|
YIL 6 SAYI 68 25 Ekim 2004 |
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
-
Mahmut Selim GÜRSEL RAMAZAN
-
Ali EMİROĞLU ÇORUM’LA İLGİLİ BİRİ İSİM
-
Salim SAVCI OKUMANIN BİLİNÇLİ EYLEM OLMASINI
KABÜL EDENLERE
-
İsmet ÇENESİZ NÜFUS ARTIŞIMIZ
-
Raşit YÜCEL RAHMET
-
Atilla ALPAY ESKİ KAPLAR
-
Muzaffer
GÜNDOĞAR ÇORUML13,14,15 VE 16'İNCİ SAYI
-
Üzeyir Lokman
ÇAYCI SEN NE BİÇİM İNSANSIN ?
-
Rıza HARDAL RAMAZAN MANİLERİ
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
RAMAZAN
-
Bu yazının
yayınlandığı gün erersek Ramazan Orucuna başlamış
olacağız.
-
Bir yıl
içerisinde insanların bedenini devamlı yeme ve
içmesine karşı verilmiş istirahat ayı.
-
Bu ayda
yeme ve içmemizi gündüz güneşin dünyamızı aydınlattığı
zamanlar içerisinde gıda alışına kapalı tutmamızdır.
-
Oruç;yalnız vücut gıdasının alınmaması ile
değil,ibadetle beslenmesi için de çabalarda
bulunulması gerekmektedir.
-
İbadetlerimiz sadece ve sadece kendimizi
ilgilendirir. Alınan sevaplardan başkaları
faydalanamaz. Bu sevapları kazanırken de etrafında
bulunan insan,hayvan ve yaratılmışlarda bazı dünyevi
faydalar görürler. Oruçlu iken sigara içemezsin,havayı
veya bulunduğun yeri nikotin toplanan bir oda haline
getirmezsin insanlar rahat ederler. Sözün ve
davranışlarınla orucun verdiği ulviyetle etrafında
bulunanlar huzur bulurlar. Kıldığın namaz ile
etrafında bulunanlara iyi örnek olarak;namaz
kılmalarını hareketlerinle hatırlatırsın. Namaz
ibadeti için alınan abdestli olduğun zaman daha
dikkatli olur, etrafını kırmamaya,incitmemeye
çalışırsın. Verdiğin çabalar karşındakilerin
rahatlamasını sağlar. Sadaka,zekat ve hediyelerin
sevabı sana kalırsa da sadakayı,zekat ve hediyeyi
verdiğin kişileri sevindirir,onların bir miktar da
olsa ihtiyacını gördüğün için;içinde benzersiz bir
duygu duyarak rahatlarsın.
-
İbadetlerimizden olan Oruç Ramazan Ayında
yapılırken,zekat ibadeti de bu ayda yapılır. Bu ay
içerisinde yapılacak ibadetlerin fazilet ve alınacak
sevap Allah C.C. tarafından verileceği için de zekat
bu ayda verilmesi adet olunmuştur. Bu ayda fakirlerin
de verilen hediye ve zekatlarla rahat bir Ramazan ayı
geçirmesine vesile olunmaktadır.
-
İbadetlerin bizler için olduğunu
bilmeliyiz. Yüce Rabb’imiz bizim yaptığımız
ibadetlerimize ihtiyacı yoktur. Yaptığımız ibadetlerle
onu bilmemiz ve anmamız ve ibadetleri onun rızasını
kazanmak içindir. Rıza kazanmak da bizim içindir.
-
Ramazan Ayınızı kutlar tekrarlarını
ermenizi dilerim.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ali EMİROĞLU |
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi |
-
ÇORUM’LA İLGİLİ BİRİ İSİM
-
4 Ekim 2004 tarihli Cumhuriyet
Gazetesi;gazete ile birlikte “Mimarlık ve Kent” adını
taşıyan bir de ek verdi. Cumhuriyet Gazetesinin
verdiği eklerin hepsinde bir ciddilik vardır. Bende
öbürlerinde olduğu gibi,bu eki de gözden geçirdim. Bir
dostumun resmi bir köşeye konulmuştu. Behruz Çinici.
Sayın Çinici nin Çorum’la ilgisi var. Mimarlık
literatürüne girmiş birde eseri var. Bin Evler
Mahallesi. Sayın Mimar Çinici’nin eseridir. Zaten
bizlerde kendisini o vesile tanıdık ve dostluk kurduk.
-
Sayın Çinici 2004 yılı Sinan Ödülünün
sahibi olmuş. Cumhuriyet Gazetesi de ekine bu
münasebetle Sayın Çinici’nin resmini koymuş. Kendisini
“Usta Mimar” olarak da tasvir ediyor. Çinici’ye
yakışan bir sıfat olduğundan şüphe edilemez.
Ancak;Çinici kendisini başka bir isimle tasvir eder.
Bence kendisini tasvirinde daha büyük isabet var. Onu
ben yazmak istemiyorum. Kendisi o sıfatı söylendiği
zaman yüzünde derin bir memnuniyet tebessümü
beliriyor. Ben yazınca,o etkiyi temin edememekten
çekinirim.
-
Sayın Çinici’nin yaptığı ve tatbik
sahasına koyduğu eserler ve planları resmin altına
sıralamışlar. Merakınızı uyandırmak için bunları ben
buraya almak istemedim. Merakı uyananlar;Cumhuriyetin
bu ekini temin edip,okumalı ve kitapları arasına
koymalıdırlar. Ekte;başka isimler ve başka eserler
üzerinde geniş bilgi veriliyor. Bu ek kitaplığınızda
büyük bir yer tutmaz;hatta kitaplığınız süsler de.
Jaqueline Onasis’in evini kitaplarla süslemiş olduğunu
da ben yazmamıştım.
-
Resmin altında Çinici eserlerinin listesi
arasında bizim Bin Evler’in ismi yok. Eminim ki Çinici
bu ismi kendisi vermek istememiştir. Halbuki yaptığı
ve bugün içinde oturduğumuz mahalle ve ev planlarını
çok severdi. Bizim Bin Evler Planı uluslar arası ilgi
de görmüştü. Yine eminim ki;Bin Evler Planının
bozulmuş olması Çinici’yi üzmüş olmalıdır. İnsan kendi
eserinden soğutulur mu ? Çorum için bu imkan
içindedir.
-
Benim damadım da mimardır. Bin Evlerde
bulunan evimiz için belediyeye gitmek zorunda
kalmıştı. Damadım Temel Doğan Bin Evlerden bahsedince
yetkili ve mimar olan şahı “Aman ağabey;bin Evler’de
Bin Evlik mi kalmış ki !” demiştir. Bu zat Çorum şehir
planı ve dolayısıyla şehrin güzelliğini ve
tamamiyetini korumakla yükümlü bir insandır. Bu şahsa
ve zihniyete daha fazla yetki tanınırsa şehre,onun
güzelliğine ve şehrin tamamiyetine yapacağı kötülük
yetkisinin arttığı nispetinde daha da artmış
olacaktır. Bunlardan dolayı Başbakan eleştirilirse
günah olmaz mı ?
-
Sayın Çinici’yi ve eski Valilerimizden
Sayın Celalettin Tüfekçi’yi geçen sene kış aylarında
Çorum’a davet etmiştim. Vali ve Çinici’de dostturlar.
İstanbul’a gidersem birlikteliğe bende iştirak ederim.
Sayın Valimiz Tüfekçi,yazın gelmeyi arzu etmişlerdi.
Gelemediler. Davetimi yenileyeceğim ve ikisini de
Çorum’a gelmelerine çalışacağım. Her ikisinin de
Çorum’da pek çok dostları var. Çinici eserini Bin
Evlerin plan bozulmasını görünce üzülecektir. Üzüntü
neyi değiştirir ! Türkiye’de bunlar da alışmanın
yolların aranması gerektiğini bizzat tatmış ve görmüş
olmalıdır. Her şeye ortak vatandaşlarımızdır.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Salım SAVCI |
Salim SAVCI Hayat Hikayesi
|
-
OKUMANIN BİLİNÇLİ EYLEM OLMASINI KABUL
EDENLERE
-
Her canlı;dünyaya gelir,yaşar,yerine bir
kuşak bırakır. Gün gelir,bir nedenle bu dünyadan
ayrılır gider.
-
En gelişmiş canlı insandır. O da
doğar,bebek adını alır,bebek büyümeye başlar. Çocukluk
dönemine girer. Çocuğun ilköğretim okulunu bitirişine
dek sürer. İlköğretim okulu bitince adı gence çıkar.
Gençlerden herkes çok şeyler bekler.
Hatta;geleceklerini gençlere emanet ederler. Bunun en
iyi örneğini ATATÜRK vermiştir.
-
Bebek,çocuk,genç de yaşadığı ortamda
durmadan çok şeyler öğrenir. Öğrenirken şu yolu izler:
-
Dinleyerek öğrenir,
-
Gözleyerek neden,niçinleri anlamaya
çalışır
-
Öğrendiklerini;araştırır,inceler,dener,sınar,yeteneklerini
durmadan geliştirir. Bu yol uzundur. İnsan yavrusu bu
kez,kendisinden önce gelenlerin yazılarını
(denemelerini,öykülerini hatta masallarını) okur.
Okumasını da sürdürür. Yüksek öğrenimini bitirince
branşındaki kitaplara ağırlık verir. Kitap okumaya
başlar hatta,gazeteyi bile evdekilerin ısrarıyla alır.
Yalnız başlıklara baktığını okur.
-
Yeteri kadar okuyamayanlar da boş
durmazlar. Çevreleriyle ilgilenirler.
Gördüklerinden,dinlediklerinden yararlanırlar.
Başarılı olmadıkları zaman,kendilerini okutmayanları
suçlarlar.
-
Okuyup bir düzeye erişenler. Taban derler.
Tabanının düzeyine inmeye çalışırlar. Ellerine geçen
olanakların hatırı için,vatandaşları şartlandırmaya
kalkabilirler. Bu durum hiç hoşa gitmez ama,çıkarların
hatırı için yaşatanlar olur. Dileyelim;kimseyi
aldatmadan yaşamanın yolunu bulalım. Okumanın öneminde
birleşelim.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
İsmet ÇENESİZ |
İsmet ÇENESİZ Hayat Hikayesi
|
-
NÜFUS ARTIŞIMIZ
-
Geçen
haftaki yazımızda geri kalmışlılığımızın ana
sebeplerinden birinin de nüfus artışı olduğunu yazmış
ve bu konuda bu hafta karınca kararınca bir şeyler
yazacağımızı belirtmiştik.
-
Genç
nüfusun çok olması güzel bir şey. Bir çok dünya ülkesi
genç bir nüfusa sahip olamamanın sıkıntısını yaşıyor.
Ortalama insan ömrü de artık gittikçe uzuyor. Bu
kocayan, ihtiyarlayan dünyamız bu kadar çoğalmış ve bu
güne 6.5 milyara dayanmış insan yükünü artık
çekemiyor. Bu kalabalık nüfusun kirlettiği ve gün
geçtikçe yok ettiği tabiat ana ise inim inim inliyor.
-
Dünyada
durum böyle iken Türkiye’de ise nüfus artışı daha
hızlı. Onun için ne okul yetiyor ne hastane. Ne de
yollar yetiyor. Son yıllarda bir kısım yiyecek
maddeleri bile artık insanlara yetmemeye başladı.
Yıllar önce sayın Korkut Özal Tarım ve Hayvancılık
bakanı iken bir konuşmasında af edersiniz, “İnek, Süt,
ve Et hakkında. Konuşurken, “Yerli 4 tane inek
besleyinceye kadar 1 tane besleyin ama bu beslediğiniz
hayvan Montofon veya şu cins olsun diyordu. Yine aynı
konuşmasında, “Bu bir tane hayvan yerli ırkın iki
katı yem yer ama 8 katı da süt verir. Yavrusu ise
diğerinin yavrusundan 4 kat fazlasına satılır.
Kesildiği zaman ise 4 kat fazla et alırsınız
diyordu. Tabii bu birazda bakımla olacaktı. Mesela
insanlarımızda 4 çocuk yapana kadar 1 çocukla yetinse,
ona adam gibi baksa, iyi tahsil yaptırsa, onun
istikbalini hazırlasa ve böylece de iş sahibi etse
daha iyi olmaz mıydı?
-
1960’lı
yılların başlarında rahmetlik Vehbi Koç nüfus artışı
üzerinde çok durmuş ve bunun tedbirleri alınmalı
demişti. Bizde aynı fikirde idik. Ama o tarihte bu
günkü gibi korunma imkanları yoktu. (Bu güde yeteri
kadar yok. Sağlık ocakları bu konu da çok yetersiz)
1960’lı yıllarda doğum kontrol hapları eğer bedava
dağıtılsa ve eczaneler de bu hapların dağıtımını
yapmaya mecbur edilse idi bu gün Türkiye’nin nüfusu
50-55 milyon olacağı gibi nüfus artışının azlığı 1960
‘lı yılların sonunda bile bir orantı dahilinde kendini
gösterecekti. (Bu gün Türkiye’nin nüfusu 72-73 milyon)
-
Bunlar o
zaman yapılsa idi bu gün sağlıklı, iyi eğitim almış;
iş, aş derdi olmayan. Milli geliri kişi başına 10-15
bin dolar olan. Yiyeceğini ve tüketimini dışa satan,
yolları ve konutları kendine yeten bir Türkiye
olacaktı. Ama pasta borç eden yiyenler çoğalınca ve
mevcut pasta da bu fazla sayıya yetmeyince gelsin dış
borç Sonrasında ise onların faizleri ve netice iflas
etmiş bir Türkiye!
-
Toplanan vergilerin %75’i faizlere
gidiyor. 2004 yılında faize 66 katrilyon verilirken
yatırımlara ise sadece 6 katrilyon kalacağını bir açık
oturumda uzmanlar anlatıyordu. Yine aynı uzmanlar,
“Borçlar yeniden yapılandırılmalı. Nüfus artışı
durdurulmalı diyordu.
-
Doğum
kontrol ilaçlarını devlet eczaneler vasıtasıyla bedava
dağıtmalı. Halka televizyonlarda yeteri kadar bilgi
verilmeli. Bir tane çocuk yapan ailenin bu çocuğunun
üniversite masraflarının bir kısmını devlet
karşılamalı. 2 çocuklu aileye ne yardım yapılmalı ne
de vergi alınmalı. 3 çocuklu aileden her ay 50-60
milyon vergi alınmalı. Bu sayı 4-5- 6’ya çıktığı
zaman ise 80 ila 100 milyon arası vergi alınmalı. Bu
vergi her çocuk artışında daha da artırılarak devam
etmeli. 20-30 çocuk yapıp onları yarı aç yarı tok
çalıştırıp sırtından geçinen sözde babaların da
böylece canına okunmalı ! Zararın neresinden dönülse
kârdır. Hemen bu yıl bu kanun çıkarılmalı ki böylece
Avrupa Birliğine girişimiz biraz daha
kolaylaştırılmalı.
-
Yoksa
insanları aç,sefil ve her an iş bulmak amacıyla yurt
dışına kaçak yollardan gitmek için uğraşan 300-500 bin
insanı olan. Okullarında 12’li tedrisat yapılan. Bir
sınıfta 60 kişinin ders gördüğü okullar ve bu
okullara gitmek için her gün 4-5 km yol yürüyen
çocuklarıyla. Okulu bitirince Türkiye’yi bile
tanımayan. Kırmızı ışıkta durmayan, tembelliği,
haksızlığı, çalmayı, rüşveti mubah gören bu ülkenin
insanlarını, bu topluluğu siz olsanız Avrupa
Birliği’ne alır mısınız?
-
Önce
eğitim ve sağlık diyoruz. O zaman Türkiye’de devlet ve
onun temsilcileri bir kampanya başlatmalı ve maddi
durumu iyi olanlara “okul yap ve hastane yaptır
yerine, “OKULLARDA SINIF YAPTIR! HASTANELERDE BİR ODA
YAPTIR demelidir. . Mesela 20 derslikli bir okulu
20-40 kişi bir araya gelip 2 sene de yaptırmayı
taahhüt etmeli. Hastane için de, bu uygulama oda
düzenlemesi şeklinde yapılabilir. Yaptırılan odanın
girişine bu oda filanca şahıs tarafından
yaptırılmıştır diye yazılmalı.
-
Zararın
neresinden dönülse kardır. Önerilerimiz vatan ve
millet içindir yetkililere saygıyla duyurulur.
-
Sevgi ve
saygılarımla!
-
NOT: Kıymetli şehitlerimizin aileleri ikna edilmeli ve
şehitlerimiz şehitliğe gömmelidir. Böylece aziz
ruhlarına daha çok dua okunur. Daha çok rahmetle,
muhabbetle anılırlar diye düşünüyorum.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Raşit YÜCEL |
Raşit YÜCEL Hayat Hikayesi
|
-
RAHMET
-
Ona:”Rahmet ayı” dediler.
-
Ramazan.
-
Bazıları için sevinç,bazı insanlar için
moral bozucu bir ay olarak anılır.
-
Ramazan sosyal bir hadisedir.
-
Hayat değişir.
-
Hayat değişir.
-
Hayat başkalaşır.
-
İnsan adeta melekleşir,safileşir.
-
Türkiye’de buluğ çağına erişmiş insanların
yüzde seksene yakını oruçlarını tutuyor.
-
Devletin hiçbir genelgesi ve mecburiyeti
olmasa dahi Müminler bir ordu gibi Ramazan Ayı için
teçhizatlanır.
-
Yiyecekler,
-
İçecekler,
-
İşler,
-
Güçler,
-
Mesailer farklılaşır.
-
Bundan çocuklar ve düşkünler de hisselerini
alırlar.
-
Fakirler gözetlenir,
-
Zekatlar ödenir.
-
Ramazan Ayı,bütün dünyada bu şekilde
yaşanır,yaşanır.
-
Bir harekat ordusunun tatbikatına benzer
adeta.
-
Kur’an okunur,
-
Tevbe edilir,
-
Teravihler kılınır,
-
Camiler dolar,
-
Camiler taşar.
-
RAMAZAN’DIR.
-
Adı:”Rahmet”tir.
-
Ramazan’a
ilgisi olmayan insanlar dahi bu olaya hayretler içinde
bakar,izlerler.
-
Suç
işleyenler azalır.
-
Lokanta ve
çay evleri kapanır.
-
Akşamları
işyerleri kapanır.
-
Hiçbir
zabıta ve polis bu organizede görevli değildir.
-
Gönül
işidir bu.
-
Allah’ın
davetidir.
-
Onun
kullarıyız.
-
O;emretti.
-
Onun için
oruç tutar,ibadet ederiz.
-
“Oruç’un
mükafatını ben veririm” Buyurdu.
-
Bu
davetten mahrum kalmak hatadır.
-
Oruç
tutmayanlar dahi,tutanlara saygılı olurlar.
-
Başka dine
tabi olsalar dahi,oruçlunun yanında ve karşısında
yiyip,içmezler.
-
Oruç bir
idmandır.
-
Hem nefse,
-
Hem
mide,hem göze,
-
Hem
kulağa.
-
Onlarda
bir nevi oruç tutmaktadır.
-
İnsanı
oruç dizginler.
-
Cenab-ı
Hak nefse Demiş:
-
“Ben neyim
! Sen nesin?”
-
Nefis ise:
-
“Ben
benim,Sen sensin” Demiş.
-
Ceza
vermiş Cehenneme atmış.
-
“Ben neyim
! Sen nesin?”
-
Nefis
yine:
-
“Ben
benim,Sen sensin” Demiş.
-
Sonra
nefsi aç bırakmış. Sonra sormuş:
-
“Ben neyim
! Sen nesin ?”
-
Nefis
cevap vermiş:
-
“Ben
benim,Rabbi,Rabbimsin. Ben ise aciz bir kulum” Demiş.
-
İşte;insanın azgınlaşan ve çılgınlaşan nefsini ancak
oruç ıslah eder.
-
Böyle bir
rahmetten istifade ediyor ve Rabbimize dua ediyoruz.
-
Ne mutlu o
Rahmetinden istifade edenlere.
-
Yazık
ondan mahrum kalanlara.
-
Hazır
mısınız?
-
İşte
geliyor.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Atilla ALPAY |
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi |
-
ESKİ KAPLAR
-
Sessizce unutulup gitmişlerdi.
-
Kimisi
onları bir hatıra diye saklıyor, kimisi büyükannesinin
bir mirası diye biliyor, kimi de Avrupa tarzı döşenmiş
evinin şark köşesine koyuyor; kimisi de eskiciye satıp
kurtuluyordu.
-
Oysa onlar
bugünkü insanların dedelerine veya büyükannelerine
hatta daha da eskilerine o kadar çok hizmet
vermişlerdi ki. Bilinen ilk kaplar en az iki bin
yıllıktı. Bu resimde görülenler ise belki 900 yıldır
aynı modelde veya tarzda işlenmekteydi.
-
Kapaklı
olanın ismi sahandı, yemekler soğumasın diye üzeri
kapatılırdı, ayran kupasının ismi ise meşrebe veya
maşrapaydı. Su dahil her çeşit akıcı mayii içmeye
yarardı.
-
Diğeri ise
“helke” adında ve çok meşhur bir modeldi. Yoğurt
taşımaya veya saklamaya yarardı. Başka işlerde de
kullanıldığı olurdu.
-
Bakır
levhayı alıp bir tornada çekerek veya bir kalıpta
binlerce çekiç darbesi ile döverek bu şekilleri vermek
elbette ki kolay değildi. Bir kap için en az beş bin
çekiç sallamak gerekliydi. Sapları ise dövme demirden
veya döküm pirinçten hatta bronzdan ayrı bir sanat
eseri olurdu. Bu işler sadece Osmanlı veya Selçuklu
değil ta eski Romadan beri böyleydi. Bakır denilen
malzeme insan için çok faydalıydı. Mesela saf bakır
bilezikler romatizmaya çok iyi gelirdi.
-
Buzdolabının olmadığı o günlerde günlük tereyağı ile
pişen leziz yemekler bu kaplara alınır, sahanların
ağızları soğuyunca kapatılır veya sofralara konurdu.
-
Daha
birçok yardımcı kap daha vardı. Bunlar kulaklılar,
taslar, çatal, siniler, tepsiler tabaklar ve
çanaklardı. Fakat esas yardımcılar emaye kaplardı.
(Aslı çinko olan ve üzeri fırınlama suretiyle camsı
bir boya ile kaplanan ve sıhhi bir hale gelen bu
kaplar yeşil, mavi ve kırmızı renkleriyle yıllar
boyu elimizden düşmediler. Halâ da onlarda demlenen
çayın lezzeti ve tadı damağımızdadır.)
-
Bu
nostaljinin en doğru olan tarafı bu sağlıklı ve güzel
malzemenin yani bakırın kap mamul hale gelince
hemen kalaylanmasıydı. Bu soy ve okside olmayan
metalle kaplanan kalaylı bir kapta yapılan bir
yemeğin lezzeti bugünkü kapların hiçbirisinde
yoktu. Çünkü bütün kaplar hem malzeme , hem de
tasarım olarak yanlıştı.
-
Daha
sonra alüminyum çağı başladı. Gittikçe incelen ve
insan böbreklerine daima zararlı bir şekilde eriyen
bu kaplar bizden önceki kuşağı ulu mezara
doldurmaya yetti. Hele meyve kompostolarındaki asitler
bu kapları delebilmekteydi. Zararları ancak otuz yılda
fark edilebildi. Ama iş işten geçmişti. Sonra
sekiz-on kat çelikten mamul tencerelerin çağı
başladı.
-
Bu kalın
aslında demir tencereler yerinden kalkmıyor , en kısa
zamanda kararıyor, cilası içinde bir dünya para
isteniyordu. Hele teflon denilen yani kimyada poli
tetrafloretilen olarak anılan kanser yapıcı bir madde
ile kaplanan adı yanmaz aslında kendi yanar tavalar
ise tehlikenin ta kendisiydi. Piyasada adı yanmaz
olan birçok mamul vardı. Gerçek teflon hangisi
kimse ayırdedemiyordu.. Cam kaplar ise bir elimizden
düşmeye görsün tuzla-buz oluyor; bunlar için icat
edilen mikro dalga fırınlarına ise kimsenin daha aklı
ermiyordu.
-
Kimyada
saf suyun en doğru saklama kabı bile kalaylı bakır
kaplardı. Asla cam değildi. Dolayısıyla eski kalaylı
bakır kaplar da lezzet ,kullanım,hafiflik ve malzeme
olarak çok doğru kaplardı.Bunlara eski banmalar ve
pekmez kazanları da eklenebilirdi.
-
Bugünkü
felaket , hormonlu meyve ve sebzelerin kanser yapıcı
kaplarda pişirilip zehir niyetine yenilmesi ama fark
edilememesidir.
-
İşin en
doğrusu eski bakır kaplara,emayelere ve doğal
beslenme,tabii gübre ve eski üretim tekniklerine
geri dönülmesidir.
-
Ve bir
gün dönüleceğine de adım gibi eminim..
-
İşte bugün
buraya da yazıyorum..
-
Saygılarımızla...
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
Muzaffer GÜNDOĞAR |
Muzaffer GÜNDOĞAR Hayat Hikayesi |
- ÇORUMLU DERGİSİ SAYI
13
-
-
Çorumlunun 15 Nisan 1939
tarihli 13.sayısı 2.cildin ilk sayısıdır.
-
-
Neşet KÖSEOĞLU, bu sayının
ilk yazısına,"ikinci Yıla Girerken" diye başlar. Yazısının
içeriğinde: “..Çorum tarihini aydınlatıcı halktan ve
sicillerden derlenen belgelerin açıklanmaları ile birlikte
birinci cildin ‘Çorum’un Tarihi Vesikaları ‘ adlarıyla iki
kitap halinde hazırlanan eserlerin tamamlandığını ve ilk
fırsatta yayımlanacağını buna ek olarak da;
- Çorum Manileri, Çorum Kitabeleri ve Tarihi Abideleri ve
Çorum’un Yer Adlarının da birer kitap halinde
yayınlanacağını...” duyurur.
-
-
H. Turhan DAĞLIOĞLU da
“Çorum Tarihi Hakkında” adlı makalesinde şöyle der:
- “..Yazılacak bir Çorum Tarih yalnız Çorum ve çevresini
değil aynı zamanda Ana-dolu'nun da bir çok tarihini ve
karanlık günlerini aydınlatacağından önemi büyük olacaktır.
Çorum, tarih bakımından zengin bir ildir. Bu ilde Hitit,
Roma, Yunan, Bizans, İran, Arap, Selçuklu ve Osmanlı
Uygarlığının kalıntıları hala yaşamaktadır..."
-
-
“Evliya Çelebi’ye Göre
İskilip" yazısı Neşet KOSEOĞLU'NUN. Evliya Çelebi H.1060'da
Sivas'tan İstanbul'a gelirken Elvançelebi köyüne, sonra
Çorum İskilip'e uğradı-ğını kendi yazılarından biliyoruz. Bu
yazıda da Evliya Çelebi'nin tarihsel geçmişiyle birlik-te
İskilip'i, İskilip kalesini ve İskilip’teki ziyaretgâhları
anlatışını verir Neşet KÖSEOĞLU.
-
-
H,Turhan DAĞLIOĞLU'NUN,"l0.
Asırda Çorum" başlıklı araştırma yazısı bu sayı-da da
sürerken, birçok tarihsel belgeyi de açar. Bu belgelerden
birisini buraya alıyoruz: “...İskilip kasabasını basan
eşkıyaya ait olan bu belgelerden birisi 11 Rebiyyüevvel 1582
tarihini taşır.(Bu tarih Osmanlı-Rus savaşının sürdüğü
dönemdir.) Bir kısım sahte softalar bazı gençler arasında
bir cemiyet yaparak İskilip kasabasını başmışlar,
birçoklarının mallarını zorla almışlar, bazıları genç
oğlanların ırzına geçmişler ve birçok kimseleri de
katletmişlerdir. Ve sonra üzerlerine sancak beyinin
adamlarının geleceklerini anlayarak ortadan kaybolmuşlardır.
Hükümete karşı gelen bu bozguncu eşkıyanın sancak
muhafazasında kalan askerlerle cezalandırılması hükümle
katiyetle emredilmektedir...” Ve yazısını şöyle sürdürür
DAĞLIOĞLU : “..Onuncu yüzyılda halkın çok zulüm gördüğünü ve
hükümet memurlarının rüşvet almak maksadıyla bazı kanunsuz
işler yaptıklarını bu vesikalar bize açık bir surette
göstermektedir. Amansız bir eleştirmen olan tarih yapılan
uygunsuz hareketleri asırlar geçse de geleceğe göstermekten
çekinmez...”
-
-
“Cönklerden Derlemeler”
bölümünün bu sayısındaki konuğu "Çorumlu Yeğen Paşa “ Neşet
KÖSEOĞLU: “..Rumeli hudutlarında düşmanları titreten,onlar
arasında ün yapan ve H.1100 tarihinde öldürülen Yeğen
Paşa'nın bir deyişinden alınan şu dörtlükten başka Çorumlu
olduğuna dair bir başka belge yok...” diyor.
-
- Urulmuş kolundan kendi bağlıyor
- Köleleri siyim siyim ağlıyor
- Yeğen Gazi der ki kanım çağlıyor
- Namımız Çorum’da söylensin Yeğen.
-
-
“Çorumlu Maniler" dedi mi
Eşref ERTEKIN gelir akla. İşte ERTEKIN'IN derlediği
manilerden üç daha alıyoruz.
-
- Kale dibinde kuzu
- Kıvrım kıvrım boynuzu
- Yok demem yoksul demen
- Yiğide verin kızı.
-
- Karanfilim susuzum
- Üç gündür uykusuzum
- Yatsam yarin dizine
- Elim durmaz huysuzum.
-
- Karanfil ekme ile
- Ne olur bakma ile
- Güzel çirkin mi olur
- Çok altın takma ile.
-
-
"Köy Adlarına Göre Bir
Araştırma" yazısı Neşet KÖSOĞLU'NUN. Tarihsel belgelerden
yola çıkarak araştırıp incelediği köyler Abdalata, Danın,
Zennun, Kunduzıar’dır.
-
-
Geçen sayının süreği olan
“Hesap Veriyoruz" başlıklı yazısıyla İhsan SABUNCUOĞLU,
Halkevlerinin yaptığı iki yıllık çalışmanın dökümünü vermeyi
sürdürür.
-
-
Bunu yazı yine İhsan
SABUNCUOĞLU’NUN. Bu yazıda “Mustafa Vazıh”i anlatır. Mustafa
Vazıh’ın “Tuti-i Vazıh Kelimat” ile “Güldeste-i Gülistan
Hediyyeten Lilihvan” dan beyitler verilir.
-
-
Son bölüm mühimme
defterlerinden alınan hükümleri içerir.
-
-
-
-
- ÇORUMLU DERGİSİ SAYI
14
-
-
Çorumlunun 15 Mayıs 1939
tarihli 14.sayısı H. Turhan DAĞLIOĞLU’NUN “Onuncu Asırda
Çorum” yazısıyla başlar, Yine belgeleri açıklar. Bu sayıda
aldığı sekiz belgeden sekizincisini alıyoruz: “...8.belge
1563 tarihlidir.,Bu Çorum Beyine yazılmış,sancağının
askerleriyle birlikte derya seferine yetişmesine dair
hükümdür. Bu tarihte Kıbrıs adasının fethiyle uğraşıldığı
için devlet hemen hemen her tarafa bu yolda emirler
vermiştir. Bir de deniz seferine donanmanın nevruzdan sonra
çıkacağı için Çorum Beyine sefere iştirak etmesi için acele
etmesi bildirilmektedir...” Yazı şöyle sonlanır: “..Çorum'un
toplumsal,askeri,mali durumunu aydınlatmaya çalışan bu
belgeler-le,diğer yayınladığımız belgeler aynı zamanda
tarihimizin karanlık bazı noktalarını aydınlatması yönünden
önemlidir...”
-
-
Neşet KÖSEOĞLU'NUN yazısı
ise. “Tarihte Çorum Köyleri” .Tarihsel belgelerle 'Abdalata'
köyünü inceler Neşet KÖSEOĞLU.
-
-
Neşet KÖSEOĞLU'NUN İkinci
yazısı ise “Çorum’da Bir Defter Nazırı” Şöyle der yazısında:
“..Her yerde olduğu gibi Çorum'da da nüfus memurlarının adı
defter nazırı idi. 1883 de Çorumlu Damatoğulları'ndan Seyyit
Mustafa bu göreve tayin ediliyor. Görevi de bu belgede
anlatılıyor. Doğan ve ölen Müslümanların yaş, eşkal ve
şöhretlerinin sıra ile yazılacağı emredilir. Kazaların
nüfuslarını da birer kayıt edici vasıtasıyla temin edilecek
ve yapılacak defterlerin her altı ayda bir İstanbul'a
gönderilmesi isteniyor ...”
-
-
Eşref ERTEKIN'IN derlediği
“Çorumlu Maniler” bizleri yine geçmişin tozpembe düşlemli
günlerine götürür. Üç örmek alıyoruz:
-
- Kalenin ardı bostan
- Yıkılsın Arabistan
- Çorumlu kızlarının
- Giydikleri hep fistan.
-
- Kaleden indim şimdi
- Elinde kara hindi
- Karşımda durma yarim
- Öperim seni şimdi .
-
- Kayalar harda kaldı
- Bülbüller zarda kaldı
- Gönül evi kilitlendi
- Anahtar yarda kaldı.
-
-
Halk türkülerinin yayını bu
sayıda da sürer. Sadi LEBLEBİCİ, derleyip notaladığı “Zile”
ve “Gesi Bağları” türkülerini alır bu sayıya. Gesi
Bağlarının bir bölümünü alıyoruz.
-
- Merzuvan’dan tıkır mıkır inerken
- Yazması boynuna dolanıyor öperken
- Uyumuşum ak gerdandan emerken
- Atma anam atma beni dağlar ardına
- Kimseler yanmasın anam yansım derdime.
-
-
Aşık Haydar köşesinden
"İnönü" için yazar 10 dörtlükten oluşan şiirden bir dörtlük
alıyoruz.
-
- Fevzi Çakmak ordu kumandanımız
- Milletvekilimiz can Saydam'ımız
- İnönü İsmete feda canımız
- Allah ömürler versin İnönümüz’e.
-
-
“Cönklerden Derlemeler” de
iki destan yer alır Eşref ERTEKİN’İN Medrese eğitiminin son
zamanlarda ne kadar çok bozulduğunu anlatan güzel bir destan
olarak sunulan bu destanın yazarı Köse Yusuflu diye
birisidir. İkincisi ise, Kazım diye bir şaire aittir.
-
-
Son bölümde ise, Çorum'da
Camii Kebir’e ait belgelerde, Ulucami'nin tamirini anlatan
ve Cabbarzade tarafından tamiri ile hizmetleri hakkında
berat sureti,Halife köyü hakkında belgeler, Erguli Baba
vakfiyesi sureti ve Hamdi Bey evkafına ait belgeler yer
alır.
-
-
-
- ÇORUMLU DERGİSİ SAYI
15
-
-
15 Haziran1939 tarihli 15
sayı Güzide DAĞLlOĞLU'NUN, "Çorum Tarihine Ait Vesjkalar"
başlıklı yazısıyla başlar. Bu yazıya konu yaptığı dört
belgeyle Çorum'un geçmişine ait tarihsel bağlamda ışık
tutmaya çalışır. Yayınladığı belgelerden birisini örnek
olarak alıyoruz: “..Hicri 1121 tarihli belge arşivinin
dahiliye kısmında 2803 numarada kayıtla, Osmancık Kadısı
Ahmet Efendi’ye ait dilekçedir, Ahmet Efendi bu dilekçede
Çorum Mütesellimi Ali'den şikayet etmekte ve bu yolla eşkıya
tarafından soyulduğunu da eklemektedir...” Dilekçenin
üzerinde devrin sadrazamının Sivas Vali'sine suçluların
yakalanması için yazmış olduğu bir derkenardır. 'Karaveran‘
, köyünde soyulan kadıya eşkıyaların pek fena davranmış
oldukları dilekçede okunmaktadır.
-
-
“Tarihte Çorum Köyleri ve
Paşaköy ile Sakız Divanı " yazısı Neşet KÖSEOĞLU'NUN
tarihsel belgeler ışığında köylerin geçmişini araştırır.
Yazının son paragrafını alıyorum: “..Bu köylerde elimize
geçmiş para yoktur Yalnız bu isimler (köy) incelenirse
Osmanlılardan daha önce bu köylerin var olduğu iddiasını
saptamak pek alâ mümkündür..."
-
-
“Çorum Vilayeti Sulama
Vaziyeti Hakkında Verilmiş Bir Rapordur" da, Boğaz-köy,
Alaca, Kayabüğet, Örülükaya, Osmancık dereleriyle Çomar suyu
konularında görüş ve öneriler dile getirilir.
-
- Aşık Haydar, Çorum Belediyesi çavuşlarından
Necib’in bir kamyon kazasına kurban gitmesi üzerine bir
destan yazar. Bundan 60 yıl öncesinde bir kişinin trafik
kazasında ölmesi çok az rastlanan bir olaydır. O nedenle
yankısı büyük olur. Bir dörtlük alıyoruz:
-
- Dönmüyor dilleri ezilmiş başı
- Ağıttan figandan inleşir çarşı
- Çok hizmeti vardır Çorum'a karşı
- Kanlı kamyon nasıl kıydın Necib’e.
-
-
Yeniköylü Aşık Kör Musa da
askerlik dönüşü ölen Dursun için bir destan yazar. Bu tür
destanlar, aşıkların dillerinde, bireysel acıları toplumsal
acılara dönüşmüştür, günümüze değin ulaşmıştır. Bir dörtlük
de bu destandan alıntılıyoruz:
-
- Gençlikte dünyadan göçmesi çetin
- Kim gönlünü alır Ali lsmet'in
- EI elinde kaldı dört tane yetim
- Çocukları yetim kaldı Dursun’un...”
-
-
“Cönklerden Derlemeler” de
ise, "Nahifi" adlı bir şairin esprili ve abartılı iki destanına
yer verir. Bir dörtlüğü şöyle:
-
- Sofra geldi döşendi çörekler
- Kırkbin sini kızartıldı börekler
- Pilav için hazırlandı kürekler
- Yüz altmış kuzu büryanımız var.
-
-
Diğer destanından da bir
örmek veriyoruz:
-
- Manda bir kavağın dalına kondu
- Bir tilki bir fili altına aldı
- Deve karıncanın omuzuna bindi
- Harir dokumaktan bi şikar oldu.
-
-
Eşref ERTEKIN'İN derlediği
“Çorumlu Maniler” genç yürekleri heyecan ve coşkuyla
hoplatırken,yaşlıların da yüreklerini sızlatıyor.
-
- Karşıdan geç göreyim
- Topludan gül vereyim
- Sende dudak bende yüz
- Sen iste ben vereyim.
-
- Karşıda duran sensin
- Zülfünü buran sensin
- Bana cellat kar etmez
- Boynumu vuran sensin.
-
- Kaşı karalı bülbül
- Başı belalı bülbül
- Şen şakı ben ağlayım
- Ciğer yaralı bülbül.
-
-
Son bölüm 15 sayfa süren
vakıfname, berat ve mahkeme belgelerine aittir. Bunlar Ahmet
Hulusi Paşa Vakfiyesi, Osmancık'ta türeyen Tarak adındaki
eşkıya ile taraftarlarının yakalanıp cezalandırılmaları,
Haksız yere İstanbul zindanlarında yatan Safa ve Mehmet’ in
durumuna, Çorum sancağı sipahilerinin derya seferine
çıkmalarına dair belgelerdir.
-
-
- ÇORUMLU DERGİSİ SAYI 16
-
- 15 Temmuz 1939 tarihli
Çorumlunun 16. sayısı; Mahmut Ragıp KÖSEMİHAL' in “Çorum'un
Folklorunu Derlemek Meselesi” yazısıyla başlar. Eski bir
gazeteci olarak bu konulardaki görüş ve önerilerini yazar
KÖSEMİHAL.
-
- Hikmet Turhan DAĞLIOĞLU’NUN
sürekli yazı dizisi “Onuncu Asırda Çorum” da beş belge daha
yayımlanır. Belgelerden birisi şöyledir: “..Osmancık
havalisinde türemiş Tarak namında bir medrese kaçağının sekiz
taraftarıyla birlikte Hasan adındaki bir sipahinin derbentte
esvap ve mallarını yağma ettiklerini bu hüküm bize
anlatmaktadır. Eşkıyanın ele geçirilmesi için ta Karadeniz
sahillerinde bulunanı, O zaman Bafra kasabasına bağlı Alaçam
kariyesine kadar takip ettiklerini bunlardan sekiz tanesinin
öldürüldüğünü ve birisinin Osmancık’a getirildiğini, bunun da
sonradan orada idam edildiğini hüküm içeriğinden anlamaktayız
Hüküm sonunda halkın huzur ve rahatını bozanların hakkından
gelinmesini, bu konuda asla hoşgörülü davranılmaması gerektiği
açıklanmaktadır. Bu hükmün bir sureti de ayrıca Çorum Sancağı
Bey'ine gönderilmiş olduğu hüküm altına kaydedilmiştir...”
-
- “Tarihte Çorum Köyleri" Ayas,
Türkler ve bölgesi araştırmasıyla, Neşet KÖSEOĞLU tarihi
belgeleri konuşturur yine. Yazısının sonlarına doğru şöyle
der: “..Buraya kadar yazdığımız köy adları ile yer adları
şekillerinden de anlaşılacağı vechile tamamen Türk ve İslâm
devrine aittir. Bunların içinde Türk-İslâm devirlerinden önce
yaşamış olan uygarlıklarında varlığı anlaşılmaktadır...”
-
- Bu devirde tezyinatlı taşlar,
soku taşı denilen sütun altı taşlar, küp halinde çıkan
mezarlar ile klasik devirde Frikler ve Etiler’e ait keramik
ile Bizanslara ait birçok paralar çıkmaktadır...”
-
- “Çorumlu Maniler" bu sayıda da
sürer. Eşref ERTEKIN her sayıda 25'in üzerinde mani alır. Bu
sayıdan da dört mani alıyoruz:
-
- Köprünün altı testi
- Çiçekli şalvar esti
- Ak memenin üstünde
- Beni bir gaflet bastı.
-
- Kavaktan sesin aldım
- Eğildim fesin aldım
- Şu Çorum'un içinde
- Beğendim hasın aldım.
-
- Küp içinde kömeler
- Tombul tombul memeler
- Yar kadrini ne bilsin
- Senin gibi semeler
-
- Köprünün altı buzlar
- Dönerini yaldızlar
- Yine aklıma düştü
- Turunç memeli kızlar.
-
- “Cönklerden Derlemeler”
bölümünde Rıfat ve Aşık Bedri birer koşma ve destanıyla
tanıtılır. Rıfat'ın destanından iki dörtlük alıyoruz:
-
- Beş yaşında elim ermez işime
- On yaşımda gezdim başlı başıma
- Kemalim erince on beş yaşıma
- Seraser sevdasına yeldirdin beni.
-
- Ellide yarı yaşı geçirdim
- Altmışımda bildiğimi şaşırdım
- Yetmişimde yol yokuşa düşürdüm
- Yolumu yokuşa düşürdün benim.
-
- Ardından Aşık Bedri’ye
güfteleriyle yer verilir.
-
- Son bölüm, Çorumlu Hacı
Bekir'in Sungurlu'dan Çorum'a nefyolunduğuna dair.
- Çorumlu Ölçekoğlu Hasan
Ağa'nın öldürülmesine dair İstanbul'a gönderilen bir mahzar.
- İskilip Ayanı Hasan Beşeoğlu
Mehmet'in ahvaline dair belgelerden oluşur.
-
-
-
- DEVAM EDECEK
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI Hayat Hikayesi
|
-
SEN NE BİÇIM İNSANSIN ?
-
Sen ne
biçim insansın be
-
Bizi ne
aradığın ne sorduğun var…
-
Duyduğuma
göre
-
Bir
bankada müşterek hesap açtırıp
-
Anamın üç
– beş kuruşuna da el koymuşsun...
-
Biliyorum
İstanbul İstanbul olalı kimleri değiştirmedi ki...
-
Kelikle
giden topukluyla döndü...
-
Biraz daha
sürü eteklerini İstanbul sokaklarında…
-
Aynalar
nasıl olsa geçmişi göstermiyor…
-
-
Ah ah....
doğduğun, büyüdüğun ilçenin
-
Tozlu
yollarını ne çabuk unuttun...
-
Kurnazlık
senin ak akçen
-
Bilirim
seni
-
Üç
kardeşini de
-
Bir çok
kere uyuttun…
-
Kız hiç
çeken olmadı mı senin saçlarını
-
Amerika’larda, Avrupa'larda ne işin var diye ?
-
Yine bir
yalan uydurdun
-
Ceplerine
paraları doldurdun…
-
-
Sen ne
biçim insansın be
-
Bizi ne
aradığın ne sorduğun var…
-
Paris –
09.10.2004
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Rıza HARDAL |
Rıza HARDAL Hayat Hikayesi |
-
RAMAZAN MANİLERİ
-
Ramazan’ım
merhaba,
-
Bizlere
verdin sefa
-
Rabbimize
hamdolsun
-
Her
nefeste bin defa.
-
-
Kavuştuk
Ramazan’a
-
Hem de
büyük ihsana
-
Bu ayda
oruç tutmak
-
Huzur
verir insana.
-
-
Göz aydın
hepimize
-
Mübarek
günler bize
-
On bir
ayın sultanı
-
Hoş geldin
evimize.
-
-
Şükür bu
aya geldik
-
Akşam
hilali gördük
-
Sevinçlere
gark olup
-
Yüzü
secdeye sürdük
-
-
Karşıda
viran saçak
-
Dayansa
yıkılacak
-
Uyumayın
komşular
-
Bu gece
sahura kalkılacak.
-
-
Bahçeden
aldım narı
-
Narın
kabuğu sarı
-
Güle
oynaya geldi
-
On bir
ayın sultanı.
-
-
Şu dağları
aşmadan
-
Çorba
mantı taşmadan
-
Allah’ım
sen kavuştur
-
Ramazan
başlamadan.
-
-
Bu aya
hürmet gerek
-
Nimete
şükür gerek
-
Mübarek
Ramazan’da
-
Bize
ibadet gerek.
|
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
69 SAYI 25 Kasım 2004 SAYIYA Gitmek İçin
Tıklayınız!
|