böylesine büyük bir
yönetmenin Kurgan'da çalıştırılması kuşkusuz en başta
tiyatro müdürü Viktor Antipin ve ekibinin başarısı
sayılabilir.
Konunun esası - yüksek dağlarla çevrili ve dünya ile
ulaşım bağı kesilmiş bir köydeki insanların çığ düşecek
korkusuyla giderek işkence halini alan yaşamlarını
sürdürmeleridir (bu oyunun Rus yönetmenlerinin o kadar
korktukları şark - Müslüman ruhu olmadığını, olayların
her hangi bir ülkede her hangi zamanlarda yer
alabildiğini, bundan dolayı kahramanların isimleri bile
olmadığını hemen bildirmek isterim). Bu topluluğun
insanları yılda sadece üç ay duygularını ifade edebilir,
bayram kutlayabilir, doğum yapabilir. Her şey bir defa
değişmezcesine hesaplanmış ve kararlaştırılmıştır...
Aniden bir genç kadın hamilelik süresi dolmadan önce
doğum sancıları çekmeye başlar... Topluluğun kanunlarına
göre onu dünyaya gelmeyen çocuğuyla beraber diri diri
toprağa gömecekler.
Bu simgesel dram bir sürü hayatî sorunları düşündürüyor
bize: korku nedir, korkusuz yaşam mümkün mü, insan
fazileti nedir, gerçek erkek nedir, kocanın karısına
karşı sorumluluğu nedir, annelerin ve çocukların
karşılıklı sorumluluğu nedir, kişisel çıkarların toplum
çıkarlarıyla ilişkileri nedir? vb.
Zaikauskas'ın Radom tiyatrosunda Lehçe sahnelenmesi ve
Ufa gençlik tiyatrosunda Başkortça sahnelenmesini
takiben «Çığ»'ı üçüncü defa sahneye koyması çok önemli
ve anlamlı. Rejisörün iddia ettiği gibi bu üçüncü
sahnelenmesi ötekilerden çok değişik olup birkaç
enteresan yeni uygulamayla bazı detaylar daha net ve
belirgin çizilir ve en önemlisi durumun dramatik
niceliği güçlendirilir... Rejisör oyunun devinimi iki
yeni dramatik sahne koymakla güçlendiriyor. Bunlar genç
kadının intihar etme teşebbüsü ve köydekilerin
topluluğun bir üyesini istemeden de olsa durdurulamayan
öksürükten dolayı öldürmeleridir.
Yazarın tasarımı (kulak patlatıcı sessizlik, insanın
düşünme yeteneklerini felce uğratan korku...) rejisörün
sahnesel buluşlarla ve amaca uygun dekoru ile
vurgulanıyor (dekorcu Margarita Misyukova (Ufa) - onun
Zaikauskas ile yaratıcı işbirliğini sonucu üzerinde
beraber çalıştıkları birkaç oyun): halı ve kilimle
(tiyatronun önündeki «Tiyatro eski halılar ve kilimler
satın alıyor» reklamı aylardır Kurganlıların dikkatini
çekerdi) döşenmiş yer ve duvarlar, bezle sarılmış
sandalye ayakları, içinden Arjantin tangosunun parçası
duyulan kulaklık, sessizce işlevini gören televizyon,
topluluğun «sessiz» başkanının kullandığı özel ses
aktarıcı alet... Durumun gelişiminde değişik sahnesel
uygulamaların ve tabii ki oyuncuların güzel
çalışmalarının katkısıyla seyircinin korku duygusu ve
aynı zamanda bağırmak tutkusu giderek artıyor. Bununla
beraber Zaikauskas oyunu son derece lirik bir ruhla
zenginleştiriyor. Bu lirik niteliğin en çarpıcı epizodu
- «Frida» filminden alınan büyücü müziğin eşliğinde
yapılan genç kadının intihar etme teşebbüsünü takip eden
ümit dolu genç çiftin dans etmesidir. Yönetmenin bu
oyunda kullandığı kendi yaratıcı metodunu şiirsel
gerçekçilik olarak tanımlaması da çok doğrudur bence.
Oyunda Kurgan Dram Tiyatrosu'nun önde gelen oyuncuları
oynuyor:
Yaşlı kadın - İ. Golubniçenko / T. Terehova, yaşlı erkek
- R. İskakov, genç kadın - N.Glazkova (doğal göz
yaşlarıyla ağlayabilen ve bugünlerde çok seyrek
rastlanan aktrislerden biri)/ A.Sarayeva (Zaikauskas
Çelyabinsk dram okulunun ikinci sınıfında okuyan
öğrenciye de şans verdi bu oyunda), genç erkek - K.Redin
/ V.Aleksandrov/ N.Borodin (o da Çelyabinsk dram
okulunun ikinci sınıf öğrencisi), erkek - V.Çukin, kadın
- E. Şubyonkina, ebe - L.Bajina/ L.Savina, başkan - S.
Rad'kov, kadın üye - İ.Golubniçenko / T.Terehova, erkek
üye - A.Kononov. Bazı oyuncular daha güçlü bazıları daha
zayıf görünüyor amma unutmayalım ki «Çığ», sahnelenmesi
açısından çok zor bir oyun metni (Zaikauskas'a tekrar
alkışlar!) : Bütün replikaların fısıltı bir şekilde
söylenmesinin yanı sıra oyuncular ağır bir yükle
görevlendirilir... Oyunun gelişiminde aktörlerden (ve
bizden!) derin psikolojik çalışmaları ve sonsuz özveri
gerektiren her an dramatik olaylar canlandırılır. Bu
bakımdan kahramanlarının duygularını mükemmel yansıtan
ve şüphesiz sahne alanının liderleri olan E. Şubyonkina,
R.İskakov ve S.Rad'kov'un çalışmalarını kaydetmek
isterim.
Genelde oyuncuların uyumunun çok güzel bir müzik
yarattığını söyleyebilirim. Oyunun finalinde genç, orta
ve yaşlı kuşağı temsil eden üç erkek var gücüyle
bağırmaya başladığında benim içimden de bağırmak
geliyordu. Oyun sona erince bütün salondakiler ayağa
kalkıp alkış tuttukları zaman rejisörün son süs öğesi
olarak ortaya koyduğu - sahneye çıkan 14 kişilik Kurgan
asker orkestrasının ayakları dans ettiren müzik
parçasını bitirip ağız birliğiyle "A-A-A-A" diye
bağırmaları unutulmazdı... Umarım ki bu inanılmaz güzel
çığ sesinin yankıları uzun zaman duyulacak bütün
dünyada... Hem de Ural dağlarını aşa aşa!
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
İsmet ÇENESİZ |
İsmet ÇENESİZ Hayat Hikayesi
|
-
SORUMLULUK SAHİBİ
OLMAK
-
Aşağıda bahsedeceğim konularla ilgisi olanların
hepsi dersek biraz mübalağa olur amma %80’i maalesef
böyle diye tahmin ediyorum.
-
Doğruluğa, hakka hukuka gelince mangalda kül
bırakmıyor, sözü sırayı kimselere vermiyoruz.
-
Talebe oldukları çağlarda pırlanta gibi saf ve temiz
olan gençler meslek sahibi oldukları zaman birden
değişiveriyorlar. Vatan, millet, fakir fukara
edebiyatı gidiyor yerine “vatandaşı 3 kuruş daha
fazla nasıl kazıklarım” hesabı başlıyor.
-
Mesela doktorları ele alalım; eğer cerrahsa bıçak
parası, başka ihtisasa sahipse muayene parası ve
devletin yatağını satma parası almadan bir şeyler
yapmaya yanaşmıyor. Hipokrat yemini falan ilk birkaç
seneden sonra bitiyor yerini para hırsı alıyor.
(Para deniz suyu gibidir içtikçe içini yakar, daha
fazla içersin derler ya aynen öyle)
-
Yüksek öğrenim sahibi iyi mevkilere gelmiş ve
devletten kredi almış olan insanların çoğu devlete
olan borcunu ödemiyormuş. Kendinden sonra bu
kredilere ihtiyacı olabilecek insanların çektiği
sıkıntıları düşünmüyorlar yazıklar olsun
böylelerine! Bunu bir Fransız, bir İngiliz yapar mı?
Hiç sanmıyorum!
-
Bu kredi yurtlarında da hesap kitap işleri iyi
değilmiş. Kendisine oğlunun aldığı kredilerle ilgili
hiçbir ihbar gelmeyen bir vatandaş oğlunun aldığı
parayı ödeyebilmek ve kaydını bulabilmek için iki
sene uğraşmış. Zaten bu yazıyı yazmakta oradan
aklıma düştü.
-
Bunun gibi devlet kurumlarından ve çeşitli
vakıflardan burs alanlar öğrenim hayatı bitip maaş
almaya başladıkları zaman bir fakir öğrenciyi
okutmuyorlar. Yüzlercesinde bunu gördüm. Sadece
bizim soyadımızı taşıyan bir yakınımız bir şeyler
sahibi olur olmaz hemen bir öğrenciyi okutmaya
başladı. Tahmin ediyorum bunu sürekli yapacaktır.
-
KAN VERME ORGAN BAĞIŞI: Bir çok yerde kan ve organ
bağışıyla ilgili yazı ve afişler görürüz. Levhalar
asılır, “Bir ünite kan verin hayat bulun. Bağışlanan
bir organ bir candır” gibi. Doğru da peki bağışlayan
var mı?
-
Geçenlerde bir yerde okudum yapılan bağışlar devede
kulak. Rakamlar pek aklımda kalmaz ama böbrek nakli
bekleyen 20 bini aşkın insan varmış. Sağlam
insanları bırak organ nakli olup sağlığına
kavuşanlar için bile hastaneden çıkınca her şey
bitiyor. Unutuluyor o acı günler.
-
Bu konuda Tv’ler gazeteler yeteri kadar yazar mı?
Bilgi verir mi? Çorum mahalli gazeteleri lütfen bu
işe ciddi olarak el atınız. Yazınız yine yazınız.
Organ bağışı yapanlara rozet verilmeli onlarda bu
rozetleri yakalarında gururla taşımalıdırlar.
-
Şimdi soruyorum önce kendime. Neden bağışlamadım
organlarımı? (Bunda devletin suçu büyük. Yapılacak
bir sürü işlem var ama nasıl yapılacağı
anlatılmıyor. İnsanlar ne yapması gerektiği
konusunda yeteri kadar aydınlatılmıyor. Halbuki
devlet hastanesine gidip bir imza atınca organ veren
kişinin işi bitmeli. Bundan sonraki işlemleri
hastane takip etmeli.)
-
Şimdi sormaya devam edelim, gelmiş geçmiş ve de
şimdi ki millet vekillerimiz organ bağışlamış mı?
Varsa bildirsin kendisinin elini öpmeye gideceğim ve
bu köşede adını yazacağım.
-
Hangi sağlık bakanı, hangi başbakan, hangi reisi
cumhur, hangi artist, hangi sanatçı organını
bağışlamış? Bağışlananlar da devede kulak.
-
“Organ nakli yapılmalı ve helaldir” diye, fetva
veren müftüler, din adamları, Diyanet İşleri (gelmiş
geçmiş) başkanları nerede? Bu konuda söz söylemesi
gereken etkili ve yetkili Proflar, Doktorlar, Sağlık
Müdürleri nerede, nerede?
-
Palavra laf çok ama sözünde duran yok! Hak dostu
Mevlana ne diyor? “Ya göründüğün gibi ol, ya olduğun
gibi görün” insana, insanlığı öğreten bu sözü
yaşayanlardan olalım.
-
Yeni yılın tüm insanlar için yeni umutlar, umutlarla
birlikte güzellikler getirmesini diliyorum.
-
Saygı ve sevgilerimle.
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Salım SAVCI |
Salim SAVCI Hayat Hikayesi
|
-
Bu satırların
yazarına sorulan soru:
-
No;size ne
anlatıyor ? Oldu. Cevabini şöyle verdim:
-
No;Nobilyum
elementinin simgesidir.
-
Bir de adreslerde
çok kullanıldığını görüyorum. Ama;bir sözlüğe bakmak
gerekir. Dedim. Türk Dil Kurumu Sözlüğünü açtım.
-
No: Kim. Nobilyumun
simgesi sayfa 885.
-
Bunun dışındakileri
aradım. Bir şey bulamadım. Hemen kapı numaraları
aklıma geldi. Orada da No’ya rastlamadım. Bulduklarım
şunlardır.
-
Numara: a,Fr./1.
Bir şeyin,bir dizi içindeki yerini gösteren sayı;
-
Numara: a ve s.
-
1-Numarası olan (Yerler numaralı gibi)
-
2-Belli numarası olan (İki numaralı ev gibi)
-
Numara sözcüğünü “ Fransızca’dan almışız. Kapı
numarası yerine de No: kısaltmasını oturtmuşuz. Bal
gibi,hepimiz de kullanıyoruz.
-
Türk Dil Kurumu sözlüğünde Numara yerine Nu:
kısaltmasını almış. Ama bunun Nu:2 gibi yazılmasını
Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu
istiyor. Bu yanlışlığı gördükleri için,onları kutlamak
gerekir.
-
Yorum yapmadan sunuyorum
-
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
-
|
Veli KALLI |
-
YOZLAŞMA VEYA YOZLAŞTIRMA
-
Tremblay en France – 03.01.2006
-
ETKİNLİKLERİN HIRİSTİYANLAŞTIRILMASI
-
Yılbaşı etkinliklerini
devlet televizyonları dahil bütün televizyonlar
« Noel Baba » süslemeleriyle kutladılar. Yani Fransız
televizyonlarındaki görüntülerle bizim
televizyonlardaki görüntüler hemen hemen aynı idi.
Hatta soyunma bakımından bizim kızlarımız batılı
kızlardan daha fazla soyundular… Ahlakın korunması,
kendi kültürümüzü yansıtma gayretleri adeta rafa
kaldırılmış durumda… Yozlaşmalara ve kültür
bozulmalarının yaygınlaşmasına karşı yetkililerden en
ufacık bir hassasiyet dahi göremiyoruz.
-
Halbuki biz millet olarak tarihiyle, kültürüyle Türk
ve Müslüman olma özelliğimizi koruyarak yılbaşı
kutlamaları yapmamız gerekirken aksine batı kültürüne
ağırlık vermemiz ve bunu her yıl koyulaştırarak,
derinleştirmemizi ve geleceğe taşımamızı ben « oldukça
endişe verici sorumsuzluklar olarak » görüyorum.
Fransızların geçmişte olduğu gibi kendi kültürleri
olan hıristiyan ve batı kültürüne uygun kutlamalar
yapmaları ise Batı ülkelerinde yozlaşmalara fırsat
verilmediğinin bir göstergesi olarak kabul
edilmelidir.
-
-
ÖZÜMÜZE YÖNELİK YOZLAŞTIRMA HAREKETLERİ
-
TRT İNT’in 15.11.2005
tarihindeki programında geçen konular dikkatimi çekti.
Saz ve klarnet üzerine konservatuarlara girmek isteyen
gençlerimize imtihanda İngilizce bilip bilmedikleri
sorulmuş… Bilmeyenler imtihan dışında bırakılmışlar.
-
Milli çalgımız olan saz
ile İngilizce bilmenin ilişkisini ben bir türlü
anlayamadım.
-
Yine TRT’den bahsedeceğim. Sağ olsunlar onların
sayesinde çok güzel belgeseller izliyoruz. Ama gel
gelelim bunlar Yunan Müziğiyle sunuluyor. Yani Türk
tarihinin ve kültürünün Yunan Müziğiyle Türk
Milletine sunulmasıyla hangi amaca hizmet edildiğini
ben bir türlü anlayamadım? Bunu bana kim izah edecek?
-
« İnsanlarımızın kendi
ulusumuzun değerlerine yönlendirilmeleri yerine
yozlaştırmaya götüren bu tür uygulamalar ilk anda
anlaşılamayacak bir çarpıklığı da gözler önüne
seriyor. »
-
Adeta batılılaşmanın yolunun kendi ülkesine farklı
bakıştan geçtiğini zannedenler var. Türk olduklarından
utananlarla Türkiye’de doğdukları halde Türkiye
düşmanlığı yapanlara gösterilen Batılıların ilgisinden
de ülkemize karşı içten bir psikolojik savaşın
başlatıldığını görüyoruz. Bize karşı kullanılan
maşaları yüceltme ve bunlardan kazanç elde etme
gayretlerinde bulunan medyamızın da faaliyetleri
gözlerimizden kaçmıyor.
-
İsveç’de bayan bir
gazeteciyi konuşturmuşlar, ben kendi kendimden Türk
olduğum için utanıyorum, diyor. Bu ifadenin kaynağını
bana açıklayabilir misiniz ?
-
-
DİLİMİZE YÖNELİK YOZLAŞTIRMA HAREKETLERİ
-
Diğer hassas alanlarda
olduğu gibi dilimizin de devletin en üst kademelerine
kadar yaygınlaşan uygulamalarla tahrip alanında
bulunduğunu görüyoruz.
-
Fransa’da « Fransız dilini
koruma kanunu var », Amerika’da « İngilizce’yi koruma
kanunu var… » Biz ise dükkanlarımızın isimlerinden,
çocuklarımızın isimlerine kadar bize layık olmayan
kendi kültürümüzden kopuk isim yozlaşmalarının
içerisindeyiz. En ufacık bir denetleme yok. Herkes
halinden memnun. Olan Türk Kültürüne ve Türk Diline
oluyor.
-
Önümüze gelen bir çok kişi
televizyonlarda « teşekkür ediyorum » deme yerine «
mersi » diyor. Ben şahsen bunlardan rahatsızlık
duyuyorum.
-
TV8’de 26.12.2005 tarih inde ana haberlerin sunumunda
« Yarın ara verildi… » denildi. Bilindiği
gibi yarın bulunduğumuz an için gelecek zamanı ifade
etmektedir. «di
» li geçmiş zaman gelecek
için kullanılamaz. Bu sebeple bahsi geçen ifade : « Yarın
ara verilecek… » şeklinde olması gerekirken « Yarın
ara verildi… » denildi. Anlaşılıyor ki konuşma
metinleri gerektiği şekilde televizyonlarımızda
denetlenmiyor. Böylece konuşma dilimizi yakından
etkileyici yayın organları insanlarımıza kötü örnek
olmaya devam ediyorlar.
-
Dikkatimi çeken bir husus da yarışma gibi bazı
programların televizyonlarımızda kilise çanlarından
oluşan müziklerle sunulması. Eh ne diyelim Müslüman
mahallesinde demek ki salyangoz satanlar müşteri
bulabiliyorlar ki bu şekilde uygulamalarla
karşılaşıyoruz.
-
Kanal 7 Televizyonunda
02.01.2006 ana haberde konuşan Dr. Murat Soysal : «
kuş gribinin Rezervoarı kuşlar » ve « antiviral
ilaçlar » « antigripal ilaçlar » gibi ifadeler
kullandı.
-
Halkımızın kaçta kaçı
ifade edilen bu yabancı kelimeleri anlıyor, bu hiç
düşünülüyor mu ?
-
Bu tür konuşmalar aşağılık
kompleksinden mi kaynaklanıyor? Yoksa kendilerini
kabul ettirmek için bir yol olarak mı görülüyor?
-
-
KIBRIS’A BİR BAKIŞ
-
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinde araçların dümenleri İngiltere’de olduğu
gibi hep sağda… İç içe olduğumuz, hatta « yavru
vatan » diye isimlendirdiğimiz Kıbrıs’ta bir İngiliz
ağırlığını görebiliyoruz ama araçların dümenlerini
sola çevirecek bir Türk ağırlığını ne yazık ki
göremiyoruz. Bir ALLAH’ın kulu çıkıp ta bu çarpıklık
neyin nesidir diye bu konuyu ele almadı ?
-
Bütün bunlar bizim özümüze
dönmemiz için önemli adımlar atmamızın gerekliliğini
gösteriyor.
-
Yozlaşmaların diğer
yozlaşmaları da beraberinde getireceğini unutmayalım.
-
İnşallah zaman zaman bu tür konuları dile getirmeye
çalışacağım.
-
Hepiniz saygıyla
selamlıyorum.
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
İsmet ÇENESİZ |
İsmet ÇENESİZ Hayat Hikayesi
|
-
KURBAN
BAYRAMINDA;
-
Yine seni gördüm rüyam da.
-
Şiir gibiydin.
-
Makyajsız beyaz güller gibi
-
Makyajınla penpe güller
gibiydin.
-
-
Şiiri okurken ağladın
-
Ben seni, ağla diye dünya ya
-
Getirmedim.
-
Hep gülesin, neşeli olasın
-
Budur benim mutluluğum.
-
-
Öğleden sonra
geldin.
-
Bayramdı o gün.
-
Sen bayramlar kadar sıcak,
-
Ve bir o kadar da güzeldin.
-
Sen benim kara kızım,
-
Sevgili MİNEM'DİM!
-
04/09/2001-HAMAMÖZÜ
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI Hayat Hikayesi
|
-
BİBER YİYEN ACISINA KATLANIR
- Endamınıza hayranım
- Ulu orta çıkışlarınız
- Beni mest ediyor...
- Korkusuzca yürümenize
- Devam edin...
- Unutmayın :
- İster siz yiyin
- İsterseniz başkalarına
yedirin
- “Biber yiyen acısına da
katlanır.“
-
- Geriye bakmayın hiç
- Döktüklerinizi
- Düşürdüklerinizi
- Merak etmeyin
- Nasıl olsa toplayan
bulunur…
-
- Siz önünüzdeki fırsatları
- İyi değerlendirin
- Yalpalamadan…
- Çalkalamadan yürüyün!
-
- Herkes sizi “efendi
zannetsinler”
- Korkularından da olsa
- Karşınızda
- Gerdan kırıp
- Boyun eğsinler.
- Unutmayın :
- İster siz yiyin
- İsterseniz başkalarına
yedirin
- “Biber yiyen acısına da
katlanır.“
-
- Ağırlığınız
- Sağırlığınız
- Ve boyunuzun ölçüsü
- Nasılmış
- Bir görsünler…
-
- Zarafetiniz
- Letafetiniz tarihe
geçsin...
-
- Gelişiniz alımlıydı
- Gidişiniz çalımlı olsun.
-
- Üzeyir Lokman ÇAYCI
- Paris – 02.01.2006
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
|
|
Yaşar KILIÇ |
Yaşar KILIÇ Hayat Hikayesi
|
YUSUF
Yusuf, yakın kokuların
sultan
Gözlerim çarmıha gerildi
böyle
O'nun kanıyla kirlenmiş
karanlığınız
Hey o buğday başakları
görüyorum
Açlık yakalamış
alçaklığınızı
Susamış çiçeklere cari
veren O !
Heyecan gel gir çıkma
kalbimden
Dostlara yayılıyor
acıların ucu
Rüzgar iki huylu, yağmur
ciddi
Sürgündeki varlığım dön
yurduna
Yapraklarım örtmüyor
dallarımı
Ölümsüz şehrin
kılavuzuyum nasılsa
Telaşımda baharla
kucaklaşma anı
Kuyu, kuyu ver Yusuf'umu
Yusuf özlemler sultanı
|
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
84 SAYI 25 Şubat 2006 SAYIYA Gitmek İçin
Tıklayınız!
|