|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
|
|
Mahmut Selim GÜRSEL TAKDİM
Hayat Hikayesi
YOZGAT'TA ÇAMLAR ÜŞÜYOR
FERHAT ACI ÇEKİYOR
ÖĞRETMEN YÜREĞİ
GARDAŞ
BELEDİYE BAŞKANLARI NASIL OLMALI?
ÜLKEYİ TÜKETEN ASALAKLAR
SİZ
DE “TOPTANCI” MISINIZ?
EĞİTİMDE UYGULAMA VE GÜVEN VERME
AKITILAN GÖZYAŞLARI KURŞUNA
DÖNÜŞEMEZ Mİ?
|
|
|
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan
kullanmayınız! |
Hazırlayan Mahmut Selim
GÜRSEL |
corumlu2000@gmail.com
|
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif
haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
TAKDİM
Bir kitabın doğması, o kitabı yazmaya kalkan kişinin amacına ve
bilgi birikimine göre değerlendirilmesi uygun olarak
görülmelidir.
Elinizde bulunan bu çalışmanın sizlere ulaşması için günlerini
veren bu çabası için şükranlarımı sunarken, bu çalışmada da
benim ufacık bir katkımın da bulunması beni bahtiyar etmiştir.
Bu
çalışma ile sizlerde bazı bilgileri edinmiş ve faydalanmış
olarak uzun yılların birikimlerinden aydınlanacağınızı
göreceksiniz.
Bilgi; yazılmadıkça kaybolmaya açık birikimlerdir. Her insan bir
kitaptır; onu okumamız gereklidir.
Tanımadığımız ve anlamadığımız kişiler hakkında nasıl kararlar
veremezsek; bir çalışmayı da incelemeden, okumadan karar
veremeyiz.
Mahmut Selim GÜRSEL
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Kerim MANDIRALIOĞLU
-
1971 yılında Çorum-Sungurlu Aşağıfındıklı Köyü’nde doğdu.İlköğrenimini
köyünde tamamlayıp, orta öğrenimine Sungurlu İmam Hatip Lisesi’nde
başladı. İmam Hatip Lisesi’nin son sınıfını Çorum İmam Hatip Lisesi’nde
dışardan vererek bir yıl önce Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne
kaydını yaptırdı ve 1993 yılında bu fakülteden mezun oldu. Rize-Pazar İmam
Hatip Lisesi, Yozgat İmam Hatip Lisesi,75. Yıl Serpil Akdağ Lisesi
ve Erdoğan Akdağ Anadolu Öğretmen Lisesi’nde öğretmenlik yaptı.
-
Evli ve üç çocuk babası olup, Alaca Mehmet Çelik Anadolu Lisesi’nde
öğretmenlik görevine devam etmektedir.
-
“Gülümseterek Din Eğitimi”, “Bir Köy; Bir Hikâye” kitap çalışmalarının
yanında çeşitli dergi ve gazetelerde yazıları
Yayınevimizin sanal yayınlanmış dergilerinde
yazıları bulunmaktadır.
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- YOZGAT'TA ÇAMLAR ÜŞÜYOR
- Haberin olsun, Yozgat'ı sel almıyor
artık,
- Çoğu kez, musluklar suyun yolunu
gözlüyor.
- Yazık ki, sürmeli gözlerle yetinen
de yok,
- Bütün gönüller sıdk ile seveni
özlüyor.
-
- Ümitsiz sevdaları taşıyor
kaldırımlar.
- Zamanında açamayan çiçeği don
vuruyor.
- Lise Caddesi'nin kalabalığında her
an
- Onlarca seven yürek, yalnızlığı
soluyor.
-
- Genç yüzlerle doluveriyor sokaklar;
- Anlaşılıyor ki, çalmış liselerdeki
ziller.
- Tatlı gülüşmeler hapse mi atılmış,
ne?
- Ömrün baharında asılmış bütün
çehreler.
-
- Saat Kulesi önünde, buzlar
üzerinde,
- Bir yavrucak incecik gömleğiyle
yürüyor
- Diğeri, “simitçi!” diye bağırmakta
kenarda.
- Hayatın ağır yükü, ufacık
omuzlarda.
-
- Çapanoğlu'nda huzur yağıyor
gönüllere
- Çamlık, hayat soluyor daralan
yüreklere.
- Adaletin nerededir senin, ey hakim
bey!
- Kahvehaneler kelepçe vurmuş
bileklere.
-
- Büyük Cami önünde sıralanmış
tezgâhlar,
- Sıcak pide kokusu, hurmalar,
kadayıflar...
- Ramazan bereketi dağılıyor her
yana,
- Bil, ne zaman gıpta eder melekler
insana?
-
- Aşevi'nin önünde tencereler
diziliyor,
- Belli ki, sıcak çorbaya hasret
sofralar çok.
- Boynu bükük çocuğun yüreği
eziliyor,
- Yetim okşamayan elde, elbette hayır
yok.
-
- Doğumevi'nde hayata açıldı bir çift
göz,
- Biri, yerin karanlığına
uğurlanıyor.
- Hayatı anlamaya yetmez ömür ve de
söz,
- Sır, küçük bir et parçasında
ağırlanıyor.
-
- Sırrı çözen yiğitler yok değil ki
burada,
- İnsanlığın âlâsın gör, Bozok'a uğra
da.
- Öze olan bağlılık taklide
direniyor,
- Vatan için bebekler, beşiğe
beleniyor.
-
- Ceviz kabuğunu doldurmayan
sebeplerle
- Bazen, su yerine çiçeklere kan
düşüyor.
- Sade vücut değil, sıcacık yürek
üşüyor.
- Yamaçtaki Ay-yıldızı saran kan
üşüyor.
-
- Yozgat'ta çamlar üşüyor...
03.02.2003
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- FERHAT ACI ÇEKİYOR
- Dört duvar arasında bir ömür
- Ve hayata açılan bir pencere
- Duvarların dili yok
- Saatteki tik taklar anlamsız
- Baş gövde üzerinde bir yük
- Gönülse isteklerde insafsız.
- Bütün yollar kapalı
- Güneşse başka alem üzerinde
- Bülbül güle sevdalı
- Gülse bulunmaz ki hiç yerinde.
- Baş konulan yastık taş kesiliyor
- Yatak dinlenememekten şikayetçi.
- Ayakkabı görmemiş hiç ayaklar
- Gözler dışarda, bekliyor davetçi.
- Yemeklerin hiç tadı yok
- Su boğazda düğümleniyor
- Ömrün baharında bir çiçek
- Toprağa düşen yaprağa imreniyor.
-
- Sonra sen çıkıyorsun ortaya
- Can ışıldayan gözlerin çıkıyor
- Duvarlar dile geliyor,
susmamacasına
- Saatten sevda türküleri yayılıyor
her an
- Baş gövdeyle barışmış
- Bülbül güle nameler söylüyor.
- Güneş, benim dünyama doğuyor
- Yollar ise bahar havasında.
- Yastık senin kokunu yayıyor
- Yatak yüreğin kadar sıcak.
- Meğer her yiyecek aslında bir
balmış
- Bala tadını veren, yine onu
tadanmış.
- Beyaz ellerin beni bulutlarda
gezdiriyor
- Gülen yüzlerin her yana çiçekler
serdiriyor
- Zihnimdeki sen, artık tutsak oldu
bana
- Gözler birşey görmüyor, baksa da
her yana.
- Kavuşmadığı için bu sevda büyüdükçe
büyüyor
- Dağları delen Ferhat bakıp
pişmanlıktan eriyor.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÖĞRETMEN YÜREĞİ
- Uzun yıllar boyunca, gözümüz gibi
sakınarak
- Kimi zaman bakışarak, kimi zaman
konuşarak,
- Büyütürüz bahçenin rengarenk
çiçeklerini,
- Bilginin sevginin ötesinde bazen de
- Gözyaşları alır yağmurların yerini.
-
- Kim demiş anlamaz bahçıvan
çiçeklerin dilinden,
- Yaralar, solan her çiçek onu ta
derinden.
- Delik ayakkabınızdan giren su
- Dondurmadı mı sanıyorsunuz bizi?
- Parçalayıp uzattığınız simit
- Akıtmadı mı göz yaşlarımızı,
-
- Uyku mu tuttu gözlerimizi,
- Kırdığımız günler sizi,
- Ve aramadı mı sanıyorsunuz
- Sıralar boşken bu gözler hepinizi
- Yavrusunu arayan anneler gibi.
-
- Ta kalbinizi hedef alan okları
- Hep bizler karşılarız göğsümüzle.
- Ve sizi saran cehalet buzlarını
- Yine bizler eritiriz yüreğimizle
- .
- Bu ziller yokluğumuzda da çalacak,
- Bahçenin yeni bahçıvanları, yeni
gülleri olacak,
- Belki dolaşırken bastonumuzla bahçe
kenarında
- Kimsecikler tanımayacak tatlı
anılar dışında.
-
- Hele bir de görürsek sizi,
- Bir uğraşta bir mevki başında
- Saçarken vatana umut ışıkları,
- Ve bilirsek kapanmayacağını
defter-i amelimizin
- İnanın atarız bütün gamı, amansız
kederleri.
- Yorulan gözlerimize ışık gelir o an
- Düzelir kamburlaşan sırtımız bizim.
- Göğsümüzü gere gere haykırırız
herkese:
- Biz yetiştirdik, işte bu öğrenci
bizim.
-
- Şayet bir de görürsek sizi,
- Ağlarken bir sokak kenarında.
- Veya çalarken bir yetimin hakkını
- Ya da sızlatırken şehidimin
kemiklerini
- İşte o zaman kar yağar saçlarımıza
- Güneş bile derman olmaz
karanlığımıza.
- Tanımamış görünürüz , çekiliriz
yalnızlığımıza
-
- Olmasa da çok paramız, kalmasak da
lüks evlerde
- Bizim servetimiz saklıdır binlerce
gönüllerde.
- Kurumayan bir pınar gibi, besleriz
geleceğimizi
- Bir annelerde bulunur bu yürek, bir
de öğretmenlerde.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- GARDAŞ
- Her yanı menfaat duygusu sarmışken
- Ekmeği paylaşmak erdemdir gardaş.
- Gelenekler, töreler hep unutulurken
- Kendin kalabilmek hünerdir gardaş.
-
- Parayla dünyanın mülkleri alınsa da
- Yüreğin fiyatına güç yetmez gardaş.
- Makamına güvenen çok bulunsa da
- Elbise sahibini adam etmez gardaş.
-
- Her yerde kürke hürmet edilse bile
- Yaratılanı sevmek başkadır gardaş.
- Baykuşlar yuva yapmış olsa da güle
- Bülbülün namesi hep aşkadır gardaş.
-
- Paraları çalıp keyif yapsa da
hırsız
- Helâl lokmanın tadı başkadır gardaş.
- Köydeki bacılarımı horlasa da arsız
- Hayâ sahipleri hep baştadır gardaş.
-
- Açmış çiçekten meyve beklerken,
- Dallar köklerden ayrılamaz gardaş.
- Düşman olanlar bir araya gelirken
- Dosta karşı kurşun sıkılamaz gardaş.
-
- Çekilen çileler eğer vatan içinse
- Soğan, ekmek bize bal olur gardaş.
- Kan rengi Bayrağımız eğer eğikse
- Her yön Âhirete yol olur gardaş.
-
- Meydanlardan çok sesler çıksa da
- Ezanın yerini bir şey tutmaz gardaş.
- Düşman zehri altın kâse ile sunsa
da
- Bu millet bu oyunu yutmaz gardaş.
-
- Milletin niyeti kötüye kullanılsa
da
- Aldatanlara hesap sorulur gardaş.
- Haksızlıklara bir kılıf bulunsa da
- Hassas terazi bir gün kurulur
gardaş.
-
- Kenetlenmeli herkes şehirde köyde
- İyi gün dostu hep çok olur gardaş.
- Herkesin maddeye taptığı bir günde
- “Kerîm” kalabilmek zor olur
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- BELEDİYE BAŞKANLARI NASIL
OLMALI?
- Bir ili, bir ilçeyi yönetecek
idareci, beden ve hafıza bakımından güçlü, zeki, bilgiyi ve öğrenmeyi
seven, zihni açık, dürüst, ahlakî zaaflar taşımayan, azimli, cesur ve
kararlı olmalıdır. Her işte olduğu gibi özellikle yöneticilikte de
liyakat olmazsa olmazlardandır. Başkan adayı olanın her alanda bilgi
birikim sahibi olması elbette zordur. Ama orkestrayı yönetecek
liderliğe sahip olması şarttır. İyi bir liderin kalitesini de
kendisiyle beraber etrafındakiler belirler. Bundan dolayı etrafındaki
kişiler iyi seçilmiş olmalıdır.
- Şehir emanet edilen
kişi, görev yapmak istediği şehri çok iyi tanıdığı gibi, diğer
şehirlerdeki gelişmeleri de takip etmeli, her zaman yeniliklere açık
olmalıdır. Yönetici, vizyon ve misyon sahibi olmalı, çok çok önemli
olan tecrübesini bunlarla bütünleştirmelidir. Ortak akılla plan,
proje, iş üretmelidir. Yanlışları tenkit etmekle, iş yapmak;
haksızlıkları konuşmakla adaleti uygulamak ayrı ayrı şeylerdir. Zulmü,
herkes tenkit eder, ama adaleti herkes uygulayamaz. Emri altındakilere
adaleti uygulayamayanlar üsttekilerden nasıl adalet bekleme hakkına
sahip olur? Hz.Ebubekir: “Benim yanımda hakkını alıncaya kadar zayıf
güçlü, yediği hakkı ödeyinceye kadar güçlü zayıftır” demişti değil mi?
Yönetici, kendisini kimseye hesap vermeyecek, eleştirilmeyecek şahıs
olarak görmemelidir. Hiç kimse masum değildir. Hz. Ebubekir’in
halifeliğe geliş şeklini ballandıra ballandıra anlatıp da,
karşısındaki insanlara ağız açtırmayan yetkililere ne demeli? O büyük
hailfe: “Doğru, güzel hareket edersem bana yardımcı olun, yoldan sapar
yanlış yaparsam beni düzeltin’ diyordu.
- Farklı görüşlere hoşgörüsüz
yaklaşan yönetici, halk tarafından kınanacak ve desteksiz
bırakılacaktır. Hiçbir kimse de bulunmaz Hint kumaşı değildir.
Mezarlıklar, yerlerinin doldurulamayacağına inanan insanlarla doludur
değil mi? Dünya menfaati üzerine dönen siyasetin, bir canavar
olduğundan hareketle ahiretteki hesabı düşünerek hizmet etmek en büyük
ideal olmalıdır. Behlül Dana’nın hac görevini yaparken ağlaşan
insanları İbrahim Ethem’e göstererek şöyle dediği anlatılır: Ey
halife! Bu insanlar kendi günahlarının hesabını verip
veremeyeceklerini bilmedikleri için ağlaşıyorlar. Sen ise hem kendi
hesabını hem de onların hesabını vereceksin. Buna hazırlıklı ol!’ Bir
politikacı gelecek seçimi, bir devlet adamı ise gelecek kuşağı
düşünürmüş. Her yönetici iyi bir halk adamı olduğu gibi iyi bir devlet
adamı özelliği de taşımalıdır. Halkın geleceğini, kendi geleceğinin
önüne geçiren şahsiyetli yöneticiler kaybetseler de kazananlardan
olacaktır. Ayrıca halkının durumu kötüleşmiş olmasına rağmen
yönetimini sıkıntısız devam ettirebilmiş lider bulabilmek çok zordur.
- Yönetme talebinde bulunanların çok
olması kalitenin yakalanması açısından faydalı olabilir. Sayının fazla
olmasında makam ve dünyalık hırsının ağır bastığını da söylemek
mümkündür. Ayrıca favori bir aday adayının olmaması da bunda
etkilidir. Neden ne olursa olsun ancak bir kişi o koltuğa oturacaktır.
Eğer bu bir hizmet yarışıysa herkesin öne geçme mücadelesini
hakkaniyet içinde yapıp, sonuç ne olursa olsun birbirleriyle
kucaklaşması gerekir.
- Erdem
ve fazilet çatışmada değil, saygı ve yardımlaşmadadır. Olayları günlük
değerlendirip, heyecanla kararlar almak kişilerin ve şehirlerin
geleceğinin kararmasına sebep olabilir. Ayrıca gerçek kazançlının
kaybeden olamayacağını hangi inanan garanti edebilir? Halka baş olmak
ağır iştir. Genellikle baş olanın, sevinci az, kaygısı çok; öveni az,
söveni çok olurmuş. Ben o genelin içinde olmayacaklardanım mı
diyorsunuz?
- Hadi
yolunuz açık olsun…
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÜLKEYİ TÜKETEN ASALAKLAR
-
“Midesine indirdiği her lokmanın karşılığını topluma iade etmeyen
kişi, o toplumda asalaktır.” diyor Jules Romains “Dirilen Şehir”de.
Bir milletin kaç ferdinin kalbi milletine hizmet için atıyorsa,
milletin kalbi o kadar güçlü; kaç ferdinin kalbi de şahsî ihtirasları
ve çıkarları için atıyorsa milletin kalbi o derece zayıftır. Çünkü
milletlerin kalbi fertlerin kalbine dağılmıştır. Aldıkları lokmalarla
kendi karınlarını şişirip, ülkemin kaburgalarını sayılır hale
getirenleri düşündükçe kahrolmamak mümkün mü?
- Bilgi
fukaralığı, düşünce sathiliği, ideolojik saplantılar, rahata
düşkünlük, aç gözlülük, irade zafiyeti durumumuzu özetleyen, bizi bu
hale getiren başlıklardan bazıları. İnsanlar yapmaları gerekenleri
bile yapmadan daha fazla karşılık talep ediyorlarsa, aldıkları ücret
karşılığı bu topluma ne katkıları olduğunun bile hesabını
yapmamışlarsa; daha da kötüsü ülkelerinin menfaatlerini kendi
menfaatlerinin gerisinde tutuyorlarsa asalak kelimesi böylelerine
yetersiz bile. Dolgun maaşlarla, özel korumalarla, özel şoförlerle,
sekreterlerle, lojmanlarla, lokallerle… bu ülkenin kaymağını yiyenler
yapmadıkları bir tarafa, yanlış yaptıklarıyla ülkenin uğradığı
kayıpları değerlendirecek sağlıklı akıl ve temiz kalmış vicdana
sahipler mi? Vatanı, devleti, cumhuriyeti, kollayanlar, kurtaranlar
gerçekte hak etmeden sahip oldukları ayrıcalıkları mı kollayıp
kurtarıyorlar iyi düşünmek lazım. Sevdalısı çok, dostu yok olan,
yalnız ülkemin çalışkan insanları daha fazla ne koparırımın mı
çalışkanı oldular? Dindarından dinsizine; sağcısından solcusuna,
memurundan işçisine, çobanından yöneticisine her kesimdekiler için
milletin ve ülkenin huzur ve kalkınması öncelikli mesele olmadığı,
herkesin üstlenmiş olduğu görevi layıkıyla yerine getirmediği sürece
bu buhranlardan kurtulamaz.
- Yapay
korkulardan kurtulup düşüncenin ve demokrasinin önünü açmadıkça
gelişmek, ilerlemek, halkı huzurlu yapmak hayal olacaktır. Unutmamalı
ki, hür düşünceye sahip olmak, hürriyet ortamına sahip olmaktan da
önemlidir. Bilime övgüler dizen ideoloji, hür düşünceli, açık zihinli
değilse ilerleme sağlanamaz. Hele bir de ideoloji din yerine
konuluyorsa gerisini siz düşünün.
- Kişiler
ve kurumlar düşük standartlarda çalışınca istenilen netice alınamaz.
Fert ve kurumlarda her alanda verimlilik bilinci oluşturulmalıdır.
Bilgi peşinden koşmak, yeni keşiflerde bulunmak ruhsuz yapılabilecek
bir iş değildir. Ruh ise taklit edilecek, ya da başkasından alınacak
bir nesne değildir. Bu ruha ulaşmak için ise insanlarımıza, devletten
koltuk kapmayı değil o koltuğa hakkını vermeyi öğretmeliyiz.
-
Asalaklığa değil, çalışmaya ve üretmeye odaklanmış iyi bir eğitim
sistemine, daha az ideolojiye, daha istikrarlı demokrasiye, para
sıkıntısı çekmeyen bilime, liyakat esasına dayalı yönetimlere,
ideolojilere kurban edilmeyen adalete, bilim üreten üniversitelere
acilen ihtiyaç var vesselam. Yoksa toplum bir şekilde asalak üretir,
bu asalaklar da bu ülkeyi tüketir.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- SİZ DE “TOPTANCI” MISINIZ?
-
Mesleğini sorduğunuzda, gururlandığı konuşmasına ve vücut
hareketlerine yansıyarak, “toptancıyız ağabey” diyenlerle mutlaka
karşılaşmışsınızdır. Böyle kimselerdeki, böylesi duyguların
kaynağında, çok parayı az uğraşla kazanmaları olsa gerek. Ticaretteki
toptancılığın getirileri yüksek olabiliyor; risklere göğüs gerebilme
ve akılcı davranabilme oranında. Fikir, kişi, grup, cemaat, parti,
millet, din... toptancılarının kâr ve zararlarını hiç düşündünüz mü
peki?
- Millet
olarak büyük hastalıklarımızdan birisi de “toptancı” olmamızdır.
“Sevgide de, nefrette de ölesiye olmak” inancı, bu toptancılığın
sermayesini oluşturuyor kanaatimce. “Ya çıkarmayız hançeri kınından,
ya da saplarız sonuna kadar” sözünü işitmişsinizdir. Kişinin
kendindeki ve grubundaki yanlışlara karşı hançeri hiç çıkarmayıp,
karşı taraftakilere karşı ise hançeri hiç kınına sokmaması ne acı!
Fert bazında başlayan bu meslek, bulaşıcı bir virüs gibi zamanla her
tarafı kaplıyor. En kötü olanı ise, bulaşıcı bu virüsün tedavisinin
zor ve uzun yıllar alması. Doğrular bende, benim mensubu olduğum
grupta, karşıdakilerin elinde doğruların olması mümkün değil, anlayışı
akılla ne kadar bağdaşır?
-
İzlediği film içinde öldürülmeyen kişinin , film kahramanına
saldırması sonucunda çoğu insanın ağzından dökülenler şunlardır:
“Ağabey! Yaptığın işi temiz yapacaksın. Ben onu bunu bilmem”
Temizlikten kastın ne olduğunu iyi biliyorsunuz. “İşi kökünden, toptan
halletmek”.
- Takım
tutuşumuzdaki toptancılıkları düşünün bir. Takım değişmez, hatalar hep
diğer takımlarda, ya da hakemlerdedir. Galibiyetlere alkış,
mağlubiyetlere “istifa” sloganları. “ Kesseler kanımı ağabey .....
akar”. Adeta sözün doğruluğunu kanıtlamak için kesilen vücuttan ise
akan sadece kırmızı kan. Çünkü kan, herkeste aynı kandır Kan
kırmızıdır.
- Her
şeyi siyah ya da beyaz algılayıp, ara renkleri görmemek, yapılacak
şeylerin de sınırlanması demek değil midir? Renklerden yeni renkler
oluşturulacağına, renklere göz kapamak çok acıdır. Doğru, kimden
geliyorsa gelsin alınmalı, yanlış kimde olursa olsun terk edilmelidir.
Hem, kötü veya yanlış olan, kişiler değil, fikirleri veya yaptıkları
olabilir. Kişinin, beğenmiyorum dediği topraktan çıkan ürünü yok
sayması düşünülebilir mi? Ayrıca, dikenler arasından hayata gülen
gülleri unutmak, güllere yazık olmaz mı?
-
Toptancılık mikrobuna bulaşanlar, her türlü düşünce ve fikirleri
savunanları kalıplar içine alır. Kalıp kuleleri, etrafı o kadar kaplar
ki, kendi bulunduğu yeri çoğu zaman kendisi bile bulamaz. Geçmişe ait
her şeyi kötü görme kulesi oluşturanların karşısına, her yeniyi kötü
görme kulesi dikenler çıkar. Dünya görüşünden dolayı, sanat ve
yapıtlarını görmezden gelme kulelerine aynı kulelerle karşılık
verilir. “Ne harabiyim ne harabati, kökü mazide olan ati” cevabı bu
kulelerden kaçışın çabasıdır. Çözüm bizde, temizlik bizde, bilgi
bizde, doğruluk bizde... Diyenler kendilerindekileri,
karşılarındakilere vermeyi hiç düşünmeyip, bize yetki verin hepsini
biz yapalım derler. Hâlbuki maksat çözümse, eldekinden yararlanmaksa,
ver sendekileri o yapsın.
-
İnsanların, kendi düşünce ve inançlarını beğenmeleri en doğal
haklarıdır. Ancak bu beğenme, doğruları tekele almayı gerektirmez.
İnsanlar, Allah'ın verdiği aklı işleterek, uzun emekler harcayarak
doğrulukları, güzellikleri, yenilikleri keşfetme gücüne de
sahiptirler. Keşfedemeyenler, keşfedenleri tebrik etme ve
keşfettiklerinden yararlanma erdemini taşımalıdırlar.
-
Toptancılığımız bazen, dünya hayatını aşıp öbür âleme bile uzanıyor.
Görev bize verilmiş gibi cenneti, cehennemi kafamıza göre
dolduruveriyoruz. Karar veremediklerimizi ise Arasat'ta bırakıyoruz.
-
Yorumsuzca iki ayet mealini aktarmak istiyorum: “Ehli kitaptan öylesi
vardır ki, kendisine yükle (altın) emanet bıraksan onu sana öder.
Öylesi de vardır ki, ona bir altın versen, tepesine dikilmedikçe onu
sana iade etmez....” (Al-i İmran,75)
- “Bundan
sonra kalpleriniz yine katılaştı, taş gibi veya daha katı oldu. Çünkü
öyle taşlar vardır ki, içinden nehirler fışkırır. Öylesi de vardır ki
yarılıp içinden su çıkar. Bazı taşlar da Allah korkusundan aşağıya
yuvarlanır. Allah Tealâ yaptığınız işlerden gafil değildir.
(Bakara,74)
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- EĞİTİMDE UYGULAMA VE GÜVEN VERME
- Kutsal saydığımız eğitim
meleğimizin birçok sorunu vardır. Sorunların bazıları eğimcinin
dışında gelişse de eğitimciden kaynaklananları da göz ardı etmemek
gerekir. İşte bunlardan ikisi: Uygulamaya dayalı eğitim ve öğrenciye
güven duygusu vermede eksiklikler.
- Çağımızda, öğrencileri bilgi deposu
gibi görüp her şeyi oraya aktarma anlayışı rağbet görmemektedir.
Rağbet gören görüş, geniş düşünebilen, düşüncelerini ve öğrendiklerini
uygulamaya koyabilen, yaratıcı zekâya sahip nesiller yetiştirmektedir.
Bu ise ancak eğitimcilerin çabasıyla mümkündür. İyi bir eğitimci,
kendini bilgi ve davranışlarıyla yenileyen, dünyadaki gelişmeleri
takip edebilendir. Kendisini bir bina içine hapseden kişi ancak o
binadakileri bilir. Diğer binalar içindeki konumunu görebilmesi için
dışarıya hatta yükseklere çıkması gerekir. Globalleşen dünyada
uygulamalı eğitimin zorunluluk olduğunun farkına varılması şarttır.
Sağılık-Biyoloji dersleri gördüğü hâlde akciğerinin- karaciğerinin
yerlerini bilmeyen lise mezunlarının olduğu gerçektir. Sahi ünlü
“Hababam Sınıfı”ndaki laboratuar patlamaları hiç oluyor mu? Yoksa
günümüz kimyacıları çok mu uzmanlaştı?
- Biz
eğitimcilere “Duyduğumu unuturum, gördüğümü ezberlerim, yaptığımı
öğrenirim.” Sözü çok şey anlatmalı. Aynı şekilde Amerikalıların
kullandığı söylenen “ Adam dokuz dilde atın karşılığını biliyordu. Ama
binmek için inek satın aldı.” Sözü iyi analiz edilmelidir. Bilgi
somutlaştırarak verilir, hatta çocuk bilgiyi alırken sorgulayıcı bir
tutum içinde olursa, alınan bilgi kalıcı ve yararlı olur. Bunu
başarmak için ise öğrencilerin derse aktif katılmaları, özellikle soru
sorma yeteneklerini geliştirmeleri şarttır. Nobel ödülü almış ünlü bir
fizikçinin “Annem beni, 'bugün öğretmenine hangi güzel soruyu sordun?'
diye yetiştirdi.”sözü ilginçtir. Çünkü bu şekilde çocuğun kendine
güveni artar. Bu güven onu büyük düşünce ve büyük hedeflere götürür.
- Ama
evde ailesi, okulda öğretmenleri tarafından konuşturulmayan, körlenen
çocuk düşünce ve eylem olarak kendini geliştiremez. Ayrıca, çocukların
seviyelerine uygun problemleri kendilerinin çözmesi gerekir. Böylece
çocukta kendine güven oluşur ve iş başarma gücü gelişir. Bu yapılır
ise, “ Hocam bize hayatın acımasız olduğunu, problemlerin insanları
nasıl yuttuğunu niçin öğretmediniz? Serzenişleriyle karşılaşılmaz.
-
Eğitimcinin sorumluluğu çok büyük vesselâm! Son söz:
- “ Olgun
kişi, toprağı altın eder
-
Hamların elinde altın kül olur.”
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
AKITILAN GÖZYAŞLARI KURŞUNA DÖNÜŞEMEZ Mİ?
- Siz
kokladığınız, nefesini yüreğinizde hissettiğiniz, ciğer parçanız, göz
bebeğiniz yavrunuzun kana bulanmış, donmuş vücuduyla karşılaştınız mı
hiç?
- Daha
birkaç kelime dışında konuşma bilmeyen, dünyanın kirlenmiş zemininde
zor güç ayakta kalma denemeleri yapan bir yavrunun, yürüyüp koşamadan
dünyasını değiştirmesinin ne demek olduğunu hissedebildiniz mi?
- Daha
düne kadar gülüştüğünüz, oynaştığınız, ekmeğinizi, yatağınızı
paylaştığınız beş-altı yaşlarındaki kardeşinizin toprağın
derinliklerine bırakılmasına gözyaşlarıyla şahit oldunuz mu?
- Ya,
anne şefkatinden, anne kucağından başka sığınak görmemiş kundaktaki
yavruların annesiz bırakılmasının ne demek olduğunu hiç düşündünüz
mü?....Sen, ben, biz bunları düşünemezken; birileri bu çağda, bu
kalleş dünyada bu acıları milyarların gözü önünde yaşıyor. Hem de
durmadan insan haklarından, çocuk haklarından, özgürlüklerden,
medenilikten bahsedilen dünyada bu vahşetler yaşanıyor.
- Birçok
yürek gibi bütün bunları gördükçe ben de kahroluyorum.
- ABD ve
İsrail vatandaşlarının canlarının ancak can sayıldığını görünce
kahroluyorum.
- Yüzlerce kınamadan başka bir şey
yapmayan BM’yi, AB’yi ve diğerlerini gördükçe kahroluyorum.
- Eli
kanlı terör örgütü mensuplarının dağlardan temizlenmesine karşı çıkıp,
öz yurtlarında, evlerinde öldürülen çocuklara, kadınlara yapılan
vahşeti görmezden gelenlere kahroluyorum.
- Ümmetin
yeraltı ve yer üstü zenginliklerini şahsının, ailesinin tekeline
geçirip zevk ve sefa içinde yaşayan yöneticileri ve şuursuz zenginleri
gördükçe kahroluyorum.
- Kendi
yapmayıp, milyar dolarları düşman ülkelerinin kasalarına bırakarak
silah alanları gördükçe kahroluyorum.
-
BÖL-PARÇALA-YUT taktiğiyle birbirlerine düşürülen, sekiz sene süren
savaşta bir milyon insan kaybeden ülkeleri, birbiriyle uğraştırılan
Müslümanları düşündükçe kahroluyorum.
- Yapılan
vahşeti ufacık haberlerle geçiştiren; katilleri “asker”, masumları
“militan” diye takdim eden ikiyüzlü medyayı ve onların satılmış
kalemşorlarını gördükçe kahroluyorum.
-
Siyonist, Emperyalist zihniyetlerin dünya üzerindeki planlarını
araştırıp, insanlara gerçekleri göstermesi gereken bilim adamlarının,
kılık kıyafetle uğraştıklarını gördükçe kahroluyorum.
- Hayati
öneme sahip konuları bir kenara bırakıp, incir çekirdeğini
doldurmayacak meselelerle uğraşan, rahatına düşkün İslam âlimlerini
gördükçe kahroluyorum…
- Ve geçmiş bir zamanda, bir buçuk
milyarlık İslam âleminin tükürüğüyle İsrail’in boğulabileceğini
söyleyen Müslüman kardeşime sesleniyorum: Artık, Müslümanlarda
tükürecek cesarette kalmadı. Akıtılan gözyaşlarıyla bitirilebilir mi
bu zulüm? Ya da bu gözyaşları kurşuna dönüşemez mi?
- Ümmete
sabır yağdır Ya Rabbî!
- Ümmete
umut yağdır Ya Rabbî!
- Ümmete
şuur yağdır Ya Rabbî!
- Ümmete
güç yağdır Ya Rabbî!..
- AMİN!
-
-
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|