|
YIL 6 SAYI 71 25 Ocak 2005 |
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
Mahmut Selim
GÜRSEL YENİ YIL
Ali EMİROĞLU YILBAŞLARI
VE EĞLENCELERİ
İsmet ÇENESİZ
ORGAN NAKLİ
Mahmut Selim
GÜRSEL AT
Raşit YÜCEL
EN ÖNEMLİ ANILAR
Ali EMİROĞLU
SÜMERLERE BAKIŞ
Muzaffer
GÜNDOĞAR ÇORUMLU DERGİSİ 25,26,27 VE 28. SAYILAR
Atilla ALPAY
IRAK’ A ASKER..
Salim
SAVCIGÜNDE NE KADAR OKSİJEN HARCIYORUZ?
Üzeyir Lokman
ÇAYCI SÖZLERİMDEN DUMAN ÇIKIYOR
Yaşar KILIÇ
SEYRETTİM HALİNE
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
YENİ YIL
Ömür için biçtiğimiz,güneş
veya ay ile sayılan günlerin insanlar tarafından
geçmişten bu güne saya geldiğimiz bir zaman dilimini
başlangıcı olarak kutlanan yeni sayma zamanın
başlangıcının geldiğini zannettiğimiz bir zaman dilimi.
Ömür. İşte önemli olan bu.
Saniyeler,dakikalar,saatler,günler,haftalar,aylar,yıllar.yüz
yıllar bin yıllar... İnsanlık kendisine bir çizelge yani
bir çetene tutma zahmetine girerek,geçmişe ait bir takım
kayıtların tutulmasını sağlamışız.
Önümüzdeki günlerde bu yılı
2004’ü bitirip 2005’e gideceğiz. Bir yıl daha
ihtiyarlayacağız. Bir yıl daha ömürden tüketeceğiz. Hiç
birimiz fıtratımız gereği bu şekilde düşünmeyiz. Bahar
gelse,yaz gelse,kış gelse diyerek ömrümüzü tüketiriz.
Birde ücretliysek hafta sonu gelse,ay başı gelse,üç ay
gelse diye takvimlerin yapraklarını elimizden gelse her
saat başı birini kopararak alacağımız ücreti gözleriz de
hiç düşünmeyiz. Ömür gidiyor.
Buradan bu düşüncelerimi
benimseyerek yeni yılları kutlarsak,neşeleneceğime
kederlenerek,bir yılın muhasebesini yapmalıyız. Bu
dünyada yaptıklarımı bu gibi yıl başlarında muhasebesini
yaparak geçirmeli,ahret ve dünya için neler yaptığımız
düşünerek yeni yılda daha iyi ve daha faydalı işler
yapmanın planlarını yapmakla geçirmeliyiz.
Bir yıl içinde faydalı
işlerimizi görerek sevinelim. Yaptığımız hataları
görerek üzülelim.
Her milletin bir kutlaması
vardır. Bizler Hıristiyan olmadığımıza göre
Hıristiyanlar gibi yeni yıl kutlamayalım. İçki,kumar ve
diğer aşırıya giden eğlencelerden kaçınalım. Hepimiz
kendi iradesinde hür olmasına karşı,bu gibi gelenekleri
genç kuşaklara anlatarak dininizi korumanızı ancak
tavsiye edebilirim.
Hepinize faydalı bir yeni yıl
geçirmiş olduğu düşüncesi ile yeni yılınızı kutluyorum.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ali EMİROĞLU |
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi |
-
YILBAŞLARI VE EĞLENCELERİ
-
Bildiğimiz tarihte, hemen her millet yılbaşı günlerini
eğlencelerle kutluyor. Bizim bilgilerimize göre, tarih
yazının bulunuşu ile başlamıştır. Tarih mevcut
vesikaların kıymetlenmesinden çıkacağına göre “Tarih
Sümerle başlamıştır” diyebiliriz. Zaten böyle bir
kitapta yazılmış v kitapta Türkçeleştirilmiştir.
Sümerlerin bıraktığı ve bugün okuyup seslendirilen
kitaplarla, toprak üzerine yazılmış kitaplara göre
Sümer Milleti yılbaşı günlerini kutluyorlardı. Buna
kutsal bir anlam verildiği vesikalarda işaretlenmiş
değil. Mısır, Çin daha sonraları bunları takip eden
Akdeniz ve Ege ile Anadolu medeniyetlerinde de aynı
yılbaşı kutlamalarını görüyoruz. Bunlarda da kutsallık
atfedilmesi yok. Kutsallık atfedilmiş olsa bile, bizim
yılbaşı eğlencelerimizde bir etki düşünülemez. İyi
olan bir şeyi kabullenmek veya sadece etkisinde kalmış
olmak bize bir zarar getirmez.
-
Yılbaşı
kutlamaları veya etkinlikleri için memleketimizde bir
ayak diretme, bir tiksinti,bir günah sorunu ileri
sürülmektedir. Yılbaşı kutlamaları Hıristiyanların
Hazreti İsa’nın doğum günü kutlamalarıyla
karıştırılmamalıdır. Bu günün adı iki şekilde
anılmaktadır. Birincisi “Pâque” dur ve Yahudiler de
Hamursuz Bayramı veya Paskalya anlamına gelir. İkinci
olarak ta bir “Pâques” daha var. Buda Hıristiyanlarda
Paskalya Bayramları demektir. Bizimde yumurtalar
boyayarak bir cins iştirak ettiğimiz bayramlar budur.
Bunun İsa’nın doğumu ile ilgisi hakkında benim bir
bilgim yok. İntibaım öyledir. Şuna ısrarla iştirak
ediyorum ki; ülkemizde yaşayan Hıristiyanların etkisi
altında biz Müslümanlar kalmışızdır. Bizim Türk
Müslümanlara köylerinde yumurtalar boyanarak bu
yortulara iştirak edilir. Ben bunları biliyorum.
Kimsede kötü bir iş yapış olduğu şüphesi altında
kalamaz. Nitekim onların yani biz Müslümanların dini
bayramlarını kutladıkları ve Müslümanlara bu günlerde
ziyaretler yaptıkları bir hakikattir. Onların
yaptıkları doğrudur, kendilerinin İslamiyet’e
yakınlaştırdıklarının işareti olamaz. Her iki taraf
içinde bir tolerans söz konusudur. Birliktelik için
bunların tabi karşılanması da gerekir. Asırlardır
memleketimizde olanlarda bunlardır.
-
Aslında
Türklerin yılbaşı altında olmazsa bile Bahar Bayramı
adı altında mevsim değişiklerine tekabül eden günleri
kutlarlar. Nergis Bayramının aslı budur. Bu kutlamalar
bütün Orta Asya ülkelerinde aynıdır. Anlamadığımız şe
sırf yılbaşı gecesini bir Hıristiyan adeti olarak
kabul ederek,bu akşamki kutlama ve eğlenmelere karşı
gelmektir. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi bizim
bilgilerimiz içinde yılbaşı kutlamaları Hıristiyan
aleminin malı değildir. Beş bin sene önce henüz İsa ve
dini yoktu ama Sümerlerde yılbaşı eğlence ve
kutlamaları vardı. Kültürler arasında etkileşimlerin
normal karşılanması gereği,belki Sümerlerden bu adet
yürüyüp gelmiştir. Belki Sümerlerde da başka
kültürlerden intikal etmiştir. İleride arkeologlar
yeni yazılar bulur ve onlarda yılbaşı eğlenceleri
tespit ederlerse bizim Sümerlere nereden geldiği
hakkında bilgimiz olur.
-
Pâque
veya Pâques sözcükleriyle ifade edilen dini
bayramların günü 24 Aralık’tır. Bu tarihte başlar ve
birkaç gün tatil olarak devam eder. Her halde bu dini
bayram, yılbaşı kutlamaları ve yılbaşı ile ilgili
tatiller uzatıldığı ve karıştığı için biz Müslümanlar
bu karışıklığı yapıyoruz. Karıştırmış olmamızı bir
anlamı olmaz ama bunu bir dini sorun yapıp da
protestoya kalkışılırsa bir yanlışlık, bir
bilgisizlik, bir ayıba dönüşür. Buda yakışık almaz.
Hele bu yakışıksızlık ülke ve millet çapında olursa
derecesi de daha da artar. Bazen şüphe etmeden
söylüyorum, karşıtlığının sebebi de olabilir. Sen
başkalarının dini bayramları bilmez, başka şeyle
yılbaşı eğlenceleriyle karıştırır taraf tutar ve cephe
alırsan, bunun karşılığını görmekte de geç kalmazsın.
Bunların gereği olur mu?
-
Yılbaşı
eğlencelerinin bir sebebi yoktur ve düşünülmez de.
Yılbaşı bir dönüm noktasıdır ve onun kutlanması
normaldir. Kutsal tarafı da yoktur. Yılbaşı
eğlenceleri demek daha doğru olur. İnsanlar yerler,
içerler, eğlenirler ve yorulup yatarlar. Parası
olanlar eğlencelerin cinsine göre cüzdanları da
boşaltırlar. Bu cüzdanı hafilerken, fakirin ve hizmet
erbabının cebine de bir şeyler girer. Sosyal adalete
hizmet değimlidir bu?
-
Aklımız
her zaman rehber olmalıdır. Bizim eski Belediye
Başkanlarımızdan Turan Kılıççıoğlu eğlenmenin
taraftarı idi. Eğlenen insanların hafiflediklerini,
daha iyi çalışma enerjisi temin ettiklerini tespit
etmişti. Eğlencenin insanları yakınlaştırdığını da
söylerdi. Bende aynı kanatları taşırım. Yılbaşı
eğlenilmeli, sapıtmaktan kaçınılmalı ve cüzdan izin
veriyorsa çoluk çocuk bir arada masaya hindi
kızartması konulmalıdır. Bunların dinle, imanla,
Hıristiyanlıkla, İslamiyet’le ve de inançsızlıkla bir
ilgisi yoktur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
İsmet ÇENESİZ |
İsmet ÇENESİZ Hayat Hikayesi
|
-
ORGAN NAKLİ
-
Organ nakli ile ilgili ilk kanun 25 Mayıs
1979 yılında çıkmış. O günden bu güne tıbbi imkanlar
bakımından olsun doktorlarımızın bilgi ve becerileri
bakımından olsun çok iyi durumda olmamıza rağmen hala
organ bağışı konusunda maalesef pek mesafe aldığımız
söylenemez.
-
Ülkemizde kan bağışı da bu gün aynı durumdadır. Kan
bağışı için yaşı ve sıhhat durumu müsait olan
insanlarımızın doğum günlerinde veya belirli bir gün
veya haftada kan vermelerini temin etmek için bir
kanun çıkartılmalı. Ama kan vermeye gelen insanlara
güzel muamele yapılmalı. Bekletmeden ve hemen kanı
alınmalıdır. Kan veren insanlara yiyecekler ikram
edilmelidir. (Sanıyorum kanı ithal ediyoruz. Bu sayede
ihraç bile edebiliriz.) Böyle bir kanunla
insanlarımızın kan vermeleri sağlanarak aslında daha
sıhhatli olmaları sağlanmış olacaktır.
-
Hangi yetkili çıkıp konuşmaya başlasa, çok
iş yapacaklarını ama bürokrasinin önlerinde engel
olduğunu söyler durur. Devleti idare eden
hükümetlerden yıllardır bu hikayeleri dinler dururuz.
Oysaki eğer hükümetseniz buna bir çözüm bulmak ve bu
kanayan yarayı sarmakta sizin görevinizdir.
-
Hep
biliyoruz ki en mühim evraklar bu beylerin keyfi ve
vurdumduymazlığından masalarındaki sümen aralarında
beklemektedir. Oysa hepsi hepsi 15 dakikalık bir
çalışma ve bir imza gerektirmektedir. Bu kadarcık bir
iş 3-5 ay bu beylerin keyfini beklemektedir. Laf
açıldığında dürüstlüğü kimseye veremeyen bu insanlar
bundan rahatsız olmuyorlarsa hükümet bu insanları
rahatsız etmeli ve bunların hesabını onlardan
sormalıdır. Ve bu insanlara bu yaptıklarının hesabını
soracak kanunlar hemen çıkartılmalıdır.
-
Geçen
gün, söz de bir şeyh çıkıyor ve TV’de, “Organ vermek
günahtır. Vermeyiniz” gibi saçma sapan laflar ediyor.
( “ölüden her hangi bir parça almak haramdır” diyen
oysa haram olan alkolün de şartlar gerektirdiği zaman
insanların tedavisinde kullanıldığını bilmeyen.Bilip
te hala böyle konuşan..“…ey insanlar tedavi olunuz...”
Hadisi Şerifini ve “…bir canı kurtaran bütün insanlığı
kurtarmış gibidir…” ayetlerini bildiği halde hala
böyle konuşabilen, bir adım ötesini bile göremeyen, bu
sığ düşünceli, bu bağnaz insanların vatandaşın
kafasını karıştırması önlenmelidir) Memleketin
Diyanet işleri başkanı organlarını bağışlasa ve daha
önceki başkanlar da bağışlamış olsalar, bunlar da
televizyonlarda gösterilip insanlar bu işe teşvik
edilse hem böyle densiz konuşmalar olmaz hemde organ
veren insanlar artardı.
-
Demek
istiyorum ki, birisine “şunu yap” diyebilmek için önce
kendin bu konuda bir şeyler yapman gerekir. Yani önce
kendin güzel örnek olarak bir şeyler yapmalısın.
-
Kaç Reisi Cumhurumuz, kaç Başbakanımız,
kaç milletvekilimiz, kaç köşe yazarımız organlarını
bağışlamıştır? Hatta kaç Prof, bu görevi yapmıştır?
Bir şey yapacaksak lütfen inanarak, dürüstçe ve
adabına uygun olarak yapalım.
-
Şimdi benim önerim, eğer vatandaşın yazılı
bir beyanı yoksa, yetkililer, o kişinin organlarını
vermek istediği kanaatinden yola çıkarak bir kanun
çıkartmalı.ve ölen insanlar organ bağışı yapmış kabul
edilerek organları alınmalıdır. Böylelikle ızdırab
içinde ve her gün büyük acılar çekerek sırada, organ
bekleyen yüz binlerce insan kurtarılmalıdır.
-
FAZLA KULLANILAN ZİRAİ İLAÇLAR: Geçenlerde
televizyonda bir Prof. konuşuyor; yiyeceklere hormon
verilmesini ve zararlarını anlatıyordu. Ve bu arada
asıl üzerinde durulması gereken konuyu atlıyoruz
diyordu. Sayın Prof.. konuşmasında,” Asıl zararlıyı
konuşmuyoruz. Bu fazla gübre ve fazla zirai ilaçtır.
Maalesef bu ülkemizde sanıldığından çok daha fazla
yapılmakta ve halkın sağlığıyla oynanmaktadır. Bu
ilaçlar sanıldığı gibi öyle yıkayınca da
çıkmamaktadır. Ancak suda bir süre bekletilirse zarar
vermeleri önlenebilir” diyordu.
-
Soruyorum bunların önüne hükümetler
geçmeyecek te kim geçecek? Bu konuda kanunlar varsa
işletilmelidir. Eğer yoksa da hemen çıkartılıp işler
hale getirilmelidir. Bunların kontrolü ciddi olarak
birileri tarafından yapılmadır.
-
Geçen
gün Bir Gazetede okuduğuma göre,” Antakya’nın
Samandağı kasabasındaki Vakıflı köyünde bir kooperatif
kurulmuş. Bu kooperatifte tamamen tabi bir ortamda
sebze ve meyve yetiştiriliyormuş. Bu yetiştirilen
meyve sebzelerin çoğu da yurt dışına olmak üzere o
bölgede yetişen ürünlerin 4-5 katı bir fiyata
satılıyormuş. “Alıcısı o kadar çok ki,
yetiştiremiyoruz” diyorlar. Bu köy 38 hane ve sadece
150 nüfusu olan Türkiye’ deki tek Ermeni köyü imiş.
Düşündürücü ve de Tarım İl Müdürlüklerince incelenip
halka bilgi verilmesi gereken bir konu sanıyorum..
-
Sevgi ve saygılarımla.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
AT
Avrupa Topluluğunun kısa yazılışı. Türkiye
bu topluluğa girmeye çalışırken görünen,bilinen birçok
tavizleri verdik.
Verdiğimiz bu tavizlerden sonra bile bu
günlerde bu yazıyı yazdığımda bazı aba altından sopa
göstermeleri devam etmektedir. Bu sopaların en
önemlilerinden bir tanesi ise bizim devamlı kol kanat
gerdiğimiz ve kendilerini bir türlü Türkiye
Cumhuriyetinin ferdi görmeyen Kürt vatandaşlarımızın
Avrupa basının verdikleri yazılı ilanları ile de nasıl
bir oyuna geldiğimizin en önemli göstergesidir. Her ne
hikmetse bu kimselerin suçları sabit iken tekrar tekrar
yargılanarak serbest bırakılmaları ve onları
Avrupalıların verdikleri payeler ses çıkarmamaları da
bizlerin birer kabahatidir. Aynı oyunları bu zaman
sarfında Avrupalılara şirin gözükmek uğuruna Sayın
Denktaş’ı adeta azarlayan bir tavıra giren ülkemiz kendi
açığını kendi vermiş bulunmaktadır ki;kendi ırktaşını ve
koruması altındaki bir Yavru Vatan diye tabir edilen
yüzlerce Şehit ve binlerce Gazimizin kanları bahasına
ENOSİS idealinden kurtarılarak kitlesel ölümlerine dahi
o zamalar mani olamadığımız Türk kesiminin evlatlarının
soğumayan kanları ile boğulmayacaklar mıdır ? Kıbrıs
Allah’u C.C. tarafından koruması ile sınırını halen
korumaktadır. Bizlerin empozesi ile Kıbrıslılara hemen
zengin olacakları,hemen Avrupada serbest
dolaşacakları,hemen paraların gökten sağanak şeklinden
yağacak gibi vaatlerle kandırılmasına karşın,Rabb’imizin
inayeti ile Rumlara HAYIR demesi ile birleşme
sağlanamadı.
Kürt,Alevi. Nedir bu terimler ? Türkiye’nin
zayıf karnı mı ? Hayır değil. Bu bahsi geçen gruplar
Türkiye’de en yüksek payelere erişmiş evlatları ile
ülkesine hizmette bulunmuş kesimlerdir. Hiçbir kimse bu
ismi geçen grupların özgürlüklerinin yok
olduğunu,Anayasal haklardan mahrum olduklarını
söyleyemez. Bizleri idare edenlerin ve etmişlerin pek
çoğu bu kesimden değil midir ? Avrupa’nın bildiği gibi
bu kesimlerin hiçbir problemi olmamasına karşın birkaç
kendini bilmeyenlerin Avrupa veya dış mihrakların tekeli
ile Ülkemize zararlar verilmekte.
Avrupa Topluluğu bizlerin kısa yazılması ile
bildiğimiz AT bakalım bize daha ne gibi ileri zamana
AT’acaklar. Göreceğiz. Adı üzerinde AT.
Bu yazımızın sonunu gelecek sayımızda
sizlere yazmaya devam edeceğim. Gerekçesi ise meşhur
abartılan 17 Aralık 2004 tarihi.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Raşit YÜCEL |
Raşit YÜCEL Hayat Hikayesi
|
EN ÖNEMLİ ANILAR
Her bir insanın
bir gündemi var.
Her insan adeta
bir alem olduğu için dünya kadar sorunları ve
sorumlulukları ile karşı karşıyadır.
En alelade insan
dahi dünyasını birtakım meşguliyetler ile doldurmaya
çalışır.
Öncelik vardır.
Sonralıklar
vardır.
Sanırım en
hoyratça kullandığımız şey vaktimizdir.
Dünya
ortalamalarına göre en çok televizyon izleyen,
En az kitap
okuyan,
En az kaliteli
insan yetiştiren,
En çok içki
tüketen,
En çok sigara
içen
Dünya düzeyinde
en az makale yayınlayan ülkeler arasında olduğumuzu
düşündükçe irkiliyorum.
Şu an,
Şu dakika,
Şu gün,
Şu ay,
Şu yıl…
Üç kuruşluk
şeyler için yırtınan insanların gayretine yanarım.
Birde kendime
bakarım.
Ölçerim,
Biçerim,
Dersler
çıkarırım.
“Siz kat’i
biliniz ki; Risale-i Nur ve şakikirtlerinin vazifedar
oldukları kutsi vazife kainattaki umumi vazifeden daha
önemlidir”
Bu ifadeyi her
okuduğumda çarpılırım.
Yani Avrupa
Birliği,
Enerji açığı,
Hükümetin
bütçesi,
Çaresi henüz
bulunmayan hastalıklar,
Yeni iktidar,
Eski iktidar,
Amerika
tavukları,
Zühal’in
etrafındaki halkaların keyfiyeti,
Irak savaşı,
Yoksulluk,
Ve yolsuzluklar.
Sayınız.
Sayabildiğiniz
kadar.
İşte birçok
sizce ve bizce önemli şeylerden daha önemli bir şey.
Kazanmak.
Ve kaybetmek.
İnsanların
gündemini en az işgal eden şey budur.
Halbuki;en
önemli hadise budur.
Müslüman bir
beldede dahi,bir ehli keşfel kubur,yanı ölen bir insanın
akıbetini gören bir insan,bundan yetmiş yıl öncesinde
ancak birkaç kişinin ebedi hayatını kazandığını
diğerlerinin kaybettiğini ifade etmiş.
İşte bu
kaybettiği davanın yerini bütün dünya saltanatı o insana
verilirse yerini doldurabilir mi ?
Hayır.
“Cehennemden
çıkan en son Mümine on dünya büyüklüğünde bir mülk
verilir” hadisini okuyunca kafamda şimşekler çakıp adeta
dudaklarım uçukladı.
Gündemi
yokladım.
Ne kadar odun
yığınının kafamda cirit attığını gördüm.
“Kendine gel !”
“Hayatını
programla !”
“Şu anın senin
için ne kadar önemli olduğunu iyi tahlil et !”
İkazları ile
titreyip kendime gelmeğe çalıştım.
Çünkü;zamanın
kazası yoktur.
Elini uzatmış ne
kadar perişan kalpler var bilemiyorum.
Ben her
muhasebede zararlı çıkıyorum.
Zamanı
yakalamaya çalışıyorum.
Ama o “
Allahaısmarladık” bile demeden kayboluyor.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ali EMİROĞLU |
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi |
-
SÜMERLERE BAKIŞ
-
Sümerler;4000 yıl tam unutulduktan sonra XX. Asrın
başlarında bazı seçkin mütehassısların aklına
gelmişlerdir.
-
İlk izlere
Mısır’da rastlandı Napolyon Bonapart’ın Mısır
harekatında Dünyayı bu derece aydınlatmış olan eski
bir medeniyetin öncüleri ortaya çıkardı. O zamana
kadar en eski medeniyetler bahsetmek gerekirse
entelektüel ve hatta tarihçiler bile hep Mısır’dan
bahsederlerdi. Sümer tarih kitaplarına bile geçmemiş,geçmesinide
hiç kimse düşünmemişti. Bulunan eserler Mısır Kıralı
mezarları kadar ilgi çekici olmadı. Ancak kral
mezarlarından daha ehemmiyetli göründüler ve bunlarla
medeniyetin daha eskiye ve önemi gözler önüne koymuş
oldu.
-
Bu ortaya çıkartılan,Prehıstorque devrin
rastlanan bir çok kültür kalıntıları değildir. Büyük
bir medeniyetin gereklerini işaretidir. Bunlar:
Politik ve sosyal organizasyonlar,devlet ve şehir
kısımları,öğretim kurumları,mecburiyetler ve
hukuk,organize gıda,elbise ve mutfak eşyası,ticaret
yayılım,değişim usulleri,sanatın yüksek ve abidevi
şekilleri,ilim esperisinin başlaması,kıymet biçilmez
keşiflerin yayılması ve yapılması,sistemize bir
yazının ortaya konması. İşte bütün bunlar Sümerler
tarafından ortaya konmuştur. Bu suretle ilim bulguları
tespit olunabilmiş,yayılma imkanına kavuşmuştur.
Mısır’dan başlanarak ortaya konan bu medeniyet
eserleri 4000 yıl önce Sümer Ülkesinde Mezopotamya’nın
aşağı kısımlarında ortaya çıkarılmıştır. Yer şimdiki
Bağdat’ın güneyinde Dicle ile Fırat arasında
bulunmuştur.
-
Gerek
Mısır medeniyeti,gerekse İndus Vadisinde bulunan Hint
öncesi medeniyetler son arkeolojik çalışmalara göre
birkaç asır Sümer Medeniyetinden sonradırlar. Bütün
medeniyetlerin ilk önce Çin’de ortaya çıktığı söylenip
yazıla gelmiştir. İşte Sarı Nehrin havzasında gelişmiş
Çin Medeniyeti içinde Sümerlerin ilham verdiği ve
katilazör rolü oynadığı kabul edilmektedir. Çin
Medeniyeti ikinci milenyum başlarına veya üçüncü
milenyum sonlarına tekabül eder. And ve Orta Amerika
medeniyetleri birinci milenyum ortalarından daha eski
değildir. Bizim zamanımızdan önce yaşamış
medeniyetlerden bildirdiğimiz de zaten bunlardan
ibarettir.
-
Mısır
medeniyetinde ve Hititlerde olduğu gibi Sümerlerden
dev eserler ortada kalmamıştır. Sümerlerin ismi bile
unutulmuş idi. Eski medeniyetler Labreux ve Grec
Medeniyetlerinde bile Sümerlerden bahis yoktur. Bu
sonuçlarda bile en eski medeniyetin Mısır Medeniyeti
olduğuna işaret edilir.
-
Sümerlerden bahse ulaşmak için toprağın
derinliklerinde kazılar yapmak gerekmiştir. Buralarda
büyük taş eserler değil,ancak kırılıp dökülen basit
pişmiş veya çiğ kiremit parçalarına rastlanmıştır.
Bulunan heykellerin bile boyları normal insan boyunu
pek az geçebilmektedir. Madde ekonomisinde bu derece
dikkat gösterilmesi yaşanılan yerde sert madde azlığı
ve bunların çok uzaklardan getirilmek zorunluluğunun
olmasıdır. Yaşanılan bölge alüvyon ve kil bölgedir.
-
Kırık
dökük ve okunması zor tablet kırıntıları bu gün
okunuyorlar. Adetleri yüz binlere ulaşmıştır. Bunlar
Sümer Medeniyetinin bütün yönlerini ortaya koyuyorlar.
Hükümet ve yönetme,adalet,ekonomi,şahıs
münasebetleri,her cins ilim,tarih,edebiyat ve din.
Arkeologlar;heykeller,resimler,tabletler,saraylar ve
yanmış şehirler gün ışığına çıkarıyorlar. Yazı ve dil
sorunu da çözülüyor. Bütün bunlar için büyük gayret ve
sabırlar gösteriyorlar.
-
Bilhassa Brehistepruque Devirde,eğer zaman
ve mekan içinde çok büyük boşluklar mevcut olursa yani
hamleler onları daraltmaktadır. O zaman sadece Sümer
muamması çözülecek değil,her medeniyet safhasında Orta
Doğuda yerli yerine konmuş olacaktır.
-
Mezopotamya da ilk insan görünüşleri yüz
bin sene önce olmuştur. Daha bu zamanda iki nehrin
suları Dicle-Fırat birbirleriyle birleşerek aşağı
vadiyi meydana getirmişlerdi.
-
Zamanımızdan 6000 yıl önce insanlar yalnız
veya aile şeklinde ve küçük gruplar halinde
yaşıyorlardı,yerleri de mağaralar veya küçük
kamplardı. Kemik veya ağaç aletler yapıyorlardı. Sert
taşları da işleyip cila verilmesi biliyorlardı.
Yiyecekleri de avladıkları veya günlük topladıkları
şeylerdi. 5000-4000 sene önceleri,ilk köyler tespit
ediliyor. Bu tarihlerin tespiti kazılardan elde edilen
karbonların rediosotif tahlilleriyle mümkün oluyor.
Aşağı vadinin kurulmasıyla insan yayılması
çabuklaşıyor. İran Golfuna doğru gidiyor,yeni
aletlerin keşfi toprak işlenmesini ve ekilmesini de
imkan içine sokuluyor. Hayvanlar ehlileştiriliyor,ilk
kullanıma sokulan madenlerden bakır oluyor. Sosyete
teşekkül edilince ilk yapılan toplum binaları arasında
mabetler bulunuyor. Artistik espri gelişiyor ve buna
paralel olarak çok güzel boyanmış seramikler
yapılıyor.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Muzaffer GÜNDOĞAR |
Muzaffer GÜNDOĞAR Hayat Hikayesi |
ÇORUMLU DERGİSİ SAYI 25
Çorumlunun 1 Ağustos 1940 tarihli 25.sayısı, "Halkevleri
Musiki Çalışmaları" yazısıyla başlar. Bu yazı CHP Genel
Sekreterliğinin buyruklarının eki sureti olarak musiki dalındaki
ödüllü yarışmayı açıklayıcı niteliktedir.
"Öğrenmek Aşkı,Mektep İhtiyacı"
yazısı Nazmi TOMBUŞ'UN. 1940 Yılında Çorum’da henüz lise yoktur.
Nazmi TOMBUŞ’UN yazısı Çorum'a lise isteğiyle ilgilidir.
Yazısından bir bölüm alıntılıyoruz.:“.....İlin 287 000,merkez
kasabalarının ise 22 bin nüfusu vardır. Çorum ve İskilip orta
mekteplerinin 700'ü aşkın öğrenci mevcudu olup, öteki (büyük
illerin) liselerinde 250 den fazla Çorumlu öğrenci bulunmasına
rağmen,ilimizin henüz bir liseye kavuşmaması,halkımızı büyük bir
üzüntü içinde bırakmaktadır..."'diyerek dönemin Milli Eğitim
Bakanı Hasan Ali YÜCEL’ den Çorum’a bir lise isterler.
Bir zamanlar Çorum'da yaygın olan 'Yıl Çıbanı" üzerine
Dr,Tevfik BERKOL uzun bir yazı yazar. Bu sayıda Çorum ve
ilçelerindeki Yıl Çıbanı üzerindeki gözlemleri yer alır. Yazı
bir sonraki sayılarda da sürer.
Çorumlu' da zaman zaman nitelikli yazınsal çeviriler de yer
alır. İhsan MADENOĞLU, bu sayıda VOLTAİR'den bir çeviri yapar."Cisim"
Y.
Esat CANKAR' IN öteki sayıdan süren "Nişanlanma ve Evlenmede
Mesut Olmak İçin Ruhi ve İçtimai Temeller Neler Olmalıdır"adlı
dizi yazısının üçüncü bölümüyle bu sayıda da sürer.
Dinsel kitaplardan,uzmanların görüşlerinden bu konuyla ilgili
alıntılarda yapar.
"Sırp ve Hersek Karadağlıların Teslim Olmasının Destanı "Eşref
ERTEKIN'İN “Cönklerden Derledikleri”nden,35 dörtlükten
oluşan bu uzun destandan üç dörtlük alıyoruz.
-
Ehli Hersek der ki Sırp'a gelsene
-
Sen de kendi başın kaydın görsene
-
Can alıcı geldi karşı dursana
-
Dağları eridir hükmü şahane
-
-
Sırp’lar der ki bizde tükenmez asker
-
Darbile askerin can ciğer söker
-
Benim ile acep kim başa çıkar
-
Gelmemiş emsalim asla cihane
-
-
Derviş Paşa der ki ömrün azaldı
-
Galiba dünyada müddetin doldu
-
Saf bağladı ordum ileri durdu
-
Şimdi aç kurtlar gibi salarlar cane.
-
-
Mani dedin mi herkesin yeniyetmelik günleri aklına gelir.Eşref
ERKEKİN’İN derlediği "Çorumlu Maniler" den üç örmek:
-
-
Dağlar dağlardan yüce
-
Arslanım keyfin nice
-
Akşamlar edemiyom
-
Cemalin görmeyince.
-
-
Dağlar dağladı beni
-
Gören ağladı beni
-
Zincir zaptetmez iken
-
Dilin bağladı beni.
-
-
Dağlardan kar geliyor
-
Dereler dar geliyor
-
Ben sevdim eller aldı
-
Bu bana ar geliyor..
-
Çorum Halkevi'nin çalışma raporu 'da,son altı ayın
etkinliklerinin dökümü yapılır.
Nazmi
TOMBUŞ' un,"Danişmendname ve Mirkat-üt Cjhat" yazısı bu
sayıda da sürer.
Bu yazıyı izleyen sayfalarda,Çorum'un "Hürünü" oyunu
figürleri fotoğraflanmış olarak verilir.
Son bölüm,fermanlar,beratlar ve belgelerle sürer.
ÇORUMLU DERGİSİ SAYI
26
Çorumlunun 1Eylül 1940 tarihli 26. sayısı dönemin Cumhurbaşkanı
İsmet İNÖNÜ’NÜN bir fotoğrafıyla başlar. Altındaki yazı aynen
şöyledir: “...Yüce Başbuğ Sevgili Cumhur reisimiz İsmet
İNÖNÜ'NÜN0 13 Ağustos 1940 tarihine müsadif salı günü, yaz
saatiyle 18’de Çorum’a teşriflerini tebcil maksadıyla iş bu
sayımızı, bu şerefli ve unutulmaz hatıralarına tehsis ve ithaf
ederiz. ÇORUMLU.
İlk yazı Nazmi TOMBUŞUN, “30 Ağustos”
-
Bu
yazısında 30 Ağustos' a nasıl geldiğimizi anlattıktan sonra
şöyle sonlar yazısını Nazmi TOMBUŞ. “..İşte 1922 senesi Ağustos’
unun 30. gününü şereflendiren bu mukaddes ve muhteşem zafer,
tarihin akışına yeni bir yön verip, şerefli bir dönem açmış, bu
günkü şanlı Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin sarsılmaz ve sağlam
temellerini kurmuş bulunuyordu...”
Şevket EKER, “Aziz Şef Geldi” yazısıyla
Cumhurbaşkanı İNÖNÜ’NÜN gelişini anlatır.
"Çorumlular Sevgili Başbuğuna Kavuşurken"
yazısıysa Nazmi TOMBUŞ'UN. O da İsmet INÖNÜ'NÜN Çorum'a
teşriflerinin sevinç coşku ve mutluluğunu, Çorumlunun
duygularının tercümanı olarak anlatır.
Şevket EKER,bu sayıdaki ikinci yazısıyla İsmet İNÖNÜ' nün yaşam
öyküsünü yazar: "Büyük İnönü ve Hayatı"
“İNÖNÜ'nün Seçme Sözleri Hakkında"
yazısıyla Nazmi TOMBUŞ, İNONÜ'NÜN çeşitli tarih ve yerlerdeki
konuşmalanndan seçilmiş seçme sözlere yer verir. Birkaç örnek
alıntılıyoruz.
-
Zeki değil çalışkan olmak istiyoruz.
-
Mücadelenin kuvveti, ilimden ve çalışkanlıktan ibarettir.
-
Modern ve ileri bir millet endüstrisiz olamaz.
-
Türk inkılâbı Türk Milleti'nin Kurtuluş Savaşıdır.
"Hoş Geldin"
şiiri Nazmi TOMBUŞ tarafından İNONÜ'YE hitaben yazılmıştır. Son
dörtlüğünü alıyoruz
-
Hoş geldin ey şanlı,ey sayın konuk
-
Sevindik,şad olduk,safalar bulduk
-
Yüzler gülenç şimdi kederden iz yok
-
Hoş geldin sevgili Başbuğ İnönü.
-
“K” rumuzlu kişi "O Ne Gündü" yazısıyla yine İNÖNÜ için
yazar.
Sonraki sayfalarda,parlak birinci hamur kağıda basılmış İNONÜ’
nün Çorum'da karşılanışıyla ilgili 23 fotoğraf yer alır.
Y
Esat CANKAR, “Nişanlanma ve Evlenmede Mesut Olmak İçin Ruhi
ve İçtimai Temeller Neler Olmalıdır" adlı yazı dizi
yazısının 4. bölümünü yayımlar bu sayıda. Kısaca şöyle özetler
bu bölümdeki yazısının başlıklarını: “..Ahlaki ve içtimai
telakkiler, örf ve Adetler Terbiye ve Moda,Göreneklerimizin
tesiri..”
Ruhi adındaki bir Halk şairinin,insanların ana rahmine
düşüşünden doğuşuna, yaşayıp, yaşlanarak ölüşüne kadar geçen
süreci anlattığı destanı Cönklerden Eşref ERTEKIN derlemiş.25
dörtlükten oluşan bu destandan rastgele üç dörtlük alıyoruz.
-
Akıl fikir ermez sırrı süphane
-
Kısmetin ne ise gelir meydane
-
Dokuz ay on günde doğurur ana
-
Cihana gelince iş figan olur.
-
-
On yedi yaşında düşer sevdaya
-
On sekizde uğrar başı gavgaya
-
On dokuz da sunar desti sahbaye
-
Yirimisinde mesti sergerdan olur.
-
-
Atmış beşte ağarır saçı sakalı
-
Yetmişinde olur ölüm hayali
-
Yetmiş beşte kalmaz tende mecali
-
Sekseninde piri natüvan olur.
Dr, Tevfik BERKOL’UL Çorum'da “Yıl Çıbanı" yazısı bu
sayıda da sürer. Yazı şöyle sonlanır: “..Yıl Çıbanı denilen Çark
Çıbanı'nın varlığı bir buçuk asırdan beri bilinmektedir..." ,
“...Bulunduğu mahallere ve coğrafi bölgelere göre isimler alan
bu hastalığın 45 kadar Ismi vardır..." , “...Çıbanın bir yıl
sürerek kendiliğinden geçmesi nedeniyle Yıl Çıbanı ismi ile ta-nınmıştır...”
"Çorumlu Maniler"
köşesinde Eşref ERTEKİN'İN derlediği manilerden üç örnek
alıyoruz yine:
-
İp attım ucuna gel
-
Kalenin burcuna gel
-
Zengine tamah etme
-
Yiğidin gencine gel.
-
-
Uzun tarlanın ucu
-
Geliyor çifte bacı
-
Büyüğü hele hele
-
Küçüğü can alıcı.
-
-
Şu dağlar kireç olsa
-
Davarı erkeç olsa
-
Güzel çirkin istemem
-
Sevdiğim güleç olsa.
Nazmi TOMBUŞ'UN "Danişmendname ve Mirkat-ül Cihat" bu
sayıda da sürer.
Çorum Havadisleri bölümünde,Çorum'da petrol haberi verilir.
Haber şöyledir: “...Geçen sonbaharda jeolojit etüdü yapılmış,
Çorum sahasının enteresan petrol mıntıkası olduğu anlaşılmış,
jeolojik etüdün bir de jeofizik tetkikle takviyesine lüzum gö-rülmüştür...”
, “.....İş sonunda tatbikatına kalmıştır...” denir.
Son bölümde Abdalata’ya ait bir ferman ve yine aynı köye ait bir
hüccet sureti yayımlanır.
ÇORUMLU DERGİSİ SAYI 27
1
Ekim 1940 tarihli 27. Sayı Nazmi TOMBUŞ’UN “Dil İnkılabı
Savaşı” yazısıyla başlar.Nazmi TOMBUŞ bu yazıyı 1932'de
kurulan Türk Dil Kurumu ‘nun kuruluşunun 8. yılı nedeniyle
kaleme alır. Türk Bilgini Aşık Paşa'nın Garipnamesi'nden de
alıntı yaparak, ilk kez Aşık Paşa'nın dil sorununa değindiğini
anlatır. Yazıdan bir bölüm alıyoruz: “...Bütün ulusal
dertlerimize deva arayan Büyük Ata, asırlardan beri şifa
bulmayan bu yara üzerine de elini koydu. 1938 yılı Eylül’ ünün
26. günü bir kurultay topladı. Bu toplantıda Türk Dili'ni
yabancı dil tesirinden ana çizgileri çizildi .Bu uğurlu işin
başarılması için bir kurum (Türk Dil Kurumu) meydana
getirildi..."
Nazmi TOMBUŞ, "Şifreli Bir Ferman"a tarihsel belgeler
ışığında açıklık getirir.
1940'lı yılların en gelişmiş kitle iletişim aracı radyoydu.
Rüştü COŞKUN, "Radyoma" şiirinde,ikinci Dünya Savaşı
yıllarının buhranlı günlerini yansıtır. 24 dizelik şiirden bir
dörtlük alıyoruz.
-
Radyomun şen sesleri,şimdi alev saçıyor
-
Ne tarafı dinlesem,verdiği haberler şu:
-
' Yüz bin kişi telafet,kadın,çocuk kaçıyor '
-
‘ Yüz teyyare düşürdük, temin ettik uçuşu ‘.
Eşref ERTEKİN’in derlediği Çorum’da Yüzük Oyunu, Sıra Gezme,
Sıraya Dizme ve Çığşaklar*, yer alır bu sayıda. Çağşaklara
örnekler:.
-
Ocak başının minderi
-
Yüzükçülerin mundarı
-
Gelin baştan başlayalım
-
Hepisini heşleyelim..
-
-
Pınarları taş oluklu
-
Çingene eşeği kılıklı
-
Var atını bağla da gel
-
Enseni de yağla da gel.
-
Sabri Dİl,"Yeşil Çorum'dan" şiiriyle ilk defa merhaba der
Çorumlunun sayfalarından. Şiirden bir dörtlük alıyoruz:
-
-
Hayalimin baharı Eskiekin bağıdır
-
Bana şarkı öğreten Kandilkaya dağıdır
-
Bu gün yine özledim ilkbahar demlerini
-
Sarı çiğdemlerini beyaz çiğdemlerini..
Dr. Tevfik BERKOL’UN 'Yıl Çıbanı" yazısı hâlâ
sürmektedir.
“Nişanlanma ve Evlenmede Mesut Olmak İçin Ruhi ve İçtimai
Temeller Neler Olmalıdır"
yazısı bu sayıda sonlanır Y. Esat CANKAR’IN.
“Cönklerden
Derlemelerde”
bu
kez,”Destanı Sultan Mahmut” ve bir Koşma’ yı çıkarıyor karşımıza
Eşref ERTEKIN. Yedi dörtlükten oluşan Destan' ın son dörtlüğünü
alıyoruz.
-
Kutretten çekildi bir yeşil bayrak
-
Verildi talkını düştü bir fırak
-
Aldı muradını ol kara toprak
-
Sadalandı kamu yeksan ağladı...”
Yazarı belirsiz bir koşma’ ı ilginç bulduğumuzdan iki dörtlüğünü
alıyoruz.
-
Kadir
Mevlam övmüş övmüş yaratmış
-
Kemâline errniş o gül memeler
-
Bürüncek gömlekten nar gibi yanar
-
Bilmem kime kısmet şu gül memeler..."
-
-
Kadir Mevlam kirpik vermiş kaş vermiş
-
İnciden sedeften nurdan diş vermiş
-
Kendi küçük memeleri baş vermiş
-
Biri sancak biri tuğdur memeler.
Bunun peşinden,"Çorumlu Maniler"i verir Eşref ERTEKİN
-
-
İpek kuşak dizdedir
-
Deste kâküI yüzdedir
-
Dünyayı güzel alsa
-
Yine gözüm sendedir
-
-
Ay doğar ayazlanır
-
Gün doğar beyazlanır
-
Şu Çorum'un kızları
-
Hem sever hem nazlanır.
-
-
Karyolada yatan yar
-
Çifte gönül tutan yar
-
Sevip beceremedin
-
Çalımından utan yar.
İhsan TOMBUŞ'UN, “Danışmendname ve Mirkat-ül Cihat”
yazısı bu sayıda sonlanır.Şöyle der yazısını sonlarına doğru
Nazmi TOMBUŞ: “...Görülüyor ki,Mirkat-ül Cihat ,elde mevcut
yazma Danişmendname'deki olayları üslup ve ifade değişimi
suretiyle aynen tekrar etmektedir. Birçok hayali ekler ve
tahrifat ile masal haline getirilmiş olan bu rivayetlerin,
hakiki vakayii tarihiyyeye uymakta olduğu-nu Amasya müverrihi
Hüsamettin Efendi bildiriyor...”
Memleket Haberleri'nin ardından bu sayı ,Diğer bir Mufassal Bir
Ferman suretiyle ve Abdalataya ait Arapça bir diğer vakfiye
suretiyle sonlanır.
*
Çığşaklar makamı aşağılama ve alaya almada söylenilen şiirsel
sözler yada konuşmalardır.
- ÇORUMLU DERGİSİ SAYI 28
-
- Çorumlu, yayımına tam on ay
ara verdikten sonra 1 Ağustos 1941 tarihli 28.sayısıyla
yeniden yayım yaşamına döner.
-
- Bir süre yazılarına ara veren
H. Turhan DAĞLIOĞLU “Hicri ll. Asırda Çorum" adlı yazı
dizisiyle Çorum tarihini araştırmasını sürdürür.
-
- Bu sayıya aldığı belgelerden
birisini veriyoruz. “..Merkezi Sivas’ ta bulunan Rum
Beylerbeyine Çorum Mecitözü Kadılarına yazılan hükümle de
Delibudak'ın Mecitözü Kazasına tabi Ordu karyesi halkından
olduğunu ve Kalındudak adında diğer bir eşkıya ile birlikte
elbirliği ederek birçok köyleri bastığını öğreniyoruz. Bu
eşkıyanın yakalanarak cezalandırılmasını bildiren bir
hükümüdür...” , “..Bu belge 1593 tarihli olup,İran' dan
Çorum,Sivas ve Kastamonu'ya gelen Kızılbaşlar' a dairdir.
Merkezi Sivas' ta bulunan Rum Beylerbeyi'nin adı Mehmet Paşa'
dır. Anadolu'ya gelen Kızılbaşlar İran Şahı'nın bir yaşmağını
ve üç dört Kızılbaş halifesinin de mektuplarını getjrdiğini ve
bunları halka dağıttığını bildirilmektedir. Kızılbaşlık
Anadolu’ da bilhassa 16. Yüz yılda da fazla revaç bulmuş
olduğuna göre Osmanlı Devleti'nin bu mesele üzerinde pek
hassas hareket edeceği pek tabi idi. Belge,İran'dan gelen bu
gibi Kızılbaşların elde edilmesini ve bunların Sünni halkı
zehirlemesinin önüne geçilmesi istenmektedir..."
-
- Nushi TOMBUŞ' a ait
"Koşma"yı,"Çorum'da Yağmursuzluk ve Halktaki Ananeler" yazısı
izler. Yazıyı Hayri KARAMUK kaleme alır. Yağmursuzluk
nedeniyle, kurak geçen yıllarda halkın toplanıp dualarla
yağmur istemelerini, kurban kesip yoksullara dağıtmalarını
anlatır. Çocukların yağmursuzluk başlayınca sokaklarda şöyle
bağırdıklarını yazar Hayri KARAMUK. “..Yağmur yağ /Ekin bit /
Tarlada çamur / Teknede hamur / Öksüzlere ömür / Ver Allah'ım
ver /Sellice sulluca bir yağmur / Yer yarıldı yaş ister /
Ufakcıklar aş ister / Ekinin bol olsun bol olsun /
Madrabazların * gözleri kör olsun...”
-
- Alevi kesiminde de, eşek gelin
etme ve ekmek yapıp dağıtma adeti, olduğunu belirten Hayri
KARAMUK, çocukların şöyle bağırarak dolaştığını yazar:
“....Eşek gelin olur mu ?/ olur mu ? /Yer yağmursuz olur mu
olur mu ?/ Kurbağa susuz olur mu olur mu ? / Yer yarıldı yaş
ister ? / Ufacıklar aş ister / Ekin bol olsun bol olsun
/Madrabazların *gözleri kör olsun .
-
- Çağın değişimi toplumların sosyo-ekonomik yapısını da
değiştirmektedir. Bu nedenle birçok gelenek ve
göreneklerimizin de geçmişin, bir daha dönülüp yaşanılması
olanaksız yıllarında kalmaktadır. Zaman içinde unutulmaya yüz
tutan folklorumuzun bu güzellikleri, yaşlıların anılarında,
eğer kaleme alındıysa kitap ve dergilerin de sayfalarında
yaşayacaktır.
-
- İşte Ferit DEDEBAŞ’IN yazdığı
“Çorum’da Köy Düğünü” de birçok özelliklerini ve
güzelliklerini yitirilmiş geleneklerimizden ‘Köy Düğünü’ Ferit
DEDEBAŞ şu başlıklar altında incelemiş: “..1-Düğüne Başlangıç,
2-Odun Kesme, 3-Buğday Öğütme, 4-Çuval Ağzı Açma ve Hamur
Yoğurma, 5-Ekmek Yapma, 6- Diğer Köylerin Daveti- Şeker
Gönderme, 7-Keş-kek ve Pilav Pişirme, 8-Gelin Hamamı, 9-Civar
Köylerin Gelmesi, 10- Yemek Yeme,
- 11-Hediyelerin Toplanması, 12-Gece Meydan Alemi, 13- Kına
Gecesi...” Yazının sonu gelecek sayıya kayar.
-
- "Çorumlu" yazısı Yozgat
Lisesinden Mediha AYAN'IDIR. Yazısında Çorumlu Dergisiyle
Çorum halkı arasında özdeşlik kurar,şöyle der yazısının bir
yerinde: “..Çorumlu yenilik,iyilik ve marifet aşkıdır. Bu
suretle kendi adını taşıyan dergi ile hem isim ve hem ruh
itibarıyla kardeş bulunuyor..."
-
- Ferit DEDEBAŞ’IN “İnkılâp Ayı
Temmuz” yazısıyla temmuzlarda yaşanan en önemli olayları
gündeme getirir. Bunlar:
-
- 3 Temmuz 1776 Amerika İstiklâl İnkılâbı.
- 14 Temmuz 1739 Büyük Fransız inkılâbı.
- 23 Temmuz 1908 İkinci Meşrutiyet.
- 23 Temmuz 1924 Erzurum Kongresi.
- 24 Temmuz 1924 Lozan.
- 23 Temmuz 1939 Hatay'ın Anavatana katılması.
-
- Sağlıksal açıdan okuyucuyu
bilgilendirme yazısı,"Yara ve Tedavisi" Dr, Adil ÖZKAN' ın,
-
- Dedebaş'tan bir şiir .”Demedim
mi"
-
- "Çorum'da Yıl Çıbanı " yazısı
bu sayıda da sürer.
-
- Bahri KAYIŞ' ın "Dua" şiirini
Eşref ERTEKİN’İN derlediği “Çığşaklar” izler.
-
- "Alaca Halkevinde bir
Toplantı” haberi,bir Halkevi haberi olarak verilir.
-
- Toplantıya Çorum Valisi Muzaffer AKALIN da
onurlandırmıştır. Alaca İsahacı köyünden Halk Aşığı Haydar
BEKTAŞ, Koçhisar dan Yusuf ER Ali Müslüm DELİBAŞ,
Alacahöyük’ten Ali CİĞER, Manişar köyünden Ali ŞAHİN
katılırlar. Dertli’den, Köroğlu’ndan, Karacaoğlan’dan,
Nesimi’den, Hatai’ den koşma ve nefesler okurlar. Bunlardan
Aşık HAYDAR hiç okuma yazma bilmediği halde, irticalen
koşma destanlar tertip eder. Aşık HAYDAR’ dan o gün
söylediği bir parçanın son bölümünü alıyorum.
-
- Aşık Haydar der ki gönül arz eder
- Umarım Mevlâ’dan vermesin keder
- İnşallah bay bize bir ihsan eder
- Muzaffer AKALIN sefa geldiniz..
-
- "Çorum Halkevi Faaliyeti"
yazısında, Çorum Halkevi Gösteri Şubesi'nin Sinop ve Samsun'da
vermiş olduğu temsil ve halkoyunları gösterilerinin büyük ilgi
gördüğü, basında da bu konuda övücü yazılar yayınlandığı
haberleri yer alır. Bununla ilgili “İktibaslar" bölümünde
verilir.
-
- Son bölümde: Delibudak
adındaki eşkıyanın yakalanması ve bunun ahvaline; Acem
diyarından Çorum, Sivas, Kastamonu'ya gelen Kızılbaşların;
Çorum kalesine bir varaş inşaası konusunda Behzat Çavuş'un
Mübaşir tayin olunduğuna dair belgeler yer alır.
-
- * Madrabaz: Ekini saklayan ve pahalandıran ekincilere
denirmiş.
-
DEVAM EDECEK |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Atilla ALPAY |
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi |
-
IRAK’ A ASKER...
-
Bir taşra muharriri olarak
görüş ve düşüncelerimizi bir de biz beyan edelim ve
moda deyimiyle konuyu bir de biz masaya yatıralım
dedik.
-
Irak ‘ a “Asker ”giderse ne
olur?
-
Bence korkulacak bir şey
olmaz. Zaten o gidilecek yer Memalik-i Irakeyn bir
dalavereyle elimizden alınmış eski Osmanlı yani vatan
toprağıdır. Mehmetcik bugün oradaki İşgalci coni’lere
ve kiracı araplara nezaret etmeye gidecek ve
kuzeydeki kürtlerin devlet ilan etmelerini önlemeye,
Türkmenleri ezmelerine müsaade etmemeye
çalışacaktır.
-
Düne kadar birleşmiş
Milletleri ve natoyu devre dışı bırakan abd bu sefer
kuyruğu sıkışınca en yakınındaki Türklerden yardım
istemeye yüz bulabilmektedir.
-
Daha geçenlerde abd nin
başı televizyonlarda “ kuzeyde istikrar
sağlanmıştır, oradan bir korkumuz yok” diyor ve
Ankara da buna şiddetle tepki gösteriyordu. Oradaki
kürtlerden fazla nüfusa sahip Türkmenler zaten oranın
eski sahibi ve Osmanlı ahalisidirler. Yıllarca Kıbrıs
Türk’ü gibi elleri yüreklerinde barzani ve
talabani eşkıyasının baskınlarına karşı elleri
tetikde nöbet tutmadılar mı ? Bari bu seferde
Mehmetçik sayesinde rahat nefes alsınlar ve bir avuç
şalvarlı eşkıyanın karşısında büyük millet olmanın
mutluluğunu ve gururunu yaşasınlar.
-
Sonra “araplar kurşun
sıkarlarmış” diyorlar. Vaktiyle Osmanlıya kurşun
sıkmanın bedelini işte böyle büyük bir zillete ve
sefalete düşerek ödediler. Bu sefer hiç sanmıyorum
ki böyle bir yanlışlık yapsınlar.
-
Amerika’ya gelince...
Onların samimi olmadıklarını Ankara da biliyor. Önce
peşmerge’leri adam sanıp yanaştılar baktılar ki bu
aşiret bozuntuları ve mağara adamları ile bir iş
olmaz. Her tarafları ayrı oynuyor, devlet kuracağız
diye orada coni’lere pis pis sırıtıp vıcık vıcık yağ
çekiyorlar. Onlar da büyük Türkiye’yi gücendirmek
pahasına bunlara göz kırptı, sırtlarını sıvazladı.
Ama Türkiye’yi kaybettiğini birileri buşh’ un
kulağına fısıldayınca jetonları düştü, etekleri
tutuştu. Sonra da gelsin Mehmetcik diye krediler,
yardım vaatleri, yalvarmalar, yakarmalar...!!
-
Bu arada küçük hatırlatma
yapalım.
-
Vaktiyle Kore’de 717
askerimiz şehit oldu ve 2246 askerimizde yaralandı.
176 askerimiz de kayıp oldu. ( Buna karşılık Kıbrıs
Barış harekatındaki kaybımız ise 498 şehit ve 1200
yaralıydı.)
-
Kore de Kunuri de
verdiğimiz bu kadar şehidin büyük bir kısmı hep
Amerikalıların 16. Birliği çekilirken onlara kalkan
olarak görev yaptığımız sırada verildi. Ne kadar
coni kurtulduysa o kadar Mehmetçik de şehit olmuştur.
-
Ama bunu unutup da
karakolu basıp kafamıza torba geçirmeleri yok mu?..
Affedilir bir hata değildir.
-
Yine bir kere daha
hatırlayalım ki . Irak amerikanın haince işgali
altındadır. Bu son yüzyılın en kanlı işgal ve
katliam harekatıdır. Dün Afganistan dada aynısı
yapılmıştır. İkiz kuleleri uçuran siyonistler böylece
amerikan ordusunu Müslümanların veya İslam
Dünyasının üzerine saldırtmıştır. Irakta iki –üç ayda
ölen Müslüman sayısı 30 bindir. Bir önceki körfez
krizinde ise 200 bin şehit verilmiştir. Sırf Ameriye
-Bağdat’a 20km yakın bir mahalle-sığınağında sabah
namazında atılan Gbu sınıfı kamyon büylüklüğündeki
bombalar ile 1800 kadın ve çocuk aynı anda kavrulmuş
ve toz edilmişlerdir. Bu seferde şehit edilen çocuk
ve kadın sayısı 10 binin üzerindedir. Iraklı asker
sayısı 20 bindir. Bunlar az rakamlar değildir. Bunlar
Müslüman zavallı şehitler olup bizim din
kardeşlerimizdir.Her namazda bu müminler için dua
etmemiz boynumuzun borcudur.
-
Hain Amerikan’ın orada
işi yoktur. Müslümanları birbirine kırdırmak için
bomba yüklü kamyonlarla Şii lideri İmam el Bakır’ ı
şehit etmişler ve bunu her gün bir yerlerde tekrar
etmeye başlamışlardır. Bütün plan Siyonizm’in gizli
karargahlarının ürünüdür.
-
Tek tehlike orada
Amerika’nın yanında yer aldığımızı sanan Arapların
bize ateş açmaya kalkmasıdır. Yoksa Türkmenlerin
güvenliği açısından Mehmetçik elzemdir.
-
Kuzeydeki mikrobik
iltihaplanmalar ve kangrenler açısından oraya
cerrahi müdahale her zaman şarttır. Nöbetçi
doktorun adının da “ Mehmet” olması iyidir.
-
Çünkü Musul Kerkük Türk,
Memalik’i Irakeyn’ de ,Güzelce Bağdat ta Osmanlıdır.
-
Osmanlınındır.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Salım SAVCI |
Salim SAVCI Hayat Hikayesi
|
GÜNDE NE KADAR OKSİJEN HARCIYORUZ ?
Son zamanlarda BENİ DİNLE KESEBİLİRSEN KES
adlı öykümle ilgili yazılar geliyor. Bunlardan birisi
çok hoşuma gitti,aynen aktarıyorum:
“Ağaçları çok severim. Nerede ağaçlarla
ilgili bir yazı okusam,o kişiye saygı duyarım. Bunlardan
birisi de sizsiniz.
Beni Dinle Kesebilirsen Kes öykünüzü 1992
yılında okudum. Orada bir çam ağacını konuşturdunuz. 7.
paragrafta çam ağacı çok şeyler söylüyor. Bu öykünüzü
TVLER görmüyor mu ? Demek ki görmüyorlar. Ben görsünler
istiyorum. Yeşil yapraklı bitkilerin oksijen kaynağı
olduğunu sık sık dile getirsinler istiyorum.
Bu mektubu niçin yazdım ? Onu da anlatayım.
Geçenlerde bir yerde ağaçla ilgili bir yazı okudum. Bir
insan günde yedi ortalama büyükteki ağacın verdiği
oksijeni harcıyorlarmış. Dolayısıyla yaşıyormuş.
Bunlardan yedi sayısına önceliklik verelim.
Her insanın ömrü boyunca yedi ağaç yetiştirmesini
diliyorum. Si ne dersiniz ?
Ankara/Adımı lütfen vermeyiniz
Bu sade vatandaşın herkesin yedi ağaç
dikmesine bende canı gönülden katılıyordum.
1-Doğum Günü İçin
2-İlköğretimi Bitirdiği Gün İçin
3-Liseyi Bitirdiği Gün İçin
4-Yüksek Okulu bitirdiği Gün İçin
5-İşe Girdiği Gün için
6- Nişanlanma Günü İçin
7-Nikahlanma Günü İçin
Daha fazlasını dikenlere yaşatanlara
selamlar,sevgiler diliyorum. Gönülden sevgiyle
kucaklıyorum.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI Hayat Hikayesi
|
-
SÖZLERİMDEN DUMAN ÇIKIYOR
-
Ben
buradayım
-
Yani
içinizdeyim
-
Sözlerimden duman çıkıyor
-
Beni
duyuyor musunuz ?
-
-
İkiye
bölünmüş
-
Üç parça
-
Ve dört
başlı bir şekil içindeyim
-
Başkalarının yerinde
-
Yani
kendimdeyim.
-
-
Hızlı
giden trenler
-
Şehirleri
parçalayan düzenler
-
İlgilendirmiyor beni
-
Ben
canların peşindeyim…
-
-
Ben
buradayım
-
Yani
içinizdeyim
-
Sözlerimden duman çıkıyor
-
Beni
duyuyor musunuz ?
-
Kelimeler
hastalanmış
-
Cümleler
sakatlanmış
-
Kararlar
yara almış
-
Yaşadığım
şehirde
-
Herkes
hastalanmış…
-
Tükenen
mürekkepler,
-
Kendi
kendine havlayan köpekler
-
İlgilendirmiyor beni
-
Ben
canların peşindeyim...
-
-
Ben
buradayım
-
Yani
içinizdeyim
-
Sözlerimden duman çıkıyor
-
Beni
duyuyor musunuz ?
-
-
-
Paris -
24.10.2004
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Yaşar KILIÇ |
Yaşar KILIÇ Hayat Hikayesi
|
-
SEYRETTİM HALİNE
-
Seyrettim
haline yalan dünyanın,
-
Yar
sevmiş,ağlamış,gülmemiş dostum.
-
Bekar
kalmış kimi avrat tüccarı
-
Kimse
dümenini bilmemiş dostum.
-
-
Kimi eşek
alır,kimi at satar.
-
Kimi
nalbant,yılan tırnağı yontar.
-
Kimi mıha
vurur,kimi nal tutar
-
Kimi
çekicini sallamış dostum.
-
-
Kimi
tarlaya tuz eker dağıdır,
-
Kimi
değirmende yoğur öğütür
-
Kimi unu
rüzgar ile arıdır
-
Kimisi
tozutmuş,allamış dostum.
-
-
Kimi saman
pazarında satar altını,
-
Kimi
sarrafta satar öküzü malı
-
Hatablı
YAŞARİ yazar destanı
-
Yanlışmış
mı,unutmuş silmemiş dostum.
-
1976
|
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
72 SAYI 25 Şubat 2005 SAYIYA Gitmek İçin
Tıklayınız!
|