Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

1

 

İÇİNDEKİLER
Mahmut Selim GÜRSEL TAKDİM
Hayat Hikayesi
YA ARTIR! YA ÇIK!
YOLLAR VAR YOLARDA İZLER VAR!
SU GÖTÜRMEZ GERÇEKLERE SIRTIMIZI DÖNEMEYİZ
RADYOMU VE TELEVİZYONUMU İSTİYORUM
TV REKLAMLARI, RADYO REKLAMLARI HANİ BUNLARIN YARARLARI
ÇORUMLU SANAYİCİ VE İŞ ADAMLARINA AÇIK MEKTUP
FELAKET GELİYORUM DEMEZ GELİR!


 

 
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan kullanmayınız!
Hazırlayan Mahmut Selim GÜRSEL
corumlu2000@gmail.com
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.

 01

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

KİTAP ismi  Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

TAKDİM           

Bir kitabın doğması, o kitabı yazmaya kalkan kişinin amacına ve bilgi birikimine göre değerlendirilmesi uygun olarak görülmelidir.

            Elinizde bulunan bu çalışmanın sizlere ulaşması için günlerini veren bu çabası için şükranlarımı sunarken, bu çalışmada da benim ufacık bir katkımın da bulunması beni bahtiyar etmiştir.

            Bu çalışma ile sizlerde bazı bilgileri edinmiş ve faydalanmış olarak uzun yılların birikimlerinden aydınlanacağınızı göreceksiniz.

            Bilgi; yazılmadıkça kaybolmaya açık birikimlerdir. Her insan bir kitaptır; onu okumamız gereklidir.

            Tanımadığımız ve anlamadığımız kişiler hakkında nasıl kararlar veremezsek; bir çalışmayı da incelemeden, okumadan karar veremeyiz. 

Mahmut Selim GÜRSEL  

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 02

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 

  Erkan EROL
1967 Trabzon doğumluyum. İlk,orta ve lise tahsilimi Çorum'da  tamamladım. 
İlkokul  sıralarında gazeteci olmak istiyordum, yedek mesleğim  doktorluk  idi. Bu hayalimi şükür ki gerçekleştirdim. 
Seçtiğim  meslek haricinde: Hamallık, bulaşıkçılık,eğitim kurumlarında  idarecilik, radyo ve televizyon kuruluşlarında idarecilik ve organize işlerinde ve en  az  gazetecilik - yazarlık kadar zevk aldığım reklam tasarımcısı olarak faaliyette bulundum. 
Anıma gelince: Projeksiyon cihazlarıyla ilgili bir araştırma yapmak için İstanbul'a gittiğimde Sirkeci'de  bir firmaya uğradım. İçeriye girdiğimde herkes işiyle ilgileniyordu. İçlerinden bir tanesi masasından  kalktı  ve  yanıma gelip ne arzu ettiğimi sordu. Kendisine bilgi almak istediğim konuyu söyledim, bu  ara yukarıdan merdivenlerden güzel giyimle bir beyefendi aşağıya indi,hoş geldiniz diyip benimle tokalaştı. Tezgahtar  bayan öğrenmek istediğim  konuyu  söyler söylemez,sonradan adını öğrendiğim  Nubar  Bey  ceketini çıkardı,raflardan projeksiyon  cihazlarını  indirdi  ve  hiç erinmeden tek,tek cihazları bana anlattı. Öğrenmek istediklerimi  öğrenmiştim.  Gitmeden önce adını ve firmadaki konumunu sordum. Aldığım cevap çok ilginçti. Ben bu firmanın sahibiyim dedi. Bana çok enteresan geldi.  Çünkü tanıtımı o kadar içten,o kadar samimi yaptı ki;tanıtımı yaparken bana hangi cihazın daha  çok yararlı olacağını samimi bir dille anlattı ve 6  cihazı  hiç erinmeden tek,tek tanıttı. Şunu anladım. Her ne olursa olsun,müşterinin almak istediği hizmeti doğrudan sunmak gerekiyor. Böylelikle daha  iyi müşteri kitlesine sahip olma avantajını rakiplerimize oranla daha rahat yakalamış oluyoruz.  Nubar Beye çok teşekkür ediyorum. Neden mi ? İşini sevdiği için. İşinin işçisi olduğu için.Yazı yazmaya beni teşvik eden ilk;ortokul da edebiyat öğretmenim Rıza Ilıman'dır. İlk yazım 1984 yılında Çorum Gazetesinde yayınlandı.  Şu ana kadar  hiçbir   yarışmaya katılmadım. Caf cafı sevmiyorum. Fakat 1998 yılı beni bu anlamda değiştirdi. Bundan sonra tüm yarışmalara katılacağım. Ödül almak için değil,paylaşmak için. 
İdealim  sanatsal   anlamda   tüm  sanatçı dostlarımı  bir çatı  altında toplayıp bir platform oluşturup,sanatçıların hak ettikleri değeri kazanmalarını  sağlamak,tabi  bu alanda çok çalışmam gerektiğini biliyorum.  Sanatçı dostlarımın yardımları ve sanatseverlerin katkılarıyla bunu başaracağımı biliyorum. Ama bu çatıyı oluştururken sanata siyaset kesinlikle karışmayacak. 
Şu ana kadar 4 kitabım basıldı. 5.Kitabım basılmak üzere. Bir piyes,satıcılık felsefesiyle ilgili bilimsel bir kitap,Karadeniz fıkralarıyla ilgili bir derleme kitabı üzerinde çalışmalarım bitmek üzere.  Önceden şairdim. Şimdi daha çok somutsal anlamda insanların duygularının eğitimine dayalı kitaplara ağırlık veriyorum. 
Yaşamınızda kırıntılarını bile artık zor bulduğumuz "Sevgi" sapıklığını  kimselere  bırakmak istemiyorum. Bu anlamda biraz bencilim. İnsanları seviyorum. Adamlarımı da. Kavgacı değil barışcıl  yaşamak  istiyorum.  Yaratan sağlık afiyet verdiği sürece "Sevgi"  sapıklığından vaz geçmek istemiyorum.
Ha... en önemlisi yazmayı seviyorum. 
Seviyorum.Seviyorum 
Son olarak aciz şahsıma teveccüh gösterip bana bu imkanı verdiği için muhterem Mahmut Selim  Gürsel  ağabeyime yürekten teşekkürlerimi sunuyorum.  Yayınevimizin  basılmış ve sanal yayınlanmış dergilerinde yazıları bulunmaktadır.
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 03

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

YA ARTIR! YA ÇIK!
         "Havalarda iyice soğudu, Allah evi olmayanlara ecir  sabır versin" cümlesini her kış geldiğinde vicdan sahibi, duyarlı insanlar zaman saman söylerler.
         Söylerler söylemesine "AMMA"AAA! Acaba kaçımız titreyen soğuk iliklerimizde hissederiz, kaçımız kaç saat, ya da kaç gün evsiz soğukta kalmışızdır da o insanların hissettiği acıları hissetmişizdir?
         Acaba hanginiz sobasında yakacak odu nu kömürü olmadığı için küçük tüpün üstüne 25 kilogramlık peynir tenekesini yerleştirip içine suyu doldurup kaynayan suyun buharıyla tenekenin etrafına üç  çocuğu toplayıp, o hiçbir şeyden habersiz sadece sıcak bir şeyleri hissetmeye çalışmak için kaynayan suyun buharına ellerini uzatan   çocukların manzarasına şahit oldunuz?
         Biliyorum ki; çok azınız. Konuya Buradan girip esas sonuna yaklaşmak için garip bir yol izlediğimi düşünebilirsiniz, fakat olayın vahim boyutunu sergilemek için başka bir yolu tercih etmem olanaksız ve balıklama bir giriş olurdu.
         Fakat gelelim konunun özüne: Çorum, sanayisi, ekonomisi, tarihi ve kültürel yapısı ile modern ve temiz bir şehir.  Baktığımızda, bina dokusu olarak benzerlerine oranla henüz gecekondulaşma çarpıklığına ulaşmış bu nedenle de şanslı bir şehir.
         Düşününki; bir memursunuz!
Düşününki; yeni ev kuracak bir insansız!
         Düşününki;  35 milyon maaşla çalışan bir işçisiniz! 
         Ev sahibiniz yan binalardaki kiraları ölçü olarak kiraya zam istiyor. Bu zamana kadar 20 milyona oturmuşsunuz, ev sahibiniz sobalı bir daire için sizden 40 milyon istiyor. Siz veremem diyorsunuz.  Ev sahibiniz aynen şunu söylüyor.
"Ya artır, ya çık!”
Ne yaparsınız?
Kışın ortası.
Kiraya zammı yapacaksınız?
Odun kömüre olan borcunuzu mu?
Aya göre en az ayda 65 milyon mutfak masrafını mı karşılayacaksınız?
         Yoksa?
Kavga edip ev sahibini mi döveceksiniz?
Ev sahibiyle mahkemelik mi olacaksınız?
Tabi ki çözüm; kavga etmek, dövmek dövülmek değil. Çözüm;  1960'lı yıllarda olduğu gibi evlerin cinsine ve özelliğine göre kira ve satış fiyatları rayiçlerini belirlemek.
Çözüm; kiracıların yerine kendini koymak.
Çözüm; adil davranmak.
Çözüm; yetkilileri uyarmak.
Tuğla ve kiremit fabrikalarının sayılarının yüzleri bulduğu, çimentonun yatağı bir ilde inşaat maliyetlerinin yarı yarı ya diğer şehirlere fark attığı bir şehirde, mimari, işçilik ve maliyet açısından ucuza mal edilmiş evlere 5 milyar, 10 milyar para istemek ve yine böyle sobalı evlere, 40 milyon, 50 milyon istemek. Kaloriferli evlere, 70- 80-10  milyon kira istemek ne akıl karı, ne  mantık işi. Bunun adına açık açık insafsızlık denir. 
Bir memur, bir işçi kaç lira maaş alıyor da, kalkıp bu garibandan 40 milyon sobalı bir daire için kira alınır.
Aklım almıyor!
Bakıyorsunuz; her yer 5-7-10 katlı bina olmuş, ama binaların içinde oturanların %70'i mutsuz ve huzursuz. Mutsuz ve huzursuz insanlar acaba ne derece ülkesine ve çevresine yararlı olabilir. Ay sonunda kirayı nasıl ödeyeceğim diye düşünen bir kiracı memur ülkesini nasıl düşünebilir?
         Eğer; yukarıdakiler bizim millet bunu başarabilir diye düşünüyorlarsa yanılıyorlar, öncelikle Çorum'da yaşadığımız için Çorum'daki yetkililer Çorum'daki kira enflasyonuna çözüm bulmalılar.
         Ne diyelim?
"Bu kışta, kıyamette”
"Ya artır, ya çık!"
Kelimesini hiç bir ev sahibinden duymamanız dileğiyle bu yazıdan önce! 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 04

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

YOLLAR VAR,
YOLLAR DA İZLER VAR...
GÜZ VAR, KIŞ VAR, YAZ VAR,
AŞK VAR, AYRILIK VE SEVİNÇ VAR...
         İşte böyle bir varlar silsilesiyle çıktı 5.kitap.
Son 4 yıldır yaptığım gibi bu yılda hayata dair her şeyi paylaşmak için yüklendik kitapları ve çıktık yola.
Sonsuz bir özgürlük duygusuyla deh deyip uçan teneke arabama, kavuşmak için okurlarıma bir an önce, ama riayet ederek trafik kurallarına, İSTANBUL dedik önce...sonra Bilecik, Uşak, Afyon, Denizli, Burdur, Kütahya, Antalya, Eskişehir ve bu saydığım illerin ilçelerinin bir çoğunu da dolaşarak yaklaşık 4000 Km. yol kat ettik kazasız belasız...
Beni tanıyan ve diğer kitaplardan sabit okuyucum olan "Gönül Dostları" 5.kitabımı da okumanın ve ilk kitabımı onlara sunduğumda bir sonra ki yıl görüşürüz randevusuna sadık kalmamın hazzını yaşarken bende yeni bir kitapla yeni insanlar yeni yerler görmenin hazzını yaşıyordum. Ne insanlarla karşılaştım, ne kadar harika tarihsel geçmişi olan mini mini ilçeler gördüm bir bilseniz. Çat kapı; "merhaba adım sanım şu Çorum'dan geliyorum...bu yıl 5. kitabımı çıkarttım ve hayata dair ne varsa içinde sizinle paylaşmaya geldim dediğimde... kimi si;...yok kardeşim sağ ol ben kitap mitap okumam...kimi si "....aaaa çok hoş kaç lira kitabınız !
SAHİPLENMEK İSTERİM! Diyerek beni onure ettiler. Her iki guruba da müteşekkirim. Evet günler günleri, aylar ayları kovaladı ve ben tam 2.5 ay süren yolculuğumda mükemmel insanlarla tanıştım 600 kitap imzaladım. İmza günü yaptığım yerlerden en önemlilerinden bir kaçını sizlerle paylaşmak isterim."Bakırköy carossel işmerkezi, Bağlarbaşı Capitol alışveriş merkezi, Özel Güneşli Koleji. Aslında bunlara ekleyebileceğimiz birçok yer var ama onları saymamın bir anlamı yok.
Aslını isterseniz benim esas anlatmak istediğim yollarda ki hikâyelerim değil. Çorum da ki hikâyem!
Çorum da muazzam eser üretimi var:
Abdullah Ercan,
Muzaffer Gündoğar,
Mahmut Selim Gürsel,
Gazanfer Eryüksel,
Ethem Erkoç,
Aşık Rıfat Kurtoğlu,
İsmet Çenesiz,
Ümit Uzel
ve diğer sanat dostu insanlar kitap üretiyorlar hayata dair. Ama hiçbirisi 1 yılda 600 kitap eritemiyor. Bunun sebebi de Çorum da sanat ve kültür adamlarına yeterince sahip çıkılmayışından kaynaklanıyor. Ve bu negatif durum insanı zaman zaman soğutuyor hayattan. Bence Çorum'da ki tüm sanat adamları birer çiçek...ve bu çiçekleri birileri  lafla sulamaya kalktığı sürece çorum da ki sanatsal nicelikler sadece Çorum içerisinde kalacak ve kabından dışarıya taşmayacaktır...ve zamanla da tüm bu çiçekler kuruyacaktır...Ben gittim gördüm ve yaşadım.Çorum'un dışında sanata ve sanatçıyı o kadar sahipleniyor ki insanlar...Birileri benim yaşadıklarımı ve o duygusal anları görseler her halde kendilerinden utanırlar.
HER ZAMAN SÖYLEDİM VE HALA SÖYLÜYORUM! KÜLTÜR VE SANATIN ÜZERİNE KURULMAYAN HİÇ BİR ŞEY DAİM OLMAYACAKTIR! BU BÖYLE BİLİNE! "İLGİLİLERE DUYURULUR”
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 05

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

SU GÖTÜRMEZ GERÇEKLERE SIRTIMIZI DÖNEMEYİZ
         Yaşam işte; Birçok değeri göz göre göre katletmekte üstümüze yok. Doğayı katlediyoruz, İnsanca yaşama sanatını katlediyoruz, güzelim Türkçemizi katlediyoruz...Yani katletmekte üstümüze yok...Tarih yok oluyor, kültür yozlaşıyor, gelenekler yok oluyor ve biz  göstermelik "timsah gözyaşları" dökerek bir şeyler yaptığımızı zannedip avunuyoruz...
         Avuntularımız sadece birilerine; Bak ben en azından üzülüyorum ....Aaaaaaa hatta gözyaşı döküyorum....Demekten öteye ne yazık ki geçemiyor...En sinir olduğum şey Çorum sevdalısı gibi gözüküp Çorum'a ihanet eden insanların Çorum sokaklarında,gazete manşetlerinde, televizyonlarda çıkıp Çorum için şunu yaptık bunu eyledik farfaralarıdır....Geçin dostlarım o farfaraları icraata gelin...Çorumlu olmak öyle sizlerin hiçte bildiğiniz kadar kolay bir şey değil. Çorumlu olmak için geçmişini koruyacaksın,tarihine, geleneklerine sıkı sıkı sarılacaksın....
Daha 100 yıl öncesine sahip çıkamayanlar nasıl Çorumluyuz kelimesinin arkasına sığınabiliyorlar anlayamıyorum. Lütfen anlayabilen varsa bana izah etsin.
Çorum tarihi, kültürel ve sanatsal geçmişiyle önemli bir konumda. Bu konumu Türkiye'de ki diğer iller gibi muhafaza etmeli ve büyük uğraşlar vermeliyiz...
Tarihsel mekânlarımız dünya çapında ilgi odağı. Ancak bu odaklanmayı uzaktan odaklanma değil yakından odaklanma durumuna getirmeli ve sahip olduğumuz bu değerleri yurt dışında ki ilgililerin ayaklarına götürmeliyiz. Eğer bunu başarabi-lirsek  (ki başka bir şansımız yoktur) gelecek nesil-lere ziyaretçisi çok, ilgilisi çok bir Çorum bırakmış olacağız...
         Diğer bir koruma ve muhafaza çalışmasını ise Çorum'un değer biçilemez "El Yazması" Kitap-larıyla ilgili yapmak zorundayız...
Neden?
Çünkü şu anda Hasan Paşa Kütüphanesinde bulunan zamanın değerli ulemalarının ve hattatların yazdığı ÜNİK eserler Çorum'un kültürel, sosyal, tarihi geçmişiyle ilgili geleceğe aktarılmak üzere önemli mesajlar içermektedir.
         Bu yazarlardan; (müellif) Yazanlardan; (HATTATLARDAN) bazıları şunlardır:
KİTAP YAZARLARIMIZ (MÜELLİFLER): Ahmet Feyzi Çorumi (Çorum'da kütüphanesi bulunan zat),Abdulkadir (Kara Müftü) Çorumi, Amasya Müftüsü Mustafa Vasıf Çorumi,Yusuf Bahri Ço-rumi (Çorum'da kütüphanesi bulunan zat),Mehmet Nuri İskilibi, Süleyman Fevzi Paşa (Çorum'da kütüphanesi bulunan zat),vb.
         KİTAP YAZANLARIMIZ(HATTATLAR): Abdulkadir b. Mahmut Çorumi,Ahmat Emin b. Ali Çorumi,Abdullah Yusuf Bahrizade,Hacı Ali Arif Çorumi Hasan Nuri Çorumi, Mustafa b. Ömer Leblebici Çorumi, Şemsettin Abdurrahim Çorumi,vb.
         KİMDİ BUNLAR SİZCE?
ÇORUM'DA KAÇ KİŞİ BİLİYOR BU DEĞERLİ ÇORUMLU YAZARLARI?
ÇORUM'DA KAÇ KİŞİ BİLİYOR BU DEĞERLİ ÇORUMLU HATTATLARI?
KAÇ KİŞİ BU DEĞERLİ KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ SAHİBİ?
Tabi bu sorularıma hiç kimse doğru dürüst yanıt veremeyecek...
En iyisi mi ben size bu kıymetli "El Yazma-sı" kitaplarla ilgili bilgi vereyim de biraz aydınlanın!
Hasan Paşa Kütüphanesinde ki  El Yazma sı Kitaplarımızın dünyada başka bir eşi ve nüshası yok....1992 tarihinde Kültür Bakanlığı tarafından Ankara'ya götürülmek istenen bu kitaplar  Çorumlu hemşerilerimiz ile, Adnan Türkoğlu ve rahmetli Çorum Belediye Başkanı Turhan Kılıççıoğlu'nun azim ve çabaları ile  götürülmesi engellenmiş ve  "El Yazması" kitaplara sahip çıkılmıştı...
Bu gün yine aynı sorunla  ne yazık ki karşı karşıyayız …
Yine Kültür Bakanlığı Hasan Paşa Kütüphanesinde bulunan nadide  "El Yazması " eserlerimizi Çorum dışına çıkarmayı amaçlıyor...
Bilindiği üzere derginiz "Çorumlu 2000" Ağustos sayısında konuyla ilgili önemli  açıklamalarda bulunmuş ve bu konuda Çorumluları uyarmıştı...Bu uyarıları Çorum’da ki yetkililer ne derece dikkate alır bilemiyoruz ama bildiğimiz bir tek şey var oda "Çorum'un değerleri Çorum'da kalmalıdır...."Ve biliyoruz ki gerçek Çorumlular ve Çorum severler bu nadide eserlerin Çorum dışına çıkması için tek vücut olacaktır...
Teknik ve bilimsel açıdan "El Yazması" eserlerin tek bir merkezde toplanmasıyla ilgili sakıncalar dergimizin Ağustos sayısında yer almaktadır. Çorum'un eserlerinin Çorum dışına çıkması gerektiğini savunan "Bilinçsiz Sav olanlar" Ağustos sayımızın 9.sayfasında yer alan açıklamaları okuyup bu konuda bilgi sahibi olabilirler  !!!
Sözün kısası..."Çorum'un simgesi olan birçok tarihi eserimizin Ankara'da bulunduğunu herkes biliyor..."
Daha müzemizi yapamadık...Her şeyi devletten beklemekte üstümüze olmadığına göre  o halde Çorum'un değerlerine sahip çıkmak yine Çorumlulara düşmektedir....Haaaaaa millet vekillerimizi atlamıyorum çünkü  esas iş onlara düşüyor...Ahmet'in Mehmet'in oğlunu kızını işe sokmaktan öte lütfen Çorum'un tarihi ve kültürel eserlerinin korunması içinde biraz çaba sarf et-sinler...Ve son olarak diyorum ki...
BİRİLERİ EL YAZMASI KİTAPLARI-MIZDAN ELLERİNİ ÇEKSİN! ÇÜNKÜ;
BAŞKA ÇORUM YOK!
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 06

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

RADYOMU VE TELEVİZYONUMU İSTİYORUM
         Yıllar ne kadar çabuk gelip geçiyor. Birbiri ardına devşirilmiş onlarca yıl. Çok iyi hatırlıyorum, 1978 - 79 ve 80'li yıllarda küçük yaşta olmama rağmen sabahları radyonun karşısına geçer, sesini açar, büyük bir zevkle TRT radyosundaki "arkası yarın",  "radyo tiyatrosu" adlı programları dinlerdim.
Sadece ben değil; bütün ahali... 
Düşünsenize sabaha günaydın deyip, gözlerinizi açarken derin bir ses tonu ve Türkçeyi mükemmel konuşan bay veya bayan spiker (şimdi adı D.J. oldu) Türk Halk Müziğinin en güzel eserlerini, Türkiye'nin en ücra köşelerine ulaştırır, özümseterek dinletir ve çok iyi biliyorum ki işini iyi yapmanın hazzını yaşardı. İsteklerde şimdiki gibi (damardan), (jilet) parçalar değil Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği, Türk Hafif Müziği zaman zamanda Tangolar çalardı. Şimdi o günleri hatırlıyor ve huzur buluyorum. Ne yazık ki şimdilerde aynı sevinç ve hazları hissetmekte eminim ki sizlerde benim gibi zorluk çekiyorsunuz.
Neden?..
Çünkü kendi kültürümüzü her geçen gün kaybediyor, özümüzü yitiriyoruz. Artık radyolarımızda o güzel sesli insanlar, konuştuklarında ağızlarından bal akan program sunucuları, bir tiyatro dinler gibi dinlediğimiz radyo piyesleri (Arkası yarın) anonsu yapıldığında "tüh be"  tam yerinde kestiler diyerek bitmesini istemediğimiz, günün belli saatlerinde şiirlerini zevkle dinlediğimiz Necdet EVLİYAGİL ve diğer üstatlarımız yok. 
Yoklar! Yok oldular! Bu yoklukların sebebine gelince: Sebebi tabi ki yine bizleriz!
Özel radyo ve televizyonların Türkiye' de yayın hayatına başlamasıyla birlikte, ne yazık ki yine Türk insanının makus kaderi tekerrür etmiştir. Türkiye'de her alanda plansız, programsız yapılan ve başlatılan her iş gibi, radyoculuk, televizyonculuk ta ayağa düştü.
Radyo ve televizyonların haddinden fazla sayıda ayrık otu gibi açılması bu kuruluşların ekonomik yaşamı sürdürebilme kaygıları   nedeni ile programların kalitesine yönelik çalışmaların yapılmaması, gerekli teknolojinin yeterli olmayışı, işini bilen Türkçeyi düzgün  konuşan ve radyo televizyon program yapımcılığıyla uzaktan, yakından alakası olmayan insanların mikrofonların ve kameraların  önüne geçmesi ve daha sayabileceğimiz birçok nedenlerden dolayı, radyoculuk, televizyonculuk artık dinlerken, izlerken hiç de hoş olmayan manzaraları göz önüne seriyor.
Buraya kadar bahsettiğimiz genel bir Türkiye bakışı idi. Ya Çorum, ya Çorum'daki radyo ve televizyonlar?
Dilerseniz radyo ve televizyonları birbirinden ayırarak ayrı ayrı inceleyelim.
Çorum'da; radyo sayısı 10...Eğitimli personel, program yapımcısı, D.J. YOK. Ortalama aylık radyo başı reklam 50-60. Evet okuduğunuz tablo yanlış değil. Doğru.10 radyoda birçok D.J. var ama bunların içerisinde toplasanız 5 tane hakkıyla program yapan spiker yok. Her radyonun ortalama aylık reklam çizelgesi 50-60 adet reklam, bu sayıyı en az günde 5 anonsla çarptığınızda 250-300 anons yapı yor ve her reklam en az 1 dakika sürüyor, içlerinde 4 dakika süren bile var. Yani, bir günde yaklaşık reklamlara ayrılan süre 4 ile 6 saat arası.
Böylelikle dinleyici program değil, reklam anonsu dinlemek zorunda bırakılmaktadır.
Aslında kimse reklamları dinlemiyor.
Neden? Birincisi reklamlar uzun, ikincisi programlarda kalite yok, yapımcılar işinin ehli değil, dolayısıyla dinleyici devamlı frekans değiştiriyor. Esnaf ise bunu çok iyi bildiği halde, alışılagelmiş bir çerçeve içerisinde sayfalarca reklam metni yazdırmaktan geri kalmıyor.
O halde, böyle bir ortamda Çorum'da kim radyoculuk yaptığını iddia edebilir. 
Kaliteli müzik YOK!
Kültürel programlar YOK!
Türkçe YOK!
Bu işe idealist yaklaşan program yapımcısı YOK!
YANİ ÇORUM'DA RADYOCULUK YOK!
Eeee....radyoculuk olmayınca televizyonculuk olur mu?
Velhasıl, birileri artık bu gidişata dur demeli. Çorum'da her öğlenden sonra ve her gece "Geyik" muhabbetlerinin yapıldığı programlara dinleyici olarak tepkimizi dile getirmeli, radyo ve televizyon sahiplerini eleştirmeliyiz. 
Evet! ben çocukluğumdaki tek radyolu, tek televizyonlu günleri özledim. Daha doğrusu özlettiler. Ben radyomu ve televizyonumu
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 07

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

TV REKLAMLARI, RADYO REKLAMLARI HANİ BUNLARIN YARARLARI
         Birileri reklam istiyor.   Ötekiler yapıyor. Her iki tarafta da aynı dürtü "PARA". Reklam yapan sadece "para", reklam yaptıran sadece "para".  Madalyonunu bir diğer yüzünde ise çok başka şeyler var... kültür yozlaşması, yanlış beslenmeye sevk, milleti enayi yerine koyma, daha ne sayarsanız sayın.
         Birkaç örnek vermek gerekirse verelim
         Dondurma reklamı ilk örneğimiz: Kız geliyor. Aman ya Rab'im! Afet bir şey. Dondurma tezgâhının yanına gidiyor. O giderken herkes susuyor. Şişşşt... Diyor kız. Dondurma alıyor, ağzına götürüyor ve dondurmayla seks yapıyor.  Bizim vatandaş da bu dondurmayı cinsi duyguları güçlendiriyor yiyene etkisi yapıyor diye alıp yiyor. Daha henüz tıfıl birkaç genç kız gördüm sokakta. O ne halt ise reklamı yapılan dondurmanın. Kızlar dondurmayı yalarken sokakta aynı sesleri çıkarıyor ve kendi aralarında gülüşüyorlar...
         İkinci örnek kola reklamı: (Hayalimin sınırlarını zorlama sanatı) Adamlar trilyonlar ödüyor reklamlarına. Tıp kolaya zararlı deme sine rağmen tıpkı sigarada olduğu gibi. Hemen hemen her gün TV reklamlarının en çok reklamcılara, TV'lere para kazandırdığı bir sektör kolalı içecek imalatçıları.
Kasaptan aldığınız ete kolayı dökün bakalım ne göreceksiniz?
Kırmızı et oluyor mor et. Eeee.. 
Tabi bunun özellikle gençlere bilmiyor, çünkü reklamlarda izlenen strateji tümüyle gençlere yönelik.
Çapkınlık, seks, dans, hareket, buz. Tam gençlere göre. Amma, sağlık YOK...
Üçüncü örnek banka reklamları: Bir banka diyor; "banka şubelerini hiç sevmem". Öbürü; "memnuniyetiniz bizim için birinci sırada".  Öbürü; "Hizmette sınır yoktur". Bir diğeri; "Bu sıcaklığı sizde hissedin". Falan, filan. Aslında tamamen yalan.  Bu bahsedilen tüm kolaylıklar, hizmetler, sloganlar bir aldatmacadan, danışıklı dövüşten başka bir şey değil. Hangi bankaya gitseniz kuyruklar, hangi bankaya gitseniz kargaşa, hangi bankaya gitseniz fahiş bir şekilde kesilen provizyon, havale ücretleri. Yani enayi yerine konuyoruz vesselam
         Dördüncü reklam şampuan reklamları: Aman ne güzel, saçlarımda dans edecek, ahenkle, cümbüşle, davullu, zurnalı. Kepek sorununa çözüm bulduk... Birde bu ülkede tüm saçlar bomboştu. Şampuanlamak için en az 20 santim uzunluğunda, 10 santim genişliğinde özel yapım bir toka gerekli.  O dolgunluk zaten kızın saçlarında mevcut. Haa, bir de; şampuanların formülünü alın. Formüllerini inceleyin, hepsinin formülü aynıdır... Şampuanların formülleri yıllardır değişmediği gibi bu gidişle bizim kafalarda değişmeyecek.
         Araba reklamları:
         İncikli boncuklu Gazete reklamları:
         Cep telefon reklamları:
         Deterjan reklamları:
         Daha bu örnekler çoğaltmak mümkün, hepsi bir rezalet (istisnaları hariç) ve bu rezaletler topluluğu. Toplumumuzun kanını emmekten vazgeçmeyecek gibi.
Dünya üzerinde bir çok ülkede reklamlar mercek altında ve kontrollü olmasına rağmen ne yazık ki; Türkiye'de durum böyle değildir. Örneğin Fransa'da kendi ülkelerinde üretilmeyen ürünlerin reklamları yapılmaz. Ayrıca çeşitli tüketim malları imal eden firmalar, öyle dilediği gibi reklam yapamazlar. Çünkü reklam denetim kurulundan geçmesi için:
1- Milli ekonomiye faydalı olması,
2- Reklamın tüketiciye yararı,
3- Reklamda söz hilesi gibi konular irdelenip, ondan sonra izin verilmektedir.
Tabi bu ülkemizde tamamen tersinedir.
         Gelelim Çorum'a. Çok fazla şey söylememe gerek yok.
         Çorum'da reklamcı zaten yok. Metin yazarı yok, TV reklamı, radyo reklamı çekmeyi hazırlamayı bilen yok. TV ve radyo yayıncılığını bilen yok. Esnaf reklam metinlerini uzun istiyor, TV'ci, radyocu ekonomik telaştan (hı) yani evet diyor, izleyen ve dinleyen reklamlar uzun saçma olunca zaping yapıyor yani ne reklam verene, ne reklamı alana, ne de reklamı izleyip yarar sağlaması gereken halka bir fayda olmuyor.
Ben son olarak Çorum esnafının yararına bir öneride bulunayım!
Ya da bir örnek vereyim. Bir düşünün bakalım, siz bir şiiri dinleyerek ezberlemek isterseniz, uzun olan şiir mi aklınızda kalır, yoksa kısa olanımı? Ya da basit olanımı, yoksa sanatsal olanımı. Reklam yapımcılığı ve yayımcılığı ayrı bir sanattır!
         Saygılarımla.
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

ÇORUMLU SANAYİCİ VE İŞ ADAMLARINA AÇIK MEKTUP
Şüphesiz Anadolu'da Çorum ve Çorumlunun diğer illere nazaran etkin ve yetkin rolü var. Gazetelerde ki haber kupürlerinde, radyo ve televizyonlarda bizler, yani Çorum'da yaşayanlar, onları yani Çorum dışında yaşayanlar hep Çorum rolünü sanayi ve ticaret olarak algıladık. Ama sanayi ve ticaretin çok ötesinde sizce bir şeyleri unutmadık mı?
Yani kültürümüzü, yani sanatımızı, yani özümüzü!
Çok iyi biliyorum ki; artık Çorum' da ki birçok sanayici ve iş adamlarımızın özümüzle ilgili uzaktan yakından hiç bir alakası kalmamış...
         Bunları söylerken aralarında sayıları parmakla gösterilecek kadar az olan özünü koruma anlamında hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan istisna iş adamlarımızı tenzih ediyorum! Yeşil banknotların arasından biraz olsun kafasını kaldırmayan diğerlerine ise hiçbir şey söylemek istemiyorum. Çünkü onlar da unuttukları değerler gibi zamanın çarkında bir hiç olup yok olacaklar! Çünkü onlar çocuklarına değer olarak sadece para bırakacaklar, ev bırakacaklar, gayri menkullerin türlü türlüsünü bırakacaklar ama kesinlikle, babalarından aldıkları kültürel miras ve atalarından yadigâr kalan ve onları bugün ki  konumlarına getiren Gesi Bağlarının o güzel namelerini, davulun ve  zurnanın coşkusunu, Gayri Dayanamam Türküsünün hüznünde saklı aşkı, Çorum Halayının birlik beraberlik muştusunu, Çelik çomak oyununun çocuksu sevincini, keşkeğin lezzetini, sokak aralarında toplanıp  sohbet eden analarımızın bacılarımızın geçmişteki  dedikodusuz, birlikteliğini, leblebinin kokusunu, kırık leblebinin  manisini, onu...bunu.. Şunu... daha bir çok şeyi... bırakamayacaklar ve bırakamadıkları bu değerlerle bir gün bu dünyadan göçüp gidecekler...
Şimdi soruyorum?
Çorum adına kültürel, sanatsal hangi değerleri bırakmayı düşünüyorsunuz?
         Hiçbir şey için geç kalmış sayılmazsınız. 
Gelin Çorum'un içinde yaşayan, yazdıklarıyla, çizdikleriyle, söyledikleriyle, Çorum Kültürüne bir çok mihenk taşını yerleştiren yazarlarımıza, gazetelerimize, radyolarımıza, televizyonlarımıza, ressam ve karikatüristlerimize, halk ozanlarımıza, âşıklarımıza ve diğer sanatçılarımıza sahip çıkın.
Sizler, yani sanayici ve iş adamlarımız. 
Geleceğe umutla bakan, geçmişini tanıyan bir neslin yetişmesinde etkin bir rolü olan sanatçılarımıza sahip çıkın.
Çok iyi biliyorum ki; sizler vereceğiniz bu desteklerle diğer illeri kültürel ve sanatsal anlamda da geçmemizde bizlere köprü olacaksızınız.
Ben yazdım ama laf olsun torba dolsun diye yazmadım bu konuyu sürekli irdeleyip, deşeceğim.
Gerekirse kapı kapı gezip bu konuyu dile getireceğim. Neden diye soracak olursanız, ben geçmişimi seviyor ve yarınlara sağlam, umutlu bir neslin hazırlanmasını istiyorum. Sizlere kızıyorum, ama güveniyorum da. Çünkü ağlamayana meme verilmeyeceğini de biliyorum.
Çorum sokaklarında daşenek oynadığınız o güzel günleri unutmamanız dileğiyle.
Saygı ve sevgilerimle!
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 09

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 10

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

FELAKET GELİYORUM DEMEZ GELİR!
Gölgesinde dinlendiğimiz, yaşam içinde he men hemen, her alanda yararlandığımız, hepsinden öte oksijen kaynağı ormanlarımız.
1998'in bu yazında İstanbul Yakacık'ta 52 hektar ormanlık arazi yandı ve kül oldu. Yakacık ormanı İstanbul'un oksijen depolarından biri olmakla beraber tabii güzellikleri ile de İstanbullunun piknik ve mesire yerlerinden en güzellerindendi.
Fakat ne yazık ki PKK tarafından sabote edilerek o güzelim ormanlık alanın 52 hektara yakını içindeki canlılarla birlikte yok edildi. 
Yakacık'taki o koca çam ağaçlarının bulunduğu tepelere çıkanlar bilirler. O tepelerden Marmara'nın üzerine adeta elle serpilmiş gibi duran Heybeli, Kınalı, Burgaz, Büyükada'nın seyrine doyum olmazdı.
İstanbul'da yaşadığım dönemler de, her hafta Pazar günü, o tepeleri yalnız başıma gezer, denizi ve adaları kuş bakışı seyrederdim.
Seyrederken de, insanlığı sorgular çoğu zaman kent yöneticilerini çıkarcı koltuk şaklabanlarını vicdanımdaki mahkemede yargılar, oy ve çıkar dürtüleriyle ormanların yok olmasına razı gelen bu kimliksiz insanların yine o yok ettikleri ağaçlardan kurulmuş bir darağacında hayâlen asardım.
Nihayetinde, Yakacık'ta çıkan orman yangını, bağrımızda çıkan bir yangındır ve bu yangını sadece su söndüremez. Yazımı okuyanlar diyecekler ki: "İstanbul Yakacık, Çorum" "Kel alaka" hattı zatında kel alaka filan değil tam bir felaket Çorum'un hemen yanı başındadır. Eğer önümüzdeki yaz başında bir tedbir alınmaz ise, belki önümüzdeki sene ya da bir sonraki sene felakete adım adım yaklaşıyoruz demektir.
Bu gün,"Sıklık Boğazı" dediğimiz Samsun yolu üzerinin sağ tarafındaki orman işletme fidanlığının üst kısmındaki çamlık alanda ne yazık ki "yangın söndürme kontrol şeridi " bulunmamaktadır. Adı üstünde çok sık bir ağaçlık alan olduğu için, yaz aylarında ufak bir kıvılcımla bile yangın çıkabilir ve çıkan yangın, Allah muhafaza kayıtsız şartsız kireç ocağı mevkiine kadar ne yazık ki müdahale şansı olmadan binlerce genç ağaç yanıp kül olabilir.
Samsun yolu üzerindeki bu güzelim ormanlık alanın bir densizin ateşiyle ya da sigara izmaritiyle yanıp yok olmasını istemiyorsak gereken tedbirleri almak zorundayız.
Sıklık Boğazının en güzel yeri olan bu ormanlık alan için, ilgili kurum ve kurumların derhal tedbir alıp, yangın güvenlik şeridi açması gerekmektedir. Belki 500 -1000 ağaç yerinden sökülecekse de (Belediyemizin bu ağaçları kurumadan başka alanlara taşıması için bir aracı vardır ) on binlerce ağaç, kurtarılacaktır.
Yeşile aç ve muhtaç olan Çorum için önemli bir doğal güzellik olan bu yemyeşil alanı kaybetmemek için kurumlara, Çorumlulara büyük görevler düşmektedir.
Bu yangın güvenlik şeridinin açılması sadece yangın halinde  yangın söndürme için gelen araçların rahat hareketini kolaylaştırmakla birlikte; bu açılan şerit sayesinde piknik alanı olarak kullanacağımız bu alana giriş ve çıkış yapacak araçlar içinde bir kolaylık sağlanmış olacaktır.
Sonradan eyvah demenin, bir faydası olmadığı gibi, bir taraftan ağaç dikip, diğer taraftan ormanların yok olmasına seyirci olamayız. Aksi taktirde, afişlerde sürekli vurguladığımız yeşil TÜRKİYE yerine gelecek nesile üzerinde beton yığınları olan " Çorak bir Türkiye " teslim etmiş olacağız. Unutmayın felaket geliyorum demez. GELİR.
Saygılarımla.
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.