|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
|
|
-
TAKDİM
Salim SAVCI
ÇORUMLU 2000'E
NİCE YILLAR
KENDİ
ANLATIMIYLA ATATÜRK’ÜN ÇOCUKLUĞU
O
BENİM AĞACIMDI! (Mustafa Kemal ATATÜRK)
ATATÜRK ADI NELERİ ANIMSATIR
-
ATATÜRK ULUSUM BENİ UNUTMASIN DİYOR!
ATATÜRK'Ü NİÇİN UNUTMAYALIM!
ATATÜRK ANIT MEZAR İSTEDİ Mİ?
ATATÜRK'ÜN AĞAÇ SEVGİSİ
2000 YILININ İLK YAZISI
-
OSMANCIKLI JAN. UZM. ÇVŞ. MUZAFFER KARACA’YI UNUTMAMAK İÇİN
CANDAN DOST Mahmut Selim GÜRSEL
PROF. BAHRİ SAVCI'YI ANIMSAMAK İÇİN BEYAZ TENLİSİ
PROF. BAHRİ SAVCI'YI ANIMSAMAK İÇİN
AĞLAMAK YOK.
Prof. BAHRİ SAVCI HAYATA GÖZLERİNİ 7 YIL ÖNCE KAPANDI
Prof. Bahri SAVCI'YI UNUTMAMAK İÇİN
PROF. BAHRİ
SAVCI'YI ANIMSATMAK İÇİN USLÜBUMDUR.
-
HİTİT
ÜNİVERSİTESİ DİĞERLERİNDEN GERİ KALMASIN
BALTACI MEHMET PAŞA VE TARİH
KARAMANOĞLU
MEHMET BEYİ NİÇİN ARIYORUZ?
MEHMETÇİK
GELİŞEN ÇORUM'DAN İZLENİMLER
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI A’DAN Z’YE YENİLENMELİDİR
EĞİTİMDE EĞİTİM
BÖYLE ÖĞRETİM OLMAZ
-
ÖĞRETMENLİK İŞTE BUDUR “ÖĞRENCİSİNİ TANIMAK İSTEYENLERE”
ÖĞRETMEN OLDUK EĞİTİMİ UNUTTUK
GELECEĞİMİZ ÖĞRETMENLERİN ELİNDEDİR
ÖĞRETMEN SÖZCÜĞÜ ÜZERİNE
-
MESLEK
OKULLARINDAN AKTARMALAR
-
AMAN
DİKKAT!
-
DÜNYANIN
YEDİNCİ DİLİ TÜRKÇE
-
YASALAR
BAKANLARI DA BAĞLAR
-
TEMİZ
TÜRKÇE
HARFLERİMİZİN
DOĞRU OKUNMASINI İSTEMEYE EVET
ANADİLİMİZ
TÜRKÇE ÜZERİNE
-
ANADİLİMİZ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER AĞIRLIKLI YABANCI DİL-TÜRKÇE
ÖĞRETİM
ANADOLU
LİSELERİMİZ
SEVİMSİZ
SÖZCÜKLERİ KULLANANLAR
AMAN
BOYUNDURUĞA DÜŞMEYELİM
LÜTFEN
BU YAZIYI OKUYUVERİNİZ!
YANLIŞ
SÖZCÜK KULLANAN SUNUCU VARMIŞ
ÇANTASIZ
EĞİTİM
İŞYERİ
LEVHALARI
ANADİLDE
YOZLAŞMA BÖYLE BAŞLAR
ANLAYAN
VAR İSE BERİ GELSİN!
-
BİZDEKİ
SATIRBAŞI İLKESİNİ KİM YOK EDİYOR?
KESME
İŞARETİ NEREDE KULLANILMAZ?
TÜRKÇEMİZ
ELDEN GİDİYOR MU?
YABANCILAR
YERİNE TÜRKÇE SÖZLÜKLER KULLANALIM
YABANCI
SÖZCÜK HAYRANLARINA
PES
DOĞRUSU
BEN
TÜRKÇE KURS İSTİYORUM!
ANADİLİMİZ
TÜRKÇENİN ÖNEMİNİ BİLMEYENLERE
PES
DOĞRUSU *
TÜRKÇEMİZE
SAHİP ÇIKALIM
ŞU
SIFATI; NASIL ŞO OLUYOR?
TÜRKÇEMİZDE
KA HARFİ VAR MI?
K-H
HARFLERİMİZİ DOĞRU OKUYALIM
BAZI
SÖZCÜKLERİ HİÇ SÖYLENMEMELİDİR
TÜRK
DİLİ ÜÇ YAZIM KILAVUZUNU TAŞIYAMAZ
NO
SÖZCÜĞÜ
OKUL
ÖNCESİ EĞİTİM
KİŞİLİK
SAHİBİ ÇOCUK
ÇOCUK KALBİ
YAYIM VE YAYIN SÖZCÜKLERİ ÜZERİNE
HANGİSİ DOĞRU?
BİR
ANNENİN ÖĞÜTLERİ
BU SATIRLARI GELEN MEKTUPTAN AKTARIYORUM:
SEVGİ SÖZCÜĞÜ ÜZERİNE
ANLAMLI
SÖZLER
İŞTE
O KADAR
DEPREM
SİGORTASI ÇÖZÜM DEĞİL
TEK
DAMAR OLMAK ÜZERİNE
ÇOCUK
KALBİ KİTABINI KİMLER OKUMALI
TRAFİK
İŞARETLERE DİKKAT EDİNİZ!
TÜRKÇE
HER ZAMAN ÖNE GEÇMELİDİR
GEL
DE YAZMA BAKALIM
OSMANCIK-97 PİRİNCİNİN ÜRETİMİ VE SATIŞI ARTIRILMALI
BİZİM ÜLKEDE MASALA NASIL BAŞLANIR?
BU KEZ BU ATILIM BAŞARILI OLMALIDIR
GÜNDE NE KADAR OKSİJEN HARCIYORUZ?
SON GÜNLERİN SÖZCÜKLERİ FİYAT-EDER-AKÇE
KAĞIDIN İNSAN USUNA (AKLINA) GETİRDİKLERİ
KADINLAR GÜNÜ
BAĞIŞLADIM GİTTİ
MUSTAFA NECATİ NİÇİN UNUTULMUYOR?
AĞAÇ DA AĞAÇ
LİSE
MEZUNLARINA MÜJDE
BARIŞ DA BARIŞ!
EYALET SİSTEMİNE Mİ GEÇİYORUZ?
ANLAYANLARA
ADRESLERDE POSTA KOTU
YAZILMALIDIR
YAKIN VAR. BİR DE YAKIN VAR!
HATADAN DÖNMEK BİLE SAYGINLIK
TOPLAR
KİTAPLARIN SATIŞINI SAĞLAYAN
NEDENLER
YETİŞKİNLERE DÜŞEN GÖREV
VATANDAŞLIK NUMARASI ÇOK ŞEYİ
ÇÖZÜMLER
BESİNLER AÇIKTA SATILMAMALI
SAYILAR ÜZERİNE ANLAMLI BİR
SÖYLEŞİ
HER ZAMAN YASA ÖNE GELİR
AĞAÇLAR KONUŞABİLSEYDİ
OKUMANIN BİLİNÇLİ EYLEM OLMASINI
KABUL EDENLERE
ÇOK İYİ OLUR
ÇALIŞKAN İNSANA İHTİYACIMIZ VAR
NE ZAMAN?
BU PARA KİMİN?
AKIL İNSANA NİÇİN VERİLMİŞTİR
HAYATIN TADI NEDİR?
SEVGİLER KARŞILIKLIDIR
SEVEBİLMEK
ANLAŞILMAYAN SÖZCÜKLER
KUMPANYA SÖZCÜĞÜNÜ İLMEYENLERE
ÇAMPINAR GAZETESİ İLGİ BEKLİYOR
ÜSTÜN ÖĞRETMEN
ETANOL İLE ÇALIŞAN OTOMOBİLLERE HAZIRLAN
SOMUN AMA HANGİSİ?
ÜLKEMİZİN ALDIĞI RÜZGÂRLAR
ANA ANNE SÖZCÜĞÜ ÜZERİNE
KÖY KALKINMAYINCA ÜLKE KALKINMAZ
TEKNE KAZINTISI
SABIR
|
|
|
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan
kullanmayınız! |
Hazırlayan Mahmut Selim
GÜRSEL |
corumlu2000@gmail.com
|
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif
haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
TAKDİM
Bu sanal kitapta
bulunan çalışmalar; arkadaşlarımızla birlikte basılı olarak
yayımladığımız 53 sayı “Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve
Edebiyat” dergimiz ve 54’üncü sayıdan sonra da sanal olarak
yayımladığımız dergi ile “Sarı Çiğdem Şiir Defteri” dergimizde
yayımlanmış çalışmalardan derlenmiştir
Tarafımdan arkadaşıma bir ufak armağan olarak hazırladığım bu
sanal çalışmamda onların da çalışmalarını derli toplu olarak
sizlere sunmak amacı taşımaktadır.
Çalışmalarımın bir sanal kitaplık olarak sizlere ulaşması ve
sizlerinde bilgilenmenizi ve ilgileneceğinizi ummaktayım.
Mahmut Selim GÜRSEL
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Salim SAVCI
1.6.1926
tarihinde Çorum İli Osmancık İlçesi Seciğen (Çampınar) Köyünde doğdum.
İlkokulun 1. sınıfını Osmancık Gemici ilkokulu,2 ve 3 sınıfını Seciğen
Bölge İlkokulu,4.sınıfını Akmağden İlkokulu 5.sınıfını Sorgun-Akmağdeni-Secigen
Bölge okulu 1936-1939 öğretim yılında mezun oldum. Orta okulu 1.sınıfı
İzmir Kabataş Ortaokulu,2 ve 3.sınıfını Balıkesir Gönen
Ortaokulundan 1940-1941 de mezun oldum. Liseyi Balıkesir Necati
İlköğretmen okulundan 1943-1944 mezun oldum. Artvin İli emrine İlkokul
Öğretmeni olarak atandım. Yüksek Balıkesir Neafi Eğitim Enstitüsü
Fizik-Kimya bölümünü 1945-47 mezunuyum.
Merzifon erkek
Orta Sanat Okulu ve Erkek sanat Enstitüsü fizik-kimya öğretmenliği ile
1947-1953 yılları arasında Müdür Yardımcılığında,1953-1855 yılları
arasında, Muş Muhtelif Gayeli Ortaokul Müdürlüğü,1956 yılında
Askerlik,Merzifon Astsubay Hazırlık Okulu fizik öğretmenliği,1956-1943
Ankara birinci Erkek Sanat Enstitüsü Müdür Yardımcılığı ve fizik kimya
Öğretmenliği yaptım ve buradan emekli oldum.
İlkokul
döneminde,okumayı düşündüm,bir meslek seçmeyi yönelmedim. Herkes
okumanın önemini söylüyordu. Ben o yolda yürümeyi sürdürdüm.
Ortaokul
elemelerinde derece aldığım için,ilköğretmen okuluna yatılı seçildim.
Önce ilkokul,sonra lise öğretmeni oldum. Ama ilkokullarda hiç
çalışmadım fizik-kimya öğretmeni olarak 27 yıl çalıştım. 1968 yılında
kurduğum “Gül Yayınevi”nin başına geçtim,hala yayıncılık ve
dağıtımcılık yapıyorum.
Yazdığım
“Öğretmenim” kitabı ile öğretmenliğimin ilkelerini yazdım. Milli
Eğitim Bakanlığınca öğretmenlere tavsiye edildi. Bence en önemli olay
öğretmenliğimdir.
Ben öğretmenliği avantaj sağlasın diye yapmadım. Öğretmenliğin hakkını
verdim. Çok övgü topladım. Öğretmen olarak her yerde bir değerim oldu.
Gençlere öğretmenliği öneririm,ama şu şartla:
“Paranın tutsağı olmadan,öğretmenliğin hakkını vermek şartıyla. Çocuğu
sevmeyenlere öğretmenliği önermem. Onlar geleceklerini başka yerde
arasınlar. Öğrenciyi;veliyi müşteri sayan öğretmen olarak görmek
istemem.
Mesleğimle bir
sağlam bilgim olmuştu. Her okuttuğum dersin yardımcı ders kitabını
yazdım. Fizik-Kimya-Fen Bilgisi-Fiziksel Bilimlere Geçiş,Kimyasal
Bilimlere Geçiş,Elektrik Bilgisi,Endüstriyel Elektrik alanında 21
kitap yazdım.
Öykücülüğe beni
iten dostum Prof. Dr. İbrahim Ethem Başaran’dır. “Öğretmenliğe Veda”
kitabımdan dolayı öykü dene dedi,denedim. 26 yıl sonra öykülerim Gazi
Üniversitesi Kastamonu Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalınca Lisans
tezi oldu.
Öykülerimi,fıkralarımı,denemelerini,söyleşilerimi hiçbir yarışmaya
yollamadım. Onların değeri varsa,görülsün istedim. O da 26 yıl sonra
gerçekleşti. Bence ödül budur. Lisans Tezinin özetinde ise :
Halk arasından
çıktı. Kısa cümle,sade,içtenlik dolu yalın halk dilini kullandı.
Çevresindeki olayları;geçmişiyle,günüyle yazdı,geleceğe mesajlar
verdi. Atasözlerini,özdeyişleri çok kullandı. Türkçe’yi
savundu,savunuyor. Anadilimizin Canına Okuyanlar kitabı incelenmeye
değer.
Gördüklerimi,dinlediklerimi,yaşıyormuşum gibi yazarım.
Öykülerimde,söyleşilerimde olaylarda kişileri konuştururum. Geçmişten,
bu günden,gelecekten mesajlar veririm. Daha çok düşündürürüm. Bazen de
iğnelerim.
Yazdıklarım 21
ders,yardımcı ders kitabı ile 24 fıkra,öykü,deneme,söyleşi kitaplarım
vardır. Bunları kendi yayınevim olan Gül Yayınevi kanalıyla Ankara’da
dağıtımlarını yapmaktayım.
1977 tarihinde Çınarcık Gazetesini yayımladım,4 yıl yaşattım,1985-1999
yılları arasında Çampınar gazetesini yayımladım. 06/DAN Salim Savcı
ile köşe yazılarım,Çorum Haber Gazetesi,Keşan Önder Gazetesi,Aydın
Mücadele Gazetesi,Yalova Haberci Gazetesi,Osmancık Haber
Gazetesi,Şebinkarahisar Karahisar Gazetesi ve Çorumlu 2000 Dergisinde
yazılarım halen yayınlanmaktadır.
46 yaşımdan
sonra derlediğim öyküler,denemeler,söyleşiler Lisans Tezinde dile
getirildi. Bir gün Çorum’dan öyküler ararsanız bunları;Çorum
motifleriyle zevkle okunabilir inancındayım. Öykülere ben kendime
değil;Çorum’uma mal ediyorum ve öyle görülmesini diliyorum. Okuyucularıma;sevgiler benden olsun. Sağ olunuz,var olunuz. Yayınevimizin basılmış ve sanal yayınlanmış dergilerinde yazıları
bulunmaktadır.
Yazarımız Salim Savcı 31 Mayıs 2020 tarihinde vefat etmiştir.
Yakınlarına Baş sağlığı dilerim.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BİLGİ |
27 Mayıs 1998 Tarihinde Çorum’da
bulunmaya GÜRSEL YAYINEVİ”Nİ açtığımda pek çok kültürel yatırımlar
yapabileceğimi düşünmüştüm. Ne yazık ki bu satırları yazdığımda
“Evdeki hesap çarşıya uymamıştı” Biraz düşününce bir dergi çalışmasına
girdim. 25 Temmuz 1998 tarihi olan dağıtımı ise Ağustos Ayını bulan
ilk sayımızı 2000 adet bastırdım. Bizzat kendi elimle dağıtım yaptım.
Çorum dışına da PTT ile adreslerine ulaştığım hemşerilerimize
gönderdim.
Hiçbir cevap alamamıştım. Sadece bir
mektup ve bir yazı ile beni onura eden Salim SAVCI’DAN
cevap gelmişti. Yukarıda yazdığım satırlar o günü tekrar yaşadığım
için olsa gerek.
Dergimizde ve yazarlarımıza da
verdiğim sözü bir nebze olarak basılı olarak birkaç kitap yayımlamaya
muvaffak oldum. Benim ve diğer yazar arkadaşlarımızın kitaplarını
sanal olarak hazırlayarak okuyucularımıza sundum.
ÇORUMLU 2000'E NİCE YILLAR
14.08.1998 günü postadan cici bir
dergi çıktı:
ÇORUMLU 2000
KÜLTÜR, TARİH, SANAT ve EDEBİYAT
DERGİSİ
YIL:1 TEMMUZ 1998 SAYI:1
Sahibi: Mahmut Selim GÜRSEL /Gürsel
Yayınevi
Çorumlu olduğum için, ÇORUMLU adı bana
bir mektup gibi geldi. 2000 oluşu da, çağdaşlığı müjdeledi. Gelecek
kuşaklara da 2000 yılında ÇORUM’UN
nerelerde olduğunu göstereceği için sevinç duydum.
ÇORUM; sanayide, ticarette bir atılım
yaptı, yapıyor. Kültür-Tarih-Sanat-Edebiyat alanında birikimlerini
ortaya koymak zorundadır.
İşte bunun şu anda öncüsü “ÇORUMLU
2000”dir. “ÇORUMLU 2000”i yaşatmamız gerek. İşte bu nasıl olacak?
1977-1981 yılları arasında (5) yıl ilk
kez “ÇINARCIK” Turistik gazetesini çıkardığım, 1984 yılından beri de
Çorum ili Osmancık ilçesinin “ÇAMPINAR
GAZETESİ”ni <*> yılda bir defa da olsa yayınladığım için, bir
yayını yaşatmanın zorluklarını biliyorum.
Hemşerimiz
Mahmut Selim GÜRSEL; Çorumlu 2000’ne sahip çıkmasını diliyoruz.
Hemşerimiz
Mahmut Selim GÜRSEL, amacını yazdı. Çorum’a hizmet vermek istiyor.
1938 yılının “ÇORUMLU DERGİSİ”ni yaşatmak
üzere yola çıkmış. İşte bu Çorumluluktur.
Çorumlu 2000’i yaşamada işyeri
sahiplerini ilan için, Çorum’u sevenleri abone için yardıma, bir
Çorumlu olarak ben çağırıyorum. El verenlere saygılar, sevgiler.
<*> “Çampınar Gazetesi”
1984’den beri yaşatılıyor. Türkiye’nin ikinci, Çorum’un ilk köy
gazetesidir.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- KENDİ ANLATIMIYLA ATATÜRK’ÜN ÇOCUKLUĞU
- Mustafa Kemal Atatürk’ün Çocukluğu kitabını yazmamın
bir nedeni vardır. Anlatayım.
- Yıl 2001. işyerim olan yayınevimdeyim. Kapıdan bir
kız çocuğu girdi, söz aldı.
- -Bana bir kitap armağan ettiğiniz için ben sizi
tanıyorum. Beni anımsamak zorunda değilsiniz. Bir sorum var.
Sorabilir miyim? Doğal olarak:
- -Evet. Dedim.
- -Öğretmenim ! Atatürk çocuk oldu mu?
- -Cici kızım. Atatürk’te senin gibi, benim gibi
doğdu,büyüdü,okudu ve hepimizi önderi oldu.
- -Çok teşekkür ederim öğretmenim!
- Elinde tuttuğu bir sayfayı bana uzatarak bıraktı
gitti. Bana verdiği kağıtta Atatürk’ün çocukluğuna dair bir yazı
vardı. Bu bana verilen not sonradan ürününü vermiş ve yukarıda ismi
geçen kitabın doğmasına sebep olmuştu.
- O cici kızın getirdiği yazıyı sizinle paylaşmak
istiyorum:
- “Atatürk’e bir toplantıda sormuşlar:
- -Siz çocukken herhalde üstünlükler gösteriyordunuz,
Paşam!
- Atatürk, çocukluk arkadaşı Nuri Conker’e dönerek:
- Nuri! Ben çocukken nasıldım?
- Her çocuk gibi koşar, oynar, yaramazlık eder
kargaları taşlardın.
- Atatürk; bunun üzerine kendisine soru sorana döner:
- Görüyorsunuz ki ben de her çocuk gibi idim hiçbir
üstünlüğüm yoktu. Yalnız; benim bir üstünlüğüm vardı ki o da ”Türk
Olarak doğmuş olmamdır!”
-
Kaynakça: Atamız Atatürk Cevdet Yalçın 127.sh
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
O BENİM AĞACIMDI! (Mustafa Kemal ATATÜRK)
Mustafa Kemal Çankaya’da bir bağ evinde kalmaktadır.
Çankaya ile Ulus’taki Meclis Binasına giden yol üstünde, bir tek
salkım söğüt ağacı vardı.
Mustafa kemal; bu salkım söğüdün önünden geçerken
çocuklar gibi sevinir. Yanında kim olsa:
-Bak, bak! İşte bu benim ağacım. Der. Akşam dönüşünde
de bu konuşma yenilenir.
Herkes bu salkım söğüde Mustafa Kemal’in ağacı gözüyle
bakar.
Günlerden bir gün, Mustafa Kemal, arabadaki konuğuna:
-Bak, bak bu benim…” Der. Ağacın yerinde olmadığını
görür gözlerine inanamaz. Şoföre:
-Hemen dur. Der. Arabadan iner, yoldan geçen işçilere:
-Buradaki ağaca ne oldu? Diye sorar. İşçiler:
-Onu kestik Paşam! Derler.
-Neden? Der. İşçiler:
-Yolu genişletiyorduk. Mühendis beylerin buyruğuna
uyduk. Cevabını verirler.
Mustafa Kemal arabaya döner. Ellerini yüzüne kapatır,
için için ağlar.
-O benim tek ağacımdı. Diye.
Nezihe Araz /Bir Zamanlar O Da
Çocuktu. Adı Mustafa İnkılap Yayınları 1999
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ATATÜRK ADI NELER ANIMSATIR?
- Nerede Atatürk’ün adı geçse;bu
ülkede yaşayan insanların aklına:
- Mustafa Kemal
- Gazi Mustafa Kemal
- Ulusal Kahraman Asker
- Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
Kurucusu
- Devrimlerin Yaratıcısı
- Büyük Önder
- Büyük Siyasetçi
- Bilimselliğin, Çağdaşlığı Savunan
İnsan
- Uluslar arası Büyük İnsan
- Kendisini Türk Ulusuna Adayan İnsan!
Gelir
- Yukarıdaki her söz için ciltler
dolusu kitaplar yazıldı. Daha da yayınlanacaktır.
- Buna karşın; Atatürk’ü anlayanlar dün var, Bu gün de
vardır, yarın da olabilecektir. Bu bile bir diriliştir, ileriye
bakıştır. Dolayısıyla ATATÜRK’Ü sevmek, anlamak demektir.
- BİR İNSAN: Nereden geldiğini,
- Nerede olduğunu,
- Nereye ulaşabileceğini düşünüyorsa,
bugünlere Atatürk’ün ve Şehit atalarımızın sayesinde erişile
bilindiğini de bilir.
- Vatanına, Ulusuna, Bayrağına sahip
çıkar. Birlikte olmaktan kıvanç duyar. İşte bu insan:
- Sen,
- Ben,
- O’dan başkası değildir.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- ATATÜRK ULUSUM BENİ UNUTMASIN
DİYOR
- Prof. Afet İnan’ın: ATATÜRK’TEN
HATIRALAR adlı kitabını açalım. İnan, bu anılarda, Atatürk’ün
kendisine mezar yapılmak üzere iki yer belirlediğini yazar:
- 1-Ulus İstasyon yolu üzerinde eski
Büyük Millet Meclisi ile İstasyon arasındaki yuvarlak yeşillik.
- 2-Çankaya Köşkü mermer havuzu.
- Birinci yer için ise şunları ekler:
- - “Bu yer iyi ve kalabalık yer.
Fakat ben böyle bir isteğini Ulusuma vasiyet edemem” D er. Bu sözün
söylendiği gece mezar için bir ilginç öneri yapılır:
- “ATATÜRK Ülkenin sınır boylarından
getirilecek bir toprakta yatsın”
- “Bu öneri; Atatürk’ü çok
duygulandırmıştı”
- ATATÜRK bir başka söyleşide şunları
ekler. “Benim önemsiz (Naçiz) vücudum bir gün kuşkusuz (elbet)
toprak olacaktır. Fakat TÜRKİYE CUMHURİYETİ sonsuza değin (ilelebet)
yaşayacaktır (payidar olacaktır)”
- “Ulusum beni istediği yere yatırsın.
Yeter ki beni unutmasın !”
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- ATATÜRK’Ü NİÇİN UNUTMAYALIM?
- İçtenlikle gönülden seven kişi,
sevilmek ister. Çünkü sevgiler karşılıklı olursa yaşar.
- Tek yanlı sevgi ölümlüdür. Zamanla
kişiyi unutturur.
- Atatürk; Türk Ulusunu, Türk insanını
canı gibi severdi. Ulusunun da sevdiğini biliyordu. Gezilerinde bu
sevinci yaşıyordu. Dağılmış bir İmparatorluğundan dipdiri bir
Türkiye Cumhuriyeti Devletini Türk Ulusuyla birlikte kurmuştu.
- Kendisi, nasıl olsa bir gün
ölecekti, ama Türk Ulusu yaşayacaktı. Türk Ulusunun sürekli olarak
yeni gelen bireyleri Atatürk’ü severse, Ulusun onunla yaptığı
eserlerini unutmayıp onlara sahip çıkacaktı. Eserlerini gelişerek
yaşayacaktı. Dünya ülkeleriyle durmadan ülkeleriyle yarışacaktı,
onları geçecekti. Bu sonuca Atatürk içtenlikle inanıyordu. Bu
nedenle de o “beni unutmayın” diyordu. Gelecek kuşaklara mesaj
yolluyordu.
- Şu dünyada, dostumuzdan çok
düşmanımız olduğunu vurguluyor. Bunu da yenmenin yolunun birbirimizi
sevmemiz gerektiğine, unutulmamaya bağlıyordu.
- Gerçek şudur: Atatürk unutulmadı.
Anılarıyla, devrimleriyle, eserleriyle yaşıyor. Sağda, solda uçlara
kaçanların sıkıntıya düştüklerinde Atatürk’ten söz açmaları bunu
gösteriyor.
- Anıtkabir’i görenler bir tarih
yaşar. Ülkesiyle kenetleşir. Geleceğin daha mutlu günler
getireceğine içtenlikle inanır.
- Kendi içinden doğan Atatürk’ün bir
parçası olmakla onur duyar.
-
-
-
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ATATÜRK ANITMEZAR İSTEDİ Mİ?
- Bugün; Anıtkabir’i görenler:
- Acaba Atatürk de bir anıt mezar
yaptırılmasını ister mi? Diye düşünebilirler. Bunun cevabını biz
verelim.
- Atatürk, ne yaptıysa, Türk Ulusu
adına yaptı. Her şeyini Türk Ulusuna bıraktı. Kendisi için bir
Anıt Mezar yaptırılmasını istemedi. Vasiyetine de böyle bir şey
koymadı.
- Şimdi haklı olarak, bunları
nereden biliyorsunuz? Diyebilirsiniz. Şimdi lütfen Prof. Afet
İnan’ı dinleyelim: “Atatürk,1932 yılının yaz aylarında bir gün;
Gazi Çiftliğinde Marmara Köşkünde arkadaşlarıyla bir akşam
yemeğine oturmuştu. Sofrada söyleşi tarihe, mumya yapmaya
geleneğine kaydı.
- Mustafa Kemal; bu geleneğin
tarihte geçirdiği aşamaları benden sordu. Ben anlatmaya
başlamıştım. Orada hazır bulunanların da işittiği gibi; Atatürk
bana şöyle dedi:
- -Ağlama. Kuşkusuz bir gün bende
öleceğim. Beni Çankaya’ya gömer, adımı yaşatırsınız.
- Atatürk; akşamüstü, Çankaya’ya
dönerken de şunları ekledi:
- -Beni, Ulusum nereye isterse oraya
gömsün. Benim analarımın yaşayacağı yer ise Çankaya olacaktır.
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ATATÜRK’ÜN AĞAÇ SEVGİSİ
- Atatürk’ün Ağaç sevdalısı olduğunu:
- Atatürk zamanında yaşayanlar örnekleriyle
görmüştür.
- Bugün de tarih olan anılar,yazılı olarak kuşaktan
kuşağa aktarılacaktır.
- Biz de burada bize anlatılanları aktaracağız:
- Atatürk Yalova’ya geldiği zaman Termal’de kendisi
için yapılan bir evde kalır. Kuş cenneti olan Termal’i çok sever.
Kaplıcasından yararlanır. Termal’i Deniz Yollarının denetimine
verir.
- Yine bir gün,Atatürk Termal’dedir. Her şeyden
sorumlu olan kişi söz alır:
- - Gazi Paşam ( O zaman Atatürk’e böyle
söylenmektedir) Şu çınar ağacı,sizin kaldığınız eve doğru büyüyor.
Evinize zarar vermemesi için,bu çınarı kesmeyi düşünüyoruz. der.
Aldığı yanıt:
- - Hayır. O çınarı kesmeyeceksiniz. Bu bina
küçüktür. Tekerlek üzerinde bu binayı,bu güzel çınar ağacından
uzaklaştırın. O çınar ağacı ömür boyu yaşasın. Buyurunca:
- - Buyruğunuza uyacağız Gazi Paşam. Denir.
- 1976’larda bu durum bana Termal’de serada çalışan
bir dost tarafından anlatılmıştı. Yıllar geçti.
- Cenazeme çiçek göndermeyiniz,bir ağaç dikiniz
(Prof. Bahri Savcı) Sözü aklıma geldi. Anlattıklarını yazıverdim
- Ağacı sevenlere,
- Ağaç yetiştirenlere
- Sevgiyle sunuyoruz.
-
-
-
-
-
-
- .
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- 2000 YILININ İLK YAZISI
- Anadilimiz olan Türkçemizi yeni yılın ilk günlerinde
konu olarak seçmemin hedefi var, açıklayayım:
- ATATÜRK'ÜN el yazısıyla 2.9.1930'da yaptığı
öğütleri:
- " Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk
Milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan
kurtarmalıdır.”
- GAZİ MUSTAFA KEMAL
-
- Dünyamızın ekonomisini ele geçirenler, kendi
dillerinin de reklamını yapıyorlar, bu arada da Türkiye'de
temsilcilik verirken kendi adlarının yazılmasını isteyebiliyorlar.
Temsilciliği alan yabancı adı yazıyor, bunun Türkçesini yazmayı da
akıl bile edemiyor. Oysa iş-yeri adlarının Türkçe büyük boyutta
yazılması gerekir. Temsilcilik ½ oranında yer alabilir. Bunu kim
sağlayacak?
- Belediye ve hükümet.
- Çığ gibi artan yabancı sözlüklü işyeri sahiplerine
ATATÜRK'ÜN yukarıdaki "önerilerini" bilirler ama, bir kez daha
okumalarını rica ediyorum.
-
- Türkçemiz, zengin ve çok güzel fonetiği olan,
okuması kolay olan bir dildir. Türkçemize sahip çıkamaz isek, bir
gün anlaşmada bir yabancı dili herkesin öğrenmesi gerekir. Bu ise
olanaksızdır. Türkçemiz yaşamalıdır, yaşatılmalıdır.
-
- Bir Fizik-Kimya Öğretmeni emeklisi olarak ileri
yaşama karşın düşünebiliyorum. Civarımdaki insanlarımızın da böyle
düşündüğünü görüyorum. Taban Türkçeye sahip çıkmış, Osmanlıca
yaygınlaşmamıştır. Türkçemizin tabanı sağlamdır. Bu ülke insanları;
ana dillerine sahip çıkacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.
-
- - Boyunduruğa düşmemek elimizdedir.
- - Türkçemizi zenginleştirmek
elimizdedir.
- - Ya bu hafifliğe ne demeli?
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
12 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- OSMANCIKLI JANDARMA UZM. ÇVŞ.
MUZAFFER KARACA’YI UNUTMAMAK İÇİN ONUN ADININ:
- 1. Bir okula,
- 2. Bir mahalleye,
- 3. Bir caddeye,
- 4. Bir sokağa, vermek zorundayız.
Yoksa yıllar geçen şehidimiz bal gibi unutulur. Gönlüm buna razı
olmadığı için bu öneriyi yapıyorum. İlgililerden bu atılımı
sabırsızlıkla bekliyorum.
- Şimdi de şehidimizi, bir kez daha
tanıtalım: Muzaffer Karaca Osmancıklıdır.
- Osmancık’ın Koyunbaba Mahallesine kayıtlıdır. Muzaffer Karaca;
hemşerimiz Dursun Karaca ile Menşure Karaca’nın oğludur. Muzaffer
Karaca’nın (6) yaşındaki kızı tüm Osmancıklılardan ilgi bekliyor.
Eğer Karaca ailesi benden kitap isterse hemen çocuk kitapları
göndermeye hazırım. 25 Ağustos’tan sonra Ankara’dan ayrılabilirim.
- Muzaffer Karaca’nın ordudaki görevi:
- 1) 10 yıldır görevindedir.
Van-Erciş’te görev yapmıştır. Sonra Mardin Kızıltepe’de
görevlendirilmiştir. 15 Ağustos’ta ise buradan ayrılarak,
Karabük-Safranbolu’ya gelecekti.
- 2) Ama görevi başında, 29.7.2007
Pazar günü (bizler tatil yaparken) Mardin-Kızıltepe kırsalında
teröristlerle çarpışmaya girdi. Orada şehit düştü.
- 3) Şehidimizin cenazesi bayrağımıza
sarılı olarak Osmancık’ımıza geldi. Tüm yürekleri yas, gözyaşı
bağladı. Osmancık’ta, büyük bir katılım töreni ile toprağa verildi.
- “Şehitler ölmez – Vatan bölünmez in bilincindeyiz ama. Hemşerim
Muzaffer Karaca’nın adının yaşatılmasını, bir Osmancıklı tutkunu
olarak ilgililerden bekliyorum. Şu ileri yaşımda, bunu görerek ömür
tüketmek istiyorum.
- Muzaffer Karaca; torunum sayılır.
Onun yeni yerinde nur içinde yatmasını diliyorum. Başımız sağ olsun!
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
13 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- CANDAN DOST Mahmut Selim
GÜRSEL
- Candan Dost Mahmut Selim GÜRSEL! 15.01.2001
- Derginizi aldım. Yazılarımın
bittiğini öğrendim. Yazılar gönderiyorum.
- Elinizde yazı kalmadığı zaman;
fıkralardan seçtiklerinizi yayınlayabilirsiniz.
- ÇORUMLU 2000 Dergimizin değerini
anlamak gerek. Bunu görmek gerek. Ama bizlerin çoğu bakarız o kadar!
- Çorum EL YAZMA kitapların Çorum'da
kalmaları gerekir. Bu bir kültürdür. Çorum'da kalmalıdır. Konya'ya
nakledilmesi bir büyük hata olur.
- Yangın, su tehlikeleri için CD'ye
alınabilir. Bunları ısrarla yazınız. Velidedeoğullarını ve daha
başkalarını hizmete çağırınız.
- Bir gün gelecek, bizler gideceğiz.
Ama ÇORUMLU 2000 yazarlarıyla Basın Tarihinde yerlerini
alacaklardır. Hatta Eğitim Fakültesinde okuyanlara, Çorumlu
yazarlar; mastır, doktora konusu olarak verilebilirler. Bizler
güncel yaşantıya alıştık. Gelecekleri düşünenimiz az çıkıyor.
- Geleceğe ışık tutan GÜRSEL dostuma
sağlıklar diliyorum.
- Gözlerinden öpüyorum.
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
14 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- PROF. BAHRİ SAVCI'YI ANIMSAMAK
İÇİN BEYAZ TENLİSİ
- Prof. Bahri Savcı, 2 Kasım 1997'de
İstanbul'da gözlerini hayata kapadı. İstanbul Küçükyalı Mezarlığına
kaldırıldı. Aylar geçiyor, yıllar da geçecektir. Ama bu satırların
yazarı O'na ait anıları ara sıra yazacaktır.
- Prof. Bahri Savcı, bilim adamı idi.
Anayasaları, özgürlükleri, demokrasileri biliyordu, onları dile
getiriyordu. Bildiklerini, inandıklarını çekinmeden yazıyordu.
Yazılarında ki kavramları bilenler O'nun yazılarını kaçırmıyordu.
Ama sevmeyenler de eksik değildi. Kızanlar bile vardı.
- Bir dönem geldi. Yazılarından
dolayı, Ankara'da Dışkapı'da gözaltına alında. Eşi Sudiye Savcı,
Prof. Seha Meray'ı, Prof. Bahri Savcı'nın yeğeni Salim Savcı'yı
alarak görüşmeye gitti. İlgililerin cevabı şu idi: "Baba, anne, eş
ve çocukları ile görüşebilirler" dediler. Salim Savcı'nın görüşme
dileği olamazla kapatıldı.
- Prof. Seha Meray araya girdi:
- - Albayım sizi anlıyoruz! Şu Salim
Savcı, Bahri Savcı'nın öz yeğenidir. Ailede bu yeğenini okutan,
velisi olan Bahri Savcı'dır. Bir önerim var. Önce şu Salim Savcı'nın
yüz çizgilerine bakınız, gidip Bahri Savcı'yı görünüz. Simada
benzerlik bulabilirseniz sizi bekleyeceğiz. Yine de teşekkür
ediyoruz. Dedi.
- Albay gitti, hemen döndü, gülüyordu:
- -Bahri Savcı, yeğeninin beyaz
tenlisi, bu da onun esmer tenlisidir.
- Buyurun, görüştüreyim dedi. Böylece
Görüşme gerçekleşti.
- Prof. Bahri Savcı, yasa adamı idi.
Yasalara saygılı olarak yaşadı. 2 Kasım 1997'de hayata gözlerini
kapadı. Nur içinde yatsın!
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
15 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- PROF. BAHRİ
SAVCI'YI ANIMSAMAK İÇİN AĞLAMAK YOK.
-
Prof. Bahri SAVCI,
bir toplantı da konuşurken ağladı. TV'ler bu görüntüyü yayınladı.
-
Bir söyleşide
sordum:
-
-Bahri Ağabey, bir
toplantıda konuşurken ağladınız. Ağlamanızın sebebini öğrenmek
istiyorum dedim.
-
-Toplantı çok
kalabalıktı. Salonda önler, koridorları öğrenciler doldurmuştu. Çoğu
da çantası veya kitap üzerine oturmuştu. Bu ilgi beni
çok duygulandırdı, ağlayıverdim. Hemen de kendimi toparladım. Olan
oldu.
-
-Bahri Ağabey,
Savcı'lardan ikinci ağlayan da var.
-
-O da kim?
-
-Kim olacak Salim
SAVCI. Ankara Ulus Endüstri Meslek Lisesi, uzun yıllar çalışan
emeklilerine bir yemek verdi. Beni de çağırdılar. Sıram geldi,
konuşmaya başladım.
-
"1940'larda Ulus'ta gezerken, bu binanın önünden geçerdim.
Öğretmenleri, ön bahçe de otururken görürdüm. Ne şanslı öğretmenler
derdim. 1956'da o şanslılar arasına katıldım, 1973 de buradan emekli
oldum. Şimdi o şanslı öğretmenler sizlersiniz" dediğim zaman ağlamaya
başladım. Kendimi zor toparladım.
-
-Öyle ise
Savcı'lara bundan sonra ağlamak yok dedi.
<*> Bu söz ailemizde, bir deyim oldu. Prof. Bahri
SAVCI'NIN cenazesinde de sık sık
söylendi. İnanır mısınız, ağlayan ağlayamıyordu. Bu da Bahri
SAVCI'YA olan saygıydı, sevgiydi,ona olan
bağlılıktı.
-
-
<*> Bu konuşma Prof.
Bahri SAVCI'NIN eşi
Sudiye SAVCI yanında olmuştu. Ağlama yok deyince, ağlamayı
kesen
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
16 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
Prof. BAHRİ SAVCI HAYATA
GÖZLERİNİ 7 YIL ÖNCE KAPANDI
Prof. Bahri Savcı:
Sındırgı’da doğdu:1914
İstanbul’da Öldü: 02 Kasım 1997
Bu başlığı okuyunca,2 Kasım günü anımsayanlar
arasında:
Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi
Savcı’ların soyu gelir.
Osmancık- Çampınar Prof. Bahri Savcı İlköğretim
okulunda 02 Kasım’da bir anma töreni yapılır.
Dünyaya gelen; bir yaşam sürdürür,bir gün de bir
nedenle bu dünyadan ayrılıp gider.
Prof. Bahri Savcı;83 yıl yaşadı. Yaşamın her gününü
çevreyle değerlendirirdi. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinde Anayasa
konusunda önde gelen insanlardan oldu. Şimdi İstanbul’da Küçükyalı’da
ağabeyi Avukat Sabri Savcının yanında yatıyor. Prof. Bahri Savcı;
kürsüsünün hakkını verdi,1960 Anayasa’sının Meclis dışında, Meclis
içinde oluşmasına katkıda bulundu. Bu 1960 Anayasası sürekli olarak
anımsanmaktadır.
Prof. Bahri Savcı’nın ölümünde; hakkında yazı
yazanlar:”Hocaların Hocası” diyerek Prof. Bahri Savcı’yı
ebedileştirdiler, nur içinde yatsın dilediler.
Prof. Bahri Savcı, babasının mevcudiyeti dolayısıyla
Sındırgı’da doğdu. İlkokulun ilk iki sınıfını Gönen’de okudu. İlkokulu
Edremit’te bitirdi. Gönen’e geldi. Sağlığını kazandı, savaş dolayası
ile beşinci sınıfı bir kez daha Gönen’de okudu. Oradan mezun oldu.
Prof. Bahri Savcı, gönen Reşadiye Mahallesi No:21’de
yaşadı. Anne soyu itibariyle Gönenlidir. Baba soyu ise Çorum-Osmancık
ilçesi Çampınar (Eski adı Seğen) köyünden Mehmet Savcı’nın küçük
kardeşidir. baba soyu esas alınırsa, Prof. Bahri Savcı Osmancıklıdır.
Seciğenli kurtuluş savaşı muhtarı Mehmet Savcı
tarafından Prof. Bahri Savcı’nın babası Halil Savcı’da,ağabeyi Mehmet
Savcı’yı çok sevdiği için oğlunun adını Mehmet Bahri koymuştur. Ama
Mehmet adı nüfus dairesinde kalmış, Bahri adı öne çıkmıştır.
Prof. Bahri Savcı’nın eşi Sudiye Savcı’dır.
İstanbul’da yaşıyor.
Prof. Bahri Savcı’nın kızı Zeynep Savcı
evlidir,İstanbul’dadır.
Prof. Bahri Savcı’nın oğlu Hasan Ali Savcı
İstanbul’dadır.
Şimdi de Prof. Bahri Savcı hakkında yazılanlar dışında
anlatılar alıyorum:
1.Behi yani bu satırları yazan Salim Savcı’yı
okutanlar: Avukat Sabri Savcı,Ormancı Halil Savcı,Anayasa Prof. Bahri
Savcı ile Dr. Hasan Hulki kızı Nigar Savcı gelir.
2. Prof. Bahri Savcı’nın yaşam öyküsünü:
a) Kim Kimdir? Kitabının 90-92. sayfasında
b) Benim yazdığım Savcıların Soyu kitabının 48-5
sayfasında
c) Prof. Bahri Savcı’nın Yaşam Öyküsü /Kendi
kaleminden; Prof. Bahri Savcı İlköğretim Okul Kitaplığında Çampınar
Prof. Bahri Savcı Kütüphanesinde bulabilirsiniz.
3- Prof. Bahri Savcı söyleşilerinde daha çok gençleri
dinlerdi,onların görüşlerini değerlendirirdi.
4-Kendisine nasılsınız? Diye soranlara:
-Yaşlılıktan başka rahatsızlığım yok. Derdi.
5- Çampınar Prof. Bahri Savcı İlköğretim okulunun
açılış törenine katıldı. O zaman ki Vali Mustafa Yıldırım ile
kurdeleyi kesti. Sayın Mustafa Yıldırım Prof. Bahri Savcı’nın
öğrencisi olduğunu açıkladı.
6-Çampınar Köyü makinecı Osman Savcı; Prof. Bahri
Savcı için:
a) Prof. Bahri Savcı Kitaplığını kurdu
b) Prof. Bahri Savcı Ormanı için iki binden fazla ağaç
diktirdi.
7- Prof. Bahri Savcı’nın kendine özgü
özdeyişleri:
“Cenazeme çiçek göndermeyiniz,bir ağaç
dikiniz”
Üstün nitelikleri olar Prof. Bahri
Savcı adıyla Çampınarlı gurur duyuyor.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
17 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- Prof. Bahri SAVCI'YI
UNUTMAMAK İÇİN
- Mülkiyeliler Birliği Vakfı
Yayınları. Sayfa 6'da Prof. Cem EROĞUL'UN yaptığı söyleşiden:
"Savcı soyadını taşıyan erkekler için genelleştiriyorum. Çünkü
hepsi uysal tabiatlı. O kadar ki, ben kendi kendimize takılıp,
SAVCI erkekleri kılıbıktır diyorum" diye yazılıdır.
- Bu kitabı okuyunca Edremit Ören'de
yazlıkta bulunan Prof. Bahri SAVCI ağabeyimi telefonla aradım.
- -Bahri Ağabey, Cem Beyle
yaptığınız söyleşide SAVCI erkeklerine kılıbıktır diyorsunuz. Ama
sizin evde, yengem Sudiye Hanımın değil, sizin sözleriniz geçen.
Öyle ise siz kılıbık değilsiniz.
- -Öyle ise ben neyim?
- -Siz kalbi ılıksınız.
- -Buda gazel bir söz. Dediler,
gülüştük.
- Bu konuşmadan sonra kendi aramızda
kılıbık sözü KALBİ ILIK'A bıraktı.
- Tüm insanları severdi. Herkese
kalbi ılıktı.
- Nur içerisinde yatsın.
- Ölüm tarihi; 2 Kasım 1998
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
18 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- PROF. BAHRİ SAVCI'YI ANIMSATMAK İÇİN
USLÜBUMDUR.
- Ölümünden yıllar önce Prof. Prof.
Bahri SAVCI ile söyleşiyoruz:
- -Bahri Ağabey! Konuşmalarınız çok
sade ve güzel. Ne söylediğiniz anlıyorum, zevkle dinliyorum. Ama
yazdıklarınızı zevkle okuduğumu söyleyemem. Bazı kısımları anlamada
kök söküyorum. Neden, konuştuğunuz gibi yazmıyorsunuz?
- -O benim yazı üslubumdur. Onu
değiştirmek istesem bu yaştan sonra değiştiremem. Yalnız sana bir
açıklama yapayım. Branşımda konular seçerim. Geçmişimizdeki
halife-sultan anlayışından, ondan sonraki tarihsel gelişmelerden
yola çıkarım. O zamanı, deyimleriyle yazarım. Parantez içerisinde de
açıklama yaparım. O günlere ait köklü bilgisi olmayanları benim
yazılarım sıkabilir. Söylediğin bu olsa gerek.
- Özgürlük, demokrasi kavramı
gelişerek bu günlere ulaştı. Bu arada Cumhuriyetin kuruluşundan bu
yana olanları da yansıtırım. Yani, yeni sözcükler de kullanırım. Bu
bile okuyucuları sıkabilir. Biraz düşünmek isteyenler pek çok
gerçekleri görebilirler.
- Ama yazılarımda bir çizgi vardır.
- -Bu günle nerelerden başlayarak
geldik?
- -Bu gün neredeyiz?
- -Yarın nerelere ulaşacağız?
- İşte benim yazıların bilimsel
çizgisi budur. Hiçbir zaman duygusallığa düşmem, düşünmeyi severim.
Kişiliklere saygı duyarım. Özgürlüğü, demokrasiyi, sevgiyi,
bilimselliği, çağdaşlığı savunurum.
- Halen yazılarımı okumada sıkıntın
var ise; yazılarıma giren kavramları öğreniver. Üslubuma alışırsın.
- -Deneyeceğim, sonra da size bilgi
vereceğim.
- Prof. Bahri SAVCI haklı çıktı.
Şimdi her yazısını zevkle okuyorum.
- Nur içerisinde yat,ailemizin Bahri
Ağabey.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
19 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
HİTİT ÜNİVERSİTESİ
DİĞERLERİNDEN GERİ KALMASIN
Ülkemizde:
1- 60 devlet üniversitesi,
2- 25 vakıf üniversitesi,
3- 6 KKTC’de üniversite var.
Şimdi de üniversiteye bağlı bölümleri sayalım:
Tüm fakülte sayısı: 584
Yüksek okul sayısı: 242
Meslek Yüksek Okulu sayısı: 384
En
stitü sayısı: 205
Araştırma merkezi sayısı: 329
Şimdi de Çorum Hitit Üniversitesi’ni ele alalım:
Fakülte sayısı: 4
Yüksek okul sayısı: 1
Meslek Yüksek Okulu sayısı: 3
Enstitü sayısı: Bendeki özetle yok
Araştırma merkezi sayısı: Bendeki özetle yok
Her ilçeye meslek yüksek okulları açılması şarttır.
Demek ki (3) ilçede bu okul var.
Ya diğerleri?
Ümitle bekliyoruz, çünkü Çorum, bir atılım
içindedir. Hizmet vereceklere saygılar.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
20 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BALTACI MEHMET PAŞA VE TARİH
- Baltacı Mehmet Paşa adı nerede
geçer, O’nun nereli olduğunu bilen çok azdır. Ama Baltacı Mehmet
Paşa’nın Purut’ta Rus Çariçesi Katarina (esas adı çamaşırcı Marta)
ile bir çadırda bir araya gelmeleri, Katerina’nın sayesinde Rus
Ordusunun Prut bataklığından kurtardığı bugüne dek söylenip
gelmiştir. Oysa gerçek bu değildir. Uydurulan efsane öyküler hep
hayal ürünüdür. Tarih konuşturmaya başlanmıştır. Bunu da Tarihçi
Sayın Murat Baradakçı ile Gazeteci Sayın Erkan Afyoncu, Hürriyet
Tarih Dergisinde açıkça ortaya koymuşlardır.
- Çorum Haber Gazetesi 26-27 Aralık
2002 sayılarında gerçekleri aynen aktarmıştır.
- Baltacı Mehmet Paşa’nın hemşerileri Osmancıklılar, bu gerçeği
öğrendiler. Baltacı Mehmet Paşa’ya sahip çıktılar. Heykelini
diktiler. Bu yeterli değildir. Baltacı Mehmet Paşa için
lehte-aleyhte yazılan tüm yazıları toplamalıdır. CD’lere
geçirilmelidir. Osmancık Kalesinin üzerinde bir müze veya kütüphane
kurulmalı, Çorumlu, Osmancıklı Baltacı Osman Paşa tüm yönleri ile
kamuoyuna, turistlere tanıtılmalıdır. Dahası da var. Baltacı’nın
kemikleri Limni Adasından Osmancık’a getirtilmelidir.
- Bu girişime Osmancık Belediyesi
Başkanının öncü olacağına inanıyorum. Hele yine sevgili hemşerimiz,
Sayın Sakin Karakaş’ın bu çalışmada öne geçeceğini görür gibiyim.
- Baltacı Mehmet Paşa’ya tüm Çorumlu ve Osmancıklıların sahip
çıkacağına inanıyorum.
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
21 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- KARAMANOĞLU MEHMET BEYİ NİÇİN
ARIYORUZ?
- Anadilimiz Türkçeyi bir aşk düzeyinde seven
yazarlarımız var. Onların adlarını saymayacağım. Çünkü onlar bu
eylemi dillerini sevdikleri için yapıyorlar. Bu satırların yazarı da
her gün artan bu topluluğun içindedir.
- Türkçemizi o denli kirletenler var ki, ülkemizde bir
ikinci Karamanoğlu Mehmet Bey çıkmasını, tüm TV (TEVE doğrusu, TİVİ
uyduruğu)’ler, yazılı basının bir bölümü de bekliyor demekten
kendimi alamadım. Bağışlanmam dileğiyle!
- Köylerimizdeki şiveler, Ankara’ya, işyerlerine
girmişti. Şimdi de harflerimizin okunuşunu bilmeyenler çığ gibi!
- Yeni seçim, bir yeni atılım demektir. Yeni
Cumhurbaşkanından, Başbakandan, milletvekillerimizden Türkçemize,
SAHİP ÇIKMALARINI diliyorum.
- Niçin? Onu da yazayım:
- -Yeni kuşaklar, sonra bizi acı acı eleştirebilirler!
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
22 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- MEHMETÇİK
- Mehmetçik; sözcüğünü bilmeyen yoktur
amma, bir de Türk Dil Kurumu sözlüğünden aktarma yapalım: Mehmetçik
öz.a. sevgi duygusu ile Türk askerine verilen ad. Sayfa: 818
- Her erkek Türk vatandaşı, askere çağrıldığı zaman; anasında,
babasından, akrabalarından ayrılarak vatani görevine koşarak gider.
Birliğine teslim olur. Eğitimini alır, o artık çakı gibi askerdir.
Her vatandaş onu Mehmetçik diye kalbine basar. Ona ait ninniler,
türküler söyler. Mehmetçiğini, göğsünü kabartarak sevgiler
içerisinde yaşatın.
- Mehmetçik, sınır boylarında, iç
güvenlik isteyen yerlerde görev alır. Sorumluluğunu bilir. Bir
çatışmada gözünü kırpmadan görevini yapar. O görev sırasında ölürse
o şehitlik mertebesine ulaşır. Onu seven tüm insanların kalbi cayır
cayır yanar. O Mehmetçiği, bayrağa sarılı olarak, son yolculuğuna
çıkarır. Tüm gözler yaşlıdır. Ağlayanlar çoktur. Buna karşın her
Türk:
- Vatan bölünmez, şehitler unutulmaz!
Der. Sonra da onu toprağa verir.
- Eğer bugün yaşıyorsak, bu yaşamayı
tüm şehitlerimize borçluyuz. Şehitlerimizin nur içerisinde
yatmalarını Allah’tan diliyoruz.
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
23 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- GELİŞEN ÇORUM'DAN İZLENİMLER
- Elinizdeki ÇORUMLU 2000 DERGİSİ sahibi değerli
hemşerim Sayın Mahmut Selim GÜRSEL'İN önerisine uydum. Yazar Sayın
Selahattin AYDEMİRİ de yanımıza alarak, dostumuzun arabasında
yerimizi aldık. Gelişen Çorum'u görmek üzere yola koyulduk. Şimdi
sıra ile gördüğüm yerleri yazacağım:
- 1-Çorum parkları (Piri baba ve Büyük
Park )
- 2-Devlet hastanesi ve tesislerini gördük,
- 3-Çimento Fabrikası ve tesisleri önünden geçtik,
- 4-Sarı Bayır'a çıktık. Oradan Çorum'un genel
görünümünü izledik.
- 5-Sarı Bayır'dan Çomar Barajına geçtik. Asfaltlanan
baraj çevre yolunu gördük. Barajın suları sakin idi. Bu arada baraj
çevresinde oturma yerlerinin azlığını söylemeden geçemiyeceğim.
Yerlerde oturanlar bu tespitimi doğruluyordu.
- 6- Binevler'e doğru yol aldık. Cici cici villalar
gördüm
- 7-Özel Lise önünden geçtik,
- 8-Buhara evleri görmeye değerdi. Geniş caddeler,
ferah aralıkla,5-6-7 katlı binalar ve bahçeleri.
- 9- Buhara Evler deki; Özel Hastanenin 24 saat hizmet
vermesi bir Çorumlu olarak göğsümü kabarttı.
- 10- Bu arada Çorum'daki pazarların adı geçti,
aktarıyorum:
- a)Pazartesi Pazarı
- b)Çarşamba Pazarı
- c)Yeni Kent (Cuma Pazarı)
- d) Cumartesi Pazarı
- e)Araba Pazarı
- 11- Yolumuz Yeni Kente ulaştı. Sonradan adı Mimar
Sinan Mahallesi olan mahallenin üst tarafında bulunan Sanayi
girişinden Çorum'u gördük. Çorum'un çok gelişmişliği ben dile
getirdim.
- 12- Hıdırlık Parkı (Sit alanı)nı da yeni haliyle
görmüş oldum. Parkın altında tarihi kalıntılar olduğunu ta
çocukluğumda duymuştum.
- Ne mutlu, Çorumluyum diyebilenlere!
- Çorum'a ait gördüklerimi yazdım. Çorum'a, Çorumluya
hizmet verenlere saygım daha da arttı. Şimdi bu izlenimlerimi
Ankara'da işyerimde Çorum'u sevenlere anlatacağım.
- Çorum; göz dolduracak denli büyümeye ulaşmış.
Çorum'a hizmet verenlerin tümüne sevgiler yolluyorum. Bundan sonra
da hizmet vereceklere şimdiden teşekkürlerimi sunuyorum.
- Çorum için ileri geri şeyler söyleyenler olur.
Varsın söylesinler. Bunun örnekleri başımdan geçti. Hiç mi hiç
alınmadım. Bakınız onlara ne söyledim?
- Dostum, Çorumlu için burada söylediklerini her yerde
söyle. Siz Çorumluyu iğnelerken Çorum'u yüceltiyorsunuz. Benim size
teşekkürüm olur. Dediğimde; bunu söyleyen kişinin sapsarı kesilen
yüzünü görmenizi isterdim!
- Tüm Çorumluların Bayramını kutlarım
- Değerli hemşerim Sayın Mahmut Selim GÜRSEL Bey. Bu
yazı, derginiz için yazılmıştır. Size çok şey borçluyum. Sağlıklar
dilerim. Salim SAVCI
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
24 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI A’DAN
Z’YE YENİLENMELİDİR
- Millî eğitim Bakanlığından söz açılınca,hemen
anımsanan bir şey vardı. O da MİLLÎ sözcüğüdür.
- MİLLÎ sözcüğünde son (İ) şapkalıdır,( Î) dir. Eğer
MİLLİ yazacak olursak, milli toprak anlamına gelir. Bu gerçeği
bilenler (İ) ye (Î) diye şapka koyarak yazarlar.
- Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde MİLLÎ sözcüğü
yerine Milli sözcüğünün kullanıldığını görebilirsiniz. Hayret demek
gerekir.
- Millî sözcüğü iki Bakanlığımızın adında da vardır.
- Millî Savunma Bakanlığı: Bu Bakanlığımız
kuruluşundan beri siyasi görüşlerin etkisinde kalmamıştır. MİLLÎ
adını çok güzel kullanmış, yaşatmıştır, yaşatıyor da.
- Millî Savunma Bakanlığı; okullarına öğrencilerini
kendi seçer, okutur, yetiştirir, künyesini alır. Başarısına göre
rütbeler verir. Kurmayları belirler. Onları da yetiştirip ordu
saflarına katar.
- Orgenerallik düzeyine yükselenler, kıdemlerine,
yeteneklerine göre Genel Kurmay Başkanı olurlar. Büyük saygı
toplarlar.
- Genel Kurmay Başkanlarından siyasal hayata atılanlar
azdır. Çoğunluğu emekli olarak, gerektiğinde yardıma hazır olurlar.
Bu da onların saygınlığını gösterir.
- Millî sözcüğünü alan ikinci Bakanlığımız: Millî
Eğitim Bakanlığıdır.
- Millî Eğitim Bakanlığımızda Millîdir. Ama seçilen
Bakanlar bir siyasal partiye sahip oldukları için; Millî Eğitim
Bakanlığının ana prensipleri ve amaçları yanında, partilerin
programları da dinlemek zorunda kalırlar. Millî Savunma
Bakanlığındaki gibi bir durum yaşatmazlar ama Millî oluşlarını da
sürdürürler.
- Millî Eğitim Bakanlığı okullarında
- Eğitimde,
- Öğretimde yapar. Ama son zamanlarda öğretim öne
geçmiştir, eğitimi daha çok ana, babalar yüklenmiştir. Öğretmenler
ise eğitime önem verirler ama öğrenciler üzerlerindeki etkisini tam
olarak bilemezler. Oysa eğitimin başta gelmesi beklenir.
- Millî Eğitim Bakanlığında öğretimin de çok başarılı
gittiği iddia edilmez. Buna karşın öğretmenler ellerindeki
olanakları kullanarak en iyi biçimde müfredat programını yürütmeye
çalışırlar.
- Millî Eğitim Bakanlığı açılan resmi ve özel
okullarda eğitimin, öğretimin tam anlamında yapılmasını ister. Bu
okulları davetler, raporlarını verir. Kesinlikle eksikliklerin
giderilmesini ister.
- Önümüzde tek partili, çoğunlukta olan bir hükümet
vardır. Onun da, genç bir Bakanı var.
- Yeni Bakanın, Millî Eğitim sorunlarının, tabandan
mı? Tavandan mı? Alacağını zamanla göreceğiz.
- Eğitim, öğretim diyenler çeşitli yorumlar
yapabilirler. Bu hak onlarındır. Ama bazı gerçekler vardır. Onları
da atlamak gerekir.
- Millî Eğitim sorunlarına tabana dayanarak bir sonuca
varmak isterseniz, bireysellik ön plana çıkar. Çıkmaz da gelir,
insanın karşısına oturur. Ama bu sorunları, tavandan okursanız
nerede,ne gibi eksiklikler olduğuna tanık olursunuz. Yetkilileri
toplayarak, Millî Eğitim Bakanlığı amacında kararlar alabilirsiniz.
Bu nedenle yeni Bakanın önce Millî Eğitim Bakanlığının Merkez
Örgütünü çok sağlam esaslara oturtması gerekir.
- Kız ve erkek kavramlarının kalktığı, kız ve erkek
okullarına karşı cinsten öğrenci alındığına göre, yeni yapılanma
şarttır.
- O saman ne olur? Bu yeni yapılanmaya göre; bu genel
müsteşarlık, bir meslek müsteşarlığı kurulabilir. Daha olmaz ise,
iki genel müdürlüğe gidilir. Buna göre de yeni işleve, çalışmalardan
iyiler seçilir. Bu duruma da fazla gücenen çıkmaz. Çünkü hizmet,
Türk insanını çocuklarına verilecektir.
- Yeni Bakan; Millî Eğitim Bakanlığını kurarken, Talim
ve Terbiye Kurulunun kuruluş amaçlarına göre yapılanmasını
sağlamalıdır.
- Talim ve Terbiye Kurulu; en yetkili, en yetenekli
kişilerden oluşturulmalı, başkana da üç aday göstermeli, Bakanlıkta
birisini göreve çağırmalıdır.
- Talim ve Terbiye Kurulu; geçmişte yapılanları analiz
etmeli, yeni amaçlara göre bunları biçimlendirmelidir. Her hususta,
Bakan; Talim ve Terbiye Kurulunun görüşünü alıp hareket etmeyi amaç
bilmelidir.
- Talim ve Terbiye Kuruluda; geçmişteki noksanlıklar
hesaba katılarak yapılandırılmalıdır.
- Ders kitabı seçme, başvuru kitapları yayınlama
koşullarına daha çok açıklık getirmeli, ders kitabı olarak seçilen
kitapların sayısı onu aşmamalıdır. Aksi halde, ders kitabı
seçtirenler, okullarda, okul aile birliklerinde, hatta öğretmenlerle
anlaşma kapılarını aralamalıdırlar. Ayrıca da gereksiz yatırım
yapılmamalıdır.
- Her okulda seçilen ders kitabı da; öğretim yılından
bir ay önce branş öğretmenleriyle iki müfettişten oluşan kurullarda
karar bağlanmalı, üç öğretim yılı, aynı okulda, aynı kitap
okutulabilmelidir.
- Öğretmen, bireysel olarak beğendiği
kitapları sınıf kitaplarını aldırabilmeli, kesinlikle öğretmen kitap
seçmede taraf tuttu denilmesinden korunmalıdır.
- Öğretmen; öğreticidir. Öğreticiler bunu bilmeli,
başka şeylere adının karışmasına izin verilmelidir.
- İlköğretim okullarına yeni bir ruh verilmelidir.
Söylemek istediğimiz şudur:
- 1953 ‘de Nevşehir-Muş-Mustafa Kemal Paşa’da muhtelif
gayeli ortaokullar açılmıştır. Bunlar (4) yıl yaşatılabilmişlerdir.
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü işi Erkek Yüksek Öğretim Genel
Müdürlüğüne bırakıla vermiştir. Orası da;bu üç okulu Erkek Sanat
Enstitüsüne çevirerek,geleceğin okulları olan “Muhtelif Gayeli
Ortaokul”ların kapatılışına dair bir rapor olmadan bu yola
gidilebilmiştir.
- Muhtelif Gayeli Ortaokullarda ilk yıllarda:
- 1-Genel Kol (Ortaokul programını uygular)
- 2-Teknik Kol (Erkek Sanat Ortaokulu Programını
okutur)
- 3-Ev Kadınlığı Kolu ( Kız Sanat Ortaokulu programını
okutur)
- Öğrenci bir kolu beğenmez ise, öteki kola geçebilir.
- Muhtelif Gayeli Ortaokullar yaşasaydı:
- Yapı kolu, Motor Kolu, Turizm Kolu, Otelcilik
Kolu,Sağlık Kolu... ve dahaları açılabilirdi.
- Muhtelif Gayeli Ortaokullarının mimarı rahmetle
andığımız Reşat Tardu idi. O görevden ayrıldı. Sahip çıkan azaldı.
- Muhtelif Gayeli Ortaokullardan esinlenerek açılan
İlköğretim okullarına, Muhtelif Gayeli Ortaokulların çalışma
yollarını uygulayabilirsek, öğrenciler ilköğretim okullarında
yeteneklerine göre öğretim yapma,ileriyi seçme hakkına sahip
olacaktır.
- Muhtelif Gayeli Ortaokullar hakkında bilgi
isteyenlere en geniş açıklamayı Muş Muhtelif Gayeli Ortaokulu eski
Müdürü olarak hizmet verdim.
- Bugüne dek, soran olmadı.* Ama sağlık olsun.
- İlköğretim Okullarıyla, zorunlu eğitimin sekiz yıla
çıkarıldığını sağırlar bile duydu. Ama zorunlu öğretimi burada
durdurmak kalkınmakta olan ülkemiz gerçekleriyle çelişkiye düşer.
Nitekim Millî Eğitim Bakanlığımız, ortaöğrenimi de dört yıla
çıkararak,zorunlu eğitimin on iki yıla çıkarılışının kapısını
açmıştır. Millî Eğitim Bakanlığını kutlamak gerekir.
- Ortaöğretim okulları bugün şöyledir:
- Liseler (Deneme, Süper Lise, Anadolu Lisesi,Genel
Lise)
- Fen liseleri
- Meslek Liseleri (Endüstri Meslek,Anadolu Meslek,Kız
Meslek,İmam Hatip,Turizm ve Otelcilik Meslek,Yapı Meslek,Ticaret
Meslek....liseleridir.)
- Liselerin bu denli isimler adında açılması yerine
bunları ÇOK AMAÇLI LİSELER demek gerekir. Yabancı dil ağırlıklı olan
kollar fazla ders saatleri ayırabilir. Ama önce öğrenciye;
Türkçemizi iyi öğretmemiz gerekir. Hele; şimdi lehçelere, etnik
anadillere dek açılma olursa bunun önemi ortadadır.
- Fen liselerinin sayısı arttırılmalı, elde olanlar en
iyi biçimde yürütülmelidir. Fen liselerinden diğer liselere kaçışın
nedenleri üzerinde durmalıdır. Fen lisesini bitirenlere burslar
verilerek bilim adamı olma yolları açılmalıdır.
- Millî Eğitim Bakanlığında Ortaöğretim okulları
arasında MESLEK LİSELERİ önemli bir sorundur. Çünkü meslek
liselerinde lise programları anlamında yürütebilmek olanaksızdır.
- Meslek liselerine devam edip, üniversite sınavlarına
katılan öğrencilerin; ana ve babalarıyla şiddetli biçimde
tartışlarını bilmeyen yoktur. Bu durumda; meslek lisesindeki, lise
sözcüğüne de gerek yoktur. Bunların hepsi meslek okuludur. Şimdi
onlar da dört yıl oluyor. Ama lise farkı eksikliği giderilmedikçe bu
çocuklarımız üniversitelerin her dalına devam edebilirsininiz demek
insafsızlık olur.
- Meslek okulu, meslek öğretmeli, buralara devam eden
öğrencilerin önlerinde meslek yüksek okullarını, bölgelerde yatılı
açarak çoğaltılmalıdır. İsteyenlerin de meslek yüksek okullarına
girişleri sağlanmalıdır.
- Bunları yazmak bir marifet değildir. Biz gerçekleri
sergiledik. Sorulular, ülkenin geleceğini düşünerek, bizim meslek
liseleri sorunumuzu çözmeleri gerekir
- Millî Eğitim Bakanlığında A’dan Z’ye dek değişiklik
yapılması gerektiğini anlattık. Millî Eğitimimizin sorunları
biliniyor ama bunları bir kez daha anımsamakta yarar olduğuna
inanıyoruz:
- 1- İl Millî Eğitim Müdürlüklerinin seçimi yeniden
saptanmalı, ilin teklif ettiği üç isimden birisini bakanlık
seçmelidir.
- 2- İlçe Millî Eğitim Müdürlüklerinin seçiminde aynı
yöntem uygulanmalıdır.
- 3- Müfettişlerin seçiminde Bakanlık karar
vermelidir. Kişinin özgeçmişi, başarıları göz önünde tutulmalıdır.
- 4- Bakanlık merkez örgütüne alınacak kişiler; Milli
Eğitim Müdürleri, Müfettişler, Talim ve Terbiye Kurulundan
seçilmelidir.
- 5- Okullardaki öğrenci kolları, demokratik esaslara
göre kurulmalı, öğrencilerin katılımı sağlanmalı, her ayın sonunda
aylık genel kurulla seçimler çalışmasını sergileyebilmeli, gerekirse
o kolu yöneten öğrenciler değiştirilmelidir.
- 6- Ev ödevleri yönetmenliği yeniden ele alınmalı,
öğrencilerin ev ödevi yapması sevgisi kazandırılmalıdır.
- 7- Okul aile birlikleri çalışmalarında emekli
öğretmenler Bakanlıkla işbirliği yapılması yoluna gidilmeli. Her ay
yetkin emekli öğretmenlere konferanslar verdirilmelidir.
- 8- İlköğretim okullarında tek renk önlük giyilmesi
yerinde bir harekettir. Bunu serbest bırakırsak, iyi gelirli
ile,geliri iyi olmayanları karşı karşıya getirebiliriz. Geliri zayıf
olan öğrencilerin aşırı istekleri olur. Bu da velileri perişan eder.
- 9- Okul öncesi, ilköğretim okullarında,
öğretmenlerin bile “hocam” sözcüğüne sıcak baktıklarını gördüm. Oysa
öğretmenler, üniversite öğretim üyeleri değildirler. Her konuyu
derinlemesine öğrenmiştirler. Öğrendiklerini; bir program dâhilinde
en iyi öğretebilirler. Yenilikleri izlerler, eksiklerini kaynaklara
dayanarak öğretebilirler, bir bilgiyi; çok güzel öğretebilirler.
Dolayısıyla bu insanlara öğreten insan;”öğretmen” sayılırlar.
- Bir de “başöğretmen” sözcüğümüz vardı. Yalnız 24
Kasımlarda anımsanır. Oysa öğretmenlerin oluşturduğu, öğretmenler
kurullarının seçtikleri üç adaydan birisi seçilirse bu kişiye
verilecek unvan müdür değil başöğretmen sözcüğü olmalıdır. Müdür
sözcüğü, okulları yönetenlerin çok hoşuna gidip, odalarını bir görün
demek zorunda kalıyorum.
- Yazımıza burada nokta koyuyoruz.
- Belki de bilinenleri sıraladık. Bildiklerimiz de
olsa bir yeni başlangıçta anımsaması yararımıza olur diyoruz. Okuyup
düşünenlere bile bir canlılıktır diyoruz.
- Nice yeni yıllar dilerim.
- *Bu yazım Ankara’ya ulaşır mı ulaşmaz mı onu da bilmiyorum.
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
25 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- EĞİTİMDE EĞİTİM
- Dün de, bugün de, yarın da önemini
yitirmeyen bir konumuz vardır. O da EĞİTİM'DİR.
- Bugün eğitimin amacı, bizde, Türk
Vatandaşı yetiştirmektir. Her ana, baba, öğretmen bunun için gece,
gündüz demeden kafasını bu yönde yorar. Olanakları kullanır. Milli
Eğitim Bakanlığı da bu yolda çalışır. Ama zamanla:
- Eğitimimizin başarısı azaldı.
- Eğitimimizin niteliği bozuldu.
- Daha iyi öğretim yolları arandı.
Anadolu liseleri, fen liseleri, süper liseler, kolejler açıldı. Bazı
dersler yabancı dil ile verilmeye başlandı. Zamanla yeteri kadar
öğretmen bulunamadı. Bu derslerin Türkçe okutulması yerinde görüldü.
- Yabancı dille eğitim yapan okulların
öğrencileri; üniversitelerin birinci sınıfında istenilen yabancı
dilin başarısını gösteremediler. Hazırlık sınıfları kuruldu.
- Yabancı dil bir araç idi. Amaç ise
Türkçemizdi. Araca önem verildi, çeşitli nedenlerle istediğimiz
sonucu alamadık. Şimdide şöyle düşünmeye başladık. Her okulda
dersler Türkçe okutulsun. Ama öğrenci bunun yanında bir, iki yabancı
dil öğrensin.
- Yabancı dili amaç olarak alan
öğrenci; Türk Vatandaşının ilkesine uysa da, Türkçesini kirletmede
nerede ise yarış ediyor. Başka ülkelerin olanaklarını bulunca da hiç
acımadan, ülkesinden kopup gidiyor.
- Nerede kaldı bizim Türk Vatandaşı
yetiştirmemiz?
-
-
-
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
26 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BÖYLE ÖĞRETİM OLMAZ
- Bir dershane olan olayı aktarı-yorum:
- Öğretmen bir soruyu tahtaya yazar. Seçeneklerden
hangisinin doğru olduğunu düşünerek bulun der.
- Bir öğrenci söz ister.
- - Öğretmenim bu soru ....... Yayınlarının soru
bankasındaki 39. Sorudur. Cevabı (C ) dir der.
- Öğretmen, diğer öğrencilerin de düşünmesini ister .
Herkes (C ) de birleşir.
- Bu öğrencinin beynine yazık! Bir kitaptaki soruları
ezberleyip aklında tutabiliyor. Hayret doğrusu,!
- Her öğrenci böyle yapmayabilir. Ama öğretim
sisteminde bir kusur var. Işte bu kusur giderilmedikçe özel derslere
koşan öğrencilerin emekleri boşa gider.
- Bana anlatılan bu öğrenciyi merak ederim
- - Acaba seçme sınavını kazanabildi mi?
- - Ama hiç sanmıyorum.
- Sınıfta, dershanede nerede olursa olsun, bir soru
sorulabilir. Ama bunun doğru olan seçeneği neden doğrudur, diğerleri
neden doğru değildir diye anlatılmalı ki,öğrenci ezbercilikten
kurtulsun. Beyin işlerliğini yapabilsin. Öğrenci doğru olanı
seçebilsin.
- Bu yazıyı neden yazdım?
- - Seçme sınavına hazırlanan öğrencilerin gözlerini
dört açıp, neden doğru Neden yanlış? Öğrenebilsin aksi halde havanda
su dövmüş olurlar.
- -Seçme sınavı sonuçları da bunu vermiyor mu ?
-
-
-
-
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
27 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÖĞRETMENLİK İŞTE BUDUR
“ÖĞRENCİSİNİ TANIMAK İSTEYENLERE”
- Beni tanıyorsunuz, ben emekli Edebiyat Öğretmeniyim.
Bir anımı dile getireceğim. Olayın iki bölümü var.
- YILLAR ÖNCESİNDEN:
- Yılını anımsamıyorum. Evden çıktım, lise yolunu
tuttum. Okula geldim. Öğretmenler odasına girdim. Meslektaşlarımla
selamlaştım. Ders zili çaldı. Öğretmenler odasından çıktım.
Ceketimin önünü ilikledim. Koridorda yürüdüm. Lise I. Sınıfa girdim.
Öğrencilerim ayağa kalkarak beni selamladılar.
- - Günaydın çocuklar dedim öğrencilerime oturmalarını
söyledim. Kürsüye doğru yürüdüm. Elimdeki iki kitabı masanın üzerine
koydum.
- Sınıf başkanı yoklama yapmaya başladı. Elindeki
çizelgeden sıra ile öğrencilerin numaralarını okudu. Her öğrenci,
saygıyla ayağa kalktı, buradayım dedikten sonra yerine oturdu.
- Yoklama arasında, bir ara sınıfa genel olarak
baktım. Ön sıranın sağında oturan şişmanca kızın, gözlerimin içine
baktığını gördüm. Kız öğrencime doğru yaklaştım. Öğrencim ayağa
kalktı:
- - Öğretmenim size bir şey söyleyebilir miyim?
- - Evet! Kızım, seni dinliyorum.
- - Öğretmenim, sırası değil ama annemin önerisine
uydum söyleyeceğim. Ben, bu gece sizi rüyamda gördüm. Beni
konuşturdunuz. Not defterinizi çıkardınız. Bana on numara verdiniz.
Çok sevindim. Ama uyanıverdim.
- - Kızım, yılların öğretmeniyim. Not defterimi,
ceketin iç cebinde taşırım. Ama onu kesinlikle ortaya çıkarmam,
sayfalarını karıştırıp öğrencilerimi üzmem. Çünkü öğrencilerimi not
ile korkutmayı sevmem. Öğretmenlik anlayışımla bağdaştıramam.
- - İlk kez, not defterimi yerinden çıkartıyorum. İşte
numaranı buldum. Sözlüde verdiğim beş numarayı da on yaptım. Yalnız
senden bir ricam var. Bu notun hakkını ver. Sıkıntın olursa, yanında
olduğumu da hatırından çıkarma.
- Bir gün öğretmenler odasındayım. Söyleşi başladı:
- Lise birinci sınıfta, ön sırada oturan bir şişmanca
kızımız var. Bu kızımızın dersleri zayıftı. Nasıl olduysa, kendisine
güveni geldi. Başarısı durmadan artıyor.
- Benim dersimde de bu kızımız başarılı oldu.
Hepinizden bir ricam var. Bu kızımızla ilgileniniz.
- Genel kanı; kız öğrencinin başarılı olduğunu ortaya
koydu.
- Ben duramadım, öğrenciyi anlamaktan, öğrenciye
görelikten söz açtım. Rüya olayını anlattım.
- Disiplin, otorite savunucusu olan öğretmenler,
verilen beş numara on yapılmaz dediler. Sert çıkışlar yaptılar.
- Bir kısım meslektaşlar ise, bu olayın bir iyi
öğretmenlik olayı olduğunu söylediler. Benden yana oldular. Kendimi
savunmaya kalkmadım. Herkesin görüşüne saygı duyarım dedim,
konuşmamı noktaladım.
- Öğretmenler odasındaki bu konuşmadan sonra bu
öğrencimi çağırdım:
- - Kızım benim derste başarılı oldun. Diğer
öğretmenler de, öğretmenler odasında başarını dile getirdiler. Çok
memnun oldum. Seni kutlarım.
- - Öğretmenim, o olaydan sonra kendime güvenim geldi.
Bu başarıyı size borçluyum. Teşekkür ederim.
- - Kızım ben öğretmenim. Öğretmenlik görevimi yaptım.
Başarı senindir. Bunu böyle bil!
- YILLAR SONRA:
- Aradan yıllar geçti. Ankara'da Kumrular Caddesinin
Necatibey Caddesiyle bitiştiği noktadayım.
- Karşıdan bir hanım ile bir genç kız geliyor. Kız
koşarak geldi. Karşımda durdu:
- - Öğretmenim beni tanıyabildiniz mi?
- - Yıllar geçti anımsayamadım.
- - Ben lise birinci sınıfta size rüyasını anlatan
kızım. Sizlerin sayesinde liseyi bitirdim. Hukuk Fakültesine devam
ettim. Diploma aldım. Şimdi avukatım dedi. Ellerime sarıldı.
Ellerimi saygıyla iki kez öptü. Hanım efendi yaklaştı:
- - Bey, ben avukat kızın annesiyim. Veriniz elinizi
öpeyim.
- -Hanım efendi, size el öptürmem. Size saygı duyarım.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
28 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
ÖĞRETMEN OLDUK EĞİTİMİ UNUTTUK
Milli Eğitimimiz bir zamanlar; hem öğreten, hem de
eğiten idi. Bunu da seçerek yetiştirdiği öğretmenlerle yapıyordu. Ama
öyle bir zaman geldi ki; öğretmen yalnız öğreten durumunda kaldı,
eğitimden vazgeçmedi ama; ana ve babaları safına çekemedi. Baktı ki;
sorunlar çıkıyor, sınıfta eğitimi kurdu, gerisini anaya, babaya,
çocuğa bıraktı.
Oysa öğretmen, her dönemde: ÖĞRETEN, EĞİTEN kişi
olmalıdır.
Bir gerçek olayı anlatacağım:
, Ankara'da okullardan birisinde öğretmen olan kişi
şöyle konuşuyor. Ben; öğretirim. Sizlere verilmesi gereken bilgileri,
sizler sınıfta konuşsanız da anlatırım. Tekrar yaparım. Sınıfın
havasını bozanlara da rica yollu söylerim. Sözümü geçiremez isem,
sorun yaratmam. Beni dinleyenler okur, yolunu alır. Dinlemeyen,
öğrenmeyen geri kalır. Onlar da sonunda çöpçü bile olamazlar.
Öğrenirseniz sevinirim. Çöpçü olmak istiyorsanız, isterseniz verilen,
bilgileri dinlemezsiniz. Kendi düşen ağlamaz, bunu da bilin.
Bu meslektaşımın konuşmasından çok huzursuz oldum.
Çöpçü de bir insandır. Bir mesleğin elemanıdır. Bizim sokakta ki
çöpçülerle her sabah selamlaşırız. Beni göremezlerse kapıcıya
sorarlar. Onlara saygımız olmalıdır. Bir hizmet, hiz,mettir.
Biz öğretmenliği böyle anladık, uy-guladık. Saygı
topladık. Dilerim milattan sonraki öğretmenler de öyle olsunlar.
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
29 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- GELECEĞİMİZ ÖĞRETMENLERİN
ELİNDEDİR
- Ana, baba ile başlayan eğitim; öğretmenlerin
ellerinde biçimlendirilir, çocuklarımızı geleceğe hazırlar.
Öğretmensiz eğitim, bir düştür. Bunu düşünmek bile, çağımızdan ne
denli gerilere düştüğümüzü sergiler.
- Bir Kurtuluş Savaşı’nı nasıl kazandığımızı nasıl
kazandığımızı biliyoruz. Ama Türk insanı ümitsizliğe düşmedi,
birbiriyle kenetleşti, Anadolu’yu işgal edenleri, bu günkü
sınırlarımızın arkasına itti. Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. İşe de
eğitimle başladı.
- Arap alfabesi, Türkçenin yapısına uymuyordu. Onun
yerine 29 harfi kolay yazılabilir, okunabilir alfabemizi kabul etti.
Okuma yazma bilmeyenlere ULUS okulları açtı. Bununla yetinmedi;
alfabeyi çok çabuk ve iyi öğreten öğretmenleri devreye soktu.
Öğretmen yetiştirmek için de Öğretmen Okullarını, daha sonra Köy
Enstitülerini açtı. Bu arada politika işin içerisine girdi, Köy
Enstitüleri kapatıldı. Mevcut olan Eğitim Enstitülerinin sayısını
çoğalttı. Milli Eğitim Bakanlığı bu Enstitülerde 99-66-33-13
(inanınız aynen böyle oldu) herkesten öğretmen olur dedi, onları
yetiştirdi. Baktı ki bu da yürütülemiyor, bu işi üniversitelerin
eğitim fakültelerine aktardı. Ama beklediği gerçekleşmedi. İstediği
öğretmenlerin yetiştirilmesini istedi. Eğitim fakültelerimiz bilim
adamı yetiştirmesine başlayınca işler karıştı. MEB sınıf ve ders
öğretmeni istiyordu. Gelenler ise bilim yapma öğretimi görmüşlerdi.
Bunlardan kendisini yetiştirenleri de MEB özel dershanelere
kaptırdı, elindeki öğretmenlerle yetinmeye başladı.
- Bu kez; ekonomik sıkıntı öğretmenlere ikinci iş
arattı. Her öğretmen de bunu bulmakta. Tanıdıktan, politikaya dek
basamaklar kullanıldı.
- Oysa öğretmene, başarısına göre yaşayabileceği para
verilmeliydi. Öğretmelerin, okul dışında bir ikinci iş yapanlar da
izlenmeliydi. Gerekirse öğretmenliğine son verilmeliydi. Ama
öğretmenlerin maaşları, ek çalışmaları, ek ders ücretleri onlara bir
iyi yaşam sağlamalıydı ki, öğretmen, öğretmenliğini tam olarak
yapabilmiş olsun. Sonuç olarak öğretmenleri sekiz saat okula
bağlamalı, öğretmenlerin ikinci bir işe girmelerinin önlenmesi ama,
çok yüksek maaş ödenmesini dile getirdik.
- Şimdi de bize anlatılanları aktaralım:
- Üniversiteyi bitirdim. Branşımla ilgili iş
bulamadım. Mecburen öğretmen oldum. Öğretmenliği aç kalmamak için
yapıyorum. Ayıp olacak ama mesainin bitmesini bekliyorum. Kendimi
ikinci işime yönlendiriyorum. Gece 22-23’te evime yorgun olarak
geliyorum. Ders hazırlama gibi bir yola mecbur kalırsam girişiyorum
sınıf dergilerinden, sınıf ders kitaplarına paralel hazırlanan
kaynak kitapları takip ediyorum. Yaptığım işi ben de yerinde
bulmuyorum. Bakanlık bana emeğimin karşılığını vermiş olsaydı, benim
oralarda, buralarda para kazanmama ne gerek vardı? Bakanlık, benden
tam öğretmenliği yapmamı istiyorsa size aktardıklarımı bilmeli.
- Üniversiteye, büyük bir ümitle girdim. Orayı
bitirdim. İş bulamadım. Mecburen öğretmenliğe başladım. Şimdi her
kes beni eleştiriyor. Oysa eleştirilecek yer ME Bakanlığı dır. İyi
elemana çok iyi para verirse, bu eleştiriler ortadan kalkar.
- Ben köylüyüm. Köyümde ilköğretim okulu var. Taşımalı
eğitimle çalışıyor. Öğrenciler taşımalı ama öğretmenlerimiz de
taşımalı oldu. Mesai ile okula geliyorlar. Dersleri sona erince
arabalara binip, köyden uzaklaşıyorlar. Oysa; öğretmenlerin biz
velileri de eğiteceği söyleniyordu. Öğretmenler taşımalı olunca bunu
yapmaya zaman bulamıyorlar. Ben ise köyde oturan, bizlere ışık tutan
öğretmenler bekliyorum.
- Sizlerde öğretmenleri dinleyecek olursanız; daha da
acı durumlarla karşılaşabilirsiniz. Buna karşın; öğretmen de
öğretmen diyorum.
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
30 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÖĞRETMEN SÖZCÜĞÜ ÜZERİNE
- Milli eğitim Bakanlığında çalışma var. Öğretmenlere
kıdemlerine, başarılarına göre adlar verilecektir. Buna göre:
- Stajyer Öğretmen
- Öğretmen
- Uzman Öğretmen
- Baş Öğretmen; adı gündeme geliyor.
- Medreselerdeki öğretim üyelerine HOCA dendiği
için,Üniversitelerimizde de öğretim üyelerine;Yardımcı
Doçent,Doçent,Profesör deniyor,daha çok herkes hocam sözcüğüne sıcak
bakıyor.
- Hocam sözcüğü, yüksek öğretimden aşağıya indi,
ilköğretim ile ortaöğretim okullarında kullanılmaya başladı. Oysa
ilk ve ortaöğretimdeki öğretmenlere öğretmen denilmesini savunanlar
arasında, bu satırların yazarı da vardır.
- Hatta; ilk ve ortaöğretim okullarındaki
yöneticilerin, öğretmen kurullarınca seçilmesini,o okulun
yöneticisine de başöğretmen denilmesini savundum.
- Milli Eğitim Bakanlığının öğretmenleri dört gruba
ayrılması yerinde bir hareket olacaktır. Böylece ilk ve
ortaöğretimde kullanılan hocam sözcüğünün pabucu dama atılacaktır.
- Hocam sözcüğünü isterlerse yüksek okullarımız
kullanmayı sürdürsünler. Ama ilköğretim ve ortaöğretim okullarında
öğretmen adının kök salmasını dileyelim.
- Başöğretmen sözcüğünü ATATÜRK için kullanıyorduk.
Bundan sonra da Atatürk'e İLKBAŞÖĞRETMEN diyebilelim. Gerekirse daha
iyi bir yeni ad da bulma gayreti içinde olalım.
- Öğretmen; öğreten kişidir. Ulusal düşünür. Her
çocuğu bağrına basar, yarınlara hazırlar. Laiktir, demokrattır,
bütünleştiricidir, paylaştırandır.
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
31 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- MESLEK OKULLARINDAN
AKTARMALAR
- Ne derece doğrudur bilemem? Anlatılanlara inandım,
yazıyorum. (27) yıl emek verdiğim, Erkek Sanat Enstitülerinin yerini
alan Endüstri Meslek Liselerinden aktarıyorum:
- *Ben yılların öğretmeniyim. Dersini dinlemeyen
öğrenci olmaz idi. Şimdi aynı öğretmenim ama öğrencilerimin bir
kısmı ders dinlemiyor, konuşuyor. Rica ediyorum, bir süre susuyor.
Aynı hareketler sürüp gidiyor. Ben dersimi anlatıyorum, tekrar
ediyorum. Sorunuz var mı diyorsun? Cevap alamıyorum. Demek ki
anladılar diyorum. Yazılı yapıyorum. Bir sınıfta zayıf almayan beşi
geçmiyor. Bir numara da alsalar sınıfta kalmıyorlar.
- *Öğrencilerim, bölme, çarpma,
çıkartma, toplama işlemini yapamıyor. Hepsinin elinde hesap
makineleri var. İşlemleri onunla yapıyorlar. Üniversite giriş
sınavlarında hesap makinesi da yok, sonuç alamıyorlar. On yıldır bu
okulda; sınavları kazanan olmadı.
- * Teknik dersler öyle de, uygulamalı
dersler iyi mi sanıyorsunuz? Gerçi ananın, babanın zoruyla gelmiş.
Sanat öğrenmeyi düşünmüyor. Bir lise diploması olsun diyor.
- * Ben çıraklık okulunda da çalıştım.
Onlar: sanat öğrenmek istiyorlardı. Durmadan şunu da, şunu da
yapalım diyorlardı. Bana kalırsa; Teknik Liseler kalsın. Endüstri
Meslek Liselerinin tamamı "Çıraklık Okulu"na çevrilsin.
- 1946-1973 yılları arasındaki
öğrencilerim bir varlık imiş. Şimdiki durumu okudunuz. Geliniz de;
içiniz kararmasın? Yazık oldu Erkek Sanat Enstitülerine denmesin?
- Sonuç: Liselerle yarıştık. Yaya
kaldık. Bu sonuç belli idi!
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
32 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- AMAN DİKKAT!
- Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan her
birey; etnik grubu ne olursa olsun TÜRK VATANDAŞIDIR.
- Türk Vatandaşı; Vatan olan toprağa, bayrağa candan
bağlıdır. Vatanı ve Bayrağı için canını da,kanını da vermekten
çekinmemiştir,çekinmez de!
- Etnik gruplardan olan vatandaş; evinde, çevresinde
bir anadili var ise onunla konuşur. Ama Türkçesine sahip çıkar.
- AB ye girebilmemiz için; konulan ilmelere uyuldu.
Etnik yayınların dillerinde, lehçelerinde radyolardan TV (Tİ-Vİ
değil) (TE-VE dir)den yayın yapılmasına başlandı. Bazı etnik
gruplar, azınlık kabul edilmelerine yol açan bu yayınlara karşı
çıktılar. Bazıları ise azınlığa düştüklerini göremediler,
sevindiler.
- Azınlığa düşmenin en korkuncu Yugoslavya’da görüldü.
Azınlıklar birbirlerinin hoşgörüsünü yürütemediler, dağıldılar,
birer devlet oldular, huzura da kavuşamadılar.
- Biz Türkler Kurtuluş Savaşında, bu toprakların
sahibi olarak varımızı, yoğumuzu ortaya koyarak Türkiye
Cumhuriyeti’ni kurduk. Özgürlükçülüğün önderi olduk!
- Her Türk vatandaşı; evinde, çevresinde anlaşabildiği
dil ile yaşan. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın onuruna
ulaşsın, onu savunsun, birlikteliğimize gölge düşmesin.
- Okullarımızda, Devlet Dairelerinde Türkçemiz
kullanılacaktır. Türkiye Cumhuriyetinin anadili de bal gibi
TÜRKÇEDİR. Gerçek Türkçe akıcı bir dildir. İnsanın dudaklarını, yüz
çizgilerini konuşurken sevimsizleştirmez.
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
33 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- DÜNYANIN YEDİNCİ DİLİ TÜRKÇE
- Avrupa Birliğinin ilk kuruluşunda
ortak dil Fransızca olarak benimsendi. İngilizler Avrupa Birliğine
girerlerse ortak dile İngilizcenin de eklenmesini isterler diye
üyeliğe alınması geciktirildi. İngiltere'nin o zamanki başbakanı,
İngilizcede ısrar etmeyeceklerini bildirince üyeliğe alındı. Ama
zaman İngiltere'nin lehine gelişti. Ortak dile İngilizce de eklendi.
Fırsatı yakalayan Almanya, İtalya, İspanya da dillerinin ortak dil
olmasını istiyorlar.
- Günü birinde Türkiye'yi de Avrupa
Birliğine alırlarsa, Türkçe de ortak dil olma özelliğini
kazanacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Çünkü Türkçenin
bilgisayar dilinde de uyumlu, mantık dili olduğu söyleniyor. Hatta
Hollanda da; öğrenciler Türkçeyi yabancı dil olarak alabiliyorlar.
- Bu açıklamadan sonra;
- Türkçe; dünyanın yedinci dili olmaya
adaydır sözü çok ümit vericidir.
- Ankara Üniversitesi Türkçe Öğretim
Merkezi (TÖMER) Başkanı Sayın Mehmet Hergirmen/Yabancı Dilde
Öğretim: Türkiye'nin Büyük Yanılgısı Prof. Dr.
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
34 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- YASALAR BAKANLARI DA BAĞLAR
- Arap alfabesinden (abecesinden) 1928 Kasım Ayında
1353 Sayılı Yasa ile Lâtin Alfabesinden (abecesinden) esinlenerek 29
harften oluşan TÜRK ALFABESİ (ABCESİ) ve rakamlarının yazılışı
kesinleşmiş, hatta harflerin okunuşu da verilmişti.
- Bugünde bu yasa geçerlidir.
- Bu yasanın baş savunucusunun da Millî (İ şapkalıdır)
Eğitim Bakanlığı olması gerekirken (ke) harfinin okunuşu ke,(h)
harfinin okunuşu he diye öğretildiği halde,yazım kılavuzlarının
bazısında:
- (k) ke diye okunduğu halde (ka),
- (h) he diye okunduğu halde (ha) diye vermişler.
- Bu yetişmiyormuş gibi; 4. sınıf TÜRKÇE ders
kitabında:
- Temel harflerin sonuna: Q,W,X
- Küçük harflerimizin sonuna: q,w,x eklenmiştir.
- Bu gerçeği de Star Gazetesi 03/10/2004 günlü sayının
onuncu sayfasında nedense en alttan açıklamıştır. Star bir olumlu
not, bir de olumsuz not almış olmaktadır.
- AB’ye gireceğiz. Küreselleşmeye uyacağız
deniliyorsa:
- TD Kurulu ile TD Derneği temsilcileri,
- Üniversiteden yetkili kişiler,
- Yazılı ve görüntülü medyadan bu konuda söz sahibi
olanlar bir araya getirilip, tek yazım kılavuzuna geçilir. Herkes de
buna uyar. Halen yürürlükte uygulanan:
- İMLÂ – YAZIN- BLOK SİSTEM
- Yazım kılavuzları da kaldırılmış olur. Nerede o
günler.
- Yazarlar bile, istedikleri, benimsedikleri kurallara
uysa da güzelim Türkçemizin canına okumuş oluruz.
- Çok güzel bir dil olan Türkçeye de yazık olur.
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
35 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- TEMİZ TÜRKÇE
- İnsanoğlu kirletmeyi sever.
Kirlettiği alanları sıralayalım:
- 1. Hava tabakası: Havayı kirlettik.
Hatta ozon tabakasını bile deldik.
- 2. Denizler, akarsular: Kıyılardaki
kentlerin lağımlarını kıyıdan 2-3 km denize salıverdik.
Akarsularımız da aynı kirlilikten bir türlü arınamadı.
- 3. Toprağı da kirlettik: Zehirli
atıkları varillerde toprağa gömdük.
- 4. Şimdi de anadilimizi kirletmeye
başladık:
- a) Yasa ile kabul edilen, okunuşları
verilen harfleri tarzanlaştırdık. Örnek Türkçede (H) harfi var. (HE)
diye okunur. H’yi HA diyenlerimiz hala var oğlu var!
- b) Harflerimizi batıya özenerek Te’yi Ti, Ve’yi Vİ, (N’yi) En
diyenler o denli çoğaldı ki TV (TEVE doğrusu)lerimizin adları da
acayipleşti.
- c) Tek yazım (imla) kılavuzuna ulaşamadığımız için, satırbaşını
kaldırdık, her yazara göre nerede ise yazım kılavuzu oluşturmaya
başladık.
- Bunları niçin yazdık?
- -Bir seçime giriyoruz.
Partilerimize, milletvekili adaylarımıza, sade vatandaş sorsun
istedik.
- İnşallah havanda su dövmemiş
oluruz!
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
36 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- HARFLERİMİZİN DOĞRU OKUNMASINI
İSTEMEYE EVET
- Geçen yıl bir Pazar günü TEVE (TİVİ
değil) kanallarından birisinde bir açık oturum var idi. Oturumu
yöneten ile o günkü CHP (CE HE PE) Genel Başkanı Sayın Altan ÖYMEN
de CHP adı geçtikçe CE HA PE diyorlardı.
- Sayın ÖYMEN ayrıca gazetecidir de!
Alfabe (Abece') mizdeki harflerin nasıl okunması gerektiğini bilir.
Ama havaya uyup bizim kibar H (HE) harfimizi, Araplar gibi HA
diyebiliyordu. İşte bu olmadı. Atatürk'ün Partisi HE harfini bilir,
HA'yı tanımaz. Ama HE'nin önüne a gelirse HA diye okunur. Onu
eskiden köylülerimiz ha'yı ne anlamda kullanırlardı?
- Kente inince de kullanmazlar idi.
Ama şimdi öyle mi?
- Türkçemizi farkında olmadan kaba
kullanıyoruz. Alfabemizdeki (Abecemizdeki) okunuşları unutur
oluyoruz.
- Bu yazımızı Sayın Altan ÖYMEN'E
ulaştırılmasını dilerim. Göreceksiniz CEHEPE diyecektir. Nitekim
Sayın Erdal İNÖNÜ'DE, CEHAPE diyordu. İki kez telefon ettim, ayrıca
yazı da yazdım. CEHEPE demeye özen gösterdi. Sayın Altan ÖYMEN'İN de
bu inceliği göstereceğine inanıyorum.
- Diyeceksiniz ki; telefon etseydiniz,
bu yazıyı yazmasaydınız. Olmazdı. Niçin? Oturumdakiler de bal gibi
CEHEPE'Yİ CEHAPE olarak söylüyorlardı. Bu sitemim onlar içinde
geçerlidir.
- Çorumlu 2000 Dergisi sahibi candan
dost Sayın Mahmut Selim GÜRSEL Bey Ankara'ya geldiğinde bu tip
yazıları sürdürmemi istemişti. Söz tuttum. Gerisi okuyanlara !...
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
37 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ANADİLİMİZ TÜRKÇE ÜZERİNE
- Türk insanının Devleti TÜRKİYE
CUMHURİYETİ'DİR. Bu Devletin, sınırları içerisinde bir VATAN vardır.
Bu Vatan denilen toprakta, TÜRK Vatandaşı huzurlu yaşar. TÜRK
Ulusunun bir bireyi olmakla çalışır, övünür, güvenir. Ulusuna,
Devletine sahip çıkar. Neşede, tasada ortak olur. Birliğini,
bütünlüğünü savunur. Her türlü iletişimi sağlamak için anadili olan
TÜRKÇEYİ kullanır. Anadili olan TÜRKÇEYE çok önem verir.
- Tarihte; ilk kez TÜRKÇEYE sahip
çıkan Karamanoğlu Mehmet Beydir. Osmanlı Türk olduğu halde,
Osmanlıcaya sahip çıkmıştır. Osmanlıca; saray dili, medrese dili,
hükümet dili olarak yaşamıştır. Taban ise, TÜRKÇESİNİ unutmamış onu
yaşatmayı bilmiştir.
- TÜRKÇE; sınırlarımız içinde
yaşayanın sanlarımızın, yazılı, görüntülü, sesli yayınlarının
iletişim kaynağıdır. Bu nedenle her Vatandaşın Türkçeye sahip
çıkması, sözcükleri bozmadan okuması, söylemesi, yazması gerekir.
Dünya üzerinde yaşayan insanlar; havayı, suyu kirlettiler. Biz de
boş durmadık, havamızı, suyumuzu kirlettik. Şimdi biz, bir de
anadilimiz olan TÜRKÇEYİ kirletmeye başladık. İşte örnekler:
- Harflerimizin okunuşu, yasasında
verildiği halde, batı dillerinde okuyoruz. (N=En,T=Tİ,V=Vi,C=Sİ...
gibi)
- Sözcüklerimizin adını batı
dillerinin alfabesi ile yazıyoruz. (Ş=Ch, Ç=Sch...gibi)
- İş yerlerimizin adını batı
dillerinde ki gibi yazıyoruz. (Color,Bykara,Biyo... Gibi)
- Yazın kılavuzu var. İmlâ kılavuzuna
uymuyor. Bizler de onlara uymuyoruz. Bir karmaşadır gidiyor.
- Şiveler, argolar başını aldı
gidiyor. Kötü sözler de cabası. Bunlardan daha fazlasını sizler de
biliyorsunuz. Ama anadilimizi sevenler durmadan, bu satırların
yazarına yaz, yaz. diyorlar. Sizler de boş dur mayın yazın,
kusurluları uyarın, ne olur
- TEK YAZIM KILAVUZU
- Başka ülkelerin, anadilinde kaç
yazım (imlâ) kılavuzu vardır, bilmiyorum. Ama bizde iki tane var.
- Yazım Kılavuzu (Eski Türk Dil Kurumu
ve Türk Dili Derneği)
- İmlâ Kılavuzu (Yeni Türk Dil Kurumu)
- Dahası var. Onu da yazmadan geçemem:
- Batıdan gelen blok sistem,
satırbaşını bilmeyen sistem. (TV'lerde,yazılı basında,daha çok ÖSS
gibi sınav kitaplarında. Türkçe - Edebiyat adlı kitaplarda bile
var)
- Şimdi doğru oturalım, doğru
düşünelim. Bu iki kılavuz neden bire indirilemiyor? Milli Eğitim
Bakanlığı bile bu yazım kılavuzuna az, imlâ kılavuzuna çok uyumluk
gösteriyor. Ama o da "İlköğretimi, İlk Öğretim" yazmıyor.
- Bu iki kılavuz; birlikteliği ne
zaman sağlayacak?
- Seçme sınavına giren öğrenciler
hangisine uyacak?
- Yazarlar da kendi aralarında anlaşıp
birisine ne zaman uyacaklar?
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
38 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ANADİLİMİZ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
AĞIRLIKLI YABANCI DİL-TÜRKÇE ÖĞRETİM
- Yabancı dilde eğitim yapan
üniversitelerimiz var. Nedeni şu imiş:
- - Türkçemiz, bilimsel öğretim yapmak
için yeterli değilmiş.
- - Türkçe sözcük sayımız yeteri kadar
olmadığı için yabancı dilde eğitim-öğretim yapılması fazla
abartılmamalıymış.
- - Bilimsel kitaplarımız azdır.
Bilimsel kitaplar yabancı dillerle yazılmıştır. Ana kaynaklara
ulaşabilmek için, yabancı dilde eğitim-öğretim yapılması gerekirmiş.
Kısaca bu savları aldık. Yetkililer daha da çok savlar
ekleyebilirler.
- Yabancı dilde öğretim yapan
üniversitelerimizi bitiren öğrencileri de dinleyebilirsiniz:
- - Yabancı dilde öğrenim gördüm. Ama
o dili tam anlamıyla anlayamadım. Dalımdaki kitapları okuyorum;
işime yarayan bilgileri alıyorum ama ben bunları değil, mezun olunca
bana işveren arıyorum. Adamım olmadığı için bulamıyorum. Gözümü dış
ülkelere gitmeye dikiyorum.
- - Dış ülkeye gittim. Öğrendiğim
yabancı dil bana yetmedi. Uyum sağlayamadım, yurda döndüm şimdi iş
arıyorum. Ailemin desteği ile yaşıyorum ama bu durum beni çok
üzüyor. Yıllardır verdiğim emeğin karşılığı bu mu diye kahroluyorum?
- - Yabancı dilde öğretim yapan
üniversiteden mezun oldum. Dış ülkeye gittim. Bende bir şey varmış.
Onu gördüler. Bana sahip çıktılar. O ülkenin insanı oldum.
Anayurdumu, babamı, annemi arıyorum. Artık ülkeme dönemem.
Olasılıklar ortadadır. Bu görüşlerden sonra düşünmemiz gerekiyor.
- - As beyinler batıya göç ediyor.
Ülkemize dönmüyor.
- - Gidenlerin bazıları dönüyor.
Mutsuz oluyor.
- - Gidemeyenlerin gözü batıda
kalıyor.
- Bu gençler bizim. Biz bunlara
Anadilimiz ile öğretim verip, iyi bir yabancı dil öğretebilseydik,
bunlara sahip çıkabilseydik, bu denli bir batı hayranı olmazlardı.
As beyinler de bizde kalırdı. İyi de olurdu.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
39 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ANADOLU LİSELERİMİZ
- Bazı dersleri yabancı dilde öğreten
ortaöğretim okullarımız var. Bunların genel adları: ANADOLU LİSESİ.
- Çeşitleri ise:
- - Anadolu Lisesi (Genel liseler)
- - Anadolu Teknik Lisesi
- - Anadolu Meslek Lisesi
- - Anadolu Ticaret Meslek Lisesi
- - Anadolu Öğretmen Lisesi
- - Anadolu İmam Hatip Lisesi
- Daha da olabilir bunları da siz
ekleyiniz.
- ANADOLU adı bu liselere yakışmıyor.
Çünkü Anadolu insanı Türkçe konuşur. Anadolu Lisesi deyince Türkçeye
ağırlık veren lise anlamamız gerekir. Böyle lisemiz var ise, onlar
anlamındadır. Ama çocuklarımız Anadolu Lisesini bitiriyor. Bir lisan
öğreniyor. Yabancı dilde öğrenim yapan üniversitelerin giriş
sınavlarında nerede ise %40 'ı kaybediyor.
- Demek ki, yabancı dilde öğretim;
liselerimizde yürümüyor. Çünkü yabancı dil okutan kaliteli öğretmen
bulamıyoruz. Hiç olmadığı zaman o ders Türkçe okutuluyor.
- Her lise ve dengi okullarda yabancı
dil ağırlıklı olsun, yabancı dil iyi öğretilsin ama tüm dersler
Türkçe okutulsun. Türkçenin önemi iyice anlaşılmış olsun.
- Yabancı dil bilen insanlar
yetiştirmek için, bu işe ilköğretim okullarından başlamalıyız. Çok
iyi yabancı dil öğretmenleri bulmalıyız. Yeteri kadar yabancı dil
öğretmeni yok ise; onları yetiştirmeliyiz. Eğitim Fakültelerinde,
Milli Eğitim Bakanlığı ihtiyacı olan öğretmenleri karşılamalıdır.
- Bu diziden sonra:
- - Yabancı dile önem verilmeli.
İlköğretim okullarından itibaren iş ciddi tutulmalı. Ama
ilk-orta-lise ve üniversitelerimizde Türkçe öğretim yapılmalıdır.
Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU'NU dinlemede yarar var. (Cumhuriyet-Atilla
İLHAN/ Söyleşi:26.05.2000-Sayfa 12)
- Hazırlayan Erdal ODABAŞ Çakır Köyü B.S.İ. Okulu Sınıf Öğretmeni
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
40 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- SEVİMSİZ SÖZCÜKLERİ
KULLANANLAR
- Ankara'dasınız. Bir geçitte sıraya girmişsiniz.
Yeşilin yanmasını bekliyorsunuz. İlerinizde iki kızımız var.
Giyimleriyle, konuşmalarıyla hava basıyorlar. Konuşmalarını
sürdürüyorlar. İki kızımızın konuşması hoşuma git miyor. Ama izi
bende kalıyor.
- İşyerime gelince hemen TÜRK DİL KURUMU SÖZLÜĞÜ’NÜ
açıyorum. Bu sözcüklerin anlamlarını aktarıyorum: (Sayfa 396)
- FALAN: Ad.Ar. / Söylenilmesi istenilmeyen yada
gerekli görülmeyen bir özel adın yerini tutar.
- Yinelenmek istenilmeyen şeyleri, genel olarak
anlatmaya yarar.
- FİLAN: Önem verilmeyen, hafif senen şeyler için
kullanılır.
- Bir zamanlar sözcük dağarcığı yeterli olmayan
insanlarımız köyünde bu sözcükleri kullanırdı, kente inince
kullanmazdı. Köylerimiz, kentlerin kıyı obalarına geldi, sözcükler
de onlarla birlikte kentlere indi. Şimdi ise Başkentin merkezinde
boy veriyor.
- Bu iki kızımızın falan, filan diye konuşmasını içime
sindiremedim. Beni dinleyenler olurmuş gibi, kaleme sarıldım, hiç
olmaz ise bu yazıyı okuyanlara aktardım.
- Bu kızlarımızın şöyle konuşmalarını
isterdim:
- - Adını söylemek istemiyorum.
- - Adını yinelemek de istemiyorum
- - Sözü geçen kişi bildiklerin gibi!
Diyebilirlerdi.
- Böyle konuşmuş olsalardı; hem
kendileri, hem de TÜRKÇEMİZ kazanırdı.
- Her insanın kendisine karşı bir saygınlığı olması
gerekir. Konuştuğu anadili de bu saygıdan dolayı özen göstermesi;
bugün de, yarın da gereklidir diyorum.
- Yoksa biz mi ÇAĞIN GERİSİNE düştük?
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
41 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- AMAN BOYUNDURUĞA DÜSMEYELİM
- Anadolu'ya göç ederek gelen; TÜRK-MENLER, OĞUZLAR;
BAYATLAR ve daha çokları TÜRKÇE lehçeleri farklı da olsa sahip
çıkmışlar, TÜRKÇEYİ halk arasında; atasözlerini, özdeyişleri,
deyimleri, güzel sözlerini; sazıyla, fıkralarıyla,efsaneleri ve
masallarıyla canlı tutabilmeyi başarmışlardır. İçlerinden bir
Karamanoğullar mı çıkarmışlar ama aynı kökten gelen Osmanlı'lar
Karamanoğullarını ortadan kaldırıvermişlerdir. Saraya mahsus
Osmanlıca (Türkçe, Farsça, Arapça karışımı)'yı kabul etmişler,
İmparatorluk kademesinde olanlar da kabul ettirmeyi bilmişlerdir.
Ama Osmanlıca, tabana inmemiş, sarayın hegemonyasında yaşayıp
gitmiştir.
- Osmanlı İmparatorluğu param parça
edilmiş iken, içerisinden bir MUSTAFA KEMAL ATATÜRK çıkmış, halk ile
kaynaşmış, hiç yoktan bir ordu kurmuş, TBMM Hükümetiyle KURTULUŞ
SAVAŞINI, Kuvay-i Milliye Ruhu ile kazanmıştır.
- Yeni kurulan TÜRKİYE CUMHURİYETİ,
Anayasamızın başındaki Devrimleri yapmış, ilkeleri kabul etmiştir.
Bugün var isek her şeyimizi Kuvayi Milliyecilere, Kurtuluş Savaşını
başlatanlara borçluyuz. Bazan içimizden farklı görüşler savunanlar
dara düşünce Devrimleri, İlkeleri dile getirerek birlikteliği,
bütünlüğü korumaya çalışmışlardır. Türk insanı; her konuda, her
görüşü dinler, kendi yapısına uyana sahip çıkar. Nitekim ANADİLİMİZ
olan TÜRKÇEYE de sahip çıkmıştır.
- Bugün harflerimizi batı dillerinde okuyanlara karşı
(Sh=Ş'yi,Ti'ye karşı T'yi,Vi'ye karşı V'yi,İn'e karşı N'yi, Aş'a
karşı H'yi,Hı- hı ya karşı Evet ti … daha pek çoğunu sizler
biliyorsunuz) dilimize uyanları kullanıyor, kullanmaktadır,
kullanacaktır. TÜRKÇE'MİZİ bozmaya çalışanlar hiç uğraşmasınlar;
tabandaki Türk insanı, diline sahip çıkmayı bi-lir. Köyden gelip
gecekondulara gelen vatandaşlarımız da, birgün lehçe farkını
bırakıp, Türkçeyi daha güzel konuşacaktır.
- Bunun iyi örnekleri pek yoktur.
Türkçeye sahip çıkanlar sağ olsunlar, var olsunlar.
- Aman;boyunduruğa,kündeye düşmesinler
.
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
42 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- LÜTFEN BU YAZIYI OKUYUVERİNİZ!
- 29 harfli güzel Türkçemizi; yanlış kullananlar, onu
kirletenler,yabancı harfleri onların diliyle okuyanlar, TEVELERE,
basında yabancı sözcük kullananlar artarken,Türkçeye sahip
çıkanlarda günden güne çoğalıyor. Bunların öncüsü de var:
- ANADOLU ÇAĞDAŞ EĞİTİM VAKFI (ANAÇEV)
- ANAÇEV; Sayın Cumhurbaşkanımızın himayesiyle kurulu
bilimsel yuvarlak masa toplantısı düzenleyicisi.
- 3 Mart 4 Mart 2003 Ankara Ticaret Odası Konferans
Salonunda herkesi bekliyor.
- Şimdi ANAÇEV'DEN çok anlamlı olan cümlelerini
sıralıyorum:
- DOĞRU TÜRKÇE KONUŞ Kİ ANLAŞALIM!
- DİLDE YABANCILAŞMA Kİ ÜLMENDE BAĞIMSIZ OLASIN!
- Alfabemizde:”Q,X,W” harflerinin olmadığın anımsıyor
musunuz?
- Osmanlılar Türkçeye sahip çıkmamış, kendisine göre
Osmanlıcayı getirmiş ama tabana inememiştir. Taban ise Türkçesine
sahip çıkmıştır. Şive farkları da olsa, taban Türkçesinin yaşamasını
sağlamıştır.
- Vatandaşlar, veliler, öğretmenler ve kurumlar
ANAÇEV'İN görüşünde birleşirlerse, bir de öğrenciler bu özeni
gösterirlerse Anadilimiz daha güçlenecektir. Kirletenler
azalacaktır.
- C HARFİMİZ KE OKUMAKTAN NE ZAMAN VAZ GEÇECEĞİZ?
- Türkçe Alfabemizde:
- T harfi TE, V harfi VE okunur. Ama bazı harflerimizi
Tİ, Vİ okuyanlar da vardır. Onlardan Türkçe harflerimizi, yasanın
kabul ettiği biçimde okumalarını istemek hakkımızdır.
- Bu yozlaşmanın içerisinde elektronik posta
adreslerinde de bir gariplik yaşayıp gidiyor.
- Örnek: [com.tr.] Türkçe okursak: com nokta te re
nokta diye okumamız gerekir.
- Ama pek çok TV te ve (ti vi söylenmesi ve okunması
da yanlıştır) TEVE'lerimizde [com] sözünü KOM diye okuyorlar. Oysa
CE harfimizin K=KE olarak okunmaması gerekir. Bir yabancı dilde
okumak istediğimiz COM olur KOM.
- [com] com nokta diye okuyanlar da var.
- ATV (A TE VE)'de Esra CEYHAN'LA A'dan, Z'ye de
elektronik posta adresi Türk Alfabesine göre okunuyor. Hatta böyle
okunması gerektiğine dair açıklamalar yapılıyor.
- Bu yazıyı yazmama neden, bir ilköğretim okulu
sekizince sınıf öğrencisidir. Bu kız öğrenci bana ara sıra uğrar.
Yerel basında yazdığım dil ile ilgili yazılarımı alıp gider. Şöyle
der:
- - Türk Alfabesini yanlış okuyanlara karşı yazılmış
olan yazılarınızı zevkle okuyorum. Arkadaşlarıma da okutuyorum. Ne
olur, bu yazılarını sürdürün!
- işte bu yazı da böyle oluştu. Üzerinde düşünülmesi
dileğiyle!
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
43 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- YANLIŞ SÖZCÜK KULLANAN SUNUCU
VARMIŞ
- Sayın Recai TÜNERİ; Kızılay'da bir kitapevinde
çalışıyor. Fotokopi işlerini anlamında yürütüyor. Geçen gün, şöyle
konuştu:
- - Sizin 06/DAN yazılarınızı dikkat ederseniz hep ben
fotokopi yaparım. Çünkü her yazının bir fotokopisini de alırım, o
gece okurum. Türkçeyi bozanları iğnelersiniz. Bu durumda hoşuma
gider.
- Geçer akşamın birinde; SHOV (ŞOV yazılması gerekir
ama biz TEVE'NİZ ile güzel (Ş) harfini kullanmaz (SH) kullanır)
TEVE'DE “BİRİ BİZİ GÖZETLİYOR” dizisi var. Onu izliyorum. Dikkat
ettim, erkek sunucu üzerine basa basa ÜZRE diyordu. Oysa ÜZERİNE
demesi gerekirdi. Hemen sizi anımsadım.
- Sizden bir ricam var. Bu durumu da yazabilir
misiniz?
- Hiç merak etmeyin. Adınızı bile vererek yazacağımı
söyledim. Çok memnun oldu.
- Bir TEVE'MİZ (TİVİ yanlıştır) adındaki (Ş)'yi (SH)
olarak verirse, sunucusu da üzerine sözcüğünü de ÜZRE diyebiliyor.
Bu sunucu, sunuculuğa dek yükseldiğine göre, Türkçeyi iyi kullanıyor
demektir. Bu titizliği ÜZERİNE yerine ÜZRE yi kullanmasıyla
göstermesini istemek, onun,bunun,sizin de istediğiniz olmalıdır
diyerek bu yazıyı noktalıyorum.
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
44 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÇANTASIZ EĞİTİM
- Elde, sırtta taşınan çantaların sakıncaları
konuşuluyordu, yazılıyordu. Bunları biz de tekrarlayalım:
- Sırt çantaları çocuklarda bel ve sırt ağrılarına
neden olur.
- Çanta taşıyanlarda, sırt eğriliklerinin oluştuğu
görülür.
- Bu sakıncaları gören Milli Eğitim Bakanlığı ÇANTASIZ
EĞİTİM'E geçilmesine doğru yol açıyor.
- Çantasız eğitim deyince, çantanın tümden kalkacağını
sanmayın. Öğrencinin yine çantası olacak, ama çanta okulda kalacak.
- Çantasız eğitim, tekli eğitim yapan ilköğretim
okullarının ilk üç sınıfında uygulanacak, zamanla da
genelleştirilecek.
- Çantasız eğitim, bir önemli konuyu birlikte
getiriyor. Bu ise ev ödevi konusudur. Bundan sonra öğrencilere ev
ödevi verilmeyecek, ev ödevleri okullarda sınıflarda yapılacak.
- Şimdi çok önemli bir konu karşımıza çıkıyor:
- Öyleyse öğrenci evde ne yapacaktır?
- Bakanlık: öğrencilerin, boş zamanlarını oyun,
sosyal, sportif,resim,müzik alanlarında değerlendirileceğine
inanıyor. Bu ise ana ve babaya çok büyük yükler getirmeye adaydır.
Aile gelir durumuna göre bunları ayarlayabilirler. Ama sade
vatandaşın çocukları ne yapacaktır ?
- Şimdi ne olacak? Görebileceklerimizi sıralayacağım.
- Evde bilgisayar var ise, öğrenci onun tutsağı
olacaktır.
- Evde T V (TEVE TİVİ değil) olacağı için kanallar
arasında kumanda aletini çalıştıracaktır.
- Daha tehlikesi; öğrenci kahveleri ile Internet
kahvehaneleri oluşacaktır. Yorumu okuyuculara bırakıyorum.
- TEK TİP FORMALAR KALDIRILIYOR
- Milli Eğitim Bakanlığı; öğrencilerin kılık
kıyafetlerine ilişkin yönetmenlikte değişiklik yapmaya kararlıdır.
Yeni yönetmenlikte:
- Önlük ve tek tip kıyafet dönemi sona erecektir.
- Belirli kurallara uymak suretiyle:
- Serbest düzen başlayacaktır.
- KIZ ÖĞRENCİLER:
- İlköğretim okullarındaki kız öğrenciler, renk ve
model bakımından sade, temiz, düzgün ve ütülü pantolon, etek, elbise
ile isteğe ve mevsimine göre uzun ya da yarım kollu
kazak,hırka,süveter,bluz,gömlek,normal topuklu ayakkabı veya çizme
giyebileceklerdir.
- Kız öğrencilerin okulda başları açık olacak, saçları
temiz ve düzgün taranmış olacaktır.
- ERKEK ÖĞRENCİLER:
- İlköğretim okullarındaki erkek öğrenciler renk ve
model bakımından sade, temiz, düzgün ve ütülü pantolon, isteğe ve
mevsime göre uzun veya yarım kollu gömlek, tişört, ceket, kazak,
süveter, hırka giyebileceklerdir.
- Erkek öğrenciler, kolsuz, çok açık yakalı, gömlek,
şort, streç ve zincir, kolye gibi ziynet eşyaları takamayacaklardır.
- İlköğretim okullarının ilk üç sınıfında, tek tip
önlük giyilmesi kaldırılıyor. Getirilen giysi serbestliği; gelir
durumları iyi olan aileler için sorun değildir. Bir yerde gösteriş
olur. Ama sade vatandaşlarımızın çocukları anaları, babaları
zorlayacaktır.
- Analar, babalar daha fazla kazanç elde edebilmek
için; zamların boy verdiği bu ortamda ne yapacaklardır ? Diye merak
ediyorum.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
45 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- İŞYERİ LEVHALARI
- Hangi kentte olursanız olun, çarşıya çıkın. İşyeri
levhalarını inceleyin. Şaşırıp kalırsınız. Ben hangi ülkedeyim? Diye
kulağınızı çekersiniz. Çünkü çoğunluk yabancı adları seçmiştir. Bu
bir özentidir. Türkçemizi bozmaktadır. Türkçeye vurulan, en büyük
boyunduruktur. Türkçemize giren bir virüs şöyle gelişti:
- İşe önce turistik bölgeler girdi.
- Büyük kentler nasibini aldı. Başkent Ankara
Kızılay'da boy verdi
- Bu salgın, Ankara'nın varoşlarına dek yayıldı.
- Bütün iller, ilçeler devreye girdi.
- Şimdi sıra köylerde,turistik yaylalarda !...
- “ANADİLİMİZİN CANINA OKUYANLAR” kitabım 1994'de
yayınlandı. Bu nedenle çok mektup, telefon alırım. Bu nedenle de
Türkçemizi bozanları iğnelerim. Buna karşın bu virüs, Osmancık’ımıza
da uzandı. Bir iş yeri yabancı dilde ad alarak faaliyete geçti. Bu
haberi sayın hemşerim Sakin Karakaş ”Osmancık Haber”de işledi. Hatta
benden de söz edip üzüleceğimi dile getirdi. Hele Sayın Karakaş'ı
aradım. Bu konu üzerinde duralım dedim. O günden beri,”Osmancık
Haber”de bu konuyla ilgili Sayın Orhan Güçlü, Sayın Mehmet Özata,
Sayın Osman Savcı da yazılar yayınladılar. Bu bir başlangıçtır. Aşı
tutacaktır. Türkçeyi bozanlara en büyük tepki öğrencilerden
gelecektir. Henüz, öğretmenler bu konularda öğrencileri aydınlatmada
gecikiyorlar ama bunu da ileri günlerde yaşayacağız.
- Bir yazımda dile getirdim. Her ilde, ilçede
öğretmenler dernekleri var. Bu işin öncülüğünü yapabilirler. Bunu da
beklemek genç kuşağın hakkıdır. Yetişkinlerinde bir görevidir.
- Türkçeye öğrencilerin, emekli öğretmenlerin sahip
çıkmasını öneririm.
- Bir işyeri açan kişi şu yolu inceler:
- İllerde Vergi Dairelerinin istediği belgeleri verir,
bir izin alır. Bu izin; Ticaret Gazetesinde yayınlanır.
- İlçelerde bu işi Mal Müdürlükleri yürütür.
- Her işyeri, bir vergi numarası alır, faturasında
bunu da açıklar.
- İllerde ve ilçelerde her işyeri açan kişi;
Belediyeden izin almak zorundadırlar. Bu işlem olmadan Vergi Dairesi
işlem yapamaz.
- Özetleyecek olursan; yeni işyerimizin adını
Belediyeye, Vergi Dairesine bildirmek zorundayız. Yasaları
bilmiyorum ama bazı belediyelerin yabancı dilde ad kullanmalarına
izin vermiyormuş. Bu takdir Belediyeye ait ise sorun yok. Yasada
boşluk varsa, yani bir yasa veya genelge yayınlanır. Aklımıza gelen
öneriyi yazmak isterim.
- İşyeri adı kesinlikle Türkçe olmalı, bu ad büyük
levha ile işyerinin dış cephesine asılmalıdır. (Belediyeler bundan
yıllık gelir alırlar)
- İşyeri sahibi, turistleri de düşünerek yabancı ad
kullanacak ise,bu adlar camekanlara,daha küçük harflerle
yazılabilir.
- İşyeri, bir yabancı işyerinin Türkiye Şubesi olursa
bu adı da ancak yasa ile kullanabilir.
- Türkiye'yi sevenlerin düşünebilmeleri için bunları
yazıverdim. Çünkü konu anadilimiz TÜRKÇEDİR.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
46 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ANADİLDE YOZLAŞMA BÖYLE
BAŞLAR
- Öteden beri, benimle söyleşenlerin kullandıkları,
hoşa gitmeyen sözcükleri konuşurken, önümdeki arkası yazılmış kâğıda
not ederim. Huyum bu! Beğenmezseniz bağışlamanızı dilerim.
- Son aylarda; söyleşiye gelenlerin konuşmalardan
beğenmediğim sözcükleri değil, heceleri aktarıyorum:
- “Hıhı, hı, ha, ya, yo… Dahası da var ama onlar
argoya kaçıyor, onları aktaramadım.
- Saydığım kullanılmasını, konuşan kişiye
yakıştıramadım hecelerin hepsi: “Evet, Anladım” anlamında
kullanılıyor.
- Türkçemize yakışmayan bu heceleri kullananlara, bir
kitabı armağan ettikten sonra konuya giriyorum. Açıklama yapıyorum.
Karşımdaki kişi, saygıyla dinliyor, hemen ekliyor:
- Öğretmenim! (Hoca sözcüğü üniversiteler için
kullanılabilir) söyledikleriniz de yerden göğe kadar haklısınız. Ama
ben ve ailem, arkadaşlarım, hatta öğrencilerim böyle konuşuyor.
Alışkanlık oldu. Sizinle konuşurken dana dikkatli olacağım. Diyor.
- Söyleştiğim kişiden: Herkesle konuşurken dikkat
edeceğim cevabını alamıyorum. Düşünüp kalıyorum.
- Dediğim şudur:
- Anadilimizi yozlaştırırken bu heceleri konuşma
dilimizden çıkartalım. Çünkü,Türkçe bizim anadilimiz. Anamız gibi
saygınlık bekler.
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
47 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ANLAYAN VAR İSE BERİ GELSİN!
- Ankara; Cumhuriyetimizin Başkentinin en işlek yeri
de Kızılay'dır.
- Kızılay Alanı; adını KIZILAY binasından alır. Eski
bina yıkıldı. Bir yenisi yapıldı. Ama bu bina, hiç de hoş değil.
Sağdan bakınca bina sola, soldan bakınca sağa doğru eğiklik
gösteriyor. Bunlar bir yana üç yıldır boş duruyor.
- Binanın çevresi levhalarla çevrilmiştir. Onlar
üzerinde de reklam levhaları yer almaktadır. İşte bu levhalardan
birisi:
- “vadaaaaa!”
- Vad adının ne anlamına geldiğini bulamadım. Ya
sondaki beş tane a'ya ne denir.
- ! nida işareti de unutulmamış.
- Bu “vadaaaaa!” yazısını okuyunca, acaba ben mi çağın
gerisinde kaldım diyorum? Yanlış yolda olmadığıma inandığım için
Türkçemizi bozanları bağışlayamıyorum. Başlıkta ki gibi:
- Anlayan var ise beri gelsin! Diyorum.
- Bunu yazanların ellerini eşek arılarının sokmasını
da ekliyorum.
- Türkçemizi bozanlar, bir gün utanacaklardır. Bu
günlerde uzak olmamasını diliyorum.
- Bu yazım gibi pek çok yazım yayınlandı. Beni
eleştiren olmadı. İyi yapıyorsun diyen de çıkmıyor. Yoksa ben mi
havanda su dövüyorum (!)
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
48 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BİZDEKİ SATIRBAŞI İLKESİNİ KİM
YOK EDİYOR?
- Sıklıkla yazıyorum: Uygulamada tek yerine üç yazım
kılavuzu var:
- Eski T.D. Kurumu'nun Yeni Türk Derneği'nin Yazım
Kılavuzu
- Yeni T. D Kurumu'nun İmlâ Kılavuzu (Yazım İmlâ
oluyor)
- U.S.A. hayranı yazarların kullandığı, bazılarının
yavaş yavaş kullandığı Blok Sistem.
- Bu girişten sonra konuya geçelim:
- Bir partimizin Genel Başkanı Ankara Belediye
Başkanlığına soyunuyor. “Sevgili Gençler” diye bir bildiri
hazırlıyor. Ankara' nın göbeğinde herkesin eline tutuşturuyor.
- Bir dostum benim, yazım kılavuzları hakkındaki
yazılarımı bildiği için eline gelen bilgiyi bana getirdi sağ
olsunlar.
- Bildiri blok sistemle yazılmış. Önemlileri de
siyahla yazılmış. Ama bildiride satır başlıkları yok edilmiş. Tepem
yine attı. Bu siyasal kuruluşa telefon ettim. Otomatiğe bağladılar.
O numarayla bu partimizin Genel Merkezine ulaşamadım. Tekrar 118'i
aradım. Bu kes faks numarası verdiler. Üçüncü kez 118'i aradım. Bir
numara verildi. Genel Merkezdeki yüksek öğretimli olduğunu söyleyen
gence derdimi anlattım. Genç; bu bildiriyi okumamış. Satır başından
söz ettim. Biz Türkiye'de yaşıyoruz. Bizim yazım kılavuzumuz var
dedim. Bilmiyorum diye ekledi ama bu bildirinin kaleme alındıktan
sonra, bilgisayara aktarmış olacağını, ortadaki program gereği
satırbaşının kalkmış olacağını anlattı. Yine tepem attı. Partimizin
Başkanının tanırım. Bildiride imzası olduğuna göre, satırbaşının ne
demek olduğunu bildiğini söyledim. Genç; cevap veremedi, kem küm
etti. Buna karşın, dileğimin iletilmesini rica ettim. Ricamı,
ilgiliye ileteceğini söyledi. Bana da teşekkür ederim.
- Tüm sınav kitapları (ilk, orta,lise,lise vb.) blok
sistemidir. Bazı gazetelerimi ile yazarları da böyle yazarlar.
- Benim gibi olanların da aklı bu işe yetmez.
- O zaman; başlıktaki soruyu sormak bana;size,onlara
herkese düşüyor.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
49 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- KESME İŞARETİ NEREDE
KULLANILMAZ?
- Yazılarım; yukarıdaki başlık ile yerel basında:
- Çorum- Çorum Haber,
- Keşan- Önder,
- Aydın- Mücadele,
- Osmancık- Osmancık Haber,
- Sorgun- Sorgun Postası,
- Sungurlu- Sungurlunun Sesi,
- Şebinkarahisar- Şebinkarahisar
Gazetelerinde yayınlanır. Bu gazeteler de işyerime gelir.
Dostlardan, iş için gelenlerden okuyanlar vardır.
- Bir dosttan mektup aldım. Aynen
aktarıyorum:
- “Çorumluyu Çorumlu diye kesme işaretiyle
ayırıyorsunuz. Oysa Çorumlu 2000 Dergisi doğru yazıyor.
- 1993 Türk Dil Kurumu İmla
Kılavuzundan aktarıyorum:
- Özel adlardan türetilen isim, fiil
(mastar) ve sıfatlarda kesme işareti kullanılmaz.
- Türklük, Türçe, Aydınlık, Bolulu gibi. Ancak;
sonunda okunmayan harfler bulunan yabancı özel adlardan sonra
getirilen ekler kesme işaretiyle ayrılır: Lille'li ,Bordaux'lu gibi.
- Yazılarımın yayınlandığı gazetelerin ve dergilerin
okuyucularından içtenlikle özür diliyorum. Bundan sonda ÇORUMLUYU,
ÇORUMLU diye yazmayacağım.
- Eleştirilmek, esasında çok güzel bir
olay!
- Doğal olarak anlayanlar için!...
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
50 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- TÜRKÇEMİZ ELDEN GİDİYOR MU?
- 24.04.2002 Tarihli Osmancık Haberde iki yazı var:
- “Söz Harmanı /Türkçem Elden Gidiyor/Sakin KARAKAŞ”
- “06/DAN Salim Savcı/Adımızı söylemeyi Biliyor muyuz
?”
- Bu yazılardan Sakin Karakaş’ın yazısını bulup okuyun
derim.
- Büyük kentlerimizin, ilçelerimizin, ilçelerimizin
ana caddelerini kaplayan işyeri levhalarına bakacak olursanız.
- Ben Türkiye’de miyim? Diyeceğiniz gelir. Türkçemize
bu denli kıyanları eleştirirsiniz, ayıplarsınız. Ama o orada kalır.
Türk alfabesini bilmeyenlere, yabancı dildeki alfabede buluşurlar.
Bu durumun; şimdi de Osmancık’a geldiğini Sayın Sakin Karakaş haber
veriyor. Hepimizi uyarıyor. Hatta; bu durum adımdan söz ederek
üzüleceğimi söylüyor. Gerçektende çok üzüldüm. Ama yılmıyorum.
- Sayın Sakin Beyi telefonla aradım. Konuştuk,
dertleştik. Aman sorun; kişisellikten toplumsallığı doğru gidiyor.
Yabancı dille iş yeri açana Mal Müdürlüğü, hatta Belediye niçin yol
göstermiyor?
- Belediye Başkanımız Sayın Avni Kılıç’i da iki kez
aradım. Yerinde bulamadım. Ricam şudur: Yasada, iş yeri sahiplerine
hak verilmiş ise, onları ikna eder de bu yabancı adlardan
vazgeçirelim diyorum.
- Şimdi Türkçesini seven herkese bir görev düşüyor. Bu
ve buna benzer kullanımlara yaklaşmayalım, onlara geleceğin
tehlikesini anlatalım. Öyle bir gün gelir ki; ana dilim şudur diyen,
o adı kullanmaya kalkışırsa, Türkçemiz çok yara alır. Ayrıca iş yeri
levhaları çok soğukluk çeker. Müşteri toplayalım derken. Müşteriden
olur.
- Her ilde, ilçede öğretmenler, derneklerimiz var.
Onları göreve çağırsak ayıp mı olur acaba?
- Nice ayıpları yapanlar var. Bu satırların yazısı
olarak Osmancık’ımı çok sevdiğim için el ele verelim diyorum.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
51 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- YABANCILAR YERİNE TÜRKÇE
SÖZLÜKLER KULLANALIM
- Kızılay’ın merkezinde bir bayan berberinde geçen bir
durumu anlattığı gibi aktaracağım.
- Kış dolayısıyla bayan berberin iş yeri kapısı
kapalıydı. İlkbahar geldi. Camekânlı kapı açık kaldı. Müşteriler
geldi, işini bitirdi gitti. Yalnız gelişte ve gidişte kokular saçan
bayanlar (Bay bay diyerek) iyi günler yerine de, yine görüşme
dileğiyle, bir başka deyimle Allah’a ısmarladık yerine istinasız BAY
BAY demişler. Belki sizin oralarda BAY BAY sürüp gidiyor olabilir.
- Bu gözlemi bir dostum bana aktırdı. Ben de sizlere
aktarıyorum. Ama huzursuzum. Nedenini açıklayayım:
- Biz Türk’üz. Türkçe konuşuruz. Türkçemize giren
sözcüklerin Türkçesini buluncaya dek onu da kullanırız. Fakat bu
sözcüğün Türkçesi var ise, bunu kullanmak her vatandaşa düşer. Çünkü
Türkçemizi güzelleştirmeyi düşünmemiz gerekir.
- Bayan berberinin adı, kuvaför (Yazım kılavuzu böyle
diyor) Tabelada ise kuaför olarak yer alıyor. Belediyelerin, Türk Dil
Kurumu ile Türk Dil Derneğinin, Vergi Dairelerinin bu ismin
Türkçesinin yazılmasını isteme hakkı var sanıyorum. Öyle ise bu
karmaşa neden yaşanıyor?
- Bayan berberine gelen genç, orta yaşlı bayanların da
istinasız BAY BAY demelerine bir anlam veremiyorum. Çünkü bunun yerine
geçecek sözcüklerimiz var.
- İş yerine geldiniz diyelim. İyi günler veya merhaba
diyebilirsiniz.
- İş yerinden ayrılıyorsunuz diyelim. Bay bay yerine,
görüşme dileğiyle veya Allah’a ısmarladık diyebiliriz.
- Hele şu (görüşürüz) sözcüğü yok mu? Görürsün ha!
Anlamına gelmiyor mu?
- Bu yazıyı okuyunca; Anadilimizin örselenmesi sizi
sıkmıyor ise LÜTFEN TÜRKÇEMİZE düşünelim demeden geçemiyorum.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
52 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- YABANCI SÖZCÜK HAYRANLARINA
- TV (Tivi değil Teve'dir)'ler bile harflerimizi başka
dilden okurken, bazı yayınlarımız da “Paşa”yı ” Pasha” yazarken,
insanlarımız boş durmuş mu? O da sözcüklerimizi bozuyor. Hatta
kullanmasını sevmediğimiz yahu sözcüğü, Ankara'nın gözbebeği olan
Kızılay'da giyimiyle, elinde cep telefonuyla hava basan gençlerimiz
arasında yavu, yav oluveriyor. "Yavu" yu, "yav"ı ilk duyuyorsanız yahu
yerine geçtiğini biz anlıyoruz ama Türkçeyi seven bir yabancı
anlayamıyor. Yanındaki Türk'e soruyor, öğreniyor.
- Türkçemizde, sevilmeyen sözcüklerin,
bunların iyileri ve yaşayanlarının olduğunu son zamanlarda sık sık
yazıyorum. 06/dan Salim SAVCI 312- 625 60 25 numaralı tele faksla:
- - Ne olur, duygularımızı yazın? Benim hoşuma gidiyor.
Diyorlar.
- Belki de bu ilgi olmazsa, bu tip yazılarım azalacak.
Ama durmadan çoğalıyor.
- İşyerlerinin isimlerinin Türkçe olmasını Belediyeler
izliyor sanıyorum. Nitekim Kızılay'da bir kitapevinin adı TİLL idi,
bir baktık PEN olmuş. Demek ki bir uygulama var. Ama bu çoğalmıyor.
- Kızılay'da bir dönerci var. Adı yabancı sözcük! Mal
sahibine sordum, aldığım cevap şudur:
- - Bey, bu yabancı sözcük işimizi artırdı. Şimdi iki
döner takıyorum. Gençler yabancı adları seviyorlar. Diyor.
- Türkçemizi sevenler pek çok. Bunun tabanı Türk
insanı. O, Osmanlıcaya karşın Türkçeyi yaşatmış. Yine yaşatıyor. Ben
de buna inanıyorum.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
53 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- PES DOĞRUSU
- Durmadan yazıyorum. Yayın hayatında iki yazım imla
kılavuzu var:
- 1- Eski T.D.Kurumunun yeni T. Dil Derneğinin Yazım
Kılavuzu
- 2- Yeni T.D.Kurumunun İmla kılavuzu
- İsteyen, istediğinden yararlanıyor. Onu kullanıyor.
Birliktelik bozuluyor.. Türkçe’miz boyunduruktan kurtulsun derken,bir
değil iki boyundurukla karşılaşıyor.
- Bu da yetmiyormuş gibi birde blok sistem boy veriyor.
Nerede ise tüm sınav kazanma kitapları blok sistem kullanıyor. Dahası
var. Beğendiğiniz gazete ve dergilerin bazısı da blok sistemine yer
veriyor. Türkçemizde var olan satır başı kavramın da canına okunuyor.
İş bununla da bitmiyor. Bir yeni blok sistem daha türedi. Satırbaşı
yok ediliyor. Blok sistem sağda (bize göre) boy veriyor. Satırbaşını
kaldıran iki blok sistem daha da yaygınlaşırsa diye endişe duyanlara
ben de katılıyorum.
- Milli Eğitim Bakanlığı,Yazım (İmla ) Kılavuzu işini
çözümlemeli,Türkçe’miz perişan edilmemeli!
- Tek yazım kılavuzunu getirebilenlere şimdiden
teşekkürler.
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
54 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BEN TÜRKÇE KURS İSTİYORUM!
- Anayasada yapılan değişiklikte;
vatandaşlarımızın, evlerinde, o yörede konuştukları dil ve kurslar
isteklerini basından öğrendiğim gün, BEN DE TÜRKÇE KURS İSTİYORUM
diyen kişi çıkar mı? Diye düşündüm. Çıkacak kişiye de rastladım. Bu
sade vatandaş:
- Ben Çerkez’im. Evde Çerkezce konuşuyoruz. Ama dışarıda Türkçemize
sahip çıkalım. Çeşitli kurslar isteyenler çıkabilir. Ben de “Türkçe
Kurs” istiyorum. Sonra diğerlerini diyordu.
- Öyle gözüküyor ki; Tatarca, Pomakça, Lazca, Bingöl Kürtçesiyle,
Siirt Kürtçesiyle, Mardin Kürtçesiyle kurs isteyenler olduğu gibi
yerel şivelerle kurs isteyenler çıkacaktır.
- ANADİLİMİZİN CANINA OKUYANLAR kitabım
çok ilgi görmüştür. Telefonlar, fakslar, mektuplar gelir. Bu nedenle
de Türkçeyi bozanları, bir başa deyişle de kirletenleri iğneler oldum.
- Şivelerin de işe girebileceğini
düşününce insanın tüyleri diken diken oluyor. Ama inancımız şudur:
- Türkçemizi orasından, burasından
kemirenler, gün gelecek sınavları kazanabilmek için en güzel Türkçeyi
öğrenmek zorunda kalacaklardır.
- Bir endişem daha var. Politikacılar,
halkın karşısına geçip oranın şivesiyle konuşurlarsa buna ben şimdiden
pes derim. Ama Türkçeyi severler asla pes etmeyeceklerdir.
- Bu da böyle biline.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
55 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ANADİLİMİZ TÜRKÇENİN ÖNEMİNİ
BİLMEYENLERE
- Çocuklarımıza, bir yabancı dilin öğretilmesinin
zamanını ayarlamada bir sıkıntımız var. Yabancı dile, okul öncesinden
başlanmasını savunanlar neden ise çoğaldı. Oysa biz çocuğumuza
Türkçemizi iyi öğretemez iken Türkçemizin canına okuyan yolda olanları
hoşgörüyle karşılıyoruz. İşte bu olmaz. O zaman Türkçemiz yara alır.
Bugünkü gibi, caddelerimizin levhalarını okuyamaz hale geliriz. Dahası
var. Bu karmaşa bizi, ileride Hindistan’da olduğu gibi bir yabancı
dilin tutsağı yapar. Ayrıca da, şu Ortadoğu bizim varlık göstermemizi
engelleyenlere çok güzel bir fırsat vermiş oluruz.
- Bunları herkes biliyor. Ama susanımız çok. Yazık olan
da budur.
- Bir yabancı dil ile öne geçtiğini sanan kişi, Türk
olan bizi bunu Türkçe ile anlatmak zorundadır. Türkçeyi iyi bilmez ise
bunu nasıl yapar?
- Size Keşan Önder Gazetesinin Almanya’dan köşe yazarı
Sayın Kemal Petriçli’nin 05,02,2002 ÖNDER’DE yayımlanan yazısından
alıntı yapmak istiyorum.
- Ne diyor Petriçli?
- “Kırk yıldır Avrupa’da yaşadığım halde anadilimden bir
zerre kopup yabancı dile önem verip eğilmedim”
- “Önce çocuğumuza Türkçemizi iyi öğretelim.
- Yabancı sözcüklerin Türkçelerini arayalım, bulalım,
kullanalım.
- Türkçemize; onu, bunu,şunu dinlemeden öncelik verelim”
- “Okumak için,
- Ders almak içi,
- Anadilimizin değerini anlamak için,
güzel bir derstir. Doğal olarak anlayana!.”
- Sağ ol PETRİÇLİ. Size sevgiler,
saygılar yolluyorum. Dilerim sizin, benim özlemim gerçekleşsin,
gelişsin!
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
56 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- PES DOĞRUSU *
- Elimde bir hazır besin pazarlaması yapan bir broşür
var.
- İnegöl COMBO (İnegöl köfte + patates kızartma)
- Tavuk COMBO(Tavuk döner + patates kızartma)
- Et döner COMBO (Et döner + patates kızartma)
- İnegöl AYKOM (İnegöl köfte + Ayran)
- Tavuk AYKOM (Tavuk döner + Ayran)
- Et döner AYKOM (Et döner + Ayran)
- Şimdi şapkanızı önünüze alın, acı acı düşünün.
- Bu işyerine telefon edildi. Alınan cevap şudur:
- - COMBO menü; menü demektir. AYKOM ise ayranlı
demektir. Menü de Türkçe olmadığı için değişiklik olsun dedik. COMBO
oluverdi. Müşterilerimiz bunu sevdi.
- - Sayın işletmeci. Türkiye'de yaşıyorsunuz. Bunları:
Patates kızartmalı, ayranlı olarak söyleyebilirdiniz. Türkçemizi de
bozmamış olurdunuz. Ana dilimiz Türkçeyi yitirirsek, Hindistan gibi
bir anlaşma dili ararız. Onlar İngilizceyi seçmişler. Şimdi sıra bizde
mi olsun diyorsunuz?
- - Bey! Bu hususta bizi uyaran olmadı. İlk kez sizden
tepki aldık. Ama insanlarımız değişiklik ardında koşuyor. Bizim
caddeye geliniz. Türkçe iş yeri adı bulamazsınız!
- - Sayın işletmeci, değişiklik uğruna lütfen Türkçemizi
bozmayın. Geleceğimizi düşünün.
- - Haklısınız ama ben para kazanmak zorundayım.
- *İşyerinin adını yazamadım. Hoş görün
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
57 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- TÜRKÇEMİZE SAHİP ÇIKALIM
- Ankara'da; Kızılay-Kavaklıdere-Çankaya'yı gezin.
İşyerlerinin levhalarına bir göz atın. Okuduğunuz işyeri adlarının
TÜRKÇE olmadığını göreceksiniz. Kendinize:
- Ben neredeyim? Diye sormak zorunda kalacaksınız.
- Yabancı sözcük kullanmak bir moda oldu. Başını aldı
gidiyor. Oysa; Belediyelerin, Valiliğin, hatta Bakanlıkların,
Milletvekillerinin bunları görmeleri gerek.
- Ankara Ticaret Odası; ATO bir gazete çıkarır.
Abonelerine gönderir.
- 74. sayıyı elinize alınız:
- Ankara Ticaret Odası SOSYAL TESİSLERİ diye haberi
okudunuz. Türkçe olduğu için sevindiniz.
- Ama gazetenin sol yanında: TWİN TOVERS diye
okuyacaksınız. Sosyal tesisler adının, imrenme mi nedir? Bilinemiyor
TWİN TOVERS olduğunu öğreneceksiniz.
- Sade vatandaş; SOSYAL TESİSLER adını beğenir, ister.
Ama bunun yabancı dildeki TWİN TOVERS'İNE pek ilgi duymaz. İlgi
duyanlar var diye TÜRKÇE’MİZİ KİRLETMENİZ sizce uygun düşer mi?
- Toplantıya katılanların adlarını yazmıyorum. Ama:
- -Bu TWİN TOVERS'DE neyin nesi? Diye soran oldu mu
diyen var mıydı diye merak ediyorum?
- Anadilimiz Türkçenin önemi, değerini bilmez isek bir
gelecekte anlaşabilmek için Hindistan gibi bir yabancı dil aramak
zorunda kalabiliriz. Bu da biz Türkler için çok acı olmaz mı?
- Bu ülke bizim, bu anadil bizim!
- Hayır diyebilir misiniz?
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
58 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ŞU SIFATI; NASIL ŞO OLUYOR?
- Ankara’da Kızılay’da kaldırım taşları
üzerinde (burada kitap satışı yasak ama) kitap satan vatandaşı
dinlemeye var mısınız?
- - Oğlum; şo (şu demiyor) kitabı al, şo
(şu demiyor) ağacın altına koy, kısmeti açılsın. Diyor. Selam verip
adama yaklaşıyorum.
- - Hemşerim; şu demiyorsun, şo diyorsun
neden?
- - Bey; işte bu çocuk şuyu bilmiyor.
Onun dilinden konuşuyorum.
- - Ama biz şoyu köyde kullanırdık.
Şehirlerde kullanmazdık.
- - Evet bey; köyler köyde minnacık
kaldı. Bizler hepten şehirli olduk ama; köylerdeki konuşmayı
sürdürüyoruz.
- - Türkçemiz yazım olmuyor mu?
- - Bana yazık değil mi? Köylerde bize
imkan vermediler. Bizde kentlerin yolunu tuttuk. Burada kitap satmak
yasak ama (50) metre uzakta (4) adamımı var. Onlar ıslık çalınca ben
toz duman olurum.
- - Bir önerin var mı?
- - Şu gençlik Parkının duvarına küçük
küçük odacıklar koysunlar. Bizler de satışımızı kaçak yapmayalım. Hem
kira, hem de vergi verelim.
- - Bu dileğinizi ilgili yere ilettiniz
mi?
- - Adamın yoksa seni dinleyen olmaz.
Bunu da böyle bil.
- Sade vatandaşın görüşü hoşa gider,
gitmez ama, Kızılay’ın ortasında bu komik durumun önlenmesi düşünülmez
mi? Diyorum. Buraya noktayı koyuyorum
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
59
|
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- TÜRKÇEMİZDE KA HARFİ VAR MI?
- Ara sıra telefonla arayanlar olur.
Onlara kesinlikle cevap veririm. En son telefon çaldı:
- -Efendim, siz k K (ke okunur), ka okunmaz diyorsunuz. Ama TV (TEV)
(TİVİ değil)’lerde sorumlu kişilerin:
- CEHEPE yerine CEHAPE, MEHEPE yerine
MEHAPE diye söylediklerini duyuyorum. Okula giden oğlum ile kızım:
- -Baba, yine bir çam devrildi diyorlar.
- Lütfen beni aydınlatınız. Saygılar.
- Türk alfabesi (ABECESİ) 1.XI.1928
yılında (79yıl önce) (1353) sayılı yasa ile kabul edilmiştir. Her
harfin okunuşu da yasada vardır.
- 14. harfimiz K,k (ke okunur)
- Bu açıklamaya göre; K,k harfine;
- - Ke
- - Ka diyerek. Doğru söyleyenlere,
yanlış söyleyenlere siz de tanık olacaksınız.
- -Yine birisi, bir çam devirdi
diyeceksiniz.
- Ağzınıza sağlık!
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
60 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- K-H HARFLERİMİZİ DOĞRU OKUYALIM
- Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuyla, harf devrimi
yaptık. Arap alfabesi kaldırıldı, Latin kökenli (29) harfli TÜRKÇE
ALFABESİ (ABEC'si) yasalarla kabul edildi, her harfin okunuşu da
belirlendi.
- (29) harfin içerisinde, K ile H harfimizi, Arapçadan
gelen alışkanlıkla KE yerine KA;HE yerine HA kullananlar dün var
idi,bu günde vardır,yarın da olacağa benzer.
- Hangi alanda diye soracak olursanız yanıt verelim.
Siyasal alanda.
- Şimdi de örnekleri açıklayalım:
- En yaşlı parti Atatürk'ün kurduğu
Cumhuriyet Halk Partisidir.
- Yazışmalarda, konuşmalarda CHP diye
geçer. CEHEPE Okunması CEHAPE diyenler olur. Kasten söylenen de
çıkabilir. Oysa CHP deki H harfinin okunuşu HE'dir, HA değildir.
- Adalet Kalkınma Partisi de kısacası AKP diye yazanlar,
görüntüleyenler vardır. Ama okuyanlar AKEPE diye söyler. Oysa AKP ise,
AK adının söylenmesine çalışır. AKEPE, AKAPE diye söylenmesine gönül
bile kayır.
- KE harfini KA, He harfini HA diye söylemediğiniz gün,
alfabe (ABECE)'mize sahip çıkmış oluruz. Her okuyandan, her
vatandaştan da harflerimizin yasadaki okunuşuyla okumalarını beklemek,
bizim de, sizin de, onların da hakkıdır.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
61 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BAZI SÖZCÜKLERİ HİÇ
SÖYLENMEMELİDİR
- Bir söyleşili aktarmaya çalışacağım:
- - Dostlar; demokrasinin olduğu ülkede, herkes doğal
olarak hakkını, yasalar içerisinde kullanabilir. Bu çok seslilik bile
o ülkeye, canlılık getirir. Sorumlular uyanır. Bir hak söz konusu ise
o da zamanla verilebilir.
- - Dostum; çok yuvarlak konuştun. Bunları herkes
biliyor. Görüşünü açıkça söylesen iyi olur.
- - Yasalara göre herkes toplantı
yapabilir. Görüşlerini açıklayabilir. Bunun örneğini Ankara Sıhhiye de
gördük. Gösteri yapanlar; bordolarını yaktılar.
- - Bordoyu yakmak bir eylemdir. Karşıyı
uyarmaya yarayabilir.
- - İşte burada, bir sorumlu kişi
kalktı; okulların açıldığı günlerin heyecanı ile “bordo yakın,
kendinizi yakın” öğrenciler sizi bekliyor. Dedi.
- - Dostum, bu sorumlu kişi özür diledi
ama bence, bu yakın sözcüğü ölçüşüz bir sözdü. Söylenmemeli idi.
- - Sizler onu, bunu bırakın da beni
dinleyin. Bu sorumlu kişiyi, o makama getiren kişi, hemen o kişinin
işine son vermeliydi. Çünkü o makam:
- - Velinin, öğrencilerin, öğretmenlerin
gözünde her şeydi!
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
62 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- TÜRK DİLİ ÜÇ YAZIM KILAVUZUNU
TAŞIYAMAZ
- Başlığı okuyunca; belki de hayret edeceksiniz. Ama
gerçek bu!
- Şimdi bu üç yazım kılavuzunu (bazılarına göre imla
kılavuzu) sıralayalım:
- 1- Atatürk'ün kurduğu Türk Dil
Kurumunun (T.D.K.) yayınladığı, şimdi Türk Dil Derneğinin basımını
yürüttüğü YAZIM KILAVUZU
- 2- Yeni T.D. Kurumunun basımını
yaptığı okullara önerdiği; İmla Klavuzu
- 3- Günlük yaşamımızda basımı olmayan;
bazı yayın organlarının T.V. (Tivi değil) TEVE'lerin tüm test
kitaplarının uyguladığı BLOK SİSTEM
- Blok sistem nedir? Diyebilirsiniz. Türkçedeki satır
başını kaldıran hiç de hoş olmayan yerlerde kesme yapan sistem.
- Türkçemizde üç tane YAZIM KILAVUZU, (İMLE'DA YAZIM
OLSA) fazladır. Türkçeyi bozmak için yeterlidir. Nitekim:2003-2004
öğretim yılında DERS KİTABI olarak okullara giren kitaplarda pek çok
yazım kusuru görülmüştür.
- Bir örnek verelim:
- Kılavuzun birisi; ÖNSÖZ'Ü, ÖNSÖZ yazar,
- İmla Kılavuzunda ise ÖN SÖZ diye ayırır,
- Öğretmen is;biz ÖNSÖZ diye öğretiyoruz der.
- Buyurun işin içerisinden çıkabilirseniz çıkın.
- TEK TİP YAZIM KILAVUZUNA geçmenin zamanı gelmedi mi
acaba!
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
63 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
NO SÖZCÜĞÜ
Bu satırların yazarına sorulan soru:
No; size ne anlatıyor? Oldu.
Cevabini şöyle verdim:
No; Nobilyum elementinin simgesidir.
Bir de adreslerde çok kullanıldığını
görüyorum. Ama; bir sözlüğe bakmak gerekir. Dedim. Türk Dil Kurumu
Sözlüğünü açtım.
No: Kim. Nobilyumun simgesi sayfa
885.
Bunun dışındakileri aradım. Bir şey
bulamadım. Hemen kapı numaraları aklıma geldi. Orada da No’ya
rastlamadım. Bulduklarım şunlardır.
Numara: a,Fr./1. Bir şeyin, bir dizi
içindeki yerini gösteren sayı;
Numara: a ve s.
1-Numarası olan (Yerler numaralı
gibi)
2-Belli numarası olan (İki numaralı
ev gibi)
Numara sözcüğünü “ Fransızcadan
almışız. Kapı numarası yerine de No: kısaltmasını oturtmuşuz. Bal
gibi, hepimiz de kullanıyoruz.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde Numara
yerine Nu: kısaltmasını almış. Ama bunun Nu:2 gibi yazılmasını Milli
Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu istiyor. Bu yanlışlığı
gördükleri için, onları kutlamak gerekir.
Yorum yapmadan sunuyorum.
,
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
64 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ
1974’de başlayan; öykü-fıkra-söyleşi
kitaplarıma ara vermemin, apaçık bir nedeni vardır. Açıklayayım:
İlerde, ilçelerde oturan anne ve
babalar çocuklarını kreşlere, anaokullarına göndermek için çok
çalışıyorlar. Bu nedenle; kreşlere, anaokullarına giden öğrencilere
sayısız oranda okul öncesi kitapları sunuluyor. Bunların başında da
masallar geliyor.
Öyle bir gelişme oldu ki; her çocuk;
annesinden, babasından, evdeki yetişkinlerden her akşam masal
istiyor. Bu istek karşısında; 2006’dan itibaren masallar yazdım. İlk
masalımın adı: Bana Bir Masal Anlatır Mısınız? Oldu. Geçen günlerde
bir gazetenin haberini veriyorum:
Okul öncesinde okulda kaldık!
-Yetişkinlere saygıyla sunuyorum.
-% 4.5 size de büyük acı veriyor mu?
.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
65 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
KİŞİLİK SAHİBİ ÇOCUK
Bir süre önce görüştüğü bir baba
geldi. Armağan ettiğim bir kitabından söz etti. Oradan, buradan
konuştu. Oğlunun değişik bir çocuk olduğunu söyledi. Hemencecik de
ekledi:
-Oğlum ilköğretim okulu dördüncü
sınıfına gidiyor. Her akşam eve geldiğinde, okulda, sokakta
olanları anlatıyor. O olaylar karşısında nasıl hareket ettiğini
söylüyor. Benim görüşümü istiyor. Bende açıkça söylüyorum.
Söylediklerimin bazıların yerinde buluyor. Bazılarına da karşı
çıkıyor. Beni sinirlendiriyor. Sizin görüşünüzü almak istiyorum.
-Bey, bir ara oğlunuzun değişik
çocuk olduğunu söylediniz. Bu değişikliğin ne olduğunu tam olarak
açıklamadınız. Demek ki çocuğunuz bir kişiliğe erişebilirse iyi
olacak. Bunun içindir ki, her zaman onu dinleyen olabiliniz. Çözüm
arayınız, dedim. Şöyle söyledim:
-Atatürk’ü bilirsiniz ama O’un
çocukluğunu bildiğinizi pek sanmıyorum. Atatürk’ün evdeki adı
Mustafa’dır. Mustafa’nın okuma çağı gelir. Baba Ali Rıza Bey, ana
Zübeyde hanımı ikna edemez. Mustafa mahalle molla okuluna devam
eder. Molla okulunun geleneklerine göre, Mustafa hoca efendiye
teslim edilir. Hoca efendi; sopanın, falakanın ne işe yaradığını
anlatır. Çocuklar durgunlaşırlar. Mustafa’nın kaşları çatılır. Eve
gelir. Okulda olanları bir bir babasına, annesine anlatır hocayı
ve okulu sevmediğini söyler. Ana Zübeyde Hanım önemsemez. Baba ise
Şemsi Efendi Okulunun iyiliğini anlatır. Mustafa bu konuşmanın
sonunda ekler:
-Anneciğim ben hocanın okuluna
gitmem der. Anne şaşırır kalır. Mustafa’nın Şemsi Okuluna devamına
razı olur. İşte burada, Mustafa’nın görüşü iyiden yana açıktır.
Çocuk kişiliğini gösterir.
Sizin çocuğunuz da bir Türk
çocuğudur. Belli olmaz sizinki de bir yerlere gelebilir. Dedim.
Bir kitap daha armağan ettim.
Baba neşe içerisinde çekip gitti.
Bu nedenle diyorum ki; çocuklarınızı dinlemeyi biliniz.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
66 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
ÇOCUK KALBİ
Dünya çocuk klasikleri arasında yer
alan:
Çocuk Kalbi – Edmondo De Amicis’in
eseridir. (100) temel eser arasında M.E.B.’ca tavsiye edilmiştir.
Çocuk Kalbi kitabını aslına uyarak,
kendi anlatımımla dile getirdim. (220) sayayı buluyor. Şimdi bu
kitaba yazdığım önsözü aktaracağım:
Önsöz
Çocuk Kalbi’ni okuyanlar:
-Annenin, babanın, öğretmenin
önemini, tam anlamında, çok güzel bir anlatımla öğrenebilirler.
-Babanın, annenin, ablanın yazdığı
mektuplar, aile bağlarının nasıl kök saldığına tanık olurlar.
-Hele, sınıflarda öğrenciler aylık
öykülerle, bir ulusun kurtuluş savaşında geçen gerçek olaylarla
örnekleriyle okurlar, onların bıraktığı vatana, bayrağa sahip
çıkarlar.
Çocuk Kalbi’ni okumamış olanlar:
-Baba, eksiklerini tam olarak
bilemez.
-Anne, anneliğini tam anlamında
yapamaz.
-Öğretmen, öğrencisinin ne denli
önemli bir varlık olduğunu tam olarak kavrayamaz.
Kısaca söylersek; Çocuk Kalbi
kitabı, her evin rafında bulunursa, okuyacak kişiyi bekler.
Tüm iyilikler, geleceğimizin
garantisi olan çocuklarımızın olması dileğiyle, sevgilerimle!
Yanına Hazırlayan / Salim Savcı
Bu kitabın bakımını yüklenecek
kişilere, kurumlara en büyük kolaylığı göstereceğim. Türkiye
dağıtımını da yürüteceğim. Sevgilerimle!
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
67 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
YAYIM VE YAYIN SÖZCÜKLERİ
ÜZERİNE
Bu iki sözcüğün adı geçince; onu bilsek dahi, bir
sözlüğe bakmaktan geçemeyiz.
YAYIM ve YAYIN sözcükleri de bu türdedir. Türk Dil
Kurumu eski basım kımızı iki kitap en çok beğenilendir. Ora
başvuralım!
YAYIM: Türk Dil Kurumu Sayfa 1294.
Yayım
a)Kitap, gazete gibi okunacak
şeylerin basılıp dağıtılması (açıkçası üretilmesidir) Herhangi bir
şeyin, yapılan radyo TV TEVE’ (TİVİ değil) ler aracılığıyla
dinyleyenlere, izleyicilere ulaştırılması. Eski adı “Neşriyat”
Yayım b) Basılıp satışa çıkartılan
kitap, gazete gibi okunan ya da radyo,TEVE’ler aracılığı ile halka
sunulan duyulum.
Yazarların, okurların bunları
bildiğini varsayıyorum ama yazmadan da vazgeçemiyorum. Neden? Yanlış
kullananlar çoğalıyor da ondan!
Yayından türetilen YAYINEVİ sözcüğü
var.
Millî Eğitim Bakanlığı Kitap
İnceleme Kurulu ile Yeni TÜRK DİL KURUMU Sözlüğü YAYIN EVİ diye
ayrılmasını istiyor. Oysa Millî Eğitim Bakanlığının Kızılay’da bir
satış merkezi var. Tabelasında YAYINEVİ yazıyor. İkili bir görüş
hiçte hoş olmuyor.
Yine bununla paralel yanlış
kullanılan bir sözcük var:
MİLLÎ (i şapkalıdır) Ulusal anlamına
gelir.
Milli derseniz milli toprak
anlaşılır.
Burada da kusur önce Millî olan
bakanlığımızda başlıyor. Lütfen levhaları bir inceleyiveriniz. Okul
başlıklarının yazıların bir göz atıveriniz.
Türkçe; bizim anadilimizdir. Ana
sütü gibi ak ve kusursuz olmalıdır.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
68 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
HANGİSİ DOĞRU?
Sabah Postası dedik. Yazmak istedik
doğrusunu yazdık.
Sabah Postası yazılışını gördük. Bu
iki sözcük ne zaman bileşik sözcük oldu diye düşünüp kaldık.
Yazıdaki bölümü okuyunca, bu da
nereden çıktı? Diyebilirsiniz. Açıklama isteyebilirsiniz. Size hak
veririm. Evet! Açıklama yapmam gerek.
Devlet yardımıyla yayınlarını sürdüren
habercileriyle, yorumcularıyla öncülük yapan TV (Te Ve),(Ti Vi) değil,
kanallarını hepimiz biliyoruz.
Kanallardan birisi her sabah SABAH
POSTASI’NI yayınlıyor. Ama programı hazırlayanlar, bir yanlışlığı
görememişler. Program geldiği gibi yayınlanıyor. Sabah Postası diye
ekranlara (perdelere) veriliyor. Sabah Postası adı bileşik sözcük
olmuş, haberimiz yok.
Bereket versin biraz sonra ekranda
doğrusu da veriliyor.
Sayın Jülide GÜLİZAR bunu görmüş olsa,
bu yayını hazırlayanları kibarca, içtenlikle uyarır. Oysa TV’LER de
çalışan her kişinin bir GÜLİZAR olması gerekir.
Bu yazı yerel basında 8 yerde
yayınlanacaktır. İnanınız Ankara’ya ulaşacaktır. Belki de bu yazar
havanda su dövmüş diyeceksiniz. Oysa su bir hayat demektir. Dilimize
de hayat vermeli; hepimize (sen, ben,o yok) düşmez mi ?
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
69 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BİR ANNENİN ÖĞÜTLERİ
Bu kez, bana gelen bir annenin
mektubundan önemli gördüğüm öğütleri sıralıyorum:
-İnsan, canlıların en gelişmişi, hem
de en akıllısıdır. Yavrum, sana da verilen akılı, daima üretimi
artırmak için kullan.
-Şu evrendeki her canlıyı, cansızı
sevmeyi bil. Seversen sevgi toplarsın. Sevilemezsen, bir kenara
itilirsin. Kenara itilen o toplumdan kopar. İnsanları da sevemez
olur.
-Şu evrene bir bak. Canlının, cansızın, makrosu (en büyüğü),
mikronu (en küçüğü) vardır.
Doğanın bir dengesi olduğunu unutma.
Çevreci ol. Çevrene sahip çık. Oksijen üreten yeşil yapraklı
bitkileri, ağaçları yetiştir.
-Yavrum, bunların tümü sana okuduğun
derslerde verilir. Ama ben bunları, birleştiriverdim.
-Sen sen ol! Paylaşmayı bil yavrum!
Bu yazıyı her okuyan; annesinden başka
öğütler de dinlemiştir. O öğütlerin de dinlenmesi dileğiyle..
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
70 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BU SATIRLARI GELEN MEKTUPTAN
AKTARIYORUM:
“İlerimizin adları, aynı zamanda
çoğunlukla il merkezi oluyor. Dört ilimizin adı ile il merkezi aynı
değil. İnanın ben bu farkı biliyorum ama arkadaşlarımın çoğu bilmiyor.
Hatay= Antakya
İçel= Mersin
Kocaeli= İzmit
Sakarya= Adapazarı
Seyhan= Adana
Hatay; bir bağımsız devlet iken
ülkemize katıldığı için onun adının Hatay olarak kalması, il
merkezinin de Antakya olması aynen yaşatılmalıdır. Bu tarihi görevdir.
İçel adı; Kocaeli adı, Sakarla adı o
yörelerde ilgi toplayabilirler ama Mersin, İzmit, Adapazarı adına
hayır diyen olmayacağını sanıyorum.
Bu dileğimin coğrafyacılara ulaşmasını
diliyorum.
Dahası da var. En son iller
haritasında İçel, Seyhan adı yoktur. Hatay, Kocaeli, Sakarya adları
vardır.
Bu da bunun tuzu, biberi oluyor.
Herkes bir telden çalıyor. Oysa bu adlar, yasada böyle ise böyle
yaşatılmalıdır.
Birlik, beraberlik deriz, mangalda kül
bırakmayız.
Yalan mı?
Birliktelik bu mudur?
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
71 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
SEVGİ SÖZCÜĞÜ ÜZERİNE
Sevgi; sözcüğünü bilmeyen yoktur. Buna
karşın TDK sözlüğünü açalım.
Sayfa:1042’den okuyalım:
SEVGİ: A) İnsanı bir şeye; ya da bir
kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu.
Olduğuna bir nokta koyalım.
Bir deyişe göre de sevgi: Sevgi
beslemekle, sevgi duymakla başlar.
İnsanoğlu; canlı ve cansızlar arasında
yaşar. Onlardan birisine duyarlı olmasına çalışır. Dolayısıyla onu
sevmeye başlar.
Sevilen canlı; insan veya hayvan
olabilir. O da bunun karşılığını davranışıyla, konuşmasıyla, çeşitli
sesler çıkartarak sergiler. İşte bu ortam; bir sevgi ortamıdır.
İnsanları mutlu eder. Buna karşın insanoğlu, sevgisinin var olduğunu
bilir ama çeşitli nedenlerden etkilenir, sevgisizliğin örneğini de
verebilir. Ama insan; en gelişmiş canlı olduğu için ne yapıp yapmalı,
ırk, cins, din, renk, mezhep farkı gözetmeden bireylere
yaklaşabilmelidir. İşte bunun gerçek adı İNSANLIKTIR.
Gördükleri, dinledikleri,
okuduklarıyla bir doğru çizen insanı herkes sever, hatta sayar bile.
Ana, baba, öğretmen, hatta her birey,
bir öğreticidir. Bir yerde de eğitimcidir.
Öğreticilerin, eğitimcilerin sevgi ortamını yaratmalarını beklemek
yerine, herkes bu güzel duyguya sahip çıkmalıdır. Çünkü sevgisiz
hayat; yağmur almayan tarlaya benzer. Fark, fark yarılabilir, ürün
vermez olabilir.
Ürün almak istiyorsak, yağmur gibi her
alana sevgi yağdırmamız gerekir diyoruz.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
72 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ANLAMLI SÖZLER
- 1974 yılından bu yana bana gelen
mektuplardan alıntılar yapıp bir kenara koymuştum. Onlar dile
geldiler, yayınla bizleri dediler. Bu isteğe uydum, işte
aktarıyorum:
- - Dostun yok ise, en yoksul insan
sensin.
- - Ah ile gelen vah ile gider.
- - Hiçbir şey, hayat kadar tatlı
değildir.
- - Kendine karşı saygılı olamıyorsan,
kimseden saygı bekleme!
- - Neş’e ile güneşin girdiği yer
aydınlıktır.
- - Bilgisini kötüye kullanan insan,
en kötü insan sayılır.
- - Kusurlarımız, en iyi
deneyimlerimiz olmalıdır.
- - Çalışmayı seven, kötülük yapmaya
fırsat bulamaz.
- - Her gerçek, bir yanlıştan doğar.
- - Veren el, alan elden üstündür.
- - Sevilmek istiyorsanız, sevimli
olunuz.
- - Öğretmen emekli de olsa öğretmeyi
sever.
- - Her eleştiri bir uyarıdır, bir
diriliştir.
- - Çiğ bir şey ye ama, çiğ bir şey
söyleme.
- Bu anlamlı sözler:
- “Dost söylerse güzel söyler”
kitabımın bundan sonraki basımına girecektir.
- Gerçekte dost acı söyler ama o da güzeldir.
- Doğal olarak anlayana!.
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
73 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- İŞTE O KADAR
- Teknolojinin ürünlerini kullananlar;
bilimin değerini bilir gözükürler. Bilimin ortaya koyduğu
gerçekleri de göremezlikten gelirler.
- Bu saptamayı nereden çıkardığımı
açıklamam gerek. Öyle ise; bilimin sesi kulağınızda kalsın.
- Cep telefonlarının: Uçaklarda,
Otolarda, Tıbbi aygıtlar (cihazlar) üzerindeki etkisi kesindir.
İnsanoğlu 15 yıldır bu etkileri izliyor.
- Bunlar ise: Baş ağrısı, Kulak kanseri,
Karmaşık rüyalar, Beyin tümörlerinin oluşmasıdır.
- Bu etkileri bilenler; çok büyük
kapsamlı çalışmalara başladılar. Avrupa Birliği ile iletişim
enstitüleri bu alana 8 milyon marklık bütçe bile ayırdı.
- Şu anda dünyada (400) milyona
yakın insan cep telefonu kullanıyor. Bu sayıda durmadan
artıyor. Bu iş; sigaraya benziyor. Etkileri bilinir, sigara da
içilir.
- Çok önemli konularda cep telefonu
kullanılmalıdır. Hayat kurtarma söz konusudur. Ama şöyle
kullananlara ne diyelim?
- Ankara'da Kızılay'da bir bankamatik
sırasındayız. Önümüzde bir cici kız, iyi giyimli bir genç var. Her
ikisi de cep telefonu kullanıyor. Kızın konuşmalarını iletiyorum.
Karşısının ne konuştuğunu bilemiyoruz ama; kızımız: "ee.., Ha ,hı
,hı, hı, ya..." gibi kısa heceler kullanıyor. Tek cümle
konuşuyor. Genç ise: "bir hiç için beni arama, aramandan bıktım.
Cebine acı" diyor.
- Örnek ortada.
- Karar sizindir.
- Ben ise bilimi dile getirdim işte
o kadar.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
74 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- DEPREM SİGORTASI ÇÖZÜM DEĞİL
- Dünyanın oluşumunu gören yok. Ama bilimsel olarak bu
oluşumu biliyoruz. Çekirdeği magma tabakası onun
üzerinde katmanlar var. Magma tabakasının kanıtı ortada! Yanardağlar
bunu doğruluyor. Sönmüş yanardağlar olduğunu bilim söylüyor,
biliyoruz.
- Magma tabakasında olan değişmeler,
yanardağlar dolayısıyla dünya üzerine atılıyor. Bu lavlar bir süre
sonra sert parçalara dönüşüyor. Zamanla da toprak oluyor.
- İnsanlar boş durmuyor. Yer kürenin
katmanlarındaki petrolü, doğal gazı sağlıyor. Ne de olsa boşluklar
oluşuyor. Yerküre de kırılmalar, çökmeler, kaymaları zamansız olarak
görüyoruz. Kırılmalar, çökmeler, kaymalar da fay hatlarıyla varlığını
gösteriyor. Deprem de oluyor. Zamanı belli değil. Önceden kestirilmesi
şimdilik olanaksız!
- Deprem dünyanın hemen hemen her
yerinde olabiliyor. Şiddetleri, ülkemizde de yıkımlar yapıyor, can
alıyor. Depreme karşı tek önlem; yeni yerleşim yerlerinde depreme
dayanıklı yapılar yapmak. Yapı gereçlerini, kumundan, çimentosundan,
kirecinden kaliteli olarak da seçmek şart!
- Bunun yanında deprem sigortasını
düşünmek hayalcilik olur. Bu sigorta da; devlet, belediye, inşaatçı,
tasarımcı işe girecek. Siz en iyi yasayı da çıkarsanız, bizim
insanımız onunda boşluklarını bulur, bizleri uyutur. Bir yerleşim yeri
yerle bir olunca da bunu hiçbir sigorta şirketi ödemez.
- Depreme alışmalıyız, alışacağız. Ama
depreme dayanıklı yapılar yapmalı, canımızı kurtarmayı bilmek gerek!
- Deprem sigortası yaptırdım diye hayale
kapılmamak gerek.
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
75 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- TEK DAMAR OLMAK ÜZERİNE
- Gelenler, gidenler olduğu için
Ankara-Kızılay P.T.T.’sine her gün uğrarım. Rastlantı bu ya, çok
beğendiğim memurenin yanında İzmirli Melahat... hanım efendi ile
tanıştım.
- Yaptığımız söyleşide; tüm
insanların, daha çok bayanların TEK DAMAR OLMAYA ÇALIŞTIKLARINI
ekledi. Şöyle söyledi:
- ”Tek damar olmak Allah vergisidir.
Ye, ye ama asla kilo alma!” dedi. Bu uyarı beynime saplanıp kaldı.
İşte yazıverdim.
- “Tek damar olmak” isteyenlere
sunarım. Soru sormak isterseniz adres veriyorum: Melahat Yılmaz -
2124/1 sokak No: 5 Bayraklı / İzmir
- Sağlıkla tek damar olmanızı dilerim.
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
76 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÇOCUK KALBİ KİTABINI KİMLER OKUMALI
- Dünya Çocuk Klasikleri arasında yer
alan:
- ÇOCUK KALBİ-Edmondo De Amicis’in
eseridirb (100) Temel eser arasında M.E.B.’ce tavsiye edilmiştir.
- Çocuk Kalbi kitabını aslına uyarak,
kendi anlatımla dile getirdim. (220) sayfayı buluyor. Şimdi bu
kitaba yazdığım önsözü aktaracağım:
- ÖNSÖZ
- ÇOCUK KALBİ’Nİ okuyanlar:
- -Annenin, babanın, öğretmenin
önemini, tam anlamında, çok güzel bir anlatımla öğrenebilirler.
- -Babanın, annenin, ablanın yazdığı
mektuplar, aile bağlarının nasıl kök saldığına tanık olurlar.
- -Hele, AYLIK ÖYKÜLER’LE, bir ulusun
kurtuluş savaşında geçen gerçek olaylarla örnekleriyle okurlar,
onların bıraktığı vatana, bayrağa sahip çıkarlar.
- ÇOCUK KALBİNİ, okumamış olan:
- -Baba, eksiklerini tam olarak
bilemez.
- -Anne, anneliğini tam anlamıyla
yapamaz.
- -Öğretmen, öğrencisinin ne denli
önemli bir varlık olduğu tam olarak kavrayamaz.
- Kısaca söylersek; ÇOCUK KALBİ
kitabı, her evin rafında bulunursa, okuyacak kişiyi bekler.
- Tüm iyilikler, geleceğimizin
garantisi olan çocuklarımızın olması dileğiyle, sevgilerimle.
- Bu kitabın basımını yüklenecek
kişilere, kurumlara en büyük kolaylığı göstereceğim. Türkiye
dağıtımını da yürüteceğim.
- Sevgilerimle
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
77 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
TRAFİK İŞARETLERE DİKKAT EDİNİZ!
Bir zamanlar Ankaralı; otobüs,
dolmuş, taksi duraklarında hemen diziye girerdi. Sıranın kendisine
gelmesini beklerdi. Herkes de bu geleneğe uyardı.
Yer Ankara Kızılay. Her burası zaman
insanlarla dolu ve hareket halinde. Trafik lambaları karşısı
insanlar yığılmış. Kırmızıda yayalar duruyor, sarıyı görünce yayalar
ok gibi fırlıyor, yeşil süresince kurala uyuyor. Uymadıkları bir
kural var. Ben yaşadığım bir olayı size aktaracağım.
Trafik lambalarının bulunduğu yolda
yaya geçidinde gelen ve gidenlere oklarla yol gösterilmiş. Gidilen
taraf sağ taraf okla yön gösteriyor. İşte bu okları görmeyenler var.
Yaya yolunun sağında yürüyen bir
yaşlı kişi bastonunu basa basa yürüyor. Karşısında ise iki kızımız
var. Yüksek sesle konuşuyorlar hem de yürüyorlar. Bu ara bastonlu
kişiye çarpıyorlar. Adam söz alıyor:
-Hanım kızım, şu asfalta bak. Ne
görüyorsun? Kızlardan çarpanı:
-Sarı oklar görüyorum. Yaşlı adam:
-Ama; benim yürüdüğüm okun
karşısındasın. Oysa senin okun, sana göre sağdadır. Diyor. Çarpan
kız:
-Dayı; işine bak. Beni engelleme.
İşte o kadar. Yaşlı adam:
-Kızım; hanım diyerek değer verdim.
Verdiğim değeri pul ettin. Aman bu defalık olsun. Biz geldik
gidiyoruz. Sizin çocuklarınız bunu yapmasın.
Trafik kurallarını hiçe sayanlara
ithaf olunur.
,
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
78 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- TÜRKÇE HER ZAMAN ÖNE
GEÇMELİDİR
- Türkiye Cumhuriyeti'nin ana dili Türkçedir.
Anayasada da böyle yazılıdır.
- Türkçenin dışında yabancı dil bilenleri, her
vatandaş saygıyla, sevgiyle karşılar. Onlardan da; yabancı
dillerdeki bilgilerden toplumumuz yararlanmalarını bekler.
- Sınırlarımız içerisinde genelde Türkçe konuşulur,
yazılır. Buna karşın, bir yabancı dil bilenler, bilgiçliklerini
sıralar, yabancı sözcükleri kullanır. Daha da ileri gidenler (29)
harfli alfabemizin (ğ) yumuşak ge dışında, bilgiçlik tasladıkları
dilde söylerler, bu yetişmez derler, yazılarında sergilerler.
- Milli Eğitim Bakanlığının kabul ettiği ders
kitaplarında, bir yabancının adı geçerse, parantez içinde Türkçe
okunuşu da kesinlikle verilir. Buna karşın, yazılı ve görüntülü
basınımız bu ilkelere uymamakla neredeyse direnirler.
- Her yıl yapılan uluslar arası bir müzik yarışması
var. Adını yazdığı gibi verirsek; ERUROVİSİON dur. Okunuşu ise (Örüvizyon)
oluyor.
- Bu yılki, bu müzik yarışmasına bir Türk bayanı Sayın
Sevtap Erener katılıyor, seçilen anadil İngilizce!
- Oysa bu yarışmaya Anadilimiz Türkçe ile katılmamız
gerekirdi. Neden ise, Türkçemiz dışlanmış seçilmiştir.
- Eurovision (örovizyon) yarışmasını kazanacağız
sanılmasın. Türkçemizin değerini bilmeye, onu yüceltmeye, gereksinim
var.
- Bir gözlem aktarmak diliyorum:
- Türkçe konuşan bir sunucunun yüz,
ağız, dudak mimiklerine bakınız, sevgi doludur.
- Bir de yabancı dildeki sunucuyu dinleyin; dudakların
perişanlığını görün. Bir kuralı uygulamamız gerekiyor. Her yabancı
sözcük kullanan lütfen onu Türkçe okunuşunu da yazıversin veya
söyleyiversinler.
- Belgeç: Türkçedir. Belge geçen anlamındadır. Ama
faksın okunuşu Türkçe, yazılışı FAX'TIR. Oysa bizde (X) simgesi
çarpı yerine geçer. İks (X) diye bir harfimiz yoktur. [Anlayana
sivrisinek saz, anlamayana davul, zurna az]( Bu Yazı Yarışmadan önce
yazılmıştır M.S.GÜRSEL)
-
-
-
-
- .
.
, |
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
79 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- GEL DE YAZMA BAKALIM
- İşyerime gidip gelen bir lise mezunu var. Bu yıl
üniversite sınavlarına girdi, kazandı. Bir üniversiteye de kaydını
yaptırdı.
- Bu genç en son geldiği gün, cep telefonuyla konuştu.
BABA demedi,”BUBA” dedi. Bir çalışanım duramadı:
- -Babayı bilirim ama bu buba da nereden
çıktı?
- -Biz evimizde İstanbul şivesiyle
konuşmayız. Yerel şivemizle konuşuruz. Baba yerine buba deriz.
- Ben duramadım söz aldım:
- -Sevgili genç! Liseyi bitirdin, lise
kültürü aldın. Üniversite sınavını da kazandın. Seni kutlayanlardan
biri de ben oldum. Şimdi ne diyorsun? Biz evimizde İstanbul şivesiyle
konuşmuyoruz diyorsun. Oysa yerel şiveler o yörelerde kalır, yaşar.
Ama okuyanlar kitaplardaki TEVE (TV)'lerdeki, basındaki şiveye göre
yazarlar, konuşurlar. Böylece Anadilimi yüceltmiş olurlar. Siz bu
görüşe karşı çıkıyorsunuz. Okullarda, yaşamınızda, sınavlarda
şivenizle hareket ederseniz, başarınız ne olur?
- -Bey amca! Ben oralarda istenilen
Türkçeyi kullanırım. Evde ise öyle hareket edersem; DİL KIRMA derler,
beni frenlerler. Ben de yerel şive kullanırım.
- -Sevgili genç! Herkes yerel şivesiyle
konuşursa Türkçemizin durumu ne olur? Hiç düşün mü? Söyleşimiz burada
sona erdi. Ama bir lise mezunundan bu konuşması hoşuma gitmedi. Gel de
bunu yazma.
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
80 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- OSMANCIK-97 PİRİNCİNİN ÜRETİMİ
VE SATIŞI ARTIRILMALI
- Pirinç adı geçince dünyada Çin; ülkemizde Tosya adı
öne geçer. Biz ülkemizde üretilen pirinçlerden öne geçen “Osmancık-97”
pirincinden söz açmak istiyor.
- Osmancık-97 pirincine geçmeden, Tosya Pirincinden
bilgi aktarmak gerekir. Osmancık yöresinde, ilk kez pirinç fabrikası
Tosya'da kurulmuştur. Bu yörede yetiştirilen pirinçler, Osmancık'ta
yetiştirilenler de dâhil Tosya Pirinç Fabrikasına gönderilmiştir.
Piyasada da Tosya Pirinci adıyla çıkmıştır.
- Osmancık pirinci öne geçiyor. Son 15-20 yıl arasında
Osmancık'ta yılda ortala-ma 15-20 bin ton pirinç üretilmeye başlandı.
Üretimde, bu yörede adı geçer oldu. Osman-cık; kendisine özgü pirinç
üretmeye başladı.” Osmancık-97 pirinci”
- Osmancık 97 Pirinci 1995 yılı öncesinde Osmancık Riba
ve Kros adlı iki tür pirinç üretiliyordu. 1995 yılında Riba ve Kros
pirincinin verimini artırmak için girişimler yapıldı. Bu türden yüksek
verimle Osmancık-97 pirinci üretildi.
- Osmancık eskiden pirinçten bire (35)
verim alınırken,1955'den sonra Osmancık-97 Pirincinden bire (75-80)
ürün alınmaya başlandı. Ünü de her yere ulaştı.
- Osmancık-97 Pirincinde emeği geçen bir
hemşerimiz var. Osmancık Belediyesi Ziraat Mühendisi Serdar Kurşun'dan
söz etmek eksiklik olur. Belki de ona sorsak, ben bana düşeni yaptım
diyecektir. Ama Osmancık'ımızın adını ünlendirecektir.
- Bu arada Kurşun soyadı beni sardı.
Çünkü ben; Şemsettin Kurşun adlı bir öğretmenin öğrencisiyim. Emeği
geçen öğretmenimi şükranla anıyorum.
- Gördüğüm ve izlediğim bir durumu
yazmadan geçemeyeceğim: Ankara'da Kızılay'da Toprak Mahsulleri Ofisi
Marketi var. Bir zamanlar Osmancık-97 Pirinci satılıyordu. Şimdi
satılmaz oldu. Sordum: “Biz geleni satarız” cevabını aldım. Demem olur
ki; Ankaralı Osmancık-97 Pirincini tanıdı ama bulamıyor.
- Yine Ankara'da Toprak Mahsulleri Ofisi
karşısında bir market var. (reklamı olur diye adını yazmadım) Bu
market, çeşitli yerlerden gelen pirinci fiyat da indirerek “Gönen
Pirinci” diye satıyor.
- Gönen adı da benim için önemlidir.
Çünkü ben Gönen Ortaokulunun ilk mezunuyum. Oradaki başarımla
Balıkesir Necati Bey Öğretmen Okuluna gittim. Balıkesir Necati Bey
Eğitim Enstitüsünden Fizik, Kimya bölümünde okudum, Fizik Kimya
stajyer öğretmen olarak orada başladım. Bu nedenle Gönen'e Osmancık
gibi saygı ve sevgim vardır.
- Burada belirtmek istediğim şudur. Ankara piyasasına Osmancık-97
Pirinci gelsin istiyorum. Bu nedenle Osmancık'taki pirinç
fabrikalarına büyük görevler düşüyor. Fiyatlar normale çekilsin,
üründen kazanma yollarını araştırsınlar. Niçin? Osmancık'ımız için,
Osmancık-97 için.
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
81 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BİZİM ÜLKEDE MASALA NASIL
BAŞLANIR?
- 21 ders, yardımcı ders, kaynak
kitabından sonra, (47) yaşımdan sonra (24) adet öyküler, fıkralar,
söyleşiler, denemeler yazmıştım.
- 2006 yılından itibaren de, okul öncesi
çocukların başucu kitapları olan masal yazdım. Adını da:
- Bana bir masal anlatır mısınız?
Koydum.
- Kitapta: 232 masal vardır. Kitap 420
sayfadır. Birinci hamura basılmıştır. Mukavva kaplı renkli bir kapağa
sahiptir.
- Bu kitabımı okuyanlardan, beni görmeye
gelenler var. Çoğunun sorduğu şey: Bizim ülkede masal giriş bölümüdür.
Şimdi onlara aşağıda açıklayacağım iki örneğin fotokopisini veriyorum.
Kız, erkek olan bu çocuklardan:
- -Çok teşekkür ederim! Sözünü
istiyorum. Dünyalar benim oluyor.
- Bu arada sevgili hemşerim Muzaffer
Gündoğan’dan masal yazmasını, denemesini bekliyorum. Çünkü öykü okuyan
azalıyor? Masal arayan çok. Onlar okumasalar da masalları okutmasını
biliyorlar.
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
82 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BU KEZ BU ATILIM BAŞARILI
OLMALIDIR
- Milli Eğitim Bakanlığı 2004-2005 yılına:
- Mesleki Eğitimde Öğretim Sisteminin Güçlendirme
Projesi (Kısaca MEGEP) ile giriyor.
- MEGEP 30 ilde 104 pilot okulda
uygulamaya başlıyor.
- Alınacak sonuçlara göre, gelecek
öğretim yılında MEGEP yaygınlaşacaktır.
- Milli Eğitim Bakanlığımızın 1953-1954
öğrenim yılında 3 okulda:
- Muş Muhtelif Gayeli Ortaokulu
- Nevşehir Muhtelif Gayeli Ortaokulu
- Mustafa Kemalpaşa Muhtelif Gayeli
Ortaokulları denemesi olmuştur. Bu denenenin sonucu alınmadan, bu
okullar Erkek Sanat enstitüsüne çevrilerek uygulamaya son verilmişti.
- Milli Eğitim Bakanlığı bu kez 30 ilde 104 pilot okulda 4 yıllık
lise düzeyinde bir denemeye girişiyor. Bu atılımı kamuoyunun yeteri
kadar benimseyip, benimsemeyeceğini bilemiyoruz. Ama çok geniş
kapsamlı bu girişimi,bu satırların yazarı Muş Muhtelif Gayeli Ortaokul
Müdürlüğü yaptığı için o günkü heyecanıyla yaşatılmasını diliyor.
- Başarının bir belirginliği vardır. O
da; inanarak sebatla uygulamanın yürütülmesidir. Çünkü; bu kez kesin
sonuç almak zorundayız.
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
83 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- GÜNDE NE KADAR OKSİJEN
HARCIYORUZ?
- Son zamanlarda BENİ DİNLE KESEBİLİRSEN KES adlı
öykümle ilgili yazılar geliyor. Bunlardan birisi çok hoşuma gitti,
aynen aktarıyorum:
- “Ağaçları çok severim. Nerede ağaçlarla ilgili bir
yazı okusam, o kişiye saygı duyarım. Bunlardan birisi de sizsiniz.
- Beni Dinle Kesebilirsen Kes öykünüzü 1992 yılında
okudum. Orada bir çam ağacını konuşturdunuz. 7. paragrafta çam ağacı
çok şeyler söylüyor. Bu öykünüzü TVLER görmüyor mu? Demek ki
görmüyorlar. Ben görsünler istiyorum. Yeşil yapraklı bitkilerin
oksijen kaynağı olduğunu sık sık dile getirsinler istiyorum.
- Bu mektubu niçin yazdım? Onu da anlatayım. Geçenlerde
bir yerde ağaçla ilgili bir yazı okudum. Bir insan günde yedi ortalama
büyükteki ağacın verdiği oksijeni harcıyorlarmış. Dolayısıyla
yaşıyormuş.
- Bunlardan yedi sayısına öncelik verelim. Her insanın
ömrü boyunca yedi ağaç yetiştirmesini diliyorum. Si ne dersiniz?
- Ankara/Adımı lütfen vermeyiniz
- Bu sade vatandaşın herkesin yedi ağaç dikmesine bende
canı gönülden katılıyordum.
- 1-Doğum Günü İçin
- 2-İlköğretimi Bitirdiği Gün İçin
- 3-Liseyi Bitirdiği Gün İçin
- 4-Yüksek Okulu bitirdiği Gün İçin
- 5-İşe G,irdiği Gün için
- 6- Nişanlanma Günü İçin
- 7-Nikâhlanma Günü İçin
- Daha fazlasını dikenlere yaşatanlara selamlar,sevgiler
diliyorum. Gönülden sevgiyle kucaklıyorum.
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
84 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- SON GÜNLERİN SÖZCÜKLERİ
FİYAT-EDER-AKÇE
- Son günlerde bana sorulan bir soru var.
- Bir mala vereceğim para:
- Bazı iş yerlerinde fiyat sözcüğü ile
- Bir kısım satıcılar ise eder sözcüğü
- Yeni yeni de akçe sözcüğü ile isteniyor
- Cevabım şu oluyor:
- Fiyat (Fiat söylenilmek şartıyla, çünkü o bir oto
markası) kullanılanlar çoğunlukta oluyor. Bu ise yaşlı kuşaktır.
- Fiyat sözcüğü Türkçe olmadığından dolayı ben eder
sözcüğünü kullanırım diyor.
- Köyden, gecekonducular orada da,Kızılay’da iş
yerlerinde de gelenler bu…kaç akçe diyorlar.
- Akçe sözcüğü bana daha sıcak geldi ama herkesin bu
sözcüklerden birisini kullanacağı kesindir.
- Akçenin AK hecesi bazılarının hoşuna gidebilir.
Bildiğimiz Ak… yok iken, akçe yaşıyordu.
- Bu sözcük konuşan bir kuşaktan söz ediliyor. Öyle ise
sözcük dağarcığından gelişmesi için görüşler sergileyebilirsiniz. Ama
bu satırların yazarı Türkçe Sözcüklerin kullanılmasını savunur.
Kitaplarında, yazılarında bu niteliğe uymaya çalışır.
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
85 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- KAĞIDIN İNSAN USUNA (AKLINA)
GETİRDİKLERİ
- Bu yazıyı yazmama neden olan söz:
- - Dikkat ettim, kâğıtların arka yüzlerini de
kullanıyorsunuz. Ya çok cimrisiniz, ya da bildiğiniz bir şey var.
- Evet. Ta öğretmenliğimden bu yana, bir kâğıdın iki
yüzünü de kullanırım. Çünkü bu tüketim ağaca dayanır. Kâğıdın ana
maddesi selüloz’dur. Selüloz’un kaynağı da ağaçtır.
- Kâğıdı en iyi kullanmakla bendeki ağaç sevgisini
coşturdu. BENİ DİNLE KESEBİLİRSEN KES adlı öykü kitabını yazdırdı. O
kitaptan bir kısım aktarabilirim:
- Ağaç deriz, orman deriz mangalda kül bırakmayız.
- Ama ben, sen, o,ağacın da, ormanın da canına okumaktan
geri durmayız.
- Orman sevgimiz bir gerçek.
- Ah! Birde onu koruyabilsek (Kitabın önsözüdür)
- Bu yazıyı hazırladım. Buraya nokta koymuştum. VİRGÜL
adlı dergi adresime geldi. 72. sayfada: her kâğıda kitap basılmaz!
Diyor. 22 tür kâğıt olduğunu sıralıyordu:
- Ambalaj kağıdı, biletlik kağıt, duvar kağıdı, iskambil
kağıdı, kağıt helvası, kağıt para, karbon kağıdı, kitap kağıdı, krepon
kağıt, kurutma kağıdı, mektup kağıdı, nota kağıdı, nüfus kağıdı,
ozalit kağıdı, resim kağıdı, saman kağıdı, sigara kağıdı, tuvalet
kağıdı, zımpara kağıdı.
- Ağacı, ormanı sevenler, dünya ormanlarının nasıl yok
edildiğini okuyarak, TV lerden izleyenler görürler, kahrolurlar. Çünkü
o ağaçlar havadaki %18 oksijeni sağlarlar. Canlıların yaşamalarını
gerçekleştirirler. Şu söğüde ileteyim:
- Cenazeme çiçek göndermeyiniz. Lütfen bir ağaç
dikiniz. (Prof. M. Bahri Savcı. Siyasal Bilgiler Anayasa Prof. İdi)
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
86 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- KADINLAR GÜNÜ
- Kadın, erkek ayrılığı belki de insanoğlunun dünyaya
gelişinden beri vardır. Bu ayrımı dünyada en aza indirenler de Türkler
olmuştur.
- Eğitim ile öğretimin geri kaldığı ülkelerde bu fark
çok büyüktür. Bu farkı görenler; kadınlar gününün kurulmasında öncü
olmuştur. Tüm ülkelerde de ilgi görmüştür. Bizde de kadınlar günü
kutlanmaktadır. Kim kutluyor derseniz? Ekonomik bağımsızlığa erişmiş
hanımlarımızdır. Diyelim; kadın erkek eşitliği sağlansın bu kutlamaya
da gerek kalmasın. Dilemek kolay yoldur. Uygulamadan bunu yapmak
zordur ama insanoğlu zoru başarabilecek tek varlıktır.
- Bu girişten sonra; ülkemizde eski ve yeni kadınlar
diye bir ayrım akla gelmektedir. İsterseniz önce, eski kadınlarımızın
niteliklerini sıralayalım:
- 1-Evin temel direği olurlar, ağır başlıdırlar.
- 2-Evin içerisinde onların sözü geçer. Ev dışına ait
konularda da uyarılarını yaparlar. Sorumluluğu erkeğe bırakırlar.
- 3- Az konuşur, fakat çok dikkatlidirler. Çocukların
yanında erkekleriyle iyi örnek olmayı bilirler. Hiçbir şeyi
gözlerinden kaçırmazlar.
- 4- Omuzlarına yüklenen yükü bilirler, Fazla
yakınmazlar, beklemesini bilirler. Sabırlıdırlar.
- 5- Vefalılardır, güvenirlidirler. Olanaklarına göre
gözleri toktur.
- 6- Analıklarının değerini bilirler, dayanıklıdırlar,
kolay pes etmezler.
- 7- Haksızlığa tahammülleri yoktur. Evin düzeni ile
mutlu olurlar.
- 8- Zamanla kötülükleri unutabilirler. Kendilerine
yapılan iyiliklere karşılık vermeyi ihmal etmezler (*)
- Bu arada eski kadınların nitelikleri yansıtırdı. Yeni
kadınlarımızın hakkında yemeyelim. Çeşitli yazarlardan görüşler
aktaralım. Yeni kadınlarımızın Türk aile sistemine yaraşan
niteliklerine önem vermelerini isteyelim. Kim için dersiniz?
Yavrularımı için diye ekleyelim.
- Yeni kadınlarımızın özelliklerine ait saptanan
görüşleri sıralayalım:
- 1- Şimdiki kadınlarımız, her şeyden önce toplum
içerisinde yerlerini düşünüyorlar.
- 2- Kendi bakımlarına çok önem verirler. İncecik
kalmaya çalışırlar.
- 3- Giyimlerini ortama göre şık biçimlerde
gerçekleştirirler.
- 4- saçları ile ciltlerinin bakımına çok önem verirler.
- 5- Bulundukları yerde kendi havalarını dalgalandırmayı
bilirler.
- 6- Bireysel eğitimlerine önem verirler.
- 7- Erkeklerinin arkalarında olmak yerine yanında
olmaya çalışırlar.
- 8- Ön planda kendilerini tutmasını bilirler.
- 9- Ekonomik bağımsızlıkları var ise harcamayı
severler.
- 10-Yaşam standartlarına önem verirler.
- 11- Çevreleriyle aralarına mesafe koymamı bilirler.
- 12- Güçlükleri göğüslemeyi pek severler.
- 13- Başkalarından vefa beklemeyi öne almazlar.
- 14- Geride bıraktıklarıyla hayıflanmayı sevmezler.
- 15- Tüketim çağına uyumluluk gösterirler.
- Yeni kadınlarımızdan vitrin güzeli olmak isteyenleri
bu özelliklerin dışında tutmak gerekir.
- Eski kadınlar ile yeni kadınlara ait görüşleri
aktardık.
- Her kadınımızın beğendiklerini öne çıkarmalarını
diledik. Şunu da unutmayalım. Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın
vardır.
- (*)Bu görüşler, çeşitli yazarların saptamalarından alınmıştır.
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
87 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BAĞIŞLADIM GİTTİ
- Sizlere bu kez; bir markette müşteri ile kasiyer kızın
söyleşisini aktarmak istiyorum. Benden önceki ak saçlı müşteri
kasiyere yaklaştı:
- -Hanım kızım iyi günler. Nasılsın?
- -Bey amca, çok müşteri bize çatar. Siz bir başkasınız.
Teşekkür ederim. Siz nasılsınız?
- -Hanım kızım, ben kendimi gençlere göre ayarlarım.
Onlar iyi olunca ben de iyi olurum. Hele senin gibi gülen insanlar
olursa mutluğum artar.
- -Benden sonraki müşteri, parayı sayan kıza:
- -Burada sıradayım. Gözün kör mü?
- -Bey amca evet. Amca ile konuştum ama çalışma azmi
kazandım hiç merak etmeyin size yardımcı olurum.
- -Yardımını istemiyorum. Görevini bil. Dedi. Ak saçlı
adam dayanamadı:
- -Bey; bu gençlere çatmak doğru değil! Onları
yüreklendirmek gerek. Dilerim bundan sonra öyle yaparsınız. Dedi. Bu
bey, ile ak saçlı adam yan yana geldiler. Bey ak saçlı adamın ellerine
sarıldı:
- -Bağışla beni öğretmenim.
- -Bağışladım gitti 51 Ali sen misin? Nasılsın?
- -Evet! Benim öğretmenim. Öğretmenim emekli olmuşsunuz
ama burada da öğretmenlik yaptınız. Verin elinizi öpeyim.
- Yorumu size bırakıyorum.
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
88 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- MUSTAFA NECATİ NİÇİN
UNUTULMUYOR?
- Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş, o günden
bugünlere değin pek çok Milli Eğitim Bakanı gelmiş. (1) Bunların çoğu
unutulmuş. Ama unutulamayanlar da var. İşte bunlarda biri, Mustafa
Necati...
- Mustafa Necati, ulusun ve onun
çocuklarını çok seven, herkesi kardeş gören, “Kardeş” sözcüğünü sık
sık kullanan saygın bir kişidir.
- Mustafa Necati’nin sözlerinde içtenlik
vardır. Engelleri yenme isteği vardır. Ülkesine, bu vatanın
insanlarına yaraşan işleri yapmayı bir borç bilir. Birlikte çalıştığı
tüm insanlara, değerlerini fazlasıyla verir. “Öğretmenlerin
gönüllerini kucaklayan, bir Bakan olarak gösterilir. Her yılın birinci
günü, bu nedenle, içtenlikle, saygıyla anılır.
- Mustafa Necati bir insandı. Fazla
yaşamadı. Genç yaşta hayata gözlerini yumdu. Onun adını yaşatmak
isteyenler çıktı. Balıkesir İlk öğretmen Okulu, modern bir yapıya
kavuşmuştu. Fırsat doğdu. Mustafa Necati’yi unutmayanlar okulun adını:
Necatibey İlk öğretmen Okulu koydular. İyi de yaptılar. Ellerine,
dillerine sağlık. O zamanlar, İlk öğretmen Okullarına, ortaokulların
birincileri, ikincileri, öğretmenler kurulunca seçilerek alınırdı. En
seçkin öğretmenler bu okullara kaydırıldı. Balıkesir Necatibey İlk
öğretmen Okulu da böyle bir kadroya ve öğrenciye kavuştu. Bu okula
gelen öğretmenler, ne yapacaklarını bildiler. Gece gündüz demeden
çalıştılar. Kedilerini öğrencilerine adadılar. Onları, ülkenin
beklediği öğretmen olarak yetiştirdiler. Birer Atatürkçü ve Anayasacı
olarak yurdun dört bir yanına saldılar.
- Her Necatibeyli, gittiği okulu
inceledi. Çalışma yöntemini ortaya koydu. Söz ve öz birliği sağlamayı
bildi. Bilimsel otoritesini kurdu. Öğrencisinin hak ve hukukunu
savundu. Kimsenin adamı olmadı. Herkese eşit işlem yaptı. Öğrencisine
hakettiği numarayı verdi. Baba rolüne çıkmadı. Bu nedenle eleştirildi.
Ama o, çalışmasını hiç aksatmadı. Her zaman öğrencilerin, velilerin
yanında olmayı bildi. Böylece gönüllere girdi.
- Mustafa Necati’nin Kızılay-Mithatpaşa
Caddesinde olan evi restore edildi. Bir işyerine kiraya verilecekti,
verilemedi. Bu bina, şimdi boş duruyor. Bu binanın: Mustafa Necati
Müzesi olmasını Milli Eğitim Bakanlığı da düşünüyor deniliyor. Seçime
girmeden, bu müzenin açılmasını dileyen yüz binlerce insan halen
yaşıyor. Bunlardan biri de, bu satırların yazarıdır.
- Mustafa Necati, adı unutulmasın!
Saygılarımla.
-
- (1) O günden bu güne pek çok Milli Eğitim Bakanı geçti sözümü bir
eski bakan yerinde bulmamıştı. Ama gerçek ortada diyeceğim. O Bakana
da saygılar.
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
89 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- AĞAÇ DA AĞAÇ
- Kâğıdın ana maddesi selüloz'dur. Bu
ise ağaca dayanır. Ne denli çok kâğıt harcasak, o denli de dünyada
ağaç eksilmesi olur. Oysa bir ağaç her şeyden önce oksijen üreten
kaynaktır.
- Ağaç da ağaç deriz ama ağacın da canına okumaktan geri kalmayız.
Bu böyle gelmiş, böyle gidiyor diyemeyeceğiz. Gelecek kuşakları
düşünmek zorundayız.
- Medyadaki gazetelere bakınız, o denli
çok sayfalı gazeteler veriliyor ki hepsini okuyan bir kişi bile
çıkmaz. Sonra; her şey magazin açısından alınıyor. Tüketicilik
körüklenip duruyor. Gazeteler kendi aralarında bu konuyu görüşmeyi
düşünemiyorlar. Beklide düşünenler var. Onlar yandaş bulmamış
olabilirler.
- Türkiye ormanlarından kesilen ağaç
miktarı kâğıt gereksinimi karşılamaktan uzak olduğu için ithal kağıt
gereksinimi artacağını söylemek bir bilgi eksikliği olur.
- Teknolojinin gelişmesiyle, romanlar,
öyküler basılı yayınlar CD'lere alınabiliyor. Ağaçların kesilmesini
teknoloji önleyebilse, dünyamız daha çok ağaca kavuşabilecektir.
Soluduğumuz hava da daha çok oksijen taşıyabilecektir. Dileyelim bu
günler uzak olmasın.
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
90 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- LİSE MEZUNLARINA MÜJDE
- Geçmiş yıllara bakınca; eğitim ve öğretimde bir yerde
hata yaptık. Bunu da LİSE ile MESLEK OKULLARI'RI Lise adında
birleştiriverdik. Ne oldu? Meslek Okullarının hepsi lise adını aldı.
Bunu isteyen İmam Hatip Okulları idi. Meslek Okulları da, her nedense
lise adında yarar gördüler. Meslek Okulları Meslek liseleri oldular
ama Üniversite Giriş Sınavlarında gerilerde kaldılar. Çünkü lise
kültürü eksikliği var idi. Bunun giderilmesi düşünülemedi. Meslek
lisesini bitirenler, bir sanatı da iyi öğrenmedikleri için, çırakların
önüne geçemediler. Bu gerçekleri herkes gördü, üzerine gidilemedi,
bizim meslek okullarımız da yara aldı. Şimdi bir fırsat doğuyor:
- Liseyi bitirenlere soruyorlar. Bir
meslekleri olmadıkları için bir işe giremiyorlar. Şimdi ise liseyi
bitirenler, meslek okulu diploması almanın yolunu arıyorlar.
- Muş Teknik ve Endüstri Meslek
Lisesinin yayınladığı 8. sayısı olan SANATIN RENGİNDEN aktarmalar
yapıyorum:
- Lise mezunlarına, kalfalık ve ustalık
belgesi sahiplerine 1,5 yılda Endüstri Meslek Lisesi (Daha doğrusu
Meslek Okulu) diploması verilebilecektir.
- Telafi eğitimden kimler yararlanabilirler?
- 1-Genel liseleri bitirenler.
- 2-İlk Öğretim Okulu (8 yıl) mezunu usta ve kalfalar.
- 3-Mesleki ve Teknik Lise mezunu olup, farklı bir dalda
eğitim yapmak isteyenler.
- Bir örnek verelim: Kişi Endüstri Meslek Lisesi
elektrik Bölümünü bitirmiştir. Yapı bölümüne baş vurabilir. Ya da Kız
Meslek Lisesi Çocuk Gelişimi mezunudur, Yapı Ressamlığına
başvurabilir. Aynı koşullar Ticaret Meslek Liselerinden diploma
alanlar için de geçerlidir.
- Sanatın Rengi gazetesinin 8. sayısının
tüm liselere ulaşmasını diliyorum. Bilgi için; Müdür, Hayrettin
Yalçıner. Tel:0-436-212 1 607 Faks:0-436-212 5 411
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
91 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BARIŞ DA BARIŞ!
- Her ulusun:
- Sınırları içerisinde bir VATAN vardır.
- ANADİLİNİN savunucusudur.
- BAYRAĞI vardır.
- BİR İSTİKLAL MARŞI vardır.
- Bunları Türkiye Cumhuriyeti için
söylersek:
- Sınırlarımızın çevirdiği VATAN
üzerinde yaşıyoruz.
- Türkiye Cumhuriyeti'nin anadili
TÜRKÇE'DİR.
- Atalarımızın kanını taşıyan AL RENKLİ
AY YILDIZLI BAYRAĞIMIZ vardır.
- Her gün T.V. (TEVE) (TİVİ değil)'lerden
dinlediğimiz İSTİKLAL MARŞIMIZ vardır.
- Bunları bilmeyen Türk Vatandaşı
yoktur. Buna karşın niçin yineliyoruz? Anlatalım:
- Türkiye Cumhuriyeti; Kurtuluş Savaşına başladığımız günlerdeki
gibi,”Kuva-i Milliye” ruhuyla, her vatandaştan birlektilik bekliyor.
Cins, ırk, dil, din, mezhep, parti farkı göstermeden yan yana gelmeye
mecburuz. Çünkü savaş ülkemizin sınırlarında, tüm şiddetiyle söküp
gidiyor. Nerede ise bizi de içine almaya çalışıyor.
- “Yurtta barış, dünyada barış” sözüyle,
barışın öncüsü olabilecek durumdayız. Sorumluluklarımızın öncü
olmasını diliyoruz. Niçin? Savaşın gerçek yüzünü, her gün,her saate,
TEVE'lerden izliyoruz. Barış da barış diyoruz.
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
92 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- EYALET SİSTEMİNE Mİ GEÇİYORUZ?
- Yerel yönetimlere önem verilmesine hayır diyecek bir
vatandaş bulamazsınız. Ankara'da siyasilerin arkasından koşmaktan
vatandaşın kurtarılması için yerel yönetimlere, kontrolü da elden
bırakmadan hizmet etme hakkı verilmesi her vatandaşı sevindirir.
- Yerel yönetimlere eyalet sistemi getirmek isterlerse,
bizim ülkemiz çağdaşlığı ister ama eyalet sisteminin getireceği
durumlar onu korkutabilir. Her il, bir eyalet gibi davranırsa,
ellerindeki olanakları paylaşmaya evet demeye bilirler. Bu nedene
ülkemiz eyalet sistemine eğitimle, öğretimleriyle, sanayisi ile
esnafıyla, memuruyla köylüsüyle hazırız diyebilir miyiz?
- Kasancı yüksek olan illere akın başlarsa, bunu önlemek
de sorun olabilir. Gerçekte köyler boşalmıştır. Şimdi sıra illere,
ilçelere gelirse, büyük kentleri büyük sorunlar bekliyor demektir.
- Yukarıdaki görüşleri çok kişi biliyor.
Bina karşın, gelecek kuşağımızın insanları olacak çocuklarımızı
düşününce bunları yenilemek zorunda kalıyor.
- Zorunlu eğitimi 11 yıla çıkaralım. Her çocuğumuza lise
kültürü verelim. Ondan sonra yeteneklerine göre onları yetiştirelim.
Ortaöğrenimdeki şu lise kavramını sulandırmayalım. Meslek okullarını
lise sayarsanız (bareminde olabilir) oralara devam eden yavrularımızın
geleceklerini karartabilirsiniz.
- Meslek okulu meslek öğretir. Lise; lise kültürü verir.
Bunu da böylece ele almamız gerekir diyorum.
- Bu dilek, bir emekli öğretmenin dileğidir. Bu sese
kulak vereceklere şimdiden kucaklar dolusu selam.
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
93 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ANLAYANLARA
- Size bu kez yaşanmış bir olayı aktaracağım:
- Ankara içi otobüslerinden, bir durakta inmek isteyen
kişi:
- - Dur, inek. Der
- Otobüs sürücüsü kızıyor:
- - İnek sensini ekliyor
- Bu yolcunun:
- - İnecek var.
- - Durakta inmek istiyorum demesi
gerekirken, evinde konuştuğu gibi inmek istediğini, inek sözcüğüyle
ifade ediyor. Otobüs sürücüsü kızıyor, küplere biniyor.
- Öyle görünüyor ki; şiveler işe girecektir.
- - ………lılar; gelirik, giderik diyecek.
- - ………lılar; gelirkene,giderkene
diyecek. Bunlar belki de fazla tepki toplamayacak, o kişinin hangi
ilden olduğunu belli edecektir.
- Kitaplarda okuduğumuz gibi konuşmak TÜRKÇEMİZ için
şarttır. Aksi halde sınavlarda elenip gideriz. Gülenler de olur. O da;
bunun tuzu biberi sayılır.
- Bu yazıyı burada noktalamıştım. Bir
tanıdık geldi. Yazdığımı okumak istedi. Verdim okudu.
- Bunları yazmakla bir yere varacağınızı
sanıyorsanız aldanırsınız. Şimdi köyler; gecekondularda da kent
merkezlerine, iş yerlerine girdi. Ne demek istediğimi anladınız mı
bilmem?
- Ben anlayamadım. Anlayanlara sevgiler.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
94 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ADRESLERDE POSTA KOTU
YAZILMALIDIR
- Yukarıdaki başlıkta köşe yazıları hazırlarım. Şu anda
bunları (7) yerel gazeteye gönderirim. Bundan dolayı, bu gazeteler de
bana gelir. Her gelen gazete bana, bir yaşama sevinci verir.
- Bana gelen (7) gazeteden üçünde:
- Keşan/Önder/22.800 KEŞAN
- Çorum/Çorum Haber/ 19.200 ÇORUM
- Aydın/Mücadele/09101 AYDIN diye postalanır.
- Posta kotu uygulaması, ileri olan ülkelerde çok
kullanılır. Çünkü; adresler optik okuyucu ile okunur, ayrım işi
kolaylaşır.
- Bizde de P.T.T'miz posta kotlarının adreslere
yazılmasını istir. Ama büyük merkezlerde bile optik okuyucu olmadığı
için, posta kotu yazımını da P.T.T'ler gerekli uyarıyı vatandaşa
yapmazlar.
- Posta kotu uygulamasıyla ilgili birkaç kez yazılarım
yayınlandı. Orada, kendimden söz etmeyi sevmediğim halde, kendi
adresimi posta kotlu vermiştim. (örnek: 06/440 gibi)
- Durup dururken bu yazıyı yazmadım! Bir liseli öğrenci:
- Sizden iki kez kitap istedim. Kitaplar geldi. Her
defasında posta kotunuzu yazdığınızı gördüm.
- Bir ricam var. Bir kez daha yazsanız dedim.
- Sevgili liseli öğrenci, ricanı kabul ettim. İşte
yazdım.
- Sağ ol, var ol !
- (Anlayan sivri sinek SAZ ! ….AZ) gibi geldi bana !
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
95 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- YAKIN VAR. BİR DE YAKIN VAR!
- Yakın sözcüğü son zamanlarda gündeme geldi. Acaba
hangisi sorusu öne çıktı. Bu nedenlerle, bir sözcüğü açmak gerekti.
Türk dil kurumunun (kırmızı kapıl) sözlüğünü açalım. Oradan aktarma
yapalım:
- Yakın: s. Az bir ara ile ayrılmış olmak (Zamanda ve
yerde) s.1268
- Yakın: ar. Koymak, sürmek (Kını yakın, yakı yakan)
s.1270
- Ama bir de Yakmaktan, emir olan yakın sözcüğü var.
Onun anasından: yakmak, -ar. (Yanmasını sağlamak, yanmasına yol açmak,
tutuşturmak) s.1270
- Bizim konumuz ise yakmaktan emir olan yakın. Yakın
sözcüğünü ele alınca, düşüncemiz gerekiyor. Kimse ormanların
yakılmasını istemiyor. Buna karşın, yakın diyenler olmalı ki;
ormanlarımız cayır cayır yanabiliyor.
- Savaşlar dışında, bir yeri yakın emri çok az
veriliyor. Birileriyle; uyumlu ve dengeli yaşamayanlarımız var. Onlar
da karşılarındakinin mal varlıklarını yakın emri ile yakabiliyorlar.
Kitapların da yakıldığı da bir gerçek! Bazı dinlerde ölülerin
yakılması kutsal sayılıyor.
- Bunların dışında “kendinizi yakın” sözlüğü, hemen
hemen hiç kullanılmıyor. Ne yazık ki; son zamanlarda “kendini yakın”
sözcüğü kullanıldı. Sorumlu olan özür diledi, konu da unutulup gitti.
Oysa, o sayın kişi; oturduğu sandalyeyi bırakabilseydi adı,
öğretmenlik mesleği de unutulmayacaktı.
- Bu kez de biz bir soru soralım:
Öğretmen kendisini niçin yakmaz?
- Öğretmen: bir ülkenin geleceğini
hazırlayan kişidir. Öğretmen: toprak gibi, su gibi, güneş gibi hep
vermeyi düşünür.
- Öğretmen; her şeyden önce öğrencisini
düşünür.
- Öğretmen: çağdaştır, demokrattır,
laiktir, yas tutmaz, her zaman ülkesini düşünür, mesleğine sahip
çıkar.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
96 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- HATADAN DÖNMEK BİLE SAYGINLIK
TOPLAR
- Sizlere; bir ders kitabının kapağını aktarmak
istiyorum:
- İlköğretim okulları sınıf: 7 “VATANDAŞLIK ve İNSAN
HAKLARI EĞİTİMİ” (DİKKAT KAPAK RESMİ) ABD'nin simgesi olan “ÖZGÜRLÜK
ANITI”
- Bilinen Vatandaşlık Bilgisini adı, VATANDAŞLIK
EĞİTİMİ” olarak değiştirildiyse, İnsan Hakları adının ders kitabının
kapağına gelip oturmasına gerek kalmazdı. Şimdi bilinen anlamı şudur:
- Siz istediniz, işte biz de yaptık. Oluyor.
- Bizim Vatandaşlık Bilgisine önem vermemiz
Cumhuriyetimizin gereğidir. İsviçre'den önce kadınlara seçme ve
seçilme hakkını veren biz değil miyiz?
- Diyeceksiniz ki; İnsan Hakları konusunda,
uygulamalarda eksikliğimiz var. Bu noksanlık her ülkede de yaşanıyor.
Ama biz azimliyiz. Yola girdik, aşama aşama en üst düzeye çıkacağız.
- “Vatandaşlık bilgisi” adına son zamanlarda İnsan
Hakları Eğitimi sözlüğünü eklemişiz. Buna hiç gerek yok idi. Buz bunu
vatandaşlık bilgisi dersinde pek ala işliyorduk. Yine öyle olmasında
yarar vardır.
- İlköğretim Okulunun 7. sınıfta okutulan ders kitabının
kapağına ait bilgileri, baş tarafta anlattık. ABD'nin simgesi Özgürlük
Anıtı yerine;
- Vatan: sınırları çizilmiş Türkiye
Haritası,
- Vatandaşlık yerine: Dede, büyük anne,
baba, anne, oğlan, kız resimleri
- Özgürlük yerine: Bayrağımıza yer
verebilirdik,
- Hatadan dönmek bile saygınlık toplar.
Bu da böyle biline!
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
97 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- KİTAPLARIN SATIŞINI SAĞLAYAN
NEDENLER
- Bir kitabın öğrenciler tarafından okunmasında:
- 1-Kitabı tanıtan reklamlar, söyleşiler,
- 2-Kitabın Milli Eğitim Bakanlığınca tavsiye edilmesi,
- 3-Öğretmen tavsiyeleri,
- 4-Velilerin okunması gereken kitapları seçmesi gelir.
-
5-Reklamlar, söyleşiler: Basılı ve medya
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
98 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- YETİŞKİNLERE DÜŞEN GÖREV
- Öğretmenini görev başında olanı ile emeklisi, Milli
Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturan sayın kişinin konuşmalarını,
demeçlerini, genelgelerini özenle değerlendirir. Her şeyden önce de;
kullandığı sözcüklere bakar. Yaşlanmış sözcükler yerine; herkesin
kullandığı Türkçe sözlüklere yer vermesini bekler.
- Oysa uygulamada çok değişik durumlar görülür. Ders
kitaplarında kullanılması istenilen sözcükler yanında eskilerin
kullanıldığı hayretle görür. İsterseniz örnekler verilebilir:
- Yanıt yerine cevap gelip oturur, bağdaş kurar. Beşlik
simit gibi sırıtır kalır.
- İlgi sözcüğü yerine alaka sözcüğü kullanılır. A-la-ka
diye hecelenir. Oysa tüm okullarda alakayı kullanana rastlanmaz.
Herkes ilgi sözüne sahip çıkar.
- Günlük Türkçemiz içerisine giren
Arapça, Farsça, Osmanlıca sözcükler vardır. Bazıları bunların
kullanılmasını, dilde zenginleşir sayabilirler. Oysa dildeki zenginlik
herkesin kullandığı, bildiği sözcük olmalıdır ki, herkes diline daha
çok özen göstersin.
- Şurası unutulmamalı ki; çoğunluk
etkinliği kullanır. Onun Arapçasını kullanmaz. Dahası da var. Bir
zamanlar, bir profesörümüz unutulmuş sözcükleri kullanırdı. Oysa onun
çocukları ve torunları o sözcükleri kullanmıyorlardı. Yaşlanan kişi,
kim olursa olsun, gençlerin kullandığı sözcükleri kullanırsa, o yaşlı
kişiye duyulan saygı artar.
- Milli Eğitim Bakanlığı önümüzdeki yıla yetiştirmek
üzere derslerin müfredat programlarını değiştireceğe benziyor. Yeni
ders kitaplarında kullanılacak dilin arı Türkçe olmasını dilemek
hakkımızdır. Çünkü; genç kuşaklar bizden bunu bekler,ama
söylemeyebilir. Onlar söylemeden yapmak yetişkinlerin görevidir.
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
99 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- VATANDAŞLIK NUMARASI ÇOK ŞEYİ
ÇÖZÜMLER
- Her bilginin, bilgisayarlara verdiğini bilmeyen
kalmadı. Durum böyle iken, her vatandaşın:
- Bir vatandaşlık numarası var.
- Bir de vergi numarası var.
- Bu yetmiyor, kimlik belgesinin numarası isteniyor.
- Ayrıca da hangi meslek grubundaysa, oraya ait belge
vermesi gerekiyor.
- Çevre Vergisi (Halk buna ÇÖP Vergisi) numarası vardır.
- Emlak vergisi numarası kesinlikle istenir.
- Bu denli hesap numarası işleri zorlaştırıyor. Bunun
yerine:
- Vatandaşlık Numarası olsun yeter. Çünkü o kişinin tüm
işlemleri bu numara ile çözümlenebilir.
- Bu yazımın, ilgililerce okunup, okunmayacağını
bilemiyorum. Ama bu dileğin tabana da, tavana da ulaşmasını diliyorum.
Çünkü bu denli çok hesap numarasından ben bıktım. Sizler de
bıktıysanız, ilgili yerlere bir dilekçe gönderiverin. Belli olmaz, aşı
tutar. O aşı da sizin de payınız olur.
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
100 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BESİNLER AÇIKTA SATILMAMALI
- Kent Başkent Ankara! Satış yeri, Ankara'nın en işlek
bölgesi Kızılay!
- Kızılay'da metro girişine on metre uzaklıkta bir
simitçi var. Burada simit, çörek, börek, poğaça satılıyor.
- Simitçinin dört ayaklı camekânı eksik değil. Ama
camekânın yanında dört tabla var. Camekândakilerin dört katı, bu
tablalar üzerinde. Üzerinde örtü yok. Simit ve benzerinin üstü açık.
Müşteri bekliyor.
- Günlerden cumartesi. Saat 09.00. hen nedense müşteri
yok. Simitçi gence yaklaştım:
- - İyi günler delikanlı. Eleştiriye açık isen bir şey
söylemek istiyorum.
- - Sizi dinliyorum dede!
- - Yavrum! Gördüğümü söyleyeceğim. Camekânında boş yer
olduğu halde, onun on katı tabla üzerinde. Üstlerinde de bir örtü yok.
Oysa yakınlarından vızır vızır insanlar geçiyor. Yerden tozlar
kalkıyor. Bunlar simit ve benzerlerinin üzerine konuyor. Ayrıca;
Kızılay alanına bak. Orada araçların egzozları bir bulut oluşturmuş.
Onlardan da gelenler var.
- - Dayı, dayı! O simitlerin üzerine düşen o tozlar bir
vitamindir. İşte bir müşteri geliyor. Hemen toz ol, git!
- - Ben gidiyorum ama tozlar, simitlerin üzerine
düşüyor.
- - Bu ve benzeri olayları sizler de biliyorsunuz.
- Hele okulların çevrelerinde olanları bilmeyen yok.
- Öyle ise ne yapalım?
- Birlikte düşünelim.
- Her iş yerinde, satıcı elemanın bilmesi gerekenler
vardır. Bunlar oradaki çalışanlara, işverenlerce öğretilir. Buna
karşın; simitler üzerine düşen tozlara vitamin diyenlere de rastlanır.
- Her mesleği yürütmenin bir değeri vardır. Bu değeri
korumak, orada çalışanlara düşer.
- Meslek Eğitim Merkezi (Çıraklık Okulları) var. Meslek
gruplarında çalışanları eğitiyorlar. Sonra da bir çıraklık, ustalık
belgesi veriyorlar.
- Belki simitçimizin ustalık belgesi vardır. Ama satış
yapan gencin çıraklık belgesi olduğunu sanmıyorum. Öyle ise ne
yapalım?
- Her serbest iş yerinde çalışanlara kurslar açalım.
- Meslek bilgisi yanında, sağlık kurallarına uymalarını
öğretelim.
- Üstü açık besin satanların sicilini tutalım. Üç kez
uyarı yapalım. Sonunda da iş yerinin bir süre kapatılmasını
sağlayalım.
- Üstü açık besin satışının sağlık açısından getireceği
sonuçları radyolarla, TV (Te Ve) (Ti Vi değil),afişlerle söyleşilerle
açıklayalım. Gerekli uyarıları yapalım.
- Belediyeler, Valilikler, Kaymakamlıklar; üstü açık
besin satışıyla ilgilenmeli, önlemlerini almalı.
- Ne zamana kadar?
- Tozlar vitamindir denilmediği günlere dek.
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
102 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- SAYILAR ÜZERİNE ANLAMLI BİR
SÖYLEŞİ
- Birkaç dostum bir araya geldi. Zaman yitirmeden
söyleşiye geçtiler:
- Belki bıyık altından güleceksiniz ama ben son günlerde
birden ona dek olan sayılara ilgi duydum. Bir sayısı, tekliği
deyimlediği için, onu sevmiyorum. Çünkü, yaşadığımız ortama bir göz
atın. Her düşünce iki boyutludur. Örnek vereyim: iyi-kötü,
güzel-çirkin, olumlu-olumsuz, uzun-kısa, şişman-zayıf gibi. Bu
ikilileri de sevmediğimi görünce, beğendiğimi bulabiliyorum.
Dolayısıyla düşünce gücüm artıyor.
- 1930'larda yol parası veremeyen köylü; altı çocuk
yaparak bu vergiden kurtuluyordu. Ben altıncı, tekne kazıntısı adıyla
anıldığım için, altı sayısını sevmiyorum.
- Bana sorulmadı ama ben rakamlardan (7)
sayısına oy veriyorum. Bunun nedeni var mı?
- Doğal olarak var. Her insan, her gün
(7) ağacın ürettiği oksijeni harcıyor. Bu nedenle (7) sayısının hayat
kurtarmasını dilerim.
- Dilemek yeter mi?
- Doğal olarak hayır. Ama biz insanız. Bize; yaşamamızı
sağlayan bu ağaçların değerinin bilinmesini, unutulmamasını yeğlerim.
- Benim; rakam seçme huyum yoktur. Ama şu (7) ağaç sözü,
benim de hoşuma gitti. Hayatta kaldığım sürece, yılbaşlarında evime
kesilmiş çam sokmayacağım. Orman idaresinden, saksıda çam alıp onu
süsleyeceğim. Ondan sonra da onu bahçeye dikeceğim.
- Dostum sizin bu kararınızı ben de benimsedim. Dilerim
herkes de böyle davransın.
- Bu konuşmaların benzeri dün var idi, bugün vardır,
yarın da olacaktır. Ağaç da ağaç diyorum. Ağaç dikenleri, ağaçları
yaşatanları içtenlikle kutluyorum.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
103 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- HER ZAMAN YASA ÖNE GELİR
- Nüfus Cüzdanı (Kimlik Belgesi)'na
baktığımızda:
- Soyadı önce,
- Adınız sonra yazılıyor.
- Kimlik Belgesi verme işlemini İçişleri
Bakanlığı'na bağlı Nüfus Müdürlükleri tarafından yapılıyor.
- Resmi bir işlem olduğu için, çok kişi,
soyadının isimden önce gelmesini savunabiliyor. Nitekim bir gazetede
yayımlanan bir yazımda:
- Adımızı Yazmayı Biliyor muyuz? Diye
yazmıştım.
- Can dost; Sayın Ali Dündar o yazıyı
okumuş. Telefonla beni aradı. 21,06,1934 yılında bu konuda yayımlanan
2525 Numaralı Yasadan söz etti:
- 2525 numaralı yasa insanların,
adlarıyla beraber soyadlarının kullanılacağını bildirir. Soyadı önce
yazılacak diye bir öncelik yoktur. Dedi. Böylece gerçek yasayı
öğrenmiş olduk.
- Sayın Ali Dündar'a yardımı olduğu, düzeltme yaptığı için teşekkür
ediyorum.
- Bir bilgisayarcıya sordum. Aldığım cevap şudur.
- Bir kişi hakkında bilgisayardan, bir
konuda bilgi almak isterseniz, o kişinin adlarının çok benzeri olduğu
için, soyadıyla ararsınız. Soyadı da çok ise, baba adını,ana
adını,doğum tarihi ile bilgisayara girmek gerekebilir.
- Soyadını önce kullanacağına ait kesin
bir bilgi yoktur. Böyle bir yasayı da bilmiyorum.
- Anladığımıza göre: Yasa esastır.
Uygulamadaki kolaylık yasayı ortadan kaldırmaz.
- Sağ ol candan dost Ali Dündar.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
104 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- AĞAÇLAR KONUŞABİLSEYDİ
- Uzun yıllar yaşayan bitki deyince
herkesin aklına ağaç gelir. Ağacın dalları odun olur. Gövdesi ise
kereste yapılmaya elverişlidir. Ham keresteye tomruk (kütük) adı
verilir ama o kütükten nice kereste çeşitleri üretilir. Birçok sanat
dalları doğar.
- Ağaçlar çok çeşitlidir. Burada yeşil
yapraklı bitkilerden, ağaçlardan söz etmek istiyoruz. Yeşil yapraklı
bitkilerin dilleri olsaydı bakınız bizlere neler söylerdi?
- Ben yeşil yapraklı bir bitkiyim. Güneş
ışığında havadan karbondioksit alırım. Özümleme (fotosentez) yaparım.
Havaya oksijen salarım. Havadaki %18 oksijen oranını bizler sağlarız.
İnsanoğlu; sen bu sayede dünyada yaşayıp gidersin.
- Oksijen suda erir. Sudaki canlıların
yaşaması bile bizim üreteceğimiz oksijenle olur. Hemen şunu da
ekleyeyim, bir insanın günlük oksijen gereksinimi 7 ağaç karşılarız.
- Ben ağacım. Yeşilliğin kaynağıyım.
İnsanlar yorulurlar, dinlenmek isterler. Benim yeşilliğim, yorgun
insanların dinlenmesini sağlar. Bunun için ağaçların yaşaması gerek.
- Biz ağaçlar; topluca olunca orman
oluştururuz. Oksijen üretiriz, yaylaları ağaçlı duruma getiriniz.
Ormanlar, yağmur bulutlarını çeker. Yağmurların sel haline gelmesini
önleriz. Tarlalarınızı, bağlarınızı, bahçelerinizi, evlerini koruruz.
Toprağın verimli kısmı üst tabakasıdır. Ekim bu alana yapılır. Toprak
erozyona uğrarsa, ekim toprağı azalır. İşte biz ormanları
oluşturursak, erozyonu önleriz. Ormanlar olarak, o ülkenin zenginlik
kaynağı sayılır. Ormanları artırarak kesim yaparsanız sizlere
servetler kazandırırız.
- Biz ağacız. Yaşadığın şu ortama bak.
Elindeki kâğıt (kitap, dergi= benim. Mezarındaki sapma tahtası bile,
bazı yerlerde benim. Bizler ağacız. Meyvelerimizi yersiniz.
- Yapraklarımdan, tohumlarımızdan
yararlanırsınız.
- Tüm bunlardan sonra bin güzel söz ile
yazıya son veriyoruz.“Cenazeme çiçek gönderme, ama bir ağaç dik. Prof.
Bahri Savcı”
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
105 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- OKUMANIN BİLİNÇLİ EYLEM OLMASINI
KABUL EDENLERE
- Her canlı; dünyaya gelir, yaşar, yerine bir kuşak
bırakır. Gün gelir, bir nedenle bu dünyadan ayrılır gider.
- En gelişmiş canlı insandır. O da doğar, bebek adını
alır, bebek büyümeye başlar. Çocukluk dönemine girer. Çocuğun
ilköğretim okulunu bitirişine dek sürer. İlköğretim okulu bitince adı
gence çıkar. Gençlerden herkes çok şeyler bekler. Hatta geleceklerini
gençlere emanet ederler. Bunun en iyi örneğini ATATÜRK vermiştir.
- Bebek, çocuk, genç de yaşadığı ortamda durmadan çok
şeyler öğrenir. Öğrenirken şu yolu izler:
- Dinleyerek öğrenir,
- Gözleyerek neden, niçinleri anlamaya çalışır
- Öğrendiklerini; araştırır, inceler, dener, sınar,
yeteneklerini durmadan geliştirir. Bu yol uzundur. İnsan yavrusu bu
kez, kendisinden önce gelenlerin yazılarını (denemelerini, öykülerini
hatta masallarını) okur. Okumasını da sürdürür. Yüksek öğrenimini
bitirince branşındaki kitaplara ağırlık verir. Kitap okumaya başlar
hatta, gazeteyi bile evdekilerin ısrarıyla alır. Yalnız başlıklara
baktığını okur.
- Yeteri kadar okuyamayanlar da boş durmazlar.
Çevreleriyle ilgilenirler. Gördüklerinden, dinlediklerinden
yararlanırlar. Başarılı olmadıkları zaman, kendilerini okutmayanları
suçlarlar.
- Okuyup bir düzeye erişenler. Taban derler. Tabanının
düzeyine inmeye çalışırlar. Ellerine geçen olanakların hatırı için,
vatandaşları şartlandırmaya kalkabilirler. Bu durum hiç hoşa gitmez
ama çıkarların hatırı için yaşatanlar olur. Dileyelim; kimseyi
aldatmadan yaşamanın yolunu bulalım. Okumanın öneminde birleşelim.
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
106 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÇOK İYİ OLUR
- Bir insan, bir hayvan oksijensiz
yaşamaz. Canlılar, solunumla havada bulunan % 18 oksijenden
yararlanırlar.
- Bugün, bilinen bir gerçek vardır. Her
insan günde 7 ağacın verdiği oksijeni harcar, yaşamını sürdürür. 7
ağacı kesecek olursak, bir insanın kullanacağı oksijen miktarını yok
etmiş oluruz. Oksijen üreten ağacın önemi, bugün de yarın da
unutulmaz. Bu ise yeşil yapraklı bitkiler sayesinde oluşmaktadır.
- Yeşil yapraklı bitki; güneş ışığı
altında havadan karbondioksit alır, özümleme yapar, havaya oksijen
salar.
- Demek oluyor ki; dünyada oksijen
üreticimiz yeşil yapraklı bitkilerdir.
- Ağaç üzerine çok söz edilir. Bunlardan birisini aktarıyım.
- “ Cenazeme çiçek gönderme, ama bir
ağaç dik. Prof. Dr. Bahri Savcı” cümlesidir. Çiçek, ağacın verdiği bir
üründür. O çiçek, o ağacın geleceğini hazırlar. O bir canlı varlıktır.
Onu dalından koparıp; çelenk, buket, sepet, demet yapabiliyoruz. Her
halde, bu dünyadan göçene; sen de bir çiçektin demek için olsa gerek.
- Öyle görülüyor ki, çiçek harcamamızı
azaltacağız. Yapacağımız bir görev vardır.
- Çiçek veren ağaçları, ağaççıkları
(bitkileri) daha çok yetiştirmek olmalıdır.
- Bunları hepimiz biliyoruz ama
anımsatmada yarar vardır.
- Son zamanlarda ki; sel baskınları,
toprak kaymaları bunu göstermektedir.
- Bu yazıda geçen 7 sayısı dolayısıyla:
- Her yaş günlerinde, nişan günlerinde,
düğünlerde, asker çıkarmalarında 7 ağaç dikelim.
- Onları yaşatalım. Fena mı olur?
- İyi olur. Hem de çok iyi olur.
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
107 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÇALIŞKAN İNSANA İHTİYACIMIZ VAR
- Herkesin bildiği ZEKA sözcüğünü ele alalım. Türk Dil
Kurumu Sözlüğünden anlamını okuyalım:
- “ZEKA a. Ar (..)- İnsanın düşünme,akıl yürütme,nesnel
gerçekleri algılama,yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tümü”
- bir de ZEKİ sözcüğümüz var. Onun anlamı:
- “ZEKİ s. Ar (..)
- 1. Anlama, kavrama yeteneği olan
- 2. Çabuk ve kolay kavrayan,
- 3,Zeka varlığı gösteren.
- Şimdi Zeki sözcüğünü ele alalım,1943'lerde Balıkesir
Necatibey Öğretmen Okulu öğrencilerine konuşan İsmet İnönü'yü
dinleyelim:
- “- Türkiye’mizin, zeki insanlara değil; çalışmayı
direnerek seven çok çalışkan insanlara ihtiyacı vardır. Sizler,
öğretmen olacaksınız, yurdumuzun dört bir yanında hizmet vereceksiniz.
Sizlerden çok çalışmanızı bu ülkenin insanları özlemle bekliyor.”
- İsmet İnönü'nün bu konuşması bugün de aynen yaşıyor.
Zeki geçinen insanların ne dolaplar çevirdiğini gördük, okuduk,
biliyoruz. O insanlar, bu ülke için, çalışmayı direnerek seven
insanlar olması, bize nerelere getirdi? Bir düşünün.
- Şu anda ülkemizde un var, yağ var,
şeker var ama helvayı yapıp herkese yedirebilmeyi düşünen, becerebilen
insanımızı arıyoruz.
- “Türk Ulusu, büyüktür. Her zaman içerisinden bu ülkeyi
çağdaş ortama taşıyan insanları çıkarabilir. Bu bir ümittir. Ama
tarihte örnekleri vardır.
- Zeki olduğunu kabul eden insanlarımız da, içimizden
birisidir. Onun da zekasını ülkemiz için kullanmasını bekliyoruz. Daha
açığı candan diliyoruz.
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
108 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- NE ZAMAN?
- Anadolu insanına çoğuna göre:
- -Doğru demek:
- Araştırmaktır,
- Düşünmektir,
- İnsanın aklını kullanmasıdır.
- -Batı demek
- Araştırmaktır,
- İncelemektir,
- Karşılaştırmaktır.
- Her olanağı düşünmektir.
- İnsanın aklını kullanıp, çağdaş olabilmesidir.
- İşte bunları özetleyerek yol göstere ATATÜRK'TÜR.
- EN GERÇEK ÖNDER BİLGİDİR, BİLİMDİR sözüyle bize her
zaman ışık tutmuştur.
- BİLİM ise; fendir, tekniktir, teknolojidir.
- BİLİM yolundan gidecekseniz; yavaş yavaş yol alsanız
da çağdaşlığı yakalayabilirsiniz.
- Kalıp öğretim, yuvarlak cümle bilimi yer bitirir. Öyle
bir gün gelir ki KARGAŞA ortamı doğar. Bu ortamda:
- İnsan değerini arar.
- Ekonomi rayına girmek için anlayanı bekler.
- Para,para,para öne geçer.
- Ben,ben,ben diyenler palazlanır
- Biz diyenlerin gözü açılır ama ne zaman?
- BAŞI BOŞ SÖZCÜĞÜ ÜZERİNE
- Bir dede ile torununun söyleşisini aktarıyorum:
- - Dede, TV (TEVE doğrusu,TİVİ yanlışı)'de başı boş
köpeklerin sorun olduğu söyleniyor. Bu köpeklerin kafatası içerisinde
beyinleri yok mu ki başı boş köpek diyorlar?
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
109 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BU PARA KİMİN?
- Bana anlatıldığı gibi aktarıyorum:
- - Kızılay’da merkezi bir yerdeki bankaya gittim.
Cebimdeki banka cüzdanını çıkardım. İşimi bitirdim. İş yerime vardım.
Cebimdeki paranın yerinde olmadığını gördüm. Bankaya döndüm. Cebimdeki
parayı burada düşürdüğümü sanıyorum, bulunan bir para var mı?
- - Efendim, demet halinde bulunan bir
para var. Tutunak tuttuk, bir zarfa koyduk, kasaya aldık.
- - Efendim, o para benim kaybettiğim paradır.
Miktarını anımsayamıyorum ama, bu paranın benim olduğuna dair kesin
kanıt verebilirim. Ben uzakta olayım. Para demetini alınız. Atatürk
fotoğraflarının hepsi bir yöndedir. Eğer böyle bir durum yok ise, o
para benimdir demeyeceğim!
- - Bey, zarfı açtım. Para demetini aldım. Gerçekten
Atatürk fotoğraflarının hepsi bir yöndedir. Müdür beye gidelim. Ona
göre hareket ederiz.
- Memur beyle müdür beyi gördük. Bir tutanakla parayı
aldım.
- Atatürk fotoğrafını bir yönde koymamın titizliğinin
karşılığını almış oldum.
- Bu satırların yazarı da, bu beyin titizliğine uyar.
Paraları böyle verenlere teşekkür eder. Bir kitabını da o kişiye
verir. Aynı titizliği, beni tanıyan memurlarda da görüyorum, memnun
oluyorum.
- Kâğıt paraları, ceplerinde harmanlayanlara bu yazıyı
sunuyorum.
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
110 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- AKIL İNSANA NİÇİN VERİLMİŞTİR
- Soru sormayı seven dost, bu kez soruyu
başkalarına sormuş, onlardan aldığı cevapları sıralamış, elinde bir
kâğıt ile geldi. Kâğıdı uzattı. Gereken ilgiyi gördü.
- Dostun sorusunu başlık yaptım.
Kâğıttakileri de buraya aktarıverdim:
- -Akıl insana, birbirleri ile
didişsinler, birbirlerini üzsünler diye verilmemiştir.
- -Akıl insana, hayvanlık yapmasınlar,
insan olsunlar diye verilmiştir.
- -Akıl insana, önce kendisini, sonra
insanları sevsin diye verilmiştir.
- -Akıl insana, her şeyi düşünsünler
diye verilmiştir.
- -Akıl insana, doğayı; sonra evreni
tanısınlar diye verilmiştir.
- -Akıl insana, her davranışında,
paylaşmayı bilsinler diye verilmiştir.
- -Akıl insana, her konuda dengeli
davranmayı bilsinler diye verilmiştir.
- -Akıl insana, yapacağı işleri
düşünebilsin diye verilmiştir.
- -Akıl insana, içgüdülerine göre
hareket eden hayvanlardan farklı olduklarını anlasınlar diye
verilmiştir.
- -Akıl insana, yaşayabilmek için
doğadan nasıl faydalanması gerektiğini öğrenmesi için verilmiştir.
- -Akıl insana, insan olduğu için
verilmiştir.
- -Akıl insana, sorunlarını çözsün diye
verilmiştir.
- -Akıl insana, dünyada yaşayabilmesi
için verilmiştir.
- -Akıl insana, doğru ile yanlışları
anlaması için verilmiştir.
- -Akıl insana, doğru dürüst
yaşayabilmesi için verilmiştir.
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
111 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- HAYATIN TADI NEDİR?
- İnsanı tanıyalım diyen dostu
yakaladım:
- -Dostum, sizce insanın en belirgin
özelliği nedir? Bunu öğrenmek istiyorum dedim.
- -Bana göre SEVMEK'TİR Cevabını aldım.
- -Öyle ise, bu konudaki görüşlerinizi
öğrenmek isterim.
- -Sevmeyi anlatabilmek için, en kendimi
ele alacağım. Ta çocukluğuma dek ineceğim.
- -Ben, sevmeyi aile ocağında öğrendim.
Önce onlar beni sevdiler, ben de onları sevdim.
- Daha sonra çevremdekileri sevmeye
başladım. Bu da yetmedi; oyuncaklarımı, hayvanları, bitkileri, her
şeyi sever oldum.
- Gün geldi obamı, kentimi, okulumu
tanıdım, bana hizmet verenleri sevmeye başladım.
- Bu duygular içerisinde hayat yarışına
çıktım. Şimdi;canlı,cansız her şeyi, olumlu, güzel,iyi olan her şeyi
seviyorum, seviyorum?!
- -Hayatın tadı da bu olsa gerek. Ne
mutlu size!
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
112 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- SEVGİLER KARŞILIKLIDIR
- Hayatın tadı sevmektir diyen dost yine
geldi.
- -Dostum, her gelişimde sevgi, sevmek,
sevilmek üzerinde duruyorum. Sizi de konuşturuyorum. Ama bana niçin;
bu konular üzerinde duruyorsun, demiyorsun?
- -Söylediğimi var say.
- -Öyle ise dinle dostum. Ben geniş
kapsamlı aile ( Büyükbaba, büyükanne, oğul, gelin, elti, kayınbirader
ve torunlar) içerisindeki yanında sevdiklerini görmedim. Büyükler
yanında insan çocuğunu severse ayıp olurmuş dediler, beni ancak,
odalarına aldıkları zaman sevdiler.
- İşte ben sevgiyi böyle öğrendim, böyle
yaşadım. Büyümeye başladım. Sevdiğim insanlar da sevgimi içimde
tutarak gösterdim.
- Zaman geldi, sevgimi belli ettim.
Sevgimi beğendiklerimden esirgemedim. Sevgi toplamaya başladım.
- Bugüne dek de, bu eksikliğimi size
bile açıklayamadım. Ama şimdi; sevgimi konuşmalarımla, hareketlerimle
belli ediyorum. Her kesin de böyle davranmasını istiyorum.
- -Benden de mi?
- -Doğal olarak sizden de! Zaten, beni
seven bir insan olmasanız. Ben buraya, bu denli gelip gidemem,
kazandığım dostluğu sürdüremem.
- -Sevgiler karşılıklıdır. Sevginin
karşılığını vermek ise içtenliktir, insanlıktır.
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
113 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- SEVEBİLMEK
- Beni konuşturmak isteyen dost, yine
karşımda!
- -Oraya, şuraya gidiyorum, hoş geldin
diyorlar. Biraz sonra işlerine dalıyorlar. Bir git demedikleri
kalıyor. Buraya geliyorum, ilgi görüyorum. Gidiyorum, beynime yükler
biniyor.
- Bunlardan birisi; SEVİLEBİLMEK'TİR.
Görüşlerinizi almaya geldim.
- -Dostum, sevilebilmenin yollarını
benim bildiğim kadar, sizinde bildiğinizi sanıyorum.
- Yinelememi istiyorsan varım.
- -Yinelemek de canlılık demektir.
Açıklamanızı bekliyorum.
- -Her konuda, çevremizin, ülkemizin
yararları vardır. Bireysel yarar yerine toplumun yararını düşünürsek,
bu davranışımız hoşa gider. Bizi sevenler çoğalabilir. Biz de
sevilmeyi yaşamış oluruz. Toplumumuzun Sevinçlerine, tasalarına ortak
olduğumuz gün, sevilebilmenin ne denli güzel bir duygu olduğunu
öğreniriz.
- Her konuya sevgiyle yaklaşabilirsek,
herkes bizim sevgiyle dolu olduğumuza tanık olur, bizi sayar, sever,
biz de sevilebilmenin tadını almış oluruz.
- Duvarları yıkmak kolaydır. Her konuyu
sevgi ortamında, enine, boyuna konuşabiliyorsak, konuştuklarımızdan
ders alanlar olur. Davranışlarıyla sevilebildiğimizi anlarız, mutlu
oluruz.
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
114 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ANLAŞILMAYAN SÖZCÜKLER
- Cumhur Başkanı T B M Meclisinde bir
açılış konuşması yaptı. Ama bu konuşma basında aynen yer almadı.
Pasajlar iletildi.
- Bazı politikacılarımız, açılış
konuşmasında geçen şu sözcüklerin anlaşılmadığını söylemişlerdir.
- Yönelimli: Eğilimli
- Düzenek: Mekanizma
- Ölçüt: Kriter
- Savaşım: Mücadele
- Erek: Hedef, amaç
- Olağanlaştırmak: Normalleştirmek
- Bunları herkes anlayıverdi.
- Erim: Vade sözcüğünü bilmeyenler
çıktı.
- Cumhurbaşkanı Türk Anadilinin
gelişmesine açık olduğunu vurgulamıştır. Beklenen de bu idi.
- Osmanlıca, Arabça, Farsça sözcüklerden
yaşayanları kullanmıştır. Ama unutulanları kullanmamıştır.
- Öğretmen yerine muallim demesini,
- Öğrenci yerine talebe demesini,
- Okul yerine mektep demesini boşuna
beklediler. Birkaç yeni sözcüğü de öğrenme zahmetine katlanmadılar,
anlaşılmayan sözcükler var” diyerek durumlarını sergilediler. Bu bile
Türkçenin kökleşmesi için bir uyarıdır. Uyaranlar sağ olsun.
- İşyerleri adlarını yabancı dilden
seçenler, sanmasınlar ki Türkçeyi bozabiliriz? Ona güçleri yetişmez.
Çünkü tabandaki sade vatandaş, Türkçesine sahip çıkar.
- Gazetelere şöyle göz atıversinler; %70
Türkçe sözcükler kullanılıyor. Bu az başarı mıdır?
- Lütfen biraz da siz düşünün!
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
115 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- KUMPANYA SÖZCÜĞÜNÜ İLMEYENLERE
- 01.06.2001 günü Ankara'da Kızılay'da Ankara'nın en
yaşlı süpermarketi GİMA'NIN kapısında bir levha var:
- 2001 KUMPANYASI diyor. Benim hemen kaşlarım çatılıyor,
oradaki bir gence bu sözcüğü soruyorum.
- Çeşitleri arttırmışlar, azıcık da
fiyatları indirmişler, kumpanyalarını bizlere duyuruyorlar, diyor. Bu
kez ben söz alıyorum:
- - Yavrum, o senin dediğin KAMPANYA'DIR
diyorum. Genç atılıyor:
- - Ne fark eder? Ha kumpanya olmuş, ha kampanya olmuş
diyor. Aradaki farkı anlatmak istiyorum, genç başını çelip gidiyor.
- T.D. Kurumu sözlüğünü açalım:
- KUMPANYA: 1- Daha çok yabancı sanayi,
ticaret ortaklı 2- Tiyatro topluluğu (Sayfa 758)
- KAMPANYA: Politika, ekonomi, kültür
gibi alanlarda belirli bir süredeki etkinlik dönemi (Sayfa 632)
- En ünlü bir kuruluş, bu iki sözcüğün doğrusunu
yazamıyor. *Türkçemizin de canına okuyor. Yazıklar olsun.
-
- *Anadilimizin Canına Okuyanlar Salim Savcı Kızılay
Adem Yavuz Sk. 11/B Gül Yayınevi Tel:0-212-418 75 41
-
-
-
-
-
-
-
-
- .
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
116 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÇAMPINAR GAZETESİ İLGİ BEKLİYOR
- Çampınar Gazetesi 1984 yılında, bir bayram
toplantısında köylünün dileği karşısında, bir gazete yayınlamanın
zorluğunu Salim Savcı anlattı. Ama köylü, ısrar etti. Çampınar
Gazetesi'nin çıkarılmasına karar verildi. Bu iş Salim Savcı'nın
sırtına sarıldı. Salim Savcı, bu gazeteyi üç ayda bir çıkartırken,
yılda bir yayınlamaya başladı. Bu yayın hayatı 1999 yılına dek
sürdürdü. Mevcut sayıları ciltlendi, Prof. Bahri Savcı Kütüphanesine
verildi.
- Çampınar Gazetesi, ilk köy gazetesidir. Köyün
sorunlarını dile getirir. Her konuyu Çampınarı'ın geleceği açısından
ele alır.
- Çampınarlılar ÇAMVAK’FI kurdular.
Çampınar Gazetesi ÇAMVAK tarafından yayınlanmaya başladı. Her ay
yayınını sürdürüyor. Çampınar Gazetesi'ni ÇAMVAK Başkanı,
Çampınar Köyü Muhtarı olan Osman Savcı yaşatıyor. Gazete ülke çapında
ilgi topladı.
- Övgüler sürüp gidiyor.
- Çampınar Gazetesinin tüm haberleri;
Osman Savcı'nın Çampınarlı olma aşkıyla bilgi sayada yazılışından,
basılışına, dağıtımına dahi elinden çıkıyor.
- Osman Savcı, kızının düğünü için
Avustralya'ya gidince her şey aksıyor. Çünkü hiç kimse gazetenin
yayınlanmasında sorumluluk almıyor. Yazı gönderenler de kendisine
düşeni yaptıklarına inanıyorlar. Sorunlar Osman Savcı'nın önünde
kalıyor. Osman Savcı yılmıyor, yine de varım diyor. Ama gazeteye
yardım bekliyor. Hem de dört gözle!
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
117 |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÜSTÜN ÖĞRETMEN
- KEMAL ÜSTÜN’Ü YAKINDAN TANIYANLAR ARASINDA:
- Köy Enstitüsü çıkışlılar,
- Cumhuriyet Gazetesi Okurları,
- Keşan Önder Gazetesi okurları,
- Devrim Şehidi Öğretmen Kubilây (Kubilây
arkadaşıdır) kitabını okuyanlar,
- Ankara’da Gül Yayınevi gelmektedir.
- KEMAL ÜSTÜN’ÜN KİŞİLİĞİ:
- Adındaki Kemal gibi olgun ve
saygıdeğer,
- Öğretmenlik, Eğitim Başılık, Okul
Müdürlüğü yapmış, soyadı gibi üstün işler başarmıştır.
- Çağdaştır, lâiktir, demokrattır,
Atatürk Devrimlerinin, İlkelerinin, Türk Dilinin savunucusudur.
- Ladik Akpınar Köy Enstitüsünde,
Hasanoğlan Köy Enstitüsünde, Bursa Necatibey Kız Eğitim Enstitüsünde
müdürlüklerinde bulunmuş, öğretmen, veli ve öğrencilerin hayranlığını
kazanmıştır, kalplere girmiştir.
- EMEKLİLİK HAYATI:
- Evinin dört duvarı arasında kalmamış,
yazılar yazmış, insanlarıyla olan bağını sürdürmüştür.
- Keşan Önder Gazetesinde son zamanlara
dek köşe yazısı yazmıştır. Eğitim, öğretim, Atatürk Devrimlerine
yazılarında yer vermiştir.
- GÜL YAYINEVİYLE OLAN İLGİSİ:
- Bu ilgi, Bursa’da olduğu zaman
kendisine gönderdiğim “Bu Çocuk” kitabıyla başlamıştır.
- Benim Keşan Önder Gazetesine yazı
yazmamı sağlamıştır.
- Ankara’ya her gelişinde, Gül
Yayınevine uğramıştır. Çalışanların hazırladığı öğle yemeğini
dostlarıyla yemiştir. Bu sofraya da bir isim vermiştir “Bizim Sofra”.
Ben de bu
- “Bizim Sofrayı” öyküleştirdim. Bizim Sofrada yemek yiyenlerin, her
zaman kalbinin ılık olduğunu dile getirdim. Kalbi ılık deyimini Kemal
ÜSTÜN çok sevmiştir.
- KEMAL ÜSTÜN İLE TANIŞMAM:
- Merzifon Erkek Sanat Enstitüsünün
Ladik Akpınar Köy Enstitüsüne düzenlediği gezi ile başlar.
- Kemal Üstür, Hasanoğlan Köy
Enstitüsüne gelir. Bir iki kez de orada yan yana geldik.
- Bursa Necatibey Kız Enstitüsünde Müdür iken, ona “Bu Çocuk “ adlı
kitabımı göndermiştim. Bu olaydan sonra yazışmalarımız sürekli
olmuştur.
- ACI HABER:
- Ankara’dan dostum Sayın Müslüm
Peköz’ün telefonu ile Kemal Üstün’ün hayata gözlerini kapandığını
öğrendim.
- Kemal Üstün’un kızı Birsen’i telefonla
arayarak başınız sağ olsun dileğimi sunduğumda; 28 Ekim 2002 Cumartesi
günü Karaca Ahmet Mezarlığında ikindi namazıyla cenazenin kalkacağını
öğrendim. Telefonla dostlara acı haberi ulaştırdım.
- Kemal Üstün ile ilgili A4’de sığan
yazıları aşağıdaki adrese gönderebilirsiniz, bunları alfabetik bir
fihristle, bir kitapçık haline getireceğim. Ailesinden gelecek
fotoğrafları da ekleyeceğim. ÜSTÜN ÖĞRETMEN KEMAL ÜSTÜN adıyla
yayınlamayı düşünüyorum. Her yazı gönderenden, basım katkısı
istenebilir. Belki de buna gerek kalmaz.
- Aydın Öğretmen Seyfettin Aydın, Mehmet
Bertan, Prof. Dr. Bahri Savcı diye üç kitapçığın yayınına öncülük
ettim. Bu kez de varım diyorum.
- Öğretmenlerin öğretmeni olan Kemal
Üstün’ün nur içinde yatmasını diliyorum. Onun adı belli olmaz, bir
okula verilerek yaşatılabilir.
-
-
-
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
119 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ETANOL İLE ÇALIŞAN OTOMOBİLLERE
HAZIRLAN
- Ford; otomobillerin babası Hanry Ford, petrolün daha
kolay sağlandığını görünce, bitkisel yakıtla çalışan otomobil yapma
eylemini ertelemek zorunda kalmıştır. Daha açığı ise, bu fikri
engellenmiştir.
- Bugün petrol, yeraltından kuyular açılarak
çıkartılıyor. Zamanla da o kuyudan çıkartılan petrol azalınca, yeni
yeni kuyular açılıyor. Milyarlar yatırılıyor. Gün gelecek, petrol
rezervleri azalacaktır.
- Geleceği düşünen bilim adamları boş durmuyor. Şu
alanlara eğiliyor:
- Güneş enerjisinde,
- Rüzgâr enerjisinde,
- Daha çok hidroelektrik santrallerinden
- Gelgit olaylarıyla deniz sularının hareketlerinden
- Hidrojenden,
- Bor’dan enerji üretmeye başlıyor.
- Bilim adamları; Hanry Ford’un bitkisel yakıt görüşü
üzerine eğildi. Etanol ile çalışan otomobil de yaptı.
- Çiftçilere gün doğacağa benziyor. Çiftçiler eskisi
gibi tarım artıklarını yakma alışkanlığından vazgeçecek. Saman, ot,
pirinç sapları, ağaç ve ağaç artıklarını toplayacak. Etanol üretilmek
isteyenlere saçacak. İyi de para kazanacak.
- Saman ve benzeri artıkların ana maddesi selülozdur.
Bunlar, şarap ya da bira yapar gibi işlemlerden geçiri işlemlerden
geçirilerek, etanola ulaşılacak. Otomobiller etanol ile çalışacak,
egzoz gazı da çıkarmayacaktır, çevre de kirlenmeyecektir.
- Bu yazıyı neden yazdım? Anlatayım. Geçen gün bir
dostum geldi; fal ile rüya yorum kitaplarının çok sattığını söyledi.
Şaşırdım kaldım. İnsanlarımız, bilimsel düşünmeyi bırakınca; o yöne
yönelmişler sanıyorum. Oysa bilimsel alanda çok güzel şeyler var. Çok
güzel olaylar oluyor. Gazetelerin verdikleri BİLİM TEKNİK’LERİ lütfen
bir inceleyiverin.
- Yukarıdaki satırlarımızda Etanol ile çalışan
otomobillerin ana maddesi selüloz olduğunu söyledik. Saman ve benzeri
atıkların çiftçilere bol kazanç sağlayacak dedim.
- Bu kez; en temiz bir yakıttan söz etmek istiyorum.
- Yakıtın adı: Sodyum bor hidrat. Sodyum ile bor’un
hidrojenle birleşmesinden elde ediliyor.
- Sodyum bor hidrat, katalizörlerle tepkimeye giriyor.
Ortaya hidrojen gazı çıkıyor. Sodyum bor hidrat %7’ni oluşturuyor. Bu
yakıtın en belirgin özelliği:
- Alev almıyor,
- Patlama yapmıyor,
- Havayı kirletmiyor.
- Bu buluşa dair bilgileri araştırabilirsiniz.
- Benim üzerinde durmak istediğim nokta şudur:
- Dünyadaki bor kaynaklarının çoğuna Türkiye sahiptir.
- Boru, bor olarak değil de, işlenmiş olarak
verebilirsek gelecek günler Ülkemize büyük kazançlar sağlanacaktır.
- Üniversitelerimizde kimya bölümleri var. Oradaki
öğretim üyelerine büyük sorumluluklar düşüyor. Bunu da beklemek her
vatandaşın hakkıdır. Kitaplardaki bilgilerin hayata geçirilmesi
onların görevidir.
- Kendisini Dünyaya tanıtan Ülkemize diğer yollarında
açılmasını diliyorum.
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
120 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- SOMUN AMA HANGİSİ?
- Türk Dil Kurumunun sözlüğünü açtım:
- Somun :(j).a.Yun. Yuvarlak şişkin ekmek /Sayfa 1073
- Somun: ajt: Ucuna somun takılıp sıkıştırılan, iri
başlı vida /Sayfa 210
- Somun sözcüğü sanırım çok kişiye, yuvarlak şişkin
ekmeği anımsatacaktır. Oysa ben, ikinci anlamından söz etmek
istiyorum.
- Bir dostum var. Emekli Tesviyeci Teknik Öğretmendir.
Emekli oldu, ona:
- - Emekli oldun, ne yapacaksın? Siz boş durmazsınız.
Dedim. Yanıtı:
- - Birleştirici olduğu için somun, cıvata satacağım.
Oldu. Neden dedim?
- - Siz de sanat Enstitüsünde çalıştığınız için somun ve
cıvatanın önemini bilirsiniz. Somun ve cıvata, birleştirmeye yarar.
Piyasada da aranan bir gereçtir. İşte ben onu yapacağım diyorum.
- Birleştirici olmak çok hoşuma gitti. Bu gün bu ülkede,
en çok buna gereksinimimiz var.
- Birleştirici olmada çoğunluğu kazanırsak:
- Sınırlarımız içindeki bu Vatan Cennet olur.
- Vatan üzerinde kurduğumuz Cumhuriyet sonsuza dek
yaşar.
- Bu Cumhuriyetin Ulusu, o Ulusun bireyi olan bizler
daha çok birbirimizi severiz, sayarız, değerlere sahip çıkarız.
- Bu ülkenin nimetlerinden yararlanan herkes bu son
bölüme hayır diyebilin mi?
- Birleştirici olanlara, olmak isteyenlere sevgiler
benden olsun.
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
121 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÜLKEMİZİN ALDIĞI RÜZGÂRLAR
- Yukarıdaki başlık ile yazdığım yazılar:
- ÇORUM; Çorum Haber,
- OSMANCIK; Osmancık Haber,
- KEŞAN Önder,
- SORGUN; Sorgun Postası,
- AYDIN; Mücadele,
- ŞEBİNKARAHİSAR; Şebinkarahisar
Gazetesi olmak üzere altı yerde yayınlanır. Bazı yazılarım da ÇORUMLU
2000 Dergisinde yer alır.
- Bazı dostlarım, bu uğraşımı yersiz
bulurlar. Magazin haberler; gazetelerde, T.V (Teve)’ler de duygu da
katarak yayınlanıyor. Bunları sevenler için, benim yazılarım solda
sıfır kalabilir. Ama buna karşın gördüklerim, gözlediklerim,
okuduklarımın izleri bende kalır. Bende bunları söyleşi biçiminde
okuyanlara sunarım.
- Bu girişten sonra; bana gelen bir mektuptan söz etmek
istiyorum:
- “Her gün, saat başı da olabilir, ülkemizin hava durumu
dile getiriliyor. Yurdumuzun rüzgârlarının adları söylenir: Karayek,
Poyraz, Lodos, Keşişleme denilir. Çok kişi bu kavramları ilkokul
dördüncü sınıfta okumuştur ama, bilmeyen de son zamanlarda pek çoktur.
- Hava durumunu anlatırken, bu rüzgârların adlarını
söylerken Türkiye haritası üzerinde bunu gösteriverseler diyorum. Bir
haritaya da yazıyorum “
- Bu okuyucunun dileğini yerine
getirdim. Bilenler de olsa bilmeyenlere sunulur. Karayel yıldız poyraz
lodos kıble keşişleme kara sözcüğünden hareket ederek “Kara ”sözcüğünü
okuyunca kara kara tablolar çizeceğimi beklemeyiniz. O bile bir
beceridir. O durum bende yoktur.
- “Kara” sözcüğünü bilmeyen de yoktur
diyeceğim. Karşıtı “ak”ı herkes sever de “Kara”yı duyunca hemen
duraklar, bir soluk alır.
- “Kara”, sözcüğü, bir büyük yelpazede
çok yerlere girmiştir.
- İnsanlardan ele alalım:
- Kara Murat.
- Diğer alanlardan örnekler verelim:
- Karaborsa,
- Karapara,
- Daha fazlasını sizler de
bulabilirsiniz. Sözü burada keselim bizlere düşenleri bir düşünelim.
- Ben,ben deyip bencil olmayalım.
Paylaşmayı bilelim.
- Ben, ben diyenlerin durumu dün de, bu
gün de gördük. Yarın da göreceğimiz kesin.
- Sevgiyle, saygıyla birbirimize
yaklaşalım. Yaşadığımız toprağa, Anavatana iyice bağlanalım. Dış
tehlikenin TÜRKİYE üzerinde döndüğünü görebilelim.
- Bir sonuca varabiliriz:
- Kara kara düşünmemek için, sen, ben, o
yok. Biz varız.
- Kendi yararlarımızı düşündüğümüz
kadar; herkesin ve ülkenin yararlarana düşünelim.
- Şu Orta Doğuya bir bakınız! Çevremizde
bir dost devleti göremezsiniz. Öyle ise biz, bizi anlayabiliriz. Amaca
doğru, el ele, karanın karşıtı olan ak kavramına doğru yol alabiliriz.
- Tarihte bunu aldık, yine de almaya
adayız.
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
122 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ANA ANNE SÖZCÜĞÜ ÜZERİNE
- Bana gelen mektuptan aktarma yapıyorum:
- Alfabemizin harflerini, bazı sözcüklerimizi yanlış
söylemeler, yanlış yazanları iğneliyorsunuz. Bu durum hoşuma gidiyor.
Çünkü Anabilim TÜRKÇE’Yİ çok seviyorum.
- Bir tanıdığımın evinde; çocuklarından bundan sonra
ANNE yerine ANA diyeceksiniz demişler. Hemen sizi anımsadım. Siz ne
diyorsunuz?
- Böyle durumlarda kaynak aranır. T.D. Kurumunun
sözlüğünü açtım. Oradan aktarma yapalım:
- ANA a. Çocuğu olan kadın, anne, TDK Sözlüğü s:53
- Yavrusu olan dişi hayvan.
- Dince aziz tanınan kimi kadınlara verilen saygı sanı
(Fatma Anamız)
- ANNE a. Çocuğu olan kadın, ana,valide, TDK Sözlüğü
s:59
- Ana ile anne sözcükleri tam anlamıyla yerleşmiştir.
Aile geleneklerine uyarak ana, anne sözcüğünü kullanabilir. Bana
soracak olursanız ben ANA sözcüğünü daha çok kullanırım.
- Yukarıda bir sözcük daha geçti. O da Validedir. İşte
bu sözcüğe hayır diyenleri coşkuyla kullanırım.
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
123 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- KÖY KALKINMAYINCA ÜLKE KALKINMAZ
- Yazımın başlığını nereden aldığımı açıklamak
istiyorum:
- İKİ HEMŞEHRİNİN KARŞILAŞMASI
- Çorum’un çok yakından tanıdığı değerli hemşerim Sayın
İsmet Çenesiz bir gün önceden haber vererek 30.06.2004 günün
Ankara’daki iş yerime geldi. Yazılarından tanıdığım Sayın İsmet
Çenesiz ile kucaklaşarak tanıştık. Söyleşiye başladık. Çeşitli
konularda görüş alışverişi yaptık. Bu arada değerli hemşerim Sayın
İsmet Çenesiz iki kitap armağan ettiler
- Yüreğimin Sesi Şiiler 208 Sayfa. Gül resimli cici bir
kapak
- Hayallerimdeki Köy-Sefa Köy öykü 96 sayfa Kapak Bağ
Evi
- Ben de kendilerine kitaplar verdim. Öykücülüğümle
ilgili yazıları da ekledim.
- Hayalimdeki Köy Sefa Köy gerçeklere dayanan bir
öyküdür. Her köyün kalkınabilmesine; köy ileri gelenleri (ağalar),köy
muhtarları, köy öğretmenleri, köy imamı (Hoca sözcüğü üniversitede
kullanıldığı için imam sözünü seçtim) dörtlüsünün yer aldığı, gerçek
olaylarla aktarılıyor. Çok beğendiğim cümleyi alıyorum:
- “Köy Kalkınmayınca Ülke Kalkınmaz” Sayfa 41
- Şimdi sıra ile:
- Ağalar
- Muhtarlar
- Öğretmenler
- İmamlar konusunu işlemek istiyorum. Ama bunu dünün, bu
günün, geleceğin dörtlüsü olarak ele alacağım.
- A-DÜNÜN DÖRTLÜSÜ
- 1-Ağalar: eskiden her köyde sözü özüne uygun, varlığı
yerinde insanlar var idi. Köylü bunlara ağabey sözcüğünden alınan
“ağa” sözcüğünü verirdi.
- Ağa; mal varlığıyla övünmez, eline, diline, hatta
beline de sahip çıkar. Köylünün köydeki devlet dairelerindeki işlerini
takip eder. Her konuda köyün, köylünün yararını düşünürdü.
- “Hayalimdeki köy-Sefa Köy” Öykü kitabında bunun en
önemli örnekleri yer almaktadır.
- 2-Muhtarlar: Eskiden her köy, devlet dairelerinde
muhtarların adıyla anılırdı. Muhtarlar; köy sorunlarını çözerken
tarafları dinler, onları barıştırırdı. Devlet dairesinde köyün
sorunlarını izler sonuca ulaştırmaya çalışırdı.
- “Hayalimdeki köy-Sefa Köy” Öyküsünde muhtarın diğer
üçlüyle nasıl iyi, olumlu örnekler verdiğini bulacaksınız.
- 3-Öğretmenler: Eskiden her köy, köylerinde ilkokul
açılması için ağasıyla, muhtarıyla, imamıyla canla başla çalışırdı.
Köyde ilkokulun açılmasını gerçekleştirdi. Köylü dayı ben okuyamadım,
oğlum, kızım okusun isterdi. Öğretmenler gelirler, köye yerleşirler
köyün çocuklarına okuma yazmayı öğretir, köylülerin okuması olması
için okuma, yazma kursları açarlardı. Köylü öğretmenim derdi.
Öğretmene inanırdı. Öğretmeni içtenlikle severdi, sayardı, saygıda
kusur işlemezdi.
- “Hayalimdeki köy-Sefa Köy” Öyküsünde köy öğretmeni ne
denli başarılı olduğunu göreceksiniz.
- 4-İmamlar: eskiden köy imamı, köy için çok şey ifade
ederdi. Köylü imamını sever, dini konularda bilmediklerini imamdan
öğrenirdi. İmam da camide, toplantılarda köylünün safında olurdu.
Bunun iyi örneğini verirdi. Ağalarla, muhtarlarla, öğretmenlerle
birlikte hareket ederdi. Bunun en iyi örneğini verirdi.
- “Hayalimdeki köy-Sefa Köy” Öyküsünde imamın ne denli
köylünün yanında olduğunu göreceksiniz.
- B-BU GÜNÜN DÖRTLÜSÜ:
- 1-Ağalar: Bir zamanlar ağalar köylerde çok söz sahibi
idi. Şimdi köylü okur, yazar oldu. Gazetelerden TEVE (tivi) değil den
çok şey öğrendi. Ağalardan daha çok şey biliyor, işlerini
yürütüyorlar. Ağaları hatır için dinliyorlar.
- Ağaların yerini bazı köylerde, yüksek öğrenim görüp
köye yerleşen kişiler doldurdu. Ama onlarında dönemi sona eriyor.
Çünkü köylü, her şeyi kendi açısından değerlendiriyor. Yalnız ve
yalnız kendisine inanıyor.
- 2-Muhtarlar: Şimdiki muhtarları köylü, kendi görüşünde
olanlara yer vererek seçiyor. Her konuda kendi yararını düşünüyor.
Olmazsa karşı bile çıkabiliyor. Buna karşın, muhtarın yeri inkâr
edilemez. Köylü kendisini anlayan muhtarı arıyor. Bulduğu da oluyor.
Bulmadığı da oluyor.
- 3-Öğretmenler: İlköğretim okullarının sekiz yıla
çıkmasıyla pek çok küçük köylerde okullar kapatıldı. Merkezi
yerlerdeki ilköğretim okullarına taşımalı eğitim girdi. Öğretmenlerde
köylerden kentlere taşındılar. Taşımalı öğretmen oldular. Öğretmenler
yalnız okullarını bildiler, sınıflarını bildiler. Köylülerden uzak
düştüler. Yalnız köylülerle çocukları için görüşmeye başladılar. Hatta
öğretmenler aldıkları maaş kadar öğretmenlik yaptılar, yapıyorlar.
- 4-İmamlar: İmamlar, camilerdeki görevlerini
yapıyorlar. Köylülerden dini bilgi almak isteyenlere yardım ediyorlar.
Hatta tatillerini kullananlar oluyor. Vakit namazlarını, bu işten
anlayan köylüler yürütüyorlar. Camilerin temizliğinde de aksamalar
oluyor.
- İmamlar da köyde oturmamaya başladılar. Bu köylünün
hoşuna gitmiyor.
- C:GELECEĞİN DÖRTLÜSÜ:
- 1-Ağalar: Köylerdeki ağaların, söz
sahibi olmaları yerini Kalkınma Vakıfları doldurabilir. Çünkü
vakıflarda kişiler yoktur. İlkeler ve amaçlar vardır. Vakıflar iyi
yönetilebilirse, köyler için çok yararlı olabilirler.
- 2-Muhtarlar: Köylerdeki muhtarlar
yüksek öğrenim görmüş olmaları düşünülmelidir. Yalnız seçilen kişi,
köylünün safına inebilmeli, köyün yararında birlikteliği sağlamayı
bilmelidir. Hatta muhtarların vakıf toplantılarına dinleyici olmasında
yarar vardır.
- 3-Öğretmenler: Köylerimizdeki
öğretmenlerin neredeyse çoğunluğu üniversite mezunudur. Öğretmenleri
iyi bir maaşla köylerde oturmak şartıyla lojman kirasız verilmelidir.
Öğretmenler arasında seçilen bir kişinin vakıf toplantılarına
katılması sağlanmalıdır. Dahası da var. Köy öğretmenlerine sözleşmeli
öğretmen alınmalı, her yıl sözleşmeleri yenilenmelidir.
- 4- İmamlar: Köy imamlarının eski saygı
değerliliği kazandırılmalı, imam olanağı getirilmeli, vakıf
toplantılarında imamlarında bulunması sağlanmalıdır. Köy imamı,
bilgisiyle ön saflara geçirilmesidir.
- Bu yazıda, dünü,bu günü,geleceği düşünerek dörtlü için
görüşle sergiledik. Diyelim bu gibi öneriler öne geçsin.
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
124 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- TEKNE KAZINTISI
- İnsanoğlu bu! Doğar, büyür, kendisini
tanır. Büyüdüğünün görülmesini ister, ister oğlu ister.
- Yaş otuzu aşar. İniş başlar. Ara sıra
geriye dönmeyi düşünür, dönemez. Anılar karşısına dikilir. Aklı
geleneklere takılır. Bazılarını anımsar. Anlatmaya kalkar. Dinleyenler
bulunur. Coşar da coşar! Biz de öyle yapalım. Ta; 1930’lara değin
inelim. Secigen köyüne varalım. Azgın Ağanın evinde olup bitenleri
dinleyelirn.
- Azıgın’ın:
- - Yavrum Celâl, şu büyük ocağa,
büyüklerinden bir meşe kütüğü koy. Ara sırada çam yarmaları atmayı
unutma dediği duyulur.
- Akşam sofrasının hazırlıkları
baş1ar,yer sofrası kurulur. Azgın, erkekler sofrasında, üç oğlu, iki
kızı ile yemeği yer. Sofradan kalkar. Celal’in getirdiği leğende,
ibrikten dökülen suda elini, ağzını yıkar. Verilen havluyu kullanır.
Arkası yastıklarla bes1enenmiş, kalın minderine çekilir. Herkesin
yerini almasını bekler Odunların yanışını, alevlerin yükselişini
izler.
- Söz yayladan açılır. Hayvanlara ait
bilgiler verilir. Yapılan işler gözden geçirilir. Onunla, bununla
yarışı1maz. Kusurlar saptanır. Azgın dinlemede kalır. Biraz sonra bir
sonuca varılır. Öneriyi ortaya koyar. Öneri benimsenmiştir.
- Söz, sözü kovalat Tarla, tapan
işlerine öncelik verilir. Güzlük iş1eri,bahar işleri sıralanır.
Görüşler ortaya konur, konuşulur, en iyide birleşi1ir. Söz gelir,
komşuların düğününde düğümlenir. Celal’in anası söz alır:
- - Ağam, komşu1ar erken davrandılar,
yapılarına uyan kızı buldular. Oğlanın, kızın olurunu aldılar,
yavrularını evlendirdiler. Gelin sahibi oldular. Yarın da torun torba
sahibi olacaklar. Tekne kazıntıları büyüdü, büyüyor. Evlenme zamanları
geldi. Onu da baş göz edelim. Ay ışığında yolumuzu bulalım. Bu konuda
ne düşünüyorsun?
- - Gözüm, çok iyi edersin, iyi de
söylersin. Elimizde birkaç hayvan var. Onları satalım. Elimiz biraz
para görsün. Yılın kamburu sırtımızdan insin. Çıkalım yola,varalım
amcamıza, sen hiç tasalanma.
- - Ağam, bugün varız, yarın yokuz!
Geçen ömürden gider. Erken kalkan yol alır. Geç kalanı yel bile alır.
Kimseyle yarışmayalım ama yelin önüne düşmeyelim. Torunu torbayı
zamanında görelim.
- - Gözüm; acele etme, acele işe
şeytandan önce o, bu karışır. İnsan yanılır. Aklımıza uyalım. Der
başka konuya geçilir. Söy1eşi sürdürülür. Tekne Kazıntısı,
konuşulanları dinlemiştir. Günler geçer. Evlenmesiyle ilgili bir
uğraşı göremez. Dayısı Emmicik’in karşısına dikilir:
- - Dayıcığım! Babamla anam, evlenmem
için bir ara konuştu1ar. Birkaç hayvan satalım dediler. Hayvanlar
satıldı. Evlenme işim yoluna girecek derken unutuldu, daha açığı
uyutuldu. Ne yapmamı önerirsin?
- - Tekne Kazıntısı! Bizim bir
geleneğimiz var. Bir genç evlenmek istiyorsa, isteğini anasına açar.
Anası öne geçer. O işi sonuca götürür. Anan bu işi bildiğine göre
beklemen gerek. Yok! Ben bekleyemem diyorsan, sana düşen bir iş var.
Bu gece, her fırsatını bul, babanın pabucunu, evin eşiğine çak..
Gerisini bana bırak.
- - Baban pabucunun eşiğe çakıldığını
görsün. İnan şuna, evde rahat oturamaz, oğlan evlenmek istiyor der.
Haftasına varmaz nişanlanırsın, hem de bir öpücüğümü alırım ha!
- -Dayıcığım! Buna karşın bir gelişme
olmazsa ne yapayım?
- -Olur! Tekne Kazıntısı, olur ertesi
sabah olur. Azgın erkenden kalkmıştır. Abdestini almıştır. Sabah
namazına oturmuştur. Azgın’ın eşi, bir hoştur. Azgın’ın çevresinde
dönüp durmaktadır. Namaz biter.
- -Ağam; benim uyarılarıma kulak
vermedin, bak ne oldu? Şu eşiğimize baksana
- -Gözüm; eşiğe bir şey olmamış, her şey
yerli yerinde. Senin, benim pabuçlar da kuzu kuzu yan yana duruyor.
Bundan ne çıkar?
- - Ağam Pabuçlar bir kaldırıversene
- - Aaa!. Pabuçlar kalkmıyor. Bunlara ne
o1muş? Hem de çivilenmiş. Hayret. Bunu kim yapmış?
- - Kimin yapmasını istersin? Tekne
Kazıntısı Celal!
- - Bir yaşıma daha bastım. Anladım
gözüm, anladım. Bu akşam Çerkezlere gidelim, Ayşe’yi Celal’e
isteyelim.
- - Bu işi pabuçları eşiğe çaktırmadan
yapsak olmaz mıydı Ağam?
- - Gözüm, olurdu ama kız babasın
gönlünü yapmak kolay şey mi? Evlenme işini açtıktan beri boş durmadım.
Senden öğrendiklerime göre, yapımıza uyan kız buldum. Dün bile
oradaydım. Oradan, burada konuştuk. Çerkez’in eşini razı ettim.
Çerkez’in de dalını biraz eğdim. Bu gece gideriz. Eğilen dala
yapışırız. Meyveye el atarız. Biz ortaya çıkınca, kimse Ayşe’yi
istemez. Bu iş de olur biter Daha olmaz ise Çerkez’e;
- -Keten gömlek terlice, Azgın Koca bu
gece burada yerlice deriz. Kınayı un ederiz.
- Düşündüğün şeye bak!
-
-
-
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
125 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
- SABIR
- İki elti konuşuyor:
- - Bacı, bugün öğleye ne pişireceksin?
- - Elti; üç erkek kardeşin bir araya
oturduğu bu evde pişse pişse bulgur pilavı pişer. Bir tencere pilav
yaparız. Koyarız önlerine. Buda mı tasa?
- - Bacı,iyi düşünmüşsün. Taze
fasulyeli, bol domatesli bir pilav olsun. Yanına da taze soğan
verelim. Bu öğünü savalım. Akşama Allah kerim!
- İnce yapılı elti, saat 11.00'e doğru,
sofra bezini serdi. Üzerine büyük sofra masasını çekti. Taze
fasulyeleri, domatesi önüne koydu. Hepsini bol suda yıkadı. Masanın
üzerine serdi. Bıçağı eline aldı. Taze fasulyeleri küçük küçük
doğradı. Tencereyi indirdi. Üzerine bir kaşık yemek tuzu serpti.
Yanmakta olan ocağın üzerine koydu. Odunların başlarını birleştirdi.
Yanmayı hızlandırdı. Taze fasulyeyi azıcık haşladı. Domatesleri
büyücek, büyücek tencereye doğradı. Bir süre karıştırdı. Salçalı suya
pilavın suyunu aşıladı. Tuzunu ayarladı. Yemek suyunun kaynamasını
bekledi. Salçalı su, ortasından beyaz beyaz köpüklendi. Bir süre sonra
da iki yana büm büm kıvrılmaya başladı. Yemek suyu kaynamıştı.
- İnce yapılı elti gitti, bir tepsi
bulgur getirdi. Yavaş yavaş bulguru suya saldı. Elindeki kaşığı
tencerenin ortasına dikti. Kaşık durmadı, yana doğru yatmaya başladı.
Elti, biraz daha bulgur ekledi. Ortaya yine kaşığı dikti. Kaşık selam
durmuştu. Kaşığı çıkardı. Ateşin yanmasını bekledi. Zaman geçti.
Kaşığın tabağına azıcık yemekten aldı. Az piştiğini gördü. Ocağın
odunlarını çekti, yanmanın hızını kesti. Bir süre daha yemeği ocakta
bıraktı. Elti, yemek pişti dedi. Tencereyi, ocağın önüne, kül üzerine
bıraktı.
- - Pilavın pişme işi bitti. Bulgur,
tarlasına gidip gelsin. Bu pilavı yiyen bir pişman, yemeyen bin pişman
olur. Allah verede, çocuklar dilini ısırmasa, dedi. Odanın kapısı
açıldı.
- - Anne, ne pişirdiniz? Yemek hazır mı? Karnım zil
çalıyor. Bizimkiler, beni gönderdi. Haber bekliyorlar.
- - Yavrum, sebzeli bulgur pilavı yaptım. Bulgur tarlaya
gidip gelmesini bekliyorum. Biraz beklemeniz gerek.
- - Anne, beklemezsek ne olur? Sabrımız kalmadı.
- - Yavrum, yemek yine bulgur pilavı olur ama tam olmaz.
Bu kez pilav olur ama tadı tam olmaz. Bu kez pilav sizi sarmaz. Bundan
önceki pilavları ararsınız. Ben de, bir pilavı iyi pişiremedim diye
kendimi yerim.
- Kapı aralandı. Torunlar yavaş yavaş odayı doldurdu. Şu
konuşmalar duyuldu:
- - Bizimkiler, acıktığınızı biliyorum. Sebzeli bulgur
pilavı yapmış. Bulgurun tarlaya gidip gelmesi gerekiyormuş. Boş yere
sabırsızlanmayın. Beklememiz gerek.
- - Bulgur hangi tarlaya varıp gelecekmiş?
- - Buzağı çukuruna.
- - Çocuklar, bulgur odadan çıktı. Pabucunu giydi.
Merdivenden indi. Kanatlı kapıyı dışarıdan kapattı. Caminin yanına
vardı. Osman’ların cevizinin önünden çaya ulaştı. Değirmeni geçti.
Kızılyardan Ceviz Dedeye kayıyor. Yukarıköy yoluna saptı. Yol alıyor.
Buzağı Çukuruna ulaştı.
- - Ağabey, bu bulgur, ya yürümeyi bilmiyor? Ya da yol
almaya niyeti yok. Koşarak gitse olmaz mı?
- - Bulgur, acele ederse, ayağı taşa takılır. Düşebilir.
Bir yeri incinirse gecikebilir. Bizi fazla bekletmemek için, dikkatli
yürüyor.
- - Ağabey, bulgur döndü mü? Şimdi nerede acaba?
- - Evet kardeşim, bulgur geri döndü. Aynı yoldan
geliyor.
- - Sarıyara gelmiştir sanırım.
- - Nerede? Daha yeni Ceviz Dereye geldi. Su içiyor.
- - Ağabey, bu bulgur amma da, canını seven bir şey,
gelecek gelecek ama bizde de sabır bitecek. Su içmeden de yapamıyor.
Balık mı yedi bu?
- - Anne, yeter artık. Aç kapağı, dağıt şu pilavı.
- - Yavrum, çocuksunuz. Mideniz sağlam. Bu pilavı da
öğütür. Ağız tadı ile pilav yemek var iken, beklediniz, az daha
bekleyin. Niçin sabırsızlanıyorsunuz?
- - Anne, midemiz boşalmış. Ağzımıza kara sular
doluyor. Bastıralım onu. Bu pilavı midemiz de pişiririz.
- - Hayır yavrum olmaz. Ağız tadı ile yenilmeyen bir
pilav yaparsam, benim anneliğim nerede kaldı? Siz şu sofraya geçin,
oturun. Taze soğandan yufka ekmeğine bir dürüm yapın. Bakarsınız,
pilav önünüze gelmiş. İşte bakın, pilav üç tepsiye geldi. Yemenizi
bekliyor. Çocuklar, dürümleri yaptılar. Kaşıkları paylaştılar. Pilava
daldılar. Şimdi de onları dinleyelim:
- - Ufaklık, önünden ye, saygılı yemeyi bil!
- - Bizim ki, biraz yavaş ol. Arkandan atlı gelmiyor.
Boğazına aldıracaksın. Yemek sindire sindire yenir.
- - Ağabey, şu kızların yemek yiyişine bak. Mübarekler
çim çim ediyorlar. Böylediydi dersiniz. Bu gidişle bu kızlar,
kocalarının evinde aç kalırlar. Bir deri, bir kemik olmaktan
kurtulamazlar.
- - Akıllı, kızlar öyle yer. Onların nazik ve kibar
olması gerekli! Sanki senin de öyle olman gerekmez mi? Karakuş gibi,
tabağa saldırmak iş değil. İnsan gibi, yemek yemeyi bilmeli. Avurdunu
şişirmek, ağzını şapırdatarak yemek, aç gözlü olmak insanı utandırır.
Ayıptır.
- - O ayıp, bu ayıp deyinceye dek, yöntem budur deseler
olmaz mı?
- - Büyükler öneriyi yaparlar. Sonunda da ayıptır
derler. Bunun anlamı öneriye ay-nen uy demektir.
- - Çocuklar; söz kırk boğumdur. Sanki diğerleri öyle
değil midir? Ölçülü konuşmalı, ölçülü yemeli, ölçülü olmalı ki;
insanın seveni olsun.
- - Ağabey, hepiniz haşlarsınız. Bu
durum, ölçülü olmadığımızdan mı?
- - Doğal olarak öyledir. Çevrene bak.
Ölçülü olmaya çalış. Çocuğuz, bazı kusurlarımız olacak. Bir kusuru
ikilemez isek, iyi olur.
- - Çocuklar, ben size bir şey
söyleyeyim mi? Bulgurun tarlaya gitmesi gelmesi bir öyküdür. Yemeğin
pişmesi için zaman gerek. Bunu bizlere anlatmamın zor olduğunu
görmüşler. Bu öyküyü uydurmuşlar. Dolayısıyla sabırlı olmayı
öğretiyorlar. Bakınız, bu konuda dedem ne der:
- “ Sabır iyi şeydir. Sabırlı olan, zaman kazanır. Ne
yapacağını, ne yaptığını bilir. Doğruyu eğriyi görür. Kendisini küçük
düşürmez. Değerini korumayı bilir. Azimli olur. Varım dediği zaman
vardır. Onu hesaba katmadan edemezsiniz. Sabırlı olan kişi kim olursa
olsun, istediği şeye ulaşır. Yeter ki; insanoğlu biraz sabretmeyi
bilsin. Bulgurun bile aş olabilmesi için tarlaya gidip, geleceğini
unutmasın”
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|