|
YIL
6 SAYI 64 25-Haziran-2004
|
|
ÇORUM ALBAYRAK İLKOKULU ESKİ HALİ |
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Mahmut Selim GÜRSEL YEDİNCE
YILA GİRERKEN
Dr Ali EMİROĞLU AVRUPA'NIN BÜYÜK İLGİSİ
İsmet ÇENESİZ ÇORUM TRAFİĞİ
Salim SAVCI
YABANCILAR YERİNE TÜRKÇE SÖZCÜKLER KULLANALIM - ANNE SÖZCÜĞÜ ÜZERİNE
Raşit YÜCEL ANNE
Mesut ARTAR İYİLER VE KÖTÜLER
Dr. Ali EMİROĞLU SÜMERLERDE İLK BAHÇECİLİK
Mahmut Selim GÜRSEL ANACIĞIM
Mahmut Selim GÜRSEL DOĞALGAZ
M. Şakir ÇIPLAK İSTİKLAL MARŞIMIZIN TEMEL KAVRAMLARI
Teoman ŞAHİN
AŞURA GÜNÜ MÜ? AŞURE ÇORBASI MI?
Sakin KARAKAŞ SPOR YAPMAK SAĞLIKLI YAŞAMIN ANAHTARI
Üzeyr Lokman ÇAYCI DÜŞ ÇİÇEĞİ
Rasim ÇAKICI BENZİYOR |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
YEDİNCİ YILA GİRERKEN
-
Bir yılı daha arkamızda bırakırken Çorum’un tek
yayınevi başarıları veya başarısızlıkları ile ilgili
birçok bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
-
Bence oldukça uzun
bir yıl periyodu sayılan bu süre içerisinde kendime
göre birçok başarılarım oldu. Pek çok yazar
arkadaşları yayın hayatına kazandırdım. Pek çok
arkadaş ile yeni tanıştım. Pek çok samimiyetler
kuruldu.
-
Yayınevimizin bir
gelir getirsin diye açmadığımı pek çok sefer
söyledim ve yazdımsa da pek çok kişiler bu işlevi
anlamadılar. Akılları almadı,havsalalarına sığmadı.
Onları kınamak için bunları söylemiyorum. Çünkü
onların yaşamları ticaret üzerine kurulmuş
olduğundan yayınevimizin bu işlevin anlayamadılar.
-
Bu geçen yedi yıl
içerisinde;bir arkadaşımızın kitabı için
arkadaşımızın ismini de vererek bir matbaadan fiyat
aldık. O matbaa senin için şuna olur diyerek,o
arkadaşa bana verdiği fiyatın 50 milyon altında
fiyat vererek beni sahtekar durumuna dahi düşürdü.
Tabii ki o arkadaşımız bu farkı kendimize
alacağımızı zannederek bizim önerimizi kale
almayarak o matbaaya bastırdı. O arkadaşımız Hac
görevine giderken baskı işlerini verdi. Ona aman
işini sağlama al dediysem de bildiğini okudu
Allah’tan o matbaa bana verdiği fiyatın %80’i kadarcık KAZIK attı da yazarımız o kadar ile
kurtarabildi.
-
Bunlar geldi ve
geçti. Artık mazi oldular. Yazılı olarak kalanlar
ise elinizde bulunan dergilerimiz.
-
Basılmakta olan
dergilerimize kendimce uygun gördüğüm sebeplerden
dolayı “Dergi baskı işlerini durdurdum” Merak
edenlerini olursa şöyle söyleyebilirim:
-
Bazı akrabalarımız
basılan dergilerden oldukça yüklü para kazandığımızı
zannettiler. Bazı yazarlarımı yüzüme baka baka
“Derginin her çıktığında paraları nereye istif
ettiğimi sordular” Bazı dergi okuyucularımız biriken
dergi paralarını üzerlerine yattılar. Ve başka başka
sebepler.
-
Şimdi dergimizin
nasıl basılı hale geleceği söyleyeyim.
-
Sağ olsunlar halen
yazı veren yazarlarımıza üç sayı sonra soracağım.
Arkadaş senin üç sayıda şu kadar yazın Internet’te
yayınlandı. Şimdi ben kendi yazılarımı bastırarak
ücretsiz dağıtacağım. Senin de şu kadar sayfa yazın
var. Matbaada şu kadar paraya mal oluyor. İstersen
seninde bu kadar ücret vermen gerekmektedir. Şu
kadar adet bastıracağız,sana da şu kadar basılmış
yazılarımızı vereceğiz. Sende bunları
eşine,dostuna,akrabana,hısımına, arkadaşına ücretsiz
dağıt diyeceğim.
-
DİYECEĞİMDE NE
OLACAK ?
-
Hiçbir şey. Onlar
yazılarının basılması için verecekleri birkaç kuruşa
tamah edecekler,ben ise emekli maaşımdan arttırdığım
para ile yazılarımı basacağım. Onlar beklide baka
kalacaklar.
-
Bakalım ömrümüz ve
imkanımız olursa göreceğiz.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ali EMİROĞLU |
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi |
AVRUPA’NIN BÜYÜK İLGİSİ
Avrupa Birliği ülkelerinin memleketimize büyük
ilgisini anlamakta,bazen değil her zaman zorluk
çekiyoruz. Tarih içinde edindiğimiz bilgilere göre
milletler birbirlerine ancak çıkarları varsa yardım
ederler. İnsanlık adına iyilik ettikleri pek
görülmemiştir, hatta;müstemleke devirlerinde,işgal
ettikleri memleketlere bile insanca muamele ettikleri
pek görülmemiştir. Hindistan’da İngilizler,bazı güzel
parklara Hintlilerin girmesini yasaklamışlardır.
Parkların kapısına ise “Hintliler ve köpekler giremez”
levhaları bile koymuşlardır. Önceki yazılarımızın
birinde bu çirkin levhalanmış durum için İsmailiye
Tarikatının lideri Ağa Han’ın şikayetleri ve
teşebbüslerinden bile bahsetmiştik. Ağa Han Türk
asıllı olup büyük bir İngiliz hayranıdır.
|
-
Avrupa milletinin bizimle ilgilendiği sorunlardan
birisi çok ehemmiyet vermedikleri birisi Türkiye’de
yaşayan mahalli dil ve lehçelerdir. Biz bunların
hangileri olduğunu biliyoruz. Yerel dillerin neler
olduğunu bilmeyen insanlar var mıdır Türkler arasında
? O zaman;bunları saymakla yer kaplamış olmayalım.
-
Tıpkı bizde olduğu gibi,her
ülkede resmi dil olduğu gibi,çeşitli mahalli dil ve
lehçelerde vardır. Bilhassa ABD de,otokten halk olan
Kızılderili insanların dilleri ve lehçeleri vardır.
Bunlar Amerikanın bu ilk sakinleri bu gün Amerikan
vatandaşları bulunuyor, ayrıca ABD nin göç aldığı
milletlerin sayısı pek kalabalıktır. Her milletin
miktarları milyonlarla açıklanır. Bu milletlerin
hepsinin dilleri olmasına rağmen ABD de resmi dil
yalnızca İngilizcedir. Bizdeki sorunların hepsi
onlarda daha kalabalık şekillerde bulunduğu
halde,bize empoze edilen mahalli dil ve lehçelerin
geliştirilmesi diye kendilerinin bir sorunu yoktur.
- Avrupa ülkelerinde da aynı
sorunları var. Avrupa’nın her ülkesinde olan bu
durum somut olarak görülmüyor. Her ülkenin bir resmi
dili var. Eğitim ve her cins yayın bu dille yapılır.
Bu demektir ki;o ülkede insanların hepsi resmi dille
gelişmiştir,yükselmiştir. Fransa’daki Brötenyalılar
içinde durum aynıdır. Bunların gelişmiş
medeniyetleri,edebiyatları,değişik mimarisi ve resmi
mevcut. Bir ara ilk eğitimin kendi dilleriyle
olmasını istediklerinde,bütün Fransa ayağa
kalkmıştı. “Devleti parçalamak mı istiyorsunuz ?”
Denmişti. Şimdi Fransa’da aynı ciddiyeti koruyor.
Brötanya’da resmi dil Fransızca’dır. Bunu
değiştirmeye Fransız Devletinin niyeti yoktur.
Fransa AB üyesidir. Bu durum Fransa’nın kurucu üye
olması için bile sorun olmamıştır.
- Avrupa Devletleri ve birliği
bizim Avrupa sevdamızı kullanıyor. Kıbrıs yeterince
bu niyetleri ortaya koymuştur. Şimdi Yunanistan’la
aramızdaki bütün sorunları bitirmek isteniyor. Bu
sorunlarımızın bir kısmı Yunanistan’la aramızda
savaş sebebi olarak belirlenmişti. Biz;bu sorunların
hep böyle kalınmasını istiyor değiliz. Ancak;bu
sorunlar adalet içinde ve gelecekte bize felaket
getirmemek şartıyla bitirilmesini istiyoruz. Avrupa
içine gireceğiz diye hayati çıkarlar gösteren
sorunlarımızı halletmeye isteklide değiliz. Avrupa
içerisine girsek bile bu sorunların bir kısmı
hayatiyetliğini kaybetmez. Bir müzakere tarihi
koparacağız diyerek bunları görmezliğimizin bir
anlamı yoktur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
İsmet ÇENESİZ |
İsmet ÇENESİZ Hayat Hikayesi
|
- ÇORUM
TRAFİĞİ;
-
İlk defa bu kadar kısa,
az ve öz bir yazıyla karşınızdayım sayın
okuyucularım.
-
Çorum Trafiği her geçen
gün biraz daha çıkmaza giriyor. Köşesinin adını
“Isırgan” koyan Sayın köşe yazarımız bizim Tugay
Afat bu konuyla hiç ilgilenmiyor. Bana yardımcı da
olmuyor!
-
Eskiden Tercüman
Gazetesinde pehlivan tefrikaları yazılırdı.
Döndürür, dolaştırır aynı şeyi aylarca yazarlardı.
Ama yinede zevkle okunurdu. Benim son günlerde Çorum
trafiği hakkında yazdıklarımda o tefrikalara döndü.
Bu konuda yazdık olmadı, postaladık olmadı. Ama bir
parti yetkilisine telefon ettik. Bizim telefondan
bir saat sonra trafik lambalarının hemen yanındaki
arabalar sır oldu! Kayboldu! Arabalar sağlı sollu
iki koldan akıp gitti. Trafik rahatladı, kuyruklar
kalktı. Bizde telefon ettiğimiz beye teşekkür ettik
tabii.
-
Ben telefonu kapattıktan
sonra telefonum çaldı. “Yazı tesirini gösterdi,
teşekkür ederiz Çorum Halkı adına” dedi birisi.
“Kimsiniz?” dedim. “ Boş ver kim olduğumu. Yazında
bahsettiğin ve her şeyin üstünde dediğin VATANDAŞIM”
dedi ve telefonu kapattı.
-
Kardeşim arabaları oradan
kaldıran ne benim yazım, ne de vatandaş! O arabaları
kaldıran, SESİ BİLE GÜLLE GİBİ DÜŞEN PARTİLİ İDİ.
Ama netice aldık ya, hedefi vurduk ya, trafik
rahatladı ya olsun dedik. Dedik de ne oldu biliyor
musunuz?
-
Ben böyle olacağını
biliyordum. Sadece dört gün sürdü. DÖRT GÜN SONRA
İSE ESKİDEN ARABALAR TRAFİK LAMBALARINA 5-10 METRE
MESAFEDE PARK EDİYORLARDI ŞİMDİ NEREDEYSE TAMPONLARI
DİEREĞE DEĞİYOR. İşte Çorum’da trafik bu! Ben
derdimi anlatamadım!
-
Bende bir alemim! Sanki
devletten maaş alıyorum. Ama inanmak var ya, eğitim
var ya, Çorum sevgisi var ya, bırakmıyor yakamı.
-
Yine netice alamazsam
yine yazacağım. Yine yazacağım. Ama herhalde sonunda
Vatan Gazetesinden Sayın Ahmet Vardar’ Beye bu
yazıların hepsini gönderip yardım isteyeceğim.
-
LAFLA, seviyorum, demekle
olmaz. Çorum’u hakiki sevenler lütfen bize ve
Çorum’a canı gönülden sahip çıkınız.
-
HERKESE EYVALLAH.
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Salım SAVCI |
Salim SAVCI Hayat Hikayesi
|
YABANCILAR
YERİNE TÜRKÇE SÖZLÜKLER KULLANALIM
Kızılay’ın merkezinde bir bayan berberinde geçen bir
durumu anlattığı gibi aktaracağım.
Kış dolayısıyla bayan berberin iş
yeri kapısı kapalıydı. İlkbahar geldi. Camekanlı kapı
açık kaldı. Müşteriler geldi,işini bitirdi gitti.
Yalnız gelişte ve gidişte kokular saçan bayanlar (Bay
bay diyerek) iyi günler yerine de,yine
görüşme dileğiyle,bir başka deyimle Allah’a ısmarladık
yerine istinasız BAY BAY demişler. Belki sizin
oralarda BAY BAY sürüp gidiyor olabilir.
|
-
Bu gözlemi bir dostum bana aktırdı. Ben de sizlere
aktarıyorum. Ama huzursuzum. Nedenini açıklayayım:
-
Biz Türk’üz. Türkçe konuşuruz. Türkçe’mize giren sözcüklerin Türkçe’sini buluncaya
dek onu da kullanırız. Fakat bu sözcüğün Türkçe’si var
ise,bunu kullanmak her vatandaşa düşer. Çünkü;Türkçe’mizi
güzelleştirmeyi düşünmemiz gerekir.
- Bayan berberinin adı,kuvaför (Yazım
kılavuzu böyle diyor) Tabelada ise kuaför olarak yer
alıyor. Belediyelerin,Türk Dil Kurumu ile Türk Dil
Derneğinin,Vergi Dairelerinin bu ismin Türkçe’sinin
yazılmasını isteme hakkı var sanıyorum. Öyle ise bu
karmaşa neden yaşanıyor ?
- Bayan berberine gelen genç,orta yaşlı
bayanların da istinasız BAY BAY demelerine bir anlam
veremiyorum. Çünkü;bunun yerine geçecek sözcüklerimiz
var.
- İş yerine geldiniz diyelim. İyi günler
veya merhaba diyebilirsiniz.
- İş yerinden ayrılıyorsunuz diyelim.
Bay bay yerine,görüşme dileğiyle veya Allah’a
ısmarladık diyebiliriz.
- Hele şu (görüşürüz) sözcüğü yok mu ?
Görürsün ha ! Anlamına gelmiyor mu ?
- Bu yazıyı okuyunca;Anadilimizin
örselenmesi sizi sıkmıyor ise LÜTFEN TÜRKÇE’mizi
düşünelim demeden geçemiyorum.
ANA ANNE SÖZCÜĞÜ
ÜZERİNE
Bana gelen mektuptan aktarma yapıyorum:
Alfabemizin harflerini,bazı sözcüklerimizi
yanlış söylemeler,yanlış yazanları iğneliyorsunuz. Bu
durum hoşuma gidiyor. Çünkü Anabilim TÜRKÇE’yi çok
seviyorum.
Bir tanıdığımın evinde;çocuklarından bundan
sonra ANNE yerine ANA diyeceksiniz demişler. Hemen sizi
anımsadım. Siz ne diyorsunuz ?
Böyle durumlarda kaynak aranır. T.D.
Kurumunun sözlüğünü açtım. Oradan aktarma yapalım:
ANA a. Çocuğu olan kadın,anne, TDK Sözlüğü
s:53
Yavrusu olan dişi hayvan.
Dince aziz tanınan kimi kadınlara verilen
saygı sanı (Fatma Anamız)
ANNE a. Çocuğu olan kadın,ana,valide, TDK
Sözlüğü s:59
Ana ile anne sözcükleri tam anlamıyla
yerleşmiştir. Aile geleneklerine uyarak ana,anne
sözcüğünü kullanabilir. Bana soracak olursanız ben ANA
sözcüğünü daha çok kullanırım.
Yukarıda bir sözcük daha geçti. O da
Validedir. İşte bu sözcüğe hayır diyenleri coşkuyla
kullanırım.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Raşit YÜCEL |
Raşit YÜCEL Hayat Hikayesi
|
Söylenişi dahi güzel,
Anne,anne,anne !
Hiçbir riya ve gösterişin içine girmediği
bir duygudur anne !
“Anan gibi yar olmaz,Bağdat gibi diyar
olmaz” Sözünün söylemek isterdim.
Ama Bağdat ?
Ahhh. Bağdat !
Nice anneler,
Nice bacılar,
Nice kızlar,
Nice yiğitler ehli küfrün elinde ne hale
geldi ?
İşte vahşi batı.
İşte vahşeti,
İşte dehşeti.
Nice annelerin yüreği yanıyor.
Hem de yakınımızda.
Hem de bir zaman kuşların neşe iye
cıvıldaştığı,manevi atmosferi dünyaya nam salan
Bağdat’ı…
Anne !
Kendisi yavrusuna feda edip Aslana saldıran
anne.
Bir gün yavrusunu kaybedip sonra bulan bir tabloyu
görürsünüz. İki cihanın Sevgilisi yanında Sahabelere
şöyle der:
“İşte bu annenin yavrusuna şefkati,Cenab-ı
Hakk’ın şefkatinin yanında sadece bir pırıltıdır”
Ya O’nun şefkati ?
O kadar büyüktür ki ,
Annenis ev,
Annesiz kucak,
Annesiz şefkati düşünmek dahi elem verir
insana.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mesut ARTAR |
Mesut ARTAR Hayat Hikayesi
|
- İYİLER VE KÖTÜLER
- 63. sayıdan devam
- Bir ev hanımından
lise öğrencisine,
Esnaftan profesöre Belediye başkanından Millet
vekiline parti il başkanından mahalle muhtarına
köylüsünden şehirlisine kadar vicdan sahibi, güzel
ahlakı bilen ve bu ahlakın insanlar arasında
yaşanmasını isteyen her insan iyilerle ittifak
edebilir. Ancak bunun için tüm ön
yargılarınızdan şimdiye kadar yaptığınız
|
değerlendirmelerden ve bizlere öğretilen doğru ve
yanlışlardan tamamen kurtulmalıyız. Daha sonra
çevremize dikkatle bakmamız ve gerçek iyilerle gerçek
kötülerin kimler olduklarını tespit etmemiz gerekir.
Bu tespiti yaparken de kendinize tek bir ölçü
almamalıyız:
Bir de hayatının her anında ahlaksızlık yapan,
insanlara huzursuzluk, tedirginlik veren, onları
aşağılayan, dolandıran, incitici sözler kullanan,
insanlara değer vermeyen, sadece kendisini düşünen,
dedikoducu, kötümser, saldırgan, yalancı insanlardan
bukelemon gibi renk değiştiren olup da, arada sırada
sokaktaki bazı fakirleri giydirip doyuran, onlara
yardımda bulunanların da gerçek iyilerden oldukları
söylenemez. İyi insanların tüm hayatlarında doğruluk,
dürüstlük, adalet, candanlık ve samimiyet hakimdir.
Ancak şu yanlış anlaşılmamalıdır; insanların elbette
ki hataları veya eksik yönleri olabilir. İyi ve samimi
niyetli bir insan bu hatalarının ve eksikliklerinin
farkına vardığında bunları hızla telafi etmek için
çaba sarf eder, vicdanının ve gücünün yettiği oranda
en güzel ahlakı göstermeye çalışır.
Bencil, hırslı, vicdansız ve insaniyetsiz insanlar
aralarındaki kıskançlık ve rekabet nedeniyle hiçbir
zaman birlikte hareket edemez, işbirliği yapamaz, bu
nedenle de çeşitli hiziplere bölünürler. Bu
hizipleşmenin bir sonucu olarak da birbirlerine karşı
çok şiddetli düşmanlık beslerler.
Ancak kötüleri, kendi içlerindeki bu hizipleşmelerine
rağmen bir araya getiren ve birlikte hareket ettiren
bazı olaylar vardır. Her şeyden önce onları bir araya
getiren ve ortak bir amaçta birleştiren şey, şeytani
duygularıdır. Bir araya gelişleri ise bir çağrı,
duyuru veya yazılı bir sözleşme ile olmaz. Hatta çoğu
zaman kendi aralarında tek bir kelime dahi konuşmadan,
tek bir kez görüşme yapmadan güçlü bir birlik
oluştururlar. Birbirleriyle maddi ve manevi çıkarları
nedeniyle her zaman rekabet ve çekişme içinde bulunan
kişiler bile, ortak bir hedef söz konusu olduğunda tüm
çekişmeleri unutur ve birleşirler. Tarih boyunca her
toplulukta, iyileri kötüleyerek halkı onlara karşı
kışkırtan, mal ve mevkilerinin gücüne dayanarak
saldırgan, şımarık ve azgınca davranışlar sergileyen
kişiler bulunduğu görülmüştür. Halk ise zengin ve
güçlü gördükleri ve bu nedenle korku duydukları bu
insanların sözlerine itibar ederek, çoğu zaman
kötülerin önde gelenlerinin yanında yer almışlardır.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ali EMİROĞLU |
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi |
SÜMERLERDE BAHÇECİLİK İLK
GÖLGELENDİRMİ ÇALIŞLMALARI
Tarımsal kültür Sümerlerin tek zenginlik
membaı değildi. Sümerler sebzecilik yapıyordu ve
bahçeler yüz güldürü idiler. Bahçecilik söz konusu
olunca Sümerler çok eski zamanlardan beri kendi
keşifleri olan bir teknik kullanıyorlardı. Sebzeleri
şiddetli rüzgar ve güneşten korumak için çok büyüyen
ve gölge yapan çok büyük yaprakları olan ağaçlar
dikiyorlar ve bu ağaçların gölgesinden koruyucu olarak
istifade ediyorlardı.
|
Krammer bu ilgi çekici durumu 1946 da
tespit ediyor. Bununda o güne kadar bilinmeyen bir
efsane yazısını çözerek başarıya ulaşıyor. O sırada
kendisi İstanbul’da Amerikan Kolejlinde müşavir
profesör olarak bulunuyor. Bağdat çalışmalarına
gitmeden önce İstanbul’da 4 ay geçiriyor. Bu suretle
bu yıl kendisi taşra hizmetini bitirmiş olmaktadır.
İstanbul’da edebiyat ve şiirle ilgili pek çok tablet
kopyalamış olduğu görülüyor. Kendisi aslında bunlarla
yakından ilgilidir. Bu tabletlerden bazılarının
parçaları veya tabletlerin kendileri dikkatini
üzerlerine çekiyorlar. Bunların büyükleri vasat
ebatlarda bulunuyorlar. Aralarında oldukça uzun
olanları da mevcut. 8 kolon veya 12 kolon olanlar
mevcut. Bunlar “Kış ile yaz kavgası” adını
taşıyorlardı. İşte bunlar arasında söz konusu olan
edebi kıymetli bir şiir tabletine rastlıyor. Buna;Fransızca’sı
“Bahçıvanın Kahredici Günahı” adını veriyor.
Tablet başlangıcında 15/18 cm. ise 10,5/18
cm. ebadında bulunuyor. Hepsi zaten altı kolon olan
tabletin ilk ve son kolonu ileri derecede yıpranmış
durumda. Sağlam kalan dört kolondan iki yüz satır
istifade edilir durumda bulunuyor. Buna göre,tabletin
yarıdan fazlası sağlam kalmış durumda.
Doküman’ın mahiyeti anlaşılabilir hale
gelince bu efsanenin eskiler benzemediği keyfiyeti de
ortaya çıkıyor. Fazla olarak iki özellik daha var ki
Krammer’e göre özellikler taşıyor. Birincisi: Yalnız din
kitaplarında bulunan bir olay. İkincisi ise;yukarıda
bahsedilen koruyucu gölgelendirme tekniği. Bu teknik
Sümerlerde yüzyıllardan beri tatbik edile geliyor.
Yazının kısa nakli mevcut. Tablet kırılmış olduğundan
ancak bir kısmını zikretmek mümkün olabiliyor.
Shukallituda adında bir bahçıvan var.
Kendisi iyi bir bahçıvan ve aynı zamanda hem çalışkan ve
hem de oldukça anlayışlı bir insan. Bütün meziyetlerinin
bulunmasına rağmen bahçesi günden güne düzeleceğine,daha
çok yıkıma doğru gidiyor. Arkları maşalamaları ve
sulanması bilgi içinde yapılmış olmasına rağmen sebzeler
bozuluyor. Şiddetli rüzgar nebat yaprak ve dallarını
koparıyor. Yapraklar aynı zamanda kötü bir toz
tabakasıyla örtülüyor. Nihayet bahçe nebatları
kuruyorlar,o zaman bahçıvan kafasını kaldırıp yıldızlara
ve semaya bakıyor. Mevcut işaretleri ve falları tetkik
ediyor. Allah’ın kanunlarına bakmayı ve bilinçlenmeyi
öğreniyor. Böylece yeni bir akıllılık tarzı keşfedilmiş
oluyor. Bahçesinin kenarlarına ve gerekli yerlerine
sarbuta cinsi bir çeşit söğüt ağıcı (saul) dikiyor. Bu
dikilen ağaçlar hem çabuk büyüyor ve hem de sabahtan
karanlığı kadar koyu gölgesiyle nebatları koruyor. Bu
suretle bu gölgelenmiş bahçede de bütün sebzeler daha
gür ve daha verimli yetişme imkanı buluyorlar.
Bir gün Sümer Tanrıçası İnanna;gökleri ve
yeri şöyle geçtikten sonra yorgun vücudunu dinlendirmek
için Shllituda adlı bahçıvanın bahçesinin yakınında veya
bahçesinin kenarına toprağa uzanıyor. Bahçeyi baştan
başa seyrediyor. Sonra yorgunluğun etkisiyle uyuyup
kalıyor, sabah şafak aydınlığı başlayınca yorgunluktan
dinlenmiş olan tanrıça,birde bakıyor ki kendisi perişan
halde. Farkında olmadan bir erkek ırzına geçmiş,tenasül
aleti perişan duruma gelmiş. İnana kendisini aleme rezil
eder duruma getirmiş olan bu yaratığı ne pahasına olursa
olsun bulup meydana çıkarmak istiyor. Sümer Ülkesine üç
adet bela yolluyor ve bağlarla palmiye ağaçlarını kanla
meşbu hale getiriyor. İkinci bela olarak da ülke
üzerine saldığı şiddetli fırtınalarla bütün bitkileri ve
evleri perişan ediyor, üçüncü saldığı felaket hakkında
bilgi almak mümkün değil çünkü; bulunmuş tabletin bu
kısmı tamamen tahrip edilmiş bulunmaktadır. Unu anlamak
için bu tabletin bir sağlam kopyasının daha bulunmasını
beklemek gerekecektir.
Orta derecede bir kudret,güzellik tanrıçası
kudreti kullanılmış olmasına rağmen,İnana;kendisini gece
perişan duruma getiren yaratığı bulma imkanına
gelememiştir. .u işi yapan bahçıvan Shukallituda ise
adeti olduğu üzere babasını arayıp bulduktan sonra
kendisine nasihat vermesini istiyor. Babası da oğluna
başlarında siyah başlı insanların bulunduğu şehre
inmesini ve şehirde kenarlarda değil orta merkezde bir
yerde oturmasını istiyor. Kendi kardeşlerinden de uzak
olmasını ekliyor. Kraliçe ise kendisini perişan hale
getireni bulup intikamını alamıyor. Kendisi de içi kinle
dolu olarak Eridu’ya gelip mabedi içinde duran akıl
tanrısı Enki’den yandım istiyor.
Kramer;tabletteki şiirin en anlamlı
yerlerini tercüme etmiş. Elimizdeki kitabında Fransızca
olarak tespit olunmuş. Bu şiirin esası tekste yazılan
anlamını aynen aksettiriyor. Bende Fransızca’sından
birkaç mısraını Türkçe olarak naklediyorum:
Shukkallituda,bahçesinin kenarında güzel
tanrıçayı gördü.
Ona hayran kaldı ve kollarına alarak,onu
istediği gibi sevdi.
Bahçenin içine onu getirdi.
Şafaktan sonra güneş yükseldi
Kadın kendi halini görünce dehşete düştü
İnana,kendi halini görünce dehşete düştü
O zaman kadın,vegeni sebebiyle ne oldu dedi.
İnana vajeni sebebiyle ne olduğunu sordu.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
ANACIĞIM !
Yıllar önce onu gerçek vatanına uğurladım. Elimden
gelen ancak buydu. Onu yıllarca sevdiği,cefasını
çektiği,bazen onun için ağladığı,ona her namazda dua
ettiği biricik eşinin babamın yanına defnettik. Bence
onun yeri orası olsa gerek demiştik.
|
-
Anacığım 1945 senesinde babamla evlenmiş. Bir iki yıl
sonra evlatları olmuş. Onları gurbet ellerinde babam
ile büyütmüşler. Bizleri bu günlere gelebilmemiz için
bütün varlıkları ile çalışmışlar. Aç kalmışlar,bizleri
açık bırakmamışlar. Üşümüşler bizi koyunlarında
ısıtmışlar.
-
Anacığım !
-
Bunca senedir seni hiç unutmadım. Bazılarının hele
son yıllarda pekte moda oldu,senede bir gün ANNELER
GÜNÜNDE hatırlamalarına gülüyorum. Analar sadece bir
gün mü hatırlanacak ? Her an. Hatırımızdasınız.
-
Hiç dikkat ettiniz mi ?
- Annesini
sevmediğini ağzı ile ikrar eden kişiler bile bir
yeri acıdığı zaman :Ah anam ! diye acısını
bildirirken,anasını ağzı ile unuttuğunu söylemesini
kendi ağzı ile de yine kendisi yalan
söylediğinin şahitliğini yapmakta olduğuna sizlerde
şahit olmuşsunuzdur.
- Analarımız.
- Bizlerin bu dünyaya
gelmemizde en büyük emeği olarak yaratılmışlar.
Onlar olmazsa idi insanları bırakın bütün canlılar
acaba nasıl üreyeceklerdi.
- Analarımız.
- Sizleri anmak için
bir gün ayıranları ve bu analar günü adında
kutlayanları bir miktar düşünmeye davet
ediyorum.
-
Düşününüz. Tevekkül ediniz. İrdeleyiniz.
-
Bizlerin yaratılmasına vesile olan,şimdi ihtiyar
veya ölmüş olan analarımızı düşünün. Onlar da bir
zamanlar bizim gibi gençtiler. Onlar da bizim
gibi çocuk idiler.
-
Bu düzeni bir inceleyiniz.
-
Bu döngü olmasaydı,bu düzen kurulmasaydı,bu mekan
yaratılır mıydı ?
-
Bizi önce yaratan Rabb’imize hamd ederken,anamıza da
sevgi ve muhabbetlerimizi göstermeliyiz. Bence bu
bir mecburiyettir. Anası sağ olanlar. Onları ziyaret
edin. Sonra bir zaman gelir benim gibi sizlerde
seslenirsiniz. Her yaratılan ölümü tadacaktır.
-
Analarımızı sadece bir güne sığan anmalarla
anmayalım.
-
Ya babam ?
-
O da anamda birkaç yıl önce ebedi vatanına göçmüştü.
O7da bizleri büyütürken sıkıntılar
içerisinde,evlatlarının adam olmasını isteyerek
ömrünü tamamlamıştı. Bu yazı yayınlandıktan sonra da
“Babalar Günü” kutlanacak. Ne acıdır ki böyle
kutlamalarla ana ve babalarımızı bizlere
hatırlatmaya çalışıyorlar. Onlar kalbimizde bulunan
en büyük emanetlerdir.
-
Babalarımız da en az analarımız kadar bizlerde
hakları olan kişilerdir.
-
Anacığım ve Babacığım!
-
Sizleri ne kadar özledim bir bilsen ?
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
DOĞALGAZ
Bizlere ilk önceleri yakacak olarak PETROKOK’u ta
vsiye edenler şimdi de başka bir ithal maddeyi överek
karşımıza koyuyorlar. Bildiğiniz gibi bu yakacak maddesi
DOĞALGAZ.
Çorum son beş altı aydır yeni bir yakıt sistemi ile
tanışmaya hazırlanıyor. Bu sistem yine bilindiği üzere
dışa bağımlı bir yakıt olan DOĞALGAZ. |
Türkiye gerçeği olarak karşımıza çıkan bu dayatmalarla
halkı mecbur tutmalar yine karşımızda. Artık uyanın
beyler. Karşınızda bulunan Türk insanı sizlerin
bildiği;hiçbir konudan anlamayan,hiçbir bilgiye sahip
olan kimseler değil.
Resimlerini de yayınlamaya çalıştığım DOĞALGAZ
çalışmalarının Bahçelievler aylağı bitmek üzere. Ne
diyelim darısı öbür mahallelere. Birde bu çalışmalar
için özür dilenmez mi ? Allah’ım bu beni çıldırtıyor.
Doğal gaz ile ilgili sitemizin dergi arşivinde bulunan
yazarımız Makine Mühendisi Nihat Yıldırım: Merkezi
sistemde müşteriye yansıyacak maliyetler şöyledir.
1.Tesisatın projelendirilme maliyeti
2.Merkezi sistem kazanının tesisat dönüşümü ve
borulamas maliyeti
3.Ortak gaz tesisatı maliyeti
4.Ortak gaz aboneliği maliyeti
5.Kazan dönüşüm yada yenileme maliyeti
6.Tesisatın şehir gaz şebekesine bağlanma maliyeti
7.Ocak dönüşüm maliyeti
8.Apartman ortak gaz hattı maliyeti
9.Şofben dönüşüm maliyeti
ve;
Kombili sistem maliyetleri de şu şekilde olacaktır.
1.Kombi maliyeti,
2.Kombinin montaj ve tesisat maliyeti,
3.Daire içi tesisat tadilat maliyeti,
4.Projelendirme maliyeti,
5.Bireysel abonelik maliyeti
diye bizleri bu yeni sistemde yapacağımız masraflar için
uyarmıştı. Her konut bu iti sistemden birisini seçmekle
yükümlü. Yani eli mahkum. Artık ben evimde gaz sobası,katılatik
sobası,odun sobası,kömür sobası ile ısınırım
diyemeyecek. Artık Komşularımızın topraklarında bolca
bulunan bir yakıt kullanacağız.
Şimdi sizlere bir olacağın senaryosunu yazayım:
Bir apartman karar alarak başkanlarına araştırma yaparak
en uygun apartman sisteminin merkezi sistem mi yoksa
kombi mi diyerek görevlendirir. Bu görev sonunda bu
yakacak sistemlerini üreten firma satıcıları kombiye
göre daha ucuz olur diyerek mallarını satmak için
merkezi sisteme yönlendireceklerdir. Diyeceksiniz ki
niçin ? Efendim:Birincisi olarak 16-20 uro değerinde bir
malzemeyi o apartmana satmak için. Neden ? Ticaret
erbabı,nasıl olsa o sistemi deneyen apartmanların pek
çoğu o firmaya müracaat ederek ikinci sisteme mecburen
geçecekler. Böylece o firma elinde bulunan iki malı da o
apartmana satmış olacak.
Ayrıca “Düdük bayramda satılır” misali bu firmalar da
devamlı arz-talep orantısında bizleri düdük….. bu işler
böyle yürüyor.
Bana göre bu sistemleri ilimize empoze eden firma ve
resmi kuruluşlar ilk önce Çorumluları iyice
bilinçlendirmeleri gerekirdi. Şirketin ihaleyi
kazanmasından bir sonraki aşama tüketiciye,neler
yapacağını bildirmeli ve hatta ileride yasaklanmaların
gelebileceğini bile söylemeliydi. Amma böyle olmuyor.
Ben yaptım da oldu. Benim söylememe gerek yok gibi
laflarla bu işleri geçiştirebileceklerini biliyorum.
Şimdi tüketici olarak,yüzeysel bilgiler dışında nasıl
bir araştırma yaptı ? Hiç. Kocaman bir hiç. Hepimiz
kazılan yerleri seyrederek,evlerimizin toz,yağışta
üstümüzün çamur olması ve hatta bağlantı işlerinin bile
yapılmadığı doğalgaz hattının bitmesini bekliyoruz.
Evet beyler. Hepimiz birazcık suçluyuz. Kimimiz
satacağımız malın getireceği tatlı karı
düşünmekte,kimimiz yapacağımız hizmetten dolayı gelecek
tatlı söylemleri düşünmekteyiz. Olan yine biz
tüketicilere olacak. Bizlere seçme şansı bile
vermeyen,küçücük ilimizde anket yapmaya gerek
görmeyen,birkaç genç çocuğun yaptığını söylediği gerçek
veya gerçek dışı sanal anketleri gözlerimize
dayayanların bu dünyada işleri iyi de öbür tarafta bu
rantın sualini verebilecekler mi ?
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mehmet Şakir ÇIPLAK |
Mehmet Şakir ÇIPLAK Hayat Hikayesi
|
-
İSTİKLÂL MARŞIMIZDAKİ TEMEL KAVRAMLAR
-
63.
sayıdan devam
-
10.
İMAN. Mehmet
Akif Ersoy İstiklal mücadelesinin imanla
kazanılacağına yürekten inanmakta ve Safahat adlı
eserinin tamamında bu imanı dile getirmektedir. Mehmet
Akif iman konusunda Kur’an-ı Kerim’deki “O müminlere
Allah katında büyük bir sevap vardır ki; bir takım
kimseler kendilerine “düşmanlarınız sizin için
kuvvetlerini topladı, onlardan korkmalısınız.”
Dedikleri zaman, bu haber imanlarını artırır da
“Allah’ın yardımı bize yeter de artar, o ne güzel bir
koruyucudur” derler” ayetini referans alarak şu
mısraları yazmıştır:
|
-
Şehadet dini
gayret dini ancak Müslümanlıktır
-
Hakiki
Müslümanlık en büyük kahramanlıktır
-
Cebanet,
meskenet,dünyada sığmaz ruh-ı İslâma
-
Kitabullahı
işhad eyledim – gördün ya- davama
-
Görürsün
hissedersin varsa vicdanınla imanın
-
Ne müthiş bir
hamaset çarpıyor göğsünde Kur’an’ın
-
-
O imandan
velev pek az nasib olsaydı millette
-
Şu üçyüz elli
milyon halkı görmezdin bu zillette
-
O iman ittihad
isterdi bizden,vahdet isterdi
-
Nasıl
“Bünyan-ı marsus” olmamız lazımsa gösterdi
-
O iman, farz-ı
katidir diyor tahsil-i irfanın
-
Ne cahil
kavmiyiz biz Müslümanlar şimdi dünyanın
-
-
“Hakiki
Müslümanlık en büyük kahramanlıktır”
-
Demiştim…İşte
davam onların hakkında sadıktır
-
-
11. MEDENİYET
İstiklal Marşında medeniyeti insanlığın yok edilmesi
için bir tehdit unsuru olarak kullanan batılı uluslar
eleştirilmiştir. İngiliz, Fransız, İtalyan ve
özellikle Yunanlıların “Biz Anadolu’ya medeniyet
getireceğiz” diye dünya ölçüsünde yaptıkları yaygara
ve arkasından akıl almaz işkence ve istilalar
karşısında Mehmet Akif’in hitabı açık ve nettir. “Bırakın
uluyup havlasınlar”Medeniyeti önce onlar bir
canavar haline getirdiler.Şimdi onların medeniyet
anlayışı tek dişi kalmış bir canavara dönüşmüştür ki
bu canavar asla böyle bir imanı boğamaz!
-
Aslında Akif’in bütün
isteği ve gönlünde yatan Batı medeniyetini ve
teknolojisini elde edebilmek ve onların eriştiği refah
seviyesine yükselebilmektir.Bunu çeşitli şiirlerinde
ayrıntılı olarak belirtmiştir. O medeniyetin yapmacık
hareketler ve taklitlerle elde edilemeyeceğini
bildirir. Aşağıdaki mısralar da onun medeniyete
bakışını şöyle anlatmaktadır:
-
-
Şark’ı baştan başa
yıllarca dolaştım, gezdim;
-
Hem de oldukça
görürdüm, kafa gezdirmezdim!
-
Bu Arap’mış bu
Acem’miş, bu Tatar’mış, demedim;
-
Müslüman
unsurunun hepsini gördüm kendim.
-
Büyük
ademlerinin fikrini ta’mik ettim.
-
İstedim sonra neden böyle
Japon’lar yüksek?
-
Nedir esbab-ı terakkisi?
Yakından görmek.
-
Bu uzun boylu mesai bu
uzun boylu sefer,
-
Bir kanaat verecekmiş bana
dünyada meğer.
-
O kanaat da şudur: Sırr-ı
terakkinizi siz,
-
Başka yerlerde taharriye
heveslenmeyiniz.
-
Onu kendinde bulur
yükselecek bir millet;
-
Çünkü her noktada taklid
ile sökmez hareket.
-
Alınız ilmini Garb’ın,
alınız san’atını.
-
Veriniz hem de mesainize
son süratini.
-
Çünkü kaabil değil artık
yaşamak bunlarsız;
-
Çünkü milliyeti yok
san’atın, ilmin; yalnız,
-
İyi hatırda tutun ettiğim
ihtarı demin:
-
Bütün edvar/ı terakkiyi
yarıp geçmek için,
-
Kendi “mahiyet-i
ruhiyye”niz olsun klavuz.
-
Çünkü beyhudedir ümmid-i
selamet onsuz.
-
-
Sonra dikkatlere şayan
olacak bir şey var:
-
İnkişafatını bir milletin
erbab-ı nazar,
-
Kocaman bir ağacın tıpkı
çiçeklenmesine
-
Benzetirler ki, hakikat,
ne büyük söz bilene!
-
Bu muazzam ağacın gövdesi
baştan aşağı;
-
Sayısız köşkleri tekmil
dalı. tekmil budağı
-
Milletin sine-i mazisine
merbut, oradan
-
Uzanıp gelmededir…Öyle
yaratmış Yaradan.
-
-
12. ÜMİT .
İstiklal Marşı Türk milletine bir ümit vermek amacıyla
yazılmıştır Çünkü marşın yazıldığı yıllarda
milletimizin buna çok ihtiyacı vardı.
-
Bir gün Garp Cephesi
Kumandanı Albay İsmet Paşa o günlerin Maarif Vekili
Rıza Nur Bey’i ziyaret ediyor, bir İstiklal Marşı
yazılmasının zaruretini anlatıyor. Askerin şevkinin
artırılması ve ümidinin yüksek tutulması için milli
bir marş yazılması konusunda derhal bir girişimde
bulunulmasını ister. Maarif Vekili Rıza Nur da Albay
İsmet Bey’i, Kazım Nami Bey adındaki Orta öğretim
Genel Müdürüne gönderir. Albay İsmet Bey’in Kazım Nami
Bey’e son sözü şudur: “Askerin şevk ve ümidini
kuvvetlendirecek bir İstiklal Marşı yazılmasını
istiyoruz, buna orduca karar vermiş bulunuyoruz”.
Böylece İstiklal Marşının yazılmasının gerekçesi
doğrultusunda çalışmalara başlanmıştır.
-
Mehmet Akif Ersoy’a
İstiklal marşını nasıl yazdınız? diye sorarlar.
Kendisi hastadır, yatağından doğrulur ,arkasındaki
yastıklara yaslanır ve sesi birden canlanarak şunları
söyler:
-
“Doğacaktır sana vaat
ettiği günler Hakk’ın…” Bu, umitle ve imanla
yazılabilir. O zamanı düşünün.. İmanım olmasaydı
yazabilir miydim? Zaten ben başka türlü düşünüp başka
türlü yazanlardan değilim. Bu elimden gelmez. İçimde
ne varsa bütün duygularım yazılarımdadır.” Şair
bunları söyledikten sonra dilinde bir dua gibi şu
mısrayı tekrarlamaktadır. “Kim bilir belki yarın belki
yarından da yakın.”
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
12 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Teoman ŞAHİN |
Teoman ŞAHİN Hayat Hikayesi
|
-
AŞURA GÜNÜ MÜ? AŞURE ÇORBASI MI?
-
63. sayıdan devam
- Ehlibeyt Mektebinin
en büyük hadisçilerinden olan Şeyh Saduk İmam Rıza
(a.s)'ın şöyle buyurduğunu nakleder: “Aşura gününü
kendisine hüzün ve musibet ve ağlama
günü yapan kimseye, Allah kıyamet gününü sevinç ve
neşe günü kılar.”(2)
- Şeyh Saduk kendi
senediyle İlelu’ş-Şerayi ve Emali kitaplarında Cibille-i
Mekkiye’den şöyle nakleder:
|
-
“Hz. Ali (A.S)’ın
sır dostlarından olan Meysem Temmar’dan şöyle
nakleder: Allah’a yemin olsun ki bu ümmet kendi
peygamberlerinin torununu Muharrem ayının onuncu günü
öldürecekler ve Allah’ın düşmanları o günü bereket
günü yapacaklar. Bu iş Allah’ın ilminde geçmiş kesin
kazalardandır. Hz. Ali’nin bana öğrettiği ilim üzere
ben bundan haberdar oldum.
- Hz. Ali bana
bildirdi ki tüm yaratıklar hatta çölün yırtıcı
hayvanları, denizdeki balıklar ve gökte uçan kuşlar
bile Peygamber’in torununa ağlayacaktır. Güneş,
ay, yıldızlar, gök, yer, insan ve cinlerin Mü’min
olanları göklerdeki tüm melekler Rıdvan meleği
(cennetin koruyucusu melek) ve cehennemle görevli olan
Malik, tüm koruyucu melekler, gök ve arşı koruyan
meleklerin hepsi Hüseyin'e ağlayacaklar.
-
Sonra Meysem şöyle dedi: Allah’a ortak koşanlara,
Yahudi, Hıristiyan ve Mecusilere Allah’ın laneti
gerekli olduğu gibi Hz. Hüseyin’i öldürenlere de bu
lanet gerekli olmuştur.Cibille
diyor ki Meysem’e “Nasıl halk Hz. Hüseyin’in şahadet
gününü bereket günü bileceklerdir?” diye sordum.
- Meysem bu soruya
karşılık ağlayarak şöyle dedi:
- Kendileri
uydurdukları bir hadis gereğince Aşura gününün Hz.
Adem’in tövbesinin kabul olduğu gün olduğunu
söyleyecekler; oysa Hz. Adem’in tövbesi Zilhicce
ayında kabul olunmuştur. Yine onlar Aşura gününde Yüce
Allah’ın Hz. Davud’un tövbesini kabul ettiğini
söyleyecekler; oysa Davud’un tövbesi de Zilhicce
ayında kabul olmuştur. Onlar bu günde Allah’ın Hz.
Yunus’u balığın karnından kurtardığını söyleyecekler;
oysa Allah-u Teala Hz. Yunus’u Zilkaade ayında balığın
karnından çıkarmıştır. Onlar Aşura gününde Hz. Nuh’un
gemisinin sahile yanaştığını söyleyecekler; oysa bu
Zilhicce ayının 18. günü vuku bulmuştur. Onlar bu
günde Beni İsrail’in kurtulması için denizin Allah
tarafından Hz. Musa (a.s) için yarıldığını
söyleyecekler; oysa bu Rebiulevvel ayında
gerçekleşmiştir....”
- Ehlibeyt mektebinin
kaynaklarında çeşitli senetlerle İmam Muhammed Bakır
(a.s)'dan nakledilen ve Ehlibeyt dostlarınca sürekli
okunan Aşura Ziyareti duasında şu cümleler yer
almaktadır: “Allah’ım bu Aşura günü Ümeyye oğulları ve
ciğer yiyen kadının oğlu tarafından kutlu ve mübarek
bir gün olarak bilinir.... Bugün Ziyad oğullarının ve
Mervan oğullarının Hz. Hüseyin’i (Allah’ın selamı ona
olsun) öldürdükleri için sevindiği bir gündür.
Allah’ım onlara olan lanet ve azabını iki kat
eyle....”
-
- OLAYIN SÜNNİ KAYNAKLAR AÇISINDAN İNCELENİŞİ:
-
-
Ehl-i Sünnet
kaynaklarında bu konuda değişik nakiller ve rivayetler
nakledilmiştir. Mesela bazısında diyor ki: “Allah
Resulü (S.A.V) Medine’ye geldiğinde ve henüz Ramazan
orucu farz kılınmadığı bir sırada, Yahudilerin
Muharrem’in onu olan Aşura gününü oruç tuttuklarını
gördü. Bunun sebebini sorunca, şöyle dediler: “Bu yüce
bir gündür; bu günde Allah Musa ve kavmini kurtarmış
ve Fıravun ve kavmini suda boğarak (helak etmiştir).”
Bunun üzerine Resulullah (S.A.V.) “Ben Musa’ya siz
(Yahudilerden) daha evla ve onun orucunu tutmaya
sizden daha layığım.” diyerek hem kendisi o günün
orucunu tutmaya başladı, hem de (Müslümanlara) o günü
oruç tutmalarını emretti.”(3)
- Yine Aişe’ye
dayandırılarak şöyle nakledilmiştir: “Cahiliyet
zamanında Kureyşliler Aşura gününü oruç tutuyorlardı.
Resulullah da onlar gibi o günü oruç tutuyordu.
Medine’ye hicret ettikten sonra da hem kendisi tutmaya
devam etti hem de başkalarına bunu emretti. Fakat
Ramazan orucu farz kılındığında buyurdu ki “Artık
isteyen bu günün orucunu tutar, istemeyen terk
eder.”(4)
- Sahih-i Müslim ve
diğer bazı kaynaklarda Resulullah’ın Aşura gününü
vefatından bir sene önce oruç tuttuğu da
nakledilmiştir. (5)
- Bu aktarımlar
muteber ve güvenilir değildir. Buna bir çok delil
zikredebiliriz. Ancak söz uzamasın diye bazılarına,
hem de kısaca değinmekle yetiniyoruz (Akıllıya işaret
yeterlidir):
- 1- Her şeyden önce bu
rivayetlerin senetlerinde problem var; çünkü rical
kitaplarına müracaat edip bu senetlerdeki ravileri
araştıran herkes onların çoğunun şaibeli ve türlü
türlü ithamlara maruz kalan kimseler olduklarını
açıkça görür. Kaldı ki ravilerden bazısı hicretten
yıllar sonra Medine’ye gelmiştir. Ebu Musa Eş’ari
gibi, bazısı hicret zamanında daha küçücük bir
tıfıldı, İbn-i Zübeyr gibi; bazısı da hicretten yıllar
sonra Müslüman olmuştur, Muaviye gibi. Böyle ki bir
durumda bu ravilerin Resulullah’la ilgili hicret
öncesi, hatta İslam öncesi olayları bizzat görüp
nakletmeleri nasıl düşünülebilir?!
- 2- Bu rivayetler
arasında bir sürü çelişki söz konusudur. Örneğin
birisinde Allah Resulü’nün Medine’de Yahudilere uyarak
Aşura gününü oruç tutmaya başladığı söyleniyor; bir
diğerinde, Resulullah’ın da müşrikler gibi ta
cahiliyet zamanından beri Aşura gününü oruç tuttuğunu
iddia ediyor. Yine birisinde Aşura orucunu Ramazan
orucu farz kılındıktan sonra terk ettiğini söylüyor;
diğer birisinde ise şöyle deniyor: “Resulullah (s.a.a)
Aşura gününü oruç tuttuğunda, O’na dendi ki “Bu
Yahudilerin değer verdiği bir gündür.” Bunu duyan
Allah Resulü de artık gelecek yıldan itibaren
(Muharrem’in) dokuzuncu gününü oruç tutma sözü verdi;
ama gelecek yıl gelip çatmadan Resulullah vefat
etti.”(6) Görüldüğü gibi bir rivayete göre Yahudilere
uyarak oruç tutmaya başlıyor; diğerine göre ise tam
tersine onlara muhalefet olsun diye, artık onuncu günü
değil dokuzuncu günü oruç tutmaya karar veriyor, ama
ecel mühlet vermiyor!
- Bu rivayetleri
araştırıp karşılaştıran her kes, bunlar gibi daha
nice çelişkileri tespit edebilir ki bu kadarı dahi
yeterlidir.
- 3- Yukarıda
naklettiğim birinci rivayete bakarsak, bu rivayete
göre Resulullah kardeşi Hz. Musa’nın sünnetini
bilmiyordu ve bunu Yahudilerden öğrenmiş ve onlara
taklit etmişti!! Oysa Allah Resulü Geçmiş
peygamberlerin öğreti ve Sünnetlerini herkesten daha
iyi biliyordu. Öyle olmasaydı son Peygamber olmasının,
en üstün peygamber olmasının ne anlamı olurdu?! Bunu
maalesef sadece burada söylemiyor ve “Resulullah
kendisine emredilmeyen konularda Kitap Ehli’ne uymayı
seviyordu.” diyerek işi daha ileri boyutlara
taşıyorlar. Halbuki aynı kaynaklar, Allah Resulü’nün
özellikle Yahudiler ve onlara taklit etme hususunda
son derece hassas olduğunu da nakletmektedirler.
Örneğin ezandan önce (güya) Yahudilerin borusu gibi
boru çalınmasını veya Hıristiyanların çanından
çalınmasını önerenlere muhalefet ederek kabul
etmediğini, Yahudi ve Hıristiyanlara muhalefet etmek
için Müslümanlara saç sakallarını boyamalarını
emrettiğini, haiz kadınla muamele konusunda
Yahudilerin tam tersini uyguladığını ve Kısacası
İslam’da onlara taklit etmekten Müslümanları
sakındırdığını nakleden yine onlardır(7)
- Doğru olan da zaten
budur. Zira kaynakların nakline göre Allah Resulü
Yahudilere karşı bu sert tavrını öyle bir boyuta
vardırmıştı ki Onlar “Bu adam bize ait muhalefet
etmediği hiçbir şey bırakmadı kalsın!”(8)
- İbn-ül Hac da
kitabında şöyle yazıyor: “Allah Resulü (s.a.a) hiçbir
konuda Kitap Ehli’yle mutabık kalmayı sevmezdi; öyle
ki Yahudiler dediler ki “Muhammed bizim muhalefet
etmediği hiçbir şeyimizi bırakmadı.”(9)
- Ehl sünnet
kaynaklarında şu hadis de nakledilmiştir: “Kim bir
kavime kendini benzetirse, onlardan sayılır.”(10) O
halde bu aktarımlara nasıl inanılabilir?
- 4- Aşura kelimesinin
Muharrem’in onuncu gününe denilmesi, Hz. Hüseyin,
Ehlibeyt’i ve ashabı Kerbela’da şehit düşüp, Ehlibeyt
İmamları ve taraftarları tarafından yas ve anma
merasimleri düzenlenmeğe başlandıktan sonra meşhur
olmuş ve ondan önce tanınan ve yaygın olan bir isim
değildi. Lügat alimleri de bunu açıkça
zikretmişlerdir. Örneğin meşhur lügatçi İbn-i Esir
şöyle yazıyor: “Aşura İslami bir isimdir.”(Yani
İslam’dan sonra kullanılmıştır.)(11)
- Bir başka lügatçi olan İbn-i Düreyd ise şöyle
kaydetmektedir: “Aşura İslami bir isimdir ve cahiliyet
zamanında tanınmıyordu.”(12)
- 5- Aslında Yahudi
kaynaklardan haberdar olan her münsif insan Yahudi
şeraitinde Aşura orucu diye bir şeyin esastan
olmadığını ve Yahudilerin ne eskiden ve ne de şimdi bu
günü oruç tutmadığını görür. Yani bu konuda hiçbir
belge elde bulunmamaktadır.
- Bu konuda üzerinde
durulması gereken bir diğer husus, Aşura gününde vuku
bulduğu söylenen önemli tarihi olaylardır. Bazı Sünni
kaynaklar bu konuda o kadar ileri gitmişlerdir ki
tarihte vuku bulan en önemli ve meşhur olayların hemen
hepsinin Aşura gününde vuku bulduğunu
söylemektedirler. Hatta Resulullah’ın hicret ve doğum
günlerinin dahi bu günde vuku bulduğunu kaydeden
kaynaklar var!!(13) Oysa bunların Rebiülevvel ayında
vuku bulduğunu, tarihten az buçuk haberi olan her
makul düşünceli insan teslim etmektedir.
- Halbu ki bu olayda da yine Aşura cinayetini ört
bas etmek isteyen Emevilerin parmağı vardır. Bunu,
yukarıda Meysem-i Tammar’dan naklettiğimiz hadis
açıkça teyid etmektedir. Yine Aşura kavramının İslami
bir terim olduğunu ve İslam öncesi bu kelimenin
tanınmadığını meşhur lügat alimlerinden size
nakletmiştik. Ayrıca bu rivayetlerin çoğunun uydurma
olduğunu bizzat Ehl-i Sünnet’in bir kısım rical
alimleri de kabul etmektedir. Bu konuda örneğin şu
kaynaklara müracaat edebilirsiniz: El-Lial-il Masnua
Fil-Ehadis-il Mevdua, C.1, S.108 ila 116, Tezkiret-ül
Mevduat, S.118, Es-Siret-ül Halebiyye, C.2, S.134.
- Son olarak Ümeyyeoğulları’nın Aşura günüyle ilgili
tutumları ve uygulamalarıyla ilgili iki tarihi belgeyi
de aktarırsak:
-
-
[3]-İlelu’ş-Şerayi, S.227.
-
[3]- Sahih-i Buhari, C.1, S.244, Sahih-i Müslim,
C.3, S.150, Es-Siret-ül Halebiyye, C2, S.132-133,
Tarih-ül Hamis, C.1, S.360…
-
[4]- Aynı kaynaklar…
-
[5]- Sahih-i Müslim, C.3, S.151
-
[6]- Sahih-i Müslim, C.3, S.151
-
[7]- Buhari, 60. kitap, 50.bab, 77. kitap, 67. bab,
Sahih-i Müslim, 3. kitap, 16. hadis, Tirmizi, 44.
kitap, 24. hadis, Nesai, 3. kitap, 48.bab, 83. hadis.
-
[8]- Es-Siret-ül Halebiyye, C.2, S.115.
-
[9]- El-Medhal (İbn-ül Hac), C.2, S.48.
-
[10]- Nihayet-u İbn-il Esir, C.3, S.240.
-
[11]- Nihayet-u İbn-il Esir, C.3, S.240.
-
[12]- El-Cemheret-u Fi Lugat-il Arap, C.4, S.212.
-
[13]- Tarih-ül Hamis, C.1, S.360-361, Es-Siret-ül
Halebiyye, C.2, S.133-134
-
[14] El-Kuna
Vel-Elkab, C.1, S.431 (Asar-ül Bakiye’den naklen).
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
13 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Sakin KARAKAŞ |
Sakin KARAKAŞ Hayat Hikayesi
|
SPOR YAPMAK SAĞLIKLI YAŞAMANIN
ANAHTARIDIR
İnsanoğlu varoloşundan günümüze kadar doğa
ile iç içe yaşamıştır. Dolayısı ile insanlık geliştikçe
spor türleri çoğalmış ve insanlar çeşitli spor dalları
ile uğraşmıştır. Profosyonel olarak spor yapanların yanı
sıra amatör olarak spor uğraşısında bululanlarda
çoğalmıştır. |
-
Salık bilimi spor
yapmanın insan vücudunu zinde tuttuğunu, hücrelerin
yenilendiğini, vücudun ihtiyacı olan oksijenin spor
sayesinde bol miktarda alındığını açıklamaktadır.
İşte bu bilgiler ışığında insanoğlu gün geçtikce
spor konusunda bilinçlenmektedir. İnsanlar sporun
sağlıklı yaşamanın anahtarı olduğuna inanmakta ve
sağlıklı yaşamak için spor yapanların sayısı her gün
çoğalmaktadır.
-
İlçemizde de amatör ve bireysel olarak
spor yapanların sayısının her geçen gün çoğaldığı
gözlemlenmektedir. On yıl öncesi ile kıyaslama
yapıldığında sağlıklı yaşam için spor yapanların
sayısında yüzlerle ifade edilen artışlar
izlenmektedir. Bu konunun öncülüğünü sayın Orhan
Öztürk’ün yaptığını düşünüyorum. Hemen her akşam
yapmış olduğu yürüyüş gerçektende topluma örnek
sayılmaktadır. Bu arada sevgili Arif Pilavcı ve
Halil İbrahim Helva’da yaz ve kış demeden yürüyüş
faaliyetlerini devam ettirdiler. Önümüzdeki yaz
sezonunda bu tür faaliyetlerini artacağını
düşünüyorum.
-
İlçemizde spor faaliyetlerinin sınırı
yoktur. İnsanlarımız fırsat buldukça bu tür
etkinliklerde bulunmaktadır. Örneğin yaz sezonu
boyunca ilçemiz spor sahasında koşu yapan gençler,
yürüyüş yapan aileler dikkat çekmektedir. Ayrıca
bayanların spor yapabilmeleri için Halk eğitim
merkezi salonlarını açan Merkez müdürü Mustafa
Çoşkun’u da kutlarım. Bu arada büşük emek ve
yatırımlar yaparak Me Sa güzellik ve spor salonunu
çok uygun fiyatlarla halkımızın hizmetine sunan
Şeyma Aslaner Hanımefendiyi de alkışlamak gerekir.
-
Saygıdeğer okurlarım; Kısaca özetlemek
gerekirse sağlıklı yaşayabilmek için spor yapmak
gerekir. Ancak yapacağımız etkinliklerde bilinçli
olmakta fayda vardır. Bu etkinlikleri
gerçekleştirirken nasıl başlayacağımız, neler
yapacağımız konusunda bir hekimden bilgi alırsak
daha da faydalı olacağını düşünüyorum. İlçemizdeki
bu güzel faaliyetleri destekliyor,mutluluk
duyuyorum. İşte bu bilgiler ışığında küçük büyük
herkesin spor yapmasının yörede örnek bir davranış
olacağını düşünüyorum. Bizler spor yaptıkca daha
sağlıklı ve sağlam düşüneceğiz, vücutlarımız da
sağlamlaşacaktır. Çünkü Sağlam kafa sağlam vücutta
bulunur.
Saygılarımla |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
14 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI Hayat Hikayesi
|
-
DÜŞ ÇİÇEĞİ
-
Hayal bahçemde
şekillendirdiğim bir düş çiçeğiydi.
- Onun beni sonsuzluğa taşıdığına hiç kimse
inanamadı...
- İnsan yüzlü ve çiçekleşen bir güzelliğin önünü
açarak beni görmesini sağladım.
- Çevreden kendi başlarına sarkan renkli gülüşler
arasında onunla baş başa oluşumuzun tek şahidi
gökyüzüydü.
- Çevreye saçtığım renkler farklı bir görüntüyü
açığa çıkarmıştı.
- Elimde bir fener taşımam da gerekmiyordu.
- Çünkü o bir aydınlıktı.
- Yüz yüze oluşumuzun insan yüreklerine yansıması
kıskandırıcı idi.
- Uyanmamak için çırpınan bir anıt gibi
büyüklüğünden daha çok güzelliği dikkatleri çekiyordu.
Bir kuş gibi umutlarımı arzu ettiğim yere götürmek
için havalandı.
- Kirlendirilmiş bulutların tuzağına düşmek
üzereyken bir kavis çizerek parlak maviliklerle
kucaklaştı… Önce ışık haline dönüştü sonra ışık yutan
çağdışı ve saldırgan gölgeler arasında kaldı.
Onun içine kattığım duyguların mutluluk adlı bir
karışımı çeşitli renkler halinde etrafa öylesine
ahenkli dağılırken ben berrak sular üzerine onun
resmini çiziyordum.
Bir cuma gününün güneşi ise benim üzerimdeydi...
onunla dolu sabah aydınlığıyla.
Paris - 06.04.2004
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
15 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Rasim ÇAKICI |
Rasim ÇAKICI Hayat Hikayesi
|
BENZİYOR..
-
Seyreyledim Çorumu ,çatak belinden,
- Seher vakti
gelinlik kıza benziyor.
- Turnalar gördüm
uçar yüksekten,
- Yaz gününde kurulmuş
toy,a benziyor.
-
- Alacaya
girmeden altın sarı ekinler,
- Çiftle, çubukla
uğraşan yiğit köylüler.
- Yayık başında
terleyen nazlı gelinler,
- Kara kaşları gerilmiş
yay,a benziyor.
-
- Cennet bahçesidir
İskilip'in ormanları,
- Abı hayattır serin
akan suları,
- Dolanıp gider
bayat ilinin yolları,
- Yiğitleri oğuzdaki
boy,a benziyor.
-
- Osmancık ,ta çeltik
ekilip ,biçilir,
- Köprü başında insanın
içi açılır.
- Irmak kıyısında
taze çay içilir,
- Rengi,de damarımdaki
kana benziyor.
-
- Çakıcıyım dolanırım
dağından düze,
- Bambaşka güzel olur
bahardan ,yaza
- Gönüldaş olur
Çorum aşığa, saza,
- İnsanının hepside,
Cana benziyor.
|
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
65 SAYI 25 Temmuz 2004 SAYIYA Gitmek İçin
Tıklayınız!
|