|
YIL 7 SAYI 78 25 Ağustos 2005 |
-
Üzeyir Lokman ÇAYCI DESEN
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL DEVEYE SORMUŞLAR
-
Mahmut Selim GÜRSEL GEL DE SÖYLEME
-
Ali EMİROĞLU ÇORUM’DA KÖTÜ MERDİVENLER
-
Salim SAVCI HANGİSİ DOĞRU?
-
Sakin KARAKAŞ TÜRKİYE’NİN KANAYAN YARASI KAÇAK ELEKTRİK
MESELESİ
-
Muzaffer GÜNDOĞAR ÇORUMLU DERGİSİ 58,59,60 VE 61 SAYILAR
-
Atilla ALPAY
ESKİ BUZDOLAPLARI
-
Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYATA BAKIŞ
-
Necati ÇAVDAR NASIL ANLATSAM...
-
Adile TÜRKMEN YETİŞ SEVGİLİM
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
DEVEYE SORMUŞLAR
-
Burası ; Kayırmacılıkların,önceliklerin,torpilin
işlediği bir ülke. Bankalarımız kendi müşterilerine
öncelik tanıyor,benzin istasyonları kurumuna öncelik
tanıyor,hastanelerde çalışan personele öncelik
tanınıyor,insanlar tanıdıklarına öncelik tanıyor. V.B.
-
Deveye
sormuşlar:
-
-Neden
boynun eğri ?
-
-Nerem
doğru ki ?
-
Doğruluk
ve insanlık adına öncelikli olanlar bu ülkenin insanı
da ya diğerleri ? Diğer öncelik tanınmayan insanlar
bankaların,istasyonların KONU MANKENİ Mİ ?
-
Eşitlikten
bahsediyoruz.
-
Örnek
olarak bir bankamızın sıra numarası önceliği kartları
olan müşterilerine öncelik tanıyor.
-
Kartı olan kişiler mi bu kartları kullanıyor ?
-
Hayır.
Kartları olmayanlar,torpillilerden olan bir zümre
koruma görevlisinin kartıyla,şefin kartıyla,memurenin
kartıyla sıra alıyor ve kendilerine bir öncelik
tanıyorlar. Nasıl olsa orada kimsenin sesi çıkmıyor.
Kimse itiraz etmiyor ve gönüllü olürük olmazsa da
mecburen KONU MANKENLİĞİ yapıyor. Bankanın içi
dolu,dışarıdan geçenler bu konu mankenliğini
bilmiyorsa “Aman ne kadar dolu bir banka (!)” diyerek
geçtiğini zannediyorlar.
-
Resimleriiii
-
İnsanlarımız eşit değil mi
? Banka fişi ile saat beraber sıra geldiğinde çekildi.
-
-
YORUMSUZ olarak:
-
“(Değişik : 03/10/2001 –
4709/1 md.) Hiçbir
faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının,
Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün
tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği,
ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında
korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği
olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve
politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;
-
Her Türk vatandaşının bu
Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve
sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür,
medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat
sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde
geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;
-
Topluca Türk
vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî
sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve
ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının
her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve
hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve
kardeşlik duygularıyla ve "yurtta sulh, cihanda sulh"
arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine
hakları bulunduğu;
-
FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA
anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak
sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere,
-
TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN,
demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet
sevgisine emanet ve tevdi olunur
-
X. Kanun önünde eşitlik
-
Madde 10.- Herkes, dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç,
din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
-
(Ek : 7.5.2004 - 5170/1
md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir.
Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla
yükümlüdür.
-
Hiçbir kişiye, aileye,
zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
-
Devlet organları ve idare
makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik
ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
-
Ve:
-
Resimlerde bulunanların
hepsi gerçektir. Sırada olmayıp gelip tek bir gişeye
önceliklerle giriyorlar.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
- GELDE SÖYLEME
- Bir öğleye doğru Bahçelievler birinci caddere bir motor
gürültüsü ile uyandım. Balkona çıktığımda tam bizim evin önünde asvatı destere
ile kesen bir işçi çalışıyordu. İşçiye seslendim:
- -Delikanlı ne için asvaltı kesiyorsun ? Dediğimde :
- -Karşı apartmanın gazı için. Cevabını aldım.
- Delikanlı o apartlanın gazı bağlandı,bir zahmet bahçesine
baksan. Dediysemde dinlemedi. 1. caddenin asvaltını iki sıra boydan boya kesti
oe koydu. On beş dakika sonra bir kepçe gelerek kesilen yeri kavlatmaya
hazırlanınca tekrar ben:
- Usta,gaz içinse oranın gaz kutusu bağlandı. Asvaltı boşa
kesmen ! Dememe rağmen kepçeyi asvaltın kesilen yönüne çevirdi. Birkaç komşu
da söylediler dinletemedik. Ustada Nuh dedi Peygamber demedi. Allahtan kazma
işine tratuvardan başladı,birinci kepçe tamam,ikinci kepçe tamam,üçüncü
kepçede yer hattından alınan elektrik kablosu sizlere ömür. Bende balkondan
resim çekip kıs kıs gülüyorum. Neyse,elektrik kurumu arızası geldi,o sıra gaz
işlerine bakan ekip geldi,komşularında gazcılara söylemeleri üzerine bir
zahmet inerek bahçede bulunan gaz kutusunu gördüler ve 1. cadde asvaltı
kazılmaktan kurtuldu.
- Şimdi iki çizgi halinde destere yarası ile yatmakta. Yarın
yağışlar başlayacak,buradan asvaltın altı su alacak,o güzelim asvalt patır
patır patlayacak.
- Olan vergileri verenlere olacak. Asvaltı yapanlar işini
görecek,asvaltı satanlar kesesini dolduracak.
- Şimdi bana göre bu destere ile kesilen yere mucur sermeden
önce yola dökülen eritilmiş asvalttan bir bahçıvan kovası ile kesilen asvaltın
iç kenarı temizlenerek doldurulursa zannedersem asvaltın yarası kapanmış olur.
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ali EMİROĞLU |
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi |
-
ÇORUM’DA KÖTÜ MERDİVENLER
-
Bir yazıya böyle başlık olur mu ?
Beklide;yazdıklarım arasında en iyi başlığı teşkil ediyor.
Yazıyı sabırlıca okuyup bitirenler ne dediklerimi anlayacaklar
ve bana hak vereceklerdir. Başlığına bakıp ta yazıyı okumaktan
vazgeçenler hatalı olmayacaklardır.
-
Merdiven;insanlar için vazgeçilmez bir şeydir. Eve
bir eşik atlayarak girseniz bile,bodruma merdivenlerden inecek
ve yatak odalarına merdivenlerden çıkacaksınız. Apartman
devrinde yaşadığınıza göre,merdivenlerden uzak kalmamız mümkün
değil. O zaman,bu kadar gerekli olan merdivenlerin insanlar
tarafından kolayca kullanılır olması gerekir.
Ayrıca;merdivenler bazen inip çıkan insanlar için büyük
tehlike kaynağı da olabilirler. İşte yazı biterken bu
söylediklerimin hepsini de cevaplarını da bulmuş olacaklardır
sayın okuyucular.
-
Çorum’da merdiven durumların ben hep
düşünmüşümdür, bir yere girerken veya çıkarken hep
merdivenlere gözüm kayar. Çorum’da çok güzel ve rahat
merdivenler vardır. Veli Paşa’ların meşhur evlerinin ve
otellerinin merdivenleri;planlarını benim damadımın yaptığı
kendi evimin merdivenleri;Turgut Özal’ın adını taşıyan binanın
merdivenleri;Çorum Hükümet eski binanın merdivenleri,güzel
merdivenler arasında zikredilmektedir. Ben;bunları
inip-çıkarken tetkik etmişimdir. Ayağınızın burnuna basarak
merdiven basamaklarını ayarlamanıza gerek kalmadan
yürüyebilirsiniz.
-
Çorum’da çok kötü çizimleş,ölçüye getirilememiş ve
her an tehlike yaratacak şekilde bir gün ölümlere sebep olacak
merdivenler de var. Şu saat kulesinin yayındaki PTT’nin
merdivenleri,Tedaş’ın dış merdivenleri,Yetmiş beş yıl kültür
binasının izah edilemez bir zihniyetle çizilmiş meydan
merdivenleri ve de benim büro olarak kullandığım şimdiki
yerimin merdivenleri. Bu izah ettiğim kötü merdivenlere örnek
gösterilebilirler. Bu koca binaların merdivenlerini yapanlara
söz kar etmez ama,bunları teslim alanların idraklerine
şaşmamak elde olur mu ? Bunların ekserisi kamu binaları.
Yapıldıktan sonra fen heyetleri tarafından tetkik edilip kabul
gören ve resmileşen binalar. Dıştaki merdiven şekli ve
ölçülerine dikkat etmemiş kabul;fen heyetinin betonarme
hesaplarına dikkat ettiğini düşünüle bilir mi ? İşte,yer
sarsıntılarında önce yıkılıp giden ve hikayesi unutulmaz acı
kaynağı olarak kalan;kamu binalarının durumları bunlar.
-
Bu ölçüsüz merdivenlerin birinden,bir gün bir
yaşlı,bir şişman,bir uzun boylu mutlaka düşecektir. Nasıl
neticeleneceğini de Allah bilir. İçki içenlerin saydığımız bu
kötü merdivenlerden çıkamayacakları düşünülmez ki. Bir sarhoş
düşerse iyi oldu mu diyeceksiniz ?
-
Sayın Vali’miz bu binaları ziyaretlerinde,ilgili
yetkilileri ikaz edip,bu merdivenlerden bir daha çıkmak
istemediğini söyleseler,bu kötü merdivenlerin hepsi,üç günde
yeniden ölçü içinde yapılabilirler. Ucube Kültür Sitesinde ise
bütün merdivenleri yok eden yeni bir oluşum düşünmek gerekir.
Bu sözde kazanılmış bu acayip bina,Çorum için ayıp olmaktan
kurtarılmalıdır.
-
Şimdi yazımım asıl can noktasına geliyorum.
Okuyunca zihnimiz açılacak ve Çorum’daki kötü merdivenlerin
düzeltilmesinin gereğine inanacaksınız.
Yazacaklarımız;Hiyyary’nin kocası Charles’in babası,Monica’nın
sevgilisi ve baş belası ve ABD eski Başkanı Bill Clinton’un
başından geçmiş bir olaydır. Başkanın başına gelen
olay;Çorum’da yaşayan birisinin başına da gelebilir.
-
Amerikan Başkanı Bill Clinton;bir akşam çok
sevdiği karı koca bir aileye misafir gidiyor. Bu gittiği ev
Beyaz Sarayın uzağında.
-
Başkan herhangi birisinin evine misafir gidecek
değil ya ! Sofra kuruluyor. Yenilip içiliyor,zaman unutuluyor.
Zamanı unutmak demek,yaşamaktan mutlu olup uçmak demektir.
Saat bir olunca Başkan işin farkına varıyor. Beyaz Saray’a
dönmek için kalkıyor. Ev sahibi önde,ev sahibesi arkada,Başkan
ortada merdivenden birlikte inilecek ve Bill Clinton saraya
uğurlanacak. Ev sahibi merdivenin ortasına gelmiş;Bill Clinton
adımını birinci basamağa atarken iyi tutturamıyor ve ikinci
basamağa basıyor. Vücudu Allahlık. Gecede her halde Hasan
Zahir suyu içmediler ya. Başkan düşmüyor ama;herkesin
duyabileceği kadar şiddetli bir ses sağ bacağının adalelerini
içinde hasıl oluyor. Kuadrseps adalesi cart diye yırtılıyor.
Şu anda bir insan Başkan’da olsa yürüyebilir mi ? O da
yürüyemiyor. Gereken tedbirler alınıyor. Tedavi tam altı ay
sürüyor. Helsinki’ye gitme işi tehlikeye bile giriyor.
-
İşte durum bu. Merdiven ne ki denmemeli.
Clinton’un başına gelenler de;karısını bir Çorumlu gibi evde
bırakıp,ikisinin de tanıdığı bir dostuna misafir gittiği
için;Aha uğradı şeklinde tefsir etmemeli;merdiven rahat
olmalı.
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Salım SAVCI |
Salim SAVCI Hayat Hikayesi
|
HANGİSİ DOĞRU ?
-
Sabah Postası
dedik. Yazmak ibtedik doğrusunu yazdık.
-
SabahPostası
yazlışını gördük. Bu iki sözcük ne zaman bileşik sözcük oldu diye düşünüp
kaldık.
-
Yazıdaki bölümü
okuyunca,bu da nereden çıktı ? Diyebilirsiniz. Açıklama isteyebilirsiniz. Size
hak veririm. Evet açıklama yapmam gerek.
-
Devlet yardımıyla
yayınlarını sürdüren habercileriyle,yorumcularıyla öncülük yapan TV (Te
Ve),(Ti Vi) değil,kanallarını hepimiz biliyoruz.
-
Kanallardan birisi her sabah SABAH POSTASI’nı
yayınlıyor. Ama programı hazırlayanlar,bir yalnışlığı görememişler. Program
geldiği gibi yayınlanıyor. SabahPostası diye ekranlara (peredelere) veriliyor.
Sabah Postası adı bileşik sözcük olmuş,haberimiz yok. Bereket versin biraz
sonra ekranda doğrusu da veriliyor.
-
Sayın Jülide GÜLİZAR bunu görmüş olsa,bu
yayını hazırlayanları kibarca,içtenlikle uyarır. Oysa TV’LER de çalışan her
kişinin bir GÜLİZAR olması gerekir.
-
Bu yazı yerel basında 8 yerde
yayınlanacaktır. İnanınız Ankara’ya ulaşacaktır. Belki de bu yazar havanda su
dövmüş diyeceksiniz. Oysa su bir hayat demektir. Dilimize de hayat
vermeli;hepimize (sen,ben,o yok) düşmez mi ?
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Sakin KARAKAŞ |
Sakin KARAKAŞ Hayat Hikayesi
|
- TÜRKİYE’NİN KANAYAN YARASI KAÇAK ELEKTRİK
MESELESİ
-
Geçtiğimiz
günlerde Zübeyir KINDIRA’nın kaçak elektrik meselesi ile ilgili
haberi görsel ve yazılı medyada önemli yankı buldu. Haberde
TEDAŞ'ın elektrik tahsilatı yapmakta zorlandığı anlatılıyor.
- Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgesindeki illerde kaçak elektrik kullanımın bir türlü önüne
geçilemediği anlatılıyor. Tedaş, tüm iller bazında en çok kayıp
kaçağın olduğu, en çok satışın yapıldığı, en az kayıp kaçağın
hangi illerde olduğuna ilişkin liste yapmış.
-
Buna göre; en
fazla kayıp kaçak oranı Mardin'de. En az kayıp kaçak bulunan il
ise Denizli. Türkiye'nin geneli baz alındığında TEDAŞ,
156.901.365.217 kilowatsaat enerji satışı yapıyor. Ancak
134.359.839.244'lük bölümün tahsilatını yapılabiliyor. Aradaki
fark ise kayıp kaçak hanesine
yazılıyor.
-
Türkiye
genelinde ortalama kaçak elektrik kullanım oranı %14.37 Tedaş
yetkilileri iletim hatları teknolojisinin eskimesi, bakımsızlık,
özelleştirme, taşeron uygulamaları gibi birçok sebebe bağlı
olarak elektirik kaybı olduğunu da belirtiyorlar. Bu sebeplere
dayalı kayıp oranı Türkiye ortalamasının is%5 lerde olmasının
normal olduğunu belirtiyorlar.
-
14 ten beşi
çıkardığınızda 9 kalıyor. Bakkal hesabı yapacak olursak bu
ortalamanın yaklaşık %8 ini Güneydoğu vilayetleri oluşturuyor.
Geriye kalan %1-2 gibi bir oranı ise diğer vilayetlere mal etmek
mümkün.
-
Dolayısıyla batı
illerinde kaçak elektrik oranı makul düzeye çekilebilmiş.
Türkiye ortalamasının %14 lerde olması Doğu ve Güneydoğu
illerindeki yüksek kaçak oranından
kaynaklanıyor.
-
Bu illerde kaçak
elektrik kullanma olayı hemen hemen günlük yaşamın bir parçası
haline gelmiş. Kısacası bu illerde kaçak elektrik kullanımı
olağan görülüyor. Bir başka ifade ile her on kişiden yedisi
kaçak elektrik kullanıyor.
-
Çorum 81 vilayet
arasında 32. sırada yer alıyor ve kaçak oranı %9.83 yani Türkiye
ortalamasının altında. Şampiyon ise %73 ile Mardin, Şırnak %71
ile ikinci sırada. Onları %66 ile Batman ve Diyarbakır takip
ediyor.
-
Kaçak elektriğin
kare ası Diyarbakır,Mardin,Şırnak ve Batman ile böylece
tamamlanmış oluyor.Elektrik kaçakçılığında ilk 15 içerisinde yer
alan illerin tamamı Doğu ve
Güneydoğu’dan.
-
Bu rakamlar
insanın kanını donduracak cinsten. Elektrikçi deyimi ile
Diyarbakır,Mardin,Batman,Şırnak ve Hakkari çok akım çekiyor. Bu
bölgede elektrik hatlarında yükün çok ağır olduğu
malum.
-
Evet!
Türkiye’nin kanayan yarası kaçak elektrik meselesi. Kullandığı
elektriğin faturasını ve vergisini ödeyen, üreten ve bu bağlamda
Türkiye’nin sigortası sayılan illerimiz bu aşırı akım
karşısında zorlanıyor. Peki ya bu gidişle sigortalar atarsa…
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Muzaffer GÜNDOĞAR |
Muzaffer GÜNDOĞAR Hayat Hikayesi |
-
ÇORUMLU DERGİSİ SAYI 58
-
-
Nisan 1946 tarihli
58. sayının ilk yazısı Ziya BÜYÜKATAMAN'INn "23 Nisan" adlı yazısında 23 Nisan
coşkusunu yarım yüzyıl öncesinden günümüze taşır .Şöyle der yazısının sonunda: “.....Milletin
hakimiyeti (Demokrasi) en insani yaşama tarzıdır. Biz buna 23 Nisan' da
kavuştuk...", “.....Yurt düne
bakarak bu gün bir cennettir ve her gün biraz daha mamur oluyor. Millet
kıyafeti ile,dili ile,inanış ve bilgisi ile yepyeni genç bir millet oldu.
Türkün en büyük vasfı olan barışçılık,hakka saygı,bilgiye susama,yurdu
tapınma,yasaya bağlılık vasıfları cihanda bir daha tasdik edildi..."
-
-
"Çorum'da Ahilik"
yazısının ikinci bölümünü yayınlar Nazmi TOMBUŞ. Özetle şöyle der: “.....Ahiliğin
gelenek ve kuralları Osmanlı döneminde,bütün Anadolu kentlerinde olduğu gibi
Çorum' da da 'Lonca' adı verilen esnaf örgütlerinin bir yiğitbaşısı bulunmakla
birlikte ,Çorum’da Debbağlar' ın loncası genel bir karar yeri olarak kabul
edilmişti. Bütün esnafı ilgilendiren büyük işleri,Tabakhane Mahallesi'nde Ahi
Evran Tekkesi'nde genel toplantı yapılırdı. Bu toplantılara debbağların
yiğitbaşısı başkanlık ederdi .Genel Lonca' nın kararları değişmezdi..." , “.....Bu kurumlar
sonraları bir irtica unsuru haline gelmiş,hatta lüzumlu lüzumsuz memleket
işlerine burun sokmaya başlamıştır..."
-
-
”.....Çorum’a ilk
olarak gelen bir tiyatro kumpanyasının oyunlarını ahlaka aykırıdır diye, bunun
men' i için Ahi Evran Tekkesinde bir toplantı yaparak,hükümete başvurdular.
Fakat o zaman Çorum Mutasarrıfı bulunan Hüseyin Cahit YALÇIN' ın dayısı Cemal
Bey elebaşıları tevkif ettirerek Divani Harbe sevketti. Bu ikinci gözdağı
loncaları kıpırdayamayacak duruma getirdi,tamamen söndürüldü...”
-
-
Cönklerden
Derlemeler”de bu
sayıda da sürer,Eşref ERTEKİN bu sayıya, Şakir adında bir halk şairinin “Dünya
Destanı” nı,10 adet viranı, Seyrani’ ye nezire, Fevziye divanı ve Bektaşi nefes
ve şiirlerini alır.
-
-
13 dörtlükten
oluşan, Şakir'in Dünya Destanı'ndan üç dörtlük alıyoruz.
-
-
Gelür huzuruna
boyun eğerek
-
Bil tüketmek ister
seni yiyerek
-
Sütlü sütlü meler
kuzum diyerek
-
Develi,koyunlu,inekli dünya
-
-
Süslenmiş kızları
hep koca bekler
-
Dünürleri
biribirini ekler
-
Alup düğün kurar
çok pezevenkler
-
Davullu, zurnalı,
köçekli dünya
-
-
Yıktı benim diyen
kahramanları
-
Kuruttu dibinden
yaş fidanları
-
Harap etti nice
hanumanları
-
Baltalı,kazmalı,kürekli dünya.
-
-
Macide BÜYÜKATAMAN,
"Mimar Sinan" üzerine yazar.
-
-
"Verem Hakkında"
yazısıyla Dr. Fazıl ERCİYAŞ,veremden korunma yöntemlerini açıkladıktan sonra
kısaca şöyle der: “.....Verem
hastalıklarının çokluğu nedeniyle Çorum ilinin bir Verem Mücadele Dis-panseri'ne
çok ihtiyacı vardır..."
-
-
Halkevi’nin 1946
Nisan ayı etkinliklerini,Fahri ÇÖPLÜ'NÜN,"Arı Sırları" yazısı izler.
-
-
Son bölümde yine
tarihsel belgelere yer verilir.
-
ÇORUMLU DERGİSİ SAYI 59
-
-
Haziran 1946 tarihli 59,sayı,Ziya BÜYÜKATAMAN'IN "19 Mayıs" yazısıyla başlar. Bu
bayram gününü şöyle tanımlar: “.....Bütün
yaraları sararak esareti hürriyete, cehaleti bilgiye, ihtiyarlığı gençliğe,
haraplığı bayındırlığa, hülasa;geceyi gündüze, karabahtı aydınlığa çekiveren o
mutlu günde Mayıs ayının ortalarına denk düşmüş,bize bütün acıları unutturarak
bayram günleri yapmıştı...", “.....19 Mayıs
yılın en güzel günü,bahtımızın bayramıdır..."
-
-
"Sıtma Öğütleri"
yazısından sonra,Tarih-Coğrafya Öğretmeni Necmi ŞAMLl'NIN "Türkiye Nüfus
Yoğunluk Bölgeleri ve Çorum'un Yeri" başlıklı yazısı yer alır.
-
-
Dr,Fazıl ERCIYAŞ,
"Spor ve Cinsi Terbiye" konusunda yazar.
-
-
Tarihi bir
öyküyü,"Der-Beyan-ı Menak'b-ı Ali Osman"ı,elyazması bir kitaptan alıntılayıp
yayınlayan Eşref ERTEKİN'DİR..
-
-
Bu Osmanlı
Devleti'nin kuruluşunun öyküsüdür.
-
-
Eşref ERTEKİN'İN
bu sayı için "Cönklerden Derlediği" Mersiyeyi ilhami, Hakimi, Nesimi, Mersiye
Hakimi,Gazeli, Mevci, Türabi, Bektaşi şiir ve nefesleridir. Bektaşi şiir ve
nefeslerinden bir bölüm alıyoruz:
-
-
(Kul Cenan
sordu,Mansur Abdal söyledi)
-
Evvel dünyaya kim
geldi
-
Gelindi Mansur
haber ver
-
Gelsin mana
dinleyenler
-
Hak mavahile kânidir Hu
-
-
Kaçan bin yıldır
dururdu
-
Ya bu kandili kim
kurdu
-
Evvel dünyada kim
öldü
-
Gelindi Mansur
haber ver
-
-
Yüzbin yıllar
kandil durdu
-
Kandili dünyada
Hak kurdu
-
Evvel dünyada
Habil öldü
-
Evvel ahir fanidir
Hu.
-
-
Mümkün mü hicana
yandır
-
Bülbülüm gülşene
kondur
-
Kul Cenan üstadın
kimdir
-
Gelindi Mansur
haber ver
-
-
Mansur Abdal dünya
fani
-
Amel işle özün
tanı
-
Mevlâm yaratmış
cümle insanı
-
Dünya bir mihnet
evidir Hu.
-
-
"Canikli Ali
Paşa'nın Islahat Layıhası" yazısı bu sayıda başlar gelecek sayıya sarkar.
-
-
Ödüllü bir yarışma
duyurusu: "1947 yılı CHP Sanat Mükafatı".
-
-
Piyes müsabakasına
katılma şartları şöyle belirlenir.
-
-
1940 yılından
sonra basılmış telif eserler için birinciye 3000,ikinciye 2000,üçüncü gelene
1000 lira ödül verilecektir.
-
-
Son bölüm yine
beratlar,vakfiye suretleriyle sonlanır.
|
-
ÇORUMLU DERGİSİ SAYI 60
-
-
Temmuz 1946
tarihli 60,sayı "Seçim Münasebetiyle Bir Konuşma" yazısıyla başlar.
-
-
Sekiz sayfalık bir
konuşma metni olan yazı,Edebiyat Öğretmeni Mediha AYAN'IN.
-
-
Yazının
özü:Cumhuriyetin kuruluşundan o güne değin yapılanlar İnönü'nün başardıkları ve
oyların O’na verilmesi yönündedir.
-
-
Eşref ERTEKİN'İN
tarihi bir öyküyü anlattığı yazısı."Der-beyan-l Menakıb-ı Ali Osman" yazısı
geçen sayının süreğidir.Bu yazıyı ”Canikli Ali Paşa’nın Islahat Layıhası” izler.
Her iki sayıda sekizer sayfa olup,süreği gelecek sayıya sarkar.
-
-
Eşref
ERTEKİN’İN “Cönklerden Derledikleri”nin ilki, Tarihi İbn-i Çapan,diğerleri Yunus
Emre’ye ait bir ilahi,diğer bir gazeli Hz.Yunus ve Şerhi, Kelam-ı Hazreti Nakşi
Rahmetullah, Güfte-i Sultan Selim ve Bektaşi şiir ve nefesleridir. Böyle isim
vererek geçiştirdiğimiz ,ağdalı bir Osmanlıcayla yazılmış olanlardır. Dili
anlaşılır olduğu için Yunus Emre’ye ait olan bir ilahiyi örnek olarak alıyoruz.
-
-
Ne göründü şu
Ferhat'ın gözüne
-
Kayaları kesüben
dosta yol eyler
-
-
Ne göründü şu
Yakub'un gözüne
-
Yusuf'un aldırmış
ahü nar eyler
-
-
Ne göründü şu
Mecnun'un gözüne
-
Leyla'sını
yitirmiş ahü zar eyler
-
-
Ne göründü şu
Ethem'in gözüne
-
Tacını tahtını
tarümar eyler
-
-
Aşık Yunus'un
altun sözleri
-
Söylenmez nâdâne
kızıl pul eyler.
-
-
Sultan Selim' e
ait olan,"Güfte-i Sultan Selim" şiirinden de bir bölüm alıyoruz.
-
-
Osmanlı arslanları
cenge gitmeden
-
Din düşmanlarıına
satır çalmadan
-
Şu kâfirden
intikamım almadan
-
Gözüm açık gider
ölürsem böyle
-
-
Nice ibadullah
kâfirde ahı
-
Derununda yanar
daim çırağı
-
Kıraat edelim
Kitabullahı
-
Dinde şeri midir
oturmak böyle.
-
-
Gidelim semti
gazaya ya nasip neyler
-
Ya mağlup eyler
bizi ya galip eyler
-
Ah edüb Sultan
Selim böylece söyler
-
Ceddim ahı kafirde
kalsın mı böyle..."
-
-
Bu sayı da
Çorum'da vaki Ahmediye Medresesi vakfiyesi yazısıyla sonlanır.
-
ÇORUMLU DERGİSİ SAYI 61
-
-
Ağustos 1946 tarihli 61.sayı Çorumlunun son sayısıdır.Bu sayıda iki yazısının
sonunda ‘Bitmedi’ , ’sonu var’ denildiği halde, herhangi bir bilgi verilmeden
Çorumlu birdenbire yayımına son verir.
-
-
Bu sayının ilk yazısı ,Necmi ŞAMLI’(OĞLU) nun. “14.Dil Bayramı Dolayısı İle Bir
Konuşma" başlıklı yazısıdır.
-
-
Dil konusunu tarihsel süreci içinde ele alan Necmi ŞAMLI,geçmişten günümüze Türk
Dili’ni inceler. Yedi sayfalık yazıdan bazı alıntılar yapıyoruz: “...Türk dilini
tam anlamıyla dünyaya tanıtan tanık Miladın 8.yüzyılında dikilmiş olan Orhun
(Orkun) ve Yenisey Anıtları' dır. Göktürkler tarafından M,S 732'de Kültekin ve
735'te Bilge Kağan adlarına dikilmiş olan bu anıtlara,Uygurlar tarafından
Yenisey havalisinde dikilmiş olan taş anıtlar en temiz en zengin Türkçenin
örneklerini vermektedir...”, “...M.S.1070 yıllarında Yusuf Has Hacip Ebu Ali Bin
Süleyman Arslan Buğra Karahan’a takdim ettiği 6600 beyitlik Kutatgu Bilig
(Saadet Veren Bilgi) adlı eserini Türkçe yazdı...”, “...Yine 11 asırda Kaşkarlı
Mahmut'un 1072-1074 yılları arasında Bağdat'ta yaz-dığı Divan-ı Lugat’it Türk
adlı eser Türkçenin zenginliğini ve Türkçe öğrenmenin Araplar için lüzumunu
belirtiyordu...”, “.....Miladın 12,asrında yaşamış olan Ali Şir Nevai,yazdığı
Muhakemat al Lügateyn adlı eserinde,Türkçe kelimelerle Arapça kelimeleri
karşılaştırarak Türk Dili’nin güzelliğini ve diğer dillerden üstünlüğünü,güzel
bir Türkçe ile dünyaya tanıtıyordu...", “....15-16.yüzyılda dünyanın en büyük
Türk Devleti olan Osmanlı İmparatorluğu'nda Türk Dili üzerindeki yabancı
egemenliği bütün şiddetiyle devam etmiştir. Türkçe,Arapça, Farsça kelimelerden
meydana gelmiş bir Osmanlıca Arap ve Fars kalıp ve kurallarıyla dolu bir
Divan devlet Edebiyatı meydana gelmiştir. Halk diliyle devlet dili,Divan
Edebiyatı ile Halk Edebiyatı arasında uçurum meydana gelmiştir..”, “..Tanzimat
Fermanından sonra...", ”.....Şinasi ve Ziya Paşa...", "...Şemsettin Sami ve Ziya
Gökalp gibi büyük Türkçüler dilin sadeleşmesinde büyük roller oynadılar...",
“....Yeni kurulan Türk Devleti'nin benliğini hissetmesi de ancak Türk Dili'nin
bağımsızlığını kurtardıktan sonra oldu,işte 26 Eylül 1932'de İstanbul Dolmabahçe
Sarayın' da toplanan Dil Kurultayı'nın yüklendiği ağır görev bu idi,Bu tarihten
sonra kurulan 'Türk Dil Kurumu' da bu amacın gerçekleşmesi için çalıştı..."
-
-
Geçen sayıdan
süren "Canikli Ali Paşa'nın lslahat Layıhası"'ile, "Der-beyan-Menakıb,ı Ali
Osman" yazılarının biri 9,diğeri 8 sayfa yer tutar. Devamı başta da söylediğimiz
gibi bir daha hiç çıkmayacak olan gelecek sayıya kayar.
-
-
“Çönklerden
Derlemeler"de
yine Bektaşi şiir ve nefeslerini yayınlar Eşref ERTEKIN.
-
-
Çorumlu,bu 61
sayısıyla bir daha çıkmamak üzere yayım yaşamını noktalar.
BİTTİ |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Atilla ALPAY |
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi |
-
ESKİ
BUZDOLAPLARI
-
Bugün seccadelerde
unuttuğumuz dünün ak saçlı nineleri veya beli
bükülmeş ihtiyarları elbette ki bir elli yıl
öncenin taze gelinleri veya genç kızları;
erkekler de pos bıyıklı birer yakışıklı
delikanlıları idiler.
-
Şehrimizin Devane ile çöplük,
Küçükpark ile Kale,Karakeçili ile Üçtutlar arasına
sıkışmış eski mahallelerinde -birazda Hıdırlıkda-
toplam 15-20 bin kişi yaşardı. Rahmetli öğretmen
Recep Rahmi Tankaya bugünki Atatürk Lisesinin
beşyüz m. altına gidip bir bahçeli ev yapınca adını
deli’ ye çıkarmışlardı, Piri Baba çamlığı ise
önünden saygı ve huşu ile geçilen Piri baba
evliyasının da türbesi bulunan şehrin en eski
mezarlığı idi.
-
Bağlarda daha
tanelerinden salkımı görünmeyen kara üzümler
olur, sonbaharda pekmezler kaynatılır ve ana
caddelerden gıcırdayan tekerlekleriyle kağnı
arabaları ile kömüşler geçerken evlerde
elektrikle işleyen aletlerde henüz bulunmazdı.
-
Bugün dilleri ile fırıncı
küreği arasında benzerlik bulunan şimdiki bazı
gelinlerin sabah ezanında kalkan ve
kayınpederinin karşısında “hazırol” da duran
çilekeş,cefakar ve vefakar büyükanneleri ;
hayatlarını kolaylaştırabilecek bugünki
teknolojik nimetlerden bihaber veya yoksun
garip divanelerdi. Zaten onların yaptığı işi de
bugün kimse yapamazdı. Bir çamaşır yıkamak, tarhana
yapmak, erişte kesmek, turşu vurmak,pervede kaynatmak
veya bir bağ bozumu ömür törpüleyen
işlerdendi.
-
Sıcak yaz günlerinde
yemekler günlük pişerdi. Mutlaka tereyağı
kullanılırdı. Çiçek yağını henüz kimse bilmezdi.
Hidrojenli sana ve vita gibi karışık ve ne idüğü
belirsiz yağlarda piyasada henüz yoktu. Zeytinyağı
yanlızca ege bölgesinde tüketilirdi, iç anadolu
ise sade yağdan şaşamazdı.
-
Soğuk su ihtiyacı için hemen her
evin kuyuları vardı. Ve bunlardan çekilen
sular testiye konur ve toprağa gömülürdü.
O zaman bugünki buzdolabının vazifesini
“teldolab”ları yapardı. Hemen her evde bulunurdu.
Kapağına kafes teli gerilmiş, birbuçuk metreye yakın
yükseklikte otuz cm derinliğinde masif çamdan mamül bu
dolaplar besinleri sadece haşerat’ tan korurdu.
İçine konanların bozulmasını ise önleyemezdi. Zaten
yemekler günlük pişerdi. Yoğurtlar torbada katık
olurdu.Erişteler, bulgurlar, kurutulmuş sebzeler
hep mutfağın ahşap tavanına asılmış birer bez
torbanın içinde bulunurdu.Mutfaklarda kuzineler vardı.
Bunların üç veya dört gözünde aynı anda birkaç
çeşit yemek pişer,tepsilerle börekler yapılır, hemde
ısınılırdı.
-
Çorumdaki fırın sayısı bir veya
ikiydi, onlarda fantezi francala yaparlardı. Bunları
önce gayrımüslümler yerdi. Yerli ahali yufka
açar ve bunları kuru bir odaya “ kater-kater”-üst
üste- yığar, yiyeceği zaman alır-ıslatır ve dürüm
yapardı.(Mayasız olan bu ekmek çeşidi bugün hâlâ çok
bilimsel ve doğru bir beslenme biçimidir.)
-
Kara undan mamül bu yufkada maya
kullanılmadığı için asla küflenmezdi. Hazmı
zordu. Sabah çorbası içip işine giden Çorum’lu
akşama kadar acıkmazdı. Yemenden gelen kahvenin
yerine kaim olacak olan Çay ise yurdumuzda henüz
ekilmeye başlanmamıştı.
-
İşte bu teldolap kısa zamanda
bilhassa kahvaltılıkarı, reçelleri vb bazı maddeleri
saklamaya yarayan havadar bir mutfak
gereci idi.Hemen her evde bulunurdu. Zaten o zamanki
bir düğün çeyizi de ne idi ki ? İki kat yün
yatak,bir-iki yorgan, iki kırma sandalye, birkaç
tepsi, bir ibrik ,iki bakır kazan,bir tel dolap,beş
altı ot yastık,birkaç gaz lambası vs den ibaretti.
Yani bir at arabası yük; çul-çaput,bakır kap-kacakdı.Hepsini
toplasan beşyüz kilo gelmezdi. (bu gün bir yeni gelin
çeyizi 20 ton gelmektedir ve bir kamyon ancak
taşıyabilmektedir.)
-
Çarşıda o zaman buzcular bulunurdu.
Delikli on paralara belki bir at arabası yükü buz
alınabilirdi. Bu da cacıklara , sürahilere,
zeytinyağlı dolmalara konurdu.
-
Sonra bir gün büyük bir keşif olan
“Buz dolapları” yapıldı. Bulunduğu evlerde konu-komşu
bunları seyretmeye giderdi. Bu öyle bugünki gibi derin
donduruculu-no frost veya bilmem ne serisi olmayıp
masif çamdan mamül bir kapalı dolabın
içine çinko döşenmiş şekliydi.O testere ile kesilen
veya sıkışmış kardan mamül buz kalıpları bu
dolabın içine yerleştirilir, etrafına talaşlar
serpilir ve tencereler de bunun içine
yerleştirilirdi.Ancak kırksekiz saat besinleri
bozulmaktan koruyan bu dolaplar bir yerlerinden
mutlaka su alırlar ve de zamanla çürürlerdi.
-
Başka da bir çare yoktu.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI Hayat Hikayesi
|
-
HAYATA BAKIŞ
-
Zeynep Şarlak paris’te posta europe gazetesininin
“Genel Yayın Müdürüydü”. Benimle röportaj yapmak
istediğini telefonla bildirdi. ben de bu isteğini
kabul ederek ilgili gazetenin onuncu paris’teki
bürosuna belirtilen gün ve saatte gittim. Önce
birbirimizle tanıştık. Sonra sorular bölümüne geçildi.
bana bir sorusunda “Hayata nasıl bakıyorsun?” Dedi.
Ben hiç abartmadan : “evimin içindeyken sadece
eşyalarımı, odalarımı görüyorum. pencereden
baktığımda arabamı ve caddeden geçen insanları
görüyorum. Çatıya çıkarsam şehrin tümünü seyrediyorum.
Uçakla giderken önce bir şehri, daha sonra bir ülkeyi
ve ülkeleri görüyorum. bütün bunlara rağmen gözlerimi
kaparsam hiç bir şey göremiyorum.” Dedim.
-
Bahsettiğim bu röportaj aylık posta Europe
gazetesi’nin 1999 yılı mart ayında 28. numaralı
sayısında yayınlandı. O zamanlar paris’te doktora
öğrencisi olan Zeynep hanım bugün İstanbul’da bir
üniversitede öğretim görevlisi olarak görev yapıyor.
-
Hızla geçen ömrü iyi değerlendirenler kazançlı;boş
şeylerle uğraşanlar ise biliyorum ki hiç huzurlu
değiller.
-
Geçmişte olduğu gibi başarılı insanlarımızın
köreltilmesi ve ta başında silinip atılması için dış
mihraklı tahrip odakları her vilayette ellerinden
geleni yapmaktadırlar. Onlar kahve köşelerinde
pinekleyen insanlarımızla, birbirleriyle çekişen,
parçalanmış toplumlarla tatmin oldukları için bu yönde
istedikleri her şeyi pervasızca yapıyorlar.
-
Bir zamanlar bana işkence yaptırtanlar da onlardı.
Babamın sattığı av malzemeleriyle, ruhsatlı silahıyla
beni suçlayan piyon insanlar hedeflerine ulaşırken tek
bir Allah’ın kulu çıkıp ;bu gencecik insana haksızlık
yapıyorsunuz, iftira ve asılsız suçlamalarla
incitiyorsunuz ?; Diyen olmadı. Bugün ;o zamanlarda
benimle ilgilendiklerini söyleyen çatlak seslileri ne
yazık ki gerçekleri ifade etme yürekliliğini de
gösteremiyorlar.
-
Her şeye rağmen İlahi Adaletin nasıl tecelli ettiğini
biz biliyoruz. Bundan haberi olmayanlar ulu orta benim
arkamdan asılsız ve mesnetsiz neler konuştuklarının
benim tarafımdan bilindiğini de ne yazık ki
farkedemiyorlar. Birlik ve beraberliği hazmedemiyoruz.
-
Auchan, Leroy Merlin, Carrefour gibi Fransa’da
yüzlerce şubesi bulunan ünlü bir çok büyük mağazaların
sahipleri yahudilerdir. Bütün yabancı ülkelerden gelen
işçiler Türkler dahil, Yahudi patronlardan iş alarak
hayatlarını sürdürmektedirler. Her Yahudi iş yerinde 4
ila 5 tane kumbara bulundurmaktadır. Her sabah
birbirini ziyaret eden yahudiler bu kumbaralara ;bu
gün yahudilik için ne yaptın? Parolasıyla, her birine
en az 10 üro karşılığı para atarak, yahudi
öğrencilere, yaşlılara, hastalara, gençlere ve İsrail
devletine bu şekilde destek olmaya çalışmaktadırlar.
ayrıca yaklaşık 2 santimetre eninde 8 santimetre
boyunda bez üzerine ibranice yazılmış olan armalarını
her yahudi iş adamı iş yerini açarken veya kaparken
eliyle dokunarak öpmektedir. bu adeta gelenek haline
getirilmiştir.
-
Gurbette Fransa gibi ülkelerde iki Türk’ün bir araya
gelip bir iş yeri açtığı hiç görülmedi. Açtılarsa dahi
ömrü 2 yıl sürmedi. Fransızların bu yönde çok sık
ifade ettikleri bir söz var : “Yahudilerin ortaklığı
en az kırk yıl sürer, Türklerinki ise 40 ay
sürmez” Bir çöküntünün içerisindekiler,pekiyi biz ne
yapıyoruz ? Erkeklerimiz erkekliklerini ispat etmek
için her nerede bulunurlarsa bulunsunlar gereğini
yapıyorlar. Kadınlarımız parçalanan aileler içerisinde
acılar içerisinde. universitelerde okuyan kızlarımızın
durumları ise hiç iç açıcı değil; maddi
imkansızlıklar ve kapitalist çark onları da evirip
çeviriyorâ; bu sebeplerle zengin erkekler ve fakir
öğrenciler arasındaki sekse dayalı parasal ilişkiler
ve tahribatlar hiç farkedilmiyor. Ahlak çöküntüsü,
ilişki bozuklukları, ihmal arasında kalan
insanlarımızın günümüzde tek düşündüğü şey ise "para".
Sömürülerle dolu bir hayat;biz sömürülen insanlar
olarak bulunduğumuz ülkelerde ısınmaya çalışıyoruz.
konsolosluklarımız sadece pasaport, evlilik ve
askerlik işleriyle uğraşıyorlar. boş verin bir
üniversiteyi veya liseyi; Fransa’da tek bir Türk okulu
dahi yok. Şimdi metro başlarında, pazar yerlerinde
dilenenler arasında türk kadınları da var. ayrıca
romanya’dan gelen dilenciler fransa’da iyice organize
olmuş durumdalar. ve belli merkezlerden belirlenen
önemli noktalarda dilendirilirlerken öğrendikleri bir
iki kelimeyle kendilerinin "Türk" olduklarını ifade
ediyorlar.
-
Bilir bilmez yukarıya attığımız taşlar başımıza
düşünce, zaman zaman can havliyle, feryat ederek
nedense sen yaptın diye, birilerinin arkasından
koşuyoruz. eee kardeşim sen bu kadar şuursuzsan ben
senin için ne yapabilirim ki?
-
Sanal ortamdaki hızlı değişkenlikler,çoktan beri sanal
ortamda gruplar arasında geçen tartışmaları izliyorum
veya yazışmalara katılıyorum. Aynen günlük hayatımızda
olduğu gibi bir ortamı bu alanda da görüyorum.
Tacizler, hakaretler hatta uydurma söylentiler bir
anda önemli bir seviyede bir çok yere ulaştırılıyor.
stres ve çöküntüler içerisine giren insanları hatta
kışkırtıcılık yapanları veya bunlar için fırsat
kollayanları farkediyoruz. tehditleri, karşı
koymaları, sindirme hareketlerini ya da yönlendirme
gayretlerini veya ustalıkları izleyebiliyoruz. Bizim
bilmediğimiz, farkedemediğimiz hatta geleceğe
taşınabilecek olayları ve acıları bu boşluk veya
kontrolsüzlük içerisinde hissedebiliyoruz. önemli olan
güçlü olmak veya olaylara geriden bakarak bu akıntının
boyutlarının farkında olmaktır. hızlı bir değişkenlik
içerisinde gelişmelerin neresinde kalabileceğimizi
kestirmenin de kolay olduğunu söyleyemeyiz. bir
sürükleniş içerisinde bir yığın olaylara hazır
olmayanları belki kendimiz de dahil gelecekte farklı
konumlarda ve istenmeyen olaylar içerisinde görmeye
kendimizi alıştırmalıyız. çünkü bize dost görünen
düşmanlarımız bizleri huzurlu görmek istemiyorlar.
-
Uzaktan farkedebilmek; bazı şeyleri uzaktan farketmek
mecburiyetindeyiz.
-
Yazımın ilk başlangıcında ifade ettiğim sözlerimi
tekrarlamak istiyorum : “evimin içindeyken sadece
eşyalarımı, odalarımı görüyorum. pencereden
baktığımda arabamı ve caddeden geçen insanları
görüyorum. çatıya çıkarsam şehrin tümünü seyrediyorum.
uçakla giderken önce bir şehri, daha sonra bir ülkeyi
ve ülkeleri görüyorum. bütün bunlara rağmen gözlerimi
kaparsam hiç bir şey göremiyorum.”
-
Selam ve sevgilerimle,
-
İç Mimar ve Endüstri
tasarımcısı
-
http://monsite.wanadoo.fr/sevgı/
-
http://serran.site.voila.fr/index.jhtml
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Necati ÇAVDAR |
Necati ÇAVDAR Hayat Hikayesi
|
NASIL ANLATSAM...
Nasıl anlatsam seni anladığımı,
Yalnız olmadığını aydınlıkların karanlıkların.
Seninle olduğumda halkın yalnız bildiğini
Yüreğimin senle yanıp senle söndüğünü
Kalp atışlarının göz yaşlarımın,
Seninle attığını, sana gittiğini
Yeşile dönmediğini otların,
Sensiz güllerin açmadığını.
Naz yapmadığını goncaların,
Bülbüllerin boşa ötmediğini.
Çağlayıp giden suların,
Denizlerin okyanusta bitmediğini.
Bin bir lezzet sunan nimetlerin
Lezzetleri sensiz tatmadığımı.
Kendinden sulamadığını yağmurların,
Bulutların zerre atmadığını.
Gönüldekini koparmadığını fırtınanın.
Rüzgarın sensiz kopmadığını,
Bir zamanı olduğunu tüm doğumların.
Mayaların sensiz tutmadığını,
Bir anda dindiğini tüm dertlerin.
Seninle ağlayıp seninle gülündüğünü.
Nasıl anlatsam............
Hep dağ ötelerinde olduğunu Şirinlerin,
Ferhatların senin için dağlar deldiğini.
Kalplerinin parçalanmadığını sevenlerin,
Mecnun’un Leyla’yı sende bulduğunu.
Hep sana götürdüğünü tüm izlerin,
Yakub’un Yusuf’u senle gördüğünü.
Sebepsiz gezmediğini enginlerde gemilerin,
Tufan-ı Nuh’un senle dindiğini.
Sevmenin ayrılıklara, hicranlara gark ettiğini,
Her oluşun sende başlayıp sende bittiğini,
Sevenlerin sana dönüp, sana gittiğini.
Sensiz sevginin hepten mahvettiğini
Nasıl anlatsam ....
Bildiğimi.....
05.04.1995 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
|
Adile TÜRKMEN |
Adile TÜRKMEN Hayat Hikayesi |
YETİŞ SEVGİLİM
Hüzünlenirim akşamlar olunca bana,
Gamlar kederler yüklenir cana,
Düşkün halim duyulursa sana,
Ellerin bağlıysa da yetiş sevgilim.
Hayalim gözlerinle karşılaşınca
Maziler beynimde vurgulaşınca,
Bir acı haberim ulaşınca,
Kolların zincirde olsa yetiş sevgilim.
Ay bulutlar arasından savuşunca,
Geceler gündüzlere kavuşunca
Başım ecel yastığında konuşunca
Dilim son cümlede iken yetiş sevgilim.
Bir uçan kuştan haber alırsan
Şaşırıp yolunu perişan olursan
Seni bir daha görmeden ölürsem
Toprak üstümü örtmeden yetiş sevgilim. |
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
79 SAYI 25 Eylül 2005 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız! |