 |
YIL 6 SAYI 69 25 Kasım 2004 |
 |
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL BAYRAMLAR
-
Mahmut Selim GÜRSEL RAMAZAN BAYRAMI
-
Salim SAVCI ATATÜRK ADI NELER ANIMSATIR?
-
Ali EMİROĞLU HAYIRLI BAYRAMLAR
-
Raşit YÜCEL BAYRAM
-
İsmet
ÇENESİZ NEREDE O ESKİ BAYRAMLAR
-
Muzaffer GÜNDOĞAR ÇORUMLU DERGİSİ 17,18,19 VE 20'İNCİ SAYILAR
-
Yaşar KILIÇ ÇALIŞ KÖYLÜM
-
Rıza HARDAL BU BAYRAMDA
-
Üzeyir
Lokman ÇAYCI HAZIR
MISINIZ ÇOCUKLAR?
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
BAYRAMLAR
-
İnsanoğlu. Yaratanının,onu dünyaya
indirdiği ve ona dünyayı yurt edindirdiği günden bu
güne ona bir eğlenme,bir sevinme,bir birlikte olma
zamanı olarak ta Bayramları verdiğini düşünürsek
yanlış düşünmeyiz.
-
Cennette yaşayan Adem ve Havva
anamız,dünyaya ayrı ayrı yerlere indirilmeleri ve
dünya üzerinde buluşmaları bir bayramdır. Nuh
Tufanından sonra gemide bulunan canlıların toprağa
ayak bastıkları gün bir bayramdır. Süleyman AS.’a
verilen rüzgara emretmek,hayvanlarla konuşmak,cinlere
hükmetmek insanlara faydalı işler yapıldıktan sonra
bir bayramdır. İbrahim AS.’ın Kabe’yi inşasından sonra
yaptığı bir bayramdır. Yusuf AS.’ın kardeşlerine ve
babasına kavuştuğu gün bir bayramdır, Musa AS.’ın
Kızıl Denizi yararak geçmesi ve Tur’dan indikten
sonra emirlerle dönmesi bir bayramdır.İsa AS.’ın
Rabb’inden sofra istemesi bir bayramdır. Muhammad
Mustafa S.A.V. Efendimize lütfedilen
Miraç,Kurban,Ramazan bayramları vardır.
-
Birde her
ülkenin kendi milli ve gelenek göreneklerini andığı
bayramları vardır.
-
Türklerin
On Dokuz Mayısı,Yirmi Üç Nisanı,Otuz Ağustos,Yirmi
Dokuz Ekim bayramları,geleneksel festivalleri de bir
nevi bayramdır.
-
Hinduların ve diğer din sahiplerinin de
burada sayılamayacak kadar yortuları,yıl başı
kutlamaları,şenlikleri birer bayramdır.
-
Biz Müslümanlar olarak bu ay Ramazan
Bayramını kutluyoruz.
-
Ramazan ayında tutulan oruçlardan edinilen
sevaplar ve yapılan yardımların hazı ile bu bayramı
kutlamaktayız.
-
Ramazan Bayramınızı kutlar sağlık ve
esenlikler dilerim.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
RAMAZAN BAYRAMI
-
İnsanların asırlar boyunca kendilerine
bir kutlama,kaynaşma,birleşme, kutlama gibi
ihtiyaçları karşılamak için milli veya dini bayramları
kutlamışlardır.
-
2004 Kasım 14’ünde Müslümanlara farz
kılınan “oruç” tutmanın bitiminde kutlanılan Ramazan
Bayramını kutlamaktayız. Müslüman olarak oruç
tutanların,zekat verenlerin, ibadetlerini yapanların
bu mükellefiyetlerini yapmanın verdiği sevinç ile
Ramazan Bayramını kutlamaktayız.
-
Müslümanların olduğu kadar semavi dinlere
inanan insanların da Ramazan Bayramını kutlamaları
gerekmektedir. Gerekmektedir dememiz biraz yanlış
anlaşılabilir;niçin İseviler, Museviler de
kutlayacaklar ? Diyebilirsiniz. Bence;Müslümanlık
evrensel bir dindir. Ve İslâm olarak gönderilen semavi
dinler olarak tanıdığımız ve iman ettiğimiz
peygamberlerin ümmetleri de bu bayramları kutlamaya
hakları bulunmaktadır. Bu dinlerin tamamı İslam
fıtratı üzere gelmiş ve o dinleri tebliğ eden
peygamberlerine Müslümanlara yapması bildirilen oruç
ve kurban gibi mükellefiyetleri yüklemiştir. O
yüzden;o peygamberlerin ümmetlerinin de Müslümanlar
için de orucun farz olduğu Kur’an-ı Kerim’in “Sure
2:Ayet 183. Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip
geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz
kılındı. Umulur ki korunursunuz.” Diyerek kullarını
uyarmakta. Hiç dikkat ettiniz mi ? Normal zamanlarda
bir gün aç kalmış insanların yüzlerinde herhangi bir
açlık emaresi görmenizin imkanı yoktur. Allah C.C.
oruç tutanların yüzüne bir nur perdesi gibi akseden
bir sararma vermekte,adeta yeni vefat etmiş insanın
simasını aksettirmekte olduğunu hepiniz müşahede
etmişsinizdir.
-
Bayramlarımız ilimizde has bir şekilde
kutlanır.
-
Arifeden birkaç gün önce evlerimizde
hanımların telaşı başlar. Bahar temizliği gibi ev
baştan aşağıya temizlenir,perdeler yıkanır,ütülenir.
Evin eksikleri çarşıdan tedarik edilir. Her kes
kesesine göre ikram edeceği şeker ve diğer masrafını
tedarik eder. Yeni elbiseler,ayakkabılar,giyecekler
alınır. Gelecek misafirlere ikram edilmek üzere su
börekleri,baklavalar yapılır. Arife günü kabir
ziyaretlerine gidilerek babalar,anneler,dedeler,ebeler
ziyaret edilirler. Onların da bayramları burada
kutlanır. Arife gecesi ibadet ve dualara yer verilir.
Bu mübarek gecenin feyz ve bereketinden de faydalanmak
istenilir. Çocuklar erkence yatarlar,Bayram Namazı
için gidilirken ağza tatlı bir yiyecek alınarak Bayram
Namazı için ibadethanelere gidilir.
-
Bizler;bu günlerde Ramazan Bayramını
kutlamaktayız. Bayramınızın kutlu olmasını dilerim.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Salım SAVCI |
Salim SAVCI Hayat Hikayesi
|
-
ATATÜRK ADI NELER ANIMSATIR?
-
-
Nerede Atatürk’ün adı geçse;bu ülkede yaşayan
insanların aklına:
-
Mustafa Kemal
-
Gazi Mustafa Kemal
-
Ulusal Kahraman Asker
-
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kurucusu
-
Devrimlerin Yaratıcısı
-
Büyük Önder
-
Büyük Siyasetçi
-
Bilimselliğin, Çağdaşlığı Savunan İnsan
-
Uluslar arası Büyük İnsan
-
Kendisini Türk Ulusuna Adayan İnsan . Gelir
-
-
Yukarıdaki her söz için ciltler dolusu
kitaplar yazıldı. Daha da yayınlanacaktır.
-
Buna karşın; Atatürk’ü anlayanlar dün var,
Bu gün de vardır, yarın da olabilecektir. Bu bile bir
diriliştir, ileriye bakıştır. Dolayısıyla ATATÜRK’Ü
sevmek, anlamak demektir.
-
BİR İNSAN: Nereden geldiğini,
-
Nerede olduğunu,
-
Nereye ulaşabileceğini düşünüyorsa, bugünlere
Atatürk’ün ve Şehit atalarımızın sayesinde erişile
bilindiğini de bilir.
-
Vatanına, Ulusuna, Bayrağına sahip çıkar. Birlikte
olmaktan kıvanç duyar. İşte bu insan:
-
Sen,
-
Ben,
-
O’dan başkası değildir.
-
-
ATATÜRK ANITMEZAR İSTEDİ Mİ?
-
Bugün; Anıtkabir’i görenler:
-
Acaba Atatürk de bir anıt mezar yaptırılmasını ister
mi? Diye düşünebilirler. Bunun cevabını biz verelim.
-
Atatürk, ne yaptıysa, Türk Ulusu adına yaptı. Her
şeyini Türk Ulusuna bıraktı. Kendisi için bir Anıt
Mezar yaptırılmasını istemedi. Vasiyetine de böyle bir
şey koymadı.
-
Şimdi haklı olarak, bunları nereden biliyorsunuz?
Diyebilirsiniz. Şimdi lütfen Prof. Afet İnan’ı
dinleyelim.
-
“Atatürk,1932 yılının yaz aylarında bir gün; Gazi
Çiftliğinde Marmara Köşkünde arkadaşlarıyla bir akşam
yemeğine oturmuştu. Sofrada söyleşi tarihe, mumya
yapmaya geleneğine kaydı.
-
Mustafa Kemal; bu geleneğin tarihte geçirdiği
aşamaları benden sordu. Ben anlatmaya başlamıştım.
Orada hazır bulunanların da işittiği gibi; Atatürk
bana şöyle dedi:
-
-Ağlama. Kuşkusuz bir gün bende öleceğim. Beni
Çankaya’ya gömer, adımı yaşatırsınız.
-
Atatürk; akşamüstü, Çankaya’ya dönerken de şunları
ekledi:
-
-Beni,Ulusum nereye isterse oraya gömsün. Benim
analarımın yaşayacağı yer ise Çankaya olacaktır.
-
-
ATATÜRK ULUSUM BENİ UNUTMASIN DİYOR
-
Prof. Afet İnan’ın: ATATÜRK’TEN HATIRALAR adlı
kitabını açalım. İnan,bu anılarda,Atatürk’ün kendisine
mezar yapılmak üzere iki yer belirlediğini yazar:
-
1-Ulus İstasyon yolu üzerinde eski Büyük Millet
Meclisi ile İstasyon arasındaki yuvarlak yeşillik.
-
2-Çankaya Köşkü mermer havuzu.
-
Birinci yer için ise şunları ekler:
-
- “Bu yer iyi ve kalabalık yer. Fakat ben böyle bir
isteğini Ulusuma vasiyet edemem” Der. Bu sözün
söylendiği gece mezar için bir ilginç öneri yapılır:
-
“ATATÜRK Ülkenin sınır boylarından getirilecek bir
toprakta yatsın”
-
“Bu öneri; Atatürk’ü çok duygulandırmıştı”
-
ATATÜRK bir başka söyleşide şunları ekler.
-
“Benim önemsiz (Naçiz) vücudum bir gün kuşkusuz
(elbet) toprak olacaktır. Fakat TÜRKİYE CUMHURİYETİ
sonsuza değin (ilelebet) yaşayacaktır (payidar
olacaktır)”
-
“Ulusum beni istediği yere yatırsın. Yeter ki beni
unutmasın !”
-
-
ATATÜRK’Ü NİÇİN UNUTMAYALIM?
-
İçtenlikle gönülden seven kişi, sevilmek ister. Çünkü
sevgiler karşılıklı olursa yaşar. Tek yanlı sevgi
ölümlüdür. Zamanla kişiyi unutturur.
-
Atatürk;Türk Ulusunu, Türk insanını canı gibi severdi.
Ulusunun da sevdiğini biliyordu. Gezilerinde bu
sevinci yaşıyordu. Dağılmış bir İmparatorluğundan
dipdiri bir Türkiye Cumhuriyeti Devletini Türk
Ulusuyla birlikte kurmuştu.
-
Kendisi, nasıl olsa bir gün ölecekti, ama Türk Ulusu
yaşayacaktı. Türk Ulusunun sürekli olarak yeni gelen
bireyleri Atatürk’ü severse, Ulusun onunla yaptığı
eserlerini unutmayıp onlara sahip çıkacaktı.
Eserlerini gelişerek yaşayacaktı. Dünya ülkeleriyle
durmadan ülkeleriyle yarışacaktı, onları geçecekti. Bu
sonuca Atatürk içtenlikle inanıyordu. Bu nedenle de o
“beni unutmayın” diyordu. Gelecek kuşaklara mesaj
yolluyordu.
-
Şu dünyada, dostumuzdan çok düşmanımız olduğunu
vurguluyor. Bunu da yenmenin yolunun birbirimizi
sevmemiz gerektiğine, unutulmamaya bağlıyordu.
-
Gerçek şudur: Atatürk unutulmadı. Anılarıyla,
devrimleriyle, eserleriyle yaşıyor. Sağda, solda
uçlara kaçanların sıkıntıya düştüklerinde Atatürk’ten
söz açmaları bunu gösteriyor.
-
Anıtkabir’i görenler bir tarih yaşar. Ülkesiyle
kenetleşir. Geleceğin daha mutlu günler getireceğine
içtenlikle inanır. Kendi içinden doğan Atatürk’ün bir
parçası olmakla onur duyar.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Ali EMİROĞLU |
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi |
HAYIRLI BAYRAMLAR |
Öğünülecek derecede iyi gelişmiş bir Ramazan
daha geride bıraktık. Bayram kutlamalarına da çok geniş
şekilde hak kazanmış bulunuyoruz. Ramazan Bayramı
hepimize ve Milletimize uğurlar getirsin.
Öğünülecek şekilde bir Ramazan geçirdiğimiz
sözü doğrudur. Bütün hayatım boyunca,Ramazan
devamınca,ülkemizin şu veya bu kesiminde,bizzat din ve
oruç adına yakışıksız olaylar olduğuna şahit olunduğunu
görmüşümdür. Bunu yapanlar,yaptıkları ayıp
hareketlerle,kendilerinden daha üstün Müslüman oldukları
yanılgısı içinde bulunmuşlardır. Sonuç hiçte öyle
değil.oruç ve ibadet şahsi bir olaydır. Kimsenin kimseye
iman öğreticiliği yapmasına gerek yoktur.
İşte bu sene Ramazan Ayını Tokat’taki oruç
tutmayanı suya atma olayı hariç,olaysız geçirdik.
İnsanlarımız oruç tutanlarımız,tutmaması gerekenlerimiz
ve de tutmak istemeyenlerimizin iyi bir bayram idrak
etmeleri,her yönden haklarıdır. Bende,Ramazan ayını
kutladığım gibi Bayramını da bütün içtenliğimle kutluyor
ve insanlarımıza sağlıklar diliyorum.
Geçenler unutulduğu için bilhassa
yaşlılar,geçmiş Ramazan aylarının ve bayramlarının çok
daha mükemmel oldukları hikayesini anlatmaktan ger
durmazlar. Çocuklar ve gençler şuurlarında kendilerine
bir cins öğünme hissesi de çıkarmaktan geri kalmazlar.
İş hiçte öyle değil. Ramazan ayları ve bayramlar birer
varlık gösteri durumunda anılırlar. İftar yemekleri para
ile verilir. Bayram donanımları da par ister. Geçen
dönemlerin maddi imkanları bu günkünden ileri olmadığına
göre,bu geçmişin şimdikinden daha mükemmel olduğu
düşünülemez. İnsanlarımızın geleneklerine ve inançlarına
bir eksiklik geldiği de akla gelemez. Yeni Ramazanlar
ve yeni Bayramlar eskilerinden daha mükemmel
olmaktadır, hele bu yıl İstanbul’da yapılan yeni imkan
gösterileri eskileri kat kat geride bırakmıştır. Fesahe
tertiplerini beğenmeyeni görmedik. Gelecek Ramazan ve
Bayramlar daha mükemmel olacaklardır. İnsanlar inançları
ve görgüleriyle birlikte hip ileriye,mükemmele ve
doğruya doğru gideceklerdir.
Ramazan geçtiği için bir noktaya da temas
etme cesaretini kendimde buluyorum. Korku nereden
geliyor ? Demek korku var ki yazıyı yazarken bile ona
dokunmaktan kendimi alamadım. Bir ülkede düşüncesizler
olursa;korku da olacaktır. Hele Müslümanlık derece
yarışı önlenememişse bu korku hep olacaktır.
Ramazanlardaki pek güzel düşünülmüş iftar
yemeklerinde tıpkı oruç ve diğer ibadetler gibi
şahsidir. Devlet parasıyla,dernek parasıyla,sivil toplum
örgütlerinin parasıyla,sendika parasıyla cömert iftar
yemekleri verilemez. İftar yemekleri birer sosyal
düşünce aksettirirler. Saydıklarımız bu sosyal yönlerini
başka türlü gösteriyorlar. Özel keselerin açılması
gerekir. Vergi mükelleflerinin ve aidat ödeyenlerin
iznini almadığımıza göre yaptıklarınız doğru olmaz. Bunu
bir başkan bile vaktiyle yapmıştı. Biz iyi
karşılamamıştık.
Dini bayramlar her dinde vardı. Sümerlerin
dinlerinde de böyle ibadetler ve bayramlar var. Her
dinde,İslamiyet’te olduğu gibi bu dini bayramlar coşku
ile kutlanır. Şimdiye kadar bu dini düşünüşün
isabetsizliğinden bahseden olmamıştır. Herkesin birlikte
kabul ettiği nosyonlar ise,topluma mal olmuşlar ve
tenkit dışına çıkmamışlardır.
Çorum’da bir doçentimiz dinin sosyal bir
kurum olduğundan,yazısında bahsetti. Bir sayın
profesörümüz dinin insan için olduğunu,insan için
geldiğini anlattı. Diyanet İşleri Başkanımız olayları
din bakımından tefsir ederken dikkatli olunması
gerektiği noktasına işaret etmişlerdir. Ben bunları iyi
işaretler olarak alıyorum. Bunların olduğu ülkede dinle
barışılmak saçmasından bahsedilemez. Milletin insanları
dini ile barışıktır. Milletin insanları dini
inançlarının siyasi ve bir başka çıkar için
kullanılmasını istemiyorlar. Bunlardan cesaret
alınamaz,bunlarla öğünülemez.
Tekrar ediyorum: Yeni Ramazan ve
Bayramlarımız eskilerinden daha mükemmeldirler.
Geleceklerdekiler de bu günkülerinden daha ili ve
mükemmel olacak gibi gözüküyorlar. Temennilerimizde bu
yoldadır. Bu düşünceler içinde bütün Millet
Fertlerimizin Bayramını,Bayramınızı içten kutluyorum.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Raşit YÜCEL |
Raşit YÜCEL Hayat Hikayesi
|
-
BAYRAM
-
Sevinçtir
bayram.
-
Hüzündür,
çocuklara, gençlere.
-
Yetişkinlere göre bayram farklıdır.
-
Anadan
ayrı, babadan ayrı, sıladan ayrı.
-
Farklı
farklıdır bayramlar. Kimine hüzün verir, kimine neşe.
-
Bayramlar
vardır, gönüller coşar, hisler heyecana gelir.
-
Bir yanı
kederdir bayramın.
-
Biri
doğuda,
-
Diğeri
batıda,
-
Kimi
güneyde, kimi kuzeyde.
-
Gurbet
kaçınılmaz olunca gözyaşları sel olup akar.
-
Telefon
hasrete kafi gelmez. Sarılası koklayası gelir
kuzusunu. Ana yüreğidir, pekte yufkadır,babadır.
-
Her ne
kadar “Sarığı kaba” deseler de onunda kalbi dayanamaz
hasrete.
-
Bayram,bayram olalı hep bu duygular canlandı nice nice
senelerde.
-
Gelen
kaldı, giden daha geri dönmedi.
-
Asrı
saadetten günümüze kadar bayramlar tatlı tebessümlerin
heyecanı ile anıldı ve yaşandı.
-
“Bir yiğit
gurbete gitse gör başına neler gelir” Öyle mi?
Hangimiz gurbette değiliz ki? Yetimiz.
-
Gel de
bizi kurtar yılandan, çıyanlardan, iki yüzlülerden,
sana hasretiz. Seni görmeyeli kaç bayram oldu?
-
Sen bizi
sevdin bizde seni.
-
Bu sevgi
hiç bitmedi hiçte bitmeyecek.
-
Salavatlar
getirdik. Bir Ramazan boyu.
-
“Benim
şefaatim günahkar Müminler üzerinedir” dedin.
-
Bu sözü
duyduğumda çocuklar gibi sevindim.
-
Hal böyle
olunca artık benim yegane şefaatçim sensin.
-
Bayramı
yaşıyoruz. Senin sevginle, özlüyoruz.
-
Ramazan
bayramını kasıtlı olarak “Şeker bayramı” olarak
dillendirenlere şaşıp
-
kalıyorum.
Neden?
-
Yapmayıp,
etmeyin.
-
Bari
anlayışınızda samimi olun.
-
Bırakın şu
Milletin Ezanı ve Bayramı ile uğraşmayı.
-
Ve Bayram
Bayramsızların gabevetine aldırmadan yüzümüze güldü.
-
Cehennemden azad olduk.
-
O’nun
rahmetine, O’nun hikmetine, O’nun sonsuz şefkatine
sığındık.
-
Affet
bizi.
-
Bayramımızı Bayram et.
-
Bizi kul
kabul et.
-
Emanetini
teslim edinceye kadar bizi emanette emin kıl.
-
Bayramınız
mübarek ola.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
İsmet ÇENESİZ |
İsmet ÇENESİZ Hayat Hikayesi
|
NEREDE O ESKİ BAYRAMLAR
|
-
(NEREDE O
ESKİ ADAM GİBİ ADAMLAR)
-
Herkesin söylediği ve bazı arkadaşların da yazdığı
üzere bizde “ Nerede o eski ramazanlar” diyerek yazıya
başlayalım ve sizleri bundan 55 sene geriye
götürelim.
-
Aklımızda kaldığınca şimdi harmanı
savrulmuş samana dönen ben, 10-15 yaşımın arasında
yaramazlığın kitabını yazacak durumda idim. Ama 15
yaşlarımda iken komşu mahallenin benden 2 yaş büyük
oğlunun kafamı yarması ile bu öç alma ve yaramazlığın
sonunun olmadığına görüp kimseyle kavga etmemeye karar
verdim. Bu kararımda başarılı da oldum. Şu anda küsülü
olduğum, konuşmadığım tek bir kimse bile yok Allah’a
şükür.
-
Ben orucu 2 defa en sıcak günlerde 2 defa
da en soğuk günlerde tuttum. İlk oruca başladığımda
1948 yılıydı ve yaz aylarına gelmişti. Katipler
Konağından Albayrak ilkokuluna doğru giderken 70-80
metre ilerleyince sağda bir çıkmaz aralık var onun
köşesinde ki bahçeli ve iki katlı ev bizimdi. Kapısı
aralığa girince soldaki ilk kapı idi. Aralığın tam
karşısındaki Alaybey sokakta ağaçtan bir elektrik
direği vardı. Ana hat o sokaktaki direklerden
geçiyordu. Yazın oruçlu vakitlerde top atılmasına
neredeyse 1 saat kala mahallenin erkekleri o direğin
başında toplanırlar ve herkes yaş gurubuna göre
guruplara ayrılırdı. Çoğunun kulağının arkasında
sigarası ateşlemeye hazır beklerdi ve bu insanların
çoğu oruçlarını bu sigarayla bozarlardı. Biz, 12-15
yaş gurubu ise gündüz oynadığımız yetmezmiş gibi onca
yorgunluk ve susuzluğa rağmen yine ayak üstü oyunlar
icat ederdik. Pek yorulmayalım diye de az hareket
gerektiren oyunlar oynardık.
-
20 kişilik o toplulukta ancak bir iki
kişide saat vardı. O saatlere ve onlara da kimse
güvenmez herkes kaleden atılan Helle’nin topunu
beklerdi. (Helle topu atan adamın lâkabı idi)
Top atılınca herkes sigarasını yakar ve koşar adım
evinin yolunu tutardı.
-
Bu insanların çoğu gündüz bedenen çalışmış
olurlardı. Günler sıcak ve uzundu. İftar vaktine yakın
kuyuya sallanmış su testileri, karpuzlar, üzümler
çıkartılır nasıl keyifle yenirdi bir bilseniz.
Yemekler büyük bir tepsiye dizilir ve karınca girmesin
diye de bu tepsinin içine bir iki parmak su konurdu.
-
En iyi
yiyecek saklama aracı tel dolaplardı. Arkası tahta,
yanları ve kapakları ince tel olan bu dolaplar hava
akımıyla yiyecekleri oldukça korurdu. Zaten başka da
çare yoktu. Buzdolabı olsa bile olması mümkün değil
ya anormal pahalıydı. Ayrıca elektrik yoktu ki. Akşam
3-4 saat elektrik verilirdi. Evlerde 25-40 watlık
ampullerden ancak bir tane yakılırdı. Her şey az,
kısıtlı ama mutluluk kocamandı. Herkes güler, herkes
birbirini severdi. Konu komşu birbirine saygıda,
sevgide, oturmaya gitmede iyi ve kötü günlerinde
yanında olmada kusur etmezdi. Erkeklerin işi zor olsa
da kadınların işi de çok zordu. (Her şey elde ve
bedenen yapılıyordu) Böyle fırınlar, ocaklar nerde?
Kışın sobanın üstünde, yazın ise bahçede ya sobada
yada maltız denilen içinde odun kömürü yanan aparatta
pişerdi. Ellerinde 40-50 cm’lik bir ince su borusu
üfle babam üfle. Yemekler yer sofrasında yenirdi.
Bilhassa Ramazanda yemek ne sıcak ne de soğuk olacak.
Yemek sıcak yada soğuk geldi diye hanımına sitem eden
erkekler erkekliğini böylece ispat ederlerdi!
-
Kadınların işi zor dedik de; şimdi 25-30
yaşındakilerin hiç görmediği bazı işleri sıralayalım
da durum anlaşılsın. Yemek yapma, bulaşık yıkama. Ev,
bahçe süpürme. Hayvanlara bakma, tezek yapma, buğday
yıkama, ekmek yapma, çamaşır yıkama, çorap ve elbise
yamama ve iç çamaşırı dikme. Bunca işin altında, “
hastayım” lafı gelinlerce ağza alınmazdı. “Falancanın
gelini de pek çürük çıktı!” dedirtmezdi. Hele birde
2-3 sene çocuğu olmadıysa dertlere düşülürdü. ( Daha
20 yaşını yeni geçmiş bu hanımlara koca karı ilaçları
yapılırdı) “Falancanın gelini pek tembel çıktı”
denilirdi. (Tembellikte çocuk yapamaması. Hamile
kaldı kız doğurduysa hele 2. ve3. çocukta kız olursa
vay o kızcağızın başına gelenlere) Hakikaten bazı
aileler bunu çok büyük problem yaparlardı.
-
Yazın başkaydı ramazan kışın ise daha
başka. Kışın daha keyifli olurdu. Bilhassa erkeklerin
işi olmazdı. Günler kısa, yiyecek boldu. Kahve veya
dükkanlarda pineklenir akşam iftar edilirdi. Sahur da
bir başka olurdu. Sahura geçmeden camiye teravih
kılmaya giderdik. Biz çocukları arka sıraya
atarlardı. Bizde bunu canımıza minnet bilir namazda
birbirimizin sırtına bile bindiğimiz olurdu. Cami
çıkışı ise sıraya dizilir kapıların tokmaklarını
çalarak kaçardık. Kahveye varır mesela, “Dikici Ömer’e
10 çay” der bırakır kaçardık. Çaylar gider garsonla
dükkan sahibi ağız telaşına girerdi. “çay istedin”
“istemedim” gibi.
-
Sahurda
temcit verilirdi minarelerden..Birbirinden güzel
ilahinin bir başka çeşidi idi. (Bu geleneği devam
ettirmeyi çok arzu ediyorum. Sayın Recep Camcı Hocadan
kasetini alıp gelecek yıl inşallah yapacağız.) Hey
gidi günler hey, ne kadar şen ve mutluydu insanlar. Ya
şimdi ? Herkesin suratı bir karış! Çatmaya adam
arıyorlar.
-
Şimdi gelin kaynana aynı evde oturan pek
yok gibi. Ben bu yazıyı ramazanın 15. gecesi
yazıyorum. (Yarın saatler bir saat geri alınacak)
Sahura kalktım. Sağ olsun gelinim saçta yapılmasa da
(yanmaz tava da) mayalı yapıp göndermiş. Atasına
rahmet.
-
Eskiden temcidin baş yiyeceği saç ve tava
mayalısı idi. Ayrıca pide kızartması ve yufka ekmek
içine kıyma konur yağlı suyla ıslatılarak kızartmalar
yapılırdı. Bunlardan gece çok yaparlar biz çocuklara
da sabah yemeleri için bırakırlardı ki bu
kızartmaların tadına da doyum olmazdı.
-
Geceleri sokakta olurduk Teravih
bahanesiyle. Sonra en çok oynadığımız oyun ise
“Aygöründü “ idi. Bir akşam ben evden çıkınca kapıyı
örtmedim. O meşhur elektrik direği sobe kalemizdi.
Daha ilk sobe tutan arkadaşta ben herkes saklanınca ve
ebe’de “önüm, arkam, sağım, solum” demeye başlayınca
açık bıraktığım kapımızdan yavaşça içeri girdim ve
evin bahçeye bakan penceresini yukarı sıyırıp
oturdum. Ebe hemen herkesi sobe etti. Arkadaşlar
“İsmet yok” diyor. Saatler geçti ama bir türlü
bulamıyorlar. “artık evlere gidiceğiz çık” diye
bağırıyorlar. Ben katılasıya gülüyorum. Sonunda beni
bulamadılar ve dağıldılar. Herkes evine gitti. Ertesi
gün bana nereye saklandığımı sordular. Ama cevap
vermedim. Aynı numarayı bir daha da yapmadım
-
Aşağıda yine eski ramazanlardan ve eski
insanların güzelliklerinden örnekler vereceğim.
Ramazan ayı bereket ve bolluk ayı olup aç ve muhtaç
inanların doyurulup giydirildiği aydır. Aslında bu iş
ramazandan sonrada azalarak da olsa senenin 365 günü
devam etmelidir.
-
İnsanlar eskiden sabah namazından sonra
dükkanlarını açarlardı. Bir müşteri gelince eğer
siftah etti ise müşteriye “komşudan al” derlerdi. Eğer
o komşusu da siftah etti ise öbür komşularına
gönderirlerdi. Ya şimdi? Millet birbirinin cebindeki
parayı nasıl bir hile yapıp ta gammazlarım diye
düşünüyor. Tabii bu hırs Allah korkusu ve haram helal
mefhumu olmayışından kaynaklanıyor. “Rabbena hep bana”
Hep sana da nereye kadar? Sonra bu hırsın verdiği
yorgunluk ve stres bu günkü mutsuzluğumuzun ana
sebebi.
-
İnsanlar daha çocukluğundan paylaşmayı
öğrenememişse ve birilerinin elinden tutmayı
bilmiyorsa, “Bir sana, on iki bana” diyorsa bu günkü
akıl almaz ahlaksızlıklar ve huzursuzluklar da
kaçınılmaz olur.
-
İnsanlar birbirlerini iftara
çağırıyorlardı. Ayrıca bu günkü gibi hısım akraba ile
birlikte konu komşu evlerde kazan kaynatanlar vardı.
Bu ailelere o havalideki fakir fukara gelir yemek
yerlerdi. Giderken bu fakirlerin cebine para konur
buna da “diş kirası” denirdi. Şimdi bu yemek verme işi
aşevlerinde yapılıyor ya, eskisi gibi evlerde verilen
yemeğin yerini tutması mümkün mü?
-
2 ay kadar önce Ankara Başkent
Üniversitesi Hastanesinde bir olaya şahit oldum.
Yürekler acısı ve ahlaksızlığın da ta kendisi bir
durumdu. Zonguldaklı ihtiyar bir kadın, 12 tane çocuğu
varmış. Kadın, “tarlam tapanımda var ama beni buraya
attılar aylardır gelmiyorlar. ” diyor. İç çamaşırı
bile kalmamış kadının. Beş kuruşu yok. Bizim çocuklar
yiyecek giyecek alıp getirdiler. Harçlık verdiler.
Çanakkale valisi kızımla aynı apartmanda oturuyor.
Onlar Zonguldak valisine telefon ettirdiler. Kadının
ve çocuklarının adını soyadını verdiler. Bende
Zonguldak valisine bu konuyu mektupla bildirdim. Şimdi
bu hale gelen konu komşunu bırak anasını bile bu halde
bırakan deyyuslara ne demeli ne etmeli bilmem ki?
-
Benim canımı sıkan bir başka olayda
ramazandan birkaç gün önce başlayan yiyeceklerdeki
anormal fiyat artışları. Ne oldu? Zengin bir şeyler
alıp fakire verirken diğer taraftan bu kazık atmanın
manası ne? Bana göre bu en büyük ahlaksızlık! Buna
bir tedbir alınması lazım. Bu her sene böyle oluyor.
Bir ülkede dürüstlük meziyet sayılmaya başlanmışsa o
ülke için için çürümüş demektir. Dürüstlük bir insanın
ana yapısının anayasasıdır.
-
Kötüden
örnek olmaz diyor eski ramazanları ve eski günleri
yaşayan babalarımızın, amcalarımızın güzelliklerinden
bir kaç örnek daha veriyorum.
-
Bayram yemeğine çıraklar kalfalar
çağrıldığı gibi mahallenin yoksulları da özenle davet
edilirdi. Bazı aileler ise yurtlardan talebe
çağırırdı. Ayrıca kışlalardan daha önce izinler
alınarak askerlerde yemeğe getirilirdi ve hepsinin
ceplerine harçlık konurdu.. Yemekten sonra mahallenin
çocukları üçer beşer guruplar halinde gelirlerdi.
Çocuklara da şeker ve para verilirdi. Parayı alan
çocuk bayram yerinde soluğu alırdı. Senede bir elbise
alınan çocuklar talihli sayılırdı. Çoğunun kış gününde
ceketi yoktu.ama bu günkü çocuklardan çok daha huzurlu
ve mutluydular.
-
Zengin aileler bilhassa öksüz kız
çocuklarını kendi evlatları gibi büyütürdü. Bu
mutluluğu tadan 3-5 aile biliyorum.
-
Biliyorsunuz bir senede iki tane dini
bayramımız var. Kurban telaşlı oluyor. Çocuklar
bakımından da hayvanların kesilişi biraz hüzünlü
oluyor. Ramazan bayramı öyle değil rahat. Sonra
günahlardan kurtuluşun verdiği ayrı bir mutluluk var.
-
Bayram herkese bayramda, bayram çocuklar
da daha bir başka. Bayram yerlerinde iğne atsan yere
düşmezdi. Kızlı erkekli çocuklar kaynaşırdı. Bayram
yerinde neler yoktu ki? Elma şekeri, pamuk şekeri,
salıncak, mâfe, döner dolap ve kaymaca. Telde çocuklar
kayardı. Bu kayma işlemi birazda tehlikeli bir şeydi.
Bunu rahmetlik babam kurardı. Akrabamız olan
delikanlılar (Ahmet çenesiz, Dülger Deli Hakkı) bayram
boyunca çalıştırırlardı. Ben böyle eski günleri çok
özlüyorum ve bu güzel adetler kaybolmasın
istiyorum. Bunun bizim kuşakta ki adı eskiye özlem.
Şimdiki adı ise nostalji oluyor. Özlemin yerini tutar
mı!???
-
Size aşağıda bir dosttan bana hediye
edilmiş bir güzel söz dizesini sunuyorum:
-
-
Günlerini
say, servetini say, büyüklerini say ama YERİNDE
SAYMA !
-
Eşini
beğen, işini beğen, aşını beğen, ama KENDİNİ
BEĞENME !
-
Emek
ver, kulak ver, bilgi ver, ama hiçbir zaman BOŞ
VERME !
-
Hedefe
koş, cihada koş, yardıma koş, ama ORTAK KOŞMA !
-
Fidan
büyüt, garip doyur, çocuk besle, ama KİN BESLEME
!
-
Satıcı
ol, alıcı ol, kalıcı ol, bulucu ol, ama BÖLÜCÜ
OLMA !
-
Paranı
ver, selam ver, canını ver, ama SIRRINI VERME !
-
Davet
et, hayret et, af et, tevbe et, ama İHANET ETME !
-
Okumaktan
zarar gelmez, oku, ama LANET OKUMA!
-
Elini
aç, gözünü aç, kapını aç, ama AĞZINI AÇMA!
-
Rakibini
geç, sınıfını geç, ama GÜLÜP GEÇME!
-
Ev
al, araba al, abdest al, ama BEDDUA ALMA!
-
Zulmü
devir, nefsi devir, ama ÇAM DEVİRME!
-
Yaklaş,
konuş, tanış, ama UŞAKLAŞMA!
-
Seslen,
uslan, ama YASLANMA!
-
Doğrul,
devril, ama EĞRİLME!
-
İtil,
atıl, ama SATILMA!
-
-
Uzun bir
şiirimden iki kıta.
-
Kanadı
kırılmış kuşa döndüm
-
Ötüyorum
ama uçamıyorum
-
Sarı
başaklı güzel tarladan
-
Harmanda
savrulan samana döndüm.
-
-
Bir ayda
karış kurtarış olduk
-
Elhamdülillah demekten başka çaremiz yok
-
İnsanoğlu zavallı, çaresiz,.elinde bir şey yok
-
Dalında
kurumuş güle döndüm.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Muzaffer GÜNDOĞAR |
Muzaffer GÜNDOĞAR Hayat Hikayesi |
- ÇORUMLU DERGİSİ SAYI 17
- Çorumlu, Temmuz 1939 tarihleri
arasında yayınına dört ay ara verir. 30 Kasım 1939'da 17
sayısıyla yeniden yayın yaşamına döner.
-
- "Kısa Bir Tevakkuftan Sonra"
başlıklı yazısıyla, bu ara vermenin nedenlerini şöyle aktarır
okuyucuya: “..Komite azalarından bazılarının hastalanması ve
sorunlu seyahatler gibi manile-ri yüzünden dört aydan beri
çıkartılamamıştı...”
-
- “Halkevleri Dergilerinin Yazı
Kadroları” yazısında: “..a)Edebiyat ve dil,
b)Musiki, c)Mimarlık, d)Sosyoloji ve Felsefe, e)Halk Terbiyesi
f)Yurt Koruma, g)Fen, ğ)Halk Sağlığı ve Nüfus, h)Spor
Oyun ve Eğlence ı)Köycülük, i)Köy Tetkikleri, j) Haber ve
Teklifler üst başlıklarıyla verilen konularda çalışmalar
yapılacağı ...” duyurulur.
-
- “'Dil Bayramı ,Bir Matem"
yazısı Nazmi TOMBUŞ'UN. Yazının bir yerinde şöyle der Nazmi
TOMBUŞ: “..Mesut bir bayramın (Dil Bayramı) son
sevincini,büyük bir matemin (Atatürk'ün ölüm yıldönümü)
yürekleri yakan acısı takip etti..." Son iki satır da
şöyledir.
- “..Dikkat ! ...Şimdi Milli Şef kumanda veriyor; (İleri,Ulu
Türk,Arş !..)...”
-
- Bunu izleyen yazı yine Nazmi
TOMBUŞ'UN “Çorum'un Tarihte Karakteristik Vasıfları"
-
- Müverrih Ali’nin Mirkat ül-Cihat’taki,
Çorumlu aleyhine yazdığı yazıdan yola çıkarak Müverrih Ali’nin
tezlerini çürütme çalışır.
-
- H.Turhan DAĞLIOĞLU'nun “Onuncu
Hicri Asırda Çorum" yazısı bu sayıda da sürer, Arşivden
çıkardığı belgelerle Çorum'un tarihsel geçmişini aydınlatmayı
sürdürür.
-
- Bu sayıda beş belge daha sunar
okuyuculara. Biz ikisini alıyoruz buraya: “..İkinci üçüncü
belge Çorum Beyi Mehmet Bey’e yazılmıştır.1564 tarihini
taşıyan bu belgeler özellikle askeri yönden incelemeye
değer iki hükümdür. Devletin askerlerinden istediği
ciddiyet, namus ve dürüstlüğü belirten bu hükümler, bize ilk
zamanlarda, Osmanlı İmparatorluğu'nun yaptığı muharebelerde
neden başarılar elde ettiğini az çok göstermektedir. Mustafa
adında bir sipahinin durumu fena görülmüş ve bundan başka
annesi de fahişe olduğu için tımarı elinden alınmış ve
hakkında tahkikat yapılması emredilmiştir. Buna lüzum gösteren
bizzat kazasker efendidir.
- Üçüncü belgede adı geçen
sipahinin küreğe konulması emredilmektedir. Çünkü bu sipahi,
hırsız ve dolandırıcı, aynı zamanda topluma zararlı bir
adamdır. Bu suçu sabit olan sipahi önce Çorum Kalesine
hapsedilmiş, daha sonra da küreğe konulması için hakkında emir
gönderilmiştir...”
-
- Ankara Devlet Konservatuar
Arşiv Şefi Muzaffer SÖZEN'in (Sarısözen) “Çorum Halayı"
incelemesi ilginç bir yazıdır. *
-
- “Cönklerden derlemeler”
bölümünde bu kez, "Destan-ı Kars" adlı bir destan alır Eşref
ERTEKIN. “..Şairin,adını gizleyen Karslı yada Ardahanlı bir
kadın şair olduğu anlaşılmakta..." der. Bir dörtlük alıyoruz.
-
- Bir haberin var mı Kars'ın halından
- İçinde kalmadı kızdan gelinden
- Alalım bu Kars'ı küffar elinden
- Yurt bizimdir imdat kıl padişahım...”
-
- Kars’ta askerlik yapan Çorumlu
Ahmet; Çorum’a gönderdiği mektubun arkasına yazarak iletmiş bu
destanı. Yıl H.1293'tür.Destan 9 dörtlükten oluşur. Bu
destanı izleyen ikinci bir destan daha yer alır bu olduğu
sanılmaktadır. Padişah-tan Kars'ın kurtarılması yönünde
umudunu kesen şaire, Peygamber'in ruhundan imdat diler. Onun
da bir dörtlüğü şöyle:
- Aksakallı pirler ile hakka ermiş erler ile
- Cümle peygamberler ile yetiş ya Muhammed yetiş
- Bizim ahvalimiz bil de Hazreti Ali'yi al da
- Kanatlı Burak’a bin de yetiş ya Muhammed yetiş...”
-
- Eşref ERTEKİN adı her sayıda
maniler ve cönklerden derlemeleriyle biraz daha özdeşleşiyor.
-
- Kebap ince şiş ince
- İndirirler pişince
- Kızın ömrü az olur
- Dul erkeğe düşünce.
-
- Ketenim var bezim var
- Eğlen sana sözüm var
- Yüzüne diyemiyom
- Şeftalinde gözüm var.
-
- Keten gömlek kıvırcık
- Suya indi sığırcık
- Yeniyetme kızların
- Memeleri tomurcuk.
-
- Yerli haberleri, Muzaffer
SARISÖZEN’İN çektiği,Çorum Halk Oyunları Ekibinin oynadığı
Çorum Halayı figürlerinin fotoğrafları izler.
-
- Son bölümde, Arşiv
Dairesindeki (İstanbul) divan defterlerinden alınmış
sekiz belge yer alır. Tarihleri 1564 ve 1566 dır.
-
- *Bilindiği gibi Muzaffer SARlSÖZEN,uzun yıllar Türkiye
radyolarında 'Yurttan Sesler' korosunu yönetmiş halkoyunları,
halk türküleri araştırmacısı ve derlemecisiydi,1963 ölmüştür.
-
- ÇORUMLU DERGİSİ SAYI 18
-
- Çorumlunun 1 Kanuni Sani (Ocak) 1940 tarihli
18. Sayısı Nazmi TOMBUŞ’UN “Yeni Yıla Girerken” yazısıyla
başlar. Yazının bir yerinde şöyle der Nazmi TOMBUŞ: “..Geride
kalan oluşumu, geçmişini, değişmelerini ciltler arasında
saklayan tarih ne yazık ki,insan oğluna eskisinden daha
şerefli hikayeler nakledemiyecek, daha mesut sahneler
gösteremeyecek...” , “..İnsanlık şimdi kahhar ölümler saçan
yıldırımlar altında pek muzdarip ve güçsüz görünecek...” ,
“..En aciz bireylerin dahi burnunun kanamasına dahi
dayanamayan toplum en gürbüz,en genç oğullarının kanlarını sel
gibi akıtmaktan yürekleri kan ağlamakta...”, “..İşte yeni
yılın ilk günleri,Savaş fecaatinin gönülleri tutuşturan
sinirleri uyuşturan acılarla dolu...”
-
- H,Turhan DAĞLI0ĞLU, Çorum
tarihine ilişkin araştırmalarını aralıksız sürmektedir.
- "Çorum Tarihine Ait Vesikalar" adlı yazısında Çorum'un 17
18, 19 yüzyıllara ait beş belge daha yayımlar. Bu belgelerde
Çorum ve yöresinin o zamanki iç durumları gözler önüne
serilir.
- “..Bu belgeler sayesinde
Çorum'un 16 ve18 Yüzyıllarda depremlerden harap ve birçok
yangına sahne olduğu,bu nedenle bir çok Çorumlunun
memleketlerini terk ederek,Mısır'a göçtüklerini
anlıyoruz...” der H. Turhan DAĞLIOĞLU.
-
- Rıfat ARINCI, Çorum’un İskilip İlçesinden olan Şeyh
“Muhittin Yavsi"yi anlatır. Şeyh Muhittin, Zeyniye Tekkesi
şeyhliğinden II. Beyazıt'ın hocalığına kadar yükselir. Ali
Kuşcu'nun damadı, Ebussuud Efendi'nin de babasıdır. Simavlı
Kadı Burhaneddin'in "Varidat" adlı eserini şerh ettikten
sonra şöhreti artmıştır. II. Beyazıt tahta geçince hocasını
İstanbul'a getirtmiş,İstanbul'da 'Meteris' tekkesi denilen
Müderris Tekkesi’ni yaptırıp , O'nu oraya yerleştirip 'Hünkâr
Şeyhi’ yapmıştır.
-
- Bu sayıda “Müverrih (tarihçi}
Ali ve Ahfadı (torunları}" adlı araştırma yazısı Nazmi
TOMBUŞ’UN. Bundan sonraki sayılarda da sürecek olan bu yazıda,
Müverrih Ali'nin yaşam öyküsünü, yaşadığı dönemde
yaptıklarını tarihsel belgelerle ortaya koyar.
-
- İhsan MADENOĞLU’NUN “Türk
Vicdanı” adlı yazısı Claude FARRERE’den bir çeviridir. 1895 te
Türk esnafından alışveriş yapan bir yabancının öyküsüdür.
Özetliyerek veriyoruz: “..Esnafın satışta yüzde on kâr hakkı
vardır. Bu nedenle alışveriş yapan herkesten olduğu gibi,
yabancıdan da yüzde on kâr etmişti esnaf. Durumdan haberdar
olan o şehrin kadısı, yanına aldığı birkaç adamla birlikte
esnafı dolaşarak yabancıdan aldıkları yüzde onluk kârı geri
alır. Bir torbaya topladığı bu parayı yabancıya geri verir.
Yabancı şaşkın, ne olup bittiğinden habersizdir Kadı'nın
yanındakilerden cami imamı bilebildiği tüm Fransızcasıyla
durumu anlatır.
- -Esnaf size satarken
kazanmıştır. Evet, onlar yüzde kâr etmişlerdir. Halbuki bir
yabancıdan kazanmak gerekmez. Zira kitapta:' Yabancıya konuğun
gibi davranacaksın’ diye yazılmıştır..."der. Yazı şöyle
sonlanır ;yabancının diliyle: “..O zaman başka yerlerde
yazılı olan şeyleri (Türkleri Kötüleyen) özellikle 'Molyer'imizin
de hakikaten evet...! bir Türk'e vicdandan bahsetmek, diye
yazdığını düşüne düşüne 'Sait Albanı' gemisine dönüyorum..."
-
- Halk dilinden bir “Ağıt" Recep
Rahmi TANKAYA’DAN. 1939 yılında sele giden bir gelin için
söylenmiş.10 beyitten oluşan ağıttan rasgele bir bölüm
alıyoruz.
-
- Yavruyu saklıyor kollar içinde
- Beslemek istiyor güller içinde
- Kurtulmak istiyor seller içinde
- Aldı seller yavrusuyla gelini
- Büktü Harun efendinin belini.
-
- Ana baba konu komşu geldiler
- Ağlayarak düz ovaya doldular
- Bir gün sonra ölüsünü buldular
- Aldı seller yavrusuyla gelini
- Büktü Harun efendinin belini.
-
- Eşref ERTEKiN'İN derlediği
"Çorumlu Maniler"den de iki örnek alıyoruz.
-
- Mani benim ezberim
- Kan ağlıyor gözlerim
- Yarim senin yolunu
- Ölene dek gözlerim.
-
- Mekke'de hurma biter
- Dalında bülbül öter
- Ergen kızlar koynunda
- Çiğitsiz meyve biter.
-
- Halkevlerinin Ağustos, Eylül,
Ekim aylarına ait Çalışma programını yerli haberler izler.
Parti kongresi, Çorum'da petrol aranması, mebuslarımızın
Çorum’da haberlerini, Çorum Halayı figürlerinden Muzaffer
SARISÖZEN'İN çektiği 8 fotoğraf izler.
-
- Son bölüm yine 178 den 185'e
dek Arşiv Dairesindeki divan defterlerinden çıkarılmış 8 belge
yayınlanır.
-
-
-
- ÇORUMLU DERGİSİ SAYI 19
-
- 1 Şubat 1940 tarihli
19.sayıda, İzmir mebusu Rahmi KÖKEN’İN “Çorum Vilayetini Ait
Bir Tedkik Raporu” yayınlanır. Yolları ve tarım konusunu yazar
Rahmi KÖKEN. Yazının süreği gelecek sayıdadır.
-
- Tarih araştırmacısı H. Turhan
DAĞLIOĞLU, “Çorum’da Aşiret Meseleleri ve Bunların Mali
Vaziyetleri”ni tarihi belgelerle açıklar. Yazıdan kısa bir
açıklama alıyoruz: “..18.yüzyılda uzun süren savaşlardan
sonra Döşlü ve Salmanoğlu Aşiretleri arasında eşkıyalığa
başlamış oldukları anlaşıldığından, bunların esas iskan yeri
olan Kırşehir ve Çukurova tarafına uzaklaştırılmaları hakkında
,Çorum Sancağı Mutasarrıfı El-Hac İbrahim Paşaya İstanbul'dan
emir gönderilmiştir. Bundan başka Mecitözü kazasında sakin ve
eşkıyalıkla etrafı rahatsız eden ‘Kavli’ Aşiretinden bazı
zorbaların mesela Karabıyıkoğlu Eyüp,kardeşi Hüseyin,
Kuyumcuoğlu Kör Hasan,Deli Mehmet ve Ayvadlık gibi adamların
Çar sancağa gönderilmeleri hakkında ayrıca kayıtlara
rastlanmaktadır...”, “..Osmanlı İmparatorluğunun aşiretleri
iskan konusundaki gayretlerinin asla iyi bir netice
vermediğini ve daima bir yerden diğer bir yere göç eden bu
aşiretlerin ilk fırsatta kendi halinde olan köy halklarına
tecavüz ettiklerini bu belgeler bize ispat etmektedir.
-
- Nazmi TOMBUŞ'UN Geçen sayıdan
süren “Müverrih Ali ve Ahfadı" adlı yazı dizisi bu sayıda da
sonlanmaz, gelecek sayıya sarkar.
-
- Eşref ERTEKIN'İN “Cönklerden
Derledikler”i bu sayıda da sürer, Hökmiya adlı bir halk
şairinden üç destan alır bu sayıya. işte bir dörtlük:
-
- Ser verdim hakkımda hüküm gelince
- Çare yoktur peymanımız dolunca
- Ruzü mahşer hak divanı olunca
- Bilinir hayrile şer padişahım.
-
- Eğitimci-yazar Recep Rahmi
TANKAYA, "En Büyük Acı" şiirleriyle 1939 Erzincan depreminin
acısını destanlaştırıp, ulaştırır o günlerden bu günlere,54
dizeden olan şiir şöyle başlar:
-
- Gece sabaha karşı sarsıldı Anadolu,
- Bir kudurmuş zelzele kapladı sağı solu.
-
- Yıktı bir an içinde köy şehir ve kasaba;
- Ölüler yaralılar gelmez oldu hesaba.
-
- Nerde kaldı Erzincan, nerede kaldı Tercan
- Kaldı mı Erzincan'da sağlam kurtulan bir can.
-
- Ve şöyle sonlanır “En Büyük
Acı”nın destanı.
-
- Ey kahraman milletim sen ki hakka taparsın,
- Sarsılmaz imanınla çok Erzincan yaparsın..
-
- “Çorumlu Maniler"i bıkıp
usanmadan sürdürür Eşref ERTEKİN. Bu sayıdan üç örnek
alıyoruz:
-
- Merdivenden insene
- Yüzün bana dönsene
- Koynundaki turuncun
- Birin bana versene.
-
- Merdivenden inerim
- Yüzüm sana dönerim
- Koynumdaki turuncun
- Çiftesini sunarım.
-
- Nargilem yaldızlıdır
- Benim yarim nazlıdır
- Nazlı yarın sevgisi
- Can evimde gizlidir.
-
- Nazmi TOMBUŞ,;“Eski Çocuk
Eğlence ve Oyunlarından ”Aşık Oyunu'nu anlatır. * Yazıdan
alıntı yapıyoruz: “..Aşığın kıymet piyasası: Aşığın İlkbaharda
Kışa kadar piyasası yükselmeye başlar. Kırk tanesi on paradan,
elli altmış tanesi on paraya kadar alınır, satılır.
- Çeşitli renklere boyanmış,
çürüksüz, lüks aşıklar on paraya kadar satılır. Saha
aşıklarınınsa ayrı bir önemi ve yüksek değeri olurdu. Bunlar
şöhretine göre on paradan yirmi paraya kadar alıcı
bulurlardı..."
- Bu oyunlar bugün tamamen
unutulmuş olup, yaşı ellinin üzerinde olanların anılarıyla,
Çorumlunun sararmış yapraklarında yaşamaktadırlar...”
-
- Yerli haberlerde;26 Aralık
1939 Salı gecesi Çorum’da yaşanan deprem felaketinde zarar
görenlere yapılan yardımların dökümü verilir.
- Yardım komiteleri 18.437 Lira 34 kuruş
nakit,68.106 kilo erzak, 7231 parça giyecek eşya teslim
edilmiştir.
-
- “Bir Efsanenin İç Yüzü” adlı
yazıyla, Çorum’un ilk fethi, Melik Ahmet Danişment’in ismine
izafeten,halk arasında “Melikgazi” denilen bir tepenin
efsanesi anlatılır.
-
- Yeni Çıkan eserler Köşesinde,
Eski Çorum ve Konya Valisi Cemal BARDAKÇI’NİN "Anadolu
İsyanları" kitabını Nazmi TOMBUŞ tanıtır: “..287 sayfalık
kitabın 13 bölümden oluştuğu ve beşinci Hicri yüzyıldan
günümüze kadar (Kurtuluş Savaşı sonrası) Anadolu Türklerine
ait siyasi,idari,içtimai yenilik ve değişimlerin
derinleklerine inerek iç yüzlerini aydınlatmakta,henüz tarih
sayfalarına geçmeyen isyanların oluş ve sonuçlarını
yazmaktadır..." der.
-
- Yarım yüzyıl öncesinin kadın
giysilerinin fotoğrafları, günümüzden yüz yıl öncesinin
modasını ve giyim zevklerini yansıtır günümüze.
-
- Son bölümün demirbaşları yine
divan defterinden çıkartılmış tarihsel belgelerdir.
-
- * Aşık hayvanların topuk kemiğidir.
-
-
-
- ÇORUMLU DERGİSİ SAYI 20
- 1 Mart 1940 tarihli 20.sayının
ilk yazısı Nazmi TOMBUŞ'UN. “Türk Milleti Aldanmaz” demiş
yazısının başlığına. Erzincan’da yaşanan deprem felaketi
sonrasında yurt düşmanı, alçak ruhlu bazı kişilerin kötü
emellerini ve iğrenç çıkarları uğruna bu doğal afeti
propaganda malzemesi yapanlara çatar ve: “..Türk milleti
aldanmaz,göğsündeki sağlam iman sarsılmaz...”der.
-
- İzmir Milletvekili Rahmi
KÖKEN'İN; "Çorum Vilayetine Ait Bit Tetkik Raporu" yazısı
geçen sayının süreğidir. Tarımsal açıdan ilginç yaklaşımlar ve
çözüm önerileri getirir. Yazısının son paragrafını ilginç
bulduğumuz için buraya alıyoruz: “..Çorum Osmancık yolu
üzerinde ve yüksek bir yaylanın önemli bir ovacığı var ;
“Gölün Yazı”. Bunun ortasında en kuvvetli topraklar
çevresinden gelen sularla bir sazlık yapmış. Buna‘ Eymir
Gölcüğü' diyorlar, Bu sazlığın küçük bir kanalla kurutulması
mümkün. Bunun sonucunda hem değerli bir arazi ortaya çıkacak,
hem sıtma kaynağı kurutulmuş olacak *...”,
-
- "Yıldırım Beyazıt ile Kadı
Burhanettin Ahmet'in Çorum'daki Muharebeleri" araştırması
Süleyman KÖSTEKÇIOĞLU'NUN. Şöyle yazar KÖSTEKÇIOĞLU:
“..Alim-şair ve birkaç dil bilen Aziz Bin Erdeşir Esterebadir,
yazdığı 'Bezmü Rezm' adlı kitabı Anadolu Türklerine ait tarihi
membalar serisinin ilkidir. .H.928 yılında yazılmıştır. Aziz
Bin Erdeşir ,hayatının bir kısmını Kadı Burhanettin'in vak'a
nüvistliği ile geçirmiş ve bu tarih kitabını oluşturmuştur...”
Bu kitabın verdiği bilgilere göre : “..Yıldırım Beyazıt'ın
Çorum'a civar bulunan Kırkdilim ve Osmancık kalelerini alması
ve Kadı Burhanettin Ahmet'i, Çorumlu sahasında harbe davet
eylemesi,her iki taraf ordularının Çorum Ovasında,üç gün
süren kanlı bir savaş sonucunda Osmanlıların bozguna uğrayıp
kaçmalarıyla sonuçlandığı yazılıdır.
- Bu olaylar sonunda Moğolların gelip
Burhaneddin’i kutladığını; kendilerinin Osmanlı diyarına akın
etme tekliflerini de Kadı Burhaneddin’in kabul edip, onlara
yardım ettiğini; Moğollar’ın İskilip, Ankara, Kalecik ve
Sivrihisar havalisini kırk gün yağma ettikleri anlatılmakta ve
bu yağmaya karşı Yıldırım Beyazıt’ın asla kımıldıyamadığı
Bezmü Rezm’de hikaye edilmektedir.
- Aziz bin Erdeşir Esterebadi,
Kadı Burhaneddin’in harekatını adım adım izleyerek. ‘Bezmü
Rezm’i oluşturmuştur. Osmanlı Vak’a Nüvist’lerinin bu
muharebeyi ve bozguna dair bir şey yazmamaları bu bilgiyi
gizlemiş olmalarından sanılmaktadır...” der. Süleyman
KÖSTEKÇİOĞLU.
-
- H. Turhan DAĞLIOĞLU'NUN
"Onuncu Hicri Yüzyılda Çorum" araştırmaları yazı dizisi bu
sayıda da sürer. Çorum'un o dönemdeki toplumsal, yönetsel,
askersel, ekonomik, adli ve mali durumlarıyla ilgili dört
hüküm belgesi daha yayımlar DAĞLIOĞLU.
-
- Belgelerden birisi; kasaba ve
köylerde tüfekle gezerek bozgunculuk edenlere dair olup,1567
tarihini taşımaktadır. “..Yeniçerilerden başka her kimin
elinde silah bulunacak olursa derhal el konula-cağı ,göz
yumanların ise şiddetle cezalandırılacağı..." yönündedir.
-
- Nazmi TOMBUŞ'UN "Miverrih Ali
ve Ahfadı' Çorum'da" adlı yazı dizisi Çorum'un geçmişine
birçok yönden ışık tutar niteliktedir. Yazı dizisi bu sayıda
sonlanır.
-
- Rıfat ARINCl, tanınmış bir
Türk Şeyhülislâm'ı tefsir ve fıkıh bilgini Ebussuud Efendi’yi
(1490-1574) tanıtır: “..Ebussuud Efendi Çorum İskilip
doğumludur. Önce Müderris olur. 1545’te Şeyhülislâmlığa
getirilir. Kanuni zamanında 21 yıl, II. Selim zamanında 7 yıl
bu görevde kalır. Ahlak ve erdemi örnek olabilecek değin
kuvvetlidir. Arapça’yı Farsça’yı çok iyi bilir. Kanuni Sultan
Süleyman’ın çok sevdiği bir kişidir. Hatta Kanuni Zigetvar
Seferinde Niş’te Ebussud’a sevgi,saygı ve içtenlik dolu bir
mektup yazar, Suud Yavsi'nin Muallim Cevdet Beyin 'İnkılap
Müzesi' adlı eserinden alıntıladığı mektup : “..Halde
kardeşim. Sinde sırdaşım, ahiret karındaşım. Tariki hakta
yoldaşım, Molla Ebussuud Efendi Hazretlerine...” diye başlar.
“..Eddua sümme eddua bende-i hüda Süleyman bi riya ...” diye
sonlanır.
- Rıfat ARINCI'nın yazısı şöyle
sürer: “..İlahi hüviyeti Ebussuud, mimari üslubu Mimar Sinan
tarafından meydana getirilen Süleymaniye Camii'nin yapılmasına
1550 yılının ilkbaharında başlandı. Beyazıt tepesinde
düzeltilen bir alana ayakları zincirli 3000 forsa
getirilmiş,temel çukurlarını kazıyorlardı, Ebussuud mihrap
yanındaki temel kısmına ilk taşını koymuştu. Camii'nin
yapımında mimari dehayı gösteren Sinan'sa,kutsal varlığının
maddi ve manevi temellerini atan da Ebussuud’dur...”
-
- “Cönklerden Derlemeler" sanırım her sayının ayrılmaz bir
parçası olacak. Eşref ERTEKiN yarım kalmış bir destanı,
“Destan-ı Belgrad'ı ve Türkiyi Cezairi “ alır bu sayı-ya.Bir
bölüm alıyorum.
-
- Yürütmeyiz Akdeniz'de gemini
- Hakkı koyup puta verdin dinini
- Gel şeytana verme sen imanını
- Bari Müslüman olmuş olsun o kafir.
-
- Eşref ERTEKİN’İN derlediği “
Çorumlu Maniler"in sayısı 753'e ulaşır. Örnek ver-meyi
sürdürüyoruz:
-
- Nemelazım
- Neyleyim nemelazım
- Benim bir tanem yeter
- Gayrisi nemelazım.
-
- Çekerse yarim çeker
- Ancak benim niyazım,
- Niyazım çekmek için
- Benim bir tanem Lazım.
-
- Poşusu yana değer
- Kılıcı kına değer
- Nasıl ana doğurmuş
- Sardıkça cana değer.
-
- Öte geçeli yarim
- Siyah peçeli yarim
- Pek mi gönlün büyüdü
- Benden geçeli yarim.
-
- “Yerli Haberler” bölümünde
gösteri şubesinin oynadığı “Tarih Utandı” adlı piyesin
fotoğrafları yayınlanır.
-
- Son bölümde yine belgeler ve
hükümler yer alır. Bunlar: Çorum’la Kangırı arasında çıkan
soyguncular ve bunların tenkiline; Kasaba ve köylerde tüfekle
gezerek soygunculuk edenlere; bazı eşkıyaları himaye eden
Hacıhamza Kadısı Muhittin'e ve eşkıyaların yakalanmasına;
Çorum muhafazasında kalacak otuz sipahiye dair belge ve
suretleridir
-
- *Rahmi KÖKEN’in,Çorum iline ait inceleme raporlarında
sunduğu çözüm önerilerinin,ne kadarı gerçekleştirildi
bilmiyoruz ama , Eymir Gölü halâ durmaktadır.
-
- DEVAM EDECEK
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Yaşar KILIÇ |
Yaşar KILIÇ Hayat Hikayesi
|
-
ÇALIŞ KÖYLÜM
-
Seher
vakti kalkmış duasını etmiş
-
Nakış
heybeyi omuza atmış,
-
Çocuk
sırtta tarla yolunu tutmuş
-
Kavuş
köylüm,güneş doğana kadar.
-
-
Kara saban
yeni ekini eker
-
Toz
duman,ter döker,zahmetin çeker
-
Sıcak
demez,soğuk tenini yakar,
-
Çalış
köylüm,hayli zamana kadar.
-
-
Öpmüş
gözlerinden,koşmuş öküzü.
-
Yarıyor
sabanla toprağın özü,
-
Yemeğin
getirir gelinle kızın
-
Uğraş
köylüm,yağmur yağana kadar.
-
-
Ekini
büyütmüş,ırgatlık gelmiş
-
Yavrusunu
kundağına belemiş,
-
Harmanı
sürmüş,çeçi elemiş
-
Ha
köylüm,kıyamet kopana kadar.
-
-
Süpürmüş
harmanı,samanı basmış,
-
Tahıl
değirmene kağnıyı koşmuş,
-
Aşık
YAŞARİYEM ahvali yazmış,
-
Çalış
köylüm mahşer durana kadar.
-
20.12.1976
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Rıza HARDAL |
Rıza HARDAL Hayat Hikayesi |
BU BAYRAMDA
Arifeden sonra bayram
Biri Kurban,diğeri Ramazan
Barışalım ehli iman
Bu bayramda,bu bayramda.
Gurbet elden eş,dos gelir
Hemi doğar;hemi ölür
Kahi ağlar,kahi güler
Bu bayramda,bu bayramda.
Dağda çoban koyun kuzu
Aşıklar çalıyor sazsı
Ana,baba,oğlu,kızı
Bu bayramda,bu bayramda.
Küsülü,dargın barışır
Küçük büyüğe danışır
Tatlı yer,tatlı konuşur
Bu bayramda,bu bayramda.
Hayır işler başı demek
Bir yıl boşa gitti emek
Sıkça giyinip eğlenmek
Bu bayramda,bu bayramda.
Cümle alem hayır duanız
Şen olsun,yurdun yuvanız
Biz günahkar kullarız
Bu bayramda,bu bayramda.
Deliye her gün bayram derler
Akıllı der malı neyler
Ziyaret edilir dede,nineler
Bu bayramda,bu bayramda.
Hastalara şifa olsun
Dertlilere deva olsun
RIZA eder ıslah olsun
Bu bayramda,bu bayramda
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI Hayat Hikayesi
|
-
HAZIR
MISINIZ ÇOCUKLAR ?
-
Bugün
aranızdan bir kişiyi seçeceğim.
-
Çizgiler
arasına sıkışmış, üzerine gölge düşmüş bir çocuk…
-
Bize evinden
acılar taşıyan bir papatya…
-
Grileşen bir
mavi ortasında sessiz, kalabalığın içinde kimsesiz bir
gonca!
-
Yüreğiyle
ışıklar saçan, sırlarla dolu bir can…
-
Güneş suyun
içerisinde akıp giderken onun önüne boşluğun fenerleri
düşüyor birer birer
-
-
Söyleyin bir
derdiniz varsa?
-
Gece ile
karışan, al renklerle çerçevelenen, siyah noktalarla
dolu bir hayatın parçası iseniz onunla birlikte çıkın
ortaya.
-
Biliyorum
korumalarınız korunmuyor.
-
İnsan
kimlikleri eriyen, yollarınızdaki buzlardan rehberlere
rağmen, nereye gideceğinizi belirleyebildiniz mi?
-
Hazır
mısınız çocuklar?
-
Bugün
aranızdan bir kişiyi seçeceğim.
-
Çizgiler
arasına sıkışmış, üzerine gölge düşmüş bir çocuk…
-
Paris -
20.12.2003
-
Üzeyir
Lokman ÇAYCI
|
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
70 SAYI 25 Aralık 2004 SAYIYA Gitmek İçin
Tıklayınız!
|