DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

İÇİNDEKİLER
Mahmut Selim GÜRSEL TAKDİM
Hayat Hikayesi
DOSTA SESLENİŞ
CANIM BABAMA
POLİS BENİM
TÜRK POLİSİNE
YA SEV YA TERK ET
KOCA ÇINAR
ŞEHİT ANASINA
ŞEHİDİMİZE
ZAMAN
BİR KÖMÜR İŞÇİSİNE
BİR POLİS NEFERİNE !
DOĞA,GÜNEYDOĞU VE DUYGULAR
UMUTLARIM GEÇTİ
İSTANBUL
KARDEŞLİĞE
İYİLER VE KÖTÜLER
KOSAVALI SOYDAŞLARIMIZA
OLMALI
KUL HAKKI
BİRLİĞE DAVET
BİRKAÇ SANİYE
ÇORUM'UN GÜLLERİ
ÇORUM VE LEBLEBİ
BİZ BİR AİLEYİZ
GERÇEK BİR HAYAT HİKÂYESİ
 

 

 
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan kullanmayınız!
Hazırlayan Mahmut Selim GÜRSEL
corumlu2000@gmail.com
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.

 01

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

KİTAP ismi  Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

TAKDİM           

Bir kitabın doğması, o kitabı yazmaya kalkan kişinin amacına ve bilgi birikimine göre değerlendirilmesi uygun olarak görülmelidir.

            Elinizde bulunan bu çalışmanın sizlere ulaşması için günlerini veren bu çabası için şükranlarımı sunarken, bu çalışmada da benim ufacık bir katkımın da bulunması beni bahtiyar etmiştir.

            Bu çalışma ile sizlerde bazı bilgileri edinmiş ve faydalanmış olarak uzun yılların birikimlerinden aydınlanacağınızı göreceksiniz.

            Bilgi; yazılmadıkça kaybolmaya açık birikimlerdir. Her insan bir kitaptır; onu okumamız gereklidir.

            Tanımadığımız ve anlamadığımız kişiler hakkında nasıl kararlar veremezsek; bir çalışmayı da incelemeden, okumadan karar veremeyiz. 

Mahmut Selim GÜRSEL  

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 02

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 03

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

DOSTA SESLENİŞ
İnsan dediklerin yalan ha yalan.
Sahte güzellik bu uyan ha uyan.
Para,pul kaplamış dört yanı inan,
Erenlere selam ile gel Hay dost.
 
Çiğ süt emene güven olmazmış,
El elin işine türkü söylermiş,
Hak lafa yardımlaşın dost dermiş,
Erenlere selam ile gel Hay dost.
 
Derdini söylemeyen derman bulmamış,
Tüm mecnunlar birden hep olay geçmiş,
Enel Hak diyenler bir yolda durmuş
Ehli Beyte sana dursunlar demiş.
 
Hak dürüst eylemiş hey gönül seni,
Hakkı Hak bilip de zikreyle beni,
Enel Hak bilip de Seyit Nesimi
Bir gün hatırımı sorsunlar demiş.
 
OZAN AHMET dahi insan insandır.
Yarın kabristanda duamız haktır.
İnsan olanlara canım kurbandır.
Hak’ın işlediği işte budur demiş.
23-07-1997
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 04

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

CANIM BABAMA
Sen Şehit düşeli tam yedi yıl oldu.
İçimizdeki hasretin hiç dinmiyor baba!
Bizleri bırakıp da nereye gittin?
Gözyaşımı kilseler silmiyor baba!
 
Her gün el sallayarak seni uğurladım,
Böyle olacağını nereden bilirdim?
Meğer nede çokmuş seni sevenler,
Cenazende göz yaşı sel olup aktı baba!
 
Ay Yıldızlı Bayrağa sarılı tabutuna,
Annem sarılıp,nasılda ağlamıştık,
Zaman büyük ilaçtır,sabırla sustuk,
Fakat senin yokluğun dinmiyor baba !
 
Annemi üzmedim,fakat kardeşim Selin,
Geçen gün tutturmuş,kırmızı bisiklet alın,
Sen olsaydın bir düzine birden alırdın,
Parklarda sen bizi gezdirirdin baba !
 
Annem bana söyledi Cennetteymiş yerin,
Bazen geliyor ziyarete Polis amcalarım,
Bir siren sesi çalsa,hep seni anarım,
Bir türlü hasretin bitmiyor baba !
 
Bayram günleri yok mu;hiç unutmuyorum,
Bayramlıkları giyer,elini öperdim,
Şimdi pencerede buğulu gözlerim,
Kapı çalınıp ta sanki sen gireceksin baba !
 
Ben artık büyüdüm,hiç ağlamıyorum.
Okulumu bitirip;ben de polis olacağım,
Senin emanetine sımsıkı sarılacağım,
On Nisan'da gururla yürüyeceğim baba!
 
OZAN AHMET sizi hep hürmetle anar,
Unutmak ne demekmiş ? Ar ederim ar !
Şehitlik mertebesi çok kutsal bir yer,
Senide saflarımıza bekliyorum yavrum !
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 05

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

POLİS BENİM
Bu gizli sevdadır,aşkı bellidir.
Bu sevda kutsaldır,sırrı derindir.
Aydınlıklar senin,geceler benimdir.
Engelleri aşarak,giden o polis benim.
 
Kartal bakışlar nöbette,çelik bilek tetikti,
Nöbet çok kutsaldır bu böyle bilinmekte,
Her şartta,her yerde,daima görevde,
Haksızlığa direnip,set çeken polis benim.
 
Mum misali eriyip,çevreyi ışıtan,
Merhamet ve şefkatle imdada koşan,
Gücünü Devlet ve Yasadan alan,
Adaletin yıkılmayan,bekçisi benim.
 
Her bölgede,her şehirde daima önde,
Cadde de,sokak ta,dağ da,arazi de,
Hainlerin tuzaklarını alt üst etmede,
Canını korkmadan veren,polis benim.
 
Gece gündüz demeden,çalışıp duran,
Bayramda özleyip,hayale dalan,
Anne,baba,kardeşini rüyada gören,
Rüyada hasretini gideren benim.
 
Disiplinli ve kararlı yoluna giden,
Atatürk İlkelerinden,ödün vermeyen,
Her tehlikeye karşı göğsünü geren,
Gözü pek kahraman o polis benim.
 
Vatandaşın huzuru,polisin gururudur,
Toprak,Bayrak denince,bizde bu namustur,
Her on nisanlar senin anma günündür,
Bir an bile unutulmayan,O polis benim.
 
Nice canlar,Şehit oldu bu Vatan uğruna.
Arkadaşlar,dualarını esirgemediler sana.
Ulu camiide kılınan cenaze namazında,
Göz yaşı kan olan,o polis benim.
 
Al bayrak kucaklamıştı şehit tabutunu,
Melekler gökyüzüne gerdiler kanadını,
Şehit olurken kıpırdatıp dudaklarını,
Vatan sağ olsun diyen,o polis benim.
 
OZAN AHMET;seni bir güne sığdırmaz,
Her zaman kalplerdesin bu unutulmaz,
Bizler var olduğu müddet huzur bozulmaz,
Emanetine sadık kalan o polis benim.
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 06

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

TÜRK POLİSİNE
Zifiri karanlıkların aydınlık ve güler yüzü
En sıkıntılı anında söylersin en tatlı sözü
Hiç sönmesin ruhunun hizmet meşalesi
Tükenmiş umutların daim umudusun sen
Tatlı tebessümlerde açan gül gibisin sen
 
Bırak soğuk dondursun güneş kavursun
Engelleri sabırla sen tek tek aşmalısın
Sendeki, bu azme sen bile şaşmalısın
Bu kutsallığa bir kere inanmışsın sen
Halkın gözbebeği çelik bileğisin sen
 
İlçede şehirde dağda ve arazide
Her zaman her yerde daima önde
Hainlerin tuzaklarını alt üst etmede
Hedefine atılmış ok gibisin sen
Adaletin yıkılmayan tek gücüsün sen
 
Hainlerin suçluların korkulu rüyası
Bunların emelleri boştur hayal dünyası
Kendilerine bile yoktur hiçbir faydası
Kimine gül kimine diken gibisin sen
Beyaz kar üstüne kış güneşisin sen
 
Köşede kundaklı bir bebek ağlıyor
Masumane terkedilmiş ilgi bekliyor
Şefkatli eller ona anında yetişiyor
Bir anne bir baba gibisin sen
Merhamet ve sevgi timsalisin sen
 
Tam 159 yıldır imdada koşuyorsun
Halkının gönlüne tahtını kuruyorsun
Her 10 Nisan'da sevinip gururlanıyorsun
Öğünmelisin, bir güne sığar mısın sen ?
Her daim unutulmayan bir gerçeksin sen
 
Hain bir kurşuna hedef olup gittin
Al bayrağa sarılıp ta vuslata erdin
Şahadet şerbetini gülerek içtin
Son anında vatan sağ olsun dedin sen
Gönüllerin fatihi sultanısın sen
 
Ozan Ahmet ne söylesin şu anda
Biliyorum hainler daima planda
Kursalar da tuzaklar can feda bu yurda
Bin kere feda olsun bu can diyorsun sen
Bu güzel yurdun kahraman Türk polisisin sen
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 07

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

YA SEV YA TERKET                              
Bizim bu diyar kardaş,bu bizim memleket.
Pervasız konuşuyor diyor ki:Sabret !
Sabredelim amma,lakin sonumuz felaket,
Ya istiklâl. Ya ölüm diyip karar et.
Ya bu Yurda sahip çık;ya da defol terk et !
 
Her gün bir asker,bir polisimiz şehit oluyor.
Bu  komünist köpekler Şehitlik bilmiyor.
Şehitlik bizim için şereftir,hasiyettir,
Allah’ın bu imkanını tanımayanı lanet et.
Ya bu Yurda sahip çık;ya da defol terk et !
 
Unutma arkadaşım,hesaplar yapılıyor yine senin üstüne.
Uyan artık,uyan ! Bak düşmanına,dostuna.
Pervasızca,gamsızca oturmuşsun tahtına,
Neme lazım deme artık,sonumuz felaket,
Ya bu Yurda sahip çık;ya da defol terk et !
 
OZAN AHMET artık ne söylesin şu anda,
Ne söylerse söylesin,hainler yine planda.
Kursalar da tuzaklar,canımız feda bu Yurda,
Vatana,dine,bayrağa canı terk et,
Ya bu Yurda sahip çık;ya da defol terk et !
 
Çin Settin de,Kafkaslar da atalarımız nam saldı.
Onları gittikleri yerde adalet hep yer aldı,
Tüm dünya milleti Vallahi örnek aldı,
Böyle bir milletin varlığına dua et,
Ya bu Yurda sahip çık;ya da defol terk et !
19-06-1996
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KOCA ÇINAR
Bir fidan dikildi Anadolu'mun kutsal topraklarına
Yıl bin iki yüz doksan dokuz;aylardan Temmuz.
Bu küçük fidan büyüdü. Dağ gibi bir çınar oldu.
Kökleri arzın merkezinde,dalları semaya vurdu.
Gölgesinden faydalananların haddi hesabı yoktu,
Sinsi tuzakların hedefi oldu;sırtından vuruldu.
Sonunda savruldu,küçüldü,inim inim inleyen
Bir Anadolu'ydu !
Bu güzel topraklar işgal altında ağlıyordu.
Bir güzel ders verilmesi gerekti bu sırtlanlara,
Türk Milletine bir daha güç sırtlara;
Karanlıkları yırtan bir sesi;
“Ordular; ilk hedefiniz Akdeniz'dir ileri !”diyordu.
Bir çığlık,bin çığ düşürdü,
Mustafa Kemal ufukların ötesinden
Bir güneş gibi doğdu, kararan umutlara.
Yedi cephede,yedi beldede,yedi dağda.
Rüzgar oldu,fırtına oldu,
Şimşek oldu,yağmur oldu,
Milleti ile birlikte;
Düşmanlarının korkulu rüyasıydı. Artık “O”.
Bağımsızlığa ve özgürlüğe susayan topraklara,
Sağanak sağanak indi,sel oldu düşmana;
Ve boğdu.
Dumlupınar'dan,Conk Bayırı'ndan süzülerek,
Çanakkale bentlerini aştı. Gönüllere sır oldu.
Bu Yüce Komutan;savaşmayı değil,ölmeyi emrediyordu.
Uçağa topla,topa tüfekle,tüfeğe süngüyle karşı koyup
Adaletsiz bu şartlarda,bir Millet şahlanıyordu.
Ordusuyla;demirden bir yumruk olup,indi tepelerine.
Düşman generali o iki kelimelik itirafını kitabına yazıyordu.
“Çanakkale Geçilmez !”
Bu Yüce Millet başında dehasıyla,tarih anlatıyor;
Bizzat yazıyor ve yazdırıyordu. Zafer bitmedi.
Yıl bin dokuz yüz yirmi üçün yirmi dokuz Ekim'i
Batmayan bir güneş doğdu;ve
Cumhuriyet kuruldu.
Öyle bir güneş ki bu;düşmanı kavurdu
Yurduna o engin beyzası oldu.
Tüm yamaçlarda özgürlük çiçekleri açtı.
Anadolu bir Cennet bahçesi gibi kokuyordu.
Türk milleti asla esareti kabul etmez.
Yüz binlerce şehit verir bu sözden geri dönmez.
Seksen yıl değil,sekiz asır bile geçse
Bu muhteşem tabloya bakan bir kimse
Bir daha çılgınlık etmez;etmeyecektir de.
Cumhuriyet fazilettir.
Bu düzeni bozmaya kimsenin gücü yetmez;
Ve yetmeyecektir de.
İçteki ve dıştaki düşmanlara bir ihtar !
Türk Milleti Ata'sının izinde,elleri tetiktedir.
Bu değişmeyen bir gerçek.
(Cumhuriyetimizin 80. Yılı ve Atatürk Anısına)
 

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 09

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

ŞEHİT ANASINA  
Ey mübarek anne,baba ! Ne mübarek zatsınız.
Bu güzel cennet Vatana evlat yetiştirdiniz.
Davullar,zurnalarla askere siz gönderdiniz.
Sanki düğüne gider gibiydi MEHMEDİMİZ.
 
Çelik bilekler silah kavradı;kartal bakışlar pusuda.
Gözlüyordu düşmanını fırsat vermeden korkusuzca.
Tüm sevdiklerinin duası her zaman arkasında.
Aynı anda şehit olan arkadaşlarının da yanında.
 
Nasıl dayanacaktı gençliğinin baharında.
Şehit olan evları bayrak sarılı tabutta.
TÜRK MİLLETİ kin gütmez,fırsat kollamaz ama,
Tüm otuz bin Şehit vermiş bu Yurda,bu Vatana.
 
Yaşayan bilir beyler,çekmeyenler bilmez.
Şehitlik güzel şey ama,gidenler geri gelmez.
Tek MEHMETCİK kalana dek,bu VATAN bölünmez.
Milyonlar bir ağızdan diyor Şehitler ölmez.
 
OZAN AHMET her zaman hürmetle sizi anar.
Unutmak ne demekmiş. Ar ederim ar.
Milyonlarca melekler gökyüzünde secde eder.
Yüce Peygamber,dualarla sizi bekler.
23-05-1999
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 10

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

ŞEHİTLERİMİZE                                         
sen rahat uyu ey Şehit kardeşim !
sen ve ben tek kaldık sırdaşım.
Birde unuttum;var bir sırdaşım,
Bozulmasın diye canını verdin.
 
Keşke bende verseydim bu aciz bedeni,
Rabbim yazmamış,layık görmedi beni.
Beşikte beben,yuvada eşin bekler seni.
Namusun için,kanını verdin.
 
Hasret kaldın anana ve babana,
Onlar dualarını esirgemediler sana,
Ulu Camide kılınan namazına,
Sadece çekilmiş bir resmin vardı.
 
Silah arkadaşların gözyaşı döktü,
Anneler,babalan hep ağıtlar yaktı,
Tabutun Al Bayrağı sarıp ta taktı,
Son nefesinde Vatan sağ olsun dedin.
 
OZAN AHMET der ki;Vatan bölünmez.
Üç beş çapulcuya,iman dilenmez,
Şehit kalbimizde;Şehitler ölmez,
Vatanı sevenler,bir olsun dedin.       
05-06-1997
(05-06-1997 Irak’ta Şehit olan 11 subayımızın anısına)
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

11

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

ZAMAN
Zaman;bazen birkaç saniye
Bazen birkaç asır...
Kimine hiç gelmeyen bir an
Kimine asırlar gibi gelir zaman.
 
Sevgileri gerçekleri kökleştirir
Ayrılıklara ferman olur bazen zaman
Dünyanın dönüşünde,
Şahinin bakışında zaman.
 
Arslanın yelelerinde esen rüzgarda,
Avının pusuda beklemesinde zaman.
Cezaevindeki mahkumun;
Sabırlı mahsun bakışında,
 
Uzaklardan gelen gurbetçinin
Of çekişinde.
Sevgilisine kavuşmak isteyen
Yiğidin dilinde zaman.
 
Kavurucu sıcakta bir damla,
Damla bekleyen çiftçinin
Diz boyu karda avını bekleyen
Kurdun gözlerinde zaman.
 
Ameliyat masasında,
Doktorun hünerli ellerinde,
Yavaş yavaş damlayan,
Alın terinde zaman.
 
Öğretmenin sabırlı emeğinde,
Gizemli kalemde zaman.
Polisin gece nöbetinde,
Çakmak çakmak zaman.
 
İşte zaman,işte zaman.
Ye yazık ki;bu kargaşada
Akıp gidiyor görmüyoruz,
Bizim için kıymetli zaman
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 12

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR KÖMÜR İŞÇİSİNE
Zonguldaklı kömür işçisi gardaşım !
Aklıma geldi,hatırını sordum.
Sorma bre gardaş deyip yutkundum,
Konuşmaya fırsatın var mı be senin.
 
Yüzlerce metre yerin altında,
Hayaller kurdun ta uzaklarda.
Elin,yüzün simsiyah olmuş kapkara,
Yukarı çıkınca dünyanı buldun.
 
Evde çoluk,çocuk bir ekmek bekler.
Yollarına sabırla duayı ekler.
Hanımın çorba yapmış sofrada bekler.
Evine dönüp de içtin mi gardaş.
 
Bayramda gelip çattı,ne yapacaksın ?
Tabakadan bir tütün sarıp yakacaksın,
Karına,çocuğuna neler alacaksın,
Ağlaya,ağlaya kör olduk gardaş.
 
Enin olan terini kimse öper mi ?
Sıcak yerde yatan zengin bili mi ?
Parayla,pulla bu değerlenir mi ?
Ayağının altını öpeyim gardaş.
 
Acı bir haberle doldu Anadolu,
Gruzi patlaması olmuş,doğru mu ?
Çoluğun,çocuğun yetim kaldı mı ?
Senin hakkın nasıl ödenir be gardaş.
 
Hanımın siyah yazmalar bağlar. 
Yavruların boynu bükük durmadan ağlar,
Anan,baban hasretinden kahrolur gider.
Namazında,dualar gönderir be gardaş.
 
Naşını beklediler girişin ağzında,
Paslanmadı mı,yandı mı yerin altında.
Çıkacak mı acaba bin bir umutla,
Bir bayrak,bir tabutun olur mu be gardaş.
 
Senin güvendiğin insanlar böyle bitti,
Bir villa,bir jaguara satıp ta gitti.
İnsanlara güvenmeye bin pişman etti.
Hakkını arayanı yoktur be gardaş.
 
OZAN AHMET seni hürmetle anar,
Her soba yakışında gözleri dalar.
Bir boşluğa bakıp dalar da gider.
Hakkını helal eyle git be gardaş
04-05-1995
 
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 13

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR POLİS NEFERİNE !
Bir köy çocuğuydu,polis olmuştu.
Vatanı yoluna can koymuştu.
Severek aşiyanla talip olmuştu,
Lakin,umduğunu bulamadı gardaş.
 
Gece,gündüz demeden çalışıp durdu.
Bayramda,seyranda hayaller kurdu,
Ana,baba,kardeşini rüyada gördü,
Rüyada hasretini giderdi gardaş.
 
Herkes eğlencede keyif çatmakta,
Benim polis kardeşim günü saymakta,
Maaşını alıp murat etmekte,
Bir türlü murada eremedi gardaş.
 
Vatandaş her zaman güler yüz ister.
Gülse bile vallahi,yalandan güler.
Ne kadar üzülse de sineye çeker,
Bir türlü gerçekten,görmedi gardaş.
 
Sabır ve sağduyu bizim ilkemiz.
Can,baş koyduğumuz bir tek Ülkemiz.
Her nedense çok sabırlı bin Milletiz,
Sabrete,sabrete kar olduk gardaş.
 
Yeter artık,canımıza yetti.
Kahpe bir kurşuna hedef olup gitti.
Bir tabut,bir bayrağa sarılmak yetti,
Bizim için tek dava Vatandır gardaş.
(Polis Şehitleri anısına)
23-04-1996
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 14

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

DOĞA,GÜNEYDOĞU VE DUYGULAR
Fırat’ın akışına gönül dayanmaz.
Dicle,Fırat mı asla kıskanmaz.
Bu aşkı yıllardır kimse anlamaz,
Gören gözlerim,şahitim oldu.
 
Munzur’un suyu yazın ilaçtır.
Böyle bir afet görülmemiştir.
Kışın karı,beyazı süsü olmuştur.
Diyen şu dillerim ilhama geldi.
 
Erzurum’da barı oynar Dadaşlar,
Hoşgörü,mertlikle bizi kucaklar.
Misafirimiz olun diyip ağırlarlar,
Hatır kırmayan gönlüm lal oldu.
 
Elazığ seni anmadan geçemem,
Bitlis,Bingöl,Van seni seçemem.
Öteki gitmediğim canlar incinmen.
Hepinize bu nice can feda olsun.
 
OZAN AHMET insanlara canımız feda.
Edirne’den,Van’a;Van’dan,Mersine.
Tokat’ından tut yürü Kars’ına.
Dostluktan dostluğa köprüler kurulsun.
03-07-1993
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

15

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

UMUTLARIM GEÇTİ
Şu yalan dünyaya geldi giderim,
Sevdim,sevilmedim gün oldu geçti.
Hasret denen hançeri bağrıma yedim.
Kanlar oluk gibi,sel oldu geçti.
Anlayan olur dedim,gönül derdinden.
Yana yana dolaştım,yıl oldu geçti.
Bir ömür böylece sıv oldu geçti.
Öldüm tabutum aheste gitti,
Sövenler peşimden gözyaşı döktü,
OZANIN üstünde yeşil otlar bitti,
Sonra sarardı,sır oldu gitti.
19-11-1996
 

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 16

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

İSTANBUL    
İstanbul’u düşünüyorum. Bulutların arkasında.
Gizemli bir şehir! Surların altından, evlerin yakuttan!
Marmara’sı pırıl, pırıl mücevher ve elmas rengini alır ondun.
Bilmem nasıl desem? Duygularım şaha kalktı, bu gün hiç ummadan.
Haykırırcasına aciz kalemim yaza dur, yaz durmadan.
Yaşlı İstanbullum. Yıların yorgunluğu yüzünden okunuyor.
Gözleri çakmak, çakmak! Eski İstanbul’u arıyor durmadan.
Eliyle işaret etti: Bu sahilde aşıklar kürek çekerdi bir zaman,
Onların kürek çekişleri beni hayale daldırırdı o an.
Ya Rabb’im! Bu güzel manzaralar, daha ne kadar devam edecek,
Korktuğum bu günlerde mi başıma gelecekti?
Süleymaniye’den kulakları yırtarcasına Hak’a davet bir ses!
Sultanahmet minaresi haykırıyordu sorarcasına nefes, nefes.
Yavaş yavaş, aheste gittim Hak’ın icabetine;
Birde ne göreyim birkaç aciz yaşlı Mümin tek saf olmuşlardı yine.
Gönlüm isterdi ki: Tüm dünyanın ibretle baktığı bu mabet taşsın, dolsun.
Hey Koca Mimar! Senin de gönlün o güzel mekânda her daim olsun.
Hey güzel o birde şehir âşıkların gönlünde, sultan kalemine ilhamsın.
Denizler mürekkep olsa, ağaçlar kalem. Seni yazmakla bitiremezler inan.
OZAN AHMET’i bağışla dünyada ve ahirette sana hayran olacaktır inan.
23-04-1997
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 17

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KARDEŞLİĞE
Olur mu böyle olur mu?
Kardeş, kardeşi vurur mu?
Yıllar yılı beraberiz
Et tırnaktan ayrılır mı?
 
Sağı, solu neymiş böyle,
Aleviyle, Sünnisiyle,
Ayrılmadan yürüyelim,
Hep bizlikte mutluğuma!
 
Sazımızla sözümüzle.
Muhabbetle özümüzle,
Köyümüzde anımızla,
Beraberce yürüyelim.
 
Yunus Emre adili ile
Yesevi’nin gönlü ile
Ayrılmadan yürüyelim,
Kenetlenip hep birlikte!
 
OZAN AHMET artÿk yeter.
Derdimize bin dert katan,
Ayrılıkla ocak batar,
Dostluklarla yürüyelim.
05-06-1996
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

   18

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

İYİLER VE KÖTÜLER           
Hep iyiler ezilir, şu fani dünyada.
Kötülerle bilmem ki; ne var aralarında?
Dünyanın kanunuz böyledir demişler,
Altın gibi kalpleri, toprağa gömmüşler.
 
Hatır, gönül nedir? Bilmez bu kötüler.
Parasına dokununca yüreği kütüler.
Bunların yüzünden azap çeker niceler,
Ölüme meydan okur, hep bu kötüler.
 
Ne yazık, ölüm gelir bu şirin cana.
Kötülükleri yanına hep kalır mı kala,
Hayır; büyük mahkemede hesaplar sorula,
Burda herkes eşit, torpil yok hiçbir kula.
 
OZAN AHMET der ki; iyilerden olalım,
Yunus’un,Yesevi’nin yolunda bulunalım.
Dört metrelik kefeni unutmayalım,
Kısacık ömürde, hep mutlu kalalım.
04-11-1998
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

  19

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KOSAVALI SOYDAŞLARIMIZA                     
Önce Kıbrıs. Sonra Bosna. Şimdi Kosova.
Her taraf kan, kan, kan.
İnsanlık duygularım galeyana geldi şu an.
İnşallah bir gün alınacak, alınacak bu intikam.
Sırp kâfirleri bu zulmünü yapıyor, açıkça ve açıkça.
Ne yazık, ne yazık ki; TÜRK MİLLETİ sustukça!
 
Genç, çocuk, yaşlı, ihtiyar,kız,kızan,
Yollara düşmüşler yorgun, perişan. Her taraf kan, revan.
Diyordu ki: Oğlum üşürüm! Yorgunum, hastayı şu an!
Sırp kâfiri bu zulmü yapıyor açıkça.
Ne yazık, ne yazık kı; TÜRK MİLLETİ sustukça.
 
Ezanlar susturuldu. Minareler yıkıldı.
Savunmasız insanlara mermiler yağdırıldı.
İşkenceler, tecavüzler, zulümler kol gezdi.
Şehit olan soydaşımın fazlasıyla böğrünü kesti.
Sağ elini cep diye oraya yerleştirdi.
Sırp kafiri bu zulmü yapıyor açıkça.
Ne yazık, ne yazık kı; TÜRK MİLLETİ sustukça.
 
OZAN AHMET, kan ağlıyor, kan ağlıyor şu an.
Bu katliam, bu zulüm dursun istiyor bir an.
Öz yurdunda zulme nasıl uğrar Müslüman?
Osmanlının çocuğu şahlanacak bir gün inan.
Sırp kâfiri bu zulmü yapıyor açıkça.
Ne yazık, ne yazık ki; TÜRK MİLLETİ sustukça!
22-03-1999
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

  20

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

OLMALI!                            
İnsanlık bu kadar aciz, acımasız olmamalı.
Bir an dahi olsa insanlığı hatırlamalı.
Kalemkeş olmuş akıntıya gidiyorsun,
İnşallah bu son yanlışlıkların olsun.
 
Para, pul, makam, şan ile şöhret.
Bir gece, bir gündüz gelip geçecek.
Seni sigaya birileri elbet çekecek,
O sorulara cevabın hep kolay olsun.
 
Vakit ömürden geçiyor,ömür vakitten.
Birbirini terk edecekler elbette biran.
Şerit gibi hayat geçer bir bir önünden,
Kabrinde ateş değil çiçekler olsun.
 
Tedarikini gör her zaman çık yola,
Son pişmanlık fayda etmez uğurlar ola.
Ozanda kendine bir pay çıkara,
İnşallah bizimde bir arzumuz olsun.
07-06-1997
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 21

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KUL HAKKI
Her şeyi affeden Cenab-ı Allah,
Kul hakkını affetmiyor kardeşim.
Sen bu parolayla her zaman çık yola,
Simitçinin hakkının gasp etme kardeşim.
 
Alavere, dalavere hep çaldın paraları.
Rüşvetle, torpille kapattın araları.
Zannettin ki; kimse bilmez buraları,
Savcıyı, polisi unuttun mu? Kardeşim.
 
Gece kulübü mekanın, tüy döşekler yatağın.
Siyah havyarla viski senin ortağın!
Yemyeşil dolarları havalarda savurursun,
Garsona, mekâncıya hava atma kardeşim.
 
Tüyü bitmemiş yetimin hakkını nasıl aldın?
Kendin aynaya bakıp ta hiç mi sıkılmadın?
Vergi vermemek için bir bina yaptırdın,
Allah'ımı kandıracaksın? Aptal kardeşim.
 
Gittiğin bu yol doğru değildir.
Senin gibi gafiller her zaman sağırdır,
Allah rızası için kalk bir doğrul,
Senin için hayırlı olur be kardeşim.
 
Çalıp, çırpmanın yoktur bir sonu.
Sen akıllı ol, kolla bu yolu.
İşçinin, amelenin kutsal alın teri,
Sel olup bir gün boğar kardeşim.
 
Garibanlar çalışıp sen yiyeceksin.
Viskini, sodanı çekip yatacaksın.
Yatağında rahat mı yatacaksın?
Rüyalarında kâbusun olur kardeşim.
 
Sana hep kardeş dedim, belki anlarım.
Kul hakkını ben hep kutsal saymışım.
OZAN AHMET’TEN sana nasihatim olsun,
Tıkınıncaya kadar yeme kardeşim.
13.10.2000
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 22

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİRLİĞE DAVET
Ne Kürt’ü, ne Türk’ü, ne Arap’ı, ne Acem’i.
Ne Laz’ı, ne Çerkez’i ne Dadaş’ı, ne Afşar’ı.
Alevi’si, Sünni’siyle, sağcısıyla, solcusuyla.
Güneyli ve kuzeyli, batılı ve doğulusuyla.
Bu memleket kardeştir. Budur bunun doğrusu.
Tek Bayrak altında bu yurdun oğlu kızı.
Garantisini sorarsan MUZAFFER TÜRK ORDUSU.
Varsa şüpheli hain,varsa bir tek sorusu,
Tek,tek cevabını vermezsem namerdim
Ergonokon’dan,Çine. Çinden,Yemen’e. Kosova’dan,Mısır’a.
Dünyanın dört yanına damgasını vuran TÜRK ORDUSU
Mehteran marşlarıyla,Osmanlının nefesinden.
Çanakkale’den Conk Bayırına,Mehmetçiğin sesinden.
Şehitlerin topraktan fışkıran nefesinden.
Dua için Peygamberin açtığı o mübarek elinden.
Atatürk’ün bizlere bıraktığı emanetlerden.
Zerre taviz vermem. Verirsem ben namerdim.
21 Mart 1999
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 23

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİRKAÇ SANİYE
Zaman; bazen birkaç saniye,
Bazen birkaç asır...
Kimine hiç geçmeyen bir an,
Kimine asırlar gibi gelir bir an.
 
Sevgileri,gerçekleri kökleştirir.
Ayrılıklara ferman olur o zaman.
Dünyanın dönüşüne karışır bir an,
Şahinlerin bakışında mutluluk bir an.
 
Aslanın yelelerinde esen rüzgarda,
Avını avladığı en mutlu an.
Sevgilisine kavuşmak ister ya insan,
İşte mutluluk olur o bir an.
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 24

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

ÇORUM'UN GÜLLERİ
Çorum'un,Çorumlunun medarı iftiharı
Felaketlerin bendi,Hak gönül sultanları
O yüce Resul'ün biricik can dostları
Suheyb-i Rumi,Ubeyd-i Gazi,Kereb-i Gazi
 
Hıdırlık camiinden üç nur direklenir
Dualar,niyazlar burada belirlenir
Bütün herkes huzura el ele kenetlenir
Suheyb-i Rumi,Ubeyd-i Gazi,Kereb-i Gazi
 
Cuma'ları iğne atsan yere düşmez,
Kim olursa olsun bu kapıda reddedilmez,
Yeni evlenen fidanlar ziyaretsiz geçmez
Suheyb-i Rumi,Ubeyd-i Gazi,Kereb-i Gazi
 
Biri Hazma misali pehlivan ve de Gazi,
Biri Muhammed Mustafa'nın sancaktarı
Bir diğeri ilim,irfan,nurun kaynağı
Suheyb-i Rumi,Ubeyd-i Gazi,Kereb-i Gazi
 
Ubeyd-i Gazi Hak yolunda nur olmuş
Suheyb-i Rumi Yüce Resulle hurma yemiş
Kereb-i Gazi çok heybetli cenk edermiş
Suheyb-i Rumi,Ubeyd-i Gazi,Kereb-i Gazi
 
Bu yüce mekanda bir çok Allah dostu var
Hepsi birden semayı ellerinde tutar
Hak yolunda yıldızdır,şimşek olup çakar
Suheyb-i Rumi,Ubeyd-i Gazi,Kereb-i Gazi
 
OZAN AHMET kurban olsun bu Sahabelere
Bunların hürmetine melekler iner yere
Onlar Allah dostları emanettir bizleri
Suheyb-i Rumi,Ubeyd-i Gazi,Kereb-i Gazi
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 25

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

ÇORUM VE LEBLEBİ   
Nohudun değerini kimse bilmedi,
Yuvarlana yuvarlana Çorum'a geldi.
Merhaba kardeşim diye seslendi,
Gerçek değerini buldu nohudum.
 
Nohut yıllardır ekildi,biçildi.
Böyle olacağını nerden bilirdi,
Çorum'a geldi leblebi oldu,
Ağızlarda tadını buldu nohudum.
 
Nohut,nohut deyip küçük görmeyin,
Dünyaya nam saldı nohudum.
Turistler bile hep hayran kaldı,
Tarihlere nem saldı nohudum.
 
Gece gündüz demeden kavruldu durdu,
Bayramda,seyranda hayaller kurdu,
Ana,baba,kardeşini rüyada gördü,
Hitit Festivalinde kraldı nohudum.
 
Çorumlu onu güzel keşfetti,
Tuzlu,baharatlı,karanfilli leblebim.
Bütün alın terini onda bekledi,
Hiç mahcup etmedi,beyaz nohudum.
 
Leblebi dersiniz akla Çorum gelir,
Nasıl yapılır derseniz ? Sırrı saklıdır.
Bu sırlar içinde her hakkı mahfuzdur.
OZAN AHMET sonra hayrandır Çorumlum.
 
Meşhur etti Çorum dedi düvele,
Meraklılar geldi kafile,kafile...
Beşer kilo doldurdular hep poşetlere,
Çorumlunun yüzünü güldürdü nohudum.
 
Hışıroğlu,Mavrallar ikram ustası,
Bu yarışın her biri,her zaman birincisi,
Çorum'un,Çorumlunun medarı iftiharı,
Misafirin gönlünü fethettin nohudum.
17.10.2000
 

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

  26

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİZ BİR AİLEYİZ
Bir devletin dış güvenliği kadar iç güvenliği de çok önemlidir.
İç güvenlik denince de aklımıza Emniyet Hizmetleri ve Polis Teşkilatımız gelmektedir.
Teşkilatımızın “158. Kuruluş Yıl Dönümü”nü kutladığımız şu günlerde vatanımızın her köşesinde her şartlarında gece gündüz durmadan can siparane bir şekilde görev yapan en küçük rütbeden, en yüksek rütbelisine kadar tüm sıralı üstlerimin, amirlerimin ve görev arkadaşlarımın bu güzel anma günümüz dolayısıyla başarılarının devamını diler! Aziz Şehitlerimize Yüce Tanrıdan Rahmet temenni ediyorum!
Biz büyük bir aileyiz; hem de öyle bir aile ki kan bağımız olan aileden daha çok birlikte kaldığımız için zamanımızın büyük bir kısmını görev yaptığımız arkadaşlarımızla geçirmekteyiz. Bu nedenle et, tırnak misali birbirimizle kaynaşarak çelik halatlar gibi bağlanmışız. Bu aile içerisinde ta eskilere dayanıp prensip ve vazgeçilmez kaideler vardır. Disiplinli ve saygı şarttır. Aile bireyleri bir birine kin gütmez. Fırsatçılık yapmaz. Kavga etmez ve incitmez.
Eğer böyle bir durum olduğu zaman hiç ummadığın bir arkadaşın tehlikeli bir çatışmada senin hayatını kurtarır, sen mahcup olursun.
Vatandaşımızın canını, malını, ırzını ve namusunu korumakla görevli olan teşkilatımız yıllardır bu kutsal görevi canla başla yerine getirmektedir. Çünkü bu bir sevdadır, öyle bir sevdadır ki; dünyevi menfaatlerle bu ölçülmez. Eğer öğle olsaydı hiç kimse göz göre hayatını tehlikeye atmazdı.
Yapılan tüm ihbarlar anında değerlendirilip seri bir şekilde olay yerine gidilip, belki hayatlarında ilk defa karşılaştığımız, tanımadığımız kişilerin her türlü sorunlarına aile üstü bir şefkatle yanaşıp gerekeni yapıp, polisin her zaman vatandaşın yanında olduğunu göstermekteyiz. Aile üstü bir şefkat dedim çünkü baba oğul ile, kardeş, kardeş ile, kadın kocası ile yapmış olduğu bir kavgada olay yerine giden polis sorumluluğunun bilincinde, insan psikolojisini bilerek müdahale edip o ailenin bir ferdi gibi onlara güven vererek icabında yıkılmak üzere olan bir ailenin felaketini engelleyebilir.
Bütün olaylarda eğer “155 Polis İmdat” aranıyorsa kimse ailesinden her hangi bir yardım istemiyorsa bu demektir ki polis tüm vatandaşlarımıza ailesinden daha yakındır. Onun içindir ki; bizler de bu teşkilatın birer mümtaz elemanı olarak Atatürk'ün dediği gibi “Polis bir hukukçu kadar hukuk adamı, bir asker kadar disiplinli, bir anne kadar şefkatli olmalıdır” Bu çizgide adaletli davranmak için hukuku bilmek şart. Cami avlusuna bırakılan ağlayan bir bebeği susturmak için de bir anne şefkati şarttır. Her alanda görev yapan polis, şehir içinde olduğu gibi şehir dışında ve kırsal arazide de görevini yapmaktadır. Kurulan tüm tuzaklar parçalanmış, parçalanmaya da devam edecektir.
Bu uğurda çok Şehitler verdik, Şehit kanları ile sulanan topraklarda, ailemizin tek ferdi kalana kadar da mücadelemiz devam edecektir. Bundan hiç kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın.
Hiç unutmuyorum; Güneydoğu da göreve yaptığım bir zamanda, ana caddede bir yerde bulunan camiinin önünde ekip otosu park etmiş bekliyorduk. Sabah saat 05.00 sıralarıydı. Bir yaşlı amca yaklaştı, ben otodan indim bir şey soracağını anladım. Bana selam verdi, selamını aldım ve dedi ki:
-Evladım iyi nöbetler, bir şey soracağım? Bende:
-Buyurun sorun, Dedim. Bana:
-Bu gün Pazar sabahı, siz Cumartesi Pazar da mı çalışıyorsunuz? Dedi. Ben de ona latifeli bir şekilde:
-Yok bey amca, bütün arkadaşlar istirahatta biz nöbetçi ekibiz! Dedim. Bana:
-Koca şehre bir ekip mi bakıyor? Dedi. Ben espri yapıyorum dedim beraberce gülüştük. Yaşlı amcanın ondan sonra söylediği söz önemli idi. Yavaşça beyaz sakalını sıvazladı ve dedi ki:
-Evladım! Göreviniz çok kutsal. Bu sadece maddiyatla kıyaslanamaz. Şu caddeye bak, kocaman şehir bomboş kimseler yok. Her kes rahat uyuyor siz dimdik ayaktasınız. Siz burada durmazsanız, biz rahat rahat ibadet edemeyiz. Ne zaman sıkışıp bu meslekten dertlenecek olursan şu hadisi hatırla 'Üç kimse Cehennem ateşini asla görmeyecektir. Bir: anne ve babasına muhabbetle bakan bir çift göz, ikincisi: yetimleri, kimsesizleri koruyup, onlarla ilgilenen bir çift göz, Üçüncüsü: Kendi istirahat inden fedakârlık ederek millet canını, malını, ırzını, namusunu sabanlara kadar bekleyen bir çift göz” Dedi.
Ne zaman sıkışsam ve yorulsam bu yaşlı amcanın sözü aklıma gelir ve onu saygıyla anarak yorgunluğumu unuturum.
Sözümün başında da söylediğim gibi; işte biz böyle bir aileyiz. Bizleri yıkmaya kimsenin gücü yetmez ve yetmeyecektir. Nice 10 Nisanlara kazasız, belasız, huzur ve mutluluk içerisinde hep birlikte ulaşmak dileği ile...
 
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 27

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

GERÇEK BİR HAYAT HİKÂYESİ
Sevgili okurlarımız!
Gerçek hayattan basit bir kesit olarak alınan bu hikâyemizde; yoksulluğun, cehaletin, acımasızlığın, törelerin, sabretmenin zorluğunu ve Allah'ın dünyadaki adaletini, perde perde görebilir, hissedebilirsiniz!
Çok önceden, Doğu Anadolu'nun ücra köşelerinden, Anadolu'nun merkezine çeşitli nedenlerden dolayı göç etmiş ve 60-70 haneli bir köye yerleşmiş iki oğlu vardı. Ben;6-7 yaşlarında, kardeşim Mehmet ise 1,5 yaşındaydı. Evimiz köyün girişinden bakıldığında tek katlı, kerpiçten yapılmış ahşap kaplamalı bir evdi. Bu evde dedem, ninem (babaannem), amcam, yengem ile iki çocuğu ve babam ile annem ve biz iki kardeş yaşama çabası veriyorduk. Bu ataerkil ailemizin geçimini ikisi kıraç, biri sulak üç tarla ile halimize şükrederek geçiniyor, halimize şükrediyorduk.
Ninem; çok töreci, asabi ve aynı zamanda çok sinirli bir kadındı. Bu huylarına karşın yine de onu çok seviyordum. Çünkü ahırda tek bir beyaz ineğimiz vardı. Ondan çıkan bir tas dahi süt olsa onu pişirir, emmioğlumla bana birer bardak içirirdi. Ninemin ne zaman, ne edeceği belli olmazdı. Ninem; annem ile yengemi hayatta hiç sevmezdi. Sabah saat 05.00 de hemen önce bizim kapıyı, sonra da amcamların kapıyı tekmeler;
- Kalkın! Çabuk. Herkes tarlada işi yarıladı. Siz yatıyorsunuz. Diye bağırır çağırırdı. Ben ve amcaoğlu okula gitme çağımız geldiği halde Ninemin yüzünden okula gidememiştik. Tarlaya apar, topar ailece yürüyerek, ellerimizde azığımız ve çapalarla giderdik. Tarlaya gelince annem; üç tane kazıktan ilkel bir çatma yapar, kendi başına bağladığı siyah bürüğünü çatmanın üzerine kapatır, çocuğunu yani; Mehmet'ini güneşten biraz olsun korumaya çalışırdı. Yengemin de küçük bir bebeği vardı. Annelik şefkati ile oda bir çatma yaparak çocuğunu güneşten korurdu. Neden böyle ilkel bir çadıra gerek vardı derseniz; tarlamızda ve etrafında bir tane bile gölgesinden faydalanacak ağaç bile yoktu. Tarlada akşamüzeri iş bitiminde yengemle anneme ninem:
- Gelinler hadi bakalım. Siz önden çabuk gidin evde yemeği biz gelene kadar yetiştirirsiniz. Derdi. Tarla ile evimizin arası 8-10 kilometre vardı. Yolun yokuş olması, birde çalışmanın verdiği yorgunluğu hesap edecek olursak bu iki zavallının hali orta çıkar. Bu da yetmez gibi ikisinin kucaklarında küçük bebeleri de caba sı.
Biz; dedem, ninem, babam, amcam ben ve amcaoğlu ile birlikte yavaş, yavaş köye yukarı muhabbet ederek çıkardık. Diyeceksiniz ki; hiç mi traktör yok? Var var ama köyde topu topu üç adet. Onlar da köyün en zenginlerinde. Onların yanına yaklaşmak fermana mahsus!
Nihayet eve ulaşmıştık. Yengemle annem; üçayaklı saç ayağı dediğimiz ocağımızda yemeğimizi pişirmiş, sofrayı da hazırlamaya başlamışlar bizi bekliyorlardı. Eğer biraz yemeği geciktirseler vay hallerine. Gelinler konuşamaz, itiraz edemezler kaynanasına ve kayınbabasına karşı hak talep edemezler, çocuklarını onların yanlarında sevemezler, kocalarına isimleriyle seslenemezlerdi. Çok sert olan gelenek ve acımasız adetler vardı.
Biz sofraya oturup yemeğimizi veren annemle yengem, küçük çocuklarını mamasını vermeye gitseler; ninem hemen çatar:
- Şunlara bak! Hemen koştular çocuklarının yanına. Utanma da yok, sanki acından ölmüşler, utanmazlar. Diye çatardı.
- Annem; şehirden gizli, gizli getirttiği bisküvileri sütle ezerek kardeşime yedirirken sessizce ağlayarak yedirirdi. Ben anneme:
- Anne; ben büyüyünce seni apartmanlarda yaşatacağım, seni bu hayattan kurtaracağım. Derdim.
Ahşap evimizde üç ayrı odamızın birisinde dedem ile ninem, birisinde amcamlar, birisinde de biz kalırdık. Akşam yemeğinden sonra herkes odasına çekilirdi. Babam ve amcam, babalarına ve annelerine bir şey diyemezlerdi adetler gereği.
Bir zaman sonra; büyük halam köyde muhtara kuma olarak gitti ve ondan bir kız çocuğu oldu. Ninem; bu çocuk olduktan sonra bana ve diğer torunlarına muamelesi daha sert olmaya başladı. Kıskançlığı gün geçtikçe artıyordu. Bir gün anne ile yengeme dedi ki:
- İnşallah, sizin bu küçük çocuklar, yani Mehmet ile Celal ölürler. Benim kızımın tek kız çocuğu Ümüs yaşar. Diyerek bedduada bulundu. Annem bu güne kadar kaynanasına hiç cevap vermemiş olmasına karşı dayanamadı. Nineme dedi ki:
- Anne niye böyle beddua ediyorsun, bu körpe yavrular sana ne yapıyorlar? Diye sorunca, ninem:
- Ben onları sevmiyorum. Onların yüzünden hiçbir işe bakmıyorsunuz. Allah sizi kahretsin. Ben böyle beddua ediyorum. Bu olacak, sizin iki çocuğunuz da ölecek. Benim kızdan torunum olan Ümüs yaşayacak.
Aradan belli bir zaman geçti. Ninemin bu haksız bedduası zuhur etti. Amcamın küçük bebeği Celal vefat etti. Çocuklarının cenazesini yengem ile amcam götürüp mezarlığı gömmek için hazırlarlarken;
Ninem:
- Çabuk, çocuğu gömün gelin. Tarlaya gideceğiz. Daha gençsiniz, çok çocuğunuz olur. Diyordu. Hayat devam ediyordu. Acımasız, çaresizlik, yokluk ve töre kapanı arasına sıkışan ailemiz evin büyüklerine karşı gelemiyorlar, ancak masum gözyaşlarını içlerine akıtıyorlardı.
Birkaç ay sonra kardeşim bebek Mehmet de hastalandı. Yavrucak, bu acımasız, şefkatsiz yuvaya ve dengesiz beslenmeye dayanamıyorlardı. Annem babama:
- Bak kardeşinin oğlu hastalandı, doktora götürülmesine izin vermediler. Çocuk öldü, bari bu yavrumuzu kurtaralım, ne olur. Diye annem babama yalvarıyordu. Babam o zaman:
- Tamam hanım. Gideyim şu Karaahmetlerin Şahin den borç para alayım. Onların traktörüyle de bir solukta ilçeye çocuğu götürür kurtarırız yavrumuzu. Dedi.
Ben babamla birlikte el ele tutup Şahin dedikleri o adamın evine doğru yola koyulduk. Evleri mezarlığın yanında idi. Biraz yokuş çıktıktan sonra eve vardık. Kapıyı babam çaldı. Söz konusu Şahin ağa kapıya çıktı.
- Buyur kardeşim. Bir şey mi istedin? Dedi. Babam durumu izah etti ve o zamanın 40 lira civarında borç para istedi ve mümkünse traktörü de verirsen beraberce çocuğu ilçeye götüreceğiz. Dedi. Şahin ağa:
- Sen kimsin, 40 lira kim? Sen bu parayı bir daha ödemezsin. Allah rızası için desen belki verirdim. Deyip ekledi. Hem traktörün bir sürü işi var, onları bırakıp ta seninle uğraşamam. Diyip kapıyı yüzümüze çarptı. Babamın elini daha sıkı tutuyordum. Çünkü çocuk olmama rağmen bu olay beni yıkmış ve korkutmuştu. Geri dönüp sessiz bir şekilde mezarlığa doğru yürüyerek eve doğru giderken babamla ben ağlıyorduk. Babam ellerini açarak şöyle dedi:
- Allah'ım! Malını mülkünü bu insanlara verirken, gariplere, masumlara, çaresizlere zulmedip, küçük görsünler, ezsinler diye mi verdin, yoksa imtihan için mi verdin. Eğer imtihan için ise; bu adamı bana muhtaç et. İnsanlığı görsün. Senden duam budur. Ya Rabb'i! Dedi. Ben ise:
- Baba, bu adamlar çok zengin. Hem de çok kalabalık akrabaları var. Bu adamlar hiç bize muhtaç olur mu? Dedim. Babam:
- Yavrum, sen küçüksün anlamazsın. Kurban olduğum Allah bunu değil, isterse tüm sülalesini bize muhtaç eder. Ama ben sadece bunun muhtaç olmasını istiyorum. Allah; demir kapıyı, ağaç kapıya muhtaç eder. Dedi.
Yavaş, yavaş ve üzgün eve doğru yöneldiğimizde; annemin çığlığını kulaklarımızda çınladı. Küçük kardeşim Mehmet ölmüştü, Ninemin bedduası tekrar tutmuştu. Babamla eve doğru koştuk, çığlığı duyan komşular annemi teselli etmek için evi doldurmuşlardı. Küçük kardeşimi beyaz bir örtüye sarmışlar, bir kenara yatırmışlardı.
Kardeşimin yüzünü son bir defa görmek istiyordum. Zavallı masum yüzü! Bir suçlu aramak gerekirse; çaresizlik, yoksulluk ve acımasız törelerdi. Babam hocaya giderek:
- Hocam, bizim küçük Mehmet öldü, şunu defnedelim, başında bir Yasin okuyalım. Diyince; hoca:
- Yahu kardeşim, küçük bir çocuk. Hafiften yıkayın, götürün. Ona özel tören mi yapalım. Demiş, bu babamın ikinci yıkılışı olmuştu. Babam ayakta duramıyordu; fakat yapılacak önemli bir işi vardı. Amcamla beraber köy mezarlığına giderek mezarı kazmaları gerekliydi. Biz evde annem ile komşular ağlaşıyorduk. Mezarın hazır olduğu haberi gelince kefene sarılı Mehmet kardeşimi komşuların tavsiyesi üzerine ninemin kucağına verdiler, ninem:
- Ben bu çocuğu almam da, taşımamda. Kim doğurduysa o taşısın. Dedi. Komşular; teyze gelin acılı zaten, belki korkar, hastalanır. Seninde torunun niye itiraz ediyorsun deseler de ninemi ikna edemediler. Üzüntüden, çileden, dertten bir sabır taşı olan canım annem perişan halde oturduğu yerden son gücü ile kalkarak dedi ki:
-Kaynanam doğru söylüyor. Ben bunu doğururken bu benim yavrum. İlk görev kiminse son görevde benimdir. Diyerek Besmeleyi
çekip ölü kardeşimi kucağına aldı.
Aman Allah'ım! böyle bir şey olamazdı ağlaya ağlaya mezarlığa doğru, ben annemin eteğinden tutarak yürümeye başladık. Caminin önünde, 5-6 kişilik bir kalabalık vardı. Onlar da bizim acınacak halimizi seyretmekten başka bir şey yapmadılar. Nihayet mezarlığa vardık, kardeşimi defnettik. Geri eve dönmüştük. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Komşuların getirdiği çorbalar ortada duruyor, kimsenin yiyesi ve iştahı yoktu...
Babam ayağa kalktı; bir söyleyeceği olduğunu düşünürken, bir film koptu. Baba ve annesine hitap ederek:
- Anne, baba! Şu ana kadar sizlere karşı hiçbir saygısızlıkta bir kusurum olmadı. Lakin bu iş burada biter. Ben yarından tezi yok ilçeye gidiyorum, evi ayırıyorum. Dedi. İçi yanık olan annem de:
- Ya Rabb'im! kaynanama en son anda bir bardak suyu ben vereyim. Belki o zaman hakkımı helal ederim. Dedi. Bir müddet sonra ilçeye taşındık. Kiralık bir ev bularak orada oturmaya başladık. Bu ara bende okula başlamıştım. Babam ise kale bodur ve fayans kursuna gidip bu sanatı güzelce öğrenmişti.
Yıllar hızla geçiyordu. Benim biri kız ikisi oğlan üç tane daha kardeşim olmuştu. Birisinin adını annem yine Mehmet koymuştu.
Babam yurtdışı imtihanını kazanarak S. Arabistan'a işçi olarak gitti ve bir fiil altı yıl kaldı. Ben ise hem okuyup, hem de babamın sanatını yapıyordum. Çünkü babam ilk üç sene bize para gönderememişti. Üçüncü seneden sonra kendi evimizi almıştık.
Ben lise üçüncü sınıfa giden delikanlı bir genç olmuştum. Okulu bitirince askere gittim. Askere giden herkesi akrabaları yolcu ediyordu. Ben anneme dahi gelme dedim. Çünkü dayanamazdım. Biliyorum bende isterdim; havaya atılıp tutulmak, davulla, zurnayla gönderilmek. Akrabalarımın cebime harçlığımı koymasını ama olmadı, burada önemli olan "Vatan Borcu" idi. Amasya talimgâhında üç ay eğitim gördükten sonra çavuş adaylarının il onuna girdim. Kıbrıs Yeşil Hatta,Lefkoşe'ye gönderildim. Yüzümü akıyla Vatani görevimi tamamladım memleketime göndüm. Tam üç ay sonra bir memur sınavına girerek kazandım. Bu ara babamda kesin dö-nüş yapmıştı. Hayatımın en mutlu günüydü bu gün. Çalışmakta olduğum yerden izin alarak eve geldim. Babamı çoktandır göremiyordum. Girer girmez evde gözlerim babamı aradı. Bir de ne göreyim: Dağ gibi adam, küçülmüş, simsiyah olmuş. Şok oldum. Elini öptüm ve boynuna sarıldım, baba dedim:
- Ne olmuş sana böyle? Niye kendini bu kadar yıprattın. Değer miydi sanki. Dedim.
- Evet yavrum değerdi. Değdi de ezildim büzüldüm, çalıştım, sabrettim ve Allah bu günleri de gösterdi. Dedi. Elimden tutarak beni evimizin ikinci katına çıkardı. Ortalıkta hep çanta ve eşya doluydu. Ama hiç birisi benim gözüme gözükmüyordu, çünkü babam gelmişti. O benim babamdı. Arkamda dağ gibiydi. Gerisi önemli değildi. Yatak odasına girdik ve üzerine gazete serilmiş bir kabarık şey vardı.
- Baba bu ne dedim? Babam; yavaşça gazeteyi eliyle açtı. Ne göreyim? Hayatımda bu kadar parayı bir arada görmemiştim. Babam:
- Oğlum orada 45.000.000 lira para var. Yıllardır çalışıp, kazandığım olan alın terim. Bu kâğıt parçalarına ili bak. Yeri geldiğin zaman beş milyonu gözün görmesin, yeri geldiğin zaman beş kuruşun hesabını bil. Çünkü bu kâğıt paralar bizde yok diye kardeşin öldü. Dedi.
Benim için bu an; tarihi bir andı. Bu para ile ilçemizin güzel bir yerinden dükkân ile 4 tane arsa ve tarla aldık. Allah'a şükür durumumuz bayağı düzelmişti. Günlerden bir gün; benimde evde olduğum bir anda kapı çalındı. Tesadüfen kapıyı ben açtım. Bir de ne göreyim? Karaahmetlerin Şahin kapımızda görünce ben:
- Hayırdır Şahin amca. Dedim. Çünkü yıllar önceki o hazin tablo bir anda şerit gibi gözümün önünden geçmişti. Babam yukarıdan seslendi:
- Ahmet yavrum! Kim o gelen? Kekeleyerek cevap verdim:
- Baba Şahin Amca geldi. Babam:
- Oğlum içeri alsana! Ben sana öyle mi öğrettim. Misafir kapıda bekletilir mi? Çabuk ol dedi. Ve şahin amcayı içeri aldık. Sonradan öğrendik. Meğerse iflas etmişler, her şeylerine haciz gelmiş. Oturdukları evi kurtarmak için üç milyon kadar para lazımmış. Kimse de para vermemiş. Önceki olayı acısını annem ile ben bildiğimiz için babamı odadan dışarı çağırdık ve annem dedi ki:
- Bu adama para verecek misin? Dedik. Babam:
- Evet vereceğim. Neden derseniz? Benim Allah'a karşı bir sözüm var. Yoksa bunun gibi imtihanı bizde kaybederiz. Dedi ve parayı getirdik. Nakit olarak verdik. Şahin amca cebinden çıkardığı imzalı senedi babama verdi.
- Dilediğin tarihi yaz. Dedi. Babam:
- Sen koskoca bir ağanın oğlusun. Senin gibi bir adam borcunu bilir. Ne zaman durumun müsait olursa o zaman ödersin. Dedi. Ve senedi geri verdi. Bu şahıs evden çıkıp gittikten sonra babam namaza durdu. Fakat çok uzun bir namazdı. Merak ettim babama sordum:
- Baba bana düşmez ama niye bu kadar uzun namaz kıldın? Deyince:
- Oğlum bunun adı şükür namazı. Rabb'ime şükürler olsun beni utandırmadı. Dedi. Bir zaman sonra babam, dedemle ninemi yanımıza getirdi. Ninemin huyu değişmemişti. Kaç yaşına gelirse gelsin insanın ahlakı değişmezmiş derler ya. Ninem anneme çatıyordu. Annem bu çileyi sabırla sinesine çekiyordu. Babam kasaptan etin en güzel yerlerini alıp getiriyor, eliyle pişiriyor, eliyle anne ve babasına yediriyordu. Annem bir gün dedi ki:
- Sen git namazını kıl ben babamın yemeğini yediririm. Babam:
- Hayır. Ben yedireceğim. Sen annelik şefkatinden dolayı çocuklarının canı çeker diye onlara yedirirsin. Onlar genç daha çok et yerler, ama babam yaşlı o pek yiyemeye bilir. Dedi. Dedem bir müddet sonra vefat etti. Allah Rahmet eylesin. Nineme bizden başka bakan kalmadı. Son zamanlarını annemin yanında geçirdi. Nihayet o son an geldiği zaman Kelime-i Şahadeti annem ona getirttirdi, bir bardak su isteğini yerine annem getirdi. Ninem annemin gözlerin içine baka baka:
- Canım gelinim. Töre dedim, adet dedim, gelenek dedim. Seni ezdim. Haksızlık ettim. Bana hakkını helal eder misin? Dedi. O cefakâr ve sabır timsali anam:
- O nasıl söz ana. Olsun, zamanında olup bitmiş. Ne yapayım? Şimdi sırası değil. Benden yana helal olsun dedi. Ninem Hakkın Rahmetine kavuştu. Anneme o mantıksız soruyu sormak zorunda kaldım.
- Anne o kadar çile çektikten sonra sen nasıl hakkını helal ettin dedim? Annem:
- Yavrum birincisi: Dinimizde kin gütmek yok, bağışlamak büyüklüktür. İkincisi ise, sen küçüktün belki hatırlamazsın. Benim Allah'a sözüm vardı. Eğer bir bardak suyu son nefesinde ben verirsem, benden helallik isterse ben de hakkımı helal ederim demiştim. Anladın mı şimdi. Dedi.
Nasıl anlamayacaktım. Bu kadar hazin ve ders alınması gereken olayların canlı şahidi olarak! Ben diyorum ki: işte cehalet, işte yoksulluk, işte sabır, işte acımasız töreler. İşte Allah'ın dünyadaki değişmez adaleti.
"Sabır ve sebat her şeyin anahtarıdır"
 
 
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.