|
YIL 6 SAYI 70 25 Aralık 2004 |
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
-
Mahmut Selim GÜRSEL YENİ TÜRK LİRASI
-
Atilla ALPAY BİR GÖÇÜ İNCELEMEK
-
Ali EMİROĞLU ARAFATSIZ DÜNYA
-
Mahmut Selim GÜRSEL TARİHE YAZILDIN;YASER ARAFAT
-
Üzeyir
Lokman ÇAYCI
DAR KAPI
-
Salim SAVCI Prof. BAHRİ SAVCI HAYATA GÖZLERİNİ 7
YIL ÖNCE KAPANDI
-
Muzaffer GÜNDOĞAR ÇORUMLU DERGİSİ 21,22,23 VE 24. SAYILAR
-
Üzeyir Lokman ÇAYCI SUÇLAR VADİSİ
-
Yaşar KILIÇ NUHUN GEMİSİ
-
Mahmut Selim GÜRSEL GÖNÜL HAPİSHANESİ
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
YENİ TÜRK LİRASI
-
2005 tarihinde Türkiye’nin idaresinde
bulunanların yeni icraatı olarak karşımıza çıkan bir
mübadele aracı olan “Yeni Türk Lirası”
-
Benim merak ettiğim;para biriminden atılan
sıfırlar değil. Benim merakım iki yıldır piyasalardaki
ölgünlükten dolayı mal alınıp satılmamakta. Bu sistem
ekonomi teriminde ne manaya geldiğini herkesin
bilmesine rağmen hiçbir ekonomist ve konuşmacı her ne
hikmetse bahsini bile açmadı.
-
Geçmiş dönemlerde Türkiye’de ilk bin
lirayı,beş bin lirayı,on bin lirayı tanıdı. Daha sonra
bu paralar sanki bir çığ gibi büyüdü,yüz binler,beş
yüz binler,milyonlar derken beş milyon ve on milyon ve
en sonunda da yirmi milyonu tanıdı. Yeni para
basılarak elli bin liraların ismi anılırken,iktidar
daha ileriye giderek paradan altı sıfır silerek,halkın
gözünde anlayamayacakları bir para birimi ile birlikte
yeni ELLİ MİLYON ve üstelik YENİ YÜZ milyonu piyasaya
sürecek.
-
Teknik konu olarak adı her ne ise piyasada
bulunan para miktarının fazlalığı o ülkenin parasının
değerini düşürdüğü ve malum olan canavar ismi verilen
para değersizliği ve alım gücünün azalacağı bir güne
gidilmekte.
-
Piyasada bulunan eski paranın toplanması
ve karşılığında piyasaya para sürülmesi hakkında neler
yapılacağı hakkında bilgilerimiz pek yok. Benim en
çok merak ettiğim konu ise hem madeni,hem de kağıt
olarak piyasaya çıkacak olan bir milyon liranın yerine
konulacak olan YENİ BİR TÜR LİRASI bunun karşılığında
piyasada bulunan paranın adet karşılığının nasıl
dengeleneceğidir.
-
Elinde para olanların da 2005 yılı sonuna
kadar,YENİ TÜRK LİRASI ile elinde bulunan paralarını
değiştirmeleri gerekmektedir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Atilla ALPAY |
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi |
-
BİR GÖÇÜ İNCELEMEK
-
Günümüzden
42 yıl önceydi. Ellerinde tahta bavullarıyla
İstanbul-Sirkeci den trene binen ilk Türk işçi
kafilesi gurbete gidiyor; geride gözü yaşlı ailesini
bırakarak ekmek parası uğruna hiç bilmediği bir diyara
yelken açıyordu.
-
Almanya
ile imzalanan işgücü antlaşması gereği 2.Dünya
Harbinde nüfusu azalan ve çalışacak genci kalmayan bu
ülke bizimle birlikte İspanya, Portekiz, Yunanistan
ve Yugoslavya’dan da işçi istiyor; ülkesini
kalkındırmaya uğraşıyordu. Hemen hepsi sıkı doktor
kontrollerinden geçmişti. Ağzında bir çürük dişi bile
olan gidemiyordu. Çoğu bekardı. Büyük bir kısmı da
sanat okulu mezunlarıydı. Hatta çoğu askerliğini de
yedek subay olarak yapmıştı.
-
Bu ülkenin
adı “Doyçland’ dı ve parası da “Alaman markı” adıyla
anılıyor; bir mark da 1,5-2 lira ediyordu.
-
İlk giden
işçilerimiz bu ülkeye alışmakta epey zorlandılar.
Toplu halde yurtlarda kaldılar. Yemeklerini kendi
pişirdiler. Çamaşırlarını kendileri yıkadı,
söküklerini kendi diktiler. Tek hedefleri para
kazanıp ülkedeki sefaletten kurtulmak, ailelilerine
yardım etmek ve bir an önce de durumu düzeltip geri
dönmekti. Türkler hariç ilk iki yıl içinde bütün diğer
ülkelerin işçileri geri döndü. Ama kırk yılı geçmesine
rağmen oradaki Türk kolonisi vatandaşlarının hele
değişime uğramış üçüncü-dördüncü kuşağının dönmeye
hiç mi hiç niyeti yok gibi görünüyor.
-
İlk
yıllarda Berlin sokaklarını süpüren ,hamallık yapan,
Ford fabrikalarında montaj bandında çalışan ve adeta
makinelerle yarışan bu işçilerimiz kırk yıl sonra
elli bin alman çalıştıran 210 bin kişiye iş imkanı
sağlayan işverenler oldular. Yetmişli yıllardaki
işveren sayısı üç bin iken bu sayı bugün 51 bine
ulaşmış ve tüm Avrupa’daki Türklerin sayısı da altı
milyona yaklaşmıştır. Avrupa’nın nüfusu gittikçe
azalmaktadır. Hızlı makineleşmenin getirdiği ileri
teknoloji ve dünya nimetlerinden en üst düzeyde
yararlanma hırsı Avrupa insanının refahını çokça
artırmış buna mukabil insan sevgisi ve çocuk yapma
yeteneğini de sıfıra indirmiştir.
-
Nüfusu 2
milyona yaklaşan Köln şehrinde 250 bin köpek evlerde
yaşamakta ve köpek mezarlıkları bile çoktan kurulmuş
bulunmaktadır. Çocuk sevgisinin yerini hayvan sevgisi
almakta bu ise anlayışımıza göre bize oldukça ters
gelmektedir.
-
Avrupa
birliği ülkelerinde artış hızı eksilerde
seyretmektedir. Ömürleri,gelişen koruyucu hekimlikle
ve ileri tıp’ la uzamakta ve nüfusları
ihtiyarlamaktadır.300 milyonluk toplam AB ülkelerinde
bugün 17 milyon Müslüman varken bu sayının 2030 da 30
milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bu Hıristiyan
Avrupa için büyük bir tehlike sayılmaktadır.
-
Kırk iki
yılın sonunda bu göçün ülkemize getirdikleri özetle
ve bizce şunlardan ibarettir:
-
1/
Gurbetçi dövizleri ülkenin ekonomisine doğru-dürüst ve
direkt olarak kazandırılmış olsaydı bugün bir
yerimizden belli olur şu 21. yüzyılda hala IMF
kapılarında el/avuç açmazdık. Bu maddedeki tek kazanç
gurbetçi parası ile kurulmuş ve bugün ülkemizin önde
gelen bazı büyük sanayii kuruluşları ve holdinglerdir.
Onlarda üyelerine gelir desteği sağlamakta, ülkeye
istihdam sağlamakta hatırı sayılır bir paya sahip
bulunmaktadırlar. .Özetle hükümetlerin yetersiz ve
hatalı çabaları gurbetçi birikimlerini hiçbir zaman
yeterince değerlendirememiştir.
-
2/ İşci
dövizi ; iktisadi güç olarak dışa bağımlılığı
gittikçe artan ülkemizde her gün çoğalan lüks tüketimi
ve 80’lerde patlama yaparak her gün çığ gibi büyüyen
ithalatı bile karşılayamaz olmuştur.Bu da eğer
yerinde kullanılsaydı arzuladığımız ağır sanayii
hamlelerini çoktan başarmış olurduk.
-
3/ Türkiye
sınırları dışındaki gurbetçilerimizin -bu anlayış ve
sistem içinde- bize bir faydası asla
olmayacaktır.Kırk yıl önceki kuşak ülkesinde tarla/bağ
bahçe alıp, yatırım yapmak arzusunda iken ikinci kuşak
da bu geleneği sürdürmüş; üçüncü kuşak ise ülkesini
yaz tatillerini geçireceği bir yabancı ülke olarak
bilmiş ve son jenerasyon ise Almanya da veya
bulunduğu yabancı ülkede ev ve araba alarak, bütün
yatırımını orada yapmıştır. Bu çocuklar ve onların
torunları artık çift pasaportu olarak o ülkelerde
askerlik yapmakta ,vergi vermekte ve seçip
seçilmektedirler. O ülkenin kültürünü ve yaşantısını
ne kadar benimsemiş olsalar ev sahiplerine göre hep
birer yabancıdırlar. Öte yandan kimlik yozlaşmasına da
uğradıkları için bize göre de “arada kalmış
”insanlardır.
-
4/ Bütün
incelemeler ilk gidenlerin İslami-milli bir
anlayış,dayanışma ve yaşantı içinde birbirlerine
kenetlenmiş ve devamlı vatan hasreti çeken insanlar
olduğunu göstermekte ama bugün ise bundan bahsetmek
imkansız görünmektedir.Onlar için bu ülke artık bir
yaz tatili ülkesi ,dedelerinin hasbelkader
memleketidir.
-
5/ Almanya
üniversitelerinde elli bin gencimiz öğrenim
görmektedir. Bunlar doktor mühendis vb mesleklere
sahip olunca ülkelerine dönmeyeceklerdir. Çünkü
aileleri oradadır.Çift pasaportları vardır. AB ülkesi
vatandaşı da oldukları için dünyanın her yerine
vizesiz gideceklerdir.Bu bazılarına göre bir
nimettir.Oradaki kazanç ile ülkemiz para birimi
arasında artık bir uçurum vardır. 1960 larda ki bir
mark üç lira iken bugün Euro iki bin liraya
yaklaşmaktadır.Orada çalışıp-kazanıp dünyalık yarışına
girmenin bir koca anavatana ne faydası olabilir. Sonra
yurtdışında mal /mülk edinenlerin hepsi de gurbetçi
midir? Yapılan araştırmalar artık bir Almanya
kolonisinin Milli,İslami ve kültürel değerlerini
büyük çapta yitirmiş insanlar olduğunu
göstermektedir. Bazen gazetelerin sınır kapılarında
yaptığı anketlerde de dehşet verici sonuçlar ortaya
çıkmaktadır.
-
Sonuç
olarak bize göre:
-
Türkiye’
yi bir zamanlar sadece dedesinin vatanı olarak bilen ;
-
İslami ve
milli değerlerden ,geleneklerden uzak yaşayan,
-
Kendi
dilini bile doğru dürüst konuşamayıp, bulunduğu ülke
adına askerlik yapan, orada kazanıp orada vergi veren,
insanların bize hiçbir faydası yoktur.
-
Sayıları
isterse yüz milyon olsun,isterlerse ispanyada şatolar
satın alsınlar; isterlerse beş üniversitede mastır
yapsınlar, isterlerse o ülkenin dillerini su gibi
konuşsunlar!
-
Bir milli
ülkü etrafında birleşmedikçe, Allah’ın emir ve
yasaklarına uymadıkça, bir Müslüman gibi yaşamadıkça;
Bu dünyanın hırslarını , mal ve mülk edinme
gayretkeşliğini bir yana bırakmadıkça; Batının
ölçülerini benimseyip egoist ve alkolik bir tüketim
toplumu bireyi olmaktan vazgeçmedikçe ; Dilini
konuşmadıkça, inancını yaşamadıkça, toprağı-vatanı,
kederi ve sevinci paylaşmadıkça ; Ülkesindeki
akrabalarını, yoksullarını, dullarını, yetimlerini
hele bugünlerde bombalarla yok edilen Müslüman
kardeşlerini düşünmedikçe…Gözyaşı dökmedikçe, Kim
dünyanın neresine göçerse göçsün!
-
Uğurlar
olsun…
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ali EMİROĞLU |
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi |
-
ARAFATSIZ DÜNYA
-
Arafat;
Dünya için yaratılmış altı milyar insandan biri. Bu
altı milyar insan Arafat’ın ismini, kimliğini ve ne
yaptığını tanıyor. Hangimiz AB devletlerinin herhangi
birisinin başkanının isimi biliyoruz? Arafat;
küçümsenecek bir şahsiyet değildir. Tarihteki yerini
de almıştır.
-
Arafat
Filistinli ama Kahire’de doğmuş ve orada yetişmiş.
Hayatının bir kısmında Mısır’da mesleğini kullanımına
ayrılmış. Demek ki; oraya ailesi göçmen olarak gitmiş.
İnsan göçmen bile gitse, asıl memleketini unutmaz.
Arafat bunlardan biri!
-
Arafat
terörist mi? İşine gelmeyenler için öyle. Akıl ve
vicdanıyla düşünenler içinse vatansever ve idealist.
Bu son sıfat ağır basmıştır. Keyfi koyduğumuz
isimlerin tutacağını temin edemezsiniz,
edememişsinizdir.
-
Elli yıl
mücadele öyle hafife alınacak ve iğneleyici tebessümle
karşılanacak bir şey değil. Siperde başladığı işi
Devlet Başkanlığında noktalanmıştır. Bir milletin
doğuşunu tamamlamamış olsa bile Dünyaya tanıtmıştır.
Bir hükümet kurmuştur. Dünya liderleri her taraftan
kendisine saygı ile karşılamıştır. Devlet son
safhasına gelmiş olsa bile geri dönülemeyecek bir
noktaya getirmiştir. Filistin Devleti kurulacak ve bir
gün Dünya Devletleri arasındaki yerini alacaktır.
Filistin Devletinin kurucusu olarak Arafat tarih
sayfalarındaki yerini alacaktır. Kaç faniye bu şeref
nasip olmuştur? Bu şeref hangi düşünülür servetle
kıyaslanabilir?
-
Arafat’ın düşmanları, sevmeyenleri de oldu. Her
mücadele adamının böyle düşmanları istemeyenleri
vardır. Herkes kendi kabiliyetini ölçer durumda olmaz.
“O olurda, ben niçin olamam?” Diyenleri olmuştur.
Hayatına kastedildiği de düşünülmemiş olamaz. Her
mücadele adamı için akla ilk gelendir bunlar. Yarın
hepsi yazılacaktır. Castro’ya yapılanlar, Arafat’tan
esirgenmiş olamazlar.
-
Son elli
senelik Arap Alemi tarihini bilenler iktidara gelenin
mevcudu yıkarak ortaya geldiği tespit ederler. Arafat
için böyle bir şey yoktur. O mevcut bir devleti ele
geçirmek isteyen değil, devleti bizzat kurmak için
yola çıkandır. Bu bakımdan; Mustafa Kemal’e yakınlık
gösterir, Mustafa Kemal mutluluğuna erişememiştir. Bu
da kendi kusuru değildir.
-
Bir
gribal enfeksiyon böyle mi biter? Bittiği görülen
olaylardandır. Ancak son söylenenler, bir karaciğer
yetmezliği olduğuna ve komanın da karaciğer koması
sayıldığına göre hastalığın basit bir grip olduğu
düşünülmez. Karaciğer yetmezliği ise bilgilerimiz
içinde hastalık değil semptomdur. Sebebi bilmiyoruz.
Karaciğer yetmezliği teşhisi konunca işin sonuna
gelindiği tıbben kabul edilir. Raporun iç yüzünü
bilmiyoruz ve beklide hiç bilmeyeceğiz.
-
Gerek
Fransa’da ve gerekse Kahire’de olan merasim
görüntüleri bizim TV ekranlarında pek basit
gösterildi. Her iki merasimde görkemli ve içtendi.
Uçağın Kahire Hava Alanına inişi insana heyecan
veriyordu. İnişte projektörle aydınlanmış olan uçağın
süzülüşü ve merasim yerinde oluşu cidden görülmeye
değerdi.
-
Kahire
Hava Alanında naşın indirilişi de görülmeye değerdi.
Eşi siyahlar giymişti. Medeni bir kıyafet biçiminde
idi. Uçağı ve kendisini karşılayanlar Mısırlı
yetkililerin eşleri de öyle idi. Başları açık ve
saçları taranmıştı. Eşi ağlamaktan kendisini
alıkoyamadı. Yorgunluğu yüzünden okunuyordu. Herkes
Başkan Kennedy’in annesi olamaz ki! Ölen oğlunun
tabutu önünde dimdik durmuş ve ağlamamıştı. “Lady !
Siz hiç ağlamadınız ?“ Sorusuna “Kennedy’ler ağlamaz”
demişti. Biz doğuluların hissiyatı onlarınkinden
ayrılıyor. Ağlamanın rahatlatıcı etkisini de
tadanlardanız. Bilgimizden bahsediyorum. O kadar eksik
te bizim olsun.
-
Şimdi ne
olacak? Ne bileyim ben! Dağılıp gitmek hem ihanet
olur, hem de yazık olur. Arafat bunları hiç af etmez.
-
Burada
gösterilecek yetki yarışı değil, feragat yarışıdır.
Büyük olmak için illa baş olmakta gerekmez. Birleşip
tek lider tarafında toplanırsa Filistin Milletinin
sızlanması da temin edilir. Çalışanların hepsi de
büyük olur ve tarihte yerini alır.
-
Aksi
düşünülürse Filistin Milletine, Devletine ve Arafat’a
ihanet edilmiş olunur. Hepside unutup gider. Arafat
yine de unutulmaz.
-
İşte
hesap her yönüyle ortada.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
TARİHE YAZILDIN;YASER ARAFAT
-
Tarihe yazılmak kolay değildir. Tarihin
sayfalarında hem de epey yer tutmak kolay olmaz.
Tarihin tozlu sayfaları herkesi kolay kolay
sayfalarına kabul etmez. Buraya adını yazdırması için
kişilerin kendilerini dünya milletlerine tanıtması
gerekir. Belki birkaç bin kişiyi öldürtme ile,belki
bir ülkenin tamamını tehdit etmek,bir kısmını yok
etmekle de tarihin sayfalarına girebilirsin. Fakat
Yaser Arafat gibi tüm ömrünü ülkenin geleceği için
çalışman gerekir,önderlik etmen gerekir.
-
Dünya;kendisine Filistin’i tanıtan,Filistin için
hayatını ortaya koyarak yaşamını tamamlayan bir
ademini koynuna aldı.
-
Arafat;doğduğu yerde değil,atalarının
yaşadığı yerde tanındı. Tanındığı yerde yaşadı. Ülkesi
için elinden geldiğini değil elinden gelenin fazlasını
yaptı. Gerektiğinde yıllarca ölümünden bir hafta kadar
önceki yerde yaşadı. Kendisine yapılan baskılara
dayandı. Arkasında bir avuç kahramandan başka
ülkesinin küçük generalleri vardı. Bir işgal ordusuna
bu küçük generallerinin azmi ve cesaretiyle karşı
koydu. Kendisi için değil vatanı için yaşadı ve
ebediyen yaşayacaktır da.
-
Hayatının son bulması ile ideali olan
Filistin Bağımsız Devletini kuramadı.
Göstermelik,işgal güçlerinin ona gösterdiği yerlerde
Filistin’i yaşatmaya çalıştı. Fakat işgal güçleri
istedikleri gibi Arafat’a gösterdikleri ülkesi içinde
fink attılar,istedikleri gibi yaktılar,yıktılar hiç
kimse ne yapıyorsunuz demedi. Halende aynı haltı
işliyorlar da dünya polisliğine soyunan ülkelerden
hiçbir ses ve tepki gelmedi,gelmeyecekte. Arafat’ı
halkı ile yalnız bıraktı. O vefat etti. Ülkesi artık
öksüz. Artık onun gibi başka bir savunucusu yok.
-
Şimdi o bu dünyanın kavga ve telaşından
kurtuldu. Ebedi aleme göçtü. Arkasında binlerce Arafat
bıraktığını tahmin etsek de bu tahminimizin nasıl
tahakkuk edeceğini yaşarsak göreceğiz. Binlerce Arafat
memleketini savunur,işgal güçlerine teslim etmez
İnşallah.
-
Son yolculuğu bile Dünyanın gündeminde
idi. Kahire’de Devlet Töreni Ülkesinde değil gurbette
yapıldı. Pek çok devlet adamı organizasyonun
bozukluğundan dolayı merasime katılamadılar.
Ramallah’ta defin edildi. Halkı son görevde O’nu
yalnız bırakmadı.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI Hayat Hikayesi
|
-
DAR KAPI
-
Günümüzde
insanların elbiseleri, otomobilleri ve evleri,
kendilerinden daha çok dikkatleri çekiyor. Paranın ve
bilinmezliğin peşinde bir koşu var. Bu yarışta yorgun
düşenler, uykusuz kalanlar, hastalananlar ve ölenler
ise, hiç fark edilmiyor.
-
Çağ dans
partileri, eğlenceler ve çılgınlıklarla doyuma
ulaşamayan bir topluluğun yanı başından süratle geçip
gidiyor.
-
Patrick
eşiyle böyle bir zamanda hayatlarına düşen
gölgelerin; kıvrılan, değişime uğrayan ilişkilerin,
göstermelik çizgilerin izindeydi. Geçmişten beri
kendilerini etkileyen bazı şeylerin varlığını
hissediyorlar, fakat, ne yazık ki onların kaynağına
inemiyorlardı. Bunu aşmak için kitaplar okuyorlar ve
duygularında düğümlenen soruları cevaplandırmaya
çalışıyorlardı. Son okudukları kitaplardan biri de
İncil’di. Anlamadıkları alanlarda gezinirken oradaki
görüntüler onları tanrıtanımazlığa itiyordu. Bir
arayış içerisinde her şeye katlanma kararlılığıyla
içindekileri çözmek için bulundukları yerden bir
müddet de olsa uzaklaşmak istiyorlardı .
-
Bu yüzden
yaşadıkları kent Paris’ten oto-stop yaparak yola
koyuldular. Çileli bir yolculuktan sonra, kendilerine
Hıristiyan tasavvufunun cevap vermediğini
düşündüren, hayranlık duydukları İstanbul’a geldiler.
Oradan da zaman kaybetmeden Samsun’a hareket ettiler.
-
Samsun
onlar için kararlaştırdıkları yolculuğun ilk
basamağıydı. Buradan Erzurum’a, oradan da İran
üzerinden Hindistan’a gideceklerdi. Aradıklarına
ulaşmak için Budizm’in havasını solumak istiyorlardı.
-
Samsun’a
geldikleri sırada Patrick ve eşinin tek gayesi
Hazret-i İsa’nın makamındaki bir şahsı bulmaktı. İlk
anda 50 TL aylıkla kiraladıkları bir eve yerleştiler.
Yeni mahallede kaportacılar çarşısında buldukları bu
ev ve çevresi iyi sayılmazdı. Ama onlar için hırsızlık
yapanlarla, esrar kullananlarla, içki içenlerle
yaşamak zor değildi. Patrick ve eşinin bir hippi
olarak şehrin iç kısımlarında kabul görmeleri de
mümkün değildi. Bulundukları çevrede kötü tanınan bu
insanlar aslında çok iyi niyetli kişilerdi. Serbest ve
hoşgörü sahibiydiler.
-
Patrick o
günlerde kirada kaldıkları evde bir rüya görmüştü.
İri yarı, cüppeli ve sakallı bir şahsın kendisiyle
konuştuğunu söyleyerek rüyasını anlatmaya koyuldu :
-
- Bana
bakıyordu bu şahıs. Ben onun yüzüne bakamıyordum.
Karşısında kendimi suçlu hisseder gibiydim. Yüzü pırıl
pırıldı... Adeta ışık gibi etkileyiciydi. Birden
ağlamaya başladım. O bunları anlatırken gözyaşları
içerisinde o anı tekrar yaşıyordu sanki...
-
- Bana
iyice yaklaştı. “Sen gerçeği arıyorsun... Aradığın her
şey burada! Küçük dar kapı Türkiye’de...” dedi. Bu
rüya ile o gece yataktan fırladım. Eşime, gördüğüm
rüyayı hiç önemsemeyerek anlattım. İkinci gün aynı
rüyayı görmüştüm. Aynı şahıs aynı şekilde bana hitap
etmişti. Biraz tuhaflaşmıştım. Bu “dar kapı” İncil’de
geçen bir konu olduğu için, bu cüppeli kişi benimle,
anlayacağım şekilde, kendi dinimde geçen ifade ile
konuşuyordu. Zaten İslam kuralları dahilinde konuşmuş
olsaydı, hiçbir şey anlamayacaktım.
-
Patrick kendisini etkileyen rüyalarını çevresindeki
Türk arkadaşlarına anlatmadan önce eşiyle yorumlar
yaptı. Üçüncü günü akşam şuuraltında rüyalarını
etkileyici olmaması için, farklı konularla meşgul
olmaya çalıştı. Eşi, kocasının önceden hiç alışmadığı
bu rüyalarına bir anlam veremiyordu. Gece yarısıydı.
Kocasını yanında göremeyince yattığı yerde birden
doğruldu. Oldukça endişelenmişti. Önce gözlerini
oğuşturdu. Pencerelerden odalarına düşen siyah
gölgeler arasında onu aradı. Sonra bir sandalye
üzerinde oturmakta olduğunu gördü. Oturduğu yerden :
-
- Patrick!
sevgilim... Orada ne yapıyorsun? Yine uyuyamadın mı
yoksa? Patrick karanlıkta ilerleyerek kapı kenarındaki
elektrik düğmesine dokundu. Aydınlanan oda içerisinde
yüzünü göstermemek istercesine eşine yaklaştı.
Ağlıyordu. Ve...” üçüncü kez aynı rüyayı gördüğünü ve
aynı kişiyle görüştüğünü” ifade ettikten sonra
şunları anlattı:
-
-
Ağlayarak uyandım! Rüyamdaki adam üç kez benim
dünyama girdi. Adeta her gün onunla buluştum! Bana
ısrarla söyledikleri, bizim arayışımıza bir cevap
niteliğindeydi. Sevgilim nihayet “dar kapıyı”
bulduk. “Dar kapı” Türkiye’de. Buradan farklı bir
dünyaya gireceğiz, diyerek eşine sarıldı. Bu sırada
hıçkırıklarını tutamıyordu...
-
- Bunu
yarın Türk arkadaşlara anlatmalıyız. Onlar belki bize
yardımcı olurlar.Patrick, sabahleyin sarhoş
arkadaşlarına olup bitenleri anlattı. Ve :
-
- İslam’ı
kabul etmek istiyoruz. Müslüman olmak istiyoruz...
Bize yardımcı olabilir misiniz?
-
Bunu duyan
Türk arkadaşları :
-
-
Memnuniyetle yardımcı oluruz. Yeter ki siz isteyin...
dediler.
-
Ve ayakta
duramayacak kadar sarhoşlardı. Bu durumlarıyla
Patrick ve eşini müftülüğe götürdüler. Hepsi o bölgede
yıllarca hippilerle yaptıkları dostluklardan dolayı
birkaç dil biliyorlardı. Müftü, onları kendi odasında
kabul etti. Orada Patrick üç günlük rüya serüvenini
Fransızca anlattı. Arkadaşları tercüme ederek
aktardılar. Patrick ve eşi için sade bir İslam’a giriş
töreni yapıldı.
-
Oradan
ayrıldıktan birkaç gün sonra arkadaşları aralarında
para toplayarak Patrick’i sünnet ettirdiler.Gerek
müftülük gerekse çevreden bu durumları işiten insanlar
Patrick ve eşinin isteği üzerine onlara önce Türkçe’yi
sonra da İslam’ı öğretmeye başladılar.
-
Samsun
garajlarının bulunduğu bölgedeki susuz ve elektriksiz
evlerinde kaldıkları bir sırada en çok kendilerine
yardımcı olanlar arasında “Katan” isimli otuz
yaşlarında bir kaportacı, karayollarında çalışan
Osman, Samsun Gazinosu’nda şarkıcılık yapan İsmet gibi
kişiler de vardı. Patrick :
-
- Bize
yardımcı olan kişiler arasında Müslüman olmalarına
rağmen oruçlarını şarapla açanlar dahi vardı. Yani
İslam’ı iyi bilmediklerini biz, bir şeyler öğrendikten
sonra anladık. İbrahim Beyaz isimli imam hatip lisesi
öğrencisi bir genç bize çok yardımcı oldu. Önce şehrin
içinde bir eve taşınmamızı sağladı. Sonra bize abdest
almayı, namaz kılmayı ve Kuran okumayı öğretti.
Oradaki arkadaşlarım bana Muhammet İsa ismini
verdiler. On ay sonra da çocuğumuz doğdu. Ona da
Yahya ismini verdik! Ve ekledi :
-
“Bakın
şimdi güzel Türkçe konuşuyoruz ve Kuran da okuyoruz! “
-
Bunları
söylerken eşiyle beraber gözyaşlarını tutamıyorlardı.
(*)
-
(*) Bugün
Paris Üniversitesi Türk ve Fas Edebiyatı Bölümü
mezunu da olan Muhammet İsa, eşi ve çocuklarıyla
Paris’te yaşamaktadır.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Salım SAVCI |
Salim SAVCI Hayat Hikayesi
|
-
Prof. BAHRİ SAVCI HAYATA GÖZLERİNİ 7
YIL ÖNCE KAPANDI
-
Prof. Bahri Savcı:
-
Sındırgı’da doğdu:1914
-
İstanbul’da Öldü: 02 Kasım 1997
-
Bu başlığı okuyunca,2 Kasım günü
anımsayanlar arasında:
-
Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi
-
Savcı’ların soyu gelir.
-
Osmancık-Çampınar Prof. Bahri Savcı
İlköğretim okulunda 02 Kasım’da bir anma töreni
yapılır.
-
Dünyaya gelen;bir yaşam sürdürür,bir gün
de bir nedenle bu dünyadan ayrılıp gider.
-
Prof. Bahri Savcı;83 yıl yaşadı. Yaşamın
her gününü çevreyle değerlendirirdi. Ankara Siyasal
Bilgiler Fakültesinde Anayasa konusunda önde gelen
insanlardan oldu. Şimdi İstanbul’da Küçükyalı’da
ağabeyi Avukat Sabri Savcının yanında yatıyor. Prof.
Bahri Savcı;kürsüsünün hakkını verdi,1960
Anayasa’sının Meclis dışında,Meclis içinde oluşmasına
katkıda bulundu. Bu 1960 Anayasası sürekli olarak
anımsanmaktadır.
-
Prof. Bahri Savcı’nın ölümünde;hakkında
yazı yazanlar:”Hocaların Hocası” diyerek Prof. Bahri
Savcı’yı ebedileştirdiler,nur içinde yatsın dilediler.
-
Prof. Bahri Savcı,babasının mevcudiyeti
dolayısıyla Sındırgı’da doğdu. İlkokulun ilk iki
sınıfını Gönen’de okudu. İlkokulu Edremit’te bitirdi.
Gönen’e geldi. Sağlığını kazandı,savaş dolayası ile
beşinci sınıfı bir kez daha Gönen’de okudu. Oradan
mezun oldu.
-
Prof. Bahri Savcı,gönen Reşadiye Mahallesi
No:21’de yaşadı. Anne soyu itibariyle Gönenlidir. Baba
soyu ise Çorum-Osmancık ilçesi Çampınar (Eski adı
Seğen) köyünden Mehmet Savcı’nın küçük kardeşidir.baba
soyu esas alınırsa, Prof. Bahri Savcı Osmancıklıdır.
-
Seciğenli kurtuluş savaşı muhtarı Mehmet
Savcı tarafından Prof. Bahri Savcı’nın babası Halil
Savcı’da,ağabeyi Mehmet Savcı’yı çok sevdiği için
oğlunun adını Mehmet Bahri koymuştur. Ama Mehmet adı
nüfus dairesinde kalmış,Bahri adı öne çıkmıştır.
-
Prof. Bahri Savcı’nın eşi Sudiye Savcı’dır.
İstanbul’da yaşıyor.
-
Prof. Bahri Savcı’nın kızı Zeynep Savcı
evlidir,İstanbul’dadır.
-
Prof. Bahri Savcı’nın oğlu Hasan Ali Savcı
İstanbul’dadır.
-
Şimdi de Prof. Bahri Savcı hakkında
yazılanlar dışında anlatılar alıyorum:
-
1.Behi yani bu satırları yazan Salim Savcı’yı
okutanlar: Avukat Sabri Savcı,Ormancı Halil
Savcı,Anayasa Prof. Bahri Savcı ile Dr. Hasan Hulki
kızı Nigar Savcı gelir.
-
2. Prof. Bahri Savcı’nın yaşam öyküsünü:
-
a) Kim Kimdir ? Kitabının 90-92.
sayfasında
-
b) Benim yazdığım Savcıların Soyu
kitabının 48-5 sayfasında
-
c) Prof. Bahri Savcı’nın Yaşam Öyküsü
/Kendi kaleminden; Prof. Bahri Savcı İlköğretim Okul
Kitaplığında Çampınar Prof. Bahri Savcı Kütüphanesinde
bulabilirsiniz.
-
3- Prof. Bahri Savcı söyleşilerinde daha
çok gençleri dinlerdi,onların görüşlerini
değerlendirirdi.
-
4-Kendisine nasılsınız ? Diye soranlara:
-
-Yaşlılıktan başka rahatsızlığım yok.
Derdi.
-
5- Çampınar Prof. Bahri Savcı İlköğretim
okulunun açılış törenine katıldı. O zamaki Vali
Mustafa Yıldırım ile kurdeleyi kesti. Sayın Mustafa
Yıldırım Prof. Bahri Savcı’nın öğrencisi olduğunu
açıkladı.
-
6-Çampınar Köyü makinecı Osman Savcı;
Prof. Bahri Savcı için:
-
a) Prof. Bahri Savcı Kitaplığını kurdu
-
b) Prof. Bahri Savcı Ormanı için iki
binden fazla ağaç diktirdi.
-
7- Prof.
Bahri Savcı’nın kendine özgü özdeyişleri:
-
“Cenazeme
çiçek göndermeyiniz,bir ağaç dikiniz”
-
Üstün nitelikleri olar Prof. Bahri Savcı adıyla
Çampınarlı gurur duyuyor.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Muzaffer GÜNDOĞAR |
Muzaffer GÜNDOĞAR Hayat Hikayesi |
- ÇORUMLU DERGİSİ SAYI 21
-
- Çorumlunun 1 Nisan 1940
tarihli 21 sayısı, Nazmi TOMBUŞ'UN "Medeniyet Anlayışları"
yazısı ile başlar. “
-
- Çorum Vilayetinin İskilip
Kazasına bağlı Bayat Nahiyesindeki Devlete Ait Toprakların
Ziraat Kabiliyeti Hakkında Bir Rapor" yazısını geçen sayının
süreği olan, Rıfat ARINCl'NIN "Ebussuud Efendi'yi tanıtan
yazısı izler. Bu sayıda Ebussud Efendi, ahlakçılığı,
felsefesi, hukukçuluğu, sosyolojisi ve bayındırcılığı
yönleriyle ele alınır.
- Arapça, Farsça, Türkçe şiirler yazan Ebussuud
Efendi’nin 21 eserinin listesini verir. Bunlardan 9 tanesinin
Çorum Kütüphanesi’nde bulunduğu belirtilir.
-
- “Çorum Tarihine Ait Vesikalar”
yazısıyla H. Turhan DAĞLIOĞLU. 18. Ve 19. Yüzyıla ait
belgeleri inceleyip alır bu sayıya.
-
- Bunlardan birisi, Süleyman
Fevzi Paşa’nın İstanbul’a gönderdiği 1792 tarihli 6 mad-delik
tahrirat suretidir. Biz buraya sadece bir maddesini alıyoruz:
“..Çorum Sancağı nizamını yoluna koymak üzere İstanbul’a
gönderilen Tornacı-başı (yeniçeri ocağı büyük zabiti) İbrahim
Ağa,Çorum’a iki konaklık bir mesafede bir takım eşkıyanın
hücumuna uğradığını bildirmektedir. Bu eşkıyanın Öldükoğlu
Hasan, Civcikoğlu Hasan, Akbıyıkoğlu Mehmet ve İvazoğlu İsmail
adındaki kişiler olduğu belgelerin incelenmesinden anlaşıldığı
ve Çorum Valisi Yusuf Paşa’nın bunları cezalandırmadığı
görülmektedir. Bu eşkıyanın Osmancık kazasına gittikleri ve
orada himaye gördükleri bu belgelerde ayrıca
belirtilmektedir...”
-
- “Çorumlu Maniler" her sayının
vaz geçilmez folklor ürünü. Eşref ERTEKiN bunları derleyip,
Çorumlunun sayfalarında gelecek kuşaklara aktarmayı sürdürür.
İşte birkaç örmek daha:
-
- Serseler
- Öter baykuş serseler
- Al sevdanı başımdan
- Sevda beni örseler.
-
- Felek sillesin yiyen
- Ölmese de sersemler
- Bir tüyünden vazgeçmem
- Üleşimi serseler.
-
- Su gelir akma ile
- Bendini yıkma ile
- Adam yare doyar mı
- Karşıdan bakma ile.
-
- Sarı çiğdem düzecek
- Kalk gidelim bizecek
- Sarılalım yatalım
- Ta bahardan güzecek.
-
- Manilerden sonra da cönklerden
derlediği üç destan alır Eşref ERTEKİN. İki dörtlük alıyoruz.
-
- Bunca gaziler hep şehit oldu
- Arap beyleri hep Tahmas’a döndü
- Bağdat burcu evliya muhasar oldu
- Evliyalar imdadına gel padişahım.
-
- Ahmet Paşa der ki tiğim ururum
- Bağdat’ın uğruna serim veririm
- Sen sağ ol hünkarım ben de ölürüm
- İslâm imdadına gel padişahım.
-
- Nuri UĞUR, “Zelzele" yazısıyla
geçmişten Erzincan deprem felaketine kadar olan depremleri
konu eder yazısına. Özetleyerek alıyoruz: “..Çorum’da
1692,1729,1733,1734 ve 1758 yıllarında önemli depremler
olduğu, özellikle 1758 yılında depremin yanı sıra ortaya çıkan
kıtlığın insanların,hayvanların ölme-sine yol açtığı Yusuf bin
Abdullatif’in el yazma notlarından aktarılmıştır.
- Kentte 1786 yılında da bir
deprem olmuş ve bu depremle Çorum Ulu cami harap olmuştur.
Depremler 18. Yüzyıl sonu ile.19,yüzyılın çeyreğinde de
sürmüştür, 1793 teki büyük depremle evler yıkılmış. insanlar
ve hayvanlar ölmüş, 800 kişiden fazla bir nüfus başka yerlere
göç etmiştir.1800 ve 1824 depremleri de, kente çok hasar
vermiş, halk yaşamlarını çadırlarda sürdürmüştür...”
-
- Bibliyografya köşesinde, Nazmi
TOMBUŞ, Danışmentname ve Mirkat ül Cihat kitaplarını ve
birbirleriyle benzerlik yönünden inceler.
-
- Çorumlu Yusuf Bahri'nin el
yazması ömekleri: Çorumlu Kara Müftü'nün mezar taşı resminden
sonra, ekler ve belgelerle bu sayı sonlanır.
- ÇORUMLU DERGİSİSAYI 22
-
- Çorumlunun 1 Mayıs 1940 tarihli 22.sayısı
Fevzi AYAN'IN "23 Nisan” başlıklı yazısıyla başlar. Şöyle der Fevzi AYAN:
“..Bizim ne kadar bayramımız varsa ve bize milli mutluluk getiren hangi mutlu
olay bir bayram olarak Cumhuriyet Kanunlarında yer bulduysa bunların hepsi 23
Nisan'ın feyzinden doğmuştur..." , 23 Nisan’ı “Egemenlik güneşinin doğduğu
gün” olarak niteleyen Fevzi AYAN, yazısını şöyle sonlandırır:
- “..Kalbimizden coşan bir sevinçle kutladığımız
bu bayram aynı zamanda Çocuk Haftası’nın ilk günü ,Ulusal Egemenliğin kendisi
için gerekli gördüğü ağır görevlerini yarın omuzlarında taşıyacak,Türk
yavrularının şevkatle korunması , konusundaki çalışmalarımızı artırmanın yıl
dönümüdür...”
-
- R,BATUMLU ,”Bir Milletin Tarihi, Yalnız Onun
Mazisinin Hikayesi Değil, Onun İstiklâl Aşkının Kaynağıdır da” R. BATUMLU’NUN
bu uzun üst başlıklı yazısından bir bölüm aktarıyoruz: “..Büyük Türk
Milleti'nin istiklalini hüccetlediği Lozan Antlaşması'nı kasten, İngiliz
diplomatı Lord GÜRZON, yine İngiliz diplomatı o zamanki hükümet başkanı Loid
CORC’Aa.
- İngilizler, tarihlerinde bu antlaşma kadar
kendilerini küçülten bir vesikaya (belge) imza koymamışlardı, diyerek
siyasetinin tenkit etti.
- Kısaltarak aldığımız bu hükmü, biz romantik
bir yazarın yazılarından almadık. Bunu, Türk olmayanlar konuşmuş ve
yazmışlardır.
- Yakın tarihimizin ancak bir sayfasının
görkemini ifade eden bu cümleden haklı olarak duyduğumuz gurur, elde ettiğimiz
manevi güç her Türk vatandaşına, ileride vatanın tehlikeye düşmesi halinde
önüne geçilmezi bir kuvvet yaratacaktır..."
-
- Rıfat ARINCI , “Ebussuud Efendi”yi anlattığı
yazısını bu sayıda da sürdürür. Kaside, beyit, kıta ve gazellerinden örnekler
verir. “..Kanuni Sultan Süleyman Ebussuuud ‘a onun adaleti hakkında fikrini
öğrenmek için, 'Fidanlara zarar veren karıncayı öldürmekte günahı var mıdır’
diye şöyle manzum bir soru sorar:
-
- Nihale (Fidana) ger (eğer) ziyan ederse karınca
- Günah var mıdır onu kırınca..
-
- “..Ebussud, tavsiye etmek istediği adaleti şu
vecize ile cevaben arzeder.
-
- Kıyamette Hüda halkın edince
- Süleyman’dan alır hakkın karınca.
-
- “Kızılırmak’tan kuvvet istihsali ve arazi
sulama hakkındaki raporu” ,”Çorumlu Maniler” izler.
-
- Genç yüreklere tatlı, coşkulu, sevda yüklü
esintiler getiren Eşref ERTEKİN’İN derlediği manilerden üç örnek alıyoruz:
-
- Şu taşlar gölgelenmiş
- Güzeller suya inmiş
- Bir öptüm bir ısırdım
- AI yanak şekerlenmiş.
-
- Şen olsun Çorum düzü
- Helak eyledi bizi
- EI ermez gözüm görmez
- Gönül arzular sizi.
-
- Tüfengim atılmıyor
- Pahalı satılmıyor
- Geceler on beş saat
- Yalınız yatılmıyor...”
-
- Eşref ERTEKIN'İN “Cönklerden derledikleri” bu
sayıda da sürer. Yazarları bilinmeyen bu destanlardan, "Destan'ı Ömer Paşa”dan
iki dörtlük aktarıyoruz.
-
- Bize imdat geldi Hazreti Hak'tan
- Ki bunca alemi var etti yoktan
- Resulüne Ayet indirdi gökten
- Bu kadar hafız-ı Kur'anımız var.
-
- Ömer Paşa der ki sökün eyledim
- Bükreş tarafına akın eyledim
- Nice ırakları yakın eyledim
- Nemse sınırında meydanımız var.
-
- Birkaç sayı ara veren Sadi LEBLEBİCİ’NİN
derleyip notaladığı bir oyun havası, Figür resimleri ve türküsüyle birlikte
verilir. Türküden bir bölüm aktarıyoruz:
-
- Türkmen kızı Türkmen kızı
- Sen allar giy ben kırmızı
- Çıkalım dağlar başına
- Sen gül topla ben nergizi
- Leyli leyli yandım Ayşu
-
- Türkmen kızı inek sağar
- Uzun saçı yere değer
- Sevsin diye boyun eğer
- Leyli leyli yandım Ayşu.
-
- Biblografya bölümüne, geçen sayıdan süren "Danişmendname
ve Mirkat-ül Cihat" bu sayıda da sürer. Melik Ahmet Danişmend Gazi'nin Çorum'u
Bizanslardan alışı destansı bir dille anlatılır. Nazmi TOMBUŞ'un kaleme aldığı
bu yazısının süreği gelecek sayıya sarkar.
-
- Son bölüm yine belgelere ayrılır.
- Çorum'da Paşa Hamamı diye anılan hamam ve
hanın vakfı Vezirköprülü TACETTIN İbrahim Paşa’ya ait ele geçirilen belge ile,
yine aynı kişiye ait Arapça vakfiye sureti yayımlanır.
-
-
-
- ÇORUMLU DERGİSİ SAYI 23
-
- 1 Haziran 1940 tarihli Çorum'un 23,sayısı,
Nazmi TOMBUŞ’UN. “Muhit Dahiyi mi Dahi Muhiti mi Yaratır” yazısıyla başlar.
-
- Remzi ARINCI’NIN” Ebussuud Efendi”adlı sürekli
yazısı bu sayıda sonlanır. Yazıdan bir bölüm alıyoruz: “..Ebussuud
Efendi’nin,İstanbul,İskilip ve daha birçok yerlerindeki vakıf kitaplarının el
yazısı ile vakfedildiğini görüyoruz. Bir kısmının metinleri el yazmasıdır.
Kanuni Sultan Süleyman’ın meşhur vakfiyesini de Ebussuud Efendi tanzim
etmiştir...”,
- Ebussuud Efendi’nin torunlarından birisi için
yazdığı mersiyeden bir beyit alıyoruz.
-
- Seninle mülkü vücudum tamam amir idi
- Yıkıldı cümleten oldu harap halim gel
- Bu rüzgar ise ey ebreden başın silen
- Beni de ağlatan odur,gel ağlayalım gel.
-
- Samsun'dan Rüştü COŞKUN “Kardeşim Nazmi
TOMBUŞ’a” diye yazar. ”İnkisar” adlı şiirini.
-
- Anadole FRANCE'DEN "Hayata Dair Tahayyüller”
çevirisi İhsan MADEN0ĞLU'NUN, Ağdalı bir Osmanlıcayla yazılmış.
-
- “Nişanlanma ve Evlenmede Mesut olmak için Ruhi
ve içtimai Temeller Neler olmalıdır" makalesini Y. Esat CANKAR yazar. Yazıdan
bir bölüm aktarıyoruz: “.. Verine’ye göre, aşkın tam gelişmesi için evlilik
zemin hazırlar. Aşkın istediği garantiyi ve güvenliği evlilik verir. Bu
güvenliğin bir bıkkınlık, yorgunluk ve alışıklık doğurduğunu söyleyenlere
Verine der ki: Aşktan aşka fark vardır. Sadece maddi bir aşk durgunluğa
dayanmaz. Tatmin edilirse ölür. Ama tam bir aşk öyle değildir. Maddi iştiha
doyuma ulaşırsa söner ama, hem kalp, hem zeka ve duyguları ilgilendiren tam
aşk, gösterilen özenle kuvvet bulur. Verine’nin dediğine katılarak denilebilir
ki, aşk iki gönül arasında bir bağ kurmalıdır...”
-
- “Çorumlu Maniler" orta yaşı geçmişleri yeni
yetmelik günlerine, alıp götürüverecek denli geçmişten esintiler
getirmektedir, Eşref ERTEKIN' in derlediği manilerden üç örnek alıyoruz:
-
- Yılana bak yılana
- Karşıdaki durana
- Ben yarimi yitirdim
- Kırk liram var bulana.
-
- Yeşil çeki bendedir
- Bir ibiği bendedir
- Cennetten huri çıksa
- Yine gönlüm sendedir.
-
- Yarasızlar
- Ok değmiş yara sızlar
- Yaralının halinden
- Ne bilsin yarasızlar.
-
- Borçlunun derdinden ancak
- Anlarmış parasızlar
- Akçalar sölpük (yumuşak) çıkar
- Can yakar kara kızlar..
-
- Manilerin ardından "Cönklerden Derlemeler"
sunar Eşref ERTEKIN.
-
- Nazmi T0MBUŞ'UN, bibliyografya köşesinin
konuğu "Danişmentname ve Mirkat-ül Cilhat" bu sayıda da sürer.
-
- Son bölüm, yine tarihsel belgelere aittir.
-
-
-
- ÇORUMLU DERGİS SAYI 24
-
- 1 Temmuz 1940 tarihli 24.sayı, Nazmi TOMBUŞ'UN
"Yeni Hadiseler ve Biz" yazısıyla başlar, İkinci Dünya Savaşı'nın kan ve ateşe
bulandığı günlerde,hükümetimizin barışçı,akılcı ve tutarlı bir dış politika
izlediğini,savaş olasılığına karşı da,sağduyulu ve uyanık olarak her türlü
güvenlik önlemlerinin alındığını yazar.
-
- "Çorum'un Jeolojik Vaziyeti Hakkında Mulhtıra"
yazısı,Y. Dr. E. LAHN’ın.
-
- Nazmi TOMBUŞ, hal tercümesi köşesinde "Kadı Asker Çorumlu Alaattin Ali
Efendi"yi tanıtır. Şöyle der: “..İmam Ali diye şöhret bulan bu zat,İkinci
Beyazıt devri Bilginlerindendir, Babası-nın adı Hüseyin'dir. Doğum tarihi
malum değildir. İkinci Beyazıt'ın Şehzadeliği zamanında ( Amasya Valisi iken )
imamlığını yapmakta idi. Bu vazife ile uzun süre Amasya'da kalması (Alaattin
Aliyül Amasi) diye anılmasına neden olduysa da aslen Çorumlu'dur...” Mevcut
bilgilerden araştırarak soy kütüğünü de eklemiştir araştırmasının sonuna.
-
- Y.Esat CANKAR ise geçen sayıdan süren
“Nişanlanma ve Evlenmede Mesut Olmak İçin Ruhi ve İçtimai Temeller Neler
Olmalıdır “ başlıklı yazısının ikinci bölümünde.
-
- “..Hissi ve fikri uygunluklar, saikler çiftin arasında bazı kere aile
birliği teessüs etmeden önce his ve fikir birliği teşekkül eder ...” Başlığı
altında uzun bir yazı yazar. Bu konuda istatistiki verilerden, yabancı bilim
adamlarının bu konudaki görüşlerinden de yararlanarak oluşturur yazısını.Yazı
gelecek sayıya sürer.
-
- Genç bir ölü için "Ağıt" Şevket TOMBUŞ'un Son
dörtlüğünü alıyoruz.
-
- Son ocak ümidi kalmış bir gençtin.
- Şen şatırdın gürbüz, kuvvetli dinçtin,
- Bir anda eridin mahvolup geçtin,
- Dökülen son damla gözyaşı gibi..."
-
- Hamit EKER de "Ziraat Esaslarına ait Türk
Atasözleri"ni derlemiş. Birkaç ömek aktarıyoruz:
-
- - Bir ambar ekinin çeşnisi bir hapazdır (Avuçtur)
- -llıya ılıya yaz, soğuya soğuya kış gelir.
- -Acı soğanı yiyen değil, doğrayan bilir.
- -Yazın kurusu kışa katıktır.
- -Mart yağar, Mayıs öğünür.
- -Zemheride yağmur yağmadan, kan yağması iyidir.
- -Yazın abanı. kışın azığını unutma.
- -Kar yerin gübresidir.
- -Yazın yatanı kışın büvelek tutar.
-
- Eşref ERTEKIN'İN “Cönklerden Derledikleri”
inden (Otuz dörtlükten oluşan ) Sivastopol Destanı'ndan iki dörtlük alıyoruz.
-
- Sivastopol’u aldık elinden
- Kırım diyarının kırdık belinden
- Çıktı o halin artık yolundan
- Sivastopol'da buldu zevali.
-
- Bu bir gazaki emsali yoktur
- Öğrendi Moskof zayiat çoktur
- Kafir kırıldı eski hukuktur
- Boynuna olsun halkın vebali.
-
- Eşref ERTEKIN'İN derlediği derlediği “Çorumlu Maniler”in
sayısı bu sayıda 936’ya ulaşırken, geçmişte yaşanmış nice sevdaların
sıcaklığını, güzelliğini getiriyor günümüze.
-
- Dağda odun yarması
- Dilberin darılması
- Mısır haznası değer
- Bir gece sarılması.
-
- Ay doğar eyvan (köşk) için
- Alçacık sayvan (çardak) için
- Mevlam kızı yaratmış
- Gencecik oğlan için.
-
- Adilem der yüz eller
- Seksen eller yüz eller
- Sağ elin adetidir
- Gerdan eller yüz eller .
-
- Bugün bahçeye girmiş
- Beş on tane güzeller
- Yeşil çayır üstünde
- AI badeyi süzerler.
-
- Açmış beyaz gerdanın
- Lağli mercan dizerler
- Gayme pempe canfesi
- Tor uçkuru çözerler
- Serin ver sırrın verme
- EI ariftir sezerler .
-
- Nazmi TOMBUŞ'un,”Danişmentname ve Mirkat-ül
Cihat" yazı dizisinin süreği gelecek sayıya kayar.
-
- Son bölümün değişmez yazıları,fermanlar ve
vakfiye suretlerini oluşturan tarihsel belgelerdir.
-
- -IKINCİ CİLDİNSONU-
-
|
DEVAM EDECEK |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI Hayat Hikayesi
|
-
SUÇLAR VADİSİ
-
Suçlar
vadisinde
-
Sabırlı ol
-
Dimdik
ayakta dur
-
Gelen
vursun
-
Giden
vursun…
-
Arkana hiç
bakma
-
Açık tut
ense traşını
-
Herkes
görsün.
-
-
Suçlar
vadisinde
-
Küfürler
savrulurken
-
Sakın
sesini çıkarma
-
Dut yemiş
bülbül gibi ol
-
Her yerde
-
İnsanın
değeri ucuzlarken
-
Burnunun
ucundaki
-
Pahalılık
etkilemesin seni.
-
-
Vallahi
acı yersen dilin,
-
Acı
konuşursan yüreğin yanar.
-
İlk anda
-
Ananı...
babanı unut.
-
Hallerini
hatırlarını sormana gerek yok
-
İster
kuvvetten düşsünler
-
İsterlerse
yerlerde sürünsünler
-
Sesini hiç
çıkarma
-
Boş ver...
-
Yıkılırsa
yıkılsın emeğin
-
Devrilirse
devrilsin direğin…
-
-
Geç git
yanı başından
-
Yere düşen
dostunun…
-
Zerre
kadar
-
Acıma
sakın
-
İstersen
bir tekme de sen vur…
-
Seni sanki
düşünen mi var şimdi ?
-
Önüne
çıkarsa şöyle şişko bir hindi
-
Kimseye
çaktırmadan kes başını ye !
-
Telaşlanma, rahat dur
-
Hiç
farkettirmeden olduğun yerde otur!
-
Nasıl olsa
-
Suçlar
vadisindesin.
-
-
Çok
çalışırsan hor görülürsün
-
Doğruyu
konuşursan kovulursun
-
Sevgi için
yollara düşersen
-
Ezilirsin
-
Zulme
karşı direnirsen
-
Çeşitli
vasıtalarla dövülürsün
-
Biliyorsun
-
Bunlar
geçiştirilecek şeyler değil…
-
Nasıl olsa
-
Suçlar
vadisindesin
-
Gaddar ol!
-
Hani tek
yönlü entegrasyondan bahsediyorlar ya
-
Hiç
olmazsa
-
Kimlik
kartın onlarınki gibi olsun.
-
Çünkü
senden böyle olmanı istiyorlar.
-
Bu
söylediklerimi
-
Her şeye
rağmen hoş karşılamıyorsan
-
Bildiğini
oku, dilediğini yap
-
İstersen
zorla, istersen dayat
-
Belli
olmaz
-
Belki
kabul görürsün.
-
-
Paris –
04.11.2004
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Yaşar KILIÇ |
Yaşar KILIÇ Hayat Hikayesi
|
-
NUHUN GEMİSİ
-
Yaradan
mavi gökten Nuh’a buyruk var.
-
Davetlilere gemi yap,Tufan verdim kar.
-
Hazırlanır
gemi yüklü bir yağmur başlar,
-
Dev
dalgeler arasında yükselir gemi.
-
-
Her
canlıdan bir çift aldı yoldaşı ile
-
Dünyayı
Tufan kapladı karıştı sele,
-
Su yüzünde
canlı kalan bir tek kafile
-
Deryaya
karıştı Dünya kasırga ile.
-
-
Azgınlıkla
yağmur dindi,sular çekildi
-
Nuh Gemisi
Cudi Dağına takıldı
-
Hataplı
Aşık YAŞARI Türkü yakıldı
-
Selam,mutluluk ülkesi Cudi Dağına.
28.12.1976
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
GÖNÜL HAPİSHANESİ
-
Yanıyor yine hapishanemin lambası.
-
Gam dağıtıyor aydınlattığı yerlere.
-
Düşene kadar boş verdiysen bu hale sen,
-
Düştükten sonra bu gam, bu üzüntü niye ?
-
-
Akıyor gözyaşım hiç bıkıp usanmadan,
-
Herkes bakıyor mu, bu benim göz selime.
-
Bu dertli, gamlı olan kim, ben kimim? Diye.
-
Soruyor garip mahkûm hep kendi kendine.
-
Bu hapishane bir gönül parmaklığıdır.
-
Gülmekle, ağlamak, sevmek de hep hediye.
-
Karşılıksız sevgi bir dert ile bir çile,
-
Düştükten sonra bu gam ve ağlamak niye?
-
22/11/1972
-
|
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
71 SAYI 25 Ocak 2005 SAYIYA Gitmek İçin
Tıklayınız!
|