Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

İÇİNDEKİLER
TAKDİM
Muzaffer RAMAZANOĞLU
ÖNSÖZ
BOĞAZKÖY BULUNTULARINA GÖRE ETİ MİMARİSİ
Boğazköyün de Etilerin dini yapıları:
Cümle kapısı
:
Tek ve çift kat meselesi
Dik çatı ve düz dam müııakaşası
.
Kullanılan malzeme. -Dini yapılarda duvar tekniği
.
Eti dini yapılarının menşei
Büylük kaledeki bakiyeler.
Şehir surları
Boğazköy’de Etilerin hususi yapıları.

Etilerin hususi yapılannda duvar tekniği
.
POST ETİ MİMARİSİNDE “YENİ ETİ” MİMARLIĞININ İZLERİ
 

 
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan kullanmayınız!
Hazırlayan Mahmut Selim GÜRSEL
corumlu2000@gmail.com
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.

 01

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

KİTAP ismi  Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Mahmut Selim GÜRSEL
GÜRSEL YAYINEVİ ve ÇORUMLU DERGİSİ SAHİBİ
 
1947 tarihinde babamın subay olarak bulunduğu Erzurum'da bir at arabasında doğum evine giderken doğmuşum. Babam Eminsu Ali Rıza Gürsel, annem ise Fahriye hanımefendi idi. 
İlkokula İskenderun'da başladım. Ankara' da bitirdim. Ankara Yenimahalle Ortaokulunun birinci sömestrsinde babamın emekli olmasından dolayı 1960 yılında Çorum'a gelince Atatürk Ortaokuluna devam ettim.
İlkokul sıralarında okuyarak pilot olmanın düşlerini kurardım. Bu hayalim gerçekleşmedi.
Babamın "oku da oğlum ceketimi satar seni okuturum" diyerek bana yaptığı nasihatleri ters tepki yaptı. Babamın baskısı karşısında babama okumuyorum diyerek okulu birinci sınıfta bıraktım.
Marangoz çırağı olarak Azmi Başar ustanın yanına girdim.  Askere gidene kadar ustanın yanında çalıştım.
1967 tarihin de askerlik dönüşü, 28 Mart 1969 Ankara Emniyet Müdürlüğüne teknisyen olarak göreve başladım. 
Ortaokulu dışarıdan 2 yılda bitirdim 09 Ekim 1972 tarihinde polis memuru olarak Ankara'da altıncı şube ve kara kollarda çalıştım.
6 Eylül 1973 tarihinde Selma (Kurşuncu) Hanımefendi ile evlendim. 
10 Temmuz 1978 yılında ayında naklen Çorum İl Halk Kütüphanesine Memur olarak geçtim. Dışarıdan Çorum Ticaret Lisesini iki yılda bitirdim.
Kendi kendime Osmanlıcayı öğrenmeye uğraştım, Hat sanatı ile biraz ilgilendim 150 ye yakın Ser levham var, Çorum Güzel Sanatlar Galerisinde ve Kütüphane salonlarında bu levhaları sergiledim. 
03 Ağustos 1988 tarihinde İl Halk Kütüphanesi Müdür yardımcılığına atandım.
1990 tarihinde ilk kitabım olan Dewey Onlu Tasnif isimli kütüphanelerdeki kitapların tasnifi yapılan kitabı 10 yıllık bir araştırma ve çalışma iye "Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey)" kitap haline getirip Kültür Bakanlığına sundum.   Kitabımdan Türkiye'deki bütün kütüphanelere dağıtılmak üzere 1000 adet satın aldılar. 
Marangozluk, oymacılık, polis memurluğu, memurluk ve idarecilik yaptım.
Her çalıştığım meslekte çeşitli önemli olaylar oldu ise de son çalıştığım kurumda bence en önemli bir hatıramı anlatmak istiyorum: Kütüphanedeki çalışmalarım ve " El Yazması Kitapların Çorum'da kalması için verdiğim çabalar neticesinde Bitlis Tatvan’a tayin edilme olayım beni çok yıktı. Fakat bu üzüntümün boş olduğunu zamanla gördüm. Rabb’imin izni ile Hacca gitmek nasip oldu, iki kitap daha yayımladım ve elinizde bulunan bu derginin çıkmasına vesile oldum. Mesleklerin insanlara sağladığı maddi avantaj olarak, evinizi geçindirecek, namerde muhtaç etmeyecek avantajından başka, manevi olarak; sizin yaptığınız işlerle ilgili karşılaştığınız problemleri değerlendirirseniz avantajların neler olabileceğini hayat okulundan öğrenmiş oldum.
1993 yılında Türkiye'deki bütün kütüphanelerde bulunan " El Yazması " kitapların Ankara Milli Kütüphanesine toplanma kararı veren Kültür Bakanlığına karşı Çorumlu hemşerilerimi haber dar ettim, mahalli radyodan ve gazeteler ile parti il Başkanlarını ile Millet Vekilimiz Adnan Türkoğlu ve Belediye Başkanımız rahmetli Turan Kılıççıolu'nun destekleri ve diğer kuruluşların da katkısı ile "El Yazma kitapları" Çorum'da kaldı. Açık öğretim için üniversite sınavlarına girip kazandım. İkinci sınıfta iken Çorum'a tam teşekküllü bilgisayar ortamında bir kütüphane kazandırmaktır. Yazma kitapların korunması ve Çorum'da kalması için yaptığım girişimim yüzünden
25 Nisan 1994 tarihinde Tatvan Bitlis'e Müdür olarak tayinim çıktı, tayin edildiğim yere gitmeyerek emekliliğimi istedim.
1994 Tarihinde nasip oldu eşimle birlikte Hacı olduk.
27 Mayıs 1998 tarihinde Çorum'da ilk Kültür Bakanlığından tescilli "Gürsel Yayınevi" tarafımdan açtım.
Yazı yazmaya beni kimse teşvik etmedi Kütüphane için hazırladığım kitap beni yazmaya teşvik etti. Yazılarım mahalli basında yayımlandı. Yazılarımdan dolayı bir ödül almadım; fakat kitapları ve bu dergi benim için en büyük ödüldür. 
 
Yayımlanmış çalışmalarım: 
 
" Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey) Haziran 1991 ", 
"Çorum 97 1997"
"Çorum'da Yatan Meşhur Yatırlar Haziran 1997- 2. basım 1998",
" Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Temmuz 1998,
" Sarı Çiğdem Şiir Defteri Mart 2002" ,  
“Çorum 2002” adlı basılmış çalışmalarım bulunmaktadır. 
"Menakıb-ı Koyun Baba 2004"
"Çorum Yemekleri 2004 Eşimin Çalışması"
"Hacım Ağustos 2007"
"Çorumlular ve Çorum'a Hizmet Edenler Temmuz 2008"
 
Bakanlığa sunulmuş;"Alfabetik Türk ve Yabancı Yazarlar Fihristi" ve "Ne Nerede Başlıklı Arama Fihristi" basım için  hazır  beklemektedir.  Yazılarım  daha çok araştırma dalı ile makale türüdür. Tiyatro çalışmalarım,şiir ve  hikaye denemelerim bulunmaktadır.   Şu  anda  dergimde yazılarım çıkıyor. Benim okuyucularıma  diyeceklerim  şudur ki. Doğru bildiğiniz konuları savunun. Bu  savunmanız  size belki tepkiler getirecektir. Bu  tepkileri inceleyerek doğru olup olmadığını araştırın. 
Saygılarımla. 
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 02

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Muzaffer RAMAZANOĞLU, müzeci (Adana 1901-1958)
1941 yılında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arkeoloji bölümünü bitirdi.
1945 yılında Ayasofya Müzesi müdürlüğüne atandı.
Çeşitli kongrelere katıldı. 1955’te Adana Müzesi Müdürü oldu.
Eti mimarisi (1941),
Gılgamış destanı (1942-1944),
Sent İren ve Ayasofyalar manzumesi (1946) gibi eserleri basıldı.
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 03

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 3 ve 4
ÖNSÖZ
Eti mimarisini tetkik ederken en ziyade Boğazköy mimarisini göz önünde tutmak istedim. Çünki  Eti mimarisinin Boğazköyde doğduğuna Kani bulunmaktayım. Bu kanaatta, aşağı yukarı altı asırlık Eti imparatorluğunun bünyesine kuvvet veren siyasi, askeri, iktisadi ve kültürel hayatın bu merkezde doğmuş olmasından ve bu merkezde kemalını bulmasından ileri gelmektedir. Sonra, bu kavmin tarihinde malum olan üç devrin makesini hemen hemen Boğazköy mimarisinde müşahede etmemiz kabildir.
“ Eski devlet ,, in ilk kurulduğu sıralarda yapılmış olması lazım geldiğini tahmin ve belki Boğazköy mimarisinin ilk örneği diye kabul edeceğimiz bazı iptidai bina bakiyelerine bu eski devlet merkezinde tesadüf etmekteyiz.
“Eski devlet ,, zamanının bina bakiyelerini görmemize rağmen, “ Orta devlet ,, yahut “ Karanlık devir ,, mimarisinin hiçbir izine rastlamıyoruz. Eti tarihinin bu karanlık devri mimari sahayı da karartmış demektir.
Eti siyasi tarihinin üçüncü devrini teşkil eden “ Büyük devlet,, zamanının mimari eserleri, bu devletin kendi yaşadığı devri içerisinde her yönden kazandığı büyüklük vasfını izaha medar olan ve bu vasfı ebedileştiren mükemmel numunelerdir.
Burada tetkik mevzuumuza yarayacak olan mezkur mimari numuneleri üç Kategoriye ayırdım :
a) Dini maksada yarayan binalar ;
b) Askeri maksada yarayan binalar;
c) Hususi binalar (1).
“Eski Devlet” zamanından kalma bakiyeler, (b) ve (c) fıkralarında görülen nevilerin ilk örnekleridir. Biraz yukarıda söylediğimiz gibi, “ Orta devlet ,, karanlık geçtiğinden bu nevilerden birisine olsun tesadüf edemiyoruz.
Üç Kategoriye ayrılan bu mimari numuneleri, toplu olarak ancak “ Büyük devlet,, zamanında görebiliyoruz. Gerek eski gerekse büyük devlet zamanlarında görülen bu eserlerin heyeti umumiyesini elimden geldiği kadar tarif ve tasvire çalıştım. Bunlar hakkında daha sarih bir fikir vermek için de metne bir takım plan ve fotoğraflar ilave eyledim.
 Metin, plan ve fotoğraflardan mürekkep olan Eti mimarlığı hakkındaki bu etüdü hazırlarken, 1939 yılının Temmuz ve Ağustos Aylarında Alman Asari Antika Enstitüsünün Boğazköy hafriyatına komiser olarak iştirakimde mimari eserler üzerinde yaptığım bir takım yakın müşahedelerden bilhassa istifade etmiş oldum. Sonra, Eti mimarisini anlatan bir çok kitap ve makaleleri gözden geçirdim.
Ankara : Nisan 1941
Muzaffer RAMAZANOĞLU
 
(1)                       Saray bakiyesi pek noksan o1du tetkik mevzuunun harici bıraktım.
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 04

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 5

GİRİŞ

BOĞAZKÖY BULUNTULARINA GÖRE ETİ MİMARİSİ

 

Dini, askeri ve hususi binalar diye üç kategoriye ayrılan Eti mimarisini, Eti siyasi tarihinin malum de içerisinde tetkike çalışacağız. Üç kategoriye ayrılan mimari bakiyeleri bazen her devirde bir arada görmemiz kabil olmuyor. “Eski devlet,, zamanında ancak

askeri ve hususi binaların izlerine tesadüf edilirken, “Orta devlet zamanında maalesef hiç bir ize rast gelinmiyor. Mimari kategorilerin bakiyelerini - toplu olarak - yalnız “ Büyük devlet ,, zamanında görmeğe muvaffak oluyoruz. “Orta devlet,, zamanında bir şey görmediğimize nazaran eski devirden yeni devre intikal eden mimari tekamül silsilesi inkıtaa uğruyor demektir. Zira “ Eski devlet,, zamanına ait binalarda göze çarpan iptidailiğe mukabil “ Büyük devlet ,, zamanında bir terakki kaydediliyor. Gerçek “ Büyük devlet zamanında yapılan hususi ikametgahlar eski devletin inşaat ananesini muhafaza ediyorsa da malzemenin nispeten daha yüksek oluşu, planlardaki esas hatların intizamı (Boğazköy II: aslanlı kapıdaki hususi ev H/ 7. ) ne de olsa ortada seyretmiş olan bir inkişaf in mevcudiyetine delalet ediyor.

Bu iki devrin inşaatında kullanılan malzemeyi gözden geçirecek olursak, aradaki farkı şöyle tespit edebiliriz: “Büyük devlet,, inşaatında duvarlarda taş, kerpiç malzeme arasında ahşaptan yapılmış kuşaklar, hatıllar kullanılmıştır. Halbuki arkaik inşaat da ne hatıl ve nede kuşak vardır. Yalnız diğer unsurlar daha iptidai şekilleriyle tamamen mevcuttur.

Boğazköy buluntularına göre “Eti mimarisi,, ne aid bu eski inşaat malzemesini aynen bakır devrinde de görüyoruz. Turova, Alişar ve Karaoğlan bakır çağı tabakalarında meydana çıkarılan duvar baki yeleri, eski Eti duvarlarına müşabihtir. Yalınız bakır devrine ait

 

Boğazköy II: aslanlı kapıdaki hususi ev H/ 7

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 05

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 6
 
duvarlarda ki beyaz veya sarımtırak sıvayı Boğazköyde göremiyoruz Bakır çağı duvar tekniği ile eski Eti duvar tekniği arasında fark Yokgibidir. Taşların bir birini tutması için duvarlarda kullanılan çamurdan harca, gerek bakır çağı, gerekse “ Eski Eti devrinde daima rastlarız. Fakat bu iki devre aid asıl enteresan müşabeheti şivli duvarlarda görmekteyiz. Alişarın bakır tabakasında, üzerine müdafaa duvarı kurulmuş olan şivli bir kale duvarına tesadüf etmekteyiz ki. bu tip duvarlara Turuva bakır tabakalarında ve aynı zamanda eski Eti dev rinde de rast geliriz. Şu halde çok eski yerli bir kültürün devamını Eti devrinde de takip ediyoruz demektir. Şimdi bakır çağının bir temdisi olduğunu kuvvetle kabul edebileceğiz “ Eski Eti ,, mimarisini, heyeti umumiyesi bakımından bu münasebetle gözden geçirmeği tecrübe edelim:
Boğazköyünde bir çok binalar vardır ki bunların bir kısmı dağınık ve bir kısmı da bir birine ekli denecek vaziyette yapılmıştır. Bunlar İsa’dan evvel 18 ve 17 inci asırlardan kalmış binalardır. Bu evlerden her biri müstakil şeklindedir. Bir veya iki odalıdır. Kapı daima dar cephelerden birindedir. Büyük kalede meydana çıkarılan bir ev, diğerlerine nazaran daha genişçedir. Mezkur evin arz etmiş olduğu ehemmiyet şu cihetten tetkike muhtaçtır: O devrin adamları mimaride iptidai olduklarından inşa etmek istedikleri bu büyük evi organik olarak meydana getirememişlerdir. Odaları yan yana dizmek suretiyle sözde büyük bir ev inşa etmişlerdir. Bu nokta şunu göstermiş olabilir: Etiler büyük mimarilerini belki ilk defa mezkur evin kuruluşu ile tekemmül ettirmişlerdir. Bu müşahedeyi kuvvetlendirmek için daha bariz delillerin ele geçmesini beklemek lazımdır. Fakat yeni devlet zamanına aid mabetlerdeki bazı elemanlar bu müşahedenin doğunu gösteriyor. Mamafi Eti mimarisinin menşeini, tek gösterecek olan yegane unsur, “Eski devlet,, zamanına aid ele geçecek ya bir mabet veya bir saraydır. Ne yapalım ki bu gün bunlardan hiç biri elimizde mevcut değildir. Bu tarz buluntular, Boğazköy, Alacahöyük ve daha diğer Anadolu’daki kazıların devamı neticesinde beklenebilir. Şimdi evlerin umumi vaziyetine bir göz gezdirelim: Boğaz köydeki büyük kale denen yer, Arkaik devirde tahkim edilmiştir. W—X/8 plan murabbaında büyük kalenin cenup istihkam duvarı iç taraftan kat edilmiş ve binnetice eğri yani köşeyi kat ederek imtidat eden bir duvar bulunmuştur ki, bu duvar orta cesamette gayri muntazam taşlardan yapılmıştır ve hafifçede şivlidir (Boğaz köy II: metin şekli 2 ve tablo 11).
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 06

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 7
 
Kalenin dahilinde s-t/8-10,W-y/16-18 ve i—m/12-14 puan murabbalarındaki evlerde Arkaik devre aiddirler. Bunlar bariz bir şekilde bir birinden tefrik edilen iki guruba ayrılırlar: iki odalı basit evler esas hatları mustatil ve bir çok odalı karışık evler. Bunların vaziyetlerine dair Dr. Naumann, Alt Vorderasiatishen Architektur adlı travayının kırkıncı sahifelerin de izahat vermiştir.
İki odalı evler t-u/18-9,s-t/10-12 ve W-y/10-18 puan murabbaındakiler daha sağlamca olduklarından burada zikre şayan görülmüşlerdir. 14/13 inci asırlara aid arşiv binasının altında bulunan ve 1936 da V-W/8-11 plan murabbaı içinde kazılan ayni zamanda ana hatları itibarile bir benzerlik arz eden ev de Arkaik devirden kalmadır (Boğazköy II: tablo 2 ve metin şekli 18,2).
Arkaik devre aid binaların eskilikleri yalnız daha yeni binaların bir biri üzerine kurulmalarından anlaşılmıyor; Eskilerin üzerine kurulan yeni binaların değişen inşa tarzları da Arkaik evlerin eskilik derecelerini göstermiş oluyor. Daha yeni olan Eti binalarında. duvarların muntazam bir şekilde yerleştirilmiş bir takım iri kırık taşlardan yapılmış olmalarına mukabil, arkaik devrin duvarları pek küçük taşlardan yapılmıştır. Ve bunlar gayet temiz bir şekilde cephe boyun da dizilerek içine taş kırıkları ve çay taşları gevşek bir halde doldurulmuştur. Bütün bu taşları tutturmak için çamurdan harç kullanıldığını da unutmamak gerektir. Yalnız bir tek yerde -1/14 plan murabbaında - bir defa küçük bir duvarda tuğla dahi görülmüştür. Pişirilmiş, yeşilimtrak çamurdan yapılmış ve içine saman karıştırılmış
olan bu tuğlaların dört köşe yapılmış olmaları ihtimali vardır. Duvarın pek bozuk oluşu, tuğla derzlerinin tam vaziyetini tespite imkan
vermemiştir.
Arkaik devre aid binaların kapılarına gelince: Bunlar tam 1.1m genişliğinde ve bir metreden fazla bir derinlik de duvarın taşlardan yapılmış kaidesi (Sockel) içerisine yerleştirilmiştir. Bu eihete işaret edilişinden maksad, “Büyük devlet,, zamanında ki binalarda, büyük mabet müstesna, kapı geçitlerinin daima kerpiç seviyesinin başladığı yerde bulunmuş olmalarını göstermiş olmaktır. Şu halde bütün taş (Sockel)’lar istinad yahut teras duvarları bulunmadıkça temel duvarları olarak yerin altında kalıyorlar. Eşikler bariz bir şekilde bellidir. Bu eşiklerin alt döşemeleri muntazam bir şekilde yerleştirilmiş küçük taşlardan ibarettir. Bu döşemeler üzerindeki odun kömürü bakiyeleri, eşiklerin ahşaptan yapıldıklarını gösterir
Kapıların kasaları
(Boğazköy II: tablo 2 ve metin şekli 18,2).
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 07

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 8
da ağaçtan yapılmıştır. Bunlar ayni muhitte elyevm kapıların dirildiği ve tespit edildiği şekilde yerleştirilmiş ve tespit edilmişti Odaların zemini hiç bir yerde şekli aslisini muhafaza etmemiştir. Yalnız görünüşe nazaran zeminde hususi bir şey bulunmayıp sırf toprağın dövülmesi ile istenilen düzlük temin edilmiş olsa gerektir.
Taş duvarlar (Boğaz köy II: Tablo 22), Biraz yukarda ufak bir temasta bulunduğumuz eski Etilere aid taş duvarların hemen hepsi kayalar üzerine kurulmuştur. Bunlar küçük ve orta cesametde kırık taşlardan örülmüş iki yüzlü duvarlardır. Araları küçük küçük cisimler ve taş kırıntıları (helik) ile doldurulmuştur. Taşların bir birini tutması için çamur harç kullanılmıştır (Bu gün bu tip duvarlar hâlâ Toroslardaki köylerde yapılmaktadır). Bu duvarların yüzüne her halde çamurdan bir sıva yapılıyordu. Tabii bu sıvanın uzun müddet dayanması kabil olmadığından bugün izi bile kalmamıştır. (mamafi Boğaz köyde görmediğimiz bu sıvalara Karaoğlanda rast gelmekteyiz). Eski Eti devleti zamanından kalma duvar bakiyelerinin kafesi ikametgahlara aiddir (metin şekli 2 ve tablo 11 de gösterilen tahkimat duvarı müstesna). Bu devrin resmi binalarından bakiye kalan ortada hiç bir şey yoktur. Binaenaleyh resmi binalar hakkındaki bilgimiz bu bakımdan istidlale dayanıyor. Acaba o zamanın saray ve mabet duvarlarında büyük bloklar kullanılmış mıdır? yoksa bu binalarında duvarları bildiğimiz tarzda mı inşa edilmiştir ? İşte bu sualimize verilecek en mukni cevabı istikbalin kazılarından alabileceğiz.
Birinci safhayı teşkil eden eski Eti devrinin vesikalarına dair tetkikatımızı burada bitirirken sözü ikinci safhaya yani “Orta devlet,, zamanına intikal ettireceğiz. Mukaddememizde “Orta devlet,, zamanın da bir şey görmediğimizden eski devirden yeni devre intikal eden mimari tekamülün inkitaa uğradığını söylemiştik. Bu devirde inkitaa uğrayan yalnız mimari tekamül değildir; siyasi, askeri, kültürel ve tarihi tekamülde bu devirde inkıtaa uğramıştır. İşte onun içindir ki bu devre (Karanlık devir) adı verilmiştir.
Eski Eti devletinin son krallarından Telepinuş’un (takriben 16 ölümünü müteakip eski şarkın üstüne çöken zulmet “Büyük devlet,,’ in kuruluşuna kadar (takriben 1430) devam etmiştir. Geçen bu iki asırlık zaman hakkında Eti kaynakları bir malumat vermedikleri gibi Babil ve Asur kaynakları da tamamen sükutu muhafaza etmektedirler. Demek oluyor ki eski şarkın devletleri bu iki asır içinde hiç bir rol oynamıyorlar. Fakat bu devrin bir kısmında Mısırda Hyksoş
  
 (Boğaz köy II: Tablo 22)
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 9
 
hakimiyetini görüyoruz. Hyksosların Mısırdaki bu hakimiyet sonra Eti, Babil ve Asur kaynaklarının hep birden susmaları şüphesiz ki bir tesadüf eseri değildir. Eski şarkın büyük bir kısmını susturan kuvvet, yine eski şarkın bir köşesinde hakimiyetini elinde tutan yabancı bir kavme aid olsa gerektir. İki asrı boydan boya kaplayan bu zulmet, Mısırlıların bu yabancı kavmin hakimiyetini kırmaları ve müstevliyi Filistin yolu ile şimale doğru sürmeleri üzerine, eski şarkın üstünden kalkmış bulunuyor.
İşte mevzuumuzun ikinci safhasını teşkil eden bu karanlık; devirde ve yahut < Orta devlet > zamanında niçin mimari vesikalara rastlamadığımızı beş on cümle ile ifadeye çalışmış olduk. Şimdi sözü üçüncü safhaya yani « Büyük devlet » zamanına nakil edelim.
Eti siyasi tarihinin üçüncü safhasını teşkil eden <Büyük devlet>takriben 1930 tarihlerinde kurulmuştur. Bu devlete büyüklük vasfının verilmiş olması, her sahada yeni yeni inkişaflar kayd edilmesinden ve hudutlarının hakiki bir genişlik arz etmiş olmasından ileri gelmektedir. Tarihi kaynaklar ve elimize geçen arkeolojik vesikalar, bu hakikatı bize böylece öğretmiş oluyor. Devletin askeri ve siyasi sahalarda gösterdiği mühim inkişaflar, bir birini takiben başa geçen muvaffak krallar sayesinde olmuştur. Bunların açtıkları harp seferlerinden elde edilen müspet neticeler, Eti kavmine bir takım refah ve saadetler temin etmiştir. Halkın kavuştuğu bu refah ve saadet, diğer sahalarda da bir takım ilerlemelere vesile olmuştur. Ezcümle heykeltıraşlık ve mimarlık gibi halkın yükselen zevkini temsil eden Bugünkü gördüğümüz
sanat eserlerinin bakiyeleri bu ileri hareketlerin birer örnekleridir.
Bedii zevkin birer ifadesi olan bu eserler, büyük devlet zamanında genişleyen din tasavvurlarına da birer delil sayılabilir. Çünkü o zamanki dini tasavvurların tecelliyatından olan bu nevi yüksek eserlere “Eski devlet,, zamanında hiç de rast gelinmiyor. Buda gösteriyor ki Etilerin dini, ancak “Büyük devlet,, zamanında tekemmül etmiştir.
Her halde bu dini tek ve bu dinle tevem olan mabet ve heykeltıraşının Anadolu’da birden bire görünmesine, biraz yukarda işaret ettiğimiz gibi, yapılan harp seferlerinin kazançlı neticeleri amil olmuştur.
Dini ihtiyacın doğurduğu iki sanat şubesine dahil olan mabet ve heykeltıraşı, pul pereselikte daima bir arada görürüz. Mabedin bulunduğu yerde puta, putun bulunduğu yerde mabede rast geliriz.(1) Nitekim Boğazköy vesikaları arasında bu iki dini unsura bir arada
tesadüf olunmaktadır. Bu iki unsurdan bizi burada alakadar eden
 
(1) Bu nokta, Prof. Remzi Oğuz Arık’ın son müşahedelerine istinad etmektedir.
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 09

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 10
 
yalnız mabettir. Tetkik mevzuumuzu teşkil eden Eti mimari nevilerine mabetler dahil bulunmasından ötürü bunun inşa hüviyetini hemen aşağıda izaha çalışacağız.
Boğazköyünde Etilerin dini yapıları: Eti mimari sanatına dahil elimizde Boğazköyünde 5 ve Alaca Höyükte 1 mabet vardır. <Buyük Eti devleti> zamanında yapılmış olan bu binaların ana hatları, yekdiğerine pek benzediğinden bunların yapılış tarihleri arasında büyük bir fark olmasa gerektir. Alacadaki mabetle Boğazköy deki birinci mabedin diğerlerine nazaran çok büyük oluşu ve her iki plana hüküm olan fikir birliği, mezur mabetlerin ayni devirde, ayni hükümdar tarafından inşa edildikleri kanaatini veriyor. Diğer dört mabedin arz ettiği benzerlik ve plan mutabakatı, bunlarında bir birlerinden çok uzak olmayan yıllarda ve belki yine büyük mabetlerin banileri tarafından inşa edildikleri hissini tevlid ediyor. Büyük bir devrin hâlâ ayakta duran birer inkişaf sembolü diye kabul edilebilecek bu kıymetli Eti eserlerinin kral Suppiluliuma zamanında meydana getirilmiş olmaları çok muhtemeldir. Takriben 40 sene dünyanın en büyük hükümdarlığını yapan (İsa’dan evvel 1395-1355 bu kralın Eti İmparatorluğunu her sahada en yüksek mertebeye çıkarmış olması, mezkür eserlerinde kendi devrine aid oldukları fikrini uyandırıyor. Boğaz köyde bulunup. Şuppiluliuma’ya nisbet edilen ve maalesef muhtevası iyi anlaşılmayan nişantaş abidesi de, adı geçen kralın kendi namına bıraktığı eserlerle ebedileştirmek istediğine acaba bir delil sayılamaz mı?  Üzerlerinde ufak ve anlaşılması kolay bir kitabe ile banilerinin kim olduğunun bize bildirmeyen bu eserleri, ne yazık ki bir takım indi mütalaalarla 14 üncü asrın ortalarına mal etmeğe çalışıyoruz. Zaten bu gibi eserlere verilen tarihlerin hangisinde katiyet vardır ki!... Bunlarda katiyet, gözlerimizle gördüğümüz puanların vaziyetindedir. Mesela Eti mimari sanatına dahil olan mabetlerin biraz yukarıda söylediğimiz gaye birliğini, plan şeklinin mutabakatını (Der Raum: Şekil 33 a-d)’ye baktığımız zaman bütün vuzuhile görebilir ve şöyle tarif ederiz :
Büyük bir iç avlıyı-yahut divanhaneyi - muhtelif dahili gruplar çevreliyor. Cümle kapıları organik olarak binanın heyeti umumiyetsi ile birlikte yapılmıştır. Bunlar 1 inci, IV üncü mabetlerde cenup, II inci ve III üncü mabetlerde şark tarafında görülmektedir. Avlılar bir ve yahut her taraftan açık fil ayaklı dehlizlerle (rivak = Pheilerhalle) çevrilidir. Bunlar bugün yok olduklarından muhtelif odalar, muhtelif koridorlar yahut buna benzer müştemilat, avlı ile birleşmişlerdir.
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 10

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 11
 
II  inci ve III üncü mabetlerde birer <yan avlı» (Nebenhof) ile karşılaşıyoruz. Bir çok daireler muhtelif guruplara ayrılmıştır. Bunların(Espace [1] ) ları bir birine bağlanmıştır, Ayni zamanda bir birine kapılardan geçilmektedir.
Bu müstakil kapılar ekseriya açık olan fil ayaklı dehlizlerde (Rivaklarda) bulunmaktadır. Yalnız doğrudan doğruya avlıdan birkaç kapı açılıyor ki, bu kapıların mevcudiyeti I inci ve III üncü mabetlerde belli olabiliyor, Harimle (Adyton) birleşen Espace gurubu, I inci,III üncü ve IV üncü mabedlerin büyük avlılarının şimal ve yalnız II inci mabedin cenup tarafında görülmektedir. Bu tahavvülün sebebi anlaşılmıyor. Yalnız bu binada Postament (putun kaidesi) evvelce olduğu gibi, yerini Adyto’nun şimal tarafında muhafaza ediyor. İçinde Postament’in bulunduğu Adyton’a, avlının her tarafından girilebilen karışık bir takım dehlizleri geçmek. suretile varılır. Zair, Adyton’a varmadan fil ayaklı dehlizleri ve daha bir çok ön odaları dolaşmak mecburiyetindedir.
Muhtelif kült (Espace) larının verdikleri ölçüler, birbirlerinden pek az farklıdır. Binaenaleyh dairelerin gördükleri vazife yekdiğerine müsavi demektir.
Bir çok daireler ayrı ayrı maksatlara yaramış olsa gerektir. Espace’nin muayyen bir maksat tahtında vazife görüp görmem sarfınazar edilmiş olması ihtimal dahilindedir. Yalnız Advton’da maksada makrun bir vazife bahis mevzuu olabilir. Sonra bilhassa böyle bir vazife, I inci mabet de 4.7/7.5 m. ve 5.2/6.5 m. genişlik arz eden ve Adytondaki gibi; duvarlarında tezyinat bulunan iki Espace’de dahi mevzubahis olabilir.
Mustatil şeklindeki Adyton’un uzunlamasına olan cephesi, mabed binalarında büyük avlunun tutani mihverini teşkil eden cephe üzerinde bulunur. Sırf IV numaralı mabed burada bir istisna teşkil ediyor: Avlının tül mihveri, Adyton’un tülani mihverine amud bir vaziyette bulunuyor. Waıhtsmuth’un [Der Raum] adlı kitabındaki ölçü cetvelinde IV üncü mabedin avlu ve Adyton mustatil şekillerinin hemen hemen murabba oldukları görülüyor. Cümle kapısının, avlının dar cephesinde olmayıp geniş cephesinde oluşu da gariptir. Kapı yerinin vaziyeti, Adyton hiç bir suretle arz tesir yaptığına sebep teşkil
 
(1)Der Raum = Espace Türkçede : Oda, buud, saha, feza ve daha buna benzer manalara gelir. Fakat mimaride tam karşılığı yoktur. Onun için Espace kullanıyorum.
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

11

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 12
etmez. Kapı tülani ortasında olmayıp daha ziyade bu cephenin bir köşesindedir. İçeri ayak basan bir kimsenin, hücrenin dahili nazarları altına alabilmesi için 90 derecelik bir devir yapması lazımdır. Adyton’ıın plünda tülüni durumu (Langslage) ve yaptığı derinlik tesiri (Langwirmung) kapının, Mustatilin uzun odalarından birin bulunmasına rağmen yek diğerine tetabuk ediyor. Kapının bir kenara alınmış olması Boğazköy mimarisinin bir alameti farikasıdır. Müştemilat (Nebenraum) müstesna, bütün odalarda görülen tertip budur.
Yan kapılara yani kapıların köşelere alınmasına dair gösterilen temayül, o kadar ileri gitmiştir ki, dar cephede duran bir kapı, hiç olmasa merkezi mihverin bir kenarına alınmıştır. Assur’daki rahip evi ile Assur tesiri altında kalan Zencirli’deki Bit-Hilani vaziyet böyle değildir (Boğazköy II: şekil 6). Dediğimiz gibi, kapının bir kenara alınmış olması Boğozköy mimarisinin bir hususiyetidir.
I inci, III üncü ve IV üncü mabetlerin Adytonlarında Postament’ler ensiz duvarların ortasında. durduğundan, kapıdan içeri girildiği zaman Postamente teveccüh edilince, derinlik tesiri (Langswirkung) derhal göze çarpar. Fakat II inci mabette vaziyet böyle değildir. Burada kapıdan girilince, Postament, kapıya nazaran yanda durmaktadır. Pencere yerlerinin bulunuşu ve bu yerlerin tespit edilişi bilhassa enteresandır. Ziya, bütün odalara doğrudan doğruya ya dışardan, yahut da büyük iç avlıdan veya yan avlıdan girmektedir. Pencereler öyle bir tarzda konmuştur ki, hepside muntazam bir şekilde ensiz duvarlarda bulunuyor ve bu suretle odaların yaptıkları derinlik tesiri daha kuvvetli bir halde kendini göstermiş oluyor. Mahsus yapılan bu ziya tertibatı, bilhassa Adyton’larda nazan dikkati celbediyor. Adyton’larda Postament, ensiz olan dış duvarda iki pencere arasında bulun maktadır. Tül duvarların köşelerinde duran diğer pencereler, putu (Kultbild) yanlardan aydınlatıyor ve böylelikle putu daha gösterişli bir vaziyete sokmuş oluyor.
Buraya kadar anlattıklarımız Boğozköydeki mabedlerin tarifidir. Şimdi de bu mabedlerin eşi olan Alaca mabedini hali hazır vaziyetine göre anlatmağa çalışalım. <Hali hazır vaziyetine göre> dedim. Çünkü bu mabedin henüz kazısı bitmediğinden neşriyatı da yapılamamıştır. Fakat, Alaca hafiri Dr. Hümid Kaşay’ın müsaadesile mabedin fotoğraf ve planı tetkik ettikten sonra elde edilen intibadan ve kendilerinin de bu husus da verdikleri şifahi malümattan, mezkür mabedle Boğozköy mabedleri arasında büyük bir benzerliğin mevcud olduğu neticesine varılıyor. Mesela bu mabedler arasındaki benzerlikleri kapıların,
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 12

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 13
 
avlının, rivakların vaziyetinde ve bir de mabedin geniş ölçüsünde görebiliriz. Daha bir takım benzerlikler varsa da bunların tamamını ancak hafirin mabede aid yapacağı neşriyat da görmek kabil olacaktır.
Alaca mabedine, aynen Boğazköyünde birinci mabede girildiği gibi, bir Propylon’dan girilir. Burada da mabedin merkez noktasını teşkil eden bir avlu vardır. Yalnız bu avlu, I inci mabedin avlısından dar ve uzundur. Her iki avlının döşemeleri bir tarzda yapılmıştır. Avlının dört tarafında rivaklar vardır ve odalara bu rivaklara açılan kapılardan geçilmektedir. Kapıların rivaklara açıldığını Boğazköy mabetlerinde de görmüştük. Lakin Boğazköy mabetlerinde görmediğimiz bir şey vardır ki,oda, Alaca mabedinde rivakların bulunduğu yerde, bir birine müvazi şekilde sıralanan sütun kaideleridir. İşte iki sıra teşkil eden bu kaideler,mezkur mabedin ayrı bir hususiyetine delalet edebilir. Bu sıra kaidelerin hepsi sütun kaidesi olarak kabul edilebilirse de, iç taraftaki sıranın, heykellere aid kaideler olduğunu kabul etmekte mümkündür. Çünki bu kadar muazzam bir mübed’de sayıları bine baliğ olan Eti tanrılarının her halde birer yeri olacaktır.
Alaca mabedinin, genişliği ve mağazalarının çokluğu bakımından Boğazköydeki I inci mabede benzediğinide söyledikten sonra daha fazla tafsilatın hafire terk ederek Boğazöy mabetlerine dönelim.
Cümle kapısı: Cümle kapılarının hususiyet arzeden geniş tekamülü 1.) umumi planın zikre şayan noktalarından biridir. I inci mabedin kapısı pek muhteşem yapılmıştır. (İçten ve dıştan üçe münkasim ön avlı, her ikisinin arasında çifte kanatlı normal kapı sofası ‘Torhalle,, ve iki nöbetçi kulesi) II inciden V inciye kadar bütün mabetlerde ve hatta yazılı kayada, B binasında 2) basit kapı hücreleri vardır. Bu hücreler dışardan bakıldığı zaman, kısmen cepheye mülasık (bindig) ( mabet IV ), kısmen cephenin üzeri kapalı yahut açık olan, girintisi (Rücksvrung) içinde bulunuyor. Fakat içerden bakılınca her ahvalde yukarı hücrelerin avlıya bakan cephenin (Hoffasade) içinde oldukları belli oluyor. Mezkür kapılardan hiç biri binanın bu kısmının haricen kendini tebarüz ettirdiğini göstermiyor.
 
1.) Bu mütekamil muahhar plan şekillerinin müjdecilerini. mesela İslam kapılarında görmekteyiz Türkiye’nin bir çok yerlerinde tesadüf  edilen muhteşem camı kapıları bu cümleden olmak üzere zıkredılebılır.
2) Dr Noumann in bır etüd ve planında yazılı kayadaki bu bina B’nin kapı vaziyeti tasrih ediliyor.
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 13

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 14
 
kapıların esas vaziyetini göstermeğe medar olacak ortada ne kuleler ve nede binaya aid yükselen bir parça vardır. Bu tip kapılar bir dereceye kadar müstahkem mevki kapılarının puan şekillerini hatırlatıyor, Müstahkem mevkilerde kapılar daha ziyade geride duran hücrelerin ortasındadır. Bu hücreler ise kapı kulelerinden teşekkül etmiştir.
II inci bir kapı tipini mabet avlılarından ibabet odalarına geçen ara kapıları teşkil etmektedir. Bunlar ikinci mabetten dördüncü mabede kadar kati olarak malümdur. V inci mabede ve yazılı kayaya belki ilave edilebilir. İki fil ayaklı dehliz üç boyunduruklu (üç kemerli) bir hol, IV üncü ve V inci mabetlerde avlıda değildir. Bilükis bir kapıli ve dört pencereli geniş odaların dahilindedir. Böyle üç boyunduruklu bir dehliz, I inci mabette de mevcuttur. Mamafi görünüşe bakılırsa bu dehliz, daha bir boyunduruk ilavesile zenginleştirilmiştir. İlave edilen boyunduruk, garp taraftaki boyunduruktur.
Kapıların kanatları her halde ağaçtan yapılmıştır. Bu ağaçların lata veya tahta şeklinde işlendiklerini kolayca tahmin edebiliriz. Çünkü en çetin taşları istedikleri kalıba sokan taşçı ustalarının mevcut olduğu bir devirde, marangozun bulunduğuna şüphe edilemez’. Kapıyı meydana getirmek için madeni çivilerin kullanıldığına en büyük delil, kapı yataklarını da hala gördüğümüz, kapılara takılan millerin yeridir. Gerçi ardıç gibi sert bir ağacın özünden yapılmış kapı miline tesadüf edilmişse de, madenin tanındığı bir devirde böyle ehemmiyeti haiz olan binalarda, madenin kullanılmış olmasından şüpheye düşülmese gerektir. Kapıların ağaç sürgülerle kapandığını da kral kapısın da gördüğümüz sürgü yerlerinden anlıyoruz.
Pencerelerinde ayni tekniğe tabi tutulduklarını bu kanaatimizin son cümlesi olarak ifade edebiliriz.
Tek ve çift kat meselesi. Umumi plan, da Espace gruplarının mecmuunu bunların birbirine olan giriftliğini bir kül halinde tecessüm ettirmektedir. Bütün Espace’lara lüzum olan ziya verilmiştir ve her bir Espace grubu kapalı, münferit ve bir kısım olarak görülmektedir. Hülüsa planın heyeti umumiyesinde olgun bir inşa fikri mündemiç bulunmaktadır. Her ayrı Espace ve avlu, bir maksada hizmet etmektedir. Avlu, binanın merkez noktasını teşkil etmesi dolayısıyla bir bağ karakteri göstermektedir. Bu, bazen her tarafında ve bazen da yalnız bir tarafında bulunan fil ayaklı dehlizler (Rivak) vasıtası ile kendi hususi şeklini ve kendi bariz süsünü içinde saklamaktadır.
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 14

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa15
 
Merdiven yerinin bulunuşu merdivenin zemin kattan yukarısı için kullanıldığını gösteriyor. Yalnız Cayı süal olan şey, acaba bir üst kat inşa edilmiş mi? yoksa. (Puchstein)’nın kabul etti gibi bahis mevzuu olan bu merdiven, sırf dama çıkmak için mi yapılmıştır? Duvarların arz ettiği şekle nazaran plan dahilinde bir üst katın yapılmış olması her vakit tasavvur edilebilir. Vasati 1.25-1.50 m; kalınlığındaki bir duvarın kuvveti ikinci bir katı taşımağa kafidir.
Bir çok küçük odaların ve dehlizlere benzeyen Espace kapılarının, Adyton, büyük odalar  ve daha diğer dairelerin muhteşem kapılarına benzetilmesi hiç bir zaman düşünülmüş değildir. Buna rağmen ikinci bir katın inşa edilmiş olması da gayri mümkün olmasa gerektir. Üst katta bütün odaların yapılmış olmasına da hiç lüzum yoktur. Bu ikinci kat yalnız küçük odalar üzerine de kurulmuş olabilir. Bir tek merdivenin mevcut olması da bu nazariyeye uygun gelebilir. Bundan sonra (Puchstein)’in düz dam mese1eşinde haklı olup olmadığını da ayrıca münakaşa etmek icap eder.
Dik çatı ve düz dam müııakaşası. Wachtsmuth, Eti yapılarının dik çatı ile örtüldüklerine kanidir. Ve bu hususta şu fikri ileri sürüyor: “Eğer bu tip damlar eski çağda da revaçta olmasaydı, Yunanlılar zamanında bunlar her yerde tercih edilmezdi. Düz dam cenuba
aid bir tarzdır. Eğer her şeye rağmen bu tarz, Anadolu’nun daha yukarılarında takip edilmiş ise bunu umumi bir kaide olarak kabul etmemelidir. Planın “inkisamı (Zerrissenheit) dik çatının kullanılmış olması ile bir tezat teşkil ediyor. Fakat muhtelif Espace grupları muhtelif yükseklikte idiyse, o zaman her bir grubun dik çatı ile örtülmüş olmamasına da bir sebep yoktur,,.
Bu alimin serd ettiği şu fikri benimsemekte bir mecburiyet olmasa gerektir. Evvela Yunanlılar zamanında her yerde tercih edilen dik çatının eski çağda ve bilhassa Eti mimari sanatında revaçta olup olmadığını kati olarak kimse bilmemektedir. Saniyen dik çatının kuruluşu, düz damı yapmaktan daha çok zordur. Hele büyük mabet gibi -adı üstünde- gayet geniş bir binayı dik çatı ile kapamak haylice güç bir iştir. Sonra, duvarla dam bir birine bağlı iki bina unsuru olarak kabul edileceklerine nazaran, bu iki unsurdan birinin hala yaşayıp diğerinin öldüğüne hükmedemeyiz. Eti mimarisinin bugün ortada kalan yüksekliği maalesef zeminden çok yukarı olmamakla beraber taş temelden yukarısının kerpiçle inşa edilmiş olduğunu kalan bakiyelerden müşahade etmekteyiz. Her halde bu kerpiç duvarların üstüde, biraz yukarda zikrettiğimiz noktai nazara göre düz ola-
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

15

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 16
 
rak örtülmüştür. Düz damı, yukarda adı geçen ilimden başka, bu işle ilgili diğer alimlerin hepsi kabul etmektedir. Esasen Karaoğlan hafriyatında meydana çıkarılan Eti binaları dik çatı ve düz dam meselesini düpedüz hal etmiş bulunuyor: Büyük bir mabed veya saray bakiyesi o yolda ele geçmiştir ki, üstünün büyük kirişler, civardaki gölden getirilen sazlar ve damla örtüldüğü şüphe götürmez surette meydana çıkmıştır.
Kullanılan malzeme. Kullanılan malzeme şunlardan ibarettir: Taş, kerpiç, çamur, ağaç ve maden. Taş, muhtelif cins ve muhtelif cesamette kullanılmıştır. Bunların arasında gayet muntazam şekilde işlenmiş granitlere de rastlanmaktadır (I inci ve II inci mabetlerde).
Diğer yapılarda ele geçen kerpiçlerin cesametleri değiştiğine göre, her halde dini binaların duvarlarında kullanılan kerpiçlerde aynı cesamet de bulunmuyordu. Ağaçtan yapılmış kuşaklara ve hatıllara diğer binalarda tesadüf edildiğinden, dini yapıların duvarlarındaki kerpiç kisımında da ağaç malzemenin kullanılmış olduğuna kaviyen hük’m edebiliriz. Madenin bu yapılarda istimal edildiğini, I inci mabed muazzam blokları üzerinde gördüğümüz deliklerden anlayoruz. Duvarın taş kısmi ile kerpiç kısmının birleştiği yere bir hatıl atılmış olması ve bu hatılında, madeni çivilerle mezkür blokların üzerindeki deliklere tespit edilmesi pek muhtemeldir. Duvarların kerpiç kısmında, çamurun harç ve sıva olarak istimalinide mutlak ad edebiliriz; çünkü alelade duvarlara sıva vurulup ta mabet gibi mukaddes bir binaya
sıva vurulmayışı, bu mümkün değildir.
Dini yapılarda duvar tekniği. Dini yapıların duvar tekniğiile diğer yapıların duvar tekniği arasında göze batan bazı farklar vardır. Bu farklar, dini yapıların duvarlarında muazzam blokların ve ortostatların kullanılmış olmasıle, bilhassa tebarüz eder. I inci mabedin ortostat duvarları (Boğazköy II: tablo 26) Eti mimarisinde müstesna bir yer alır. Duvarların alt taraflarını taş levhalarla kaplayarak tezyınat motifıni vücuda getirmek adeti, iki bininci yılın ortasında en büyük aksini göstermiştir. Taş levhalar üzerine yapılan kabartma tasvirlerinin eskiliği, Ortostat tezyinatının daha önceleri tecrübe edilmiş bir usul olduğuna delalet edebilir. Arslanlar, Sfenksler ve efsane hayvan kabartmalarını taşıyan Ortostalar bütün Mitannide eski ve yeni zamanda adet hükmüne girmişti. Eti mimarı sanatı ayni
 
 
(Boğazköy II: tablo 26)
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 16

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 19
 
“Eti ülkesinin bir Ekal 1) tarzına g6re bir appatı yaptırdım ki,
buna garp memleketi dilinde Hilani denmektedir. Bunların kapılarının
karşısına (yani diğer saray Espace’larının kapılarına) [ve] .... tunç
dan sekiz ekiz (çift) arslan …[ve] her biri 1 ŞA [ =14 Elle= arşın] yüksekliğindeki Amanus mamülatı 4 adet cesim katran ağaçından sütunu, arslanların sırtına diktim ve Tappi kirişlerini [Kurul] olarak bunların kapılarına vazettim,,.
Yani haşmetmeap, Eti tarzında bir saray yaptırdığını zikrediyor ve bu tarzda yapılan binalarda ağaç sütunların kullanıldığını temamen tavzih etmiş bulunuyor. Bundan başka muahhar Asur krallarının yaptırdıkları saraylar tasvir edilirken, katran ağacından yapılan
sütunlar ve bunların çifte arslanlı kaideleride bahis mevzuu oluyor. Şu halde ağaç sütun ve bunların çifte arslanlı veya arslansız kaideleri, yeni Eti devrinden çok muahhar zamanlara kadar Post Eti ve Asur mimarilerinde tercihan kullanılan birer unsur olarak sayılabilir.
Eti dini yapılarının menşei. Menşei hakkında birden bire ceyap verilemeyen fakat Etilerin malı olduğu kabul edilebilen bu mimari, bir “Hofhaus,, manzarası arz etmiş olmasına rağmen, taşıdığı bazı karakterler, belki bunun bir “Einzelhaus,, (dağınık ev) tipi olduğunu
gösterir. Samilere has olan “Hofhaus,, tipinde, avlu binanın merkez noktasını teşkil eder. Daireler bu avlının etrafında organik bir şekilde yer alır ve bu dairelere ziya, divanhanelere açılan pencereler yolu ile avlıdan girer [2] Halbuki, Ön Asya’nın Sami olmayan kavimlerine
mahsus “Einzelhaus,, tipindeki binalar da vaziyet tamamen bunun aksinedir. Bu tip binalarda, daireler avlunun etrafında dağınık, yani gayri organik bir halde bulunur. Dairelere ziya, avludan değil dışarıya açılan pencerelerden girer. İşte Boğazköy mabetlerinin tam “Hofhaus,,
tipinde yapılmayıp, bilakis daha ziyade “Einzelhaus,, tipine yakın bir tarzda inşa edilmiş olduklarını, planın ana hatlarından ve seçdiğimiz bariz vasıflarından anlıyoruz.
 
1). Bu kelimenin aslı Sümercedir ve E-GAL şeklinde yazılmaktadır. manası büyük ve (Saray) demektir. Akkadlar bu kelimeyi EKALLU şeklinde yazarlar ve gene aynı manada kullanırlardı. İbraniceyede geçen bu kelimeyi Araplarda almışlar ve Heykel demişlerdir.
2) Eti mimarisi ile Babilonya ve Assur mimarileri arasındaki azim farkı gösteren
pencere teşkilatı, belki mimari tekniği bakımından mütalaa edilecek bir meseledir.
Fakat  şu, cihetten de mütalaayla değer bir keyfiyettir Acaba dinim merasim Etilerde
alemin gözü önünde yapılırken,Samiler de gizli mi cereyan ediyordu ? Eskiden beri devam
edegelen bazı ananeleri bugün hala muhafaza eden Musevi dininin, bizi mevzubahsi olan ve mütalaaya sevk etmemesinde bir sebep olmasa gerektir.
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 17

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 20
 
Eti mabed inşasında gördüğümüz “Hofhaus,, ve “Einzelhaus,, karakterlerini, Etilerle Asurlar ve Mitanniler arasında vukua gelen sıkı temaslarla izah etmek mümkündür İki bininci yılın başından berı Etilerle Asurlar arasında İktisadi s kuvvetli bir münasebet teessüs
etmiş bulunurken, Şuppılulıuma zamanında Mıtannılerlede bır takım siyasi yakınlıklar hasıl oldu Bu kadar yakınlıklar dolayısı ile gerek Asurların gerekse Mitannilerin “Büyük devlet,, mimarisine tesir yapmış olmaları katiyen mülahazandan uzak tutulacak bir mesele değildir. Yabancıların yaptığı bu tesirin şümul derecesini, Etilerin, Babil, Asur ve Mitanni Tanrılarına büyük bir kudsiyet izafe etmelerinden ve hatta bunların bazılarını kendilerine mal etmiş olmalarından, kolayca anlamak mümkündür. Sami olan ve olmayan bu ırkların Tanrılarından bazılarını, aradaki sıkı münasebet dolayısı ile, kendilerine mal etmekte zorluk çekmeyen Etiler, yine bu ırklara aid bir takım mimari unsurları alırken de, her hangi bir güçlüğe rastlamamış olsalar gerektir. Etilerin suhuletle iktibas eyledikleri bu mimari unsurları nasıl bir maharetle imtizac ettirdiklerini ve bunlara kendi san’at ruhlarını da katarak yepyeni bir mimari vücuda getirmiş olduklarını, Boğazköy mabetleri bize pek ispat ediyor. Gerçi mimari eserlerin bünyesinde iklimin,mahalli durumun ve sekenenin ırki hususiyetleri daima mekni bulunursa da, Etiler, iktibas ettikleri mimari unsurlardan bu hususiyetleri silip, meydana getirdikleri eserlerine tamamen kendilerine has bir damga vurmakta müstesna bir kabiliyet göstermişlerdir. Şu halde menşei hakkında kısaca bir fikir vermeğe çalışmak istediğimiz Eti dini yapıları, menşeleri ayrı ayrı bir takım unsurlardan terekküp eden
ve fakat Eti sanat ruhu ile imtizaç ve ahenkleştirilen apayrı bir bina tipidir. İşte biz bu tipe: Boğazköy Eti mimari tipi adını vermek de bir mahzur görmüyoruz.
Eti dini yapılarını yukarıdan beri izaha çalıştıktan sonra, mimari bakımdan hemen aynı derecede ehemmiyeti haiz olan Boğazköyü’nün askeri yapılarını da tasvir ve iz çalışalım.
Boğazköyün’de askeri yapıları tetkik etmek için, bunları yer ve mahiyetlerine göre üçe ayırmak lazımdır. Üç kısma ayıracağımız yapılar şunlardır:
 
1 — Büyük kaledeki bakiyeler;
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

   18

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 21
 
2 — Boğazköy dahilindeki muhtelif kaleler (Nişantepe, sarıkale,yenicekale)
3 — Şehir surları.
Büylük kaledeki bakiyeler. Etilerin askeri maksada yarayan bir kısım mimari bakiyeleri, bugün büyük kale dediğimiz yerde bulunuyor. Burası, (Arkaik devre) ait binaların kısmen yangın ve kısmen de yıkılmak suretile bir felakete uğramasından sonra 15 inci asrın nihayetinde ve 14 öncü asrın bidayetinde yeniden iskan edilmiştir. Buradaki yeni inşaata bağlanmış olan bu yeni müdafaa tesisatının bakiyelerini, bilhassa kalenin Garp ve Şark cephelerinde bulunan aşağıdaki duvar teşkil eder (Boğazköy tablo 12). Kalenin Şimal tarafındaki duvar ise, hem müdafaaya yaramış ve hem de kalenin içinde bulunan ve şimdiye kadar meydana çıkarılmayan binalara teras duvarı vazifesini görmüştür. Burçlarla mücehhez olan bu hat (duvar), teknik bakımdan fevkalade denecek bir tarzda inşa edilmiştir. Bu duvarın yapısında kireç taşından muazzam bloklar kullanılmıştır. Kısmen bombeli olan bu bloklar, muntazam zıvanalarla bir birine giydirmelidir ve derz yerlerine de hayli itina gösterilmiştir.
Büyük kalenin cenup tarafı oldukça zayıf tahkim edilmişdir. Burada sathı maile yalnız küçük bir kısmi sağlam kalan döşeme yapılmıştır. Bunun dörtte üçü takriben dört metre yüksekliğinde şaküli duvardır. Döşeme ile şakuli duvar, bariz denecek derecede bir mania
teşkil etmektedir. Esasen kalenin bu cenahı daha az tehlikeye maruz bulunuyordu. Çünkü bu cenahta (şimdi hafriyat heyetinin karargah yaptığı yerde) duvar hattı fasılını set’reden burç vardı ve bu burca da, vakti ile büyük kalenin beriki tarafındaki köşe bastion’ları y-z/3-4
ve ee.gg 18-19), bilhassa kalenin cenubu şarki cihetinden (son şimal noktası: ii-II/3-10) hakim oluyordu.
Boğazköy dahilindeki muhtelif kaleler. Nışantepe, Sarıkale ve Yenicekale namlarile maruf olan bu kaleler, şehrin muhtelif yerlerinde kain olan müstakil ve oldukça yüksek bir takım kaya blokları üzerinde bulunmaktadır. Bunların yapılış tarihlerinin, büyük kalenin yeniden ihya edildiği devirlere tesadüf etmiş olması çok muhtemeldir,Nışantepede bulunan ve kral Şuppiluliuma’ya nisbet edilen hiyeroglif kitabesinden, bu kalelerin mezkür kral zamanında yapıldığına hükmedebiliriz, Mevzu bahis kalelerin, hazarda Prens veya kumandanların ikametlerine mahsus birer şato,harpte ise müdafaaya mahsus birer müstahkem mevki vazifesini görmüş olmaları büyük bir ihtimal
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

  19

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 22
 
dahilindedir. Yüksek kayaların tepesinde, uçurumların kenarına kurulan bu kalelerin duvarları, biraz yukarda gördüğümüz büyük kalenin duvarları gibi yapılmıştır. Büyük kalede dahil olduğu halde bu üçkalede, kayaları oymak sureti ile meydana getirilen kuyu biçimindeki
su sarınçları, adı geçen kalelerin ortada kalan en sağlam kısımlarını teşkil eder.
Şehir surları. Boğazköy’ünü vakti ile tamamen, bugün ise kısmen çevreleyen surlar, şehir kapıları müstesna, hep kırık taşlarla yapılmışdır. Bu surların üzerinde evvelce burçların olduğunu bugünkü yerlerinden anlayoruz. Gerek malzemeden gerekse emekten iktisat edilme-
si ve ayni zamanda surların resanetinin temin olunması bakımından,muayyen fasılalarla “sandıklar,, vücuda getirilmişdir. Bu sandıkların dört tarafı örülmüş ve ortaları toprakla, irili ufaklı taşlarla doldurulmuştur.
Kapılara sarf edilen büyük emeklere, zevk ve sanatında karıştırıldığı, işlenmiş cesim taşlardan ve yapılmış heykellerden, kolayca anlaşılıyor. Kapıların cenahına yapılan şevler, o zamanki müdafaa tekniğine büyük bir misal teşkil etmektedir. Kapıları zorlayıp şehri zabt etmek isteyen bir düşmanın, mevcut şevin vaziyeti dolayısı ile elindeki kalkanla kendini müdafaa ederek yukarı tırmanmasına imkan yoktur. Müdafaa vasıtasından istifade edemeyen her hangi bir muhacimin de şehir müdafileri tarafından güçlük çekilmeden tard edilmesi gayet tabiidir.
Şehrin Cenup noktası, arazi bakımından müdafaa sisteminin kuruluşuna hiç de elverişli olmadığından, beşer kudretinin fevkinde sarf edilen bir emekle müdafaaya uygun bir hale sokulmuştur. Surun dışından toprak nakletmek sureti ile yüksek bir tepe vücuda getirilmiş ve bu tepenin üzerine de şehrin cenup surları çekilmişdir. Toprağın olmadığı yerde de tabiatı ile büyücek bir vadinin husule geldiğini söylemeğe hacet yoktur.
Surun tam cenup noktasında, büyük boklarla örülen ve iç huruç hareketine yaramış olan yetmiş üç metre uzunluğundaki tünel,meydana getirilen bu suni tepenin azameti hakkında pek ala bir fikir verir zannındayım.
Etilerin en büyük askeri yapılarından addedilen bu <Hatuşaş>surları, eski azim ve iradenin hala yaşayan bir sembolüdür.
 
Mevzumuza esas teşkil eden üç Kategoriden ikisini (dini maksada
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

  20

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 23
 
yarayan binalar, Askeri maksada yarayan binalar) bitirmiş olduk. Şimdi üçüncü kategoriyi (hususi ikametganlar) ele alalım.
Boğazköy’de Etilerin hususi yapıları. Bu evler eski devlet zamanının inşaat ananesini açık bir şekilde ir etmektedir. Odaların taksimatı aşağı yukarı aynıdır. Lakin malzeme nispeten daha yüksekçedir. Şimdiye kadar tasvir edilen Anadolu Eti mimarisine karşı Boğazköy’ünde büyük kalenin şimalinde meydana çıkarılan bina, hususi bir mevki işgal eder. Binanın karakteristiği Hauptraum’un (Büyük oda) arzani vaziyette ve kapının tülani cephelerden birinin ortasında oluşudur. Sonra daracık bir merdiven yeri binanın iki katlı olduğunu göstermektedir. Bu tip bina Asur’dan Filistin’e ve Filistin’den Zencirliye kadar yayılmış olan bina tiplerine benzemektedir. Bu ne kadar Anadolu’da böyle bir tipe rastlanmamıştır. ve mevcut kanaatte bu tip binalar tarihinin üz 12 inci asırdan yukarı çıkmaması idi. Mevzu bahis olan bina tiplerine Horzabad, Telhalaf, Zencirli, Tel - Taynat (Boğazköy II: metin şekli 6 aneli), Tel - Tanek ve Sıkça gözünde tesadüf edilmektedir. Bunların en mütekamil ve fasılasız olanı Zencirli’deki binadır. Asur tabirine göre Bit – Hilani’dir. Bunun Bit - Hilani olup olmadığını şimdi münakaşa edecek değiliz. Yalnız bu binanın vaziyeti ibtidai bir inşa tarzından başlayarak Asarhaddon’a kadar muhtelif tekamül safhaları arz etmektedir. Son safhalarında daha kullanışlı ve bir şekle girmiştir. Bu sebepten dolayı bütün Bit - Hilani’nin geçirdiği mimari safahatı takip etmek kabildir. Tarihlendirilmesi hususuna gelince: evvelleri it inci asırla 8 indi asır ortasına idhal edilirken, Tel-Açana da Woolley tarafından mü tekamül şekilde inşa edilmiş bir Bit - Hilani’nin ortaya çıkarılması üzerine, adı geçen bina tipinin tarihi, 15 inci asra kadar dayanmış oluyor. Mamafi Woolley, bu tarihi biraz daha geri götürmek istediğinden, 15 inci asrı kabul etmeyip 16 inci asır diyor.
Asurda Andrae tarafından meydana çıkarılan rahip evi namında ki evde bu tip binaların çerçevesine dahildir. (Boğazköy II: metin şekli 6 b ve c). Bu müşahedelere dayanarak şunları da buluyoruz:
1- Cenubu şarki Anadolu’da, Suriye’de ve şimali Mezopotamya’da bir bina tipi vardır. Bu bina teferruat itibarı ile bir ayrılık gösterir; Fakat heyeti umumiyesi bakımından birlik arz eder. Bu tip binaların bariz alametleri Hauptraum,un arzani vaziyette ve kapının tül taraflardan birinde olmasıdır. Eğer biz bu tipe Hilani diyecek isek o zaman bu, ancak bir faraziye olabilir,
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 21

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 24
 
 
2- Bu mimarinin en eski misali iki bininci yılın ortasına ve en yeni misali ise kablelmilat 7 inici asrın başlarına tesadüf eder.
3- Yukarda anlatılan bina tiplerinin taammüm etmiş olduğu sahalar, tahminen Hurri - Mitanni kültür sahalarına dahil bulunduklarına göre, Wachtsmuth’un bu tip binaların Hurri - Mitanni icadı diye ortaya attığı nazariyede haklı çıktığı anlaşılıyor.
Şu halde Boğazköy’ünden itibaren, bulundukları yerleri sıra ile gösterip bir birlerine benzediklerini zikrettiğimiz ve ait oldukları asırların “.Alimine göre,, inip çıktığını bahis mevzuu eylediğimiz Asurle’rin Bit - Hilani dedikleri bu mimari tipin Hurri - Mitanni sahasında her yerden fazla görünmesi, bunun. “Sami,, olmadığına en büyük bir delil teşkil ediyor demektir. Muhtelif yerlerde benzeri kayıt ettiğimiz bilhassa Boğazköy’ündeki evin, menşei belki de Anadolu’dur. Fakat merkezi Anadolu’nun başka bir yerinde eşine rastlanmadığı için, yabancı bir tip tesiri vermesi dolayısı ile bunun Mitanni binalardan taklid edilmiş olması pek muhtemeldir. Çünkü Mitanni ile Eti devleti arasındaki sıkı münasebeti biliyoruz, Hatta Şuppiluliuma zamanında Mitanni devleti ile Eti devletinin yakınlık derecesinden yukarıda bil münasebet bahsetmiştik Mitanni sahası ile Anadolu arasında her cihetten bariz farklar mevcut olduğundan’ mimaride de ayni farkın mevcudiyetini hesaba katmak lazımdır. Mitanni mimarisi ile Eti mimarisi arasındaki hududu her ne kadar katiyetle gösteremez sekte, Mitanni mimarisinin şarki Anadolu yaylalarına kadar intişar ettiğini tahmin edebiliriz. Malatya civarındaki arslan tepe hafriyatı günün birinde belki müşkilimizi hal etmiş olacaktır.
Etilerin hususi yapılannda duvar tekniği. Etilerin Boğaz- köydeki binaları duvar temelleri taş olmak üzere bütün kerpiçten yapılmıştır (Boğazköy II: Tablo 22-27 ve metin şekli 21). Tamamen taştan yapılmış bir tek bina malum değildir Taştan yapılan duvar temelleri zemine kadar yükselir. Yalnız zeminden biraz yukarı çıkan taş duvar pek enderdir ve bu kısım -Küçük ikametgahlar müstesna - Crtostat şeklinde yapılmıştır. Duvarlarda işlenmemiş kırık taşlar kullanılmıştır, İşlenmiş taşların istimali ancak muahhar zamanlarda başlamıştır,
Bloklardaki cesametin büyük devlet zamanında arttığı sabit ol muştur. Duvarlar ilk defa karakter bakımından değişmemiştir. Kırık taşlardan yapılan duvarlar iki yüzlüdür ve araları doldurmadır. Cepheye isabet eden tarafta aralık kalan yerlere küçük taşlar sıkıştırılmış.
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 22

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 25
 
mıştır. sıkıştırılan bu taşlar ekseriya düştüğünden bu gün duvarlara bakıldığı zaman derz yerlerinin pek aralık kaldığı görülür. (Boğaz köy II: tablo 23) Bu ti duvar inşasına Alacahöyük’te de rast gelinmektedir. (1935 Alacahöyük hafriyatı: şekil 51,53 a).
“Büyük devlet,, zamanında duvarlarda kullanılan “Cyclopeennes,, rn ne gibi bir şuur tahtinde istimal edildiği en ziyade kaledeki C binasının arz ettiği şekilden anlaşılır. Bu binanın ortasında bulunan ve sandık (Sehrein) tesmiye edilen hücrenin duvarlarında yalnız cidarlar, muazzam bloklardan yapılmıştır. (Boğazköy II: tablo 33). mezkur binanın diğer aksamında nispeten nıüsavi cesamette daha küçük taşlar kullanılmıştır. Mevzubahis olan “Sandık,, da ele geçen buluntular belki bunun mukaddes bir hücre olduğuna  delalet edilebilir.
 
POST ETİ MİMARİSİNDE “YENİ ETİ” MİMARLIĞININ İZLERİ
İki bininci yılın sonlarına doğru Anadolu’da Eti büyük İmparatorluğu inkiraz bulduktan sonra şimali Suriye’de Eti beylikleri uzun müddet payidar oldu. Belki buna sebep, inkirazı müteakip İç Anadolu’dan buralara yapılan muhaceretlerdir. Siyasi varlıklarını
ancak kudretleri nispetinde muhafazaya çalışan bu beyliklerin, mimari sanatta tam bir hürriyete sahip olduklarını kimse bekleyemez. Asur ve Mitanniterin kuvvetli tesirleri altında yaşamak mecburiyetini duyan bu beyliklerin en mühimlerinden Zencirliyi (Şamal) misal olarak ele alırsak, tetkik edeceğimiz mimari sanatlarında Etilere aid karakterlerin hemen, hemen yok olduğunu görürüz. Zencirli mimari sanatında devam eden <hür> Eti sanatının mevcut olup olmadığını tetkik eden Koldewey, eserinde şöyle diyor: <Saf, taklit edilmemiş
bir eti sanatı artık burada bahis mevzuu olamaz. Şarkın kuvvetli tesiri kendini gösteriyor. Esas hatlar çalınmış sanatı devam ettiriyor ve esas hatları çalan şark tesiri, bunların yerine hususiyet arz eden bir karakter koymuş bulunuyor. Zencirli mimarisine hüküm olan Mitanni motifidir. Ve bu motif binalara yeni bir damga vurmuştur> Bundan sonra Koldewey, Eti mimarisinde mühim bir unsur olan hatıl ve kuşakların Post Eti ve bilhassa Zencirli binalarında müteammem Olduğunu ve ekseni bina gruplarında batıl ve kuşakların kullanıldığını
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 23

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Sayfa 26
 
ayni zamanda bu inşa tarzının 9 uncu asırdan itibaren 7 inci asrın sonuna kadar devam ettiğini bildiriyor ve Boğazköy mimarlığının Post Eti mimarisindeki diğer izlerini saymağa lüzum hisetmiyor.
Kolde Wey’in başka izlere temas etmemesi bu izlerin yokluğuna hiçte delalet etmez. Post Eti, daha doğrusu Zencirli mimarisinde başka izinde mevcut olduğunu biraz aşağıda görmüş olacağız. Bu alimin Post Eti mimarisinde gördüğü bariz tesirler Mitannilere aid olan te sirlerdir. Bir iki izin bu tesirler arasında zikredilmemesi birazdd ta bu görülür. Zencirlinin niçin Mitanni tesiri altında kaldığinı şu aşağıdaki satırlar az çok bize öğretmiş olur. Zencirli, iki bininci yılın ilk yarısında garbi ön Asya’yı elinde tutan Mitanni kültür sahasında dahil bulunuyordu. Mitanni devletinin daha muahhar zamanlarda siyasi inkirazı, Mitanni kültürünün mahvını intaç etmedi. Gerçi Etiler memleketin hakimi oldular; fakat memleket eskiyi muhafaza etmekten geri kalmadı. Memleketteki inşa tarzı da kendini asla gaip etmedi. Yalnız Fatihin birlikte getirdiği inşaat elemanları yardımcı vasıta olarak kullanıldı; ve işte bu kültür çerçevesi içinde, Zencirli mimari sanatı daima Mitanni damgasını taşımakta devam etti.
Şimdi, Zencirli binalarında aramak istediğimiz yeni Eti mimarlığının başka bir izine gelince: bunu, fil ayaklı dehliz (rivak) de buluruz. Muhtelif Eti mimari fikirlerinin planda tahakkuk ettirilmiş olduğunu yalnız bu dehlizler hatırlatıyor. Fakat eti motifini yapıda tetkik etmek lazımdır. Hafirlerin Zencirli’de buldukları vasi mikyasta kullanılmış hatıllar ve kuşaklar, Mitanni mimari sanatında kullanılmış bir yapı unsuru değildir. O; Mezopotamya’da da bir yer tutmamıştır. Lakin Anadolu’da teammüm etmiş bir adettir. Umumiyet itibarile Zencirli’nin taş temelli kerpiç duvarları ile Eti inşaat tarzı arasında da bir münasebet aramalıdır. Kerpiç duvarların mimari sanata hakim olduğu Mezopotamya da taş yoktur.
Hulasa, görülen ufak tefek yabancı izlere rağmen, Zencirli binaları, kendi bünyelerinde ve kendi planları dahilinde, ayni zamanda umumi manzaralarında bir Mitanni karakteri taşırlar.
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 
 

Sayfa Başına Gitmek İçin Tıklayınız!

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU FOTOĞRAFLAR TELİF ESERİ OLUP BENDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR.

 

Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.