|
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz! |
|
|
|
KÜÇÜK ASYA
CharlesTexier |
|
-
TAKDİM
Charles TEXIER, (1802-1871) HAYAT HİKAYESİ*
Galatya Pontu’nun Şehirleri - Pterium - Boğazköy - Höyük
MABED (Tapınak)
Kale - Saray
SURLAR
-YAZILI KAYA
ÖYÜK (ALACAHÖYÜK) - MED SARAYI
-
ÇİZİMLER
|
|
|
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan
kullanmayınız! |
Hazırlayan Mahmut Selim
GÜRSEL |
corumlu2000@gmail.com
|
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif
haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
- GÜRSEL YAYINEVİ ve
ÇORUMLU DERGİSİ SAHİBİ
-
- 1947
tarihinde babamın subay olarak bulunduğu Erzurum'da bir at arabasında
doğum evine giderken doğmuşum. Babam Eminsu Ali Rıza Gürsel, annem ise
Fahriye hanımefendi idi.
-
İlkokula İskenderun'da başladım. Ankara' da bitirdim. Ankara
Yenimahalle Ortaokulunun birinci sömestrsinde babamın emekli
olmasından dolayı 1960 yılında Çorum'a gelince Atatürk Ortaokuluna
devam ettim.
- İlkokul
sıralarında okuyarak pilot olmanın düşlerini kurardım. Bu hayalim
gerçekleşmedi.
- Babamın
"oku da oğlum ceketimi satar seni okuturum" diyerek bana yaptığı
nasihatleri ters tepki yaptı. Babamın baskısı karşısında babama
okumuyorum diyerek okulu birinci sınıfta bıraktım.
-
Marangoz çırağı olarak Azmi Başar ustanın yanına girdim. Askere
gidene kadar ustanın yanında çalıştım.
- 1967
tarihin de askerlik dönüşü, 28 Mart 1969 Ankara Emniyet Müdürlüğüne
teknisyen olarak göreve başladım.
-
Ortaokulu dışarıdan 2 yılda bitirdim 09 Ekim 1972 tarihinde polis
memuru olarak Ankara'da altıncı şube ve kara kollarda çalıştım.
- 6 Eylül
1973 tarihinde Selma (Kurşuncu) Hanımefendi ile evlendim.
- 10
Temmuz 1978 yılında ayında naklen Çorum İl Halk Kütüphanesine Memur
olarak geçtim. Dışarıdan Çorum Ticaret Lisesini iki yılda bitirdim.
- Kendi
kendime Osmanlıcayı öğrenmeye uğraştım, Hat sanatı ile biraz
ilgilendim 150 ye yakın Ser levham var, Çorum Güzel Sanatlar
Galerisinde ve Kütüphane salonlarında bu levhaları sergiledim.
- 03
Ağustos 1988 tarihinde İl Halk Kütüphanesi Müdür yardımcılığına
atandım.
- 1990
tarihinde ilk kitabım olan Dewey Onlu Tasnif isimli kütüphanelerdeki
kitapların tasnifi yapılan kitabı 10 yıllık bir araştırma ve çalışma
iye "Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey)" kitap haline getirip
Kültür Bakanlığına sundum. Kitabımdan Türkiye'deki bütün
kütüphanelere dağıtılmak üzere 1000 adet satın aldılar.
-
Marangozluk, oymacılık, polis memurluğu, memurluk ve idarecilik
yaptım.
- Her
çalıştığım meslekte çeşitli önemli olaylar oldu ise de son çalıştığım
kurumda bence en önemli bir hatıramı anlatmak istiyorum: Kütüphanedeki
çalışmalarım ve " El Yazması Kitapların Çorum'da kalması için verdiğim
çabalar neticesinde Bitlis Tatvan’a tayin edilme olayım beni çok
yıktı. Fakat bu üzüntümün boş olduğunu zamanla gördüm. Rabb’imin izni
ile Hacca gitmek nasip oldu, iki kitap daha yayımladım ve elinizde
bulunan bu derginin çıkmasına vesile oldum. Mesleklerin insanlara
sağladığı maddi avantaj olarak, evinizi geçindirecek, namerde muhtaç
etmeyecek avantajından başka, manevi olarak; sizin yaptığınız işlerle
ilgili karşılaştığınız problemleri değerlendirirseniz avantajların
neler olabileceğini hayat okulundan öğrenmiş oldum.
- 1993
yılında Türkiye'deki bütün kütüphanelerde bulunan " El Yazması "
kitapların Ankara Milli Kütüphanesine toplanma kararı veren Kültür
Bakanlığına karşı Çorumlu hemşerilerimi haber dar ettim, mahalli
radyodan ve gazeteler ile parti il Başkanlarını ile Millet Vekilimiz
Adnan Türkoğlu ve Belediye Başkanımız rahmetli Turan Kılıççıolu'nun
destekleri ve diğer kuruluşların da katkısı ile "El Yazma kitapları"
Çorum'da kaldı. Açık öğretim için üniversite sınavlarına girip
kazandım. İkinci sınıfta iken Çorum'a tam teşekküllü bilgisayar
ortamında bir kütüphane kazandırmaktır. Yazma kitapların korunması ve
Çorum'da kalması için yaptığım girişimim yüzünden
- 25
Nisan 1994 tarihinde Tatvan Bitlis'e Müdür olarak tayinim çıktı, tayin
edildiğim yere gitmeyerek emekliliğimi istedim.
- 1994
Tarihinde nasip oldu eşimle birlikte Hacı olduk.
- 27
Mayıs 1998 tarihinde Çorum'da ilk Kültür Bakanlığından tescilli
"Gürsel Yayınevi" tarafımdan açtım.
- Yazı
yazmaya beni kimse teşvik etmedi Kütüphane için hazırladığım kitap
beni yazmaya teşvik etti. Yazılarım mahalli basında yayımlandı.
Yazılarımdan dolayı bir ödül almadım; fakat kitapları ve bu dergi
benim için en büyük ödüldür.
-
- Yayımlanmış çalışmalarım:
-
- " Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey)
Haziran 1991 ",
- "Çorum 97 1997"
- "Çorum'da Yatan Meşhur Yatırlar
Haziran 1997- 2. basım 1998",
- " Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat
Tarih Ve Edebiyat Dergisi Temmuz 1998,
- " Sarı Çiğdem Şiir Defteri Mart
2002" ,
- “Çorum 2002” adlı basılmış
çalışmalarım bulunmaktadır.
- "Menakıb-ı Koyun Baba 2004"
- "Çorum Yemekleri 2004 Eşimin
Çalışması"
- "Hacım Ağustos 2007"
- "Çorumlular ve Çorum'a Hizmet
Edenler Temmuz 2008"
-
- Bakanlığa sunulmuş;"Alfabetik Türk
ve Yabancı Yazarlar Fihristi" ve "Ne Nerede Başlıklı Arama Fihristi"
basım için hazır beklemektedir. Yazılarım daha çok araştırma dalı
ile makale türüdür. Tiyatro çalışmalarım,şiir ve hikaye denemelerim
bulunmaktadır. Şu anda dergimde yazılarım çıkıyor. Benim
okuyucularıma diyeceklerim şudur ki. Doğru bildiğiniz konuları
savunun. Bu savunmanız size belki tepkiler getirecektir. Bu
tepkileri inceleyerek doğru olup olmadığını araştırın.
- Saygılarımla.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- Charles TEXIER, (1802-1871)*HAYAT HİKAYESİ
-
- Charles
Felix-Marie Texier 29 Ağustos 1802’de Versailles’da doğdu, 1 Temmuz
1871’de Paris’te öldü. 1823-1827 arasında Paris’te Ecole des Beaux-Arts’da
öğrenim gördü. 1827’de bayındırlık işleri müfettişliğine atandı.
1833’te Fransız hükümeti adına Anadolu ve İran’da araştırmalar
yapmakla görevlendirildi. Bu gezisi sırasında Anadolu’da Boğazköy ve
Yazılıkaya’ yı saptadı. 1840’ta College de France’ta mimarlık dalında
öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1843’te Anadolu ve İran’da
ikinci kez geziye çıktı. Batı Anadolu’da Söke yakınlarındaki Menderes
Mag-nesiası kentinde kazılar yaparak ortaya çıkardığı Artemis
Tapınağı’na ait Amazonlar frizini ve Assos (Behramkale) kentindeki
Neptün Tapmağı frizlerini Louvre Müzesi’ne gönderdi.
- Texier
Anadolu’da İznik, Bursa, Kula, Pamukkale, Çorum yörelerinde sur, cami,
medrese gibi çeşitli yapıların planlarım çıkarmış ve yapılardaki
bezeme, kabartma gibi öğeleri ayrıntılarıyla resimlemiş, özellikle de
Antik kentlerle ilgilenmiştir. Batı Anadolu’daki Aizanoi (Çavdarhisar)
kentinin planını, Eskişehir dolaylarındaki Midas’m Mezarı ile çeşitli
Frig kaya mezarlarının resimlerini yapmıştır. Boğazköy harabeleriyle
karşılaştığında burasını Antik Tavi-um kenti sanmış, daha sonra Pteria
kenti olabileceğini ileri sürmüş ve yayınında da bu adı kullanmıştır.
Başta kent surundaki Aslanlı Kapı olmak üzere birçok yerin resimlerini
yapmış ve kentin topografik bir planını çıkarmıştır. Boğazköy
yakınındaki Yazılı-kaya açık hava tapmağının Antik bir uygarlığa
değil, çok daha eski kültürlere ait kutsal bir mekân olduğunu
saptamıştır. Böylece adı ve dönemi anlaşılamamış olmakla birlikte
Boğazköy ilk kez onun yayımlarında yer almıştır.
- •
YAPITLAR (başlıca): Description de l’Asie Mineure, 3 cilt, 1839-1849,
(Küçük Asya, 1923-1924); Description de l’Armenie etlaPerse, de la
Mesapotamie, 2 cilt, 1842-1845, (“Ermenistan, İran ve Mezopotamya’nın
Tanıtımı”); Edesse et ses monuments, 1859, (“Urfa ve Anıtları”); Asie
Mineure, 1862, (“Küçük Asya”); Byzantine Architecture (R.P.Pullan
ile), 1864, (“Bizans Mimarlığı”); The Principal Ruins of Asia Minör
(R.P.Pullan ile), 1865, (“Küçük Asya’nın Önemli Harabeleri”).
-
- *Türk ve Dünya Ünlüleri
Ansiklopedisi
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- 136
- ON SEKİZİNCİ BÖLÜM
- Galatya Pontu’nun Şehirleri - Pterium -
Boğazköy - Höyük
- Med
hükümdarı (Kyaksar=Cyaxare), leri Asya’dan tard iderkten
(kovduktan) sonra meleketini “Halys”a yanı Kızılırmağa tezi etmişti.
(Kadar genişletmişti) . Bu suretle hudutları ( Leuco-Syrienler)’in
bulunduğu Sinop’a kadar vardı. Bu kıtada birtakım şehirler var idi
ve payitaht (başkent) olan (Pterium) şehri, “Halys” (Kızılırmak)
nehrinin şarkındaki (doğusundaki) dağlarda idi. Bu mevki, tabiatın
müdafasına (korumasına) ilaveten sun’i (yapay) tahkimatla da takviye
edilmişti. Lidya hükümdarı (Krezüs =Crsus) burayı alarak tahrip etti
ve sakinesini (halkını) esir ederek başka yerlere götürdü.
-
Yalnız müverrih (tarihçi) Herodot, Krezüs (Cresus) ile Keyhüsrev (Cyrus)’in
muharebelerine (savaşlarına) şahit olmak suretiyle buranın
hatıralarını (anılarını) nakil etebilmiştir. “Pterie” isminde
zikeden (söz eden), yalnız bu müverrih (tarihçidir).
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- 137
- Pterium
şehrinin mevkii (yeri), Herodot tarafından “Halys”(Kızılırmak) nehri
civarındaki dağlarda olmak üzere tayin edilir (belirlenmiştir)
“Krezüs, “Halys”(Kızılırmak) nehrini geçtikten sonra, Kapadokya’nın
“Pterie” namı verilen bir kısmına geldi; burası. Sinop’a kadar arızalı
(engebeli) halde devam eden bir memlekettir. “Krezüs” buraya
yerleşerek Suriyelilerin, “yani Pont Kapadokyası ahalisinin
(halkının)”memleketini tahrip etti ve başkent olan Pterie’yi ele
geçirerek halkını esir etti.” İlh.
-
“Pterium” hakkındaki malumat tarihiyle hep bundan ibarettir. Bu şehir,
Krezüs (Cresus) tarafından büsbütün tahrip edildikten sonra, bir daha
inşa edilmemiştir.
- O halde
bu şehrin harabelerinde ne Yunan kadim ve ne de Romalılara ait eserler
bulmak kabil olmayıp neki; var olsa “Med”lere yada edvar-ı
antikaya(eski dönemlere) ait şeylerdir. Bu şeriatı (yolları) takip ile
“Boğazköyü”nün muazzam harabelerini keşfedilmiştir, (28 Temmuz 1834)
Boğazköy bu surette şöhret bularak ilime asarlar muhatapları olmuş,bir
çok mütehassıslar tarafından ziyaret edilerek
- Şayanı
hayret derecede nice asırlardan beri (muhafız )korunmuş halde kalmış
olan kabartmaların mahküküt mevzuları uzun manazara münakaşalara sebep
vermiştir.
- Burada
evvel “Pterium” ismi mütalaa edilmiştir.Çünkü bu mevkiinin
“Trocmien”lere ait kadim (eski) “Tavium” şehri olduğu iddia
edilmiştir. Bu iddia el-yevm (bu gün) kalmamıştır. Bununla beraber bu
harabelerin umum tarihi teşkil ettiği zaman tetkikat ciltler tutulmuş
ve bütün umumun merakını celb etmiştir “Boğazköy” karyesi (köyü) d
şarktan (doğudan) garba (batıya) doğru uzanan ve suları da aynı
istikamete giden iki dereye havi bir vadidedir. Dereleri ayıran
platonun eski bir devir tarihi evsafına (niteliklerine) haiz enkaz
(harabeler)ile doludur
- Bu
platoya, tepesi birkaç mil boyunda ve gayette kalın sur daireleriyle
çevrilmiş bir dağ hakimdir. Ötede berideki sivri dağ çıkıntıları,
müstahkemdir. Aşağı plato kısmında da kaya tepelerinde, insan eli
işlediğini gösterir izler vardır. Ortada harabeleri görülen büyük
mabet (tapınak) biçimi, Yunan yada Roma tarzlarından hiçbirine
tevafuk (uymaz)itmez. Bu muhtelif asarın( eserlerin) esas inşaatları
umumiyetle yontulmamış taştan ise de bazılarında taşların ittisalleri
(bitişme yerleri)işlenmiş ve üzeri ham bırakılmış ve bazılarında
taşlar, ocaktan nasıl çıktı ise öylece kullanılmıştır.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
183
Mabet (Tapınak) harabelerinin bulunduğu
yer şimalen (kuzeyde) “kalker” cinsi bir dağ ile tahdit (sınırlanmıştır)
edilmiştir. Cenubunda ki (güneydeki) mezru (ekili) yerlerde,ehemmiyetsiz
(önemsiz) bazı arazi görülür.
ON DOKUZUNCU BÖLÜM
MABED (Tapınak)
Aşağıdaki tepenin sırtında, biri
diğerinin beş metre yükseğinde ve ona bir merdivenle muttasıl (bitişen)
iki meydan yapılmıştır. Aşağı meydanın tulü (uzunluğu) yüz kırk vüsatı
(genişliği) yüz on metredir. Bunun etrafı, altı buçuk metre
yüksekliğinde büyük taşlarla yapılmış bir duvarla tutulmuştur. Meydanın
zemini, ince ve yeknesak (tekdüze) bir çimenle örtülüdür.
Biraz solda ve yukarıdaki meydana
çıkılırken, şimdi ancak temelleri kalmış birtakım oda veya hücre asarı
(izleri-işaretleri) görülür. Bu mebaninin (binaların) işgal ettiği alan,
elli sekiz metre seksen santimetre boyundadır. Odaların boyu on iki,
arzı dört metre otuz santimetre gelir; duvarlarının kalınlığı iki
metredir. Mabedin (tapınağın) duvarları, büyük kadda, gayet dikkatli
yontulmuş taşlardandır. Bu geniş binadan , bugün birkaç sıra taş kalmış
olmakla beraber, bu bile eski mimari tarzlarından hemen ayrılan ve nazım
iptidasının ne olduğuna dair (ilişkin) hiçbir farazaya (varsayıma)
müsaade etmeyen bir hususiyet (özellik) gösterir
Binaya üç kapıdan girilirdi, bundan sonra
bir nevi çıkmanın altındaki dört metre altmış dört santimetre
genişliğindeki büyük kapı bulunur. Bunu müteakip dört köşe bir sur içine
girilir; bunun boyu yirmi yedi metre üç ve eni yirmi iki metre doksan
yedi santimetredir. Mabedin bütün çevresi, kalker cinsinden her biri iki
metre arzıde (eninde), bir metre yüksekliğinde ve beş-altı metre boyunda
cesim (büyük) taşlardan yapılmıştır. Bütün asar (eski) atika içinde bu
derecede büyük taş, ancak Mısır’ın el-Cize ehramlarında (piramitlerinde)
görülmüştür. Duhulün (girişin) sağında ve solunda iki kapı vardır;
bunlardan, mabedin (tapınağın) iki cenbarlarına (yan tarafına) girilir.
Soldaki kapıdan uzunluğuna devam eden sofaya (salona) bakan sekiz oda
yahut hücre vardır. Bunların azami genişliği ikişer üçer metre
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- 139
- ve tulü (uzunluğu) yedişer
metredir;büyük duvarın öte tarafında da aynı şekil ve aynı ebatlarda
beş oda vardır. Bunların arasındaki bölme duvarlar, her biri yedi
metre boyunda yekpare (tek parça) taşlardan yapılmıştır.
- Binanın
dışarısının duvarları, umumen (genel olarak) bu büyüklükte taşlardan
bina edilmiş ve bu kütleler birbirine harç yahut diğer bir şeyle
yapıştırılmayarak yalnız ağaç parçalan gibi bindirildiği üzerine
koymakla iktifa edilmiştir.
- Bu
mabedin hiçbir tarzında Ruma yahut Yunan-ı kadime talik eder birisi
yoktur. Yalnız bunun tertibiyle Kudüs’deki mabet arasında,
müşabihattam (tam bir benzerlik) olduğu görülür,bir farkı varsa, Kudüs
mabedinin bundan biraz küçük olmasıdır. Bundan başka,bu iki mabedin
mukayesinde “Pteium”un o gayet cesim (büyük) taşlarının tanzimi
düşünülmelidir.
- Maa-zalik
(bununla birlikte) bu iki mabet aynı asırlarındır
-
-
- YİRMİNCİ BÖLÜM
- Kale - Saray
- Yakınındaki ufak derenin mecrasının
birkaç adım inilince bir yer yolu tesadüf edilir. Yarısı yağmurun
getirdiği sel çamurlarıyla tıkanmış olan bu tünelde hemen yüz metre
kadar giderek nihayetinde mabedin meydanına çıkmak mümkündür. Bu yolun
yapım tarz inşası, pek eski bir devri gösterir; işlememiş taştan
yapılmış olan bu yeraltı geçidinin tavan kavsi ortası sivrice
- yayık bir tarzdadır.
- Mabedin
bulunduğu sırtta başka birtakım bina izleri ve bilhassa yer altında
kalmış, tarihin en eski zamanlarına ait değişik şekilde “Pelasg” asar
(eser) vardır
- Cenub
şarkiye (güneydoğuya) doğru dönülünce, yalnız bir tepe üzerinde, hiç
harap olmamış halde bir bina gözükür. Yirmi yedi metre murabbada dört
köşe şeklindeki bu sur, pek kalın duvarlarla yapılmıştır.
- Kayalar
üzerinde yontularak açılmış bir yoldan, ta tepeye kadar çıkılır.
Duvarın dibindeki
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
140
mebni (binalar),
birtakım inler ve dağa oyulmuş yerlerle bir sarnıçtır. Bunların bir kale
veya saraya ait olmaları muhtemeldir; mahkükat (kabartma) veya tezniyat
(süsleme) asar yoktur.
Diğer ikinci bir kayanın tepesini işgal
eden kalenin mevkii (yeri), “Kız Kaya”ya hakimdir. Her tarafı yıkık olan
bunun içi, altüst bir haldedir. Bu müstahkem yerin, düşman tecavüzünde
bilhassa tahribe uğradığı görülür. Daha yukarı çıkıldıkça, daha geniş
ihtimalle kale içi olan bir meydana gelinir ki bunun üç tarafı girilmez
ve aşılmaz surette kayadır. Bunun binası işlenmemiş ham taşlardandır. Bu
dercihete nazaran, yukarı kısım büyük müdafaa (savunma) tertibatını
(sistemini) ihtiva ediyor ve aşağıda mabetle mabedin pek çok miktardaki
hademesinin (hizmetçisinin) meskenleri bulunuyordu.
SURLAR
Vasi (geniş) bir yer eden asıl hisarın
duvarları umumiyetle beş ile altı metre kalınlığındadır. Kasabayı, tam
bir duvar ile bu surun üzerinden atla dolaşmak mümkündür. Duvarın bu
gezilecek üzeri, sert bir taşla döşenmiş ve araları küçük taşlar ve harç
ile doldurulmuştur. En mühim olduğu anlaşılan en mahfuz (korunmuş)
kalmış kapısı, şehrin cenubundadır. (güneyindekidir) Bütün bu surun,
“Pelaşer” tarzında muntazam yapılmış otuz dokuz derece meyilli ve yirmi
metre genişliğinde bayırı vardır. Bu bayırın içinde, surlara meyilli
gelen bir yol yapılmıştır.
Bu yolda giden kapıya yaklaşıncaya değil
daima sur siperin yandan darbesine maruz kalır. İyi muhafaza edilememiş
olan kapının iki yanında renkli mermerden büyük iki kenar ve bunların
her birinin üzerinde doksan santimetre dışarı çıkık iki aslan kafası
görülür. Bu nevi tezyinat (süsleme) ne Roma nede Yunan kademinde
görülmüş şey değildir.
YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM
YAZILI KAYA
Şehirden iki mil kadar uzaklıkta bulunan
taşa oyulmuş bir duvarın yüzündeki kabartmalar,
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- 141
- mahlukat (kazınmış resim) mühim
vaka tarihçesinden bize meçhul kalmış mahsusaları(özel olarak)mahttudur
(yazılmış-çizilmiş). Bu eserlerin civar etrafında binadan nişane
(hiçbir iz) yoktur. Bu mekanın (yerin) o vakitler ev ve kiler meskun
olmadığı müşahade edilir ve oralarda, bundan daha ve şayandikkat
hiçbir eseri atika tesadüf olunmaz.
-
Yerlilerin “Yazılı Kaya” ismini verdikleri bu eser, tamamen muhafaza
halde kalmıştır. Hakikaten düz duvar şeklindeki bir kayanın yüzünü
daha büyültüp düzelterek birtakım hadisat tarihinin kayıt ve tersime
(resim) hazırlamışlardır.
- Buraya
girilince soldaki birinci tablo, hepsi bir vaziyette ve bir kıyafette
on bir şahıs tasvir eder. Bunların başlarında sivri külahlar,
sırtlarında hafif bir libas (elbise) ve ayaklarında Asurluların
uçları kalkık kunduraları vardır Bunların ilerisinde, gider
vaziyetteki iki şahsın kolları ok atar vaziyettedir. Silahsız olan bu
adamların hızlı ve ritimli bir yürüyüşte oldukları görülür. Bu
kabartmalar, gayet sert bir kalker üzerine işlenmiştir. Yerden bir
metre yukarıda bulunan bu eserlerin üzerinde kalın yosun kabuğu,
bunları nur-u baser (göz nuru) uzun müddet unuttuğuna delalet (işaret)
eden bir tesir zamanlar,bunlara, bu havali sakinesinden (halkından)
hiç kimsenin eli, su-i kastta (kötü amaçla) bulunmamıştır.
dokunmamıştır
- İkinci
resim, sakallı ve evvelkiler gibi hafif elbiseli ve aynı serpuşlu
(külahlı), palto yahut mantoları vücutlarını hemen tamamen örtmüş üç
şahsı tasvir eder. Bunlar, “Medya” yani “Med”lerin “sisyrnos”
kıyafetleridir.
- Bunları
takip eden diğer iki tablo, ellerinde işare mahsusa (özel amblemler)
yahut hediyeler taşıyan müsellah (silahlı) adamlardan mürekkep
(oluşan) merasim şekli arz eder. Öndeki ilk iki sakallı resim, Asurlu
külahlı öne doğru biraz eğilmiş, çizgili elbiseli ve beli
kuşaklıdırlar. Diğer bir kaya üzerine hakk edilmiş (kazınmış) olan
ikinci manzara “ Dorophore”lerin alayını ihzar eder. Bu sahnenin
ekseriyesi (çoğu) mesilih (benzer) olup yalnız sadece birinde topuz
vardır. Diğer birinde tırpan ve üçünde yarım kılıç görülür. Bu silah
şarklıların (doğuluların) kullandığı ve “şimşir” namını verdikleri
şeydir. Resmin ortası, izahı oldukça müşkül bir mevzuudur,fakat
şahısların hal tavrına göre,mecazi bir şeydir. Çünkü cepheden
görünüşünde, bir kürsüye çıkmış iki hayali şahsiyet (kişi) vardır,
bunların
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- başlarının üstüne kayık gibi bir
şey konmuştur. Bu resimlerin hepsi bir cihete (aynı yöne), yani
içeriye doğru yürür haldedir.
- Beşinci tablonun öncekilerden daha
mühim ve büyük eşhas (kişileri) tasvir ettiği meydandadır. Sakallı ve
“Med”lerin elbisesini libas bu adamın arkasında, omuzlarında fazla bir
şey ve hiç şüphesiz kaba yapılmış birer kanat olan elbiseli bir kadın
vardır. Bunları takip edenlerin kadın yada erkek oldukları tamamen
ayırt edilememekle beraber, bunların rahip ve rahibeler oldukları kafi
derecede gözükür. Duvarın sonlarındaki bu resim veya mevzu en önde
hükümdar sonra “Dorophor”ler, daha sonra silahsız ahali sınıfı gelib
bu sonrakiler raks (dans) edecek bir pozisyondadırlar.
- Duvarın
sağ tarafı önceki mevzuu (konuyla) münasebeti olan iki levhayı eder.
Bunların birincisi, aynı kıyafette on kadın tasvir eder; bunların
saçları uzun, elbiselerinin geniş kollan kuşaklarına sokulmuş ve
buruşmuştur. Taşın ufak bir büküntüsünde, üç şahsın aynı kıyafetle bu
kadınları sevk ettikleri his olunur.
- Burada
on üç erkeğe mukabil on üç kadın vardır ki hepsi duvarın içine doğru
yönelmişlerdir.
- Bir
büyük sahne, sağ ve solundaki merasimin devamını ihsas eder
(hissettirir). Cesamet (büyük) tabiatından daha büyük, mahruti (koni)
halde bir külah giymiş, uzun sakallı bir adamın, silindir külahlı ve
iki resimdeki kadınlar gibi libas (elbise) bir kadınla bir şey taatu
(verdiği) ettiği tasvir olunmuştur. Bunların her ikisi de nilüfer
çiçeği içinde kulplu bir salibi (haç) hamleder (taşımaktadırlar). Bu
iki tasvirin her birinin arkasında, tek boynuzlu birer boğa
resmedilmiştir. Bu boğa, dini bir alamettir (semboldür). Bu levhanın
solunda, aynı kıyafette iki şahıs daha vardır. Bunların biri silahsız
ve diğeri bir topuzla bir kılıça hamil olduğu halde, dağlarda yürür
bir pozisyonda tasvir edilmiştir.
-
Kabartmaların sağ tarafı, daha mühim hizmetle işgal edilmiştir.
Kraliçe yahut mabede olan büyük bir kadın tasviri, bir aslana binmiş
olduğu halde dağların başından mağrurla iner; sarkan saçları kemerine
sokulmuştur. İyice tefrik (ayıt) olunamıyan, arkasındaki ufak resmin,
ancak insan gibi iki bacakları temin olunur. Bu kadının arkasındaki
adamın elinde
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- 143
- “Saka”lara mahsus bir balta vardır,
diğeri bir sopayı taşır. Bunlar, ötekilerden daha küçük bir aslana
binmiş kadınlarla beraber yürürler. Bunun arkasında nilüfer çiçeği
tutan iki külahlı kadın vardır. Bunun üzerinde iki başlı, kanalları
açık ve keçi ayaklı bir kartal resmedilmiştir.
- Bütün
bu mahkükat (kabartmalar), büyük bir vakıa siyasi veya dini nevinden
bu kavmin tarihine ait aynı mevzua eder. Fakat diğer taş duvarlardaki
mahkükat (kabartmaların) esas ettiği mana, bu mevzuyu ile hiç
münasiptir değildir.
- Aynı
duvarda, taşın pek sağlam olmamasından dolayı zamanın tesiriyle
silinmiş ve bozulmuş iki ufak kabartma daha vardır. Bunların biri
karşı karşıya oturmuş ve Mısır mabutları (tanrıları) gibi taç giymiş
iki suretlidir (yüzdür);diğeri kollarını uzatmış elbiseli hayali bir
tasvirdir. Bunun vücudu insan ve başı aslan şeklini gösterir. Bu
resim,derununda (içinde) kabartma tasvirleri üzeri bir divanhaneyi
andıran tabii ve dar bir geçidin ağzındaki bekçi konumundadır.
- Bu
divanhanemsi yerin genişliği iki metre altmış santimetredir, iki
yanları itina ile düzeltilmiş ve tablolar, yerle beraber hak
edilmiştir (kabartılmıştır).
- Bu
resimlerden birincisi,gayet büyük başlı ve taçlı bir erkektir. Burnu
kavslı (yay şeklindedir); gözü şarkın (doğunun) bütün tarihi kadim
(eski) resimleri gibi şakağındadır. Yan görünüşü, tamamen Hint
putlarını andırır. Kocaman kulağında, ortası yıldız şekilli bir küpe
asılıdır.
-
Göğsünde bir tür zırh vardır. Kollarının yerinde kaba yapılmış iki
aslanın baş tarafı çıkmıştır. Bunun yalnız belden yukarı kısmı olan bu
garip mahlukat (yaratık), iki hayvan üzerine konulmuş şekildedir. Yarı
insan, yarı hayvandan yapılma bu vahşi şekil, herhalde bir mabut
sembolüdür. Fakat bu akvamın (milletlerin) mabudundan (tanrısına) bir
isim vermekte tereddüt edilir. Bu, acaba “Anaitis”in mabetlerine
(tapınaklarına) şerik (ortak) olan “Omanus” mabudu mudur (tanrısı
mıdır) ? Bu asarın (eserlerin) İran akaid ve müsahibine (benzeyen) ait
olduğu tahkik ederse, o vakit bu sözü olunan mabutlara (tanrılara)
nispeti de doğru olur. Birinciye yakın diğer bir kabartma resmin aşağı
tarafları, toprak altında kalmış haldedir; yalnız sureti (yüzü)
görünür. Bir kadın olan bu resim, sol kolunun altında küçük bir çocuk
tutar. Başının arkasında, tıpkı ruhani ve hükümdar kralın eli
üzerindeki gibi bir arma vardır.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
- 144
-
Buralarda zamanla yığılmış ve yükselmiş olan toprağın sırtındaki daha
başka mahkukat (kabartma) bulunduğu, bazı yerlerde ta toprağın
bittiği seviyeden, ancak tepesi seçilen birtakım ufak kabartmaların
müşahade edilmesi müsebebtir.(görülmesiyle ispatlanır). Bu asarın
(eserlerin) heyet-i umumiyesinin (genel yapısının)tetkikinden
(incelenmesinden) anlaşıldığına göre, hiçbiri garb-i Asya (Batı Asya)
avamının (milletlerinin) işi olmayıp aslana binmiş şahısın Babil tarzı
mahkükatın (kabartmaların) delalet (işaret) ettiği veçile (gibi), bu
asar (eserler) “Med” yahut “Asuri”lere aittir
-
“Kapadokya”nın bu kısmında, umumiyetle münteşir (yayılmış) ve meşhur
olan “Anaitis” mezhebinin merasimi, daima muntazaman bir heyete mahsus
bulunuyordu.Bu mabut (tanrı) kadar mabetleri (tapınakları) büyük ve
süslü hiçbiri yoktu. Taabbüd (ibadet) merasimi (töreni) ise, çok
kalabalık hadime (kadın hizmetçi) ve esirler ile icra olunurdu
(yapılırdı). Aslı Asya şarkından (doğusundan) olan bu mezhebin
“Babil”den naklen daha eski dönemlerde “Med”lere ve Ermenilere geldi.
- Yalnız bu mahkukat (kabartmalarda)
kat’i (kesin) bir şey varsa, o da erkek resimlerinin “Saka” kavmi
elbisesi giyinmiş olmalarıdır. Fil-hakika (Gerçekte) “Herodot”un
“scrkses” ordusu hakkında şu tafsilatı bunu doğrular: “Sayti”,
akvamından (milletinden) “Saka”lar başlarında “kırbazi” ismini
verdikleri bir külah taşırlar; bunun ucu gayet sivridir ve başta dik
durur. Memleketlerinin adeti ok, yay ve hançerden başka bir de “sagar”
tesmiye ( adlandırdıkları) bir nevi baltaları vardı. “Asur”iler ise az
bükülmüş külah ile üzeri çivilerle menkuş (işlenmiş) ağaçtan bir topuz
taşırlardı. Bu silah da tasvirlerin ekseriyetinde görülür.
-
“İskit”ler hiçbir vakit sanata meyil etmeyip bilakis erişebildikleri
akvam (milletlerin) asarlarında (eserlerine) tecavüz ettiklerinden, bu
mevkilerdeki eserleri ve abideler bunlara nispet etmek doğru olmaz;
fakat bu asarların (eserlerin), bu kavmin (milletin) tarihiyle
münasebet katiyesi vardır (kesin ilişkisi vardır). “Herodot ve “Strabon”,
bu hususta (konuda) bizi biraz tenvir ederler(aydınlatırlar).
“Saka”ları tahribatını söyledikten sonra “Herodot” der ki: “Fakat
“Kyaksar” (Cyaxare) ve “Med”ler, onları bir ziyafete çağırıp sarhoş
ettikten sonra, birçoğunu öldürdüler. Bu surtle “Med”ler bi tekrar
mevki iktioara gelerek Asya’da hüküm edebildiler”
-
“Strabon”un fıkrası (hikayesi) daha vazıhtır (açıktır): “Med”ler bir
ziyafet nihayetinde “ Saka”ları
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
12 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
- 145
- imha ettiler diyor. İkinci bir
fıkrasınd da (kaydında da) bunlara verilen ziyafetin, imparatorluğun
her tarafında vukua olduğunu söylüyor: “Sakaların Armeniya’nın bir
kısmını zabt ederek buraya “Sassane” ismini verdiler. Ta
“Kapadokya”lıların memleketine kadar girerek bilhassa buna komşu olan
ve bugün “Pontici” namlıyla tefrik (ayırt) olunan parçasını işgal
ettiler. Fakat bunlar harp ganimetlerini taksime koyuldukları sırada,
İran kumandanı üzerlerine gece baskını yaparak onları durdurmuştur. Bu
muvaffakiyet üzerine İranlılar büyük bir toprak yığını tepesi yaparak
etrafını duvarla çevirdiler. Buraya biri “Anaftis” mabudesi (
tanrıçası) ve diğeri “Omanus” ve “Anandat” umum mabetleri için iki
mabet( tapınak) inşa ettiler ve senelik “Sakaya” yortusunu tertip
ettiler. Bu bayramın, “Keyhüsrev” zamanına ait olduğunu, bazı
müellifler (yazarlar) iddia ederler. Güya bu hükümdar, burada bir
savaş kaybederek halini “Saka”lara belli etmeden çekilmek için, bir
yerde birçok çadırı erzak dolu olarak bırakmış ve takip eden düşmanı
bunu görünce, yemek ve içmeye dalmışlar. “Keyhüsrev” de geri dönerek
kendine malik olamayacak derece sarhoş bulduğu bu kuvveti tamamı ile
imha etmiştir. Galip hükümdar, bu muvaffakiyeti mabudun lütfüne ile
yortuyu tesis etmiştir. “Bu bayramda kadınlar ve erkekler ‘İskit’
elbisesi giyerek birleşirler ve yirmi dört saat süre içki içmek ve
gülüp oynamakla zaman geçirirler.”
- Bu
kabartma mahkükatında, balada(yukarıda) nakil edilen vukuatın
(olanların) hepsi gözükür.
- Mabuda
“Anaftis”in merasimi “med” memleketinin yalnız burasında değil “Babil”
de de icra ediyorlardı.
- Bu
“Pterium” mahkükatının (kabartmalarının) zemin olduğu vukuat
tarihiyle,bizce pek az tanınmış olduğundan, bu hususlarda malumat icab
eder. Mevzuyu “Kiepert” bu eserinde sarf “Asuri” olmak üzere bunların
mabuduna ait yalnız mevzuyu görür. Mevzuyu “Barth”, bunun “Kyaksar”
ile “Alyat” arasında, Doktor “Zech”in Kabil-i milatta (milattan önce)
584 sene 28 Mayısında vukuunu tayin ettiği meşhur güneş tutulması
hadisesi akabinde akit olunan sag ve ittifak muahede (antlaşma)
zanneder. Ona göre, başında mahruti (koni şeklinde) külahı olan,
“Astyage” ve nişanlısıdırlar.
- Bu
bahsin (konunun) coğrafya noka-i nazarından (açısından) çözümüne
suret-i haline gelince: Bu “Pterium” ile “Tavium”
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
13 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
- 146
- şehirlerinin mevkii (yeri)
meselesi, el-yevm (bu gün) edilerek “Pterium”un Boğazköy ve
“Tavium”un Nefes köyü oldukları tayin edilmiştir.
-
- YİRMİ
İKİNCİ BÖLÜM
- ÖYÜK (ALACAHÖYÜK) -
MED SARAYI
-
“Med”lerin Küçük Asya’da yaşadıklarının hatırası,yalnız “Pterieli”ler
(Pteriens)in asırlarca unutulmuş olan payitahtının (başkentinden)
ibaret değildir. Bundan başka, “Hamilton”un keşfettiği Öyük
karyesindeki (köyündeki) bazı ; kabartma mahkükat , Boğazköy (Pterium)e
ait sanayi (sanat) tarihinin kıymetdar mütemmimelerdir (tamamlıyanlardır)
Bu karye (köy), Pterium civarındadır.
-
Boğazköy’ün yirmi kilometre şimalindeki (kuzeyindeki) bu karye (köy),
“Çöterlek suyu” yahut eski ismiyle “Scylax” çayı havzasındadır.
-
- Köyün
muhtevi (içinde) olduğu asar(eserler), meyanında (içinde) dört köşe
bir set teşkil eden duvarları pek cesim (büyük) taş kütlelerinden
vücuda (meydana) getirilmiştir. Ovada yine dört köşe büyük bir teras
görülür. Zeminden yukarı temelleri sathında çalgı çalanlar, uzun
elbise giymiş papazlar, kurban edilmeye götürülen koçlarla bir boğa,
yani “Persepolis” harabesindeki büyük merasim diniye levhası hak
(oyma) olunmuştur.
- Kapının
iki yan direkleri, büsbütün Mısır kari (işi) kabartma iki “sfenksle”
yani “ebul-hevl” ile tezyin edilmiştir. Direğin bir yüzünde, iki başlı
bir kartal resmi kabartması vardır ki bu devir ve uslub itibarıyla
“Pterium” asarına (eserlerine) müteselsil (bağlıdır)
- Bu Öyük
sarayının hangi kavme (millete) ait olduğu meselesine gelince; evvel
“Pterie” mıntıkasına “Med” İmparatorluğundan bir kesim olduğu
düşünülünce “Ekbatane” hükümdarlarının memleketleri hududunda
bulundurdukları ve köylerine böyle saray inşa ettirdiklerine ihtimal
verilir. Hususan; bu eser, “Pterium” gibi bir başkentin pek
yakınındadır.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
14 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
Sayfa Başına Gitmek İçin Tıklayınız! |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU
FOTOĞRAFLAR TELİF ESERİ
OLUP BENDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR. |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|