|
|
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz! |
|
|
|
TAKDİM
Ali EMİROĞLU
SÜMERLERE BAKIŞ I
SÜMERLERE BAKIŞ II
SÜMERLERDE TARİHÇİLER (Vakanüvisler)
SÜMERLERDE İLK SÖYLENECEK SÖZLER
SÜMERLERDE İLK SÖYLENECEK SÖZLER2
SÜMERLERDE OKUL
SÜMERLERDE BİR
OKULLUNUN HAYATI “LE’CHE ÖRNEĞİ”
SÜMERLERDE KANUNLAR DERGİSİ “İLK MUSA”
SÜMERLERDE İLK PARLEMANTO
SÜMERLERDE İLK
PARLEMENTO 2
SÜMERLERDE SOSYAL
REFORMLAR
SÜMERLERDE SOSYAL REFORMLAR İLK VERGİ İNDİRİMİ
SÜMERLERDE DIŞ
İLİŞKİLER (İlk Sınır Savaşları)
SÜMERLERDE
HEKİMLİK İLK İLAÇ YAPIMI İLAÇ LİSTESİ
SÜMER TANRIÇALARI TÖVBE, TÖVBE
İNANNA SÜMER TANRIÇASIDIR
İNANNA SÜMER TANRIÇASIDIR 2
İNANNA SÜMER TANRIÇASIDIR 3
SÜMERLERDE BAHÇECİLİK İLK GÖLGELENDİRME ÇALIŞMALARI
SÜMERLERDE KIZ
KAÇIRMA VE CİNAYET DAVASI
|
|
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan
kullanmayınız! |
Hazırlayan Mahmut Selim
GÜRSEL |
corumlu2000@gmail.com
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
TAKDİM
Bir kitabın doğması, o kitabı yazmaya kalkan kişinin amacına ve
bilgi birikimine göre değerlendirilmesi uygun olarak
görülmelidir.
Elinizde bulunan bu çalışmanın sizlere ulaşması için günlerini
veren bu çabası için şükranlarımı sunarken, bu çalışmada da
benim ufacık bir katkımın da bulunması beni bahtiyar etmiştir.
Bu
çalışma ile sizlerde bazı bilgileri edinmiş ve faydalanmış
olarak uzun yılların birikimlerinden aydınlanacağınızı
göreceksiniz.
Bilgi; yazılmadıkça kaybolmaya açık birikimlerdir. Her insan bir
kitaptır; onu okumamız gereklidir.
Tanımadığımız ve anlamadığımız kişiler hakkında nasıl kararlar
veremezsek; bir çalışmayı da incelemeden, okumadan karar
veremeyiz.
Mahmut Selim GÜRSEL
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
Dr. Ali EMİROĞLU |
Yazarımız;Dr. Ali Emiroğlu, 27 Temmuz 2011 Çarşamba
günü saat 17.15’te Çorum Devlet Hastanesi’nde hayatını kaybetti. Merhuma
Rahmet Diler yakınlarına ve sizlere sabırlar dilerim!
Mahmut Selim GÜRSEL |
-
1921 yılı 15 Şubatta doğmuşum. Doğum
yerim Alaca-Höyük Köyüdür. İlkokulun ilk üç senesini
İmat Köyü İlkokulunda okudum. Son iki yılı Sungurlu'da devam
ettim. Ortaokulu Çorum Ortaokulunda,liseyi Yozgat’ ta bitirdim. Orta
tahsilim, parasız yatılı olarak devlet
tarafından karşılanmıştır. İstanbul Tıp Fakültesinden 1945
yılında mezun oldum. Askerlik hizmetinden sonra 4 yıl Urfa
Akçakale İlçesinde Hükümet Tabibi olarak çalıştım,orada bir
hastane kurdum ve açtım. Fethiye Hükümet Tabibi iken
ayrılıp Fransa'nın Lyon Üniversitesinde kalp hastalıkları
ihtisası yaptım. Dönüşte Ankara Üniversitesinde Dahiliye
Mütehassısı imtihanını geçirdim ve bu unvanı
kazandım.
-
1962 de Çorum Devlet Hastanesine tayin
edildim ve bu hastaneden emekli oldum. Halen
serbest hekimliği sürdürüyorum. Ben;ilkokuldan itibaren hep
hekim olmayı isterdim,isteğimi yerine getirdim. Hekim olmaktan da
şikayetim olmadı.
-
Hekimlik mesleği dışında hiçbir işte
çalışmadım. Sosyal faaliyetlerin hep içinde oldum ve olmaya
devam ediyorum. Hekimlik hayatım hep enteresan olay
larla doludur. Bunlardan kitaplar çıkartabilirim. Bunların ilgi
ile oku nacağını da sanırım. Bunların bir kısmı hekimlik sırlarıdır ve
bunlar gizli kalacaklardır. Hekim;mesleği bilgi sahibi olduğu olayları
açıklayamaz. Bunların açıklanması ahlak ve kanun önünde suç
teşkil ederler. Hekimlik deontolojisi saygı görmektir. Ben buları
iyi öğrendim ve iyi tatbik etmeye de gayret gösterdim. Hiç bir hekim
arkasından konuşmamışımdır. Onlarda benim için
konuştuklarına şahit olmadım. Avrupa Hekimlik ahlakı bu
doğrultuda tatbik sahası bulmuştur.
-
İlginç bir olayı
anlatmakta zarar görmedim. Bu yıl, 3 - 5 ay önce,çok güzel genç bir
köylü kızını ailesi muayene için bana getirdi. Kız hasta, beni
şöyle bir süzdü ve net olarak "ben bu doktora muayene olmak
istemiyorum,bu ihtiyar bir hekim" dedi. Ben buna hiç kızmadım.
Masadan kaldırdım ve sinirlenmeden giyinmesini
istedim. Kızın ailesini de teskin ettim. Bu bir hasta
hakkıdır ve saygı gösterilmesi gerekir.
-
Mesleğim bana hep itibar temin etti.
Mesleğime büyük saygı duyarım. Yukarıda
yazdıklarımı,genç meslektaşlarıma öğütlerim.
-
Yazı yazmaya,elbette amatör olarak hevesim
çocuklukta başlamıştı. Babam bazı sorular önerir,onları bana
yazdırır,okutur ve pek tatlı gülüm serdi. Yozgat Lisesinde "Yükseliş"
Dergisini organize ettik. Ben;edebiyat hocamızla tertipleyici idik.
Yükseliş'i Cumhuriyet Gazetesi parasız basardı. Yükseliş'te
benim yazılarım da çıkardı. Sonra;Tıp Fakültesinde ve
Hekimlik hayatımda çeşitli dergi ve gazetelerde yazmaya
devam ettim aynı yazının 3 - 5 dergide aynı anda
yayımlandığı da olurdu. Tamamı ile amatörce bir heves. Yazı yazınca, onu
okutacak,biraz da zorla okutacak muhitim de var. Çocuklarım,
torunlarım bir nebze de Vahit Benderli bunların
arasındadır.
Yazılarımdan, diğer yaptıklarımdan hiçbir ödül almış değilim. İdealim
vardır. İdeallerin yetişilmeyenler olduğunda büyük önder
işaretlemiştir. Benimkini izah etmek açıklamak istemiyorum. Hele
şu anda bunu herkes tahmin eder. Bir zihin jimnastiği için
onu okurlarıma bırakmak istiyorum.
-
Çok çalışmalarım var.
Yayımlamak beni korkutuyor. Hatta bazıların imha bile ettim.Ben
amatör yazarım. Yazarlık benim mesleğim değildir. Aklıma geleni yazar ve
yayımlarım.
-
Internet’te Yazarımız
http://corumlu2000.dergisi.info Çorumlu2000 Aylık Kültür Sanat ve Tarih
ve Edebiyat yazıları yayınlanmaktadır.
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
- SÜMERLERE BAKIŞ I
- Sümerler 4000 yıl tam unutulduktan sonra XX. asrın
başlarında bazı seçkin mütehassısların aklına gelebilmiştir.
- İlk izleri Mısır'da rastlandı. Napolyon Bonapard'ın
Mısır harekatında dünyayı bu derece aydınlatmış olan eski bir
medeniyetin öncü eserleri ortaya çıkarıldı. O zamana kadar en eski
medeniyetten bahsetmek gerekince, entelektüel ve hatta tarihçiler
bile hep Mısır'dan bahsederlerdi. Sümer tarih kitaplarına bile
geçmemiş; geçirmeyi de kimse düşünmemişti. Bulunan eserler Mısır
mezarları kadar ilgi çekici olmadı. Ancak kral mezarlarından daha
ehemmiyetli göründüler ve bunların medeniyetin daha eskiliği ve
önemi gözler önüne konmuş oldu.
- Bu ortaya çıkarılanlar Prehistorique Devrin
rastlanan bir kültür kalıntıları değildir. O büyük medeniyetin
gereklerinin işaretleridir bunlar. Politik ve sosyal organizasyon
lar devlet ve şehri kurumlar, öğretim kurumları, mecburiyetler ve
hukuk, organize gıda, elbise ve mutfak eşyası, ticaret yayılım,
değişim usulleri, sanatın yüksek ve abidevi şekilleri, ilim
esprisinin başlaması, kıymet biçilmez keşiflerin yayılması ve
yapılması, sistemize bir yazının ortaya koyması. İşte bütün bunlar
Sümerler tarafından ortaya konulmuştur. Bu suretle ilim bulguları
tespit olunabilmiş, yayılma imkanına kavuşmuştur. 4000 yıl önce
Sümer ülkesinde Mezopotamya'nın aşağı kısımlarında ortaya
çıkarılmıştır. Yer, şimdiki Bağdat'ın güneyinde Dicle ile Fırat
arasında bulunur.
- Gerek Mısır Medeniyeti, gerekse İndus Vadisinde
kurulan Hint öncesi medeniyetler son arkeolojik çalışmalara göre
birkaç asır Sümer Medeniyetinden sonradır. Bütün medeniyetler
ilkönce Çin'de ortaya çıktığı söylenip yazılmışlardır. İşte Sarı
Nehrin havzasında gelişmiş Çin Medeniyeti içinde Sümerler'in ilham
verdiği veya katilizör rolü oynadığı kabul edilmektedir. İçin
medeniyeti milattan önce ikinci milenyum başlarına veya üçüncü
milenyum sonlarına kabul eder. Andin ve Orta Amerika medeniyetleri
de milattan sonra birinci milenyum ortalarından daha eski
değildirler. Bizim zamanımızdan önce yaşamış medeniyetlerden
bildiklerimiz de zaten bundan ibarettirler.
- Mısır Medeniyetinde ve Hititlilerde olduğu gibi dev
eserler ortada kalmıştır. Sümerlerin ismi bile unutulmuş idi. Eski
medeniyetlerden Lebreux ve Grek medeniyetlerin de bile Sümerlerden
bahis yoktur. Bu sonuçlarda bile, en eski medeniyetlerin Mısır
Medeniyeti olduğuna işaret edilir.
- Sümerlerden bahse ulaşmak için toprakların
derinliklerinde kazılar yapmak gerekmiştir. Burada büyük taş eserler
değil ancak kırılıp dökülen basit pişirilmiş veya çiğ kiremit
parçalarına rastlanmıştır. Bunların heykellerin bile boyları normal
insan boyunu pek az geçmemekdedirler. Madde ekonomisinde bu derece
dikkat gösterilmesi yaşanılan yerde, sert madde azlığı ve bunların
çok uzaktan getirilmesi zorunluluğun olmasıdır. Yaşanan bölge
alüvyon ve kil gölgesidir. Kırık dökük ve okunması da zor bu tablet
kırıntıları bu gün okunuyorlar. adetleri yüz binlerce ulaşmıştır.
Bunlar Sümer Medeniyetinin bütün yönlerini ortaya koyuyorlar.
Hükümet ve yönetme, adalet, ekonomi, şahıs münasebetleri, her cins
ilim,tarih,edebiyat ve din. Arkeleogların bu okuma ve yaklaşım
maharetleriyle kalıntılar, kap kacak ve avadanlıklar, heykeller,
resimler,mabetler,saraylar ve yaşanmış şehirler gün ışığına
çıkarıyorlar. Yazı ve dil sorunu da çözülüyor. Bütün bunlar için,
büyük gayret ve sabırlar gösteriliyor.
- Bilhassa Prehtisteoruque Devrinde eğer zaman ve
mekan içinde çok büyük boşluklar mevcut olursa, yeni hamleler onları
daraltacaklardır. O zaman sadece Sümer muamması çözülecek değil. Her
medeniyetin safhasında Ortadoğu'da yerli yerine konmuş olacaktır.
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
- SÜMERLERE BAKIŞ II
- Mezopotamya'da ilk insan görünümleri yüz bin sene
önce olmuştur. Daha bu zamanda iki nehrin suları (Dicle, Fırat)
birbirleriyle birleşerek aşağı vadiyi meydana getirmişlerdi.
- Zamanımızdan 6000 yıl önce insanlar yalnız veya aile
şeklinde ve yine küçük gruplar halinde yaşıyorlardı. Yerleri de
mağaralar veya küçük kamplardı. Kemik veya ağaç aletler
yapıyorlardı. Sert taşları da işleyip cila yardımıyla biliyorlardı.
Yiyecekleri de avları günlük topladıkları şeylerdi. 5000-4000 sene
önceleri yapıldığı tahmin edilen ilk köyler tespit edilebildi. Bu
tarihlerin tespiti kazılardan elde edilen karbonların radyoaktif
tetkikleriyle mümkün oluyor. Aşağı vadinin kurulmasıyla, insan
yayılması çabuklaşıyordu. İran, Golf'una doğru gidiliyor. Yeni
aletlerin keşfi, toprak işlenmesini ve ekilmesini de imkan içine
sokuyordu. Hayvanlar ehlileştiriliyor, ilk kullanıma sokulan maden
ise bakır oluyordu. Sosyete teşekkül edince, ilk yapılan toplum
binaları arasında mabetler bulunuyor. Artistik espri gelişiyor ve
buna paralel olarak, çok güzel boyanmış seramikler yapılıyor.
- Beşinci milenyumum sonu ve dördüncü milenyumun
başlangıcında (Obeid denilen devir) bu gelişme kültürü en mükemmel
noktasına erişiyor. Bu gelişme sadece Mezopotamya da ve dolayında
kalmayıp, şimdiki Türkiye, Bulucistan ve İran yaylasının doğusunda
yayılıyor. Yayılma Hindistan'a tadar erişiyor.
- Zamanımızdan 3500 sene önce, bu eski ve geniş kültür
üzerinde, bütün Yakın Doğuda müşterek olarak Mezopotamya'nın
güneyinde, Prsik Golf sahillerinde birdenbire Sümerliler
gözüküyorlar.
- Kim oldukları, nereden geldikleri, nasıl geldikleri
henüz cevapsız!. Ancak Sümerlilerin bu toprakların insan
medeniyetini kuranlar olduklarında da şüphe yok. Burada fikir
birliği var. Doğudan gelmiş olabilirler. Belki savaş vererek, belki
de göçmen olarak gelmişlerdir. Öncelerin kültürlerini hem aldılar ve
hem de onları asimize ettiler. Önceki kültürü tam değiştirdiler.
Arkeologlar bu devre “Uruk Devri” diyorlar. Devrin son kısımlarında
Amerikan harfiyatcıları “Proto Literate” adını veriyorlar. Bu devir
3000-2700 arasına tekabül eder.
- Uruk Devrinin 7 yahut 8. asırlarda Sümerler yapmış,
yaratmışlar ve olgunlaştırmışlardır. Bu çalışmaları pek eskiden
aldıkları daha çok devraldıkları kültür üzerinde olmuştur. Bu
zamanın sonlarında “Cuneiform” yazı şekli bulunmuştur. Bu Sümer
yazısı, dünyanın bilinen ilk yazı şeklidir. Text'ler henüz yeterli
bulunamamıştır. Harflere de çok zor nüfus edilebilmektedir. Bu
bakımdan Proto Literate periodunu tarih zamanları içinde yerine
yerleştirmekte zorlaşıyor. Bu daha çok, bir cins Proto Histoire
teşkil ediyor denilebilir ki ancak arkeolojik bulgular sayısında
hakiki yerine konulabilmektedir.
- Asıl Sümer tarihi daha ilerideki devirlerde başlar.
2700-2300 veya daha yakın tarihler denilebilir. Adına da “Proto
Dynastique” devir deniyor. Bu devirden birkaç asır önce ortaya
koymuş medeniyet üzerinde, Sümer Medeniyeti bütün genişliği ile
çiçeklenir. Sümer Medeniyeti küçük şehir devletleri şeklinde
gelişir. Devletin toprakları şehrin etrafında yayılır. Şehrin
etrafında su kanalları ve surlar bulunur. Şehrin merkezinde
monarşi'nin sarayı ve hemen yanlarında dini mabetler yer alır. Ondan
sonra vatan devletleri yerleştirilir idi. Kral; mabetle birlikte din
adamlarını da temsil eder. Saray ve mabetler tuğladan
yapılmışlardır. Saray ve mabet aynı zamanda üniversite rölünü de
yaparlar. Kışla görevi de burada yapılmaktadır. İhtiyaç ambarları da
bu merkezin etrafında yer almışlardır.
- Hegomanya duygusuyla dolu olan bu şehir
devletlerinde rekabet ve kavgada eksik olmazdı. Yenenler ve
yenilenler vardı. Bu devrin sonunda bütün Sümer memleketi, saygın
Uruk dini merkezi etrafında toplanmış oluyordu. Tek bir hükümdar
hakimiyetiyle de rahata kavuşmuştur.
- Emperyalist Mezopotamya niyetleri ilk olarak
Sümerlerde uyanmamıştır. Bunlar “Semit-Sami”lerde vardı. Bu Semitler
eski Suriye ve Arap çöllerinin Bedevi ve göçebeleridir. Çoktan beri
Sümerler arasında grup grup sızmış durumda idiler. Bundan öncekileri
olan kavimlerde aynı sızmaları yapmışlardı. Bilhassa Accade
memleketlerinde bu olmuştur. 2300'e doğru aralarından biri
Mezopotamya Chalemanne'i,Sargon D'agade yahut eski Sargon grubu
içinde sadece Mezopotamya'yı değil,Sümerler dahil hatta doğu Elam'ı
bir kısım Suriye'ye ve hatta Küçük Asyayı hakimiyetleri altına
almışlardır. Bu suretle yeni bir Sümer Tarih devri başladı. Bu
zamanda Akad yahut Agada veya daha başka bir şekilde “Accedienne”
adı veriliyor. Hemen hemen iki asra yakın devam etmiştir. Sümerler
bu teslimiyet devrinde iki asır politik uykuya dalmışlardır.
- Gutilerin çığ gibi gelişen hareketleri karşısında,
Sümerler uyandılar. Sargun Henedanı ve İmharatorluğu battı. Gutti
istilasından 50 yıl sonra 2000'den az önce, Sümerlerin yeni
devirleri için fırsat doğdu. Belki de Sümer Tarihinin en parlak
periodu açılmış oldu. Bu devire de “Ur” adı verilir. Yahut Ur'un
üçüncü hanedanı dahi denilebilir. Hatta bu devir için yeni Sümerler
bile diyenler vardır. Bu parlak devirde doğuda Elam, İran. Batıda
Kapadokya, Suriye ile birleşmiş oldu. Yakın doğunun aynı müşterek
kültürü temin edilmiş oldu da denilebilir. Sümerlerin büyük edebiyat
ve ilim devri olarak adlandırmak mümkün sayılır.
- Samilerin başka bir kolu daha Suriye ve Arap
çöllerinde Sümerler arasına da sızdılar. Bunlarda Ammurrit'ler
olarak isim almışlardır veya Amerrleen denildiği de oluyor. Az
sonra ikinci milenyum başında Ur üçüncü hanedanlığına son verildi.
Salim kalındığı sanılan orta krallıkta yıkıldı. 1750'ye doğru
Amurrit Lammurabi tarafından absorbe edildi. Bu suretle Babiller'in
Sami İmparatorluğu'da kurulmuş oldu.
- Böylece Sümerlerin Tarihi ortadan kaldırılmış
oluyor. Her son bulan gibi oda hatta ismine kadar unutuldu.
- Sümerler kendileri gittiler ama medeniyetleri
Babilden sonra Suriye,Habrrue ve Anadolu Hititlerinde devam etti.
Bilhassa Cuneiform yazı bu milletlerin dillerine de adapte edildi.
Latince Avrupa'da nasıl ilim ve kilise dili olarak kaldı
ise.,yukarıda sayılan milletler de Liürjik ve ilim dili olarak
kullanıldı durdu.
- İşte bu mükemmel Sümer Medeniyeti daha sonraları
Grek ve Hıristiyanlıkla birlikte Avrupa Medeniyetinin içinde
devamdan geri kalmadı. Sümer Medeniyetini Greklere taşıyanlarda
Babillilerdir. Anadolu insanı da bu taşıyıcılık hizmetinde rol
almışlardır. İlk Yunan filozoflarının düşünce esasında Sümer
Medeniyeti teşkil etmiştir. Sümer efsaneleri ve Sümer imajları esas
kaide olarak alınmıştır.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
- SÜMERLERDE TARİHÇİLER (Vakanüvisler)
- Sümerlerde sözcüğün ciddi anlamda tarihçi
(Vakanüvis) yetişmemiştir. Sümerlerde tarih bu günkü anlamda
anlaşılmamıştır. Bu gün olayların devamı birbirini takip ettiği ve
birbirlerini etkilediği üzerinde bileşilmiştir. Bu olaylar bizzat
üniversal bu olaylar bizzat üniversal kanunlara tabidir. Dogmatik
bir noktadan hareketle özel üniversal görüşle yönlendirilerek
Sümerler tarihi olayların hayatta kaldığına inanıyorlardı. Her şey
yapılmış ve hazırlanmış olarak dünyada var olduğu fikri hakimdi.
- Memleketlerinde çok şehir ve zengin
devletler vardı. Bunlarda zengin köyler ve bakımlı çiftlikler
bulunuyordu. Bu köy ve çiftlikler zengin teknik vasıtalarla politik,
ekonomik ve dini kurumlarla donatılmışlardı. Bunların hepsi yaratan
tarafından Sümerlere bahşedilmişlerdi. Bunlar, zamanın
başlangıcından beri böyle bulunuyorlardı. Tanrıların istekleri idi.
Bunlar hiçbir ilim adamının kafasında bu ülkenin önceleri bataklık
ve ıssız bir toprak parçası olduğu canlanmıyordu. Bunlar sadece ve
yalnız mutlu olan, onun için yaratılmış devletlerdi. Ancak uzun
zaman sonunda değişiklikler meydana geldi. Pek çok nesil bu oluşumda
emeğinin geçmiş olduğu anlaşıldı. Anlaşıldı anlaşılmasına ama bunlar
Sümer tarihçilerinin üzerinde etki yapmadılar. Asıl modern sayılacak
tarih anlayışı ortaya çıkmadan önce, her varlığın ve nimetin kendi
tanrılarının bir lütfü olduğu fikri hakim kaldı. Sümerleri
ayıplayacaklar, şimdi bile bu zihniyette pek çok insanın hatta
insanlar gruplarının yaşamakta olduğunu düşünmelidirler.
- Modern tarih anlayışında objeler tarif edilir,
sınıflanır taktikten genelliğe doğru yükseliveren ve işleri kendi
kendine yürür. Bunlar metotları teşkil ederler. Fakat bu genel
tanımlar Sümerlerde yoktu. En azından eserlerinde anlatılır ve
anlaşılır durumda değillerdi. Pek çok sahada bu tespit ediliyor.
Kazılarda gramer formları üzerinde listeler gösterilen tabletler
bulunmuştur. Bu kataloglar, gramerlerin tasnifi üzerinde derin
bilgiler veriyor. Listeler üzerinde bilgiler varda, hiçbir yerde
kaideler bulunmuyor. Hatta; ortaya çıkarılmış pek çok matematik
dokümanlar da durum aynı. Cetveller, problemler, izahlara açıklık
getiren bir genel kanun, bir mütearife (xiome) herhangi bir teoriye
rastlanmıyor. Hatta ağaç, nebat, hayvan ve taş isimleri ihtiva eden
listelerde bulunmuştur. Sümerli tabii ilimler profesörleri bunları
yazmışlardır. Bu envanterlerin prensiplerini anlama imkanlarımız
yok. Aşikarı bunlar hakiki ilmi bir anlayıştan hatta; botanik,
zoolojik yahut mineralojik kanunlar içtihatlarından gelmiyorlar.
Bulunmuş hukuk koleksiyonları da var. Toplanmış ve listelenmiş bu
kanunlar yüzlerce dir. Bunların hiç birisi genel anlamda jüridik bir
düzenleme göstermiyor.
- Tarihte yeniden dönülürse, tabletlere ve saraylara
bağımlı histarorafların topladıkları güzel yazılar listelerinde
hemen hiçbir şey görülmüyor. Doğru metodik ve yükseltici bir tarih
anlamı çıkmıyor.
- İnsan esprisinin sanatın insan düşüncesini iyi
yönlendirildiği ve iyi anlaşılmasına yardımcı olduğunun idrakini
anlaması daha yenidir. Sümerlerde Lepreux ve Grekler de görüldüğü
üzere komple Tarih eserlerine rastlanıyor. Sümerler bir çok cins
edebi tarz yarattılar ve geliştirdiler. Efsane (Mythes) Kahramanlık
hikayeleri, dini marşlar (Hymnes) ve acındırma nağmeleri, denemeler,
atasözleri (Proverbes) ve şurada, burada bilhassa epope’ler de
tarihi denilebilecek hatıralar. Fakat tarih edebiyatı denilebilecek
bir bulgu yok. Adak heykelleri, dikili taşlar (Steles) kozalaklar (Cones)
silindirler, vazolar tabletlerdeki yazılar tarihi eserler maiyetinde
anılabilirler. Göze çarpan olaylar kontanporon ve izoledirler.
Bazıları öncelerdeki olayları ilgilendiriyor. Tarih sayılabilecek bu
olayların tespiti ,İsa’dan önce 2400 yıllarına ait bulunuyorlar.
Bunlara benzeyen başka vesikalar dünya literatüründe görülmüyor.
- Bu bahsettiğimiz primitif tarihçileri AGASH da
yaşıyorlardı. Bu şehir Sümerlerin ortasında bulunuyordu. UR-NANSHE
tarafından kurulmuş aktif bir hanedanın merkezi durumunda idi. Küçük
oğul kahraman RANNTTUM tarafından geliştirilmiştir. Hatta bir ara
bütün Sümer ülkelerinde hakimiyette temin edilmiştir bu kurulan
hakimiyet kendisinden sonra LAGASH ın yıldızı sayardı ve URGKAGİNE
etkisiyle söndü. Bu sonuncu UR-NANSHR dan sonra 8. hükümdardı.
Akıllı bir reformcu olan bu prens UMMA Kralı LUGALZAGGİSİ nin kafa
tutmasına dayanamadı, battı. Kendisi de AKKAT’IN büyük SAROO’U
tarafından öldürüldü..
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
- SÜMERLERDE İLK SÖYLENECEK SÖZLER
- Eskiden, büyük âlimlerin bile bilmedikleri Ortadoğu
Bölgesine inhisar ediyor. Bütün tarihi bilgilerde büyük İskender'e
denk düşen bilgilerden ibaret idiler. Tetkik için başvurulan eserler
Mezopotamya'da bulunmuş üzerinden çivi yazıları bulunan tabletlerdi.
Bu tabletlerin bir kısmı pişmiş, bir kısmı çiğ kilden yapılmışlardı.
Sümer Dili bu çivi yazısı ile yazılmıştır. Dünya medeniyetinde
tanınan en eski yazı budur.
- İğne ucu ile biriktirilen bu bilgiler, tarihçi
Toynbee'yi de ilgilendirir. Toynbee bu bilgileri ihtiyatla karşılar.
- Âlimler insanların il olarak terakkilerini, ilk din
anlayışlarını araştırıyorlar. Bunlar yazı olarak kayıtlara nasıl
geçirilmişlerdir? İlk politik, sosyal ve filozofik görüşler
nelerdir? İlk vakanüvisiler, ilk kahramanlıklar, ilk destanlar, ilk
ilahi marşlar, ilk jüristik yarışmalar nasıl oldular? İlk sosyal
reformlar nasıl düşünüldü ve nasıl yapıldı? İlk vergi azaltılması ne
zaman düşünüldü ve nasıl yapıldı? İlk kanun koyuculuk nasıl oldu?
İlk ikili parlamento ne zaman işlemeye koyuldu? İlkokul neye
benziyordu, programı nasıldı?
- İşte bunlar tarihin başlangıcını
tespit ve tayin ederler. Tarih ancak bunlarla aydınlatılabilir.
Bunlar Sümerologların da sevincini teşkil ederler. İşte ilk yazıyı
bulanlarda Sümerlerdir. Sümerologlar bu buluşların ortaya
çıkartılmasına vasıta olmaktadırlar.
- İşte bunlar 100 sene önceleri
bilinmiyorlardı. Âlimler ve arkeologlar Mezopotamya'da kazılara
teşebbüs ettiler. Aradıkları da Asur ve Babillere ait olması gereken
eserlerde. Bunlar böyle düşünüyorlardı. Grek ve İbrani
kaynaklarından bu sonuçlar hakkında bilgi edinmişlerdi. Sümer'ler ve
Sümer ismi bile kendileri için birer bilmeceden öte geçemiyordu. Bir
medeniyet yazısı olmasına rağmen tam bir karanlığa gömülmüştü.
- Şimdi Ortadoğu da Sümer adı ve
medeniyeti çok iyi tanınıyor. Fiziksel durumlarını bildiren
heykeller, dünya müzelerini doldurmaktadırlar. Bu müzeler eserlerle
doludur. Kolanlar ve tuğlalar mevcutturlar. Saraylar ve mabetler,
bunlarla yapılmıştırlar. Kullandıkları aletler ve silahları da
mevcuttur. Vazoları ve seramikleri hayranlık uyandırmaktadırlar.
- Harpları (Larp), Lyraları (bir cins
telli saz) mücevherleri, süs eşyaları meydandadır. On binlerce
tablet, tetkik Safhasına getirilmiştir. Bunlar arasında pek çok
ticari, jühidik ve idari anlaşmalar vardır. Bunlar Sümerlerin sosyal
yapı ve şehir düzenini ortaya koymaktadırlar. Bu tabletler arasında
henüz aydınlatılmamışları da bulunuyor. Sümerlerin en büyük
eserlerinden birincisi de yazıları olmuştur.
- Muhtemelen İsa'dan önce IV.
Milenyumun sonlarına doğru tahminen yine 5000 yıl var ki Sümerlerin
ekonomik ve organizasyon sıkışıklığından dolayı kil üzerine yazmayı
düşünmüşlerdir. İlk denemeleri objelerin şekillerini yapmaktan ileri
gitmemiştir. Buna “Resim Yazısı (pictographi)” deniyor. Bu yolla en
elemen ter idari parçaların işaretlenmesinden daha ileri
geçilemiyor. Yazı teknikleri değiştirdiler bu Resim Yazısı değişmiş
ve harfler sadece şekilleri değil, sesleri de ifade eder duruma
gelmiştir. İsa'dan önce III. Milenyumun ikinci yarısında Sümer
yazısı en zor edebiyat ve töre eserlerini meydana koyacak kadar
gelişme göstermiştir. III. Milenyum sonunda Sümer edebiyatçıları
tabletler üzerine yazmışlardır. Bunlar düz veya silindir
şeklindedir. Bu suretle eserleri ağızdan ağza yayılma şekli tarihe
karışmıştır.
- İsa'dan önce II. Milenyumun ilk yarısından sonradır
ki; edebi eserleri teşkil eden toplu tablet ve parçalarına
rastlanıyor. Bunları ekserisi 1889-1900 arasında ortaya
çıkartılmışlardır. Bunlar Nippur'da bulunmuşlardır. Bu Nippur antik
kenti bu günkü Bağdat'tan 2000 kilometre güneyde bulunur. Bu nippur
tabletlerin bir kısmı Philadelpin üniversite müzesinde, bir kısmı da
İstanbul Eski Eserler Müzesinde bulunmaktadır. Diğer birçok tablet
ve parçalar kaçak kazıcılar ve eski eser kaçakçıları eliyle temin
edilebiliyor. Bu yolla elde edilen eserlerin hemen topu, İngiliz
Britisl Müzeum'da bulunmaktadır. Paris Louvre'da, Berlin'de, Yale
Üniversitesinde de vardır. Bu eserlerin boy ve ehemmiyetleri
değişiklik gösteriyor. 12 kolonlu büyük tabletler yanında birkaç
satırlık ve kırık dökük olanları da vardır. Büyükler sık yazılmış
çok satır intiva eder. Bu tabletler ve parçalar üzerinde yazılmış
edebi eser sayısı yüzleri çok geçer. Uzunlukları bazı bazı ilahi
marşlar (Hymne) 50 satırı bulduğu gibi , bazı efsanelerde (Mytle)
bin satırı geçebilir. Sümerlerde, İbranilerde kutsal kitap
Greklerde İliade ve Odesee yazılmadan bin sene önce Mythe, epope,
Hymne, Lamantasyon (Lamanttions),atalar sözleri, hikâyeler ve
denemelerin hepsi asrımızın kazılarından çıkartılmış bulunuyordu.
İşte bunların hepsi asrımızda hazırlanmış ve gün ışığına arz
etmiştir. Bunlara küçük işler denilebilir mi?
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- SÜMERLER’DE İLK SÖYLENECEK SÖZLER2
- Tabletlerin ve parçalarının bozuk ve
eksik yerleri yeniden düzenlenip tamir edilmektedirler. Bu iş bazen
hem çok uzuyor, bazen de imkânsız oluyor.
- Bozulmadan bulunmuş Sümer tablet ve
parçalarının ise, tercüme edilmeleri bir sorun oluyor. Bu kadar yıl
unutulmuş bir dilin grameri oldukça iyi tanınmıştır. Fakat
vokalistler sorun yaratıyor. Şöyle ki: Sümerolog Kantex’in anlamını
göz önünde bulundurarak, bir sözcüğün delaletini tayin etmeye
çalışır. Hâlbuki burada söz konusu olan sözcüğe bağımlı veya bağlı
olabilir. Bu çalışma yıpratıcıdır. Fakat son yıllarda, pek çok
çeviriciler yetişti. Bunlara kıymet vermek gerekiyor.
- Arna Bobel 1923’de Sümer Grameri
üzerine bir eser yayımladı. Bu eser Sümerce için bir dayanak oldu.
Bu eserde görünen elli kadar seçilmiş tablet’in geliş yeri Nippur
şehrinin kazılarıdır.
- Pennsylvania Üniversite
profesörlerinden Edward Chiera; Sümer literatürü çözücülerindendir.
Sümer Edebiyatı üzerinde derin ve açık görüşleri vardır. Nippur
orijinli esas dokümanların Pennsylvania ve İstanbul tabletlerini
kitabına almıştır. 1924’de İstanbul’a gelmiş elli kadar eser kopya
etmiştir. Bu tabletlerin büyük çoğunluğu büyük oranlardadır. Bunlar
iyi muhafaza edilmelerdi. Bu tabletler, âlime yeni ufuklar açtı. Bu
tabletlerden sonra, aynı insan Pennsylvania Üniversitesinde 200’den
fazla tabletin kopyasını yapmıştır. Bu çalışmalar ilim adamlarının
hizmetine sunulmuştur. Bu suretle Sümer Edebiyatının birçok örnek
koleksiyonları işlenmiş oldu.
- Kramer’de bu ortaya konan dokümanlar
sayesinde, sorunla ilgilendi. 1930 senelerinde Arna Poebel ile
beraber çalışan Kramer formasyonunu derinleştirdi. Cheire, Kramer’i
Chicago’ya çağırıp Asur diksiyonerinin başına geçmesini istedi.
Kramer yaptığı kopyaları da beraberinde götürdü. Bu kopyalar
üniversitede iki bölüm halinde yayımlandı. 1932 de Cheire ölünce
Kramer onun yerine geçirildi. Ama neşredilen iki cilt Cheire’nin
adını taşımaktadır. Tam aydınlığa erişmek için bu Nippur orijinli
pek çok tablet ve parçasının kopyalanıp sonra da pek çok mütehassıs
tarafından üzerinde çalışması gerekiyor.
- Kramer; son iki yılının ilmi
çalışmalarını ftografiye, eksiklerini tamamlamaya, çevirmeye ve
yorumlamaya hasretmiştir. 1937’de İstanbul’a geliyor. Guggenmeim
fonundan bir bur buluyor. İstanbul Eski Eserler tam yardım görüyor.
Bütün memurlar, iş birliği içine giriyorlar. Nippur asıllı 170
tablet ve parçasını kopya ediyor. Bunları hem Türkçe ve hem de
İngilizce neşredilerek âlimlerin istifadesine sunuluyor. Daha sonra
Krammer, eski görev yerine dönüp çalışmalarına devam ediyor.
Eserleri kataloglara geçiriliyor, bu tabletler şimdilik tam
aydınlanmış değiller. Bu tabletlerin hangi sorunlara karşılık
oldukları edüt halindedir.
- Krammer 1946’tı da tekrar İstanbul’a
geliyor, içerikleri Mythe ve hikaye olan 100 tablet kopyalarını
çıkartıyor. İstanbul’da kopya edilmeyi bekleyen yüzlerce tablet
varmış. Bunlar yapılmadan da üzerlerinde ilmi çalışmalar yapmak
mümkün gözükmüyor. Bu çalışmaların devamı için Bulbriglt bursu temin
edilmiş. 1951-1952 yıllarında çalışmamaya üç kişi ile birlikte
tekrar başlanıyor. Hatice Kızılay, Muazzez Çığ (İstanbul Eski
Eserler Müzesinde Arşiv Uzmanı) ve Kramer kendisi bu üçlüyü teşkil
ediyorlar. 300 yeni tablet ve parça kopya ediliyor.
- Bu son seneler devamınca, birçok
yeni Sümer takım eserleri ortaya çıkartılmıştır. 1948 de Chicoga
Üniversitesinin doğu Enstitüsü ve Philadelphiea Üniversitesinin para
kaynakları birleştiriliyor. Nippur’da ara verilmiş kazılara yeniden
başlanması için bir kazı heyeti gönderilme karar alınıyor. Tam 50
yıl durmuş olan kazılar yeniden başlatılıyor. Yeniden günışığına
çıkartılan tablet parçaları, Doğu Enstitüsünde T Hokild Jacobsen
tarafından tetkike tabi tutuluyor. Bu zat tanınmış bir Astrologdur.
Böylece Sümer edebiyatındaki pek çok boşluk doldurulacaktır. Pek çok
tablet ve parça deşifre edilecektir.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
- SÜMERLERDE OKUL
- Sümerlerde okul doğruca yazılan,
cüneiform yazıdan çıkartılmıştır. Keşfi, gelişmesi insanlık tarihi
için büyük bir katkı olmuştur.
- Dünyanın en eski yazılı vesikaları
Uruk antik şehir harabelerinde bulunmuştur. Binden fazla küçük ve
pictographique tablette. Bunlar da en çok küçük bir borca,
bürokratik işlerde ve yardımlaşmalara aittirler. Fakat birçokları,
ezbere öğrenilecek, kolayca kullanılacak sözcüklerin listelerini
oluşturuyor. Başka bir diyişle, Hıristiyanlıktan üç bin yıl önce,
katip sınıfı insanlar bir okul ve eğitim terimini ve nosyonunu
biliyorlardı. Takip eden asırlarda, bu sahada gelişmeler pekte hızlı
olmadı. Buna rağmen, III. Milenyumun ortalarına doğru bütün Sümer
ülkesinde, bir hayli adette okul görülüyordu. Yazı pratiği
öğreniliyordu. Neo-Sümer'in beşiği olan antik Shuruppak'da 1902-1903
tarihlerinde pek çok okul texte'leri bulundu.
- Bunlar, İsa'dan önce tahminen 2500
tarihlerini işaretliyorlar.
- Bilhassa, III. Milenyumum ikinci yarısında; Sümer
okul sistemi hem gelişti ve hem de zenginleşti. Bu devreye ait on
binlerce tablet bulunmuştur. Şüphe yok ki, toprak altında daha yüz
binlercesi var ve kendilerinin gün ışığına çıkartacak ilmi kazılar
bekliyorlar. Bunların çoğu idari tabletler. Bunlardan Sümerlerin
ekonomik durumlarını öğreniyoruz. Bu devirde binlerce katip
görevlilerinin hizmette olduklarını öğreniyoruz. Basit işler gören
ve yöneten katipler yanında, yüksek kademede çalışan katiplerde
bulunuyorlardı. Kralın ve mabetlerin emrinde çalışanlarda mevcut.
Büyük ihtisas gerektiren katiplere de Rastlanıyor. Devletin yüksek
kademelerinde çalışanlarda düşünülürse, katiplerin (Seribe) basit
bir yazma işi olmadığı anlaşılıyor. Daha açık söylemek gerekirse o
zamanlar katip diye anılan insanların, bu günmü anlamı taşımadıkları
anlaşılıyor. O zamanki katip sınıfı ile Osmanlının ketebe sınıfı ve
cumhuriyetin yazı işlerinde çalışanlar, aynı şeyler değiller.
- Aslında elimizde bu eski devir Sümerlilerin eğitim
sistemlerini, organizasyonlarını, pedagojik metotlarını bize izah
edecek tek bir tablet dahi mevcut değil. Bu bilgilere ulaşmak için
II. Milenyumun ilk yarısının beklenmesi gerekecektir. Milettan önce
olan bu tarihe tekabül edecek arkeolojik seviyelerde, her cins ödeve
ait yüzlerce tablet bulunuyor. Hatta bunların çoğu okul çocukları
tarafından günlük ödev olarak ilk yazılan tabletlerdir. Bunlar
arasında işe yeni başlayan acemilerin yanında, gelişmişlerinki ve
hatta diploma alma seviyesine gelmiş olanların kilerde vardır. İşte
bunlardan, her sistem ve hem de pedagojik metot hakkında bilgiler
çıkartılabiliyor. Programların tatbikatı hakkında bilgi
edinilebiliyor.
- Sümer okulları, profesyonel bir eğitim veriyorlardı
yani; ders alan katip namzedi,ihtiyacı olan sahada çalışma bilgisi
alıyordu. Yönetim, iş büroları, saray ve Mabetler iş yerleri olarak
sayılmaktadır. İlk kaideler bunlardır ama kurslar ilerledikçe ve
çocuklarında yaşları arttıkça, programlarda genişliyordu. Böylece,
gide gide okul, kültür ve ilim kurumlarına dönüşüyordu. Her cins
ihtiyaç kurumu, bu arada teolojik, botanik, zooloji, mineraloji,
jeolojik, matematik ve geometrik, hatta lengustik kurumlar bunlar
arasında bulunuyorlardı.
- Edebiyat merkezleri vardır. Bunlarda hem eski
eserlerin kopyaları yapılıyor, hem de yeni eserler ortaya
getiriyorlardı.
- Her ne kadar yetişenlerin çoğu saray, mabetler ve
zenginlerin hizmetlerinde kalmış olsalar da, aralarında araştırma ve
eğitim için ömür vakfedenler de vardı. Bunların hayat kazanma yolunu
da böyle temin ediyorlardı.
- Elbette ki Sümer okullarında, başlangıçta mabet
etkileri vardı. Fakat sonraları sekuler (Seculere) kuruluşlar
gelişti. Daha sonraları programlar büyük çapta laikleşti. (Bu
bilgiye göre laik anlayışı ve idarede eski Yunanistan değil,
Sümerler başlatmış oluyor.
- Eğitim genel ve zorunlu değildi. Öğrencilerin çoğu
varlıklı ailelerden geliyordu. O günün fakirleri de tahsilin ağır
masraflarına dayanma imkanlarından yoksundular. En azından, Asur
bilimciler böyle sanıyorlardı. Ancak bu bir hipotezdir fakat 1946 da
bir Alman Assiyrolog'u Schneider, bu sorun üzerine eğildi.
Neşredilmiş binlerce idari tablet üzerinde çalışmalar yaptı, İsa'dan
2000 yıl önce, katip olarak nitelenen beş yüz kişi babalarının da
mesleklerini de göstermişlerdi. Bunların hepside katip (Scriles)
tahsili yapmışlardı. Bunların hepsi de vali,site başkanı,sefir,mabet
yöneticisi,subay,nehir gemi kaptanı,yüksek memur,papaz,yönetici,
sürveyyant, arşivist ve muhasebeci bulunuyorlardı. Kısaca;bu katip
okulu
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
- SÜMERLERDE BİR OKULLUNUN HAYATI “LE’CHE
ÖRNEĞİ”
- Üniversite öğrencileri bizzat
kendilerinin tabi olduğu öğretim sistemleri için ne düşünüyorlardı?
İste 4000 yıl yaşı olan bir texte sunu bize öğretiyor. Bu texte’in
parçaları toplanmış, gereken tamir ve etütler yapılmıştır. Eser
tercüme edilmiştir.
- Bu dokümanda bir okullunun günlük
hayatına temas ediliyor. Adı belli olmayan ve İsa’dan 2000 yıl önce
yaşamış bir okul yetkilisi tarafından kompoze ediliyor. Basit olarak
anlatılmak istenirse, insan tabiatı, bin yıllar boyunca pek az
değişiklik göstermiştir.
- Texs’te söz konusu olan ve bu
günkünden pekte farklı olmayan okullu, okula geç kaldığı korkusuna
kendisini kaptırıyor. Okul yetkilisinin, kendisinin görevini tahsis
etmeyebileceğinden şüpheli. Uyanır uyanmaz kahvaltısının acele
hazırlanması için annesini sıkıştırıyor. Okulda her kötü hal
gösterdiğinde okul yetkilisi ve yardımcısı tarafından dövülüyor.
Bundan öğreniyoruz ki; cezayı gerektiren Sümer karakteri, baget ile
kürsüden teşekkül eder. Kürsüde teşhir ediliyor denilebilir.
- Geliri az olan hocaların, okulunun
ailesinden bazı küçük ek gelirler temin etmesi de söz konusudur.
Sümer’de bu cins ek gelirler pekte yadırganmıyor.
- Sümerler; okula tablet evi diyorlar.
Bunun bir kısmı kütüphane olarak ta kullanılıyor. Bu denemelerde hiç
şüphe yok ki bin profesör yazılmış olmalıdır. Bu profesör; mesela
çocuğa şöyle bir soru yöneltiyor. “Çocuğum çok küçüklüğünden beri
nerelere gittin ?” Çocuk cevap veriyor:”Okula gittim”,okulda ne
yaptın? Çocuk cevap vermeye devam ediyor ”Okula gittim”,okulda ne
yaptın? ”Çocuk cevap vermeye devam ediyor. Konuşmanın yarısı böyle
devam ediyor. Çocuk “Tabletleri ezberlediğini, kahvaltı
yaptığını,yeni tabletler hazırladığını,onların üzerine yazılar
yazdığını,işi böylece bitirdiğini ve sonra bunları tekrar
ettiğini,öğleden sonra kendisine yeniden yazma görevi verildiğini
hikaye ediyor. Sınıf sonunda eve gittiğini, babasının evde oturmuş
olarak bulduğunu, okuldaki güzel çalışmalarını babasına anlattığını
zevkle anlatıyor. Sabahın erken saatinde uyandığında da hemen
kahvaltısını istiyor. Okula geç kalmak istemiyor. Kahvaltıdan sonra
yola koyuluyor. Okulda sürveyyantla karşılaşıyor. Eğer geç kalmışsa
sürveyyant tarafından azarlanıyor. Heyecan içinde öğretmenin
karşısına getiriliyor. Öğretmenini saygı ile selamlamasını
gerekiyor. Bu da bir görev çocuk için.
- Bunlara karşı mahcup durumda olacak
çocuk, bu günü kendisi için nasıl uğurlu bir gün sayacak? Ellerine
cetvel veya çubukla vuruluyor. Nasihat verilmesi de mümkün
olabildiği gibi, okulun büyük kapısından evine gönderilebiliyor.
Bazen de yazıları beğenilmeyip yeni ödevle yükümlü kılınıyor.
- Bu cezaların çok olduğu ve dayanma
sınırlarını taştığı da olabilir. O zaman işin iyilikle sonuçlanması
yoluna gidilir. Geçinilmeyen hoca, çocuğun babası tarafından eve
davet edilir. Yakın tanıdıkları da davete icabet ederler. Bu yolla
hocanın gönlü alınacaktır. Tarih taşıyan cezalardan ilki budur. Eve
davet edilen hoca, evde başköşeye oturtulur. Öğrencisi hocanın
hizmetinde bulunacaktır. Çocuğun okulda çalışıp beğeni kazanan
tabletleri de babanın karşısına raflara dizili dururmuş. Bu da
Sümerlerde bir adetmiş.
- Çocuğun babası, yeni elbiseler
içinde hocanın yanında durur ve hocaya şarap ikram edermiş,
kendisine azami saygıyı gösterir ve parmağında bir halka (belki de
yüzük) takarmış. İkrama boğulan hoca, şairane sözlerle çocuğu (katip
scrtbe) övermiş.
- Deneme böyle bitiyor. Ne hoca ve
nede çocuk yaşadıkları zamanda 4000 yıl sonra XX. Ve XXI. Asırda
başka nesillere bilgi verip örnek olacaklarını nasıl bilebilirler?
Bu çalışma kopyalarından 20 kadarı oldukça iyi korunmuşlardır. 13
adet kopya, Philadelplie Ünevirseti Müzesinde,7 tanesi İstanbul Eski
Eserler Müzesinde bulunuyor. Kalanları de Louvre Müzesinde imiş.
- Bu yazıları yazmak için istifade
ettiğim kitabın yazarına bu tabletin bir parçası geliyor. Bu tablet
parçası kitabın yazarı Tarih Sümerlerde başlar isimli kitabı
neşrediyor. Bu tabletin tamamını anlamak için bu kitap ve Stephae
Langen, Edward Chiera ve Henrie Genoillac aynı tablete ait başka
parçalarını birleştiriyorlar. Bu yeni durumla tabletten bir şey
anlamak mümkün duruma geliyor. 1938 de, kitabın yazarı Gramer’in bir
İstanbul ikametinde tabletin 5 parçası daha bizim müzemizde meydana
çıkartılıyor. Bu parçalardan bir tanesi 4 kolon ihtiva ediyor. Eski
neşredilmiş tablet parçalarıyla bir araya getirilince, bazı kırılmış
küçük parçaları hariç tutulursa, tabletin bütünlüğünün anlamı ortaya
çıkıyor. Bir ilmi çalışmanın nasıl zor olduğunu ve ilim adamlarına
nelere mal olduğu hakikatinde siz okuyuculara anlatmak imkanı ortaya
konuyor.
- Tabletin aydınlatılmasında ilk engel
böylece anlaşılmış oluyor. Geriye ilmi bir çevri sorunu kalıyor.
Doküman o zaman kıyamet yüklenecektir. İlmi tercüme sorunu da kolay
değer. Bu iş lisan bilen birinin bildiğini o lisandan bir eseri
kendi diline çevirme işi oluyor. Sümerologlardan Thorkild Jacopsen
Adam Falkenstein birçok tablet çevirisi yapılmıştır. Bu çalışmalara
Bene Lensberg’in Sügjestiyonlarını da eklenmiştir. Bu sonucu alim
öncüleri Leipzig ve Ankara Üniversiteleri azası idi. Şimdi
Chicago’da doğu bilimlerinde çok meşhur bir Assyrologdur. Bu texte
ise tam olarak çevrilmiştir. 1949 da da neşredilmiştir.
- Şu demektir ki;bir çok Sümer ekspresyonları ve sözcükleri antik
denemelerde daha belirlilik kazanmışlardır. Hatta birçokları da tam
karanlık içindedirler. Zaman alimlerinin himmetleriyle bu manialarda
ortadan kalkacaktır.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
- SÜMERLERDE KANUNLAR DERGİSİ “İLK MUSA”
- İlk Musa, Peygamber anlamında kullanılıyor. Şimdiye
kadar, yani Sümerlerin başlangıç anlarında tanrı ve tanrıçalar var.
Bunların adedinin de 50 olduğunu yazmıştık. Bu tanrıların
yaşantıları, insana benzedikleri ve Sümer memleketinin her şeyini
Sümer insanları için hazırlanmış olduklarını da işaretleyip
geçmiştik. Fakat; bu söyleyip yazdıklarımız ve okuduklarımız
arasında, Peygamber sözcüğünün anlamını veren bir şeye
rastlamamıştık. Şimdi görüyoruz ki; sonraları onlarda da Peygamber
nosyonu uygulamaya başlanıyor. İsterseniz siz.bu nosyon ilham
ediliyor deyiniz. Neticeyi değiştirecek bir şey olmaz.
- 1947 yılına kadar, gün ışığına
çıkartılmış en eski kanunlar listesi Hammurabi'nin olanlardı. Yani;
biz onu sanıyorduk. Bu meşhur Sami (Semite) İsa'dan 1750 sene evvele
doğru yaşamaya konmuştu. Küneiform harfleriyle ve Babil Dillerinde
yazılmıştı. Tekst; öğünücü bir başlangıç ve beddualarla dolu bir
sonuç arasına sıkıştırılmış üç yüze yakın kanun ihtiva ediyordu.
Yazıyı taşıyan derinlik taşı, bu gün Paris'in Louvre Müzesini
süslemektedir. Taşlar oldukça iyi muhafaza edilmiş olarak bilinen en
eski hukuk prensiplerini ihtiva etmektedir. Bu da insanlığa
Mezipotamya yadigârı olarak kalmıştır. Kalmıştır ama; sonradan pekte
eski olmadığı anlaşılmış bulunuyor. Sonradan;1947 de Lipit İshtar
tarafından 150 sene daha önce ilan edilmiş olan bir başka kanun
ortaya çıkarmış bulunmaktadır.
- Bu kanun, bu defa dikili taş üzerine yazılmış olarak
değil, güneşte kurutulmuş kil tablet üzerinde bulunmuştur, bu defada
yazısı kuneiform ve dili Sümerce'dir. Bu tablet bu asrın başlarında
gün ışığına çıkartılmış ve fakat çeşitli sebeplerden dolayı mahiyeti
anlaşılmış ve nede neşredilmiştir. 1947 ve 1948 senelerinde
Pennaylvania Üniversitesi Müzesi yardımcı kurucularından Francis
Stceele tarafından tamiratı ve tercümesi yapılmıştır. Yine bir
başlangıç ve sonuç bildirgesi arasına sıkıştırılmış birçok kanun
ihtiva etmektedir. Bunlardan 37 tanesi hiç arızasız olarak elde
bulunmaktadır.
- Lipit İshtar'ın bu büyük buluşu çabuk eskimiş ve bu
defa 1948 de Irak Bağdat Müzesi Müdürü Taha Baçir (Taha Bekir
olacak) tarafından Tell Barmal gizli kalmış sit bölgesinde daha eski
olduğu mutlak olan bir kanun daha ortaya çıkarıldı. Hammurabi
Kanunlarında olduğu gibi, bu tabletlerde Babil dilinde
yazılmışlardı. Aynı sene Yale Üniversitesinden Albercht Coetze
tarafından etüt edildi ve kopyalandı. Babil dilinde yazılmışlardı.
Aynı sene Yale Üniversitesinden Albercht Goetze tarafından etüt
edildi ve kopyalandı. Kendisi assyriolog idi. Kanunun önündeki kısa
bir başlangıç sözü konmuştu ve sonuç geleneği konmamıştı. Bunda;
Bilalama adında bir kraldan bahsediliyordu. Bu kralın Lepit
İshtardan tahminen 70 yıl daha önce yaşanmış olduğu anlaşılıyor. Bu
kanun hemencecik en eski tanınan kanun olarak kabul gördü. Bu da
sadece 1952 tarihine kadar sürebildi. Tam 1952 senesinde, bu
istifade ettiğimiz yazının yazarı bizzat Samuel Noab Karmer
açıklayacağı şartlar altında bir tablet kopyaladı ve tercüme etti.
Bu tabletteki kanun Sümer Kralı Ur Nammu tarafından ilan edilmişti.
Bu Sümer Kralı Un şehrinin üçüncü hanedanını teşkil ediyordu. Bu
hanedanın temelini atmıştı. Zamanı da İsa'dan önce 2050 senesine
tekabül ediyordu. Babillerin Hammurabi kralı olmadan 300 yıl
öncelere tekabül ediyordu. Ur Nammu tableti İstanbul Şark Antik
Eserleri Koleksiyonunun içinde bulunmaktadır. Zaten yazar; Kramer'de
bu yazıları yazdığı sırada İstanbul'da görevli idi.
- İlmi dürüstlüğe bakın ki; yazar eğer
F.R. Kraus'un mektubu olmazsa bu tablet hakkında hiçbir bilgiye
sahip olmamış olacağını açıklayabiliyor. Sonda Kraus'ta bizim Türk
Müzesine çalışmak için gelmiş ve Kramer'le de orada karşılaşmış.
Kendisi de Müze Müdür bulunuyormuş. Yazdığı mektupta adıl iki tablet
bulunduğunu ve bunların birleştirdiğini yazmış, bu keşfettiği ve
yapıştırdığı tabletleri Nippur koleksiyonunda 3191 numara ile
kataloga geçirmiş. İşte Kramer dostunun belirlediği tabletin adli
tabletin kopyalanması ve etüdünü istemiş, daha çok tavsiye etmiş.
- Kramer numarasını belirlemiş tableti
masasına istiyor ve onun güneşte kurutulmux olduğunu, renginin
donukluk ve ebadının da 10 a 20 boyutunda bulunduğunu görüyor.
Harflerin yarıya yakını tahrip edilmiş durumda imiş. Dikkatli birkaç
gün çalışmadan sonra mahiyeti ortaya çıkmaya başlamış, şekli meydana
çıkmış ve kendisi heyecan içinde bunun en eski kanun olduğunu
anlamış oldu.
- Tablette, ince çizgilerle sekiz
kolona ayrılmış. Bunların yarısı önda, yarısı da arkada bulunuyor.
Her biri satırlarla kaplı 45 bölme gösteriyormuş. Bunlarında
yarısını okunabilir olduğu bildiriliyor, önde uzunca bir başlangıç
mevcut. Yalnız; tahripten dolayı bir kısmı anlaşılır değil.
Kısaltılmış şekli şöyle:
- Dünyanın yaratıldığı ve Sümer ile Ur
şehirlerinin yazgısına karar verilmiş olduğu zaman iki esas tanrı
olan an ile Enlil Sümer tanrıçaları, güneş tanrısı olarak Ur Kralını
güneş tanrısı Nanna olarak belirlediler, bundan sonra Nanna yer
temsilcisi olarak Ur Nammu'yu seçti. Sümer ve Ur yönetmesi böyle
istendi. Yeni seçilen şef ilk iş olarak ülkesinin politik ve askeri
asayişinin düzeltilmesini kendisine iş edindi. Lagash komşu
devletleriyle çalışmaya karar verildi. Bu komşu Un aleyhine
genişleme politikası güdüyordu. Kral Namhani yenildi. Kralı
Öldürdükten sonra, Kral Nanna ile kuvvetlenmiş olarak şehir, Ur
şehirlerinin ilk hudutlarını tespit etti.
- Sonra şehrinin iç işlerinin moral ve
sosyal yönlerinin düzeltilme zamanı geldi. Kanunda okunduğu gibi
kaçakçılar ve şehrin öksüzleri, koyunları ve eşekleriyle yarış
edercesine yiyici ve rüşvetçiler ortadan kaldırdı. Öksüzlerin
zenginlere boyun eğmeleri önlendi. Dullar varlıklarından, işçilerde
madencilerin tasallutundan korudu. Bütün bunlarla adaleti temin
etmek ve vatandaşlarının yaşamaktan mutlu olmalarını temin etmekti.
- Tabletin arkasında, tahripten dolayı
bu kanunlar dahi tam belirli değillerdi. Beşte bir muhteva, bazı
ihtimallere göre yeniden belirlendi. Bunlardan biri belki bir su
denemesini anlatıyordu. Bir başkası, bir esirin efendisinin yanında
dönüşü anlatılıyordu. Fakat bu uç ötekiler, çok parçalı ve çok az
okunur olsalar da insanın sosyal ve spitürel gelişmeleri için çok
ehemmiyet taşıyordu. Görülüyor ki İsa'dan 2000 yıl önce bile “Dağ
Kanunu Göze Göz, Dişe Diş” Hepreuxlerde de geçerli idi. Daha geç
devirlerde, Yahudilerde; vücut cezalarının yerini tutacak daha
insalcıl cezalar getirilmiştir.
- Belki yeni araştırmalar, daha eski kanunlarda ortaya
koyacaklardır. Şimdilik beklemek zorunda olduğumuzun bilinmesi
gerekiyor.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- SÜMERLERDE İLK PARLEMANTO
- Bu texte de zikredilen parlemanto basit, yufka bir
iş veya işler için toplantıya çağrılıyor. Çok fevkalade işler için
çağrılar yapılabiliyor. İki meclisin birlikte toplanmasından oluşan
parlemento:”ne pahasına olursa olsun barış” ve “savaş ve tam
bağımsızlık” gibi ehemmiyetli sorunlar karara bağlanıyor
parlemantoda. Bu anılabilir durumların oturumları böyle oluyor, çok
yakın tarihlerde.
- Çok yakın tarihlerde ve gerekse
İsa'dan 3000 yıl önceleri Sümerlerde bir çok şehir devletleri
yaşamış ve hakimiyet için de yarışta yapmıştır. Elbette ki bu
devirler arasında farklar vardır. Bu site (şehir) devlet buluşu
Sümerlerindir. Sümer atasözlerinde gerek “kish”,en mühim
sistemlerdendir. “Deluga” sisteminden sonra, krallık yetkilerini
gökten almıştır. “Uruk”da daha güneyde olan bir sistemdir. Kudretini
ve yetkisini yayıyor ve kendisine karşı yarışanları yok etmekle
tehdit ediyordu. Kisn Kralı (şiirde adı Agga'dır) tehlikeyi seziyor:
Kendi hakimiyetini kabul etmez ise, kendileriyle savaşacağını Uruk
Kralına bildiriyor. İşte böyle ehemmiyetli bir anda Uruk
parlemantosu çağrılıyor (Eskiler ve Valides'ler)
- Söylediğimiz bu kahramanlık
şiirinden, iki Sümer sitesi rekabetini öğreniyoruz. Mühim
şahsiyetlerden AGGA, KİSH şehri ilk hanedanının son temsilcisidir.
Gılgamesh URUK Kralı ve “Gulbah” senyörüdür. Şiir Uruk'a AGGA'nın
gönderdiği adamlarla başlıyor. Gelen bir ültimatomdur. Cevap
verilmeden Gılgamesh şehrinin Eskiler Meclisiyle dayanışma yapıyor.
Kral bunu yaparken KIHS'ın hakimiyetini kabul etmemelerini, fakat
silahlanarak zafer için savaşmalarını rica ediyor. Senatörler bu işe
pek taraftar görünmüyorlar. Barış için emir altına girme gikri galip
geliyor. Böyle bir düşünce Gılgamesh'in nefretini anlatıyor. İkinci
Meclis üyeleri savaş kararı veriyorlar. Asla KIHS hakimiyeti altına
girilmeyecektir kararı Gılgamesh'in içini rahatlatıyor ve savaş
neticesinden emin hali meydana geliyor. Bu durum ancak beş on gün
devam ediyor. AGGA Uruk'u muhasara ediyor. Şehrin sakinlerine de
dehşet sarıyor. Bundan sonra şiirin devamı pek açık değil, fakat
öyle sanılır ki Gılgamesh şöyle veya böyle AGGA'nın dostluğunu
kazanmış olacaktır. İş dostça halledilir ve savaş yapılmadan
muhasara kaldırılır.
- İşte şiirin özü böyle. Uruk Perleman-tosuna
nispi bir geçiş; çeviriler litteyal ve restore edilmiş şekildedir.
Her şeye rağmen çok beyit manası anlaşılmaz kalmış ve ortadan
kaldırılmıştır. Bunların tam doğru anlaşılabilmesi için yeni,
bozulmamış bir kopyasının daha başka bir kazıda ele geçirilmiş
olması gerekir.
- EGGE'nın gönderdikleri, Enberag
gesi'nin oğlu Uruk'da Gilgemesh'in yanına gitmek için KİSR'i terk
ederler. Gilgamesh Kralı sonunda şehrin Eskiler Meclisinin önüne
getirir, meclisin tavsiyelerini ister:
- Şehrin parlemantosunun arasında
yapılan tartışmada, hakimiyet altına girmeyi değil,silaha sarılıp
savaşma kararı alıyor. (Tercüme edilemedi)
- Şair; yazdığımız gibi sadece
özetleyici bir tutum içinde bulunuyor. Sadece URUK parlemantosunun
ve onun iki kanadından bahsediyor. Bunlar hakkında detaylı bilgi
verilmemiş. Bizim ve yaşadığımız devrin merakı düşünülmemiş.
Milletvekillerinin ve senetölerin adetlerini bilmek isterdik. Her
üye bizdeki gibi konuşuyorlar mı idi? Konuştukları acaba dinleniyor
mu idi? Kavgaları var mıydı? Parlemanto kanadı nasıl anlaşıyorlardı?
Bir oylama sistemi her halde vardı. Başkalarınında olması gerekmez
mi? Kralın müzakereleri izleyip izlemediğini de bilmek istemez
miydik? Yine her halde, bu deneyimli politikacıların kulis
faaliyetleri ve özel entrikaları da olması gerekir. Uruk'un şehir
devleti parlemantosunun iki gruba ayrıldığı açık, bunlardan bir grup
kaydı pahasına barış istiyor,öteki de hakimiyeti kaybetmemek için
silaha sarılmaya karar veriyor.
- Bu çok eski politika kavgaları ve
antlaşmalarda büyük çaptı açıklık bulma imkanı olmuyor. Çünkü AGGA
ve GILGAMESH zamanında yazı daha henüz yoktu veya çok az gelişmiş
rüdümanter şekliyle vardı. Bizim söz konusu ettiğimiz şaire gelince
o;bu şiirini kil tabletler üzerine çok geç devirde belki de; bin
sene sonra yazmış olmalıdır. Ya bunu da yazmamış olsa, bu gün
edindiğimiz bu bilgilerden de mahrum olamayacak mıydık?
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
12 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- SÜMERLERDE İLK PARLEMENTO 2
- Sümerlerin ilk emredicileri, savaş
meselesinde ne kadar büyük başarı sahibi olursa olsunlar,
kararlarında mutlak hakim durumunda değillerdi. Hakan içinde durum
böyle idi. Devletin yüksek menfaatleri üzerinde bilhassa, savaş ve
barış sorunlarında, meclis şeklinde toplamış,belli başlı vatandaş
topluluklarıyla istişare edilirdi. Bu demokratik yak laşım İsa'dan
önce üçüncü milenyumdan itibaren medeniyetti yeni bir katkı daha
teşkil eder.
- Bu durumda demokrasiyi, Garbi
Avrupa'nın bulunduğu iddiasında bulunanlar işin nasıl bir tavır
takınılacağı sorula bilinir. Memleketimizdeki demokrasi havarileri
de bu nokta hakkında bilgi edinince, bir şeyler düşünebilirler. Ne
olursa olsun arkeologlar bu gayretlerini sürdürürlerse, daha çok
yeni şeyleri hep birlikte öğrenmiş olacağımızdan şüphe yoktur.
Ancak; öğreneceklerimiz yazı icadından daha ileri gitmeyecektir.
Geçenlerde; tahmin hudutları içinde kalmayacaklardır. Unutmayalım
ki; insanın sosyal ve sprituel gelişmesi, sathi görüş ve izahların
aksine çok defa yavaş ve dolambaçlıdır. Medeniyetin yolu üzerinde
zorluklar hep olacaktır. Karanlık dolu ağaç asıl nüveden pek çok
ölçüde ayrılmış görülebilir. Bu ayrılış, binlerce kilometreyi de
geçebilir, işte yeniden ilk parlamentoya,ilk demokrasi sorununda
Sümerlerden binlerce sene sonra keşfedebiliyorlarmış gibi bir durum
aldığında bizler pekala görüp hayretimizi de ortaya koyabiliyoruz.
Bunların kendisi olduğu ile öğünenlere de açıktan çekingenlik
göstersek bile bıyığı olanlarımız onun altından gülümseyebiliyorlar.
Şundan da artık şüphe etmiyoruz ki; demokrasinin beşiği Orta
Doğudur. Garbi Avrupa iddiacılarıyla tam bir tezat ortaya çıkıyor.
Bu beklenmeyen ve düşünülmeyen gelişmeleri de arkeologlar kazma ve
kürek elde yaptıkları verimli ve beklenmeyen kazı neticelerine
borçlu bulunuyoruz.
- Burada konu olanlar,yıllarca
yürütülen arama ve taramalarla bile,söylediklerimizin ehemmiyetini
ortaya koymazlar. Burada ancak, bir şiirin ihtiva ettiği politik bir
meclisin tutanaklarına başvurmak gerekecektir. Bu texte on bir
tablet ve parçaları halinde bize erişebilmiştir. Bu parçalardan dört
tanesi geçen son kırk sene içinde kopyalanmış ve neşredilmiştir.
Önceki yazdıklarımızda bu kopyalama şeklinde bildirilmişti. Bu
dokümanın Sümer Tarihi üzerindeki ehemmiyeti üzerinde durulmamıştı.
Ancak 1942 de gün ışığına çıkartıldı. İşte o zamanda Thorkilde
Jacobsen'nin Chicago Üniversitesi Şark Enstitüsü iptidai demokrasi
hakkındaki etütleri neşredilmişti. Krammer de bu çalışmaların
ışığında geri kalan yeri öteki parçaların İstanbul ve
Philadelplie'de kopya ve tamiri tamamlanarak şiirin tamamlanmasını
temin etmiştir. Bu şiirin 115 beyti gerekli kritik ve tercümeleri
yapıldıktan sonra 1940 da Amerikan Arkeoloji Dergisinde
yayınlanmıştır.
- İsa'dan 3000 yıl önceki tarihin
etrafında bu gün tanıdığımız ilk parlamento özel bir
- oturumla toplanmış oluyor. Bizim modern demokrasilerimizde
görüldüğü gibi parlamento ilk meclisi teşekkül ediyordu. Birisi
Senato, öteki de meclis. Bunlardan senatoya, eskiler meclisi
deniyordu. İkincisinin de silah taşıyan bütün vatandaşlar
toplanıyorlardı. Sanılır ki; bunları okurken Atina'da cumhuriyet
devrini yaşayan Roma'da bulunuyorsunuz. Hâlbuki Yakın Doğudayız.
Yunan demokrasinin bulunduğu devirden tam 2000 yıl önce Yakın
Doğudayız. Fakat;bu devirden itibaren yaratıcı Sümer Milleti
yarattığı büyük toplum binaları etrafında cihanşümul olarak tanınmış
bir çok şehirler kurduğundan dolayı öğünebilir. Kara ve deniz
yollarıyla tüccarları kendisini çevreleyen ülkelerle aktif
münasebetler kurmuşlardı. Elbette bunlar ticari münasebetlerdi. Çok
sağlam düşünürleri topluca bir din fikrini ortaya koymuşlardı. Bu
fikirlere zamanın İncil'i denilebilir. Bu dini fikirler sadece
Sümerlerde değil Yakın Doğunun birçok memleketinde de kabul görmüş
idi. Çok kabiliyetli şairleri, tanrılarını, kahramanlarını,
krallarını, aşk ve heyecanla çalışıyorlardı. Hepsini taçlandırmak
için Sümerler tedricen bir yazı geliştirdiler. Bu yazı sistemi bir
kamış kalemle kil tabletler üzerine nakşediliyordu. İşte bu sayede
ilk defa insan devamlı kanunlar, kendi işlevlerini, düşüncelerini,
ümitlerini ve arzularını muhakemelerini ve inançlarını tutmak ve
devamlaştırmak imkanına kavuşuyordu. Hiç şüphe edilemez ki;
Sümerliler politik sahalarda çok büyük gelişmelerden insanlığa miras
bırakmışlardır.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
13 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- SÜMERLERDE SOSYAL REFORMLAR
- Sümer tarihçileri sadece harpleri ve muharebeleri
hatırlamak ve tespit etmekle yetinmemişlerdir. Belli başlı ekonomik
ve sosyal olaylarda tespit etmişlerdir. Bu sebeple bir text,geçmiş
günlerin gereksiz istekleri ve acımasız cesaretli bürokrasinin
icraatlarına ayrılmıştır. Doküman saraydan çıkmış Uruk Kagina
Kralına ait olduğu bir arşivist tarafından belgelenmiştir. Bu kralın
ismi yenidir ve yaşlı hanedan Ur-Nansh'ın alaşağı edilmesinden sonra
iktidara halk tarafından getirilmiştir.
- İyi bilgi edinilmiş olmak ve texti
iyi kavramak için, önceki politik plan hakkında kısa da olsa bir
bilgi sahibi olmak gerekiyor.
- Lagasl'ın şehir devleti İsa'dan önce
Milenyum III'de şehir merkezinden başka bir mabedin etrafında
kümelenmiş varlıklı köy grupları da ihtiva eden yerleşim alanları da
vardı. Başka Sümer siteleri gibi, Lagash Süzerain için bütün Sümer
topraklarına hakim görünen bir kral vardı. Hakikatte bu hakimiyeti
Sakku'ya aitti. İsakku ise geçici koruyucu tanrı anlamına geliyordu.
Gelenlere göre şehirlerde bu tanrı tarafından korunmuşlardı. İlk
İsakku iktidara geliyor ve ne kadar ve ne kadar için olduğu da belli
değil. Bunda aynı İsakku, sitenin sakinleri tarafından seçiliyordu.
Halkın yönlendiricileri de belki mabet yöneticileri oluyor. Bu
yöneticilerde Sanga'lar deniyordu. Bunların politik yetkileri de
tartışmasız bulunuyor. Bunlar bir vasıfta kazanınca yöneticiler
sorunu kökünden halletmiş oluyor. Bu İsakku yetkili. Elindeki
yetkileri ve zenginliğini mabet hesabını çoğaltmak istiyor. Bu
hareket tarzı ise mabet ile sarayın arasının açılmasına sebep
oluyor.
- Lagash halkı genellikle çiftçi,
hayvan yetiştirici; kayıkçı ve balık avcısı,tüccar ve küçük
zanaatkar idi. Sitenin ekonomik hayatı karmaşık bir sisteme
bağlı,tekel idaresi idi. Bunu “Sosyalist ve yönlendirici,kapitalist
ve liberal” şekilde tasnif edebiliriz. Aslında her ne kadar mühim
bir kısmı toprak, mabet personeli tarafından sahipleniyor ve
işletilmesi yarıcı usulü ile temin ediyordu ise de, büyük bir kısmı
toprakta, özel şahısların tasarrufunda bulunuyordu. Çok fakirler
bile bizzat biraz toprak, bahçe, ev ve hayvan sahibi
olabiliyorlardı. Sulama işlerinde topluca düzenlenmişti. Fakat çok
bir cihetten ekonomi bütün baskılardan Arındırılmış şekilde
serbestti.
- Zenginlik, fakirlik ve başarı ile
başarısızlık geniş ölçüde şahıs ve kuruluşların basiretlerine
bırakılmıştı. Üretim yerlerinde üretilen ve yapılanlar, şehir
pazarında serbest satıyorlardı. Gezici tüccarlar; kara ve deniz
yoluyla komşu devletlerle gereken ticari münasebetler kurmuşlardı.
Bunlar arasında özel ve mabetlere mensup olanlar vardı. Lagash
vatandaş hakları için çok duyarlı idiler. Hükümetten gelecek
aksiyonlar için, hep uyanık olurlardı. Hürriyetleri ve
serbestlikleri ilk düşünceleri arasında idi. İşte bu duyarlı ve
uyanık halk, hürriyet ve serbestliklerin Urukagina rejimi
öncesindeki yıllarda kaybetti.
- Eşitsizlik ve baskı haline
sürükleyen şartlardan söz konusu edilmiyor. Fakat Ur-Nansh ve onu
takip edenlerin ortaya koydukları otoriter rejim karşısında bu
durumun kaçınılmaz olacağını biz tahmin edebiliyoruz. Bu
hükümdarlardan bazıları, kendileri için olduğu kadar devletleri
içinde bazı anlamsız iddialar peşine düşmüşlerdir. Bazı emperyalist
savaşlar ve istilalar bunlar arasında sayılmamalıdırlar. Bazen büyük
zaferlerde kazanıldı. Hatta kısa bir zaman içinde olsa,
hakimiyetleri bütün Sümer topraklarına yayıldı. Hatta komşu
memleketlere geçildiği de görüldü. Fakat; bu başarıların sonu
gelmedi. Bir asırdan kısa zaman içinde Lagash sınırlarını eskiye
çekmek zorunluluğu doğdu. Urukagina iktidarı alınca,devlet o kadar
zayıflamıştı ki;kuzey komşusu ve amansız düşmanı Ummz'un
niyetlerinin kurbanı oldu.
- Bu ölümcül savaş esnasında ve yıkıcı devamında,
Langasl istiklalini kaybetti. Sitenin ileri gelenleri ordularını
yükseltmek, orduya silah ve mühimmat temin etmek için şahıslarında
varlıklarına el koymayı dahi düşündüler. Vergiyi arttırdılar ve
mabetlerin mallarını aldılar. Savaş devam ettikçe itiraz edenni de
görmediler. Savaşta bütün kumanda lövyeleri,saray adamlarının elinde
toplanmıştı. Barış gelince ellerinde olanları ve mevkilerini pekte
terk etme niyeti göstermediler. Bu suretle, bu eski bürokratlar
gelirlerinin çeşitlerini ve miktarlarını arttırmaya devam ettiler.
Bütçe reçeteleri texes,larve vergi ağırlığı halkın belini büktü.
Dikkat edilirse bu günkü düşüncesiz yöneticilerin yaptıklarıyla, o
zaman 4500 yıl önce yaptıkları arasında bir fark görülmüyor.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
14 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
- SÜMERLERDE SOSYAL REFORMLAR İLK VERGİ İNDİRİMİ
- Deniz müfettişleri gemilere el koyuyorlardı.
Hayvanlara bakan müfettişler de kendi sahalarında aynı işlemi
yapıyorlardı. Balıkçılıkta ayni idiler. Bir Sümer vatandaşı tüylü
koyununu kırktırmak için saraya götürürse 5 sicles ödüyordu. Bu da
bir ağırlık birikimi idi ve tahminen 8 gram gümüş kitlesine eşit
sayılıyordu. Bu vergi beyaz koyunlar içindi. Karısını boşamak
isteyen erkek İshakku'ya 5,vezirine de bi birim ödüyordu. Parfümcü
yaptığı bir merhem için İsakku'ya 5,vezirine 1 saray kahyasına da
ayrıca 1 birim ödüyordu. Mabet ve gelirlerine gelince, İsakku onu
benimsiyordu. Allah'ın öküzleri (Bu söz olayı nakleden katibindir)
Isakku'nun soğan çalışıyorlardı. İsakkun'un topraklarının mevcudunun
en iyileri idiler. Mabedin en saygılı ricali, memurları demek
istiyoruz. Sanga'lar ve başkaları bir gün öküz, eşek ve buğdaylarına
el konduğunu görebiliyorlardı. Ölülere bile harç ve vergi konulurdu.
Ölü mezarlığa getirildiğinde memurlar ve birçok parazitler hazır
bulunur ve matemli aileden mümkün olan yulaf, ekmek, bira ve çeşitli
mobilyalar sızdırırlardı. Devlet soyan durumuna düşmüştü. Bunlara
göre saray zenginleşmiş olacaktı. İsakku ve tarlaları ile saray
laiklerinin tarlaları büyük bir yığın oluşturuyordu.
- İşte katip, Lagasl'ın politik ve
ekonomik durumunu böyle dile getiriyor. Yeni İsakku Urikagina
belirlendiği zaman, adaletin tesisi ve ezilmiş vatandaşlar
müfettişler davet edilerek, alınan vergiler kaldırılıyor. İnsanlar
artık vergi ödemeden boşanıyorlar. Buna rağmen mabet gelirleri
korunuyor. Müfettişler bütün ülke sathında görülmez oluyorlar. işte
Urikagina, Lagash halkının hürriyetlerini böyle temin ediyor.
- Her yerde hazır ve nazır olan vergi
memurlarıyla yüksek mevki sahiplerinin işten çıkartılmaları,
Ürikagina'nın tek icraatı olmadı. Keza, fakirlere kötü muamele yapan
zenginlerin bu kötülükleri de önlendi. Elimdeki vesikalarda bunun
için örnekler mevcut.
- Urikagina; aynı zamanda
tefecilerden, hırsızlardan ve başka suç işleyenlerde temizlendi.
Komşu şehirlerde dul ve yetimlere kudret sahibi olanlar tarafından
baskı ve kötü muamele yapılmaması için anlaşmalar yapıldı.
- Bu reformlar etkisiz ve gereksiz mi
olmuşlar dır? Lagash için ne daimi zaferler ve nede devamlı bir
kudret getirmişlerdir. Devamları on yıldan az sürmüştür. Fakat;
kuzeyin iddiacı rakip kralı Lugalzaggi'nin kendisine yüklediği
Lagasl bir daha belini doğrultma imkanlarını bulamadı.
- Urikagina reformları ve bunların
sosyal neticeleri, bu eski Sümer tarihçisi üzerinde büyük bir etki
yapmaktan geri kalmamıştır. Bunları bildiren dokümanların textleri
birbirlerinden farklar gösteren üç adet konik ve bir de ovalımsı
şekilde yapılmış kil plaklara yazılmıştır. Bunların hepsi Fransız
arkeologlarından teşekkül eden heyetler tarafından Tello-Lagal ta
1978 de ortaya çıkarılmışlardır. Sonra bunlar kopyalanmış, tercüme
edilmiştirler. (Thureau-Dangin) Yeni bir eserde Urikagina reform
anlatımları yeni tercümeye, Arno Popel tarafından tabi
tutulmuşlardır. Bu yeni tanzim edilen eser henüz yayınlanmamıştır.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
15 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
- SÜMERLERDE DIŞ İLİŞKİLER (İlk Sınır Savaşları)
- Arata kralı Seigneure bu haberden üzgün ve şaşkın
olarak kahramanlarına Enmarkar’a silaha sarılmak zorunda olduklarını
bildirmesi görevini veriyor. Kendisi iki tarafça kararlaştırılacak
iki şampiyonun savaşması usulünü tercih ediyor. Bir şartla hüküm
altına girebileceklerini de açıklıyor. Büyük miktarlarda ölçülecek
buğday gönderilmesi. Kahraman bütün hızıyla Uruk’a dönüyor.
Parlamento mesajı Enmarkar’a bildiriyor.
- Hareketten önce, Enmarkarmuamanlı bazı operasyonlara
girişiyor. Bunlar bir inanışın provası olmalıdır, sonra Nidoba’nın
akıl tanrıçası tavsiyelerini almış olarak bütün hayvanlarına buğday
yükleyip bunları kahraman tarafından Aratta’ya götürülmesini
istiyor. Fakat kahraman aynı zamanda bir mesaj daha taşıyor. Bu
mesajda Enmarkar’ın zaferini ve özel kudretini mat ederek Arata
kralına kırmızı akik ve lapis-lazuli’yi de reklam ediyor.
- Kahraman girişinde buğdayları sarayın avlusuna yıktırıyor,
mesajı da krala veriyor. Halk buğdayların yığıldığını görmekten
mutlu, Enmarkan’a kırmızı akik vermeyi kabulleniyor. İstenilen
mabetlerinin yapılmasına da söz veriliyor. Fakat, Aratta’nın
sinirleri bozulmuş kralı bu defa kendi sırasında ki kudret ve
zaferini öğrenek Enmarkan’ın kendisine yaptığı isteklerinin
tekrarını yapıyor ve kendisine akik ve lapis-lazuli istiyor.
Kahraman geri dönüşünde texte göre, öyle sanıyorum ki Enmarkan
falcılarla konuşuyor, gerekenleri yapıyor ve kahraman da geri
Aratta’ya yollanıyor. Fakat bu defa bütün mesaj yerine krallık
asasını (Sceptre) kendisine sunulmakla iktifa ediliyor. Bu sonucunun
görüşü kral Arata nezdinde terörün tahrik edileceği kanaatini
gösteriyordu. Sarayın ileri gelenleriyle istişare ediliyor acı
duruma kendisi ve milletinin maruz kalmasıyla, Enmarkan karşısında
itaata razı olacağı bir tavır sergiliyor. Adamlarıyla teker teker
konuşup bir müdafaa şeklini karar altına alıyor kral. Son fikrine
yeniden dönerek, taraflar arasında seçilecek bir şampiyon arasında
bir savaş yapılmasını tekrar ortaya atıyor. Bu suretle kimin
şampiyonu yenerse, o tarafın kudretinin kabul edilmesi şartını da
ortaya sürüyor. Muğlak terimlerle seçilmiş durumdan anlaşılıyor ki;
seçilen savaşçılarına ne siyah, ne beyaz,ne esmer,ne sarı,ne de
bıyıklı olmalıdırlar. Savaşanların ünüformaları da anlaşma olabilir.
- Bu yeni çağrının taşıyıcısı,
kahraman Uruk’a yeniden geliyor, Enmarken sonra Aratta’ya tekrar
dönmesi emrini veriyor. Üç noktalı bir mesajı da birlikte
götürülmesini istiyor, önce Enmerkan; Arata kralının meydan
okumasını kabul ediyor. Adamını yollayacağını da bildiriyor. İkinci
olarak istiyor ki; Arata kralı Uruk’ta İnana için,altın,gümüş ve
kıymetli taşlar biriktirsin. Üçüncü olarak ta, yeniden Aratta’nın
total yıkımı ile gereken cezaların verileceği tehdidini savuruyor.
Eğer Arata kralı ve milleti Eridu mabedini yeniden yapıp ve süslemek
için, dağlardan taş getirmezlerse bu söylenenler eksiksiz tatbik
edilecektir.
- Textein devamı enteresan. Şaire
göre, Enmerkan kil tablet üzerine ilk yazan kraldır. Bu suretle
mesaj taşıyanların, uzunluk dolayısı ile doğru aktarma tehlikesi
ortadan kalkmış oluyor. İşte şiire göre, tablet mesaj Aretta kralına
veriliyor; cevabı bekleniyor. O sırada senyör beklenmedik bir yardım
alıyor, İshkur, Sümerlerin yağmur ve fırtına tanrısı buğday ve vahşi
yulaf getiriyor. Bunları senyörün önüne yığıyor. Bu durumdan Arata
senyörü tekrar cesaret alıyor ve kendisine güven geliyor. Emmerkan
kahramanını uyarıyor ki; İnana hiçbir şekilde Aratta’yı, evini ve
yatağını terk etmeyecektir.
- Bu şiir’in hepsi 20 tablet ve
parçalarından oluşmuştur. Bunun 13 kolon ihtiva edeni İstanbul Eski
Eserler Müzesinde bulunuyor. Bir tablet 1946’da Kramek tarafından
kopya edilmiştir, 1952’de Sümer tabletlerinin ilmi bir yazımı
tamamlayıcı bir kritiği ve tercümesi basılıyor bunlar Amerika’da
Phyladalphia’da oluyor. Bu yazdıklarımızın hemen hepsi çok ilmi
şeyler olup, yalnızca büyük ihtisas sahiplerini ilgilendirir is de
buzum gibi sıradan insanların birazıcık bilgi sahibi olmaları da
zararlı kabul edilmez.
- Not: Sümer tanrıları mabetlerdeki
dairelerinde otururlar, dinlenirler, yerler,içerler, uyurlar ve
hatta kavga ederlermiş.
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
16 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
- SÜMERLERDE HEKİMLİK İLK İLAÇ YAPIMI İLAÇ
LİSTESİ
- Adı belirli olmayan bir Sümerli hekim, bir gün
hekimlerin ve tıp talebelerinin kullanmaları için en tanınmış
ilaçların listesini ve yapılış şekillerini toplamaya karar veriyor.
İsa'da tam üç bin sene önce verilmiştir bu karar. Bunun için bu
kıymetli Sümer hekimi 16 cm boy ve 9.5 cm eninde yarı ıslak bir kil
tableti hazırlıyor. Bir kamışın ucunu da köşe şekline getirip
biçimlendiriyor. Ondan sonra zamanın küneiform (Cuneiformes)
harfleriyle tanınmış on iki adet ilacın isimlerini yazıyor. En eski
hekimlik el kitabı olarak tanınan bu doküman gün ışığına çıkarılana
kadar, tam dört bin sene Nipur Harabeleri içinde saklı kalıyor.
Philadelphia üniversite Müzesinde bu eseri, bir arkeoloji heyeti
götürülmüştür.
- Üniversite Müzesinin yayımladığı ve
Nipur'da antik eczacılık adını taşıyan makale, doğru çeviri
yapılmadığı hakkında büyük bir reaksiyon gösteriyor. Burada hiç
olmazsa tercüme edilirken bir kimyagerin hazır bulunması gerektiği
üzerinde duruluyor. Tek Arkeolog için bu görevin pek niyetleri
aşacağı, aşmış oyacağına işaret ediliyor. Bunun üzerine kitabın
yazarı Krammer'den hizmet beklendiği bildiriliyor.
- 1953 baharı bir Salı sabahı, Martin
Levey adlı asistan, ilimlerin tarihi adlı bir tez için kendisinin
yardımını istiyor. Bunu fırsat bilen yazar, yeni bir çeviri için
tablet'i yerinden çıkarıp masasının üzerine koyuyorlar. Haftalarca
tekst üzerinde yazar ve asistan Lavey bu ilk Sümer farmakope'si
üzerindeki perdeyi kaldırıyor.
- Bu eldeki dokümana göre, bu ilaçları
ortaya koymak için Sümer hekimleri şimdiki modern meslektaşlarının
yaptığı gibi, nebat ve mineral maddelerini kullanıyorlardı. Başta
gelen bu minareler sodyum klorür (deniz tuzu) ve sodyum nitrat (Salpatre)
idiler. Hayvan maddeleri olarak; süt, yılan derisi ve kaplumbağa
kabuğu kullanıyorlardı. İlaçlar için daha çok nebat aleminden
faydalanıyordu. La Cassa mersin, Lassa Foetide ve kekik, söğüt, erik
ağacı, çam, incir ve palmiye-hurma en çok kullanılıyordu. Bunların
tohumlarından kurutulmuş parçalar veya tozlar şeklinde muhafaza
ediliyordu.
- Hekim tarafından yazılan ilaçlarıyla
haricen kullanmak için merhemler veya “filtrats/süzüntü” veya içten
kullanmak için mayi şeklinde bulunduruyorlardı. Merhemleri
hazırlamak için bir veya birkaç madde pülverize ediliyor ve elde
edilen toz, kushumma şarabıyla emişme yapılıyordu. Sonra bu karışım
adi nebat yağlarına veya sedir yağına dökülüp karıştırılıyordu. İlaç
yapmak istenince, üzerine pülverize çay kumu ekleniyordu. Sonra elde
edilen bu madde, suda ve bal içinde yoğruluyor, nebati yağ yerine
deniz yağı (büyük ihtimalle balık yağı) kullanılıyordu.
- Süzüntü (filtras)nin nispi yazılışı
daha karışık bir metotla yapılıyordu. Bunlar arasında üç tanesi için
(Sümer teksti bu konuda oldukça açıklık ifade ediyor) kullanılmış
olan usul kaynatma (Decoetion) idi. Aranılan maddeyi çıkarmak için,
hekim elindeki maddeyi suda kaynatıyordu; içinde alkali ilave
ediyordu. Daha çok bir eksre elde etmek için bunun içine tuz ilave
etme de unutulmuyordu. Organik maddenin ayırt edilmesi için, sulu
madde bir filtrasyon ameliyesine tabii tutuluyordu, fakat bu
muamelenin mahiyeti reçetede açıkça yazılmış değildi. Hasta organ bu
filtra (süzüntü) ile tedavi ediliyordu. Bunun için hasta organ ya
yakılıyor veya ilaç serpmesi yapılıyordu. Sonra üzerine yağ sürüp,
onun üzerine muhtelif maddeler ilave ediliyordu.
- Günümüzde olduğu gibi, şahsın
ilaçtan iyi faydalanması için genellikle bir madde, bira ilavesi
yapılıyordu, sütte kullanılırdı. Irmak yağı denilen madde
kullanılıyordu ama bunun anlamı henüz kararlaştırılmış bulunuyor.
- Bu tek Sümer tapleti İsa'dan üç bin
yıl zamanımızdan tam beş bin yıl öncesine işaret ediyordu. Bunlardan
hareket edince çok eskiyi işaret eden bu devirdeki ilim tekamülünün
ve bilhassa kimya bilgisinin oldukça göz doldurucu olduğunu görmek
ve kabul etmemek mümkün değil. Hekim ara maddelerinin
pülverizasyonundan önce, onun saflaştırılmasını istiyor. Bu suretle
ilaç çeşitleri kimyasal safhalar geçiriyor, geçirilmiş oluyor. Başka
reçetelerde ara maddesi olarak toz alkali kullanılıyor. Bu tozun
elde edilmesi için ise, bir çukurda Chenopodiacees cinsinden çeşitli
nebatların yakılmasından elde ediliyor. Nebatçı olmayınca, Latince
bilmeyince işte bu kadar oluyor. Bu nebatlar alkalik bakımından
zengindirler. İşte bu suretle elde edilen alkali tozlerı (Tuz değil.
Tuz tam ayrılmış bulunan) kullanılıyordu. Bunları İsa'dan yedi asır
öncede cam imalatında kullanılır olduklarını biliyoruz. Orta çağda
dahi bu bulgu ve kullanma vardı. İki reçetenin daha zikredilmesi
gerekli. Bunlarda alkalik kullanılması yazılmış ve bunun içinde
büyük miktarda tabii yağ kullanılması istenmişti. Bu suretle de
haricen kullanılan sabun elde edilmiş oluyordu, kullanılıyordu.
- Sümer hakimi tarafından yazılan
ikinci maddede nitrat dö potas (nitrate de potasse)tır. Bu madde
ancak ileri bir kimya bilgisiyle elde edilebilir. Asurlardan bize
daha yakın olan devirde su harklarının içinde döküntü nitrojen
maddesinin sürüklendiğini müşahade ettiklerini biliyoruz. Mesela
idrar bunların arasında bulunuyor. Aranılan maddenin kristillarini
ihtiva eden madde bu suretle toplanıyor. Burada ayırt etmek
istenilen madde sodyum klorür diğer tuzlar ve potasyumdur. Ayrıca
nitrojen ihtiva eden maddelerin degredesasyonunda söz konusudur.
Hindistan'da ve Mısır'da da şimdi bile çözülmek üzere bulunan
nitrojen ihtiva eden maddelerin kalsiyum nitrat teşekkül ettirmek
için karıştırılması söz konusudur. Sonra bu kavileştirilir ve ağaç
külü (Karbonat dö potasse) kaynaklıdır. Tebahhurat yoluyla salpetre
elde edilir.
- Birçok noktadan Sümer hekimleri bizi
tatmin etmekten uzaktırlar. Önce bu ilaçları kullandıkları
hastalıkları bilinmiyor. Tedavi kıymeti tayin etmek zor. Deney
yapılmadığı gibi, kontrol da yapılıyor değil. Bütür mesele çok
eskilerin özel bahçelerdeki nebatların kokularından aldıkları ilhama
itimat etmekten ibaret gibi geliyor. Yazıların bazılarının faydaları
görülmüştür. Bir deterjan imali küçümsenemez. Tuz ve salpet
tesirlidirler. Bunlardan birincisi antiseptik, diğeri de astrinent
(buruşturucu, pekiştirici) olarak gösterirler.
- Reçeteler daha az ehemmiyetli
olmayan bir unutulmuşu da ortaya koyuyorlar. Bu reçetelerde
kullanılan ilaçların karşılıklı miktarları belli değil. Dozları ve
kullanma adetlerinde işaret edilmiş. Bu çok muhtemel ki sır
saklamaya maruf bir kıskançlıktan ileri gelmektedir. Bunu izam
etmenin anlamı olmaz, amprik çalışma sorun olduğuna göre, eksik
bırakılan bilginin ehemmiyeti küçülür.
- Sümerli hekimin formül tanzimine ve
büyü yapma yoluna itibar edilmediği anlaşılıyor. Reçetelerde hiçbir
Allah ve ona yakınlığı olan kimsenin adı anılmamış. Bunlar hekimin
hastaya yakın ilgi göstermesini ve şeytan kovalayan dualar
okunmadığını göstermezler. İsa'dan üç bin yıl önce, bu gün bile
başvurdukları durumlarda neden uyum gösterilmemiş olsun. Sonradan
ortaya çıkarılan 30 adet küçük tabletlerde de bunlara ait imalar
var. Bu cin kovalama metodu sonradan Babillilerce kullanılmıştır.
Sümerler gibi Babilliler de alınyazısı yazan kötü ruhlu tanrıların
olduğuna inanıyorlardı. Bir çok hastalıkların olduğu da bu kötülük
tanrılarına atfediliyordu. Bunlardan 12 kadar kötülük tanrısı, siyah
saçlı büyük hekim adına yazılan mitolojide zikredilmiştir. Bunlar
arasında dişi tanrı Bau,Ninisinna yahut Gula adları da vardır.
- Bu en eski tıp tabletlerinin mistik
ve irrasyonel anlamlardan tamamen ari kalmış olduğunu da zaten
söylenemezdi..
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
17 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
- SÜMER TANRIÇALARI TÖVBE, TÖVBE
- Bu tövbeleri kendi adıma yaptığımı
sanarak günah işlemeye kalkmayasınız. Bunları Sümerli edebiyatçı
Ludingirra adına yapıyorum. O beş bin sene önce ölmüş ve ebedi
hayatın içinde bulunuyorsa da, belki de kendisi için tövbe dinleyen
kimse olmamıştır. Benim tövbe dileklerim kabul edilirse, bir
yaşanmış ve bizim bu günkü anlayışımıza göre günahkar gitmiş insanın
af edilmesine vesile olabilirim. İnsan değil mi bu? Kim olursa
olsun. Sen iyilik yapta ortaya at. İyilikten kim zarar görmüş.
- Bu Ludingirra;yirmi yaşlarına
geldiği halde,hiçbir kadınla yatmamış. Namusluca da itiraftan
çekinmiyor. Bu iş için en temkinli yer Sümer mabetleri. Onların;
Sümerlerin mabetlerinde; kendilerini tanrıçalarına adamış,
tanrıçaları adına erkeklerle yatan rahibeler var. Buralarda, bu
tanrıçalara kendini adamış kadınlarla yatıla biliniyor ama, buralara
da herkesin girmesi kolay değil. Ancak tanrılarına, tapınaklarına
saygılı olanlar; kurbanlarını, hediyelerini eksiksiz ve vaktinde
götürüp sunanlar; bayramlara ve dinsel törenlere her zaman
katılanlar genellikle aydın ailelerin insanları bu hakka sahip
bulunuyorlar. Ludingirra'nın ailesi bu sıfatları ihtiva ediyor. Her
şey tamam olduğu halde, yalnız gitmekten çekinen Ludingirra,bir gün
mahalle komşusu hekim Urnigin'in oğluna bu teklifi yapıyor.
Tanrıçaları İnanna'nın kendilerine sevmeyi, aşkı ve üremenin
yollarını öğretmesini birlikte istemeye karar veriyorlar. Arkadaşı
da bu işi ilk defa yapacağına göre, ikisi de acemilik heyecanının
birlikte duyuyorlar. Üç gün sonra gitmeye karar veriyorlar. Bu
müddetin zarfında, bir sene de mabede götürülen hediyelerin
makbuzları çıkartılıp sıraya konuyor. Her halde arkadaşı da aynı işi
yapıyor. Bir sepet içinde, o gün götürecekleri şarap ve bira
şişelerini yerleştiriyorlar. İşte bu ilk deneyim işi için iki ahbap
yola koyuluyorlar. Mabedin merdivenlerini çıkıyorlar. İleride
kalabalık mevcut. Sırada bekliyorlar. Sıra gelince bir rahibe
bunlara öncülük ediyor. İçirideki yetkililer hediyeleri alıp
makbuzlarını da tanzim ediyorlar. Sonra rahibe bunları ve başka üç
erkeği de alıp on kadar rahibe bulunan bir odanın içerisine sokuyor.
Kendisi oradan uzaklaşıyor.
- Oradaki rahibeler arasında
fısıldaşarak bizimkileri gözetliyorlar. Sonra içlerinden bir tanesi
gelip erkeklerin ellerinden tutarak aşk odalarına götürüyorlar.
Ludingirra ve arkadaşı ve de ötekiler bu seçimi bilmiyorlar. Demek
ki içlerinden kendilerinin rahibe seçecekleri geçirilmiş olmalı.
Bunlar sokak fahişeleri değiller ki; kendilerini seçtirsinler.
Tanrıça adına aşk yapacak rahibeler bir onurun sahibi olmaz mı? Öyle
de olmuştur. Aşk odalarına girdiklerinde, odada temiz çarşaflarla
örtülü bir yatak görülmüştür. Ludingirra bu yatağı görünce aşk
tanrıçası İnna'nın evlendiği zamanki yatağı düşünüyor.
- Rahibe odada Ludingirra'yı karşısına
oturtturuyor ve onu alıştırmaya gayret sarf ediyor. Sorular
birbirini takip ettikçe bizimki de alışmaya başlıyor. İlk
sıkılganlık geçtikten sonra, rahibenin başında bir örtü olduğunun
farkına varıyor. Saçları örtünün altında cömertçe sergilenmiş
durumda. Ludingirra kutsal fahişelerin sokakta başlarının kapalı
olduğunu biliyor ama, mabet içinde başları örtülü olduklarını burada
öğreniyor. Acemiliğine rağmen yine de ilk öpüşmeyi kendisi
başlatıyor. Bu ilki hiç unutmadığını da tablete kaydetmiş. İnsan bu
kadar açık olur mu? Rahibeler görev yapıyorlar. Bu görev kutsalda
Ludingirra bu işi bir görev olarak ta yapmıyor. Tövbe etmekte her
halde dinlerinde adet değil Tablet 18
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
18 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
- İNANNA SÜMER TANRIÇASIDIR
- Sümerlerin yazısı olmasa, bütün insanlık ve biz,”İNANNA”
diye bir şey bilmeyecektik. Yazının nimetlerini bir kez daha görmüş
oluyoruz. Siz okuyuculara bir eski yazımda, bir Fransız kadını olan
Madam Rey'den bahsetmiştik. Mareşal Petain için, hakkında yazılan
iyi bir şey yok ki. Tarih bir şeyler yazsın demiştik. Yazı ancak
yazılanları kıymetlendiriyor. Yazı olmayınca tarihte olmayacak
demektir. Yazı olduğu için tarih Sümerlerde başlamıştır. Yazı
bulunmadan önceki Sümer tarihi karanlıklar içinde kalmıştır.
Sümerlerde yazının hangi tarihte başlamış olduğu pek bilinmiyor.
Arkeologların bulup bize ulaştırdıkları bilgiler, yazıdan sonraya
aittir. Yine bu yazı sayesindedir ki, yazıdan önce bir kısım olaylar
himaye şeklinde nakledilmeleri de mümkün olabilmiştir.
- “İnana”nı aşkı ve evlenme
törenlerini öğrendiğimiz tabletler, güney Mezopotamya da ki, eski
bir kültür merkezi olan Nippur'da bulunmuştur. 1887-1889 yılları
arasında ABD Phladelplia Üniversitesi Müzesi öncülük etmiştir. Bu
tabletlerin adedi 5000 civarındadır. Bunların üçte biri, İstanbul
Arkeoloji Müzesinde bulunuyor.
- Sümer edebiyatının, dolayısı ile
bereket kült'ünü teşkil eden kutsal evlenme metinlerinin ortaya
çıkarılmasında Prof. Samuel Noah Kramer öncü rol oynamıştır.
Bilgilerin toplanıp meraklılarının istifadesine sunulur duruma
getirilmesi için, yapılan gerekli işlemin zorluğu ve devamı bir
gayret gerektirdiği hakkında,geçmiş yazılarımızda bilgi verilmiştir.
İstanbul Arkeoloji Müzesindeki 1500 tablet üzerinde de, bu zor
çalışmalar yapılmıştır. Kutsal evlenme hikayesi, bir bereket
kültürünün ifadesi oluyor. Çalışmalar bu kültürü her yönüyle ortaya
koymuştur. Bu hikayelerin çoğu, şiir şeklinde yazıya geçmiştir.
- İnanna'nın aşk hikayesi, bu günün
insanları arasında olmadan farklı değil, aşk, kin, acı, merhamet,
fettanlık ve sevinç duyguları anlatılmaktadır. Şehvet duygularının
ifade dilmesinde, bu günküne benzemeyen şekilde açık saçıklık
vardır. Demek ki 5000 yıl öncekiler de insanlar ve tanrılar, bu
günkü biz insanlar gibi duyuyor ve duygularını aynı şekilde ifade
ediyorlar veya edemiyorlar.
- Sümerlerde çok tanrılı durum var. Aşk tanrıçası
İnanna'nın serüvenlerini ihtiva eden şiir tabletleri bulunmuş,
kopyalanmış ve yayılmıştır. İnanna Ay tanrısının kızıdır. Çoban
tanrısı Dumuzi ile evleniyor. Çobanı küçük görmeyiniz, çobanlık
Sümerlerden sonraki devirlerde peygamberler mesleği olmuştur.
Sümerlerin zamanında çobanların da tanrıları var. Çoban tanrısı
İnanna'nın kalbini kazanabilmiştir. 5000 yıl önce Sümerlerde
tanrılar insana benzetiliyor. Göklerde olan saraylarda insan gibi
yaşıyorlar ve kendileri gerek gördükçe yeryüzüne iniyorlar. Tek
tanrı anlayışı için insanlık pek uzun asırlar bekleyecektir.
- Muazzez İlmiyle Çığ hanımefendi İnanna'nın bu aşk
serüveni şiirlerini Türk okuyucularına iyi sunabilmek maksadıyla,
kendine göre gerekenleme, çıkarma, düzeltmeler yapılarak üç perdelik
bir oyun haline getiriyor. Bu bir takdim şekli. Meydana konan oyun
küçük bir kitapcık olarak neşrediliyor. Merak duyulan her evde
bulunmalıdır bu kitapçık. Bundan dolayı kitapçık hakkında geniş
bilgi vererek merakınızı gölgelemek istemedim. Hele aşk sözcüğü
üzerine hassasiyeti olanlar için bu kitapçık mutlaka gereklidir.
Yalnız şuna işaret etmeliyim ki, her dilde mevcut bulunan aşk
sözcüğü, anlam bakımından aynı değildir. Belki de, en masum
anlamıyla Türkçemizde kullanılıyor, Fransızcada bu sözcüğü
kullanırken, bulunan insan meclislerini ve sözcüğün kullanıldığı
cümledeki yerinin iyi seçimine dikkat etmek gerekir. Gine'de
Fransızlar hem ince ve hem de kültürlü insanlardır. Dillerinin
inceliklerine pek vakıf olmayan yabancıların yersiz aşk sözcüğünü
kullanmalarını hafif tebessümle geçiştirirler.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
19 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
- İNANNA SÜMER TANRIÇASIDIR 2
- Arkeologlar sayesinde öğrenildi ki; Sümerlerde 50
adet tanrı var. İşte İnana bu elli tanrıdan biridir. İnana Ay
Tanrısının kızıdır. Tanrılar, insanlara benzemiyorlar. Gökte
sarayları var ve bu sarayların içinde ikamet ediyorlar.
- İnanna'nın toplumda seçkin yeri var. İnana toplumun süsü,
neşesi, güzellik timsalidir. Bu telakki başka milletlerde de var.
Akatlardaki bu güzellik timsalinin ada “İştar”,Museviler de “Astare”,Yunanlılar
daki “Afrodit”,Romalılar da “Venüs”. Buraya yazdıklarımızdan başka
milletlerin yarattığı güzellik timsalleri vardır. Bu timsaller resim
ve heykel şeklinde ifade edilmiş ve bunların etrafında kütüphaneleri
dolduran edebiyat eserleri yaratılmıştır. Bütün bunlar insan
heyecanını beslemiştir.
- Güzellik timsalinin zihninde
yaratılması, onun resim, heykel,şiir ve düz edebi yazıyla ifade
edilmesi,insanlarda şehveti tahriki ve dolayısıyla ahlak tahribi
yaptığı düşüncesi akla gelebilir mi ? Güzellik karşısında şehvet
nosyonu, kafası gelişmiş erkek ve kadın indinde pek akla gelmez.
Eğer bu iddia düşüncesi doğru ise, bu düşüncenin günah ve
ayıplığından kendimizi korumak için, sanat güzelliği nosyonundan da
vaz geçilmez. Zamanla güzelliğin karşısında şehvete kapılan
insanların, kaba hislerini terbiye edecekleri ve sanat
güzelliklerini, sırf güzellik olarak göreceklerini düşünmek akıl
dışı sayılmaz. O zaman, sanatın eğitici yönlerinde kabullenmiş ve
sanatın bu vasfından istifade etme yolunu bulmuş oluruz.
- Seks fiili bir içgüdü “İnstect”
olayıdır. Bütün canlılarda, yılanlarda, yunus balıkları ve fillerde,
yani bütün canlılarda aynı şekilde olur. Sebebi de neslinin
temennisidir. Şehvet olmazsa, hiçbir canlı bu angarya sayılacak işe
katlanmaz. Neslinin devamı fikri, insanların bile pek çoğunda
düşünülen bir fikir değildir.
- Yalnız insanlar şuur teşekkülünden
dolayı, seks ve şehvet işini, ihsanlara yakışacak şekle
sokmuşlardır. Şimdiye kadar, bu duygunun yol edilmesi için, hiçbir
insan cinsi ve insan filozofu gayret içine girmemiştir. İnsanlar
bundan hem şikayet, hem de istifade etmeye devam ederler. Neticeleri
akıl içinde düşünülürse, insanlığın bekasını temini olduğu hakikati
herkes tarafından kabul edilir.
- Güzelli nosyonu için erkekler konu
olarak seçilmemiştir. İnsanlık erkekteki vasıfları bulmuş ve
işlemiştir de. Hiçbir zaman erkek vasıflarına ne güzellik için ve ne
de şehvet için tahrik edici kabul edilmiştir. Erkete tespit edilen
vasıflar, kadında tespit edilenlere karşılık kabul edilse
bile,eşitlik düşünülmemiştir. Kadın, bütün zaman içinde hep erkekten
şuh duruma düşürülmeye devam edilmiştir. Cinsellikte bile bir
eşitsizlik söz konusu olmamıştır. Kadınlıktan da bu eşitsizlik için
doyurucu bir itiraz yükselmemiştir.
- Biz Türkler de Müslüman olmadan önce
eşitlik durumu vardı.,erkek ve kadın ayrılığı yoktu. Çok güzel Türk
kızları olduğunu pek çok millet kabul ettiği halde, kadınların
güzelliği hakkında biz Türklerin pek ilgimiz olmamıştır. Avrupa
milletlerinin hemen hepsi, Sümerlerle birlikte Eski Yunan ve Roma'da
güzellik kadının ilk temel vasfı sayıldığı halde, biz kadınlarımızda
güzelliğin dışında vasıflar aramışızdır. Aradığımız vasıflar değer
taşımış olsa lar bile, ahlak ve insanlık değerleri olsa bile, sanat
değerleri taşıyor denemez. Bu yüzden de hem güzellik anlayışı ve hem
de sanat anlayışı bakımından geri kalmış bulunuyoruz.
- İkinci Dünya Savaşı sırasında “Afrodit” adlı bir
kitapçık yayınlanmıştı. Bu kitapçığın bir yabancı dilden çevrildiği
veya telif eser olduğunu pek hatırlamıyorum. O zamanki İstanbul
Savcılığı, kitapçığın açık, saçık halini ahlaka aykırı buldu ve
toplattı idi. Kitapçık toplattırıldı ama; toplattırılmakla iş
bitmedi. İstanbul Üniversite öğrencileri kitaptaki Afrodit imajının
ahlak dışı değil, ahlak içi olduğunu, güzellik nosyonu üzerine
yazılmış bu kitapçığın ifade ettiği mananın tam anlaşılmadığını
bildirdiler ve binlerce insan adliye önünü ve içini doldurdu.
Avukatlar da iyi müdafaa yaptılar. Hakim Afrodit'i masum buldu idi.
Afrodit kitapçığının ne kadar sattığın bilmiyorum ama, kitapçığı
okumayanlar bile bu masumluğu anlamışlardı.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
20 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
- İNANNA SÜMER TANRIÇASIDIR 3
- İnnana; gök ve yer egemeni imiş. Yüksek tanrıları,
onların Enki'sini ikna etmesi, ona isteklerini yaptırmasını iyi
bilmiş, en akıllı sayılan Enki'yi aldatmış, aşkı ve seksi gerektiği
bilgiler içinde yaparmış. İnsanlara ve doğaya yenilenme ve çoğalma
gücü verirmiş. İnnana adına mabetler yapılmış, bu mabetlerde, İnana
yerine seks görevi yapmak için Sümer kadınları sıraya girermiş.
Seksin günahlığı şöyle dursun, sekse kutsallık bile izafe edilirmiş.
Bizim bugünkü dilimizde fahişelik olarak tasvir edilen mesleğin
insanlık kadar eski olduğunu biliniyorsa da; kutsallık vasfının
olduğunu zamanımızın insanını düşündüğü imkan içinde olamaz. İşte
Sümerlerde zamanımızdan 5000 yıl önce insan anlayışı böyle
görülüyor.
- İnana; her isteyene bir ilham
kaynağı olmuş, en çokta şairler bundan faydalanmışlardır. Büyük
edebiyat Sümer birikimi bu sayede gerçekleşmiştir. Sümer Çivi yazısı
olmasa, bu edebiyat birikiminden pek az bir şey bize ulaşırdı. Beş
bin sene sonra da bu bize yetiştirilebilenlerin membaın tabi sorun
olurdu.
- İşte, bu vatan sevgisi için İnana,
çoban tanrısı Dumuzi ile evlenmiştir. Bu evliliğin ülkesine bereket
getireceği inancını taşımaktadır. Çoban tanrısı seks gücüne
sahiptir. Seks çoğalmayı gerektirince, çoğalanlar da toprağı
işleyeceklerdir.
- Kalp nosyonu, Sümerlerde ve
İnanna'da zamanımızın anlayışı içindedir.
- Sümerler'de seks için kalbin suyu tabiri kullanılıyor.
Sümerlerde daha beyin sorunu gerektiği kadar anlaşılmış değil.
- Kalbin bir pompa görevinden başka
fonksiyonu olmadığını Sümerler nereden bilsin. En ileri şairlerin
bile bu bilgiye bu gün bile ulaşmadığı düşünülürse, Sümerleri
yadırgamak için sebepler ortadan kalkar. Bir gün mekanik kalp
yapılır ve eski tabii olanla değiştirilirse, insanların duygularında
ve yaşantılarında bir değişiklik olmayacaktır.
- Bir şairle, bir doktor isteyerek
kalplerini değiştirmiş olsalar,şair yine şair;şairin kalbiyle
yaşamaya devam eden doktorda,yine doktor kalacaktır,ameliyat
arızasız geçmiş olursa,bilgi eksikliği dahi olmayacaktır. Beyinler
bir gün değiştirilebilirse, o zaman kimin beyni size takılmışsa,
onun şahsiyet bilgisini taşıyacaklardır.
- Burada dikkat edilecek noktalar var.
Sümer'in merkez şehri Uruk'tur. İnana, bu Uruk şehrinin baş
tanrıçası, fettan, şuh ve güzellik kaynağıdır. Çoban tanrısı kabul
edilen Dumuzi'de dördüncü Uruk kralıdır. İnana ve Dumizi böylece
evlenirlerse, gökten bereket yağacağı kanaati vardır. En dikkat
edilecek noktanın tanrıları insanların belirtilmiş olmalıdır.
- Bu yazılarımızı sembolize etmek
için, her yıl kralla yüksek mertebeli bir rahibe evleniyor. Büyük
merasimlerle kutlamalarda yapılıyor. Bir evlenme olduğuna göre,
zamanımızda evlenmeden sonra olanlar, mutlaka o zamanda
yapılıyordur. İnsanlarda bu yapılanları hem kabulleniyorlar ve hem
de kutsallaştırılıyorlar.
- Tevrat tetkiklerinde “Süleyman'ın
şarkısı” bahsi bulunuyor. Burada yazılı bulunan şiirler pek açık
saçık durum gösteriyor. Tevrat'ı tetkik edenler, bir din kitabında
bu açık saçık şiirlerin bulunmasına bir anlam verilmemiştir.
- Fakat arkeologlar yardımıyla Sümer
dini ve Sümer tanrıları ortaya konulunca Tevrat'taki anlamsız
şiirlerde anlam kazanmıştır. Bunda en büyük rolüde İnana külliyeti
oynamıştır. Sümer Edebiyatı ve İnana Külliyatının açıklık kazanması,
kilise papazlarının açıklamaları kendi inançları arasında kalıyor ve
muğlaklık devamlılık kazanıyor. Sümer Dini, sorunları açık seçik
cevaplıyor. Halbuki İbraniler; Yahve'yi seven İsrail'i ise sevilen
kabul etmişlerdir. Hıristiyanlar ise İsa'yı seven, kiliseyi de
sevilen olarak düşünmüşlerdir. On dokuzuncu yüzyıl Filistin
düğünlerinde yapılan törenlerdekiler de bu izah tarzıyla ilgili
bulunuyor.
- Şöyle bir özetleme yapılırsa; Sümer,
İbrani ve Filistin'de aynı telakkinin değişik şekilleri tespit
ediliyor. Başka bir deyişle, Sümer inancı, bu bölgenin başka
inançları üzerinde telakki olmuştur.
- Aynı etki düşüncesine Ugarit,
Finike,Kenan (İsrail ülkesi) ve Yunan efsanelerinde de rastlamıyor.
- Kutsal evlenme ve onun merasim
kalıntılarına İslam geleneklerinde rastlanıyor. İslam'ın bereket
telakkisiyle Sümer bereket telakkileri arasında bir benzerlik
görülmüyor.
- Türk'lerin Müslüman olmalarından
önceki yaşamlarında bereketliliğin insan üremesin ve onun için
gerekli olaylarla bağlılığı düşünülmüş değildir. Bunları yazarken,
Sümer telakkilerini küçümser bir hissesi de beynimizde duyuyoruz.
Bir yanlışlıktan bile bahsetmeye niyetli değildir. Bunlar sadece
birer tespittir.
- Şimdiki Hıristiyan memleketlerindeki
bazı yortularda, bizim de Hıdrellez eğlencelerinin eşdeğerde
sayılması, kendimizi biraz zorlamadan başka bir işe yaramaz.
Hıdrellez eğlencelerinin eşdeğerlik sayılması, kendimizi biraz
zorlamadan başka bir işe yaramaz.
- Hıdrellez olayı Türklerin, İslam’ı
kabul etmesinden önce de vardı. Çeşitli bahar bayramlarından
birinden başka neyi ifade eder. Hıdrellez varlığı hakkında bir
bilgimiz yok.
- Temmuz ayının ismi Dumizi'den
geldiği iddiasında bir zorlana örneği olmalıdır.
- Arkeologlar sayesinde öğrenildi ki;
Sümerlerde 50 adet tanrı var. İşte İnana bu elli tanrıdan biridir.
İnana Ay Tanrısının kızıdır. Tanrılar, insanlara benzemiyorlar.
Gökte sarayları var ve bu sarayların içinde ikamet ediyorlar.
- İnanna'nın toplumda seçkin yeri var.
İnana toplumun süsü, neşesi, güzellik timsalidir. Bu telakki başka
milletlerde de var. Akatlardaki bu güzellik timsalinin ada “İştar”,Museviler
de “Astare”,Yunanlılar daki “Afrodit”,Romalılar da “Venüs”. Buraya
yazdıklarımızdan başka milletlerin yarattığı güzellik timsalleri
vardır. Bu timsaller resim ve heykel şeklinde ifade edilmiş ve
bunların etrafında kütüphaneleri dolduran edebiyat eserleri
yaratılmıştır. Bütün bunlar insan heyecanını beslemiştir.
- Güzellik timsalinin zihninde
yaratılması, onun resim, heykel,şiir ve düz edebi yazıyla ifade
edilmesi,insanlarda şehveti tahriki ve dolayısıyla ahlak tahribi
yaptığı düşüncesi akla gelebilir mi ? Güzellik karşısında şehvet
nosyonu, kafası gelişmiş erkek ve kadın indinde pek akla gelmez.
Eğer bu iddia düşüncesi doğru ise, bu düşüncenin günah ve
ayıplığından kendimizi korumak için, sanat güzelliği nosyonundan da
vaz geçilmez. Zamanla güzelliğin karşısında şehvete kapılan
insanların, kaba hislerini terbiye edecekleri ve sanat
güzelliklerini, sırf güzellik olarak göreceklerini düşünmek akıl
dışı sayılmaz. O zaman, sanatın eğitici yönlerinde kabullenmiş ve
sanatın bu vasfından istifade etme yolunu bulmuş oluruz.
- Seks fiili bir içgüdü “İnstect”
olayıdır. Bütün canlılarda, yılanlarda, yunus balıkları ve fillerde,
yani bütün canlılarda aynı şekilde olur. Sebebi de neslinin
temennisidir. Şehvet olmazsa, hiçbir canlı bu angarya sayılacak işe
katlanmaz. Neslinin devamı fikri, insanların bile pek çoğunda
düşünülen bir fikir değildir.
- Yalnız insanlar şuur teşekkülünden
dolayı, seks ve şehvet işini, ihsanlara yakışacak şekle
sokmuşlardır. Şimdiye kadar, bu duygunun yol edilmesi için, hiçbir
insan cinsi ve insan filozofu gayret içine girmemiştir. İnsanlar
bundan hem şikayet hem de istifade etmeye devam ederler. Neticeleri
akıl içinde düşünülürse, insanlığın bekasını temini olduğu hakikati
herkes tarafından kabul edilir.
- Güzelli nosyonu için erkekler konu
olarak seçilmemiştir. İnsanlık erkekteki vasıfları bulmuş ve
işlemiştir de. Hiçbir zaman erkek vasıflarına ne güzellik için ve ne
de şehvet için tahrik edici kabul edilmiştir. Erkete tespit edilen
vasıflar, kadında tespit edilenlere karşılık kabul edilse bile,
eşitlik düşünülmemiştir. Kadın, bütün zaman içinde hep erkekten şuh
duruma düşürülmeye devam edilmiştir. Cinsellikte bile bir eşitsizlik
söz konusu olmamıştır. Kadınlıktan da bu eşitsizlik için doyurucu
bir itiraz yükselmemiştir.
- Biz Türkler de Müslüman olmadan önce
eşitlik durumu vardı. Erkek ve kadın ayrılığı yoktu. Çok güzel Türk
kızları olduğunu pek çok millet kabul ettiği halde, kadınların
güzelliği hakkında biz Türklerin pek ilgimiz olmamıştır. Avrupa
milletlerinin hemen hepsi, Sümerlerle birlikte Eski Yunan ve Roma'da
güzellik kadının ilk temel vasfı sayıldığı halde, biz kadınlarımızda
güzelliğin dışında vasıflar aramışızdır. Aradığımız vasıflar değer
taşımış olsalar bile, ahlak ve insanlık değerleri olsa bile, sanat
değerleri taşıyor denemez. Bu yüzden de hem güzellik anlayışı ve hem
de sanat anlayışı bakımından geri kalmış bulunuyoruz.
- İkinci Dünya Savaşı sırasında
“Afrodit” adlı bir kitapçık yayınlanmıştı. Bu kitapçığın bir yabancı
dilden çevrildiği veya telif eser olduğunu pek hatırlamıyorum. O
zamanki İstanbul Savcılığı, kitapçığın açık, saçık halini ahlaka
aykırı buldu ve toplattı idi. Kitapçık toplattırıldı ama;
toplattırılmakla iş bitmedi. İstanbul Üniversite öğrencileri
kitaptaki Afrodit imajının ahlak dışı değil, ahlak içi olduğunu,
güzellik nosyonu üzerine yazılmış bu kitapçığın ifade ettiği mananın
tam anlaşılmadığını bildirdiler ve binlerce insan adliye önünü ve
içini doldurdu. Avukatlar da iyi müdafaa yaptılar. Hakim Afrodit'i
masum buldu idi. Afrodit kitapçığının ne kadar sattığın bilmiyorum
ama, kitapçığı okumayanlar bile bu masumluğu anlamışlardı.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
21 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
- SÜMERLERDE BAHÇECİLİK İLK GÖLGELENDİRME
ÇALIŞMALARI
- Tarımsal kültür Sümerlerin tek zenginlik membaı
değildi. Sümerler sebzecilik yapıyordu ve bahçeler yüz güldürü
idiler. Bahçecilik söz konusu olunca Sümerler çok eski zamanlardan
beri kendi keşifleri olan bir teknik kullanıyorlardı. Sebzeleri
şiddetli rüzgar ve güneşten korumak için çok büyüyen ve gölge yapan
çok büyük yaprakları olan ağaçlar dikiyorlar ve bu ağaçların
gölgesinden koruyucu olarak istifade ediyorlardı.
- Krammer bu ilgi çekici durumu 1946 da tespit ediyor.
Bununda o güne kadar bilinmeyen bir efsane yazısını çözerek başarıya
ulaşıyor. O sırada kendisi İstanbul’da Amerikan Kolejlinde müşavir
profesör olarak bulunuyor. Bağdat çalışmalarına gitmeden önce
İstanbul’da 4 ay geçiriyor. Bu suretle bu yıl kendisi taşra
hizmetini bitirmiş olmaktadır. İstanbul’da edebiyat ve şiirle ilgili
pek çok tablet kopyalamış olduğu görülüyor. Kendisi aslında bunlarla
yakından ilgilidir. Bu tabletlerden bazılarının parçaları veya
tabletlerin kendileri dikkatini üzerlerine çekiyorlar. Bunların
büyükleri vasat ebatlarda bulunuyorlar. Aralarında oldukça uzun
olanları da mevcut 8 kolon veya 12 kolon olanlar mevcut. Bunlar “Kış
ile yaz kavgası” adını taşıyorlardı. İşte bunlar arasında söz konusu
olan edebi kıymetli bir şiir tabletine rastlıyor. Buna; Fransızca’sı
“Bahçıvanın Kahredici Günahı” adını veriyor.
- Tablet başlangıcında 15/18 cm. ise
10,5/18 cm. ebadında bulunuyor. Hepsi zaten altı kolon olan tabletin
ilk ve son kolonu ileri derecede yıpranmış durumda. Sağlam kalan
dört kolondan iki yüz satır istifade edilir durumda bulunuyor. Buna
göre, tabletin yarıdan fazlası sağlam kalmış durumda.
- Doküman’ın mahiyeti anlaşılabilir
hale gelince bu efsanenin eskiler benzemediği keyfiyeti de ortaya
çıkıyor. Fazla olarak iki özellik daha var ki Krammer’e göre
özellikler taşıyor. Birincisi: Yalnız din kitaplarında bulunan bir
olay. İkincisi ise; yukarıda bahsedilen koruyucu gölgelendirme
tekniği. Bu teknik Sümerlerde yüzyıllardan beri tatbik edile
geliyor. Yazının kısa nakli mevcut. Tablet kırılmış olduğundan ancak
bir kısmını zikretmek mümkün olabiliyor.
- Shukallituda adında bir bahçıvan
var. Kendisi iyi bir bahçıvan ve aynı zamanda hem çalışkan ve hem de
oldukça anlayışlı bir insan. Bütün meziyetlerinin bulunmasına rağmen
bahçesi günden güne düzeleceğine, daha çok yıkıma doğru gidiyor.
Arkları maşalamaları ve sulanması bilgi içinde yapılmış olmasına
rağmen sebzeler bozuluyor. Şiddetli rüzgar nebat yaprak ve dallarını
koparıyor. Yapraklar aynı zamanda kötü bir toz tabakasıyla
örtülüyor. Nihayet bahçe nebatları kuruyorlar, o zaman bahçıvan
kafasını kaldırıp yıldızlara ve semaya bakıyor. Mevcut işaretleri ve
falları tetkik ediyor. Allah’ın kanunlarına bakmayı ve bilinçlenmeyi
öğreniyor. Böylece yeni bir akıllılık tarzı keşfedilmiş oluyor.
Bahçesinin kenarlarına ve gerekli yerlerine sarbuta cinsi bir çeşit
söğüt ağıcı (saul) dikiyor. Bu dikilen ağaçlar hem çabuk büyüyor ve
hem de sabahtan karanlığı kadar koyu gölgesiyle nebatları koruyor.
Bu suretle bu gölgelenmiş bahçede de bütün sebzeler daha gür ve daha
verimli yetişme imkanı buluyorlar.
- Bir gün Sümer Tanrıçası İnanna;
gökleri ve yeri şöyle geçtikten sonra yorgun vücudunu dinlendirmek
için Shllituda adlı bahçıvanın bahçesinin yakınında veya bahçesinin
kenarına toprağa uzanıyor. Bahçeyi baştanbaşa seyrediyor. Sonra
yorgunluğun etkisiyle uyuyup kalıyor, sabah şafak aydınlığı
başlayınca yorgunluktan dinlenmiş olan tanrıça, birde bakıyor ki
kendisi perişan halde. Farkında olmadan bir erkek ırzına geçmiş,
tenasül aleti perişan duruma gelmiş. İnana kendisini aleme rezil
eder duruma getirmiş olan bu yaratığı ne pahasına olursa olsun bulup
meydana çıkarmak istiyor. Sümer Ülkesine üç adet bela yolluyor ve
bağlarla palmiye ağaçlarını kanla meşbu hale getiriyor. İkinci bela
olarak da ülke üzerine saldığı şiddetli fırtınalarla bütün bitkileri
ve evleri perişan ediyor, üçüncü saldığı felaket hakkında bilgi
almak mümkün değil çünkü; bulunmuş tabletin bu kısmı tamamen tahrip
edilmiş bulunmaktadır. Unu anlamak için bu tabletin bir sağlam
kopyasının daha bulunmasını beklemek gerekecektir.
- Orta derecede bir kudret, güzellik
tanrıçası kudreti kullanılmış olmasına rağmen, İnana; kendisini gece
perişan duruma getiren yaratığı bulma imkanına gelememiştir. .u işi
yapan bahçıvan Shukallituda ise adeti olduğu üzere babasını arayıp
bulduktan sonra kendisine nasihat vermesini istiyor. Babası da
oğluna başlarında siyah başlı insanların bulunduğu şehre inmesini ve
şehirde kenarlarda değil orta merkezde bir yerde oturmasını istiyor.
Kendi kardeşlerinden de uzak olmasını ekliyor. Kraliçe ise kendisini
perişan hale getireni bulup intikamını alamıyor. Kendisi de içi
kinle dolu olarak Eridu’ya gelip mabedi içinde duran akıl tanrısı
Enki’den yandım istiyor.
- Kramer; tabletteki şiirin en anlamlı
yerlerini tercüme etmiş. Elimizdeki kitabında Fransızca olarak
tespit olunmuş. Bu şiirin esası tekste yazılan anlamını aynen
aksettiriyor. Bende Fransızca’sından birkaç mısraını Türkçe olarak
naklediyorum:
- Shukkallituda, bahçesinin kenarında güzel tanrıçayı
gördü.
- Ona hayran kaldı ve kollarına alarak, onu istediği
gibi sevdi.
- Bahçenin içine onu getirdi.
- Şafaktan sonra güneş yükseldi
- Kadın kendi halini görünce dehşete düştü
- İnana, kendi halini görünce dehşete düştü
- O zaman kadın, vegeni sebebiyle ne oldu dedi.
- İnana vajeni sebebiyle ne olduğunu sordu.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
22 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
- SÜMERLERDE KIZ KAÇIRMA VE CİNAYET DAVASI
- Bir çok yerde işaret edilmiş olduğu gibi, Nippur
insanlarının yaratılmasından önce tanrılarına mekanlık ediyordu.
Sonra insanların yaşam yeri oldu ve sonunda tanrı tanrıların
toplantı yeri olarak kaldı. Bu kutsal durumdan düşmanlık, kaçırılma
işleri Nippur'da olmazdı. Fakat sonraları dışarıdan çok insan geldi.
Bir de krallar yaptıkları savaşlarda aldıkları esirleri memleket
işlerinde çalıştırmak için şehrin yakınlarına yerleştirince yavaş
yavaş kutsal şehrin yaşantısı bozuldu. Çocukların kaçırılması dahi
olumsuzluk kazandı. Bu sıradan olarak bir kadının kaçırılan küçük
kız çocuğu şehirde heyecan yarattı. Nehrin kenarları dahil her yer
arandı ise de kızın ne ölüsü nede dirisi bulunabildi. Aradan seleler
geçince kadın kaybolan kızını çarşıda başka bir kadının yanında
gördü ve feryada bastırdı. Bu çocuğun kendi çocuğu olduğunu herkese
bağırarak ilan etti. Nihayet mahkemeye gidildi.
- Puhrum denilen Mahkemede
Ludingirra'nın amcası hakim bulunuyordu. Amcasının adı Ursatran idi.
Nippur'da küçük işleri şehir başkanı veya mabet karara bağlarmış.
Büyük ve ehemmiyet gösterilen işler de mahkemeye veriliyordu.
Ludingirra amcasına sorduğunda henüz davanın açılmadığını ve
açılacağından emin bulunduğunu, dava gününde kendisini çağıracağını
söylüyor. Nitekim birkaç gün sonra dava açılıyor ve aynı gün bir de
katillik davasının gelmiş olduğunu amcası yeğenine bildiriyor.
Ludingirra cinayetin Nippur'da olduğuna üzülürken, amcası onun
imdadına yetişip cinayetin kendi şehirlerinde değil, merkezleri olan
İsin'de olduğunu söyleyerek onu rahatlatıyor. İsin'de öldürülen
adamın karısının da suçlu olup olmadığı kral ve yerel mahkeme
tarafından karar verilemediği için Nippur'a gönderiliyor.
- Demek ki Nippur'da ki mahkeme daha
büyük, daha yetkili bulunuyor. Nippur Mahkemesi ülkenin en yüksek
mahkemesi imiş ve kararları değişikliğe uğratılmazmış. Bizim; Temyiz
Mahkememize benzerlik gösteren bir Sümer Mahkemesi söz konusu.
- Heyecanla geçen bir geceden sonra, Ludingirra Tanrı
Ninurta'nın Mabedinde olacak mahkemeye gidiyor. Kendisinden sonra on
bir kişi arka arkaya girip hakimin yanında yer alıyorlar. Bu
kişiler; hakimin şüpheli kaldığı anlarda kendisine yardımcı olacak
insanlar. Bir cins jüri gibi bir şey. Mahkeme kurulduktan sonra
içeriye dört kadın iki erkek ve bir kız getiriliyor. Hakimin sorusu
üzerine kadınlardan biri adının Tirannaummi olduğunu ve kızının
adının da Nuduptum olduğunu ilave ediyor. Kızın adını söylediğinde
kendi kızının adının Nuduptum olduğunu söylüyor. Kızın adının
değiştirilmiş, kendisine bir köle adı verilmiş olduğunu ilave
ediyor. Kızın adını söylediğimde, kendi kızının kendisine baktığını
da işaretliyor. Kızını bu yanındaki kadına ne evlatlık, ne gelin ve
ne de köle olarak verdiğini ifade ediyor. Kızın kendisinin olduğunu
ispat edecek şahitleri olduğunu ve kral ve hem de tanrıların adına
yemin edebileceğini de açıklıyor. Yargıç; öbür kadına da soruluyor.
O da; adının Taribim olduğunu, onu karakolda görüp satın aldığını,
parasını ödediğini, satın aldığı yerin şehrin dışında, şimdi
kullanılmayan bir iskele olduğunu da bildiriliyor. Hakim; şahitlere,
yalancı şahitliğin ölüme kadar gidecek cezalar alacağını
hatırlatarak, kızın asıl anası olan kadının haklı olduğunu teit
ettirdi. Ana kız sevinerek çıkarken, yanındaki kızı kaybeden kadına,
göz yaşlarına boğularak mahkeme salonunu terk etti.
- Arkadan üç erkek ve bir kadın
mahkeme salonuna alınıyor. Hakim; sorunun ne olduğunu mahkeme
katibine soruluyor.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
1 |