DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 
İÇİNDEKİLER
Mahmut Selim GÜRSEL TAKDİM
Hayat Hikayesi
RESİMLER
TUNCAY TAKMAZ
SÖYLEŞİ
MERHABA
PADİŞAHIM ÇOK YAŞA
HAŞİM'İNDE BİR ŞİİRİ OLSUN MU?
“ÖPÜCEM DEDİM SANA”
O ŞİMDİ ASKER
AĞA OTURUM AÇILIYOR,
CUMA CUMARTESİ
DÜN GECE
FERHAD
SAKIN AĞLAMA
YAĞMUR SONRASI
YİNE PAZARTESİ
ÇARESİZ
PERŞEMBE
SENSİZ OLMAZ
ŞİMDİ
ZOR ZAPT EDİYORUM KENDİMİ
CANIM SIKILIYOR
BUGÜN PAZAR
BAĞIRDIM DURDUM
CEHENNEM KALINTILARI

 
 
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan kullanmayınız!
Hazırlayan Mahmut Selim GÜRSEL
corumlu2000@gmail.com
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.

 01

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

KİTAP ismi  Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

TAKDİM           

Bir kitabın doğması, o kitabı yazmaya kalkan kişinin amacına ve bilgi birikimine göre değerlendirilmesi uygun olarak görülmelidir.

            Elinizde bulunan bu çalışmanın sizlere ulaşması için günlerini veren bu çabası için şükranlarımı sunarken, bu çalışmada da benim ufacık bir katkımın da bulunması beni bahtiyar etmiştir.

            Bu çalışma ile sizlerde bazı bilgileri edinmiş ve faydalanmış olarak uzun yılların birikimlerinden aydınlanacağınızı göreceksiniz.

            Bilgi; yazılmadıkça kaybolmaya açık birikimlerdir. Her insan bir kitaptır; onu okumamız gereklidir.

            Tanımadığımız ve anlamadığımız kişiler hakkında nasıl kararlar veremezsek; bir çalışmayı da incelemeden, okumadan karar veremeyiz. 

Mahmut Selim GÜRSEL  

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 02

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 Tuncay TAKMAZ

          Tuncay Takmaz 1975 yılında Şişli İstanbul’da doğdu. . Bugüne kadar 15 kişisel sergi açtı, çok sayıda karma ve grup sergilerine katıldı. Resimleri ulusal ve uluslararası olmak üzere birçok özel koleksiyonda yer aldı. 1997 yılında bir grup arkadaşı ile birlikte Çekirdek Sanat Topluluğu’nu kurdu. 1999 yılında Çekirdek Sanat Dergisi'nin yayımlanmasına öncülük etti ve derginin editörlüğünü yaptı. Çekirdek Sanat Çağdaş Sanat Sergileri'nin genel koordinatörlüğünü yürüttü, birçok serginin tasarımını gerçekleştirdi. 2000 yılında kendi sanatıyla ilgili metnini Mehmet Ergüven'in yazdığı ilk katalogu yayımlandı. 2003-2004 tarihleri arasında askerliğini yaparken "Bu Bir Sanat Eylemidir" başlıklı mektuplar yayınlayarak bir dizi performans gerçekleştirdi. 2005 yılında Beyoğlu İstanbul’da “Çekirdek Sanat Atölyesi”ni kurdu. 2002-2005 tarihleri arasında yazdığı şiirler toplamından geniş bir seçkiyi kapsayan . “Unutma Aşk” isimli şiir kitabı yayınlandı Yayınevimizin basılmış ve sanal yayınlanmış dergilerinde yazıları bulunmaktadır.Yayınevimizin basılmış ve sanal yayınlanmış dergilerinde yazıları bulunmaktadır.

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 03

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 04

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

TUNCAY TAKMAZ
Sizlere Internet te tanıştığım bir sevdalı sanatçıyı tanıtmak istiyorum. Onunla ilk defa bir sergisinin açılış daveti ile tanıştık. Mazeretimi bildirdim, başarılar dilemiştim. Sonradan birkaç kere e-maille yazıştık. Son olarak yeni sergisinin açılışı için aşağıdaki davetiyeyi gönderdi. Internet te ilgilene okuyucularımızın sitesini ziyaretini sağlık verir, çalışmalarında başarılar dilerim.
Sanatçımız;  Tuncay Takmaz, kendi özel dünyası ile sanat ortamına yönelik tepkilerinin ürünlerinden oluşan resimleri "TUNCAY TAKMAZ'IN HALLERİ, 31+1 KISIM TEKMİLİ BİRDEN" başlıklı bir sergi ile 2 -16 Ocak 2002 tarihleri arasında Taksim Sanat Galerisinde paylaşıma sunuyor.  Takmaz bu yeni sergisinde plastik sanatlar alanından bazı polemikler, bazı isimler ve karşı olduğu değer yargılarına yönelik Türkiye'de ilk kez               gerçekleştirilecek olan bir dizi denemeye girişiyor.
1975 İstanbul doğumlu Tuncay Takmaz, Özel Akşam Ticaret Lisesi'nden mezun olduktan sonra 1996 yılında yazdığı şiirleri üzerine görüşme isteğiyle kendisi de şiir yazan ressam Ekrem Kahraman ile tanıştı. Gizli, gizli yürüttüğü resim çalışmalarının arkasından birlikte yaptıkları çalışmalarla sanata bakışı değişti ve resim yapmaya ağırlık verdi. Takmaz alışılmış anlamda bir resim eğitimi almadı. Almayı da doğru bulmuyor. Resim ile ilgili bilgilendikçe resim yapma heyecanını kaybettiğini söylüyor.
Bugüne kadar 8 kişisel sergi açan, çok sayıda karma ve grup sergilerine katılan Tuncay Takmaz, 1997 yılında bir grup arkadaşı ile birlikte Çekirdek Sanat Topluluğunu kurdu. 1999 yılında Çekirdek Sanat Dergisi'nin çıkarılmasına öncülük etti ve derginin editörlüğünü başından beri yürüttü. Geleneksel hale getirdiği Çekirdek Sanat Çağdaş Sanat Sergilerinin genel koordinatörlüğünü de yürüten sanatçı birçok serginin tasarımını da gerçekleştirdi.
16 Ocak Çarşamba günü sona erecek olan sergide sanatçının tuval üzerine akrilik çalışmalarının yanı sıra çeşitli tekniklerde kağıt üzerine yapılmış 31+1  resmi yer alıyor.. İstanbul dışındaki sanatseverler sergide yer alan çalışmaları ve sanatçı hakkındaki tüm bilgileri www.tuncaytakmaz.com adresinden izleyip, yapıtlarla ilgili görüşleri online sergi defterine yazılabilmektedir.
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 05

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

SÖYLEŞİ
         Geçen sayı sizlere biraz tanıtmaya çalıştığımız Sayın Tuncay TAKMAZ ile söyleşimizi sunuyoruz!
Mahmut Selim GÜRSEL: Çalışmalarınızla, yaşam tarzınız arasında sizce bir bağlantı var mı?
Tuncay TAKMAZ: Elbette var, bir sanatçının hayatı neyse bilene ki tuvaline de o yansır. Sanatçının sanatının ne kadar samimi olduğu da bence burada başlıyor. Beklenmedik bir şey değil, benim resimlerim saldırgan, hayatım da öyle... Resimlerim kimi zaman üzüntülü, kimi zaman muzip bakıyor portrelerim dünyaya... bir o kadar da şaşkınlar, dünyada olup bitenlere.
Resimlerimdeki tedirginlik, şaşkınlık kendi yaşamımdan kaynaklanıyor. Alışamadığım alışmak istemediğim olaylar, politik ilişkiler, kısacası yaşadığım olaylara karşı tepkilerimin ürünleri. Hepsi tepki mi? Değil elbette aralarında mutluluklarımın, huzurluklarımın resimleri de var. Zaten hikâyelerinden de anlaşılacak. Sanıyorum resimlerim kadar sert bir şekilde kesip atabiliyorum her şeyi.
Resimdeki kurallar gibi hayattaki kuralları kesip atmanız biraz zor, siz sadece kendi kurallarınızı koyarsınız insanlar bunlara göre yaşarlar, insanların işine gelirse! Benimkiler biraz sert galiba ama gerekli. Benim yaşamdaki başkaldırım kurallara karşı değil biraz da ortama inat yapıyorum birçok çalışmayı, üstelik enerjim de çok. İnsan ilişkilerim de boya seçimlerim gibi ya ilk gördüğümde varlar ya hiç, bunun karşılıklı enerjiyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Bunların dışında rock müziği dinleyerek büyüdüm... Ortaokulda sevmediğim hiçbir derse girmezdim, zaten okulu da bu yüzden bıraktım sonra başka okula yazdırdılar beni orayı da bıraktım, babam beni sinirlendiriyordu, onu da terk kettim. Büyüdüğümü düşünüyorum ama pek fazla değişmedim.
Mahmut Selim GÜRSEL: Resmin yanında şiir yazdığınızı da biliyorum, Şiirlerinizi bize anlatır mısınız?
Tuncay TAKMAZ: Neden olmasın resimlerimde belki öyledir. Hocam, Ekrem Kahraman'ın aynı zamanda şiir kitapları da var. Genelde hep ressam olarak tanınır o yüzden söyleme gereği duydum.
Bir gün ona sormuşlar “resim yapıyorsunuz peki neden şiir de yazıyorsunuz” Kahraman'da demiş ki “resim yaparak anlatamadıklarımı şiir yazarak anlatıyorum”. Bu kadar basit!
Mahmut Selim GÜRSEL: Resimlerinizde ne gibi malzemeler kullanıyorsunuz?
Tuncay TAKMAZ: Devam eder gibi geliyor bana, çünkü resim kendisi istiyor onları, kolaj yaptığım oluyor, fakat çok sık değil. Bunun dışında sprey boya kullanıyorum çalışmalarımın bir çoğu Akrilik pek kolaj ve diğer malzemeleri kullanmak istemiyorum resmin kalıcı olması açısından profesyonel malzeme kullanmak gerekli.
Bence bu sanatçının dikkat etmesi gereken bir konu!
Mahmut Selim GÜRSEL: Sizinle Internetten tanıştık, epeydir yazışıyoruz. bence siz; resim, şiir yazıyor ve yayınlıyorsunuz. yayınlarınız arasında web sitenizde de bildiğim kadar pek çok kişiye de webmasterlik yaptınız sizin bu enerjiniz nereden geliyor?
Tuncey TAKMAZ: Sanıyorum Türkiye'de hep sanat alanındaki eksikleri sanatçılar tamamlamış, eksiklerden şikâyet edeceklerine bunların üzerine gitmişler, değiştirmeye çalışmışlar. Ben sadece resim yapmıyorum, fakat ana caddem resim bu söyledikleriniz de caddenin yanlara açılan sokakları ve resmim bu sokaklardan nefes alıyor, ayrıca bu sokaklarda dolaşmak hoşuma gidiyor beni ve resmimi besliyor. Çünkü yaptığım resim toplumda ve insanlarla ilişkili. Web tasarımı konusunda yaptığım siteler var, bunu teknolojiye kaptırdığım parayı geri almak için yapıyorum, tabii bu işin esprisi. Boş vakitlerimde yaptığım bir iş bu ve çok zevkli bir alan.
Tasarımcı dostum Çağlar Akpınar'la yaptığımız yaklaşık 15'e yakın sanatla ilgili sanatçı ve galeri sitesi tasarladık. Bunlar arasında, bedribaykam.com, ekremkahraman.com, renanertosun.com, yurtdunya.com gibi şık siteler var. Sergi olarak da yılda bir defa tüm sanatçıların katılımına açık “Çekirdek Sanat Çağdaş Sanat Sergisi” başlığı adı altında bir serginin genel koordinatörlüğünü yürütüyorum. Bu, daha çok genç sanatçılar için düşündüğümüz bir sergi ve önemli de, özellikle bir seçimin yapılmadığı, ve genç sanatçıları toplu olarak değerlendirmemize fırsat tanıyan “Genç Etkinlik” in yapılmadığı bir dönemde ve günümüzde kendini “avangard” ya da “kavramsalcı” diye adlandıran ve bu isimlerinde zorla birkaç isim tarafından belli kutuplara çekilmeye çalışıldığı, utangaç kesiminde bu olaylar karşısında gene sesini pek çıkaramadığı bir dönemde bu sergiyi önemli bir etkinlik gençler açısından bir şans bir kapı olarak görüyorum ve devam ettirmek için de elimden geleni yapacağım. Yayınladığım dergi de gene bu konuları besliyor gene genç arkadaşlarım için düşünülmüş bir yol, çünkü Türkiye'nin “genç sanat” dergisi yok, var olanlar artık yaşlanmış gibi geliyor bana gelsin genç arkadaşlarım bu dergiyi hep beraber yaşatalım.
26 yaşındayım fakat 6 yıldır resim yapıyorum, gerçekleştirdiğim çalışmalar da bu 6 yılın içerisinde. Resmin dışında olanlar, son 4 yılda hayatıma girdi. Hiperaktif olduğum söyleniyor, doğru olabilir fakat genç bir sanatçının yapması gereken şeylerin peşinde olduğumu düşünüyorum. En önemlisi hayallerimin! Enerjimi yarına ait planlarımdan hayallerimden alıyorum, etrafımdaki insanlardan, dostlarımdan, sevgilimden, başka yer olabilir mi sizce?
Mahmut Selim GÜRSEL: Bu güne kadar kaç sergi gerçekleştirdiniz, sizce bu sergilerden hangisi mesleğinizin dönüm noktası oldu. Bu sergiler, bilinçli bir çalışmanın ürünü mü? 
Tuncay TAKMAZ: 35'e yakın karma sergi, 9 kişisel sergim oldu. Bilemiyorum dönüm noktası diye bir şey olabilir mi? Fakat 2000 Şubatta Devlet Güzel Sanatlar galerisinde açtığım 3. kişisel sergim benim üzerinde çok durduğum önemli bir sergiydi. İnsanlar tarafından öneminin anlaşılması da açıkçası hoşuma gitti bu sergiden.
Bu sergiden sonra bazı galerilerden hoş teklifler aldım. Tabii bir planın ürünü, yaklaşık 1 yıl önce galeriye dosyamı sunmuştum, daha sonra sergi için yaklaşık bir yıl boyunca çalıştım ve yazısını Mehmet Ergüven'in yazdığı bir katalog yayınladım, bu benim ilk kataloglu sergimdi. Bence bu sergi bugüne kadar gerçekleştirdiklerim arasında gerek organizasyon bakımından, gerek bu sergi dolayısıyla kurulan ilişkiler bakımından gerekse içerik bakımından diğerlerine göre çok daha önemliydi. Bu yeni sergim “Tuncay Takmaz'ın Halleri 31+1 Kısım Tekmili Birden” vardığım yerle ve söylediklerimle ilgili daha da önemli.
Mahmut Selim GÜRSEL: Son serginizle neler söylüyorsunuz?
Tuncay TAKMAZ: Neler mi söylüyorum, eleştiriyorum, konuşuyorum, anlatıyorum. İnsanlar benim çok cesaretli olduğumu söylüyorlar, doğru öyleyim, uğruna kavga edeceğim çok hayalim var. Yaşadıklarım gırtlağımdan geçmiyor. Yutamıyorum. Bu yüzden de sanatım ve yazdıklarım eleştirel. Toplumla bir ilişkim var onlar çok samimi fakat bulunduğum ortam öyle değil, zaten sanat ortamına ait olmadığımı söylüyorum. Boyalarla oyun resmini yapıyorum, böyle mutlu olup rahatlıyorum. Unutulmasın cesaret olmayınca hiçbir şey değişmiyor ve değiştiremiyorsunuz. Biraz cesaret edilsin.
Mahmut Selim GÜRSEL: Dinlediğiniz müzik türlerini belirtir misini? Batı müziği, Türk Müziği dinler misiniz?       
Tuncay TAKMAZ: Şimdi bir açıklık getirmek istiyorum.Bence Türkiye'de Orhan Gencebay bir müzik fenomenidir, köyden kente gelen, bu yabancılaşmayı yaşayan insanlara yeni bir ses, yeni bir bakış açısı yaratmıştır, bu müziğin adı her neyse o kadar önemli değil, içinde Arap müziği var, Türk müziği var, türküler var, şimdi bugün piyasada dolaşan adamlar ise bunun kopyaları, bunlar sanatçı da değiller, zaten bu tartışma hep yapılır ya, bu adamlar   fazlaca   şişirilip  bir   yerlere  getirilen   ses sanatçılarıdır sadece. Bir tüketim toplumunda yaşadığımız için de rahatça var olabiliyorlar, aslında bunları fazla kafaya takmamak lazım. Bunları ekranlarımıza çıkaranlar, topluma bunları sanatçı diye sunanları eleştirmek gerekiyor... Bu müziği ben dinlerim, oturup sabahtan akşama kadar Orhan dinlemiyorum fakat duyduğum zaman suratımı da ekşitmiyorum, benimde severek dinlediğim şarkıları var. Pir Sultanı, Ruhi Su'yu da severim. Bunlar hep saraya sisteme kafa tutan adamlar, ama bunların yanında klasik müzik, rock, new age'de dinlerim, hepsinden farklı duyumlar, zevkler ve coşkular alıyorum. Aslında bu bir ikilem değil çünkü bu ülkede yaşıyorsak bu insanları dinlemekten ya da dinlemeyi sevenlerden utanıp yüzümüzü tamamen dışa çevirmeye hiç gerek yok. Şimdikilerde sahte bir hava var arabesk veya türkü, olsun ne olacak adam şarkısında sevdiğini onun için yandığını söylüyor ne kadar samimi.. Ayrıca kafa tutan, kabullenmeyen bir yanı da var. Ateş var içinde, şimdikilerde hiçbir şey yok. Utanacak bir şey varsa kanallarımızı kaplayan pembe güllerden, morşan'lardan, ve onların gazeteleri kaplayan dedikodularından utanmalıyız.
Mahmut Selim GÜRSEL: Size resim çalışmalarınızda hocalık yapan kişi kimdir. Ondan ne kadar etkilendiniz. Hocanızın çizgisini takip ediyor musunuz?
Tuncay TAKMAZ: Ekrem Kahramanla 1996 yılında tanıştık o zamandan bu yana bana birçok konuda yardımcı oldu, kendisinden bilindik klasik anlamda bir resim dersi almadım. Belki bu benim için daha da iyi oldu çünkü böyle bir psikolojiye sahip değilim, resim ile ilgili bilgilendikçe resim yapamıyorum. Fakat ben hayalperest bir çiftçinin oğluyum. Kendisini her çağrışımda gelip resimlerimle ilgili yorumlarda bulundu, anlattı, kendisiyle sohbet ettiğimiz zamanlarda bizi felsefi olarak bilgilendirdi, sonuçta sanata bakış açımız değişti, gelişti. En önemlisi hayal kurmayı öğretti.
Hocasının ve öğrencisinin bu kadar farklı uçlarda olması bence normal! Çünkü normal olan bu! Herkes kendisi, bu kadar basit! Bugün tartışılan konulardan birisi de hoca-öğrenci ilişkileri ve öğrencilerin hocalarının bir uzantısı ya da kopyası olması değil mi? Demek ki bizim hoca-öğrenci ilişkimizde bir sorun yok.
Mahmut Selim GÜRSEL: Dergimizle yaptığınız bu söyleşi için teşekkür ederim. Yakın zaman içen söyleyeceğiniz herhangi bir bilgi verebilir misiniz?
         Tuncay TAKMAZ: Ben de teşekkür ederim Yakında askere gideceğim. Size, birkaç sayılık yazı hazırlıyorum.  Askerlik dönünde daha sık görüşürüz. Hoşça kalınız.
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 06

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

MERHABA!
         Yaklaşık beş aydır sesimi soluğumu duymadınız. Biliyorum ki, farkındasınız!
Bugün günlerden Çarşamba ve Eylül'ün 11'i. Aynı zamanda New York'daki meşhur "İkiz Kuleler"in yıkıldığı, dünyanın kaderinin değiştiği günün de birinci yıldönümü!
Ben Artvin'deyim ve askerlik görevimi yapıyorum. 27 yaşında olduğumu bilenler biliyordur. Bugüne kadar bu görevi yapmamış olmam sizlerden sır gibi sakladığım şeylerden birisiydi. Neden yapmadım? Neden şimdi? Belki bunları daha sonra tek tek anlatırım.
Nasıl olsa vaktimiz bol öyle değil mi?
Sizlere biraz buralardan bahsedeyim. Karadeniz'in o boylu boyunca uzanan sahilinin bir kısmı bize bakıyor. İki tarafımızdan deniz görüyoruz. Hani hep isterdim ya "bir parça denizim olsun" diye, işte sonunda oldu! Arka tarafımızda "şirin" dağlar var. "Şirin" diyorum çünkü buraya gelmeden önce yarattığım "dağ" imgesine hiç uymuyorlar. Nede olsa ben bir şehir çocuğuyum, onlarla tanışmam bir ilk! Her biri irili ufaklı ağaçlarla kaplı, hiç birinin boyu diğerini tutmuyor, yer yer yeşil boş alanlar var ve araya sıkıştırılmış küçük bir de şelale. Sanki elimi uzatsam bir dala tutunacağım. Anlayacağınız burada tabiat dağlara doğru geriniyor.
Ara sıra birilerine dellenmiyor, düşüncelere dalmıyor değilim, bir çay alıp dağları seyrediyorum... Bir sevgili gibi öfkemi emiyorlar, rahatlıyorum.
Size söylemeyi unuttum herhalde burası Hopa. Artvin'in 6 ilçesinden biri. Rize'ye 1.5, Trabzon'a 3 saat uzaklıkta. Sınırımızda Gürcistan var. Neredeyse tüm evlerin denize baktığı bir kent burası! Hopa'nın bir ana caddesi bir de ana caddeye paralel daha çok alışveriş yapılan küçük bir caddesi var. Dağlarının etekleri çay bahçeleriyle dolu! Çarşıya çıktığımda sırt üstü uzanıp dağını bulutunu seyrettiğim eski paslı bir iskelesi bir de deniz ticareti yapılan büyük bir limanı var.
Fotoğraf sanatçısı olan, aynı zamanda kendi çapında resim koleksiyonu da yapan Liman Müdürüyle dost olduk bile. Halkı ise askerleri seviyor ne de olsa onlar için bir "ekmek kapısı"yız ya...
İstanbul'dan dostlarım arıyor haberler alıyorum. Yaklaşık 2 yıl öne Tünel'e  taşındığımda sevgili arkadaşım Barış Sarıbaş'ın ödemesi gereken telefon parasını harcayarak büyük bir pazarlıkla atölye hediyesi olarak aldığı ve o gece telefonunun kesilmesine sebep olan dostum palmiyenin yaprakları dökülmeye başlamış. En çok buna üzülüyorum. Düşünüyorum da acaba birine mi kızdı? Bütün dünyada olduğu gibi, Tünel civarında da kızacak o kadar çok insan var ki! Elbette sevinilecek de... Yinede herkesi, her şeyi İstanbul'u ve Asmalımescit'i özledim!
Anlayacağınız gibi size ara sıra yazmayı düşünüyorum. Eğer cevap vermek isterseniz adresim arka sayfada. Düşündüm de zaman zaman muzipliklerimi, buralardaki yaşantımı, öfkemi ve hayallerimi, sizinle paylaşırsam daha da mutlu olacağım.
Siz de keyfini çıkartın.
Birde bu mektuba şunu ekleyelim; 4-16 Ocak 2002 tarihleri arasında Taksim Sanat Galerisi'nde "Tuncay Takmaz'ın Halleri 31+1 Kısım Tekmili Birden" başlıklı bir kişisel sergi gerçekleştirmiştim. İlgilenenlere teşekkür ederim.
Davetiye ulaşan ve sergiyi gezen kişiler en çok şunu merak etmişti. "Celal kim?" Biliyorsunuz en öneli resimlerimden birini Celal'in şiltesinin üzerine yapmıştım. Bu resmi de davetiyemde kullanmıştım. Eee halkımız merak etmekte haklı da hani. Biraz geç olsa da bende bir açıklama yapma gereği duydum, muziplik değil mi. İşitecek kulağı olan işitsin!
Celal Salman; Şiltenin sahibi!
Malatya,1968 doğumlu. Kendisiyle 8 yıldır dostuz. Ara sıra kavga ederiz, bana kızar çeker gider... Son iki yılda saçları beyazladı, benim yüzümden olduğunu söylüyor.
Harika melemen yapar. Dostlarımızı davet eder, partiler düzenler. Pek fazla içki sevmez.  Fakat kırmızı şaraba da dayanamaz. Tanıyanlar bilir, çok iyi kahve falı bakar söyledikleri de çıkar hani.  Kafasına estikçe sıcak şarap geceleri düzenler. Kendi yazdığı şiirlerden okur, coşarız.  Son dört yıldır bir bankada çalışıyor, çok karizmatik ve yakışıklı bir adam.
Hafta sonlarını resim yaparak geçirir. Haa bir de piposu var;
Pipo içmeye çay keyfi yaparken kaymaklı bisküvi yemeğe bayılır.
Anlayacağınız bizim gibi o da keyfine düşkün...
Kaprislerime katlanabilen tek adam o, ben ona ne yapsam sinirlenmiyor, kızamıyor...
Bazen gerçekten de saçları benim yüzümden beyazlamış olabilir mi diye düşünmüyor değilim hani. Celal'i anlatmışken davetiyede adı geçen diğer Kişileri unutmak olur mu? 
Emre Zeytinoğlu; Hoca, anladığım kadarıyla Ali Akay'ın konsept arkadaşı, yazar.
Ali Akay; Hoca, değerli küratörlerimizden ve de sanat yazarı.
Ekrem Kahraman; Fazla söze gerek var mı, zaten tanıyorsunuz.
Onlara da teşekkür ederim, sizlere de...
Gelecek mektubumda acemi birliğim olan Ankara Mamak'ta yaşadıklarımdan bahsetmeyi düşünüyorum. Unutmadan, küçük bir de sürprizim olacak, eminim bu işe en çok Haşim sevinecek!
Yine görüşürüz!
Unutmayın;  "BU BİR SANAT EYLEMİDİR!"
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 07

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

PADİŞAHIM ÇOK YAŞA
2 - 28 Şubat 2005
İlayda Sanat Galerisi Tuncay Takmaz’ın 15. kişisel sergisi 2 - 28 Şubat 2005 tarihleri arasında Teşvikiye İlayda Sanat Galerisi’nde açılıyor.
“Padişahım Çok Yaşa” başlıklı sergide sanatçı, Osmanlı Sultanı 3. Murad’ın oğlu Şehzade Mehmed’in ünlü sünnet düğününü resimleyen (fotoğraflayan) ve anlatan minyatür ustası Nakkaş Osman’ın Surname-i Hümayun (Düğün Kitabı) dan günümüze benzer bağlantılar kurarak yapmış olduğu resimlerini sergiliyor.
Sultan 3. Murad, oğlu Şehzade Mehmed’in sünnet düğünü için 1 yıl önceden emir verir. Osmanlı bir süredir savaşmamakta ve önemli bir etkinlik yapmamaktadır. Avrupa’da İmparatorluğun ismi yeniden duyulsun ve saygınlık kazanılsın düşüncesiyle bu düğüne görkemli bir önem verilmesi bir devlet politikası olarak uygulanmaya başlanır. Düğün imparatorluklardan yetkililer ve İstanbul halkının yoğun katılımıyla birlikte 1582 yılında gerçekleşir.
52 gün 52 Gece süren törenlerde Avrupa’ya dosta-düşmana Osmanlı İmparatorluğunun büyüklüğünü göstermek amacıyla her türden eğlence, süsleme, kültürel, siyasal şatafatın yanı sıra esnafın marifet-hüneri sergilenir. Ulufeler, ödüller dağıtılır, af çıkarılır. İlk kez rüşvet alınır ve rüşvet her tabakaya yayılır.
Sultan 3. Murad’ın hiçbir savaş ve sefere ordusunun başında gitmediği, kadınlara düşkün ve 130 çocuğunun olduğu söylenir.
Nakkaş Osman’ın yönetiminde kalabalık bir sanatçı ekibiyle birlikte gerçekleştirdiği Sürname-i Hümayun minyatür sanatı açısından olduğu kadar, Osmanlı’nın ekonomik-sosyolojik-siyasal-kültürel yaşamını da yansıtan önemli bir örnektir.
Sanatçı Tuncay Takmaz bu yeni sergisinde kendi resimsel diliyle minyatür sanatı geleneği arasında yakınlıklar kurmaktadır. Surname’de yer alan Osmanlı esnafı günümüz İstanbul’unda yaşamaya devam etmektedir.
Günümüz Türkiye’sinde siyasal iktidarların içerisinde bulundukları hortumculuk, ruşvet, gösteriş, rüküşlük ve tıpkı Sultan 3. Murad’da olduğu gibi Avrupa’ya “önemli gözükme” törenleri sanatçının yeni resimlerinin ana konusu durumunda.
[İstanbul dışındaki sanatseverler sergide yer alan çalışmaları ve sanatçı hakkındaki tüm bilgileri www.tuncaytakmaz.com adresinden izleyip, yapıtlarla ilgili görüşleri online sergi defterine yazılabilmektedir.]
1996 - "Değerler Yükselirken Kıtcsh Denemeleri" Taranta Babu Kültür Merkezi, İstanbul
1998 - "Renksiz Amerika" İstiklal Cad. Deva Çıkmazı, Beyoğlu, İstanbul
2001 - Devlet Güzel Sanatlar Galerisi, Taksim,
2001 - Başak Sigorta Sanat Galerisi, İzmir
2001 - Görüntü Sanat Galerisi, Adana
2001 - Ares Sanat, İstanbul
2001 - Uran Kültür ve Sanat Merkezi, İstanbul
2002 - Akbank Sanat Galerisi, Ankara
2002 - 31+1 Tuncay Takmaz’ın Halleri, Taksim Sanat Galerisi, İstanbul,
2003 - 13. Sanat Fuarı, Beylikdüzü, İstanbul
2004 - “Kataloglarınız Çok İşe Yaradı” Asmalımescit Balıkçısı, İstanbul
2004 - İlayda Sanat Galerisi, Ankara
2004 - Galeri Rengigül, Bozcaada
2004 - Atölye Sergisi, Beyoğlu, İstanbul
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

HAŞİM'İNDE BİR ŞİİRİ OLSUN MU?
İskendercan love!
Onlar love derler bizim sevdamıza olsun!
lav'dır her iki dilde de aşk!
 
Onlar yapabilmeyi can arkasına saklar
Bizler ruh doldururuz canla maharetimize! ustaca!
 
Elbette İskender de sevebilir eğer can varsa lavında!
 
Hatırlarsınız sizlere ilk mektubumda Hopa' da askerlik yaptığımı söylemiştim. Burası benim usta birliğim.
2 ay süren acemi birliğimi Ankara / Mamak Çavuş Talimgâh Taburu Teknisyen Bölüğünde tamamlamıştım. Anlayacağınız buraya Çavuş adayı bir Onbaşı olarak geldim.
Ah dünyanın döndüğünü anladığım yer; Mamak!
Mamak'ta çevresi çam ağaçlarıyla çevrili büyük bir eğitim alanımız vardı. Eğitim yaparken bulutları seyreder, planlarıma!
Hayallerime dalar giderdim. O kadar geniş bir alanda bırakın eğitim yapmayı, bulutları bile seyredebiliyor olmam bende sınırsız bir heyecan yaratıyordu. Bu arada, derslerde anlatılan konuyla ilgili sorulan soruları bilemediğim; bulutlarla gizlice sevişirken yakalandığımda olmadı değil hani. Olsun, yediğim fırçalara değerdi. İnsan o büyük bir hızla yer değiştiren devasal, tek parça, bulutları düşündükçe oranın soğuğunu da, çektiği eziyeti de unutuveriyor doğrusu.
Biliyorum size komik gelecek, fakat birçok kişinin hava şartlarına uyum sağlayamaması yüzünden kulaklarının bile yara bere içinde kaldığını, hayatlarının zindan olduğunu söylemeliyim. Eee asker olmak kolay iş değil...
Yukarıdaki şiir, o günlerden... Mayıs 2002 diye tarih atmışım kitabın ilk sayfasına. Hafta sonları sabahın köründe 5'de kalkar akmayan bir suyla itiş kakış tıraş olurduk. Nasıl mı olurduk? Sıkıysa olmayın da göreyim sizi.
Sabahın o saatlerinde hele hele tuvalete girmek ayrı bir beceri istiyordu.
Aynı evde bir kişiye 3 gün katlanamazken, bir bina içinde 500 kişiyle yaşamanın nasıl, çetin bir iş olduğunu çok geçmeden anlamıştım. Tıraş ol, üstünü giy, "içtima"ya geç, çarşı izin kâğıtlarını al, saç-sakal, üst - baş kontrolünden geç. Daha sonra marşlar söyleyerek nizamiyeden dışarı çık... Sabahın 8'inde Mamak’ın sokaklarında olurduk. Hele pazar günleri o saatlerde bütün kepenkler kapalı, kahveler ise asker dolu olurdu. Bizde üç beş arkadaş simitçiden simitlerimizi alır, bir kahveye kapaklanır okey oynardık.  Taksim-Tünelden iyi bilirim, oynayanlara sürekli gözüm takılırdı. Aklım da ermez doğrusu, bir insan bütün bir gününü masa başında oyun oynayarak geçirmeyi nasıl isteyebilir? Neyse Taktak'ın da bir bildiği vardır elbet! Bu durumdan belli bir süre sonra sıkılacağımı sizlerde tahmin edebilirsiniz.
Çok geçmeden bende sıkıldım doğrusu. Sanıyorum 3. haftaydı, sevgili babamın gönderdiği harçlıklarla kimselere çaktırmadan bir pantolon ve bir tişört aldım. Her hafta sonu arkadaşlarımla birlikte gittiğim kahve sahibinden izin isteyerek, küçük bir odada kamuflajlarımı çıkarıp bir çırpıda "sivil kıyafetlerimi" giyindim. İzmirli asker arkadaşım, sevgili Özcan Gıcık'la doğru Kızılay'a gittik. Özcan artık bu işin profesörü sayılırdı. Daha geldiği ilk günden beri çarşıya sivil çıkıyordu. Tüm yolları öğrenmişti bile...
         Çok geçmeden Kızılay'daydık. İlk işim bir kitapçıya girmek oldu. Raflarda kitap ararken Ankara' nın güzel kızlarına bakmayı, kur yapmayı da ihmal etmedim. İlk gözüme çarpan Küçük İskender' in o puş...k dolu şiir kitapları oldu, birini çekip aldım; "bir çift deri eldiven" İlerleyen saatlerde Özcan'la birlikte bir barda bira içip, hayattan, askerlikten konuştuk, dertleştik... Unutmadan; dostluk dediğimiz şey aynı zamanda bir suç ortaklığıydı.
Sizce de öyle değil mi?
Geri dönmüştük, çarşı kâğıtlarının teslim edilmesi, içtima, akşam yemeği derken yakaladığım ilk fırsatta kitabı okumaya başladım. Kitap hala yanımda, dolabımda saklıyorum. Ara sıra işlerden vakit bulup erken yatarsam, açıp okuyorum. İçlerinden en çok bu şiiri seviyorum. Baksanıza aşk dolu; İskender  can love ! Her okuyuşumda bizim şu İskender geliyor aklıma, yüzümü hınzırca bir gülümseme kaplıyor!
Biliyorsunuz, Küçük İskender son zamanlarda futbolculara da şiirler yazdı. Üstelik bu şiirlerle de epeyce bir gündeme geldi. Açıkçası, benim de çok hoşuma gitti. Ne düşünüyorum biliyor musunuz?; "Acaba bu iki İskender'in arasında bir ilişki olmuş mudur?" Diğer yandan da "Acaba sipariş versem bizim Haşime'de bir şiir yazar mı?" Askeriz ya, biliyorum maaşımız da yetmez. Ama olsun!
Bende buralardan bir resim yapar İskender'e yollarım. Üstelik Haşim'de sevinir. Ne dersiniz, hoş olmaz mı?
Haşim'inde Bir Şiiri Olsun Mu?
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 09

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

“ÖPÜCEM DEDİM SANA”
         Sizlere zaman zaman yazacağımı söylemiştim, değil mi?
Bazen sizlerde e-maillerle yanıt veriyorsunuz ya, o zaman daha mutlu oluyorum.
Daha fazla yazın, beni buralarda yalnız bırakmayın,
Unutmayın; ben sizi bırakmayacağım!
Geçtiğimiz günlerde İstanbul'daydım. On beş günlük bir izin kullandım, ayrıntılara belki daha sonra gireriz. Fakat İstanbul'u biraz daha şişmanlamış buldum! Ben de her geçen gün biraz daha şişmanladığımdan, bu olayı kafama takmadım. Çünkü burada hepimize çok iyi bakıyorlar. Anlaşılan o ki, kızlar da Bedri Baykam'a iyi bakmışlar!
Oralardayken neler duydum neler, hadi size bir tanesini anlatayım da dinleyin; geçen mektupta Taktak'ın tavla oynamasından bahsetmiştim ya, kendisi sanırım alınmış “ne zaman tavlaya bu kadar vakit ayırıyorum?” diye hayıflanmış, sinirlenmiş. Keşke bir de “bundan sonra hiç oynamayacağım, tamam arkadaş bıraktım.” deseydi, ne sevinirdim ha! Gerçekten harika olurdu, öyle değil mi? Mesela İskender'e şiir yazdık, ondan bana cevap gelmedi, ben trip yaptım mı? Yapmadım! Mektubun Haşim'in hoşuna gidip gitmediğini bile bilmiyorum. Neden peki? Çünkü bu sefer cevap gelmedi!...
“Pardon seni rahatsız etmek istememiştim, sadece öpmek istedim, tamam belki pek ince teklif edemedim ama ben o bildiğin romantiklerden değilim. Sen yine de karar ver söyle, istiyorsun bence!
Öpücem, öpücem dedim sana, trip yapma, trip yapmasana bana....” Arkadaşlar bu  Athena'nın bir şarkısı, belki sizler de biliyorsunuz. Bence bu kasedi alıp dinleyin, biraz hareketlenirsiniz belki! Ben ne zaman dinlesem, coşuyorum ve aklıma binbir “puştluk” geliyor.
Madem dedikoduyla başladık, hadi gerisini de getirelim.
Valla ben sevmem, bilirim sanat ortamı bu işe bayılır!
Geçtiğimiz günlerde çarşı iznim vardı. Çarşıya çıktığımda ilk önce güzel bir kahvaltı yapar, günün gazetelerini okurum. Daha sonra da internet cafeye gider maillerime bakar, tek tek cevaplarım. Bu haftada öyle yaptım. Bunu daha önce de yazmıştım, üzgünüm tekrar yazmak zorundayım, çünkü anlatacağım konu bu sergi ile ilişkili. Hatırlarsınız Ocak ayında Taksim Sanat Galerisi'nde “Tuncay Takmaz'ın Halleri 31+ 1 Kısım Tekmili Birden” isimli bir sergi gerçekleştirilmiş!
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 10

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

O ŞİMDİ ASKER
         Bu günden sonra küratörlük yapmak da zor iş yani, ne demeliyiz ki! Kısa bir süre içerisinde yazılan yazılar, verilen cevaplar"!"
Hınzırca gülmemek elde değil. "örtüklük" içeren fakat kurcaladıkça içinden ticari masallar, fanteziler, handikaplar, zaaflar ve arkalarındaki parasal kuvvetler tek tek ortaya dökülüyor, dökülmeye de devam ediyor. Hadi bunlar bir yana, bunları destekleyen hangi ideoloji, hangi ülke, hangi vakıf, hangi dernek?
Bu soruların cevaplarını en azından ben tahmin ediyorum da siz niye bilmiyorsunuz. Yoksa söylemekten mi çekiniyorsunuz beyler!
Yazık, demiştik de üstelik kaygan bir zemin üzerinde duruyorsunuz aman dikkat edin düşersiniz diye. Düşenler de olmadı değil hani! Ohhh iyi de oldu !  Hak eden hak ettiğini alır, aslı da o zaten.
Bende askerliği bitirince bir manifesto yazar "halkın küratörü" olurum, onlar için bir iki sergi de ben düzenlerim diyordum ama... vaz geçtim arkadaş. Buradayken baya resmim satıldı, bende bir lokanta açmaya karar verdim. Belki Amerikan yemekleri yapan iyi bir aşçı tutar, onunla birlikte çalışırım. Laf aramızda kalsın duyduğuma göre Ali Akay'da bir lokanta açmış, hatta iflas bile etmiş :) (1)
Nasılsa iki günde bir Amerika'dan yöneticiler, İMF'den heyetler geliyor. Bir yandan da bu adamlar gün gelir memlekete haciz koyar "diye de düşünmüyor değilim hani"(2) Hah işte bizde o zaman araya girer, olayı bağlarız, o zamana kadar muhabbeti de geliştiririz. Korkarım memleketi kurtarmak yine bize düşecek!
Aslında "arabesk kavramsalcılara" nazaran aklımda iyi projeler vardı, gazetelerden rast gele haberler kesip yine onları aynı ras gelelikle bir fona yapıştırma kolaylığından daha çok... neydi şu kızın adı, hani ortalıkla çıplak dolaşıp fotoğraflar çektiren, bir tanesini bulamadım ki burada asker arkadaşlarım bayram etsin! Ama yok, yok! "one öyle bee, ben bunu hiç beğenmedim" diyerek suratıma atarlardı, birde arkadaşlarımla aram açılırdı.
Neyse işte, o takımdan bir kişinin söyleşisini okuyordum veya aklımda söyleşi diye kalmış. Ne demiş : "yeni projemde çalışan bir kadını gün boyunca kameraya çekip, bunu video art haline getireceğim 'vayy bee' avangardlığın da böylesi. Halk da bunu seyredecek, müthiş bir fikir. Tabiki buna bir 'sosyolog ruhu'yla bakmak, (bkz. A.Akay Sanatın ve Sosyolojin Ruhu) yaklaşmak hatta  ince ince okşamak gerekiyor ki en az 10 sayfa yazı yazılabilsin, Kalsın bizim alanımız değil!
Peki ya sponsor? Sponsor bulamazsak ne yapacağız; bir küratör araya sokarız, olmazsa sponsorun vereceği akılla yaparız bişeyler. Yahu bu arada; o kızcağız kendini kadının yerine koysa, yani bir yer değiştirseler, birisi de kameraya çekse, daha 'avangard' bişi "(3) olmaz mı?  Var mı o sanatı yapacak cesaret? Abi bundan sonra bizim kavramsalcılara ben "yumuşatılmış kavramsalcılar" diyeceğim Yani vernellenmiş! "muhahahhh abi çok komiksin ya!"(4)
Eee işin içine "iyi paralar" girer, sanatçı da atölyesinde koyun gibi oturup çobanını beklerse, olacağı da buydu zaten. Ahh sanatçı ne hale geldin. Nerede senin enerjin, nerede senin itiraz eden yanın, nerede senin hayallerin. Nerede dönüştürücü kuvvetin, yüreğin?
Pohh..  Pohhh!
 
(1)"chat" literatürü 
(2)İ.Çifçtçioğlu 
(3)"chat" literatürü 
(4)"chat" literatürü
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

11

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

AĞA OTURUM AÇILIYOR,
Bugün CEP-FERANS olayına giremiyoruz,
İsterseniz size bir CEP TO CEP yapabilirim
Yolladıklarımı kimselere söylemezseniz, kızarıp utanmazsanız...
Fakat güzel bir kız olmalısınız.
FİX KART kullanmalısınız,
Belki bunlar da yetmeyebilir, isteklerim bitmeyebilir...
"Sanal sex"de bakireliğinizi kaybetmiş olmalısınız!
Hatta internet'e hiç girmemiş...

Hoşuna gittiyse CEPRETER'ime gereken yakınlığı göster.
Sonra da benimle ilgilen.
NE DERSİN, HOŞ OLMAZ MI?

Silmek mi ?
- Hayır!
Palmiyelerin yaklaşık 500 türü bulunuyor,
Ben ise türümün tek örneğiyim, peki senin türün ne ?
Senin kaç cinsiyetin var ?
Son zamanlarda Türkçe'ye yabancı kelime sokanlar,
Post-modern kelimeler türetenler hangi gruptan,
Bunlar "Beyaz Türkler"den mi?
Yoksa “Arabesk kavramsalcı”lardan mı?
Dûyun-u Umumiye'cilerle bir ilişkileri olabilir mi?
Bunların cinsiyeti diğerleriyle aynı mı?
Aynı cinsten üreme olur mu ? Üremenin olmadığı yerde hayat olmaz!
Sanatta da.
Öyle öğretti hayat hocam! Sanatı hayatla bir düşün, hayatı da sanatla,
Yoksa kendinle sevişirsin hep, asla üreyemezsin!
Sıkıldın mı?
Sıkıldıysan NORTON ANTİVİRÜS kullan!
Bırakın bu işleri,
"Anısı biz olalım bu sokakları nöpüşmediğimiz
Tek saçak altı hiç bir otobüs durağı kalmasın
Biz yürüyelim kent güzelleşsin"
Kafamız bozulunca da içelim,gülüreyhan olsun hayat
Var mı bir itirazı olan?
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 12

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

CUMA CUMARTESİ
Artık bu gözlerle görmekten
Başka çare yok hayatı
Sola dönerken
Yangında ilk kurtarılacak şey
Sağa dönerken
Bir manganın komutanıyım
 
Koşarken çocuklar el çakıyor ellerime
Sabahları beş renkli çayların
Kenarından geçiyorum
Yatmadan önce mavi ışıkla
Sayfalar okuyorum mektuplar
Yazıyorum sana

Bilmiyor muyum sanki
Bunun onu da aynı olacak
Yine de parçalanmış bir bot gibi
Aksıyor günler ayağımda
 
Koca bir kedi gibi sebepsiz
Mırıldanıyorum durmadan
Ağzımda iğreti bir umutsuzluk
Her şey damarda ustura
 
Dün yağlı bir kasap kağıdıyla
Kaplamıştın geceyi
Bugün suratında alaycı
Bir tebessüm
Ay
Ne tuhaf
Sanki bana
Benziyor
Akşam ve sabah
 
Durmadan
Akşam
Durmadan
Sabah
Zorla akşam
Zorla sabah
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 13

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

DÜN GECE
1.
Bunlar ı
Sen
Duyma
Diye
Yazıyorum
 
Hain iyi dinle
Geri döneceğim
Bana yaptığın bir oyun vardı
Unutmadım
 
Buz gibi olacak kafana atacağım taş
Umarım elle tutulur bir gecen vardır
Sığınacak
 

2.
Sana bir sır verecektim
Unuttum
Bir
Cinayet
Tek
Başına
İşlenmeli
 
Sadece bunu düşündüm
Dün gece
 
3.
Her gün yeni bir
İhanete çarpıyor
Yüreğim
 
Son
Bir
Sığınağım
Vardı
Onu da
Mor bir
Ölüm
Kapladı
 
4.
İşte
Çocukluğum
Bu kutuda duruyor
Tek ağaç
Gölgesinde
Hayallerim
Yanıyor
Hala
 
5.
Koru beni
Fırtınalı gece
Hazır değil daha
Yüreğim
 
Ölürsem sıkı tut
Elimi
Defedemedim
Korkumu
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 14

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

FERHAD
1.
Bir
Kent
Masalı
Benimkisi
Kırılmış
Bir
Irmak
Fotoğraflardan
 
Dökülüyor
Yaprakları
Birer
Birer

Ceplerimde
Gizlediğim
Akşamlar
 
2.
Sol yanıma usulca dokunuyor
Bir cehennem meleği
Bir Azrail
Kızıl Deniz rüzgarlarından
 
Elini tutsam
Turuncu olacak
Cesedimin rengi
 
Ne zaman bahar gelecek
Ayaklarım üşüyor
Bağırsam serçeler
Uçuşacak
Dünyanın bütün granitleri
Eşlik ediyor
Öfkeme
 
İnan bana
Dağları delen Ferhad
Olamadım hala
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

15

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

SAKIN AĞLAMA
1.
Yarın
Ölüm kadar soğuk
Bir şey yazacağım
Defterime
 
Sakın ağlama
Sözcükler
Vurulmuş kuşlar
Gibi
Düşecek
Aramıza
2.
Nasıl kuşatırsa
Bedenin görüntünü
Ölesiye kuşatacağım seni
Üzerinde çırılçıplak bir bahar
Sarıp sarmalayacağım
En mahrem saatlerini
 
Bir vampirin kan emmesi olacak
Her öpüşüm avından
Ve kokusu damlayacak
Sevişmelerimizin
Lavanta satıcılarının torbalarına
 
3.
Oy yaylalar oy
Bir çocuk doğurun bana
Adı portakal olsun
Leylak koksun saçları elleri diken olsun
Öptüğümde batmasın gözleri yalanlara
Geniş caddeleri bilmesin sevmesin salaş barları
Hırçın olsun bakışları
Öfkesi denk düşsün mavilere siyahlara
 
Oy yaylalar oy
Bana çocukluğumu verin

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 16

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

YAĞMUR SONRASI

Bugün günlerden öfke
Tanrı katında sıkılır
Peşinden sürüklendiği
 
Titreyen ışıltı gözlerimde
Mevsimin sesi kulaklarımda
Bir kibrit çöpü parmaklarım
 
İnsanlar vardı ve sonbahar
Tuhaf bir koku sinmiş her yere
Yağmur sonrası


 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 17

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

YİNE PAZARTESİ
Arayıp soran olmadı
Bütün gün
Kendi kendimle yaşadım
Hani yalnız insanların
Uydurdukları oyunlar vardır ya
Günlerce oynadım
Her birimizin yaptığı
Kendini kanatmaktı sadece
Ve sen kaybettin
Ben kazanamadım

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

   18

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

ÇARESİZ
1.
Kırgın ve yorgun olmaya hakkım yok
Ama öyleyim işte
Hangi ağzın diliyle savrulayım sana
Umudumu saklayan gün ışığı
Şimdi daha karanlık geceden
Söylesene
Nasıl dönülürdü bu yoldan
 
2.
Sol yanımda saklayarak
İçimdeki çocuğu
Geleceği biriktiriyorum
Çöl kuşlarının gölgelerini biriktiriyorum yolculuk ediyorum
Bir cehennem bu belki alışman lazım
Beraber kaybedecek hiçbir şeyimiz
Yok
3.
Bazen sevmediğimi düşünüyorum kendimi
Ne geceyi ne gündüzü ne seni
Ne de diğerlerini
Bir sonsuzluk duygusu bu
Sürekli saplanıyor bedenime
Evrenin geçmiş tüm günlerini avuçlayarak
Ürkek bir ceylan gibi dikiliveriyor
Karşıma
 
Özür dilemenin anlamı yok
Haykırmaya nefesim yetmiyor
Atlayıp tepesine ırzına
Geçiyorum her seferinde
 
Kırılmıyor
Kırılacak gibi de değil
İçimde gerili
Şaşkınlık
 
4.
Karşımda duran tipsiz ve
Hiç değişmeyen kimyası
Bir hikayenin
Dünya yalan söyleyen ve
Yoğurdu üfleyerek
Yiyen birisi
Aşk imkansız
 
Sıkılacak sinirleneceksin
Meleksi bir yüz ile
Fahişe bedeni arasındaki
Tezat kadar
 
Görmezden gelmek veya
Yok saymak kolay iş değil ve
Böyle yaşamak
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

  19

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

PERŞEMBE
Birer pardösü günler
Giy çıkar çıkar giy hepsi aynı renk
Aynı marka aynı beden sanki
Üstelik tatlı bir sızı gibi baygın
 
Ah güneşli sabahlar
Yanağınızı uzatın da öpeyim
Üç ay dokuz günüm kalmış
Günler azaldıkça en keskin bıçaklar bile
Ürker oldu sözcüklerimden
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

  20

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

SENSİZ OLMAZ
1.
Bir dost kadar yakınız birbirimize
Solumdan akıp giden dereyle
Sanki içindeki kurbağalara
Söz geçirsin diye akıtılmış suları
Ve geceleri kafamı tırmalar hışırtıları söğütlerin
Sesim kısılır
Uykularım azar
2.
Orada bekle beni diyor
Yangın merdiveninin solunda
Yüreğim
 
Özetimiz o
Çok yakında bir yangın çıkacak
Çatlaklardan dağılarak
Rüzgarlarla savrulacak küllerimiz
O zaman gölgesine küsecek
Ölüm
Kaybettirerek izini
Yeni bir yolculuğa çıkacak
Hayat
 
Kalbinin cehenneminde
Yol aç bana
Yüreğimi gönderiyorum
Cennetimi
Umarak
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 21

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

ŞİMDİ
1.
Göğündeyim zamanın
Sen yeniden bir elmasın ademe
Bağlanıyor defalarca
Pişmanlığım uçurumlarına
Gözlerinin
 
Ah kollarım
Sahip çıkamadın kendinden bildiğine
Sonra mı
Kapanıyor rüya
Açılıyor zarf
Köprülerini sınamadan
Gecenin
2.
Yüzünde Havva’dan kalma bir sessizlik
Başladı başlayacak
Bir çan rüzgara ezgisini serpecek
Elimde erman
İçinde kırık saksılar duran
Bir bahçede bekleyeceğim seni
Çırılçıplak
3.
Alacakaranlıkta uyuyor olacak
Sessiz
İçimdeki bilge çocuk
Tanıdığında mor karayı
Bulacak cennetini uykusuz
 
Ben ise kör bir serçe yavrusu
Beni beklediğini düşüneceğim
Ölümü unutarak
Yaşadığımı

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 22

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

ZOR ZAPT EDİYORUM KENDİMİ
 
1.
Nasıl sayarsa bir kedi
Yavruların tek tek
Şafak üç-yüz-atmış-beş
Sürekli sayıyorum
 
Ön bahçesine düşüyor
Günler ayların
 
Su
Kaldı

Bana bir bardak su ver
 
Hoşça kal demeyeceğim
Usul usul burayı terk et
 
Zulmünü
Uyuttum
Sürekli
Değişen
Fermanların
Ve
Eskittim
Yalanlarını
2.
Ömür biter biliyorum
Ben hala konuşurum
Juliyet saçlarını tarar terasta
Her hayat sevgiyle tasarlanır
 
Fakat ben kendimi seviyorum
Bir de çocukluğumu çırılçıplak
 
Senin çilli koynunda
Bir bakteri
Çocukluğum
Leke almamış
 
Sökersen bil ki
Kendiliğinden
Dökülür
 
3.
Kalabalık bir körlük
Mühür vurulmuş doğum tarihime
İçimde suda alabalık mutluluğu
Yeni buldum yıldızımı
Ve yürüyorum
 
Ölüğüm zaman
Ağaçlar dikecekler yaşadıklarıma
Fidanlar kolları yumuşacık
 
Ekmek yerine
Eylül acısı verecekler
Kadınlarımın
Sofralarına
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 23

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

CANIM SIKILIYOR
1.
Usul usul söylesem
Ne değişecek
Buraları terk edemeyeceğimi
Kime rastlarsam
Sana selam yollayacağım
 
Ve
Hayat
Bensiz
Devam
Edecek
2.
Sen de
Çocuk
Mu idin
Bir
Zamanlar?
Ben
Büyüyemedim de
Daha
 
Bir şeyler arıyorum sürekli
Orospular ve mezarlar
Kurtulmak istiyorum
Bu steril halimden
Sürekli ölüyorum
Oysa
 
3.
Ah! Yalnızlığımın kertenkelesi
Aşka getirmem gerek sözü
Elinde iğreti bir roman gibi duruyorum
Söylemekten çekindikçe
Sevdiğimi
Senin
Çağırdığın
Yerdeyim
Nereye
Gidersen
Git
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 24

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BUGÜN PAZAR
1.
Hayat
Sanki
Bir
Boşanma
Başvurusu
 
Coşkum
Enerjim
Kırılmam
Benim
 
Dert mi
Size?
Sürekli tünel kazıyorum
Ulaşmak için sana
Fakat olmuyor işte
2.
İşte tükenmeyen ilkbahar lapa lapa
Alev almış bir konçerto
Gökyüzü toprak
Yanı başımızdaki su
 
İnan bana zor zaptediyorum kendimi
Düşsem her şeyim kırılacak
Paramparça
Yüreğim
Bir
Deney tüpü
Avuçlarımda

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 25

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BAĞIRDIM DURDUM
1.
20 haziran gece sabaha karşı
Havlamak istiyorum hav haav
Büyük fare-turuncu boya
Sopadan fırça
Çarşaftan tual
 
Yanlış sokakta değilim
Kediler çoktan uyumuş
Umut dolu sevgilimin gözleri
Hav hav hav hav
 
2.
BARIŞ’ın annesi kiraz göndermiş
Çapa ağaç kargo
Suyumuz gelmedi barış
Fırça yedim gene EKREM’den
 
Aklın yolu yok
Resim yapamadım bugün ama şiir yazdım
Birey olup dünyayı kucakladım
Hayaller kurdum
 
Bağırdım geri istedim tüm hayallerimi
Haziran bana yaramadı barış
Caminin duvarına sıçrıyordum az kaldı
Biliyorsun
 
Şimdi sanal dünyadan döndüm
Faturası on beşinden önce gelmiyor nasılsa
 
Beklediğim haber gelmemiş
Canım kaçak var bir yerlerde
3.
Hayat
Portekiz in ıhlamur köyünde
Yeni yetme bir kız
Sevgilisinden bir çocuğu olmuş
 
Şifasız bir kalp kırıklığı
Yüzyıllık bir mermer
Biraz da gravyer peyniri kokuyor buralar
 
Hadi
Dola çıplak kollarını boynuma
Aşk şaşkınlık kokulu
Bir sığınak yine
Hayat
Senin orada serserin yine
 
4.
Gerçek sıkı bir tufan
Yel güle
Dönüşebilir
Gece şeftaliye
Uyku utanmaz ve kaçar
Satarsın gülü
Sabah olur
 
Sürüklenmeyi
Bekler
Bulunamayacak
Olan
Tutup
Çıkarılmayı
Dingin
Gündüz
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 25

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 

CEHENNEM KALINTILARI
Cehennem kalıntıları dökülüyor
Aşka inat ölümün yüzüne...
Kırmızı bir elma alıyorum elime
Kaçacağım son yer;sığınak.
Bitişiği;deprem,sonrası kurtuluş.
Şu an bana ait yalnızlığım,
Solumda bekleyen ceset
En yakın arkadaşım
Yüzümü yıkarken !

Akşamdan çekiçle dövüyoruz
Koca şehri...
Sabah olunca unutmamak için
Aşkı !

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.