Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

KÜÇÜK ASYA

CharlesTexier

İÇİNDEKİLER
TAKDİM
Charles TEXIER, (1802-1871) HAYAT HİKAYESİ*
Galatya Pontu’nun Şehirleri - Pterium - Boğazköy - Höyük
MABED (Tapınak)
Kale - Saray     
SURLAR -YAZILI KAYA
ÖYÜK (ALACAHÖYÜK) - MED SARAYI
ÇİZİMLER
 

 
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan kullanmayınız!
Hazırlayan Mahmut Selim GÜRSEL
corumlu2000@gmail.com
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.

 01

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

KİTAP ismi  Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Mahmut Selim GÜRSEL
GÜRSEL YAYINEVİ ve ÇORUMLU DERGİSİ SAHİBİ
 
1947 tarihinde babamın subay olarak bulunduğu Erzurum'da bir at arabasında doğum evine giderken doğmuşum. Babam Eminsu Ali Rıza Gürsel, annem ise Fahriye hanımefendi idi. 
İlkokula İskenderun'da başladım. Ankara' da bitirdim. Ankara Yenimahalle Ortaokulunun birinci sömestrsinde babamın emekli olmasından dolayı 1960 yılında Çorum'a gelince Atatürk Ortaokuluna devam ettim.
İlkokul sıralarında okuyarak pilot olmanın düşlerini kurardım. Bu hayalim gerçekleşmedi.
Babamın "oku da oğlum ceketimi satar seni okuturum" diyerek bana yaptığı nasihatleri ters tepki yaptı. Babamın baskısı karşısında babama okumuyorum diyerek okulu birinci sınıfta bıraktım.
Marangoz çırağı olarak Azmi Başar ustanın yanına girdim.  Askere gidene kadar ustanın yanında çalıştım.
1967 tarihin de askerlik dönüşü, 28 Mart 1969 Ankara Emniyet Müdürlüğüne teknisyen olarak göreve başladım. 
Ortaokulu dışarıdan 2 yılda bitirdim 09 Ekim 1972 tarihinde polis memuru olarak Ankara'da altıncı şube ve kara kollarda çalıştım.
6 Eylül 1973 tarihinde Selma (Kurşuncu) Hanımefendi ile evlendim. 
10 Temmuz 1978 yılında ayında naklen Çorum İl Halk Kütüphanesine Memur olarak geçtim. Dışarıdan Çorum Ticaret Lisesini iki yılda bitirdim.
Kendi kendime Osmanlıcayı öğrenmeye uğraştım, Hat sanatı ile biraz ilgilendim 150 ye yakın Ser levham var, Çorum Güzel Sanatlar Galerisinde ve Kütüphane salonlarında bu levhaları sergiledim. 
03 Ağustos 1988 tarihinde İl Halk Kütüphanesi Müdür yardımcılığına atandım.
1990 tarihinde ilk kitabım olan Dewey Onlu Tasnif isimli kütüphanelerdeki kitapların tasnifi yapılan kitabı 10 yıllık bir araştırma ve çalışma iye "Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey)" kitap haline getirip Kültür Bakanlığına sundum.   Kitabımdan Türkiye'deki bütün kütüphanelere dağıtılmak üzere 1000 adet satın aldılar. 
Marangozluk, oymacılık, polis memurluğu, memurluk ve idarecilik yaptım.
Her çalıştığım meslekte çeşitli önemli olaylar oldu ise de son çalıştığım kurumda bence en önemli bir hatıramı anlatmak istiyorum: Kütüphanedeki çalışmalarım ve " El Yazması Kitapların Çorum'da kalması için verdiğim çabalar neticesinde Bitlis Tatvan’a tayin edilme olayım beni çok yıktı. Fakat bu üzüntümün boş olduğunu zamanla gördüm. Rabb’imin izni ile Hacca gitmek nasip oldu, iki kitap daha yayımladım ve elinizde bulunan bu derginin çıkmasına vesile oldum. Mesleklerin insanlara sağladığı maddi avantaj olarak, evinizi geçindirecek, namerde muhtaç etmeyecek avantajından başka, manevi olarak; sizin yaptığınız işlerle ilgili karşılaştığınız problemleri değerlendirirseniz avantajların neler olabileceğini hayat okulundan öğrenmiş oldum.
1993 yılında Türkiye'deki bütün kütüphanelerde bulunan " El Yazması " kitapların Ankara Milli Kütüphanesine toplanma kararı veren Kültür Bakanlığına karşı Çorumlu hemşerilerimi haber dar ettim, mahalli radyodan ve gazeteler ile parti il Başkanlarını ile Millet Vekilimiz Adnan Türkoğlu ve Belediye Başkanımız rahmetli Turan Kılıççıolu'nun destekleri ve diğer kuruluşların da katkısı ile "El Yazma kitapları" Çorum'da kaldı. Açık öğretim için üniversite sınavlarına girip kazandım. İkinci sınıfta iken Çorum'a tam teşekküllü bilgisayar ortamında bir kütüphane kazandırmaktır. Yazma kitapların korunması ve Çorum'da kalması için yaptığım girişimim yüzünden
25 Nisan 1994 tarihinde Tatvan Bitlis'e Müdür olarak tayinim çıktı, tayin edildiğim yere gitmeyerek emekliliğimi istedim.
1994 Tarihinde nasip oldu eşimle birlikte Hacı olduk.
27 Mayıs 1998 tarihinde Çorum'da ilk Kültür Bakanlığından tescilli "Gürsel Yayınevi" tarafımdan açtım.
Yazı yazmaya beni kimse teşvik etmedi Kütüphane için hazırladığım kitap beni yazmaya teşvik etti. Yazılarım mahalli basında yayımlandı. Yazılarımdan dolayı bir ödül almadım; fakat kitapları ve bu dergi benim için en büyük ödüldür. 
 
Yayımlanmış çalışmalarım: 
 
" Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey) Haziran 1991 ", 
"Çorum 97 1997"
"Çorum'da Yatan Meşhur Yatırlar Haziran 1997- 2. basım 1998",
" Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Temmuz 1998,
" Sarı Çiğdem Şiir Defteri Mart 2002" ,  
“Çorum 2002” adlı basılmış çalışmalarım bulunmaktadır. 
"Menakıb-ı Koyun Baba 2004"
"Çorum Yemekleri 2004 Eşimin Çalışması"
"Hacım Ağustos 2007"
"Çorumlular ve Çorum'a Hizmet Edenler Temmuz 2008"
 
Bakanlığa sunulmuş;"Alfabetik Türk ve Yabancı Yazarlar Fihristi" ve "Ne Nerede Başlıklı Arama Fihristi" basım için  hazır  beklemektedir.  Yazılarım  daha çok araştırma dalı ile makale türüdür. Tiyatro çalışmalarım,şiir ve  hikaye denemelerim bulunmaktadır.   Şu  anda  dergimde yazılarım çıkıyor. Benim okuyucularıma  diyeceklerim  şudur ki. Doğru bildiğiniz konuları savunun. Bu  savunmanız  size belki tepkiler getirecektir. Bu  tepkileri inceleyerek doğru olup olmadığını araştırın. 
Saygılarımla. 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 02

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Charles TEXIER, (1802-1871)*HAYAT HİKAYESİ
 
Charles Felix-Marie Texier 29 Ağustos 1802’de Versailles’da doğdu, 1 Temmuz 1871’de Paris’te öldü. 1823-1827 arasında Paris’te Ecole des Beaux-Arts’da öğrenim gördü. 1827’de bayındırlık işleri müfettişliğine atandı. 1833’te Fransız hükümeti adına Anadolu ve İran’da araştırmalar yapmakla görevlendirildi. Bu gezisi sırasında Anadolu’da Boğazköy ve Yazılıkaya’ yı saptadı. 1840’ta College de France’ta mimarlık dalında öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1843’te Anadolu ve İran’da ikinci kez geziye çıktı. Batı Anadolu’da Söke yakınlarındaki Menderes Mag-nesiası kentinde kazılar yaparak ortaya çıkardığı Artemis Tapınağı’na ait Amazonlar frizini ve Assos (Behramkale) kentindeki Neptün Tapmağı frizlerini Louvre Müzesi’ne gönderdi.
Texier Anadolu’da İznik, Bursa, Kula, Pamukkale, Çorum yörelerinde sur, cami, medrese gibi çeşitli yapıların planlarım çıkarmış ve yapılardaki bezeme, kabartma gibi öğeleri ayrıntılarıyla resimlemiş, özellikle de Antik kentlerle ilgilenmiştir. Batı Anadolu’daki Aizanoi (Çavdarhisar) kentinin planını, Eskişehir dolaylarındaki Midas’m Mezarı ile çeşitli Frig kaya mezarlarının resimlerini yapmıştır. Boğazköy harabeleriyle karşılaştığında burasını Antik Tavi-um kenti sanmış, daha sonra Pteria kenti olabileceğini ileri sürmüş ve yayınında da bu adı kullanmıştır. Başta kent surundaki Aslanlı Kapı olmak üzere birçok yerin resimlerini yapmış ve kentin topografik bir planını çıkarmıştır. Boğazköy yakınındaki Yazılı-kaya açık hava tapmağının Antik bir uygarlığa değil, çok daha eski kültürlere ait kutsal bir mekân olduğunu saptamıştır. Böylece adı ve dönemi anlaşılamamış olmakla birlikte Boğazköy ilk kez onun yayımlarında yer almıştır.
• YAPITLAR (başlıca): Description de l’Asie Mineure, 3 cilt, 1839-1849, (Küçük Asya, 1923-1924); Description de l’Armenie etlaPerse, de la Mesapotamie, 2 cilt, 1842-1845, (“Ermenistan, İran ve Mezopotamya’nın Tanıtımı”); Edesse et ses monuments, 1859, (“Urfa ve Anıtları”); Asie Mineure, 1862, (“Küçük Asya”); Byzantine Architecture (R.P.Pullan ile), 1864, (“Bizans Mimarlığı”); The Principal Ruins of Asia Minör (R.P.Pullan ile), 1865, (“Küçük Asya’nın Önemli Harabeleri”).
 
*Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 03

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

136
ON SEKİZİNCİ BÖLÜM
Galatya Pontu’nun Şehirleri - Pterium - Boğazköy - Höyük
Med hükümdarı  (Kyaksar=Cyaxare), leri Asya’dan tard  iderkten (kovduktan) sonra meleketini “Halys”a yanı Kızılırmağa tezi etmişti. (Kadar genişletmişti) . Bu suretle hudutları ( Leuco-Syrienler)’in bulunduğu Sinop’a kadar vardı. Bu kıtada birtakım şehirler var idi ve payitaht (başkent) olan (Pterium) şehri, “Halys” (Kızılırmak) nehrinin şarkındaki (doğusundaki) dağlarda idi. Bu mevki, tabiatın müdafasına (korumasına) ilaveten sun’i (yapay) tahkimatla da takviye edilmişti. Lidya hükümdarı (Krezüs =Crsus) burayı alarak tahrip etti ve sakinesini (halkını) esir ederek başka yerlere götürdü.
Yalnız müverrih (tarihçi) Herodot, Krezüs (Cresus) ile Keyhüsrev (Cyrus)’in muharebelerine (savaşlarına) şahit olmak suretiyle buranın hatıralarını (anılarını) nakil etebilmiştir.  “Pterie” isminde zikeden (söz eden), yalnız bu müverrih  (tarihçidir).

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 04

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

137
Pterium şehrinin mevkii (yeri), Herodot tarafından “Halys”(Kızılırmak) nehri civarındaki dağlarda olmak üzere tayin edilir (belirlenmiştir) “Krezüs, “Halys”(Kızılırmak) nehrini geçtikten sonra, Kapadokya’nın “Pterie” namı verilen bir kısmına geldi; burası. Sinop’a kadar arızalı (engebeli) halde devam eden bir memlekettir. “Krezüs” buraya yerleşerek Suriyelilerin, “yani Pont Kapadokyası ahalisinin (halkının)”memleketini  tahrip etti ve başkent olan Pterie’yi ele geçirerek halkını esir etti.”  İlh.
“Pterium” hakkındaki malumat tarihiyle hep bundan ibarettir. Bu şehir, Krezüs (Cresus) tarafından büsbütün tahrip edildikten sonra, bir daha inşa edilmemiştir.
O halde bu şehrin harabelerinde ne Yunan kadim ve ne de Romalılara ait eserler bulmak kabil olmayıp  neki; var olsa “Med”lere yada edvar-ı antikaya(eski dönemlere) ait şeylerdir. Bu şeriatı (yolları) takip ile “Boğazköyü”nün  muazzam harabelerini keşfedilmiştir, (28 Temmuz 1834) Boğazköy bu surette şöhret bularak ilime asarlar muhatapları olmuş,bir çok mütehassıslar tarafından ziyaret edilerek
Şayanı hayret derecede nice asırlardan beri (muhafız )korunmuş halde kalmış olan kabartmaların mahküküt mevzuları uzun manazara münakaşalara sebep vermiştir.
Burada evvel “Pterium” ismi mütalaa edilmiştir.Çünkü  bu mevkiinin “Trocmien”lere ait kadim (eski) “Tavium” şehri olduğu iddia edilmiştir. Bu iddia el-yevm (bu gün) kalmamıştır. Bununla beraber bu harabelerin umum tarihi teşkil ettiği zaman tetkikat ciltler tutulmuş ve bütün umumun merakını celb etmiştir “Boğazköy” karyesi (köyü) d şarktan (doğudan) garba (batıya) doğru uzanan ve suları da aynı istikamete giden iki dereye havi  bir vadidedir. Dereleri ayıran platonun eski bir devir tarihi evsafına (niteliklerine) haiz enkaz (harabeler)ile doludur
 Bu platoya, tepesi birkaç mil boyunda ve gayette  kalın sur daireleriyle çevrilmiş bir dağ hakimdir. Ötede berideki sivri dağ çıkıntıları, müstahkemdir. Aşağı plato kısmında da kaya tepelerinde, insan eli işlediğini gösterir izler vardır. Ortada harabeleri görülen büyük mabet  (tapınak) biçimi, Yunan yada Roma tarzlarından hiçbirine tevafuk (uymaz)itmez. Bu muhtelif asarın( eserlerin) esas inşaatları umumiyetle yontulmamış taştan ise de bazılarında taşların ittisalleri (bitişme yerleri)işlenmiş ve üzeri ham bırakılmış ve bazılarında taşlar, ocaktan nasıl çıktı ise öylece kullanılmıştır.
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 05

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

183

 Mabet (Tapınak) harabelerinin bulunduğu yer şimalen (kuzeyde) “kalker” cinsi bir dağ ile tahdit (sınırlanmıştır) edilmiştir. Cenubunda ki (güneydeki) mezru (ekili) yerlerde,ehemmiyetsiz (önemsiz) bazı  arazi görülür.

ON DOKUZUNCU BÖLÜM

MABED (Tapınak)

Aşağıdaki tepenin sırtında, biri diğerinin beş metre yükseğinde ve ona bir merdivenle muttasıl (bitişen) iki meydan yapılmıştır. Aşağı meydanın tulü (uzunluğu) yüz kırk vüsatı (genişliği) yüz on metredir. Bunun etrafı, altı buçuk metre yüksekliğinde büyük taşlarla yapılmış bir duvarla tutulmuştur. Meydanın zemini, ince ve yeknesak (tekdüze) bir çimenle örtülüdür.

Biraz solda ve yukarıdaki meydana çıkılırken, şimdi ancak temelleri kalmış birtakım oda veya hücre asarı (izleri-işaretleri) görülür. Bu mebaninin (binaların) işgal ettiği alan, elli sekiz metre seksen santimetre boyundadır. Odaların boyu on iki, arzı dört metre otuz santimetre gelir; duvarlarının kalınlığı iki metredir. Mabedin (tapınağın) duvarları, büyük kadda, gayet dikkatli yontulmuş taşlardandır. Bu geniş binadan , bugün birkaç sıra taş kalmış olmakla beraber, bu bile eski mimari tarzlarından hemen ayrılan ve nazım iptidasının ne olduğuna dair (ilişkin) hiçbir farazaya (varsayıma) müsaade etmeyen bir hususiyet (özellik) gösterir

Binaya üç kapıdan girilirdi, bundan sonra bir nevi çıkmanın altındaki dört metre altmış dört santimetre genişliğindeki büyük kapı bulunur. Bunu müteakip dört köşe bir sur içine girilir; bunun boyu yirmi yedi metre üç ve eni yirmi iki metre doksan yedi santimetredir. Mabedin bütün çevresi, kalker cinsinden her biri iki metre arzıde (eninde), bir metre yüksekliğinde ve beş-altı metre boyunda cesim (büyük) taşlardan yapılmıştır. Bütün asar (eski) atika içinde bu derecede büyük taş, ancak Mısır’ın el-Cize ehramlarında (piramitlerinde) görülmüştür. Duhulün (girişin) sağında ve solunda iki kapı vardır; bunlardan, mabedin (tapınağın) iki cenbarlarına (yan tarafına) girilir. Soldaki kapıdan uzunluğuna devam eden sofaya (salona) bakan sekiz oda yahut hücre vardır. Bunların azami genişliği ikişer üçer metre

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 06

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

139
ve tulü (uzunluğu) yedişer metredir;büyük duvarın öte tarafında da aynı şekil ve aynı ebatlarda beş oda vardır. Bunların arasındaki bölme duvarlar, her biri yedi metre boyunda yekpare (tek parça) taşlardan yapılmıştır.
Binanın dışarısının duvarları, umumen (genel olarak) bu büyüklükte taşlardan bina edilmiş ve bu kütleler birbirine harç yahut diğer bir şeyle yapıştırılmayarak yalnız ağaç parçalan gibi bindirildiği üzerine koymakla iktifa edilmiştir.
Bu mabedin hiçbir tarzında Ruma yahut Yunan-ı kadime talik eder birisi yoktur. Yalnız bunun tertibiyle Kudüs’deki mabet arasında, müşabihattam (tam bir benzerlik) olduğu görülür,bir farkı varsa, Kudüs mabedinin  bundan biraz küçük olmasıdır. Bundan başka,bu iki mabedin mukayesinde “Pteium”un o gayet cesim (büyük) taşlarının tanzimi düşünülmelidir.
Maa-zalik (bununla birlikte) bu iki mabet aynı asırlarındır
 
 
YİRMİNCİ BÖLÜM
Kale - Saray     
Yakınındaki ufak derenin mecrasının birkaç adım inilince bir yer yolu    tesadüf edilir. Yarısı yağmurun getirdiği sel çamurlarıyla tıkanmış olan bu tünelde hemen yüz metre kadar giderek nihayetinde mabedin meydanına çıkmak mümkündür. Bu yolun yapım tarz inşası, pek eski bir devri gösterir; işlememiş taştan yapılmış olan bu yeraltı geçidinin tavan kavsi ortası sivrice
yayık bir tarzdadır.
Mabedin bulunduğu sırtta başka birtakım bina izleri ve bilhassa yer altında kalmış, tarihin en eski zamanlarına ait değişik şekilde “Pelasg” asar (eser) vardır
Cenub şarkiye (güneydoğuya) doğru dönülünce, yalnız bir tepe üzerinde, hiç harap olmamış halde bir bina gözükür. Yirmi yedi metre murabbada dört köşe şeklindeki bu sur, pek kalın duvarlarla yapılmıştır.
Kayalar üzerinde yontularak açılmış bir yoldan, ta tepeye kadar çıkılır. Duvarın dibindeki
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 07

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

140

mebni (binalar), birtakım inler ve dağa oyulmuş yerlerle bir sarnıçtır. Bunların bir kale veya saraya ait olmaları muhtemeldir; mahkükat (kabartma) veya tezniyat (süsleme) asar yoktur.

Diğer ikinci bir kayanın tepesini işgal eden kalenin mevkii (yeri), “Kız Kaya”ya hakimdir. Her tarafı yıkık olan bunun içi, altüst bir haldedir. Bu müstahkem yerin, düşman tecavüzünde bilhassa tahribe uğradığı görülür. Daha yukarı çıkıldıkça, daha geniş  ihtimalle kale içi olan bir meydana gelinir ki bunun üç tarafı girilmez ve aşılmaz surette kayadır. Bunun binası işlenmemiş ham taşlardandır. Bu dercihete nazaran, yukarı kısım büyük müdafaa (savunma) tertibatını (sistemini) ihtiva ediyor ve aşağıda mabetle mabedin pek çok miktardaki hademesinin (hizmetçisinin) meskenleri bulunuyordu.

SURLAR

Vasi (geniş) bir yer  eden asıl hisarın duvarları umumiyetle beş ile altı metre kalınlığındadır. Kasabayı, tam bir duvar ile bu surun üzerinden atla dolaşmak mümkündür. Duvarın bu gezilecek üzeri, sert bir taşla döşenmiş ve araları küçük taşlar ve harç ile doldurulmuştur. En mühim olduğu anlaşılan en  mahfuz (korunmuş) kalmış kapısı, şehrin cenubundadır. (güneyindekidir) Bütün bu surun, “Pelaşer” tarzında muntazam yapılmış otuz dokuz derece meyilli ve yirmi metre genişliğinde bayırı vardır. Bu bayırın içinde, surlara meyilli gelen bir yol yapılmıştır.

Bu yolda giden kapıya yaklaşıncaya değil daima sur siperin yandan darbesine maruz kalır. İyi muhafaza edilememiş olan kapının iki yanında  renkli mermerden büyük iki kenar ve bunların her birinin üzerinde doksan santimetre dışarı çıkık  iki aslan  kafası görülür. Bu nevi tezyinat (süsleme) ne Roma nede Yunan kademinde görülmüş şey değildir.

YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM

YAZILI KAYA

Şehirden iki mil kadar uzaklıkta bulunan taşa oyulmuş bir duvarın yüzündeki kabartmalar,

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

141
mahlukat (kazınmış resim) mühim vaka tarihçesinden bize meçhul kalmış mahsusaları(özel olarak)mahttudur (yazılmış-çizilmiş). Bu eserlerin civar etrafında binadan nişane (hiçbir iz) yoktur. Bu mekanın (yerin) o vakitler ev ve kiler meskun olmadığı müşahade edilir ve oralarda, bundan daha ve şayandikkat hiçbir eseri atika tesadüf  olunmaz.
Yerlilerin “Yazılı Kaya” ismini verdikleri bu eser, tamamen muhafaza halde kalmıştır. Hakikaten düz duvar şeklindeki bir kayanın yüzünü daha büyültüp düzelterek birtakım hadisat tarihinin kayıt ve tersime (resim) hazırlamışlardır.
Buraya girilince soldaki birinci tablo, hepsi bir vaziyette ve bir kıyafette on bir şahıs tasvir eder. Bunların başlarında sivri külahlar, sırtlarında  hafif bir libas (elbise) ve ayaklarında Asurluların uçları kalkık kunduraları vardır Bunların ilerisinde, gider vaziyetteki iki şahsın kolları ok atar vaziyettedir. Silahsız olan bu adamların hızlı ve ritimli bir yürüyüşte oldukları görülür. Bu kabartmalar, gayet sert bir kalker üzerine işlenmiştir. Yerden bir metre yukarıda bulunan bu eserlerin üzerinde kalın yosun kabuğu, bunları nur-u baser (göz nuru) uzun müddet unuttuğuna delalet (işaret) eden bir tesir zamanlar,bunlara, bu havali sakinesinden (halkından) hiç kimsenin eli, su-i kastta (kötü amaçla) bulunmamıştır.  dokunmamıştır
İkinci resim, sakallı ve evvelkiler gibi hafif elbiseli ve aynı serpuşlu (külahlı), palto yahut mantoları vücutlarını hemen tamamen örtmüş üç şahsı tasvir eder. Bunlar, “Medya” yani “Med”lerin “sisyrnos” kıyafetleridir.
Bunları takip eden diğer iki tablo, ellerinde işare mahsusa (özel amblemler) yahut hediyeler taşıyan müsellah (silahlı) adamlardan mürekkep (oluşan) merasim şekli arz eder. Öndeki  ilk iki sakallı resim, Asurlu külahlı öne doğru biraz eğilmiş, çizgili elbiseli ve beli kuşaklıdırlar. Diğer bir kaya üzerine hakk edilmiş (kazınmış) olan ikinci manzara “ Dorophore”lerin alayını ihzar eder. Bu sahnenin ekseriyesi (çoğu) mesilih (benzer) olup yalnız sadece birinde topuz vardır. Diğer birinde tırpan ve üçünde yarım kılıç görülür. Bu silah şarklıların (doğuluların) kullandığı ve “şimşir” namını verdikleri şeydir. Resmin ortası, izahı oldukça müşkül bir mevzuudur,fakat şahısların hal tavrına göre,mecazi bir şeydir. Çünkü cepheden görünüşünde, bir kürsüye çıkmış iki hayali şahsiyet (kişi) vardır, bunların
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 09

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

başlarının üstüne kayık gibi bir şey konmuştur. Bu resimlerin hepsi bir cihete (aynı yöne), yani içeriye doğru yürür haldedir.
Beşinci tablonun öncekilerden daha mühim ve büyük eşhas (kişileri) tasvir ettiği meydandadır. Sakallı ve “Med”lerin elbisesini libas bu adamın arkasında, omuzlarında fazla bir şey ve hiç şüphesiz kaba yapılmış birer kanat olan elbiseli bir kadın vardır. Bunları takip edenlerin kadın yada erkek oldukları tamamen ayırt edilememekle beraber, bunların rahip ve rahibeler oldukları kafi derecede gözükür. Duvarın sonlarındaki bu resim veya  mevzu en önde hükümdar sonra “Dorophor”ler, daha sonra silahsız ahali sınıfı gelib bu sonrakiler raks (dans) edecek bir pozisyondadırlar.
Duvarın sağ tarafı önceki mevzuu (konuyla) münasebeti olan iki levhayı eder. Bunların birincisi, aynı kıyafette on kadın tasvir eder; bunların saçları uzun, elbiselerinin geniş kollan kuşaklarına sokulmuş ve buruşmuştur. Taşın ufak bir büküntüsünde, üç şahsın aynı kıyafetle bu kadınları sevk ettikleri his olunur.
Burada on üç erkeğe mukabil on üç kadın vardır ki hepsi duvarın içine doğru yönelmişlerdir.
Bir büyük sahne, sağ ve solundaki merasimin devamını ihsas eder (hissettirir). Cesamet (büyük) tabiatından daha büyük, mahruti (koni) halde bir külah giymiş, uzun sakallı bir adamın, silindir külahlı ve iki resimdeki kadınlar gibi libas (elbise) bir kadınla bir şey taatu (verdiği)  ettiği tasvir olunmuştur. Bunların her ikisi de nilüfer çiçeği içinde kulplu bir  salibi (haç) hamleder (taşımaktadırlar). Bu iki tasvirin her birinin arkasında, tek boynuzlu birer boğa resmedilmiştir. Bu boğa, dini bir alamettir (semboldür). Bu levhanın solunda, aynı kıyafette iki şahıs daha vardır. Bunların biri silahsız ve diğeri bir topuzla bir kılıça hamil olduğu halde, dağlarda yürür bir pozisyonda tasvir edilmiştir.
Kabartmaların sağ tarafı, daha mühim hizmetle işgal edilmiştir. Kraliçe yahut mabede olan büyük bir kadın tasviri, bir aslana binmiş olduğu halde dağların başından mağrurla iner; sarkan saçları kemerine sokulmuştur. İyice tefrik (ayıt) olunamıyan, arkasındaki ufak resmin, ancak insan gibi iki bacakları temin olunur. Bu kadının arkasındaki adamın elinde
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 10

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

143
“Saka”lara mahsus bir balta vardır, diğeri bir sopayı taşır. Bunlar, ötekilerden daha küçük bir aslana binmiş kadınlarla beraber yürürler. Bunun arkasında nilüfer çiçeği tutan iki külahlı kadın vardır. Bunun üzerinde iki başlı, kanalları açık ve keçi ayaklı bir kartal resmedilmiştir.
Bütün bu mahkükat (kabartmalar), büyük bir vakıa siyasi veya dini nevinden bu kavmin tarihine ait aynı mevzua eder. Fakat diğer taş duvarlardaki mahkükat (kabartmaların) esas ettiği mana, bu mevzuyu ile hiç münasiptir değildir.
Aynı duvarda, taşın pek sağlam olmamasından dolayı zamanın tesiriyle silinmiş ve bozulmuş iki ufak kabartma daha vardır. Bunların biri karşı karşıya oturmuş ve Mısır mabutları (tanrıları) gibi taç giymiş iki suretlidir (yüzdür);diğeri kollarını uzatmış elbiseli hayali bir tasvirdir. Bunun vücudu insan ve başı aslan şeklini gösterir. Bu resim,derununda (içinde) kabartma tasvirleri  üzeri  bir divanhaneyi andıran tabii ve dar bir geçidin ağzındaki bekçi konumundadır.
Bu divanhanemsi yerin genişliği iki metre altmış santimetredir, iki yanları itina ile düzeltilmiş ve tablolar, yerle beraber hak edilmiştir (kabartılmıştır).
Bu resimlerden birincisi,gayet büyük başlı ve taçlı bir erkektir. Burnu kavslı (yay şeklindedir); gözü şarkın (doğunun) bütün tarihi kadim (eski) resimleri gibi şakağındadır. Yan görünüşü, tamamen Hint putlarını andırır. Kocaman kulağında, ortası yıldız şekilli bir küpe asılıdır.
Göğsünde bir tür zırh vardır. Kollarının yerinde kaba yapılmış iki aslanın baş tarafı çıkmıştır. Bunun yalnız belden yukarı kısmı olan bu garip mahlukat (yaratık), iki hayvan üzerine konulmuş şekildedir. Yarı insan, yarı hayvandan yapılma bu vahşi şekil, herhalde bir mabut sembolüdür. Fakat bu akvamın (milletlerin) mabudundan (tanrısına) bir isim vermekte  tereddüt edilir. Bu, acaba “Anaitis”in mabetlerine (tapınaklarına) şerik (ortak) olan “Omanus” mabudu mudur (tanrısı mıdır) ? Bu asarın (eserlerin) İran akaid ve müsahibine (benzeyen) ait olduğu tahkik ederse, o vakit bu sözü olunan mabutlara (tanrılara) nispeti de doğru olur. Birinciye yakın diğer bir kabartma resmin aşağı tarafları, toprak altında kalmış haldedir; yalnız sureti (yüzü) görünür. Bir kadın olan bu resim, sol kolunun altında küçük bir çocuk tutar. Başının arkasında, tıpkı ruhani ve hükümdar kralın eli üzerindeki gibi bir arma vardır.
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

11

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

144
Buralarda zamanla yığılmış ve yükselmiş olan toprağın sırtındaki daha başka mahkukat (kabartma)  bulunduğu, bazı yerlerde ta toprağın bittiği seviyeden, ancak tepesi seçilen birtakım ufak kabartmaların müşahade edilmesi müsebebtir.(görülmesiyle ispatlanır). Bu asarın (eserlerin) heyet-i umumiyesinin (genel yapısının)tetkikinden  (incelenmesinden) anlaşıldığına göre, hiçbiri garb-i Asya (Batı Asya) avamının (milletlerinin) işi olmayıp aslana binmiş şahısın Babil tarzı mahkükatın (kabartmaların) delalet (işaret) ettiği veçile (gibi), bu asar (eserler) “Med” yahut “Asuri”lere aittir
“Kapadokya”nın bu kısmında, umumiyetle münteşir (yayılmış)  ve meşhur olan “Anaitis” mezhebinin merasimi, daima muntazaman bir heyete mahsus bulunuyordu.Bu mabut (tanrı) kadar mabetleri (tapınakları) büyük ve süslü hiçbiri yoktu. Taabbüd (ibadet) merasimi (töreni) ise, çok kalabalık hadime (kadın hizmetçi) ve esirler ile icra olunurdu (yapılırdı). Aslı Asya şarkından (doğusundan) olan bu mezhebin “Babil”den naklen daha eski dönemlerde “Med”lere ve Ermenilere geldi.
Yalnız bu mahkukat (kabartmalarda) kat’i (kesin) bir şey varsa, o da erkek resimlerinin “Saka” kavmi elbisesi giyinmiş olmalarıdır. Fil-hakika (Gerçekte) “Herodot”un “scrkses”  ordusu hakkında şu tafsilatı  bunu doğrular: “Sayti”, akvamından (milletinden) “Saka”lar başlarında “kırbazi” ismini verdikleri bir külah taşırlar; bunun ucu gayet  sivridir ve başta dik durur. Memleketlerinin adeti ok, yay ve hançerden başka bir de “sagar” tesmiye ( adlandırdıkları) bir nevi baltaları vardı. “Asur”iler ise az bükülmüş külah ile üzeri çivilerle menkuş (işlenmiş) ağaçtan bir topuz taşırlardı. Bu silah da tasvirlerin ekseriyetinde görülür.
“İskit”ler hiçbir vakit sanata meyil etmeyip bilakis erişebildikleri akvam (milletlerin) asarlarında (eserlerine) tecavüz ettiklerinden, bu mevkilerdeki eserleri ve abideler bunlara nispet etmek doğru olmaz;  fakat bu asarların (eserlerin), bu kavmin (milletin) tarihiyle münasebet katiyesi vardır (kesin ilişkisi vardır). “Herodot ve “Strabon”, bu hususta (konuda) bizi biraz tenvir ederler(aydınlatırlar). “Saka”ları tahribatını söyledikten sonra “Herodot” der ki: “Fakat “Kyaksar” (Cyaxare) ve “Med”ler, onları bir ziyafete çağırıp sarhoş ettikten sonra, birçoğunu öldürdüler. Bu surtle “Med”ler bi tekrar mevki iktioara gelerek Asya’da hüküm edebildiler”
“Strabon”un fıkrası (hikayesi) daha vazıhtır (açıktır): “Med”ler bir ziyafet nihayetinde “ Saka”ları
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 12

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

145
imha ettiler diyor. İkinci bir fıkrasınd da (kaydında da) bunlara verilen ziyafetin, imparatorluğun her tarafında vukua olduğunu söylüyor: “Sakaların Armeniya’nın bir kısmını zabt ederek buraya “Sassane” ismini verdiler. Ta “Kapadokya”lıların memleketine kadar girerek bilhassa buna komşu olan ve bugün “Pontici” namlıyla tefrik (ayırt) olunan parçasını işgal ettiler. Fakat bunlar harp ganimetlerini taksime koyuldukları  sırada, İran kumandanı üzerlerine gece baskını yaparak onları durdurmuştur. Bu muvaffakiyet üzerine İranlılar büyük bir toprak yığını tepesi yaparak etrafını duvarla çevirdiler. Buraya biri “Anaftis” mabudesi (  tanrıçası) ve diğeri “Omanus” ve “Anandat” umum mabetleri için iki mabet( tapınak) inşa ettiler ve senelik “Sakaya” yortusunu tertip ettiler. Bu bayramın, “Keyhüsrev” zamanına ait olduğunu, bazı müellifler (yazarlar) iddia ederler. Güya bu hükümdar, burada bir savaş kaybederek halini “Saka”lara belli etmeden çekilmek için, bir yerde birçok çadırı erzak dolu olarak bırakmış ve takip eden düşmanı bunu görünce, yemek ve içmeye dalmışlar. “Keyhüsrev” de geri dönerek kendine malik olamayacak derece sarhoş bulduğu bu kuvveti tamamı ile imha etmiştir. Galip  hükümdar, bu muvaffakiyeti mabudun lütfüne ile yortuyu tesis etmiştir. “Bu bayramda kadınlar ve erkekler ‘İskit’ elbisesi giyerek birleşirler ve yirmi dört saat süre içki içmek ve gülüp oynamakla zaman geçirirler.”
Bu kabartma mahkükatında, balada(yukarıda) nakil edilen vukuatın (olanların) hepsi gözükür.
Mabuda “Anaftis”in merasimi “med” memleketinin yalnız burasında değil “Babil” de de icra ediyorlardı.
Bu “Pterium” mahkükatının (kabartmalarının) zemin olduğu vukuat tarihiyle,bizce pek az tanınmış olduğundan, bu hususlarda malumat icab eder. Mevzuyu “Kiepert” bu eserinde sarf “Asuri” olmak üzere bunların mabuduna ait yalnız mevzuyu görür. Mevzuyu  “Barth”, bunun “Kyaksar” ile “Alyat” arasında, Doktor “Zech”in Kabil-i milatta (milattan önce) 584 sene 28 Mayısında vukuunu tayin ettiği meşhur güneş tutulması hadisesi akabinde akit olunan sag ve ittifak muahede (antlaşma) zanneder. Ona göre, başında mahruti (koni şeklinde) külahı olan, “Astyage” ve nişanlısıdırlar.
Bu bahsin (konunun) coğrafya noka-i nazarından (açısından) çözümüne suret-i haline gelince: Bu “Pterium” ile “Tavium”
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 13

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

146
şehirlerinin mevkii (yeri) meselesi, el-yevm (bu gün) edilerek “Pterium”un  Boğazköy ve “Tavium”un Nefes köyü oldukları tayin edilmiştir.
 
YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM
ÖYÜK (ALACAHÖYÜK) - MED SARAYI
“Med”lerin Küçük Asya’da yaşadıklarının hatırası,yalnız “Pterieli”ler (Pteriens)in asırlarca unutulmuş olan payitahtının (başkentinden) ibaret değildir. Bundan başka, “Hamilton”un keşfettiği Öyük karyesindeki (köyündeki) bazı ; kabartma mahkükat , Boğazköy (Pterium)e ait sanayi  (sanat) tarihinin kıymetdar mütemmimelerdir (tamamlıyanlardır) Bu karye (köy), Pterium civarındadır.
Boğazköy’ün yirmi kilometre şimalindeki (kuzeyindeki) bu karye (köy), “Çöterlek suyu” yahut eski ismiyle “Scylax” çayı havzasındadır.
 
Köyün muhtevi (içinde) olduğu asar(eserler), meyanında (içinde) dört köşe bir set teşkil eden duvarları pek cesim (büyük) taş kütlelerinden vücuda (meydana) getirilmiştir. Ovada yine dört köşe büyük bir teras görülür. Zeminden yukarı temelleri sathında çalgı çalanlar, uzun elbise giymiş papazlar, kurban edilmeye götürülen koçlarla bir boğa, yani “Persepolis” harabesindeki büyük merasim diniye levhası  hak (oyma) olunmuştur.
Kapının iki yan direkleri, büsbütün Mısır kari (işi) kabartma iki “sfenksle” yani “ebul-hevl” ile tezyin edilmiştir. Direğin bir yüzünde, iki başlı bir kartal resmi kabartması vardır ki bu devir ve uslub itibarıyla “Pterium” asarına (eserlerine) müteselsil (bağlıdır)
Bu Öyük sarayının hangi kavme (millete) ait olduğu meselesine gelince; evvel “Pterie” mıntıkasına “Med” İmparatorluğundan bir kesim  olduğu düşünülünce “Ekbatane” hükümdarlarının memleketleri hududunda bulundurdukları ve köylerine böyle saray inşa ettirdiklerine ihtimal verilir. Hususan; bu eser, “Pterium” gibi bir başkentin pek yakınındadır.
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 14

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 

Sayfa Başına Gitmek İçin Tıklayınız!

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU FOTOĞRAFLAR TELİF ESERİ OLUP BENDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR.

 

Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.