|
YIL 7 SAYI 81 25 Kasım 2005
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL AYŞE
-
Veli KALLI DENİZLİ'DEN PARİS'E GELDİM
-
Atilla ALPAY ESAS KİRLİLİKLER
-
Ali EMİROĞLU İŞTE YAHUDİ DÜŞÜNCESİ HAKİM
-
Salim SAVCI KİŞİLİK SAHİBİ ÇOCUK
-
Mahmut Selim GÜRSEL ÜZEYİR
LOKMAN ÇAYCI'NIN FRANSIZCAYA ÇEVRİLEN İSTANBUL ŞİİRİ ŞARKI SÖZÜ
OLDU
-
Oğuzhan KURTBAŞ
KURBAN
-
Adile TÜRKMEN
CANIM KALEMİM
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
Yaklaşık yirmi yıl önce yaptırdığım
dişlerimden bir tanesinin kaplaması delinmişti. Gittiğim dişçide sıra
beklerken bir aile içeriye girdi. Bu ailenin küçük,dört yaşlarındaki
cingöz gibi bir kızları vardı. Birkaç dakika sonra kız çocuğu bekleme
salonunu keşfederek adeta bir oyun salonu haline getirmişti. Dişçide sıra
bekleyenler de çocuğun bir aşağı,bir yukarıya koşmasını ilgi ile
izlemekteydiler. Dikkatimi çeken ise;anne ile babanın çocuklarına hiç
karışmamaları idi. Çocuğun hareketleri istemeden onun ağlamasına sebep
olacak bir kazadan korkarak babasına sordum:
-Beyefendi;çocuk bilmiyor fakat koştuğu
zemin çok kaygan,ayağı kayarak sehpaya çarparsa sehpanın üzerinde bulunan
cam kırılabilir,çocuğa dikkat etseniz. Dedim. Çocuğun babası:
-Bizim dediğimizin
tersini yapıyor. Bizde o yüzden onu serbest bıraktık,bildiği gibi hareket
ediyor. Diyerek cevap verdi. Bu konuşma esnasında küçük kız bizi
koştururken dinliyordu. Bir ara göz göze geldik. Küçük kıza:
-Gel bakalım
tatlım,seninle konuşalım. Dedim. İlk gördüğü yabancılı bir kişi olarak bir
çekingenlikle bana baktı ve yine iki sehpa arasında koşmaya devam etti.
Birkaç kere ayağı kayar gibi oldu,dayanamadım küçük kıza:
Bak böyle koşmaya devam
edersen senin o saçını keserim dedim. Bu tehdidim etkiledi ki ilk defa
bana bakara konuştu:
-Ya ! Bakalım ne ile
saçımı kesecekmişsin? Diye cevap verdi. Bende:
Cebimde bıçağım var
onunla saçını keseri. Dedim. İnanmayan alaycı gözlere beni süzerek:
-Hani göster
bakayım,nasıl bıçakmış? Diye cevap verdi. Bende cebimde bulunan küçük çakı
bıçağını çıkartarak ona gösterdim. O afacan cin gibi çocuk gitti,yerine
çok sakin bir çocuk geldi. Kızın bu hali beni biraz korkuttu. Acaba
bilmeyerek çocuğu korkuttum mu iye düşündüm. Bu esnada annesi söze
karışarak:
-Amca ! Onun tek korktuğu
şeyi nasıl bildiniz ? O ancak saçının kesilmesinden korkar. Sizde onu
bilerek onu sus pus ettiniz dedi. Gülüştük. Ben diş ölçüsünü vererek
muayenehaneden ayrıldım.
Aradan on beş gün kadar
geçmişti. Takılacak dişim için muayenehanede sıra beklerken küçük kızla
annesi kapıdan içeriye girdiler. Anne çocuğunun elinden tutarak bir
sandalyeye oturdular. On beş yirmi saniye sürdü sürmedi çocuk tanıdığı
muayenehanenin bir ucuna doğru koştu arkasını dönünce benimle göz göze
geldi. Koşarak gittiği yerden uslu uslu yürüyerek annesinin yayına gelerek
oturdu. Çocuğun annesi garip bir şey olduğunu fark etti ama anlayamadı.
Kızına usulca:
-Yavrum hasta mısın ?
Diyerek sordu. Kız çocuğu eli ile beni gösterdi. Kadıncağız bir anlık
bakışla beni süzdü,bir şey hatırlayamadı. Ben güldüm. Cin gibi bakışlar
beni unutmamıştı. Bu ara babası muayenehaneye girdi,kızının suspus halini
yadırgadı,hanımının yanına oturdu,bana başı ile selam verdi. Bende:
-Merhaba ! Bakın ne
annesi ne de siz beni hatırlayabildiniz. Geçen görüştüğümüzde kızınızın
korkusunu tesadüfen bilmiştim,gülüşmüştük. Siz tanıyamadınız fakat küçük
kız beni tanıdı. Annesi ile muayenehaneye girdikten birkaç saniye sonra
kaşıya doğru koştu,geri döndü,beni gördü yavaş adımlarla annesinin yayına
geldi uslu uslu oturuyor. Dedim. Çocuğun annesi:
-Evet, hatırladım. Hatta
siz muayenehaneden çıktıktan sonra Ayşe bana dönerek:
-Anne ! Saçımı kesecek
amca gitti. Diyerek yine salonda koşuşturmuş. Hep beraber gülüştük.
Ayşe’ye seslendim.
-Gel seninle arkadaş
olalım. Resmini çekeyim. Seninle tanışmamızı yazayım Dedim. Babası da
destekledi,biraz cesaret bulan Ayşe yanıma oturdu. Resmini çektim. Bir
tesadüf eseri küçük kızın korkusunu bilmiş,onun bir zaman koşuşturmasına
engel olmuştum. Belki benim içime doğan bu ilham,o çocuğun gözümüzün
önünde bir kaza yapmasına mani olan etken olarak işlem görmüştü. Bir saate
yakın sıra bekledim,sıra bana gelene kadar Ayşe uslu uslu oturdu. Belki bu
tanışmadan sonra uslu bir çocuk olarak büyür. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Dergiye dönmek
için tıklayın |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
|
Veli KALLI |
|
-
DENİZLİ'DEN PARİS'E GELDİM
-
1972 yılında Denizli'den Fransa'ya
geldim. Paris bölgesinde terzi olarak iş hayatına
başladım. Türk’üm Türklüğümle öğünür, sevinirim.
-
YABANCI ÜLKEDE ZORLUKLAR :
-
1974. Dilini,
kültürünü bilmediğimiz ve tanımadığımız bir ülkede
zorluklarla hayat mücadelesi vermeye başladığımız bir
yıl. Gurbet bizi hasret, özlem ve vatan üçgeni
içerisinde etkilediği bu anlarda çeşitli vilayetlerden
insanlarımızla kahvehane köselerinde geleceğimiz için
toplantılar yapmaya koyulduk.
-
Memleketimizin ezan
sesleri, çeşmeleri ve insanları düşlerimizde
şekillenirken biz hiç boş durmadık. 1976 yılında
kendi varlığımızı, inancımızı, kültürümüzü koruma ve
yaşatma duyarlılığı içerisinde Paris'te dernekçilik
faaliyetlerine başladık.
-
O zamanlar aylıklarını
ve masraflarını ödeyerek getirttiğimiz din
görevlilerinden ve geçici de olsa öğretmenlerden bu
derneklerimizde vatandaşlarımıza hizmetler sunduk.
Bazı mihraklar bu birlikteliğimizi bölmek ve
parçalamak istendi. Yarınlarımız, geleceğimiz olan
çocuklarımız üzerinde olumsuz etki yapan bu parçalama
oyunları bizleri iyice parçaladı. Bunun sonucunda;
sorumsuz bir nesil, parçalanan aile yapısı, sahip
çıkılmayan bir topluluk görüntüsü ortaya çıktı.
-
Genelde
vatandaşlarımızın dertleriyle dert bilen bir millet
sevdalısına hiç rastlamadık.
-
Bizi bir döviz
makinesi olarak gördüler.
-
Biz asil bir milletiz.
Ülkemizin dışında da asaletimizden bir şey
kaybetmeyiz. Gurbette ilk anlarda birçoğumuz bekârdı.
Gençlik bir yana bulunduğumuz ülkede kontrolsüz ve
tehlikeli bir gidişin eşiğinde bulunanlar oldukça
fazlaydı. Bunlardan birçoğunun güzel duygular,
yardımlaşma ve dayanışma olgularıyla daha önce hiç
alışık olmayan vatandaşlarımıza derneğimiz bir cazibe
merkezi haline geldi. Dostluk ve kardeşlik köprüleri
kuruldu. Kaynaşma arttı. Kültür ve eğitim
faaliyetlerimiz yaygınlaştı. İsçi otellerindeki kalan
vatandaşlarımızı, hastanelerdeki insanlarımızı ziyaret
ederek onların gönüllerini aldık. Vefat eden
insanlarımızın cenazelerini ülkemizdeki ailelerinin
bulunduğu şehir ve köylerine kadar götürerek
cenazelerini teslim ettik. Aramızda topladığımız
paralarla destek birbirimize olmaya çalıştık. Bütün bu
faaliyetler temelinde inanç ve vatan sevgisi olduğu
için kök saldı ve etkili de oldu. Zaten biz
gayretlerimizin ilk başında ALLAH (C.C.) rızası için
yapılan her bir hizmetin boşa gitmeyeceğini de
biliyorduk. Ciddi bir kararlılıkla, yürekten bir
samimiyetle, büyük bir sabırla bu yönde kesintisiz,
her türlü olumsuzluklara rağmen çalışmalarımızı bugüne
kadar sürdürdük ve sürdüreceğiz.
-
AVRUPA SEVDASI
-
Ülkemizdeki gelişmeler
ise istemediğimiz boyutlara ulaştı. Milletimizin
hayali vaatlerle bir yerlere sürüklenmeye
çalışıldığını görüyoruz. Avrupa Birliği kendisine
bağlı ülkelerin vatandaşları tarafından henüz kabul
görmediği ve hatta içten içe parçalanmaya doğru
gittiği halde bizde ise akil almaz tavizlerle bu
birliğe girme mücadelesi veriliyor. Euro ortak para
birimine geçildikten sonra Avrupa ülkelerinde temel
ihtiyaç ürünleri önceki fiyatlara göre yaklaşık 6
katına ulasan artışlara sebep oldu. Hâlbuki
ücretlerdeki artış 4 yıl içerisinde %6'nin üstüne
çıkamadı. Petrol artışları, savaş krizleri, Avrupa
topluluğu ülkelerindeki bir kaç zenginin işine yarıyor
-
Kapitalist ülkelerin
savaş sanayilerine yaptıkları yatırım ise artırılarak
genişliyor.
-
Suçların çeşitlendirilmesine yönelik suçlu üreten
sistemler ise iyice geliştikçe gelişiyor.
-
Biz henüz ortada hiç bir şey yokken bugün dahi
farklı etkilerin altında bulunan bir Türkiye'yi
görüyoruz.
-
Türk toplumu yeraltı
zenginliklerini dahi değerlendiren dışa bağımlı
olmadan yönetilecek günlere girmesi dileğiyle.
-
Paris - 24.10.2005
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Atilla ALPAY |
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi |
-
ESAS KİRLİLİKLER..
-
Şehrimizde
çevrecilik deyince aklımıza ya belirli gün ve aylarda
yapılan çam dikimleri ve hatıra ormanları gelmekte
veya da baca gazları ile ithal kömürlerin fiyatı ile
atmosfer kirliliği hatırlanmaktadır.
-
Vilayetin
çevre ile ilgili kurumları da sadece hava kirliliği
ile ilgilemekte; basılan dergi ve süreli yayınlarda
da sadece yeşil çevrecilik özlemi dile getirilmekte,
yazarların akademik tezleri aktarılmakta ve Çorum’
un elde kalmış son bir avuç piknik alanlarının
resimleri yayınlanmaktadır.
-
Yerel
basının ise çağırılan haberlere gitmekten öte
“kendiliğinden akletiği hiçbir önerisi , çözümü veya
cesaretle üzerine gittiği bir tespiti ”yoktur.
-
İki yıl
önce tüpgaz taşıyan lpg’li otomobil sayısı ticari
araçlarda iki bin kadar iken bu gün bu sayının ne
olduğunu ve sokaktaki vatandaşa ne zarar verdiğini
kimse araştırmamaktadır.Cadde kenarında bulunan
zehirli gaz ölçüm aracı ise yaz günlerindeki
atmosferdeki egzost gazının miktarını ölçmemekte;
ölçüyorsa da nasıl tedbirler alındığını kimse
bilmemektedir.
-
Bu
otomobillerin gizli karbon monoksit zehirlenmesine
“dur!” diyebilecek cesarette ne bir hukuk ;ne de bir
tıp adamı çıkabilmiştir. Evlerde şofbenlere baca
önerenler bu zehirli atık için hiçbir şey
söylememektedirler. Benzine göre tasarlanmış motorlar
bu gazı tam yakmamakta ve hele kış aylarında bu
şehrin insanlarını yavaş yavaş öldürmektedirler. Her
sene yapılan egzost ölçümlerinde de motorlar benzine
çevrilerek gidilmekte, kimse bu yürüyen zehirli gaz
bombalarının hatırını sormamaktadır. Ama her köşede
bir gaz dolum tesisi veya arabaları “ çevirecek”
tamirci bulunmaktadır. Bu işten çok da iyi para
kazanılmaktadır ama halkın sağlığını düşünen kimse
yoktur.
-
Zehirli
gazların içindeki en sinsi olanı kokusuz karbon
monoksittir. Kandaki hemoglobine yapışarak
karboksihemoglobin denilen müthiş bir zehirlenme
yapar. Bunu oksijen çadırı ve maskesi ile de kimse
önleyemez. Yapılacak hareket derhal kan
değiştirilmesidir. Yüz elli bin kişinin kanını kimse
değiştiremeyecektir ama gizli gizli hastalanarak
vefat edenler için Ulu mezarda mutlaka bir yer
bulunacaktır.
-
Bu kentin
başucundaki çimento fabrikası birazda Fransızlar
para kazansın diyerek hâlâ kaldırılamamıştır. (
oraya “ filtre takılmıştır , zararı olmaz”
söylentilerine inananları her sabah namazı vakti su
deposu çamlığına duman deşarjını seyrelemeye
çağırıyor ve yanlarında da gaz maskelerini de
getirmeye davet ediyoruz.)
-
Ayakucumuzdaki belediyenin asfalt şantiyesi ile
küçük ve büyük sanayilerin, şeker fabrikasının
bacaları da arada bir bu kirletmeye katılmakta,
kentin kanalizasyonu ile et kesim-salyangoz
fabrikasının- tesislerinin, kimyasal maddelerin ve
hele hele tıbbi atıkların nereye gittiğini, 175 tavuk
çiftliğinin ayak ve atıklarının gömülü olduğu
arazilerde asit yağmurları ile birleşerek yeraltı
sularına karışıp karışmadığını da kimse
sormamaktadır.
-
Bölgede
köy, ilçe ve illerin atıksıları, lağımları ve
kanalizasyonlarının tam olarak –kimyasal , fiziksel
ve biyolojik olarak arıtıldığını, tabiata temiz su
olarak salındığını kimse söyleyememektedir. Hele
hele denetimsiz su sondajları yeraltındaki kil
tabakalarını delik deşik etmiş ve kirli ve temiz sular
birbirine karışmış, milletin ortak malı olan yer
altı su şebekeleri de böylece “halledilmiş”
bulunmaktadır.
-
Bu
kirliliklerin haricinde birde görünmeyen
kirlilikler vardır. Bizce en tehlikelisi de bu tür
kirliliklerdir.
-
Cep
telefonlarının baz istasyonu veya röleleri denilen
şiddetli elektromanyetik dalga üreteçleri gittikçe
şehrimizin içlerine yerleştirilmekte,yüksek direk
kullanma mecburiyeti olduğu ve insanlardan uzakta
kurulmaları gerekliliği dururken ilimizde de evlerin
duvarlarına monte edilmekte; insan sağlığı hiçe
sayılmaktadır. Kalp pili veya kapakçığı olan
hastaların, metal bacak veya organ protezi taşıyan
insanların bulunup bulunmadığına bakılmadan, küçük
çocuklar hesaplanmadan yerleştirilen bu rast gele
antenler için TBTAK tebliğ üstüne tebliğ yayınlamakta
ama kimse kaale almamakadır. Telsiz ve linksiz radyo
vericileri, sayıları gittikçe artan cep telefonları
ile atmosfer kirlilikleri ile hava su ve ışık
kirliliği Çorumluyu fizyolojik ve tıbbi olarak
yaralamakta tabelalardaki yabancı kelimelerle meydana
getirilen başka kirlilikler ise de konuşma
lisanımızdaki hastalıklara eklenerek bir “kültür
kirliliği ” oluşturmaktadır.
-
İnsanlarımızıno kuma merakı gitmiş yerine
televizyon seyretme hastalığı gelmiştir. Geleneksel ve
helal kazanç peşinde koşan Türk insanının hassas
yapısının yerini de duyarsızlaşma,bencillik ve lüks
tüketim ile rantiyecilik hastalıkları aldığı için
bu gizli rahatsızlıklar da sinsice ilerlemektedir.
Hele hele ülkemizin önde gelen sektörlerinden fuhuş
sektörü de alabildiğince yükselmiş ve bu aziz şehir
artık “ kerhanesi-genelevi- ile meşhur bir kent olup
çıkmıştır. Konuşmaya ve yazmaya utandığımız bu
hastalık ise kazanç sahipleri vergi rekortmeni yapacak
kadar revaçtadır.
-
İstanbul’un fethine giden sahabe ordularının nal
seslerinin yankılandığı ve Anadolu’yu Türkleştiren
Alparslan’ın askerlerinin otağ kurduğu Çorum ovası,
genelevi bünyesinde bulundurmakla bir talihsizlik
yaşamakta ve buranın müdavimi olan insanlarımız da
başka bir boyutta kirlilik yaşamakta veya
taşımaktadırlar.
-
Bütün
bunlara sebebiyet veren esas kirliliğimiz ise ahlak
kirliliği olup ; buna çare bulunmadan hiçbir
kirliliğe çare bulunacağı kanaatinde değiliz.
-
Saygılarımızla...
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ali EMİROĞLU |
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi |
İŞTE YAHUDİ DÜŞÜNCESİ HAKİM
Bu yazıyı okuyacakların hepsi;Yahudi ile bir Türk
arasında geçen hadiseyi yada daha doğrusu hikayeyi iyi bilir..
hikayeyi Mübarek Ramazanda bana yazdırıp da bazı insanların iğbirarını
üzerime yöneltmeyiniz. Yahudi demiş ki “Paşam ! Biraz sen,biraz da
gayret benden olsun;şu hançeri kenara bırak”
Hep biliyoruz ki;müzakereler AB ile aramızda
başlamıştır. Müzakerelerin şartları da peşinden yazılmış ve bize kabul
ettirmiştir. Müzakerelerin sonuçları AB dostlarımızın arzuları içinde
olacaktır. Uçları da açıktır. Açık sözcüğü üzerinde tartışmayı nasıl
yapacaksınız?
Bu müzakere sözcüğüne göre,Türk müktesebatı yani
bürokrasisi AB müktesebatına uyulacaktır. Bunlar 25 devlet
müzakerelerinde belirlenmiştir. Onların hepsinde maddeler aynıdır. O
zaman;bizde tarama işi çabuk bitmiş olacaktır diyebilirsiniz de iş
sizin dediğiniz gibi bitmeyecektir. Öbür AB devletlerinde olmayan
maddeler ortaya getirecektir. Başlamıştır da.
AB’nin genişlemesinden sorumlu üyesi olan Olli Rehn
acele memleketimizde geldi. Bizim yetkililere tam olarak ne
konuştuğunu bilmiyoruz ama;basın toplantısında bazı ip uçlarını da
ortaya koymaktan geri kalmadı. AB için geçerli olan bütün
normları,standartları ve değerleri AB müktesebatı ile birlikte tam
anlamıyla kendine uygulayacağını belirtiyor. Bu sözcüklerin hepsi
karmaşık kavramlardır. Avrupa memleketlerinde bile aynı anlamı
vermezler. Bundan çıkartılacak anlam,bizim için yeni isteklerin ve
kösteklerin önümüze konacağı keyfiyetidir. Bu anlamların hepsi her
şahsa ve hatta millete göre tefsir farkı gösterir. Biz böyle
anlamı,müktesebat anlamı içinde düşünülemez,bunlar keyfidirler.
Basın toplantısında,soru kendisine yöneltilmiş
olmadığı halde,misafir konuşmacı söz arasına giriyor. Sayın Abdullah
Gül’ün itina ile söylemekten kaçındığı bir soruya ortaya kendisi
atıyor. Demek ki;bu sorun ikisi arasında kapılar arkasında konuşulmuş.
Rehn;görüşmelerinde gümrük birliği protokolünü sayın
Gül’le ele aldıkları,Gül’ün bu sorunu ve protokolün onayının Türkiye
tarafından hiç geciktirmeksizin TBMM de tasdik ettirmesinin gerekli
olduğunu açıkladığını bildiriyor. Bu protokol ise malların bütün
Avrupa Birliği ülkelerinde yani;25 ülkede serbest dolaşımını istiyor.
Şu söz karşısında sizin Güney Kıbrıs Rum Devletini tanımadığımızı
söylemenizin veya beyannamede bildirmenizin anlamı kalıyor mu ? Bunun
AB ile aramızda anlaşacağımız Türk müktesebatı ile ilgisi var mı ?
İşte Yahudi mantığı asıl burada başlıyor. Bunların
hepsi hükümetle AB yetkilileri arasında sıralanmış ve karar bağlanmış.
Gıdım gıdım ortaya getirilerek Türk kamuoyu bunlara alıştırılmak
isteniyor. Zaten kamu oyu diye bir şeyimizde yok. 1950 den beri bizim
toplum,iktidarın her dediğini alkışlamakla kabul edip geliyor. Anlama
işi çok geç oluyor. Toplum bunları anlattığı zamanda,iktidar partisi
toptan alıp kenara unutulmaya terk ediyor. Yerine denenecek yeni bir
parti gelir.
Sayın misafirimiz,hakikate daha işaret koyuyor,serbest
dolaşım işi öbür yirmi beş ülke kısıtlama olmaksızın tatbik sahasına
konmuştur. Bizde sayın Rehn’e göre 2020 ye kadar serbest dolaşım zaten
ertelenecektir. 2020 de Avrupa’nın iş durumu ve ekonomik kapasitesi
uygun olmazsa,dolaşım devamlı olarak da ertelenecek yani,ortada madde
olmaktan çıkartılacaktır. Bu ne demektir ? Türkiye AB içine alınmakla
birlikte serbest dolaşım ve ondan bekledikleridir. Ben dahi ona
hevesleniyorum. Doğduğum memlekette reçetem kabul edilmeyip aklım ve
bilgim başımda iken mesleğimin icrasına imkan vermeyen bir
memlekette,doğduğum memlekette işsiz oturacağıma,gidip AB ülkelerinin
birinde adam gibi mesleğimi icra ederim. Benim şu söylediğimi
Türkiye’de anlatacağım,anlatabileceğim bir makam veya şahıs var mı ?
O zaman,herkesin kakı olan bir hak sana tatbik
edilmiyorsa,ortalığa çıkıp eşit şartlarla AB içine girdiğinden
bahsedebilir misin ? Bunun sana tatbik edilen yolun,imtiyazlı
ortaklıktan farkı kalır mı ? İktidar ve bu günkü iktidar bu halkın
üzerinde hep durmuşlar ve imtiyazlı ortaklığı reddetmişlerdir.
Halbuki,olanlardan anlıyoruz ki;imtiyazlı ortaklığı kamu oyundan gizli
olarak kabul etmişlerdir. Şimdi işler bir alıştırma işidir.
İşin iç yüzü anlaşılmış olsa,durum değişecektir.
Halkımız serbest dolaşım istiyor. Bunun olmayacağı kendisinden
gizleniyor. Kendisi alıştırılmak isteniyor. İnsanlara doğru söylemek
zorundadırlar.
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Salım SAVCI |
Salim SAVCI Hayat Hikayesi
|
-
KİŞİLİK SAHİBİ ÇOCUK
-
Bir süre önce görüştüğü bir baba geldi.
Armağan ettiğim bir kitabından söz etti. Oradan,
buradan konuştu. Oğlunun değişik bir çocuk olduğunu
söyledi. Hemencecik de ekledi:
-
-Oğlum ilköğretim okulu dördüncü sınıfına
gidiyor. Her akşam eve geldiğinde,okulda, sokakta
olanları anlatıyor. O olaylar karşısında nasıl hareket
ettiğini söylüyor. Benim görüşümü istiyor. Bende
açıkça söylüyorum. Söylediklerimin bazıların yerinde
buluyor. Bazılarına da karşı çıkıyor. Beni
sinirlendiriyor. Sizin görüşünüzü almak istiyorum.
-
-Bey,bir ara oğlunuzun değişik çocuk
olduğunu söylediniz. Bu değişikliğin ne olduğunu tam
olarak açıklamadınız. Demek ki çocuğunuz bir kişiliğe
erişebilirse iyi olacak. Bunun içindir ki,her zaman
onu dinleyen olabiliniz. Çözüm arayınız,dedim. Şöyle
söyledim:
-
-Atatürk’ü bilirsiniz ama O’un çocukluğunu
bildiğinizi pek sanmıyorum. Atatürk’ün evdeki adı
Mustafa’dır. Mustafa’nın okuma çağı gelir. Baba Ali
Rıza Bey,ana Zübeyde hanımı ikna edemez. Mustafa
mahalle molla okuluna devam eder. Molla okulunun
geleneklerine göre,Mustafa hoca efendiye teslim
edilir. Hoca efendi;sopanın,falakanın ne işe
yaradığını anlatır. Çocuklar durgunlaşırlar.
Mustafa’nın kaşları çatılır. Eve gelir. Okulda
olanları bir bir babasına,annesine anlatır hocayı ve
okulu sevmediğini söyler. Ana Zübeyde Hanım önemsemez.
Baba ise Şemsi Efendi Okulunun iyiliğini anlatır.
Mustafa bu konuşmanın sonunda ekler:
-
-Anneciğim ben hocanın okuluna gitmem der.
Anne şaşırır kalır. Mustafa’nın Şemsi Okuluna devamına
razı olur. İşte burada,Mustafa’nın görüşü iyiden yana
açıktır. Çocuk kişiliğini gösterir.
-
Sizin çocuğunuz da bir Türk çocuğudur.
Belli olmaz sizinki de bir yerlere gelebilir. Dedim.
Bir kitap daha armağan ettim.
-
Baba neşe içerisinde çekip gitti. Bu
nedenle diyorum ki;çocuklarınızı dinlemeyi biliniz.
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
ÜZEYİR LOKMAN
ÇAYCI'NIN FRANSIZCAYA ÇEVRİLEN İSTANBUL ŞİİRİ ŞARKI
SÖZÜ OLDU
İki yazarımızın Başarısı olan « İstanbul » şiiri de
şarkılar dünyasına girdi.
Yazarımız Üzeyr Lokman ÇAYCI’nın şiiri Yakup YURT'un
Fransızca'ya çevirisini yaptığı İstanbul şiir
bestelenerek dinleyicisine sunuldu. Türkçe si dahil
beş dilde İstanbul Şiiri aşağıda bulunmaktadır.
Yazarlarımıza bütün kalbimle başarılarının devamını
dilerim
İSTANBUL
Rıhtım kuşları
Acılara koşarcasına
Denizlere sürüklüyor beni
Üstüme üstüme geldikçe sensizlikler
İnim inim inliyor İstanbul...
Bu karanlık kentte
Kaskatı kanımla
Sığamıyorum düşlerime
Bos sokaklar vurguluyor sensizliği
Kentten kente götürüyor seni İstanbul...
Bu koskoca kent acılarıma doluyor
Rıhtım kuşları beni
Yorgun gecelerine sürüklüyor
Ve orada sensizliği
Didik didik ediyor İstanbul...
Üzeyir Lokman ÇAYCI
Aksaray - Istanbul
ISTANBUL
Die Vögel des Hafens
Schleppen mich in das Meeres Innere
Als ob sie hinter dem Leid herlaufen würden
Während deine Abwesenheit
Fortwährend auf mich zukommt
Wimmerns, Ächzens, Seufzens, Istanbul...
In dieser dunklen Stadt
Kann ich mich nicht
In meinen Träumen hineinzwängen
Mit meinem starren Blut...
Leere Straßen betonten deine Abwesenheit
Von einer Stadt in die nächste trägt Dich Istanbul...
Diese Großstadt lädt sich auf meinem Schmerz
Die Vögel des Hafens
Schleppen mich in deine müden Nächte hinein
Und dort zerfetzt Istanbul deine Abwesenheit in Stücke...
Üzeyir Lokman ÇAYCI
Aksaray - Istanbul
Übersetzung: Nuray LALE
ISTANBUL
Les oiseaux de quai
Me traînent vers les mers
Comme si je courais vers les souffrances
Istanbul se tord de douleurs
Au fur et à mesure que tombent sur moi
Les solitudes sans toi...
Dans cette ville obscure
Avec mon sang coagulé
Je déborde mes rêves
Les rues vides accentuent ton absence
Istanbul t'emmène de ville en ville...
Cette ville si grande se verse dans mes souffrances
Les oiseaux de quai me traînent
A leurs nuits fatiguées
Et là-bas Istanbul fouille de fond en comble
La solitude sans toi.
Üzeyir Lokman ÇAYCI
Aksaray - Istanbul
Traduit par : Yakup YURT
ISTANBUL
The dock birds
pull me to the sea
like I am pulled to suffering,
to Istanbul, that wrings sorrows
that fall on me.
Solitude without you.
In this obscure city,
my blood clotting,
I am snowed under with dreams.
The wide streets accentuate your absence.
Istanbul takes me from city to city.
This great place is well-versed
in my suffering,
the dock birds pull me
to their tired nights
and Istanbul searches
top to bottom.
Solitude without you.
by Uzeyir Lokman CAYCI
Traduit par by Yakup YURT en français
French free verse translated into English free verse
by Joneve McCormick - 2002
ISTANBUL
Pasarile de pe mal
Ma târâie spre mari
Ca si cum as alerga spre suferinte.
Istanbul se frânge de durere
Pe masura ce cad peste mine
Singuratatile fara tine...
În acest oras obscur
Cu sângele-mi coagulat
Îmi depasesc visele
Strazile goaleîntaresc absenta ta
Istanbul te duce din oras în oras...
Acest oras atât de mare se varsa
În suferintele mele
Pasarile de mal ma târâie
Spre noptile lor obosite
Si departe Istanbul cerceteaza
Singuratatea fara tine.
Üzeyir Lokman ÇAYCI
Traducere din limba franceza,
Prof. Coca CODRIANU
Lic. Raducaneni
Vestea Buna
Anul IV - N° 46
IANUARIE 2005
România
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
Oğuzhan KURTBAŞ |
-
KURBAN
Koç Allah’a kurban diye kınalı
Gelin kocaya kurban diye kınalı
Asker vatana kurban diye kınalı
Bu vatana kurban olmaya geldik
Kim ne derse desin vatan vatandır
Bu vatan için canın atandır
Çanakkale’sinde şehit yatandır
Bu vatana kurban olmaya geldik
Karış karış toprağı bu taşı bizim
Sofrada ekmeği ve aşı bizim
Dağlarda kurdu ve kuşu bizim
Bu vatana kurban olamaya geldik
Bu vatana bizler üstten konmadık
Her bir köşesini kanla boyadık
Bir avuç toprağa Mehmet adadık
Bu vatana kurban olmaya geldik
Malazgirt’ten tut da Sakarya’ya dek
Millet bütünleşti vücut oldu tek
Benim toprağımdan düşman elin çek
Bu vatana kurban olmaya geldik
Kurtbaş’ım der bu topraklar bölünmez
Türk milleti savaşmaktan çekinmez
Gâzim derki; Çanakkale geçilmez
Bu vatana kurban olmaya geldik.
29.12.2003
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
|
Ayşe ÇOBAN |
Ayşe ÇOBAN Hayat Hikayesi |
-
CANIM KALEMİM
-
Kapandı
her gün çarelerim.
-
Göz,göz
oldu kanıyor yarelerim.
-
Yel gibi
esip gitti parelerim,
-
Derdimi
sen anlarsın canım kalemim !
-
-
Sensin
dert ortağım,canım kalemim !
-
Ne bir
gelenim var,ne de gidenim.
-
Ne halimi
soran var,ne de bilenim.
-
Sen
dertlerimin ilacısın canim kalemim !
-
-
Garipler
yurdunda kimsesiz bir meskenim.
-
Kime
imdada gitsem,boş döner benim elim.
-
Ermedi
gülünü dermeye ellerim,
-
Her
üzüntüye katlandı,canım kalemim !
-
-
Hüzünlenince alırım seni elime,
-
Sanki
dermen gibi uzanırsın derdime,
-
Anlatırsın
duygumu birkaç kelime,
-
Şimdi
baş başa kaldık canım kalemim !
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
|
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
82 SAYI 25 Aralık 2005 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız!
|